spor sonrası alınan her besin büyüme hormonunu düşürür. protein tozunun da spordan hemen sonra içilmesi büyüme hormonunun salınımını düşürür. ama gerekli ve doğru olan ilk 5 dakikada likit basit şeker, ilk yarım saat içinde de whey protein. tahribatı minimum düzeyde tutmak için böyle. büyüme hormonu zaten uyurken yeterince salgılanacak. çok takılmamak lazım ona.

hocam ilk sorum iş olarak vücudunu kullandığın bir şey yapıyor musun? yani mankenlik, film yıldızlığı, sporcu olmak vs vs.
değilse böyle şeylere kafa yormaya gerek yok.
bilimsel olarak ilk 30dkda şu kadar bu kadar kanıtlanmamış şeylerdir.
kafanıza böyle şeyleri takıyorsanız examine.com girin. onun dışında brosciencela uğraşmayın.

bu işin temeli lift big, eat big

Growth hormon tek başına hiçbir işe yaramaz, yani kasların büyümesine de neden olmaz. Growth hormonun işlevsel olabilmesi için karaciğerde üretilen IGF-1 isimli peptid ile sentezlenmesi gerekir. Ancak bu şekilde kas tamiratı gerçekleşir. Fakat IGF-1'in sentezlenmesi için insülin gereklidir. Oldschool elemanlar, IGF-1 çabuk salgılansın diye basit şeker kullanırlardı, bir noktaya kadar işe de yaradı ama bunun zamanla sağlıksız olduğu ortaya çıktı. Zira IGF-1 anabolik olduğu için doğası gereği her şeyi büyütmeye eğilimlidir. Yani kaslarda büyüme sağladığı gibi hücrelerde de büyümeye neden olmaktadır. Bu da kansere neden olmaktadır. Onun dışında, basit şeker nedeniyle aşırı salgılanan IGF-1 hormonu, growth'un üretimini de durduruyor. Yani IGF-1 ne kadar az ve yavaş salgılanıyorsa o kadar iyi. O nedenle çok miktarda IGF-1 yerine kontrollü IGF-1 salınımı hem growth'un daha uzun süre üretilmesine, hem de kanser riskini ortadan kaldırmada daha etkili bir yöntemdir. Onun için de basit şeker yerine kompleks karbonhidrat tercih edilmelidir. Zira basit şeker kullansan da IGF-1 salınıyor kompleks şeker kullansan da. Birinde daha az salınıyor birinde daha çok; yani fayda/zarar analizinde kompleks karbonhidrat daha önde. O nedenle basit şeker kullanmak gereksiz.

hayır. göz rengine o kadar takılmak şekilciliği abartmak olur heralde.

Hayir, yakisiyorsa degil. Sacini boyatan da, goguslere silikon takan da itici degil. Estetigi yakaladigi surece ne yaptirirsa yaptirsin itici gelmez bana, bu kadar basit.

İtici değil de vasıfsız boş bir insan olduğunu düşünürüm, erkek yapıyorsa onun için de aynı şeyi düşünürüm. Gerçi böyle düşündüysem kesin itici de gelir.

amacımız üzüm yemek bağcıyı dövmek değil. niye itici gelsin ki. erkeklere itici gelceğini zannetmiyorum. kadınlara kıskançlıklatından dolayı itici gelebilir :))

kesinlikle angelus+547463779

Beni itiyor.

-şeffaf lens kullanan kadin.

insanın kendini oldugundan daha ' bir şey' göstermeye calısmasını her anlamda itici ve ' ezikce' buluyorum. sırf bu yüzden özenerek giyinmediğim oluyor.

anlamsız bulurum. mühim bir şey değil ama anlamsız ve bilmiyorum küçük düşürücügjkdkfk.


umarım sağlıksız bir düşünce değildir.

:/

doğal duruyorsa güzel ama durmuyorsa çok kötü

bazilarinda cok dogal duruyor ama genelde bos bos manasizca bakan bir cift goz goruyorum, iste o zaman cok itici geliyor.

Ya renkli lens mi kaldi takmayin lutfen

Komik buluyorum

niye kıskançlıktan olsun yahu. parası neyse alır, yöntemi neyse öğrenir takarız biz de istesek. ama boş bakmayı niye isteyeyim? ben de bunu itici buluyorum. genelde yapanlar da boş beleş insanlar oluyor.

hıı kadınlar çok kıskanıcak çünkü renkli lens alıp gözlerine takamıyorlar onlar da.

göz rengiyle ilgili kompleksi olduğunu düşünürüm ve itici gelir.

aslında saçını boyamaktan, burnunu yaptırmaktan, solaryuma girmekten ne farkı var ama renkli lens takanlar neden gömülüyor hatta sırf bu yüzden tanımadan vasıfsız ve boş beleş olduğu düşünlüyor?

Sen takacaksan tak, fikrimizi sormuşsun cevap veriyoruz işte bir de fikrimizi mi savunalım sana.

@limoncello
Ben de onu diyorum iste. Kuaforde sacini yaptirmak, ne bileyim fon cektirmek bile temelde ayni sey aslinda. Sacin orjinalde dalgali, ama gidip duslestiriyorsun sacim duz gorunsun cunku boyle daha guzel gozukuyorum. Eger lens itici gelecekse itici gelmesi gereken bir suru sey var ve hemen hemen kadinlarin tamami bize itici gelmesi lazim bu mantikla. Kendimizle celisiyoruz. "Daha sey olmaya calismak" insanlarin tamamina yakininin (ozellikle kadinlarin) hep yaptigi sey. Ama lens takarak, ama bilmemne yaparak.

@angelus ben takmıcam gözlerim yeşil, zaten ben kadınlar için sormuştum neden beğenmiyorsunuz demiyorum bu saydıklarımdan farkı yokken neden renkli lens bu kadar kötüleniyor diyorum.
Bir de renkli lens-vasıfsızlık korelasyonunu cidden anlamadım ve soruyorum

yuvarlanantencereninkapagi yazmaya geldiğimi yazmış.
+1 diyorum

Bence saç boyatmakla burun estetigiyle cok benzemiyor. Ha onlar da abartilinca gereksiz çaba olarak itici ama göz daha farklı bir olay. Biriyle iletisim kurarken direkt olarak gözle baglanti kuruyorsun.renkli lens plastik bi şeye bakiyor gibi oluyor.

Burun dogal gibi yapilmissa itici gelmez. Saçı zaten aksesuar gibi kullanirsin. Ama renkli lens bakışa, görünüşe anlamsizlik kattigi icin itici geliyor. Gözde anlam ve ifade aradigimiz icin o yapaylık diğer uzuvlardaki yapayliklardan daha bir sahte geliyor yani. Gözü gereksiz yere aksesuara çevirmek itici bir çaba.

Duruma göre 1 bira da sarhoş edebilir 10 birayla ışık görmüş tavşan gibi de olunabilir. Rölatif şeyler bunlar.

üç = çakırkeyif

kişiden kişiye göre değişmez, ruh halinden ruh haline göre değişir.
bazen iki tane içip amı götü dağıtırken, bazen 8-9 olabiliyor bende.
üzüntülüysen az içince sarhoş olursun, sevinçliysen biraz daha artar bu.

bunyeye gore degisir ama bunun bi met cevabi yok ki. hatta moduna, aclik tokluk durumuna, vucut direncine her seye gore degisiyor. 9 bira ictigimi de biliyorum kafam sapasaglamdi, 2 birayla cakirkeyif oldugumu da biliyorum mesela.

Kişiden kişiye de değişir ruh haline göre de değişir.

şekerli bir şey yerken 1 bira iç güzel yamulursun.

İçme! Diğer arkadaşlar +1

3

kişiden kişiye göre değişir dememek isterdim ama değişir. alkolün kanına ne hızda karıştığı duruma etken. bu etkinlik de boy, kilo, yaşa göre çeşitlilik gösterir temelde. metabolizmanın hızı da önemli.

ama kabaca bir hesap yaparsak şöyle diyebiliriz. 500 mililitrelik bir %5-7 alkol oranıyla 20-25 gibi bir promile denk gelir. 300 promil ve çevresinde kişi denge kaybı, odaklanamama gibi etkilerle karşılaşır genel olarak. hareketlerinde kordinasyon bozuklukları olur. fakat etkilenme hızı bunlardan farklı. o yüzden bazısı 1 bira da sarhoş olurken bazısına 5 tanesi bir şey yapmaz. içme hızı, boşaltım falan da önemli. bunları niye yazdım ben de bilmiyorum.

yani kısaca çok hızlı içilmeyen 3 tane yeterli olur gibi çakırkeyif için.

yıl oldu 2016, içmek ve sarhoşluk diyince akla hala ilk gelen bira. birayı artık bir salın arkadaşlar, bira hamallıktır.

şarap iç, viski iç, çok leş sarhoş olmaya razıysan votka iç. bunların fiyat/sarhoşluk oranı biradan daha iyi olur. hem de ağzına daha düzgün tatlar ulaşır.

ne kadar hızlı içtiğinle ve içki alışkanlığına da bağlı aslında. ilk alkole başladığımda 3 biradan fazla içemiyordum. şu an 3-4 gibi çayırkeyf oluyorum. 6'da ağzım uyuşmaya başlıyor. 6'dan sonrasını içemiyorum, canım istemiyor. birayı zırt pırt tuvalete gitmek zorunda kaldığım için sevmiyorum (50'lik).

rakıda 3 duble yeterli oluyor. bir kere 7 duble içmek gibi bir hata yaptım; çok efkarlıydım. hayatımda efkarlı olduğum için aldığım tek alkoldur. bünye kaldırmadı, kaporta yamuldu. bir daha içmem o kadar.

3 ama yavas ic. Az icen adama hizli icilen 3 bira agir gelebilir

2-3 bira sonrası hafiften iyi olmaya başlarsın. bundan sonrasında dikkatli olmak gerek. yavaş yavaş içtin miydi istediğin kafada durursun.

yine de baştan itibaren kontrollü içmek çok önemli. duruma göre erken vurabiliyor çünkü. mesela şu anda ilaç kullanıyorum ve bir yıldır falan hiçbir şey de içmedim bu yüzden. geçen gün ufacık bardaktan bir yudum likör tattım mağazada, başım dönmeye başladı.

birayla karnını şişirme
onun yerine iki üç tekila shot at

kırmızı tuborglarda 3 tane diğerlerinde 5

hiçbir bira beni başka alemlere götürmedi. psikolojik olarak tüm dert ve kaygıları iplemeyecek duruma geliyorum ara ara. ama o anki psikolojimle alakalı bir şey bu bence. 5 bira içip iğrenç hissettiğim (içmeden önceki halimden bile) zamanlar da oldu, 2 birada herkese sarılmak veya o an yıldızlara bakarak ölmek istediğim zamanlar da... tabii şahsıma münhasır bir manyaklık da olabilir bu, kendimi örnek göstermek istemiyorum zira ayık halim de hiç normal değil :)

dediğin tarza yakın etkileri vodka yaratıyor bende. daha doğrusu psikolojimi fazlaca rahatlatıyor, o an neyi düşünsem oraya gidiyorum, o oluyorum filan. hayal gücüme kalmış. şizofreni düzeyinde değil tabii :) hisle alakalı bir şey

Bira icerek sarhos olmak istiyorsan amsterdam navigator ic.

Alkola aliskin bunye yoksa 2, aliskinsa 3, cok aliskinsa da 4 tanesi gayet sarhos eder. Ama oyle bir birayi da 30 dakikada icmeyeceksin.
Ne kadar hizli icersen o kadar hizli ve etkili "baska alemler" yasarsin.

Sunu da belirtiyim. Madem ickiye uzaksin ya hic bulasma ya da biraya cok sarma.

Votka veya viski ic. Baska alemler dedigin kavramin en tatlisi viski ile olur. Sek ve buzsuz 2-3 kadeh viski simdilik yeter sana. Yanina da napoliten al, her yudumdan sonra 1 parcadan 1 parca at agizina.

aç karnına 2 tane seri iç çarpar
yemek yediysen en az 4 içmen lazım
bir şişeyi de 40 dk da içme, arayı fazla açarsan etkisi olmaz
bunları içkiyle aran olmadığı için söylüyorum, normalde 6-7 arası sarhoşluğa ilk adımdır.

2-3 bira çakırkeyif. 2 bardak vodka vişne çakırkeyf. 15 dakkada içmezsen bişeye yaramaz. ben vodkaları dikiyorum açık söyliyim. gerçi son zamanlarda zaten kafam sürekli döndüğünden içkiye ihtiyaç duymuyorum.

Twitter'da şöyle bir şey var: Eğer Twitter'ın onaylamadığı için 3. parti uygulamaları kullanırsan, bu uygulamanın sahipleri hesabından istedikleri işlemleri yapabiliyorlar. Yani tweet atıyorlar rt/like işlemleri yapabiliyorlar vs. Senin dediğin gibi bir şey olması için sözlükte de böyle bir durum olması lazım ama benim bildiğim kadarıyla yok. Yani senin de sözlüğe başka bir yazılım kullanmadan bağlandığını varsayarak konuşuyorum; normal şartlarda biri senin hesabına girip entry giremez ama hesabını açık unutmuşsundur bilgisayarında ya da telefonunda otomatik bağlanıyorsundur bir tanıdık eş dost iş arkadaşı girip entry girmiş olabilir. Onun dışında, yazılımcı arkadaşlar daha iyi bilirler ama, hesabından entry girilmesi çok olası değil. Zaten biri ele geçirmiş falan olsaydı şifre/mail değişikliği de yapardı. Böyle bir durum da olmamış.

protein tozu iksir değildir önce onu bilmek lazım.
işe yaraması büyük ölçüde yaptığın spor ile alakalı.

kemence +1

protein tozu nasıl işe yaradı ile et yemek nasıl işe yaradı demek arasında pek bir fark yok açıkçası. protein tozu, adı üstünde toz halinde protein yani.

ben çilekli almıştım, tadı gerçekten iğrençti. kullanamadan tamamını bozuldu. demek sürekli çikolatalı üretilmesinin bir nedeni varmış yani.

Kocaman bir kalbim oldu.

içip, çalışmazsanız ciddi yağlanma yapar. İyi bir beslenme yanında ciddi faydasını görürsünüz. Bunlar beslenme desteğidir çoğu kişi bunu alınca aman aman değişim bekliyor.

psikolojik etkisini yazayım ben de, ben bir dönem kullandım ve normalde çok disiplinli değilken "madem toz aldım para ve emek veriyorum, işe yarasın" mantığıyla daha düzenli gitmeye ve gittikçe kendimi daha zorlamaya çalıştım. Ama dediğim gibi psikolojik, biri ben fark etmeden onu nesquik ile değiştirse aynı şey devam ederdi :D

ha ama evet normalde günde yediğim şeyler 40-50 gram bile protein zor içeriyor galiba, tozsuz 100'lere yaklaşmak geçmek çok zor.

100 gram tavuk ne işe yararsa işe yarar günlük anlamda. Olumlu ya da olumsuz özellikleri bu kadar. Çok faydasını gördüm diyen de sallar beni mahvetti öldüm bittim diyen de.

Normal bir gıdaya göre doz aşımı daha kolay. Onun dışında çok fazla olumsuz etki olmaz kısa/orta vadede. Uzun vadede her raf ürünü kadar zararlı.

zor ama imkansız değil. internet üzerinden olacak iş de değil. bir uzman ile görüşmelisin.

Üst bölge derken memelerin büyümesini mi kast ediyorsun? Daha açık sor bence. Çalışılan bölge gelişir normalde. Bacak çalışırsan alt bölge gelişir. Göbek oluşuyorsa bir şeyleri yanlış yapıyorsundur.

Genel olarak kilo almak istiyorum. Kemiklerim etle kapansın azıcık. Bacak bölgem fena değil. Ama üst gerdan ve göğüs kısmı evet zayıf. Sporla üst ve bacak çalışıyorum 2 haftadır. Bi de pilatese ve crunch a gidiyorum. Kilo da almışım 2-3 kg kadar. Mümkün mü? Yoksa gidip estetik mi yaptırmak gerek illa?

Gerçekten güzel bir fiziğe ulaşmak için uzun süre spor yapmak gerek. İki hafta olmuş daha. Bir şeyler söylemek için çok erken. Yüzme gibi sporlarla omuz kısımları gelişebilir. Minyon bir tipiniz varsa bunu aşmak zor. Genetik bazı şeyler. İki yıldır düzenli karate yaparak kilo aldım ben. Daha farklı güçlendirme çalışmaları deneyebilirsiniz.

Karate ile kilo alma her bölgede mi oldu? Dağıldı mı kilo? Nasıl oldu?

Aynen her bölgede. Göğüs kısmı daha fazla. Karın kasları sürekli çalıştığı için karın bölgesi daha iyi durumda. Bacaklardan da aldım ama göğüs bölgesine göre daha az. Direkt kasları eğitmekle ilgili bir spor olduğu için gelişim her bölgeden oluyor genelde. Kas kütlesi artıyor tabi. Yağ dokusundan bahsetmiyorum.

Gogus icin yag lazim, spor yapinca vucudunuz gelisir de memelere bir etkisi olmaz.

Sporla meme büyümez.

Niye herkes değişik bişe diyor? :)

Sporla kas kütlesi artışı mümkün. Memenin çoğu yağ dokusu. Onu ancak şişmanlayarak büyütürsün. Erkek olsan androjen reseptörleri bakir olduğu için dışarıdan östrojen alarak da meme dokusu geliştirebilirdin. Ama sende zaten östrojen var ve bunun sonunda elinde belli bir miktar gland ve üstünde yağ var. Meme büyüteyim diye şişmanlamak da yapabileceğin en büyük hata olur.

Sporla göğüs kasları gelişir ama memen aynı kalır. Göğüsle meme aynı şey değil. Meme için ya yağlanacaksın ya da implant taktıracaksın başka bir çözüm yok. Spor yaparak memeni istediğin şekle getiremezsin.

Hata olur ama, başka da bi deneyeceğim bişe yok sanırım.

Aslında şişmanlamak da amacının aksine hizmet ediyor. Memelerin genetik olarak küçükse, muhtemelen vücüudun şişmanlarken de, kalça ve belden yağlanmaya meyillidir. Bu durumda kilo aldığında memelerin büyüse de, kalça ya da belden daha çok genişleyeceğinden, orantısal olarak daha da küçük görünecekler. Var olanla yetin, sağlığınla oynama.

Göğüs derken memeden bahsetmedim bu arada. Erkeğim ben. Göğüs derken göğüs kasından ve göğüs hacminden bahsediyorum. Sırt kısmı dahil. Yanlış bir şey söylemedim. Sen biraz kapalı sormuşsun.

dexter kesinlikle.

(bkz: friends)

aksiyon da var, güzel de... ama geçmiş dönem dizisi... korsanlı morsanlı. black sails'i tavsiye ederim.

Luther

Tum zamanlarin en iyisi house u izlememissin. Bbad falan var orada. İnanamiyorum.

kurgu deyince BSG derim başka da bişey demem.

çok ama baştan konuşmalıydın.

fazla, soguk su.

aga dün gece ben yirmilik diş yüzünden gittim, bak abartmıyorum sana 4 saniye baktı sadece dişlere. 4 koca saniye. ücreti 190 liraydı aq. :)

Çok falan değil.

Ayrıca bu da fiyat listesi.

www.tdb.org.tr

250 tl e yaptırdım geçen ay

Normal. Sadece dolgu bile tek başına 100 lira.

iyi yapildiysa deger. ben 14 sene once on disime yaptirmistim, gecen rutin kontrolde disardan sapasaglam gorunen disin icten curumeye basladigi ortaya cikti. tekrar acilip temizlenirken cikan kokuyu tarif edemem. ustelik enfeksiyon disin baglandigi kemigi de eritmeye baslamis, xrayde bildigin bosluk gorunuyordu. £600 odedim. sigorta karsiladi gerci ama kanal tedavisi kotu de yapilabiliyormus, disin icinin iyi temizlenmesi kaliteli dolgu kullanilmasi onemliymis onu ogrendim.

want2die +1. android'de yeri sabit ve kolayda. her elime ayfor aldığımda bu yüzden bocalıyorum biraz.

sol üstte değil mi geri tuşu android'te?

iPhoneda sol yukarıda olan tuş. Ayrıca parmağınızı oraya kadar çıkartmayıp ekranın en solundan sağına herhangi bir yerden de kaydırınca aynı işi görüyor.

Sırf geri dönmek için yapılmış fiziksel bir tuş yok. Ana ekrana dönmek için ortaya basıyorsun. Uygulamada ilerledikçe de yukarıda çıkıyor işte geri tuşu, veya kaydırıyorsun. Safaride altta çıkıyor. Yeri değişiyor evet ama eksiklik değil bence.

bir şey değişmiyor ya, android'te yeri sabit de iphone'da değil sanki. bi aşağıda çıkıyor bi ekranın ortasında gibi konuşuluyor çok ilginç.

hepsi sol üstte işte.

Hiç bir zorluğu yok işte. Alışılıan dışındaki zor geliyor insanlara(ben dahil) ama alışınca hiç eksiklik hissetmiyorsun. Bir avantaj olduğunu da düşünmüyorum iki işletim sisteminde de. Bir ios bir android kullanıyorum. Aynı anda değil,dönem dönem.

bir android kullanıcısı olarak elim fiziki bir geri tuşu arıyor, iphone kullanırken sol üst köşede geri tuşuna basma refleksim olmadığı için ne zaman iphone kullansam eğreti geliyor.

Androiddeki yazılımsal geri tuşu da kullanışsız, fiziki bir tuş olacak (aydınlatmalı, titreşimli geri beslemeli)

Sanki bi yukarıda bi aşağıda mı oluyor demişler. Evet iPhone'da uygulama bazında back button yerinde değişiklikler olabiliyor. Örneğin Safari'de aşağıda iken, Chrome'da yukarıda gibi.

Ama back tuşu yerine swipe ile geri gelmeye alışan biri için back tuşuna hiç ihtiyaç kalmıyor.

ios'u iyi bilseydiniz çok daha basit olduğunu da bilirdiniz :( ios ta çok daha kolay yolları var. yolu değil yolları dedim fark ettiyseniz.

iphone'da excespeace'in dediği gibi bir fonksiyon var, hiç gerek kalmıyor geri tuşuna. hatta eğer 6s ve üstünü kullanıyorsan diğer uygulamaya geçmeyi de o şekilde yapabiliyorsun, geri tuşundan çok daha pratik.

Sanal geri tuş var ekranı kaydırma seçeneğin var. Ne bileyim bunlar zor geliyor da illa fiziki tuş aranıyorsa Nokia 3210 daha iyi bir seçenek olabilir bu kişiler için.

Bee Movie var. Bal üretim sürecini çok iyi anlatıyor.

mide kucultme ameliyati olanlar muhtemelen daha az miktarda yemek zorunda kaliyorlar, ayrica bir sure kati besin tuketemiyor olabilirler.

kilo vermek icin en iyi yontem iradeli olmak, gereken besinleri bilincli alip kalori saymaktir. bunun yaninda vucudu aktif tutmak ve spor yapmak gerekir.

Mideyi kestirdikleri için midenin hacmi geçici bir süre azalıyor, o esnada yemek yemeyi de minimuma indirdikleri için sistem enerji kaynağı için ne var ne yok kullanıyor. Yani yağ yakıyorlar protein yakıyorlar, ek olarak su da atıyorlar kilo kaybediyorlar kısa bir sürede. Midesini kestiren insanların çirkinleşmesi de bu yüzden oluyor.

Edit: Dessy'nin tanıdıkları hariç.

"Midesini kestiren insanların çirkinleşmesi" ifadesini hiç yakıştıramadım Angelus sana.

Ben bu ameliyatı olan birkaç insan tanıyorum, hiçbiri çirkinleşmemiş, aksine güzelleşmiş insanlar.

Ana fikir su: yemeyi durduramamak genelde psikolojik bir problem. Yani kisi yemek yemenin beyne salgilattigi mutluluk hormonlarini kendi depresyonu veya benzer psikolojik rahatsizliklari icin ilac olarak kullaniyor. Bu yuzden diyetler hic bir sekilde basarili olamiyor cunku bu bir ilac bagimliligi gibi. Tek farki, ilac yemeye tepki olarak vucudun icinde vuct tarafindan sentezleniyor.

Cogu obeziteyle mucadele eden insanin bu yemek -> ödül dengesini bozmasi cok cok zor. Bir kriz aninda pizzalari lop lop goturmek uzere olan bir obezin onunden yemegini almaya kalkin, eroin bagimlisinin elinden siringayi almis gibi olursunuz.

Mide kucultme ameliyati olunca tipik olarak karninda yemek tutan bolumun boyutu %80-90 arasi kuculuyor. Az yemek yendiginde dahi oldukca daraltilmis midenin genislemesiyle beyne gonderilen "doyduk amk yeter" sinyalleri gonderilmeye baslaniyor. Beyin de gerekli kimyasallari salgiliyor. Kisiye bu "kafa" yetmezse ve daha fazla yemeye kalkisirsa midesi cok kucuk oldugundan mide agrisi ve kusmaya sebebiyet veriyor, yani yukaridaki yemek -> ödül dengesi yemek -> ceza dongusune donusuyor. Psikolojik olarak yemegi odulle iliskilendiren kisi yemegi cezayla iliskilendirmeye basladigindan beyni cesitli kimyasallara ihtiyac duydugunda artik yemek yiyerek o ilaci alamayacagini beyin otomatik olarak farkediyor.

Yenilen yemek / alinan kalori azaldigindan kilo verme islemi gerceklesiyor. Kisi bu ameliyati olmadan o kadarcik yiyerek dayanabilseydi yine ayni sonucu alacakti. Problem o kadar az yemekle yetinememesi normal sartlarda.

Irade falan guzel seyler tabii ama biri yemek yemeyi "self medication" yani psikiyatrik bir problemi bastirmak icin ilac olarak kullandiginda herhangi bir ilac / uyusturucu bagimlisindan cok farkli bir durumda olmuyor. Evet kimisi gerekli iradeyi gosterecek kudrete sahip olabiliyor ancak herkes oyle degil.

mide boyut olarak küçülünce ve daralınca bir süre hiç katı yiyemiyorlar ve bir kaşık çorba içseler doyuyorlar. böyle olunca da hızla kilo veriyorlar.
pelin öztekin'in röportajı vardı orada mı ne okumuştum.

bir ara hasta olmuştum bir hafta yemek yiyememiştim, öyle bir hızda kg veriyorsun ki aklın şaşar. hiç sağlıklı olmamakla birlikte 1 haftada 3-4 kg gitmişti. kilom da vermeden 58 civarıydı, yani orana vurunca bayağı fazla bir kilo.

yakın bi zamanda ameliyat olacağım ben de, 'midemi kestirip çirkinleşmeyi' planlıyorum :) çevremde birebir konuştuğum/görüştüğüm 10 tane arkadaşım oldu bu ameliyatı, sürece oldukça hakimim, gerçi henüz yaşamadım ama :) sorun varsa cevaplayabilirim.

yukarıda anlatıldığı gibi, ameliyat ile midenin 3/4'ü alınıyor, dikişlerden dolayı mide 2 ay falan ödemli oluyor yavaş yavaş iniyor tabi bu. bu süreçte, doktordan doktora değişse de ilk 15gün/1 ay tamamiyle berrak besleniyorsun, tanesiz çorba et suyu vs, sonrasında yine 15gün/1ay püre şeklinde besleniyorsun, her şeyi çatalla ezip püre haline getiriyorsun öyle tüketiyorsun.
hem midenin hacmi küçüldüğü için, hem de ödemlerden dolayı ilk 2 ay en çok kilo verilen zamanlar çünkü gerçekten hiçbir şey yiyemiyorlar, yarım çay bardağı suyu yarım saatte yudum yudum tüketiyorlar mesela, bu yavaşlık ve miktarda tüketim de kilo verilmesine sebep oluyor. ilk 2 ayda ortalama 20-25 kilo veriyorlar genelde ki zaten ameliyattan sonraki bir ayda ağırlığının en az %10u gitmiş oluyor.
dönem dönem metabolizma kendini korumaya alıp kilo verimini durduruyor, ama sonuç olarak ameliyattan sonraki 6 ay maksimum 1 yıl sonunda ideal kiloya ulaşılıyor.
ama burada kilit nokta, ameliyat oldum şimdi az yiyorum oo göm kokoreçleri modunda yaşamamak, sıkı bir diyet ve spor programı var, bunlara uyarsan kilo vermeyi ve kiloyu korumayı da öğreniyorsun.
aslında obezite ameliyatları mucize değil, sadece doğru beslenmeyi öğrenmek için bi adım. format atar gibi düşün, mideyi sıfırlayıp bir bebeğin beslenmeyi öğrenmesi gibi baştan öğreniyorsun, bata sadece sıvı, sonra püre, son az miktarda katı yiyecekler, zaman geçtikçe normal beslenme düzenine (birkaç kısıtlama harici) dönüp, dilediğini tüketebilir hale geliyorsun.

baba 2

Godfather 2 demeye gelmistim ben de.

Baba/Serpico

Devil's Advocate

acik ara heat

scent of a woman

Carlito's way. ama tabi scarface ten sonra izlememin etkisi büyük.

carlito's way +1

enfes filmdir. izlemeyen izlemeli.

scent of a woman +1

dog day afternoon +1

Scent of a woman

Kimse Scarface dememiş yav, ilginç. Halbuki "I am the bad man" tiradı falan baya sağlamdır.

Scarface

carlito's way'e kadar dog day afternoon idi..sonra Scarecrow'u seyrettim o da fav oldu..

O kadar cok ki hangisini seçerseniz digerinin hatri kalır.
Scarface, Godfather vb.

Yaşlılık filmlerini pek beğemedim. Belki o genç güçlü halini görememekten. ama 88 minuteste de fena değildi.

Şu an için anahtar kelime devamlılık. Çok yorulup sıkılmadıktan sonra git çalış. Beslenmeye de özen göster

önce cardio + aç kalarak kilonu düşür.
sonra başlarsın protein ağırlıklı sağlıklı beslenme ve fitnessa.
çünkü kiloluyken direkt fitnessa abanınca hem kas şişiyor hem de yağ, iyice hacim artıyor.

@about a girl, 15 kilo fazlam var. Cardio + aç kalarak sanırım bunu 5 ayda filan verebilirim. O süreçte hiç fitness yapmayayım mı? Usul usul az az mı yapayım?

benim 10 kg fazlam vardı. o haldeyken fitness yapınca daha da şişmiştim çünkü karın kaslarımın hacmi de artmıştı. onun yerine 5 kg verip öyle fitness yaptım, sonuç daha güzel oldu.

ne kastettiğini anladım, jennifer aniston'unki gibi bir şey istiyorsun. ama zaten biz kadın olduğumuz için korkacağımız bir şey yok, testosteronumuz çok az olduğu için erkekler kadar kolay kas yapamıyoruz.

Aç kalıp kardiyoya abandığında en fazla regl olman durur.

Düşük karbonhidratlı, işlenmiş gıdadan olabildiğince arınmış beslenme ve her gün spor. Pilatese gerek yok.

aralarında 1 gün dinlenme olduğu sürece istediğin zaman yapabilirsin. ben pzt. çarş. cuma 3ünde de kol, squat, sırt çalışıyorum sıkıntı yok.

Her gün 25/30 set süren çok ağır çalışmalar yapmıyorsan eğer istediğin gün çalışabilirsin bir şey olmaz, overtraining'e girmek o kadar kolay bir şey değil. Hele dinlenme/beslenme fazların iyiyse ömür boyu bile girmeyebilirsin. Overtraininge sadece fitness çalışmalarıyla alakalı bir durum değil. Çok hafif bir ağırlık programın vardır ama özel hayatın/iş hayatın/okul hayatın streslidir, o zaman da overtraining'e girebilirsin. Ekstra 3 set kol çalıştın diye overtraining'e girmezsin yani onun parametreleri çok değişken. Tabii bununla birlikte, overtraining yaşamazsın ama sana ekstra bir katkısı olur mu, asıl sıkıntı bu. Bence ekstra bir katkısı olmaz. Ekstra bir katkısı yok ekstra çalışmanın da bir manası yok.

ben kendi evimi 2006 yılında aldım. o zaman 40 asgari ücret karşılığı almışım oturduğum evi. hala da ailece oturuyoruz, gayet de memnunuz. 3+1, site içinde, parkı basket sahası falan olan, sessiz sakin bir ev. bodrum ya da giriş falan da değil.

şimdi 40 asgari ücret ediyor 52.ooo lira. sen bu paraya bu semtte artık 1+1 bile alamıyorsun.

ben ilk arabamı 2009'da aldığımda maaşım 2500 liraydı, 23 bin liraya sıfır fiat marka araba almıştım. 10 aylık maaşım etmiyordu o zaman.

şimdi işe yeni başlayan bir insan, 10 aylık maaşıyla ancak 10 yaşında bir araba alıyor.

e fakirliğe vuracağına entelliğe vuruyor, ne yapsın?

seyler.eksisozluk.com

ben bu yüzden almayacağım.

ayrıca doğru tespit yapmışsın. ikisi de dahil. hem aileden kalıyor hemde embesiller.

bide türk aile yapısı var. mesela herkes asgari ücret alıyor ya, kişinin bu parayla yalnız başına yaşama ihtimali yok, herkes eve getiriyor birikenle de ev geçiniyor. türk aile yapısı olmasa ülkenin %80i açlıktan kırılırdı. şu an bile kırılıyoruz gerçi ama bizi ayakta tutan şey bu bence. yani almamalarının sebebi aynı zamanda bunu yapamayacak olmaları. yapacak güçte olmamaları.

Ev almak icin kredi cekmek gerekli degil mi? Mortgage kredileri de10 yil gibi bir sure. Ben gelecek 10yilimi ipotek altina almak istemiyorum. Seneye ne olacak bu ulkede bilemiyorsun, isten ciktin diyelim nasil odeyecegim o krediyi.
Ya da kafayi kirdin yurtdisinda bi ise girdin ama sadece oyle cok parasi olmayan, sadece gecinmeye yetecek kadar. Bu sene boyle giden insanlar oldu. Ben de birseye bagli kalmaksizin (insan haric) gidebilme luksum olmasi icin almiyorum ev

yeni nesil bencil oldugu icin. tabii bu dedigim sadece egitimli kisim icin gecerli. ev almaya para biriktirmek yerine savuruyolar. cocuk yapmayi dusunmuyo bile cogu, dusunen de cocuguma bisey kalsin demiyor. yok 20 yil sonra satacak bisey kalmiyomus vs, 20 yil sonra satsan parasini napacaksin ki, genclik bittikten sonra savurup eglenemezsin bile. sadece zamanin dusunce sekline uyuyorlar, yoksa bizim nesil de harbi embesil, bizden oncekiler de embesil.

Ya o yazıyı paylaşıp kendini çok süper, hayatınyaşamayı en iyi bilen, özgür ruhlu maceraperestler gibi tanıtmaya çalışan bütün facebook arkadaşlarımı yazının çıktısını rulo yaparak tokatlamak istiyorum. Macera dedikleri de erasmus'a gitmek amk, sanki bana avusturayla steplerinde çadır kurup doğada yaşadı.

Yeni nesilin ev araba almama sebebi paramızın olmaması. Bu kadar basit. Beyaz yaka maaşları 2bin hatta altından başlıyor, biraz şanslıysan 3'e 5"e çıkıyor. İstanbul'da en ucuz 2+1 eve 500-600bin istiyorlar, araba fiyatları ötvyle olmuş bir servet. Bu dangozlar da sanki 3 sene sonra düğün altınlarını ankastre beyaz eşya ve koltuk takımına gömmeyecekmiş gibi facebook'ta maceraperest özgür ruhlu dünya vatandaşı pozları keserek ego tatmin ediyorlar. Valla tüylerim diken diken oluyor ya.

Ben istanbul gibi deprem bölgesinde yaşadığım için, turkiye yeterince karisik oldugu icin, hayatımın geri kalanını turkiye'de devam ettirip ettirmeyeceğim belli olmadigi için almıyorum. Bir de şu var; o kadar parayı istanbul'daki bir eve gomecegime aynı parayla gider fransa'dan ev alirim (ki yapabiliyorum), onun kırasiyla istanbul'da gayet güzel bir evde yaşarım. En azından yıkılma riski yok.

Bir iki arkadaşım bankada ev alacak paraları olmasına rağmen tüm parayı eve vermek yerine yatırım yapmayı tercih ettiler. Geçen sene dolar alanların cuma günü itibarıyle elde ettikleri kar da yüksek olmuştur. bence 10 sene kredi ödemek ya da kiraciyla uğraşmaktan daha mantıklı.

Gördüğünüz gibi herkes embesil ya da fakir değil. Ev tek yatirim aracı da değil.

Bunlar kendilerini İsviçre'de yaşayan her şekilde geliri gelen ne bileyim sosyal hakların sonuna kadar verildiği bir yerde zannediyor olabilirler. Ne bileyim 45 yaşında hala kirada otururken tık diye işten çıkarıldığında ne s*k yiyeceksin mesela, o da var. Ha o yaşta hala ben götümü anama babama dayarım diyorlarsa o ayrı.

www.youtube.com

FAKİRİZ.

Bi de yeni nesil zorluk görmedi. Yani darbe, savaş, kıtlık gibi toplumsal travma yaratan olaylar sonunda kendilerini güvene almaya meyilli bir ruh haline bürünüyor.

Tarihin ortanca çocukları olmak da bizi tüketim anlayışımızla kimlik kazanmaya itiyor.

direkt yeni nesilden biri olarak cevaplayayim.

bunun fakirlikle bir ilgisi yok, mantikli gelmiyor 30 40 yil calisip karsiliginda bir ev bir araba alip olup gitmekten daha kaliteli yasamak istiyorum.

zamanimi kendimi tanimaya, dunyayi, insanlari kesfetmeye ayiriyorum mesela.

2 sene dunyayi gezdim neredeyse parasiz pulsuz bir sekilde yolda calisarak kendi parami kazanarak

www.facebook.com

su an da kendime bir parca toprak alip kendi evimi kerpicten kendim yapip dogada hayvanlarla, bitkilerle, agaclarla beraber huzurlu tatli bir hayat surmeyi planliyorum.

neden ev alip yillarca bankalara borclu olup calismak zorunda kalayim ki.
ustelik mutlu da olmuyorum 4 duvar arasinda, daraliyorum, bunaliyorum, hayvanlari agaclari bitkileri gormek gunesin altinda gelisen olgunlasan meyveleri yemek ve mevsimlerin donusunu bizzat doganin icinde yasarken gozlemlemek istiyorum.

para tabii ki lazim hayatta,parasiz yasamak zor ama gercekte neye ihtiyacim olup olmadigini cok sordum kendime ve istedigim hayati inceledim ve orta bir yol bulup buna karar kildim.

Ben evi 2010 da aldım. 3 yıl boyunca Maaşımın üçte ikisi buna gidecek şeklinde plan yapmıştım zaten. Şimdi sıra araba da. Yeni nesil gençken pek götünü sıkmak (masraflarını kısmak) istemiyor. Herkes yurtdışlarına gidiyor falan diyip parasını gezmeye harcıyor. Tercih meselesi. Belki yaşlanınc borçlanıp ev alıcaklar. Bence saçma bir haber olmuş. Herkesi böyle değil

yeni neslin ana babaları her boku yedikleri için dünya çapındaki kriz nedeniyle paramız yok paramız.

ayrıca gelecek kaygılarımız daima var. ev satın almak uzun vadelidir. bizim bir üst neslin başımıza ördüklerinden ötürü ne yazık ki uzun vadeli plan yapamaz olduk.

Uzun uzun yazardım ama gerek yok.şu anda ev alacak param yok, olsa da almam, saçma çünkü şuanda oturduğum ev hayat boyu benim. Satış kira oranı 400/1 filan. Saçma.

Ev alacak olsam kesinlikle türkiyeden almam, almanya, avusturya, ingiltereden alırım. Türkiyede deprem olacak yakın zamanda, kriz kapıda, deprrem sonrası dünyanın gördüğü en büyük afetlerden biri olacak kesin. Ekonomi sıfırlanacak, yaşam sıfırlanacak... Sonrası belirsiz.

Almanyadan ev alsam iyi ihtimalle 300/1 gibi oran olur. Ama eve yatırım sonraki önceliğim her zaman.

Barok dönemin önemli bestecilerinden J.S.Bach'in flüt/piano, keman/piyano için sonatları ve triolarından oluşan seçkin yapıtlarının sunulduğu bir etkinliğe o şekilde gidilmez. Şaka şaka ben olsam şortla bile giderim.

@angelus, aksdj bach abimize saygımız sonsuz, o kadar da değil!
sırıtsa yine idare ederim de, "almıyoz gardaş get üstüne frak mrak geçir" derlerse ayıbolur.

Bence gelen olduğu için şükrederler bile kılığa kıyafete karışmazlar.

türkiye'de hemen hemen hiçbir konser kot-oduncu gömlekle gidilmeyecek kadar klas olmuyor desem çok mu abartmış olurum?

gidilir.

sırf gömlek garip kaçabilir ama üstüne şöyle bir şapka al madem her şeyi göze aldın,

st2.depositphotos.com

üstüne bunla gitsen kimse bir şey diyemez, hatta "vay be" derler

ben olsam kot üstü şekilli tshirt üstüne ceketle giderim

ben olsam kot üstüne siyah sade birsey giyer giderim

Taşıyabiliyorsan göze batmaz. Kıvanç gibi de durabilir, midyecide çıkabilir o kıyafetle. Ama genel anlamda bir şey olmaz derim viyana klasik müzik ortamlarının bebesi olarak.

bilemeyiz, mümkün olduğunca kalabalıktan uzak dur.
bilen birininde burada paylaşacağını sanmıyorum.
(terörist yada istihbarat polisi yada benzeri bilebilecek bir insan...)

şu an hacıahmet mahallesiinde olaylar varmış beyoğlu'nda. tarlabaşı'nın üst tarafında kalıyor. bilginize.

Kim olduğunu hatırlamıyorum ama burada biri sormuştu cumartesi taksime gidecem bir şey olur mu diye, olmaz falan demiştik o gün bomba patlamıştı Taksim'de. Boş ver gitme.

Biri diğerinden çok daha ekstra faydaları olan bir alet değil, hangisini istiyorsan onu kullan, ya da ikisini de kullan canın nasıl istiyorsa işte.

Bisiklette eklemleri daha az zorlayarak yoğunlukla oynayabilirsin.

peki kondisyon açısından yani halk diliyle nefes açılması mevzusunda da ikisi de aynı mı?

Makineler fark yaratmaz farkı kullanım şeklin yaratır. Yoğunluğu yüksek tutarsan koşu bandında da artar kondisyonun bisiklette de.

Aynı nabız aralıklarında çalışırsan çok fark yok. Ama amacın "iyi koşmak" ise yine koşmalısın.

Soruya cevap degil ama cok fena ters tepebilir. Karsindakinin silahi olmadigini ya da korkup sen ates edemeden bicaklamayacagini garanti edemez kimse.

mantik olarak adami tehdit ediyorsun, bence suc duz bakinca.

Ruhsatsız silah bulundurmaktan ceza yersin o kadar.

Adam vurmayacağını düşünüp üstüne atlayabilir, çok tehlikeli bence durduk yere beş para etmez birisi için katil olursun falan allah korusun. Biber gazı al en iyisi.

www.youtube.com

adam korkup sana bıçak ya da silahla saldırırsa yaralansan da ölsen de adam her türlü indiirime hak kazanır...

ben bunun bir benzerini polise danışmıştım. ruhsat gerektirmeyen havalı tabanca taşımak, göstermek ya da bir tehlike anında çıkarmak suç mu? diye.

"suç olmasından öte tehlikeli" demişti. burada da söyledikleri gibi, karşıdaki kişinin gerçekten silahı olabilir, korkup vurabilir. seninki sahte ise bok yoluna gidersin. seninki gerçek ya da sahte fark etmez, adam nefsi müdafadan yırtabilir. sahte göstermiş bile olsan adam onu gerçek sanmış olabilir.

karşıdaki silahsız ise umuma açık yerde çıkardıysan ateşli silahlar gibi bir cezası yok ama kamu huzurunu bozmaktan idari para cezası dedikleri şeyden yersin. suç değil, kabahat işlemiş olursun. mesela caddenin ortasına işemek gibi. 300-500 arası bir şey cezası.

adamda silah yok, umuma açık yerde değilseniz ve taciz/tehdit kesin ise biraz polisin insafına kalıyor. çünkü havalı silahlar başkasını korkutman için değil av gerekçesiyle satılıyor. her türlü durumda silahın faturasını ibraz edebilmelisin.

havalı silahlar konusunda tutum bu kadar sertken, senin durumunda sözkonusu olan ateşli silah olduğu için polis pek insaf göstermeyebilir.

Silahın teşhiri basit tehdide girer. Ona göre de hapis cezası/para cezası var tabii.

Sene 2016. İnternetten satılıyor biletler. O yüzden farklı gişelerden farklı biletler alınıyor.

Toplu satış demek de 15-20-50-150 bilet demek.

Soruya kaynak yapamayın bende internetten bilet alma işlemi tiyatro ıcın nasıl oluyor

biletiva satıyor. girip koltuk seçiyorsun, kredi kartı ile alıyorsun.
www.biletiva.com

cevaplar için teşekkürler, internetten satışı biliyorum, ancak gişeler daha erken satışa çıkarıyor(10'da) ve internette 10.10'da açılıyor, dün almayı denedim, alamadım. sadece herhangi bir gişeden her oyun için bilet alabilir miyim diye merak etmiştim. alınıyormuş.

İstediğin gişeden bilet alıp istediğin salona gidebilirsin. Yani Üsküdar Tekel Sahnesi'nin gişesinden Beyoğlu Küçüksahne'deki oyunun biletini alabilirsin.

Toplu satış gişesi bütün oyunların biletlerinin satıldığı gişe değil, zaten her gişe her oyunun biletini satıyor. Eğer grup şeklinde bilet alınacaksa (40 ve üzeri sayıda) bu gişelerden alınıyor biletler.

Şu anki halim swimmer sayılır. Athletic olsam fena olmazdı. Çekici falan gelmiyor tabi. Kendim için diyorum.

E

ripped/athletic //E

Strongfat de 30 üstü çakma sarışınları kalbinden vurmak için iyi bir ficüd aslında. Ama bir ripped'den fazla emek istiyor.

built-strongfat arası, fazla abartılı olmasına gerek yok.

erk.

swimmer. erkek.

Swimmer, erkek

swimmerla athletic'in ortası

Built ile ripped/athletic arasıyım ve pektoral sakatlığı hariç halimden memnunum.

ripped
kadın

swimmer K

Buradakilerden seçeceksek ripped.
K

Normalde swimmer - ripped arası. Misal chad le clos.

Swimmer biraz gay vücudu.

swimmer ile ripped arası bişey yok mu ya? bu kadar belirgin karın kasına karşıyız.

25k

direkt kanı ye o zaman hocam. kilosu 25 kuruş.

hocam nasıl bileceğiz ki..

eskiden bu işleri uğur dündar yapardı. küçük esnafı basardı zabıta ile falan.
bugün böyle büyük bir şirketin tavuk üretim çiftliğine elini kolunu sallayarak giremezsin ki, ciddi anlamda gözünü karartmış bir araştırmacı/haberci bir şey olman lazım. türkiyenin şu şehrindeki dünyaca ünlü x firmasının tavuk çiftliğinde tavuklara kan yediriliyor. yani bu haberi de yaptırırlar mı adama. adamlar ne kadar ciro ile şunla bunla oynuyor günde onbinlerce tavuk satıyor. biri gelmiş haber yapacak. mesela hangi fast food zinciri ? ayrıca türkiyede yapılmış bir haber var mı.

şöyle haberler var hocam:

www.hurriyet.com.tr

biraz daha çıkıyor arayınca. ama niyeyse patlamıyor. gündem olmuyor. bir yavuz dizdar var arada bir çıkan tv lere. ondan da sektör rahatsız.

tavuk döneri sakın ucuz veya güvenmediğiniz yerlerden yemeyin, tavuğun bütün gagasını ayağını v.s katıyorlar o dönere. (dönerin dana gibi olmasının tavuklarla ilgisi yok bu arada döner yaparken etleri öyle dizmişlerdir) büyük şirketlerin ürünleri de nispeten daha az zararlıdır ama sıfır zararlı et bulmak herhalde imkansıza yakın?

Youtube'tan gıda a.ş. belgeselini izleyince en azından benim gibi fast foodu keserseniz ya da büyük oranda azaltırsınız. Kan yedirmek de neymiş

tavuk cok asagilaniyor fakat tum dunyada kirmizi et ve balik da kirlenmis durumda.

hatta sebze meyve agirlikli beslensek bile onlarin da kimyasallarla yetistirildigini unutmamak gerek

buna ragmen insan omru fazla uzadi.

yani acligi bir nebze engellemek icin adilan adimlar (gdo, ilaclama, hormon vs.) dunyada aclik veya kitligi kismen de olsa engellemis durumda

bu besinlerle hayatimiza devam ediyor ve ortalama olarak modern tibbin da destegiyle eskiye oranla uzun yasaniyor

dolayisiyla saglik ve gida sanayisi insanin ortalama yasamini dusurmedigi ve yedigimizde direkt oldurmedigi icin bircok seyi yasaklamiyor

tekrar dogal tavuk yetistiriciligine geri donulse veya gdo suz bitki isine girilse dunyada kitlik yeniden olusur.

tavuk fiyatlari alir basini gider falan filan.

tavuk yemeyip baska bir sey yemek de cozum degil

balik yedigimizde de denizdeki kkmyasal kirlilik balik etine gecmis oluyor

veya balik havuzda yetistirilmis oluyor

falan filan

AB bu tür yemlemeyi sağlıksız olduğundan değil, etik açıdan doğru olmadığından yasakladı. Bu ikisinin ayrımına varmak lazım. Ben de kişisel olarak tavuğa tavuk ürünü yemlerin yedirilmesini doğru bulmuyorum ama bu tavuk tüketmeyeceğim anlamına gelmiyor tabii. Umarım önümüzdeki sene de erteleme yapılmaz.

kan yesinler ne olacak ki? zatn normalde doğal tavuk solucan molucan yer. kanın zararı yok ki vücuda.

ab içerisinde blutwurst denen bir kavram var, bilmeyenlere duyurulur. kan sosisi.
%80 den kandan imal ediliyor.
de.wikipedia.org

hocam insan ömrü uzaması illüzyondan ibaret.

insan ömrünün uzamasının 2 büyük sebebi var: antibiyotiğin keşfi ve bebek ölümlerinin azalması.

yani öncesinde bebekken ölmediysen ve savaş-hayvan saldırısı-uçurumdan düşme-donma gibi afetlerden kurtulabilseydin hemen hemen aynı yaşları görecektin. ha bir de dişin apse falan yapmayacak.

diyeceksin ki diş apsesi de tıp sayesinde bertaraf ediliyor. evet doğru. ama mesele yediklerimiz olunca bu yediklerimiz ömrümüzü kısaltıyor bile. yani hocam senin dediğim insan ömrünün uzaması olsa olsa hayatın kolaylaşması ve modern tıp sayesinde oldu. üstelik yediklerimize rağmen.

bugün yediklerimiz 100 yıl önceki gibi olsaydı belki de 100'ü görmek sıradan olacaktı.

dünya nufusuna yetmeme meselesi

bu da kaynakların adil paylaşılmamasıyla alakalı.

tüm dünyada abd liler yaşasaydı 4 tane daha dünya gerekecekti. herkes mümkün mertebe eşit paylaşsa açlık falan olmaz.

@angelus: hocam deli danadan ağzı yanan ülkeler başı çekti bu yasaklamada. almanya, fransa ve tabii ki ingiltere. lütfen yanlış bilgi vermeyin. yasaklamanın ana sebebi "insan sağlığı"

edit: tavuklara tavuk yedirmenin -balıklar da var- nelere yok açaağını bilmiyoruz. lab. deneylerinde tavuk ve domuzlara deli dana bulaştırıldığına dair araştırmalar var. ineklere et yedirilmeden önce de gayet bilimseldi bu iş. ama kimsenin beklemediği olay patlak verdi. ab artık bu riskleri göze alamıyor. dediğim gibi sütten ağzı yandı bir kere.

@kurnaz: hocam cannibalism ve deli danayı araştır. tatmin edecektir seni.

planli ekonomiden soz ediyorsun evet planli ekonomi uygulanan bir dunyada dogal uretime donulebilir

ama gunumuz sartlarinda dogal uretime donmek insanlik tarihinde bir intihar olur.

tavuk tiryakisi olarak benim de aklima geliyor, ozellikle tavuklardaki sagliksizlik. ama yemeye devam ediyorum, yemekleri cok guzel oluyor meredin.

buyuk olay haline gelmiyor cunku toplum olarak umursamaziz. burada 5-10 kisi konusuyoruz, hadi protestosu bile olsa sokaklarda, yine de degisime yol acmiyor, 2. gun unutuluyor, yonetici kadrolarin karar vermesinde etkili olamiyoruz, toplum dinamigi cokmus durumda. diger konularda da boyle oluyor sadece tavuk degil.

bu durumu global bir sorun olarak görmeye daha meyilliyim. hatta kendim de gelecekte koşullar gerektirirse diye entomofag olmayı zihnimde normalleştirmeye çalışıyorum. çalışıyorum da bazı şeylerin (misal tavuk sote) peşini hemen bırakacak değilim

bir üretici eğer doğal ortamları dışında (aşırı küçük kafeslerde, tıkış tıkış barınaklarda) toplu olarak bir canlı üretiyorsa, biyotik olmayan bulaşıcı hastalık riskini gidermenin toplu itlaf dışında hemen hiçbir yolu olmadığını bilir. bu riski alınabilecek kadar küçük buluyor adam, sallıyorum %1 ekstra BSE riski için, ki hayli bol kese bir risk bu, vazgeçmez bu yönteminden. zaten işin başında bu şartlara okey dediğini anlatmak istiyorum.

kan tozu, kemik tozu, bunlar aynı idrar ve dışkı gibi organik tarımda kullanılan toprak zenginleştirici ürünler aynı zamanda. keşke tüm bu atıklar organik tarım teşvik edilip buralara yönlendirilse de bu durumda kalmasa hayvanlar. ancak şu anda tavukların yedikleri proteinin kaynağından daha büyük dertleri var. hayvan ayakkabı kutusu kadar yerde doğup ölüyor, sanal aydınlık - karanlıkla günde 2 yumurta vererek iç organlarını harap ederek ölüyor.

işin ironisi şurada, hadi o tavuk öyle yetiştiriliyor da bize noluyor, hangi ara bu kadar urbanize olduk anlamadım ben zaten. hiç mi kan tozu kullanmayan köylü amca yok tanıdığın tanıdığı, onun oğlunun açtığı tavukçu hindici, alalım oralardan, adamlar gelişsin ki alternatif olsunlar, bilmem kaç 10bin yıldır dağda bayırda yetiştirilen tavuğu bugün yiyemeyip dertlenmek nedir. hadi benim tuzum kuru, annemin babamın kümesi var tavuk hindi gönderiyorlar arada da siz de bu kadar çabuk küsmeyin yani.

Vazelin petrolün bir yan ürünü. Petrol işçileri arasında bu ürünle temas eden iscilerdeki yaralanmaların daha çabuk iyilestigini gorup ticarilestirmisler. Zararsız olduğunu okumuştum bu yüzden sadece vazelin olarak değil eskiden beri birçok kremde merhemde dolgu maddesi olarak da kullanılıyor.

ama diş fırçasının molekülleri ağzımızda çözünüp sindirime ya da alt sisteme girmiyor sayın düz mantık :)

Karsinojen öğeler üretim sırasında rafine ediliyor, en azından Vaseline'de. Diğer ucuz ya da yan sanayi petroleum jelly'ler tehlikeli olabilir. Bir de içinde ekstra yağlar vitaminler neyin var tabii.
Ayrıca petrol de topraktan çıkan mineral bir yağ, öyle iğrenç tiksinç bişi değil nihayetinde. Rafine edildikçe ilginç ilginç yan ürünleri oluyor, vazelin de bunlardan biri. Önemli olan pek çok şeyde olduğu gibi kalitelisini kullanmak (bu durumda genelde Vaseline oluyor)

ben dövme yaptırdığımda duşa girerken direkt su temas etmesin diye kullandım, zararını görmedim yararı çok oldu.

Vazelinin iyileştirici bir özelliği yok tabii, yani sihirli bir olayı yok yoğunluğu nedeniyle sürülen yerle havanın temasını kesiyor sadece. O da sürülen yerde yara bere varsa iyileşme sürecini hızlandırıyor. İnsanlar genelde vazelin sürdüm iyileşti denildiğinde vazelinde x bir madde var da o bu süreci hızlandırıyormuş gibi düşünebiliyorlar. Öyle bir durum yok yani. Onun dışında, bu tip kimyasallarla ilgili yapılan araştırmalar, bunların kanserojen olup olmadığına kesin bir açıklık getiremedi. Etkisi var da deniliyor yok da. O nedenle kullanımı tamamen kişinin kendisine kalmış bir konu.

iki saat öncesine kadar bir şey yemiyorum. bi saat öncesi yemek kötü yapmasın mideyi?

@pide enerji verici bir şeyler yani en azindan açlığımı bastıracak bir şey istiyorum.

markette meyve satiliyorsa muz.

Biraz kuruyemiş.

Motivasyon.

:)) motivasyon için olduğu belli de, özel bir isminin olup olmadığını merak ettim.

Sakal bıyık öyle 10 dakikada bir yıkanan bir şey değil. Yani bir saç ne sıklıkla yıkanıyorsa sakal için de aynı şey geçerli. Ha ama yemek yerken domates sosu falan dökülür o ayrı. Ben çok döktüğüm için çok yıkıyorum.

Sakallarımı neden yıkayayım ki? Yemekten sonra ağzımı yıkarken hafifçe yanaklarımı da yıkıyorum. Boş vakitlerimde dur lan bi bıyıklarımı yıkayayım diye bir şey düşünmedim hiç dürüst olmak gerekirse.

her gün yıkanmalı. pislik dolar içine.

Gluten esasında çölyak olsun olmasın kimsenin tüketmemesi gereken bi protein, iyi yapmışsın sen.

Anne baba dayı hala enişte sosyal çevre okul. Bir de sığırsan daha kolay oluyor bu işler.

@angelus ailenin bu düşünceye sahip olması nereden geliyor onu merak ediyorum? Gerçek hayatta Atatürk'ten nefret ettiğini söyleyen kimseyi görmedim sadece internette görüyorum. Herhangi bir tarikat ya da cemaat'e falan mı bağlı?

Bu adamların atası da böyle. Kuavi Milliye hareketine terörist bunlar kâfir bunlar diye fetva verenlerin, İzmir in Yunan işgalinde Yunan askerleri ile beraber Moral olsun diye tiyatro izleyen cübbeli sarıklı hocaların torunları bunlar. İstiklal harbide cepheden kaçanların Börekçizade ye idam emrini çıkartan, elin gavur Mustafa Kemal kâfir inden daha hayırlıdır diye fetva verenlerin torunları bunlar.

Ne ecdadını nede tarihini bilir bu kansız köpekler.

bazı adamlar var. bunlar cemaatlerin liderlerinin köpekleri. bunların tabii bir hiyerarşik düzeni var ama, düşük seviyedekiler hakın arasına girip bunları kafasını din dışında her şeye kapatmış olan insanlara aşılıyorlar. onlar da evdekilere, iştekilere, kahvedekilere, gündekilere falan aşılıyor.

sonra ara sıra üst kademeden birilerinin konuk olduğu davetleri oluyor, "işte haşmetlimiz, sohbet yapacak" falan gibilerinden. işte insanlar zaten şartlandığı için bu adamın söylediklerini çok daha fazla önemsiyorlar. halbuki onun anlattığı da aynı saçmalıklar. bu şekilde kesin bir inanç sağlanmış oluyor sanırım.

bunların içinde atatürk laiklik düşmanlığı, atatürkün bu cemaat liderlerinin atalarını asmış olması falan gibi şeyler var.

diye tahmin ediyorum.

genelde yobaz ailelerden kaynaklı bir durum. "atatürk ezanı kaldırdı, namazı yasakladı" gibi hikayelerden beslenir bunlar. iskilipli atıf hoca gibi ingiliz ajanları onların kahramanlarıdır. "atatürk niye bu din adamını astırdı" diye ağlarlar. ama bugün amerikan ajanı fettullah için "hemen asalım" demekten de alamazlar kendilerini. hayatları böyle dengesizlikler üzerine kuruludur.

hayat ve tarih ideolojiler uzerine kuruludur.

senin kabul ettigin tarih bilgisi ve gerceklikler karsi gorus icin gecerli degil.

karsi taraf bizden cok daha militan ve olaganustu bir kararliliga sahip. bunda cahilligin de rolu buyuk.

vatani satan osmanli yonetimini el uzerinde tutup ismet inonu uzerinden surekli m.kemale saldirmalari mantik cercevesinde degil ideolojik ve politik olarak aciklanabilir.

adamin dunyaya bakisi islam otoriterligi ve sen bu adamin m.kemalden nefret etmemesini istiyorsun. bu hayata aykiri bir sey.

m.kemal 1789 dan itibaren fransada olusan burjuva demokrasisini ve laik aydinlanmayi anadoluda da gerceklestirmeye calisan ama devrimleri erken olumu sebebiyle yarim kalan olaganustu bir devrimci.

dolayisiyla karsi devrimcilerin (gericilerin) m.kemal nefreti hep var olacaktir.

olmalidir da.

dostu dusmani taniyabilelim.

Ben bir vakayı anlatayım. Üniversitede bir kız vardı, tartışırdık. Atatürk devrimlerinin hırçın ve sert olduğundan yola çıkan bir tatlı su Atatürk düşmanıydı. Gerçekten her "hayat görüşüne" saygı duyuyor musun, savaşılması gerekenler yok mu diye sorduğumda evet tabii saygı duyuyorum falan derdi. Bir gün yaşadığın mahalleye kadını eve hapseden bir kültür sirayet etse, önünde sonunda oklarını sana çevirmezler mi diye sorduğumda "işte bu art niyet yüzünden bu haldeyiz, kimse kimseye karışmasın hepimiz mutlu olacağız" demişti. Bu diyaloğun üstünden yıllar geçti, şimdi change.org "kadına şiddet dursun" "ataerkil topluma hayır" "kadınlar nesne değildir" "kadına şiddet artıyor" "hükümet cinsiyetçi dili bıraksın" imza kampanyalarını paylaşıp duruyor. Her gördüğümde acıyla iç çekiyorum :)

robot gibi insanlar onlar, degisik ideolojilerde programlaniyorlar. bilerek anlayarak nefret edemezler ataturk'ten. dusunsenize karsisindaki maglup komutanlar bile kendisinden ovguyle bahsetmisler. boyle bir adamdan nefret etmek icin ya bir sekilde beyin yikatmak gerek ya da bu isten iyi bir cikarinin olmasi gerek. geneli beyni yikanmis insanlardir.

ozetle saglikli insanlar degiller. bir cogunu da satin alabilirsiniz. yani nereden para ve guc geliyorsa oranin agzini konusurlar.

Sivasli olmaktan oturu; evimiz bircok yobaza ve zir cahile yapmistir. Cocukken; ataturk'u toprak kabul etmedigi icin anitkabir'e gomuldugunu bizzat kendi evimde dinlemistim. Babam "he dayi oyle olmus" derdi ama benim aklim karisirdi. Okulda anlatilanla evde konusulanlar bir degildi.
Anladim ki; babam pek karismiyordu. Tartismaktan kaciyordu ama hicbir zaman ataturkcu denebilecek biri de degildi. Uzun lafin kisasi her zaman vardi. Bugun daha curetkarlar. Daha goz onundeler.

atatürk düşmanlığı yobaz kemalistlerden dolayı çoğaldı. vara yoğa atatürk kullandılar. özellikle şu anki nesil 28 şubat'ı yaşamış 30'lu 40 yaşlar çoluğunu çocuğunu buna göre yetiştiriyor. sorun atatürk'in kendisinden ya da uygulamalarından değil, yobazların katı uygulamalarından kaynaklanıyor.

biz de nefret yok ama o dönem yapılan şeylerin eleştirilememesini anlayamıyorum.
Atatürk insandı ve hata yapabilir güzel yaptığı şeylerin yanı sıra kötüleri de var.
Ben de onu putlaştıran çevreyi anlayamıyorum. nefret eden yaptıklarını sevmeyen insanların olması doğal büyük değişiklikler yapmış dönemi içinde.
ayrıca harf ve kıyafet değişimi zamanında pek çok insan kraldan çok kralcı olarak saçma sapan şeyler yapmış halka. ne bekliyordunuz ki... tabi ki nefret edenler olur.

@fasulyek: atatürk dönemi eleştirilebilir. ancak bazı aşırılıklar da maalesef gerekliydi. osmanlı fiilen yıkılıyor ve yeni bir devlet kuruluyor. halk cahil, ekonomi denen bir şey yok. nüfusun büyük çoğunluğu tarımla geçiniyor. atatürk batı medeniyetlerini hedef olarak önümüze koyuyor, ve köylerde hacı hoca takımı dinimiz elden gidiyor diye fetvalar veriyor. ingiliz ajanları her yerde cirit atıyor.

hatta bu düşüncenin ağababası olan kadir mısıroğlu "keşke yunanistan kazansaydı" diye yorum yapıyor. böylesine büyük bir zihniyet değişiminde hatalar olur, normaldir ancak bugün görmemiz gereken cumhuriyetin bize kazandırdıklarıdır. osmanlı yıkıldığında okuma yazma oranı kaçtı, 30 yıl sonra ne oldu? biraz araştır derim

Sana nasıl okulda resmi tarih tek taraflı anlatılıyorsa, ona da kendi çevresinde aynı şey yapılıyor. Millet olarak futbol taraftarı kafasında olduğumuz için Atatürkçü, dindar, Kürt ya da Türk milliyetçisi olmamıza bakmaksızın bu kadar bağnaz olabiliyoruz böylece.

+1 arnold schwarzeneger
@burya yine aynı durum. okuma yazma oranı klasiği batılılaşma sevdası...
bugün kendi geleneksel giysilerimizden koparıldık. eski yazıları okuyamamak yine bizi köksüzleştiren başka bir değişim. Bazen 1984 gibi geliyor o dönem bana. şu andan 100 yıl önce konuşalan kelime zengini dilimiz yok maalesef her şey basitleşti.
arap harfleri çok zordu şöyle böyle deniliyor okuma seferberliğini eğer arap harfleri ile de yapsalar aynı şey olacaktı. dilimizde olan bazı harfler bazı sesler kayboldu. bu alfabe yeterli değil osmanlı türkçesi okuyabilenler söylediklerimi anlayacaklardır.
ne latin harfleri ne kıyafet bizi batılı yapamadı, sadece kültürel kimliğimizi zayıflattı.
Not: Osmanlı Türkçesi okuyabiliyorum.
Neyse siz bu kafada devam edin lütfen...

@fasulyek: Türkçe'nin hangi sesi, hangi harfi kaybolmuş gerçekten merak ettim. Osmanlıca halk dili değildi, hiçbir zaman da olmadı. İnsanlar Türkçe konuşuyordu. Hangi yöresel kıyafetini kaybettin yahu? Cahil cahil konuşuyorsun gerçekten.

@fasulyek, niye okuyamıyorsunuz kuzum? Sizi arap alfabesi öğrenip osmanlıca yazı okumaktan alıkoyan ne? Osmanlı türkçesi okuyabilen biri olarak diyorum ki, Abdülhamit'in Latin alfabesine geçme arzusunun olduğunu, Ömer Seyfettin'in subaylarla Anadolu halkının anlaşamadığına dair tahlillerini okumuş muydun? Arap alfabesi Türkçe'nin fonetiğine uygun değildir. Yeni bir sözcük üretip yazayım sana Arap alfabesiyle okuyabilecek misin? Hangi etimolojiye içkin olarak o kavramı bağdaştırdığımı anlayabilecek misin? Diyeceksin ki "bağlamdan" çıkarırım. İşte sorun bu, ya yeni bir fikir, ideoloji, fikirkıran bir akım ile geliyorsam? Zaten Avrupa'da olan da buydu işte. Eskiler bir bir devriliyor, yeni mefhumlar (bak mefhum diyorum), kavramlar, anlayışlar ortaya çıkıyor ve bunlara bağdaşık kelimeler art arda türüyordu. Aralarında ciddi mesafeler, bölgeler, ülkeler olan insanlar konuşabiliyordu. Diyebilir misin ki bu Arap alfabesi ile mümkündü? Diyorsun ya ses kayboldu büyük ihtimalle g n ñ'den dem vuruyorsun. O zaman bunun da çözümü Latin alfabesiyle yapılabilir?

FAKAT dersen ki benim derdim alfabe değil, o zaman suni olarak üretilen bazı sözcüklerdir bak bu konuda hakkını verebilirim. Yani siyah veya beyaz değil hiçbir şey :)

Bu geleneksel kıyafetler Mustafa Kemal'le değil 2. Mahmut'la birlikte yerini batılı kıyafetlere bırakmıştı, saray halkı da Osmanlı halkı da bu yıllarda zaten Avrupalılar gibi giyinmeye çalışıyordu. Ha ama Fes giymek yasaklandı falan deniliyorsa o da zaten 1800'lü yılarda Fas'tan gelmiş bir aksesuardı, onun da bizimle bir ilgisi yoktu yani. Bir de alfabe konusu var ama Latin harflerine geçme projesi fikri esasında 2.Abdulhamit'e aitti ama onun da saltanati yetmedi hayata geçirmeye, sonrakiler de zaten başka işlerle meşgullerdi. Latin alfabesi kötü olsaydı eğer Abdulhamit neden istesin böyle bir şeyi. Esasında Mustafa Kemal şöyle yaptı böyle yaptı denilen pek çok olay onun öncesinde gerçekleşmiş ya da gerçekleştirilmesi düşünülmüş konulardı. Mustafa Kemal'e bir gecede vahiy inip de yapmamıştı bunları.

arap harfleri o zaman bilim uretmeye uygun degilmis zira doguda artik coktan klasik donem bitmis ve gun gectikce korlesmis, yozlasmislar. buna karsilik bati dedigimiz avrupa devletleri ve tabi amerika'da bilim uretilmeye baslanmis. bugun USB'nin adini, bluetooth'un adini koyan medeniyetler o zamanlar milli devletler kurup bilimde ataga kalkmislar. bununla da kalmamislar geri kalmis toplumlari somurmeye baslamislar(misal: afrika)

ataturk bizi o donemde ulasilabilmesi bir anlamda mucize sayilabilecek bir vizyonla yonlendirerek bugun coktan batmis suriye olmaktan, irak olmaktan kurtarmistir. bir kere bunun lami cimi yok. bu devrimsel yenilikler yapilirken de halkin cehaletinden faydalanmaktan baska bir ozelligi olmayan bir takim agalar, pasalar, hocalar ve bunlarin pesindeki cahiller akilli durmayinca hak ettikleriyle cezalandirilmislardir.

malesef sanayi devriminden bu yana cahil olmak = musluman olmak haline gelmis durumda. bunun bir kez birinci sebebi yobaz muslumanlardir. zira muslumanlar cok uzun suredir bilim de teknoloji de uretemez haldelerken bu da yetmezmis gibi bir yobaz hocalarin elinde oyuncak olmuslar. hatta iclerindeki yobaz olmayanlari, cesitli kurnazliklarla, oyunlarla alasagi etmisler, onlerini kesmisler...

ataturk tarihi bir gerekliligin sorumlulugunu ustlenebilecek kadar zeki ve ilerigoruslu biriymis ki bugun -her ne kadar agir aksak isliyorsa da- seriat yerine modern bir hukuk anlayisimiz var. kadinlari sokakta kirbaclatmiyoruz, hirsizin elini kesmiyoruz. kadinlar oy verebiliyor, is kurabiliyorlar...

bugun hala batidan ileri teknoloji uretemeyisimiz arapperest yiyicilerin yuzunden degil mi? var mi meritokrasi isleten? burokrasi isleten? araplar gibi rüsvet yemeyen var mi? malesef nadir. mezhepci olmayan, hemsehrici olmayan? malesef nadir...

butun yozlasmis devletler ve imparatorluklar gibi osmanlinin da bir sansi kalmamis. tutup hala osmanlinin islemeyen burokrasisini mirasini oldugu gibi devam ettirmenin akla mantiga sigar yani yoktur. kaldi ki osmanlinin kendisi kacmis, anadoluda yasayanlar bagimsizlik mucadelesi vermistir. ozgurlugunu kanla odeyerek kazanan bu millete cumhuriyetten, secme secilme hakkindan, ozgurlukten, bilime alan ve imkan veren bir sistemden baska hangi sistem yakisacak?

en basitinden kucuk prens'te bile bahsediliyor, fesli adam modern devletlerde alay konusuymus.

kimse kusura da bakmasin, uc tane cahilin gericiligi dayatmasina izin vermek "ifade ozgurlugu" olamaz. zira ifade ozgurlugu adi altinda terore, gericilige izin verirseniz oteden beri yozlasmis olan bu guruh buyuk bir grubu etkisi altina alip gerici "devrim"ler de yapmaya kalkabilir.

o zaman cahil, kendi cehaletinin farkina kendi varacak ve kendini bagnazliktan kurtaracak. bu her "insanim" diyecek kisinin esas gorevidir. once insan vasiflarini kendinde toplayacak ki ondan sonra zaten elestirisi yerinde ve gecerli olacaktir. bunun baska yolu yok.

buna ek olarak bugun bulundugumuz yerden ta o zamanin kosullarini adamakilli anlamadan, empati kurmadan elestiremeyiz.

"din elden gidiyor" diyenler halt etmis. "eski yazi okuyamiyoruz" diyenler tembeldir.

ayrica o is oyle degil. halkin okuma yazmasi yoksa, saraydaki dil "divan edebiyati" tasradaki dil "halk edebiyati" uretiyorsa saraydaki kacinca halk kendini devam ettirmek icin kanla canla mudafa ettiyse. ben halkin kendi devrimine sahip cikmasi gerektigini dusunuyorum. hem savas kazan hem de zaten geri kalmanin sebebi olan, sadece saray cevresinde okunup yazilan (ve teknolojiye dusman bir milletin) arapca yazisini ogren. bu tarz bir dusunce yapisi konjonkture uygun degildir.

bana gore "kemalistler cok sey" demek hic anlamli degil. zira cahilin onune para koyarsan ya da duygularini somurebiliyorsan esasen ne soylediginin bir onemi yok. bunu her olaydan sonra mevcut iktidar partisi 180 derece donusleriyle gosteriyor bize. ver parayi cahil zaten senin ezberlettigini tekrar eder, yika beynini saf adam zaten ne soylersen tekrar eder.

son olarak inkilaplara karsi duran herkesin ezberleri ayni. bitanesi de yeni bir arguman uretemiyor. cahilin, kendi "magduriyet"ini cozmek icin once kendini cehaletten kurtarmasi gerek. bunu soylerken cahilin okumusu da olur, basbakani da olur, padisahi da olur... makam mevki fark etmez. zira cehalet makam sahibi olunca cikarilan bir ceket degildir. ondan kurtulmak icin en basta oz saygi gerekir. kendine saygi duyan insan da kendini gelistirir.

bugun yasadigimiz dunyadan ozetle gorebilecegimiz: cehaletle yeterince mucadele edilmemis.(bu cehaletin dogasi geregi boyledir. tembel insandan alim olmaz. cehalet kisinin kendisinden baskasinin cozebilecegi bir problem degildir.)

Genellikle ihtiyacımız olan proteini alabiliyoruz. 170 gram yağsız yoğurtta 17 gram protein varmış. Sadece 500 gramlık bir yoğurdun yarısını yesen zaten ihtiyacının neredeyse yarısını karşılıyorsun ki gün içinde bundan çok daha fazlasını yiyoruz. Olaya sadece yumurta açısından bakmamak gerek. Protein açısından daha zengin yiyecekler var. Örneğin peynir protein açısından zengindir.

Kas kaybı hemen yaşanmaz. Vücutta açlık durumunda önce karbonhidratlar, sonra yağlar, sonra da proteinler kullanılır. Kaslar proteinden oluştuğu için sıra kaslara gelene kadar vücuttaki şekerin ve yağların azalması gerek. Bu da uzun süren bir açlık demek. O kadar aç kalmadıkça belirgin kas kaybı görülmez.

Spor yapınca vücudun sadece proteine değil mineral gibi inorganik maddelere de ihtiyacı artıyor. Spor dediğiniz şey vücut geliştirme ise yeterli besin alamazsanız kas kütleniz çok artmaz.

Protein tozları doğal olmadıkları için kalp ve böbrek üzerinde uzun vadede zararlı etkiler oluşturuyor. Aşırı kullanımlarında böbrek yetmezliği oluşabiliyor.

Sporun amacı aslında vücut sağlığını korumak. Yanlış yapılan spor vücuda daha çok zarar verir. Sporun mantığını iyi anlamak gerek.

günlük kilon kadar ya da 1.5 katı protein almak spor yapan birine yeter diye biliyorum.

spor yapıyor isen harcadığın kadar kaloriyi sağlıklı bir şekilde al. kilonun 1.5 katı kadar protein al bomba gibi olursun. proteini alırken hayvansal olarak aldığınız kadar bitkisel olarak da alın.

spor yapmıyor isen tozlar çok mantıksız. spor yapılıyor ise ve çok zayıf bir bünye varsa destek olarak alınabilir. sonrasında doğal besinlerler götürürsün. yetersiz gelirse toz dediğin takviye ile devam edebilirsin. bana aklırsa takviyeler ihtiyaç oldukça alınmalı. beslenmenin yetersiz kaldığı yerde.

spor yaparsan protein ihtiyacın artar çünkü kasların protein ihtiyacı duyar.

şunu da belirteyim: ben aldığımız besinlerin üzerinde yazan değerlere inanmıyor ve yazanın altında olduğunu düşünüyorum.

yani söyle diyelim. 60 kilo spor yapan bir insanın 90 kilo protein ihtiyacı varsa günlük bunun üstünde almasa daha mantıklı olur bence. çünkü o hesaplamalar yanlış. çok da fazla üstüne çıkarsak iç organlar yıpranır. bunu dengelemek lazım. zaten aç olduğunu hisseder yersin. gelişemediğini görürsen daha fazla yersin ve protein oranı daha yüksek gıdalar tüketirsin.

aslında burda kas kaybından kastım, evet kas kaybı. ama şöyle evet günlerce ac kalmadıgımız sürece ' erimeyiz' , ama bu ' günlük alınması gereken protein' neyi kast ediyor öyleyse?


vücut falan geliştirmiyorum. kendi kendine spor yapmaya calısan bir kadınım. sadece bugün bunu düşündüm ve kafam karıştı.

özellikle yumurtadan yürüme sebebim de yumurtaya ' protein' gözüyle bakmamız. yoksa elbette ki birçok seyde var.

Günlük protein ihtiyacı hücrelerin yenilenmesi ile ilgili aslında. Her gün vücudumuzda hücreler ölüyor ve yenileri oluşuyor. Hücre bölünmesi sırasında DNA sentezi gerçekleştiriliyor. Sentezde kullanılan aminoasitler proteinlerin yapı taşıdır. Proteinlerin düzenleme görevleri de var. Proteinleri sadece yapı bileşeni olarak görmemek gerek.

kas kaybi beslenmeyle oldugu kadar antrenman cesidiyle de ilgili bir durum.

bu durumda anahtar kelime: dengeli beslenmek
dengeli kismini antrenmaninizin cesidine gore kararlastirmalisiniz.

vucudunuz sizin nasil bir hayat yasadiginizin aynasidir.

anlayacaginiz yaptiginiz sporun cesidine gore de kaslariniz degisik tepkiler verecektir.

hic agirlik antrenmani yapmadan sadece kardio egzersizleriyle calisirsaniz kas kaybetmeniz kacinilmaz.
maraton kosucularina bakin mesela, bir deri bir kemik kalmislar ama dayaniklilar. uzun sure kosabiliyorlar. cunku vucutlari daha az enerji harcamak uzere kaslarin "gereksiz" kismini yakmis oluyor.

sprintcilere bakarsaniz oldukca fit olduklarini gorursunuz. cunku vucutlari en kisa surede kosmak uzere vucut agirliklarini yeterince gucle itebilecek kadar kas bulundururlar.

ikisinin antrenmanlari da beslenmeleri de baskadir. yasam bicimleri de ona goredir. yani iyi sporcular hayat boyu zinde kalmayi hedeflerler. istikrar uzun vadede cok ufak farklarla da olsa rekorlarin gelistirilmesini saglayabilir.

beslenme konusuna da donersek.

dengeli beslenmek icin hem vucudunuzu iyi tanimalisiniz hem antrenmaniniza uygun enerjiyi uygun zamanlarda almalisiniz.

yoksa bakin phelps ne yiyormus: www.youtube.com

Vücut besinlerden gelen kolesterolü kullanmaz, keşke kullansa zira kolesterol yaşamın gerekliliği için şart bir madde. Kolesterol zaralıdır düşüncesi çok eskide kaldı.

Proteini sadece kas inşası için gerekli diye düşünme, protein kas inşasından tırnakların uzamasına kadar her şey için gerekli. Günlük protein alımı bunlar için gerekli. Sen kaslarını yıpratacak kadar spor yapıp gerekli proteini almıyorsan kas kaybı yaşarsın ama hemen olmaz tabii bu, az miktarda da protein alıyorsan bir süre idare eder seni ama bir noktadan sonra endojenik yoldan sorun giderilmeye çalışılır, o zaman da kas proteinlerinin kaybı yaşanır. Spor yapmıyorsan kas kaybı daha az olur ama hiç olmaz diyemeyiz.

Protein tozu peyniraltı suyunun kurutulmasıyla elde edilen bir üründür, içinde ne olduğu bellidir. Bir kalıp peynir ne kadar zararlıysa ancak o kadar zararlıdır. Sağlıklı bir insana zarar vermez.

Spor yapan bir insan kaslarını yıptatıyor demektir, amacı kas büyütmek ya da değil, kaslarını kullanıyorsa bunun tamiratı için iyileşmesi için protein alımı belli bir miktarda şart. Dediğim gibi, bu alım gerçekleşmezse vücut ihtiyaçlarını içeriden giderir, o da kas kaybına neden olur.

Kolesterol konusunda bahsettiğin endişe yersiz. Uzun süreli eksik protein alımı sadece kas kaybı değil başka sağlık problemleriyle de sonuçlanabilir. Yaptığın sporun yoğunluğuna göre protein ihtiyacın da artabilir tabii. Protein tozları kimyasal işlemden geçen her raf ürünü kadar risk taşıyor, daha fazla değil.

0 şekerden neyi kastediyor anlamadım, basit şeker için mi 0 şeker demiş acaba, yoksa zaten şeker dediğin şey karbonhidrat. Gainer'in 0 şeker olması teknik olarak mümkün değil bu anlamda.

> Tamamı Yulaf Unu ve Ayrıstırılmıs Amilopektin den olusan zengin kompleks karbonhidrat içeriği.

demis aciklamasinda. Evde kullandigim yulafin 100gr'inda 1.5gr seker, 9gr lif var.

Bu urunun 100gr'inda 0 seker, 3gr lif olmasi garip geldi bana da.

Yulaf ununu çiğnemeden yutmak hazımsızlığa sebep olabilir.

Zeytinağacı.

kendi duyuruma yancı olayım zeytinkekikbiber nasıl olur mesela, zeytinyağı iştahınızı artırdı mı?

"Barış" olabilir bence. Malum "zeytin dalı uzatmak" gibi bir deyimimiz var.

yi (γη yazılır) koyardım. yunanca toprak demek, hem de yi işte :))

Reçber geldi aklima emek toprak deyince :)

yurtdışına da gönderirken ismi ecnebi olsun dersen
" olitree "
" acetu "
olabilir

"kybele" yol arkadaşım adında bir dizide geçiyordu. özge özberk vardı.
ben direkt "gurmeden" derdim. marka olarak nasıl durur bilmem.

Salaturka.

Salata + Alaturka + Salamura. Uydurdum. :)

Ya da Zeytinimini. Sevimli oldu bak. 200 ml'lik siyah cam şişelerde satarsınız. :D

zeytin ve zeytinyağı egeye has bir konu olduğundan egeyi anımsatan bir ifade dogru olacaktır. ulusal pazarda satışa açılacaksa ege özlemini körüklemesi açısından da önem arz edebilir.
bir semt, bir sayfiye yeri ismi verilebilir..
egeye has bir isimle çağrışım yapılabilir.
isim veremem ama fikirlerim bunlar..

Oliver.

Hoop, ben geldim :)

Öncelikle isim değil marka arıyorsunuz. Yani markalaşma ihtiyacınız oluşmuş. Bu sebeple buna ayıracak bütçe yoksa bir marka oluşturma kitabı alıp okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Sizde markalaşma konusunda bir yol gösterebilir. Marka, logo, ürün kimliği, tanıtım araçları (web sitesi burada devreye girer) oluşturmalısınız.
Marka deyip geçmeyin, başta yapacağınız temel bir hata sonra zor bir şekilde telafi ediliyor.

hedef kitleniz belliyse ona gore bir isim secin
bir de zeytini toplayan / isleyen insanlara sorun onlardan guzel fikirler cikar

son zamanlarda ardında hikayesi olan ürünlere büyük talep var gözlemlediğim kadarıyla.

sizin yağın ardındaki hikaye nedir? nereden çıktı yağ üretelim fikri, nerede üretim yapılıyor, ilginç bir şeyler var mı fonda gelişen? bunları bilirsek güzel bir marka çalışması hazırlanabilir bence. o kadar da degil aga +1

feyezan

allah icin zeytinyagini severim, her gun sofradan eksik etmem:) isin icinde kelimeler de olunca dusunmeden duramiyor insan.

iyi-kotu demeden aklima gelenlerden bir demet sunuyorum, olmasa dahi baskaca bir ismi tetikler belki.

eleia,
erkence,
hasat,
ida,
sofra,
zeytinbagi(trilye),
zeytince,
zeytineli

Tin (Tin suresi ilk ayet incire ve zeytine and olsun.)
Zeytin tepesi,
Zeytindağı,
Zeytinlik,
Zeytin karası,
Zeytin dalı,
Siyaz,
Ürün.

zeytindağı diyorum ben de. lifeislife demiş bunu ama ben anlamam secerseniz bana da gönderin :D

Halis'i ben de çok beğendim. Orijinal duruyor.

Terra.

zeybek

olivia

"dal" olsa mesela. siyah şişede şeffaf olsa dal'ın yazdığı yer oradan da zeytinyağı görülse sarı sarı.

belki dogru eti bulmamissindir daha :)
ben tavuk yemiyorum, hindi ve kirmizi et yiyorum, et olarak da sadece kiyma falan degil az orta pismis steak yiyorum, onun disinda brokoli, bulgur, mercimek, yulaf gibi bitkisel protein kaynaklarini da es gecmemek gerekir. ben protein tozunu saglikli bulmadigim icin tuketmiyorum ama paketli urun tuketen, mesela soya urunlerini yiyen bir insansaniz bence yardirin gitsin.

protein tozunun cinsiyetle pek bir ilgisi yok aslında. ya da kilo alıp vermeyle. genelde 20 gram civarı protein oluyor bir ölçekte. eğer günlük protein ihtiyacını karşılayamadığını düşünüyosan kullanabilirsin. kalorisi çok yüksek değil, yağ ve karbonhidrat da yok içinde, yani kilo almanı destekleyecek bir şey değil protein tozu.

biraz kilo almak istiyosan kendi kendine shake hazırlayabilirsin. 100 gram yulaf ezmesi, bir bardak süt, bir tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı, bir avuç badem, muz bunları blenderdan geçiriyorum. çok güzel bir içecek oluyor. aldığın kalori miktarını arttırmadan kilo alamazsın. daha bir ton tarif var youtube'ta (gainer shake falan yazarsan bulabilirsin).

Bir ölçek protein tozu demek, 100 gram tavuk göğsü demek. Yani bunun kadını erkeği genci yaşlısı yok. 1 ölçek protein tozu içtiğinde 100 gram tavuk göğsündeki proteini almış oluyorsun o kadar. Kilo vermek istesen de böyle kilo almak istesen de böyle; sabit bir durum, değişkenliğe açık bir şey değil.

Anladım, orası öyle tabii ama kadın ve erkeğin alması gereken protein miktarı farklı olduğu için 1 ölçek bana çok mu gelir diye düşüdüm. Normal öğünlerime de devam edeceğim tabii. 1 ölçek ile başlayayım o halde bakalım kilomu toparlayabilecek miyim.

Mavicorap, soya ürünü yemiyorum, sadece et ile aramda seviyeli bir ilişki var:p

Çok teşekkürler cevaplar için.

1 ölçek protein tozu ortalama 110/115 kalori yapar, kalori bakımından etkisi bu kadar olur. Ayarlamanı ona göre yaparsan sorun yaşamazsın. Onun dışında soyaya bulaşmanı ben de önermem, çok fazla bitkisel östrojen içerdiğinden androjenik sistem için oldukça zararlı.

kalça çalıştığım günler ya da advanced pilates yaptığım günler protein tozu yada protein bar kullanıyorum. benim kullanma amacım kilo vermek/almaktan çok kas oranımı arttırmak ve definasyonu sağlamak. gün içinde yeterince protein alamıyorum ya da alsam bile özellikle kendimi zorladığım günler kasların iyileşmesi için fazladan protein takviyesi yapıyorum. protein tozu kilo almaktan çok ihtiyacın olan proteini almak için. eğer kilo vermemek istiyorsan spor sonrası laktozsuz kakaolu süt içip, muz yiyebilirsin. ben koşu/zumba sonrası öyle yapıyorum. bulklanma filan da olmadı.

Uzun koşularda protein kadar karbonhidrat yüklemeleri de faydalı oluyor. Üzüm suyu + whey şeklinde koşu sonrası yüklemeler yapabilirsin.

@you are my lethe, süt değil ama muz vs yerim hep antrenman sonrası. ama bir haftada 4 kilo birden gidince noluyoruz dedim. tahminim bu kilonun büyük bölümü kastan gitti çünkü beslenmem zayıf.
kilo almak demeyeyim de o zaman, ağır kardiyonun sonucunda kaslarımın erimesini istemiyorum olayın özeti. geçen sene de koştum, ama böyle bir sorun olmamıştı. sanırım o zaman beslenmem iyiydi, bilemedim.

dün akşam başladım denemeye. spordan sonra, saat 8 gibi su, protein tozu ve muzu blenderda karıştırıp içtim. 8.45 gibi de standart akşam yemeğimi yedim ve 11de uyudum.
gece bir sürü kabus gördükten sonra saat 4 gibi uyandım. midem kazınıyor ve yanıyordu. bunun verdiği rahatsızlık yüzünden 6ya kadar uyuyamadım. acaba protein tozunun bir ilgisi var mıydı bununla? denemeye devam edip göreceğim.

@nathan, tarifini yarın deneyeceğim, malzemelerim yok henüz, teşekkürler:)

özelden mesaj atıcaktım ama herkes yararlansın diye buraya yazayım istedim. beslenme yada spor uzmanı değilim ama uzun süredir pilates,fitness, koşma ve yüzme gibi sporlarla ilgiliyim. hem kendim araştırıyorum hem de yakın arkadaşım olan bir diyetisyenden gerektiğinde yardım alıyorum.

ben genel olarak beslenmeme dikkat ediyorum. sabah salatalık, domates, lor peyniri, dil peyniri, omlet, meyve yiyerek kahvaltı ediyorum. ara öğünlerimde badem,ceviz,kuru kayısı, kuru üzüm, ananas, yoğurt, süt, nescafe yiyorum/içiyorum. hepsini değil ama günüme göre ayarlıyorum. öğle ve akşam yemeklerinde et/sebze ve yanında mutlaka az yağlı salata ve yoğurt yiyorum. asla aç kalmıyorum.

spor olarak pilates, fitness, zumba, yoga, koşu yapıyorum. artık kış geldiği için yüzmeyi bıraktım :( spora gitmeden 2 saat önce dil peynirli, kepekli ekmekli sandviç yiyorum. dil peynirini protein oranı yüksek olduğu için kaşar yerine tercih ediyorum. spordan bir saat önce az sütlü nescafe ve yanında 7 badem/yarım veya tam muz/ kuru kayısı yiyorum. yediğim şeyler yapacağım egzersize göre değişiyor. misal sadece pilates, yoga gibi çok zorlamayan birşey yapacaksam sandviç sonrası nescafe yeterli ama zumba, ağırlık kaldırma yapacaksam ekstra enerji için eklemeler yapıyorum. o tamamen sana kalmış. spordan sonra hemen yarım saat içinde laktozsuz süt (kakaolu ya da sade yaptığım egzersize göre) / yağsız sütten yapılmış ayran / 1 etimek üstüne 2 yemek kaşığı lor peyniri / protein bar / protein shake içiyoum/yiyorum. akşam yemeğinde de et yemeye (hindi, tavuk, kırmızı et gibi) özen gösteriyorum. ton balığından çok cıva içerdiği için uzak duruyorum. protein shake genelde son tercihim. onu da kalça çalıştığım günler içiyorum.

bunlar benim yaptıklarım. 54-55 kilo arasında gidip geliyorum. amacın lean muscle dedikleri kas oranını arttırmak. yazdıklarım seni korkutmasın. bende bunların hepsine her gün uyamıyorum. bir gün eksiltip, bir gün ekleyebiliyorum. kas yapmak zor. 2.5 ayda sadece 0.8 kg kas yapabildim. bulklanma, şişme vs olmadı aksine çok daha ince ve düzgün hatlarım oldu. kadınlar genelde kas yaparım diye çok korkuyorlar, proteinden kaçıyorlar ama kas yapmak çoooook zor.

protein tozu mideni yakmış olabilir. markaya ya da sana bağlı olarak değişen birşey. bende hiç olmadı ama olması normal. istersen bigjoy classic protein bar'ları dene. 1 tanesi 270 kalori ve 27 gr protein var. ben genelde 1 tanesini 3 e bölüp spordan sonra 1 tane yiyerek tüketiyorum.

benim yaptıklarım bunlar, böyle. fikir vermesi için sana da yazdım.

@you are my lethe, öncelikle teşekkürler tavsiyeler için:)
benim de beslenmem az çok bu şekilde. ama akşam yemeklerim protein bakımından yetersiz. midem çok yemek almıyor zaten akşamları.

protein barlar da sempatik geldi. deneyecek şeyler çoğaldı, süper:)

süryani onlar. antakya patrikliğine bağlılar yarı özerk gibiler. ibadet dilleri türkçe+arapça çok az rumca. o da çevirisi güçlü olmayan birkaç kelime; sofia, dynami, eirini gibi.

Rum'da Ermeni'de Arap'da var

Kahlan orijinli Araplar onlar. İstanbul'daki Rumlardan farklıyız derken onu kastediyorlardır muhtemelen.

@cekilmis gayfe ama Süryanilerin dilleri Aramice sanırım, bunlar o dili konuşmuyor sanki. bir de örneğin Süryani ortodoks rahiplerinin tören kıyafetleri farklı. mesela haç çıkarırken bunlar Rum ortodokslar gibi sağdan sola çıkarıyor, Süryaniler aynı Ermeniler ve diğer kadim ortodokslar gibi soldan sağa doğru çıkarıyor.

youtu.be
bu mesela süryani kilisesinden bir ayin kaydı. dil arapça değil mi?

@cekilmis gayfe yanlış video mu attın bilmiyorum ama oradaki kayıt Türkçe. Süryanilerin dili Arapça değil, Süryanice ya da Aramice olarak da biliniyor. İsa'nın konuştuğu dil oluyor.

edit: ha arada Arapça da var evet (yani Arapça herhalde o dil), ben hepsi Türkçe sandım. bu Süryanilerin kilisesinden mi alınmış peki acaba? açıklamada bir şey yazmıyor.

@nathen, antakya ortodoks kilisesinden alınma o kayıt. videoyu upload eden benim :))

rum ve süryani hristiyanlar var bizim orada.

aramice olayını belgeselde izlemiştim. dünyada 2000 kişi sadece bu dili konuşuyor demişti. hatta suriye'de bi kasabadaki yaşlılar sadece konuşuyormuş gençler öğrenmek istemiyormuş vs. wiki'de 2m kişi konuşuyor demiş. emin olamadım bende.

Kendilerine "Rum Ortodoks" demelerinin nedeni, şu an Şam'da bulunan Antakya Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlı olmalarıdır. Bu kiliseye bağlı olanların Arapça konuşmaya başlaması Arapların Suriye, Antakya bölgesini ele geçirmesinden sonradır, yoksa bölgede daha önce Yunanca konuşuluyordu.

İstanbul'daki patriklik 'Ekümenik' değildir.

Cehaletimiz sayesinde uğruna kan döktüğümüz Lozan kazanımlarını adım adım ve kendi ayağımızla terkediyoruz.

Anlamını bilmediğiniz sözleri kullanmayın lütfen.

açılın antakyalı geldi. çoğunluk arap, direkt arap evet. rum çok çok az. onlardan daha da azı ermeni var ama ermenilerle halı saha takımı zor çıkarırsın.
rumlar arsuz'da ve antakya'da bir avuç insanı geçmez. depremden sonra iyice azaldı şimdi tanıdığım çok az rum kaldı.
rum denmesi yukarıda da denildiği gibi kiliseden ötürü, rum'un aslında anadoluyu ifade etmesinden kaynaklı.

Sorduğun şey Calisthenics.

Ağırlık çalışmalarında kasların gelişimi için artan yükleme şart, bunlara izotonik egzersiz diyoruz. Yani ağırlıkları itip çekerek, yani kas boyunu uzatıp kısaltarak yapılan egzersizlerdir bunlar. Bu şekilde kaslara zarar verip daha sonra iyileşip büyümesini bekliyoruz. Vücut ağırlığıyla yapılan egzersizler izometrik kasılma prensibine göre gerçekleşir. Burada kas boyları sabit kalır ama kasa uygulanan gerilimin tonu artar ve bu şekilde kaslara stres uygulanıp gelişmesi beklenir. Burada ağırlık çalışmasında olduğu kadar büyük kütleler olmaz ama yine de belli bir dereceye kadar miyofibril hipertrofi olur. Fakat bunlar yogayla ya da pilatesle olmaz tabii.

seç, beğen, al.

www.google.se

çoğu aletsiz, yalnız kendi vücudunu kullanarak, evde veya istediğin başka yerde yapabileceğin hareketler.

Metformin hepsi aynı yazdıklarının.

Metformin etken madde, diğerleri bu etken madde ile üretilen ilaçların ticari ismi. Farkı, farklı ilaç firmaları tarafından üretilmeleri.

Öyle bir bitkisel ürün yok. Tek çözüm, başlangıç seviyesindeyse, spor ve doğru beslenme; ileri aşamadaysa, spor ve doğru beslenmeye ek olarak metformin etken maddeli ilaçlar.

Benim eşimde var insulin direnci.

Gunde 7 8 öğün yer. Ama bildigin yemek gibi değil tabi.

Mesela kahvalti ogle yemegi aksam yemegi normal yenir ama az yer. Aralarda ceviz, kuru üzüm, kayısı, badem, yaban mersini gibi şeyler yer. Yaban mersini ozellikle cok iyiymiş.

Bir dönem çok yüksekti direnci bu yüzden ilaç kullanmıştı. Şimdi gayet duzenli2 yemek ve sporla rahat.

Maalesef bununla yaşamayı öğrenmek gerekiyor.

insülin direnci için hayatın boyunca sürekli ilaç mı kullanmak gerekiyor?

Haftada 3 gün kullaniyorsan hem vucudun icin iyi hemde böbreklerini yormaz.

Eger protein alimin normal gidalardan cok azsa, haftanin her günü dahi kullanabilirsin. Yan etki olarak biraz kabizlik olabilir.

Protein tozunun osuruktan başka bir sıkıntısı olmaz.

Zedelenmenin seviyesine bağlı. Koptuysa iyileşmez, yırtıksa kısmi iyileşir vs.

Benimki de zedelenmişti, kolumu ağrısız havaya kaldırmam 1 seneyi bulmuştu. Üstünden 3 sene geçti ama şu an bile sol omzumu iyice ısıtmadan antrenman falan yaparsam ufak da olsa ağrır.

Gelecek hafta bir uzmana göstericem, gerekirse ameliyata kadar giderim, yeterki spor hayatimi etkilemesin.

benim tenis oynarken CART diye ses geldi omuz kapsülümden. 3 gün sonra dayanılmaz bir acı vermeye başladı. 1 ay fizik tedaviye gittim ve bu sayede güçlendirince geçmeye başladı ama angelusun dediği gibi hala ısınmadan başlarsam acıyor. 6 ay ila 1 sene arasında değişir diye düşünüyorum iyileşme zamanı. (benimki de yırtık değil zedelenmeymiş)

fizik tedavi artı evde her gün yaptığım güçlendirme hareketleriyle 1,5 yılda iyileştim. omuz sakatlığı sıkıntılı ama belki sizin için şu açıdan faydası olur, bundan sonra spor yapacaksanız daha bilinçli yaparsınız. eskiden hiç ısınmadan saçma sapan spor yapıyordum. sakatlandığım dönemde okuduğum makaleler, izlediğim videolar sayesinde, artık çok daha bilinçliyim. geçmiş olsun.
edit: bu alanda, doğru düzgün hekim bulmak çok zor. spor hekimi, ortopedist, fizik tedavi uzman vs 5-6 doktora gitmiştim. hepsi ayrı telden çalıyordu. yaşlı bir spor hekimi "ağırlık kaldırma. yürü, daha faydalı" bile demişti, düşün artık. ben sakatlandığımda rice metodu (rest, ice, compression, elevation) tavsiye ediliyordu. yakın dönemde, bunun işe yaramadığı söylenmeye başlandı. mr çektirdiniz mi bilmiyorum. öncelikle problemin ne olduğunu tam olarak öğrenin. rotator yırtığı mı, tendinit mi, bursit mi? bursit falan varsa bir kaç ay dinlenin. vücudunuzu dinleyin. bu omuz problemleri genelde oturma pozisyonundaki hatalardan, çekme kasları yerine itme kaslarını kuvvetlendirmekten kaynaklanıyor. omuzlar öne doğru kavis alınca, bir de rotator kasları güçsüzse, omuz ekleminin hareket edecek yeri kalmıyor ve tendon zamanla aşınıyor. size tavsiyem, nasıl olacak bilmiyorum ama, iyi bir hekim bulun. o izin verdikten sonra güçlendirme çalışmalarına başlayabilirsiniz. önünüzde uzun ve sıkıntılı bir yol var.

marcelorios omuz uzmanina gelecek hafta gidecegim. O zaman ayrintilara bakicaz heralde. Ayrica fizik tedavi icinde yarin basliyorum.

Beni islerimden alikoyan bir sakatlik degil ama üstteki arkadaslarinda söyledigi gibi beni senelerce rahatsiz etmesinide kabul edemem. O yuzden bakalim ne sonuc ortaya cikacak.

Jonever.

Baza.

Nereye koyacağımı bilemediğim boş bavullar var.

Ek not: Yatak altlarından çok korkarım :D

muhtemelen toka, küpe, kullanılmış peçete ve toz.

Ayakkabilarim ve kirli çamaşır torbası. Devlet yurdundayim

hicbir sey, bos.
ayrica koydugun resim cok korkunc.

iki tane ikea kutusu var. onlarda da kullanılmayan yorgan, mont, giysi falan var.

Yatak. (Evet o bazanın içinde yatak var)

ışığı kapatmamı bekleyen yaratıklar var.

ayakkabı kutuları var. ama boş benimkiler :(

toz

Konuşan cüce

Dagcilik cantasi var, onun disinda neler oldugunu bilmiyorum.

kışlık/yazlık kıyafetler

feng sui geregi bosluk ve biraz toz.

korkunç bir palyaço. geceleri kalkıp kulağıma fısıldıyor.

Kuruyemiş olabilir belki diğerleri çok malca.

Sandviçler falan işin süsü olmuş. Yemek ile uğraşacak vaktin yoksa çiğ kuruyemiş en güzeli. Kalorisi çok yüksek olduğu için dikkat etmek gerekli biraz.
Ben sıkı diyete girdiğim dönemlerde yulaf ezmesi yiyorum iki saat önce.

amacin yag yakmaksa bildigim kadariyla kendini ac birakmaman lazim, yoksa vucut kitlik psikolojisine girip yag depolayabiliyor.

bunun yerine yemek yedigin saatler belli olsun, sabah 7 gibi kahvaltini 12 gibi ogle yemegini 6 gibi aksam yemegini ye.
ogunlerde saglikli beslenmen gerektiginden, sekerli besinler, meyve sulari ve hamur islerinden kacinman gerektiginden bahsetmiyorum bile.
daha sonra yatmadan once kardiyo egzersizleri yaparsan saglikli bir sekilde kilo verebilirsin. onemli olan aksam ogununden sonra artik birsey yememek.

Karbonhidrat alımını azaltıp, yağ alımını arttırdığında, o arada geçen sürede o tarz açlık atakları yaşamazsın.

Aynı kramponu, hatta sağlamsa aynı formayı giyiyorlar. Yani sonsuz bir ekipman döngüsü yok. Bu ilk beşe oynayan takımlar için de geçerli.

kesin bir bilgim yok ama ektra bir durum veya reklam olayı olmadıkça uzun süre aynı kramponu giyiyorlardır.
çünkü ayakkabıya alışma süreci var bir de kramponun biraz giyilip esneklik kazanılması lazım. bundan dolayı sürekli değişmezler diye düşünüyorum.

Kesin bilgi veriyorum.

Ya bunu yarin yazicam. Fav alamiyorum mobilden. 100de 100 dogrusunu anlaticam ama simdi halim yok. Sabah yazicam. :)

Üstünüze bir battaniye alın. Ayaklarınizi da bir legen dolusu dayanabileceginiz kadar yuksek sıcak suya sokun.
Önce bunalır sonra terlersiniz ama doğal süreçteki gibi rahatlatmayabiliyor.

Kazak ve yorgan?
Ben hep boyle uyuyorum bu aralar.

Yani mesela tylol, theraflu falan almadan sağlam terlemenin bi yolu yok mu?

Esasında terleyince geçmiyor, bilakis mikroplar sıcak ortamda üreyip çılgın attığı için hastalığın iyileşme süreci iyice uzuyor ama çok istiyorsan gir yorganın battaniyenin altına bekle terlersin zaten.

@angelus

Bir arkadaşım, bol bol hareket edip su içmenin vücudu mikroptan/virüsten toksin atma yoluyla kurtardığını söyledi. Askerde de ateşi olanı koşturup banyo yaptırıp yatırırlarmış. Hareketten kaçmayayım mı şimdi? Ben vücudun hareketle harcadığı enerjiyi iyileşmek için kullandığını sanıyordum. Tamamen yanlış mı?

@yaren

Ben gece uyurken boyle uyuyorum, sabaha terlemis oluyorum.

Birkac gundur cok fena burnum tikaliydi, ne yapsam gecmedi. Nurofen cold&flu mu almadim, 3 farkli damla mi damlatmadim, okyanus suyu spreyleri, tuzlu suyla burun dusu...
hicbiri acmadi.

Sonra canim sikildi spora gittim. Hicbir sey yapmamama ragmen o burun acildi! O gunden beri hic onceki gibi tikanmadi. Yine tikaniyor da cikiyor yani sonra. Resmen spor burnumu acti :D

babannem bana küçükken bi tencere veya kapta suyu kaynatıyordu, beni oturtuyordu halıya üstüme tamamen kaplayacak kadar bir örtü örtüyordu. o tencereyi de bacaklarımın arasına koyuyordu örtünün altına. sucuk gibi çıkıyordum yarım saat sonra içeriden. çok bunaltıcı ama işe yarıyordu.

Şöyle düşün: Mikroplar soğuk ortamda değil sıcak ortamda ürüyor, misal senin vücudun ateş yapmamış henüz, yani mikropla savaşacak bir ortam oluşmamış. Vücut normal sıcaklığını koruyor. Sen iyileşmek için vücut sıcaklığını artırmaya çalıştığında mikropların daha kolay üremesi için ortam sağlamış oluyorsun sadece. Ha ama ateşlendiysen eğer, bağışıklık sistemin mikropları öldürmeye çalışıyor demektir ama bunu kendi dengesi içinde yapıyordur, buna senin ekstra bir destek göstermene gerek yok, sıcaklığın hesapta olmayan bir şekilde 1 derece artması bile havaleye neden olabilir. Dengeyi bozmaya gerek yok.

Onun dışında, ateşin yoksa hareketten kaçınmana gerek yok, ateşin varsa eğer dediğim gibi bağışıklık sistemi zaten içeride savaş halindedir senin ekstra enerji harcaman güçsüzleşen bağışıklık sistemini daha da zorlayacaktır. Sen terleyecem diye kapıyı çerçeveyi kapatma odanı havalandır bol bol su iç beslenmene dikkat edip proteinli gıdalar tüketip antibiyotik kullanma yeter. Yani ekstra terlemek seni mikroplardan kurtarmaz sistem bu şekilde çalışmıyor. Ekstra terlemek sana su kaybettirir ve planda olmayan şekilde vücut sıcaklığının yükselmesine neden olur. Bu terleyince iyileşme olayı kocakarı hurafesi sadece. Öyle bir şey olsa ateşlenen hastaya buz tedavisi yapılmazdı.

Türüne göre değişmekle birlikte bakterilerin bir çoğu için ideal üreme sıcaklığı 5 - 65 derece arasıdır. Vücudunuzun sıcaklığını bu değerler dışına çıkarırsanız ölürsünüz zaten.
Terlemenin başka faydaları var ama bir iyileşme yöntemi olarak uygulamak doğru olmayabilir. Vücut ısınızın 40 derece üzerine çıkması beyin için çok tehlikelidir. Yorganın altına girip terlediniz diye mikroplar da daha fazla çoğalmaz.

Bu kadar nefret ediyorsan bırakmaman için hiçbir neden yok. İkincisi, nikotin oranının az olması içini rahatlatmasın o kendini kandırmak oluyor.

Bant falan hikaye abi kırın atın bırakın gitsin.

e-sigara deneseniz?
o şekilde çevremde cok bırakan oldu.hem nikotin oranını siz ayarlayabiliyorsunuz hem de esanslı seçip ya da tamamen kokusuz,sigara kokusundan da kurtulursunuz.
sigaradaki nikotin dısındaki bir dolu diğer kimyasala da maruz kalmamış oluyorsunuz.
yani giderek nikotin oranını azaltıp sonrasında bırakmak kolay olur diye düşünüyorum.

az biraz içiyorum diyosun, nikotin bandı, sakızı, elektronik sigara gibi türevlerle bu nikotin bağımlılığını arttırmayasın , kaş yapayım derken göz çıkarma olmasın.

sigarayı bırakmak için baştan kesinlikle inanmak lazım, eğer sen gördüğüm kadarıyla da pek inanmıyorsun, bu şekilde denersen büyük ihtimalle bırakamyacaksın

ayrıca sigarayı bırakmaya yardımcı olan ilaçlardan da yardım alınabilir ama her halukarda kesinlikle inanmak şart

ama ben bırakamıyorum ama elektronik sigara ile bağımlılığımın çeşidini değiştircem bana teknik konuda yardımcı ol dersen herşeyini anlatırım sana elektronik sigaranın.

günde 10 taneden 3-4'e indir, bir süre öyle git. yürürken içme mesela. her öğünden sonra bir tane, belki bir tane de yatmadan önce, o kadar. gün içinde ödülün gibi olsun sigara. hazır değilken bırakmaya çalışma, bu defa bırakma işi de yalama oluyor. tek seferlik atışın var, onu en uygun zamanda kullan.

arkadaslar cok cok tesekkurler gercekten.

@sir gawain evet farkindayim tam da bu iste, tek seferlik atisim var onun icin bir turlu deneyemiyorum zaten, basla birak basla birak sacma bir dongu oluyor bu sefer. ama indirerek yapabilecegimi de sanmiyorum, o paket bende oldukca iciyorum ben onu.

@killerbee cok cok tesekkurler! ben bu elektronik sigara olayini da bir arastirayim, burada da cok yazildi. sana bom bos bana her seyi anlat demek istemem, daha spesifik sorular sorarim basini daha az agritirim. cok tesekkurler!

rutine donusturdugun sigaralardan birini iptal etmekle basla bence de. sir Gawain in dedigi gibi, yururken ictigini iptal et mesela bir hafta.

Bırakamazsın maalesef. Kafanda hafifletici sebepler üretiyorsun. Bugün bıraksan aynı sebepler yarın seni tekrar sigaraya başlatır.

kas zedelenmesi olduğundan emin ol öncelikle

Hastaneye git.

sağlıklı yağlar iyi ama aşırıya kaçmamak lazım,
mesela ceviz fındık kuruyemişler günde 50 gr,
et tavuk göğsü en yağsız kısım, kırmızı et yağlı olur, tavuğun butu falan çok yağlı.
kaşar epey yağlı bunu da günde daha az yiyebilirsiniz.
bunların dışında makarna, mercimek, fasülye falan da iyi protein kaynakları
tam buğday ekmeği de

Doymuş yağların bir zararı olmaz, bitkisel yağlardan da omega6 zengini çoklu doymamış yağlara bulaşmadığın sürece sıkıntı olmaz. Yağlar iyidir ama her yağ çok iyi değildir.

Doğru yağı tükettikçe, problem yok.

Su atıp glikojen depolarını boşalttın daha çok. Karb. alınca kaybettiğin maddeler geri geldi göbek çıktı.

abartılı bir kilon yok, yemeyerek sağlığına zarar verebilirsin. senin ihtiyacın olan şey spor yapmak :) focus t25 var mesela, callanetics var evde yapabileceğin... bunları denemeni öneririm :)

yok 1 haftada verilen kilo kilo değildir
bir süre az tempoda yemeye devam etmelisin
ve şahsi tavsiyem mutlaka dijital tartı ile tartıl

sen @angelus'un böyle kibar kibar yazdığına bakma, aslına "s*kimi verirsin öyle kilo" yazacaktı ama utandı galiba.

şu güzel yazısını oku da feyz al;
eksisozluk.com

yazik o giden kaslarina 1 haftada :(

bu arada yün prensesi, angelus benim kilo soruma yanıt verse heyecandan ölürdüm. tavsiyelerini dikkate alıyoruz, seviyoruz seni sevgili angelus...

biraz kötü olmuş. ' merhaba yağlar' olacak.

Aç kalarak değil spor ve doğru beslenmeyle oluyor o iş.

sıra beklerken cep telefonunun sakıncası yok. hoş kalkış-inişte de kanıtlanmış bir sorun yok ama tedbir amaçlı kapattırıyorlar. uçak havadayken çekmiyor zaten istesen de kullanamazsın.

Telefonu kapattim sandim kapatmamisim. 1 saat uctuk ve dusmedik.

biz asıl kazığı otobüslerde yedik senelerce, frenler tutmuyor hesabına.

@want2die ve killerbee bu uyarıların amacı ne sizce?

düşmez alakası bile yok.

dünyanın en teknolojik cihazlarından biri olan uçaklar için cep telefonu bir tehlike değil. bir uçak cep telefonu ile düşmez. emin olun azıcık düşme ihtimali olsa o telefonu uçağa almazlar. 100ml üstünde sıvı bile almıyorlar uçağı yakarsın diye.

uçakta telefonlar (hatta diğer tüm elektronik cihazlar) iniş ve kalkışta tamamen kapatılıyor, uçuş boyunca da uçuş modunda kullanılabiliyor.

uçuş modunda kullanılmasının tek amacı şu. eskiden hatırlarsanız cep telefonu sinyalleri hoparlörlerde, tüplü monitörlerde falan zırrıtı zıttırı zıttırı diye parazit yapardı. hala da yapar da artık hoparlörler yalıtımlı, tüplü ekran diye bir şey yok, fark etmiyoruz paraziti. yoksa gsm sinyali aynı. 200 tane telefon 35.000 feet'te şebeke ariycam, aşağıda sürekli değişen baz istasyonunu yakalayıp bağlanacam diye yapacağı parazit, pilotların kulaklıklarında zıttır zıttırı diye parazit yapar. pilot telsizden ne konuştuğunu anlayamaz. o yüzden kullan ama şebeke aramasın diyorlar.

iniş kalkışta tamamen kapatılması da tamamen uçuş güvenliği. uçak kazalarının çoğu iniş kalkışta meydana geliyor. olası bir acil durumda hostes acil durum anonsu yaparken kulağında kulaklıkla müzik dinleyen, kafayı önüne gömmüş kendi kıraş oynayan adamlara tek tek acil durum prosedürü anlatmasın, kulaklığı çıkarttırmaya çalışıp herkese tekrar tekrar anlatmasın, herkesin gözü kulağı açık olsun, dikkati başka yerde olmasın da söyleneni duysun diye.

yoksa düşeceği falan yok.

Manyetik alanla ilgili diye biliyorum. Bir iki kişiden birşey olmaz ama herkes yaparsa uçağın manyetik alanını bozabilir.

uçağa yıldırım düşüyor da manyetik alanı bozulmuyor kıçı kırık cep telefonu mu bozacak?

Cep telefonu uçakta risklidir, mühendis olarak da öyle olduğuna inanıyorum, aslında geçenlerde güzel bir makale okudum, bu konuda okuduğum en inandırıcı teknik bilgileri içeriyordu, hatırlasam link verirdim.
Hatta şöyle söyleyeyim, hani bir thy uçağı düşmüştü ya hollanda filan tarzı bir ülkeye on yıl kadar önce, onun da nedeninin cep telefonu olduğu kanısındayım ben.
Ama cep telefonunun riski, bu konuda hiç bir teknik bilgisi/eğitimi olmayıp da "ne zararı olacak ya" diyen cahilin cesaretinden büyük değildir. (burada görüşlerini yazan değerli arkadaşları kastetmiyorum, günlük hayattaki insanlardan bahsediyorum).

(Not: Olabildiği kadar önlemler alınmıştır, koca uçağı üç beş cahilin cep telefonuna emanet edecek değiller elbette, yine de frekans etkileşimleri ve elektronik devrelerin anomalileri her ihtimali mümkün hale getirebilir).

Araştırmadan yorum yapmaya yine gönlüm el vermedi.

www.airspacemag.com

The truth is that portable electronic devices can emit powerful electromagnetic radiation that can muck up an aircraft’s navigation and communication systems and actually endanger a flight. (NASA/Goddard)

Güçlü elektromanyetik radyasyon nedeniyle uçağın navigasyon ve iletişim sistemleri bozulabilirmiş.

Yani yönünü bulamazsan, kuleyle iletişim kuramazsan bal gibi de düşersin.

O yüzden please g.tümüzden sallamayalım arkadaşlar. NASA böyle diyor.