tabii ki baki usta

Baki Usta +1

Baki usta+1 Bir de yesilovada asım usta var o da meshurdur.

Bu kordonun olduğu yerde çorbacı ismet vardı sanırım, ben hayatımda ilk servis kokoreçi orada yedim ve gayet güzeldi.

yeşilovada ki meşhur yerde de yedim, o da güzeldi.

bir de olumsuz yer söyleyeyim, bu kordonun bi' arka caddesi vardı, kıbrıs şehirleri sanırım adı; oradaki kokoreçci birilerinden çok iyi puan aldı diye gitmiştik de beğenmemiştim. şimdiye kapanmışta olabilir belki bilmiyorum ama o kötü.

Ulukent'te Akın Usta

Baki usta beni kokoreçten soğutacak yakında.Ben Baki Ustada kalite göremiyorum mağlesef.Çok sıradan.Benim favorim Konyalı Durmuş.Oğlan anasında.İkinci sırada Asım Usta

Ben mezun olduğumda bizim sektör için şartlar bu kadar ağır değildi. Bu üniversitelerin vasıfsız mezun verme sayısı hızla arttıkça işler daha da karışıyor/karışacak. Tüm bunlarla birlikte ülkede üretim de cartayı çekti.

Ben ilk mezuniyetimden sonra tatile gitmiştim ve dönüş trenimde iş bulmuştum. Sonra başka bir okuldan başka bir bölümden mezun oldum, onda da büyük bir kısmı kendi şımarıklığımdan dolayı 5 ay sonra iş bulabilmiştim.

Artık benim sektörüm için iş bulmayı geçti herkes, toplu işten çıkarmaları konuşuyorlar.

3 ay kendi isteğimle tatil yaptıktan sonra yaz bitince bulmuştum. Gerçi o zamanlar inşaat sektörünün güzel zamanlarıydı şimdi nasıl bilmiyorum ben bıraktım o işleri.

Hangi sektördesin? Çünkü sektöre göre bence değişir. Ben mezun olduktan 3 hafta sonra buldum.

1.5 sene :)

yaşadığım şehirde iş bulamadığım için başka bir yere taşınmak zorunda kalmıştım.

İlk üniversitemden sonra 1 yıl kafa izni yaptım, sonrasında iş buldum. (Bankacılık sektörü).

İkinci üniversitemden sonra formasyon aldım, bir yere iş görüşmesine gidip kabul edildim ama şartları çok beğenmedim. Eşzamanlı olarak bir vakıf üni.siyle görüştüm, belli aşamalardan sonra kabul edildim ve okutman olarak çalışmaya başladım.

1 yıldan sonra Kpss'ye girdim ve devlete geçtim.

Ben şanslı olduğumu düşünüyorum. Bu anlattıklarım yıllar önceydi, şu an şartlar epey kötü. Kardeşim PDR bitirdi ve düzgün bir iş bulamayınca yüksek lisans yapmaya başladı.

Haziranda mezun olup temmuz sonunda iş buldum. Ama ben harıl harıl iş aradım, tatil yapmadım. Mezun olmadan 1 ay önce iş aramaya başladım

Bir sene sonra. (Haziran 2015 mezuniyet, Temmuz 2016 işe girme)

Mezun olmadan bir ay önce başvuru yapmıştım, mezun olur olmaz başladım.

2013'te mezun oldum. 1 sene kpss'ye hazırlandım. sonra da 1 yıl part time bir işte çalışıp askere gittim. 1 yıl da askerlik yaptım. etti mi 3 yıl? 1 yılı da önceki işle şimdiki işi bulana kadar geçirdiğim boş zamana saysam etti 4 yıl. mezun olduktan 4 yıl sonra şimdiki işime başladım.

hayat bi süreç. zor zamanlar olacaktır. geçiyo. daha kötü zamanlar geliyo sonra da. :)

Merhaba. Mezun oldugumda 2 yil deneyimliydim. Is bulma derdim hic olmadi. Sektor Yazilim

Pazar üniversite sınavına girdim pazartesi işbaşı yaptım. Yani işim hazırdı. Üniversiteyi de açık öğretimden bitirdim. Tabii bunların hepsi 20 yıl kadar önceydi. İlk işim muhasebe bürosuydu. Şimdi ben mali müşavirim.

Haziran mezuniyet agustos ise girme ve 2007’den beri sevdigim bir isteyim. Sans sadece bu konuda yuzume guldu galiba :)

Lisanstan sonra direkt yuksek lisansa baslamistim. Yuksek lisans okurken daha ilk somestr biter bitmez ise girmistim.

Mezun olduktan 2 sene sonra iş bulabildim. Bölümümle ilgisi bile yok şu anki işimin. Şimdilik dişimi sıkıyorum ki deneyim kazandıktan sonra daha iyi bulduğum yerlere gidebileyim.

3. Sınıftayken iş bulmuştum daha doğrusu iş beni bulmuştu. 30 Haziran kep attım 15 Temmuz iş başı.

mezun olmadan önce buldum

112 yi ara, alo intihar hatti kalkmis gordugum kadariyla

m.hurriyet.com.tr

112'yi arayıp acil sağlık yardımı istemen iyi olur.

Kaç yaşında bu arkadaş? Sıradan ergenlik bunalımı olabilir mi?

@emfuzi evet ondan da şüpheleniyorum çünkü dediğim gibi şimdiye kadar kendine verdiği zararlar hiç ölümcül değildi, ve ilgi sevgi eksikliği çeken ve bunu sık sık dile getiren biri. 20 yaşında. Az önce bi ara saçını kestireceğini söyledi. Sonra ben ordan yürüdüm başka gelecek planı yapacak mı diye, bayramdan sonra şunu yapalım diye bi şey önerdim, anladı galiba bakalım falan dedi. Gecenin sonuna kadar değerlendirmeye devam edeceğim ve yapmayacağı ihtimali artıyor gözümde ama bu riski almalı mıyım bilmiyorum.

Bana da ilgi istiyor gibi geldi. Haberin olmaz gerçekten kafasına koyan adam yaptığında. Cesedini bulursun. Kasma yani.

@giovanni aslında intihar eden insanların pek çoğunun önceden yardım çağrısında bulunduğu bilinir.
112’yi arayıp eldeki verilerle danışsam gerek var ya da yok diyebilirler mi? Yoksa bi kere aradığımda gelmek zorundalar mı?

@playing şu an halay çekiyor :D ben yapmayacağına inandım galiba ya

@mezzosprite seni kandiriyor olmasın? Yani senin için rahat yanından ayrılmak için mi acaba normal davranıyor?

Yüksek ihtimal intihar edebilir. Belki yarın Belki gelecek sene belki 3 sene sonra. Kendi savunma mekanizmalarını oluşturmadıkça, düşünme tarzını değiştirmedikçe.... size güldüyse, orada halay çektiyse bile intihar edebilir. intihar ettiğinde de akrabalar oysa ne mutluydu halay bile çekiyordu geçenlerde derler.

Bir kere o ilaçlar beyin kimyasına müdahale ediyor. serotonin dopamin gibi hormonları düzenliyor. genetik olarak eksik salgılanabilir bu hormonlar. aniden kesmiş ilaçları ve beyindeki bu serotonin dopamin gibi hormonlar ilacın etkisi geçmesiyle ve aniden kesilmesiyle şiddetli bir şekilde dengesizleşecektir. peki bu ne demek.

mesela içki içtiğin zaman mutlusundur yapay olarak bu içkinin sizin beyninizdeki mutluluk hormonlarını boşaltır ancak ertesi gün çok kötü hissedersiniz çünkü bu hormonları tüketmişsinizdir ve zaman gerekir tekrar eski hale gelmek için..

O yakınınızı kesinlikle psikologa götürmelisiniz psikolog yönlendirmesiyle gerekirse psikyatriste, belki de grup terapiside eklenebilir. Kesinlikle hayat keşmekeşinde unutmayın ertelemeyin bahane de bulmayın. çünkü durumu sandığınızdan çok daha ciddi gözüküyor.


ben olsam onu köşeye çekerdim samimi olarak hayatında hiç mutlu bir anın olmadı mı diye sorardım. Ve mutluyken şuan ızdırap yaşıyorsa ilerde de nasıl bir zamanlar mutluyken bu hale gelmişse tekrar mutlu olabileceğini söylerdim. Aynı zamanda yalnız olmadığını dünyada onun gibi yüzbinlerce insanın kendisini gerçekten yıllarca çok berbat hissettiğini ve bazılarının intihar ettiğini bazılarının da bu düşüncelerden kurtulduğunu söylerdim (örnek ben)

Ayrıca Bunun bir hastalık olduğunu da söyleyiniz

Lütfen durumu ciddiye alın.

Profesyonel destek almalı bunu yapacak olan insanın kendi tercihi ne yapsan da önüne geçemezsin çok acı bir durum

Cevaplarınız için çok teşekkürler. Şu an için sorun yok..

Şimdi bu şekilde bir cevap vermek istemezdim ama, intihar öyle birşey değil. İnatlaşmazsa eğer ölmez o çocuk, zaten ölecek olsa sadece öldüğünü öğrenirdiniz, ölebileceğini değil.

Ben de kendimi tekrar etmek istemezdim ama intihar eden insanlar çoğunlukla önceden sinyal vermiş oluyor. Tabii ki yanlış alarmlar da oluyor ama her alarmı ciddiye almak zorundayız. Bir kadının taciz beyanı gibi. Bir çocuğun istismar belirtisi göstermesi gibi. Yanlış alarm olabilir ama yanlış alarm değilse ciddi bi şeyi göz ardı etmiş ve ciddi sonuçları engellememiş oluruz.

Bu arada bu kızın o anda gerçekten ölmek istediğine ben inanıyorum, öfkedendi umutsuzluktandı bıkkınlıktandı ama gerçekten istedi. O anda yapabilecek olsa belki yapardı. Ama göremediği şey bu durumun geçici olduğuydu. Sonra geçti zaten.

aha böyle bir konu açıldığında hiç eksik olmayan o tip de tabii ki gelmiş ve damlamış: "Haberin olmaz gerçekten kafasına koyan adam yaptığında.Cesedini bulursun." bak bak bak. çok da emin ha söylediğinden.

cidden şu hayatta en çok merak ettiğim konulardan biridir bu insanlara kim öğretiyor bu "intihar edecek adam bundan bahsetmez, sessiz sedasız eder" saçmalığını. dünyanın her yerinde, internetin her köşesinde nerede intihar konusu açılsa bu tipler geliyor damlıyor, fabrikada mı üretilip salınıyorlar nedir anlamadım ki.

neyse soruya dönersek senin de söylediğin gibi intihar eden insanların çok büyük çoğunluğu öncesinde bundan birçok defa bahseden kişilerden oluşur. ya çevresine bahseder, ya bir yerlere yazar eder illa ki bir şekilde belki de son bir yardım çağrısı olarak bunu duyurmaya çalışır.

hem de birden çok yapar bunu. bu konuda yapılmış onlarca çalışma var.

senin arkadaşın kesin intihar eder demiyorum ancak "intihar edecek adam sessiz sedasız eder" diye bir şey yok. dünyanın en büyük saçmalığı bu laf. intiharın lafını yapan adam intihar etmez diye bir şey yok. intihar edecek olsa ruhun duymazdı diye bir şey yok. kim bu adamlara ezberletip salıyor şu saçmalığı gerçekten çok merak ediyorum.

o yüzden ciddiye almak gerek böyle şeyleri. açın az okuyun arada bi bu konuda yapılan çalışmalar haberlere bile çıkıyor. intihar edecek adam bundan bahseder, son bir feryat olarak bahseder, benliğinin son bir çırpınışı, son bir yardım çağrısı olarak bir yerlere, birilerine bundan bahseder. tamam sessiz sedasız intihar edenler de var ancak "çok büyük çoğunluğu" intiharından önce bir şekilde bundan bahsetmiş, sinyalini vermiş kişilerdir.

evet, son gün paranızla ilgili dilediğinizi yapma hakkı veriyor.

vadeyi değiştirmek için hesabı kapatır yenisini açarsın. vade sonu olduğu için faizine zelal gelmez

para beni bozmaz, 10 milyon tl harcamak için çok aşırı büyük bir para değil. ben mesela amerikada oturma izni almak isterdim, iyi kötü ufak bir daire almak isterdim.

yaşam standartlarını ve gelirini yukarı çekebilirsin bu parayla ama sosyetik mekanlar ve aktiviteler ile tüketilmeyecek bir mebla değil.

bu şekilde yaşayabilmen için sürekli gelirinin olması gerekiyor, sosyete insanlar, iş adamları gibi.

bozmaz aynı şekilde yaşamıma devam ederim.

daha iyi restorana gitmenin, daha konforlu tatil yapmanın neresi "bozmak" oluyor ki? nakit parayla götümü silip fakir arkadaşlarıma zarfta gönderiyor olsam neyse de bu hali parayı iyi değerlendirmekten başka bir şey değil benim için.

daha çok gezerim dünya'yı, mişelin yıldızlı restoranların birçoğuna gitmeye çalışırım. tabii bunun uzun soluklu olması için bir yatırım aracını ihmal etmem.

Değişir tabi. Erken rezervasyonla 5 yıldız olan ama aslında hiçte öyle olmayan tatil yeri kovalayacağıma Rixos premiumda cenneti yaşarım. Mavi yat turu yaparım. Alaçatıdaki sacma sapan lüks beachler beni sarmaz ama. Lüks ama bir yandan da sade ve rafine tatiller olur. Euro kuru çarpmadan Avrupaya giderim. Kıyafetlerim bir tık üst olur, tasarım ürünlerden bolca alabilirim. Teknolojiye ilgim var,onları yenilerim.Ohoo çok şey var. Gurme turlar yaparım. Bunları yapmak beni bozar anlamına gelmiyor. Bolca yardımı esirgemem. Darüşşafakaya özellikle çok yardım yaparım, burs veririm.

2 milyon dolarım olsun mezun olur olmaz amerika-norveç-isveç-isviçreye kapağı atarım, vatandaşlığa kadar yolu var benim açımdan.

2 milyon dolara değişmem. Ben bunu geçenlerde düşünmüştüm, 2 milyon dolar değil de bi' araba listesi çıkartmıştım takriben 16 milyona ihtiyacım olduğunu farkettim. 40 milyar dolardan altına değişmem.

geçende one tower''da yemek yerken üst kattaki dairelerin 1+1'inin 1.3 milyona satıldığını öğrendim. mesela o adam da yemeği benim yanımda yiyecek. işbu yüzden 10 milyon aslında değişmeye değecek bi' para değil.


geçende bi' köylü ile karşılaştık, daha doğrusu adamla tanıştırdılar(gösterdiler) adamın 1 tane gökdelen-apartmanı var. pidecide pide yiyordu, ben de öyle olurum herhalde. 40 milyar dolara kadar para beni bozmaz. 40 milyardan sonra tehlikeli şiir okur, dünyaya dalaşırım büyük ihtimalle, ama 2 milyon çok az.

İstanbula tasinirim. Her gece sunset e giderim. 10milyonu faize koyar 1.8 mn senelik gelir. Senelik sadece 800k yı yerim 1 milyonu altın dolar yaparım.

Benim dünyam mı küçük, bilmiyorum ama 10 milyon TL nasıl para değil Allah aşkına? Herkes kolayca mı erişiyor bu miktardaki paraya da herkes burun kıvırıyor?

Valla benim yaşama tarzımda değişiklik pek olmazdı. İstanbul şartlarında kıytırık da olsa iki ev alırdım. Sonra da Türkiye'yi gezerdim yakın arkadaşlarımla.

Ekleme: Sinirle yanlış yazmışım para miktar/birimlerini. Şimdi düzelttim.

şu an 2 milyon dolarım olsa çalışanı siksinler. parayı düzgünce hesaplayıp muhasabesini yapıp keyfime bakarım.

Gittiğim mekanlar değişmez. Rag and Bone'dan kot ceket-normal ceket falan ve kaban alsam yeter :)

İşten istifa ederim aynı yaşamıma devam ederim.

ilk iş ülkeyi değiştiririm.

yani mantik olarak cok degismem ama mecburiyetten degidirim, cunku EU icinden emlak alip oturma izni alirim. E orada gidecegim yerler de buradakinden farkli olur.

10 milyon sağlam para ona katılıyorum ama bozacak bir para olduğuna katılmıyorum.
Sağlam bir ev sağlam bir yazlık ve 1-2 sağlam arsa yatırımıyla biter.

Bu arada FIRE sistemine göre yıllık maaşınızın 25 katını biriktirince bir daha çalışmanız gerekmiyor.Buna göre 10 milyonu 25'e bölünce 400.000 TL yıllık maaşa tekabül ediyor.Böl 12'ye, 33.000 TL aylık maaş.

Kısaca 10 milyonun varsa sen 33.000 TL maaş alan adama eşdeğersin

Çalışmayı, para kazanmak için akıl ve zaman harcamayı bırakırım. Bu yüzden de hazır param bitecek korkusuyla şimdikinden daha lüks yaşamam, biter çünkü.

şöyle olur,

dolabımı falan yenilerim, çok lüks markalar olmaz, zara falan olur.

onun dışında da yemek yemeyi sevdiğim için lüks yerlere giderim ama her zaman olmaz bu. normalde de bu aktiviteyi seviyorum. onun dışında ev alırdım, yurt dışına giderdim değiştirdim yani hayatımı ama über lüks olmazdı.

10milyon liram degil de duzenli yuksek gelirim olursa degistiririm. 10 milyon TL demek 10milyon harcadiginda paran kalmayacak demek.
10milyonum olsa onemli bir degisiklik olmaz, yatirim yaparim o parayla. Oturup yemeye kalksam 1 yil gitmez o para.
Gerci direkt ulkeyi terk ederim o parayla. Gidecegim yerde krallar gibi yasatmaz ama ulkeyi terk etmeme yeter o para.

yok, hiçbir zaman olmadı. hiç yalnız hissetmiyorum

var. karakter olarak duyurucuların bildiği üzere olabildiğince detay vermeye, kendini anlatmaya gayret eden biriyim. haliyle hayatımda yer edinen insanlar zaten genelde nasıl hissettiğimi, nasıl biri olduğumu bilir. ne hissettiğimi ve dediklerimi anlayabilecek, anlamasa bile anlamaya çalışabilecek ve yargılamayacak insanlar da var. birden fazla. bu konuda genellikle yapıldığını düşündüğüm bir hata var: çok özel, erişilmez bağlar kurmaya çalışıyoruz. beni çok iyi anladığını ve yargılamadığını düşündüğüm insanlar yakın arkadaşım bile sayılmaz aslında. bana çok anlatıyorsun vikvik diyorlar da anlatmazsanız, korkarsanız hiçbir zaman "her anlattığınızı anlayacak" birini bulamazsınız. yoldan geçene hayat hikayenizi anlatın demiyorum ama korkmayın. kendinizi ifade etmekten, anlatmaktan, tanıtmaktan çekinmeyin. sevmeyeceklerse en azından sizi olduğunuz şey yüzünden sevmesinler. şu yaşıma kadar böyle yaşamaya gayret ettim, bence gayet de iyi yaptım. anlatmazsanız anlamazlar. "anlatmak istemiyorum" derseniz sizin tercihiniz elbette ama anlaşılmak istiyorsanız anlatmak zorundasınız, denemek zorundasınız.

***

bir insan bence tamamen anlaşılamaz çünkü insan genelde kendini bile tam olarak anlayamıyor. zaten bence buna gerek de yok. birini anlamaya çalışmak, sınava çalışırken kitaptaki her kelimenin altını çizmeye benziyor. buna gerek yok. etkisiz, verimsiz, faydasız, şerefsiz. konuyla ilgili olarak mustafa topaloğlu'nun çok sevdiğim bir sözü var, kendimce düstur edindim,


"Wear it like an armor and it can never be used to hurt you."

Var. Her tür saçma şeyi söyleyebilirim, beni yargılamaz.

yok maalesef
hissediyorum
-onunla alakalı olabilir ama tamamen bi kişiye de bağlamıyorum.31 yıllık hayatımın sonucu.
-bu sorunun cevabı net olamaz, sonuçta başka hayatları yaşıyoruz, çok kolay bişey değil tamamen anlaşılmak.gerçi ben artık sonuçta hormanlar,kimyasal reaksiyonların yönlerdirdiği yaratıklarız diyip pek sallamıyorum da

Yok. anlayabilen, paylaştığım, anlayacağını tahmin ettiğim birileri olsa da bahsettiğin "tamamen"in içini doldurabilen kimse yok bu aralar.

Var, çok şükür.

Kisisel olmayan soruya kisisel cevabim anlasilmanin benim icin sevmek veya sevilmekten daha da onemli oldugu. Bir kisinin beni %100 anlamasini ya da %100 yargilamamasini beklemem, ben kendimi %100 anlamiyorum, kim beni %100 anlasin. Bir kisiden boyle bir sey beklemem ama bir durumda en az bir kisi tarafindan anlasilmayi beklerim. Anlasilmayi iletisimin temel yapitasi olarak goruyorum. Anlasilmadigim kisiler duvara konusuyormusum hissi veriyor. Anlasildiktan sonra yargilanabilirim; hic guzel bir his degil, olmasa daha da tercih sebebi ama yargilanmak daha katlanilabilir ve geri bildirimi olan bir sey. Anlasilmamak tam bir kabusun icinde olmak gibi. Boyle kabus gordugunde bagirmak istersin de sesin cikmaz ya, anlasilmamak oyle bir sey benim icin. "E ben kendimi yirtiyorum, beni neden duymuyorsun" hissi. Belirli bir miktar anlasilmadan karsindaki ile bir baglanti kurmak mumkun olmuyor.

Bir de bugun beni anlamayan yarin anlayabilir, bugun anlamayan yarin da anlayabilir. Ayni sekilde ben de onlari zamana bagli olarak anlayabilirim, anlamayabilirim. Bugun basima gelen kotu bir durumda neden agir tepki verdigimi anlamayan biri, aynisi basina gelince beni anlayabilir, uc gun sonra acisi gecince yeniden anlamayabilir. Ben kotu bir sey yapsam, bugun anlayis gosterebilir ama ayni kotu durum kendisine yapilinca anlamayabilir. Ruh esine inanmak gibi bir sey bence, her an her konuda her durumda anlasilmayi ve de ustune yargilanmamayi beklemek. Anlamanin kolay oldugu durumlar ve zamanlar da oluyor, anlamak icin aktif caba gerektiren durumlar da. Onemli olan da o gayreti gosterebilmek.

Kisisel olan soruya cevabim ise her seyimi rahat rahat anlayabilecek kisiler var ama her zaman onlara yigilmam, her zaman onlara yigilirsam o da yorulur. Ayni sekilde her zaman kendime yigilirsam ben de yorulurum. Bu dayanisma her sekilde lazim geliyor, hatta bazen senin kafanda bir fikir varken bile birinin kendini sana anlatmasi bile lazim geliyor. Bazen kendinin anlamadigini baskasi anliyor. Dunyada nerede durdugunu bilmek ve bu sosyal labirenti bir miktar da olsa cozumlemek onemli geliyor bana.

Birkac hafta once bir durum oldu ornegin, o kisilere anlattim ve duygularimi da paylastim, hatta bol bol sarildik ve karsilikli biraz aglastik da ama icim hala sis sis kaldi. E simdi ayni kisiye civatasi bozuk musluk suyu gibi tum duyguyu yigip biraksam, hem ona fenalik gelir, hem ben ona kiyamam. Dolayisiyla havuz problemi gibi sisen ici bir musluk acarak bosaltmak lazim gelir bana, onu da genelde bircok durumu anlayabilme potasiyeli gordugum kisiyle yaparim. Gelip Duyuru'ya duygu kusmuslugum da coktur mesela.

köpeğim var. başka sanmıyorum.

Öyle birisine ihtiyaç duymuyorum çünkü komplike, anlaşılması zor bir insan değilim.

var, kardeşim. psikolog zaten herif. yani her şeyimi anlamasa bile anlamak için çaba gösterir, yargılamaz çoğu zaman.

bir insan tamamen anlaşılabilir mi? kusura bakma ama çok boş ve soyut bir soru bu. insan kendisini bile tamamen tanıyamazken bir başkası onu nasıl her şeyiyle anlayabilir? ayrıca insan çok katmanlı ve çok yüzlü bir varlıktır. kimisi senin bir yanını anlayabilirken, bir diğeri o yanına hiç anlam veremez.

yok sen anlamadın ile pardon ben anlatamadım insanları denk gelir hep hayatta.

Vardı, farklı şehre taşındı. Yalnız kaldım amk.

Var kanka.

Yok.
Evet.

Edit: Bir tane var. Ama iletişimimiz yok artık.

Aha, en sevdiğim soru!

Var öyle bir kimse, birden fazla kimse var hatta. Anlamasa da yargılamaz, anlamaya çalışır. Bu çok güzel bir şey -ki buna rağmen ben her şeyi anlatan bir insan değilimdir.

Mühdeşem bir alıntı bırakıyorum buraya, bunun için iki tane tik isterim:

“Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun ne de ben seninkileri ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin."

var ama evlendikten sonra onunla karşılaştık, yapacak bir şey yok. başta onunla tanışsaydım durum farklı olurdu.

Yok maalesef. Gerçi benim “en yakın arkadaşım” olarak adlandırdığım biri de yok. Yalnız hissetmiyorum.

Var ama çok farklı dünyalardayız.

var, ne yapsam, ne söylesem, ne etsem yargılamaz, beni bilir, anlar, içimi görür. 23 yıllık dostum olur kendisi. bu boyutta olmasa da beni yargılamayan ve anlayan başka yakın arkadaşlarımda var.

Var.

Yok, olmasına da gerek yok. Olsa iyi olurdu.

Var da ben hic yargilanmamayi sevmem. Yargilama ne icin var? Bazen yargilamak ve yargilanmak gerekir. Yargilanmayi iyilik olarak kabul ederim duruma gore. Yne duruma gore kendim de yargilarim.

bi tane var. ne söylersem söyleyeyim, ne yaparsam yapayım yargılamayacağından eminim. arkadaşım kendisi. ben onu yargılarım mesela ama o yapmaz biliyorum. hem anlıyor, anlamaya çalışıyor hem de ne zaman ihtiyacım olsa ne yapıp edip yanımda olacağını biliyorum. dünyanın en kötü en saçma şeyini de yapsam yine beni anlar. ben ona karşı o kadar değilim, ortak arkadaşlarımız bana zaafı olduğunu düşünüyor :P

Tam olarak olmasada anlaşılabildiğini görünce insan seviniyor
Anlayan insanlar olmayınca yalnız hissediyor insan ayrıca anlaşılmayı beklemek nafile değil

oha, ilk soruya var dediğim için diğer sorular elimde patladı. Hiçbirini cevaplayamıyorum.

ekstra soruyu cevaplayayım; bir insan tamamen anlaşılabilir, bunun için birkaç yeterliliğin üst üste gelmesi gerekiyor sadece. Olur yani, teknik olarak mümkündür.

Yok, yalnız hissettiğim dönemler oluyor.

kişinin çok zaman kendisini bile anlamlandıramadığı bunu ben mi yaptım dediği zamanların olduğu bir duygu,düşünce dünyasında sizi sizden başka anlayacak birisinin olması çok zor.

aman olsa ne olmasa ne ben kendimi anlayamadıktan sonra.

Haftada 72 saat çalışıyorum günler yetmiyor : ) Tek tatil günüm Pazar, göz açıp kapayıncaya bitti.

Gün boyu uzun dönem projelerime fiyat araştırdım.

dota2; küfür kıyamet.

Ayni sekilde sıkılıyoruz. İnisler cikislar

ben de öyleyim ya. okulun açılması için sabırsızlanıyorum ama daha iki ay var neredeyse. kafayı yemeden eylül ortasına çıkabilirsem iyidir. çalışıyorum ama iş proje bazlı sayılır, o açıdan düzensiz. bu ara yok mesela iş. e bi' yere girsem bir ay sonra çıkacağım, kimse istemiyor öyle elemanı. gezip tozayım desem cebimde beş kuruş para yok. öyle salak gibi oturuyorum yani. bunaldım, bıktım, yıldım, diskindim. ara sıra biraderimle pişti oynuyordum şimdi o da yok, teyzemin yanına gitti. film, belgesel falan izliyom ama ondan da sıkıldım. şunu yazarken bile sinirden monitörü yumruklayasım geldi aq yeter.

atwar oynayasım var aslında ama orada da kaybetmekten nefret ediyorum, çok sinirleniyorum ajhasfjk. bir yandan sabaton açıp bir yandan blitzkrieg deyu deyu saldırır genç osman diyerek tüm avrupa'yı fethediyorum, sonra saatler boyunca imparatorluğumun yavaş yavaş çöküşünü izlemek zorunda kalıp hepten çıldırıyorum.

sıghıntı büyük. vatandaş tepkili.

Bugün geçmek bilmedi, yarın iş var. Salı günü uzun zamandır tanışmayı beklediğim bir arkadaşımla tanışacağım. Perşembe büyük ihtimalle işten kovulacağım. Yuvarlanıp gidiyoruz işte

Namaz kıl

Napcaz senle bilmiyorum, resmen kendinle mücadele ediyosun. Calm down

Zamanın hızlı akmaması güzel

hava, su, gıda, sağlık, sevgi... en çok da sevgi...

mutluluğa.

ihtiyaç: giderildiğinde haz veren; giderilmediğinde elem, keder ve acılara yol açan istekler bütünüdür.

bu tanımlamaya göre, mutluluk tek başına yeterli geliyor. Zaten diğerleri de mutluluğa ulaşmak için gereken araçlar.

Azalmaya ve sürdürülebilir yaşamaya. Yoksa yakın zamanda dramatik biçimde bir çoğu yok olacak.

Umuda

maslow'un piramidindeki şeyler malum. ama en önemlisi huzur bence.

cinsel segs

küvette seks

önce saygıya.

saygı, anlayış, sevgi

üretmek. insan olduğunu hissedebilecek eylemlerle haşır neşir olmak. insan olduğunu hissettirecek insani ilişkiler kurmak. biraz da ego tatmini.

Ortalama insanın en çok eğlenmeye ve uyuşturulmaya ihtiyacı var. En büyük emek ve zamanı bunun için harcıyorlar.
İdeal şartlarda en çok kişilik sahibi olmaya ve üretmeye ihtiyacımız var.

insanoğlunun bence öncelikle sevilmeye ve sevmeye, güvenmeye ve güvenilmeye, saygıya, adalete ihtiyacı var. diğer tüm ihtiyaçlar sonrasında kendiliğinden karşılanır teker teker.

inanmaya

umit

benim her şeye siyasetin katılmadığı ve siyasetin her şeye katılmadığı, kutuplaşmamış bir topluma ihtiyacım var. sonra gerisi gelir diye düşünüyorum.

sarılmaya.

Bunları yapan birisine takıntılı demezdim, ''aferin lan'' derdim.

Bunlar hastalık seviyesinde takıntıya girmez bence ama adam benden çok çok temizmiş, ben yemekten önce elini yıkayan ve akşam yatmadan önce de dişlerini fırçalayan adamım. Şimdi bi' arkadaşım diş ipi aldı bana daha paketinden çıkartmadık, onun yerine bir süre extradan sabahları da dişlerimi fırçalayarak bu diş ipinden sıyırmaya çalışıyorum mesela.

Yani, büyüklük ölçeceksek bu abimiz kral adam, gayet kendisine ve karşıdakine saygısı olan birisi. Çoğu insan bu kadar değil. Maşallah diyin.

Yemekten önce elini yıkayan hijyen takıntılı değildir.
Yıkamayan pistir...
Ağzı kokmasın diyr şeker kranfil taşıyan hijyen takıntılı değildir, ağız kokusunu umursamayan pistir...

Psikiyatride standart cümle, kişinin işlevselliğini bozuyorsa bu hastalıktır/bozukluktur.

lim5+1 bunlar şu an takıntı seviyesindde gözükmüyor sanırım

Surekli islak mendil tasir, islak mendille etraftaki iviz ziviri siler, dezenfektanla arada ellerimi dezenfekte ederdim yakin zamana kadar. Islak mendilsiz ve sakizsiz disari ciktigim asla olmazdi, istinasi bile yoktu. Simdilerde o kadar kasmiyorum ama sunun icin anlattim, hijyen takintili biri olarak taninmazdim cevremde.

Ben çok beğendim ama adının 8 serisi olması anlamsız geldi. 3-5-7 serisinden sonra 8 serisi deyince böyle bi araba canlanmıyor gözümde.

Araba güzel, güzel ama ben olsam o tipe o parayı vermezdim. O meblağalar için kozmetik olarak bundan çok daha güzel alternatifler olduğunu düşünüyorum

Ben çok begendim.

olmuş. mercedes s serisine göre daha ucuz bir araba. tr'de fiyatları s serisi ile 3 aşağı 5 yukarı aynı olacaktır. yakın zamanda dizel motoru da çıkacakmış. bunun yanı sıra tr için daha hesaplı 2 litrelik benzinli modeli de çıkacaktır. 2 sene veriyorum.

/sanquis
Bmw'nin gecmiste 8 serisi vardi lux coupe olarak v12 motorlu bir aracti 90'larda uretildi diye biliyorum.

yarış versiyonu 24 saat lemans'ta oldukça güzel gözüküyordu. genel olarak da sağlam araba.

www.youtube.com

fakat o paraya kesinlikle porsche 911 alırım.

Ben beğenmedim. Mustang çakması gibi duruyor. Zaten şu tek kapı arabaları bir sevemedim gitti.

Evet cok seksi.

bu aralar ara segment doldu ortalık. 4 çıktı, 2 çıktı, gt çıktı, şimdi 8 serisi. garajına göre araba alabiliyosun. bence sls serisine rakip olsun diye çıkmış bi model. platformu ne bilmiyorum ama belli ki artık üretim bantları kolay kuruluyor. patır patır yeni segment çıkıyor.

efsane bi kasa olmayacağı kesin, i8 ilginç benim gözümde bu değil.

sls 350 binden satılıyorsa bu da o fiyattan belki de biraz aşağısından çıkar diye düşünüyorum.

bmw bu kadar modelin altindan nasil kalkacak bilmiyorum, umarim batmazlar. sadece X serisi bile 7 farkli araca cikmak uzere.

bence 850'nin bir esprisi yok, 6 serisi gibi, o da fazla tutmadi zaten. bu "sport cruiser" segmentinde gazi kacmis, ama hala kendini genc sanan cebi derin amcalardan baska birisi yok.

Trendyol'a güvenmeyin derim. Bir çok ürün sahte.

tam o siteler sahte ürün satmayı göze alamaz diyecektim ki, şikayetvar'a bi' bakmak geldi. Sahte parfüm başlığı altında birçok şikayet gelmiş. Ben internetten koku almam fakat ''yok ya sahte değildir'' hevesim içimde kaldı. Başka baharlara kısmetmiş.

O sitelerde hepsi burada da dahil mal pazarlayan arkadaşım var. Kimse kimseye ürünün gerçekliği ile ilgili birşey sormuyor.

180 tl lik parfüm genelde dubai üretimi. Esansı az oluyor. Bilgine.

sahte parfüm olmnası düşük ihtimal, batch code üzerindne kontrol edersin.

Tarihi gecmis ya da gecmesine cok az kalmistir.

Şimdi mikel sanırım o polisin küçük oğlunun adıydı; hikayeye göre mikel 86 yılında daha doğmadı annesi ile babası zaten o zamanlar lise öğrencisi.

mikel, jonas'ın babası. Yani eğer mikel geri dönerse; jonasın annesiyle evlenemeyecek ve jonas'da doğmamış olmaktı.


Jonas geçişi biliyor ama mikel bilmiyor. zaten 2. soruda sorduğun, jonas'ın mikeli geri getirmeye çalışma hikayesi de o. mikel geriye döndükten sonra yeni bir aile oraya çıkıyor o da jonasın ki işte.

mikel 1986 yilinda vardı nasıl doğmadı mikel aynı zamanda micheal zaten 1986 doğan mikel büyüyerek micheal olup hannahla evleniyor

yani mikel ile hannah zaten 1986 da olmaları gerekiyor bu gelecekten gelen mikel ikinci mikel oldu burada büyük bir kurgu hatası var bence mikelin nerden çıktığı belli değil

belki şöyle açıklanabilir saçma olmuş bence
ines(hemşire 1986 yılında mikeli evlatlık aliyor) yani mikel şimdi geçmişe dönmese o aile hiç olmayacakmıydı o aile hiç olmassa o gelecekte hiç olmaz ama öyle bir gelecek var görüldüğü gibi burada sonsuz bir döngü kurmaya çalışmışlar ama olmamış çünkü bu sefer ulric ve katerinanın oğlu olması saçma olmuş oluyor hem evlatlık hem ulrickin oğlu daha da uzatırsak o zaman elvatlıksa nasil 1986 da hannahla tanışıyor ulrikin oğluysa 2018 li yıllarda olamsı gerekiyor çok salakça

Şimdi şöyle anımsıyorum, tam bu döngünün başladığı yani küçük mikelin kaybolduğu gün-saatten sonra açılması için bir mektup bırakıyor büyük mikel(micheal sanırım, isimlerini anımsamıyorum) ve bu durumu orada anlatıyor.

Bu olay tekrar ediyor, bu tür zaman zıplamalı filmlerin ana teması bu sürekli bu şeyler oluyor.

Keza bu papazın yardımcısının bi' defteri var mesela, orada olacak olayları görüyor, not alıyor ve olayları sürekli değiştiriyorlar.

Yani 86 da mikel yok. mikel 2019 dan 86 ya kaçırılıyor. sonra oradan itibaren yeni bir karakter oluyor. film-ya da dizi o aralıkta geçiyor.

Keza büyük jonas o bombaları da her seferinde patlatıyor. Ve baştan başlıyorlar. O papaz ve diğer kadının arasında bi' kavga olarak gösteriyordu diye anımsıyorum son filmde. Hatta biz papazı kötü zannederken kötü olan galiba o kadındı.

kadın dediğim şahıs, otelcinin annesi, nükleer santralin kadın müdürü.

Zaten hikayenin bir de 60larda geçen kısmı var. o papaz oradan gelme.

edit: dark.netflix.io şu adresten de kontrol edilebilir herhalde

kuveytle ilgili olarak sunu biliyorum. kardesime (erkek) linkedinden ulastilar, oradaki ozel bir universitede asistanlik pozisyonu icin. skype mulakatinda kupesi oldugunu gormusler. sartlari konusurken kupe takmasini hos goremeyeceklerini soylediler.

Benim konu hakkında bilgim yok, ama böyle durumlarda laf olsun diye söylenen şeyler bazen bakış açısına katkı sağlayabiliyor. O yüzden;

Benim işe yaklaşımım tamamen konforunu geliştirme süreci olduğu için, eğer asker gibi ve ülkenden uzakta olmak seni etkilemeyecekse gidilebilir. Duyduğumuz kadarıyla yurtdışında çalışma ortamı ''kampüs'' oluyor. Yani çok dışarı çıkma ihtiyacı doğmuyormuş ve herhalde anlaşma şartlarınıza göredir tabi ama yılda da 3 bilet veriyorlarmış tatiller için.

Burada da devreye temel mesele olan, konfor-para ilişkisi giriyor. Yani çalışırken konforlu bir yaşam alanı ve iyi de para varsa; ''hayatı ıskalarım'' fikrinden de artık uzaklaşılmışsa gidilebilir.

Çünkü mesleki hayatta maalesef ''kaç para verecen abi sen şimdi'' kısmı aslolan şey. Diğer türlü yan aksiyonlar, benim çoook kısa tecrübelerimde hiç duyamadığım şeyler. Oysaki böyle olmaması gerekirdi diye düşünenlerdenim.

Yani, kampüste yaşarım işe güce bakar alacağım parayı bilirim deniliyorsa gidilir. Ama hayatı da yaşayayım diyorsan şantiye için hep ''olmaz abi öyle'' diyorlar. Ben bilmiyorum tabi ama, yani baskı kısmına çok takılmamak lazım. Bu tür şirketlerde işini yapıp geçtiğinde ters bir refleks gelmez, işi çok sahiplenmeden akıtmak yeterli zannı içindeyim.

Sonuç olarak, ben kampüste bu şekilde yaşarım iyi de para veriyorlar diyorsan ülkeye çok aldırmadan git. hayatın bir kısmını satmak gibi birşey bu. Hatta gidince bize de iş ilanlarından gönder biz de gelelim. Limak'ı içten ele geçirelim, paralel limak kuralım.

ben bilinçli olduğum durumlarda(yani farkındalığım tam olduğunda-bunda ciddiyim) bilerek sen diye hitap ederim. belki o da benim gibi ''sen-siz'' ayrımına karşı tepkili olabilir. Bunun dışında, laubalilik sadece bu şekilde olmaz, hareketlerine ve üslubuna bakmak lazım, yani seninle konuşma/davranma şekli senin duygularını incitecek seviyedeyse laubaliliktir, ama değilse samimiyet de olabilir.

Ben konuşmaya başladıysam genelde siz ile başlıyorum. Karşi taraf senli konuşunca ben de senli benli devam ediyorum. Hiç öyle rahatsız olup komplekse girip bozmak için yine siz demem.

Sizin olayda ise mevki farkı varsa, siz daha üst bir konumdaysanız ve senli benli konuşmaktan rahatsız oluyorsanız sizli bizli konuşmaya devam edebilirsiniz. Karşı taraf zaten anlar bir yerden sonra.

Sittin sene "siz" diye hitap etmem kimseye - eger cogullarsa durum baska tabi. "Sen" diye de hitap etmem. Direkt isim soylerim. Ahmet'se Ahmet, Mehmet'se Mehmet. Ne gerek var kasintiliga suna buna. Adam veya kadin, "siz" yerine "sen" deyince veyahut X Bey yerine X, Y Hanim yerine Y denilince saygisizlik edildigini dusunuyorsa ben ne yapabilirim. Kimsenin beynine girip de nasil dusundugunu degisterecek halim yok ya. Herkesi oldugu gibi kabul etmek lazim, ama herkesi oldugu gibi kabul ederken onlarin kurallarini uygulamak zorunlulugumuz yok. Benim kurallarim boyle, isine gelmeyen muhattap olmaz - boylece benim de kafam rahat etmis olur hem.

reklam sektörü
pozisyon; sosyal medya uzmanı (uzman değildim, küçük bi yer olduğu için uzman demek istediler.)
üniversite mezunuyum.
1000 tl ile başlamıştım.
2014 ocak

450 tl part time öğretmenlik 2006

350 tl. 18 yıl önce. Muhasebe elemanı.

1000 tele
Makine muh 4. Sinif ogrencisi
Metal sektoru
Proje ve saha muhendisi
2011

Net ortalama 2837 tl. it sektörüydü. yıl 2014

2000 tl.
2010, boya sektörü, kimya mühendisi.

reklam
sinema ve tv mezunuyum
prodüksiyon ve kurgu asistanlığı
ilk iki aydan sonra 1300 tl (2016 asgari ücret)

Katılım yurt dışı.

2017 Aralık, part time olarak yemek servisine başladım bisiketle. Sipariş başına ödendiği için maaş bana bağlı. 1 ay az çalıştım 5000 sek (2400 tl) diğer aylar 7000-9000 sek (3300-4300 tl) aldım.
Haftada 15 20 saat çalışıyorum.
Şu an belim kopuyor.

Kendi alanımda iş bulmam lazım, eğitimim mimarlık

2009, tıp doktoru: 1900 TL

vet. hek. özel sektör 1500 tl sene 2010

sektör: fmcg
pozisyon: satış temsilcisi
eğitim: iktisat - mba
4500tl

2016

Sektör mobilya
Is erp implementasyonu
Eğitim endüstri mühendisi - yeni mezun
Şehir ankara
Sene 2015

1600

Oha ben 3 senedir çalışıyor muyum? Ne çabuk geçmiş zaman.

günlük 5 tl. komi/lokanta.

800$. Ama o zamanlar dolar yüksek değildi, o yüzden çok yüksek bir maaş da değildi. Kozmetik sektörü ama benim işim satış vs. değildi. Bir daha da maaşı dolar olarak aldığım bir yere denk gelmedim.

1500, reklam ajansı, 2016

2 ay sonra 500 lira zam almıştım.

2016 _ 1910 tl _
sektör ilaç
Pozisyon kalite kontrol uzman yardimcisi
Egitim yuksek lisans ogrencisi

Idi,

2013
özel sektörde bilgisayar mühendisi
1500 TL. hey gidi günler...

İlk işim üniversitenin yemekhanesinde paso tepsi yıkamaktı. Yanlış hatırlamıyorsam saatim 5-6 lira filandı.
Sonra buz pistinde patenciydim, kaymayı bilmeden milletin patenlerini hazırliyordum. 50 lira için akşama kadar belim kırılıyordu. Sene 2015.

Ne sefil günlerdi hey gidi... Ben biraz ağlayayım.

Grafiker stajeri olarak başlamıştım, sene 2009 maaş 250 tl

İlk işim kendi işimdi, ayakkabı boyama, simit filan satma gibi. maaşlı olan ilk işim ise ofisboy du;bunda haftalık 60 lira alıyordum. Mesleğe yönelik ilk işim de inşaat experiydi galiba(bunu karıştırıyor olabilirim o dönem aşırı fazla sektör değiştirdim) ama fiyatı anımsıyorum 750 + sodexo almıştım ilk ay. harcayarak bitirememiştik o dönem, bizim için süper paraydı.

yazilim, 3800, 2014

1800+yol idi, yıl 2013.
Öğrenciliği de katarsak 2008'de 450 tl idi.

Video sayfasının çıktısını alıp Zuckerberg'in ofisine gönderiyorsun. Onlar siliyorlar.

dayılar şok, yeğenler ağlamaklı, halalar utanç içinde..

ama hangi pornhub videosu?
bunu bilmemiz gerekir ki ona göre yardımcı olalım değil mi?
geçmiş olsun ayrıca.
facebook'ta video silme butonu vardı diye hatırlıyorum ben. ben bıraktığımda oluyordu yani böyle şeyler.

video dursun biraz duvarda bence ani karar verip yanlış bi şey yapma

@attırmayın makdeonun kafasını

hardlı mardlı bişiler işte.

(duyuruyu gönül işlerine alan modun kafası cosmos)

üst üste 5-10 tane daha paylaş. alakasız saçma sapan şeyler de paylaş.

sonra hepsini sil ve hesbaıma virüs bulaşmış sori de.

hadi bay.

dükkanı kapatıp uruguay'a kaç. seni buralarda barındırmazlar.

"facebook hesabım hacklendi, lütfen tarafınıza gelen mesajları dikkate almayın ve istekleri kabul etmeyin" diye bir gönderi paylaşıyoruz, yerlerse tabi.

kafam yerinde değildi üzgünüm diye durum atın sjdjdjd

i.hizliresim.com

Aslında ne yapacağın şey seninle ilgili biraz, daha doğrusu çekindiğin kişilerin seni nasıl tanıdığıyla. Eğer mülayim efendi olarak tanınıyorsan inkar et, virüs mürüs yapıştır güzel taktik. Samimi kendi halinde tanıyorlarsa da videoyu sil bundan önce napıyorsun ona devam et.

Ben mesela paylaşmış olsaydım kimse garipsemezdi, ben millete sövmeyince garipsiyorlar ''noldu ya bi' problem mi var'' diye soranlar oluyor. Yani tamamen seninle ilgili, bir de bunların dışında porno izlemeyi bırak gerçekten, ben de dota2 oynamayı bırakayım daha temiz bir dünyaya açılalım. Şu hava da biraz açsın artık ankarada bulut var, penguenler de ölmesin.

Don't feed the troll

Adamin tum duyurulari boyle hatirlayalim

@traveller

TTrole bak ya dontt feed the troll diyor. senden ala troll mu var?

lazer yazıcıyıla facebooku temizlemen lazım.

sil ve kulağının üstüne yat. açıklama, dert anlatma işine girersen hem daha çok göze batarsın hem de duymayan da duyar :D

Evet var böyle ilginç bişey. Ben de merak ettim şimdi.

Evet oluyor, adı kesin vardır bunun çünkü çok bilinen birşey.

Dücane Cündioğlu bi' konuşmasında hiç kimse kendi gözlerine uzun süre bakamazsınız diyordu.


delirir de demiş olabilir, olmayadabilir bu delirme kısmından emin olamadım.

evet oluyor, özellikle bunu çoçukken çok yapardım.

Hayalgücü ile alakalı. Çocukken olurdu bana da

strange-face-in-the-mirror illusion olarak geciyor ismi googllamak isterseniz. aynaya bakinca da oluyor. korkmaya meyli olanlar gece denemesin.

www.iflscience.com

psy-journal.com/article/S0165-1781(15)00321-2/abstract

Baskasinin suratin degil de aynaya uzun sure bakinca azim burnum yer degistiriyor

aynen oluyor. sanki biraz daha baksan bu o mu diyecek gibi oluyor.

Eski kız arkadaşımın 3 tane yüzü vardı. Aralarında sadece 2 tanesine bayılıyorken 3. Yüzü beni rahatsız ediyordu. Garip bir tipti

www.youtube.com

daha saçma şeyler duydum ama bu da bayağı saçma.

ayrıca o koyun seni gömer elinde bıçakla kalırsın.

"et yemekten kendimi alıkoyamıyorum"

E dışarda bir adana, köfte, etli kuru fasülye de mi yemeyeceksin?
Onları bırak, lahmacun, kıymalı börek de mi yemeyeceksin?

Bazıları yapıyor dediğin gibi, dana falan kestiriyor da amaç hem ne yediğini bilmek, hem de daha ucuza gelebiliyor olması. Hem de lezzetlisi olabiliyor. Senin amacın bunlara göre evet biraz saçma gibi. Kendin de pek kesemezsin +1 her sene insanlar kurban bayramında hastanelere koşuyor kurbanı kesemediler diye.

Ben baya beğendim fikri, ben de bu dünyadan uzun süre önce vazgeçmiş olmasam bunu yapardım. Gayet şık bir davranış. En azından makul, olabilecekler arasında bi' duruş.

ileride imkanlar arttıkça da geliştirilebilir bir eylem, güzel bence. Milletin demesini boşver, senin için bu şekilde biraz da olsa serinleyecekse yap.

amac?

Etin tadını ben de seviyorum. Adanalıyım, kebapla, şırdanla vs büyüdüm. Etsiz yediğim öğün sarma dolma ıspanak börek vs beni doyurmazdı önceden. Et yemek alışkanlık yapan bir şey sebebini bilmiyorum ama öyle.

Şu anda veganım, 4 seneye yakındır hiç et yemedim ve son 1 yıldır hiç hayvansal ürün tüketmedim.

Canım çok çekerse fake meat ürünleri alıp tatmin ediyorum kendimi ki tadı da gayet başarılı bir çoğunun.

Kimseye şunu yap yapma diyecek haddim yok kimsenin yok. Yapmakta olduğun şey vicdanınla kendi aranda. Et yemeden yaşayamamak gibi bir durum söz konusu değil tamamen keyif meselesi.

Markette kasap reyonundan geçerken kusacak gibi oluyorum artık şahsen. Çünkü et artık öğünümün bir parçası dahi değil.

Gerçekten saçmaymış. Kendini kestiğin, hayvanın da son anlarını cehenneme/işkenceye çevirdiğin ile kalırsın. Hadi bir tane alıp, kasaba kestirsen yine daha mantıklı.

saçma ve komik. yani bu hassasiyeti anlarım ama buna çözüm olarak sunulabilecek en son şey hayvanı senin kesmek istemen. bu, bir daha asla yememeni sağlayabilir ama. ki zaten kesebileceğini de sanmıyorum.

bir de keserken bilmillahi Allahu ekber de, her şey kaymak gibi olur.

söylediğin şeyin 3 bambaşka yönden islami delilleri var.
bence fevkalade isabetli bir tesbit. hatta yapılması gereken.

Tanıdığım böyle yapan bir aile var. Dana kesiyorlar, yıl boyunca onu yiyorlar. Kasaba kestiriyorlar yani, kendileri nasıl yapılacağını bilmiyorlar çünkü.

Saçma mı bilmiyorum. Ben lacto-vegetarian'ım zira, "kendimi et yemekten alıkoyamıyorum" gibi bir düşüncem olmadığından bu sizin hayatınızı nasıl etkiler bilemedim. Ama kendi vicdanınıza, yaşam tarzınıza bu daha uygun geliyorsa, mutluluğunuz ve yaşam kaliteniz üstünde etkisi olacağını düşünüyorsanız, şimdilik elinizden bu kadar geliyorsa, "elalem ne der, onaylar mı" gibi düşünmenize de gerek yok bence.

Saçma. İnsanların öldürdüğü hayvanlar yüzünden kendini iyi hissetmezken o canların bir tanesini sen kendi ellerinle nasıl alacaksın ki?

Niyetin cok güzel ama o hayvani kesebileceginden emin degilim. Iyi niyet yapayim derken daha fazla aci cekmesine sebep olabilirsin. Onun yerine bir kasaba kestir, sonra o eti muhafaza edip kendin tüket.

Hayvanın sorumluluğunu alma kısmı koca bir kendini aldatmaca. Sen onu doğadan kendi imkanlarınla, açlığını gidermek için avlamayacaksın, sen onu bir celepten satın alıcaksın. Asıl olay nefis ve vicdan çatışması yaşaman galiba. Milyonlarca büyükbaş, küçükbaş hayvan artık sadece insanoğlunun et tüketimi için dünyaya geliyor ki klon teknolojisi de kapımızda haliyle doğal bir denge söz konusu değil diye düşünüyorum. Et yemeyi kısıtlamak, daha da ileri götürüp buna bir son vermek çok saygı duyduğum bir duruş. Bir nebze kişiyi bu konuda rahat hissettirebilir evet. Ama o kadar fazlayız ki artık sadece hayvanları değil doğanın en dibini bile sömürüyoruz. Götümüzü yıkadığımız su bile yönü değiştirildiği için götümüze akıyor. Biraz dolu olduğum bir konu umarım fazla sapmamışımdır ama sorumluluğunu almamız gereken sanki daha büyük bir şey.

kendi avladigimi yerim sadece, diyosun.

yoo, sacma degil. yilda bir koyun az geldi, 3 ayda bir ava cik.

uzun sure bakistiysan ne dediginin degil nasil dediginin onemi daha cok. o mekan hakkinda konusabilirsin, ickiler veya muzik hakkinda konusabilirsin. cok onceden bunlari dusup kendinde baski yaratmana gerek yok.

Hahaha aklıma üniversitede okurken şeyhg'imin söylediği şu cümle geldi: ''Eğer sıradanın üzerinde yakışıklılığın ya da paran yoksa illa çalışkan olceksin hacı''

iyi oldu iyi, kadınlar kendilerine rağbet olan ortamlarda sıradanlıktan hazetmezler. Yani şeyhg'imin dediği vasıflarınız yoksa ya büyük şansa ihtiyacınız vardır ya da orijinal bir ''durum girişi''ne.

Filmlerin/dizilerin intro'ları gibi düşün, bi' patlama oluşturman lazım ve bunu da duruma göre yapman lazım. Yani orada olan bir aksiyona kinayeli-komik bir yakıştırma olabilir.

Giriş cümlenden çok anı yakalayabilmen önemli. lanet olası ''timing''

Aramızdaki tacizciler ortaya çıkmış hemen, ne hoş. No means no, insanı hasta etmeyin.

Hatun hoşlandıysa ne dediğinin önemi yok.

pek belli olmayan bir ayrıntıya dikkat ettiğini belirt. ne bileyim tişörtünün üstündeki yazı, bir kolyesi saati vb. varsa ve o markaya dair bir şeyler biliyorsan. hatta belirt yanlış oldu onu kullanarak başka bir yerlere bağlı konuşmayı ve onu da cevap vermeyi arzulattıracak bir şey olsun. ergen inatlaşması gibi olmasın tabi.

bu kadar karışık yani ^^

seni beğenmediyse hiçbir önemi yok zaten.

gece klubündeyse are you sex?, are you cola? ile giriyorum ben.

gece klubünde pek duyulmaz da ne içiyorsanız seviyorsanız onun konusuyla girebilirsiniz. şu kokteyl güzel sever misiniz gibi, sonra da ısmarlarsınız.

high five

Aldılar, kamyona yükleyip çıkartıyorlar.

edit: yalnız lükse bak, ben sırf şu sorunun cevabı için bilmem kaç bölüm sardıra sardıra izlemiştim. İşte hep dediğim şey bu, bilmiyorsan bir bilene soracaksın uğraşmayacaksın. Tebrik ediyorum bu yüzden.

pasif agresifim. sinirim en cok kendime zarar veriyor.

pasif agresifim, en çok kendime zarar veriyorum ama zaman zaman çok yakınımdaki insanlarla alakasız patladığım oluyor. bunu değiştirmek için stresten ve tartışmalardan olabildiğince kaçınmak dışında bir şey yapmıyorum.

sinirliyim. çabuk parlıyorum.

Değilim, hatta şimdi düşünüyorum da haksızlık olmadığı müddetçe sinirlendiğimi anımsamıyorum. Orada da aslında hissettiğim şey sinirlenme değil çaresizlik'e refleks gösterememe, yani yine çaresizlik. Hakikaten hiç kızdığım birşeyi anımsamıyorum çok ilginç.

Gerçekten büyük bir mesele olduysa birden sinirlenir parlarım.

Bazı dönemler çok agresif olabiliyorum, normal bir soruya bile ters cevap veriyorum ama bu durumu fark ediyorum hemen ve o gün iyi olmadığımın bilincine varıp olabildiğince az insanla muhatap oluyorum.

Çok sık yaşadığım bir şey olmadığı için de değiştirmeyi düşünmedim açıkçası.

Değilim. Çok sakin bir insanım.
Çok nadir sinirlenirim ama sinirlendiğim zaman da öfke kontrolü problemi yaşarım. Kendimi dizginleyemem, sonradan çok pişman olacağım şeyler yaparım. Bu genelde bana yılda 1-2 kez olur.

Hayir degilim.
Sinirlenirsem de genelde bu yemek yuzunden olur, onda da sadece soylenirim kendi kendime. Soylenerek desarj oluyorum. Zaten en baba sinirim 5-10 surer sinirlensem bile.
Eskiden sinirli bir yapim vardi ama o gunler cok eskide kaldi.

Genel olarak değilim, alttan almayı da süreç yönetmeyi de çok iyi beceririm ama bazen çileden çıkıyorum.

Kimseye zarar vermedim, kendime zararım da olmuyor sadece o anlık yıpranıyorum.

Trafikte sürücü veya yaya olarak daha az sinirlenmeye çalışıyorum. Allahtan arabam yok, yoksa kendi terapi sürecim çok daha zorlu olurdu herhalde.

Giderek düşen bir tahammül sınırım var. Aynı kişilerden aynı şeyler gelince o sınırı daha yüksek bir ivme ile geçiyorum. Genelde pasif agresif ya da fiziksel herhangi bir sonuca varmayan hatta bağırmaya bile çoğu zaman varmaya sesteki değişimlerde (titremeye başlama veya yükselme) olayı kesiyorum hemen hemen her zaman. Kendime veya başkalarına fiziksel zarar vermedim yıllardır. Tahammül sınırım düşerken, öfke kontrolüm de yükseldi zamanla.

Sinirliyim,özellikle tahammülümün azaldığı insanlara,olaylara karşı.. Sinirim geçtikten sonra kendime çok kızıyorum, haklı olsam da neden boşveremiyorum diye üzülüyorum.. Öyle en ufak şeye parlamıyorum tabi, ama inceliksizlik,düşüncesizlik beni çileden çıkarıyor..

anlık çok çabuk yükselişlerim oluyor. çevremdekileri bu ani çıkışlar yüzünden kırıyorum. trafikte deliriyorum. sonradan kendime kızıyorum ancak ne fayda.

çok sinirliyim. çabuk sinirleniyorum. sonra soğuma evresine geçip aynı konu için sinirden kendimi yiyorum. aynı sinir beni mide hastası da yaptı. işin kötüsü düzelmiyor da :(

sinirli değil pamuk gibi insanım ama öfkem çabuk alevleniyor (çok da çabuk sönüyor).

fcking no.

çok çalıştım bu konu üstüne ve büyük oranda kontrol altına aldığım bir öfkem var. Yani, aslında sinirli bir insan olduğumu bilmeyen kişi "ya sopiro da budist rahip gibi bir insanmış, bu kadar sakin olunmaz" falan der muhtemelen.

Öfkelenince de bağırıp çağırmıyorum da Hollywood'daki psikopat karakterlere dönüşüyorum. Gözlerini size dikip tane tane, sakin bir ses tonuyla laf anlatmaya çalışan birini düşünün, hani aksiyon filmlerinde hafifçe gülümseyip yavaşça ayağa kalkarak "Johnny, ah hah, Johnny, Johnny, Johnny.." falan diyen tipler vardır ya. Ben de öyleyim. Ama çok, çok nadir bu kıvama gelirim.

Gerçi normalde de suratsız olduğum için, çok bir şey fark etmiyor olabilir.

Kısaca: sinirliyim.

Bence bu soruya bizden ziyade en yakınlarımızın cevap vermesi daha doğru olur. Sonuçta insan kendisine karşı ne kadar objektif olabilir ki?
Soruya cevap:

Bence değilim. Ortada ciddi bir haksızlık olursa sinirlenebilirim. Sinirlenince kendime ya da etrafımdakilere zarar vermiyorum.

hiç değilim, sinir bozucu derecede sakinim hatta. sinirli insan en nefret ettiğim insan tipi, sinirli olsaydım kendime hiç katlanamazdım muhtemelen; bu da daha çok sinirli yapardı. buradan şu sonuca varabiliriz ki sinirli insanların sinirinin büyük bir kısmı kendilerine. o yüzden öyle anlarda koşarak uzaklaşıp kendini yiyip bitirmesini beklemek lazım.

Maalesef evet. Bu durumu daha çok içimde yaşamaya çalışıyorum ama kimseye doğrudan çatmasam da sinirli olduğum fazlasıyla belli oluyor; hareketlerim sertleşiyor, insanlarla iletişime geçmekten kaçınıyorum, kısa kısa cevaplar veriyorum ve en uç noktada diş sıkarak ağlayacak duruma geliyorum. Sinirlenince tek istediğim sakinleşinceye kadar yalnız kalabilmek.

ooo sinirli de laf mı, o biçim. hemen her şeye sinirlenebilme kabiliyetim var. lisede falan hocalarla sıkıntı olabiliyordu ama en çok kendimi etkiliyor bu durum. daha çok olaylara/olgulara? sinirlenirim. kendi kendimi yiyorum, bir yere vardığı da yok. değiştirmek için herhangi bir şey yapmıyorum. olaylar/olgular kendini düzelttiğinde her şey düzeliyor zaten. çevremdekiler de beni böyle kabul etsin, kimseye haksızlık yaptığım, kırdığım olmuyor. ha kırarsam, o zaman bana çektiri çekebilirler.

değilim

Hayır, çok sakinim. Tüm sinirimi kendime yöneltiyorum bu yüzden bi 10 seneye patlarım gibi geliyor.

Ben ne kel profesörü ne de wolverini tanımadan izledim anladım. Anlaşılmayacak hiçbirşeyi yok zaten filmde de Safi aksiyon var başka da birşey yok, en fazla 3-5 arkadaşla vakit geçirmek için izlenebilir(bu kısmı sormamışsın, fırsatını bulmuşken nefretimi kusayım dedim)

izlenebilir, mümkündür.

Su filme safi aksiyon gerisi bos demek harry potter'in ilk filmini izledikten sonra gorunmezlik pelerinini giyip voldemorta suikast duzenleselermis demek sigliginda. Onceki filmleri hic izlemezsen boyle sacma sapan fikirlere sahip olabilirsin. İyi film bence onceki xmen filmlerini izlemezsen anlayamazsin tam olarak.

logan'ın, diğer süper kahraman filmlerine nazaran altmetni var, safi aksiyon değil. izleyin bence.

izledim. özellekle o küçük özel yetenekli veletler kısmında baya saçmalamışlar. ne oyunculukları var ne de mantıklı davranıyorlar.

zaman geçirmelik pek beklentiye girmeden izlenebilecek bir film

illa vardır da, gerekli mi sorusuna cevap aramak lazım bence. Bunu ben ''fazla hijyen''e benzetiyorum. Marjinal bir faydası yok.

Tek detoks su içmek, diğerleri yalan dolan.

Keriz silkeleme +1500

benim detoks lafını duyunca nedense bağırsakları temizlemeyi düşünüyorum hep. lahana kürü falan. kötü yemek yeme alışkanlığı varsa bi süre sağlıklı beslenme gerçekten çok değişik oluyor.

geçmiş yıllarda yediklerimiz ve gerçekler tarzı bir program vardı, orada bir deney yapıyorlardı, ikiz kadınlardan biri 1 hafta detox ürünleri ile besleniyor diğeri her türlü şeyi yiyordu, sonuçta hafta sonunda ikizlerin kan sonuçları, vücut testleri normal ve benzer çıkmıştı, yani kısaca vücut çoğu şeyi tolere ediyor, tabii bu sorun yok demek değil ancak bir yere kadar, uzun vadede sıkıntılar çıkabilir; yani, bir hafta detox yaptım temizlendim, artık çok temizim, olayı diye bir şey yok; uzun vadeli sağlık için uzun vadeli sağlıklı yaşam gerekiyor.

olmuyor. cok zor. sacma sapan kiskanclik yapiyor taraflar bir gun, kiyamet kopuyor.

var, ve eski sevgiliden arkadaş da olur.

Hatta güzel de olur.


Bu yaklaşımda olan insanların(insanların çoğunluğunu temsil eder bu) temel problemleri sevgi türlerini ayırt edememeleri.

Bunu çözebildiğiniz zaman bitti gitti.


antreman konusu: arkadaşla sevgili arasındaki farklar nelerdir ? (buradan kendi kendinize evde çalışarak öğrenebilirsiniz)

Hayır.

hayır asla. ha lisedeyken sevgili olduğum birkaç kişiyle arkadaş olarak devam ettim tabii çünkü aramızda öyle über süper bi' aşk yoktu ama yetişkin olarak aşık olduğum, çok sevdiğim hiçbir insanla ilişkimi sürdürmedim. hayatımdan tamamen çıkardım. çünkü terk edildim hep. dayanamam ben onu sürekli görmeye. sevgilim olarak bilmiş ve tanımışım ben... öyle olmayacaksa hiç olmasın, arkadaşım var zaten, gerek yok. ayrıca onu elimde tutmak istiyorsam sevgilim olduğu için tutmak istiyorumdur. sevgilim olmayacaksa nasıl "elimde tutmuş" olayım ki arkadaş kalarak?

@der miester aynıyız sanırım. Bende kaybeden ve elde tutulan taraftaydım. Yapamıyorum kahve içmeye gidiyouz, sivilcelerine falan dokunuyorum. Veya 10 15 saniyelik bakışmalar oluyor. Başkalarından bahsedip onlarda arkadaşım ciddi olursa soylerim falan diyordu. Her buluşmamızda mutlu sonu saymıyorum ve arkasından gelen okkalı mesajlar.. hala kulağımda.

Yok mu artıran ?

(bkz: seinfeld)
elaine ve jerry.

Karşı taafbteklif etti bende kabul ettim. Sonuç gri profil fotosu. @ardacani

gerek yok.

ille de olunacaksa uzunca bi süre hiç görüşmedikten sonra tekrar görüşmeye başlamanız gerek. bazen o süre 3 ay bazen 3 sene bazen 15 sene olabilir.

Bir şey hissetmediğim sürece olur. Ama içimde en ufak bir şey dahi kaldıysa olamam. Cunku arada kiskanabilirim falan, eziyet olur bana.

Çok zorlama.
Arkadaş gibi dediğinize göre hala hisleriniz var. Çok büyük bir kötülük yapmış olmursunuz kendinize, yapmayın.

Ben yanlış anlamışım. Hiç olmadı, olmasına da gerek yok bence.

Bir denedik olmadı zaten. Ailem ile görüşmeye devam etmek istiyor kendisi.. biz arkadaşça denedik hep sevgiliye bağlıyorız. Kimseye bağlanmak istemeyen bi tip, sevmiyorum diyor. Engelledikten sonra bile kaldı yanımda sonra beni suçladı.. her beraberlik suçlama getiriryor. Sıkıntılı bi iş.

En son yine engelledi işte.

İlk defa en durağan dönemindeyim. Bir tarafım o diyor ama o oldukça o bi yerde patlama yapıyor. Misal 4 kez bize geldi 4 ünden sonra yok sen sevgili gbi oluyorsun diye beni suçladı.. tuhaf şeyler. Benm gbi olan var mı? Ucu nereye çıkıyor merak ettim..

Dün whatsupptan sonra twitterdan da engellemiş. O takibi bırakmıştı arada yazışıyoduk oradan da. 2. Enngelleme de bn hiç bişey yazmadım, bi baktım engellemiş..

ben de bilmiyordum. sadece şu konuşmalara bakarak oy verilse ben daha çok oy alabilirim bu adamdan çünkü daha iyi konuşurum.

kim verdiyse gazı artık. şaka gibi arkadaş :)

bağımsız gazeteci. Youtube'da program yapıyor. Büyük ihtimalle akp iktidarı süresinde kovulmuş olabilir çalıştığı yerden.

ben en çok bu gibi adayların ''kazanacağız'' demesine kızıyorum. Bu bildiğin alenen dolandırıcılık değil mi ?

Çünkü oy çalmak gibi birşey olarak görüyorum bunu geçen seçimlerde de hdp yapmıştı, hayır adayın olur/aday olursun çıkıp yarışacağız dersin ama ''kazanacağız'' demek hayal kurmanın dışında sana oy veren vatandaşı kandırmak değil mi ?

Boşu boşuna oy bölüyorlar başka bir şey değil.

levent gültekin eski islamcı görüşten geliyor, bu görüşle yollarını ayırması ve "sol" çizgiye yakınlaşması tayyip erdoğan'la ters düşmesi 90'lı ylların ortalarına, tayyip erdoğan'ın belediye başkanlığı sonrası döneminde oluyor

gazetecilik, gazetelerde üst yönetimde bulundu bir dönem de tmsf kanallara el koyduğunda cine5'te yöneticilik yapmıştı, en son diken internet sitesinde yazıları çıkıyordu.

oy bölme muhabbettine katılmıyorum, başkanlık seçiminde ilk turda adaylardan yüzde 50yi geçerse başkan olacaklar, dolayısıyla ne kadar çok aday o kadar iyi. chp adayı 30 alacak diyelim, yüzde 5 bu adam oy çalsa oradan, total yine 30 olacak. yüzde 1 de akpden çalsa yeter. baraj vs. gibi durum olmadığı için o yüzde 6'nın akp'ye kayma ihtimali yok. rakamlar sallamadır.

bu süreçte meral akşener mhp'den oy alacak, akp den oy çalmak için de abdullah gül, abdullatif şener hatta davutoğlu, melih gökçek bile aday olmalı. :)

tüm amaç ilk turda malum kişinin 50 altı oy alması, sonra ikinci turda en yüksek oy alan muhalifi destekleyecek tüm partiler.

valla bana göre şu eskişehir'li abi'den 1 oy bile fazla alamaz :)

rteye karşıtlığı var. çok pollyana vari konuşuyor. herkes kardeş olsun. şuraya gittim ilgi seline rastladım vs.

seçim ancak parti bagajı olmayan bir adamla kazanılabilir.

meyve ye bro

Leblebi, badem, fındık vs. ile.

Ben ham meyve dışında sevmiyorum o yüzden evde sadece kayısı çağlası var ondan da bugün 1 kiloya yakın yemişimdir dişlerim acıyor artık.

Leblebi yiyorum şimdi de sonra çok pişman olacağım biliyorum. Leblebi yemeyeyim diye sormuştum aslında.

patlıcan ve biber yemeği var onu mu yesem 1 tabak, patlıcan da kalori yok diyorlardı ?

patlıcan diyorum. hatta yanında yogurt

Artık leblebi ile doydum ve karnım fena ağrıyor. Yatağa uzandım agah bey gelsin beni de vursun diye bekliyorum. ''nevra, sen ne çirkin bi' kızsın öyle'' yazsın anlıma da.

çok karnım ağrıyor. çok.

Lazer yazıcı çok daha kaliteli.

Bim bu hafta sonu wi-fi destekli HP Dekjet 2620 All-in One Yazıcı satacakmış 140 liraya.

Scanner'ı kullanan kaldı mı bilmiyorum burada amaç sadece kişisel kitap ve tablo çıktısı almak(ekrandan okuyamıyorum illa basılı yayın olacak)

ama kartuş maliyetini ve işlevselliği konusunda kararsız olduğumdan uzun süredir almıyordum, ne diyorsun bunu almalı mı yoksa ''la zaten çıktı alacağın 100-200 sayfalık birşey git onu kırtasiyeden al geç'' mi diyorsun ?

Sonradan atıla düşen eşyalar beni derin kedere sürüklüyor, ben aldığım birşeyin ölmesine tahammül edemiyorum.

@mete kudur

Tank sistemi-bitmeyen kartuş sistemi vb yoksa ALMA. Evet elinde doldurabilirsin kartuşları ama bir süre sonra bayar artı olarak kartusların nozzlları bozulur.

Hp ucuza satar sonra sever müşterisini. sana epson l582 öneririm, araştırırsan şu anda cogu yerde kampanyada. 550 civarı ama bir kere verir 5-6 sene kullanırsın. zira bunlarda kartuş yok, yazma kafası var.

En guzeli elle yazmak.

ben de uzun zamandır lazer yazıcı beğeniyorum. ev kullanıcısı olarak çok ihtiyacım yok ama yazıcıdan yeni çıkmış sıcak baskıları düşündükçe kendimi zor tutuyorum. brother <3

organizer basin? vaktiyle basmaya hazir guzel tasarimlar gormustum, ama bulabilir miyim, bilmem.

bana kitap basin? olur bence, yani.

Gavurlar fake boner diyor. Bundan rahatsız olmak çok saçma ama bence.

ben çok anlamam bu -de, -da işlerinden ama sanırım buradaki ''-de'' ayrı değil. Sizde olacak yada sizde de olabilir. Herneyse;

son söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim pantolonun kalıbında bi' problem olabilir mi ?

Çünkü, gömleği içeri sokup oturduğumuzda pantolonunun ön kısmı kabarıyor evet, zaten illa içeri sokacaksak da bu durumu terbiye edebilmek için ceket/kazak/hırka giyiyoruz ama pantolonun beli aşağı doğru inmiyor eğer ''kaykık'' oturmuyorsak. Ve oturduğumuzda bel kısmında boşluk oluşur, acaba kemer o kısma ağırlık yapıyorda aşağı mı çekiyor ? Otururken öne eğilerek oturuyor olabilir misin ?

Üzerine tiril tiril dedikleri incelikte bi' kazak ceket hırka süveter al, bu tür durumlarda.

Hold up denen şeyler var bunun için kullanılan, ben sipariş ettim henüz gelmedi.

tr.aliexpress.com

Asıl bir İngiliz markası var bunları üreten de bayağı pahalıydı, şimdilik bunu aldım. Bunların bir de çoraba takılanları var, onu tercih etmedim.

www.kkandjay.com

Kim görecek yahu pantolonun içini. Biriyle pantolonu çıkartacak seviyeye geldiyse de o saatten sonra geri dönüşü olmaz zaten.

Bilmem belki gitmiyordur, ben gitmiyorum. Giderken de eşofman giyip gidiyordum. Spor salonunda ben de bu aksesuarla görünmek istemezdim o ayrı, canlı çıkartmazlar. Kadından ise ters bir tepki alacağını sanmıyorum ama kendi bilir tabii ki.

Diğer bir seçenek gömleklere tailoring yaptırmak bu arada. Alt kısmı daraltır ve kısaltırlar, çıkma sorunu olmaz.

pek gömlek giyen birisi değilim de anlamadım nerenin kabardığını :P ciddiyim!

gömlek hiç sevmem, tek bir gömleğim de yok. iş yerinde gömlek giyiyorum ama üzerine de önlük giyiniyoruz. ki öyle çok oturduğumuz falan da yok çok şükür!

gömleğin önde, göbek kısmı civarında, toplanmasından bahsediyorsunuz sanırım?

@i was made'in bahsettiği ürün kesin çözüm gibi. daha önce duyuruda ya da sözlükte görmüştüm bunu.

onun dışında, salındığında mini etek gibi durmayan, kesimi daha uygun bir gömlek çözüm olabilir.

Tesekkurler cevaplar icin, kastettigim pantolonun onunun potluk yapmasiydi aslinda. @mete kudur'un cevabini verdigi sey yani.

fotosop - makyaj - estetik ameliyat.

sabah kalkinca gormek lazim bir de.

Olabilir. Bu sefer turnayı vurmuşsun.

Bu kadın için demiyorum tabi ama ben böyle durumlarda en çok, böyle kadınların toplu taşıma kullanmamasına/ hayatlarında hiç kullanmak zorunda kalmayacaklarına üzülüyorum. Adaletsizliğe değil, denk gelememize...

Yanından bile geçmez.

"brazilian butt lift" yapılmış instagram ünlüsi görmekten gına geldi. çok var bunlardan internette. neden gördüğüm en güzel kadın olsun ki?

ne bileyim, bir catherine zeta jones bana daha taş geliyor. bu yaşında bile.

Duyuru'da bir kızı beğenmenin kriteri meme-popo sanırım. güzellik dediğin yüzdür ve bunun yüzü güzel değil. az önce paylaşılan kıza ''değil'' diyip buna güzel demek bilemiyorum.

Bu kadar niye vurdunuz?

Yüzü de gayet güzel kızın. Ne bileyim.sırf memesine bakmadım ya

olamaz.

offf çok kötü oldum, canımı sıktı bu görüntü

://

Abazaligin da bu kadari

Senin için sevindim, beklenti ve kriterlerin bu kadar düşükse bu hayatta mutlu olursun :D

guzel kiz kavrami sanirim ulkemizde yanlis anlasiliyor :)

bkz. siradan bir porno oyuncusu...

olamaz, cunku bundan iki seviye daha guzel arkadaslarim var.

instagram fenomenlerinin çoğunda, no estetic estetic olayı vardır yani estetik yokmuş gibi küçük dokunuşlar.

bunlar çoğunlukla, elmacık kemikleri, çene dolgusu, dudaklar, burun, göz gerdirme badem göz dedikleri olay, meme ve popo vardır.

yani gördüğünüz vs mankenleri ya da böyle fenomenler %100 doğal falan değil. + fotoşop +makyaj ve güzel fotoğraflarla göz boyuyorlar.

benim gibi, görmemiş için bile: değil! olamaz!

hayır. olamaz.

youtube'da görüyordum ama izlemedim. başka bir vesile ile dün ilk kez izledim ve izlemediğim için birşey kaybetmediğimi farkettim. çok yapmacık.

Reklam yapmanın nesi kötü? ben de bunu anlamıyorum.

Bence fena bir adam değil. Kahveyi anlattığı video güzeldi mesela.

Üşengeç paratoneri ama o doğru

@yeteramadenedimherseyi: yaptığın şeye reklam alırsın ama reklam için bir şeyler yapmazsın. sorun bu bence.

10-15 yas araligi icin faydali buluyorum adami. Youtube coplugunde baris ozcan gibilerinin olmasi lazim.

reklam için video da çekilir, yaptığı işe reklam da alır. benim bildiğim kadarıyla montaj dahil videonun her şeyiyle kendisi uğraşıyor ve adamın işi "youtuberlık" değil. toplamda 3-4 videosunu belki izlemişimdir ama standardın üstünde bir iş yaptığı açık. bok atan herkesi sahneye davet ediyorum, video yapmak zorunda da değiller, eğer yeterli bir birikime sahipseniz bir şekilde insanlara ulaşabileceğiniz binlerce sosyal medya sitesi var. bilmediğimiz ve yaptığınız bir iş varsa paylaşın bakalım, neler çıkarıyorsunuz ortaya.

şimdi birisi çıkıp şunu diyecek "ELEŞTİRMEK İÇİN İLLA BİR ŞEY Mİ YAPMAMIZ LAZIM" bu konuda evet diyebilirim çünkü bu adamın profesyonel kariyeri dışındaki bir iş bu. sizin yaptığınız hobi olarak müzik yapan birine "abi ne kadar boktan bir tarzın var, seni kimse dinlemez ki" demekten bir farkı yok.

midem bulanmadı, bir iş yapıyorsa bundan gelir elde etmesi de çok doğal. Babasının hayrına video çekmeyecek ya bu adam. başka muadili varsa görelim bana sürekli olarak bu adamın eleştirilmesi çok garip geliyor. Türk YouTuberlara bakınca düşünüyorum bu adamınkiler danla bilic videolarından daha faydalıdır herhalde .

Bu adami neden parlatip parlatip yaziyorlar anlamiyorum zaten. Bisey yazildigi zaman da acitasyon yapip tipim de tipim diyor.

düşük profil / okumamış kesimde "lan gailba bir şeyler öğreniyorum şuan" hissi yaratan, hiçbir şey öğretmeyen çerezlik bir kanal işte.

kötünün iyisi bile diyemiyorum.

kendisini friendfeed döneminden beri biliyorum. daha sonra yolumuz halen bir yerlerin büyükşehir belediye başkanı olan birisinin alan adına sahip olmam sebebiyle kesişti. uzatmayayım şimdi bu saatte ama tanısanız sevmezsiniz.

Bu adam ne bilgisi satıyor baya uzun bir süre merak etmiştim, ondan sonra aşağı yukarı meali; ''şu tuşa basarsanız hayat bilmem ne olacak '' diye saçma sapan bir video'sunu izlemiştim.

Tam olarak şundan bahsediyordu; asansörlerde kapı kapatma tuşu aslında işlevsizmiş, yani o tuşun elektronik bir devresi yokmuş sadece sizi psikolojik olarak etkilesin diye koymuşlarmış.

tam buna gülüp geçecektim ki, aşağıda en beğenilen yorumlardan birisi de şuydu: ''abi çok doru diyon valla bizim de asansörde fan tuşu var ama fana bağlı değil, fan yerine hoparlör takmışlar fan sesi çıkarıyor'' sonra zaten kendisinden de kitlesinden de ilgi/alakamı geçmiştim.

Youtuberlara karşı genel bi' hoşnutsuzluğum var zaten ama bu barış kardeşinizin anlatıları nasıl bu kadar ''bilgi dolu'' olabiliyor onu da anlayabilmiş değilim.

Ha bu olaydan bir süre sonra da lcw bi' eğitimine katılmış eğitimci olarak, orada da ''kendi kendini doğrulayan kehanet'' olduğu ortaya çıkmıştı.

Yazık, eskiden olsa hayatın bu kadar adaletsiz olmasına çok kırılırdım ama insan gittikçe alışıyor.

türkçe muadili var mı? bence yok. herkes ingilizce bilmiyor. memlekette iyi birşey görünce "yok, yok, kesin vardır içinde bir bit yeniği" düşünme eğilimi üzüntü verici.

Hayır alamazsın.
45 yaşına kadar yaşayacağını bilemezsin.
Eskisi gibi enerjik olamazsın, hayatın getirilerini bilemezsin. Karşına belki çok iyi fırsatlar çıkacağı gibi engellerde çıkabilir. Sağlık, maddi, manevi...

İmkanlarını yarat ve geriye döndüğünde keşke şöyle yapsaydım deme.

Çocukları annene bırak gidin işte herkes öyle yapıyor. Ne var bu kadar felsefe kasacak. Ay başında Ukraynaya kaçalım diyor kuzen orada okudu, alkol seks ve uyuşturucu ile kandırmaya çalışıyor beni ama hiç çekici gelmiyor açıkçası. Sakin bi yerde kamp yapmayı tercih ederim. 35 de ispanya istiyorsa canın 45 de Danimarka isteyebilir.

bekleme direk yap.

Beklemenin sonu yok, 45 olunca da bi universiteye yerlessinler sag salim sonra giderim diyeceksin

bu tür şeyleri düşünmek insana elem verir, düşünme o yüzden. Birşeyi yapmıyorsan aslında senin de kendi içinde bilmediğin ama yapamamanı sağlayan sebepleri vardır. Yani 35 yaşına gelip bi' anda ''bu yaşıma kadar hiç ülke görmemişim'' demenin faydası yok, yapmadıysan o ya da bu sebeple yapamamışsındır. Bu yaştan sonra ani bir kararla da yapmaya kalkma bence, çünkü bu tür enerjiler motivasyon enerjisidir. evet b' anda istediğin herneyse ona başlayabilirsin bu enerjiyle ama antremanlı olmadığın için işin içindeyken aniden yorulursun, bozuk bir batarya gibi shut-down(hazır lafı açılmışken bi' batarya 600 lira olur insafsızlar apple'a bu konuda ben de çok kırgınım) herneyse.

hayat bizim elimizde olan birşey değil, bundan önce de değildi bundan sonra da olmayacak. Sadece garibanlar bunun farkına varamaz. o da n'apsın hayat işte onu da kandırır. Bulunduğun ya da bundan sonra gireceğin/bulunacağın ''topluluklar'' tamamen birikimlerinin sonucu olacak, çünkü bu yaştan sonra düşünmek faydasız. Düşünmenin bi' yaş sınırı var, kompozisyon yazmak gibi birşey bu. Giriş kısmı aile gayrimenkulü altında farkındasız yaşadığın kısım gelişme kısmı düşündüğün ve ufak-tefek hamlelerinle birikim elde ettiğin-biriktirdiğin kısmı... Sen bu tarafı da geçmişsin. Sonuç olarak çocuklarına bırakacaksın kendini, ailevi problemler-ki çokcası maddiyat temelli olacak bunların birsüre sonra ama dışa vurumları farklı olacak bunlarla vakit öldüreceksin arada bi' tiyatro-sinema-konser yaz tatilleri v.s yapabilirsen ne ala. Git sor senden öncekilere böyle mi oldu diye ''evet böyle oldu'' diyecekler.

illüzyonlar uzaktan seyredip üzerine bir iki espiri yaptıkça keyiflidir, gösteri sona erdiğinde hepimiz normal(bu kelime önemli) olan işlerimize güçlerimize geri döneriz. Dönmeliyiz de, hayat böyle birşey.

Geçenlerde burada bi' arkadaşınız vardı sanırım 60 yaşına yakın bi' yaşı vardı ve ''yeniden başlamak'' mümkün temalı standart ye-sev-dua et iletileri paylaşıyordu. Birşeyleri yenmiş, yaşamış ve ailevi problemlerini kendince kesinliğe kavuşturmuştu. Bundan sonra hayatında yarım bıraktığı şeyleri yapacağım diyordu, Allahını seversen git bak bi' köşede oturuyordur oysa daha 2 ay bile geçmemiştir bunların üzerinden. Çünkü hayat öyle birşey/biryer değil. Hayat tamamen basit mühendislik üzerine kurulu, inanç-hırs-istek bunlar lüzumsuz kavramlar başlatabilir belki istisnai bünyelerde sürdürebilir ama istatistiksel olarak ciddiye alınmayacak kadar az olan kısmı saymazsan reele dayalı hiçbir işe yaramaz.

Sizler ''geldim gördüm yendim'' diyebilecek pozisyonda insanlar değilsiniz, başka insanlar onlar. Zaten potansiyeli bi' şekilde içinde barındıran kişiler, Ali Sabancı mesela girişimci olmuş ne büyük bir hadise şeklinde anlatıyor evet belki ailenin kendi iç dinamikleri içinde büyük bir hadisedir ama bak buradaki illüzyon da o işte, yani sabancı da çalışmak yerine kendi işini kurdu; girişimci oldu. Olay hikayesinin laciverti bir nevi. Bu tip güzel anlatılar ona yakışır. ya da Kıvanç Tatlıtuğ, çok çalışkan çok efendi çok kadirşinas ama onu bu duruma getiren bu özellikleri değil, o zaten bu duruma gelebilecek potansiyeli doğuştan edinmiş bir bünye bunlar sadece o pozisyonda olanlar için edilen iltifatlar. Öyle değildir demiyorum, eminim ki öyledir ama bunların + değer sağlaması ona olduğu seviyede sana ya da bir başkasına olmaz.

Alçakgönüllü diye bir söz var mesela; yani adam zaten yüksekte de hani alçakgönüllülük edip ötekine gülümsemiş. Aaa ne kadar da alçakgönüllü adam bizimle oturdu yemek yedi ? diyor öteki de. ironik ama farkında değil garibim.

Bunları kendini yorma diye anlatıyorum, bazısı böyledir kendini yorma boşver dersin anlamaz illa kendi deneyecek illa kendi yenilecek sen öylemisin değil misin bilmiyorum ama ihtimal işte...

düşünme, yapabileceklerine odaklan ama gerçekten yapabileceklerine. Geçenlerde bi' arkadaşım ben aslında ferrari alabilirim demişti de ''hastir lan demiştim'' aslında teorik olarak haklı, sahip olduğu para onu alabilir ancak bunu sürdürebilir bir kültürü ve maddi kaynakı yok. tekne almak gibi birşey bu. Alırsın sıkılır satarsın. (bkz: anlayamazsınız)

Ülke görmek istiyorsan mesela, bekleme çocukları ananeye ya da onun veliliği altında bi' yaz kampına 10-15 gün ardından siz de bi' turla 10-15 gün roma prag viyana yapıştırın. Zaten yolda telef oluyorsun ama eğleneni çok. Yapılabilir şeyler üzerine ''kafa yor'' onun dışındakilerde düşünme. Çocuklar ileride büyürse senin istediklerini istemeyece de bilirler. 8 yaşında -15 yaşında her neyse ''anne çok sıkıldım hadi evimize gidelim'' de diyebilir. hiç tad almazsın. ya da 25 yaşında bi' önemi yok. Herkes kendisi bir birey/dünya.

Düşünme.

niye bekliyorsun anacım?

45 yaşında aynı tadı alırsın, annem 60 yaşında o kadar ülke gezdi, her birinden ayrı tadlar aldı. ama niye bekliyorsun? bırak çocukları bize, git keyine bak. sonra da ben bebeyi sana bırakırım, ödeşiriz. yarın çok geç olabilir, hayatını yaşa...

doğduğum şehirde yaşıyorum, cocuklara bakan bir ablamız var, ondan baska da kimsem olmadığı için, anneneanne babannne vs gibi cocuk bırakma lüksüm yok, belki de bu sebepten de biraz, lan nolacak bu işler böyle dıye de hayıflandım. bebeleri bize bırak diyenlere de teşekkür ederim çok naziksiniz :)
ben ise yazılanları okuduktan sonra, bir on sene öncesini düşündüm, 25 yaşındayken de böyleydim lan ben dedim kendi kendime, bu aslında hayata bakışımız ve yaşama enerjimizle alakalı bir şey. misal babamı düşündüm, 60 yaşında bile flört eden bir adamdı kendisi, hatta tripler yiyince "ya baba salla allasen" diyerek geyik yapıyorduk.
olanaklar dahilinde ne yapılır şu an buna odaklanmak daha mantıklı, gelecekte ise valla gelen gelsin ben gidiyorum diyeceğim sanırım :)

bu arada bebeler biraz büyükse onları da al gitsene. ben kızı alıp bu yaz çadır attım sağa sola öyle 25 gün it gibi gezdik. dönünce kendisine şişme yatakla uyku tulumu aldırdı, öyle sevdi.

çadır komşusu olalım, bebeler oynasın. balık falan bakarız, ne bileyim. değişiklik iyidir.

Sen 10 sene sonraki yaşındayım. Şöyle söyleyeyim dengeyi bulmak gerek. Çocuk var diye gezmeyi ötelemedik. 4-5 gün çocuktan ayrı kalabildik anne&ablam sağ olsun. Bu arada yurtdışı dözviz kurları sebebiyle çocukla gezmek için biraz tuzlu oluyor. Bir de o kadar küçük çocuk hatırlamıyor bile birkaç sene önce gittiği yeri. TR içinde gezeceğimiz zaman da çocukları alıştırdık ufak ufak. Yakından başlayıp uzaklara kadar gittik. Küçükken alışmayınca büyüdükleri zaman daha zorluk çekersiniz. Dediğim gibi yavaş yavaş ama sakın ötelemeyin.

45 yaşına kadar yaşayacağını nereden biliyorsun? +1
Belki yarın öleceksin. Hayat ertelemeye gelmez çünkü ertelemenin sonu yok.

ülke görmekten öte ne ürettin ? ne başardın ? bilime sanata insanlığa ne gibi katkın oldu ? bunları sorgula bence.

elin ecnebisi çocuklarını alıyor kucağına geziyor dere tepe, sen niye yapamayacakmışsın ki
, ne eksiğin ne fazlan var yapabilenden?

Rusyaya.

Böyle söyleyince olmadı. Ruslarda çok eskiden beri görülen birşey bu zaten, bize de mi geçti n'olduysa artık.

Celal Şengör bahsedendi; eğer iyi çalışırsanız karşılığını bu ülkede alırsınız diye, artık alınamıyor sebebi de artık liyakat değil biat işleri götürüyor. İşi yapabilene değil de yakın olana ''nasıl olsa bi' şekilde yapar'' mantığıyla veriyorlar. Ve bu çaycı olmak için bile gerekli görülüyor artık. Sadece siyasi değil, özel şirketlerde de fanatizmi coşturacak fanatiklerini arıyorlar.

Dostoyevski bi' romanında buna ''kokuşmuş düzen'' diyordu, gerçi o rusça diyordur ben türkçe okuyabiliyorum sadece. Biraz da ingilizcem var ama neyseki o şimdinin konusu değil.

torpil her dönemde vardı ama işin de ''Yapanı'' vardı, artık milletvekilleri bile şikayetçi adam kendi astına sözünü dinleyemiyor -akp vekili şikayet ediyor bundan- Artık torpiller çok daha üst makamdan dağılıyor bu da torpilde tekelleşmeyi doğuruyor ve biat kültürünü daha da coşturuyor. Ama biraz daha sabrederseniz düzelir bence, monarşilerde eğer yöneticinin kendisi için dünyevi sıkıntıları biterse ülkesinin bekası için ''doğru'' kararlar almaya başlıyor.

Biraz daha dişinizi sıkın derim ben, umarım şurada çok bişey kalmamıştır...

Çünkü yapılacak işler basit, kimse her gün işinde atomu parçalamıyor; o kadar bilgi gerekmiyor çoğu işe, böyle olunca daha bilgili adam daha çok para isteyeceğinden talep görmüyor. Bence nitelikli insanlar bir şekilde akademiye kaymalı ya da kaydırılmalı, günlük işlerde master, doktara gibi şeyler boş.

Pluton'un cevabına paralel ama farklı bir bakış açısı getirmek isterim naçizane.

Çünkü işveren o insanın hak ettiği ücreti vermek istemiyor. Aslında işler basit olmak zorunda değil, daha iyisini yapabilirsin ama o parayı verdiğin insanla değil. İşveren işi basit, minimum seviyede yapacak minimum maaşlı çalışanı tercih ediyor. Yoksa işini çok iyi bilen insan üretim için, verimlilik için önemlidir; en basit işi bile normalden daha kazançlı bir şekilde yapabilir ama işverenin niyeti bu değil.

Ben jw marriott ile iliskilendiriyorum bu durumu.

Mete kudur da guzel aciklamis bu ilintili iliskiyi.

çok basit.O nitelikler mevcut, bizim kapitalist sistemde işverene yeterince fayda sağlayamıyordur.Bunu derken insanların nitelikleri yetersiz demiyorum.Nitelikli insan --> nitelikli ürün--> iyi kar oranı sistematiğinde sorun var bizde.

Çünkü çok fazla eğitim almış insan çıkıyor her sene piyasaya, e bu kadar adamı çalıştıracak iş hacmimiz yok maalesef.

Aslında sorun memleketin ihtiyacı olan iş gücü ile alakalı eğitim yapılamaması. Bütün gençlik deli gibi üniversite okuyor, ama kimse bir işte ustalaşayım, zanaatkar olayım demiyor. Konu aslında yine meslek lisesi meselesi.

Bitirildiğinde bir geçerliliği olan üniversite bölümlerine lafım yok, ama insanlar okul bitince nerede iş bulacağını bilmediği sikim sonik bölümler bitiriyor.

Memlekette mesleki olarak iş bilen adam yetişmiyor uzun süredir, açığımızı suriyeliler/özbekler/afganlar kapatıyor şu sıralar.

çünkü nitelik değil nicelik önemli.

Her işi kıvıralecek, isviçre çakısı eleman arıyorlar. Bir kişiden maksimum faydayı sağlamak öncelik. Yani kurum nitelikli sonuç vermiyor ki sürecin nitelikli olmasına ihtiyaç duysun. Temel yeterlilikler sonrası iş tamamen insani becerilere, iş kotarabilmeye bakıyor seçen kişi profesyonel davranmadığı için.

Cünkü isverenler nitelikli personel alip onlara hak ettigi para ödemek istemiyor, böyle adamlari tehdit olarak görüyorlar.
Eski calistigim yerde Arge'yle ilgileniyorduk, yüksek teknoloji ürünler icin malzeme üretmekle ilgili projelerimiz vardi. Patron yillarca gelecek vaat eden elemanlari tehdit olarak gördügünden onlari cikarip yerine söz gecirebilecegi, düsük profilli adamlari almis. Üretimde her Allah'in günü hata cikiyordu. Üretim müdürü hicbir sorunu kendisi cözemiyordu ve bir ton mal cöpe gidiyordu.

Arge desen keza öyle. Arge elemanlarindan birisi uzun yillardir orada calistigi icin birgün oraya Arge müdürü olacagini zannediyordu ama elemanin Ingilizcesi yok, yükseklisansi yok, Tübitak icin proje yazilmasi lazim, literatür okuyamiyor zavallim. Sen simdi bu adam icin gecmiste olan calismalari okusun, üstüne fikir üretsin, sonra da bunu gerceklestirsin diyemiyorsun ki. Ama patron sürekli "Bana iyi Arge projeleriyle gelin, atilim yapalim, firmayi bir adim ileri tasiyalim." diyordu sürekli.

Hangi elemanla!! Ben doktorada derse gidebilmek icin izin aldigimda "Bu da bos bos islerle ugrasiyor." diyen adamlar bunlar ayni zamanda.
Not: Firma su an iflasin esiginde.

bunun cevabı en tepeden verilmişti:

-ara eleman ülkesiyiz.

Okulların 2000 senesi civarından sonraki kontenjan artışlarına ve yeni açılan üniversitelere bakarsan cevabı bulursun. Bir sürü köşe başı üniversite var, kontenjanları bazı bölümlerde 3 katına hatta daha fazlasına çıkmış.

Zçar gibi mezun verilince böyle oluyor. Spesifik işler hariç tecrübesiz ve yeni mezun adamı alıp üç kuruşa çalıştırmak daha karlı oluyor.

Antalya'ya taşındım, buranın en büyük firmalarından birisiyle görüşmeye gittim. Diğer adaylarla 15dk görüştüler, benimle 2 saat. İstediğim ücreti söyleyince "burada o maaşı 5 senedir çalışan mühendislerimiz bile almıyor" dediler...

oldu ak 1750TL ye başlayayım...

Çoook güzel olur, tonik+cin + sadece limon sıkacaksınız. Ölçüleri kendi damak tadınıza göre yaparsınız şimdi ankarada güneş var hafif bi' de sabah esintisi, lan bak sabah sabah başımıza ne açtınız ben de kendime hazırlayayım daha kahvaltı yapmadım alacağınız olsun.

Yanında birşey atıştırmanıza gerek yok, rüzgar karşıdan esiyorsa etraf yeşillikse bir de hava berraksa tamamdır bu cintoniğin olayı. keyif içkisi bu, hafif hafif yudum yudum yuvarlayacaksınız.

Viski gibi artistliğe ya da rakı gibi melankolik olgulara ihtiyacı yok hafif hafif yudum yudum eserken çarpacak ufaktan rüzgarla birlikte. Kaçtım ben.

çok da güzel olur. ölçüsünü zamanla kendi isteğinize göre belirleyebilirsiniz, ben bire üç gibi koyuyorum, bir de bulabilirseniz lime sıkın biraz,sarı limonlarla olmuyor. bi iki parça ufak buz ve yeşil zeytin ie şahane olur,afiyet olsun.

Salatalık atın, boşverin limonu falan. Salatalıkla çok daha güzel oluyor.

Scwheppes bitter lemon ile de güzel oluyor toniğin tadı hoşunuza gitmezse.

çok güzel oluyor ya.

yanında havuç dilimleri üzerine limon ve tuz. olsa da içsek.

vay bee, bir dönemin en popüler içkisi olan "cin tonik"i bilmeyen bir nesil yetişiyor.

harika olur. cin, tonik ve buz. biz yazın bodrum'da yeşil bodrum mandalinası atarız. buralarda bulmanız zor, zaten mevsimi de değil. o yüzden limon koyabilirsiniz. ya da lime ona en yakın lezzeti verir.

yanında da fındık fıstık badem falan.

limon + vişne suyu ile mükemmel oluyor. hazır tonik cinin acısını bastırmıyor.

3 tane kekeme tanıdığım oldu. Bunlardan biri, profesyonel bir şarkıcıydı. Rap yapmalarının ve şarkı söyleyebilmelerinin sebebi, ritm eşliğinde kekelememeleri. Konuşurken elleriyle ritm tutabildiklerinde de, pek kekelemiyorlar. Stres, kekemeliği tetikleyebilir ama %100 sebep olduğunu düşünmüyorum.

Kendi başlarınayken de kekeliyorlar. Ancak içlerinden konuşurken kekelemiyorlar. Nörolojik bir problem yani.

Öncelikle tek bi' çeşit kekemelik yok, ve ilginç kısmı da şu; tek bir kekeme ''hastasının'' dahi birden fazla sebebi-sonucu da olabiliyor(genelde oluyor)

Yani diyorsan eğer ''birisi yalnızken akıcı konuşabiliyor başkalarının yanında konuşamıyorsa sosyopsikolojik bir vakadır ve biz bu sosyopsikolojik kısmı çözersek durum hallolur'', bu yanlış. Şöyle çevirirsek eğer bi' miktar haklılık doğuyor; Kekemeler ''eninde sonunda heyecana'' yöneliyorlar çünkü bunu öğreniyorlar ve bunun da zorluğunu yaşıyorlar. evet bu doğruya daha yakın. Yani aslında sorunuzun temeli olan; heyecanlandığı için mi kekeliyor yoksa kekeme olduğu için mi heyecanlanıyor sorusunun bi' cevabı yok, her 2side bu hastalıktan muzdarip olanlarda mevcut.

Hastalığın teknik boyutuna yönelik de belki biraz konuşabiliriz, ya da neden ülkemizde çözülemediği kısmını ama ben yazmaya devam edersem konu çok uzar o kadar enerjim yok, sen aklında soru varsa sor benim bildiğim şeyler olursa cevap veririm.

*ülkemizde çözülemiyor diyorum ama aslında çözülüyor-biraz yaşla ilgili bir problem eğer genç farkedilir ve çalışılırsa oran %100'e yakınMIŞ-, sadece teknik kısmında biraz karmaşa var. Bunun da sebebi para getirmeyen bi' alan olduğu için bu konu üzerinde ilgilenen çok fazla teknik adam yok. Daha çok(dünyada da böyle aslında ama)bu dertten muzdarip olanların çözüm yöntemleriyle ilerleniyor. Bunun dışında tıp'da uzmanlık alanında da 2 tip ekolü var bizim ülkede ve birini kullanan diğeri hakkında kolaylıkla ''o uzun vadede çözüm değil'' diyebiliyor(yani sonuca giden yolda yöntem farklılığı değil de çalışıp çalışmamasında dahi ayrışma var)

1) Sanmam.
2-3) Bilmiyorum.
4) Abartı. Yıl olmuş 2018 hâlâ devlet şirketlere salak salak para saçıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaratılan zenginler yetmedi sanki. Onlar çok bir halt becermiş gibi yenilerini yaratıyorlar.

O parayı verenin de alanın da jetleri düşsün, amen.

okuyunca tüylerim diken diken oldu. Zorlu ailesinden pek hoşlanmam kişisel şeyler hepsi, onlardan bağımsız olarak sırf bu olayla ilgili dahi ne desem gg.

Allah utanıyordur büyük ihtimalle.

dünyada beyaz eşyadan otomobile geçmiş bir tane firma yok, biz ilk olma peşindeyiz. memlekette traktör üreten var, diğer motorlu araçları üretenler var, ama teşvik beyaz eşya üretene gidiyor. ilginç.

tamamen saçmalık, tamamen hayal ürünü. şimdi sorulara geçelim;

1- hayır. daha konnektör yapacak ekibi dahi yok, bırak pili falan.
2- işi bilenler 2-3 milyar dolar mertebesinden bahsediyor. tabi bu ebatta bir yatırım yapmak için önce elinde pil yapacak malzemenin belli bir kalitede olması lazım, o da dahil.
3- yapımı kolay, verimi düşük.
4- bu araba işi vestel grubunu batırır. 3-4 sene sonra demişti dersiniz.

1) Vestel'in bu isin altindan kalkabilecek nitelikte beyin gucu yok. Tesla ve diger koklu sirketlerde Dunya'nin en iyi beyinleri calisiyor. Vestel'i bir kenara birakin, halihazirda Turkiye ne yazikki Dunya'nin en iyi beyinlerini kendilerinde toplamayi basaramamistir. Hatta kendi guclu beyinlerini ulkede tutamamaktadir. (Bazi bitkilerin buyumesi ve meyve vermesi icin uygun ortam kosullarinin saglanmasi lazimdir, bunlar cok ozel bitkilerdir. Ne yazik ki Turkiye bu ozel bitkilere uygun ortami hala olusturabilmis degil.)

4) Bana da abarti geldi.

teknoloji sadece pilden oluşmaz, atıyorum kullanılan telin özelliğine kadar üretimi sağlanır.

devletin mal mal oturmasından iyidir.

Tesla'yı daha Model S çıkmadığı dönemlerden beri takip ediyorum.

Tesla'nın sahip olduğu batarya teknolojisine hiçbir Avrupalı henüz ulaşabilmiş değil.

Gigafactory denen olay da bundan ötürü. Tesla pil konusunda tekel olmak istiyor. Sadece kendi araçlarına değil gelecekteki bir çok üreticiye pil tedariği yapacak.

Elektrikli araç demek = pil ve menzil demek. Geriye kalan her şey çözülebilir şeyler. Ama bunu henüz Tesla kadar iyi kotaran bir firma olmadı.

Vestel mi? Vestel'den bi cacık olmaz. Hükümetin yandaşına çektiği peşkeşten başka bir şey değil. İstersen 50 milyar dolar ver Türkiye'den teknoloji ve inovasyon çıkmaz.

Senin tüm başarılı mühendislerin siktir olup gidiyor. Ülkende uluslararası standartta 5 tane üniversite ya var ya yok.

Arge denen şey Türkiye'de zaten yok, böyle bir kültür ve alışkanlığa sahip değiliz.

O paranın yarısını Elon Musk'a teklif etsen gel hacı Konya'ya Gigafactory kuralım desen, pilini de yerli milli otomobilde kullansan çok daha düzgün bir yatırım yapmış olurdun. Ama bu vizyon sendr olsa zaten seni hükümet diye seçmez bu öküzler öyle değil mi?

bu konuda (pil teknolojisi) dunya capinda arastirmalari ses getirmis bir arkadasim var. inovasyonun gırla oldugu bir lab bunyesinde doktorasini yapti bitirdi.

vestel'in anahtarini versen durmaz turkiye'de (haliyle).

youtu.be

www.youtube.com

Tamamen tesadüf eseri keşfettim, güzel oldu.

www.youtube.com

Bu şarkıyı biliyordum ama bu versiyonu Aşk-ı Memnu'da duydum geçen.

www.youtube.com

Klasiklerden de buna sardım.

Ben ''mod'' değiştikçe müzik değiştiririm yani çok fazla var ''o'' şarkılardan. Ama şimdi çalanın linkini vererek başlayabiliriz.

youtu.be

Bir de çok hoşunuza giden demişken geçenlerde burada bi' arkadaşınız vermişti; Lp'nin when we re high adlı eserini çok beğenmiştim. Defaatle dinlemiştim. O da 2. önerimiz olsun...

1 de hazır yeri gelmişken; Dünya Türk Olsun.

yıllar sonra zart diye denk gelip buna sardım.
www.youtube.com
filme uyuz olduğum için sevgimi baskılamışım galiba.

www.youtube.com

Deftones - Digital Bath

www.youtube.com

www.youtube.com

^^bu ikisi klibiynen izlenecek. bi de pray var sam smith'den >www.youtube.com

youtu.be

www.youtube.com

www.youtube.com klibi de çok nonik

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com


www.youtube.com


www.youtube.com

ilk üçüm...

inna - nirvana

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Klipleride güzel :)

www.youtube.com

o şarkı park jiha'dan accumulation of time ama youtube'da yok o. ikincisini paylaşayım ben de:
squeeze - innocence in paradise
www.youtube.com

youtu.be

www.youtube.com

moreno baskan

www.youtube.com

reamonn- supergirl

çok bilinen bir şeymiş, ben yeni tanıştım.

Modem antenli mi ? Bizim oturduğumuz bir evde de böyle bir problem olmuştu perde duvarlardan sinyali geçirtememiştik de antenin daha iyisini satın almıştık 20 lira bişeydi. Eğer modem antenliyse buna bakabilirsiniz.

edit: aşağıdaki arkadaşınız benim bulmaya çalıştığım ismi vermiş o yüzden bu kısmı siliyorum.

"wifi range extender" diye geçer adı. balkon ile modemin orta noktasındaki bir odaya takarsınız, sinyali balkona atar.

www.n11.com

yalnız bunları da router gibi ethernet ile bağlamak iyi oluyor, kablosuz alışverişleri biraz verimsiz çalışıyor (kopmalar, yavaşlamalar olur).

tp-link ler aslandır kaplandır bu konuda

urun.n11.com

şu var kullanıyorum gayet memnunuz

Gordugun gibi beyni kullaninca din min kalmiyor ortada.