gösteri bilmiyorum da gidecek yer pierre loti olabilir.

ayrıca mdem levent'te kalacak, bir bebek sahiline götürün, ulus parkı'na götürün az vakit olduğu durumlarda bir çay içmeye filan.

@compadrito abi sen ne zaman geleceksin acaba istanbula?

türk olsa eyüpte sabah namazı kılsın derdim ama türkçe dua ediyo imam. hoş pierre lotiyi görmüş olur.

üsküdara gitsin üsküdar çok ulvi bak. haydarpaşadan hareketle üsküdara gitsin. sahilden yürüsün fethi paşaya kadar.

aklıma geldikçe editleyem.

tarihi yarımadada arkeoloji müzesini ıskalamışsınız maalesef. doğma büyüme istanbulluyum, 6 ayda bir gitmezssem kaşıntı tutuyor.

boğaz turu yapmış mı? ortaköy'den tekneye binse? adalar'a da gidebilir. sarıyer, rumelifeneri uzak mı kalır?
bir de rahmi koç müzesini ilginç bulan birçok yabancı biliyorum, haliç'i de görmüş olur, çıkışta da halat veya cafe du levant'da yemek yer.

@reverse
arkeolojiye gitmemiş demek ki. onu da yazıyim listeye. teşekkürler. Metropolitan'dan sonra, biraz zayıf kalabilir tabii.
@la lykia - benim de ilk sorduğum şey Boğaz turu oldu. Bosphorus dedim, mosque and shopping dedi. Ortaköy! dedim, Yesssss, Ortakoyyyy! diye bağırdı. Boğaz'a river diyo garibim, New Yorklu olduğu içün. Rahmi Koç'u düşünüyodum da emin diildim. Taam yazdım listeye. Teşekkürler.
@prhn link için çok teşekkürler! Çok makbule geçti! Vakit 48 saatle sınırlı olunca, Adalar'a gitmek bana biraz lüks gibi göründü.

boşver alternatif olarak da yazma. levent'e yakın, trafiğe uzak diye tavsiye ettim ulus parkı'nı ama gerek yok. etkilemez. anca etiler'de, ulus'ta oturan bzileri etkiliyor işte. new york'ta yaşamadığımız için tabi, napalım. 5th avenue'da, soho'da bir evimiz olmadı.

@m e l t e mcim, Central Park'ta, Washington Square'de büyümüş adama, bi parka git diyebilmem için, o parkın çok çarpıcı bi özelliğinin olması lâzım. Bu adam benim patronumun, patronunun, patronunun, patronu. İlk defa odasına çağırdı, ilk defa bişiy istedi benden. O bakımdan şeyaptım. New York'ta büyümüş dediysek, 5th Av'de oturmuş da demedik tabii. Messenger boy olarak çalışmış senelerce.

compadriş, iyi güzel de baştan demedin ki adam nyc'den geliyor diye. :) büyük büyük patronun olduğunu da tahmin edecek değildim ya, kahin miyim ben? hayır.

neyse, pierre loti'ye gitsin. hamdi'de kebap qeyfi yapsın. mısır çarşısı'ndan baharat alsın memleketine götürsün.

patronunun patronunun patronunun patronu mu? patronun kıdemlin olsa, onun patronu başhekim olsa onun patronu da sağlık bakanı olsa o zaman gelecek adam obama!

obamaysa eminönüne gitsin. balık ekmek yer saat alır :p

güzel türk kahvesi yapan bi yer de bulmak lazım. bana göre en güzel türk kahvesini kadıköydeki közde kahveciler yapıyor. diyarbakır, menengiçli, dibek, damla sakızlı.. hepsinden denesin.

m e l te mcim özür dilerim. çok haklısın. huyum kurusun, hep yarım, eksik annatırım herşeyi. cevabı da tam isterim. Cahilliğimi yüzüme vurmadan, Pierre Loti'yi nası justify edersin?

89: gözümden yaş geldi qı! Allah da seni guldürsün inşallah!

nasıl justify edersin derken?

Yani Pierre Loti o kadar çarpıcı bi yer mi? Adama, 'Yav, iy ki beni oraya göndermişsin!' dedirtmem lâzım.

bence demesi lazım. turistik, tarihi ve de nefis bir manzaraya sahip. orada teleferik de var. isterse teleferik yolculuğu da yapmış olur. o da ayrı bir anı olur.

büyük çamlıcaya gitsin bi nargile içsin boğaza karşı mis

metropolitanda kadeş antlaşmasını görebilrmiymiş acaba kendileri?

not: kendisi yazılı tarihin "ilk" antlaşması olur. 2. ramses ile hititliler arasında imzalanmıştır. ve evet, istabulda bu antlaşmanın bir parçasını tablete kazılı halde görebilirsiniz.
daha fazlası için:
(bkz: istanbul arkeoloji müzesi)

Kız Kulesi'nden İstanbul'u seyredebilir. Dolmabahçe Sarayı'nın içini gezebilir (İngilizce turlar var), Çengelköy Çınaraltı'nda bir kahvaltı yapabilir (biraz salaş kaçabilir), Kanlıca'da yoğurt yeyip Hidiv Kasrı'na çıkabilir, gitmediyse Mozaik Müzesi'ne gidebilir, Bağdat Caddesi'ni keşfedebilir. Yolu uzar da Büyükçekmece'ye gelirse eski hanları gezebilir, Mimar Sinan köprüsünde (eskinin E5'i imiş, Tekirdağ'ı İstanbul'a bağlayan yol), oradaki yöresel evlerde yöresel yemekler deneyebilir (Kayseri evi, Kapadokya evi, Denizli evi, vb evler var; böylece İstanbul dışı da bir kültür almış olur ama 3 günlük turda şehir dışına çıkmaya değmeyebilir). Bebek'te waffle yiyebilir. Yine şehir dışına doğru Yoros Kalesi var ama orası da 3 gün için değmez.Miniatürk'ü dolaşabilir. 1001 Direk Sarnıcı'na gidebilir.

la lykia haklı, Rahmi Koç Müzesi'ne bayılıyorlar bir şekilde.

2 gün çok kısa bir süreymiş.

Pierre loti+1 gerçekten görülmesi gereken bir yer. bambaşka bir İstanbul manzarası var.

yapılan önerilere ek olarak. İstanbul'un en önemli özelliği boğaz ve boğaz turu. ancak boğaz turu bütün günü kapsıyor. patron Ortaköy'e gelip Ortaköy'den yarım boğaz turuna binerse çok iyi olur. 1-1,5 saat sürüyor. Ortaköy'den çıkıp Rumelihisarı'na gittikten sonra karşı kıyıdan dolaşa dolaşa Üsküdar'a gelip sonra Ortaköy'e geri dönüyor. herkes çok beğeniyor.

aynı şekilde Sabancı Müzesi, İstanbul Modern bunlar hep güzel manzaralı ve kaliteli kafeleri olan turistlerin çok sevdiği yerler.

Pera Müzesi'ne yakın bir yerlerde kalıyorsa oraya da gidebilir. küçük ve samimi bir müze. kalıcı kolleksiyonunda eski İstanbul resimleri, gravürleri var. Ve elbette Kaplumbağa Terbiyecisi. Kahve molası sergisi de hoşuna gidebilir.

@aychovsky Çok teşekkürler. Kız kulesinde yemek yeniyo mu? ''Günbatımı, şu saatte Kız kulesine gidiyon, orda bi yandan demleniyon, (yok, bunu demesek iy olur), bi yandan patlıcan salata yiyon, obir yandan, Sinan'ın, Allah'a uzanmış mermer kollarını seyrediyon hacı ağbiy!''.

Yoğurt yemeye Kanlıca'ya diil, Hacı Abdullah'a yolliycam, yogurt iz e Törkiş invenşın diyerek. Aslında kaavaltı etmesini istediğim yer Swiss Hotel Bosphorus ama, kendi otelindeki kaavaltıyı ek, git orıya 30-40 dolar bayıl demek de çok cazip gelmiyo. Kapadokya'yı zaten görmüş olduğuçün evlere gitmesine gerek yok. Bebek'te waffle biraz irrelevant olur. Onun yerine, Namlı'da sucuklu yumurta, onun üstüne yan tarafa geçip yarım su böree, yarım fıstık ezmesi daha şık olur. 1001 direkle Yerebatan aynı yer mi? Bi de ne diycem, hâlâ şu five domme muammasını çözebilen olmadı. Acaba öyle bişiy yok da, bende işitsel halüsinasyonlar mı başladı kine?

@mea maxima, bir Ortaköylü olarak, çok kıymetli bi bilgi vermişin. Çok teşekkürler. Kaplumbağa Terbiyecisi nerde, nerde????? Üfff lan, ne çok yerimiz oldu listeye yazcak! Ben en iysi, 'Hem iki gün, hem Kasım. Siz en iysi Kasımpaşa'ya, (yok, o öyle diildi), siz en iysi Avustralya'ya gidin, İstanbul'a Mayıs'ta beraber gidelim daha uzun süre' diyim. (Avustralya toplantısı yeni çıktı da).

Patron Nisan sonu Mayıs başı gelsin. Lale zamanı :) Boğazda erguvanlar, her yerde laleler. Yıldız Parkına ve Emirgan'a gider mest olur.

mea maxima culpa + 1
Mayıs'ta gelebiliyorsa Mayıs'ta kaçmaz zaten.

Onun dışında Kız Kulesi'nde yemek yeniyor ama saatleri var, her saat yenmiyor. Öğle yemeği saati, akşam yemeği saati olmazsa sadece kahve içilebiliyor veya birtakım bazı sıvılar.

ayrıca patrona Hafız Mustafa'yı tarif et. Sirkeci ve Taksim'de şubeleri var.

oradan lokum ve helva alsın. en güzel lokum orada.

Hafız Mustafa mı? Vay anasını, hiç duymadıydım! Lokum dedin de, aklıma geldi. Bahçede yürürkene karşılaştık. Elinin tersiyle karnıma vurup, I gotta talk to you! dedi. Ben de hemen asistanına gidip 15 dakkalık bi süre kapattım ertesi gün için. Akşam da 3 porsiyon kazandibi alıp getirip ofisin mutfakçığındaki buzdolabına attım. Toplantının sonunda, 'geçen sizin evdeki dâvette, eşiniz bana biraz leftover verdiydi. Bizde adet, kap boş verilmez geri, kazandibi getirdim size!' dedim. Hani nerde? Göster bana! dedi. Götürdüm, ahan da bu kuzu sizin! dedim. Gece gittim baktım dolaba, almış paketi. Bakalım ne diycek kazandibine? Ulan var ya, bu adam arkamdan hafifçe iteklese beni, negzel olur bea!!! Tokansa yeter.

hmmm böyle bir durum varsa biz bu adamı havaalanında karşılayalım, özel olarak ağırlayalım @compadrito :)

Delisin! Yav, ne diyom sana? Şeytan diyo, atla uçağa sen de git beraber. Çalışma arkadaşım, seni götürmez ki toplantıya, niye götürsün? dedi. Ööle diil gülüm, ben gendi paramı gendim verecem, dedim.

biz Türkler çok misafirperveriz. öyle böyle bildiğiniz gibi değil. ben de geliyorum sizinle. tek başınıza bırakmam hayatta olmaz de :P

aym gana şov yu törkiş hospitaliti! it dazınt heppın in layf!
ezbelledim bile!

doğru ezberlemişsin. haydi bakalım :)

ölümü öpün, kiss my death :P

bunu da unutma.

kis may ded badi daha şık olma mı? çoğiymiş!

gittiği yerlerde little little in to the middle demeyi unutmasın :D

yalnız kız kulesinde yemek yemesin. buzdolabı bile olmadığından soğuk içecek içemez. kahve belki.
o kadar kebap-hamurişi varken midesini doldurmasın hiç.

yanında fotoğraflarını çekecek birini arıyosa çekinmesin çeker hemen çıkartırım :p

Sanarsin kucuk bi oglan geliyo
kerli ferli parali pullu gorgulu bi herif geliyo. Gorecegini zaten gormustur.

bu ne heyecan comp? Menmun galirsam saglik bakani yabicam seni, haftalik mecmualarda boy boy fotonu bastirticam mi dedi ne dedi?
Hayir millet yirtmis sana tavsiye vermek icin, mukafattan at üc beş bise.
turkceyi unutuyosun raconu unutma.

@Cecilia önemli bir insana törkiş hospitaliti gösteriyoruz. bu bizim geleneklerimizde var. niye şaşırdın?

sex'n nine: Allah gısmet eder de, hayıllısınnan mezun olursan, şu espirik zekânı, vizitlerde hastalarını guldürmek için de gullan, gurban oluyum! Bu dediğimi yap, senin hastaların, obir tohturların hastalarından daha hızlı iyleşmezse, gel yüzüme balgam tükür! Var ya, yazzaanen hasta dolar taşar qız! Meşhur olun!

cecilia: bu adam benim ömr-ü hayâtımda görüp görebileceem, ennnn iy lider. ürəkimde çoğözel bi yeri var. qalbsiz, merhametsiz ve seni görmeyen patronnardan biri olsa, semtine bile uğramam. buralara gelip de, akıl makıl dilenmem. girerim gugıla, 2 dakkamı alır sadece. yazarım eline 3 kalem liste, geçer gider. yolda 50 metro öteden görüyo da, elini havaya galdırıp selam veriyo. bayramları ben unutuyom, o unutmuyo, kalkıyo odasından, taa yanıma gelip 'Eid mubarak saahib!' diyo elimi sıkıyo. Ramazan bayramında, Londra'dan SMS attı la! Bi karısı var, evlerindeki davetin sonunda teşekkür ettim, 'Çekinme, sen aileden birisin, al şu kabı, şu mamalardan tepeleme doldur, götür!' dedi. ben kimim? zurnanın son deliği bi amele! yaban ellerde bunun ne mânâya geldiğini, bayramın 1. günü, yaşlı gözlerle 14 saat çalışan gurbetçi annar. yoksa mevzu, bunu verdik, onu aldık filan deel. gene de tasvib itmiyosan, özür ossun!

ben demiştim demek gibi olacak ama sahiden ben demiştim o hatunun gelecek planlarında senin yer almadığını. ayrıca nasıl bu kadar emin olabiliyorsun çocuğun senden olduğuna? tarihlerde uyuşmazlık varsa hadi diyelim kadın salak ve böyle bir riski göze aldı, diğer adam salak mı ki çocuğun kendinden olmadığını anlayamasın bu sebepten?

en temizi mahkeme yolu, diğer türlü mümkün değil o işi halledemezsin.

bence kurcalama çok. bırak mutlu olsunlar. yani ne bileyim pisleşip çocuk üzerindeki haklarını alabilirsin tabi ki mahkeme yoluyla ama o zaman mutlu olacak mısın? çocuk mutlu olacak mı? bilmiyorum. zor bir konu. aile meclisiyle oturup karar vermeniz lazım bence. tek başına bu işin altından kalkamazsın.

Madem çocuğun senden olduğuna aşırı eminsin adama telefon et/yaz. Böyle bi şüphem var, sen bi test yaptırır mısın de. Evropada bunun için töre cinayeti de çıkmaz. Ama kız seni istemiyo belli ki. En kötü ihtimalle çocuk doğduğunda bi bakarsın fotoğraflarına. Sana benziyosa bu yukarda söylediğimi yaparsın. Gerçi o zaman da artık yuva yıkmış olacaksın ama ne yapalım :p Bence çocuk senden değil. İnşallah da değildir zaten.

bırakma kardeşim çocuğunu. seninse ne yap et, çocuk üzerindeki haklarını al.

karnında çocuk vardı ve benden ümidi kestiği için acilen bir baba adayı bulması gerekiyordu, bu da elinin altında hazır olan eski erkek arkadaşını seçti. adam zaten dünden razı olduğu için kabul etti, hemen çocuk yapmaya karar verdiler ( bu arada bebek birkaç haftalık) ve test sonucunda "aa hamileymişim" diye yapma bir sevinç yaşadı. adamda buna zil zurna aşık olduğu için o birkaç haftalık farkı anlamadı.

bu senaryoyu birebir kıza yazıp doğru dimi dedim, hiç bir şey diyemedi :/

en son cümlesi "lütfen çalıştığım yerden biriyle benimle ilgili bir şey konuşupta hayatımı mahvetme oldu".

Sen niye kizi bu kadar yalniz biraktin

yemin ediyorum gece gece icim kiyildi, parcalandi.

kız seni istemiyor..

zaten çocuk istediğini sen daha önce de ifade etmiştin şimdi ise çocuklu mutlu aile tablosunda sen yoksun. devilred + 1

bu aşamadan sonrası için de fayfim + 1

dna testi yaptırmak için bile yurtdışına gidemiyorsun ki çocuğunu nasıl büyüteceksin ?

bırak böyle kalsın bence..

yalnız o adama çok üzüldüm , başkasının çocuğunu kendi çocuğu filan sanması.

kız yalan söylüyorsa yuh artık

bir bbc belgeselinde duymuştum sanırım, dünyadaki çocukların %20'ye yakını kendi babası tarafından büyütülmüyormuş. Hayvanlarda da böyle bir durum vardı. O adama çok yazık, kadın durumu kullanıyor herhalde -sen çok eminsen-. Kadınlar bazen kendilerini de kandırabiliyorlar gördüğüm kadarıyla, sanırım seninki öyle bir durum.

Ha mutlu olurlar belki o bakımdan sorun olmaz ama, etik olarak bakınca adam kandırılmış oluyor yahu. Bir de doğada en öenmli amaçlardan biri genlerini yaymaktır dersek...

bu çocuk meselesi ortaya çıktığından beri duyuruda soru sormaktan ve kıza mail atmaktan başka bir şey yapamadın.

oraya gitmek için vize bile alman zor. öğrencisin, işin yok, paran yok, ailen durumu bilmiyor, bilseler de ne kadar destekleyecekler artı kız senden çok farklı bir zihniyette ve orada hayatını kurmuş durumda.

bence hayal kurmayı bırak.

calisanlara sor.

kurban nedeniyle et ürünleri satılmıyor olabilir.

bimde ete dair hiçbişey yok. eldekileri bitirdiler bir süre olmaz o tarz şeyler.

markette et bulunuyor, alıp kendin yap

denizli'deysen gel dolaptakilerden vereyim:)

Koordinatlarini bildir, yankin olan bir ummeti musluman kurban eti kavurur seni davet eder belki
hani kurban demek kurban etini paylasmak demek ya

yazdığınızı ilgiyle okudum. çekingen bir insan olarak şunu diyebilirim ki ergen ben ile 35 yaşındaki ben arasında çok fark yok. ilkokulda girişken, çok arkadaşı olan, kendi çapında popüler bile denebilecek bir çocukken ortaokul/lise yılları yanlış arkadaş tercihleri, bir takım talihsizlikler ve başka bazı tatsız durumlar sonucu kabus gibi geçti diyebilirim. üniversitede toparladım durumu ama yılların izi kalıyor tabi. iş güç hayatına girince de bir miktar gerileme oldu. üniversite arkadaşlarından falan da koptuk zamanla. sosyal ortamlarda çekingenim hala.

6 yaşıma kadar çok sessiz ve çekingen bir kız çocuğuymuşum, babam bakmış olmayacak gitmiş kung-fu kursuna yazdırmış. 9 sene devam ettim, zorunlu sebeplerden dolayı 15 yaşında bıraktım, ne sessizim ne çekingen. yani bu spor işi işe yaramış sanırım bende.

küçükken çekingendim, hala çekingenim. ama artık (25) survival için gerekli gördüğüm zamanlarda ortalığı dağıtabiliyorum. insan zamanla öğreniyor. ama atılganlık değil bilinçli, kendine rağmen bir davranış kazanabildim ben.

Cocukken hem cazgir hem cekingendim. Evet ayni anda. Sonra cazgirligim okula baslamamla beraber sosyal hayatta kisitlaninca çekingenligim iyice pasiflige donustu.
su anda da cok farkli degilim. Ama daha iyi toparladim durumu zira yetişkinlik bilinci ve kimsenin ne dusundugunu umursamamayi öğretiyorum kendime. Kavgacıligim da hala var.

Bende tam tersi bir durum mevcut. Çocukken çok atak ve korkusuzdum, büyüdükçe çoğu şeyden kaygı duyar oldum, insanlardan uzaklaştım. İnsanların ne kadar acımasız olduğunu öğrendiğim zamana denk geliyor sanırım bu elimi eteğimi çekmem.

çocukken nasılsam hala öyleyim.

daha ilkokuldayken sürekli evde kitap okurdum. dışarı çıkmazdım pek. genelde zorla çıkarırlardı. ileride kitapların yerini başka şeyler aldı ama yine de dışarı çıkmadım.
konuşma bozukluğum var, sürekli dalga geçerlerdi, belki dışarı çıkmamamın sebebi bu olabilir. evde de pek konuşmam, duygularımı yansıtmadığım söylenir sürekli. okul dışında pek arkadaşım olmadı, şimdi iş yeri dışında pek yok.

ortaokulda sınıfta o kadar siliktim ki bir öğretmen sene sonunda varlığımı farketmişti. şimdi piçin önde gideniyim. evet mizacın değiştiğini düşünüyorum. sosyal, kültürel ve maddi değişimler mizacı da değiştiriyor bence.

ergenliğe kadar inanılmaz haylaz ele avuca sığmaz bir çocuktum. ergenlikle birlikte duruldum. asla çekingen olmadım ama eskisi gibi her şeye pırpır atmıyor kalbim.

Simdi oyle efsane atilgan degilim ama cocukluktaki halime gore bayagi acildim diyebilirim.

çocukken inanılmaz atılgandım. şimdi sakinleştim sanırım. eskiden mesela benimle oynamasalar kafayı yerdim şimdi iş yerinde beni çağırmadan çaya sigaraya çıktıklarında ay götüm diyorum ^_^ umursamazlaşmış da olabilirim.

Hep boyleydim.

Kaynasik, girisken, konuskan(!)

Cocukken ve ergenken cok konuskandim , simdi dozunu ayarladim bu muhim :)

ben 4.5 yaşındayken kızkardeşim kan kanserinden öldü. bu benim dünyamı, psikolojimi alt üst eden bi olay oldu + tedavi sürecinde bana hep başkaları baktı annemin bi de kundakta bebeği vardı mesafeler vardı vs vs. normalde çok pozitif, girişken, sıcakkanlı bi insanım çocukken de hem sakin- ağlamayan zırlamayan, herşeyi yiyen, herkesle oynayan, herkesle iletişim kurabilen, herkesin evinde kalabilen filan bi bebekmişim, zaten dedemin evinde doğmuşum :)) --bunlar ne kadar kişilikten ne kadar şartlardan bilmiyorum--, çok konuşkanmışım filan. bu ölüm hadisesinin psikolojimi bozup beni asabileştirmesini saymazsak :) tontiş dünya tatlısı bi veledmişim yani.
şimdi de çekingen değilim ama hayatım boyunca hep bişeylerle uğraşmak durumda kaldım çekingen olsam ayvayı yediydim kimse şımartmadı beni elim mahkumdu. şimdi şimdi uğraşacak pek birşey kalmadıkça kendi kabuğuma çekilme, acaip bir evcimenlik, inanılmaz bir sükunet sevme durumu var.

küçükken de eve her yerim yara bere içinde geliyodum şimdi de bazen :D

Mutluydum,


mutsuz, ölmek isteyen biriyim.

çekingendim hala öyleyim. çok temkinli bir çocuktum, bilmediğim yerlere girmezdim, oynarken bahçede falan evin çevresinden çok fazla uzaklaşmazdım. tanımadığım insanlarla konuşmazdım, korkak bir çocuktum. şimdi de aynı sayılırım mesela bir ortama girdiğimde hiç konuşmam, soru sormazlarsa sesimi duyamazlar, ama burada dır dır dır vır vır vır :)

ezeriko +1, hemen hemen aynı şeyleri yaşamışız. ama sosyal ortam tepkilerim biraz değişkendir. bazen inanılmaz konuşkan, insanları çevresine toplayan, popüler biri haline geliyorum, bazen de tam tersi, sessiz sakin çekingen kalıyorum, konuşamıyorum bile, "yer yarılsa da yerin dibine girsem." moduna giriyorum -zaten ilk durumdaki şekilde konuşkan olduğumu fark edersem de korkup susup ikinci sessiz moduma geçiyorum genelde :) - biraz o günki halime bağlı sanırım. mesela bazen okula geldiğimde önüme gelene selam verip sohbet ediyorum -daha doğrusunu kafalarını şişiriyorum :D - bazen de kimseye görünmeden okula gireyim de selam vermeyeyim, muhabbet etmeyeyim diye karmaşık yollardan laboratuvara giriyorum, falan. biraz o günki enerjime ve moralime de bağlı sanırım.

Küçükken ben de senin gibi çocuk istiyorum diyen teyzeye senin yumurtaların bitmiştir olamazsin demisligim var milletin icinde. Hic çekinmezdim. Hiçbir zaman silik bir tip olmadım ama kendimi göstermeye de çalışmadım. Yalaka tiplerden değildim, kafama uymazlarsa popüler tiplerle de arkadaş olmazdım. Biraz gıcık biri olabilirim küçükken. Genelde kafama uyan çok az insan olduğundan az arkadaşım oldu ama öz oldu. Çok sağlam dostlarım var bu sayede. Eskiden dışarı çıkıp oynardım artık pek çıkmıyorum, insanlar her gün kafelere falan gidiyor. Tek ciddi fark eskiden topluluk önünde konuşmaya cekinmezdim artık istemsiz olarak carpintim oluyor. Anksiyete bozukluğum falan da yok. Neden bilmiyorum.

çocukken çekingendim, şimdi çekilgen değilim ama kendime atılgan da demem. dikkat çekmek için özel bir çaba harcamam. sadece gerekli gördüğüm durumlarda öne atılırım.

5-8 yaş arasında biri "Merhaba" dese ağlardım, fotoğraf çekilirken hele deli gibi ağlardım. Çocukluk fotoğraflarımda suratı şiş, gözler kıpkırmızı veya burun sümüklü değilse, o fotoğraf gizli çekilmiş ve çekildikten sonra bunlar gerçekleşmiş demektir.

İlkokul'da birazcık olan silikliğim, ortaokulda tavan yaptı. Bir de hocalar durup durup "Kim sizce sınıfın güzeli/yakışıklısı", "Kim en şöyle/kim en böyle" yarışmalarının çoğunda oy çokluğu ile "en hanım hanımcık" seçilirdim ki küfür gibi bir şeydi. Çünkü o zaman hanım hanımcık demek, ağzı var dili yok demekti. Liseyi zaten iyi arkadaşlarım olsa bile yaşanmış sanmıyorum, popüler olacağım derken rezillikte bir marka oldum.

Üniversitede açıldım, daha sonra daha fazla açıldım. Ortam piçi olmadım ve bazen dil sorunları yaşadığım yerlerde sessiz sakin kaldığım oldu ama geçmişi düşünüp şimdi olmam beklenen yerle karşılaştırınca kendime plaket veresim geliyor. Büyüme ve hatta yaşlanma motivasypnumu sağlayan etkenlerden birisi de bu.

Ama çok büyük bir fobim var, en büyük izi bu olmuş olabilir: yüksek ses. Kavga sesi veya yüksek herhangi bir ses duyduğum anda hala titriyorum, korkuyorum, hatta çok yükselirse ses başım dönüyor. Yüksek sesli ve sinirli insanlarla sürekli bir arada olmayı sevmiyorum, sakin psikopat bir katil daha az korkutuyor. Ama bunun nedeni çocukluktaki çekingenlikten fazlası.

çocukken nefret ettiğim ve benden nefret ettiğini bildiğim insanlar arasında çekingendim. annemin baskısı da etkili olmuştu bana çünkü kimseden bir şey istememem hususunda sıklıkla uyarırdı beni. ortaokulda açıldım. lise dönemi ergenliğe geçiş dönemi olduğundan biraz sancılı geçti. hem çekingen hem girişkendim :D
üniversite iğrençti ve hala iğrenç. kötü insanlarla okudum. depresyona girdim. içime kapandım. arkadaşım yok vs. ama yaş ilerledikçe insanları umursamamam gerektiğini daha iyi anlıyorum. eskiden duygusala bağlayıp insanları çok umursardım. son 5-6 aydır kimin ne düşündüğü, ne dediği umrumda değil. hala girişken değilim ama kişisel bi tercih. istesem ortama da girerim.

ayran corbasi mi neydi soguk bi corba. :)

+ Uni.den arkadasima kalmaya gitmistim tatilde annesi yapmisti aksam yemegi icin, tadini pek begenemedim. Fiyat: yok.

egzantrik derken tam gözümde bir şey canlanmadı

daha bayramda yediğim için aklıma bu geldi:

kudret narı

daha eskilere gidemedim kusuruma bakma.

edit: ha bi de pritt yemişliğim var, yemek derken azcık tadına bakmışlığım.

baharatlı kızarmış muz

karides :(

Çöz (koyun bagirsaginin kuzinede pisirilmesi)

babaannem yapar, sevmem, lastik gibi olur kuzinede gırç gırç, uykuluk diye piyasada varmis ama kesinlikle ayni sey degil bi defa çöz baharatsiz olur. Ay neyse midem hopladi , yeter bahsettigim.

gres yağı

kani maki, çok severim. çin restoranlarında var. 6lısı 15 liradan başlar restoranına göre değişir. para oldukça california roll, dragon roll falan da tadıcam :D

Böbrek..
Kokusu tokat gibi çarptı yüzüme..
Bir lokmadan sonra yiyemedim zaten..

bumbar mumbar dolması olmasın ? valla iyi yapılmamıştır yoksa enfes bi şey. benim çok var da herhalde batırık diyebilirim.

sanırım kelle+ işkembe çorbası

bizim evde kurbada yapılırdı. kelle ütülür düdüklüde haşlanır. sonra herbir şeyi didiklir. beyni bile ayrılır. işkembelerde aynı şekilde temizlenir haşlanır. sonra bunların hepsi birleştirilip tenrar pişirilip çorba yapılırdı. çok egzantrik bence. ama çok da güzel

timsah eti ve ballı beyaz şarap.

kenya'da bir bungalow restoran'da. timsahın tadı çok kötüydü. şarap şahane.

bir de yemedim ama meksika'da tavuk ayaklarını kovada haşlayıp, motorun arkasında sattıklarını gördüm; bizdeki mısır satıcıları gibi. kokudan günlerce kusmuştum.

Dil. Her türlü sakatatı yerim ama dil nedense çok tuhaf geliyo.

bir defa bilmeden black pudding yedim. domuz kanindan yapilan salam gibi bisey. bi halta benzemiyor tadi. igrenc de degil ama niye yiyim yani sebep ne.

bi defa da pork crackling yemistim (beef jerky'yle karistirmistim, genctim, toydum) o da kizarmis domuz derisi cikmisti.

bikac kere de haggis yedim (hala arada yiyorum fena degil) o da koyunun kalp, karaciger ve akcigerinin soganla falan pilav yapilip iskembesine doldurulup pisirilmis hali. yeniyor yani acken.

edit: devekusu, deve, timsah ve kanguru eti de yedim onlari unutmusum. borough market'te satiliyor hala. devekusu eti tavuga, deve eti tuzlu koyun etine, timsah eti de etten baska her seye benziyodu. kanguru guzeldi ama.

timsah eti ve balina pastırması yedim.

timsahı küba'da yedim. tavuk kızartmasına benziyordu tadı bence.
balinayı da faroe adaları'nda yedim. aynı ördövr tabağında balina yağı da vardı löp olarak, ona cesaret edememiştim. aşırı tuzluydu ve garç garç çiğnenmiyodu. yağın durumu daha da berbatmış. löp eti ise fena değilmiş, yiyen arkadaşlar öyle söylemişti

kaplumbağa eti.

lisede okurken 19 mayıs göterilerinde askerler pişirdi bize de verdiler.
tadı, bildiğin et işte.
bedava.

deniz kestanesi, çin şapkası vb.
yer, kimseciklerin bilemediği sakin foça koyları, çalı çırpı ateşi, tava niyetine de ince taş.
tadı, çok güzel. (abartmamak lazım, protein zehirlenmesi olabilir)

kuru fasulyeden yapılan festane şekeri.
kendim yaptım, evde yedik.
tadı çok güzel, kestane şekeri gibi oluyor.

Yosun

balut :(

ördek ciğeri.
bu hafta host babam almış gelmiş ye bak çok güzel dedi ama ben sevmiyorum işte...

vietnam'da sıçan yedim, acaip lezzetliydi ve ucuzdu. çok popüler bir yemek, tabii kanalizasyon sıçanı falan değil, yetiştiriliyorlar. tayland'da böcek yedim, ama bir sürü sos falan döküyolar üstüne zaten, çıtır çıtır yeniyo. gene tayland'da papaya salatası yedim, içine çiğ siyah yengeç kırıyolar. bi de filipinler'de balut diye embriyo halinde ördek yumurtası çok popüler ama ona cesaret edemedim. vietnam'da yılan şarabı gördüm, ama ona da cesaret edemedim. gene vietnam'da bir pazarda çengellere asılmış köpekler görmek de bayağı şok ediciydi.

Sen bi de hukuk okuyorsun ya :/

Teee koreye gitti bu ulkenin askerleri, kapitalizmin bayragi ugruna.

Isidin karsisinda Suriyeye de gidiverir, bir seycik olmaz.

Hep varsayım panpa. Olasılıkları tutturmak güç, Reyhanlı yı IŞİD mi yaptı? buna bile cevap yok

-buradayız, bir yere kaçmıyoruz ancak önden şu geçen sene kefen giyen g*t kılları gitsin bi isterim. öyle kefen giyip şov yapmakla liderlerinin politikası(?) nedeniyle savaşa girmek birmiymiş görsünler.

-çok olumlu bakıyorsun olaya. tam teşekküllü bir harekât ile isil'i bitirmek yıllar sürer. kafadan 10 yıl. 1.körfez savaşına yaş yetmeyenler vardır ama ikincisini anımsarsınız. bölünmüş ve düzensiz birliklerden oluşan direnişe karşı abd ve nato'nun içinde bulunduğu çokuluslu koalisyon kuvvetleri (başı abd ve ingiltere çekti) 8 yıl savaştı. savaştı ama yine galip gelemediler obama 2011'de geri çekilme kararı aldı.
araya suriyeyi de sokuşturacaklar gibi duruyor ve öyle olursa 10 yıl çok iyi bir ihtimal.

bizim ülkemizde bulunan her unsur gibi (koministi, ülkücüsü vs) isil yanlılarının da kof olduğunu düşünüyorum. oradan çok bir şey çıkmaz.

edit: yazdıklarım savaşın çıkma ihtimali üzerinedir..

ışid türkiye'ye saldırmaz. saldıracak olsa çoktan yapardı. kobani ile ünlü oldu ama ışid zaten bayadır bir sınır komşumuz. şu an zaten 3 ayn-el arap düştüyse dedikleri gibi 4 sınır kapısı var ışid kontrolünde.

hiç mi uluslararası hukuk bilmiyorsunuz? türkiye savaşa girermiş. nah girer. türkiye'nin esad'a direkt savaş ilan etmeden suriye'ye müdahale etmesinin iki yolu var.

birincisi zararla karşılık. zaten 3 yıldır neredeyse kullanılıyor. mermi düşünce bizim toprağa 2 katı ateş açılıyor ve bu tarafımıza bir gram bile sorumluluk yüklemiyor.

ikincisi bmgk kararı. burda zor çıkar. esad'ın arkasında rusya var. rusyanın da vetosu var. rusya etmese bile çinin etme ihtimali de var.

dolayısıyla türkiye istediği kadar tezkere çıkarsın, bmgk daimi beşi onay vermedikçe istihbarati bilgi sağlamaktan öte bir amaç hedefleyemez.

ayrıca abd öso'nun başını çektiği muhaliflere eğit ve donat kapsamında 500 milyon dolar yardım kararını geçirdi senato'dan. bu da muhaliflerin abd yada türkiye askeri yerine kullanılacağının göstergesi. ki şu an kadar da eğitimine başlanan tonla insan var.

hadi diğerlerine gelelim. olan oldu bir şekil asker girdi. ışid ile açıkça düşman olduk. davutoğlu'nun açık kapı politikası var. suriye sınırından 1.5 milyon insan türkiye'ye girdi. bunların içinde kaç ışid sempetizanı var sence? sınır güvenliğinin maksimum olduğu durumda bile en az 100 kişi girebilir. ki sınır güvenliği maksimum diyorum. bizim sınır açık. 1.5 milyonda şu an en az 1000 kişi var. bu adamlar konya'da adam öldürdü öyle düşün. bomba elbet patlar.

bir diğer ayak. ışid sempatizanları. istanbul ramazan bayram namazı ışid yaz gör kaç kişi toplanmış.

bir diğer ayak. yabancı savaşçılar. adamlar türkiye üzerinden geçiyor hergün. binlerce yabancı savaşçı var. belçika fransa ingiltere başta olmak üzere. adamların beyni oralarda tekkelerde öyle bir yıkanıyor ki 2 ay önce hrıstiyan olan adam 2 ay sonunda antep'e geliyor cihat için.

son olarak operasyon. türkiye nato da alsa yanına bm de alsa ışid kolay kolay bitmez. terörist grupları incelersen özellikle üstlerine gidildiğinde daha da radikalleştikleri, ana metropollerde yer altına çekildikleri ve bombalı saldırılara başladıklarını görürsün. ihvan bile böyle yaptı yaa. akp'nin çok sevdiği ihvan bile ikinci dünya savaşı sonrası başbakan öldürecek kadar vahşileşebildi. ki bu örgütün akp ile farkı yok. siyasi bir parti bu. bir de ışid'i düşün.

bu iş başladı artık kolay kolay bitmez. 10-20 sene su götürür.

Canlı bomba patlatmaktan başka bir şey yapamazlar. Yemez bizimle sıcak çatışma girmesi. Ayrıca silah da bizden gidiyorken şimdilik bizden uzak dururlar.

adam ''Canlı bomba patlatmaktan başka bir şey yapamazlar'' demiş. daha ne yapsın adamlar götğümüzü mü kessin?

normal şartlarda yasal değil çünkü, suç.

damacanaya hallenen bir millet yaratmak bütün amaç

İyi de niye suç? Hangi beyinsizin aklına gelmiş bu?

İstenen ve uygulanan her yasak algı yönetiminde insanlara yenilgi tattırmak ve istediğine erişememesini ya da bunun için yasa dışı(!) yola baş vurmasını sağlatmak. Bu sayede işlerine gelmeyeni suçlayacak veri oluşmuş oluyor ellerinde ya da zaten özgürlüğünü kısıtlamış ve seni istedikleri sınırlar içerisinde tutmuş oluyorlar.

pornoya erişimi, en azindan görünürde, engellemesi ve zorluk cikarmasi sosyal bir devletin görevi. zira özellikle cocuklarin pornoya erisebiliyor olmasi, cocuk pornosu meraklilarinin da onlara ulasabiliyor olmasini mümkün kılıyor. bu sebeple, akp den bagimsiz olarak, pornonun kolay erisilebiliyor olmamasi gerekiyor. ama bunu yaparken, bu çağda tamamen anlamsız olan site/sayfa yasaklaması şeklinde yapmak yerine, sorumlulugu ebeveynlere birakan aile filtrelerinin yaygınlastirilmasi seklinde yapmak daha akillica.

bunun disinda porno tamamen kisisel ve bu sebeple de politik bir tercihtir. isteyen istedigini istedigi yerde izler. izleyen yetiskin oldugu sürece, devlete bok yemek düşer.

arkadaşlar onaylamasak da kanunla yasaklanmış şeyleri övmesek ve kanun yapıcılara beyinsizler, geri zekalılar filan demesek iyi olur.

zira bu da kanuna aykırı. suç ve suçluyu övmek, suça özendirmek.

pornonun yasak olması 90lardaki refah partisi hükümetine dayanıyor.

yaşınızın tutmaması durumu varsa ve gerekirse anlatırız detayları

advocatusdiaboli + 1
Şu zihniyetten beklenti ne kadar olabilir ki?
k1307.hizliresim.com

İyi ki bir yerlerden kaçak maçak giriliyor da pornoya, insanlar bir kısım enerjilerini boşaltabiliyorlar. Pornoyla bu kadar taciz-tecavüzün döndüğü ülkede pornosuz neler olurdu, kimbilir?

Bir de şu: eksisozluk.com

Iyi de zaten 90lardan once ulkede internet mi vardi derler adama , bence de refah partisine bok atalim hic problem degil ama dedigim de bi gercek degil mi

90larda evet internet yoktu fakat video kaset (VHS / Beta) veya tv yayınları vardı.

Cine5 ve kirmizi nokta ?

erotik/porno ayrımı önemli.

böylece pornonun suç olduğunu da öğrenmiş olduk. gerçi hamile bir insandan bile tahrik olan insanın pornoyu suç olarak görmesi ya da açık giyinen bayanların tecavüze açık kapı bıraktığını söylemesi kadar normal bişey yok. bunlara göre sevişmek te ayıp, öğrencilerin yüzde bilmemkaçı cünup, erasmus fuhuşu tetikleyen gereksiz bi oluşum falan.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

(bkz: hekimoğlu derler benim aslıma) ve de
(bkz: ordu'nun dereleri)...

klasik karadeniz türküleri dışında, bana göre en güzelleridir...

www.youtube.com

hastasıyım; www.youtube.com

Özgür Babacan & İrfan Seyhan - Diz Dize: youtu.be

ozlem tekin - kara sevda www.youtube.com

kalk ordan gerizekalı, oraya ben oturmak istiyorum" derse biri degil 8 28 yasında olsamben vururum..çoçuk normal arkadaslarda sıkıntı var.

bu yaslarda vurmazsa yani kalksa ezik muamelesi görse orda içine kapanabilir..bırakın olabildiğince baskın olsun..

aferin cocuga hakkını dayedırmıyor...

tabi bu gerizakalı olayı doğru ise...

geri zekalı olayı doğru evet. Bu okula yeni başladı oğlum ve bu kız ilk günden beri bizimkine "dörtgöz" diyormuş. Ne yazık ki o yaştaki çocuklar epeyce acımasız olabiliyor ama bu tip durumlarla başedebilmeyi nasıl öğretirim bilmiyorum.

kızlara vurulmaz desen? kalem kutusu yumuşak ama kızların canı kolay acır vs.
hatta bu yüzden kendinden küçük ve güçsüz olanlara da vurulmamalıya girersin. senden güçlü biri de seni döver o yüzden hiç bulaşma bu işlereye getirirsin.

kendini gıcık kızlara karşı tutabilirse o sabırla erkeklere karşı da tutar :)

Valla ben oğlanın yaptığını yanlış bulmadım, aksine kendisine gerizekali deyip emir veren birine bu yaşta haddini bildirmiş olması hoşuma bile gitti, aferin ona, allah bağışlasın.

Aşırı sinirlilik hali sizi çok rahatsız ediyorsa bence bi müddet daha bekleyin, geçici bi durum olduğunu düşünüyorum neticede çocuk bu, her türlü şeyi yapabilir. Ayrıca sizde ve diğer çocuğunuzda sinirlilik hali olmamasi oglunuzda olmasına engel değil, mizacı budur.

Olurda çok zorda kalırsanız devlet hastanesine götürün yardımcı olamasalar bile daha uygun bi kanala yonlendirirler.

Veli toplantısında da ezilip buzulecek bir sey göremiyorum. Çocuğunun terbiyesiz tavrına dogru olmasa da haklı olarak aynı seviyeden tepki vermiş dersiniz zaten buradaki tek suçlu sizin çocuk değil, şeyse ben giderim toplantıya :)

Böyle bir oğlum olsun isterim. Bu ülkede artık kadın-erkek-çocuk-yaşlı-genç farketmeksizin işini kaba kuvvet, baskı vs. ile hallediyor. Bu ülkede bunun geri dönüşü yok. Çocuğunuzu böyle bir ülke için hazırlayın bence.

Bırakın düzenin şartlarına uygun tedbiri alsın. Yoksa oğlunuz ezilecek bu ülkede.

Ellerine sağlık delikanlının. O bacaksız kezban da dersini almış, bir daha her isteğini istediği zaman gerçekleştiremeyeceğini, hele ki kimseye hakaret edemeyeceğini öğrensin.

Edit: Bu arada çocuğunuza karşı alakanız, niyetiniz ne kadar güzel. Ne kadar güzel insanlar da varmış dedim sayenizde.

kızın babasına diceniz bişi yok bence, önce kendi evladını eğitsin kendisi. mahçup olacağınız bir durum yok o kadar, çocuk bunlar.

uh bu kız ne uyuzmuş. annesiyle konuş çeki düzen versin kızına. 'benim oğlum sizin kızın terbiyesizliğini alttan almak zorunda değil, bi daha bu tarz durumların olmasını istemiyosanız kızınıza hakim olun' dersin. ezdirme bak oğlunu.

ama oğluna başbaşayken kız tabi. oğlun da ona dörtgöz desin. 'ben görüyom senin de dört gözün var işte sen göremiyon' dese kız kafayı yer :D

ayrıca tahrik var. yetişkin olsalar bile cinsiyet farkı olmasaydı ceza almazdı oğlun :D

henüz ebeveyn değilim ama düşünüyorum da bu yaşımda ben bile aynı davranışı yapardım sanırım. okula yeni başladığı için gergindir belki sinirlilik hali ondan olabilir. ama hakkını yedirmemesi benim de hoşuma gitti, paşa paşa kalkıp gitseydi kız da onu daha çok sinirlendirmek için daha da üstüne gider hepten sindirirdi muhtemelen. tepkisini göstermesi iyi olmuş

herkes helal olsun diyor ancak, bu cocuk ileride karisi mi dovecek dusunen yok.. sorunun kokeni bambaska bir sey olabilir, yarin hoslanmadigi bir sey soylediginizde size de tepki gosterebilir, otorite figuru olarak size tepki gostermekten cekinirse gidip duvari da yumruklayabilir.. aileler bu tip durumlarda yardim almali diye dusunuyorum, biz cocuklarimiza yetemesek de yardim alabilmeliyiz..
size profesyonel bir yardim almanizi oneririm, istanbul'daysaniz: www.ekipnormarazon.com

yeni dönemin halleride beni geriyor.yau biz sokaklarda buyumedikmi ?en yakın dostlarım kavga ettiğimiz arkadaşlarımız oluyordu bir süre sonra.
okula bile eti senin kemiği benim diye yazdırılırdık.
şimdi gelmiş çocuğa 4 göz demiş ,salak demiş çocukda ağzına geçirmiş yani yetişkinken biri iş yerinde gelsin sana 4 göz,salak desin bak bakalım ne oluyo,mahkemelere çıkılır.
e bu çocuklarda gerzek değil onca tv internet ortamında neye tepki verilip verilmeyeceğini hemen öğreniyorlar.
pskoloğa götürüpte çocuğa suçlu hasta psikolojisi yaşatmayın hayatı hayatının içinde öğrensin o öğretmen hem ne diye ikisinede ceza vermiyor?birine salak dediği için diğerine de vurduğu için herkesin önünde verilen cezalar en etkili cezalardır.gitmiş velilere söylemiş bide.
benim kızım bi çocuga dörtgöz dicek saalk dicek bi tokatda ben çakarım ağzına.
afferim koçuma.

veli toplantısında kızın babasına "kalk lan geri zekalı oraya ben oturacam" deyin. muhtemelen pislik çıkaracaktır.

sonra da "işte sizin kızda benim oğlana böyle deyince yapıştırmış ağzına" dersin.

empati kuramayan bi öküz çıkarsa işin sonu karakol olur demedi deme :)

bu arada cocuk kızlar maça erkek severi genç yaşlarda kapmış..cocugun geleceği parlak:D

kendisine hakaret eden birine karşılık vermemesinin "sağlıklı" olacağı kanısındaysan yahut bu seni endişelendiriyorsa senin bir psikoloğa görünmen makul olan. çünkü kültür ya da coğrafya farketmeksizin doğal olan budur, şiddete şiddetle karşılık verilmesi.

Çocuk gayet normal davranmış yaşına göre. Sindirip pısırıklaştırma.

vay arkadaş herkes şiddet uygulayan çocuğa gaz vermiş.

terörist, cani mi yetiştiriyorsunuz arkadaşlar siz?

yanlış yerde soruyu soruyorsun arkadaşım. burada çocuğunuzun yaşında çocuklar cevap veriyor sorulara.

Eline sağlık demiş herkes üstüme iyilik sağlık! Yahu empati diyosunuz da kalem kutusunu suratına yiyen kızınız olsa ne diyecektiniz merak ediyorum. Çocuk bunlar. İkisi de hatalı. Ama şiddete başvuran elbette ki daha hatalı. Babası neden konuşmuyor ben ona takıldım asıl. Erkek erkeğe şöyle bi konuşsunlar. Çocuğun en ufak hareketinde psikologlara taşınması bana yanlış geliyor. Kan damarlarda deli akıyor belli ki enerjisini boşaltacağı yorulacağı bir uğraş bulsa belki daha sakin ve dengeli bir birey olur. En azından pısırık ezik biri değil. İyi yönlerini parlatıp, kötü huylarını törpüleyeceksiniz elinizden geldiğince. Mükemmel değiliz mükemmel yetiştirilmedik hiçbirimiz, kendinizi yıpratmayın bu çocukla ne yapıcam diye.

yanlis bir durum yok, asil vurmayip kendisine edilen hakarete tepki gostermeden kalksa sorun olurdu.

olayi teroriste, caniye baglayana da kalem kutusunun yumusak tarafiyla vurmak lazim.

kanımca hemen uzmana koşmayın. bir, tahrik var; iki, kalem kutusunun can acıtmayacağını düşünmüş; üç, kızın canı acıdıysa bile, zırıl zırıl ağlayacak kadar acımamıştır ya, dörtgöz dediğine densiz, cazgır bir kız. siz, sözlü saldırılara sözle cevap vermesini telkin etseniz ve durumu takip etseniz, bir-iki kere daha tekrar ederse düşünseniz uzmanı?

kızın babası şayet gelip sorarsa "kusura bakmayın, çocuk dörtgöz, gerizekalı gibi sataşmalara kayıtsız kalamamış. kalem kutusunun da can yakmayacağını düşünmüş. konuştum, uyardım" dersiniz.

mea maxima +1
senın eskı duyurularını da hatırlıyorum az bıraz amcaları cins biriydi ve babayla da bı ara sorun yaşamıştınız. cocugu zaten pedagoga götürmelisin. hiçbir şey olmasa bıle sen de kendini eğitmelisin. cocuk egitimiyle alakalı programları ve kitapları takip etmeye çalışmalısın. çocuğuna da ogretecegın sey bu tip durumlarla karşılaştıgında öğretmenine şikayet etmesi. kız gerızekalı demiş diye agzına vuran cocuk haklı olamaz sen burdaki kreşlilere bakma. çocuk vurmayı nerden biliyor ve nasıl bu kadar kanıksamış bunlara eğilmek gerek.
hakkını aramak, karşılık vermek ayrı şeyler. kızın hareketiyle eşit bir karşılık vermeliydi eğer diğer her seyi yok sayacaksak. kalkmıyorum gerizekalı ilk ben geldim diyebilirdi ama vurmayı secmiş. mutlaka uzerıne düşmelisin bu konunun.

tedirginlik hucresi +1 ve ayrıca oğlunuza şunu öğütleyin: kendisine ne yapılıyorsa, o şekilde karşılık versin. kendinden güçsüz olanlara daha anlayışlı olsun, kavga başlatmasın, başlatan olursa da sineye çekmesin. hem efendi, hem de ezik olmamak mümkün yani.

keşke götürseydiniz daha önce doktora, mutlaka götürün. kıza çok öfkelenmiş daha önce de dörtgöz dediği için. yanlış anlaşılmasın onaylamıyorum şiddeti. fakat babasına ne diyeceğim diye bişey yok. kız da problemli bir çocuk belli.

bütçe ne kadar kısıtlı olursa olsun bu durum buradan akıl alınarak çözülecek bir sorun değil. yani durum vahim anlamında falan demiyorum, pedagojiden bahsediyoruz. evet, hepsinde değil ama devlet hastanelerinde pedagog oluyor. hiç olmadı, bunun üzerine yazılmış bi dünya kaynak var, kendin okuyarak da epey bir şey öğrenebilirsin. istanbul kadıköy'deysen, kadıköy belediyesi'nin çocuk gelişimi merkezi var, ücretsiz, tek şart kadıköy ikameti. istersen araşırıp bir iki kaynak önermeye çalışırım.

Pisiriklasmasin cat cat vursun, aslanim kocum.
kafalara gel kafalara. Kesip atin agirlik yapmis.

hakli olmasi, siddet uygulamasini mesru mu kilacak, modern dunyada her hakli oldugunuz anda cat cat mi? Onun icin mi guc calisiyoruz, hakli oldugum anda sag kroseyle sereyim hmmm.
Vahsi dogaya kopek kulagi kesip azdirmiyoruz , sakin olun bi önce. Bu cocuk gelecek demek. Bu gunden sikayetci mosyoler, yarini guzel insa etmemiz lazim.



Kizlarin cani acir uuu , diye sacma salak yaklasmayin konuya, kiz erkek mevzusunu katmayin.

cocukca seyler olur oyle, arkadaslari arasinda guc mucadelesi bunlar.
Bu guc mucadelesi ergenlige dogru sizinle yasanacak mesela. Su an otoriteniz kabul goruyor. Bu otoriteyi kullanin.


" ben de cok sinirleniyorum, trafikte dat dat diye korna calinca birileri ama kimseye vurdum mu oglum ( vurmadiginiz onkabulu icindeyim vurdunsa buyuk problem) "
" ben senden buyugum, babanim, senden cok sey biliyorum, bak benim okul fotograflarima (siyah onluklu old possum) , o gunlerde ben de arkadaslarima sinirlenirdim ama hic vurmadim ( babalarin yalan soylemedigi bilgisi icinde cünyır, yalan soylemissen o da bir baska problem tabi)"
"Ben ogretmeninle konusup senin hakkini savunacagim oglum , okulda sinirlendiginde kimseye vurma, aksam gel bana anlat, konusalim, ertesi gun gidip ogretmeninle konusacagim (tabi hemen solugu okulda almiyoruz, cocukla uzun uzun konusup gazini aliyoruz)

"Ben ogretmeninle konusup senin hakkini savunacagim oglum , okulda sinirlendiginde kimseye vurma, aksam gel bana anlat, konusalim, ertesi gun gidip ogretmeninle konusacagim (tabi hemen solugu okulda almiyoruz, cocukla uzun uzun konusup gazini "

Her ne yaparsaniz yapin. Yukarida alintiladigim seyi sakin yapmayin. Benim ailem bunu cok yapti. 30 yasima yaklastim. Herhangi birinin destegi olmadan hicbir derdimi cozemiyorum. Himaye edilmeye sakin alismasin. Kendi derdini kendi cozmeyi ogrensin.

Evrenos nerenle okuyorsun , himaye et sen git herseyini savun arkasindan ayrilma mi demisim orda, bunu mu anladin?

Aksine gitme demisim di mi, konus uzun uzun, cozum yollarini anlat gazini al demisim.

el insaf.

Öncelikle sorunu çocuğunuzun yerine siz çözmeye kalkışmayın kesinlikle. Tek başına hiçbir şey yapamayan bir çocuk yetiştirirsiniz, aman diyeyim. Daha bugün müdür beyle görüşüp bayrak töreninde bu konuda uyardık velilerimizi(konu buradaki gibi değil ama sonuçları aynı.) Kendine yetemeyen bir çocuk kalır elinizde.

Çocuğunuzun öğretmenleri ile tek tek görüşün. Derslerde -çocuğunuza belli etmeden- daha hassas gözlemlesinler. Standart öğrenci gözlemi yeterli değil bu durumlarda.

Sorunun kökeni büyük ihtimalle aileden geliyor. Ya kendini yakın hissettiği erkek figürlerle alakalı bir sorun var ya da sürekli/sık sık görüştüğü erkek aile(geniş aile olarak düşünün, çekirdek aile değil) bireylerinin çocuğunuza veya çevresine davranışında bir problem var.

Okulda öğretmenleri ile iletişimde kalarak sorunu yavaş yavaş çözebilirsiniz. Evde öğrenilenler okula yansır evet ama okulda öğrenilenler de eve yansır. Okulda sosyal davranış kalıplarını zamanla öğrenirse, aile/sülale içerisinde kendisine yanlış davranan kişileri de fark eder ve onlara tepkisini göstermeye başlar.

Arada küçük, önemsiz, kimseye zarar vermeyecek yanlışlar yapın ve sonra yanlışınızla ilgili onunla konuşun. "Büyükler de yanlış yapar bazen" durumunu ona açıklayın. Büyüklerden gördüğü her şeyin doğru olmayacağını yerleştirin önce çocuğunuzun aklına. Bunu anlamasını sağlamadığınız sürece, akıntıya kürek çekersiniz. Ailedeki olumsuz örnekleri onun için etkisiz eleman durumuna düşürerek başlamanızı tavsiye ederim. Bu yaştaki çocukların sorunları genellikle aileden köken alır. (Yanlış anlamayın rica ederim, öğrencilerimle tecrübelerim bunu işaret ediyor.)

"Kızlar daha zayıftır ama, daha çok canı yanar" kalıbını kullanmayın. Kızları zayıf varlıklar arasında görmesine sebep olursunuz. Evin içerisinde sizin rolünüzü sorgulamasına neden olabilecek kadar büyük sonuçlar doğurabilir.

Dağınık yazıyorum çünkü gün boyu 150 civarı 3. sınıf öğrencisiyle uğraştım gün boyu. O yüzden kusuruma bakmayın. Gün boyu bu sorunlarla o kadar çok karşılaşıyoruz ki, genelde bu tip adım adım giderek çözme yoluna başvuruyorum ben okulda. Umarım ilgili öğretmenleri vardır.

cevaplara inanamadım öncelikle
düzgün cevap veren sadece 3-4 kişi var gerisi oh iyi yapmış diyor şaka gibi
cevaplarda 'kezban', 'kızınıza hakim olun', 'cazgır', oğlansa 'delikanlı' 'koçum' 'aslanım' olmuş hemen
bazen duyuru üzücü şekillerde toplumun aynası oluyor.
8 yaşında iki çocuktan bahsediyoruz burada yahu!
kız potansiyel bir bully, onun kendi ailesi ve okul tarafından ayrıca takip edilmesi lazım, bu konuda şikayetinizi mutlaka bildirin okula,
çocuğunuz için gerekenleri aklı selim birkaç arkadaş söylemiş zaten. pedagog büyük ihtimalle en çok sizinle konuşacak zaten, evdeki durumu algılamak ve size çocuğunuza nasıl yaklaşacağınızı öğretmek için. size lazım olan da bu.

2.

Ikisini de dusunuyorum. Bir yandan 2, ama soyle bir durum var, ben o koltugu o kadin icin bosalttigimi biliyor. Yani o cocuk tek basina metrobuse binseydi, onun icin yerimden kalkmayacaktim. Bunu bildigine gore o kadinin ya oraya oturmasi ya da rahatsiz olmayin kalkmayin deyip kabul etmemesi daha uygun olurdu.

siz zaten kadın otursun diye değil, kucağında çocukla ayakta kalmasın diye yer veriyorsunuz yani amaç hasıl olmuş oluyor. aynı yaşta çocuksuz bir kadın binse ayakta kalacaktı zaten.

Yer vermem.

Baya yalpalayacak savrulacak,
60 yas ustu olacak,
sıfat duzgun olacak, homur homur basimda dikilmeyecek
cok kiloluysa da uzuluyorum
baston varsa direk kalkiyorum

Bi de hastane guzergahindaysa hic oturmam, hasta insan bazen belli olmuyor, vicdanen rahatsiz oluyorum.


haricinde yer vermem, bana mi sordu coluklu cocuklu yollara duserken.
sorsa, bacim otur oturdugun yerde derdim.

1

2

1. Yer verdigime pişman olurum hatta.

1. hatta ben cocugunuz otursun diye yer vermemistim diye uyaririm

4 yaşındaki çocuğa yer veririm yoruluyorlar çok çabuk

1.

Çocuğu ben de kucağıma alırım ki "Hadi, ablanın kucağına otur" başıma sık gelen bir durum. Verdiğim yeri kadın çocuğu ile birlikte rahat etsin diye veriyorum.

Yaşlıya, sakata, yorgunluğu yüzüne yansımış herhangi bir insana yer veririm ama çocuklu...

Ne biliyim lan çocuğun sefasını çeken cefasını da çekiversin bir zahmet. Çoğu zaman da gezmeye diye çıkıyorlar üstelik. Çocuk sahibi olmak da sorumluluk gerektirir. Gelecekte nasıl bir ülkede yaşayacağımız senin çocuğunu nasıl yetiştirdiğine bağlı.

Yer versem bile direkman vermezdim. 10 durak ben oturayım, 10 durak o otursun gibi bir orta yol bulurdum.

Cevap olarak 1. şıkka daha yakınım bu arada.

4 - 5 yaşındaki çocuk kadından daha çok yer hak ediyor bence. kolay mı lan çocuk haliyle ayakta durmak? çocukluğumu düşünüyorum da hiç de kolay değildi. erişkinsen bedenin belli bir güce kavuşmuş oluyor, ama çocukken daha çabuk yoruluyorsun, daha çok zorlanıyorsun.

2.

kadın zaten ayakta duramayacak haldeyse çocukla birlikte oturur. ayakta durabilecekse, çocuğunu oturtur. yaşlılar kadar veletlere de dikkat edilmeli, metrobüs gibi bir kaos ortamında ayakta durmaları çok zor olur. kadına yer vermemin sebebi çocuk, haliyle koltuğu çocuğun almasında bence sakınca yok.

ama şu an duyuruda olduğum ve sakin kafayla, rahat düşünebildiğim için böyle yazıyorum. metrobüste böyle bir şeyle karşılaşsam "NİYE AMA YHAA :((" derdim herhalde en başta. hepimiz duyurudaki kadar rasyonel olsak oohooov. nerde o kafa.

çocuğun oturması kadına kolaylık sağlıyor sonuçta.
bu kadar ince eleyip sık dokumaya gerek yok, ben de üni çağımda böyle artislenirdim kendi çapımda, bana ne vermicem mm vermicem diye, şimdi kendi 60+ annemle otobüse bindiğimde kazık kadar adamların nasıl oturmaya devam ettiklerini görüp sinirden çatlıyorum. bir de ekşiye döktürüyor ergenler, yok şu saatte çıkmasınlarmış, alt tarafı alışverişten dönüyolarmış bilmemne. çarşıya inip alışveriş yapmak bile zor ve zaman alıyor belli bir yaştan sonra.

kısacası yer veriyorsan dönüp bakma artık, emin ol makbule geçmiştir, gerisi o kişinin tasarrufu.

Ben bir kere yer verilen kadının elindeki alışveriş çantalarını koltuğa koyup ayakta gitmeye devam ettiğini de gördüm, peki o yer veren ne yapsın. Her şeye rağmen tabii ki 2.

bazen 17 saat ayakta çalışmış (sadece toplamda 1-1.5 saat oturabilrsem o kadar) vaziyyette uykusuz bindiğim oluyor m.büse. 38 durak gidiyorum. ayakta giderken uyuyup çok dizimin bağı çözüldüğü oldu.o yuzden yer bulduğum takdirde kimse umrumda değil. koca m.büste oturan hiç kimsenin benden daha kötü durumda olabileceğini sanmıyorum çünkü.

@angelus aynisini ben de gordum:) Ayip o kadarida..

delifaruk benim gözlerim dolmuştu çocuğun o halini görünce, umarım 3 misli sevap point kazanmıştır. Bunu hak ediyor.

Aslında olması gereken öğretmenin her ders sürekli ingilizce konuşmasıdır. Böylece çocuklar zamanla alışırlar, anlamaya başlarlar. İngilizcenin yoğun olduğu bir ortam yaratmak buradaki amaç. Sizin öğretmenleriniz de ilk dersler idealist olarak böyle başlayıp daha sonra işn kolayına kaçmış olabilirler veya (sizin için söylemiyorum) sınıfın genel durumu böyle bir yoğnluğu kaldıramayacak gibiyse vazgeçmiş olabilirler.

ben de orta hazırlıktayken 2-3 ingilizce öğretmenimiz vardı ve hepsi sürekli ingilizce konuştu. orta bire geçince matematik ve fen derslerini de ingilizce görmeye başladık, yabancı öğretmenlerle muhabbet de edebiliyorduk. hazırlıktayken rüyalarımı bile ingilizce görüyordum.
eğer oğlunuzun öğretmeni bunu devam ettirebilirse süper olur.

Hayır değil, genelde ilk başlarda öyle bir heves oluyor. Bir şekilde anlaşırız, zamanla onlarda konuşur diyorsun ama uzun süre ve sabır gerektiren bir yöntem olduğu için genelde öğretmen ana dile geri döner. Çocukların çoğu sana uzaylı gibi baktıkça tadı kalmıyor zaten kendi kendine konuşmanın.

ey gidin anadolu lisesini 7 sene okumuş efsane nesil eeey.

bizde hoca altyazı geçmişti.

Ideal olanı sürekli öyle devam etmeleri zaten.
Konular ilerleyip komplike hale geldikçe onun için yapmanız gereken açıklamayı basit bir dille yapmak, yani zor bir konuyu basitçe açıklamak zaten genel olarak kazanılması zor bir beceri olduğundan, Türkçe açıklamayı tercih edebilirler, ya da İngilizce ve basit olarak yapsalar dahi sınıfın düzeyi ya da dinamikleri uygun olmayabilir. Sanırım...

ögrencilerin ögrenme aliskanliklarini kirmak cok zor, hic ders yapamayacagina, mecburen türkce ye dönüyor bir süre sonra. özel okullarda dönmüyorlar ama orasi başka memleket.

11 sene oncesi aklima geldi :)))

Adamlarin turkce konustugunu baya bi sure duymadik, koridorda falan da ingilizce konustururlardi..

bi de bizim okulda fen grubu ve matematik grubu hocalari da ingilizce ders islerdi lisede, parabol polinom solv dis prablimla da gitmiyor ki, dili mi coziym fonksiyonu mu, hayatimin en zor okul gunleriydi lise hazirlik ve 1. Sinif.

sonra otomata bagladik, haftasonu bi etkinlik vardi, bizim okuldan degil baska bi ingilizce hocasi geldi, sakir sakir turkce anlatmisti, cok net hatirliyorum bu ne yaa ne anlatiyo bu kivamindaydik hepimiz.
Olmasi gerekenin bizim hocalar olduguna kani olmustuk.

bi de , biz bizim hazirlik hocalarina sir derdik :)))).
O zaman hic tuhaf degildi , simdi hatirladikca yerlere kapaniyorum, hayir yani sen ki bozkirin egitim neferi, sir nedir ya :))
tanisirken oyle demislerdi, bize sir diyceksiniz diye.

cemal süreya'nın dizeleri onlar.

2 gün önce Kızılay sakarya metro girişinde gördüm ''istediğiniz şiiri kopartabilirsiniz''
diye 15-20 tane vardı sanırım çok hoşuma gitti güzel şeyler

cemal sureyya sairden sayiliyorsa bunda da siir olmayacak birsey yok.

Şiir sokakta diye tagleyip paylaşılan şeylerin önemli bir bölümü şiir değil anladığım kadarıyla. Yani çay içiyorum sen yoksun, bebeğim gel baban sana soksun cümleleriyle aynı basitlikte cümleleri şiir sanıyor insanlar.
Ayrıca hep söylüyorum Türk şiirinin göğe bakmaktan boynu tutuldu.
Yetti artık.
Şiir okuyan gene okusun, yazdığını iddia eden gene yazsın ama orada burada çıkıyor karşımıza uydur kaydır şeyler.
Bir de çay var içersen ben var seversen geyiği var, yani sizce Aşık Veysel hakikaten böyle cümleler kuran bir adam mı? Ne naifliğine, ne ozanlık üslubuna uymayan şeyler bunlar.

Biri fena halde insanları kekliyor, "bebeğim yağmur yağdı sen öptün saçlarımdan, ıh" yazsın mesela bir yere, buna şiir diyor.
Bu elbette şiir değil.
Peki şiir nedir ne değildir okullarda öğretiliyor mu? Elbette hayır.
Şair sözcüğü şuur sözcüğü ile aynı kökten türemişken yapılan bu büyük şuursuzluk mide bulandırıcı.

Şiir okumak isteyen gider şiir kitabı alır okur.
İnternete güvenmez.

@inheritance, duvarda gördüğünüz şey şiir olsa bile kirlenip gidiyor.
Hepimize geçmiş olsun.

valla bilmiyordum. birisinin salladığı bir şey sanmıştım. kafiye yok, bir şey yok.

sen yoksun
nem var

diye bir şey var bir de, birkaç yerde yazıyordu. çözemediğim olaylar.

"kafiye yok birsey yok" sa eger şiirin ne oldugu konusunda epey okumaniz gerekecek. şiirde kafiye, uyak, ölcü falan epey geride kaldilar, neredeyse 150 yıldır insanlar şiir deyince böyle seyler algilamiyorlar.

şiir, insanin icinden geleni söylemesidir. kimin sair olup olmadigi, neyin siir olup olmadigi yönetmelikle kuralla belirlenecek seyler de degil.

ben çok severim bu dizeleri ya.

hemen yerin dibine sokmuşsunuz fularlı enteller sizi :((

Soruyla alakasız olacak ama yazmadan geçemedim.

#şiirsokakta etiketiyle
"Havalar soğudu Lavinya
Ceketimi geri ver"
ile tanışmıştım. Böyle ince görülmüş şeyler yazılıyor sanıyordum. Bildiğin facebook'tan alıntı yapılıyormuş. Ne anladık o zaman sokaktakinden?

(bkz: #33049304) gibi veya "hayat kısa insanlar çalışıyor" falan ya da yaratıcı şeyler #şiirsokakta'ya daha uygun olmaz mıydı?

böyle aşırı romantik tipler bunları ayılıp bayılıp paylaşıyor facebook'ta.
sana kesinlikle katılıyorum.
ister cemal süreyya nın olsun ister nazım'ın, hiçbir şiirsel cazibesi yok bunun.

Fuzuli ve ruhi kanka.

saraya davet edilmisler.
bahcede ir it gormus ruhi.
ya adem bak suna, bu it burda ne kadar fuzuli demis.
Fuzuli goruyorum ve artiriyorum demis; madem fuzuli, tut bogazindan sik ciksin kicindan ruhi demis.


siir icin tartismak guzeldir bilsen de bilmesen de.

Hece olcusunu kim takar? Olcuyle uyakla mi siir siir oluyor?

Vücut harika bir biyokimyasal bir makinedir. Varlığını fark etmediğimiz bir çok şey, minicik hücreler var bizi hayatta tutan. Hipofizi görsen yüzüne bakmazsin. Tenimizde yaşayan bakterilerin bile önemli fonksiyonu var. Hücre içinde o emri tetikleyen minik haberci moleküller var, sadece şu bile çok güzel. m.youtube.com İlla makroskopik olmasına gerek yok.

Richard Dawkins gibi konuşmuş olmayayım dedim amma, baş parmak evrimin ve insan gelişiminin muhteşem bir kanıtı niteliğinde bana göre. Kavrama, alet yapma, işleme bok püsür yeteneklerinin birçoğunu kendisinin de yardımıyla yapabiliyoruz.

hemoroid olunca da bazi seyleri daha derin düsünmeye basliyosun
oturdugun sandalyeden kalkarken poponu kasmadan kalkamadigini anliyosun mesela

böbrekler arkadaş. böbreklere tapmalıyız eğer ağrımaması sağlayacaksa. insana hayatı zehir edebiliyorlar.

eksiduyu.ru şöyle farketmişliğim vardır.
tek seferde çok derin bi nefes al ve saniyelerce tut.
üstüne bi de tuvalete git, ıkın.

ıkınmak bir nimet.

ıkınınca ölme tehlikesi olan insanlar var.

(bkz: insanın neresi acıyorsa canı oradadır)

Her bir noktamın değerini çok farklı zamanlarda, çok çeşitli vesilelerle çok fena anlamışımdır.

@kucukharfler ve @Cecilia ilginç bilgiler teşekkür ederim. tam olarak bunu soruyordum işte. poponu kasmadan oturduğun yerden kalkmamak mesela... işte otomatik bir şey daha, ancak yapamayınca fark edilir. ne kadar tuhaf.
yani elim olmazsa şöyle olur, gözüm olmazsa göremem bunları zaten biliyoruz da, popomuzu kasarak kalktığımızı biliyor muyuz?

@Lim5 çok güzel video teşekkür ederim.

dizim. ön çapraz bağıma şeyolmuştu, uzun süre topallamıştım. yolda karşıdan karşıya geçerken o kadar uzun düşünüyordum ki.

şimdi geçsem karşıya yetişene kadar kırmızı yanar mı?
erken atlasam ve araba geçmeye kalksa karşıya hızlıca geçebilir miyim?
vs vs

yükü ağır gelen bi fransızın 1 çantasını geçirmiştim, havaalanı kontrol şeysinden.

nası bi saflıktır bilmiyorum ki, çantada ne var hiç sormadım ve ben yardım teklif ettim. cayır cayır arama yapıyorlarken brüksel havalimanında, giden bilir gördüğüm en kapsamlı üst araması defalarca yapılıyordu.
kitaplarını sen al şu çantayı ben geçiririm dedim.
pel pel bakmış tamam demişti.

sonra kahve ısmalamıştı uçağı beklerken, dokturmuş.
bişeler daha konuşmuştuk da geçmiş gün unuttum tabi.

Şu: eksisozluk.com

milyonlarca var ama senin gibilere anlatmıyoruz

16 yasindaydim ve arkadaslarla karar verdik bursa ya gezmeye gidicez hafta sonu.evden kavga kiyamet izini kopardim ama o donemde kimsede cep telf yok.sabah herkes 7de disariya bakicak eger yagmur yagmiyorsa gidiyoruz demekti :) sonra Bursa ya geldik o zaman zafer plaza yeni acildi ve ilk adresimiz orasi (zaten baska bir yerde bilmiyoruz) bi geldik kapi duvar saat 10a kadar acilmasini bekledik kapida.hava soguk kis mevsimi ama cok eglenmistik.tabi donus yolunda otobus bozulup 1 saat yolda kalmak olmasaydi.

istanbul-adana arasi 14 saatlik otobus yolculugu. en arkanin pencere kenarina bilet aldim, yolda telefondan film izlicem kitap okicam falan rahatca. oturdum, yanima sivil biri, silahini gosterip "oraya ben gecebilir miyim" dedi. tamam dedim ben de bi an urkup. sorun cikmasin diye, biraz da cekingenlikten boyun egdim resmen adama. silahla yer istedi lan.

trenle macaristandan geçerken siz türksünüz diyip trenden indirilmiştik.indirildiğimiz yerde nüfus neredeyse 300 falandı ve kimse ingilizce bilmiyordu.yaşadığım en büyük ırkçılıktı bu.

harlem de gece sokakta kaldığım sırada taksicinin türk olduğumu öğrenince arkadaşı olan türkle konuşturup telefonda bana ağlaması sevinçten ve gece sokakta kalmaktan kurtarmaları

st. peretsburgda ucagı kaçırmıstık bi hiç unutmam. 2 haftalık yurtdışı seyahatin dönüşüydü. eşim arkamdan bagajları taşırken ben önden check-in için uçarak koştum ama, bankoya 10 m. kala ekranda "check-in closed" yazısı çıktı. yalvar yakar olduk ama nafile. tabi ilk ayak kaçınca aktarma da gitti. sabaha kadar moskovada havaalanında bekledik. sabah 5te gişeler açılınca dunyanın parasını verip yeni bilet aldık ve güzel ülkemize döndük. tabi bizim yurtiçi aktarmamız da yanmış oldu.

bir de benim tek başıma finlandiyada tren istasyonunda sabahlamışlığım vardır bunun bir gün öncesinde. bir şekilde helsinkiden st.petersburga döneceğim ama otobüs yok, tren yok, araba yok. sadece dolmus benzeri servisler var dediler ama benim hiç bir bilgim yok konuyla ilgili. eşim st petersburgdan detayları öğrenip, ayarlayıp bana haber verecekti, şu saatte şurdan bineceksin diye. bi şekilde telefonlarımız çalışmadı ne benim ne onun. sadece bir tane mesaj alabildim. sabah 6'da tren istasyonundan siyah bir ticari araba seni alacak diye. ne o mesajın bana ulaşıp ulaşmadıgını biliyordu ne de ben baska bir şey biliyordum. o saatte orda duran ilk siyah ticari arabaya attım kendimi. adam ing bilmiyor ben rusca. işaret diliyle ben st petersburg'a mi gidiyor dedim o "da da" diye onayladı ama arkasından bir sürü rusca bişeyler daha söyledi. ne dediğini bilmeden anlamadan bindim arabaya. allahtan doğru arabaymıs yoksa bugun çok baska bir yerde olabilirdim.

barselonadan amsterdama uçarken uçağa bindiğimde kokpit kapısı açıktı. yolda falan yürürken de laf atarım zaten insanlara, onlara da ben de sizinle uçabilir miyim demiştim. cidden mi dediler. evet dedim. koltuk numaramı sordular falan. neyse geçtim yerime, 10-15 dk sonra hostes geldi sessizce beni takip edin dedi. kokpite alındım. yalnızca 10 dk dediler ama bir muhabbete giriştik. çıkartmadılar uçuş bitene kadar. ardından yemek yiyelim dediler ama çevirmenliğini yaptığım lanet iş adamı olmaz demişti. 2 inanılmaz tatlı pilotla uçtum böyle giderken bak burası rotterdam bu taraf fransa diye göstermişlerdi. arada mailleşiyoruz. cesaret edememiştim foto çekebilir miyim demeye. kimseye söyleme dediler ama siz yabancı değilsiniz ^_^

o kadar uzun sürmedi ama anlatayım; 16 yaşımda ilk İngiltere'ye gidişimde hava alanından Cambridge'e gitmek için otobüse bindim, ben tek başımaydım, otobüs pek kalabalık değildi fakat yanıma bir kadın oturdu, yola çıktıktan bir sure sonra muhabbete başladı, derken şöyle dikkatli bakınca kadının benim accayip derecede hayran olduğum bir piyanist olduğunu farkettim. Kadın (Joanna MacGregor)meşhur ama yabancı birinin kendisini bu kadar iyi tanımasını o da beklemiyordu. neyse çok şaşırdım, sonra muhabbet vs derken konserine çağırdı beni, gittim, orada da konuştuk, güzel bir anıdır benim için.

Yastığı diklemesine koymak.

suratımı yastığa gömmezsem uyuyamıyorum. Bir süre sonra havasızlıktan yana doğru çeviriyorum kafamı ama vücut başka türlü uyumayı kabul etmiyor nedense.

yaz kış farketmez bacaklarımın arasında ya bi yastık ya bi yorgan olacak. aksi durumda uykuya dalış sürem uzuyo.

sadece uzanıyorum :D başka da bir şey yok

yüzüstü uyuyabiliyorum sadece. diğer pozisyonlarda uyuyamıyorum.

bir de alçak yastık olacak. her ne kadar sevmesem de mecburen gittiğim yatılı misafirliklere giderken kendi yastığımı götürüyorum.

yaz-kış bacak arasında yastık olmadan uyuyamıyorum.

Yüzüstü olmadan uyuyamıyorum ben de. Yüz üstü yatıp kendimi yatakla duvarın köşesine sıkıştırıyorum öyle uyuyorum.

sol tarafı dönük olarak uyuyorum. öncesinde 5 dakika sırtüstü uzanıyorum.

yüz üstü yatmam lazım.. iki yastık olacak. çoraplar çıkacak. oda ne çok sıcak ne çok soğuk olacak ve tv çalışacak 15dk civarı.

Yaz-kış illa ki örtü gerekiyor, örtünün ağırlığı olmayınca uyuyamıyorum. Bir de tek kol yastığın altında olmazsa dhaa zor uyuyorum.

Edit: Meğer ben düzgün yazamamışım. Aşağıya referans vereyim, la noix'nın tıpkısının aynısı.

eskiden benim de ayaklarim yaz kis disarda olurdu, sonra atlattim onu nasil olduysa. artik hep yorganin altinda uyuyorum.

yan yatmam lazim, sirtustu veya yuzustu uyuyamiyorum. bir de yastigim cok alcak olursa deliriyorum ikiye falan katliyorum zar zor uyuyorum.

bacaklarımın arasına ikinci bir yastık koyarım. ve ellerimi birbirine kenetlerim. bu şartlar sağlanırsa birkaç dakika içinde mis gibi uyurum.

sarılacak sevgili yoksa yastığa sarılıyorum. bir de tek başımayken sırt üstü uyuyamıyorum.

yüzüstü yattığımda rahat ediyorum bi, aslında hiç iyi bişey değil. çare bulamadım da. onun dışında uykusuzsam otobüs vapur tren ayakta oturarak her yerde uyurum hiç sorun değil.

aynen, ayaklarım mutlaka ve genelde vücudumun büyük kısmı dışarıda oluyor. bacaklarımın arasına kollarımın arasına sıkıştırıyorum bazen yorganı battaniyeyi vs.

soluma yatamıyorum, hep sağ.

bazen de firavun gibi yatıyorum, ellerim göbeğimde birleştirilmiş. bacaklar, vücut dümdüz. psikolojik sanıyorum.

benim bir arkadaş vardı ünide. küçükken yatağın altında canavar var diye korkutmuşlar. koca adam yorganı kafası dahil her yerini kapatacak şekilde uyurdu.

Cift yastik olmali. Ilk yataga girdigimde mutlaka sirt ustu yatarim, sonradan yana donersem donerim. Yan yattigimda 2 bacagimin arasina diz kapaklarinin yan kismina denk gelecek sekilde yastigi veya yorganin bir kismini sikistiririm. Yastik sicak olmamali, o da var.

Birde problemim var, ne yaparsam yapayim mutlaka ustum aciliyor gece. Hicbir cozum bulamadim, mutlaka ve mutlaka aciliyor.

üzerimde yazın dahi örtülecek bir şey olmalı.
yastık yumuşak engin olmalı. sert yastık olursa yastığı atar kolumun üzerine yatarım en kötü ihtimal.
yorgan pike örtü vs boğazıma kadar gelince mutlaka uykum geliyor. bu en önemlisi o yüzden.

Ust bacaklar arasina yastik koymam lazim, yoksa yok.
misafirsem falan, neblim yastik bulamamissam illa bise sikistirmaliyim.

yüzümü duvara yaslamam gerekiyo yani baya alnım ve burnum duvara değmeli, eğer böyle bi imkan yoksa ya da rahat edemediğim için yaslanmazsam elimle gözlerimi kapatmam gerekiyo.

bir de büyük silikonlu yastıklarda öldürseler uyuyamam. kesinlikle öyle yastık olmayacak. daha yatay olacak.

ahahahaha yahu ne komik şeyler varmış.

"kendimi yatakla duvarın köşesine sıkıştırıyorum", "ellerimi birbirine kenetlerim". "yüzümü duvara yaslamam gerekiyo" ne yaa haha :D

@r_u_h, çok ilginç tespit evet ben de tek başımayken sırt üstü uyuyamıyorum.

@delifaruk, o problemi yenmek için ben kendimi kundaklıyorum bazen :D Bildiğin dönüyorum yorganın üstünde, sonra kıpırdayamıyorum ve açılmıyo üstüm haha.

Ne zifiri karanlık olacak, ne de aydınlık. Sağıma dönüp yatarım, hemen de uyurum.

@pandispanya, öyle diyosun ama yüzümü kapatmayınca sanki çok süratle bi yöne doğru gidiyomuşum ve her an çarpabilirmişim hissi geliyo

ben mutlaka sağıma doğru kıvrılmış bir şekilde uyurum. dümdüz asla uyumam. yüzüstü uzanıp kendimi uykuya hazırlayabilirim ama. bir de yastık kalın olmayacak. kaz tüyü hele hiç olmayacak.

örtü şart

ayaklarım sıcak olmalı. bazı yaz geceleri bile çorapla yatmışlığım vardır (temmuz ağustos değil tabii)

genelde yüzüstü uyurum ama uykumun gelmesi için bi tarafa döner, yastığı kolumla başımın arasına alır, o şekil dizi mizi izlerim. uykum gelince bilgisayarı kapat, yüzüstü yat, uyu, mis

31

Her pozisyonda uyuyabilirim bacak arası yastığı olduktan sonra, bir de yazın donmus 1.5 litre buz sisesine sarılıp yatarım.

Ha unutmusum, Natgeo veya Discovery, o da olmadi herhangi birsey acik olmali tvde. Pc'den Tivibu'yu aciyorum, o sabaha kadar acik kaliyor sesi geliyor uyurken. Kapaliyken asla yatamam. Birseyler acik olmasi lazim orda.

@pandispanya, yok yahu oyle de olmuyor bende. Mumyaliyorum kendimi resmen, yine de gece aciliyor sirtim bir sekilde. Rahat 15-20 kez uykumu bolup sirtimi ortuyorum, haliyle cogu zaman usutuyorum.

@delifaruk, muzlu rulo pasta stilini dene bak gerçekten işe yarıyo: www.pastaresimleri.gen.tr

Yorganın bitişi gövdenin altına denk gelicek :D Daha da olmuyorsa artık üzgünüm.

kebap

Cezve.

Bulgur.

modifiye şahinler.

tarhana deyince keloğlan'ı anmamak olmaz.

lokum, zerde, güveç, katmer, takunya, yazma/tülbent, taş baskı, tel kırma, ebru, hat, zeytin ve zeytinyağı, kopanisti, el öpmek, misafirperverlik, yabancı hayranlığı, pişi yapınca birkaç tanesini kurtlara kuşlara deyip doğaya bırakmak, bakır kap kacak, muhteşem seramik,cam ürünlerimiz, gözyaşı şişeleri (adını anımsayamadım), iğne/mekik oyaları ve oyalara yüklenen anlamlarla haberleşme, tandır, necefli maşrapa...
aklıma geldikçe editlerim

yer sofrası

Türk kahvesi, badem şekeri, lokum.

ayran

Ev telligi


bizim di mi bu, anneler firlatiyo boyle ,giymeyince cocuumuz olmuyo falan.
bilemedim ki

ney, tambur.

+ kudüm, kemençe

karagöz - hacivat

ı, İ, ş, ğ.

yoğurdu görünce aklıma geldi, cacık.

üzerlik/yüzerlik ve onunla yapılan ev süsleri, nazar kovmak için atılan seğ/kurşun
makromeden örülen çiçek kaplarını da başka bi yerde göredim şimdiye kadar :p
öremeç/yöremeç /palan vb. bi dünya yünden yapılan hayvan, bebek vb. bağlamakta kullanılan ipler halatlar, aynalı beşik, telli duvak, yayık, yoğurt ve yoğurt mayalamaya dair herşey.

Berber dayaması.

nargile, ehl-i keyf

Bu arada söylenenlerin çoğu Arap kökenli şeyler, Türk kültürüyle pek alakalı değiller. Ondan sonra vay efendim neden Avrupalılar bizim deveye bindiğimizi zannediyorlar.

@freekara, başka millette olmayan salt türk milletine özgü olan denmemiş. bizim memleket urla. çocukluğum boyumu aşan zeytinyağı küplerinin arasında oyunlarla, nefis zeytinyağlı salata ve yemeklerle geçti. o teneke kutuları saksı yapılan vita margarinler çıkana kadar evlerde sadece zeytinyağı, içyağı ve tereyağı kullanılırdı. sonra çiçekyağı da sıklıkla girmeye başladı. zeytinyağı benim yaşamımda çok önemli bir yere sahip ve ben de türküm.

Ona bakarsan ince belli çay bardağını kullanan başka kültürler de var. Hiç ortak yanımız yokmuş gibi görünen hintlilerle bile yüzlerce ortak kelimemiz var.

Dünyanın başka hiç bir yerinde olmayan, sadece Karaburun yarımadası- Urla yöresinde oluşan hurma zeytini var. Zeytinler o yörenin havasında bulunan bir bakteri sayesinde ağaçta olgunlaşır, toplandıktan sora başka bir işleme gerek kalmadan tüketilir. Nefistir. Tarhana çorbasının yanında, kahvaltıda ve özellikle akşam üzeri kurulan asma altı/çardak sofralarında yeşil iç bakla, taze soğan, turp, domates(elbette zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş), roka, tere vb. birlikte harika olur.

halı (türk düğümü)

kız isteme, nişan bohçası, kayınvalide bohçası, çeyiz serme...

tuzlu kahve( kız isteme), sakızlı kahve, ekmek aşı...

edit:
şalvar, keşkek, çılbır, mantı, künefe, höşmerim, süt turşusu, yaz turşusu, lokma

çay, su arada kola

soda, maden suyu. en sevdigim icecek. hatta avrupalilarin ictigi gazli su en guzeli ama burda bulunmuyor pek.

cappuccino
limonlu madensuyu (bimdeki fevkalade)
soda + meyvesuyu + limon + meyve parçacıkları ile yapılmış alkolsüz punch.

Acılı/acısız şalgam suyu ama sadece yemeklerin yanında. Diğer türlü biraz sert(!) geliyor. Sanırım en sağlıklı içeceklerden birisi de bu katkı maddesi v.b. açısından.

Bira, rakı.

Kahve, sekersiz olan her turu, nerdeyse her vakit
cay, benim demledigim cay , disarda icmem
maden suyu, arasira
Yemekle birlikte ayran

arada çay ve çikolatalı kahve

yemeğin yanında ayran veya su.
kahvaltıda çay.
kahve, soda içmek aklıma bile gelmez.

şıra, icetea, eskiye nazaran daha nadir olmak üzere maden suyu

+

alkolü unutmuşum; bira,şarap, nadiren votka, rakı

ot.

su (her gün en az 2 litre)
maden suyu (günde en az 2 en çok 3 tane)
yeşil çay (sabah kalkınca hiit antrenmanı öncesi, iyi yağ yaktırsın diye. 1 bardak)
çay (akşamları nadiren, şekersiz, 1 bardak)
kahve (filtre kahve)

bu ara domates suyuna fena dadandım.
içine biraz limon sıkıp, biraz karabiber ekleyip içiyorum.
normalde çiğ domates yiyemeyen ben, kana kana içiyorum bundan.
ferah ve lezzetli.

Her zaman olmasa da yılda bir veya iki defa sübye içiyorum. Kavun çekirdeklerinin özünden yapılıyor. Bu yüzden evde kavunların çekirdeklerini biriktiriyorum. Oh.

çay ve dibek kahvesi

kahve
ayran
süt
su
meyve suyu

ben bulabilirsem şıra içmeyi çok seviyorum.

boza da alternatiftir

bu sıralar gazlı içecek çok içemiyorum aşırı şekerli geliyor. kahve içeceksem espresso (hava çok sıcaksa espresso frappicino oluyor o), taze sıkma meyve suyu satan yerlerde yapıyorlarsa karışık yapmıyorlarsa portakal-nar içiyorum genelde. ara ara da alkol

eksisozluk.com

ayran iciyorum bol bol. cay da oyle. turk kahvesi, filtre kahve ve espressoyu da ihmal etmiyorum. spordan once iyi oluyor ozellikle kahve.

gündüz ayran sabah portakal suyu veya süt. kolayı bıraktım yeni baya kilo yapıyodu. he bide denk gelirsem ıce tea alıp içiyorum.

Yorum yapmadan duramıyacağım herkeste çok sağlıklı şeyler içiyomuş

Disarida yine siradan seyler ic fazla para verme. Farkli tatlar kotani evde kendin hazirlayacagin iceceklerle doldur.

Mesela cok farkli degil ama ben sekersiz limonata icine 3 dilim misket limonu koyuyorum 15 dk dolapta bekletip severek iciyorum icecek bitince de yine misket limonlarini emmek suretiyle yiyorum. Gecmisten asina oldugum bi tat olmadigini icin hosuma gidiyo. Tavsiye ederim en azindan 1 kere dene.

büyük bir sürahide maden suyu, su, buz ve limon dilimleri, karışımı gün içinde bitiriyorum.

Ice tea iciyorum. Bazen sikma meyve suyu. Bazende buzlu soguk carlsberg.

battaniye/pike + patik

Kalın giyinerek.

Üşümuyorum, asgari kiyafetlerle kis mevsimi usumeyen bir insanim.
havalar sogudu diye nasil bi mutluluk var icimde anlatamam.
Yagmur yagsin simsek cakmasin.
Simdilik bu kadar

Hepsine eşit bölüştürüp arayıp aciliyet sormak en iyisi.

-moruk hesap numaranı versene.. bu aralar sıkışığım her ay blabla TL şeklinde vercem.

hem samimiyet hem de karşı tarafı satıraltında bilgilendirme. Çifte bonus.

Davulcu parasi etme , boluk boluk, 2000lirayi her ay birine ver

Dostum kredi cek total borc kadar herkesi sevindir kredin olsun gene. Birisi bana taksitle odese birdaha vermem geri borc morc

aciliyet soracaksan hepsine birden degil de sirayla sor, ilki aciliyet var derse sikinti olmasin digerlerine karsi.. 1.ye sor aciliyeti varsa 2000 ona ver, yoksa 500 verebilicem diyip ikinciye sor.. aciliyeti varsa 1500 ver digerlerine sorma falan.. bilal'e anlatir gibi olmus kusura bakma :(

aciliyetten ziyade nasıl istediklerini sorarım. kimi sıkışıktır peyderpey (hastayım bu lafa) ister, kimi de piç etme lan parayı bir defada toplu ver der. ona göre ödersin.

ne kadarlık bi borçtan bahsediyoruz bence onu anlat direk ödeme planı çıkarayım.

örneğin:

a- 3000
b-4500
c-11000
d-9000

aklı başında, güvenilir, paraya ihtiyacı olan bir üniversite öğrencisi bulsanız?

ya da çok fazla amerikan filmi izliyorum bilmiyorum :/

ne kursu çocuk da gitsin.
ben babamın eğitimlerine bile giderdim.


düdüt. lan gidemeyeceği bi yer ki sorduk dediğini duydum.

çocuğunuz için de bi aktivite bulsanız. biraz geç vakit belki ama.

Obez

düşündüm de initihar ederim off o ne öyle, allah başa vermesin

normal

obez ötesi.

Yağ oranınız %19 ve üstüyse şişmansınız, kilodan anlayamayız bunu. Ağırlığın nedeni kas da olabilir ama böyle sorduğunuza göre sizinki yağ. Muhtemelen Skinny Fat vücut tipiniz var.

Balık.

normal be... ne obezi?

Gayet iyi tam kıvamında. Ama mesele kilo değil o kilonun vücuda yayılışı önemli. Koca bir göt, kalın bacaklar, minicik memeler ile kötü tabii.

aşırı şişko, burada normal diyenlere bakma.

on numara bi kardeşimiz.

ele gelir, berceste.

morbid obez. obezliğin dışında kim bilir kaç tane yandaş hastalığı vardır. birkaç aya kalmaz gider zavallı kız.

doktora götürün dicem ama kapıdan pencereden çıkamaz ki o, vinç, helikopter filan lazım.

vücut kitle indeksine göre normal.

Balık etli.

bunlara kalsa insan içine çıkmamamız lazım. sormayın böyle şeyler şunlara. normal hatta zayıfa dönük normal. 51 kiloda ne götü ne göbeği lan?

normal demiştim, caps de bunu doğruluyor

gayet normal. hafiften spor-yoga vs de yapiyorsa zaten tas gibidir.

Caps gayet sıradışı olmuş.

Ama eğer ki boy 1.53 falan ve onu 1.60'a yuvarladıysan, kiloda 54 falan ama onuda 51'e yuvarladıysan (50 yerine 51 yapıp küsüratlı vereyim salladığım anlaşılmasın yöntemini kullanarak) şişmansın.

Yok verdiğin değerler doğruysa normalsin. Sıkıntı yok...

ne var bunda. fıstık gibi.

caps rica edeyim :)

1.60 üstü tüm kadınlar 50,

1.60-1.55 arası da 47 olsun bitsin bu muamma işkence bence.

spor yapsın capsteki.

normal ya. daha nolsun. gerci boy kısa ama artık topuklu falan giyersin.

Bence sisman

turk kiziysa buyuk ihtimal sismandir 51 kiloyla.

boyle spor yapmayan, yapanin da anladigi tek spor haftada 3 gun gotu yerde yaptigi pilates olan kizlardan bahsediyorum.

vucut yag oranina bakmak lazim, o kiloyla sisman da gorunebilir zayif da.

ornek olarak: bir tanidik: 1.60 boy 45 kilo falan, degirmen tasi gibi gotu var

doktora gitmeli, diyetisyene degil psikologa

Penisim olsaydi icine kacardi :((

Moda değil de hazan mevsimi geldi, o yüzdendir

Yok yahu, her mevsim boyleler. Etraf civil civil, yine ayni.

öyle deme hocam sen sağlam güçlü kişilikli biri olabilirsin de insan karmaşık canlı. özellikle gün geçtikçe hayat tarzımız o kadar ama o kadar hızlı değişiyor ki zayıf bünyeler kaldıramıyor.

Ben maas bagliyo feys diye duydum

tuzu kurular anlamaz. bu işin modası da olmaz. insanları yaflamak kötüdür.

yoo değil.

gerçekten bunalımda olabilirler. bu arkadaşlara gaz vereceğim diye helak oldum. biriniz de demiyorsunuz ki belki rock kardeşimizin de biraz gaza, motivasyona ihtiyacı vardır :(

Yok arkadas, bu kadar insanin bunalim takilmak icin gercekten sebebi olduguna inanmiyorum.
@cecilia'nin dedigi olabilir ama:)

Not: Harika bir hayati yok bu basligi acanin.

belki hüzün seviyolardır? öyle hissetmekten memnunlardır? size ne lan. mutlu olmak mecburi mi?

kaldı ki dünyada mutsuz olunabilecek şey sayısı, mutlu edebilenlerden kat kat fazla.

mevcut düzende mutlu ve sağlıklı olmak çok zor. en mutlu görünen tanıdıklarım bile iki dakika sohbet edince "abi istanbul yoruyo beni" falan demeye başlıyor. çoğumuz sığır gibi yaşıyoruz, öyle de yaşamak zorundayız. gayet normal olması gereken spor, hede kursu, hödö aktivitesi gibi etkinlikleri biz yaşamın zorluklarından uzaklaşabilmek için yapıyoruz. ki çoğumuz onları da yapmıyoruz. yediği yemeğin fotoğrafını internete yükleyen, gece yürüyüş yapmaya çıkınca yürüdüğü yolun fotoğrafını falan çeken bi canlı artık insan.

bilmiyorum, bana hapisteyim gibi geliyor sürekli. özgür ruhlu falan da olmadığım için bunalıyorum, daralıyorum. ha diğer yandan bakarsan şükür elimiz ayağımız tutuyo, başımızı sokacak evimiz var falan ama insan bundan daha fazlasını ister ve bundan daha fazlasına ihtiyaç duyar. afrika'daki aç insanla istanbul'daki sığır insanın ihtiyaçları ve mutlulukları aynı şeylere bağlı değil sonuçta.

yakında hepimiz ölücez.

@zam sampiyonu domates
Tuzu kuru olanlardan degilim. Demek istedigim baska birsey.

tırnağı kırılan antidepresan alıyor artık neredeyse. saçma bir yönelim var insanlarda, evet. ancak "moda" diyerek geçilecek kadar basit bir konu da değil.

Bos kalinca facebook keyfim vardi, o da yok artik:) Bunalim reklami hertaraf.

john lee hooker +1

moda denmemeli. sosyal medya, online olaylar derken insanların aslında asosyalleşmesinin sonucu bence mevcut durum. aile, ve çevre olarak kötü durumda olanlar da bu durumda ne çok etkilenenler.

Sürekli bir koşturmaca içindeyiz. İster istemez; bulunduğumuz sosyal veya profesyonel ortamda en üst mertebeye çıkabilmek, arzu ettiğimiz ürünleri alabilmek, başarılı olabilmek ve daha bir sürü şey adına didinip duruyoruz. Bizlere çeşitli yollarla gösterilen/dayatılan hayat tarzları da cabası. Bir de Türkiye gibi bir ülke de yaşıyorsanız ve biraz da batı ülkelerindeki yaşam koşulları hakkında bilginiz varsa iyice sinir küpü oluyorsunuz.

Bunalım takılmak moda demeyelim de bunaltan bir sürü etmen var. Mutluluk nedir, var mıdır, mutlak mevcudiyeti mümkün müdür; bunlar hep ucu açık ve cevaplanamayacak sorular. Ama elimizdeki en somut gerçeklere bakacak olursak dünya olabildiğince acımasız ve bu sürümcemede insanlar birbirlerinin işlerini hiç de kolaylaştırmıyor, birbirimizin kurduyuz.

Bulunduğun ortamı bilemeyeceğim ama dikkat çekmek veya şekil olmak adına da yapıyor olabilir çevrendekiler. Sürekli karamsar bir modda takılan bir arkadaşımdan biliyorum.

(bkz: az pişmiş et elitistliği)

hayvanın belli yerlerinden belli yemekler yapılır. kalkıp da az pişmiş et yapacağın yerden tandır yaparsan, tandır yapacağın yeri az pişirirsen babayı alırsın

Mühürleme daha çok kavrulan etlerde kullanılıyor bildiğim kadarıyla. Tandır bir de daha çok kuzu etiyle yapılıyor. O da yumuşak. Ondandır herhalde.

Damak tadima hitab etmiyor muhur isi.

dogru ya da yanlis yok, damak zevki baska.

la noix +1

t bone steak den tandir yapan gördün mü

Şimdi et pişirilirken birçok hata yapılıyor. Misal mühürleme işi sadece dökme tavada olur, teflonda olmaz o iş. Ayrıca et sık sık çevrilmez, et oyuncak değildir; 3/4 dakika bir tarafı, 3/4 dakika da diğer tarafı yüksek ateşte mühürlenir, daha sonra orta ateşte pişirilmeye bırakır. Ayrıca birçok insan "Et pişmiş mi acaba" diye çatalla şunla bunla eti delik deşik eder. E tabii böyle yaparsanız o mühürleme piç olur haliyle, bir anlamı kalmaz. Tüm suyunu salar ve kurur. Ayrıca etler piştikten sonra görmemiş gibi saldırılmaz; önce tahta bir yüzeye bırakılıp birkaç dakika dinlenmesi sağlanır. Etin içinde, yüksek ısıda belirli toplanan su bu dinlenme esnasında ete tamamen yayılarak etin içinin daha yumuşak olmasını sağlar. Et pişirmek pek kolay bir iş değil yani, bunları yapmazsanız o et yüksek olasılıkla deri kemer gibi oluyor.

Bu arada tandırı bilmem, kuzu etini nerde pişirirsen pişir zaten yumuşak olur.

kansızlık olabilir

ama b12 seviyesi düsüklügünde unutkanlik da olusmuyor mu? sadece yorgunluk ve agri var bende

depresyonda olmadığından emin ol ve multivitamin al.

valla b12 diyorum bende. millet bunu yazınca "hadi lan ordan" diyordum. fakat bende 1 haftadır kullanıyorum. ne yorgunluk kaldı ne morel bozukluğu. çalışma motivasyonum bile inanılmaz arttı.

depresyonda degilim diye dusunuyorum, ve sadece bi günlük bir sey degil bu. 1bucuk yildir falan var ama ara ara geciyor, ve günlerim yogun gectigi icin gercekten kendimi yordugumu düsünüyordum.

b12 eksikliği, demir eksikliği, akdeniz anemisi, uyku apnesi, saman nezlesi...

@zam sampiyonu domates, unutkanlik durumu var miydi ya da benim saydiklarim disinda baska bir sey.

(bkz: amerikan paraziti)

Tesekkürler, eve döner dönmez gidip kan tahlili yaptiriyorum, bütün bunlar cikar degil mi o zaman

unutkanlık değil ama yaptığım meslek nedeniyle aklım çok yoğun olduğu için bana normal geliyor. yalnız bu yorgunluk olayı 3 senedir vardı bende. masa başında çalışıyor olmama rağmen hep yorgundum. şimdi sabahları çok rahat kalkıyorum. akşamları düzenli uyuyorum. kesinlikle tavsiye ederim.

ikna oldum, o zaman 30 eylül icin randevu aliyorum

D vitamininizi de mutlaka ölçtürün.

tam kan tahlili yaptirdigimda hepsine bakiyorlar di mi?

bu arada şunu tavsiye ediyorum.
www.solgar.com.tr

yok tam kan tahlilinde vit b, folik asit ve d vitamini bakmazlar. özellikle istemeniz lazım.

Kolestrol diyorum. Firlamis.
Kendimden biliyorum.
yemekhane yemegini azalt.

Depresif ruh hali.. Depresyon..

@cecilia, ev yemegi yiyorum bu dönemde genelde, kendim hazirliyorum ve dikkat ediyorum disarda
@vejeteryanvampir, tesekkür ederim döndügümde hemen baktiracagim
@sorumvarbenim, stresli bir durumda degilim aslinda, gelecek planlari iste sadece

doktorluk. egoları çok yüksek oluyor. doktor olduğu halde mütevazi olan tek kişi compadrito mesela. hepsi onun gibi olsa keşke

meslek mi sayılıyor bilmiyorum ama ik'cıların tümüne uyuz oluyorum. nedenlerini sıralamaya gerek yok sanırım, herkes az çok kendinden bir şeyler katabilir bu konuda.

sigorta brokerlari. abi boyle igrenc, boyle bir bok uretmeyen, tamamen adam sikmeye odakli meslek yok.

işletme. uyuz değil de. çok komikler. ev arkadaşımın etkisi belki biraz da
hiç bir iş yapmadığını gözlerimle görürdüm. ama sürekli afra tafra sinir dünyayı kurtarıyo halleri.

hep bilgisayarları çöker. evin salonunda karşılıklı laptoplarımız. bende autocad photoshop 3d max açık. onda aynı kapasite laptop.
excelde inanılmaz sıkıntılar yaşayıp duruyor.

benim çizimim hata verip kapatınca kalkıp su içiorum. onun nedense kapanınca dünyasının sonu gelior.

---
bu ekonomi işletme endüstri müh tayfası böyle. kardeşim de iş yerinden gelir dünyayı kurtarmış gibi. hayır sen işlerini anlamıosun ondan böle diosun demeyin. bu meslek grubu o kadar çok konuşup işini anlatıo ki baya öğrendim yıllardır bunların içindeyim. ama onlar benim işime çok saygılı <3 hihi
-----
psikologlar. hiç sevmedim sevemeyeceğim. ama psikiyatristlere bayılırımm. kendi doktorumu çok seviorum <3


---

edit:
douchebag editi:

aslında mimarlar küçük dağlar da yaratıyor..

www.youtube.com

big dünyanın en mükemmel mimarlık şirketidir. ve kurucusunun gelecekte olması gereken dağ sistemini anlatma videosu bak bu.

yani hem mecazi hem de gerçek anlamda mimarlar dağ yaratıyore evet <3 hihi

basit bilgileri güzelce cilalayıp "danışmanlık" adı altında tonla paralara kakalayan, yaşamın sırrını veriyormuş gibi davranan ama aslında yeni bir halt söylemeyen bazı şahıslar ve şirketler. danışmanlığı hakkıyla yapanları tenzih ediyorum tabii.

bununla ilgili yurtdışında bir araştırma vardı, garsonlar birinci sıradaydı.

ben gazeteci ve hukukçulara biraz önyargılı olabiliyorum. malum hangi ülkede olursa olsun onlar iktidarın orospusu olunca halkın özgürlüğü, ülkenin geleceği ile ilgili çok şey değişiyor. iktidar orospusu ruhu var mı yok mu anlayana kadar önyargılı oluyorum.

doktorluğa gelince, yeni mezun yolun başında bir hekim ukalalık yaparsa -tıpkı diğer mesleklerdeki acemilerin bunu yapması hoş olmayacağı gibi- itici olur. ama karşımdaki şahıs idrar kesenini alıp, yerine ince bağırsaktan yeni idrar kesesi yapıyorsa mütevazi olmasın zaten. her türlü hayranlık uyandırır.

devlet memurları
hiçbir iş yaptıklarına inanmıyorum. işsiz kalan 400.000 iibf mezununun memur olma hayaliyle yanıp tutuşmasından da anlaşılıyor zaten nasıl tiplerin memur olduğu.

Tip okuyom. Hocalar burnumuzdan getiriyo ahsjajfk. Hastalarin da burnundan getiriyo. Galiba doktorluk ya. Sevemedim ztn. Babam zorla yazdirmisti.

hayret nasıl yazılmamış: emlakçılar

sırf evi göstererek para kaznaıyorlar ve ev sahibinden de para almadıkları için artık emlakçıdan olmayan ev yok, boşa para bayıyoruz yani.

mühendislik mezunu olup da satış-pazarlama yapan tiplerin alayına uyuz oluyorum. aslında genel olarak satış pazarlama tarzı işler yapan tiplere uyuz oluyorum ama mühendislik mezunu olup sırf parası iyi diye böyle bir işe giren insanlara ultra uyuz oluyorum.

Psikologlar. Gereksiz buluyorum.

doktorlar, emlakçılar, toplu taşıma şoförleri, memurlar ama memur derken hani alt kademe memurlar vardır ya ufacık bir iş için bile bi ton afra tafra çayını böldük diye hah işte o tarz memurlar.

hatta emlakçılar +999

o kadar ki bu adamlar sahibinden satılık evi bile kendilerininmiş gibi satıp komisyon alırlar.

her boku yapan "usta". böyle tamirat vs. hem sürekli yarım iş yapıyorlar hem de öğrenci falan dinlemeden adam kazıklamaya çalışıyorlar.

vay be kimse polis dememis gozlerim yasardi :)

siyasetciler

"sosyal medya uzmanları", ne yapıp da bu kadar götleri havada geziyorlar anlamıyorum. mesleğin adı bile çakma resmen.

- escortlar, toplumun virüs taşıyıcıları, kanserleri,
- instagram modelleri, bi hava bi hava gören chairman of the board sanır,
- emlakçılar, yukarıda açıklanmış, hava parası alan her tür meslek diyelim,
- taksiciler, oç taksici başlığına bakabilirsiniz,
- mimarlar, küçük dağları ben yarattım havaları,
- politikacılar, bi bok bilmeden taraftarlık, hülooğlukla koltuk dolduruyorlar,
- moda'da zorla çiçek satan çingeneler, bi ton samimiyetsiz dua eder, yanındaki kızın önünü keser, siktiri çekince bir de çemkirir,
- kendini zeki sanan esnaf, mağazasına giren müşteriyi sikmeden bırakmayan, oç esnaf, artık internet var da 2 dk'da bakıp ne palavracı olduğunu anlıyorsun,
- vergi müfettişleri, sağa üstad, sola üstad, sana gelince kaplan,
- satışçılar, ağzını eğe eğe konuşan, palavracı satışçılar
- minibüs şoförleri, potansiyel katil, psikopatlar,
- bisiklet tamircileri, kombi tamircileri, genel olarak tamirciler, iki vida sıkıp 200 tl isteyen pislikler

gaza geldim, yazıcam, biraz soluklanayım.

çakma "event manager"ların mesleği.

ve tabii ki

- polisler
- siyasetçiler
- emlakçılar
- taksiciler

bence en temel maddeleri saydım.

polisler. emir kulu oldukları için katil olmak zorunda değillerdi, oldular. ne yazık ki genelleme yapıyorum...

ve bazı öğretmenler, hepsi değil. gerçekten insanın hayatına bir bok katmayarak sırf iş olsun para olsun diye öğretmenlik yapan boş ve cahil olanları.

Emlakçı.Aldıkları para sanki yaptıkları iş karşısında çok fazla.Bu güne kadar acayip zengin kaç emlakçı gördün dersen bir şey diyemem.Aldıkları para hayır etmiyor herhalde ya da bizim farkedemediğimiz bir şeyler var.

Onun dışında bir şeyin danışmanı.Hatta hep şu fıkrayı anlatırım;

Adamın biri bir gün balonla gezmeye çıkmış.Derken havada kaybolmuş.(Nasıl olduysa artık) Neyse bir evin üstüne alçalmış ve evin bahçesinde duran adama seslenmiş.
-Pardon ben kayboldum da neredeyim şimdi acaba?
-42. paralelin 36 derece kuzey doğusundasın.
-Bir şey daha sorabilir miyim?
-Sor bakalım.
-Danışman mısınız?
-Evet.Nereden bildiniz?
-Verdiğiniz bilgi doğru ama bi boka yaramıyor...

::::)))))

İk. nedeni hepsinin on numara oyuncu olmasi yuzlerinden yapmaciklik akiyor resmen.

insan kaynakları çalışanları. karşılarında kendilerinden daha donanımlı bir insan olduğu halde çoğu oraya iş başvurusuna gitti diye karşısındakine çöp gibi davranıyor. sandalyeyle dövesim geliyor.

bir de magazin muhabirleri.

marketingciler, emlakçılar, taksiciler

ögrenci islerindekilerle genel olarak kaymakamlik, konsolosluk, göcmen bürosu calisanlari.

gözü tutmaz, huyuna gitmez ya da o gün tersinden kalktiysa bildigin her seye karsi gelip ellerindeki yetkiyi düpedüz seni yavaslatmak/isini yokusa sürmek icin kullanabiliyorlar. tamam anliyorum her gün bin tane malla ugrasiyorlar iyi hos da, her seyi tam olan eksiksiz nezaketle yaklasan heriften ne istiyorsunuz? elinde güc var ve biliyor ki adamin isi onsuz olmayacak. istedigi gibi keyfi davraniyor ve sikayet edecek yaptirim uygulayacak birileri de yok adam gibi. sikiyorsa sikayet et, senin ettigini bilirse imkani yok isini yaptiramazsin.

topundan nefret ettim.

doktor falan kac yil okuyor, meslek önemli birak egolari olsun, sen masa basina pinekleyip solitaire rekoru kasan sahis, ne diye belgemi vermeyip yarin gel bugün site kapanmis diyorsun. arkandaki camdan görüyorum solitairei asagi bile indirmedin a.. k......

cok sinirliyim cok.

İkcilar
mali musavirler
vergi mufettisleri
Ot bok eksperleri emlak eksperi mi herneyse onlar iste bu cetenin basi
ikcilar
hemsireler
hasta bakici adi altindaki yasamasi bile topluma zarar mikrop yuvalari meslek grubu
belediye personelleri , hicbiri bi boka yaramiyor hepsi kangren bacak gibi kesip atilmali
ikcilar
hemsireler

Unutmadan ikcilar ve hemsireler

öğretmenlik bir de. gereksiz bir özgüvenleri var ve çok konuşuyorlar. wiilii, doktor olması ukala olmasını gerektirmiyor. kaç yıl okuduğu beni ilgilendirmez, okumasaydı, bana mı sordu? annesi, babası konu komşuya hava atacak diye ben mecbur muyum egosunu çekmeye?

1.Üniversitelerdeki öğrenci işlerinde çalışanların mesleği ne ise o - sanırım nedene gerek yok gayet açık
2.doktor - o kadar egolular ki o kadar yukardan bakıyorlar ki hasta olduğumu söylemeye korkuyorum !
3.polis - bununda nedeni gayet açık sanırım
4. halı saha işletmeciliği - Bu mesleği kıskandığımdan uyuz oluyorum. Hayalimdeki meslek..kazanç/efor oranı en yukardaki mesleklerden..

- polis (diğelerinden açık ara önde)
- emlakçı başlığı altında üretime hiç katkıları olmadan para kazananların hepsi
- hizmetliler (ofislerde çay, temizlik görevini yapanlar). benim denk geldiklerimin hepsi çok garip. mesela cafedeki garsonları falan azarlıyorlar. lan sen de aynı işi yapıyosun. en çok senin anlaman lazım onun halinden ama yok. bi de iş yapmaktan sürekli kaçma halindeler. eski ofiste masamı kendim siliyorsun mesela. çayımı da misafirim gelirse getiriyorlardı. işine yarayacak adamlara yalakalık yapıp devamını sallıyorlar.

emlakçılar, ikinci el eşya satıcıları, kişisel gelişim uzmanları, siyasetçiler.

politikacılar, baştan aşağı yalan dolan olduğu ve kendi çıkarları olmadan ağızlarını açmadıkları için.
satışçılar, bir ürünü allayıp pullayıp ederinden fazla fiyata ittirdikleri için (cebimdeki paraya ortak olmak bi nevi).

Türk mühendisler, sözlükte bir görsen hepsi mucit, hepsi yaratıcı, gerçekte bir bok yaptıkları yok.

Ama doktorlar bizim yaptığımız aletlerle tedavi yapıyorlar!!!1!!11 Gören de aleti kendi bizzat yaptı zanneder aq.

@i was made for you

tıbbi cihazlarla icadı vs ilgili bir çalışma yapmış, seminer sunmuştum. ben de çok şaşırmıştım, görüntüleme cihazından her türlü muayene cihazına kadar bu aletlerin yüz doksanından daha fazlasının mucidi doktor zaten. mühendisler bu cihazlara kendi markaları için ek özellikler vs eklemiş daha sonra.

mimarlar.

allahım bir proje yazıyoz. tek merak ettiğim şey işin kaç para tutabileceği. ama bir rakam söyleyecek. adam rakam söylemek için benden 60 bin tl istedi la... işin yapılacağı toplam alan 140 mt2. bir tane ama bir tane normaline rastlamadım. hepsinin mekan on numara. hepsi çok yoğunum diyor ama hiçbir şey yapmıyor. hepsi yalancı. topunuzun mk dedim valla.

not: mesleğim var ama mimarlık böyleyse bir 4 yıl daha okurum valla.

bir de polis tabi.

Stand-up'cilar. Gulmeye para harcanmasi bana sacma geliyor. Guldurerek ultra zengin olunmasi ise daha bir sacma.

Mankenler.

Astrologlar. Havadan para goturmek denen seyden daha ote bunlarinki.

Emlak danismani. Ne is yaptigini anlamadim o yuzden sevmiyorum bunlari.

Muhasebeci. Sebebini bilmiyorum, oldum olsasi sevmedim.

Yazar. Ne bileyim yahu, yazmak meslek olmamali sanki..

@ sumuklu asilzade

Mutlaka öyledir, ben de Gazi Yaşargil'in kızlarının isimlerini verdiği ameliyat aletleri icat ettiğini okumuştum. Bir de olay şu yani, o aletlerin hepsi yabancı marka (mesela MRI deyince Siemens geliyor aklıma). Öyle bir yazıyorlar ki bizzat kendileri yapmışlar sanki. Ben doktor değilim ama gıcık bir durum. Diğer teknolojik aletler için de aynısı geçerli.

devlet memurları.
yetki var sorumluluk yok heriflerde.

polis, hakem, vali, imam - masa olduklari, sistemi ve siniflarimizi hatirlattiklari icin.
insaatci, borsaci, reklamci - hirsizlar mi daha gunahkardir onlar mi karar veremiyorum.
mimar, tasarimci, moda sektorundekiler - dunyanin cirkinlesmesine hizmet edenler. onlar da gunahkar.
tuccar zihniyetli sanatci/elestirmen/gazeteci/bilim insani, sanat eseri simsari, karaborsaci, ozel muayenehane acan doktor, devlet okulundan ozel okula gecen profesor/ogretmen, yurtdisindaki sosyal bilimci akademisyen - halkini satanlar

onyargiya sahip olduklarim:
sinema, televizyon sektorundeki tipler, spor salonundaki "hoca"lar, organizasyoncular, araba modifikasyonu isiyle ugrasanlar - cogunlukla yavsak oluyorlar.
taksici, emlakci, torbaci, futbolcu - genelde mal oluyorlar.
astsubay, barmen - kendilerini br sey zannediyorlar.

basbakan, bakan ve milletvekillerinin de ekserisi hakikaten suzulerek secilmis insanlardan ibaret.
ben de kendimi butun bunlara maruz kalmak zorunda biraktigim, butun bunlari izlemekle yetindigim icin gotun onde gideniyim.

sevmedigim seylere en cok katkisi olanlar son iki siradakiler. bu yuzden en cok nefret ettiklerim onlar.

e: elbette burada bahse konu olan meslek gruplarina mensup sahislar neticede turkiye'de x uniformasina burunmus insanlar. sorun o uniformada mi, insanda mi, bende mi, baska bir seyde mi bilemiyorum.