Reddit gayet güzel blr ortam.

Aslında zor. Yazmak için yine fazlaca kaynak var. Mesela forumlarda falan takılıp, özellikle de hobin varsa, oralarda insanlarla fikir alışverişinde bulunabilirsin. Konuşma işi ise karışık. Tandem ve Hello Talk gibi uygulamalar üzerinden (Ki bunları yazışmak için de kullanabilirsin) partnerler bulup onlarla konuşabilirsin. Ancak handikapı şu ki hem anadili İngilizce olup Türkçe öğrenmek isteyen insan sayısı az hem de düzenli pratik bulmak çok zor. Açıkçası ben de bir süre uğraşıp denedikten sonra italki kullanmaya başladım. Burada da "language exchange" imkanı var ama asıl olayı ücretli pratik. Parasını verip profesyonel öğretmenlerle ya da öğretmen olmasa da ana dili senin pratik yapmaya çalıştığın dil olan insanlarla sohbet ediyorsun. Dolar bazlı çalıştıkları için çok ucuza gelmiyor ancak önceden ayarladığın saatte, belirtilen süre kadar örneğin bir İngiliz ile sohbet ediyorsun. Ben çok memnun kaldım, tavsiye ederim.

reddit ve hfboards'ta yazıyorum. interlek üzerinden arada yazıştığım 2-3 arkadaşım var.

konuşma için de şu an bi arkadaşım var, ikimiz de yurtta kaldığımız için pek denkleşemiyoruz ama fırsat buldukça skype yapıyoruz. konuşamıyorsan bile dinlemeni tavsiye ederim. ben ilkokul 4'te başladım ingilizce eğitimine, lisede yabancı dil okudum. allah var kendi düzeyim için ingilizcem hep iyiydi ama istediğim kadar rahat değildim ve lise 4'teyken bile konuşulan şeyleri %80-90 oranında anlayamıyordum.

üniversitenin ilk iki senesinde sabah akşam dota maçı izledim. valla bak. hem konuşma hem anlama açısından yaptığım sıçrama nefisti o ara. aynı şey rusça için de geçerli. ben rusça'nın r'sini bilmezken bile kelime okuduğumda falan telaffuzumun çok düzgün olduğunu söylerlerdi. niye? çünkü 6 yaşımdan beri rus televizyonunda maç izliyom.

insanlarla tanisma seylerinden yabanci insan olanlisina girip hi desen gerisi gelir. en onemlisi konusmak. sesli veya goruntulu imkanin varsa daha da pratik olmus olur. internet guzel sey bazen.

Yabancı mektup arkadaşlarım var benim mesela iyi oluyor .

ilgi alanın her ne ise yabancı kaynaklardan yararlan. bu motor sporları olabilir ya da yemek içmek olabilir... ingilizce oku izle hatta bulabiliyorsan yerel ingilizce gruplar bulup aralarına girmeye çalış. baya turistlerin yerel insanlarla bir araya geldiği gruplar olabiliyor. araştır.

tek yolu kastıra kastıra da olsa yaparak öğreneceksin. konuşmadan konuşmayı, yazmadan yazmayı öğrenemezsin. yeterince ilgiliysen bir süre sonra hakimiyetin artar ve rahatlarsın.

ya şimdi haklısın diyeceğim de nasıl diyeyim ki? done olarak sadece kendim varım? ha bak kendim haricinde bildiğim bir kişi daha geldi aklıma. onun sevgilisi var galiba.

He valla öyle gardaş

doğru tespit ben asırlardır yalnızım çirkin de değilim şişman da değilim ama erkek arkadaş bulamıyorum.

Haklısın bence. Gerçekten sevgilim varken pek girmiyordum. :)

evliyim

(bkz: işkembe-i kübradan atmak)

adın gibi eminsen tamam o zaman. güzel referans.

Evet yok, hergün giriyorum.
Çünkü başka girecek site bulamıyorum. Burada insanların sorularını yanıtlamak hoşuma gidiyor

Doğru evet, sevgilim olsa daha kaliteli vakit geçirir buraya girmezdim.

sevgilim yok male/20 istanbul. taliplerimi bekliyorum

bence tam tersi. duyuruda herkes zengindir ve herkesin mutlu bir ilişkisi, o da yoksa bir kamyon fakbadisi falan vardır. şaka bir yana, ben gerçekten böyle düşünmüyorum. ilişkisi olanlar daha fazla gibi. belki şu yüzden "ilişkisizler" dikkat çekiyordur: biz sürekli ağlayıp zırlıyoz, işte vay efendim garı yok, yok mu beni sken gibi... sevgilisi olan adam/kadın bu konuda bi şey yazmıyo, haliyle sanki kimsenin sevgilisi yokmuş gibi bi görüntü ortaya çıkıyo. halbuki sevgilisi olan yazmadığı için öyle. daha doğrusu ağlamadığı için.

üstelik şunu da düşünmek lazım: herkesin ilişki anlayışı ve ilişki dinamiği farklıdır tabii ama benim "ideal ilişki" modelimde sevgililer birbirine zaman ayırır, birlikte vakit geçirir. e çoğumuz öyle ya da böyle işi gücü/okulu olan insanlarız, benim gibi 35 saat duyuruda geçirecek adam yok pek. kaldı ki ben bile vaktim bol olduğundan değil, tembel olduğumdan burdayım, yoksa meşguliyet isteyen adama iş mi yok uğraşacak?

hal böyle olunca sevgilisi olan insan tabii ki bilgisayar başına oturup da duyuru kasamıyor eskisi kadar. benim sevgilim olsa ben de daha az vakit geçiririm çünkü hayatımda birlikte vakit geçirmem, birlikte yaşamam gereken biri olmuş olur. bu "AHA GIZ BULDUM ARTIK DUYURUYA GİRMEME GEREK KALMADI" demek değil illaki. öncelik ve zaman ayırma meselesi. sevgilim olsa bu akşam dışarda olurdum mesela belki, bunu yazmazdım.

velhasıl ben sana katılmıyom ama daha çok sevgilisi olmayanlar giriyosa da bu gayet normal. ben yazmaktan cidden çok büyük keyif alıyorum ama meme ellemek varken niye burda takılayım amk.

bu sorunun cevabı yok. çünkü elimizde bununla ilgili bir araştırma yok, sadece tahmin (g.tten sallama) imkanımız var.

bu arada, en dürüst cevaplar derken?

evli olduğunu ya da sevgilisi olduğunu söyleyenler yalan mı söylüyor?

yoksa yalnızlıktan buradayım diyenler seni daha iyi mi hissettiriyor? :)

Değiştirilebilir bir bilet almadıysanız yapmazlar muhtemelen. Ancak hemen müşteri hizmetlerini arayıp şansınızı deneyebilirsiniz.

Çok geçmiş olsun. Değişim sadece şu şekilde olabilir, bileti iptal edip büyük bir kesinti yaparlar, farkı sizden tekrar isterler.

standart uygulamanın/kuralın ötesine geçeceklerini sanmıyorum, yoksa herkes "yanlış almışım knk" deyip değiştirirdi. geçmiş olsun. acın, acımızdır.

arkadaslar degistirdik, bilet degistirme secenegi vardi, ve degistirmek istedigim bilet aldigim biletten daha ucuzdu, nasil oldu ben de anlamadim.

ama tesekkurler destek icin, cok sagolun.

allah büyük konuşturmasın, başkasını sevmesini kabullenemem.

Yaşarım benim için farketmez, bizim eve bile taşınabilir. Yolda başına bir iş gelebilir benim hatunun dışarıda buluşmasınlar gelsin evde takılsınlar ben kahveye okeye falan giderim.

bunu okuduktan sonra asla yapamıcağım şeylerin başında yer alır sanırım.böyle bir şeyi kim nasıl kabul edebilir. sadece acıyla beslenen pasif kendine güveni olmayan çocuğu varsa risk almak istemeyen kabul eder. hatta yıllar sonra da çocuğunun ve yakınındakilerin üstüne atar suçu. sanki milllet onu bağlamışcasına. asla kabul etmem. zaten eşi de böyle bi şeyi istemez sanırım.

eş değil ama sevgili olarak, bir dönem, okuduğum bazı kitaplardan ve avrupa sinemasından aldığım güç ve yetkiye dayanarak -yaşarım lan aslında nolcak- dedim, ağzım yüzüm sümük oldu ağlamaktan, parkeleri ısırdım, bir daha da kaldıramayacağım yüklerin altına girmedim çok şükür. şimdi çay bisküvi oturuyom evde.

hayır.

saçmalamaa

Yolarım

başkasını seviyosa gitsin onunla yaşasın amk ben niye onunla yaşıyorum ki, o kadar gurursuz/ezik olmamız için sebep nedir? ben de büyük konuşmak istemiyorum, atıyorum 10 yıllık eşim aldatsa açık konuşayım çat diye "sktir git orusbu" diyemem, onca şeyi pat diye silemem ve ona tekrar güvenmeyi, kendini affettirebilmesini, ilişkiyi tamir etmeyi isterim ama yani gelip bana ben başkasını seviyorum diyecekse güle güle derim ne yapayım. tamam yine severim, yine çok üzülürüm kahrolurum da başka adamı seven kadınla niye birlikte yaşayayım ki ben, niye bu kadar ezik pozisyonuna düşüreyim kendimi? bu demektir ki ben sensiz var olamayan, yaptığın saygısızlıklara ve terbiyesizliklere karşılık veremeyecek aciz biriyim. heç gusura bakmasın, öyle bi şey yok. ilişkiye sahip çıkmak ve hataları affetmek ayrı, kişiliksizleşip karaktersizleşmek ve kendine saygı duymamak ayrı.

evet cevap değil ama böyle yapanların yapmayanlardan çok olduğunu düşününce.. üzücü.

etik sürtük www.idefix.com

encrypted-tbn2.gstatic.com

yaşarım. insanın tek kişiye aşık olması, bağlanması fln saçmalık zaten. bunlar hep toplumsal dayatmalar. ama artık öylesine genlerimize işlemiş ki tek kişiye aşık olmak, başkasıyla birlikte olmamak erdem olarak kabul ediliyor.

yaşamam. terk ederim. farklı birinden etkilenmesinde sıkıntı yok, bunu baskılayacak mekanizmayı geliştiremediyse beraberliğin bir anlamı kalmıyor benim açımdan. kendi karakter eksikliğini "insanın doğasında tek eşlilik yok yae" argümanıyla kapattığını düşünebilir, kafasına göre yaşamaya devam edebilir ama bunu bensiz yapar.

tescilli bir gavat olarak bile yaşamam ayrılırım.

manitanın ikinci manitası da dişi ise yaşanır da değilse olmaz o iş.

dali-gala

blatta hiberna +1

Buyuksehirlerle alakasini kuramadim durumun. Mutsuz bir birliktelik olacaksa, hrr gun kavga, huzursuzluk bilmem ne mutlu ayri iki insan tercihim olur.

O kadar boşanan olmasına rağmen hâlâ evlenenler var. Hata burada asıl.

Ve insan hep daha iyisini ister. Bunun farkında değiller.

bence de yürümeyecekse yürümesin ki bundan önce de devam eden evliliklerin çoğu muhtemelen toplum aile baskısı kadının ekonomik özgürlüğü olmaması, boşanmış insanlara özellikle kadınlara toplumun olumsuz bakışı vs. gibi endenler yüzündendir
büyükşehir derken küçük şehirlere göre toplum ve aile baskısı daha az olabileceği için insanlar daha kolay boşanma kararı alabilir. sorum zaten bizim ülkemiz sınırlarını kapsıyor.
ayrıca boşanmanın da mutsuz bir evlilikten kötü olduğunu düşünmüyorum zaten.

günümüz evliliklerinin erken bitmesiyle ilgili şöyle bir yanılgı olduğunu düşünüyorum: millet zannediyor ki 50 sene önce herkes çok mutlu olduğu için ayrılmıyordu. bence öyle değil. o dönemlerde toplumsal durumlar/konumlar gereği ayrılmak o kadar kolay değildi. şimdi insanların elinde bu özgürlük var. konu illaki sevginin azalması, seçeneklerin çoğalması vs. değil.

ben bi şey düşünmüyom valla, uzun vadede sadece "umarım mutlu ve düzgün bi evliliğim olur" diyebiliyorum. evlenmesem sığır gibi yaşarım çünkü, ben o kadar güçlü ve dirayetli biri değilim maalesef. hayatımda uğruna uğraşabileceğim biri olmadığı sürece pek dikiş tutturamıyorum. o açıdan evlenmeyi isterdim ama işte düzgün bi evliliğim olsa iyi olur, yoksa hatun terk edince yine mala bağlayıp intihar etmeye falan kalkarım neme lazım bu yaştan sonra ölmeyek. mutlu olan evli kalsın, memnun olmayan önce ilişkisini kurtarmayı denesin olmuyosa da ayrılsın herkes mutlu olsun nabalım. hakkımızda hayırlısı.........

evlenme kararını da boşanma kararını da kadınlar veriyor. evlenenler çocuk yapmak için evleniyor boşananlar da adamı beğenmeyip çocuk yapmaktan vazgeçtikleri veya zaten yeterince çocuk yaptıkları için boşanıyor.

boşanma oranının azalması için erkeklerin evlilikte çocuk yapmak dışında da bir fonksiyon üstlenmesi lazım. mesela gayet büyükşehirde yaşamalarına rağmen zengin adamların karıları asla boşamıyor:)

sosyal medya sağolsun.

insan evlenirken cok, bosanirken az düsünmeli. bizde tam tersi oluyor. az bile boşanma orani.

birbirini seven, cinsel hayatı iyi giden ve parası olan çiftler boşanmaz.
maddi sıkıntı ilişkiye büyük darbe vuruyor.

konuya maddiyattan girme nedenim, büyük şehirlerin pahalı ve yaşam şartlarının daha ağır olması.

ama 3-5 yıl sonra boşanılan evliliklerde maddi sıkıntıların da rolü olduğu gibi, hayal kırıklığı da etken bence.
eskiden insanlar hayal kırıklıklarını sineye çekebiliyorlardı.
şimdi bir arada kalmak için bir neden yok.
herkes kendi parasını kazanıyor, kimse kimseye eskisi kadar muhtaç değil.
yürümüyorsa ayrılıyorlar.

ama en başında yanlış nedenlerle ve yanlış şekillerde evlenmek en büyük sebep zaten.
bu nedenlerin ve şekillerin içinde geçim zorluğunun gözle görülür olması, sevgi olmayan şeyleri sevgi zannetmek, egoyu beslemek ve/veya inat uğruna evlilik için diretmek, evliliğin sonuç olduğunu zannetmek, evliliğe kapağı atmanın işi kurtardığını sanmak, uyumsuzlukların düzeleceğini düşünmek, aile kurmak için değil evlenmiş olmak için evlenmek, özgürleşince kendini bilememek, ailelerden kopuk olmak, "çok moderniz" ayağına abuk subuk ve rollerin karıştığı bir ilişki kurmak gibi şeyler var.

bir de, "yürümezse boşanırım" kafası çok tehlikeli.
evlenirken bunu düşünen insan boşanır.
ki artık çoğu insan böyle düşünüyor.

ama evlilik aile kurmak demek.
her gün uyandığında ilk göreceğin insanın o insan olması demek.
çocuğunun annesi/babası olacak demek.
onun annesine anne, babasına baba diyebilmek demek.
onun annesi babası yaşlandığında, gerekirse sorumluluklarını almak, bakmak demek.
yaşlandığında, hastalandığında ona bakmak demek.
banka hesaplarını birleştirmek demek.
beraber aç, beraber tok kalmak demek.
ultra düzeylerde fedakarlık yapabilmeyi göze almış olmak demek.
annenden babandan daha yakın biriyle, onlarla olandan (çoğu zaman) daha yakın bir ilişki içinde olmak demek.

kolay değil.
bunları düşünmeden evleniyorlar.
ilişkide daha bunun çeyreğine yaklaşamadan evliliğe geçince olmuyor.
bütün bunların üzerine büyük şehirlerdeki yaşam şartlarını da eklersek zaten geriye başka bir şey kalmıyor.

@blatta hiberna bu kadar sayınca korktum, ben hayatta evlenemem o zaman. evlilik aile kurmak demek mi gerçekten aya da illa anasına babasına anne-baba demek zorunda mıyız? sürekli akraba ziyareti mi yapılacak? buraya kadar çok korkunç gözüktü

içgüdülerimiz ve kalbimiz olduğu sürece hep evleneceğiz ve üreyeceğiz..

ama beynimizi doğru şekilde kullanmayı bilmediğimiz sürece hep de boşanacağız ya da başka birini bulmak isteyeceğiz.

kahrolsun yeni dünya düzeni!!!

kimse demek zorunda değil elbette.
ama aşağı yukarı herkes için standart olan şeylerden bahsettim.
annesine babasına anne demek zorunda olmadığın gibi, kendisi zaten annesiyle ya da babasıyla görüşmüyor da olabilir.

sonuçta herkesin yaşam tarzı ve ilişki şekli farklı.
ama genele baktığında, bir evlilik içinde beklenen ya da evlilik dediğinde anlaşılan, hatta biraz da olması gereken şeyler bunlar.

banka hesabını da birleştirmeyebilirsin mesela.
ama sonuçta paranın hesabını birlikte yapacaksın.

annesine anne, babasına baba demezsin, x teyze, y amca dersin, ama her bayramda ziyaret etmek zorundasındır.
ya da çocuğunun babaannesi/anneannesi-dedesi olduklarından bir şekilde görüşmek zorundasındır.
sevimsiz insanlar da olsalar saygıda kusur etmemen gerekir.

yani o listedeki bir şeyler çıkabilir, yerine yenisi gelebilir ya da değişebilir.
ama aşağı yukarı bu.

geçtiğimiz günlerde istanbullu 80-85 yaşlarında bir kadın bana öğüt veriyordu "artık evlilikler beni aldattı, bana vurdu diye bitiyor, olur mu öyle, aldatırsa aldatsın, dövdüyse dövsün. affedeceksin". yorum yapmadım konuştu da konuştu, çok mutsuz bir evliliği olduğunu düşündüm. evlilikler bu mantık yüzünden bitmiyormuş.

sherlock kendini öyle tanımlıyordu.

çevremde yok maalesef, başka birinden daha görüş al

hiç yanlış anlamayın ama kendi çapında yürümüş gibi geldi bana.

kendinizi özel hissettirmeye çalışmış işte derdim. ciddi bir şey görse, korksa yakınınızda bulunmazdı.

başlığı görünce overwatch ile ilgili bir şey soruyorsunuz sandım ama yine de cevap vermeye çalışayım.

reaper diye bir karakter var, bam güm adam öldürüyor, metalci (!) giyinişi var vs. onun voiceline larından birisi "i am not a psychopath, i'm a high functioning psychopath".

sizdeki sayko değil, sosyopat mış gerçi ama, yani lafın kısası; benim çevremde tanıdığım tek high functioning psychopath reaperdır.

sosyopat dediğiniz insan bildiğin duygusuzdur. yüksek işlevli olması için yüksek zekalı ve bu zekayı da kendi hayatını başarılı bir şekilde kurgulayacak şekilde kullanabilmesi lazım.

siz mesela hasta bir çocuk görünce üzülen insanlara şaşıran, ağlayan insanlara anlam veremeyen, duyguları hissetmeyip sadece diğer insanlara baka baka taklit eden, doğal davranmak gibi bir şeyi hiç bilmeyip tamamen içinde bulunduğunuz durumun gereklerini düşünüp hesaplayarak hareket eden, her ağzınızı açtığınızda ''... dersem ne işime yarar, ... dersem ne işime yarar'' diye düşünerek aynı tonda doğru/yalan söyleyebilen biri misiniz?

otonomo+1

çok doğru açıklamış. Senin şu duyuruyu açman bile high functioning sociopath olmadığını gösteriyor, çünkü duygu belirtisi yaşamışsın, kendi içini dökmüşsün, etkilenmişsin. H.F.S olsan bunların hiçbiri olmaz.

"House MD" dizisinde 6. sezon 12. bölümde bir tane high functioning sociopath'la uğraşıyorlardı. İstersen o bölümü izle. Bölümün adı "Remorse".

safepassage: önceden de söylediğim gibi, şiddete yönelik bir eğilim sahibi değilim.

otonomo: teşekkürler, güzel bir bakış açısı yakalamışsınız.

bahsettiğiniz duygu dışavurumlarından bazıları benim için geçerli. Hasta bir çocuk görünce üzülen insanlara şaşırmıyorum, hatta bazen ben irrasyonel şekilde üzülüyorum ama bunu kesinlikle dışarı yansıtmıyorum. Dışarıdan baktığınız da tamamen duygusuz bile görünüyor olabilirim. Bazı duyguları kesinlikle anlamıyorum, diğer insanları taklit ederek topluma olabildiğince entegre olmaya çalıştığım anlar oldu. Ama söyledikleriniz arasında benim açımdan en doğru olanı mesela, "ağzımı her açtığımda ne dersem işe yarar" kısmı örneğin.

Tüm bunlardan yola çıkarak bu high functioning sociopath kavramının, tıpkı otizm ve cinsellikte olduğu gibi bir spektrum olduğu kanısına varıyorum.

harzem: söylediğin bölümü izleyeceğim, ilgimi çekti. Teşekkür ederim.

Bu konuda uzman yorumu yapabilecek bir profesyonel tanıyan varsa, tavsiye edebilir mi?

mental rahatsızlık yakıştırarak kuul görünme işi ergenlikte bitiyor sanıyordum ben. böyle saçma bir şey üzerinde niye bu kadar düşündün onu da anlamadım. böyle bir endişen, kaygın varsa gidip bir uzmanla "hasta" sıfatıyla görüş. ben insanları analiz ederim yeaaa deyip böyle siksok çıkarımlar yapan tipleri de ciddiye alma, isterse peygamber olsun.

Var.

Yazılımcıyım. Remote çalışabiliyorum, çalışabileceğim iş bulabilirim veyahut Avrupa'da kolaylıkla iş bulabilirim. Eş durumundan şimdilik İstanbul'dayız, zamanın ne göstereceğine bağlı olmakla birlikte; en azından orta vadede İstanbul'dan kaçmayı planlıyorum/planlıyoruz.

edit: ihtimallerim arasında bodrum'a taşınmak da var.

var. nisan sonunda işi bırakıp izmire taşınıyorum. iş bulmadım bi şekil kazanılır para. beyaz yakalığa mümkün olduğunca dönmeme planım var. kısmet.

not: 10 senedir istanbuldayım yetti + zaten izmirliyim

bir aksilik olmazsa agustos-eylul gibi ankara'ya tasinip orada okuyacagim ben. bugunun sartlarinda en az 4 bin lira kazanmadigim surece de geri donmek istemiyorum, cok kotu sartlarda yasamadigim veya issiz kalmadigim surece ankara'da kalirim. sansim yaver giderse zaten yuksek lisans icin rusya'ya gitme sansim olur, gidince de donmem geri.

İstanbul'dan Kıbrıs'a (memleketime) kaçtım, mutluyum.

Valla benim yok. Önümüzdeki 35 seneyi Istanbul'da geçirmeyi düşünüyorum, sonra gider emekli olurum Anadolu'da. Keşke gidenlerden misli misli gelenler olmasa da rahat etsek biraz.

4 yıl önce şantiyecilik yapmak için ayrıldım, 2 yıl önce dükkan açıp istanbulun 1300 km ötesinde yerleşik hayata döndüm. Aramıyorum hiç o şerefsizlerin memleketini :)

Maaşım 5 haneli şekilde 2 rakamı ile başlayacaksa giderim İstanbul dışına yoksa İstanbulda sürünmeye devam

ankara'dan var. hedef mudanya.

Benim için Behçet Necatigil'in Sevgilerde şiiri diyebilirim. Özellikle şu dizeleri:

"Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı."


www.siir.gen.tr

islamcı olduğu için kişisel olarak hiç sevmesem de nfk'nin "beklenen"i beni hep derinden etkilemiştir. mütemadiyen kendi aptallıkları yüzünden yalnız kalan/uzaklaşılan ve sonrasında bunu iyice gözünde büyüten bir gerizekalı olarak ayrıca önemlidir bende yeri. ben de hep böyle bekliyom işte ama trip atma kısmını hiç beceremedim, hiç "gelme istemem byee" diyemedim :///

Bir tane daha ekleyeyim. Ataol Behramoğlu'nun Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var şiiri.

siir.gen.tr

Çok var hangisini sayalım. Orhan Veli'nin istanbul türküsü, Hasan Hüseyin'in haziran'da ölmek zor'u, Mehmet Âkif'in çanakkale şiiri...

şiir insanı olamadım hiç, ezberimde yalnızca üç beş dize vardır. daha fazla şiir okumam gerektiğini hissettiren şu dizelerin farklı bir yeri var:

dürme içimdeki narı,
üstümde beyaz gömlek var.

İki rayı gibiyiz bir tren yolunun
Neyi değiştirir, yakın olması son istasyonun?

Sunay Akın

Ben de ''Sevgilerde'' diyorum. Sevdiğim başka şiirler de var ancak bu kadar etkilendiğim başka bir şiir olmamıştı.

Mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
Başakları devşirip otları ezeceğim,
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar.

Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu.

evet.

Hayır.

yaş, cinsiyet ve kiloya göre değişkenlik gösterir ama,

20'li yaşlarında spor yapan bir erkek için 1500 kalori fazla düşük kalabilir. kalori açığınız çok fazla olursa da vücut kendini korumak için metabolizma hızını düşürecektir. (biz kilo vermek için metabolizma hızını yükseltmek isteriz, az ama sık yemenin mantığı da budur mesela)

ortalama 300 kalori açık ideal görülür. ama 500 kcal açıkla da gayet güzel kilo verebilirsiniz. bence 1 ay deneyin, baktınız düşündüğünüzden yavaş ilerliyor, bir küçük ara öğün daha ekleyin (bir iki meyve gibi) 1 ay da öyle deneyin.

sporun yoğunluğunu biraz daha arttırırsanız ve kalorileri takip ederseniz haftada 1 kiloya kadar gayet sağlıklı bir şekilde zayıflayabilirsiniz.

eksisozluk.com

Eğer almış olduğun kalori sporda yakmış olduğun kaloriden az ise kilo vermeye başlarsın bu tamamen doğru orantılı
Ama kalıcı kilo vermede kalori sayımı çok etkili bir yöntem değil. Sende zamanla sıkılmaya başlıyorsun.

benim bildiğim, yetişkin erkek metabolizması sadece yaşamsal fonksiyonlar için günde 2000-2250 civarı kalori yakar. sen spor yaptığın halde günde 1500 kalori alacağım diyorsun. ya spordan kastın iki tane mekik çekmek ya da bir yerde hesap hatası yapıyorsun. ben dombiliyim, günde üç akşam bir saat kadar yürümek dışında fiziksel aktivitem yok sayılır, günde 1700-1800 kalori gömüyorum, kilo veriyorum gayet.

spor yapan yetişkin adam 1500 kaloriyle ölür. kalori alımını bu kadar düşürmek doğru değil. kalorinin içeriği de önemli elbette. ben 15-20 gün kadar günde sadece bir öğün yedim ama günde bir litre meşrubat tüketiyordum. sürecin sonunda sanırım yalnızca 1 kilo verebildim ve zihinsel olarak pek iyi hissetmiyordum. çok fazla dikkat dağınıklığı ve unutkanlık vardı. şimdi iki öğünde 1750 kalori falan tüketiyorum, fiziksel aktivite zaten acıktırmıyor ağır olmadığı için.

Cevap veren herkese çok teşekkürler. Ben biraz da aslında kendime bir disiplin oluştumak için biraz sıkmaya çalışıyorum. Bugün spora gitmedim ve 1000 cal civarı aldım. Sabah 6.20 gibi kahvaltı, 10:50 gibi bir tek bar wasa cream cheese & paprika, 11:40'ta öğle yemeği, bar ve 14:30 civarı bir yeşil elma yedim. Aşırı bir açlık hissetmedim gün boyu. Fakat baş ağrısı var biraz ve 1 saattir aç hissediyorum. Suyumu eksik etmiyorum. Aşırı derecede kötü ve dengesiz beslenen birisiyim maalesef, öğrenci evinden kalma alışkanlıkla oturdukça yiyorum. Buna ek olarak canım sıkıldıkça bir şeyler yeme ihtiyacı hissediyorum. Tam olarak ne yapmam gerektiğini çözemedim. Spor olarak, 10 kiloluk ağırlıklarla kol çalışıyorum, zorluyor biraz, 30 dk civarı hafif tempolu yürüyorum ve 10 dakika kadar bisiklet yapıp en son da karın çalışıyorum. Bugün denediğim şeyin yanlış olduğunu vücudum belli etti zaten. Biraz daha yükselteceğim. Bir düzen oturtmaya çalışıyorum ve hiç değilse 1 ayda 5 kilo kadar vermek istiyorum. En azından eski "kilolu halime" dönebileyim. Bu arada boyum 180 kilom: 90

Hayatında hiç biyoloji dersi aldın mı? Ya da termodinamik?
Esansiyel yağ, aminoasit, fosfolipit bunlar nedir biliyor musun?

Kaslar hulk gibi (sinirlenince, kütlenin korunumuna aykırı biçimde) şişmiyor. Her doku gibi kas dokusunun da imalatı için kalori ve esnsiyel yağ/protein cinsinden ölçülen bir miktar malzeme gerekiyor. Vücudun kendini büyütebilen bir biyoreaktördür. Aslında termodinamik denklemlerinde de teknik olarak biyokütle denen hesap kaleminden fazlası değilsin o vücutla.

Kasların yapım ve yıkım faaliyetlerinin birlikte ve sürekli gerçekleştiği dokulardan biri. Enerji alımını kısıtladığında vücudun yıkım faaliyetleri sürerken yapıma ara verecek çünkü İHTİYACIN OLAN VE KENDİN SENTEZLEYEMEDİĞİN BESİNLERİ YETERİNCE TÜKETMEK YERİNE SAÇMA, CAHİLCE VE KULAKTAN DOLMA BİR DİYETLE BÜNYENDEKİ KISITLI YAPI MALZEMESİ REZERVİNİ SIFIRLAMAYI TERCİH ETMİŞ OLACAKSIN.

Kol çalışman ise ayrıca ayar oldum. İskelet sisteminin etrafında kasla sarılmamış 5 cm boşluk yoktur. Kafatasını müstesna. Boyun, sırt, karın, göğüs, kol, bacak ve göt. Bütün bunların gelişmesi için dirence karşılık iş yapması gerekirken sen sadece kolcağızlarını 10 kg ile sallayadur tabii.. Önemli olan iki şişik pazu. Aferim.

1. Spor ve diyet yapıyorsan ve kilon sabit kalıyorsa büyük bir ihtimalle vücut yağ miktarın azalıyor, kas miktarın artıyordur ki bu iyi bir şeydir. Yediklerini azaltmaya devam edersen kas kaybetmeye başlarsın ki bu durum telafisi güç sorunlar ortaya çıkarır.
2. Sadece kalori hesabı yapıp, günlük alman gereken protein, karbonhidrat, yağ, lif vs. miktarlarını gözardı edersen telafisi güç sağlık problemleriyle karşılaşırsın.

az yeme valla çok kötü oluyor. onun yerine harcadığın miktarı artır.

@kargn kol çalışıyorum derken, kafama göre yaptığım bir şey yok. Açıkçası o an aklıma geldi onu yazdım, yoksa salonda hocanın yazdığı programa uymaya çalışıyorum. Şişik pazularla da işim yok açıkçası zaten. Göbeğimden uzaklaşmak istiyorum sadece


@oguz altun geçen ölçümde öyle bir şeyler söylemişlerdi ama motivasyon için tartıda rakam değişse iyi olacak gibi



@alperz haklısın az yediğimde ki sadece bir güncük denedim, vücudum saçma sapan bir hal aldı. Onun yerine aburcubur kestim , ki kuruyemişten bahsediyorum, ve öğünleri küçültüp sayı arttırdım... bakalım

Sen hiç aşık olmamışsın.

Bana da oyle geliyor. 28, e

Eskiden oyle degildi. En buyuk sorunum asik oldugum kisilerdi. Lise son sinifta bile universite sinavindan cok asik oldugum kisiyi dusunuyordum. Simdi keske en buyuk sorunum asik olmak olsa diyorum. Is, okul, para, saglik cok daha onemli konular bugun benim icin. Ask olaylari first world problems arasinda ama keske benim de en buyuk sorunum ask olsa.

Kadın olarak bunu söylersen sıkıntı yaratmayabilir ama bir erkek yaparsa bunu her kadın aynı tepkiyi vermez. Bu yönden erkeksi bir düşünce olarak buluyorum.
Aşk basit bir şey değil bence, senin yaşadığın basit bir ilişki sadece bunu çok net görebiliyorum :)

Edit: 1 kez aşık oldum inanılmaz ve büyülü bir şeydi. Şu sıralar normal bir ilişki bile zor geliyor ama çaktırmıyorum.

+1 net. bu his yaşamamak değil de, çok abartılıyor bence de.

aşık oldum.

ancak hikayesi buraya yazamayacağım kadar özel.

"bir gün bana teşekkür edeceksin" dedi ve gitti.

ben doktor, o öğretmen diye sanırım. hayat işte.

eğer alınmazsanız açık olmak isterim, sizin kurduğunuz türden ilişkiler bana da çok basit geliyor. erkek arkadaşınızın yerinde olmak istemezdim.

gerçek ilişkiler gerçek bir samimiyetle kuruluyor. onu da kendine karşı samimi olabilen insanlar kuruyor. onun dışındakiler (yani basit diye tabir ettiklerimiz) aslında karşılıklı ihtiyaç (duygusal/fiziksel) giderme ilişkileri.

bu arada ''aşk'' çaresizce sevmek değildir. giden birinin arkasından takık kalmak hiç değildir. ama insanlar bundan ötesini yaşayamadıkları için (yukarda bahsettiğim sebeple) bu vaziyetlerini aşk sanıyorlar ve ''aa iğrenç bişimiş bu ://'' deyip aşkı küçümseme ve ''ihtiyaç giderme ilişkileri kurma'' evresine geçiyorlar.

e sevgili yapma o zaman? fuck buddy yap. cinsellik dışında bir anlam ifade etmiyorsa (ki anladığım kadarıyla öyle) kasmanın manası yok. erkek arkadaşına acıdım yalnız

"Yenisi gelir" düşüncesi hem sağlıksız hem de basit insanlara göre benim için. Açıkçası iğrenç buluyorum bu tür bir düşünceyi. Karşındakine değer vermemektir bu, boşluk doldurmaktır herhangi biriyle. "Yalnız da kalabilirim" yerine "yenisi gelir", ne bileyim, basitçe.

yenisi gelmiyor mu?

bilmem. belki de artık büyümüşümdür. çıplaklığı ile görüyorum, olabilecekleri dürüstçe kabulleniyorum başından.

napalım annem plaket mi verelim? "aşk çok boş yeaa" geyikleri 16-17 yaşında kalmadı mı artık? boş geliyosa sevgili edinmeyin amk anlamıyorum bu tripleri.

Ilişkisi olan birinin aşk meşk derdi bana basit, gereksiz gelmiyor. Çünkü işin içinde duygular var kayıtsız kalamaz üzülür. Ancak bu üzüntü, dert yapman gereken şeylerin önüne geçince, arkadaşın tusu ertelemesi gibi, bana yanlış geliyor. Biraz acizlik olarak görüyorum. Içten içe üzülür ama yine de yaşamaya devam edip tamamen bırakmamalı. Çocukluk gibi geldi biraz.

Ama yalnız insanların ortalıkta aşk istiyorum ah aşk yok diye ağlaşmasını gereksiz buluyorum.

Mantık ilişkisini, biri gider biri gelir kafasını da doğru bulmuyorum. Böyle bir ilişki yerine yalnız takılmayı tercih ederim. Ne zaman bir şeyler hissettiğin biri çıkar o zaman bir ilişkiye başlarsın. Sonuçta tek başımıza da yaşayabiliriz diye düşünüyorum.

Nasıl yaşarsan öyle gelir. Duygular düşüncelerde koyuldukları yere göre etki eder kişiye.

İnsanların bu yüzden öldüklerini, akıllarını kaybettiklerini, ruh sağlıklarını gördüm. Benim başıma da geldi sanki bir daha sevemeyecekmişsin gibi... Hep aynı döngüye giriyor. Sıkıldım.

Tanışma evresi, bakışlar, kur yapmak vs. güzel de sonra iş böyle birbirine üstünlük kurma gibi saçma yere geliyor gibi oluyor veya karşıdakini yemleme. İşte orada zaten film kopuyor. Bu kadar yavşak bir döngünün, basitliğine bakamıyorum. Saçma geliyor. Bir şeyler oluyorsa, oluyor zaten kendiliğinden.

Hep bir korku var, bu hafta onu az göreceğim, geçinemiyoruz, unutamıyorum ... Triplerinden gına geldi. Hayatta başka şeyler de oluyor. O tarafa kafayı çeviriyorum, bazen insanların üzüldükleri, başkalarının derdinin yanında kocaman bir hiç.

O basitlik, bolluktan kaynaklanıyor. "Sevgili"nin anlamını yitirecek ve içini boşaltacak kadar bolluktan bahsediyorum.

"şuanki erkek arkadaşımdan ayrılsam yenisi gelir biliyorum."

Hayatının bundan sonraki aşamasında hiç yenisi gelmese mesela. 1 tane bile.. Sorun çözülecek ve bazı şeyler anlamını yeniden kazanacak.

aşk derdinden daha büyük dert yaşayanlar yada erken olgulaşanlar, hayattan ve insanlardan türlü türlü kazıkları yemiş kişiler bu işleri basit görür.

eski sevgilime ben aşka inanmıyorum diyordum sürekli. nedeni yaşadığım ilişkilerdi. Teşbih yapacam, aşık olmak insan ruhunun bekaretidir. Bir kere olur ya çok mutlu olursun ya da çok canın yanar ve sonsuza dek onu hissedersin.

kafam rahat olsun, gönle ve göze hitap etsin yeterli kafasındayım. aşk maşk basit şeyler...

25 yaşında kadınım, artık bana da öyle geliyor. insanların ne büyük dertleri, acıları var. ölüm var, dermansız hastalıklar var... aşk meşk ne lan. aşk yüzünden ben de çok ağladım etkilendim ama ne oldu? geçti gitti yenisi geldi. yenilenebilen şeyler için eskisi kadar üzülmüyorum artık.

Boş diyemem de hiç olmasa çok daha iyiymiş, daha huzurlu olurmuşum gibi geliyor. Zaten en mükemmel olduğunu düşündüğün insandan bile bir gün geliyor soğuyorsun, eskisi gibi heyecanlanamıyorsun o kişi için. Çok üzse de, çok zamanını alsa da bir şekilde bitip gidiyor zamanla. Böyle düşününce hayatta çok daha önemli şeyler olduğunu fark ediyor insan.

bu duyurunun amacı mesajın yerine gitmesi sanırım. gitmiştir herhal..

soruya cevap: böyle düşüncelerin cinsiyeti olmaz.

Onu geçin de yenisi niye gelmesin ki. 8 milyar insan var dünyada. Aynı işten okuldan çevreden insanlarla takılıyorsun aşık oluyorsun. Evren sizin birlikte olmanız için çalışmadı. İşlek bi caddeye çıksan en az 1 tane daha aynı derecede sevebileceğin kişi bulursun.

Tabii ki yenisi gelir ya da dünyanın sonu değil. İnsanların ne dertleri var, aşk bunun yanında hava cıva kalıyor ama bunun için üzülmekte, aşık olmakta, yanındayken aşırı mutluluk yaşamak veya ayrılındığında aşırı acı çekmekte de bir sorun yok. Herkesin birlikteliği kendisi nasıl isterse, mantık birlikteliğini kötüleyecek değilim ama aşkın da güzelliğini tatmamak ya da tatmaktan vazgeçmek de hormonlu ve tatsız salatalığı öğün diye yemek gibi bir şey.

Bir de bir şey başkasının başına geldiğinde o kadar büyük görünmeyebiliyor, hatta kızabiliyoruz bile ama aynı şeyi biz yaşadığımızda ve üzüldüğümüzde o kadar anlamsız görünmüyor.

@aychovsky, onu çok iyi anlıyorum. anlıyorum. ama ne bileyim ya. cidden çok daha büyük sorunlar var şu hayatta.

hayatta daha büyük sorunlar olması neden aşkı hissetmemize engel olsun ki?

şu an daha iyi bir insan olmamın sebebi erkek arkadaşım bence benim. ve muhtemelen beni hayata bağlayan yegane şey de o. çok seviyorum, seviliyorum ve aramızda saçma sapan "fake" şeyler yok. yani oyunlar oynayalım, blöfler yapalım, şifrelerimizi öğrenip sürekli birbirimizi denetleyelim, kim kime daha çok para harcadı, kim nasıl yemek ısmarladı vs. gibi yaşamıyoruz.

şimdi ben böyle bir şeye sahipken yarın bunu kaybedersem dünyam başıma yıkılır, napacağımı bilemem. bu kadar GERÇEK olan bir şeyi yitirince insan çok üzülür, arkadaşının başına da bu gelmiş olabilir. fakat sen bu tarz bir şeyi tatmadığın, ya da şu an içerisinde olmadığın için anlamıyor olabilirsin.

mantık ilişkisini de anlamıyorum hani yaşın geçkin olur mesela çocuk istiyorum ondan falan dersin de şu an sevgiliyseniz ben bunu şahsen mantıksız buluyorum. birlikte vakit geçirmekten zevk almadığın, ne kadar süre geçerse geçsin her buluşmada koşa koşa yanına gittiğin birisi değilse, bakarken gözlerinin içi ışıldamıyorsa, uzakken de onu düşünmüyorsan neden bir ilişkinin sorumluluğunu alırsın ki?

bana dolu geliyor.

@dedi ayça, senin ilişkin gibisi az sayıda şanslı insanın başına geliyor. kıymetini bil.

yaşamamışım değilim. çok güçlü duygular yaşadım hayatımda bu konuda.

ama şuan böyle düşünüyorum. insanların böyle birşey için deli gibi üzülmesini çocukluk olarak görüyorum.

aşk dediğin nedir ki? yarın kaza geçirse kaçınız aşık kalacak?
yarın parasını işini kaybetse kaçınız sımsıkı sarılacak hala?

Sanmam.

işte o yüzden basit geliyor belki de. insanların bu konuda bile ne denli bencil, çıkarcı olduğunu bütün çıplaklığı ile gördüm.

bu saatten sonra da, bu konuları pek umursayamam gibi.

şimdi iki seçenek var. bazı insanlar hakikaten aşk insanı diil. umrunda diil yani, ama o grupta diilsin anladığım kadarıyla. aşka inanan ve yaşayanlar da dönemsel olarak bazen salıveriyorlar kendilerini. bu çok uzun da sürebiliyor kısa da. bir daha asla olmayacak dediğim hislerin daha güçlüsünü her seferinde yaşayabiliyorum ben o yüzden şanslıyım mesela. o yüzden takılma bence buna.

Giymiyorum. Bunun yerine çantamda yedek tişört taşıyorum terlersem değişiyorum.

yaz kış sürekli atlet giyiyorum.

yazın giymiyorum, kışın giyiyorum ama bu sebeplerden ziyade atlet giymeyince üşüyor hissediyorum. kazak falan giymem, tişörtle dolaşırım ama altına da atlet giyerim hep kışın.

atletlerimin hepsi aynı marka model. siyah, sıfır yaka.

bunları tişört altına giymem. o beyaz askılı atletle alakayı keseli uzun zaman oldu. giyeni de garipsiyorum.

Seks yaparken çıkarması zaman alıyor, o yüzden giymiyorum.

yaz kis giyerim.

kesinlikle giymiyorum.

Hiçbir koşulda atlet giymiyorum. kutuplarda yaşamadığınız sürece gerek de yok buna, estetik de değil.

hayvan gibi terlediğim için muhakkak atlet giyerim. genelde koyu renk giyiyorum, üzerine gömlek giyeceksem onu da koyu renkte seçiyorum. yaznı sokağa atletsiz çıkmak benim için facia olur.

yaz kış giyiyorum genelde ama yazın bazı gömleklerin içine giymiyorum kötü gözüküyor diye.

yaz kış giymiyorum. çocukken giyerdim. anne etkisi herhalde. yazın giyene de yuh diyorum terletiyor.

hiç atlet giymiyorum

Yazın tişörtün veya gömleğin altına giymem, kışın kazağın veya gömleğin altına mutlaka giyerim.

giymiyorum. en son ilkokulda falan giymişimdir. kazak, hırka içine tshirt giyiyorum soğuk havalarda.

Tsirtun altına giymioym ama kışın atlet giyerim

16 yaşında bıraktım.

hastası değilim ama bu moda girmek istediğim zaman dinliyorum, youtube bunun için derya deniz, dark ambient yazıp rastgele tıklıyorum

yahu ben bulabilsem dinleyeceğim de şöyle tribe sokacak bir şey bulamıyorum ki hiç. poppy manyağının videoları çok eğlenceli mesela. konserine gitmezdim herhal ama ambient bambaşka bi şey ya, nefis.

hayatta bazı konular ve durumlar var ki senden özel bir çaba bekler. bu tür müziklerde de aynı durum söz konusu. dinleyiciyi direkt bir duyguya zorlamaktan ziyade ona bir alan yaratma çabası vardır. sen de o alana ortak olursun. alanda ne yapacağın, duyduklarının sana ne hissettireceği sana bırakılmıştır. buna ilk başta yabancılık çekersin, zamanla uyum sağlarsın. dolayısıyla şu anda sana saçma gelmesi tabii ki gayet doğal, zira olaya nasıl yaklaşman gerektiğini bilmiyorsun. bunun vizyonsuzlukla alakası yok tabii, sadece yeteri kadar vakit geçirmemişsin. bir de tabii neyle dinliyorsun, nerede dinliyorsun, ne zaman dinliyorsun... bunlar hep önemli detaylar.

www.youtube.com

merakın varsa brian eno bu konularda neler demiş diye araştırabilirsin internette, o çok daha iyi anlamanı sağlar. gerçi konu sadece ambient müzik de değil sanırım, genel itibariyle popüler olmayan elektronik müzikten, daha doğrusu çoğu zaman akademik alanda kendisine yer bulmuş bir anlayıştan bahsediyorsun. tabii buna müzik değil demek biraz modern batı müziği tarihini çöpe atmak gibi bir anlam taşır sanırım. bu alt kültür bir üst kültürü doğrudan etkilemekte bu arada, bunun da altını çizmek lazım.

www.youtube.com

Mesela nasıl dinlenildiği önemli tabii, dediğiniz gibi, alan yaratma çabası ise, bunu konserde ve diğer insanların arasında, o müzik icra edilirken yapılmasının istenebileceğini anlayamadım bi de.
Meditatif bi arkaplan sesi olarak alınabilir, çünkü her türlü ses bi his yaratıyor. (müzik olarak adlandırılır mı, tartışacak kadar hakimiyetim yok ama ses diyim) Farklı titreşimlerdeki suya kendini bırakmak gibi, anladığım kadarıyla.

Bi de, içinde azıcık bi melodi yürütenler dışında, neblim, bi makinenin sesi kaydedilerek yapılmış olanlar var filan.

Ben öyledir, değildir diyemem ama beynimizin müzik olarak algıladığı ile ses olarak algıladığını ayıran çizgideler belki.

brian eno müziklerini tavsiye ederim.

açıkçası merak etmek bile bir şeydir. dikkatinizi çekmiş demek ki bu soruyu sormuşsunuz.

bu tür müziklerin canlı performansları oldukça özel açıkçası. müziğini gönderdiğim basinski'nin kilisede çalacağını görmüştüm yaşadığım yerde ama geç görmüşüm tabii, bilet kalmamış. ancak o müziğin kilisede çalması kişide güçlü bir etki bırakacaktır. ya da autechre diye bir grup var, 20-30 senedir müzik yapıyorlardır herhalde. konserleri zifiri karanlıktır, öncesinde de konseri düzenleyenler uyarır zaten. grup üyeleri dinleyicinin sadece müziğe maruz kalmasını ister. alanın akustiği de iyiyse kusursuz bir deneyim yaşıyorsunuz.

konserlerinin bir kaydı: www.youtube.com

şimdi bu müziği evde dandik hoparlörlerle dinlediğinizde alacağınız haz ile eski fabrikadan bozma, karanlık bir alanda dinlerken alacağınız haz arasında devasa fark var.

www.youtube.com

ha akademik alanda yapılan konserler sıkıcı geçiyor, ne yalan söyleyeyim. tabii görsel materyal ile de birleştirenler mevcut bu arada.

son olarak o bahsettiğiniz çeşitli seslerin kullanıldığı müziğin temeli de fransa çıkışlı musique concrète'e dayanır. gürültü çok önceleri kullanılmıştır ancak sample olarak ele alınıp o kayıtlardan kompozisyon yaratma kısmı o döneme denk gelir. sonrasında popüler kültüre de esin kaynağı olmuştur zaten.

www.youtube.com

Ne yazık ki entel bir kız arkadaşımı kıramayıp böyle bir konsere gitmiştim.
Yarısında çıktım, konserin kötü olduğuna onu da ikna ettim. Dinlemiyorum.

reviews.headphonecommute.com bir süredir takip etmiyorum, bozdu diyorlar. fakat hala önemli ve şirin bir mecra.

iyi ambient müziği yapması çok, çok zor. vaktinde dinlerdim. fakat artık içerisinde yeteri kadar müzikalite olmadığını söyleyebilirim. bazı örnekleri odayı doldurmada, mood yaratmada ve uyumadan önce geceleri iyi gidebiliyor yine de.

Doktora gidiyorsun kardeşim, derhal. Sonra bir şeyciğin kalmıyor.

(bkz: 27 yaş krizi)

Aynı durumdaydım. Birkaç ay boyunca aklımda sadece ölüm vardı.

Geçiyor o his elbet ama çabana bağlı olarak ya daha geç geçiyor ya da daha çabuk.

Ben bol bol insan psikolojisi üzerine kitaplar okumuştum. Neden üzgünüz? Neden kimileri ölmek isterken, kimileri yaşama sevinciyle dolu? Mutluluk nedir? Hüzün nedir? Beyin nasıl çalışır? Bu tarz kitaplar bakış açımı değiştirmeme yardımcı oldu.

Yalnız değilsin. Odağını ölüm isteğine değil kendine çek.

o duygularla güzel yazı yazılıyor , az biraz yeteneğin varsa dene.
Bahar geliyor çıkmana yardımı olur, doktor +1

Neredeyse son 5 6 yıldır bu ruh halindeyim. bazen geçiyor ya da hafifliyor ama gitmiyor.

ama hala bunları yazabiliyorum.

ben. yaşadığım yerden kurtulacağım kesinleşince rahatladım biraz. kendi kendine geçti dış faktörler değişince.

25 yaşındayı ve kendimi bildim bileli oldu o his. doktora da gitsem, ilaç da kullansam geçmedi. ne kadar sevmesem de işim, ortalama bir maaşım var. çok mutlu olduğum bi ilişkim var yani sıradan, normal bi hayata sahibim öyle büyük dertlerim de yok. ama ölme isteğim mutsuz olduğum zamanlarda gelen bir his değil.

evet mutlu olduğum zamanlar daha az aklıma geliyor fakat benim derdim hayatın boşluğu ve insanların gereksizliği yüzünden. geleceğe dair güçlü bir idealim veya evlenip çocuk yapmak, onu yetiştirmek planlarım olmadığı için bu kadar boşluktayım sanırım.

her daim kalıyor mu sorusunun cevabını ben de arıyorum, beni ayakta tutan şeyse beni seven insanların hatrına yaşamak. en güçlü motivasyonun bu olsun :)

22 yaşındayım 13 yaşından beri düşünüyorum.

Aklımda yıllardır sürekli intihar ve ölme düşüncesi, isteği var. Ama belli sebeplerden dolayı yapamıyorum ve biraz da yemiyor açıkçası. Ama ara ara da olsa bazen de uzun süreli mutlu olduğum zamanlar oluyor ama bu his hiç gitmiyor üzerimden. Böyle yaşamaya alışmak gerekiyor sanırım.

aklına gelince geride bırakacaklarını düşün. onları ne kadar üzeceğin seni kararından vazgeçiremiyorsa psikiyatra gitmenin zamanı gelmiş, beraberinde de terapi.

ne terapisi?

"kitten therapy" diye bir şey var.

www.youtube.com

yerim laaaan <3




yine de olmazsa intihar kesin çözüm.

seni tanımadan kesin bir şey söylemek zor ama lanet his diye tanımlıyorsan yüksek ihtimalle değişir.

hep depresif ve melankolik biri oldum. 18 yaşındayken çok ağır bir depresyon geçirdim, üzerine özellikle tetikleyen bir olay geldi başıma, 8 ay falan intihar düşüncesinin aklımda olmadığı tek bir saniye geçirmedim. o dönemi kelimelerle ifade edebilmem mümkün değil, tam anlamıyla ölümün kıyısında gezdim ve hatta buraya "öteki taraftan" baktım diyebilirim. öyle bir histi. depresif, mutsuz insanın yaşayacağı bir süreç değildi; onun bir ötesinde, intihardan önceki son durağa gelmiştim sanırım. bir tane ciddi girişimim de oldu hatta ama beceremedim.

sonra aile-arkadaş desteği, psikolojik yardım, sosyal hayata entegre olmak derken işte yavaş yavaş toparladım, iki sene içerisinde %70-80 oranında kendime geldim. son yıllarda çok daha zorlayıcı bir hayatım olmasına rağmen (malum yetişkinliğe giriyorum, sorumluluklar dört koldan saldırıyor, artık "adam" olmak zorundayım, köşeye geçip ağlarsam kimsenin benim için bir şey yapmayacağını biliyorum vs) intihar etmeyi çok çok nadiren düşünüyorum. o da "ulan yoruldum yaşamaktan be" şeklinde oluyor zaten, "intihar edeyim" diye değil. intihar etmeyi istemiyorum yani hiçbir zaman.

bana sorarsan ben kendim ne olduğunu gördüğüm için artık istemiyorum diyebilirim. o köpek gibi acı çektiğim, intihar edeceğimi düşününce sevinçten ağlamaya başladığım dönemde "abü zaten bi tane hayatın var yea, ölüp napıcan" diyenlerden nefret ediyordum ama şu an onlarla aynı görüşteyim. bi tane hayatım var amk. yaşadığım sürece öyle veya böyle ayağa kalkabildiğimi kendim tecrübe ettim. ne ölücem. gerekirse yine o süreci yaşar, yine acı çeker, yine kafayı yerim ama ölmem. tüm o deneyim bile şu an yaşadığım için anlamlı mesela... eğer ölmüş olsaydım, her şeyimle birlikte o da yok olacaktı. ne gerek var halbuki. yaşamak güzeldir demiyorum ama ölmeye gerek yok yani bence.

Bir haftasonu bodruma gidicem. mayıs gibi. Bu planım. Gerisine allah kerim.

bali'ye gidecegim. bir tane kiz beni bekliyo, ayrica gitmisken biraz da dovme yaptircam.

Kuzenimle ortak tarih belirleyebilirsek Yunanistan düşünüyoruz birkaç günlük de olsa.
Aksilik olur da o iş olmazsa ya Kaş var aklımda ya da Kapodakya turu.

Planlar birbirinden bu kadar alakasız işte, kafalar karışık.

okullar kapanır kapanmaz kafa dinleme tatili için her şey dahil otel.
sonra gezme görme tatili yaz ortasında.
sonra okullar açılmadan önce bir iki günlük "allahım sen bana sabır ver" tatili.

Şehir dışında kamp inş.

denizi çok özledim. bonemi, gözlüğümü takıp, sahanlıkta 20, 30 metre yavaşça yürüyüp yeterli derinliğe ulaştığımda kendimi suya ilk kez bırakacağım anı kafamda kurup ürperiyorum son günlerde.

fırsatını bulduğum her an orada olacağım.

haziran başı aile ile belek
temmuzda da 2 hafta kiev.

mayıs başı miami
mayıs sonu bodrum
ramazanda da bozcaada bu kadar. sonrası çalışma.

tam set kamp malzemesi aldık, bu sene her haftasonu çocuğu (2.5 yaşında) da alıp bir yerlerde kamp yapmak niyetindeyiz.

tatil olayına bakacağız, daha planlamadık.

Yıllık iznim yok bu sene. Yaz için çok hayalim vardı ama hiçbiri plana dönüşemeyecek artık maalesef.

15 günlügüne Türkiyeye gelecegim, iki senedir gelmiyorum yazlari, Ege-Akdeniz turu yapmak istiyorum.

Altinci ayda bir Fes ve Marakes.

Hala acikta olan bir 10 günlük bisiklet turu -belki Isvec.

ilk defa böyle bir soruya planım var diye cevap veriyorum. temmuzun ortasında bi iki haftalığına balkanlardayım.

tatil planımız var birisi avrupa(yakın) diğeri uzak güney amerika uzak doğu gibi.

bir gönüllülük işi var. prensipte anlaştık ama tam tarihi mayıs sonunda belirleyelim dediler. yan çizmezlerse eğer kiev'e gideceğim, ekonomik durumum el verirse bu sefer odessa'yı da görmek istiyorum ama oraya direkt tren yokmuş galiba, sıkıntı diyolla. yok "sen gelme ulan ayı" derlerse buradayım, gidemem bi yere. kalacak yer ve yemek masrafını kitleyebilmem lazım, aksi takdirde yurtdışı olmuyor. yurtiçinde bir şey yapmayı zaten istemiyorum. en iyisi evde oturup/çalışıp para biriktirmek, düze çıkmak ama onu da ben istemiyom

Abi diyelim ki evet dedik, ne sonuç çıkarıcan? Ona göre yazayım.

Dişi sinek var mı burada :)

Oldu birden fazla birliktelik de oldu gayet güzel hatunlar var bakma sen.

kadın olduğu ortaya çıkan her nicke mesaj atan o.ç. ler var burada

Ohoooo... Hem de nasıl da pek ayrıntıya girmeyim sıkıntı yasamayayim tekrar.

Burdan ekmek çıkmaz. Ümit edenin vay haline

Selam.
Evet oldu.
Hayir israrci olunmadi.
Sevgiler.

Olmadı.

Oldu.

cevaplar arasında hızlıca gezinip nick aramak kdjslskdşsli

Evet.

Olmadı.
Kendimi baya yalnız hissettim , sanalda kaybeden realde kazanır.

Benim yürüdüğüm, yürüdükten sonra buluştuğum ve devamının gelmediği oldu. Israr yok her iki taraftan da onu belirteyim.

Haha burdan sevgilim oldu lan gayette guzel kizlar var.

olmadı.

sırf "bu da yürüyor hee" demesinler diye çok muhabbet etmekten çekiniyorum.

hepsinden öte çirkin olunca adım falan atan da olmuyor.

bir kere bulustugum olmustu, birkac kere facebookta falan eklestiklerim oldu. o kadar.

Tam sayi verelim kalpler kirilmasin. Dimi ama? :P

2(iki) adet oldu.

-Birisiyle bir sure gorusuldu. 4-5 sevisildi. Sonra kardes-kardes herkes kendi eppegine bakti.

-Digeriyle de bi sure gorusuldu. Defalarca sevisme durumu varken olmadi, yap-A-madim bi kac sebepten.

İkisinde de ilk adimlar hep karsi taraftan geldi.

23 E.

sizin gibi adamları bulmuşlar, kaçırmak istemiyorlar, normal bir durum bu.

Burada flörtleşmek diye bir şey var mıydı ya? Bizde niye yok!?

+30 olgun hanımlar hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler. Ee nasılsınız bari?

17-20 yaşındaki kızlar da bana yazsın bari. bekliyom.

olmadı. o enerjiyle girmediğim için siteye belki de.

neye göre yürüyolar ki? ifşada falan görüp mü beğeniyolar?

olmadı tabi ki.

olsa da yesek.

ilk adım atan oldu. halihazırda sevgilim olduğu için bi şey yapmadım.

her gün 3-5 kadın blok'luyorum. duyuru'ya giremez oldum :/ :/

Yok, hiç olmadı. Buluştuğum biri de olmadı.

şu "ben siteye o amaçla girmiyorum" triplerine bayılıyorum ya. okulda tanışıp evlenmek ne oluyor o zaman, okula seks için mi gidiyosunuz?

duyuruda flört potansiyeli oldukça yüksek çünkü genel olarak toplumun aynı kesiminden ve yakın yaş gruplarından, genel olarak genç insanlar var. duyuru'nun formatı dolayısıyla birisi hakkında fikir edinmek veya birisiyle sohbet başlatmak zor değil. birileriyle tanışmak, flört etmek, sevişmek vs. için o ortama illaki bu amaçla girmiş olmak gerekmiyor.

sende bi şeyler var mı dersen, benim buradan tanışıp da konuştuğum çoook insan oldu ama özgüvensiz olduğum için işi flörtün ötesine hiç taşımadım. konuştuk sohbet ettik hoşlaştık ben saçmaladım falan öyle kaldı yani ötesine geçmedi.

alman dili ve edebiyatı için almanca sınavına girdim.
yani almanca'yı öğretip, sonra edebiyatını öğretmiyorlar.

ama farklı diller için farklı uygulamalar var mı, varsa nedir bilmiyorum.

Okuldan okula değişir. ÖSYM kılavuzunda kesin bilgi olur.

@ses objesi

Benden yüksek yapsaymis kardes napalim:) Sartlar cetin, rekabet hayatin her alaninda. Belki kafam sararsa devam da ederim belli olmaz.

Sanırım sadece almanca ve fransızca sınav var ekstradan. Diğer dillere ingilizce ile giriliyor.

@once +1 okuldan okula degisiyor. marmara fransiz dili edebiyatina ingilizce sinavla girebilirken iu fransiza sadece fransizca sinaviyla girebilirsiniz. kilavuzu okuyun. gotluk kismina ben de katildim btw.

ingilizceden girip istanbul üniversitesi ispanyol dili edebiyatında hazırlık okumuştum sonra bölümü bıraktım. ben lise ve üniversitede fen okumuş biri olarak istediğim dil bölümüne girecek kadar ingilizce net yapabiliyorken, tek işi dil sınavına hazırlanmak için lise boyunca ingilizce test çözmek olan bir dil öğrencisinin ispanyol diline girecek kadar ingilizce sorusu çözememiş olmasından dolayı kimseye kötülük yaptığımı düşünmüyorum. buna duyar kasanları afrikadaki çocuklar açlıktan öldüğü için yemek yememeye davet ediyorum.

sesobjesi'yle aynı bölümdeydim bu yıla kadar. biz girdiğimizde hazırlık yoktu ve dili basbayağı alfabesinden başlayarak öğretiyorlardı o dönem. daha sonra hazırlık geldi.

dil sınavına zaten ingilizce-fransızca-almanca girebiliyorsun yanılmıyorsam. mesela benim zamanımda, marmara üniversitesi alman dili ve edebiyatı, sadece almanca çözeni alıyordu. ingilizce sınavında istersen tam puan yap, giremiyordun. ingilizce, almanca ve fransızca bölümleri için böyle şartlar olabilir ama ben pek rastlamadım açıkçası. yine de bakmakta fayda var.

bunun dışında, diğer diller için sınavın önem derecesi değişiyor. mesela ben bu sene rusça için tercih yapacağım. dil sınavının etkisi %20 olacak. asıl türkçeme, sosyalime bakacaklar, ona göre değerlendirecekler. ingilizce veya almanca okuyacak olsaydım, dil sınavındaki derecem çooook daha önemli ve öncelikli olacaktı. falan filan.

@sesobjesi

Gönül isi ile bu olayin ne ilgisi var? Anladik, laf sokcan da keske bu kadar sacmalamasan.Benim orda rahatsiz oldugum konu onu secmesi degil. Sinsilik yapmasi ve yalan söylemesi. Benim yapacagim iste öyle bir kötülük hali yok. Ayrica maddi yeterliligim olsa da neden kendi zekamla ve yeterliligimde bedavadan ögrenmek varken para veriyim.

Git oku kardeşim ya. Sanki soruları çalıp kazanacaksın aq bölümünü. Sonuçta sen de giriyorsun o sınava ve bir şekilde kazanıyorsun istediğin bölümü. O saatten sonra bölüme devam edip etmemek senin s.kinin keyfine kalmış. Kazandın mı? Kazandın. O noktada biter olay. Burada bir haksızlık göremiyorum ben. Böyle bir olay yüzünden tercih ettiği bölümden soğuyacak öğrenci okumasın zaten. Derse gidip mal mal sınıfın huzurunu bozmazsan hiç kimseye bir zararın olmaz.

@sesobjesi bildiğimin doğruluğunu kontrol ettim zira hem lise öğretmeniyim hem de üniversite sınavına birçok kez girmişliğim var. bir insanın hedefi dil okumaksa ve matematikten eksiği olduğunu biliyorsa onu tamamlaması için youtube videoları, çözümlü testler, matematik öğretmenleri ve hatta lisede sayısal seçip sonra alan değiştirip tekrar dile geçmek gibi birçok seçenek var. ama biliyoruz ki ciddi ciddi ders çalışan çok az öğrenci var, onlar da istediklere yere giriyorlar zaten. dolayısıyla kimsenin kimseye götlük, haksızlık, kötülük yapması gibi bir durum söz konusu değil.

benzer niyetle bi yüksek lisans programına girmiştim, bölümü sevip devam ettim sonra.

soruna gelecek olursak, 2000'li yılların başında iü'deki ispanyol, italyan, rus dili gibi bölümler ingilizce sınav ile alıyor ve hazırlık veriyordu, şimdi değişmiş midir bilmem. verilen hazırlık ile gelinmesi öngörülen seviyenin kur karşılığını girmeyi planladığın okulun öğrencilerinden öğrenebilirsin.
bence kasmaya değmez, dil kursuna git. benim gibi sevip devam etme olasılığını ayrı tutuyorum.

oda degistir

yurttan çıkmak bayağı zor bir iş olabiliyor, öncelikle kolay gelsin. ben üniversitedeki ilk senemde, üçüncü ayın sonunda, daha 6-7 aylık senetim varken bir ay parası daha verip öyle çıkmaya ikna etmiştim ama bayağı çirkefleşmem gerekmişti. benim gibi nefis bir beyefendi için oldukça yıpratıcı ve can sıkıcı bir deneyimdi.

iş büyük ölçüde adamın keyfine bağlı. bence çıkacağını bir ay önceden haber vermek ya da 1-2 ayın ücretini ödemek uygundur, yani kabul edilebilir. çünkü o senet varken, adam "çıkamazsın" dediği sürece senin zke zke orada kalman lazım. biraz sana bağlı bu. yurttan çıktığında nereye gideceksin, oraya ne kadar para vereceksin mesela?

bence sen en başta güzelce mevzuyu anlat ve çıkmak istediğini söyle. plazacı gavatların diliyle konuşacak olursam, neler yapabilirizi konuşun. çok film izlediysen, "ya derhal sözleşmeyi yırtarız ve ben buradan ayrılırım ya da herkese odamda fare çıktığını söylerim, bi daha zigimi müşteri bulursun" diye sataşabilirsin mesela.

Tek problem fare ise bu konuda ciddi bir çözüm sunmasını talep edin. Hangi ildesiniz bilemiyorum ama bu işle uğraşan profesyonel firmalar var. Eğer bir yurt işletiyorsa hijyen koşullarını sağlamak zorunda işletmeci, bunu aklınızdan çıkarmayın.

Doğrudan çıkmayı teklif edebilirsiniz. İçime sinmiyor, çıkmak durumundayım dersiniz. Muhtemelen reddeder, ısrar edin. Yine reddederse orta yol bulmaya çalışın,bir aylık ücret vereyim senetlerimi verin demek gibi. Orta yol da bulamazsanız o zaman savaş vaktidir. Savaş başlarsa kayıt tarihinizi, ilgili yönetmelikleri ve sözleşmenizi değerlendirerek bir yol haritası çizerim size. Mesaj atmanız yeterli.

Durum kötüleşirse binada fare olduğunu duyurma kozunu kullanın. Ben bölüme bir söylesem okula yayılması bir gün almaz, ne ben yorulayim ne siz yorulun deyin.

abd'de biscuit vardı, kfc ekmeğinin hamur olarak da satıyorlardı. hamuru silindir bir şeyde satıyolar, hafif çevirince patlıyor ortasından. çok iyi olurdu :/

bir de hollanda kalitesinde süt isterdim. şekerli gibiydi, günde 1 litre içerdim ne güzel.

aklıma geldikçe eklerim.

torta chilena

Kırgızistan'da lagman diye bir yemek var. Elde açma makarma ve üzerine etli, turplu, otlu biraz sulu üstlük.

ABD'de redvines diye bir şekerleme vardı. Jelibon gibi ama daha az tatlı. Bunun nefret edeni de çok. Yine orada sık tükettiğim pakette bebek havuç Ankara'da Macrocenter'da bile hiç görmediğim ve bence hem sağlıklı hem lezzetli bir atıştırmalık. Satılsa kesin alırdım.

Rusya'da krieşki diye kıtır bir atıştırmalık vardı.

sosis abi sosis. ukrayna'da her gün yiyordum. farklı çeşitleri var, hangisinin ismi nedir bilmiyorum açıkçası. ukroplar kovbasa diyodu sanırım. polonyalılar kielbasa. ben hayatımda o kadar güzel bi şey yemedim ya. türkiye'de sosis deyince benim aklıma şu marketlerde satılan pembe, yapay, iğrenç şeyler geliyor sadece. adamlar kol gibi sosisi yatırıyor tavaya, pişiriyor. ver ediyor yanına patates püresini. ye allah ye. müthiş be. upucuz üstelik.

beykon
var diyenin kalbini kırarım

Tim Horton's daki her şey.
Blenz - ICED CHOCOLATE (bunun için ne paralar veririm..)
Rusya - Pelmeni (çok pratik ve doyurucu, en önemlisi çok çeşitli)

Salyangoz.

Ya valla ben yemedim ama gecen YouTube da mediakraft in bi kanalında beyaz çikolatalı snickers yiyorlardi keşke olaydı dedim.

Hazır pizza kitleri var, içinden ilk yorumu atan arkadaşın dediği gibi silindir içinde pizza hamuru ve domates sosu çıkıyor. Üstüne istediğin malzemeyi koyup fırına verdin mi ucuz ve kafana göre pizza elde ediyorsun.

almanyada dönere koydukları soslar.

hiçbir şeysiz sade doritos cips, bir ara TR'de de vardı ama artık yok.

Bir de instant meallerin çeşitleri yok bizde. Mesela mikrodalgada hazırlanan lazanya mac&cheese vs. çok çeşit var. Hem lezzetli pratik hem de ucuzdu.

arkadaşınız +1

siz +1 (eğer kanun sizin anlattığınız şekildeyse)

@e bana nick birakmamissiniz, ben de şaşırdım ve daha önce görmemiştim aynı avm'de. Yeni uygulamaymış.

Avm yönetimine şikayet etseniz bence keyfi uygulama gibi geldi. Bide hangi avm? Arkadasinda değişik birikmiş

AVM kamu alani degil ozel alan. ozel oldugu icin talimat oyle gelmistir avm yonetiminden ona gore hareket ediyorlardir.

girmeme hakkina sahipsiniz ve oyle yaptiniz. bir daha girmek isterseniz eger cantanizi gostermeniz gerekir yoksa yine almayabilirler. bosa sinir yapiyorsunuz sizin sidikli cantaniz kimsenin umrunda degil normalde avm yonetimi boyle istedigi icin bunu yapmislardir.

Sorarlar, açılır, gösterilir. O kadar da şey değil. Türkiye burası. Kağıt göstermişsin yasa kanun vs demişsin pek şey değil. Sen sahipsiz olansın bu durumda. Diğerlerini koruyan kollayan birileri (amiri, şefi) var.

iki taraf da birbirinden manyak bence.

Gereksiz bir çıkış olmuş, havaalanına gidince yeri geliyor ayakkabına kemerine kadar çıkartıyorlar, kuzu kuzu çıkıyoruz. Oradaki güvenliğe kimse bir şey diyemiyor. AVM'deki adama öyle talimat gelmiştir ona göre davranıyordur, ortada kişisel bir durum yok. Orası neticede özel bir mülk, çantaya bakma yetkisi yok ama içeri almama yetkisi var. Senden çantana bakmayı talep edebilir, yetkisi yok ama edebilir, zorla bakmadığı sürece onun için de bir sıkıntı olmaz. Sen içeri girmek için çantanı gösterebilirsin ya da göstermeyip içeri girmemeyi tercih edebilirsin. Yani çantana zorla bakmamışsa şikayet etmen bir işe yaramaz.

Edit: Ay teşekkür ederim cevaplarınız için, bunu bana bi arkadaşım sordu da benim ağzımdan sorar mısın diye ben de sordum o yüzden anlattığı kadarına yorum yapabildim yeni uygulama vs. fakat hangi avm bilmiyorum sormadım. Ben de der meister gibi düşünmüştüm, 3 sn sürecek bi işlem için bu kadar olay çıkarmak bana göre mantıksız ama ben üşengecimdir. arkadaşıma da dedim senin anayasa çıktısını yanında taşıyan bi arkadaşın neden var diye :D :D çok aşırılık ya :/ bunlar bana uymaz ama kendi hayatları tabii, ben böyle sorsam yönlendirmiş olacaktım kusura bakmayın. Bi de cidden nereye şikayet edeceğini merak ediyormuş kız o yüzden all girls dream ve england'a ekstra teşekkürler <3 xoxo

avm özel mülk de kafasına göre seni almıyorum/sana satış yapmam diyemez. Kanuna dayanan belli yönergeleri olmalı. Özel güvenliğin yetkileri kanunla belirlenir. Mağaza yönetimini isteğiyle değil.

Şöyle ki, eğer güvenliğin çanta arama yetkisi var ise arayabilir aksi halde içeri almayabilir, ancak arama yetkisi yoksa ve aratmayan varsa onu içeri almama gibi lüksü yok.

AVM de bal gibi kamusal alandır.

Hatta zabıta ile gidilse ve içeri alınmasa ceza kesilebilir diye düşünüyorum.

@renegade keşke senin düşündüklerin gibi olsa. Güvenlik işinden haberin yok böyle konuşuyorsun.

Bu sanırım üst araması kapsamında sayılıyor. İlgili kanuna da bakmak lazım.

ÖZEL GÜVENLİK HİZMETLERİNE DAİR KANUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK

"Önleyici Arama Yapılması

Madde 14- Görev alanında, can ve mal güvenliğinin ve kamu düzenin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasaklanmış her türlü silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilmesi amacıyla detektörle, x-ray cihazından geçirerek veya Kanunda belirtilen durumlarda gerektiğinde üst araması yapılabilir.

(Değişik fıkra:RG-11/9/2011-28051) Kamuya açık alanlarda üst araması, 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği hükümlerine göre yapılır. Bu alanlarda özel güvenlik görevlilerince yapılacak üst araması genel kolluğun gözetim ve denetiminde yapılır. Arama sırasında yakalanan kişiler veya el konulan madde ve cisimler, yasal işlemi yapılmak üzere bir tutanakla genel kolluğa teslim edilir.
Arama kişinin aynı cinsiyetindeki görevli tarafından yapılır."

@england fonksiyonel yetki ile bağlı 199 adet güvenlik var altımda. Dışarıdan bir şikayet gelir valilik belgelerini iptal eder diye kedi gibiler vallahi. Öyle yönetim onu emretti yaptım d,ye bir şey YÖK. Seni pek anlamadığım belli. Kamusal alan sadece kamu kurumuna ait olan yer değildir ve özel güvenlik bir kamu hizmetidir ve kimse kaynağını mevzuattan almayan hak sahibi olamaz. @mandalina kokusu yazmış. Hakkı olduğu için arayabilir ve almama hakkına sahip bu durumda.

@renegade altında 190 güvenlik çalışıyor olabilir ama yetki ve kanunları bilmediğin gayet açık. Avm kamusal alan değildir. Hatta bilmediğin halde şöyle olmalı böyle olmalı gibi açıklamada bulunuyorsun.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın.

Google translate'e gir, ingilizce kısmına şunu yaz: "This is not a dustbin."

Karşı taraftan istediğin dili seç. Hepsinin çevirisi doğru olur, çünkü cümle çok basit.

@harzem

emin olmadığım bir şeyi yazmak istemiyorum. google translate pek doğru olmuyor:)

ΑΥΤΟ ΔΕΝ ΕΙΝΑΙ ΣΚΟΥΠΙΔΙΑ (afto den ine skupidia okunur) yonanca. afto bu demek onu atarsan çöp kutusu değildir kalır.

@want2die her yolu denedim:) son çarem her dilde yazmak

this is not a rubbish bin

Ya bir o, bir de pil kutularına çöp atanlara deli oluyorum.

Şunun çıktısını yapıştır:
img-s2.onedio.com

Şaka bir yana, isp ve portekizce için:
Esto no es un cubo de basura!
Esta não é uma lixeira!

Gürcüce: Es ar aris sanagve khuti.
i.hizliresim.com

bir de fransızcasını alsam süper olacak:)

@sesobjesi questo non e spazzatura desek mi daha doğru olur?

În yek zibale i danî nîst. (Farsça)

НЕЛЬЗЯ МУСОРИТЬ!

direkt çevirisi "çöp atmak yasaktır", ruslar genelde bu tip cümleleri böyle antin kuntin şekillerde kuruyorlar, o yüzden böyle yaptım. böylelikle kutunun çöp kutusu olmadığını da anlarlar.

hatta bu yazıyı şu fotoğrafın üstüne koy,

i.ytimg.com

ruslar daha oraya çöp atmaz, hadi yine iyisin. ukraynalısı, belaruslusu inadına atar ama. onları da sopayla döversiniz.

fransızca: ceci c'est ne pas une poubelle

oyum uyandıktan sonradan yana

geceden duş alırsam akşama doğru saçlarım yağlanıyor.

Bünye terlemeyi seviyorsa ikisi de. Pek işi yoksa da bence yatmadan önce. Üşümemek adına.

Sabah ancak dus beni uyandiriyor, tazelenmis hissediyorum. Ustelik gece terliyorsam, terli terli disari cikmamis oluyorum.

saçlarım 1 günde 1 hafta yıkanmamışım gibi yağlanmasaydı gece yatmadan önce derdim.

Cildim ve saçlarım kurumaya meyilli ve saçlarım 3-4 günde yağlanıyor. Bir de yıkanıp çıkınca üşüyorum ve krem seansı sabah uzun turuyor. Saçım da gür ve kalın telli, iyice uzadığında kurutması yarım saatimi alıyor; o yüzden benim için gece. Kısa sürede yağlanan saçlar ve saç kurutma derdi az olanlar için sanah daha mantıklı.

sabah en güzeli ama uyku tatlı geliyor bazen işte o zaman rezillik oluyor. garanticilik için akşam alıyorum kendime güvenirsem sabaha bırakıyorum.

Kadınalrın sabah erkeklerin akşam girmesi iyidir

özellikle yaz gecelerinde ılık suyla duş alıp yatmak harika bir şey. nasıl olur da uyanınca dersiniz :D ben saçlarım sabah bozulduğunda bile tekrar kafamı küçük bi yıkama işleminden geçiriyorum. sırf gece yatmadan duş almanın güzelliğini yitirmemek için :D

sabah candır. yatağa girince gene terliyorsun ediyorsun kirlenmiş oluyorsun.

ben her sabah duş almayan insanları görünce çok şaşırıyorum.

benim için o kadar normal ve doğal bir aktivite gibi ki.

gece duş aldıktan sonra yatıp sabah duş almayanları da anlayamıyorum. çok saçma.

he bu benim subjektif görüşüm. kısaca cevap: sabah.

Gece duştan çıkıp da yeni değiştirilmiş nevresim takımına yatmak çok güzel bir his de saçlarım çabuk yağlandığı ve geceden sabaha şekli çok çabuk bozulduğu için sabah almayı tercih ederim vaktim varsa.

ikisi de berbat bence. sadece öğlenleri duş alırım.

yatmadan once!

hem kaslar gevsiyor, hem de uzun sure sabah dus alinca okula girderken paso olan biri olarak, sabah duslari pek iyi gelmiyor. dusta gecirecegin 15 20 dk. yerine az daha uyu kalk git, dusunu da aksam trastan sonra alirsin.

su hayat icin ideallik sartim sabah uyanip tuvalete gidip ardindan dusa girmek. hergun. hergun robotik bir sekilde soyle bir sey yasasam cok mutlu olurum. ama sinuzit zaman ivir zivir

özellikle yazın sabah duş mükemmel oluyor. gerçi yazın akşam da duş alıyoruz ama sabah duşu ayrı tatlı. kışın da sabah duş alıyorum gerçi, benim için ideali sabah duşu.

Gece. Çünkü duş beni uyandırmıyo tam tersi uykum geliyor. Kurumakta zorlanan saçlar ve sinuzit de çabası. Yaz ayı olsa hadi neyse de kış aylarında duş alıp çıksam hasta olurum.

Sabah olsa; ayiltir, gune temiz baslarsin
aksam olsa yataga temiz girersin, tatli uyursun, Sabah ayagin dolasmaz, daha gec kalkabilirsin, bir de yeni temizlenmis surati direct sogukla carpistirmamis olursun.

belki ideali aksam sacli basil banyo yapip Sabah saclari islatmadan 3dakikalik bir duj alip cikmak olabilir.

yazın sabah alıyorum
kışın yatmadan önce alıyorum duşumu.

Ben ikisini de yapıyorum. Akşam spor yapmıyorsan da en kötü sadece sabah.

Sabah uykum çok değerli olduğundan akşamları:p Sabah duş için uykumdan feragat edemem, 15dk da olsa.
Bir de akşam yatağa temizlenmiş paklanmış şekilde girmek daha rahat uyumamı sağlıyor, uyku öncesi sıcak su da rahatlatıyor, gevşetiyor. Sporumu da akşam yaptığım için isabet oluyor.

gece uyumadan alıp yatmayı severim. sinüzit için de duş alıp sokağa çıkmak zararlı. sabah kim uğraşacak bir de..

ben de duş almak için sabah daha erken kalkamam ama güne daha enerjik başlamayı sağladığını da inkâr edemem.

sabah güzel olur. uyurken vücüdun ölü deri döküyor minik minik pul pul. gece de kirleniyorsun. ben sabah duş alıp gün boyu fresh gezmeyi seviyorum.

naberabi + 1

ikisini de yaptığım olur ama gece girmeyi daha çok severim.
duş beni mayıştırıyor.

@aklımdaki sorular: kadınların sabah, erkeklerın aksam dusa gırmesının ıyı olmasının sebebı nedir?

ben hep gece yatmadan girerim. sabah uğraşamam valla

yatmadan önce duş benim için keyif pezevenkliğidir, huzurdur. amaç temizlenmek değildir yani, rahatlamaktır. öte yandan sabah alınan duşun/yapılan banyonun temizlik ve güne başlangıç açısından önemi vardır. ben banyoya temizlenmek amacıyla giren biri olduğum için, ihtiyaç halinde tercihimi sabahtan yana kullanırım. yani gündüz dışarı çıkacaksam, geceden duş almam. öyle şey olmaz.

gece duş almışsam keyiftendir o, pamuk gibi uyumak için falandır. yoksa geceden sabaha kadar zaten su içidne kalıyorum, saç baş desen leş. gece duş alınmaz. yani temizlenmek için alınmaz. gece keyif için duş alınır.

vay be gelmiş geçmiş en popüler sorumu sormuşum.

sabah aldım gençler. keh keh.

Market arabasıyla terör estiren
Konuşma ben daha konuşuyorum

hep karşılaştığım nickleri bir tarafa bırakıyorum,
son zamanlarda denk gelmeye başladığım miss magara kadini var.

koşun lan mevzu var

market arabası çok yazmaya başladı gibi geliyor.

tencere yi ben de görüyorum.

ted
ekaterina
basubadelmevt

Basubadelmevt
Gözü açık sevişen yahudi.

Gözü açık Sevişen yahudi

ms brownstone. yeni yıldız adayım <3 <3

kendi nick'imi görmemek mutlu etti ilk kez sanırım.

Gözü açık sevişen Yahudi.

Bir aralar neferkitty vardı ne oldu ona? Hiç göremez oldum.

cesario nerede

konusma ben konusuyorum
kosun lan mevzu var :D
baba jo
kuehlos lu bişey
gözü açık sevişen yahudi
cekilmis gayfe
meb
basubadelmevt

flood yapan zibidiler ve cevap vermiş olmak için yazan enteresanları çıkartınca yeni kan yok gibi duruyor. yeni gibi görünenlerin yarısı 3. 4. nickler zaten.

ay beni kimse iplemiyor demek ki

der meister yazmaya gelmiştim hariç tutmuşsun :D adam her yerde

Market arabası, cekilmis gayfe.

elorelia

ben de yazıyom sanki biraz? yazmıyo muyum yav :/ 2 dk popüler olacaktık, neyse kısfmet

Duyuru bozdu :(

itlikten uğursuzluktan başka bir şey değil. başka insanların fotoğraflarını saklayınca bir halt etmiş zannediyorlar sanırım kendilerini.

public ortamda fotograf paylasip sonra bunu stoklayana laf etmek, public ortamda fotograf paylasip bunun google onbellek ile bulunamayacagini sanmak, public ortamda fotograf paylasip fotgrafi silince google botu tarafindan da aninda gozden cikarilacagini sanmak hic akla uygun degil. duyuru acmasa da o fotograflari herhangi sebeple stoklayan cokca insan vardir. neseniz daim olsun bence takilmayin.
bu arada yapilan seyi de mantikli bulmuyorum ama yazdigim ilk paragrafa atifta bulunuyorum.

kendi adıma fotoğrafımın kopyalanması ve (duyuru içinden) birileriyle paylaşılmasını etik dışı bulmuyorum. ben o fotoğrafı bu ortamda paylaşarak bunu göze aldığımı ifade etmiş oluyorum, bu anlamda sorunum yok.

ama üşenmeden her ifşanın ss'ini almak, bunu ısrarla duyurmak, bu fotoğrafları dosyalayıp, kategorize edip bir ortamda paylaşmakla zaman harcamak... bunları anlamsız ve gereksiz buluyorum.

+1 filteria

İki tarafta haksız bence. Fotoğrafları saklamak garip, bile bile paylaşmakta garip.

Abi ifşayı silmek değil zaten sıkıntı. Saplantılı arşivcilik nedir amk, milletin fotoğrafını arşivlemek nedir lan bu nasıl bir pornografi?

ben hem katılıyorum, hem katılmıyorum.
benim açımdan sorun yok, istenileni alsınlar. çünkü ben bunu zaten bu sitede dışarıya açık şekilde paylaşmışım, duyuru dışından da alma ihtimalleri vardı (cinsiyeti veya güzellik/yakışıklılık olayını es geçiyorum). bunu dışarıdan kimin yapacağı muammayken, nick'i ve kendi görüntüsü dahi açık birinin bunu yapacağını söylemesi bence daha yürek ferahlatıcı. yani atıyorum bir sorun çıktığında "sen paylaştın? çünkü arşivlediğini söylemiştin." diye soracağın biri var karşında en azından.
hatta ben de en başta istedim ama sonradan vazgeçtim. çünkü hem izinsiz olacağı için etik olmadığını, hem de "iyi de ne işime yarayacak yani? anlamı nedir?" diye düşündüm.

Bana da inanılmaz garip geldi. Ben dün paylaşmadım ama eee aldın ne oldu yani arşivlemenin mantığı psikolojisi nedir. 20-30 kişinin fotoğraflarını arşivleyince nasıl bir şey kazanılabilir hayret bir şey

Bana dünyanın en boş beleş davranışı gibi geliyor .

Biraz ilgi görüp şımaran bir şuursuz eylemi.
Paylaşılan fotoğraflar arasındaki en ilgi çekici kişi olduğu kanısında.
Görmeyen kalmamalı bu yüzden.

devilred,

sen bir de özelden link isteyenleri görsen, en az 50 kişi.

Yeni bir davranış biçimi olmadığının farkındayım bunun, verilen tepkiler bana asıl enteresan gelen. Bir tane bile yaptığının yanlış olduğunu söyleyen çıkmamış, kullanıcı profili gerçekten çok değişmiş.

Ben geceleri nete girmiyorum pek. O yüzden bütün ifşalari kaçırdım.

Mobildeyim yanlışlıkla yazacaklarımi tamalayamadan cevapla butonuna bastım. Ne diyordum ha ifsalari kaçırdım evet. İnsan merak ediyor tabi. Yoksa herhangi birinize yürüme durumum yok inanın. Pek çoğunuzun annesi, ablası yaşındayım öyle birşey düşünürseniz çok kırılırım bak :(

Normal adam fotoğrafını alıp suç işlemediği sürece ne yapmışsa sen zaten paylaşarak izin vermiş oluyorsun.

aferin, böyle devam edin. edin ki duyuru cemaatini yakınlaştıracak etkinliklerin tümü bozulsun, insanlar korkup kaçsın. savunmalara bak... yok google önbellekte varmış da, yok zaten izin veriyormuşuz da... tamam ben fotoğrafımı koyarak onu zaten herkese açmış oluyorum da senin bunu ruh hastası gibi arşivlemenden rahatsızlık duymama engel mi bu?

ben daha önce çok defa ifşa yaptım. değil fotoğrafımı, adresime kadar bilen pek çok duyurucu var. kendi paylaştığım şeylerin geri dönüşü olmadığını bilen ve fotoğrafının saklanmasını sorun eden biri değilim şahsen ama bu tavrı ben bile çok çirkin buluyorum. insanlar o fotoğrafları birkaç saatlik eğlencenin parçası olarak koyuyorlar, siz bakıp otuzbir çekin diye değil. ayıp. bir şeyin yasal veya yapılabilir olması, rahatsız edici olmadığı anlamına gelmiyor. hadi bunları toplayıp paylaşıyorsunuz, bari çok iyi bir halt yapıyormuş gibi böbürlenerek anlatmayın.

duyurudaki kitle her geçen gün daha da leşleşiyor, sözlükten pek farkı kalmadı. hem troll-feyk gerizekalı dolu hem de artık millet kendi nick'iyle yazmıyor, ortam herkesin ciddi anlamda "saklandığı" saçmasapan bir yere döndü maalesef.

arşivcilik önceden de vardı hala var sadece şimdi kendi ağzı ile arşivledim demiş, tee elinde ilk ifşaları saklayanları biliyorum.

Fotoyu koyan bu riski alıp koyuyor tabi ama bu kimseye arşivcilik hakkını vermiyor.
Ben gülüp geçiyorum devam ediyorum ama bazıları bu şeyler üzerinden prim yapıyor vs.

Kısaca şöyle düşünüyorum sokağın ortasına 200 tl bırakıp arkanı dönüyorsun. E hırsız suçlu tamam da oraya o parayı koyan da dikkat edecek sonra vay efendim param gitmiş demeyecek.

en kötüsünü düsünerek cikiyorum.

pasaportu yanina alip kaybetmek cok bas agritan bi durum. diger sekilde kontrol olsa tc kimligini bilmez etmezler ama isterseniz otele gecelim pasaportum orda deme sansi var.

bu yüzden pasaport tasimiyorum. telefonda fotografini tasiyorum.

tabii schengen ülkelerinde sinir degistirme durumun varsa günübirlik falan, o zaman tasimak lazim pasaportu.

hep yanımda bulundururum, başka bir yerde fotokopisi de bulunur. üç kez çıktım, ikisi zaten kışındı. haliyle hep montumun iç cebinde tutuyordum. düşmesi, kaybolması, çalınması vs. imkansız üzerimdeyken. vestiyere vereceğim zaman da alıp cebime falan koyuyordum.

pasaportu kaybedersen büyük sıkıntı, almam yanıma o sebepten.

Pasaport hep yanimda olur. Otelde birakmam.

TC kimligi mi? Hicbir gecerliligi yok onun. Ehliyetimi alip cikiyorum ben ki zaten her zaman cuzdanimda. Icki iceceksem bircok yerde pasaport soruyorlar 30 yasina yaklasmis olsam bile. Icki iceceksem pasaportumu yanima aliyorum.

pasaport hep yanımda olur, ya ceketin iç cebinde ya da çantada ufak bir kilitle falan koruyorum.

hep yanımızda taşırız

erasmusta pasaport'u evden çok uzak yerlere gitmediğim sürece çekmecede bırakıyordum ve şunu söyleyeyim ne kimliğime, ne pasaportuma giriş-çıkışlar haricinde ihtiyacım oldu. mekan italya.

İlk bir ay taşıdım ama bütün hayat zehir oldu aman düşecek korkusuyla.

Sonra hiç taşımamaya başladım. Üstümde pasaport yok diye alacaklarsa alsınlar zaten ekip otosuyla evime bırakırlar bir güzel.

hep yanımda taşırım gezilerde...
erasmusda da hergün yanımda taşıdım.. trenlerde falan zaten soruyorlardı.

Gittiğim ülkeye göre değişir ama hep yanımda olur en kötü ihtimalle resimli sayfa,vize ve o ülkeye son giriş damgasının olduğu sayfanın fotoğrafı telefonumda olur

Gezi amacli birkac günlügüne gidiyorsam, yanimda olur hep. Saglama alip, su gecirmez kabina koyup bulundurun yaninizda. EU icindeyse, almiyorum. Tasimak zorunda degilim.

Hiçbir zaman yanımdan ayırmam.

Pasaportu kimse sormaz dışarda calinirsa da büyük risk. Gittiğin ülkeye göre de değişir orta Asya uzak doğu kesinlikle taşıma polis kontrol edicez diye alıp rusvetle geri verir batıda kimse birşey sormaz

Türkiye'de kafa kağıdım neyse yurtdışında pasaport o, yanımda taşırım mutlaka.

ben sıkılıyorum, güzel olabilir ama ifşa yapmam, baştan söyliyeyim

Yapın hadi.

ifşanın kuralıdır; "biri yapsa?" denmez, yapılır. öyle başlar. yoksa herkes birbirini bekler.

@ der meister, yap lan o zaman, cevap yazacagın kadar

@balpolen, yoo yapmam. ben mi istedim ifşayı, alala

cuma gecesi saat 11 ifşa için gayet uygun bir saat.
biri başlarsa herkes peşinden gelir.
istiyorsanız başlayın efenim

ifşa yapan olursa ben de yapıcam bu sefer.

Der meister +1

Başlayın net katılırım.

başlattım. bir başıma koymayın beni.

Boyum uzun olduğu için ve business uçmadığım için genelde dizlerim ağrıyor oturmaktan. onun dışında bir rahatsızlık duymuyorum hiç.

ben hostesim uçakta yolcuların en çok şikayet ettikleri şey kulak tıkanması oluyor, malum basınç olayı. mide bulantısı çok değil, nadiren çocuklarda oluyor.

kalkış ve inişi bir uçak yolculuğu sayacak olursak, sanırım 8-9 kez uçağa bindim. indiğim şehirler istanbul, kiev, lviv, harkiv. bu yolculuklarımda SADECE istanbul'a inerken basınçtan kulaklarım patlayacak gibi oldu, son dönüşümde iki gün boyunca kulağım ağrıdı ve doğru dürüst duyamadım. sonra geçti. hiç abartmıyorum, sakız çiğnediğim halde kulağımın ağrısından ağlayacaktım artık. bu sadece istanbul'a dönerken ve ilginç bir şekilde her dönüşte oluyor. diğer şehirlerde hiç olmadı ama ne zaman pilot istanbul'a alçalıyoruz deyip denizin üstünde dönmeye başlasa kafam patlıyor. nasıl iş anlamadım.

bunun dışında rahatsızlık yaşamıyorum ama çok canım sıkılıyor. otobüste 10 saat gözümü kırpmadan giderim mesela ama uçak havalandıktan sonra bir uyku bastırıyor ki sorma gitsin. yol 1 saat olsa bile dalıyorum direkt. koltuk desen minicik, ne rahat rahat bulmaca çözülüyo ne kitap okunuyo sinir oluyorum, bunalıyorum.

Uçak bence koltuk dar da olsa otobüsten daha rahat. Çok daha rahat uyunuyor titreme vs olmadığından çok fazla. Müzik dinleyerek uyuyorum ben genelde. Ya da cam kenarindan etrafı izliyorum hava kapali ya da cok bulutlu değilse. O da benim coğrafi merakım olabilir.

küçük uçaklarla büyük uçaklar arasında nasıl fark görüyosunuz?

A380 le ucuyorum is icin, haliyle is oldugu icin business ucabiliyorum. Emirates Cok cok iyi zaten. Iste ust katta oturuyorsunuz, bar var icinde, istediginiz gibi gidip oturup sosyallesiyorsunuz vs. business icin herkesin bir de kendi koltugunda alkolsuz icecek bari var. yemekleri cok guzel. Gece ucusu ise Bulgari set veriyorlar, oyle minik seyleri pek severim ben. Fist class'ta spa -daha dogrusu dus alma yeri- vs varmis, fist class kullanamiyoruz. Baska sorun olursa cevaplarim. Oyle ani olacak birsey yok benim icin, giderken stres icinde ucakta calisiyor oluyorum donerken de bol icki film.

suan piyasada olan boeing 787 haric her ucakla ucmusumdur. a380 diger ucaklara gore oldukca buyuk oldugu icin, cok fazla ani manevra vs hissetmiyorsun. en son a380 ile uctugumda british airways los angeles-londra ucusuydu. biraz uzun, lakin rahat bir yolculuktu.

bas agrisinin nedenlerinden biri yeterince sivi tuketmemek. ucus sirasinda dusuk basinctan dolayi vucut fazlasiyla sivi kaybediyor, bunu dengelemek icin ucus sirasinda sivi tuketmeniz lazim.

rahat bir ucus icin, rahat koltuklar olmasi; cocuk aglamasinin olmamasi lazim. bir de bir zahmet koltuk arkasindaki ekranlar calissin. ayrica amerikalilarin asirili yagli igrenc ucak yemeklerinden nefret ediyorum. american airlines bu konuda en dipte. yalniz en kafa hostesler de onlarda.

kulak tikanmasinin min olmasi icin, agzinizi acmaniz lazim.

Midem bulanmıyor, başım ağrımıyor.

Özellikle uçak kalkarken bi kafa oluyorsun ya, o müthiş bir şey:)

Rahatsız hissetmemek için ön koltukları (motor sesi daha az) ve koridor koltuğu (ayağı koridora uzatma, tuvalete fırt diye kaçma, uçaktan daha rahat çıkma) tercih ederdim

A380'e bindim. Uçak işte, öyle "Vay anasını" diyeceğim bir özelliğini görmedim; çok dikkat de etmedim. 747 gibi bu da bana nispeten sessiz geldi; sanırım büyük olduklarından dolayı 737, A320 gibi küçük uçaklara göre sesi belki daha iyi emiyorlardır.

(bkz: uçak yolculuğu sonrası başlayan kulak ağrısı)

Ucak pistte hizlanirken eylemsizlik kanununa kendimi birakarak koltuga yapismayi, indikten sonra da ucak fran yaparken yine eylemsizlik ilkesi geregince koltukta one gitmeyi seviyorum. Buna hic direnc gostermemeyi :)

Onun disinda kulak tikanmasi olayi oldu mu nefret ediyorum :/
Ha bir de ilginc bir sekilde surekli yaptigim yol (viyana-istanbul) kalkar kalkmaz uyuyakaliyorum, thydeysem tam yemek servisinde uyaniyorum. Hic sasmadi su ana kadar :D

Tam olarak the wade'in şurada anlattığı gibi:
eksisozluk.com

Onun dışında, bir de inince kulak ağrısı oluyor.

A380 değil de, onun Boeing karşılığı olan 747'ye bindim. İlk kattaydım, 50 sıra vardı. 49.da idim. Çok dardı. Önümdeki koltuğa sarılarak yerimden kalkabiliyordum. Frankfurt'tan aktarma sırasında binmiştim. Yanımdakine 'Bu balina uçmaz bence' demiştim. Normalde uçak koşar koşar, tırmanış hızını alınca kalkar ya; haliyle büyük uçak daha çok koşmalı. Koştuk, koştuk, koştuk (adına ne deniyorsa o hız almanın). O süreç o kadar uzun sürdü ki, 'Yolun kalanı karadan herhalde' diyesim geldi. Frankfurt'u falan geçtik sanırım bayağı bir :)

Yine de büyük uçaklarda rahatım, çünkü büyük uçaklar hem cüsse büyüklüğünden, hem de genelde uluslararası uçuşlar nedeniyle daha yükseğe çıktığından sanırım; daha az sallanıyor ve sarsılıyor. Küçük uçaklar yaprak gibi sallanıyor yukarıda. Kalkışı çok kolay değildir belki rüzgarda ama yukarıda daha rahat. Büyük uçakla manevralar yavaş yapıldığı için bir 'Amanın, ne biçim döndük' hissi de olmuyor.

2015 ağustos bodruma beraber tatile gittiğim sevgilimden tatilin daha 2. gününde ayrılmışım, ayrılmak zorunda kaldım her neyse yani kısmet olmadı diyelim acil dönmem lazım tabi istanbula orda kalmaya devam edemem. hemen dönüş uçağını değiştirdim en yakın bugün saat kaçta varsa ona verin döneyim dedim. neyse vardım havalimanına ama ben insanlıktan çıkmışım tabi açlık, sinir bozukluğu, stres inanılmaz kötüyüm. uçağın kalkmasına 2 saat var daha dedim şurda bari bişey yiyim kendime gelirim. o kafayla hamburger patatesi gömdüm 5 dk içinde falan 2şer de bira içtim yanına biraz gevşetsin diye. neyse bindim uçağa inanki kalktığımızı bile hatırlamıyorum biner binmez uyumuşum snra bi tuhaf hisle uyandım. sağa sola bakıyorum derken bi içim kaydı bi fenalık geldi yanımda oturan kıza ben bayılıyorum dediğimi hatırlıyorum gerisi yok. gitmişim. sonra gözümü açtım başımda hostes ve uçakta tesadüfen bulunan bir doktor hanım. meğer ben bayıldığımda tam inişe geçmek üzereymişz. neyse beni ayılttılar sağolsunlar 3lü koltukta yatarak iniş yaptım. hayatımda yaşadığım en kötü yolculuktu. o yüzden artık uçuştan önce kesinlikle ağır şeyler yemiyorum ve içki içmiyorum. çünkü gerçekten hayatımın en kötü deneyimiydi.

Bende hem yükseklik korkusu var hem de kapalı alanlarda çok kötü olurum, çoğu zaman nefesim sıkışır.

İlk defa uçağa bineceğim zaman günlerce düşünüp korkmuştum. Uçak kalkana kadar sürekli diken üstündeydim. Resmen o gün öleceğime inandırmıştım kendimi. Olsijen maskelerinin kullanımı anlatılırken falan nefesim daralmaya başlamıştı yine. Ama sonra nedense bir rahatlama geldi bana uçak havadayken. Diğer insanları çok rahat görünce ben de gevşedim. Kulaklarımda falan da hiç sorun yaşamadım.

Sonra pek binmedim zaten uçağa ama daha rahattım binerken. Ama şimdi aylar sonra tekrar binecek olsam yine o ilk günkü stresi yaşarım muhtemelen, sonradan alışırım. Diğer insanların rahatlığını görene kadar bana rahatlık yok uçakta.

Sığmadığımdan darlanıyorum. Bazen çok sıcak oluyor.

otobüsten bin kat daha konforlu. zaten acil çıkış koltuğu almak için kırk takla atıyorum. acil çıkıştaysam dünyayı dolaşabilirim uçakla inanılmaz rahat. diğer koltuklar benim için dar evet ama yine de otobüsten iyi.

2+2 koltuklu emberar'la da uçtum, boeing ve airbus'ın çift kat modelleri hariç jumbolarıyla uçtum. boeing 777-300ER güzel uçaktı. benim koltuk kuyruktaydı, körükten bindim yarım saat yol yürüdüm yaklaşık :)
pegasus'un yeni airbus'ları güzel modelini bilmiyorum da 3+3 düzeninde olan işte. koltukları çok rahat.

mesela geçen sene 1 hafta içinde ankara-istanbul-atina-roma-atina-istanbul-ankara gittim hiç sorun çıkmadı. baş dönmesi, bulantı hiç olmaz. kulak tıkanması çok nadir olur o zaman da sakız çiğniyorum geçiyor.

Easyjetin ekonomik ucaklariyla ucmayanlar ucaklardan sikayet etmesin bence:) hele de 4 saatlik bir yolculuksa. Kulaklarimda kalici hasara neden oldugu dogrudur. 2 senede bir orta kulak iltihabiyla acillik oluyorum. Kulaklarim artik daha az duyuyor falan. Kulak en buyuk sikinti bence

Ağır hastaydım, ağzım burnum tıkalıydı, kulaklarım o kadar acıdı ki ağlama limitlerine geldim. Şimdi hastayken ..ler binmem uçağa.

son aldığım defacto, ondan 3 yıl önce de lcwaikiki

Hemen hemen 6-7 yıldır kot almıyorum, kanvas pantolon giyiyorum.
Son aldığım ise Levi's, taş gibi gerçekten.

Son zamanlarda (5 yıl) aldıklarım hep Mavi. Levi's, Zara, LCW ve Merter firmalarından da kot pantolonlarım var.

Ben de son zamanlarda aldıklarımı Mavi'den aldım.

Bende bu konuda bi takinti var, Levi's tan alip yillarca giyiyorum. Giyilmeyecek hale geldiginde yine Levi's'tan alip yillarca giyiyorum.

Ltb

2 zara 1 pull&bear

mavi, iyidir. ara ara güzel kampanyalar da yapıyor.

LTB, Mavi, Jack & Jones

waikiki'den alıyorum ben valla. virginity shield resmen aq, 9 yaşında gibi giyiniyorum hala. but who needs bitchez when you can buy kot pantul for less than 50 liras ;) ;)

almıyorum.

koton'dan alıyordum ama çok dandik çıkmaya başladılar. mavi'ye döndüm. ara sıra levis'de alıyorum.

collins. normal bel duz paca sadece orda bulabiliyorum.

bedenime uygun ancak orada bulabildiğim için lcw ve love my body.
hele lcw'de 10-20-30 tl'ye bulduğumda beşer beşer alıyorum, 6 aya bacaklarımdaki sürtünmeden dolayı bacak arası bembeyaz oluyor zaten asdfgfds

levi's aldım yaklaşık 2 senedir onu giyiyorum. göt cebini vidaya takıp yırtmasaydım iyiydi.

uniqlo

wrangler, lee ya da levis. Bu üç markadan şaşmam.

wrangler mavi levis

favorim : wrangler

Mavi.

Kendime Mango vesair. Eşime Levi's. Erkek poposunu pek güzel gösteriyorlar, başkasını aldırmıyorum.

Son üç yıldır almıyorum.

Ondan önce Levi's almıştım 2010'da biraz dağıldı ama hala arada giyiyorum. En son aldığım da Jack&Jones'tu kesimini pek beğenmedim duruyor öyle dolapta.

Levis'ten 15 senelik kotum var hala giyerim. Onun disinda mavi

gerçekten kalıbı güzel kesimi güzel ve dayanıklı kot almak istiyorsan lee, levis ve wrangler den şaşmayacaksın.
mavi ya da kotondan kot alanları anlayamıyorum nasıl o kadar para verip o kalitesiz kotları alırlar.
kot , ayakkabı veya tişört ihtiyacım olduğunda boyner e gidiyorum. orda tüm markalar oluyor. hepsini deniyorum üzerime rahat olan modellerin model ve beden numarasını alıyorum resmini çekiyorum ve internetten boyner veya morhipo dan alıyorum. mağazalarda 200 lira olan kotları 60 liraya 70 liraya alıyorum. lee de aldığım oluyor levis te. wrangler 80 den aşağı düşmüyor. 30- 40 liraya levis in wranglerin
gömlek ve tişörtlerini alıyorum.
not: alışveriş tavsiyesidir.

Ltb

Jack jones tarzini seviyorum. Ama levis bir kotum var, taş.

mavi çok bozdu. Önceden hep maviden alırdım.
Şimdi indirimdeyse levis, değilse colinsten alıyorum.

ya bırak ne uğraşıyosun tutukla hepsini bitsin gitsin. amerika'nın prezınt prezınım yemin ederim 70 milyon kişiyi vurucam. böyle rezillik olmaz. sen kod yazan adamsın, dandik de olsa bi şeyler yap oraya geçelim yav eksik olsun duyurusu burada kalsın gözüm yok. KODLAYINIZ

öncelikle giriş yöntemi için teşekkürler.

tinyurl.com

subetha google grubu var, oraya yazıyorsunuz fikrin subetha'ya uygun olup olmadığı ile ilgili yorum yapılıyor, yalnız sub-etha'nın geleceği biraz şüpheli kanzuk en son o grupta eksibition kapatılırken şöyle demişti,

"selamlar, sub etha önceliğimiz değil ama halihazirda kaldirma planimiz yok, kaldirma konusu tabi ki ileride olabilir, simdiden demis olayim, ama tabi ki oncelikle "boktan" bi api ayarladiktan sonra yapmis oluruz, halihazirda "mukemmel" tasarim ve fonksiyon degisikliklerine odaklanmis durumdayiz. akil ve ironi dolu pasif agresif ayarlariniz icin tesekkurler, ozlemisim."

haliyle yeni bir sub-etha projesine ne kadar sıcak bakarlar bilmiyorum, bir de ekşi duyuru varken benzer bir sitenin ekleneceğine ihtimal vermiyorum.

crawl yapıp ekşi duyurudaki içerikleri sahibinin izni olmadan veya ekşi duyuru hala açıkken almak hoş olmaz bence.

son olarak da çok çok eski bir ekşi duyuru kullanıcısı olarak sitenin şu anki hali o kadar da kötü değil diye düşünüyorum, elbette hatalar vs. olacaktır, compumaster ne kadar vakit ayırabiliyor bilmiyorum ama sonuçta amaca hizmet eden bir websitesi ekşi duyuru, ticari kaygısı pek yok.

@ocanal, cok tesekkurler. duyuruyu actiktan sonra denk geldim ben de gruba, malesef son zamanlarda pek izin cikmamis yeni projelere ve zaten yilda 3-5 kere anca bakiyor yetkililer gruba gibi gorunuyor. compu'nun 394283 yil once "2 haftaya falan upvote feature'u geliyor" demesi gibi ssg de yillar once "ekim ayina api hazir" demis hatta :)

crawl'dan kastim istege bagli caliasn bir seydi, yani ben hjarteblod olarak the new eksiduyuru'ya uye oldugumda eski duyurularimi da almak falan. gerci bu zaman duyurulara gelen cevaplar da gelecek, onlari cekmek pek etik olmaz haklisin.

eksiduyuru cok daha iyi hale gelebilir, talep edilen seyler cok major seyler de degil. bugun herhangi bi web programlama dilini ogrenirken yapilan reddit clone ayarinda bir sey bile idare eder yahu vote'lar falan. gerisi zaten tasarima dair seyler, responsive vesaire. biz defalarca burda ekipler kurup siteyi yenilemeyi teklif ettik, ne bir donus var ne bir sey. adam ilgilenemiyor veya ilgilenmek istemiyor anliyorum ama madem oyle bir kereligine izin versin biz tasarimindan yazilimina ortaya bir sey cikaralim o da baglasin gitsin, gerekirse devir de alabilir siteyi. elektrigi suyu olmayan bi apartmanda yasamaya calisiyoruz gibi hale bak.

kendisini başkasına dokundurttuğu için içimde bir öfke var ama böyle hissetmemem gerekir. sonuçta benim malım değil ve ayrılmıştık. yine de insan çok tuhaf hissediyor

yat geç hocam. farklı bakış açısı falan yok. taktik maktik de yok. kötü mötü de davranma, yat geç sıradakine.

Vur geç.

ortadaki duruma göre hala ona karşı duygusal zaafın var. fuckbuddy tadında birlikte olmaya devam etmek sana sadece sıkıntı verecek. kızı başka şeylerden darlayacaksın kavga çıkacak vs. aklında yer etmiş biri daha da yer edecek. kendine zorluk çıkarmak istiyorsan deneyebilirsin.

hayatının fırsatını yakalamışsın hala soruyorsun ya ne adamlar var. vur geç+1

bakış açın buysa neye üzülüyosun anlamadım. siz işte modernim diye geçinip hala kalıplarını kıramayan erkeklerdensiniz. üzgünüm. kıza karşı hala bi hissin varsa fb olayını filan geç. görüşme. ama başkasıyla yatmış huhuhuhu ağlaklığını bırak.

benim anladığım farklı bakış açısından çok sevişme fikri zaten kafanda var ve bunu kendine normal gösterebilmek ihtiyacındasın.

kırk yıllık gavatım böyle leşlik görmedim. sevgilim "eski" olduktan sonra ne yapıyorsa yapsın orası beni ilgilendirmez de, ben ilişkime saygı duyduğum için en azından belirli bir süre nadasa bırakırım kendimi ve aynısını ondan da beklerim. ha yapmıyorsa, benden ayrıldığı gibi küskü şenlendirici olmak istiyorsa canı sağolsun, kendi bilir ama tüm bunların üzerine "muhabbeti cinsel anlamda devam ettirmek istemesi" iğrenç. bunu yapmasın.

ben eski sevgilim bana böyle bir teklifle gelse "bana duyduğun saygı bu kadar mı?" diye sorar ve arkama bakmadan kaçardım. her şey seks değil. seks için bu kadar küçülmem gerekiyorsa, seks yapmam kardeşim. ağlayarak osbir çekerim. ha sen diyorsan ki benim tek derdim bu kızı çitilemek, o zaman buyur seviş yani bize bir şey demek düşmez.

amma ben eski sevgilimden böyle bir teklif alsam çok kötü hissederdim. ben seni sevmişim, sevgilim demişim. sen gelip diyorsun ki ben başkasıyla seviştim ama yine de senin kamaşullahı istiyorum, no strings attached. sen kimsin yaa.

avukatlar

reklamcılar

doktorlar

müyendizlerin bir kısmı böyle. yaptıkları işe çok büyük saygım var, benim asla beceremeyeceğim şeyler ve şahsen çok etkileyici buluyorum ama sonuç olarak her sene binlerce mühendis mezun oluyor, demek ki o kadar da nadir bulunan/süper özel insanlar değil bunlar. yalnız bir tripleri var aq yanlarından geçilmiyor. adam ninemin 20 yıldır çiçek sulamak için uyguladığı metodu düşünse "just engineer things ;))" diye coşuyor falan. sanırsın 7/24 hayatın gizemini çözmek ve bir şeyler inşa etmekle meşgul adam, dünya bunun mühendislik becerisi sayesinde dönüyor.

dediğim gibi ben mühendislerin yaptığı işe büyük saygı duyarım ama bu triplerine anlam veremiyorum. ulan mühendis kadar devlet memuru, ne bileyim mali müşavir vardır herhalde bu memlekette... bunlar niye hiç "just mali müşavir things :))" demiyor? yok efendim garılar bize bakmıyor, yok efendim biz çok çalışıyoruz. eeh beee. ne pis geyiğiniz varmış amk.