Şinitzel?

schnitzel

kievski?

şinitzel doğru arkadaşlar, cevap için sağolun. az önce yazdığım mesaj silinmiş.

Airbnb'ye baktınız mı?
Geçen sene airbnb'den bir evde kalmıştık, bayağı seçenek vardı diye hatırlıyorum.

Orayada baktım ama bulamadım

5'li paket olanlar 30 lira otalama, evet çok pahalı ama taneye vursan birşey değil aslında.

Yıkayıp kurularsan peçete ile sorun olmaz sanırım, zaten kısa sürede deforme oluyor atıp yenisini kullanıyorsun.

en son sekizlik tepe aldım (turuncu renk). yirmi küsür lira verdim. iki üç haftada bir atıp yenisine geçiyorum. her fırçalamadan sonra suya tutup kılıfına sokuyorum. senin dediğin mantıkla diş fırçasını da tekrar kullanmamamız gerekiyor. bir şey olmaz herhalde.

evet çok çabuk bozuluyorlar. 1 hafta mı kullanmak lazım acaba her bir fırçayı?

Kullandıktan sonra su ve sabunla yıkıyorum.

Rossman'larda daha ucuza satılıyor, şimdi markanın adını unuttum, hatırlarsam editlerim. Bir pakette çok daha fazla sayıda ve daha ucuza oluyor. Bence bir fark yok arada. Kaliteli marka olanın kapağının olması iyi.

Rossmandan 50 lik olanını almıştım geçen yıl. Onlardan alın. Gratiste de diş ipli olanlar 9 tl.

tepe marka bizim fakültede hastalara önerdiğmiz marka. hangi renk kullanıyorsunuz bilmiyorum ama zaten tüylerden anlarsınız fırçanın ne durumda olduğunu. üstünde bakteri birikmesi olası ama normal diş fırçasında da birikiyor zaten.
kullandıktan sonra üzerinden su akıtın ve ÜSTÜNÜ KAPATMADAN kurumaya bırakın. içinden kap çıkıyor fırçasını örtmek için onu kullanmayın çünkü fırçanın kurumasını engelliyor.

Hocam amacınız kası büyütmek ise koşudan çok vücut ağırlığı veya sırtınıza ağır bir şeyler alarak squat ya da lunge yapmanızı tavsiye ederim.

Sırf koşarak hamstring geliştirmek imkansızdır herhalde. Mat yoga hareketlerini öğrenip hamstringi çalıştıranları yapabilirsin?

Hamstring için evde yapılabilecek en güzel 2 hareket;

1- swisball hamstring curl

youtu.be

2- slider hamstring curl

youtu.be

Bunu kalın çorap ya da havluyla parke zeminde yapabilirsiniz.

Koşucular sakatlanmamak için kuvvet antrenmanı yapıyorlar yani sadece koşarak güçlenmez hamstring en kolay sakatlanan kaslardan.

Salonda ise; romanian deadlift, barbell squat ve romanian chair ile çalıştırılabilir.

Hamstring'ler Tip2 kas grubuna girer, yani hızlı kasılan beyaz kas gruplarındandır, bunlar göreceli olarak yüksek ağırlıklarla yapılan ağırlık çalışmalarıyla uyarılır; squat deadlift leg press hamstring curl vs, diğer türlü koşarak hoplayarak zıplayarak çok gelişmez.

Yani bilgisayar başında uğraşırken boş durmayayım diye dik pozisyonda bir egZersiz arıyorum. Ayakta çalışıyorum yüksek yere koydum laptopu.

Mat üzerinde olunca haliyle bilgisayarı göremiyorum.

Peki sadece hamstringi izole edecek bir vücut ağırlığı çalışması Öner’iniz var mı?

Teşekkürler

Teşekkürler @neferkitty

Bu egzersizleri deneyeceğim

Lakin 2. Egzersizi yaparken sanki ön quadricepsler de kasılıyor gibi. Yoksa yanılıyor muyum?

Ben de hamstringler de zayıflık var. Acaba quadricepsi dışlayıp sadece hamstringi çalıştıracak bir egZersiz mevcut mu yoksa teorik olarak bu imkansız mı?

@mertozkoy bİr kası çalıştırıyorsan karşıt kası da çalıştırmak lazım yoksa denge bozulur ve yine sakatlanma olur. Bu tarz bıdyweight egzersizlerde izole çalışmak bacak için; makine olmadan çok mümkün değil. Tek tek izole tüm kasları çalışmayacaksanız sağlıklı da değil o yüzden evde vücut ağırlığı ile çalışırken o ayrıntıya çok takılmamakta fayda var.

Teşekkürler

Ben hamstringler Zayıf diye quadricepsler kadar güçlenene kadar quadricepsleri çalıştırmayayım diye basit bir plan düşünmüştüm ama dediğiniz gibi teori ile pratik pek örtüşmüyor.

evde yapabileceğin basit hareketlerden biri de burada, ama pek fazla bir gelişim bekleme, sadece uyarırsın, hiç yapmamaktan iyidir elbette. www.youtube.com

Hamstring kaslarınızın güçsüz olduğuna nasıl karar verdiniz , merak ettim:)

Dediğiniz şekilde gelişmez maalesef, yukarıda yazan arkadaşlara katılıyorum.

Bu arada hamstring dahil tüm bacak kaslarınız, kalça ve karın bölgeniz koşarken gelişir ama koşuya bağlı; uzun değil, sprint tarzı kısa ve hızlı koşular, intervaller, yokuş yukarı koşular yapmak lazım.

Hamstring için yapılan egzersizlerde quadları da hissetmeniz normal, izole olmayan her hareketin çalıştırdığı ana kas grubu ile secondary kas grupları oluyor doğal olarak.

Dik pozisyonda hamstring odaklı çalıştıran bir hareket bilmiyorum. Onun dışında yukarıdakilere ek olarak ben de @candanag'ın verdiği linkteki hareketi önerecektim, nordic hamstring curl olarak da geçiyor, ama bu hareket dizleri zorlayabilir dikkat etmekte fayda var.

Orkestra şefi sadece "Sen çal sen çal" diye direktif vermiyor ki; 100 kişilik bir grubu yönetirken kendi temposunu belirliyor, yani notalar var ama eserin hangi tonda hangi hızda hangi tempoda çalınacağını şef belirliyor, onun dışında prova yaptırıyor kendi yorumuna göre eseri icra ettiriyor. Yani bir eseri A kişisinden dinler farklı duyarsın B kişisinden dinler farklı duyarsın, halbuki eser aynı eserdir ama eserin icra edilişi farklı olur. Yani bu biraz futbolcular futbol oynamayı bilmiyor mu, teknik direktöre ne gerek var gibi bir şey oluyor.

eksisozluk.com

abi teknik direktör örneği yanlış oldu ya :( futbolcuların göremedikleri açıklar vb oluyor, teknik direktör dışarıdan oyunu gözlemleyip direktif veriyor. ben hiç bir teknik direktörün "ayağına top gelince vur" dediğini görmedim. futbolcunun işi topa vurmak (basit manada) bunu zaten yapıyor evet. ama eserin hangi hızda çalınacağını da müzisyenler biliyordur ya? muse konserinde şarkının hangi hızda çalınacağı da bilinmiyor böyle düşündüğünde. ama işte bu orkestra şefi provalarda zaten neyin nasıl icra edileceğinin eğitimini veriyor. ben orkestra şefinin mal mal kolunu sallasa da eserin düzgün icra edileceğini düşünüyorum. mal mal'dan kastım cidden mal mal sağa sola sallasa zıplasa falan. adam neyi nasıl çalacağını biliyor, çıkmadan önce en az 10 defa prova yapılmıştır.

@veritaslibertas, senin verdiğin örnekte de tüm müzisyenleri gömmüş adam. müzisyenler cidden sabah uyanıyor. kalk bi şarkı çalcaz deyip çağırıyorlar ve hayatlarında hiç duymadıkları bir şeyi çalmak zorunda bırakılıyor gibi bir şey olmuş o. inandırıcılığı yok benim gözümde. onlarca defa provası yapılmış bir şeyi başka türlü çaldıramaz. zaten çaldıracağı türde prova yaptırmıştır?

Muse çıkıyor konsere 4 kişiyle İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası çıkıyor 100 kişiyle, sen bu 100 kişinin sırf notalara bakarak uyumu tempoyu ritmi bozmadan kendi kendilerine çalabileceklerini düşünüyor musun, böyle bir şey mümkün olabilir mi?

@tears, ben ilgili yazıdan senin çıkardığın sonucu çıkarmadım, nerede gömmüş müzisyenleri?

şurada özetlemiş aslında yaptığı işi;

"orkestra şefinin de çalgısı orkestradır. şef temel olarak eserdeki giriş çıkışları, nüansları ve artikülasyonları, zaman içinde belli bir çerçeveye oturmuş hareketlerle belirtir. şef, orkestraya önceden ne yapması gerektiğini göstermelidir. örneğin son derece dingin bir ölçünün sonunda ani ve çok sert bir vurgu varsa, orkestradan önce şef hareketleriyle bunu gösterir, ardından orkestra icra eder."

@veritaslibertas

gömmüş işte abi daha ne yapsın?

"örneğin son derece dingin bir ölçünün sonunda ani ve çok sert bir vurgu varsa, orkestradan önce şef hareketleriyle bunu gösterir, ardından orkestra icra eder."

orkestra orada çok sert bir vurgu olduğunu önceki provalardan hatırlamayacak kadar moron mu cidden? veya şey mi; orkestra şefinin canı o an orada vurgu istedi (tamamen gelişigüzel) hadi şurda bi vurgu yapiyim vb dedi ve yaptı? bak bunu desen inandırıcılığı yüksek olurdu.

@angelus 100 değil 1000 kişiyle yapılmış örnekler var orkestra şefi olmadan. örneğin www.youtube.com linkli videoda 1000 davulcu orkestra şefleri olmadan sadece kulaklarıyla ve önceden hep birlikte prova yapmadan, bir çoğu amatör müzisyen olmak suretiyle ve bu da yetmezmiş gibi mekanın akustiği bile olmadan aynı şarkıyı nispeten dört dörtlük çalabiliyor. bu adamlar efsane adamlar mı? tabiki hayır, bir çoğu amatör garage band davulcuları. orkestra elemanlarından belki milyonlarca kat daha deneyimsiz adamlar. şarkı bazında da müzikalite bazında da enstrüman bazında da böyle.


@jackinkırıkkalbi ben de eski müzisyenim yaptığımı kayıtları dönemin popüler sistemine göre yani hücum kayıt olarak alırdık. kanal kayıt yoktu bizim zamanımızda, daha doğrusu ulaşılabilir değildi. kayıtlar gayet düzgün, şarkılar gayet düzgün icra ediliyordu yani.

beyler böyle inandırmak zorunda değilsiniz yav. verdiğiniz örnekler falan cidden tırt yani. orkestra şefinin bir işe yaradığını biliyorum, ne işe yaradığını anlamıyorum sadece. dediğim gibi ben de eski müzisyenim. olmayınca olmuyor işte.

selamlar, benim bildiğim kadarıyla bir orkestranın şefi konser sırasında çok da bir etki yaratmıyor. çünkü yapması gereken her şeyi öncesinde provalarda yapıyor.

neler yaptığına gelirsek: müzikal açıdan tüm enstrüman gruplarıyla teker teker çalışıp en ince nüansları ve o enstrümanın o kısımdaki önemini, yerini anlatıyor.
nerde kim girecek, nasıl girecek, en çok hangi enstrümanlar duyulmalı, enstrümanlar doğru çalıyor mu(nota olarak değil de teknik ve farklı metotlar olarak düşünülebilir), çalan müzisyenler birbiri ile uyum içinde mi, parçanın hissiyatını verebiliyor mu bunları gözlemleyen, düzelten, öğreten ve bir araya getiren kişi.

tüm bunları konser öncesinde yaptığı için de konserde pek bir olayı yok şefin. zaten şefler de kendileri bunu şöyle dile getiriyor: şef ne yaparsa yapsın konser sırasında "kemanlar burayı forte çalın" diye bir mesaj veremez çünkü şef onu kemanlara anlatana kadar zaten o nota çoktan bitmiş olur. şefin yapması gereken şey provalarda bunu kemanlara hali hazırda söylemiş olması ve konserde de tek bir bakışı ile ya da orada bulunması ile kemancılara bu mesajı hatırlatması.

benim eyyorlamam bu kadar

@azeriturku, aynı kanaatteyim. adamların müdürü olduğu için sahneye çıkıyor gibi düşünüyorum. yoksa orada bir sk yapacağı yok afedersin. 2 numaralı kemana biraz yüksel diyene kadar nota geçer vb... gel gelelim, oturmuş ve yaygın bir "fikir" olduğu için herkes orkestra şefini o an şarkıyı değiştiriyor, sanki mustafa keser gibi az sonra başka parçaya geçirecek vb gibi düşünüyor hep. halbuki adam sadece "maestro" öğretmen, şef. asıl olayı sahne arkasında. muhtemelen sahne önündeki görevi de göz boyamaktan ibaret.

Abi sen çılgın mısın? Biz tabi hata yapıyorduk, ama kayıt sırasında değiş prova sırasında. Prova zaten kayıtta konserde vb hata yapılmaması için eser tam anlamıyla öğrenilene kadar yapılıyor. Kaldı ki herifler master pro... şarkıyı çalarken bir anda şurasını şöyle çalalım dersen çaldığın eserin anasını bellersin, prova bunun için var zaten. Hayatım boyunca konserde vb hadi şurayı şöyle çalalım gibi bir şey duymadım, orkestra şefinin de böyle yapacağını sanmıyorum, sen sanıyorsan bence büyük sıkıntı var. Eser bellidir, binlerce kez provası yapılır ve aynı şekilde icra edilir. Bunun aksi mümkün değil. Şurasını şöyle çalalım falan sence de çok komik değil mi :)))

Hiç anlamam ama mantığı şu yönde sanırım, bahsettiğiniz gibi müzisyenler o eseri daha önce defalarca çalmış olabilirler. Her bir müzisyen tek başına o eseri mükemmel de çalıyor olabilir, ama orkestra kalabalıklaştıkça işler karışıyor ve bir yönetmene ihtiyaç duyuluyor.

@tears of devil, verdiğin linkteki Nirvana cover'ı çalışmasında orkestra şefi var, 00:50'de, 04.01'de birkaç yerde görünüyor. Hatta videonun sonunda da ismi veriliyor; Marco Sabiu imiş.

Müzisyen değilim, tamamen mantık yürüterek yorumum şöyle: o kadar müzisyenin bir araya toplanıp başlarında yöneten biri olmadan çalışmaları çok zor. Konserlerden önce şef ile defalarca çalışıyorlar ve artık her notayı ezbere biliyorlardır doğru ama konser esnasında ritm bozulabilir, notayı kaçıran olabilir, bir sürü sorun çıkabilir, şefler de müzisyenleri ve eseri kontrol altında tutmak için oradalar diye düşünüyorum.

sef dediğin adam mozart ın binlerce kez binlerce orkestra tarafından calınmış bir eser için bence de gereksiz .
fakat şef'in yazdığı bir eserse onu bestelerken düşündüklerine göre orkestrayı eğip bükebilir .
herşey mükemmelse bir yerden sonra şef e de gerek kalmaz,kalmamalı .
sonuçta hiç duymadıkları bir şeyleri çalmaz oradaki müzisyenler.
şef daha çok lojistikçidir aslında. çalgıcıları seçer,adedini seçer,solistler seçer,eserleri seçer . tüm tribiyle de o orkestranın başına geçip el sallar. adettendir,teamül gereğidir aslında orada olması. bir anlamda gelenekseldir günümüz klasik müziği icrasında . çünkü koyarsın metronom otomatik herkes ona uyar .

Uzun zamandır ilk kez işim hakkında soru gördüm, elimden geldiğince cevaplayayım. Hayır şef değil, orkestrada çalıyorum. İstanbul opera, borusan, crr senfoni vs vs şu andada yurt dışında bir orkestrada hayatıma devam ediyorum.

Şefin tek bir işi değil işleri vardır ve bunları iyi yapıp yapmaması nasıl bir şef olduğunu ortaya koyar. Müzik çok komplike/sofistike bir iş olduğundan şeflerinde gayet zor bir görevi ve hayatı vardır.

İlk iş hiyerarşi. Her ne kadar orkestra profesyonel müzisyenler grubu gibi görünse de kaynamaya/kaynatmaya çok müsait bir ortamdır. Disiplin konusunda örnek olmalı.

Sonra tekniği ve bilgisi. Eli kolu başı ayrı oynayan şef olmaz. Nasıl enstruman çalmada teknik varsa şeflerde de var. Girişleri, tempo değişikliklerini, o an öne çıkması gereken partileri, nüansları iyi gösterebilmeli, gösterebilmek içinde eser hakkında muazzam bilgiye sahip olmalı. Bunun üstüne genel geçerden farklı görgüsü ve bilgisi varsa bunu orkestraya iletmede bu tip teknik ve bilgi yönleri çok önemli.

Konserden önce genelde 4-5 gün çalışılıyor klasik müzik dünyasında. Bu çalışmalarda “çalıştırmayı bilmek” diye bir kavram var ve şeften şefe göre değişiyor. Bilgi ve tecrübeye göre birisi sizi yorgunluktan öldürebilir, bir başkası pamuk şeker çıkar ancak müziği ve nasıl çalınması gerektiğini size öyle güzel aktarır ki ortaya daha iyi bir iş bile çıkabilir. Bu da genelde yaş, bilgi, görgü ve tecrübe ile alakalı. Mesela genç şefler he şeyi daha hızlı çaldırabilirken, yaşça geçkin olanlar daha sakin tempo aldırabiliyor. Mesela gençler provada sizi çok daha fazla yoraken, yaş almış şefler daha az sürede daha çok iş yapabilir.

Bu konuda orkestraya düşen payı kimse yadsıyamaz. Şef ne kadar iyiyse orkestranında o kadar iyi olması veya çok iyi orkestrayı çok iyi şeflerin yönetmesi beklenir. Karşılıklı profesyonelizm bu işin anahtarı. Yoksa tüm potansiyeli yok edebilirsiniz.

Ne şefin sopasından bir ses çıkar, nede o koca orkestra şefsiz bir iş yapabilir. Ancak karşılıklı savaş bir ömür sürer gider.

Tekrar okuyunca bir şey daha eklemek istedim: şefin bir diğer ana görevi de orkestradan alınabilecek maksimum verimi alabilmektir. O orkestrayı zorlayabilmelidir. Bize kalsa biz kendimizi yormadan o konseri bitirebiliriz ancak bende daha potansiyel var mesela. Atıyorum, bir orkestrayı alıp dünya çapında iş yaptırabilecek insan şeftir. İşte bunu ortaya çıkarmada, işlemede ve yönetmede şefin rolü çok önemli.

Bundan dolayı bir orkestrada en fazla parayı haliyle şefler alır.

Stabilizasyon egzersizleri yapmanız lazım; diz ve ayak bileği stabilizasyonunu önce normal vücut ağırlığı sonra da ekstra ağırlık ile kronik yğkleme ile güçlendirmeniz lazım. Döndürme ile olmaz o iş. Youtubeda knee , ankle stabilization ecercise olarak aratın..

Eğer dizlerinde normalde bir sorun yoksa statik egzersizler bayağı yardımcı oluyor. Ben koşuya ilk başladığımda yaşıyordum diz sorununu, bu şekilde çalışarak düzeldi.
Wall sit, statik calf raise, statik leg extension, straight leg raises..

Bu şekildeki izometrik çalışmalar yukarıda neferkitty'nin bahsettiği stabilizasyona yardımcı olan hareketler.

Diz güçlenmez, en nihayetinde diz dediğin kıkırdak ve tendon yapılı bir bölge, bunları bahsettiğin şekilde geliştiremezsin, yapman gereken şey bu bölgeyi etkileyen egzersizleri doğru yapmak, doğru yaparsan dizlerin en az seviyede etkilenir en az seviyede stres biner haliyle en az seviyede zarar görür, onun dışında pek bir seçeneğin yok. Misal squat yaparken hareketi doğru yaparsan, mesela harekete dizden çökerek değil kalçanı geriye atarak yaparsan dizin en az seviyede etkilenir, harekete dizden çökerek başlarsan tüm ağırlık dizine biner ya da ağırlık kaldırırken bilek esnekliğin yoksa topukların havaya kalkar, topuğun kalktığında yine tüm yük dizlerine biner, topuğun kalkmazsa tüm yükü kalfların emer. Bunlara dikkat edersen, yani dizlere en az seviyede yük binecek şekilde hareketleri doğru yapar stabilizasyon-mobilite-esneklik çalışması yaparsan, dize binen yük en az seviyede olur, onun dışında başka bir yol yok. Ha bir de bütçe ayırabilirsen 7 mm'lik neopren diz kılıfları oluyor, onlar da iyi bir koruma olur.

8 gün çok fazla. kesinlikle novi sad'a ve hatta bence saraybosnaya da geçmelisin. tarih ilgini çekiyorsa özellikle saraybosna

sözlüğe yazdığım kısa notları paylaşıyorum:

- gitmeden önce biraz matematik çalışın. her şeyi 30'a bölmekten (30 dinar=1 tl) kafa ambale olabiliyor (bu bilginin güncellenmesi gerek. malum, tl'nin düşen değeri..)
- şehir içi otobüslere para vermeyin.
- taksicilere çok sövülmüş. belki havalimanı taksicileri öyledir ama şehir içindekiler normal. pink, lux, gold gibi şirketlere ait taksiler var. şirket taksilerine binin, diğerleri kazıklıyormuş.
- koca şehre bir tane avm dikmişler (usce). onun dışında bol bol park, bahçe, bisiklet yolu var. caddeler geniş, nüfus az, gürültü yok. ortadoğululuktan uzaklaşmak insanı feci rahatlıyor.
- manufaktura'da balkan yemekleri, bokato'da pizza yiyin. red bread'de kahvaltı yapın. arnavut kaldırımlı bir barlar sokağı var (skadarlija), içecekseniz orada için. çay-kahve için koffein güzel. black turtle'da ilginç meyveli biralar var.
- türk düşmanı falan değiller. hatta türk olduğunuzu söyleyince hemen çat pat türkçe konuşmaya başlıyorlar. çok fazla ortak kelime var, şaşırmayın (kaldrma=kaldırım, burek=börek, megdan=meydan, corba=çorba vs).
- trafik biraz sorunlu. kırmızıda durmayan arabalar oluyor, karşıdan karşıya dikkatli geçin.
- su içecekseniz rosa için. en iyisi o.
- zemun'a gittik ama park dışında bir şey göremedik ya da merkezini bulamadık, bilemiyorum.
- her yerde frikom göreceksiniz. ülkede dondurma yemek yasakmış da yeni serbest kalmış gibi herkes hazır dondurma yiyor. bu nasıl bir sevgi, çözemedim.
- muhabbet açmak için kullanabileceğiniz ünlü isimler: novak cokoviç, obradovic, bogdanovic. tito'yu seviyorlar mı sevmiyorlar mı hala emin değilim. sırpski film demeyin sakın.
- kalemegdan'a çıkıp oradan tuna'ya bakın, manzarası güzel. hayvanat bahçesi'ne falan da gitmeyin, biraz vicdan.

ayrıca sekiz gün bence de çok fazla. küçük bir şehir. iki günde bitirirsin.

Deneyimlerimi paylasyim: 8 gun cok cok fazla. Ozel bir nedeniniz varsa baska da normal gezip tozmak icin 8 gun way too much...
Free walking tourlar var onlara katil, pub crawl yap, eglence mekanlarina git.

belgerad'ı tanımak heryerini gezmek için 8 gün güzel bence. street art olarak inanılmaz şeyler var. onları bile gezmeniz fotoğraflamanız 2 gün alabilir. sanat anlamında gençleri çok dinamik. her türlü free street tur'a katılmanızı öneririm. aralıkta biraz soğuk olabilir.

et yiyorsanız seviyorsanız belgrade cennet! Walter sarajevski ćevap bizim en sevdiğimiz yerdi. çok güzel caz barları coctail barları var.

güzelli bir akşam yemeği bizim Stara Kolibayı tavsiye ederim. yazın daha güzel tabi çünkü sava ile tunanın karıştığı yerde köşede ve çok tatlı bahçesi var. belki hava çok kararmadan gidebilirsiniz. rezarvasyon gerekebilir.

sanata meraklıysanız ele geçirilmiş bir fabrika var. bizi belgradelı biri götürmüştü baya otobüsle 30 dk falangitmiştik. ama harikaydı. yazın parti yeriymiş zaten orası. içeride popart, object art, street art her şey vardı. güzel bir deneyimdi. ordaki barda çok tatlıydı.

bence airbnb yapın bu arada. Kneza Mihaia caddesi istiklal caddesi gibi (yoğunluk anlamında değil merkez anlamında)
kahvaltı için burası tatlıydı: smokvica, re bread falan zaten çok popüler modadaki kahvaltıcı lar gibi.
Blaznavac güzel ve deneysel bir yer.
savamala'da çok tatlı sanat galerileri var yine.

yani gezmek için çok şey var bir şehri yaşamak isteyen belgrade'nin hikayesini dinlemek isteyen için 8 gün çok çok sıkıcı değil ama bütün bunlar 5 güne de yapılabilir ilginizi çektiği ölçüde ve novisad'a gidebilirsinz.

belgrad güzel şehir 15 gün önce ordaydım, tabi 8 gün fazla ama bu size kalmış bir olay gayet güzel 8 gün geçirilebilir, ben sadece 1 gün kalabilmiştim haliyle çok gezemedim, 1.5 saat uzaklıktaki novi sada da uğrayabilirsiniz, novi sad çok güzel şehir, genel olarak soğuk bir yapıları var ama yardımseverler, hostel olarak hostel bongo çok iyiydi.

Novi sad+1 (belgradedan daha güzel bi şehir hatta)

Bir de çok soğuk olur o tarihlerde, içlik giyin.

Belgradeda hırsızlık çook yaygın, özellikle tramvaylarda dikkatli olun arka cep sırt çantası vs. Sikinti. Arkadaş çaldırdı hiç fark etmedik üç kişi, kız yunandı hemen geçici pasaport/kimlik kartı ayarladık konsolosluktan ama Türklerin daha uzun sürüyormuş dedi karakoldaki polisler.

@kullanıcıadımbuolsun, ben Belgrad'da pasaportumu çaldırmadım ama kaybettim. Polise gidip tutanak yazdırdım, sonra o tutanakla Türk konsolosluğuna gittim 5dkda pembe renkli geçici pasaport verdiler, onunla geri döndüm.
Ha sonra pasaportumu çantamın bir gözünde buldum, ayrı mesele haha.

@sbryldrm, fotoğraf çekmeyi seviyorsan bir sürü malzeme var. Eski yıkık dökük binaları çok hoşuma gitti yani farklı bir yaşanmışlık havası var şehrin. Ayrıca Nato tarafından bombalanan binaları çok etkileyiciydi, aynı şekilde duruyorlar, onları da gör derim.
Lovac diye bir restoran var, orada geyik eti yiyin, avlanmış geyik eti servis etiyorlar. Restoran lüks olmasına rağmen bize göre fiyatlar uygundu.
Ben Nisan ayında gitmiştim, soğuktu hava. Aralık'ta iyice soğuk olur, kalın giysiler götürün.

otobüslere bilet almayın demişler ama denetime yakalarsanız canınız sıkılır, hem de otobüstekilere rencide olursunuz. etik olarak da doğru değil zaten. peak saatlerde mutlaka denetim oluyor.

akşamları bohemian quarters hareketli oluyor. zemun'a bakın, novi-sad'a gidin. kalemeydan ille gidersiniz. vakit kalır mutlaka sarajevo'ya da bence geçin para varsa.

Konuya yabanciyim ancak sizin ozellikle bu modeli kafaniza koydugunuz belli. Soyle cevaplayayim, eger butcenizi zorlamayacaksa sizin icin ederinin cok onemi yoksa alin. Ancak butcenizi azda olsa sarsacaksa daha ucuz muadillerine bakmanizi oneririm, nitekim adidas diger markalara gore daha siskin rakamlara sahip.

Başlıktaki soruya cevap: verilmez.

Tip zaten yok, mesele rahatlıksa o paraya çok ayakkabı var rahat edebileceğin. 3 seneyi bırak 1 sene anca giyilir. Bi kere ormanda koşsam haşat olur bu ayakkabı.

parası fazla ama tip konusunda on numara bence. bana bunun dışında tipi iyi olan bi koşu ayakkabısı söyleyin hemen alayım. adidas, new balance, nike dılındaki markaların ürettiğine sadece gülerek bakıyorum şahsen, çok çirkinler.

Under Armour, Merell, Ecco bu markalara da bak bence.
Bu tip ayakkabılarda en iyisi Salomon ama çok pahalıdır.

Adidas, Nike, New Balance, Skechers bunlar avm modası ayakkabılar. Verdiğin paranın karşılığı kaliteyi vermiyorlar artık.

ben daha çok gün içinde çok fazla yürüdüğüm için almak istiyorum. yani profesyonel koşucu zaten değilim hep yürüdüğüm için işimi görür diye düşündüm. hem günlük kıyafetlerle de uyumlu olur. solomon, evet çok kaliteli ama sadece koşu için bence. günlük kıyafetlerle çok çirkin duruyor. var mı özel bi tavsiyen?

yebi nesil nike ve adidaslarin kirlenince bile nodasi geciyor. bakin instagramda her fenomen bol takipcili insan bunlarin reklamını yapiyor. rapçiler dovmeciler sporcular. hepsi sürekli gıcır gıcır değişik nike giyiyor ve gözümüze sokuyor. kirli halini de seveceksen al. magazada ışıl ışıl haline gore değil.

3 yıl giymen için her kullanımdan sonra bakımını yapman lazım, yine de kumaş-dokuma yapısı 3 yıl dayanmaz bence. hele ki baş parmağı yukarı bakangillerdensen tepesi kesin delinir. koşu ayakkabısı olduğu için esnek malzemeden yapılma, dayanıklılık iddiası yok zaten; asıl iddiası koşu konforu.

yine de maddi açıdan zora sokmayacaksa alınır, benim için sadece tipini beğenmek bile o ayakkabıyı alma sebebi çünkü.

Günlük kullanım için benim en favori markam Ecco. Hem rahat, hem eskimiyor, hem daha düzgün tasarımları var çoluk çocuk ayakkabısı değil, hem de ele ayağa düşmüş bir marka değil.

tr.ecco.com

İki dakikalık bakınmada bunu buldum mesela.

Adidas'ın koşu ayakkabılarını beğeniyorum. Rahatsa verirdim. Koşu ayakkabıları günlük kullanılan ayakkabılardan çok daha kaliteli oluyor.
Şimdiye kadar denediğim koşu ayakkabılarından en rahatı Adidas'tı. (Nike, Skechers, Salomon, Asics denediklerim)

Ama 3 yıl giymeyi unut derim. 3 yıl giyilmez zaten, onların belli bir kilometre ömrü var. Bir süre sonra tabanı bozulmaya başlar.
Hadi 3 yıl kullanmasan rafta dursa dahi ömrü azalıyor, zaten kullanılan malzeme özelliğini kaybediyor durdukça.

Bu arada Salomon trail'de iyi sadece, trail koşmayacaksan alma, gereksiz ağır oluyor.

Asics ve mizuno modellerine de bir bak derim. Mizuno hiç denemedim ama bir sonrakine denemek istiyorum.

Zevkler tartışılmaz ama görüntüsünü sevmedim, belki rahat olabilir ama çok pahalı. 100 liranın altına düşmediği sürece almam :)

Size ultraboost mu lazım? Yoksa bu ayakkabı mı lazım? Daha ucuza outletlerde ultraboostlar bulabilirsiniz. Hele ki bir adidas çalışanı bulabilirseniz %30'da indirimli alabilirsiniz.

ayakkabı kötü değil ama ona o parayı vermek bence çılgınlık.

Ayakkabi güzel ama bence cok pahali.
Ben o parayi vermezdim.

verilmez ayrıca indirim zamanı onlar yarı fiyatına iniyor

Ispanya.

ispanya

2 ülkeye de gittim, İspanya diyorum.

İspanya ev sevdiğim ülkelerden biri ama bence turistik olarak İspanya, akademik olarak Finlandiya. Ayrıca Kuzey ülkelerinin kültürü, toplum yapısı, düzeni, iklimi vs vs çok farklı geliyor, o yüzden yerinde yaşayıp deneyimlemek isterdim.

Uzun sure gitseydiniz, temelli tasinsaydiniz iklim sartlari gercekten onemli olurdu ama 1 yil zaten zirt diye geciyor. Bir yil sikinabilirsiniz, buyuk bir etkisi olmaz. Yine de sizin iklime verdiginiz oneme bagli;

Ben Ispanya'ya arastirma icin 7 ay gitmistim, ayni donemde oda arkadasim 5 ay Tampere'ye gitti. Ben Ispanya'ya asik olarak ve aglaya aglaya dondum. Arkadasim Tampere'yi begendi, gezindi ama normal dondu. Biraz da beklentilerle ilgili bu. Ispanya sen sakrak insanlarin oldugu asiri rahat bir memleket, arkadasimin anlattigina gore Finler de soguk insanlar degillermis ama uluslararasi ortam daha fazlaymis bize gore.

Ispanya daha ucuz, Finlandiya daha pahali. Arkadasim 4 patlicani 8 Euro'ya aldigindan bahsetmisti. Ayni donemde ben Ispanya'da cilegi kasayla aliyordum. Yeme icmede pahali Finlandiya, bazi urunler Ispanya'dan geliyor zaten.

Bir sorun da su, ben Valencia'ya arastirmaya gitmistim (bir muhendislik bolumune), normalde konferansta zorlansalar da kasarak Ingilizce konusan insanlar, ben laboratuvarlarina katildigimda "Konferansta degiliz, sen buradasin" diyerek Ingilizce konusmadilar. 10 kisilik laboratuvardaydik, 4'u hic Ingilizce bilmiyordu "I went home" deyince kitlenip kaliyorlardi. Diger dort kisi zorlasa konusuyor ama konusmak istemiyordu. Iki Fransizla Ingilizce konustum ilk gittigimde. Kampusteki ogrencilerin de cogu Ingilizce bilmiyordu. Benzer sekilde ev arkadaslarim ve ev sahibim de Ingilizce bilmiyordu. Danismanimla konustugumda "Su anda azaldi bayagi ama ulkede genel olarak bir Amerika nefreti var. Genelde okullarda ikinci dil olarak Fransizca okutuluyor. Buyuk oranda akademisyen ve is adami cocuklari Ingilizce ogrenenler" demisti. Bir de eyalet dili olayi var; bir ders sabah Ispanyolcaysa, ayni ders ogleden sonra o eyaletin dilinde de aciliyor ama Granada zaten Endulus'te sayilir; orada cogunlugun konustugu farkli bir dil yok. O acidan sansli olabilirsiniz ama kisa surede derdinizi anlatacak kadar Ispanyolca ogrenmelisiniz. Barcelona ve Madrid o acidan sansli; oradaki ortamlarda rahat Ingilizce konusuluyor ama Granada o kadar enternasyonel bir ortam sunmayabilir ama bir sure sonra kolay kaparsiniz.

Bunlarin disinda secim icin bunlardan daha onemli olani ve asil size gerekecek olan kismi, danismaniniz. Hangi danismanin yayin sayisi ve kalitesi, uluslararasi gorunurlugu daha fazla ise onu secmeye dikkat edin. Atiyorum "Oh Ispanya guzelmis" dersiniz ve o sirada yayin cikarmazsiniz, o zaman ziyaretiniz cv'nizde tatile gitmis gibi gorunur ve hos olmaz. Orada calisacaginiz profesorle ilgili yorumlari bulup okuyun, ogrencilerine e-posta gonderip sorun (dedikodu yapar sekilde degil), son 5 senede kac yayin cikardigina bakin ve sizi kim uretici hale getirecekse onu secin.

çok teşekkür ederim yorumlarınız için. ispanyayı seçtim. akademik olarak iki hoca da çok iyiler. diğer alternatifleri bu yüzden elemiştim zaten. önceliğim oralarda geçinebilmek oldu şimdiki düşüncemde.

baska bir bilgi olmaksizin - finlandiya illa ki ispanya'ya gore daha gelismis ve saygin bir ulke. ispanya turkiye'nin bir tik ustu.

Ben Finlandiya'yı seçerdim. Eğitim öğretim deyince aklıma ilk Finlandiya geliyor. Çomar İspanyollardan nefret etmem de büyük etken tabii. Bomboş millet.

Tansiyonunuzu ölçtünüz mü? Yüksek tansiyon gibime geliyor.

Tiroid hormonlarınıza mutlaka baktırın. Kardiyologdan önce bir dahiliye görebilir. Sonrasında gerek görürse kardiyologa sevk eder ya da kardiyolog kan teati isterse tiroid fonksiyon testi rica edebilirsiniz.

Uyku apnesi belirtisi olabilir

stres olabilir.

Panik atak da olabilir. Her şey olabilir. Çok rahatsız ediyorsa acile git, en azından için rahat etsin.

Nokturnal panik atak olabilir.

Kardiyolog birsey bulamazsa psikiyatra gidin. Panik atak olabilir.

www.eksiduyuru.com

doktora gitmedim. bazı geceler böyle uyanıyorum. genelde mutsuz uyuduğum geceler oluyor.

japon askeri+1

Panik atak muhtemel.

Kulaklığın takılmamasına değil de bence cool görünümlü bitakım heriflerin İsmail Yk falan gibi saçma şarkılar dinliyor olmasına gülüyolar.

videoda gülmeyi etkileyen birkaç şey var. birincisi dinlenen şarkı, ikincisi de sesin dışarı çıkıp bunun farkına varmıyor oluşu, üçüncüsü hal ve hareketler. mizah anlayışı herkese göre değişir. ben öyle katıla katıla gülmezdim ama sonuç olarak gülüncüme gidecek bir durum.

Buff +1 valla öyle kafeye gelip müzik dinleyip kitap okuyorum modundaki adam böyle şarkılar dinlese ben de gülerim o an

yabancı bir youtuber yapıyordu bunu. kütüphanede barbie girl, call me maybe falan dinliyordu. birebir aynısını kopyalamış eleman.

Evet, komik. Dusununce birinin ayagi takilip dusmesi de komik olmamasi gerekiyor ama gorunce komik geliyor.
Bu olay da gayet komik videodaki.

gülmek güzel bir şey, olay da gayet de komik :)

Yarılarak güldüm aşırı komik. Gerçekte de olsa önce yarılır sonra adama haber verirdim

Ahahah İsmail YK kısmında ben de güldüm valla, ciddi ciddi kitap okurken ismail yk 90-60-90 dinleyen bir adam.

Thasos: Sınırdan 200km sonra vapura biniyorsun. Deniz güzel, farklı zevklere hitap edecek plajları var. Buraya gidersen Türkiye'de tatil yapmış gibi olacaksın. Adaya Türkiye'den çok fazla insan gidiyor, restoranlarda Türkçe menü var, Türkçe bilen garson var vs. Geçen yaz 35€ verdik 2 kişi için gecelik.

Halkidiki: Neresinde kalacağına bağlı olarak sınırdan 350-400km sonra Selanik'in güneyinde bir yer. Buranın denizi de güzel ama kalacağın yere göre güzel denize ulaşmak için arabayla epey gitmen gerekebilir. Fiyatlar Thasos gibi. Buranın dezavantajı haftasonu günübirlikçi akınına uğruyor. Haftaiçi gittiğinde 10-15 kişi olan plaj haftasonu binlerce kişiyi ağırlayabilir.

geçen yaz bisiklet turu yaparken selanik-kavala arasını iki güne bölmek üzere, ikisinin tam ortasında kalan asprovalta diye bir yerde konaklamıştık bir gece. denizi/sahili çok güzel, oldukça küçük bir yer, sevmiştik. ne kadar süre kalacağınızı ve ne aradığınızı bilmiyorum ama 2 geceden fazlası sıkabilir. kafa dinlemeye güzel derim.

thassos'ta bir gün geçirmiştik ve zerre sevmemiştik. 10032007'nin dediğine katılıyorum ve fakat ben türkiye'de tatil yapmış gibi olmak istemiyorum, onun için tekrar gitmem mesela.

kavala da küçük ve merkezden çevresine doğru gittikçe çok güzel plajların da olduğu bir yer.

lesvos da bir seçenek dersen, ayvalık'a sürüp oradan feribotla midilli'ye geçmek bir seçenek olabilir. molyvos gibi turistik kısmının yanında skala sikamineas, eftalou gibi daha sakin ya da eressos gibi biraz daha marjinal yerleri var.

genel notlar:

1- batı trakya-makedonya bölgesi her türlü yugoslav ve türk turist kaynıyor. mekanlar da ona göre şekilleniyor.
2- fiyatlar çok oynak değil derim. gerçi 5 yuroluk bir oynama bizde 30 liraya yakın fark ediyor ama konaklamayı bu saydıklarımın tümünde oda fiyatı €25-€50 arasında, büyük ölçüde de özellikle €35-€45 civarında bulmak mümkün olur sanıyorum.

Thassos ve Halkidiki'ye gidin mutlaka.

Halkidiki +1

Hayir, kedi disinda beslemek istedigim tek hayvan kaplan. Onu da zengin olmadigim icin alamam.

imkanım olsa evet

Balkonda mi bakicaz? İmkaniniz olsa cok anlamsiz bir on sart.

imkan olursa ( arazi, para, bos vakit) bakarim

soru "imkanınız olsa" diye sorulmasına rağmen hala "balkonda mı besleyeceğiz" diyenler var.

neyse.

ben kesinlikle alırdım.

İmkânım olsaydı kesinlikle isterdim, hatta fazlasını.

Tabii ki.

İnsanlar kedi diye delirirken diğer hayvanların varlığını, aciziyetini unutuyor. Atlar çok özel, çok güzel hayvanlar bence. Büyük bir bahçede özgürce hoplasa zıplasa çok mutlu olurum.

Evet, atları çok seviyorum, kocaman bir çiftliğim olsa kesinlikle sahiplenirdim.

imkandan kasıt çiftlik falansa evet, sahiplenirdim. hiçbir işte de kullanmazdım, binmezdim de. takılsınlar öyle koştursunlar etrafta.

çok isterdim. bana ait bir atımın olmasını. hayalimde var aslında. arsamız var orda belki .

@üğpo

google'da balık etli diye aratınca çıkan sonuçlar bildiğimiz obez geliyor bana.
bu normal kiloda ama zayıf da değil ki?

:d çevremde bu kadından daha zayıfları gördüğüm için algım bozulmuş olabilir.

olsun bence hatları çok hoşuma gitti hatunun. :) bazıları dümdüz oluyor.

Zayıf da değil derken?
Yanlış fotoğraf mı ekledin acaba bi bakar mısın?
Gayet zayıf bir hatun.

Bu kadın '3-5 kilo verse tam ideal kilosunda olacak' grubundan bana göre. İdeal kilosunda değil ama kilolu da değil. Bir beş kilo daha alsa balık etli olur. Gerçi benim balık etli dediğime annemin 'yok canım gayet normal kilosu bu kizin' demişligi de var, o yüzden benim ölçülerim ne derece guvenilir, bilemedim şu anda.

Klipte daha net anlaşılıyor kilosu bu arada.

@mutekebbir

bence normal kiloda. ben iki kategoride değerlendirmiyorum. insanlar zayıf-şişman olarak net çizgi çiziyor. zayıf= ideal kilonun altında.
zayıf değil bence. :d kilolu da değil ama.

balık et = kilo korelesyonu yok aslında
(en azından benim algıma göre)
bu bir vücut tipi
oya aydoğan, sibel can, gülben ergen, iclal aydın gibi hatunlar balık eti yani kemikleri böyle belli belli durmuyor, et kemik üstünü örtüyor (et illa lömbür lömbür olsun anlamına gelmiyor bu aslında) tabi ki kemikli değil etli olursan daha kilolu durursunn (yağ demedim bak) bunların minyonu, monica belluci gibi (gerçi onun boyu minyona göre uzun da neyse)hoş bence.
buna mukabil nur fettahoğlu, çağla şikel, şenay akay gibi hatunlar var. kimi ince kimi kalın ama kemikli. atletik, kimisi at gibi (bu ne kadar kemikli ne kadar boylu ve trapez olduğuyla alakalı). bunların minyonu keira knigtley filan gibi işte, ben sevmiyorum, seven sevsin.
tabi ki atletik (kemikli) vücudun olur ama 120kilo olursan ortada görünen kemik memik kalmaz :D bu bambaşka bir vakıa. kilo = balık eti denmesine bu sebep oluyor ama bu değil işte.
aynı boyda ayni kiloda 2 hatun alalım biri balık etli biri kemikli olsun balık etli olan 5 kilo fazla görünür, olay bu.
ve elbette tüm dünya kadınlarını alıp 2 gruba böldük bitti diye de bir şey yok genel olarak karmayız. bence bu kadın tip olarak balık ete daha yakın.

balik etli degil bence. zayif degil gibi orta karar. balik et icin biraz daha kilolu olmasi lazim.

Ne balik etlisi yahu:) Buna balik etli dersek normlai nasil olacak? Incecik kadin.

Oya Aydogan ile Sibel can direkt sisman bu arada, balik etli falan degil:)

Balik etli dedigin sey sisman denmeyecek ama sismanliga ramak kala olan kilo oluyor. Hani az daha alsa artik bir sisman olacak ama simdilik degil, boyle dolgun, hafif yagli ama estetigini kaybetmemis. Bizim millete sismana da balik etli diyor. Sen de zayifa balik etli demissin:)

bence balık etliye yakın normal kilolu insan.
ayrıca ayılıp bayılmışsınız ama fotoğraftaki fiziksel olarak gördüğüm kadarıyla düz insan, ekstra güzel değil. erkek zevkini anlamak bazen mümkün değil.

en az 55 kilodur beli ince ama kolları bi tık kalın. yüzü geniş olduğundan kilolu duruyor ama değil

Balık etli değil, incecik de değil, normal kilosunda. Ama her an kilo alabilir gibi bir vücut yapısı var.

normal kilosunda.

amina cadelli. çok beğeniyorum kendisini, şu sıralar kariyerini sekteye uğrattı ama...

kilo verdi bu arada.

bu hali de balık etlinin bir altı bence, yine de tatlı.

hocam kadında hat mı var allasen, bildiğin teyze bu, beğenmişsin ama pek makbul bi vücut diil maalesef

sıkıntı yok aynı şekilde geçtim 2013 yılında.
çok olmuş lan.

Yunanistan'a geçerken ben harç pulu ücretini herhangi bir bankaya yatırıp makbuzunu götürüyorum. Bence öyle yap daha garanti olur, belki kapıda alınmıyordur veya bir sorun çıkar.

@peggy +1,

O işi önceden halletmeni tavsyie ederim. Çümkü eğer değişmediyse pasaportların verildiği memur bakmıyor o işe içeride bir yerlere gitmek gerekiyor bina uzakta vs. Zaten otobüsteki birçok insan çift vatandaş olur, onlar bulgar pasaportuyla tık diye geçer. O yüzden en iyisi sen bankada falan halledersen daha iyi.

Ben de Yunan Schengen'i ile 2013'te Metro ile gittim. Sinir polisleri tipine bakıyorlar.

Dönüşte Metro arıza yaptı. Bulgaristan'ın bir köyünde pazar günü 6 saat bekledik. Bir bakkal vardı sadece. Aç susuz kalmaması için oradan çikolata falan aldık. Çok kötüydü.

Bankayla ugrasmana gerek yok,tum kapilarda pul satiliyor.kapikule icin cikis gislerinin yaninda 5 numarali gise,derekoyden cikilirsa isletme binasinda.ikisinde de toplam mesafen 10 metre.pasaportlarniz muavin topluyaip liste yapiyor siz bir seyle ugrasmiyorsunuz zaten.

Burgas ufak ve guzel bir sehir,neredeyse butun atraksiyon sunny beachte muhtemelen sizin otelde ordadir.iyi eglenceler.

Sınırda sadece pul ihtiycın olacak onun içinde metro muavinlerinden yardım alabilirsin. Burgas merkez morska gradina yani sahil boyu ve parkı meşhur. Galleria ve burgas plaza adında 2 tane avm var merkeze 3-4 km uzaklıktalar. Tarihi yer olarak merkeze 30-35 km uzaklıkta nessebar antik kenti ve sozopol var meşhur olarak, gece hayatı olarak slancev brag sunny beach bölgesi var nessebara 3km uzaklıkta. Sormak istediğin özelikle bir konu var ise yardımcı olabilirim.

Burgas merkezde kalacağım. Nessebar ve sunnybeach meşhur anladığım kadarıyla. Burgas plajı ve parkı da çok güzel görünüyor bu arada. Gece kulübü falan pek takılmam. Casinolara takılırım ama :) teşekkürler bilgiler için. Gezip görecek başka yerler varsa tavsiyeleri iletin lütfen

geçen sene otobüsle gittim bulgaristana. aynen öyle pulu orada alıyorsun. ama ben nişikli turla gitmiştim. metro seferi iptal etmişti sabah 7deki otobüsün iptalini sabah4 te öğrenmiştim...

burgas çok güzel. otelin adını hatırlamıyorum ama tren istasyonuna yakın en uzun bina olan otelin üstten 2. katında kalmıştım. manzara muhteşemdi. o otelin kapısını karşına al soldan devam ettiğinde otelin altında süper bir restorant var orada yemek yiyebilirsin çok güzel oranın en lüks yerlerinden biri. o caddeyi heykele doğru devam ederek gezebilirsin.

bir de otelin yine solundan yukarı bir cadde gidiyor. o caddeyi dümdüz takip edince muhteşem bir parka ve altında da plaja ulaşıyorsun. o arada bir sürü yeme içme yerleri var zaten. çok güzel kafeler falan da var.

Var kanka.

www.google.com.tr

dede mesleği

(bkz: yüzyıllık yalnızlık)
Duyuru hesabini aldigim gün bu kitabi bitirmiştim.

Old Possum's Book of Practical Cats. T. S. Elliot

Cats müzikali de bu kitaptaki şiirlerden uyarlandi.

bi gün babam faust'u verdi okumam için. çok ağır ve ucuz bir çevirisi vardı. orada geçen hiss-i kableluku kelimesi hoşuma gitti, araştırdım. o zamanlar tumblra girişecektim. hiss-ikablelvuku.tumblr.com çok saçma ve uzun geldi. kablelvuku yaptım.

bu kadar.

senin nickini her okuğumda genelde melodiyle "bira ve kahveee" diyorum.

Allah'ın isimlerinden biri.

janick gers & judas priest sentezi. Bir de yıllar evvel yazdığım kısa bir öyküyle ilgili.

nick secme konusunda kotuyum, cok uzun sure dusunur ve bir sey bulamam. eksi'ye uye olurken o yuzden gozumu kararttim. o an der meister caliyordu, dedim dusunme yap bunu iste. cok da guzel oldu ha, benimsedim. hem almanca, hem anlami guzel (yeryuzune dusen ilk fuhrer tanesi), hem kisa. cok iyi.

Ekşi Sözlük’e üye olduğum dönemde Ekşi Sözlük’ün ne olduğunu bile bilmiyordum. E-ticaretle ilgili bir ödev yapıyordum ve amazon’u falan incelemiştim, hepsiburada yeni yeni çıkıyordu. Arkadaşlarımdan herhangi biri de Sözlük’ü bilmiyordu. Bir arkadaşım “Ekşi Sözlük diye bir site varmış, orada da insanlar alım satım yapıyorlarmış galiba” dedi. Normalde her siteye kullanıcı adı olarak adsoyad kombinasyonunu giriyordum. Buraya da öyle yapacaktım, yazarlık falan olduğunu bilmiyordum. Mal alıp satma, iade koşulları, kart güvenliği gibi bir şeyleri inceleyecektim.

Adım Ayça, abim bana ara ara birçok isim takar. Adımla ilgisi olan olmayan birçok şeyi de kullanır. Örneğin, ara ara Ayçonella der, ara ara Nursultan Nazarbayev der, Ayçoettin Keyhüsrev der. O an aklına ne gelirse onunla seslenir bana. O gün tam üye olacakken abim telefonla aradı ve “N’aber Ayçovski” dedi. Kahkaha attım, lafladım ettik, telefonu kapattım. Ondan sonraki sitelere de aychovsky yazayım dedim. İlk yazdığım site de Ekşi sözlük oldu. Sözlük’ün ne olduğunu 7-8 ay sonra öğrendim. Bugün tüm kimliğimle burada dolaşmamamı abime borçluyum.

Ben bu nicki günde 17 18 saat çalışırken almıştım ironik olsun diye. Millet kronik işsiz zannediyor ama olsun hehe.

Pulp Fiction filmindeki Vincent Vega'dan esinlenerek almıştım.

@e bana nick birakmamissiniz zalimler

aslında hasretindenprangalareskittim adlı nicki alacaktım ahmed arif'e ithafen sonra mutlu bir anıma denk geldi şarkıya bir göndermeyle bu nicki aldım. aslında pek kahve içmeyi de sevmem sadece bir yaz akşamı, kumsalda bira içip uzun uzun oturup düşünmüştüm o anı da anımsatıyor.

@hissikablelvuku

nickin çok sevdiğim bir kelime benim. gerçek hayatın içerisinde tanışsaydık, muhtemelen çok iyi arkadaş olacağımızı düşündüğüm kişilerden birisin.



ayriyeten bir sorum daha var size de şarkılar anları hatırlatır mı ? ben şarkıyı ne zaman, nerede, hangi hissiyatla dinlediysem o durumu anımsatır.

youtu.be

uzun zamandır açmadığım bir kitabı açmıştım, masada duruyordu. uye olurken kitabın arasındaki silgi tozlarını fark ettim. uye oldugumda lisedeydim sanırım, test kitabı falan da olabilir :D

şarkılar anları hatırlatır evet. örn. mor ve ötesi araf böyle bir şarkı benim için

the it crowd dizisinde geçen, hiçbir anlamı olmayan bir kelime, tnetennba. bir kelime bir işlem yarışmasına moss'un cevabıydı, hatta cümle içinde de kullandı. "good morning, that's a nice tnetennba"

ekşi sözlük'e defalarca üye oldum, defalarca kaydımı sildirdim sinirlenip. oradaki rumuzum da "m e b" ve türevleriydi tıpkı uludağ ve itü'de aldığım rumuzlar gibi. sadece "meb" ya da "m e b" olsun istedim, olmadı. ben de şarkı dinlerken içinden benim ruh halimi yansıtan ifadeyi seçtim ve onunla devam ediyorum.

ekleme: her şeyi yazmışım ama niye bu rumuzu aldığımı söylememilim. isimlerimin + soyadımın baş harflerinden oluşuyor.

Aslında la fraise olacaktı ama o nick alinmisti. Ben de la'sİnş silip fraise'ini bıraktım. Fransizca çilek demek, en sevdiğim meyve.

sir gawain and the green knight'ı yeni okumuştum. sene 2003 ya da 2004 olması lazım.

chemical brothers'ın out of control adlı şarkısının klibinin sonunda muhaliflerden birisinin duvara yazdığı bir cümle aslında. substance birden fazla anlama sahip olduğundan farklı manalara çekilebiliyor. madde, mal, cisim gibi fiziksel karşılıkları varken aynı zamanda öz, anafikir, hakikat gibi elle tutulamayan anlamları da var.

t1.daumcdn.net

bu arada @nice tnetennba harika bir rumuz :)

pbs.twimg.com

arkeoloji ve mitolojiye merakımdan, phoebe / titan tanrıçası.

bir simgesi var ama anlamı yok.

doctor who'nun en sevdiğim bölümlerinin adı.

alaimisema / gökkuşağı / çünkü LGBT

Küçükken İngilizce hocamızın (kendisi İskoçyalıydı) bana taktığı lakap, gerçek hayatta da kullanmış olduğum bir nickname yani. Aslında Margaret'ın kısaltması.

ilk nikim jedicik'di. işyerinde ifşa olunca o sıralar okuduğum (bkz: nakşidil sultan) adlı kitaptan esinlenerek bu niki aldım. buraya da sözlükten geldim.

Tuzdan dolayı oluyordur hocam, ılık su ile ovala geçer

@lodos1907

işte benim de sorduğum soru, ovalayayim mi yani?

(ovalarsam sanırım o iç camdaki anti-fog özelliği tamamen kaybolacak, ya da bilmiyorum daha da kötü olur mu?)

buharlaşmama özelliği zaten hafiften kaybolmuştu gibi onun gitmesi çok önemli değil de daha kötü bir şey olur mu ovalarsam? merak ettiğim bu

dalış öncesi genel prosedürdür, maske camlarına tükürülür ovalanır sonra bir suya sokulup takılır buharlanmayı önlemesi için. vücut ısısı yüksek kişilerde su 21-22 derece bile olsa bu taktik işe yaramayabiliyor. bu durumlarda;
maske camına diş macunu sürülüp 1-2 gün beklenip yıkanır
veya şampuan-deterjan iyice camına sürülüp durulanır (canavar gibi oluyor benim buhu sıkıntıma tek çare resmen)
veya antifog sürülür dalış öncesinde genellikle tükürmek yerine tercih edilebilir ama tükürmek daha ucuz.
deniz gözlüğünde de aynı prosedür uygulanabilir. muhtemelen şampuan sürüp yıkaman oluşmuş lekeleri de çıkaracak. kullanım talimatlarına uydum demişsin ama yine de hatırlatayım denizde veya havuzda nerede kullanırsan kullan, kullanım sonrası duru sudan mutlaka geçir. gün sonunda değil yalnız, yüzdün çıktın durula 2 saat sonra yine yüzdün çıktın yine durula. tuzlu klorlu kalmasın. her tarafına zarar malzemenin.

Nasıl bir leke anlamadım ama, belki kirlenmiştir bir şekilde.
Benimkinde rimelimi temizlemeyi unutup kullandığım için rimel lekesi olmuştu, su tutarak geçmeyen yapış yapış bir şey. Dalış maskeleri için kullanılan hem temnizleme hem de antifog özelliği sağlayan spreylerden vardı evde. Ondan sıktım biraz bekletip duruladım. Geçmeyince tekrar sıktım, baktım iç yüzeyindeki leke ovalamadan geçmeyecek, mecburen peçete ile ovalayarak lekeyi çıkardım.
Ama ondan sonra eskisi gibi oldu, sorun yaşamadım.

Aldığınız yere de bir danışabilirsiniz.

@nwnd

denizden çıkınca zaten hemen kenarda duş alıyorum, gözlüğü de yıkıyorum ancak şimdi hatırladım arada bir yüzebilen biri bulunca ilerdeki koylara kadar yüzüp orda kıyıya çıkıp oturuyorduk falan o esnada da kafamda oluyordu gözlük.. şampuan ı deneyeceğim ama, teşekkürler..

@peggy

antifog spreyini nereden aldınız ve tavsiye edeceğiniz bir ürün var mı acaba? bir kaç yerde okudum ama gerçek cam olmayan böyle plastik yüzücü gözlüklerinde de işe yarar mı?

evde kot mu giyiyorlar? :S

ben şort tişört giyiyorum püfür püfür.

ben genelde sadece boxer geziyorum, ev biraz serinse boxerın üstüne tişört giyiyorum, bu tshirtü yatarken de kullanıyorum. bir nevi pijama gibi

yatarken giydiğim şeyi giyiyorum, dışarıdan geldiğim kıyafetle koltuğa bile oturmam, değiştiririm.
pijama oluyor, tişört oluyor, şort oluyor; mevsime göre.

Eve girer girmez önce pantolonumu çıkarırım, şortumu giyerim, anahtarımı asıp ceplerini boşalttıktan sonraki ilk işimdir. Sonra, esmiyorsa tişörtü çıkarırım.

edit: encrypted-tbn0.gstatic.com

Asla dışarıdaki kıyafetlerle duramıyorum. Yazın sadece boxer, kışın pijama...

sadece boxer.

üste yatmalık tişört, alta boxer

Eski kıyafetlerimin hepsi ev kıyafetine dönüşüyor benim. Yazın ince bir şort ve tişört giyiyorum. Kışın da eşofman ve tişört giyiyorum.

Yaz kış şort/tişört. Evet ev merkezi sistem.

evde kotla oturan kişi benim. konfor beklentim yok, miskin hissederim. yazın sporcu atleti, tişört, şort giyerim ama.

Eve girdiğim anda çıkarırım üstümü. Şort/boxer, atlet çoğu zaman.

ropdöşambrımı giyip viski kadehimle arz-ı endam ediyorum.

Hatun kişiyim:

Kışın eve gelince kot giyiyorum, elastik olanlarından, tayt gibi ama paçaları düz inenlerden. Kadın kısmısına eşofman görüntüsü (en azından bende) çok güzel durmuyor. Üzerine uzun kollu pamuklu kazak.

Yazın şort&t-shirt

Yazin sort - tshirt ama rahat seyler varsa ustumde, o da kalabiliyor.

Kisin esofman alti - tshirt

Yatarken pijama. Direkt pijama giyersem otomatik olarak uyku moduna giriyorum.

İşten gelir gelmez üstümdekileri çıkarıyorum çünkü kediler ^^

Perdeleri açacaksam bi şort geçiriyorum, perde kapalıysa sadece boxer.

yazin sort-atlet. evin musaitlik durumuna gore (ev arkadasi veya misafir var mi, kapi calar mi vs) boxer-ustsuze donebiliyor. kisin da kombiyi acmayi siddetle reddettigim icin esofman ustune tisort ve hirka ya da esofman kazak falan.

ev icinde mumkun oldugunca az sey giymeye ve kirletmeye calisiyorum. bi sey yiyorum ustume mi dokuldu? bazen makina cikarmiyo. benim ustume dokulse oyle degil ama mesela, cikiyo. kendimi makinaya atmama, her gun giymek uzere farkli deriler almama, bugun hangi cildimi giysem diye dusunmeme gerek yok. kurudu mu kurumadi mi diye dusunmuyosun, kirli sepetine bakmiyosun. en guzeli donsuz gezmek o yuzden mis.

Eve girer girmez üzerimi değiştiririm.
O kıyafetlerle duramam asla hele yazın mümkün değil.

Kışsa;
kışlık pijama, tişört, sweatshirt.

Yazsa;
Evde insan varsa şort üstüne erkek kardeşimin giymediği bol tişörtlerinden biri.
Evde insan yoksa direkt erkek kardeşimin giymediği bol tişörtlerinden biri.

Yazın don atlet, kışın tayt ve kapşonlu üst.
Yatarken pijama.
Kotla asla duramam, benim de aklım almıyor.

elimde olsa sonsuza kadar pijama/gecelikle takilabilirim. eve girdigim anda giyiyorum pijamalari, cikana kadar zorunlu olmadikca cikarmiyorum.

don afedersin

evde kimse yoksa boxer tişört-eğer birisi varsa + şort.

penye şort.

Yazın askılıkısa penye elbise. Kışın pijama. Bu giyisilerle aynı zamanda uyuyorum da. Dışarıdan eve geldiğimde üstümdekilerle asla oturamam. Kot falan bu sıcakta evde olacak şey değil.

rahat kısa ev şortu üstüne tişört ya da askılı atlet tarzı bi şeyler giyiyorum yazın. kışın tayt ya da kareli ev pijamalarından üstüne herhangi bi şey.

Sort ve bi beden buyuk ev tshirtu. Kissa pijama alti/ esofman.

Şalvar

Üstümdeki rahatsa yatana kasar çıkarmayanilirim. Özellikle kışın kat kat giyindiğim için pek kirlenmiyor da ama pislendiyse, terlediysem, vb o zaman doğrudan yatağa giyeceğimi giyerim.

Bol bol kıyafetle çok rahat edemiyorum ben, bol ve gevşek kıyafetler daha rahatsız ediyor beni. Elimi yıkarken pijamanı kolunu ıslıyorum, pijamanın paçası belimden sarkarsa bol bol ayağımın altına girer falan; bol veya şalvar gibi kıyafetle çok rahat edemiyorum. Sıkmayan ama dar kıyafetlerle daha rahat ediyorum. Pijamaların da öyle bol bol olanını sevmiyorum, kapri giyiyorum genelde. Kot da o açıdan güzel bence. Bol t-shirt ile de rahat hareket edemem, korırıp dolarım bir şekil.

yazın: ev şortu-tişört(bunları yatarken de giyiyorum)

kışın: eşofman altı üstüne ev kazağı ya da tişört(yatarken yine şort tişört giyiyorum ama)

duşun ardından boxer ya da ince bir şort. arkadaş evdeyse gelecekse şort ve tişört. neyse ki çok karşılaşmıyoruz ve ben genelde odamda takılıyorum ve boxer!

yağ oranının düşüklüğünden kaynaklı yüzde 3-4 duruyor bunu 7-8 yapsa gayet herkesin estetik kabul ettiği bir konuma gelebilir.

yağ oranı çok düşük, hoşunuza gitmeyen kısım o sanırım.

Natural demiş ama çok natural gelmedi bana, tabii bilemem.
Evet yağ oranı çok düşük ve damarları biraz rahatsız etti beni.
Bir de alt kısmı hiç göstermemiş, vücudu bir bütün olarak değerlendirmek lazım.

şöyle ki kas işi abartılınca göze hoş gelmiyor, daha doğrusu bana hoş gelmiyor. daha insani ve düzgün bir vücut daha estetik durabilir.

tas gibi cocuk maasallah!

ama kas olayini biraz abartmis sanki.

ne yapıyosa onu yapmaya devam etsin, azıcık da yağlı kıvrımlı olsun taş gibi herif bence gideri var :D

size estetik gelmeyen genetik.

body building yapan herkes brad pitt - fight club kıvamına ya da fiziğini çok beğendiğiniz adamlar haline gelemezler.

bu adamda hoşunuza gitmeyen bence

1- omuzları geniş değil ve artı "trapezius" kasları da çok gelişmiş: omuz iyice dar görünür.

2- kol kasları vücuduna oranla epey büyük. göğüs hacmi de genetik olarak dar.

haa bana sorarsan adamın vücudu mükemmel. ama dediğim gibi ölçü hep genetik olarak omuzları-göğsü geniş adamlar oluyor. bu yüzden size süper gelmiyor.

Kendine spor hocası trainer, pt vs. diyen kimseyi adam yerine koymuyorum kimse kusura bakmasın. Kendini bu şekilde pazarlayıp da gerçekten bir şey bilen kimseye rastlamadım henüz ülke topraklarında (gerçekten bilgili insanlar zaten kendilerini etiketlemiyor, aksine daha düşük bir profil sergilemeyi tercih ediyolar genelde; zira insanlarla da uğraşılmıyor bir yerden sonra).

Gelgelelim, söyledikleri şey haksız sayılmaz ama bakış açısı farklılığından kaynaklanıyor sorun. Onlar, ilerlemek için 3-4 gün gelmeni söylüyorlar. Sen ise, sadece aktivite olsun, hareket etmiş olayım diye düşünüyorsun. Onlar için sporun amacı seninkinden farklı olduğu için böyle bir anlaşmazlık doğuyor. Onlara da bunu bu şekilde ifade etmeye çalışabilirsin. Belki bu şekilde anlaşabilirsiniz.

Bu arada, 2-3 gün gitmekle de çok bir ilerleme veya değişim sağlayamayabilirsin ancak o 2 günü 3 günde sabitler ve o 3 gündeki antrenmanının hakkını verirsen o zaman yaptığın şeyin fark edilebilir bir faydasını da görmüş olursun.

Spor hocaları pek gwrekli değil, eyvallah da. Sizin olayı değerlwndiriş şekliniz bemce hatalı.

Öncwlikle 2-3 gün gitmeyle istwdiğini eldw edwmezsin. Ki zaten sen de demişsin, bu bile sana işkence geliyor. Planlı programlı çalışıp vücudunda gelişme gördükçw motive olursun zatwn. Seninki bir nevi kısor döngü. Ama suç hocada değil sende.

Antrenman bilgin varsa zaten hocaya ihtiyacın olmaz. Sıfır bilgikisysen de, 3 ayda aetık bilgilenmiş olman ve tek başına amacını belirşeyip spor yapabilir duruma gelmiş olmalısın ya da olmalıydın.

Ya onlarin derdi sana yurumek. Guzel fucut yap ki biz de yolumuz bulalim diye dusunuyorlar

-hocaların yüzüne gülüp beleşe pt alabilirsin. çok severler yavşamayı.
-vücut ağırlı ile çalışan birini bulup size eşlik edebilir miyim diyebilirsin. veya ima edip yanaş gerisi gelir zaten. ben bu zamana kadar 3 kızı çalıştırdım hepsi de çok güzel inceldi. işkence etmeyi sevdiğim için çalıştırıyorum kızları, güzel efor sarf ediyorlar ve verim alıyorlar. uyuz uyuz mekik çeken kıza döndüre döndüre 5 dk plank yaptırıyorum aralıksız, beyni zonkluyor ama limitini de görüyor.
-haftada gidilen gün sayısı keyfi olmalı evet ama her seferinde aynı şeyi yaptığın için de sıkıcı gelmesi çok normal. ben 2 gün spor 2 gün bisiklet 1 gün sinema haftasonu tatil şeklinde yapıyorum. haftaiçi beslenme pür dikkat, haftasonu serbest, gerçi çöp gıda sevmiyorum ve yemiyorum yine de.
-sonuç: sevmediğin şeyi devam ettiremezsin. spor yapmanın tüm olayı devamlılık. sevdiğin şeyi bul.

3 gün ok ama düzgün ve fit vücuda sahip olabilmek veya işte sarkmamak için 2 gün az gerçekten.

Ben artık 6 senedir salona gittiğim için birçok şeye şahit oldum ve hocaların tarafından da bakmaya başladım. Onlar da çeşit çeşit insanla uğraşıyorlar sonuç olarak. Haftada 1 salona gelip (o da grup dersine) sonuç bekleyen, sonuç göremeyince dersi veren hocaya suç bulan ve kavga eden insan bile gördüm. Ha uyuz hocalar da var gerçekten ama onlardan hep uzak durdum.

Kendini iyi ifade edememiş olabilirsin yani adam/kadın itici olduğunun farkında olmayıp tamamen motivasyon amaçlı yaklaştığını düşünüyor olabilir.

Spordan keyif almıyor olmak da zaten başka bir sorun, zorla yaptığın şeyde ne kadar başarılı olabileceksin ki.

Bence kesinlikle programını değiştirmelerini söyle. Başlangıç programı ile pek bir yere varılmıyor. Bizde antrenman programları 18 antrenmanlık oluyor. 2-3 ay aynı şeyi yapmak geliştirmez gerçekten.
Diğer taraftan, ağırlık çalışmak zaten sıkıcı. Grup dersleri varsa onlara mutlaka katılmanı öneririm, pilates, zumba,steps, taebo, hiit vs vs. Veya koşu, bisiklet yapabilirsin. Spinning dersleri de çok zevkli oluyor. Bence bunlar senin amaçların için yeterli olacaktır.
Kolay gelsin.

Ha bir de amaçlarının yürümek olduğunu düşünmüyorum, adamlar özel ders kasıyorlar, asıl parayı özel derslerden kazanıyorlar çünkü, müşteri kazanmaya çalışıyorlar.
Asıl yürüyenler diğer üyeler oluyor genelde.

Firuzende

firuzende +1
daha az "akşam yemeği mekanı" tadında, daha casual bir şey istersen
www.zomato.com

Galata Kulesi'nin hemen yanında bir otel var, terası müthiş.

@sbryldrm, yukarıda önerilen Firuzende Anemon Otel'in terasında bulunuyormuş, sanırım orayı kastettiniz siz de?

Georges Hotel Galata

www.google.com.tr

Bobbi brown jel eyelinerını öneririm. Sıcaklarda fena dağılırım ama şu ana kadar hiç bulaşma yaşamadım, yıllardır kullanıyorum.

Mascara olarak da lancome ya da dior kullanıp memnun kaldım.

Rimel - the balm / mad lash

bence asansörlü en iyi göz kalemi essence long lasting automatic eye pencil 01-black fever (dağılmaması için göz bazı ya da kapatıcı üstü pudra kullanabilirsiniz, göz kapaklarınız düşükse de çok kalın çekmeyin, bir de göz altından kalem akmaması için alt kirpiklere de maskara sürmeyi unutmayın)

rimel de uygun fiyatlı olarak maybelline lash sensational ya da essence lash princess pembe(yavruağzı da olabilir) olan.

Essence in çoğu maskarası güzel bu arada.

Bobbi Brown Long Wear Eye Liner-Blac Eyeliner
%50 indirimli şu an

maskara olarak maybelline kullaniyorum one million lashes mi neydi adi. goz kalemi olarak flormarin asansorlu kalemlerinden cok memnunum yillardir onu kullanirim.

Her ikisi için de note

Aynen doğru bir bilgi. Sıcaklığın etkisiyle yağlar termojenik etkiye maruz kalıp yağ asitlerine ayrılarak mitokondriye taşınıp krebs döngüsüyle ATP sentezine katılıyorlar.

nesi saçma bunun abicim? angelus açıklamış işte bilimsel olarak. devam...

işe yarasa çok daha popüler bir uygulama olurdu.

Bizim bir komsu bunu denemek icin gece tek koluna Vicks surup yatmisti, simdi bir kolu incecik digerinde kollar patlican :(

bunlarla uğraşılacağına akşam 1 saat yürüyüş yapılsa kesin sonuçalınır

eda taşpınar sürekli güneşlendiği ve terlediği için incecik. angelus açıklamış sebebini. ben ikna oldum.

Hahaha böyle bir şey olabilir mi? İnanmayınız.

bu aptallıklarla uğraşmaman için sana özet geçiyorum:

bölgesel yağ yakımı diye bir şşey yok. kolunla dambıl kaldırırsın bütün gün, gider baldırlarındaki yağlar erir.
50000 tane mekik çekersin günde, gider yanaklarındaki yağlar erir.

vücudun, metabolizman ilk nereden vermek istiyorsa ordan verir. bölgesel zayıflama aptallıklarıyla vaktini harcama. yağ yakıcı aktiviteler yap.

Şimdi şöyle bir gerçek var... hergun akşamları yaklaşık 8 kilometre yürüyorum bunun son 1-1.5 kilometresini koşuyorum. Tişörte bakıyorum sırt ve biraz göğüs bölgesi ter içindeyken göbek çevresinde zerre ter izi yok dolayısıyla bu bölgede terleme az belli oluyor...bunu artırabilirsem faydası çok olacak göbeğin erimesi için...

Ben küçükken mahallede çocuklar yapardı bunu. Vicks olmayan versiyonunu ama. Yani efsane o zamanlardan beri yaşıyor demek ki. Yaşım 31 bu arada :) Yukarıda da denmiş. İşe yarasa kimsede göbek kalmazdı.

zamanında bunlardan giyip yürüyüşe çıkan amcalar, teyzeler görmüşlüğüm var.

saunaesofmanii.files.wordpress.com

Esenler için bakmıştım havalimanına, 110 TL gösterdi, taksi ile gittim 32 lira tuttu.

Havalimanından binilecek, oralarda oluyor mu acaba?

Uber'i telefonla çağırmıyor musun zaten? Öyle taksi gibi binip gideyim hemen gibi bir mantığı yok bildiğim kadarıyla.

havalimanı tarafından yüksek fiyattan açılıyor çünkü o bölgede ceza yeme olasılığı çok yüksek. geçen konuştuğumda böyle demişti uber şoförü

Uçak biletini sadece rezervasyon olarak ekleyebilirsiniz dosyanıza. Opsiyon süresi geçse bile hiçbir şey olmaz. Göstermelik rezervasyon olduğunu biliyorlar ve dert etmiyorlar. Aynı şey konaklama için de geçerli. Önceden satın almanız ya da kesin rezervasyon yaptırıp depozito ödemenize gerek yok. Rahat olun. :)

Zaman sıkıntınız yoksa Pazartesi olsun, garanti olsun bence.
Normalde sallamıyorlar ama oldu da kafalarına esti, kontrol etmek istediler?

Hiç nedeni olmadan bile red basabiliyorlar sonuçta, ne yapacakları belli olmuyor.

schengen vize formunda sorar; seyahatin masraflarını nasıl karşılayacaksınız?
orada konaklama ve ulaşım bedelinin ödenip ödenmediğine dair ibare var.
buna göre yeterli para gösterirseniz sorun yok.

Korkacak, çekinecek hiçbir şey yok.
Zaten ağrı, sızı olmuyor. Ben sadece ortamdaki kalabalıktan gerilmiştim. Bir de yüzünüzü bandajlıyorlar, gözü kapatmamamız için sanırım. 14 yıl oldu ben yaptıralı, çok memnunum.

benzer durumdayız sanırım (miyopum), meşhur hastanelerden birinde 3 yıl önce gözlerini yaptırıp memnun kalan arkadaşımın tavsiyesiyle geçen hafta doktorundan randevu alıp muayeneye gittim.
-bir dizi muayene, makine tetkiki sonucu doktor lazer ameliyatı olabileceğimi, büyük bir riski olmadığını ancak 10 yıl sonra yakın gözlüğünün kaçınılmaz olacağını söyledi
-2 yöntemden birini uygulayacağını birinin (lasic) 4500tl diğerinin (prk) 5500tl olduğunu söyledi, taksit yapıyorlar
-ameliyatı göze aldım ama 4500tl de az para değil, halen kararsızım

Saykodelik ışıkları ilk defa duyuyorum, o nasıl bir şeymiş yahu?

Ben de 11 sene önce oldum, iki gözüm de 3 derece miyoptu. Ertesi gün sabah uyanınca resmen "görüyorum, görüyorum!!" diye sevindiğimi hatırlıyorum:)
Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriymiş, hayat kalitem yükseldi resmen.

Ameliyat esnasında hiç ağrı hissetmiyorsun. Sonrasında birkaç gün yanma oluyor, o kadar.

Ben normalden daha ağrılı olan prk ile olmak durumunda kaldım, hiç öyle görüş gitmesi, saykodelik ışıklar görmedim ki görseydim eğlenceli olurdu. 5 sene oldu olalı, iyi ki olmuşum. Ameliyatta acı yok, benim operasyonun sonrasında 3 gün sızı oldu, klasik lazerde o bile yok sanırım. Bende de 3 gün sonra hiçbir şey kalmadı.

Ayıca önce doktora gidin test yaptırın bakalım uygun mu gözünüz korneanız falan.

cevaplar için teşekkür ederim.

@whoosie 5-6 yıldır aynı doktora gidiyorum. çok ilgili bir hekim. önümüzdeki haftalarda kontrole gideceğim ve bu konuyu da görüşüp muayene olacağım

Merhaba,

5 sene once oldum ben. Operasyon suresince zaten bir sey hissetmiyorsunuz. Gorusum kapanmisti ama saykodelik isiklar gormedim. Cok kisa suruyor. Ciktigimda basim cok agriyordu sadece yapilan mudahaleden dolayi. Onu da bir agri kesiciyle hallettim. Operasyondan hemen sonra tum bulanikliga ragmen gorebildigim kadariyla bile goruntum netlesmisti. Kisa bir sure icinde de tamamen duzeldi. Su an sadece bilgisayar karsisinda yogun calismaya bagli olarak biraz sikinti cekiyorum, onun disinda bir sikintim yok.

Operasyonun gerekliligi ile ilgili tartismalari okumussunuzdur, desteklemeyen bir kesim de var. Ben onunla ilgili bir sey demeyecegim, o kisisel tercihiniz ama ben hala cok memnunum. 4 numara miyoptum bu arada.

Zerre korkacak bir şey yok, sadece adı ameliyat.

5 yıl önce oldum ve benden sonra aynı doktora 20'den fazla kişi gönderdim. Şikayetçi olan kimse yok. Bazısının numarası 0'a düşüyor bazısı 0.25 0.50 falan ama gözlük ihtiyacı kalmıyor.

Ameliyat anında görüntünün gittiği bir an var ama korkutucu birşey değil. sadece gözüne ışık tutulmuş gibi bir aydınlık görüyorsun.

Ben bırak ameliyatı iğneden korkan adamım, ona rağmen çok rahat geçti. Gönül rahatlığıyla gidebilirsin. Sadece doktorunu iyi seç yeter.

Mibilim bu sebeple linklerle gelemeyecegim ama nerede kalacaksin bu onemli birde barselonada 2 havalimani var diye hatirliyorum biriisi baya uzakti lowcost olanlar o uzak olana iniyordu
Mutlaka satin aldigin sitede varis istasyonunun adi yazar(farkli firmalar farki garajlarda durabiliyor)google mapsden bak hangisi daha yakin ulasimi kolaysa ona gore tercih yap. Verdigin veriler biraz yetersiz.

otobüsle git hem uyursun gece hemde daha ucuz olur. uçakla gitsen bi de gece hostele para vermek zorunda kalacan.

Madrid'den barcelona'ya otobüsle gitmiştik, otobüs terminali direkt şehrin içinde. Marsilya'yı bilmiyorum.
1 akşamlık otel masrafından tasarruf etmek istiyorsan mantıklı bence.

Amerikan futbolu

İşin cardio kısmı için toplu sporlar, basketbol tenis vs, çok ideal.

Kas kütlesi arttırma kısmı için de, ben yapmadım ama, crossfit çok mantıklı duruyor. Bildiğim kadarıyla genelde yarışma gibi 'kim daha kısa sürede bitirecek, kim daha ağır kaldıracak' tarzında competitive bir ortam olduğu için (arkadaşlarımdan duyduğum bu yönde) sıkılmazsınız gibime geliyor.

Şu crossfit aklıma yattı aslında. crossfit 34 olan websitesine baktım ama şubeleri karşıda :/ Avrupa yakasında önerebileceğiniz bir yer var mı?

masatenisi.net

Crossfit deneyebilirsiniz bence de.
Sanayi mahallesi (4. levent tarafı) Crossfit Balaban'ı tavsiye ederim.
Ben Levent tarafında başka bir yere gidiyordum, orası sonradan el değiştirdi, şimdi ne durumda bilmiyorum.

Crossfitte her gün farklı bir antrenman yapılıyor (wod- workout of the day). Farklı derken tabii belli başlı hareketler var onların farklı bir kombinasyonu yapılıyor, o yüzden sıkıcı geçmiyor. Yalnız çok yoğun ve yorucu bir spor, hem kardiyo, hem ağırlık aynı anda çalışıyor, adapte olmak için bir ay falan geçmesi gerekebilir. Alışınca da gayet eğlenceli.

vücut gelişimi vs önemli değilse net masa tenisi. bilen biriyle tabii. siz bilmiyorsanız size katlanması lazım. biliyorsanız zaten eğlenceli olacaktır. o ralliler bir süre sonra çekişmeden öte bir savaşa dönecek. işte o zaman doğru bir spor seçtiğinizi anlayacaksınız. tabii raket seçimi, salon seçimi, partner/rakip seçimi önemli. belki bir süre sonra 4'lüye geçersiniz. kim bilir?

Bisiklet? tek taşla büssürü kuş. kardiyo, beleş ulaşım, bacak kası(ki vücudu şekle sokuyor biliyorsunuz, çok önemli), macera, gezi, arkadaş gurubu...

Pilates

Orta Avrupa Turu olabilir.

Küba ya da Tayland sanırım. Ya da Vietnam. Ama ilk tercihim her zaman Küba.

Ben olsam Avrupa dışında bir yere giderdim. Avrupa'ya kendiniz de gidersiniz her türlü.

Uzakdoğu forever. Olmadı Güney Amerika. İlla Avrupa isterseniz İskandinavya.

Para benim hesabımda değil, hiçbir zaman olmayacak ve harcama limitim 100 bin tl diye düşünüyorum. 20 bin dolares ediyor.

2 çift olunduğuna göre 2 odalı bir yer lazım en azından. Ben Manhattan'da geceliği $200 civarı bi yer totarım, o zaten 2800 dolar ediyor, business class uçarım kişi başı git gel $2000 da o tutsa gerek. Gerisini de orada rahatça gezmeye, yemeye içmeye harcarım.

katmandu, bangkok, phnom penh, ho chi minh yapardım ben.

100 bin tl ye ne avrupası yav. uzakdoğuya veya guney amerikaya giderim

nepal - çin - mogolistanı iceren cok genis bir tur da olabilir

koh samui

benim de ilk tercihim küba olurdu. yeni zelanda da gitmek istediğim yerlerden. ama henüz gitmediyseniz avrupa turu da güzel bir tercih olur.

Antarktika turu yapardım. Ya ya kuzey kutbu. Bir daha gitmemin zor olacağı yerlere giderdim bu kadar para bulmuşken:)

Kolay gidilemeyecek bir yer olmalı uzak doğuya ilgi varsa Nepal, Tayland ya da Japonya olabilir. Diğer türlü Hawaii, Küba da olabilir.

abd ya da japonya yaparım. ya da gözümü karartıp ikisi birden.

Ben henüz görmedigim icin Avrupa turu yapardim ama konaklamayi ve yeme icmeyi en güzel sekilde yapardim param cok olacagi icin.

Konu disi soru: parayi ezmek de nedir? Ilk kez duydum.

Ayrica yurt disina bolca giderdim ve bunu egitim harcamasi olarak gorurdum. Para 100 bin dolarsa da en iyisi ucuza ev almak ve oturum izni almak.

her taşınmadan dev boy siyah poşetlere temiz kıyafetleri doldurup çöpün yanına temiz kıyafet notuyla bırakıyorum. ev inanılmaz hafifliyor, tavsiye ederim

çok almaktan değil de atamamaktan kaynaklanıyor, bende de var aynısı. parça parça bakınca "hmm bunu giyerim" diyip kenara koymuşum ama geçenlerde toplu görünce sıkıntının farkına vardım. kapıcıya verdim, dağıtırım ben dedi.

şişli'de kıyafet kumbaraları var, başka yerde de vardır belki; oralara atılabilir.

Giyilecek durumdaysa ve hala aldığım günkü gibi sevdiğim bir parçaysa tutuyorum.
Mesela 10 yıl önce aldığım kıyafetler vardı kilo aldığım dönemde giyemediğim halde dolabımda duruyorlardı onlar bu yaz benim kurtarıcım oldular yaz alışverişi yapmama gerek kalmadı onlar sayesinde.
Giymeyi düşünmediğim şeylerden vazgeçerim kalabalık etsin istemem poşete doldurur anneme veririm o ne yapıyor bilmiyorum.
Şu an dolabımda "belki giyerim" dediğim hiçbir şey yok. Sadece giydiklerim var. Büyük bir temizlik yaptım yakın zamanda.

Bu ayıklama olayı bende ruh halime göre değişiyor yani o karmaşanın getirdiği bir boğulma hissi önce gelmeli. Bazen böyle müthiş temizlik hissi, minimal yaşam hissi geliyor. Tam bu anlarda dolabimdan hatirı sayilır kıyafet ayıklıyorum. Bu sadece kıyafetlerde değil bana ait her şeyde bir temizlik ayıklama hali oluyor. Cep telefonumdan resimleri, muzikleri, mesajları, videolari, belgeleri siliyorum. Akabinde pcde de ayni işlemi yapıyorum. Müthiş bir hafifleme hissi geliyor.

bir erkek olarak benim bile 15 yıl önceki bazı kıyaftlerim duruyor.
her sezon geçişinde hanımla dolabı indirip "bu sefer kesin atacağız" diye bir çalışmaya giriyoruz ama atamıyoruz, elimiz gitmiyor.

@bruce'un da dediği gibi deli gibi alışveriş yapan insanlar değiliz ama atmaya kıyamıyoruz.

sadece kızımız büyüdükçe kıyafetlerini veriyoruz eş dost veya ihtiyacı olan insanlara.

biz eşimle beraber bir yıldır giymediğimiz/kullanmadığımız bütün kıyafetleri attık. sadece giydiklerimiz kaldı.

giyer miyim acaba - at
kilo verince giyerim - at
bir beden küçülsem giyerim - at
şimdi giymem ama seneye belki - at
terziye verir şöyle yaparım böyle yaparım - at
ben giymem ama belki şöyle olur böyle olur- at.

yemin ediyorum dolap rahatladı.

edit: at derken çöpe değil. kullanılabilir durumda olanlar bağış yapılabilir.

Aynen benim de öyle. Zayıfken giydiğim yeni sayılabilecek şık kıyafetleri kuzenlerime veriyorum. Begenerek giyiyorlar. Kuzenlerin kolay satın alabileceği kot, kazak, tshirt gibi şeyleri kapıya koyuyorum apartman görevlileri alıyor. Ama benim de ciddi bir sadeleşmeye ihtiyacım var.
Babilin dediği gibi evde giyerim, yaptırır giyerim vs diye bekketilenlerin atılması lazım.

kuşku duyduğum hiçbir şeyi tutmuyorum ben de, çok iyi durumda olanları -ki bazısı etiketiyle duruyor, bazısını bir kere giymişim falan- modacruz ve dolap’ta satıyorum, gerisini anneme götürüyorum o birilerine veriyor. şu an kullanmadığım tek bir eşyam yok, insanı çok ferahlatıyor.

H&m'in kampanyası devam ediyor. Giysi kumbaraları var mağazalarda, oraya verdiğin poşet başına 10 TL hediye çeki veriyorlar.
Hepsini at düşünme.

bazı kıyafetlerimi görünce kendimden tiksiniyorum, "bunu nasıl giydin allah seni kahretsin" diyorum. ama atmıyorum, duruyor öyle. mutsuzum.

yalnizdan devren kiralik arti 1.


bazen soyle genel bir bakinca bu ne lan diyip direkt attigim kesin bir tane kifayetim oluyor.

Ahtapot Gönüllüleri Sosyal Dayanışma Ve Sportif Faaliyetler Derneği
acibadem caddesi kadikoy'de malzeme degerlendirme merkezi diye bir yerleri var. kiyafetleri mumkunse yikayip goturun, hazir gitmisken de bir yardim edersiniz. cok is var. yikama, utuleme, paketleme, kolileme...

hatta arkadaslarinizi da organize edip giderseniz daha bile super olur.

babilbaligi +1

ama çöpe atma güzelce yıkayıp ütüleyip ihtiyacı olan birilerine ver ya da belediyelerin eşya kumbaralarına at.

Ben kiyafetim eskidiyse, biraz yamulduysa falan atiyorum. Evde giyilecek birsürü tisörtüm var zaten.

Onun disinda dolabim dolu degil, cünkü aldigim herseyi kesin giyecegimi düsünerek aliyorum. Fiyati uygun diye veya cok begendigim ama günlük hayatta kullanamayacagim birseyi almiyorum. Bu aliskanligin en iyi tarafi da az ama öz ayakkabi koleksiyonu :D

Mesela sadece dügün, dernek, sunum, is görüsmesi vs. oldugu zaman topuklu ayakkabi giymem gerekiyor. Bu yüzden de bir cift "The Siyah topuklu" var.
Minimalizm güzel sey, tavsiye ederim ;)

Evet H&M halen kıyafetlerinizi topluyor. Ayrıca mağazalarda bulunan yeşil etiketli “conscious” yazılı ürünler bu toplanılan kıyafetlerden üretilmiş olanlardır aklınızda bulunsun. :)

evet malesef :( geçen kış hepsini ayırdığımı sanarak kıyafet yardımı yapan bi derneğe götürdüm(istanbulda yaşamıyorum) fakat ilkbahar ve yaz kıyafetlerim ortaya çıkınca bitmediklerini gördüm:(
Mont-bot gibi bişey olursa giymediğimi farkettiğimde hiç bekletmem hemen veririm. Ama evde giyilme ihtimali olan şeyler çok yer kaplıyor. Bir de şey var bende ''arkadaşım, kuzenim vs. gelirse evde giyebileceği şeyler'' onlar da yer kaplıyor.
Aslında vasat görünen ama benim manevi bağ kurduğum ve sadece evde giydiğim bazı şeyler de var.
Çorap-çamaşır eskirse, teki yoksa hiç bekletmiyorum Allahtan bu huyum iyi...

an itibariyle giyilecek tek bir pantolonum ya da tişörtüm yok. neredeyse 1 aydır evde don atlet oturuyorum. çok zaruret olursa kardeşimin pantolonunu giyip işimi halledip dönüyorum. 20 yıldır aşağı yukarı 1-2 pantolon 2-3 üstüm oldu. şu an elbise konusunda dipteyim.

Hayır.
Öyle her beğendiğini alan biri değilim, çok fazla kıyafetim olduğunu da söylenemez. Eskiden beğendiğimi hala beğeniyorsam giyerim, beğenmiyorsam atarım/birine veririm. İstifçilikten nefret ederim, bu sebeple kullanmadığım şeylerden kurtulurken üzerine çok da düşünmem. Minimalist değilim ama üzerine bir şeyler okursanız gaza gelip fazlalıklardan kurtulabilirsiniz :)

Ne yazık ki zayıfken giydiğim kıyafetleri hala tutuyorum tekrar zayıflarsam giyerim diye.
Bir kısmını Beşiktaş belediyenin dosteller dernegine vermiştim, çöp kenarına temiz torbada bıraktıklarım da oldu. Tarz2 sitesine de birkaç parça yolladım adam gibi markalı kıyafetim yok ölücü fiyatı çektiler mallara ama satılırsa 3-5 kuruş gelecek akbile koyacağım.

Doluydu. Temizledim ve 1 yıl yeni giysi almama diyetine girdjm. Kıyafetleri de daha önce kıyafet kumbarasına atıyordum. Sonuncuda temizce yıkayıp katlayıp bi çantada apartmanın önünde bir yere koydum. Hemen alındı da.

Facebook atmaver'den sahiplendiriyorum. Özellikle öğrenci ya da yeni mezun olanlara veriyorum. İş görüşmesi için kıyafeti olmayanlar vs oluyor. Hoşuma gidiyor yardımcı olmak. eski kiloma kavusunca giyebileceğim birkaç kıymetli parçayı ayırdım, geri kalan her şeyi dağıtıyorum.

daha önce aynısı zannederim ufak bir cam parçasıyla başıma gelmişti. zonklama pek yoktu gerçi. hastaneye gittiğimde doktor "oğlum onu çıkarmak için deriyi kaldırıp bulmak için aramam lazım daha büyük sıkıntı" demişti.

yine de gidin tabi siz.

bunu sormayın bile lütfen kendi kendine nasıl geçsin derinin altındaki şey. :(

@kljgslsdkjsd, senin yaşadığına verecek tepki bulamadım. :D

@kljgs
naptin peki? sonuc?

Zeytinyağı ile yağla, sonra iğnenin ucu ile çıkarmaya çalış, deriyi biraz delmen gerekiyor.

ben bişi yapmadım sonra ama antibiyotik falan vermişti.

TIBBİ TAVSİYE DEĞİLDİR.
ayağıma ufak kırık cam parçası batmıştı. sevgilmin makyaj çantasında ufak makaslar vardı, aldım birini bastım batticona, allah ne verdiyse girdim, cımbızla çekip çıkardım. iyiyim.
TIBBİ TAVSİYE DĞEİLDİR

cimbizla denedim aslinda ama daha ince bisey lazim, sevgilim de yok:((

Diz hemen her harekette dominant bölge, hem HIIT yapayım hem dizlerim etkilenmesin diye bir şey olamaz sadece üst gövdeyi çalıştırmadığın sürece, yüksek yoğunluğu yakalaman için illa ki bacaklarını kullanacaksın, o zaman da dizlerin etkilenecek. Dizlerinde sıkıntı varsa, HIIT yapmak yerine daha düşük yoğunluklu egzersizleri tercih etmelisin.

Elbette her harekette dizler girer işin içine ama bana iyi gelmeyen squat ve lunge. Farklı hareketler deneyerek kendi vücudumu az çok tanıdım, neyin iyi gelmeyeceğine karar verebilirim. Fakat kafama göre program oluşturamayacağım için örnek arıyorum.

Squat ve lunge'sız HIIT yapabilirsin. Ben mesela düz treadmill'de yapıyorum 40 saniye 16 km'de koşu, 20 saniye 5 km'de yürüyüş. 20 tekrar.

Onun dışında koşarak yapmak istemiyorum diyosan en mantıklısı battle rope ile yapacağın HIIT bana göre.

www.youtube.com

Madem öyle diyorsun, tamam program veriyorum:


3*30 jumping jack

3*10 Burpee

3*30 Mountain Climber

3*30 High Knees

20 dakika boyunca, aralarında 10 saniye dinlenerek, her bir döngüyü tamamladıktan sonra da 1 dakika dinlenerek tamamlıyorsun. Kolay gelsin.

Squat ve lunge yerine bunları yapabilirsin:
girlsgonesporty.com

Eğer bir sakatlığın yoksa bence formun doğru olmadığı için problem yaşıyorsun, bu hareketlerden kaçınmak yerine formunu düzeltmeyi deneyebilirsin.

Mrda falan bir sorun yoksa çok zorlamaktan oluyor bence. Benzer durum bende koşarken kendimi zorladığım zamanlarda oldu, aynı şekilde mrda bir şey çıkmamıştı.

Özellikle squatta falan formun düzgün olmazsa direkt dizlere zarar veriyorsun zaten.

Squat çeşitlerini şimdilik yapma derim (lunge lar da dahil), wall sit yap onun yerine ve statik hareketler çalış, mesela salona gidiyorsan leg ext mac'de static hold yap. İnternetten bir sürü alternatif hareket bulabilirsin.

Bacak kasları güçlendikçe eklemlere binen yük azalıyor ve ağrılar bitiyor.

birkaç hafta maximum dinlenmeyle geçir. ben ramazan boyunca sadece yürümekle yetindim tüm sporu bıraktım. şu anda sadece sağ dizimde ağrı kaldı hafif bir ağrı. spora geri dönüdm ama bir engel teşkil etmiyor. (bisiklet,yüzme,koşu hepsini yapmaya başladım yine)

sadece bağdaş kurduğumda felaket bir ağrı oluyor. mümkün mertebe bacaklarımı uzatarak oturuyorum hep.

Özel hastane fizik tedavi gidip elektrot vs işe yaramaz mı peki

Sendroumu buymuş

www.braceability.com

buraya göre diyor ki en alttaki resmde, squat lungth yapma hiçbir zaman :(

bir süre spor yapmayıp spora yeniden başlandığında oluyor öyle. hamlıktan. merdiven çıkarken değil de inerken oluyor genelde. 2 güne geçmezse ondan sonra endişelenebilirsiniz. doktor için acele etmeyin bence. ama tabi vücudunuzu en iyi siz tanırsınız bir problem var diyorsanız da gidin tabii ki.

benim çevremde şu sağdaki.

voyager.jpl.nasa.gov

çocugun olmesini bekleyen akbaba.

aklıma ilk, afrikalı susuz kalan bebek fotoğrafı geldi. arkasında akbaba olan.

medyaakademisi.com

Dehşet verici ve bir açıdan dünyanın özeti.

akbaba fotoğrafını çeken adamın da intahar etmesi çok enteresan olmuş hakkaten.
kevin carter fotoğraflarını inceleyin bence, ben bakıyorum da çok başarılı eserleri var.

Maryln Monroe nun şu fotoğrafı da baya ünlü bence

s1.ziareromania.ro

(git: foto.haberler.com )

1985'te Kolombiya'daki Nevado del Ruiz yanardağının püskürttüğü lavların 25 bin kurbanından biri de Omayra Sanchez'di. 3 gündür sular içinde kalan 13 yaşındaki Sanchez bu kare çekildikten kısa süre sonra öldü. Bu kare fotoğrafçı Frank Fournier'ye Pulitzer kazandırdı.

(git: foto.haberler.com )

Yıl 1980, Uganda'da açlıktan ölmek üzere olan bir çocuk ve bir misyoner.

tiannamen meydaninda tanklarin onunde duran adam.
che guevera'nin meshur pozu. tisortlerde olan hani.

oooof o kolombiya'daki yanardag olayini bilmiyordum, arkadaslar cok hassas acmak istemeyebilirsiniz. mahvoldum.

Uzaklarda aramaya gerek yok. Van depreminde ölen Yunus kardeşimizin son fotoğrafı... i.hizliresim.com



ayrıca "çocuk ve akbaba" fotoğrafı +1..

eğer efsane değilse fotoğrafı çekip oradan ayrılan eleman, çocuğa yardım etmediği için pişman olup depresyona giriyor ve aylar sonra intihar ediyor.

Brooklyn köprüsü işçileri

goo.gl

Windows xp duvar kağıdı olan fotoğraf:) Geçen sene bir dersim için araştırmıştım, dünya üzerinde en çok bilinen fotoğraflardan biri.
wallpapersite.com

www.nasa.gov

a man on the moon

Times meydanındaki öpücük diyecektim de savaşla ilgiliymis. :/

Mavi bilye diyorum. Dünyanın klasikleşmiş fotosu.

En ünlüsü mü bilmem ama kendini yakan budist rahip fotoğrafı ve arkasındaki hikaye son derece çarpıcıdır.
4.bp.blogspot.com

www.slate.com

@kablelvuku +1. Savaşla alakalı fotoğrafları bile koysan bence en ünlü fotoğraf budur.

(bkz: lunch atop a skyscraper)

11 Eylül'de kuleden atlayan adam

pbs.twimg.com

Şurada hazır derlenmişi var;

En ünlü 100

www.boredpanda.com

www.yesterdame.com

suikastçı soğukkanlılığı. henüz 21 yaşında, suikastten dolayı yakalanmış ve idam edileceğini biliyor.

en ünlü değil ancak bence etkileyici.

ben seneler sonra basketbol topu aldım kendime. akşamları en az 1 saat oynuyorum. sürekli hareket halindesin. oynadıktan sonra 15-20 dakika da potadan potaya turnike atıyorum.

bisiklet, paten, basketbol, tenis, kapoera, lindyhoop, freerun, bouldering

Koşuya başlayabilirsiniz. Bir de koşu gruplarıyla takılınca gayet eğlenceli oluyor.

yüzme, dünyanın en sıkıcı şeyi haberin olsun:)

ayrıca neye gidersen git bir müddet sonra sıkılacaksın bunun kaçarı yok.

bouldering de güzel, hem kapalı mekanlarda yapılabiliyor hem de kaya tırmanışına sağa sola açık alanlara gidilebilir.

9round diye bisi duydum bi arastirabilirsiniz.

www.philips.com.tr
www.philips.com.tr

Ben ilk linktekini kullanıyorum bir süredir, memnunum.
İkinci linkteki katlanıyor ve çantada yer kaplamıyor, ama bir tık pahalı olduğundan tercih etmemiştim.
Bu arada diğer sitelerde daha uyguna bulabilirsin bunları.

spigen 35

@kleider: spigen 35 diye bir kulaklık bulamadım.
spigen r32e var o da kulak içi.

pardon kulak üstü yazısına dikkat etmemişim.

Kanatçı Haydar

Ranchero (meksika mutfağı)

Kanatçı Haydar +1

Mirza Köfte (Bayrampaşa’da bir balkan köftecisi esnaf lokantası gibi salaş bi yer lezzet mükemmel kuru etli köfte efsane)

Ben bu lezzeti herkese anlatmazsam olmaz.

Nişantaşı Virginia Angus Hamburger. Böyle lezzetli bir hamburgeri ABD'de yemedim.

Köftesini orta pişmiş söyleyin.

etiler kebapçı'da lahmacun

netflix diye inat etmesen handmaid's tale derdim.

handmaid's tale'i çok övüyorlar. ben de henüz izlemedim.
the crown yine sevilenlerden.
altered carbon.
theoa.

dark, the end of the f*cking world, utopia, a series of unfortunate events.

ek olarak netflix yapimlarinin geneli cok vasat.

13 reasons why

Dark, mr. robot, house of cards

Peaky Blinders
Sherlock

Narcos

Mindhunter

Teşekkürler arkadaşlar

Dark'a da başlamıştım ama o da sarmadı, yazmayı unuttum :S

İzlediklerinin üçünü de izlemiş özellikle ikisini çok beğenmiş, sarmadı dediklerinden de ikisini çok beğenmiş biri olarak önerilerim şu şekilde;
Orphan Black
Mindhunter
%3

İmkanın varsa The Handmaid's Tale +1 diyorum.

Manhunt:Unabomber kardeşimin izleyip önerdiklerinden, yeni başladım iyi gibi. İzlemediysen bakabilirsin.

altered carbon

bojack horseman (bana göre en iyi netflix dizisi)

binbir türlü hastalık bulaşır farelerden. kulakla yırtsan iyi. zongultak ta hanta virüsünden ölenler oldu. kısa zamanda kurtulmaya bak. cahillere ya da abarttığını söyleyenlere aldanma.

Fındık faresiyse bırak takılsın yavrucak. Çok tatlı oluyolar. Lağım faresiyse affetme

fare yapışkanı var. kartonun üzerine sürüyorsun. ben 10 dakikada yakalayıp işini bitirmiştim. Tam ortasına peynir vs koyacaksın. ve kartonu duvar dibi geçiş güzergahına yerleştireceksin.

Fare zehiri ve yapiskani al.

lağım faresi ise dediğin gibi gece koynuna girmeye çalışabilir ama öyle fındık faresi ise yaklaşamaz merak etme. zaten çok korkak olurlar fareler. tükürükle uyuşturma kısmı iyiymiş ama fareler o şekilde bi evrim geçirmediler diye biliyorum henüz.

fareyi tek başına odadan çıkarabileceğini sanmıyorum.

fare zehri ve yapışkan en ideal çözümdür. yalnız bi tane yavru varsa devamı da olabilir.

yapışkan kesin çözüm. ama biraz vahşice, hayvan yapışıyor üzerine, sonra ölmüyor ama kıpırdayamıyor da falan...

O yapışkan kadar canice bir şey yok. Şöyle bir kapan yapın, yakalayıp dışarı atın:
www.youtube.com

bir allahın kulu da kedi alın dememiş yaw..

kedi al odaya olsun bitsin. kokusundan bile kaçar.

kapan alın ya yapışkan nedir, yakaladıktan sonra gidin uzak bir yere bırakın.
hayvanın size özel bir garezi yok, yaşamaya çalışıyor. aynı yerde yaşayamayacağınız için gerek yok can çekişerek ölmesine...

Parol, soğuk duş, havluyla soğuk su (sıcak su koyulduğunu ne gördüm ne duydum)

Sıcak bir şey koymayın bir yerine, mümkünse ılık bir duş alsın. Mümkün mertebe ince giyinsin. Ağrı kesici ateş düşürücü alabilir. Bolca su içebilir.

Havluyu ıslatıp alnına, koltuk altlarına koyabilirsiniz (sıcak olmayacak).

Insanlar hastayken doktora gitmeme konusunda neden inat ederler hic anlamiyorum. Atesi varsa ates dusurucu verilebilir belki. Ya da koltuk altlarina ilik bez vs koyulabilir. Ilik dus alabilir. Bagisiklik sistemini guclendirecek besinler tuketebilir. Doktor filan degilim, onceki deneyimlerimden yola cikarak bunlar geldi aklima.

Soğuk algınlığı için doktora gidilmez zaten. Bırak kendi haline iyileşir birkaç güne

Ateşini ölçün. 40 derecenin üzerine çıkmasın yoksa hastaneye. Ayrıca ateş düşürücü falan veröeyin o ateş sayesinde atlatacak o hastalığı

Ateş düşürücü ağrı kesici vermeyelim mi yani?
Ilık havlularla karnına ve ayak bileklerine havlu koyuyorum.
Soğuk mu ılık mı?

Atese tam tersine sicakla mudahale edilmesi gerektigini ve terleterek dusuruldugunu dusunuyordum ben. Annem hep oyle yapti. Termofor, kat kat battaniye, vb ile terletilip mikroplar oldurulmeye calisilinirdi. Bir de annemden az daha bilimsel olarak soyle bir entry vardi zamaninda.

eksisozluk.com

Ates 40'in ustundeyse hastaneye tabii de, 40'in altindaysa sogutmamak gerektigini, sogutarak anlik rahatlatma yasandigini ve aslinda sicakta mikroplari oldurmemiz gerektigini birkac doktordan daha duydum.

Ayni sekilde, ates dusurucunun de kisa vadede (1-2 saat icin) rahatlatici ama asil yapilmasi gerekenin atesle mikroplari oldurmek oldugunu da soylemislerdi.