Çünkü kör ölünce badem gözlü oluyor diyerek deyiş atışması yapasım geldi. Hani her şeyde geçerli değilse bile kişisel olaylarda eski, gitmiş olanı romantize etmeye eğilimliyiz. Aslında giden de gelen de aynı bok genelde.

Çünkü gelen'den giden'in yarattığı hayal kırıklığı, mutsuzluk, tatminsizlik vs gibi şeyleri telafi etmesini bekliyoruz, ya da zaten değişiklikteki sebebimiz bu oluyor. Gelen'i kendi sunduklarıyla, tarafsızca değerlendirmiyoruz. Halbuki zihnimizi biraz daha açık tutsak fark edeceğiz ki gelen de pekala ortalama bir şey.

Ayrıca ilk zamanlarda "comfort zone" denen hadise aklımızı karıştırıyor. Eskiye, alıştığımız düzene, aşina olduğumuz şeylere hissettiğimiz kolaylık, beceri hissi yeninin getirdiği öğrenme/deneme sürecinde daha cazip geliyor.

Bir de peak and end theory denen bir şey vardır. İnsanların tecrübelerin başını ve sonunu hatırlamaya eğilimli olduğu anlamında. O yüzden bir şey nasıl başlayıp, nasıl biterse onu öyle yorumluyoruz. Misal bir ilişki adına düşünelim, bitmesine yakın zamanlarda kavgalar vs olduğundan insan onu kötü bir şey olarak düşünüyor, oh be kurtuldum diyorsunuz. Ama üstünden zaman geçip de yeniye başladığınızda "aa yok aslında iyiydi ya" diyorsunuz, çünkü "peak and end" etkisinden kurtulmuşsunuz artık, iyi zamanları da hatırlayabiliyorsunuz yani.

Değişiklik iyidir, ama sırf değişiklik olsun diye değişiklik yapmak saçma.
Atalarımız "get comfortable with being uncomfortable" diye boşuna dememişler.

Edit: pati+1

Bana genelde tam tersi oluyor. Şans herhalde, gelen gidenden daha iyi oluyor, iyi ki gitmiş diyorum, o da aklıma gelirse. Yalnızca gönül işleri için değil, genel.

yoo.

insan sahip olamadığına hallenir. bu böyledir.

bence de her zaman böyle olmuyor. çoğu zaman olmuyor hatta. senin seçimlerinde bir yanlışlık olabilir

Böyle bir şey yok. Öyle algılıyoruz sadece. Eskilerden kimseyi aramadım yeni ilişkilerimde

Kar küresi.

erkeğim, güzel bi kalem (mümkünse dolma kalem) alsam herhalde mutlu olurum.
karşı cinse de kolye alırdım sanırım.

çorap.

Somut bir hediye istemezdim galiba. Yılbaşı gecesi havai fişeklerin altında olmak isterdim. Bir de kar yağsa hafiften unutulmaz olurdu.

İlla somut cevap istiyorsan aynı aşk kitabını okuyup yorumlamak güzel olurdu.
(Bu da somut olmadı galiba :( )

kolye alınsa hoşuma giderdi.

ben de kolye diyorum

kol saati

Kadın olarak söylüyorum;
Zarif, sade bir Kolye,
chamber of secrets ingilizce baskısı,
bere,
Kar küresi <3
Düz Beyaz svitşört

Yilbasindan bagimsiz olarak konuşuyorum, tişort, kravat ve gömlek hediyesinden artik tiksiniyorum. Gonlumden gecen hediye ise, doğa icinde sakin bir yerde 2 gün otelde kafa dinlemek.

ben kadın kişisiyim. kolye alınsa hiç hoşuma gitmezdi. iç çamaşırı olabilir. panduf olabilir. kupa, çorap, tatlı, şiir kitabı vs.den oluşan bir yılbaşı kutusu olabilir.

erkek olsaydım yine panduf isterdim, çorap isterdim, cüzdan isterdim, kemer olabilir.

kar küresi always works.
kitap.

bir de "seni ısıtsın" temalı şeyler; termos, eldiven, güzel bi şapka, polar röpteşambır,bir sweatshirt vs.

Panduf, polar sabahlık, iç camasiri +1

kocaman kase tipi bir kupa, tekli, çok tatlı türk kahvesi fincanları var o tarz bir şeyler,ama şu an en cok kaliteli bir ajanda mutlu ederdi sanırım.

Cift cidarli bardak, polar sabahlik, cesitli maskeler, taze cekilmis kahve, el degirmeni, yilbasi temali sticker, defter, bant vs kirtasiye urunleri, guzel bi dosya, kulaklik, bi kac mini sukulent, yilbasi temali kazak, corap, nevresim takimi, inci kupe, bluetooth hoparlor, dreamcatcher, fotograf albumu, minimal yuzuk, mac'ten (kozmetik olanindan) hediye ceki, laptop klavyesi icin renkli silikon kap, gomlek yakasi icin pin, gezdigin yerleri kaziyarak olustugun dunya haritasi, kokina cicegi... Daha uzatirdim da bu kadar yeter bence :)

çok da güzel şeyler yazılmış. tekrar olmasın ama belki sayıya göre bir sıralama yaparsınız.

organik ve el yapımı sabun, krem. kar tanesi ya da geyik baskılı kazak, sweatshirt.
sevdiğim bir karakterin figürü olabilir dekorasyon için. aromaterapik yağlar, mum ve buhurdanlık. ilgilendiğim bir alanla ilgili dergi, ansiklopedi tarzında kitap.
fondü seti ve çikolata. kahve ve fincanı. kahve demleme seti de güzel olabilirdi. polar çorap, pijama, sabahlık, panduf. atkı, kolye, bere, cüzdan, kartlık, bez çanta.

Kar küresi koleksiyonum olmasına rağmen istemezdim ben, gittiğim yerlerden biriktiriyorum aksi halde çok anlamsız geliyor.

Benim hep sevdiğim seveceğim şeyler genelde yüzük, kupa ve dolmakalem oluyor. Kaç tanr olursa olsun hiç fazlası olmayacak şeyler bunlar bence. Sevdiğim kişikerin aldığı giysiler (t-shirt, kazak kaşkol eldiven vb) de çok mutlu ediyor beni. Özellikle onlardan uzak olduğum zaman giyip kendimi yakın hissediyorum. Yüzük, kupa ve dolmakalem de avucumda tutup o kişiyi yakın hissettirdiği için tercihim. Kahve çay içmeyi seven birisi değilse kupa gereksiz gelebilir.

Bunlar hep maddi şeyler ama bence en güzel hediye maneviyatı olan şeyler. El yapımı olan her şey en pahallı hediyeden bin kat makbuldür gözümde. Parasını verip almak herkesin yapabileceği şeydir ama hediyeyi verenin kendinden bir şey katması onu eşsiz ve unutulmaz kılar.

Bir kök kaktüs ve minik bir saksı alıp içine dikmek bile el emeğidir bence çok da iyi fikirdir hatta. Yazmasam da yapsa mıydım ya...

1 yillik spotify iyi olurdu.

ya da dijital new york times veya medium.com uyeligi. bunlar beni mutlu ederdi.

bana şu sıralar cenk sönmezsoy'un cafe fernando adlı yemek kitabı hediye edilse baya mutlu olurum.

pikap

tatil yapmak istemiyorum

hiçbir zaman evden işe gitmek için çıktığımda işle ilgili olumsuz bir düşünce gelmedi aklıma. bazılarının işe giderken ayakları geri geri gider, bende hiç olmadı şükür. işe haftasonu da gidiyorum genelde, ve cumartesi pazar gitmediğimde sanki mesaiye gitmemişim gibi rahatsız oluyorum. işimi seviyorum ancak buna tek başına sevgi diyemiyorum, biraz da aldığım maaşı haketme endişesi, daha fazla üretme ve faydalı olma isteği.

Şimdiki işimi pek sevmiyorum. Sadece yeni projeye başlarken bir heyecan oluyor, birkaç gğn sonra o heyecan gidiyor ve elimdeki iş bitene kadar işkenceye dönüşüyor, çalışmak içimden gelmiyor.

Önceki işimde pozisyonum ve sorumlulukların daha farklıydı, ama heyecanlıydım ve sürekli sorun çıkmasına rağmen sorun çözmekten, önlem almaktan vs zevk alıyordum. Pazartesileri haftalık programımı yapıp uyguluyordum, tabii ki aksamalar oluyordu ama işin doğası sorun çözmek ve terminlere uymaktı.

Işe gidecegim için mutsuz olmamamdan ve işte oldugum sure icinde keyifli zaman gecirmemden anlıyorum.

mesleğimi çok seviyorum ama artık çalıştığım yerden nefret ediyorum malesef.

ise giderken ayaklarin geri geri gitmemesi. elbette tatil istiyorum, elbette canim 8'de evden cikmak istemiyor ama bu baska bir sey bence, isi sevmemekle alakali degil, arkadaslarla 8'de bulusmaya giderken de canim yataktan cikmak istemiyor. ise giderken, sabahin korunde evden cikmak zorunlulugundan bagimsiz olarak, isten nefret etme hissimin olmamasi. benim icin budur. ayrica sadece yaptigin isi sevmekle de olmaz bu his bence, aldigin maasin tatmin etmesi, calisma arkadaslarin vs. de etkili.

Mesleğimi yapmadığım için sevmiyorum. Mesleğimi yapsam severim bence. Şu ara her şeyi başladım. Akademik kariyer için ders çalışıyorum işte bile

İşe gelirken küfretmiyorum. Pazarları karın ağrısı ve kurdeşen ile geçmiyor.

Benim işi sevme motivasyonlarımdan temel olanı işi hayatımın sponsoru olarak görmem. İstediğim yerleri görmem, istediğim kurslara katılmam, istediğim kitapları alıp faturalarımı ödemem için bu işe gitmem gerekiyor. İşimden beni mutlu etmesini beklemiyorum, mutsuz etmemesini bekliyorum. Dolayısıyla şikayet ederek gelmediğim, prensiplerimle çelişen onursuzca bir şey yaptığımı düşünmediğim ve maddi beklentimi karşıladığı sürece iyiyim.

işini seven kimse yoktur bence. %97'lik kısım bana göre mecburiyetten çalışıyor. ben çalışmak zorunda olmasam çalışmam mk. dolu dolu param olsa giderim paramı vip eskortlara ve oyunlara yatırırım.

suriyedeki kanun beni ilgilendirmezdi. evlendikleri, hatta çocuk yaptıkları esnada suriyede olmaları, suriyedeki kanuna tabi olmuş olmalarıyla da ilgilenmezdim. vicdan her yerde vicdandır. bir şeyin kanuni olması vicdani olmasını sağlamaz.

Tr'deki kanunları uygular geçerdim. Sonuçta TR'de yaşıyor. Suç esnasında TR'de yaşamaması beni ilgilendirmez.

Edit: not'a cevap olsun. Patagonya'da 25 yaş sınırı olması, benim gerçekten de çocukla evlendiğim anlamına gelmez. Dünyanın hiçbir yerinde 23 yaşında biriyle evlenmek çocukla evlenmekle eşdeğer görülmezdi. ama 14 yaşında bir çocukla evlenen biri, kanun izin verse bile tecavüzcüdür. "Çocuğun rızası" olsa dahi. Oradaysam, kanunu uyguluyorlarsa itiraz ederim, kaçmaya çalışırım, orada durmam ama kaçamazsam da yapacak bir şeyim olmazdı.

16 yılı verirdim, gitsin ülkesinde doğursun bana ne. suriye değil burası.

patagonya'ya gidip de doğurtmazdım. 2 sene beklerdim.

Evlilik yaşının -farz-ı mahal- 1 olduğu patagonya'dan gelip 7 yaşında doğum yapsa da kendi ülkesinde yasal diye ses çıkarmayacak mısınız? Cezası Türk kanunlarında neyse verirdim. Bu işin bir yaş sınırı vardır ve bizim kanunlarımızda bu yaş 18 olarak belirlenmişse bu böyle uygulanır.

ben de verirdim cezayı. bana güvenip mi yapmışlar çocuğu? hakettikleri cezayı alsınlar ki ergen yaşta burada eniklemesinler

Türkiye’deki kanunu uygulardım.

Ayrıca son paragraftaki not senin körkütük bir Ortadoğu’lu olduğunu gösteriyor. Konuyu bağlamından koparıp önemsiz detay üzerinden (Patagonya) haklı çıkmaya çalışmak.

Hakim olmasam sınırdışı ederdim.

Evlendiklerinde ikiside çocukmuş. Şu anda çocuk yapmaları o yüzden bence suç değil. Yani iki tane çocuk evlenmiş bir tanesi reşit olmuş sadece. Ama olayın başlangıç kısmında ikiside çocukmuş. O yüzden ceza verilmesi bana mantıksız geldi.

Ben cezayı vermezdim. Oranın yasalarına uygun olduğunu dilekçe ekinde bana ispatlasınlar .

cezayı verirdim ya da ülkelerine geri gönderirdim. sonuçta 14 yaşındaki bir çocukla onun çocuğunun da bakımını tc devletinin üstlenmesine gerek yok bence. madem bilerek isteyerek ve kendi kanunlarına uygun olmuş her şey, gitsinler kendi kanunlarıyla mutlu mesut yaşasınlar. bilemedim.

“Rızalı kurban” deniliyor buna, reşit olmadığı sürece. Çünkü rıza verecek zihinsel ve duygusal olgunluğa sahip olmadığı kabul ediliyor. Kendi istese dahi.

Ben bu konuda bir eğitime katılmıştım ve bize söylenen şuydu emniyet müdürlüğünden, misal 16 yaşında bir çift var, birbirlerini seviyorlar ve cinsellik ilişkilerinde var. Kız çocuğa çıplak fotoğrafını gönderiyor, çocuk kıza kendi fotoğrafını, videosunu vs gönderiyor. Bu da çocuk pornosu kabul ediliyor ve telefonda, bilgisayarsa bulundurmak suç. Sizin sevgilinizin olsa ve rızasıyla göndermiş olsa bile.

Kısaca, bunlar cok hassas konular. 14 yaşında bir çocuğun üç yıldır evlilik gibi bir ilişki sorumluluğunda olması korkunç bir durum ve ruh zedeleyeciği olmadığına ikna olamam ben.

Patagonya örneği absürd bir varsayım olduğundan ona yorum yapmayacağım. 18den küçük olmak dünyanın neredeyse her yerinde kabul edilmiş bir çocukluk kavramı, “eğer böyle olsaydı, öyle olsaydı” diye sündürmeye gerek yok.

Farklı bir ülkedeki kanunların burada bir geçerliliği yok. Türkiye'de 14 yaşında doğum yapan bir kadının kocası / sevgilisi / vs her neyse çocuğun cinsel istismarına göre ceza alır kanunlara göre. Bu da şikayete tabii bir şey değil bildiğim kadarıyla.

Türk vatandaşları her kanunu biliyor olarak kabul ediliyor

Bunlar da tamam savaştan kaçıp gelmiş ama. Bu demek değil ki her boku yiyebilirler

O yüzden Türkiye kanunları uygulanır

14 ile 23 arasında büyük bir fark var.
aynı 6 ile 14 arasında olduğu gibi.

ceza verirdim. orada yapılan bu evlilik Türkiye'de tanınmıyor. Ki zaten olay evlilik değil. Türk kanunlarına göre olayın 14 yaşında bir çocuğun cinsel istismarından başka bir sıfatı yok. Suriyedeki evlilik sıfatının bir önemi yok doğal olarak. Türkiye'de işlenmiş ya da sonucu Türkiye'de oluşmuş bir suç için fail nereli olursa olsun Türk Kanunları uygulanır zaten, bu kural. Evliliğin Suriyede gerçekleşmesi, suçun orada işlendiğini de göstermez. Çünkü bizde suç olan aradaki cinsel ilişki ve bu ilişki Türkiye'de de devam ediyor, devam etsin etmesin suçun sonucu Türkiye'de gerçekleşiyor. Her şekilde ceza verilmesi yerinde yani.

Patagonya olayı aynı şey değil yalnız. Olayda suç olan şey evlilik yaşı değil, çocukla girilen cinsel ilişki. Patagonyada "23 yaşında biriyle cinsel ilişkiye girmek" diye bir suç varsa evet eşim orada da hapse girebilirdi.

Belki olayın şartlarına göre bir ihtimal hata hükümlerine başvurulabilir. Kanunu bilmemede kaçınılmaz bir hataya düştüğü gerekçesiyle. Hakim yer mi, yemez. Yaşadığın ülkenin kurallarını bileceksin. Patagonya örneğin doğru değil. Onlar buraya tatile değil yaşamaya geliyor. Tatile gelselerdi o zaman dediğin olurdu.

hakim olsam sadece türk hukukunu uygulardım. çünkü türk hakimi aksini yapamaz. vicdanım böyle dedi diye bir gerekçe yazamaz kararına. yazabileceği tek gerekçe türk kanunlarıdır.

türkiye sınırlarında da türk kanunları uygulanır şeriat hükümleri değil. o yüzden de ceza verirdim.

TCK 104/2 Suçun mağdur ile arasında evlenme yasağı bulunan kişi tarafından işlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Şu yazdığımın dışında ne deseniz boş gençler. Gayet açık bence. Hem hakim dediğiniz meslek sahibi öyle gönlünden geçene göre ceza vermez.

Ayrıca bir ülkede adam öldürmek serbest olsa, sonra sizi gelip öldürseler burada bu suç olmaz mı ?

çocukların evlendirilmesi suçtur. dünyanın pek çok ülkesinde çocuk evliliğinin önlenmesi için çalışmalar yapılıyor. ki yine de oranlar çok yüksek.

geçen yıllarda biri de çıkıp evleniyorlar çocuk sahibi oluyorlar, sonra erkekler hapse atılıyor bu da bir mağduriyet yaratıyor. o yüzden suç kapsamından çıkarılsın diye bir şeyler söylemişti, baya bir tartışma yaratmıştı. çocuklar evlenmeye zorlanıyor, sonra hamile kalınca olay ortaya çıkıyor, bu sefer kocam hapiste mağdur olduk oluyor. çocukla evlenmezsen mağdur da olmazsın, çocuğu evlendirmezsen de mağdur olmazsın.

erken evliliğin çocuklar için çok ciddi sonuçları var. fiziksel olarak hamilelikleri çok zor, bebeklerin ölü doğum riski daha yüksek, vajinal rahatsızlar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, bebeklerin doğumdan sonra yetersiz beslenmeye bağlı ölüm oranları da daha yüksek. psikolojik olarak da pek çok soruna neden oluyor. pek çok psikopatoloji için risk faktörü. anksiyete, depresyon, intihar girişimi vs hepsi erken evlenen kadınlarda daha fazla. hem fiziksel hem de cinsel şiddete uğruyorlar. çünkü bu kadınlar güçsüz. hayatlarıyla ilgili kontrolleri yok. kendi ailesine gitmek için bile eşinden, onun annesinden, babasından, kardeşinden izin almak zorunda.

çocuğun rızası diye bir şey de yok. 11 yaşında bir çocuk nasıl evlenebilir. basit bir çekilişte bile 18 yaşın altında olanlar kazansa bile ikramiyeyi alamıyor. herhangi bir hukuki işlem için 18 yaşın üstünde olmak gerekiyor. evlilik gibi bir şey için bunun dikkate alınmaması size mantıklı geliyor mu? ergenlerin karar verme becerileri yetişkinlerden düşüktür. çevrelerinden kolayca etkilenirler, ailesi evlen diyorsa razı olup evlenebilir. evlilik çok güzeldir çok tatlıdır, gelinlik giyeceksin sana hediyeler alacaklar derseniz sadece bu yüzden bile evlenebilir. ergenler dürtüsel davranırlar. bir şey yaptıklarında karşılaşabilecekleri riskleri göz ardı ederler.

rızası olan çocuk yoktur, razı edilmiş çocuk vardır. lütfen çok yönlü düşünün. patogonya örneği o kadar saçma ki. 18 ve 25 arasında çok ciddi bir fark var. ama hadi sizin dediğiniz gibi olsun. evet eşim hapse girecek, çünkü şu an patagonyadayız ve oranın kurallarına tabiyiz.

bu kadar mantıksız bir yaklaşım olabilir mi?
bende japonum, japonya yasalarına göre burada yaşayayım o zaman amk..
hollanda'da uyuşturcu serbest.
sen oradan yasal olarak aldığın esrarı türkiye'ye ''yasal'' şekilde sokabiliyor musun?
tabi ki hayır.

herkes bulunduğu ülkenin yasalarına uymakla mükelleftir. devlet senin ırkına bakmaz.

Hahahahha. Bizim yaşadığımız yerde şu serbestti, bu serbestti diye herkes aklına eseni yapsın o zaman :)) ama bu konu özelinde yaklaşacak olursak 16 yıl ceza çok ağır ve aşırı geldi bana. Savaş bittiyse ülkelerine postalayıp geçmek lazım. Bizi ilgilendiren bi durum yok çünkü.

Eğer bu hoş görülürse sonrası için çok kötü örnek yaratır, türkiyedeki bütün çocuk istismarcılarına git nikahı süreyede yap sonra burada da rahatsın demiş olursun. Ceza verilmeli, cezayı çekmek istemiyorlarsa suriyeye geri gitsinler.

8

10

8.

7

5

10

5

9

8

Çekirdek ile ise 7/10.

9

5

karşılıklı 6,5'ten 7.

Çekirdek aile 3 görünümlü 10
Sülale 1 .

Cekirdek aile icin 10

Herhalde 1 derdim. Tabii sevgilimi aileden saymıyorum.

- Babamı aldatan annem, sevgilisine babamı ve beni öldürmekten bahsetmemiş olsaydı,
- Kendisini aldatan annemle barışmaya çalışan babam, ilkokul 5'ten beri her türlü cemaat yurtlarında büyüttüğü ve yılda 1-2 hafta kalmama izin vermediği evimiz için "Bizim aile olduğumuzu hissedemedin çünkü bu çocuk evde değildi, akşam eve gelince ebeveyn gibi hissedemiyorduk, suçlusu ne sensin ne ben, suçlusu bu çocuk, aile gibi hissetmemizi önleyen o." şeklinde saçmasapan bir argüman sürüp, sanki küçüklükten beri seçme şansım varmış gibi, istemiyor olmama rağmen cemaat yurtlarında beni büyüten kendisi değilmiş gibi davranmasaydı,
- Üniversite okurken "Baba, anne, açım, evde 3 paket makarna kaldı, vallahi geçinemiyorum." dediğimde "Ne halt yersen ye" deyip yüzüme telefonu kapatıp, tam 4-5 ay telefonlarımı açmazlık etmeselerdi ve tam olarak ne hatam vardı veya ne yapmıştım söyleselerdi,
(Ve ben parasızlıktan evden atılıp, sokaklarda ve otogar/hastane gibi yerlerde uyumak zorunda kalmasaydım),
- Yılda 1-2 kere eve gittiğimde, "Dur çocuğumuz eve geldi onu görelim" demek yerine ben gelmeden 1 gün önce kaplıcalara yatılı tatile gitmeselerdi. Ben evde aç bir şekilde Bim'den alınmış noodle'lar, bulgurlar ve spagettilerle geçinmeye çalışırken; Facebook'ta et kavurmalı, Antep baklavalı, ne bileyim serpme kahvaltılı fotoğraf paylaşmıyor olsalardı ve dönmeden önce babam beni arayıp "git artık" dememiş olsaydı,
- Henüz yurtlara atılmadığım, ilkokul 5 öncesi zamanlarımda, sabah kendi kahvaltımı hazırlayan, öğle yemeğinde eve gelince kendi yemeğimi yapan ben ve akşamları erkenden gelip yattıkları ya da bir yere gittikleri zaman akşam yemeğini yapan ben olmasaydım (ve mavi öğrenci önlüğümle pijamalarımı yıkamak, bir de kitap defter çanta almak dışında da bana hayırları dokunsaydı),
- "Çok fazla kitap okuyor, romanlar, tarih vs. Olmaz böyle, ilmihal okumaya da zaman ayırması lazım" diyen cemaat hocam yüzünden beni ebeveynlerim falakaya yatırmasaydı (evet ayakları bağlayıp, kanayana dek 1.5 metrelik sopayla dövmekten bahsediyorum) veya sırf babam benim evde olduğum bir gün Ramazan ayı olduğu için "hadi teravih'e gidiyoruz kalk" dedi diye benim "Ama daha 1.5 saat var baba teravih'e" şeklinde çok ayıp çok fena bir cümle (!) kurduğum için, mutfaktan kapıp geldiği içi dolu plastik çöp kutusunu kafama fırlatmasa idi, saatlerce kanamasa idi ve hala şu anda bile onun yara izini taşımıyor olsa idim,
- Ebeveynlerimle iletişimde olduğum nadir zamanlarda, müteahhit olan babamın, çimentocu ile veya demirci ile telefonda kavga etmesi üzerine, telefonu kapatınca favori silahı olan plastik su borusu ile bana girişmesi veya sevgili anneciğimin babamla kavga edince buzdolabının yan tarafına sakladığı tahta oklavası ile bana girişmesi mevzuları yaşanmamış olsa idi,
- Şu anda dahi sevgilimle kalıyorken ve koca Eskişehir'de iş bulamıyor ve geçinemiyorken, -1'inci katta nem ve küf içerisindeki dairemizde astım hastası sevgilimle yaşamaya çalışırken ve evimizde çöpten bulduğum bir karyola, komşunun verdiği iki koltuk, eski bir komidin, çöpten bulduğum halı, ocak ve sevgilimle benim toplam 1 telefonunuz ve 1 ortak numaramız (ki o da bu satırları yazdığım telefon) ile yaşamaya çalışıp, hiçbir beyaz eşyamız veya başka bir şeyimiz olmadan ve iş bulamadan dururken, yine de şansımı denemek için anne ve babama ulaşıp arayınca "Sana bizden 5 lira çalışmaz ne yaparsan yap" demeselerdi, hele bunu kendi dubleks villalarında (bahçeli hem de) otururken ve 2 daireleri varken ve 1 araba, 1 kamyonet ve 5 tarlaları varken demeselerdi...

Böyle olmasaydı bu puanı verecek değildim. Çünkü her şeye rağmen ebeveynlerim onlar derdim. Ama böyle olunca olmuyor bir yerde. 1 veriyorum içim acıyarak.

İnsan en azından ne yaptığını bilse.
Bugüne dek gördükleri en efendi, en uslu, en akıllı çocuk olduğunu söylemedi mi herkes.
Anne babamla telefonda konuştuğumu görüp, "oha ne kadar kibar ne kadar güzel konuşuyorsun, ben anneme babama bağırıyorum valla" demiyor muydu arkadaşlarım.
Annemle babam kavga ederken onları telefonda sakinleştirmedim mi, araları düzelsin diye otobüse atlayıp yanlarına gitmedim mi, her türlü barıştırmadım mı diye düşünüyor insan.

İnsan çocuk yaparken iki kere düşünmeli.
Bakmak istemiyorsa asla yapmamalı.
Gerçi ben planlanarak yapıldığımı dahi düşünmüyorum ama. Sanki hayatlarındaki bir pişmanlık gibi... Ve bu yükün benim omuzlarıma inmesi.

İçimi yazıya bile olsa dökmem güzel oldu. İnsan rahatlıyor gerçekten.

ekşi was here'dan dolayi 3 verdim.

10

1

10

ailemin 10 benim 5. geniş aile ile(amcateyzedayıhalakuzenler) vakit geçirmeyi bayramlarda seyranlarda seviyorum ama çok uzak olmamalarına rağmen anne-babamı 2-3 ayda 1 ziyaret ederim. bana çok düşkünlerdi, o yüzden biraz uzaklaştırmak zorunda kaldım kendimi; ben kontrolü bıraksam hemen müdahil olmaya başlarlar hayatıma. zaten benim genel olarak hiçbir kimse/şeyle bağlarım sıkı değil pek; bu durum benim bahanem de olabilir, bilemedim.

eksi waw here dan önce 3 diyecektim. şimdi 6-7 vardır diyorum. (annem-babam ayrı, büyük kavgalar, görüşülmeyen bir anne, sevgisiz bir çocukluk vs.. rağmen)

anam hariç 3, anne 10.

2,5

9

çekirdek aile 9, geri kalanlar 4-5

Gevur bir arkadaşıma (Alman) aynı soruyu yönelttiğimde vazelin sürdüğünü söylemişti ayaklarına. Ben Clara'nın yalancısıyım.

naylon hammaddeli hava aldırmayan bi arkadaştan bahsediyoruz. o çoraplar baya sıcak tutuyor.

bacaklarım üşümüyor, üst kısım üşüyor.

Ornegin benim bacaklarim daha az usur. Erkek olarak kafada bere ustte hoodie altta sort giyebilirim.

Üstüm yeterince kalın olduğu sürece bacaklarım üşümüyor.

benim de bacaklarım kolay kolay üşümez. kışın yazdan daha çok etek elbise giyerim hatta. çizmeyle botla ayaklar sıcak olduktan sonra bacaklar pek üşümüyor.

o çoraplar bir harika dostum, belki de denemelisin :)

Bacaklarım üşümüyor hatta etek pantolondan daha sıcak tutuyor.

Yağ tabakasıyla alakalı olabilir. Çünkü kadın ne kadar zayıf olursa olsun ince bir yağ tabakası mutlaka vardır. Erkekte ise böyle bir durum söz konusu deil.

kalın külotlu çorap iyi ısıtıyor.

Çorapla pantolon arasında çok da bir fark yok bence de sıcak tutma açısından. Bir de termal çoraplar var, onlarla üşümek imkansız zaten.

Çorap giysem de giymesem de durum aynı. Sadece kıyafet uyumuna göre çorap giyiyorum ya da giymiyorum.
Bacaklarım değil ayaklarım üşür bu yüzde kısa çorabımı kalın giyip sıcak tutan düzgün bir ayakkabı giydiğim sürece problem yok.
Üst kısmım çok üşür bu yüzden çoğu zaman atkı bile takarım.
Şort/etek üstüne kazak ve atkılı görünce dumur olan tanıdıklarım var ama ne yapayım şimdi.

kadınların bacakları üşümez ^^

Orta kalın çoraplar bile yeterli oluyor. Çok kalın giymeye gerek yok. Kış aylarında etek giymeyi severim.ben yağlı biri degilim ben üşümüyorsam kimse üşümez.

Botun icine ek bir corap daha giyiyorum ben, kisa trekking corabi mesela, iyi hava alan ama sicak tutabilen. Islanilmazsa üsünmüyor.

Sicak tutmasi icin terletmemesi de gerek. Hep iyi kalitede %100 pamuklu aliyorum, ustune diz ustu siyah corap cekince de cok sicak tutuyor.

Yanlis platformda sorulmus soru, bu soruyu her havada corapsiz etek giyen Londrali kadinlara yoneltmeniz gerekti.

Yav nasil bacaklarınız üşümüyor? Bu yetenek sadece kadınlarda olan bi skill mi erkekler de mi böyle? Benim üst govdem çok zor üşür ama bacaklarım hemen donar. Herkes bacaklar üşümez zaten yazmiş nasil ya :(

En sonunda erkek halimle o kalın coraplardan alip gezicem bu kadar övdünüz madem hshshssh

Bacaklarım kollarım kadar üşümüyor, duruma göre termal çorap, 80 den, 40 den ya da 20 den giyiyorum. İş dışında yaz kış elbise/etek giyerim, kışları en çok duyduğum soru.

Pantolon ve naylon corap arasında hiç fark görmüyorum. +1
Kalın külotlu coraplar aksine pamuklu ve nispeten boşluklu bir dokuma olduğundan daha cok hava geçiriyor.
Bacaklarım kollarım kadar üşümüyor. +1
Ayağıma bot içine ekstra bir çorap daha giyiyorum. +1

erkeğim.
üzerime bir kapşonlu ve ince bir mont geçirip altıma da şortla sokağa çıkarım. zerre de üşümez bacaklarım. ayakları sıcak tutacaksın ama.

kadınların da bu sebeple sıkıntı çekeceğini sanmıyorum.

ince bile olsa külotlu çorap inanılmaz sıcak tutuyor. ufakkene türkiyede termal içlik vb yoktu, kışın bisiklet antrenmanlarında külotlu çorap giyerdik uzun taytın altına. ben her zaman parizyen giyerdim.

Anahtar kelime yakın kız arkadaş. Bunu yskın bir arkadaş yapıyorsa art niyetsiz yapar zaten. Ama erkekler için durum değişir. Bunu diyarbakırdaki yakın bir erkek arkadaşıma yapmamam gerektiğini bilirim. İzmirde yapabilirim. Onların da sizin bu hareketi kaldırıp kaldırmayacağınızı bilmesi gerekirdi.

Not: diyarbakırlı eski sevgilim böyle bir harekette bulunsaydım olay çıkarırdı mesela. Siz de empati yaparak hareket etmişsiniz.

Sen haklısın. Yakın arkadaşların da olsa kadınlar böyle oyun oynamayı severler. Öbür taraftan Türk milleti biraz özel alan sorunu yaşayan bir millet, bunu talep edince bozuluyor vs. Fazla takma, sorun yok.

"Türk milleti biraz özel alan sorunu yaşayan bir millet, bunu talep edince bozuluyor" +1

Ben de insanlarla iletişim kurarken dokunmayı, temas kurmayı severim. Belli bir samimiyete gelmeden yapamam ama benim o samimiyeti hissettiğim karşı tarafın hissetmediği durumlar olabilir, bu durumdan hoşlanmadığını belirtirse bozulmam çünkü ben de o yakınlığı kurmadığım birinin bana dokunmasını sevmem.

Sizlik bir durum yok, sevmiyorsanız söylersiniz bir daha yapmazlar.
Bunda öyle alınacak, kızılacak bir şey yok.

bence arkadaşların saçmalamış. sevgilim başka bi erkeğin koluna girerse olay çıkartırım. sen doğrusunu yapmışsın çizgi çekerek.

Kadin tacizi toplum tarafindan gulunerek karsilandigi icin kadinlar tepkine anlam veremiyor.

Bana da sirkette yapiyorlar, yanagimi kolumu sikan gobegimi elleyenler falan var. Ben yapsam sirketten tazminatsiz atilir bir de ustune cinsel tacizden mahkemeye verilirim.

ben de çizgi çiziyorum ve açık açık söylüyorum..

- eğer söylersen bozulan bir kere bozuluyor..
- eğer söylemezsen sen çok defa stres oluyorsun..

kola girmek masum bir eylem aslında ama sadece kız arkadaşlarına bu tepkiyi veriyorsan onları cinsel obje olarak gördüğünü açık etmiş olabilirsin. öyle olsa bile senin bedenin, senin kararın. haklısın diyorum.

@zgrydn erkek arkadaşlarım koluma girmiyor. Fakat fazlaca elime veya omzuna dokunan bir erkek arkadaşım vardı. aynı tepkiyi ona da vermiştim.

Valla kızlar kendilerine yapılınca yapan erkeği sapık yerine koyuyor

Fazla tepki veriyorsun.

Kadin koluna girdiyse ,seni yakin gormus ve bu sekilde davranmistir.sende angutluk yapip eslik edecegine tepki vermissin.en cok topuklu ayakkabi giydiklerinde yapiyorlar bunu.birde yanlizmis goruntusu vermek istemiyor cevreye,rahatsiz olmamak adina senden destek aliyor

Bazi kadinlar fiziksel teması kendine hak gorebiliyor gercekten. Kadınların teması tatlıdır masumdur gibi. Hatta erkeklere karsi yakasini kravatini duzeltmek, koluna girmek gibi seylerin onlarin da hoşuna gitmesi gerektigini dusunup ben kadın olarak sana dokunuyorum, sen nasıl rahatsız olursun gibi bir algıyla şaşırıp bozuluyorlar sanki.

Olay niyet, masumiyet ya da senin/onların sevgilisinin olmasi degil. Haklısın. Ihtiyaçtan tutunmak ayri bir şey. Yalnız direkt soylemeyip caktirmadan kendini cekmen daha şık olurdu.

sen haklısın
çok yakın erkek arkadaşım olabilir, --akşam bende yatıya kalacak kadar.
aklıma kesinlikle bir şey gelmeyecek kadar yakın olabilirim
ama hiç bir tarafına dokunmam, onlar da bana dokunmaz, neden mıç mıç olalım ki?
bayramlarda bayramlaşırken sarılınca bile bi hehehe oluyoruz biz (çünkü sevmiyoruz fiziksel temas), ama birbirimize milyarlar, tabi şimdi on/yüz binler, borç alırız veririz, türlü sırlarımızı biliriz, içki masası dahil her ortam dahil. ama samimiyet illa fiziksel olarak mıç mıç olmak demek değil. sevmiyorum. sevmeyeni de son derece normal buluyorum.

Haklisin bro.

Sen haklısın. Gereksiz temastan nefret ederim, kadınların teması her zaman flört, cinsel odakli olmayabilir ancak erkeklerin teması bu durumlarda daha tehlikeli.

temas sevmiyorsan söyle doğru düzgün, ben de sevmem ve arkadaşlarıma söylüyorum bunu. "tiksiniyorum senden" tavrında söylemediysen alınacak bir şey yok.

ayda bir ya da iki. genelde kendim hazırlarım.

Çok sık.
Kendi evimizde alışveriş yapıp kendime yemek hazırlardım.
Şu an geçici bir evdeyiz hiç sevmiyorum mutfakta bir şey yapmayı sipariş veriyorum. Geçen sabah kahvaltılık durumuna bakmadan tostu bile sipariş ettim o derece.

Kendi evimize geri döndüğümde yine kendim yemek yapmaya başlarım, gerçekten çok sevdiğim bir aktivite.
Ortam önemli.

hiç. her zaman kendim hazırlarım.

çok nadir spiariş veririz.

@pati+1
her zaman kendim hazırlarım. Dışarıdan yemek istediğim çok çok nadirdir. Senede bir belki.

ayda 1-2

Ayda bir iki

Ailemle yaşıyorum ama 10 günde bir falan söylüyoruz.
Çok açsak da doğal olarak kendi yemeğimizi kendimiz hazırlıyoruz :)

birkac ay oncesine kadar neredeyse her ogun disaridan soyluyordum ama hem maddi hem de sihhi nedenlerle biraktim. az once baktim, en son 7 gun once tavuk durum siparis etmisim. genelde iki ogun yiyorum zaten, sagolsun ev arkadaslarim da evde pisirdikleri icin tesvik ediyorlar, o sayede artik ben de dikkat edebiliyorum.

gerci maddi sorun dedim ama disaridan soylemek bana evde yemekten daha pahali gelmiyor acikcasi. her seye deli gibi zam geldi. hicbir sekilde emek sarf etmedigim durumu 8 liraya yiyip copunu kenara kaldirabiliyorum. ote yandan en dandik ev yemegi icin bile yarim saat market dolasip 3-5 malzeme alman gerekiyor. belki 3-4 gun goturecek malzeme aliyorsun ama cebinden tek seferde cok para cikiyor. salca aldin diyelim, e her gun kullanmiyorsun ki. kucugu de yok meretin. bulasik, hazirlama, alisveris, sinir stres...

vallahi ben bu konuda cok netim, evlenecek olursam esime kesinlikle soyleyecegim, "ben kendi karnini doyurmaktan aciz bir dangalagim, lutfen cok yorgun ya da mesgul olmadigin zamanlarin ve istisnai durumlarin haricinde n'olur bana gunde 2 ogun yemek ver" diye. gerekirse geri kalan her seyi ben yapayim ama benim onume yemek koyulsun ya. kimse de oyle vay efendim ana kuzusu, modern yasam vidi vidisi yapmasin. ayagimi yikasin ev islerine baksin demiyorum. yemek yapsin yeter. kendine pisirdiginden benim onume de bir tabak koysun iste.

Hep. Kendime yemek hazirlamayi sevmiyorum. Sebze haslar yerim ama. Arada firinda bisiler yaparim o kadar. Yemek sormussun.

Çok çok nadir. İlla evde yemek yapmayacam dersem kalkıp yiyip geliyorum eve.

Hic soylemiyorum. Yorgunluktan bitik dussem bile kalkar kendime bisiler hazirlarim. Disarda da 2 ayda 1 falan yerim.

Yorgunluktan ölüyorsam ve disarıdan yiyeceksem sevdigim bir yerde yiyip gelirim. Eve sipariş verdiğim çok çok nadirdir.

kahvaltı dahil her öğün dışarıdan.

haftada 1 dışarda. zamanla dışardakinden güzel yemekler çıkarıyorsunuz bence kendinize güvenin. şimdi evde kokoreç denemek istiyorum ama apartman kokar diye cesaretim yok.

hiç söylememeye çalışıyorum. sınav zamanı 1-2 kere ve nadiren olabiliyor.

en kötü ihtimalle yumurta kırıp yerim.

Çok yorgunsak ve dolapta kalan yemek yoksa söyleriz o da yılda bir iki kere anca.

haftada 2-3 kere dışarıdan söylüyoruz, çok aç olmamızla değil tembelliğimizle bağıntılı olarak. yemek yapmak çok vakit alıyor, insanın her daim vakti ve enerjisi olmuyor.

Ona tekrar çekildiğinde senin hala fotojenik onun hala cirkin çıkacağını söyle. İyiysen iyisindir:) gercekte cirkinsin anlamina gelmez bu

Gülüşün güzeldir

Bana da böyle diyolar, çirkin demek istiyolar benim alt metinde. Bana öyle geliyor.

Kimisi guzel olsa da fotograflarda cirkin cikar.

@jrr bağlantıyı hiç anlamadım
@her girişte tek bir kişiden duyduğum bir şey değil bu ya hatta bir kere böyle bir durumda biri sen fotojeniksin deyince diğerleri de evet evet diye onaylamıştı hep insanlar bu konuda fikir birliğinde :D

Evet çirkinsin fotoğraflarda güzel çıkıyorsun demek çok doğru söylemişler.

ifşalarda görmesek haklılar derdim knk. :D

@datnet fotojenik değil miyim yani :D ama mantıken gerçeğimi görmeden fotojenik olup olmadığıma karar veremezsin ki fotojeniklik göreceli bir kavram değil mi :D

Fotoda guzel oluo gercekte cirkin falan degilsin demek istiyor.

Fotojeniklik goreceli bir kavram değil. Fotoda adam gibi cikip cikmadigi ortadador insanin. Ben mesela fotolarda kica benziyorum, bunun goreliligi yok. Goren kica benzedigimi farkediyor.

ifsalarinizi gormedim dolayisiyla guzel misiniz cirkin misiniz bilemiyorum ancak her seyden once birisi sizce fotjenik miyim diye sordugunda benim aklima ilk gelen iltifat bekledigi ihtimali oluyor. yani kisi guzel oldugunu dusunmektedir ama bunu sagdan soldan da duymak istemektedir.

soruya cevap da; en azindan 5/10 miktar guzellik vardir. bazisi 9/10 bile olsa fotografta kotu cikar. bu poz vermeyi, yuzunun iyi acilarini falan bilmekle ilgili.

Bence fotojenik demek sen güzelsin diyemiyorum yanlış anlaşılabilir ama güzelsin yahu demek
Çirkinin foto çekilirken verdiği poz önemli
Güzel birisinin verdiği poz önemli değil

ben de kısmen öyleyim. yani poz vermişsem düzgün çıkıyorum. poz vermemiş halim doğal halime çok yakın ve dolayısıyla çirkinim :))

benden yola çıkarsak, evet fotoğraflarda güzel çıkıyorsun. aslında çirkinsin derdim ama ifşadan biliyorum (yürümek gibi olmasın da) bence güzelsin de. belki de fotojenik olduğun için güzel görünüyor da olabilirsin. burada en doğru bilgiyi video kaydı sağlar. video kaydında fotojeniklik olmaz. orada belli olur fotoğrafla doğal halin arasındaki fark.

@jimicik fotojenik miyim diye ben sormuyorum yahu
@eeb mantıklı videolarda kendimi beğenmiyorum mimiklerim aşırı gibi geliyor demek ki fotoğraflarda ölçülü mimik kullandığım için güzel çıkıyorum :D

yani simdi diyelim guzel bir elbise giydiniz, birisi de dedi ki ne guzel olmussun, bu lafi aslinda tipsizsin elbise seni kurtarmis olarak mi algiliyorsunuz? bu da onun gibi. size fotojeniksin=guzel cikmissin dendiginde siz karsinizdakinin sizin cirkin oldugunuzu dusundugune ihtimal veriyorsaniz... yani iste bu bana sacma geliyor.

@pastörizesüt haklısın.

sen kendini biliyorsundur az cok. Çok çok güzelsen hem güzel hem fotojeniksindir. Ortalama güzelsen muhtemelen fotograflarin gercek halinden daha guzeldir, ondan oyle diyorlardir.

Bir de fotograf cekilirken poz vermeyi, guzel gülmeyi bakmayi biliyor musun o onemli. Bilirim diyorsan fotojenikligin guzelliginden baskın olabilir. Yok bilmem dümdüz cekilirim diyorsan güzelsindir.

şanslısın valla :)
kıskananın çok olur,herkese nasip olmaz.
insanlar istediği gibi konuşuyor,sen kendi havana bak.

Hem ona inanamıyorum hem de 90’lıların nerdeyse 30 olduğuna inanamıyorum.

yok be olm. benim kuzenler var, doğdukları günü dün gibi hatırlıyorum. insan gerçekten hayret ediyor.

@sta+1

(bkz: 93'lüyüm sekste güçlüyüm )

Doganin kurali bu.

Kocadik, killarimiz agardi diyemiyolar da :)

sta +1
İşe yeni başlayan 92'li arkadaşın bana abla demesine de inanmak istemiyorum.

Ya inanabiliyorum onda problem yok da bana garip gelen şey başka. 2000e girerken olayı ne kadar büyüttüklerini görmediler ya şimdi bunlar mesela, o "milenyum" geyiğini falan bilmiyorlar hiç, o kısım garip. Milenyum olunca herkesin hayatı bir anda değişecekmiş, herkes 1 ocaktan itibaren uçan arabalarla gezmeye başlayacakmış gibi bir durum vardı.

O kadar tatavanın sonunda siz ne yaptınız bilmiyorum ama biz evde portakal yedik, olacak o kadar yılbaşı özel programını izledik mesela ailecek. Hiç öyle milenyum bir aktivite yoktu ortada.

Götümüz kadayıf oldu tel tel artık. 30'a merdiveni dayadık, hadi bakalım.

Liselilerin kendi aralarında 02'li 03'lü falan diye konustuklarina şahit oldugumda şok olmuştum ne diyor bunlar diye. Ben ne ara 25e geldim ona daha cok inanamıyorum ama.

Biz 87 liyim 88 liyim muhabbeti yapiyorduk:) 03 diyince ben de anlamam neyden bahsettigini.

Benim öğrencilerim var eşek kadarlar ama görseniz çok rahatlıkla benden büyük görünüyorlar ki ben 34 yaşındayım. Çocuklar 2002’de 2003’te doğmuşlar. Akıl alır gibi değil.
Ben şaşırmıyorum artık tabii, en küçük sınıfımdakiler 2005 doğumlu.

kerizlik değil. fiyatını arttır. vereceğin yeni fiyat da piyasa fiyatı ile 300 arasında 300'e yakın olsun.

işin ederi on bin mi bin mi?

ajansa on bin vererek yaptırdıkları işin sonucu ile sana bin vererek yaptırdıkları işin sonucu aynı mı oluyor? bence pek mümkün değil bu.

Bu bir ikilem. Fiyatı çok yukarı çekerseniz "bu kadar fiyat versem zaten ajansa yaptırırım der". Bu arada sizin tek rakibiniz ajans değil. Sizin gibi başka freelance'ler de var.

@elorelia

mümkün. hatta ben çok daha ince eleyip sık dokuyorum. istedikleri en ufak detayı bile layıkıyla, estetik bir şekilde tamamlıyorum ve hatta istemedikleri halde ekstra özellik dahi ekliyorum.

@Cesario

muhtemelen onlar 2 katı falan istiyordur fakat ben işimi iyi yaptığıma eminim.

@SiyamkedisiZoro

"bu kadar fiyat versem zaten ajansa yaptırırım" diyeceklerinden eminim evet.

Sen sadece kendine değil, işinin katma değerine de zarar veriyorsun. Eğer kendine güveniyorsan işin konusunda, daha iyisini elde etmek mümkün değilse piyasa şartlarında, saatlik ücret koyacaksın. Benim saatim bu kadar, bu iş bu kadar sürer, o halde bu kadar diyeceksin fiyat belirleyeceksin.

kendinle kıyaslaman gereken ajanslar değil, senin gibi çalışan diğerleri bence. onların ücretlendirmesinin çok aşağısında çalışıyorsan kerizlik demeyelim de işinin değerini düşürmek bu. Kendi emeğine ve kendi değerine biçtiğin fiyat önemlidir. ona göre imaj yaratır. bir de kendine neyi layık görüyorsan fazlasını şimdi ya da ileride kim sana neden versin diye düşünmek lazım.

fiks fiyat verme. saatlik ucret ver. boylece isin boyutu degisirse tutar da ona gore degismis olur. tek fiyat verirsen surekli degisiklik gelir, scope ufak ufak genisler. yaptigina pisman olursun.

ajans ile karsilastirmaya gelirsek orada isin icine biraz isim/marka, pazarlama vs giriyor. piyasada isim yapabilirsen ajanstan daha yuksek fiyata da is alabilirsin

insanlar sana güzel tavsiyelerde bulunmuş buna ek olarak 1-2 bir şey de ben ekliyeyim. sektörler farklı olsa da freelance olarak çalışmaya başladığımda başlarda aynı senin gibi hissediyor ve düşünüyordum çünkü işin ajans kısmından evrilme biriydim fiyatları biliyordum. 3-5 işi komik rakama yapınca daha çok iş geldi ama çok yoruluyor ve emeğim karşılıksız kalıyor gibi hissediyordum. ben de acemiliğimden belirlediğim saatlik ücrete göre daha yüksek fiyat vermeye başladım ama hataydı çünkü öncekiler neydi o zaman sorusu müşteride belirdi olsa gerek o insanlar bir daha dönmedi.

gel zaman git zaman yaptığım işlerin ayarında fiyatları arkadaşlara diğer meslektaşlara sorduğumda genel bir ortalama yakaladım. tabi bu vakte kadar küçük rakamlara da iş yapmaya devam ettim sonuçta ihtiyaç. fiyat da senin iş prensibin ve çıkardığın sonuca göre değişken tabiki. ama kesinlikle portfolyo güçlendirmeye ihtiyacın varsa işleri kaçırmamaya özen göstermelisin. yarın bir gün çalışma ücretini onaylayan şeyler elinde olsun.

bos gezenin bos ustasi +1

benim anlamadığım sonuçta aynı ürün çıkacak olmasına rağmen neden freelancer'a ajansın onda biri ücreti veriyorlar. sen aynı işi ajansın onda biri fiyatına yapıyorsan mantıken herkesin sana yönelmesi lazım.

@nickini degistiren yazar

aslında her şey bir ajansın elinde çok iş olup bana iş paslamasıyla başladı. aracılık yapmaya çalışırken iletişimi sağlayamadılar ve beni asıl müşteriyle iletişim kurmamı sağladılar. o günden sonra o asıl müşteri de "lan bu adam hem ucuza hem kaliteli iş yapıyor" diyerek işleri bana yaptırmaya başladı.

1'e 10 belki abartıdır ama sonuç olarak ortaya çıkan projeyi bir ajansa gösterip aynısını sıfırdan kaça yazarsınız deseniz kat be kat fazlasını söyleyeceklerdir. aslında hakkı da odur. hatalı olan, düşük fiyat veren benim.

sektöre yabancıyım. işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyorum. ama ben olsam bu ajansın potansiyel müşterilerine mail atardım. aynı işleri ben şu kadar fiyata yapıyorum diye. referans olarak da daha önce iş yaptığım o şirketi gösterirdim.

Evli mutlu çocuklu çıkmasın.
yaş önemli olmaz ama gerekli bilgileri alıp ona göre karar vermek lazım.

Takılmalık sorun olmaz da ileride sana uymayabilir.

15 yaş farkla karşımdaki kişi bana baba gibi gelir.

En iyisi ilerlemeden devam ettirmek

eğleniyorsan neden "Gerek iliskilerde gerek flortlerde bu kadar yas farkini saglikli" bulmuyorsun?

ezberlediğin bir bilginin yanlış oldugunu gerçek hayatta tecrübe edince anlamışsın ama hala ezberini bırakamıyorsun

Adam kamyon şöförü falan mı? "Liselim" hesaabı.

yaşlar 40-55 falan olmadığı sürece o iş olmuyor ya. ki muhtemelen küçük olan taraf maksimum 23ünde falan. yürütebilen de var tabi ama senin için rahat değilse hiç gerek yok. başka insan mı kalmadı, niye zor bir şeyin içine gireyim diye bakmak ve ilerisini düşünmek lazım. fiziksel durumlar da var işin içinde. direkt noktala boşver

Olabilir, neden olmasın.. Eğlenmene bak.

ben 25 yaşındayken 9 yaş büyük biri ile yapamadım, ekstra minyonum. adam ben yaşlıyım, sana yetişemem muhabbeti yaptı sürekli. sürmedi o yüzden.

dışarıdan hoş görünmüyorlar kimse kusura bakmasın. ayrıca çok etik bulmuyorum.

Küçük olan taraf olgunsa ve büyük olan tarafın enerjisi düşük değilse gayet güzel olur. Eğleniyormuşsunuz da. Mutluluklar dilerim.

yaşım 29, eşimin yaşı 45.

3 senelik flört aşaması sonrası evlendik. herşey yolunda.

Hayat beklentileriniz, enerjileriniz uyuşuyorsa herşey mümkün, eğleniyormuşsunuz da...ilerlemeden noktalamak en iyisi değil bence. Akışına bırakın, olmuyorsa olmuyor zaten.
mutluluklar dilerim.

18 yaşındayken 32 yaşında bir adamla sevgili olmuştum, iki yıla yakın beraber kaldık. annemle tanıştırmıştım, bize gidip geliyor, kalıyordu. hadi ben salakmışım neyse de, annemin buna izin vermiş olması gerçekten çok saçma, hatta korkunç geliyor düşününce.

aşırı katı olmak istemem, belki yaşın hiçbir öneminin olmadığı mükemmel ilişkiler de vardır ama bence genç, 20'li yaşlarında birinin kendinden o kadar büyük biriyle birlikte olması pek sağlıklı değil. rafine, başka paylaşımlar yoksa eğer zaten kuşak farkından dolayı yeterince iyi anlaşamazsınız. kısa süre sonra bitecek olan gençlik yıllarını da yaşlı bir adamla harcamak büyük bir vakit kaybı. 30'larına geldiğinde vah ben ne yaptım, gençliğimi yaşıtlarımla, genç olarak geçirmek varken yaşlı bir adamla harcadım, şimdi de artık ben genç değilim dersin.

8-10 ideal. 15 fazla.

15 çok, max 10, min 5 kuralı iyidir.


erkek büyükse.

kadının büyük olmasını pek sevmem o da maksimum 3-4 yaş olabilir bence

"Zaman gecirirken gayet egleniyorum" cevabını kendin vermişsin zaten.

sürekli yaşça kendinden çok küçük kişilerle takılıyorsa sorun edilebilir; böyle kimselerin esasen kendilerine duygusal anlamda hiç güvenmediğini düşünüyorum.

yine de, kim ilişkiye ne vermek istiyor, ilişkiden ne bekliyor, kesin olursa kimse kimseyi üzmeden takılınabilir bence.

Memati ve Selvi evlendiğinden beri böyle şeylere takılmıyorum.

Muvekkil oradan pek bulmaz ama gizleyenlerin amacini hic anlamiyorum. Ulasilabilir olmak onemlidir avukatlikta. Adresi veya hic degilse sabit telefonu olmayanlari daha ciddiyetsiz buluyorum.

Güvenlik nedeni ile alenen paylaşmıyorum. Her türlü manyak sizi hedef haline getirebilir. Telefon başka bi konu.

artıları: önemli durumlarda (duruşma ertelenmesi, sulh teklifleri vs) karşı tarafın avukatı rahatça ulaşabiliyor.

eksileri: baro seçimlerinde telefon folloş oluyor.

eksileri her türlü ağır basıyor ama bir kere numaramı vermiş olduğum için artık silsem de bir şey fark etmez diyerek silmiyorum. müvekkil filan gelmez oradan ama

-müvekkil oradan bulmaz.
-artısı duruşma, kalemde yapılacak iş, karşı vekille haberleşmeyi kolaylaştırıyor.
-eksisi bir kere herhangi biriyle tanışsanız size erişebilmesinin çok kolay olması. özel hayat içinde bu kadar kolay erişilebilir olmak hoş değil.

@her girişte şifresini.. +1

ankara'da bile yakmadık daha. instagram'da görüyorum, ege'de millet daha denize giriyor.

istanbulda açılmadığına göre izmirde açılmış olma ihtimali düşük.

Şimdi bizim ev jeotermal olduğu için kombi falan bilmem de jeotermal vanasi açildı bizim, bana kalsa şu an kalorifer yakarım üşüyorum ama ev karari olarak henüz yakmiyoruz

Ben hâlâ tshirtle oturuyorum evde. Üşürsem ince hırka yetiyor. kombi icin cok cok erken degil mi :/

ne açması aman diyeyim. evde kısa kolluyla duruyorum daha. ki bizim evde yalıtım falan yok, rüzgar selam vererek eve giriyor.

Izmir'de pencereler açık hala

Denef +1 Buca semalarından bildiriyorum.

ben açıyorum. eskişehir.

Diploma fotokopisi istemem ama kendini yetiştirip yetiştiremediği çok önemlidir.

evet önemli. aksi halde egolar çatışıyor, daha düşük seviyede olan kendini kanıtlamaya çalışıyor. bu heves kırıcı bir şey.

Ağa ben de yüksek tahsilimi yapamadım ama en az lise mezunu olmalı diye düşünüyorum. Bu konuda çok tecrübem de yok ama sonuçta insan ilişkilerinde bile çok sırıtıyor. Cahelat akıyor.
Bunu aşan, hissettirmeyen biriyse de bunu söz konusu etmem tabii.

olmam

üniversitede iken çok yakın olduğum bir arkadaşım, çalışmaya başladıktan sonra, iş yerinde tanıştığı, eğitim olarak kendisinden düşük seviyede bir adam ile evlendi. ilişkilerinin başından itibaren bir araya gelip bir şeyler yapamamaya başladık çünkü hiç bir muhabbet uzayıp gitmiyor, bir yerde tıkanıyordu. sinir bozucu sessizlikler, ya da devamlı araba ve futbol muhabbeti. meh! sonunda kız da ona benzedi ve komple görüşmez olduk.
kendini geliştirip geliştiremediği çok önemli.
höd gelmiş höd gidiyorsa nein davut!

kafa seviyesi önemli. aynı algıda, aynı kültürdeysek. benzer esprileri anlıyorsak bence sorun çıkmaz.

ama bence asıl konu eğitimden çok toplum içindeki sosyal statü. eğitimli biri beceriksiz ve işbilmez olup toplumsal hiyerarşide altlarda geziyor olabilir. o insanla zaten hiç olmaz.

olurum

keşke cinsiyet te sorsaydın

erkeğim

kadınım, olmam. aynı şey ailesinin kökeni, kültür ve eğitim düzeyi için de geçerli. geçmişte bu hatayı yaptım ve çok pişmanım. ya eşit olacak ya da benden yukarıda (bir kadın olarak söylüyorum bunu tabii). erkekler pek gururlarına yediremiyorlar herhangi bir konuda daha aşağıda olmayı ve bir yerde bir şekilde çıkıyor bu.

ben güzel sanatlar terkim, şu anda hala lisans okuyorum (başka bir bölüm). o ise yüksek lisans mezunu, okul olarak da şu anki okulumdan daha iyi okullar. aile ise eşit gibi. benimkiler gibi onun da babaannesi dedesi bile üniversite mezunu. çok fark ediyor.

Değil üniversite okumuş olması, bölüm bile önemli. İnsanın öğrenim hayatı için seçtiği bölüm bile kişiliği, hayata bakışı hakkında fikir verir. Saçma öss sisteminin insan seçmede bir görevi olduğunu asla savunmuyorum, hayat şartları insanları istisna olmaya da itebiliyor ama genel fikir vermesi açısından tahsil kesinlikle önemli.

Bu durum o kişiyi cahil ya da "düşük seviye" yapmaz tabii, ben kendi özelimde cevap veriyorum.

Önemli. Eğitim seviyesi düşük derken ben 24 sene okudum sen 16 sene okudun diye yıl hesabı yapmam ama iyi bir okuldan en az lisans mezunu olmasını isterim. Anlaşamayız zaten.

Olmam.

Kolay kolay olmam.

yav nasıl olacak,bende Phd var. Doktoralı mi arayacak gönlüm.

Hatuna göre değişir

Simdiye kadar ki butun hayatima giren kadinlar bende daha "fazla" okumustu.

Hic biri de demedi ki; sen odunsun, beni anlamiyosun vs.vs. Aksine onlari pek cok insandan daha fazla dinleyip anlamaya calismisimdir cogu zaman.

Bunun egitim seviyesi ile degil de, biraz kafa yapisiyla alakasi var. Beyninin nasil calistigiyla ilgili.

Sonuc olarak kimsenin okul hayatindaki basarisi yada basarisizligi kesin olarak zekasini ve ya iq seviyeni belirleyemez. Sevgililik ve o an ki uyum bam baska seyler..

Çok önemli değil. Eşeğe altın semer de vursan yine eşektir derler ya, o hesap. Ama tabi okuma yazma bilmeyen biriyle de birlikte olamam :) Bi ortasını tutturalım :p

güzelse olurum çirkinse olmam :)

Begendiysem hic sikinti olmaz.
Egitim seviyesini aninda anlamanin kolay bir yolu yok. Reel egitim seviyesini yani. Bunu diplomaya bakarak anlayamiyorsun. Yuksek tahsil yapmis bir suru bos insan dolu piyasa.
Kagit uzerindeki egitim seviyesine bakmam reel egitim seviyesine bakarim. Hatta ona da pek bakmam da illa bakacaksam ona bakarim.
Benim de egitim seviyem dusuk zaten.

ya 100 lira çok bence. hoş bişey aslında ama yani kim şemsiye sever ki? bilemedim. devamlı hediye aldığınız bi kadın ise, para da çok sorun değilse alınabilir.

Ben kalpli şeyleri hiç beğenmiyorum.

eskort şemsiyesi gibi asdfg. :D

şemsiyenin beğenilecek bir aksesuar olması için çok kullanılması lazım, beğenilecek kadar hayatında var mı alacağın kişinin o da önemli. ingiltere için hayatın bir parçası mesela ama o kadar yağmur almayan bir yerde yaşıyor ya da aracı vs. varsa pek de hayatına dokunan bir hediye olmayacaktır.

bi de süsü püsü çok sevmeyen kadınlar var(yukarıda da görüldüğü üzere), bunu da dikkate alarak hareket et bence.

10 yaşında olsam sevebilirdim.

Bana şemsiye hediye etmişti bir arkadaşım normalde bordo düz bir şemsiye ıslanınca aynı renkte çiçekler çıkıyor üzerinde ilk gördüğümde o kadar sevindim ki :D bence güzel bir hediye ama bu şemsiye pek güzel değil bence

www.google.com.tr Benimki bu görsellerdeki gibi

ben de beğenmedim

Beğenmem.

tamam vurmayın şemsiye öldü, almıyorum.

çok kötü.

Kırmızı şemsiye al. Tchibo’da satılıyordu o da.

Aynısını geçen yıl 69 a aldım ama benimkinde puanriye var kalp vs yok. Ben çok seviyorum.

süperrr.

Zeynep

leyla olsun. gayet uluslararası bir isim ayrıca retro havası da var :/

Verda

edit: ay inanılmaz, bugüne kadar hiç @in vino veritas'ın söylediği gibi anlaşılabileceğini düşünmemiştim. Şu anda fark ettim. :)
Aslında Türkçe'de "gül" anlamına geliyor, hatta esperanto'da da "yeşil" demek, kısa seslilerle okunuyor ama.

damla, yasemin

Çok revaçta olsa da en sevdğim kız ismi Zeynep. Daha nadir kullanılan bir isim olsun derseniz Miray olabilir.

ipek :)

tam zeynep demeye gelmistim ben de. bu gidisle tekrar zeynep patlamasi yasanacak bu yillarda dogan bebeklerde epey revacta anlasilan :)

bir de deniz guzel isimdir.

verda cok guzelmis ama, sacma sapan ortamlarda dalga konusu olabilir, yurt disinda buyumeyecekse sinir olabilir ergenlik doneminde :(

su ipek elçin.

kızım olsa su koyarım.

melodi

pamir,

pulera

İpek, Zeynep

leyla +1

doğduğunda kucağına al ve kendisine bak, ismi aklına düşecektir.

kızım doğmadan önce ismini belirlemiştik, hatice sena. kızımı doğumhaneden kucağıma verdiklerinde bu kızın adı "deniz" dedim. deniz koyduk.

deniz gözlü kuru kızım benim :)

sağlıklı sıhhatli kucağınıza almanız temennisiyle..

bu başlıkların hepsine leyla yazıp gidiyorum. çok güzel bi isim. :(

“EVA” yaratılan ilk kadın demek. Eşim rus adını andırıyor diye koydurmamıştı çok pişmanım.

Not: kızımın adı defne :)

aleyna

Derya
"eva" cok zorlama bir isim. Egreti durur. "bu isim farkli bir isim koyalim arzusuyla yanip tutusularak konuldu" diye bagiriyor.

FİRUZE

eva, elişi kağıt demek.
kızla karton diye dalga geçerlerdi, iyi ki eva ismini koymamışsınız.

Eva dediğiniz Havva değil mi zaten?

Ada, deniz, nehir, sema, güneş; doğa ile ilgili isimleri seviyorum.

mavi ismini genelde saçma buluyolar ben çok seviyorum ama.

bükre
buğlem
ecrin
ravza
ebrar
ceylin





bunlari koymayin

defne gayet güzel bi isim bence. buse çok çirkin ve gereğinden fazla kullanılmış evet.

burada yazılanlardan zeynep ve leyla çok övülmüş ama bence ikisi de köylü kızı ismi, fonetik olarak da kulağa hoş geldiklerini düşünmüyorum.

buraya yazılanlardan güzel olanlar damla, deniz, ipek, nil.

Ben çocuk sahibi olmak istemiyorum ama Eftelya adında bir kızımın olmasını çok isterdim mesela. Denizkızı demek ve eftelya şarkısını çok severdim küçükken. Onun dışında deniz ismini verebilirdim. Uluslararası bir isim olsun derseniz Melisa da fena değil. İlayda da yine çok sevdiğim isimlerden.

@sopiro

Verde Latince yeşil demek. Esperento da Latince kökenli bir yapay dil. Çoğu kelimesi Latinceyi andırıyor.

Ben kesinlikle iki isim koymanız gerektiğini söylemeye geldim, ergenliğinde ya da gençlinde birini kullanmazsa diğerini kullanır günlük hayatta. İsterse ikisini birden de kulanır.

Fonetik olarak birbirine ve soy isme uygun iki isim koyun, allah sağlıkla büyütmeyi nasip etsin.

iki isim koymayın
soyadında var diye can olmasın demişsin ama isim ve soyismin ilk hecesi aynıysa isim çok güzel okunuyor. cansu candan gibi mesela. defne ismi de çok güzel ayrıca bence ısınmaya çalış. buse bence de kötü isim. cemre de düşünülebilir.

Arabça isim koymayin su küresellesen dünyada nolur :( sonra yurtdisinda adamlar gelip "sizin alfabeniz karisik zor olmuyo mu tersten yazmak?" Diyorlar.

çiçek

aşk

buğu

büyü

Deniz ilk ismi ikinciyi ne istersen o olsun.

elif ya da zeynep

mis gibi isimler.

"Leyla", you've got me on my knees...

İki isimli biri olarak iki isim bence koyun. Gerçi erkeğim ben, kız olunca ileride evlenme işiyle falan brezilyalı futbolcuya dönme riski de var ama iki isim karizması cidden olan bi şey. Hele anlamsal ve fonetik olarak uyumlu iki isim bulursanız sırf isimle etkileyebilir etrafındakileri.

Ama sakın biri eski babaanne adı, biri modern ad koymayın. Mesela yukarıda @lostys nin yazdığı hatice sena çok kötü bir kombinasyon. O kız hayatı boyunca Sena'yı kullanacak, çünkü Hatice çirkin bir isim ama okulda hocaları Hatice diycek yoklamada falan. Hiiiç gerek yok. İki ismi de modern, kaliteli isimler olsun. O zaman sıkıntı olmaz

deniz +1 genel olarak doğa ile ilgili isimler olabilir

Elvan

Iki isimli bir kadin olarak "koymayin" demeye geldim. Aslinda bir avantaji var. Cok bilinen kombinasyonlar yapmazsaniz isim tek olur, bircok acidan bu onemli. Ama uzun isimler olunca, bir de unvanli bir iste calisirsa, is cigrindan cikabiliyor. Ornek, Doktor Ogretim Uyesi Ilayda Defne Cansuyu Hatipoglu. (Sonuncu esin soyismi. Ismi tamamen salladim)

Iki isim koyacaksaniz kisa isimler olsun. Bana da tek isim karizmasi diye bir sey varmis gibi geliyor mesela.

Ece

eylül

karya

Leyla
Yasemin
Zeynep
Amber

Zeynep yazılmış.
Nihal olabilir.

Derin ismini çok seviyorum ben. Unisex olması fark etmez.

Leyla da güzeldir.

(Antin kuntin isimlere kıl olan herkes kızına Elif ya da Zeynep ismini veriyor diye korkmaya başladım)

defne çok güzel bence de.
yeşim de fena değil.
hande de iyidir.
şeyda ismine objektif olamıyorum bence çok güzel.
leyla koymayın :(

zeynep, funda, leyla, yağmur, yıldız

Benim kızımın adı Gülce. Tavsiye ederim. Duyanlar çok beğeniyor ismi.

2,5 yaşında kız babası olarak yanıtlıyorum;
defne ismi bu dönem çok moda. defne, duru vs bunlar. 20 sene sonra herkes defne. güzel isim ama çok tüketilmiş.
isim konusu biraz şans işi. karşılaştığınız ve etkilediğiniz biri, bir roman karakteri, rüyanızda gördüğünüz bir isim, vs çeşitli kanallardan kafanızda yer etmiş ve sizi bir şekilde etkilemiş bir isim yoksa bulmak zor.
bade, ece, yaz, nehir.. yani o kadar çok ihtimal var ki. bir isimler sözlüğü alın ve sayfa sayfa inceleyin. içlerinden 20 kadar seçin. sonra ortaklaşa 10 adet eleyin. diğerlerini eşinizle ayrı ayrı puanlayın. en çok puanı alanı yapıştırın :)
sağlıkla kucağınıza alırsınız umarım.

Berlin

ceyda ( kızım olur kendileri )

Ben kızım olursa derin koyucam. Defne ismini ben de sevmiyorum neden bu kadar seviliyor onu da hiç anlamıyorum. Buseyi de severim bence nazik bir isim. Kendi ismimi de seviyorum ama kimse önermemiş üzdü

gülnihal

piraye.

Gülce demeye gelmiştim.

İsim söylemeye değil de teknik söylemeye geldim:)

Kardeşimle isimlerimiz, annemle babamın şarkısında geçen kelimelerden oluştuğu için çok anlamlı geliyor ailecek bize..

Ne bileyim ilk buluştuğunuz yerle ilgili, ortak çok sevdiğiniz bir şey/bir yer vb eşinizle aranızda bir anlamı olsa daha güzel değil mi:)

Eski romantiklerden kimler kaldı azizim:))

ne çok leyla denmiş. bana da aksine itici geliyor leyla ismi. genel olarak çiçek adlarını da pek sevmiyorum. ben kelimelerin bir ruhunun olduğunu ve ismin insanın karakterine etkisi olduğunu düşünürüm. ondan heralde çiçek isimleri bende dışı güzel içi boş bir his verir.
ben olsam bir nesne adından ziyade bir karakter özelliğini yansıtan bir şey veya olay ismi verirdim heralde. gerçek dünyada etkisi olup tepki yaratabilecek bir olay adı mesela. Örn; rüzgar, tayfun (erkek olsa), deniz, evren(üzerine düşünülebilecek gizemli bir olgu) gibi. Ya da x yapan kadın, bilge kadın, hükmeden kadın, adaletli kadın vs anlamlarına gelen isimler/bu anlamlardaki mitolojik tanrıça/tanrı isimleri (çok abes olmayacak şekilde).

Benim ismim mesela ucundan Havva'ya kadar gidiyor. İlk kadın düşüncesi benim çok hoşuma gidiyor.


Bunun dışında Umay. Söylemesi yazması kolay. Türk mitolojisinde ana tanrıçadır.

Ek olarak Eva +1. Eva isimli bi dövmeci hatun var Türk. Çok da güzel hatun, çok hoşuma gidiyor.

Nesil

SU +1

Asya.

Defne yurtdışında da daphne adı olduğu için enternasyonel isim olarak düşünülebilir. Ben m harfini çok seviyorum. Maya ve mabel isimlerini de lakin kızıma koymaya cesaret eder miyim bilmiyorum olursa.

leyla koymayın o ne öyle arapça isim kimse leyla koymasın bence. eva da kötü geldi bana ama bildiğim tek eva şu arkadaş: www.google.com.tr olduğundan da olabilir bilemedim.

gökçe güzel isim bence gökçe koyun.

www.instagram.com bahsettiğim eva bu eva. bence çok güzel bir eva <3

umay

evet,

Çünkü konuşkan, girişken bir tipsin

duruşunu, konuşma tarzını vs de dikkate alırım. genelleme yapmak yanlış ama genel olarak öyle bir intiba yaratır bende de.

Ağzının hangi konularda laf yaptigina gore degisir ama genel olarak evet oluşturuyor.

@damla sakızlı dondurma, peki öyleyim diye birlikte olduğu insana saygı duymayan, gözü dışarıda biri olmak zorunda mıyım? Bu beni güvenilmez biri mi yapmak zorunda?

Hayir, cinsiyetci bir yaklasim degil. Seksi kadini hafifmesrep sanmak da degil.
Bu tur on kabuller yoktan varolmaz, gercek verilerden beslenerek ortaya cikar.
Bu tarz bakic acilari etik olmayabilir belki ama cinsiyetci kesinlikle degil.

ben öyle olduğunu soylemedim ki, girişken biri özgüvenli durur. Altından bu adam güvenilmez anlamını çıkarmak uçuk. Sen karşındakini buna ikna edebilirsin, ha ikna olmuyosa ciddi bir şey gördü demektir, ama bizimki basit bir önyargı, yıkılması tabi mümkün.

Ama kazanova demek "sen benimle birlikteyken başkalarına da bakarsın" demek olmuyor mu? Direkt bu benzetme kullanıldı çünkü, ve söylenme şekli de bu imayı içeriyordu.

Yıkılması tabii ki mümkün ama en baştan bu şekilde yaklaşmak ve hatta yaftalamak "hmm bu kesin veriyordur" demekle aynı çirkinlikte bence.

belki de kazanova olmanı istiyorlardır aslında?

@proletarier aller lander vereinigt euch, kesinlikle!

Süper tespit. Bunları söylerlerken bir yandan da flörte devam ettiler çünkü, bu durumdan etkilenmişe benziyorlardı. Al sana "efendi yerine piç erkeği tercih eden kadın" profili. Kazanova olmadığımı kanıtlar davranışlarda bulunsam soğuyacaklar belki de, dimi.

seksi kadın herkese seksapalitesini gösteriyorsa hafif meşrep görünür evet, agzı laf yapandan kastın ne bilmiyorum ama çok rahat flörtoz tipler bana da güven vermez, bir insan çok kolay iltifat ediyorsa çok kadına aynı cümleleri kurmuş oluyor genelde.

edit: sohbete devam edebilirlerkısa vadede flört etmek keyiflidir ama uzun vadeli ilişki için ideal gelmediğin için ileride sepetlenebilirsin

Ben de ağzının ne konuda laf yaptığına göre değişir diye düşünüyorum.

@speranza, sepetlenmenin oluşabileceği bir durum yok, gönül ilişkilerinde bu konuda sorun yaşamıyorum zaten; benimle henüz tanışmış insanların intibasından yola çıkarak genel bir soru sordum. ve beklemediğim kadar haklı olduğumu gördüm; cidden de varmış böyle bir intiba. bir tane bile geleneksel kadın erkek rollerinden sıyrılmış, sağduyulu cevap veren kadın çıkmadı, ben asıl ona yanıyorum.

@aquarium ve sopiro; peki hangi konuda laf yaparsa kazanova oluyor? ağzı laf yapmak demek konuşkan, hazırcevap, dinlemesi keyifli gibilerinden anlaşılmıyor mu? ağzı laf yapan biri diyince spesifik konular gelmiyor benim aklıma, kimin ne konuda bilgisi varsa o konuda daha çok konuşur ama bu tabir bana daha çok içerikten ziyade biçimle alakalı gibi geliyor.

Ben yakın zamanda yaşadığım bir tecrübeden yola çıkarak söyledim bunu aslında. Bir adamla tanışmıştım, gayet de yakışıklı vs biriydi. İş güç, hayat, edebiyat, zevkler, renkler, bunların hiçbiriyle ilgili sohbet edilemiyordu. Cevaplar hep "yoo", "evet", "hayır", "bilmem ki", ama ne zaman flört etmek ve cinsellik ile ilgili bir alana kaysa bu kısır konuşma bir dil çözülmesi, sorular cevaplar vs... Öyle olunca insan ister istemez "bu kişinin dünyayla iletişimi flört üstüne kurulu demek" diye düşünüyor, zira karşınızda çizilen profil bu.

Ha ama ağzı laf yapmak diyerek tam da benim yukarıda olmadığını söylediğim şeyi kastediyorsanız, onu ayrı tutuyorum. Basit konularda bile sohbet edebilmek, karşınızdakine manalı sorular sorabilmek, daha önce etraflıca düşünmemiş olsanız dahi size verilen datalardan argümanlar çıkarıp bir şeyleri yorumlayabilmek, karşınızdakini konuşturabilmek, bunları da uygun miktarda bir iddia ve güven ile yapabilmek... Bu şekilde konuşabilen sadece biri Türk, biri yabancı iki erkek tanıdım ben hayatımda. İkisi de en yakın iki arkadaşım. Şüphesiz vardır da, her gün denk gelmiyor insana.

Sohbetinizin içeriği sadece kadın-erkek-flört vs ile sınırlı kaldıysa kazanova tespiti bana anlamsız geldi. İletişim çift yönlü bir şey değil mi, iki taraf belirliyor gidişatı, yönü, üslubu. Kısaca kadınların hoşuna gidecek bir iletişim biçimin var, bunu da bir miktar kullanıyorsundur demek istemişler, yani işin türkçesi güven vermedin demişler ama bu girişkenliğin hoşlarına gimiş gibi. Ben şahsen olumsuz düşünmezdim. Flört etmişim o da aynı şekilde karşılık vermiş. Karşılık varsa ilgileniyor, yoksa ilgilenmiyor diye düşünürdüm ve hoşlandıysam onu daha yakından tanımaya çalışırdım.

bunun cinsiyetçilik ile ne alakası var

"Cinsiyetçilik, bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğunu savunan görüş ve ideolojidir."

burda bir üstünlük-aşağılık durumu var mı? ağzı laf yapan erkeğe kazanova denmesi, seksi kadına hafifmeşrep denmesi cinsiyetçilik değildir.

keşke kazanova olsan da laf yapan ağzının ekmeğini yesen

@dafuq, cinsiyetçilik üstünlükle ilgili değildir, cinsiyetin getirdiği düşünülen özelliklere atfen yapılan ayrımcılık ya da sınıflandırmadır. ağzı laf yapan, hoşsohbet bir kadına kazanova denmiyorken erkeğe denmesi erkeklerin aldatmaya meyilli olduğu düşüncesini barındırıyor. ben ağzı laf yapan bir erkek olarak "bu aldatır" ön kabülüne maruz kalıyorum, kadın olsaydım böyle olmayacaktı. bu da basitçe cinsiyetlere biçilmiş, cinsiyetle alakası olmayan steryotip düşünceler yüzünden oluyor.

@bruce
cinsiyetçilik üstünlükle ilgilidir
www.wikizeroo.com

ülkemizde her tartışmanın arkasında oldugu gibi bunda da kavram kargaşası yatıyor.

velev ki senin dediğin gibi sınıflandırma olsun, kadınlar erkeklerden daha duygusaldır, erkeklerin ayakları kadınlardan büyük olur, kadınlar çocuklarına daha düşkün olur. bu fikirler cinsiyetçilik mi içerir yoksa büyük çoğunlukla gerçeği mi içerir?

ben cinsiyetlerin birbirleri üzerinde bir üstünlüğü olmadığına inanıyorum, dolayısıyla cinsiyetçi değilim.
ama her iki cinsiyetin bazı konularda birbirlerinden farklı olduklarını düşünüyorum. sanırım çoğunluk da böyle düşünür.

onlara güven vermeni istedikleri için ayak yapıyorlardır belki.

- sen çok kazanovasındır :)))
+ bebeğim ya olur mu, 10 aydır sevişmiyorum, ha bi de tek eşliyim.

bir çeşit garanti altına alma durumu sanırım. onlarla seviştikten sonra başkalarına yazmanı istememişlerdir. dediklerine inanmasalar bile, o an duymak istedikleri şeyi söylemeni beklemişlerdir. "haklısın, ben kazanovanın tekiyim, senden sonra başka bir kadınla buluşmaya gideceğim." desen, iyi izlenim bırakır mısın? hayır. başkasıyla görüşüp görüşmediğin hakkında, ağzından laf almaya çalışıyor da olabilirler.

ha bence çok saçma. orası ayrı. sadşlkasşf

@dafuq,
"Daha genel olarak cinsiyete dayanan her tür ayrım, cinsel ayrımcılık olarak tanımlanabilir"
verdiğin linkte de belirttiği üzere cinsiyetçiliğin içerdiği üstünlük manası konunun sadece bir noktası. eksik yazmışım evet, cinsiyetçilik sadece üstünlükle alakalı değildir demem gerekirdi. ama bu anlatmak istediğim şeyin cinsiyetçiliği kapsamadığını göstermiyor, bir tarafın diğerinden üstün olduğunu düşünmek ayrımcılık oluyor. cinsiyete indirgenmiş, tamamen kişiliğe bağlı olumsuz özellikleri söz konusu yapınca bir cinsiyeti diğerinden altta konumlandırmış oluyorsun. erkek aldatmaya müsaittir düşüncesi erkekliğe biçilmiş bir düşük(üstünün zıttı manasında) olma durumu değil mi? bir cinsiyeti öbüründen düşük görmek üstün görmekle temelde aynı ayrımcılık değik mi? aldatmak toplumsal olarak tü kaka bir olgu ve bunun cinsiyetle alakası olmadığı konusunda hemfikiriz sanıyorum.

iki cinsiyetin birbirinden ayrı özellikleri olduğuna ben de katılıyorum zaten. hatta bir deney grubu yapsak 1000 kişilik, kadınlar mı daha çok aldatan taraf olmuş erkekler mi diye araştırsak erkeklerin daha çok çıkma ihtimalini de yok saymam. ama bu durum tanıştığın yeni bir erkeğe, bahsettiğim gibi cinsiyetin getirdiği bir özellik olmayan, konuşabilen her iki cinsiyetin de sahip olabileceği, yani bir cinsiyete has olmayan bir özellik üzerinden ayrımcılık yapmayı cinsiyetler arasındaki fark olarak değerlendiremiyorum.

Kadınlar böyle erkeklerden hoşlanır ve bunu da hiç çekinmeden söylerler, bir ilişki başladığında da sürekli "lan bu kesin beni aldatıyordur" şüphesi taşırlar.

Bir erkek kadınlarla rahat konuşuyor ve özgüveni yerindeyse, ağzı laf yapıyorsa, özellikle karşılıklı espriler yapılabiliyorsa, tip olarak da kötü değilse çapkın olarak nitelendirilir.

Bu aslında sadece bizim gibi kadın erkek arkadaşlıklarının zor olduğu toplumlarda geçerli sanki.

kötü bir şey gibi algıladım çünkü kötü bir şey, genlerimi birden çok dişiye aktarmak için o anki gen kurbanımı kandırmama gerek yok.

fikirlerimi biliyorsun o yüzden rahatsız olmamı da anlayabilirsin. nasıl ki kadınlar için bu tarz "cinsel ayrımcılık"(senin istediğini yazdım bak) belirten düşüncelere karşıysam erkek için olana da karşıyım. feminizmi destekleyip aynı şey erkeklere olunca sessiz kalan meriç olmamı mı uygun bulurdun? :)

kolonya kırmıştım Bim'de ve ücretini ödemiştim. Şerbet takımını da kırsaydım öderdim.

Ben kirdiysam oderim. Normalde nasildir bilmem.

kırdıysam öderim

yani konulmuş olduğu yerden bi ürünü alıp düşürdüyseniz mantıken sizin ödemeniz lazım. yok ortalığa bırakılmıştır, zaten emniyette değildir, takılır düşürürsünüz. o zaman ödememe yoluna gidebilirsiniz.

siz de elinize aldığınız ürünü düşürmüşsünüz. personelin ödeme talep etmesi normal geldi bana. yanınıza para yokmuş, sonra ödeyeyim dediğinizde size nasıl güvenebilirler ki?

nasıl kırıldı ayrıntı yok. düştü mü, zorlandı mı? yanına geldilerse düşüp ses çıktı herhalde. hata sizde. ben değerli eşya raflarına yaklaşmam bile öyle yerlerde. kolum takılır düşer bi şey diye.

Uğraşmamak için ödetmişler, bu tür mağazalarda sigortalar bunu kapsar.

Bence kırılan ürünün parasını değil bim hiç bir mağaza talep etmemeli, o zaman müşteriyi içeri sokmadan müşterinin istediği ürünü raftan alıp gelerek (eski bakkal usulü) satış yapsınlar.

Ben Migros'ta bisiklet elimde dolaşırken büyük boy San Pellegrino maden suyu devirdim birkaç ay önce.

Abi süpürgeyle geldi, önemli değil dedi, ben birkaç kez özür diledim, mahçup oldum, ücretini ödeyebilirim dedim, kibarca gerek olmadığını söyledi ve alışverişi yaptım çıktım.

Daha önce de (10 yıldan fazla oluyor) yine götümle birkaç cam sürahi devirmiştim, kimse bir şey talep etmedi. Gelip temizlediler, önemli değil dediler.

Bim'de işler böyle yürüyor olabilir ben de sizin gibi düşünüyorum, 50 liralık ürün için müşteriyi küçük düşüreceklerse bi daha gitmem. Her gittiğimizde 50-100 bi şeyler bırakır hale geldik sonuçta. Kendimce protesto ederim.

Bim'de A101'de öderim, sebebi düşük kar marjı ile çalışmalarıdır, yani bu tip müşteri memnuniyeti gerektiren şeyler için bütçe ayırmakla uğraşamazlar, adamlar içeriye giren çıkan havanın hesabını yapıyorlar.

Migros'ta arkadaşım 2 bira alıyor, elinden poşeti düşürüyor biralar marketten çıkmadan kırılmış oluyor. Kendisinin öyle bir beklentisi olmamasına rağmen direkt çalışanlar 2 bira getirip veriyorlar. migrosun bunu yapabilecek gücü var bu memnuniyeti sağlamak için çalışıyorlar ona göre para talep ediyorlar ama bim yapamaz.

Kanka sen bime girip herşeyi kırıp elini kolunu sallayarak çıkacağını mı hayal ediyordun? Tamamen marketin insiyatifinde, isterlerse ödemek zorundasın. Hayatımda gördüğüm en saçma duyuru :(

büyük kar marjlarıyla çalışan firmalar müşteriye böyle bir lüks sağlıyor kırsan da ödemeni istemiyor fakat bunu yapmak zorunda değiller. Kırdığınız ürünün bedelini ödemeniz normalidir. Ha eğer adamlar ortada kolilerle falan bırakır sizde ona yanlışlıkla takılıp kırarsanız o ayrı, kaldırsalarmış o zaman yerden. Fakat elinize alıp kırmışsınız. normali ödemeniz.

Bence normalde talep edilmemesi lazım ücretin, 8000 tane mağazası olan bir kurum için kırılan ürünler mağaza giderlerinden karşılanmalı. Ama ücret sizden talep edildiyse bunu dramatize etmek yerine çocuğunuza da 'bir şeye zarar verdik ve şimdi bunu telafi etmemiz gerekiyor' şeklinde açıklayabilirdiniz. O da bunun böyle olması gerektiğini öğrenirdi.

Kırılan şeyin bedelini çalışanlardan kesmeye çalışabilirler. Sizin hatanızdan dolayı onlar mağdur olabilir.

Kırılan şeylerin bedeli düşünülerek o fiyatlar konuluyor.
Burada herkes mal mal gurur yapmış da saçma kesinlikle. Kırfığınız şeyin parasını ödemek zorunda değildiniz. Bunlar depoya Geri yollananbiliniyor Tutanak tutulup.
Olay komple saçma.
gurur yapıp ödeyenler de saçmalıyor.
Bim daha çok kar yapmısın diye çabalıyorsunuz komikler sizi :)

madame cocoda kırılanların bedeli çalışanlardan kesiliyor. belki öyle bi durum vardır.

Arkadaşlar olayı yaşayan ben değilim , Şikayetvar da gördüm bu konuda fikrinizi merak ettim sadece. Bu durumu yaşarsam şahsen ödeme taraftarı değilim , migros ve carrefour bu konuda müşteri memnuniyetini dikkate aldıkları için ödeme talep etmezler.

İşte bu yüzden asla bim’den alışveriş yapmam hep migrostan yapıyorum. Ödetmemesi lazım normalde ama bim bu ödetir.

markette çalışmış ama polyanna gibi yazıyor ne güzel.
böyle bim-a101-şok gibi mağazalar sigorta falan varsa bile kıran müşteriye ödetmeye çalışırlar, yoksa o şubenin sorumlusuna yıkarlar maliyeti. legal mi? hayır. personel olarak sıkıyorsa git şikayet et.
müşteri gidip bir şekilde şikayetçi olursa da ilgili personeli kovarlar, sorunu yaşayan müşteriye de kibar bir "kusura bakmayın" bile demezler.
ben ücretini öderim, benim sakarlığım yüzünden başkası niye sıkıntı çeksin.
yanımda çocuk varken kart falan alırım markete gidiyorsam, 13 lira nedir ya.

ben ödemem. gitsinler mahkemeye versinler.

böyle durumlarda iki tarafında kolaylık yapması gerekir. bim bildiğiniz gibi üzerine kar koyarak satıyor, yanlışlıkla kırılan ürünü kar payı ile satması gerçekten ayıp bir durum en azından ücreti düşürerek satması gerekir ki bence müşteri memnuniyeti kapsamında ücret de almaması gerekir.

burada girip herşeyi kırıp çıkbileceğini mi sanıyorsun diyen cahilleri pek sallamayın, taş devrinden kalma zihinleriyle 21.yüzyılda yaşamaya çalışıyorlar.

Sacmalik. Tutumlarima bagli odeyip odemem. Vicdanima kalmis tamamen yasal boyutu yok diye biliyorum. Ödeyeceksin bunu, kimligi ver falan deseler hass..lan oradan diyip cikarim marketten.

Türk insanının sorumluluklarından ne kadar uzak olduğunu gösteren bir yazı olmuş. BİM değil başka bir market de olsa, insan bilerek/bilmeyerek kırdığı ürünün parasını öder. O ürün ellerindeyken senin sorumluluğunda çünkü.

Zamanında carrefour'da içki seçerken bir 70'lik rom düşürdük yere. kasaya gittim dedim biz şöyle şöyle bir bok yedik. ne kadar bunun fiyatı ödeyelim. -bak bak sanki o kadar para var da. sırf. rengi güzel diye almıştık elimize- kadın ne dese beğenirsin? "hiç önemli değil beyefendi."

bunun gibi bikaç örnek var. mağazalar bu konuda müşteriyi mağdur etmez. bilinçli kır vey kırma. mağaza dedim ama işte, kurumsallıktan uzak yobaz bakkalı değil.

Migrosta yanlışlıkla kola şişesi devirdim 2-3 tanesi patladı parasını istemediler, isteseler öderdim. Hemen de çocuğum etkilendi ayağı yapıyorlar. Banane senin sidikli bebenden? Tabii ki ödeyeceksin parasını kimliğini bırakıcaksın gerekirse ki gelip parasını ödeyesin. Senin sidikli çocuğun etkilenicek diye belki adamlardan kesilcek para?

Hata benimse öderdim.

İkea’da da böyle şeyler için para istenmez müşteriden. Kasada çalışırken kuzın biri kırık mumu getirmiş. Dedim bunu niye alıyosun? Kırdım dedi. Yaa bacım var git yoluna, senin paran burda geçmez dedim. Exit kafeden buz gibi yayık ayranı ikram ettim üstüne. O kırık şeyin güvenlik gerekçesiyle ortada bile bulunmaması gerek ikea standartlarına göre. Bu gelmiş kasadan geçirmeye çalışıyo. 10 lira için oramızı buramızı kesicez ya.

Takdir etmiştim ama kızı.

Size kötü muamele etmeleri büyük yanlış. Paranız çıkışmamış olabilir. Ne var bunda. İşte köy bakkalı gibi adamları işe alırsan olacağı bu. Mecbur kalmadıkça gitmiyorum şok bim a101 vasatlarına

John Bloor +1

bu kadar saf olmanız inanılmaz. ödemiyorum yanlışlıkla oldu deyip elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gitseydin hiçbir şey olmazdı, seni kibar görmüşler yüklenmişler. devir kibarlık devri değil.

La sen bakma bunlara, ben eski migros personeliyim. Bizde kırılan mal eğer personel tarafından kırıldıysa kesinlikle ücret talep edilmezdi, hatta bir arkadaş 2 koli rakı kırmıştı sıkıntı çıkmadı. Ama müşterinin kırdığına her zaman olmasa da laf edilirdi, müşteriler zaten genelde maden suyu kırar ona birşey denmez ama non-food reyonundan birşey kırılırsa ödenmesi talep edilirdi. Abi o mağazaya her gün biri gelip bir tabak kırsa mağaza ya****ı yer. Kırdım ama ödemem diye iş mi olur. Çoluğu çocuğu alıp gidin dağıtın kırın herşeyi o zaman, pardon dersiniz (:

Özet: vicdanen ödemen lazımdı, ayrıca @curukturpkokusu çok haklı, çocuk için de öylesi daha iyi olurdu.

hesap kitap çıkarıp, asgariyi ödediğinde şu kadar faiz ödüyorsun, ben kapatayım faiz ödemeden geri bana öde seçeneği sunulabilir

ödeme, bırak kendi çözsün

yap knk. ytd. :D

ölümde hastalıkta böyle şeyin lafı olmaz diye bir konuşma yapabilirsin.

superb +1

hem bankalardaki sicili daha fazla bozulmamış olur hem de olası icra/haciz gibi boyutlara taşınmamış olur.

ben ödeyeyim sen bana 3-5 taksitte öde şeklinde olursa iki taraf için de doğru olur.

kız arkadaşın kabul etmiyosa benimkini ödeyebilirsin :dd

ödemeyi teklif edin, ısrarla reddederse tamam şimdi ben ödeyeyim durumlar düzelince bana ödersin deyin. Karşılıksız olarak direkt gidip ödemeniz onu kırabilir. Anlaşmanız gerek.

ileride evlilik gözüküyorsa senin paran benim param mı var kozu kullanılıp üste bile çıkılabilir.

sende para çok galiba

böyle hatunlar var mıymış gerçekten? değerini bil. diğer arkadaşın dediği gibi borç olarak veriyorum de hallet.

Izin ver odeyim, ileride geri ödersin de bence de.

sana gelene kadar başka kimse yok mu? evli değilsin bişey değilsin.

Ciddi düşünüyorsan, seni de cok zorlamayacaksa bu durumda odenebilir bence. Bir de senden bir sey beklemiyor, benim biraz param olsa oderdim sonra paran olunca odersin diyip niye odemeyim? Dusmanim mi. Millet ese dosta borc veriyor..

koruma içgüdüsü ile bunu teklif etmen çok güzel ama bana kalırsa bu para işi sizin ilişkiyi bozar. zaten kız teklif etmemiş ama sen ne zaman istersen yardıma hazırım de yine bilsin. işin içinden çıkacağı çözüm yolları bulsan önersen

Önce konuşun. O bilmeden bu işlere girişirseniz aranızı bozabilirsiniz. Ona yardımcı olmak istediğini, bunun seni zorlamayacağını ve eli bollaşınca ödeyebileceğini söyleyin. Kredi kartı insanın canına okur, ister istemez sizi de üzer bu durum.

Senin önceki borcu geri ödenmek üzere kapattığını varsayıyorum. umarım karşılıksız borç ödeme olaylarına girmemişsindir. o da sinirlendiğine göre sonradan ödemiş olması lazım sana. Yok geri ödemediyse, hem kızıp hem de parayı karşılıksız kabul etmesi komik olur.

Bir de, belki de bankaya borcunu bir şekilde faizli de olsa süründürüyor ama sana borçlanmak bir an önce ödemeliyim şeklinde rahatsız ediyor olabilir. o yüzden ondan habersiz ödemesen iyi olur. Ayıp bence bu. Onu daha zor duruma sokabilirsin.

Yani çok çok zor durumdaysa rahatladığın zaman bana geri ödersin şeklinde teklif edebilirsin. Ama alışkanlık haline getirme yine de. Kredi kartı kullanmayı öğrenmeli belki de.

çok içinden geldiyse teklif et kabul etmezse üsteleme bence o toplara da girme evli değilsin bir şey değilsin.

teklif etmeden direkt ödediysen kızar tabi. sağlık sorunlarından konuya girip yapabileceğin bir şey olup olmadığını sor, maddi manevi yanında olduğunu belirt. bir şey demezse üsteleme.

Knk kızla ayrılırsan haber et.

borç olarak verebileceğini söyle. kabul edeceğini sanmıyorum ama içine sinmiyorsa bi teklif et bence de.

Sana ne? Eşi misin? Bırak kendi ödesin.

Kendini sikintiya sokacaksan odeme koymayacak bir meblag ise ode gec. Yok geri odersin yok sonra odersin fln o muhabbetlere girme

kız kalitesiz bir hareket yapmıs (belki cok streslı ve kompleksı bır donemındedır), böyle bir durumda erkek arkadasımdan destek alsam samimiyetle teşekkür eder sonradan ödemeye çalışırdım. tripler, bu laflar hiç hoş değil.

hele de bu borçlar saglık egıtım gibi ciddi şeylere degılse teklif etmen bile mantıksız. bence yarın teklif etme, bir kere kızın tavrın yanlıssa da istegini belirtmiş tekrar aynısını yapmak saygısızlık olur.

sadece de ki: senin isteklerine saygısız olmak istemiyorum geriliyorsun diye, ama ne zaman sıkışırsan sana yardım etmek için burada oldugunu bil lütfen.

ne ödiycen, sen iyilik yap trip ye. ne hali varsa görsün.

haftaya en sevdim şey olan bot üstüne tişört olayı başlıyor, ama kelebeğin ömrü gibi kısacık, sonra uzun kollu gömlek, svitşort ondan da sonra kazak.

daha çok yani. bişer insan.

ince kazakları giyiyorum, transparan gibi olanlar yani, tişört veya askılı tişört üstüne.

İst'da ince kazağa başladım bugün.

yok ya ne kazağı. ben ince gömlek,bluz üzerine blazer takılıyorum. onu da genelde elimde taşıyorum.

gömlek spor.

istanbul'da hala göynek havası mevcut ama ay sonuna doğru değişir.

Kazak değil ama ince trikolara ve sweatshirtlere geçtim bayağı da oldu geçeli.


Ek: İnce giyindiğim günlerde atkı da takıyorum.
Trençkotun ya da kot ceketin üzerine atkı taktığım günler oldu geçtiğimiz hafta.
Çok üşüyen biriyim ve olabildiğince korunmaya çalışıyorum sabah erken ve akşam geç saatlerde hava ciddi soğuk oluyor.

Hala tişört. Atkı takan gördüm geçen. İnanamadım. İnsanlar üşüdükleri kadar, üşüyorum demeyi de seviyorlar bence. Yani bunu mevzu yapmak güzel sanırım. Atkı o yüzden olmalı. Kazak, atkı falan çok abartı bence şuan.

İstanbul.

Herkez mi :/

Evet başladık İzmit’te.

Hâlâ tişört giyiyorum. Arada gömlek giydigim de oluyor. Henüz sadece 1 kere kot ceket giydim.

Güne güneş doğmadan başladığım için kazak, hırka, ince mont üçlüsünden birini üstüme alarak evden çıkıyorum. İçte ince gömlek ve tişört oluyor. Öğleden önce ince gömlek, öğleden sonra tişört, akşam dönerken ise tekrar hepsini giyiyorum.

İstanbul'da bir günde dört mevsim yaşanıyor. Üşüyen üşür, pişen pişer. Ben hepsini yaşıyorum aynı günde.

3 yudum süt.
renie gibi çiğneme tabletleri.

Leblebi

Çekmecende Rennie bulundur

rennie +1 hemen geçirir

lansor

15 dakikada çözüm

rennie çiğneme tableti.

sırt çantamda, arabada, evin mutfağında mutlaka bulunur.

moralim sıfırlandı sayende sağolasın

Niye ya ben sabah sabah çok eğlendim :(

cuma günü keyfimi yerine getiren şey, bugün keyfimin anasını ağlatıyor.

günaydın.

yaşam enerjim çekildi videoyu izleyince :(

Video eğlenceli gelmişti, kaldırsam mı? :(

Videoyu izlemedim. Gergin ve sinirli bir sabaha uyandım.

Yeryuzunde uykudan daha degerli bir sey yok su an benim icin.

Video çok itici, ama sana günaydın.

Günaydın,

Çok berbat gidiyordu bir anda iyiye döndü. Ben de şunu paylaşayım:

www.youtube.com

Sana da günaydın.
yorgun ve enerjisiz başladım güne. Şimdi toparlıyorum ama fena değilim.

sevdiysem bitiririm.

Bırakmıyorum.

Bitiririm kalanı alır kedi köpeğe veririm zaten yerden de beslerim etraftaki kediyi falan.
Ama tabağında yemek bırakan insanlarla birlikte yemek yemek benim iştahımı kaçırıyor. İnsan dünyaları yiyormuş gibi hissediyor.

Genelde bırakıyorum çok geldiği için keşke hepsini yiyebilsem.

yemek aşırı kötü değil ise bitiririm. bitiremeyeceğim porsiyonu almam zaten.

bir de başkasının yiyip kalktığı masalardan yemek yemişliğim var. bence hiç utanılacak bir şey değil. çöpe gideceğinden o an canım çeken 2 soğan halkasını yemem daha mantıklı geliyor.

Yemek kötü değilse tabağı yeme kapasitesine sahibim.

25 senedir ilk defa geçen gün ağız lezzetime uymayan bir yemek aldım. Yarısı kaldı tabakta. Ben de kalmış olmasına üzüldüm mesela.

Yemekle birlikte gelen ivir zivirlari arttiriyorum genelde.
Etin yanina bir ton patates kizartmasi geliyor ornegin, 1-2 tane agzima atar oldugu gibi birakirim. Yemegin yaninda patates hic sevmem, yersem tek basina yerim patates kizartmasini.
Ana yemegin yaninda yesillik varsa onu da birakirim genelde. Otla mi beslenecem adam doldurmus bir tabak dolusu roka.

Bunun disinda bir de 2 kez yemek siparisi verme durumum var doymayip. Bu durumda ikincisi biraz gecikirse beklemeden dolayi istahim azaldigi icin 2.yi arttirdigim oluyor.

bitiremeyecek haldeysem yemek söylemem. evde de dışarda da bitiririm

Bitiremeyeceksem neden yemek yiyeyim? Oldu hadi bir mallık bitiremedim paket yaptırırım hatta. Çöpe yemek atmam. Bunun inançla alakası yok prensip meselesi, inançlı biri değilim. Yemeği çöpe atana da iyi gözle bakmam. Tabağı sıyır tabi la ne olacak en doğrusu.

Hatta az yiyeceksem ona göre söylerim yemeği. Şu kadar koy derim, fazlası çöpe gitsin istemem.