2. sezon çok kötü. senaristle kitap yazarı uyuşamıyor. kitabın yazarı ntv entelektüeli o yüzden bazı problemler olmuştu.

2. sezonda sayıları hatırlamıyorum ama 3 bölüm arka arkaya olaylar takır takır ilerliyor. ondan sonrası zaten son bölüm fiyasko. bitsin de bitsin diye çekilmiş gibi gelmişti bana.

birçok soru var cevapsız kalan. hatta ilk bölümlerde elma diyip 2.sezonda armut dedikleri aynı olay dizisi var diye hatırlıyorum. fi'nin ilk bölümleri güzel, bir de o eti karakterini çok güzel yansıtmışlar. dizinin en güçlü karakteri bence o.

bölümler yazarın istediği gibi çekilmediği için anlaşmazlık olmuştu ve o yüzden erkenden bitirmek zorunda kalındı. haliyle tüm olaylar çok üstünkörü çözüme kavuşturuldu, bayağı özensiz oldu yazar nedeniyle. herkes şikayet etmişti hatırladığım kadarıyla.

yapıyoruz. çok ilginç parti parti değişiyor.

mesela bazen kavurması şahane çıkıyor, bazen ise koca paketi atmak durumunda kalabiliyoruz.

ben büyük ölçüde rezalet ile karşılaştım, mete kudur'un dediği gibi

mesela kavurma bazen iyi çıkıyor bazen gerçekten ağzına bile süremiyorsun. kemik parçaları sinirler ne ararsan var.

kıyması özellikle iğrenç ötesi vıcık vıcık sinir ve kemik dolu.

yani eti güzel bile olsa işleme kalitesi çok düşük. tavsiye etmem, en dandik kasap, et işleme, kavurma, sucuk yapma, hatta kıyma çekmede bile bin basar bunlara.

fiyat olarak ucuz değil zaten ama insan bizimgibi 3 5 defa yahu devlet kurumudur üçkağıt yoktur ayağına gidip nasibini alıp tövbe ediyor.

et ve süt kurumunun istanbulda şubesi yok diye biliyorum nerden alıyorsunuz?

çok az etkiler. mesela kulaklık 99 liraysa 30 lira gibi. (asla kısa cevap veremiyorum)

etkilemez. ekrani kirma gerisi onemli degil.

H

H

AZ E.

hafızam beni yanıltıyor olabilir ama daire isminde bi' YouTube kanalı var, orada sanırım sondan 2 video öncesinde(bi çiftin eviydi) görmüştüm ben. kanalın konsepti gereği ürünleri tanıtırken nereden aldıklarını da söylüyorlar. oraya bakabilirsiniz, belki söylemişlerdir.

mete'nin dedigi ev:
www.instagram.com

burda "Eminönü Mercan’da rastgele bir toptancıdan" demisler.

youtu.be

mete kudur'un bahsettiği video bu, tam yolladığım noktada sandalyeden bahsediliyor. ama kadın nereden bulduğunu tam söylemiyor, sadece toptancısını bulduğunu söylüyor. yine de belki bu noktadan araştırmaya başlayabilirsiniz diye ben videonun linkini ekledim.

cevaplar için teşekkürler anladığım kadarıyla bulmak zor olacak fakat yine de hiç fena bir ihtimal değil. Bulursam buraya da not düşeyim arayanlar faydalansın.

daire demeye gelmistim herkes izlemis.
dairenin instagram hesabina yazarsaniz kesin donus yaparlar. veya videonun altina yorumlara yazip sorarsiniz.

ama ahsap atolyesine siparis vermek gayet mumkun bence.

ye tabii ki

ben de hiç yemedim, bence sen de yeme.

onun yerine başka şeyler dene beyin filan.

Mükemmel bi şey. Ben de belli bi yaşıma kadar denememiştim ve asla yemem falan diyodum ama gerçekten çok lezzetli bi besin.

Ben de hiç beyin yemedim ve daha çirkin geliyor bana beyin. Ayrıca beyin yemek pek sağlıklı değil prion hastalıklarına yol açabiliyor.

Ye elbette. Bol kimyonlu ye hem de :))

Bende hiç yemedim. Sende bozma, yeme

Ye.

Ye

ye

yeme

Ye

Ye ya! Bu zamana kadar kaybettigin zamana yazik! Gom gitsin!

Ketcap curuk domatesle yapiliyor.
Et diye hayvan kesip yeniliyor.
Soz konusu kokorec olunca muglak olan tek milletiz herhalde ve tadi acayip guzel. Tavsiyedir ye.

Yenmesi helaldir.

ye de, her yerde yeme. hepsinin tadı güzel değil.


kokoreç'in kokusu güzel, yani tadı da güzel de asıl işin civcivi kokusunda. onun dışında fiyat performans olarak kötü bi' yiyecek. fazla overrated. çok şükür hayatımda şu kelimeyi de cümle içinde kullandım sahur sahur.

Adamakilli bir yer bul sorup surustup ve ye. Kesinlikle ye.
Kokorec diye ekmek arasi menemen satan yerlerden yeme.

izmir usulü göm gitsin, koko musti çok güzel yapıyor namıssız.

Yedin mi? Nasıldı?

YA YA YE KOKO CAMBO yani diyor ki kokoreç süper bi şey, kesinlikle ye.

13 olumlu
3 olumsuz oy gelmiş.
Sandiklar düzgün olusturulmadigindan seçimi tekrarliycam asasasssjsjssa :) :)
Ya yiycem de, bilinen bir yerde yiycem, hafta sonu.

yeme. sonuçta ilk çıktığı zamanlardaki gibi kokoreç yapılmıyor artık. resmen salata gibi bir şey veriyorlar. içinde yok yok. çok saçma. ilk çıktığında ekmeğin içinde sadece löp löp koko olurdu ve bol da kimyon.

:)) para zaten onlara lazım, sana bana ne lazım. gerçi seni bilmiyorum da işte bana çok lazım değil.

çünkü ben ve benim gibiler zaten yoksul aileden gelmiş bi' şekilde hata edip okumuş ve alt orta sınıf(o da belki, artık bunların da tanımları değişmeli bence) olmuş insanlarız.

3 kuruş para kazanıp bununla hayatı(!) yaşamaya çalışıyoruz, aslında idame ettirmeye çalışıyoruz daha doğru bi' yaklaşım belki de.

ama o adam öyle değil, o adamın hedefleri var amaçları var gördüğü-görmediği şeyler var(burada kelime anlamlarının aksine gördükleri olumlu görmedikleri olumsuz)

onun kaygı duyması kadar doğal bir sonuç yok. bütün psikolojik etkiler böyle çıkar zaten ortaya. o yüzden birsürü ted konuşması var, köydeki adam daha mutlu diye.

ama işin civcivi şurada: köydeki adam o dağın ardını bilmiyor.

hazıra dağ dayanmaz doğru düşüyor arkadaşın 5-10 k maaş alan istanbuldaki adam
yaşamıyorki sadece günü kurtarıyor her 10 senede bir öyle yada böyle darbe olan 2 senede bir ekonomisi çöken şirketleri kapatan işsizliği artiran tarikatlara şeyhlere devletin kaynakları sonuna kadar açılan hısmını akrabasını vatandaşın paralarıyla doyuran suriyelere kendi vatandaşından daha çok önem veren seven ve vatandaşının verdiği vergilerle besleyen hak hukuk tanımayan hükümetler oldukçada
daha çok günü kurtaracaksınız müstahak türk insanına daha çok korkar o

gelecek kaygısı var çünkü elinde kaybedecek çok şey var

İşçi adam ne düşünür.
Bu ay evini ısıtabiliyor mu ?
Faturaları ödeyebildi mi ?
Çocuğuna harçlık verdi mi ?

Zengin adam bunların hiç birini düşünmez.

Suriye'de fabrikası olan tanıdıklarım vardı, şimdi Türkiye'de sürünüyorlar.

ülke yıkıldıktan sonra o parayı götüne sokarsın afedersin.

eski sevgili değil ama yaşadığım ilişkiyi, yaşadıklarımı özlüyorum sadece. yalnız olduğum için sanırım.

Uzun yıllar önceki sevgilimi hatırlıyorum arada. ondan ayrılarak hayatımın en büyük hatasını yapmış olabilirim.

valla yaşım 25 olduğu için zaten herhangi bir şeyi kolay kolay unutmam mümkün değil ama böyle iki kişi oldu hayatımda. güzel yanı şu ki "tekrar yaşanabiliyormuş, tek seferlik bir şey olmak zorunda değilmiş" demeyi öğrendim. kötü yanı ise kişilerden ve durumlardan bağımsız olarak her ikisi de zaman zaman aklıma geliyor. ha gelince de oturup ağlamıyorum, bir şey olmuyor ama ne bileyim geliyor işte.

benimkisi daha ziyade illüzyondu diye düşünüyorum çünkü iki kişi de uzun vadede birlikte mutlu olabileceğim kişiler değildi. bende onların istediği şey yoktu, onlarda da benim istediklerim. bir yerde patlardı yani, "böyle olmuyor" denirdi. sevgi kesinlikle vardı. çok seviyordum ama tutku, takıntı, illüzyonla falan karışmış çok yoğun ve sağlıksız bir sevgiydi sanki.

ilüzyon gibi geliyor bana. o sıcaklığı vereni tekrar bulamama hali.. her insanın bıraktığı da ayrı bi his oluyor tabii. ama iyi şeyler kalıyor genelde, çok büyük travmalar yaşatmadıysa o insan. öyle olunca da özleniyor.

var.

yok.

fakat olursa da bunun adını bilemeyiz çünkü sevgi ile bu şekilde açığa çıkacak takıntıyı yaşayan kişi birbirinden ayıramaz. yani bu unutamama da takıntı illa var, ama yoğun sevgi var mı yokmu onu anlayamayız.

illüzyonda ne demek istediğini anlamadım.

Var ama eski sevgili değil. Hoşlanılan kişi gibi bişe sadece.

Üni zamanı ben barda çalışıyordum oraya gelirdi paso. Reklamcılık mı ne okuyordu. Arada gelir sohbet etmeye çalışırdı falan ama ben niyeyse o zamanlar bir türlü o bağlantıyı yakalayamamıştım. Barda çalışan başka çocuk onunla takılmıştı 1 sene falan. Kız epey güzeldi, hala güzel. Hastayım kıza ama çok güzel bulduğumum için yanaşamıyorum.

Neyse, 3-4 sene önce swarm'ın popüler olduğu zamanlar taksim'de ünlü bir mekanda check in yapmıştım ama sarjım bitmişti. Swarm'dan ekleyen oydu, ben yine çok güzel olduğu için eklememiştim :D Neyse, sarjım bitince eve gelip takıp tel açılınca mesajı gördüm ''Yavuz, oradaysan hala geliyorum kapıdan alsana beni'' yazıyordu. Net ya, böyle yazmıştı. Ben de ''ebru, evdeyim ben sarjım bitti cevap veremedim'' demiştim. Cevap vermedi ve o 3 sene boyunca bir daha hiç konuşmadık :D kodumun telefonu hayatıma engel olmuştu. Kızı hala beğenyor ve çok güzel buluyorum. Geçen instagram'a ebru yazdım direkt ilk sırada o çıktı. Profil açık, son fotosunu beğendim ama geri dönüş gelmedi zorlamadadım.

O ebru yıllardır benim içimde hep ukte kaldı. Kocaman ukte ama eski sevgiliyi takmam olmuş bitmiş der geçerim ama o namussuz ukteli ebru hep öyle kalır :D

zaman zaman hatırladığım ve ''keşke yanımda olsaydı şimdi, karşılıklı hatalar yapmasaydık belki de devam ettirebilirdik.'' dediğim biri var, evet. ama bu bir takıntı veya beni moral açısından tamamen çökerten bir durum değil, bunu aştığımı düşünüyorum. arada aklıma geliyor, onunla güzel veya kötü yaşadıklarımı hatırlıyorum ve hafif bir burukluk oluyor, sonra unutuyorum. bu kadar sadece.

Yok.

Ben doktor degilim. Psikolog degilim. Biz de bu yollardan gectik. Sadece sunu bil bu durum kalici degil, geçiyor. Duzelmesi icin bircok faktor olabilir cevap burada degil bir uzmanda.

böyle durumlarda ''kazandığının farkında olmak'' tek çıkış yol gibi görünüyor bana. Aklıma da hep şeytan'ın avukatı filmi gelir.

filmin sonuna doğru alpacino'nun şeytan olduğu belli olmuştur ama matrixdeki neo onunla pazarlık yapmaya devam eder.


1 tane arkadaş edinebilirsen seni sosyal şartlarda destekleyecek çok kolay atlatırsın, onun dışında ise telkinle çözmen lazım. En kötü ihtimal ise kendi kendine telkinle -ki bu hakikaten çok zordur.

bir de bu tür işler biraz yetenekle alakalı; yani adam var mesela/ya da kadın, girdiği her ortamda parlar ışık saçar. büyüleyici bi' tarafı vardır, bu da genetik ve sosyal mirasla ilgili, yani ya vardır ya da yoktur. Yoksa eğer ona yapacak birşey yok.

Konumunun farkında olup, önce ''elit'' olduğun konularda insanlarla iletişim kurmaya çalışman işe yarayabilir. Yani zaten iyi olduğun bir konuda konuşacağın iletişim kuracağın için özgüven problemi çekmezsin. Böyle böyle çemberi genişletebilirsin.

zaten 1-2 kez başardığını gördüğünde ''i love this game'' nidalarıyla gezersin, hallolur bu iş. Kolay bi' mesel.

doğru teşhisi koyması için bir psikiatri uzmanına görünmeniz önemli. avoidant personality disorder (Kaçıngan kişilik bozukluğu) veya sosyal fobi mi sorununuz, ya da her ikisi birlikte mi bunun teşhisi önemli. bilişsel davranışçı terapi ve doktorunuz gerek görürse ilaç takviyesi ile aşmanız gereken bir problem gibi duruyor.

@mete kudur, yetenekli/başarılı olduğum konularda zaten çok sıkıntı yaşamıyorum. ama iletişim/ilişki derken illa yoğun bir muhabbeti kastetmiyorum. mesela otobüste ineceğin yere gelirken yanında oturan dayıyla göz göze gelmek ve izin istemek de bir iletişim. dar kaldırımda karşıdan gelenle çarpışmamaya çalışmak veya bir yerin (okul vs.) kapısında sigara içerken birilerinin yanından geçmesi o anki sağa sola bakma vs. de.

yani bunlar en küçük örnekler, ortak arkadaş masadan kalktığında "yabancı" kişiyle baş başa kalmak gibi daha orta seviye durumlar da var. hep "iyi olduğum yerden gireyim" mantığını işletemiyorsun maalesef.

o zaman pazardan alınabilir. ya da seheryıldızı diye bi' marka var baya ucuzdur o.

Neden atıyorsun ki, atma. Ben erdem marka olanları alıyorum lastiği yavşamadıkça da atmıyorum.

temiz hissetmiyorum giydikten sonra.

A101

A101 de ikili alımda tanesi 5 tl falandı.

a101’dekiler pamuk bile değil ki ya.

f/p diyorsan boyner, morhipo’da satılan John Frank alacaksın.

sıkılmadığın sürece atamazsın.
asla solma ya da salma yapmaz
kasıklarına toplanmaz
kasıklarını yakmaz/tahriş etmez

pahalı mı? evet
hakkını veriyor mu? sonuna kadar

decathlon boxerları hep acayip rahat hem senelerce giyiliyor. ben bütün boxerlarımı atıp 15 tane decathlon alıp yoluma böyle devam ettim.

Ben öğrenciyken katılmıştım. Şimdi Allah günah, hakim amcalar da suç yazmasın ama hayatımda bu kadar ''bencil ve tırt'' bi' organizasyon yapısı görmedim. İlk elin günahı olmaz diye 2 kere katıldım hatta sonra bi' daha da gitmemiştim.

Ve evet işler çook hızlı ve inanılmaz yalandan samimiyetle yürüyor.

Masabaşı güzel.

Döner sayılır mı ?

Tam ramazan ayı eğer anneniz oruçsa yer bulmak büyük problem olacaktır ama.

Döner sayılıyorsa eğer Peçenek döneri seviyorum ben.
Cigerci apo'da tavuk şiş seviyorum
Cigerci hamza'da da ciğer seviyorum


Ben annemi götürecek olsam, oruçta olmasa uygun fiyatlı olmasını da istesem kızılaydaki cici piknik'e giderdik çok eğlenirdik. Şimdi aklıma geldi Gordion'daki cook shop da güzel.

Hattena baska yere bakmana gerek yok.

Mirbeg

Adana sofrası

www.youtube.com bu mu ?

O biraz mizaç ve kişilikle alakalı hatta yaratılış öyle.

Çalışmayla, taktikle, tüyoyla olacak iş değil inanın.

Olur, otur çalış vs diyene de bakmayın. Bir yere kadar belki ama uzun vadede çözüm değil.

:) tersi mümkün. Yemin ederim bu hayattaki en zor şeylerden birisi kendi kendini yardımsız terbiye etmeye çalışmak. Çokcana anlamsız, çokcana iğrenç birşey. Ama hani bi' söz varya uzun zaman taklit edince gerçekleşir diye. Aşağı yukarı yine sistemin içinde küçük hatalar barındırsa da öyle oluyor. Başlarda çok eğreti duruyor, sonra dur bak şimdi aklıma geldi dolar gibi aynı deniyorsun sonra bakıyorsun tam olmadı küçük bi düzenleme çekiyorsun sonra yeniden deniyorsun ve hep böyle gidiyor. Bi bilen yok ki anasını satim şöyle şöyle yapacaksın desin. Ama diğerler insanların hep var. Bazıları hayattan torpilli oluyor işte. Zaten o yüzden de bi' türlü kıramıyoruz o zinciri, onlarla kapışmak namümkün.

Neyse zor olan kısmı mümkünse sorduğun şey çok daha kolaydır. Ben fazla okuma yapmadım betalıkla ilgili ama bu Alfalık dedikleri nane de yapman gereken tek şey, içinden geldiği gibi davranmak. Zaten bunda herhangi bi' çabaya gerek yok, insan nasıl yapıyor bilmiyorum ama mukadderatı gereği herhalde zaten kendi çıkarlarını bilgisizce farkebiliyor. Herkesin iyi olduğu birkaç konu vardır, onlardan zaten zevk alıyorsundur da, alfalık dedikleri şey onları yapmaya devam etmek ve bunun kafesinde istediğin şeyleri istediğin için yapmak. Hepimiz aşağı yukarı benzer zevkleri olan özünde bencil insanlarız. Kendin ol, az düşün olur zaten o iş.

Bir de üstüne zaten kültürlü ve entelektüel :) komik bi' deyim ama eğer gerçekten bu tarafın varsa ve sosyal çevrenden geliyorsa şahane birşey. Bunun çok fazla avantajını yaşayacaksındır, keza yaşıyorsundur da farketmiyorsundur büyük ihtimalle de.

Gym ve iyi bir psikolojik destek gerekli.

Son derece mümkün. Bunlar belli davranış kalıpları, öğreniliyor.

Öncelikle Çevrende betaları toplaman gerek.
Benim gibi alfa erkekleri yanına alırsan asla alfa olamazsın. çünkü biz alfalar, alfalığımızı paylaşmayız.

şu sikko alfa beta karşılaştırmasını ortaya atanı cehenneme kadar kovalicam. şu alfacılığı, redpillciliği bırakın. batının redneckliğidir bu. sik gibi geldi girdi türkiye literatürüne de. "beta"ysan doğru yolda ve insansın karşim, kültürlü ve entelektüel birinin alfalık derdi olmaz. çok sinirliyim daha fazla kalp kırmamak için yazmıyorum.

Abi bu alfa-betalığı ortaya çıkaran bilim insanı bile daha sonra hata yaptım demedi mi? Gözlemlenebilir galaksideki en gelişmiş türüz. 46 milyon yıllık evrimin sonucuyuz hala kurt sürüleri gözlemlenerek yapılmış tespite kafayı takmayın bu kadar.

snape +1, hoşuna gidecek şekilde yazayım: alfa nasıl olunur bilmiyorum da bu saçmalıklar üzerinde düşünürsen her zaman beta kalırsın. allah aşkına, hepimiz yetişkin adamlarız şurda, alfa ne beta ne? mesela ne yapıyorsunuz abi siz, arkadaş ortamında bir fikir öne sürdüğünüzde ve kabul gördüğünüzde "oygghhh nasıl alfayım he, nasıl domine ettim köylüleri" mi diyorsunuz? amacınız kime, neyi ispatlamak? alfa olduğunuzda ne oluyor mesela?

biri de spor salonu demiş sjfsj sanırım bu göd kaslarını sıkarak yürüyerek alfa olan tayfadan arkadaş. alfa olmak bu kadar kolay mı la, salona gidip düzgün vücut yapayım alfa oldum he mi?

kendinle barış. zayıf ve güçlü yönlerini keşfetmeye çalış. beğenmediklerini geliştirmek, değiştirmek için çabala. insan olarak kendini tanımaya, sevmeye, geliştirmeye bak. gerisi hikaye.

şu redpillci, alfacı tayfa karı-kız yüzünden aklını yitirmiş tipler. aksini iddia edeni ciddiye dahi alamıyorum. buralarda redpillci, "kızlar bok yea" pozu kesen alfa bi' dayı vardı, herifin kimlere nasıl yürümeye çalıştığını ben biliyorum. iki kız skmek için girmeyeceği şekil olmayan davarlar bunlar.

zaten özgüveni, beyni, kişiliği olan bir adam böyle şeylerle uğraşmaz. gerçekten alfalık-betalık diye bi şey varsa (ki bazı insanlar diğerlerinden daha karizmatik ve baskın olur, doğru) da bu bizim kekoların sandığı gibi bir durum değil.

velhasıl canını sıkma. alfa olmak yerine eksik gördüğün yönlerini geliştirmeye, kendini daha çok sevmeye ve saymaya çalış. mutlu, kendini ve diğerlerini seven, sağlıklı, pırıl pırıl bir adam olmaya bak. senden ala alfa olmaz o zaman.

Olamazsın... ancak; çok büyük bir darbe yemen lazım.. o zaman belki olur..
Vücut geliştirme ve tiyatro kursu tavsiye ederim.

kendinle barış. "ortamda" sözün dinlenmiyorsa da dinlenmiyordur, değer verdiğin insanlarsa bunu paylaşırsın.. ha değilse sktiret zaten.

"If you can't love yourself, how in the hell you gonna love somebody else? Can I get an amen?"

Kendi mouse klavyemi götürdüm kullanıyorum ancak monitör fazlaymış. İnsanların şaşırma sebebi de buna üşenmemiş olman ve ekstra para verip bi monitör daha alman bence. Evdekini götürüyorsan eve bi monitör daha alman gerek sanırım. Bu kadar zahmete değecek bir durum değil çoğu insan için.

monitör kadar büyük bir şey yapmadım ama kendi track mouse'umu götürüyordum ben de.
sizin için önemli ölçüde kolaylık sağlıyorsa normal aslında. o malzemeyi size temin etmeyen şirket utanmalı ama nerdeee.

Bence mantıklı. Çünkü saatlerin orada geçiyo. Kaliteli ürünler kullanmak en güzeli. İşyeri pinti olursa olsun. Bu senin kendine verdiğin değeri gösterir. Bazıları enayilik olarak görüyo ama

Kendi kablosuz kulaklık setimi kullanıyorum, kendi klavye-mouse setimi kullanıyorum. Monitör getiren de vardı eski şirketimde ama mevcut iş yerimde o konuda bir sıkıntı yok. Haliyle gayet normal goruyorum ben.

şahsi eşya deyince aklıma monitör,klavye v.s. gelmedi.tablo,fotoğraf,hediyelik v.s. geldi bunları götürürüm ama fare,klavye v.s. götürmem sanırım.

Kendi klavye ve mouse setini kullanıyorum çünkü şirket benimkinin standardında bir ürün sunmadı bana. Geçen hafta ofiste ekran getirenleri görünce ben de kendi ekranımı götürmeye karar verdim ama şirket dağıttı allahtan. Ama klavye ve mouse için hala bu gelişme yok.
Götürenleri klavye mouse a kadar yadırgamıyordum önceden ama şimdi ekrana da hak veriyorum.

ben de mouse alıcam ama monitör vb. almam. talep ederim öncelikle.
ama bunun dışında kişisel eşyalarımı götürüyorum.

Ofislerde çok fazla vakit harcıyoruz dolayısıyla konforu yükseltmek çok çok önemli. Ben mümkün olduğunca şirkete baskı yaparak talepte bulunuyorum eğer çok ekstrem bişey değilse zaten kabul görüyor. Onun dışında evet evden götürmek bence mantıklı.

o hatayı 1 kere yaptım, o da pis tufaya gelmiştim. Hayatta yapmam. Konfor demişsin ama bırak konforu, iş için birşey lazım olsun ve o evde olmuş olsun ve temin edilmezse iş batacak olsun, bu şekilde dahi yapmam.(lan şimdi böyle dedim diye de ileride başıma geliyormuş, yapmak zorunda kalıyormuşum :)

Ben zaten proje başında açık açık söylerim nispi konforumun benim için önemli olduğunu. Yani mesela senin verdiğin örnekte 34'' ekran daha iyi olacaksa satın almaya bunu alın derim/öneririm. Ha yok almazlarsa da o eldeki monitörle devam ederim. Monitör bağlayıcı bi' etken değil ama mesela bilgisayar götüren vardı bizim şantiyede, ben götürmedim. Bilgisayar proje esnasında yavaş refleks veriyordu, bazı durumda bu sebeple işler-işçiler bekliyordu. Beklesin, bekleyecekler. Bunu çok olağan görüyorum.

Hatta yaşanan bi' olay, kahve ve bardakla ilgili; satın alma benimle biraz inatlaşıp istediğim bardağın(bi' kahve markasının bi modelini alırmışsın demiştim) özel olduğu gerekçesiyle almadı, iletişimimin de normalde iyi olduğu birisiydi(zaten bu da bi' yanlış) illa mail mi atayım dedim önce, ''at'' dedi sonra oturup açık açık söylemiştim, ''yapma. daha bir süre daha buradayız birlikte çalışacağız şantiyeye küsersin burnundan döker rampanın kralını yaşatırım'' diye sonra bağrışma oldu bir müddet. En son patronun yanında ''patronun kendisine aldırayım mı şimdi'' diye sormuştum. Öyle çözülmüştü.

İşle ilgili bu tür diyaloglarda maalesef uzlaşma temiz sağlanmıyor. Böyle küçük anlamsız şeylere takılan emekli albay kılıklı insanlar, bu küçük şeylerin peşinden giderken/giderlerse daha büyük zararlara giriyorlar ve bunu güzellikle anlamıyorlar.

Bence işini severek yapan kişi özellikle de cephedeyse onun parasını zaten çok rahat çıkartır. Hele ki bunun aksi olsa zaten onu almayan firmaya da onun kat ve kat fazlasının zararını verir zaten. Bu denetlenemez.


Ben bu yüzden mesela, kullanacağım kalem ve defterlerden tutunda havaalanınında yiyeceğim yemeğe okumak için alacağım dergiye kadar firmaya yansıtma taraftarıyım. Çoğu kişi benimle hem fikir değil. Mesela bu dergi konusunda da zamanında firma ödemişti ama finansdaki arkadaşlarım sohbet esnasında biz yapmazdık filan demişlerdi onlara da kendi fikrimi şöyle anlatmıştım. ''benim görev tanımım basit(yaptığım işi anlattım, zaten biliyorlardı), bunun dışında eğer şehirdışına gidilecekse herşeyi firma karşılayacak, ben o havaalanında kendi keyfime beklemiyorum. Zaten beklemeyi sevmem -ki benim işim operatörlük değil- o yüzden firmanın bunları ödenmesi lazım''

Hatta bi' gün benim kullandığım araçtaki arventodan fazla kural ihlali maili geliyor diye aranmıştım, şöför tutun o zaman diye atarlanmıştım, hem aracınızı kullanıyorum hem de bunun azarını mı yiyeceğim demiştim.(arabaların cezalarını ödemeyeceğimi araç vereceklerse verecekleri zaman anlatırım, onun eğitimleri oluyor yok olmaz filan derlerse de servis koyun abi o zaman diyorum. ya da bir başkasını gönderin diyorum) Gerçi daha hiç ceza gelmemiştir büyük ihtimalle gelseydi keserlerdi buna yetkileri varmış da ben kendimce anlatıyorum işte adamlara sonradan sürprizle karşılaşmasınlar diye.

Biraz da meslekle alakalı galiba, yani mesela özel olacak biraz ama sallıyorum ben de bi' ''dozer operatörü''ne istiyor xxxxx marka ayakkabı vermem ama karar verme pozisyonundaki birisine bütçe dahilinde istediği herşeyi veririm. Çünkü zaten o onun parasını çıkartır da hadi çıkartmasa bile kızdırırsan dönüşü olmayan bi' yere girer daha fazla zarar eder/ettirirsin.

Ben daha yazsam yazarım benim böyle çok hikayem varmış. Ama nihai olarak; ben evden götürmenin, saçma olduğunu geçtim büyük hata olduğunu düşünüyorum. Eğer kar/zarar ortağı değilsem ve başından beri anlaştığımız sabit maaşa çalışıyorsam çalışma şartlarını ve gidişatı firma belirler. İyi bakarsa karşılığını öyle alır, bakmazsa yine öyle alır. İş bu, özel eşyamı orada p*ç edemem. Çünkü 1 kere toyluğuma denk geldi iyi niyetimle(firmayı sahiplenmek) yaptım ve aynen dediğim gibi oldu. Kendi eşyamı işle ilgili kullanarak eskitmem bu saatten sonra.Çünkü firmayı sahiplenmek kadar kerizce birşey yok. Bizler yetkiyi alınca kendimizi değerli sanıyorduk, zor yoldan öğrendim ben parayı veren patronduru.
Madem iş dünyası böyle, o zaman herkes ceremesini çekecek diye düşünüyorum. Bu tür durumlarda ne verdin elime ne süreyim yüzüme yaklaşımı var bende. Bakarsa bağ olur bakmazsa alalede bi' personel olurum.

Kendi rahatım için götürürüm elbette sonuçta mal benim malım kimseye hibe etmiyorum kendi yaşam kalitemi arttırmak için kullanıyorum. Eskimesine zerre acımam.
Talep edilmesi kısmına da katılıyorum ama bir yere kadar. Sonuçta işin kalitesi artacaksa veya adam gün sayısında azalmaya sebep olacaksa istenebilir. İşveren olarak bir yazılımcı daha iyi bilgisayar veya monitör talep ederse onun performansına katkısını anlarım bütçeye göre değerlendiririm ama x marka kahve kupası isterse tepkim la yürü git olur sadece.

Başlıktaki soruya değil de duyurunun içeriğinde son cümledeki soruya cevap vermek istiyorum:

soru: ''.... bunun değişmemesi lazım değil mi soyut biri olsam da beni ben olduğu için sevmeli değil mi ?''
cevap: tabi b'oolum.


bir de şu duyuruya ''cevap bu''larını tikle tikle.

www.youtube.com

Seni güçlü görüp sevmiş olamaz mı. İki huy bir arada ilginç.
Kadınlar gücü sever üzgünüm. Sahsen ben de kadın olarak gücü erkekte severim ama kendim güçlü olmayı daha çok severim. İnsan da sevdiği kişinin zayıf noktalarını da bilir tanır. Kabul ermiyorsa seni çok sevmiyor olabilir.

tabii ki herkes gücü sever. seni sen olduğu için sevmesi hikayesi tam bir yalandan ibaret. sen sen yapan gücündür, tutkundur, karakterindir, mizah yeteneğindir, vs.

bunun kadını,erkeği yok.gücü herkes sever,sen sevmez misin mesela?

ya bi sey dicem. simdi soyle degil mi. beni ben oldugum icin sevsin diyorsunuz ya. bu kisi sizin ananiz mi. babaniz mi. kardesiniz mi. bu ucunden biri degilse bence sacma bi beklenti. bu kisileri sadece aslinda o oldugu icin seviyoruz. bok gibi adam ama babam iste seviyorum falan diyoruz mesela. bi baskasi niye desin ki sizin icin bunu, babanizin usagi mi? (bkz: kardes) birilerinin bi seylerini begeniyoruz sonra butun olarak seviyoruz iste. o sevdigimiz ozellikler kaybolursa veya degisirse kisiyi artik sevmeme hakkimiz pekala olmalidir ve bu durum garipsenmemelidir. haksiz miyim? bence cok hakliyim.

insan bütün özellikleriyle bir bütündür, daha soyut bi versiyonun zaten sen olmazdın, sevmesi de gerekmezdi.

Hayir ayni olmasi lazim degil.

Main stream narrative sizi kandiriyor.

evet kızlar gücü sever
eksisozluk.com

hayır değil. Kız arkadaşın 30 kilo daha fazla, yüzü sivilceli çirkin biri olsa onu "olduğu gibi" sevecek miydin?

Iki guzel cumle soyleyince guclu bilmemne olmuyorsunuz, biraz tevazu lutfen. Kiz arkadasiniz asosyal biri yerine sosyal becerileri daha yuksek, arkadaslariyla ailesiyle tanistirdiginda utanmayacagini birini istemis.

hayır sen erkeksin. varlığının bir değeri yok. değersiz ve harcanabilirsin. kadın olsaydın sadece kadın olduğun için bir değerin ve alıcın olurdu. bir erkek olarak değerlenmek için ortaya bir şey koymak zorundasın. bunu da çalışarak ve kendini geliştirerek yapabilirsin. güçlendikçe daha fazla ilgi göreceksin. bunun sarhoşluğunda o ilginin senin özüne yönelik olduğu ilüzyonuna da kapılmamalısın. olduğun yerde kimse seni sonsuza kadar sevmeyecek. zaten senin sevgi dediğin şeyle kadınların sevgi dediği şey aynı değil. bu gerçeklere ne kadar erken uyanırsan o kadar mutlu bir hayatın olur.

redpill hocam
ilacınız

Erkekler güc sevmiyor mu?
Sanirsin cok iyi kalpli kadinlarin cirkin olduklari icin insan yerine konulmadigi bir toplumda yasamiyoruz.
Bu söylediklerin kadinlar icin de gecerli.
Kadinlarin da güzel, kariyerli, parali (ya aileden zengin ya da iyi maas aldigi düsünülen) olanlari tercih edilmiyor mu zaten.
"Güzel olmak" bile aslinda diger adaylarla kiyaslanirken bir cesit "güclü olma" özelligi tasimiyor mu?

herkes gücü sever.
güç kimi zaman para, statü, baskın karakter veya güzellik olabilir.

ayrıca soyut pek doğru kelime değil, soyut yerine pasif demek daha iyi olurdu. ben karakter gereği pasif insanlardan hoşlanmıyorum.

1 ay önce şöyle bir entry girmiştim. bu konuya birazcık ucundan dokunuyor.
(bkz: #89081553)

Arayıp da belasını bulmayanı görmedim. :) Denk geliyor o işler bence.

Valla aramak bence çok saçma. Denk gelirsen şansını denersin olduysa oldu, olmadıysa yoluna devam edersin ama bunun için ekstra efor sarf etmek gereksiz bence. Zaten her şey olacağına varıyor.

aramak beklenti ve dolayısıyla hayal kırıklığı getirir.
tanıştığın, gördüğün herkese "bununla olur mu acaba?" diye yaklaşmak yorucu ve yıpratıcı bir şey.
ayrıca bu insanların çoğuyla da olmadığı, olmayacağı için insanı "artık kimseyi bulamayacağım" diye umutsuzluğa da iter.
hayata giren herkes aşk yaşamak için değil.
bazılarının da kısa süre kalması gerekiyor.

hayatın akışına biraz inanmak, güvenmek lazım.
beklemek demeyelim de, zamanı geldiğinde karşına çıkacağına inanarak sakinliği korumak diyelim.

M3mphisin dediğini demeye gelmiştim

Bence de aramakla bulunacak bir sey degil. Zaten beklemedigin zamanda olunca heyecanli oluyor, yoksa aktif bir sekilde ask aramak is aramak gibi bayik bir aktivite.

Bence nasıl arandığıyla alakalı.

Ama arasanız da aramasanız da önce niyetiniz olacak, bana değil ama buna inanın. Hatta belki de İslamdaki niyetten daha önemli buradaki niyet. Gusülde niyete gerek yok, aşkla ilgili herşey de var.

Sanıldığı gibi durduk yere başa gelen birşey değildir çünkü günümüzde hiçkimse o kadar mükemmel değildir.

aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır.

"oturduğu yerden birşey başaran tek canlı tavuktur." Aramadan nasıl bulacaksın bro?

Aramaya devam et bence ama önce arkadaş olarak tanımaya çalış.

Ya aramaktan kastım sürekli bir şeyler yapıyorum gibi değil. Mesela Tinder'da takılmak, sürekli beğenmek falan. Gerçi sildim onu.
Mesela şimdi bu akşam bir bara gitsem mi diye düşünüyorum, gidecek arkadaşım yok ama diyorum belki biriyle tanışırım orada. Aramaktan kastım, biraz ortamlara girmek, etkinliklere katılmak ve yeni insanlarla tanışmak şeklinde. Yoksa evde dururken kimse kapıyı çalıp gelmeyecek ya da dışarıda bir şeyler yapıyorken bile gelip hiçbir kız tanışmyacak yani.

Fazla takılma bro. Bara git, spor salonuna git, dil kursuna git. kadın erkek farketmez tanış yeni insanlarla, sen insanlarla tanış onlar senle tanışmıyorsa.

prestij.

cogu bakanliktan daha onemlidir ibb. ki kendisi de burdan basbakanliga ordan da cumharbaskanligina gitmistir. istanbul'u yoneten turkiye'yi de yonetir algisi var.

alttakilere binaen; prestijin getirdigi, gucten bahsetmeye gerek duymamistim. shell'i yonetmek de prestijlidir ve elbette beraberinde gucu ve parayi getirir. madem oyle acmis olayim.

ama paradan da once ibb prestijdir. akp'nin parayla ilgili bir derdi yok.

Basmati reis yıllar yıllar önce “ İstanbul’u almak Tr yi almaktır” demişti.

Ayrıca 4-5 yıl sonra Ekrem’in ona cb de rakip olacağını biliyor.

:)) çok güldüm. Prestij'le hiçbir alakası yok. Rant rant.

hayatın anlamı bu 4 harfli kelimede; RANT. ulaşan kazanır.

İnsanlar, insanlığa faydalı olmak için mi siyasete atılıyor sizce ? yoksa iyi bir insan oldukları için mi ? Hayır, kazanmak için. Siyaset erbaplığı bi' meslektir, iyi niyet ibaresi değil ve sandığınızdan çok daha fazla profesyoneldir. Duyguları kullanır.

Hocam 24 milyar lira butcesi olan bir sehirden bahsediyorsunuz, bu kadar butcesi olan ulkeler var dunyada, rant elbette, para para para, is verilecek taseronlar, genclik kollari uyeleri, yandaslar hepsi sana bakiyor, ve elinde baska hicbir buyuksehir yok, ankara izmir adana mersin (edit: ve antalya :)) hepsi chp'de bu ne demek gittiginde borunun otecegi tek bir sehir yok demek, kaldi ki yeni yasalarla ilce belediyelerinin yapabilecekleri o kadar kisitlandi ki bunlari bunlari yaptik diyebilecek hicbir yerin yok demek.

ne prestiji be, öeh. türkiye ticaretinin %30-40'ı istanbulda dönüyor. belediye vasıtası ile para akışını kullanmak için bu ısrar. rant anlayacağınız.

(git: t24.com.tr)

847 milyon tane sebep var. bu para kendi vakıfları üzerinden kendilerine gidiyor. Ayrıca istanbul'u alan iktidarı alır.

İller bankası ne işe yarar öğrenin sonra “hazine elinde zaten” deyin.
Ayrıca sadece kendi değil çevresindekileri de beslemeli ki taze kan olarak kalsın

Sebeplerden birisi de İstanbul'un ülke nüfusunun büyük bir kısmını barındırıyor olması. Bu nüfus aynı zamanda Anadolu'nun her yerinden toplanmış insanlardan oluşuyor. İstanbul medyada da kendisine en çok yer bulan İl. İstanbul nüfusunu memnun etmek demek, Türkiye çapında prestij sağlamak demek. Reklamın kalitelisi yani.

''Hazinenin kilidi onlarda''

onlar yolunu yaptı zaten ama ufak tefek köpekleri var, söz verdikleri var, vakıflar var. Çok doyuracakları var. Onları istanbul dan doyuracaklar işte.

Ayrıca kassiopeia artı 1 ve oraya Antalya ekleyelim :) Eline yüzüne bakılır tüm şehirleri kaptırdılar. Bu köpekleri konya, yozgat, bayburt ihaleleri ile nereye kadar doyurabilirsin.

istanbul atardamar,ankara toplardamardır bu ülkede.

Çünkü teneke sesi çok.

İstanbul 16 milyon seçmeni var. Toplam seçmen 55 milyon civarında. Ankara zaten chp dediği için 16 milyona daha kendini tanıtması risk.

Rant var ama prestij falan saçmalık.

Ülke olmuş çukur herkes psikopat zaten yemişim iatanbulu hayatımıza normal devam edemiyoruz.

www.dw.com

turkiye.net

istanbul'da propaganda imkanı büyük ölçüde belediyeye bağlı. reklam panolarından araç ekranları, bankamatik memurlarından çalışanlara kadar belediye çok geniş imkanlar sunuyor.

ama esas olarak ak parti'nin tüm propagandasını kırıyor; koca istanbul'u mis gibi yöneten bir partinin terörist olduğuna kargalar bile güler.

rantı mantı geç adamların tüm cemaat yapılanmaları oluşumları istanbulda ve rahatça hareket edip planlama yapabildikleri bir şehir. ağ büyük değişken çok ibb bir ülke 16 milyon nüfuslu her türlü yaptığın yatırım seni daha ileriye taşır.

İlk kez duydum böyle bir şey. Çok saçmaymış valla.

Ben defterlerimde ediyorum.

İşle alakalı biryerlere gideceksem böyle kısa görüşmelere-kısa kontrollere ya da ofis dışındaki toplantılara. Yanıma aldığım defterlerin üzerindeki figürlere ve renklerine dikkat ediyorum.

Kırtasiye malzemesi sevdiğim için çalıştığım firma adına fazlaca defter kalem alırım. Allah affetsin, ya da patron; artık hangisi bu konuylailgileniyorsa

Carli is basinda diye carli'nin devam dizisini cekmislerdi. Orada ailelenin reisi kitapcida calisiyordu. Bir musteri de aynen sizin gibi kitanin daha acik renklisini ariyordu

Yok artık, böyle saçma şey duymadım.

Hayatta aklıma gelmezdi böyle bir şey.

Hayır dikkat etmiyorum. Ama arada sırada bir uyum denk geldiğinde de çokcuklar gibi seviniyorum.

bookstagram hesabı olan insanlar falan dikkat ediyordur bence. sonuçta olay kitap okumak değil kitabı fotoğraflamak. bir sürü aynı renk objeyle fotogrf çekiyorlar. niye kucağına koyup fotoğraflamasın mesela ?

normal hayat ne demek ona göre değişir aslında. hiç sosyal hayatı, sigarası, içkisi olmazsa 1000 tl yeter evi döndürmek için.
edit: arkadaşlar 1000 liraya çok demişsiniz, doğrudur öğrenci adam eğer sabah akşam makarna yerse tabii ki daha ucuza beslenebilir ama lütfen gidin bir markete bakın. normal şartlarda yaşam için 1000 tl şart bence.

Bunun bir alt limiti var ama üstü yok. Hangi standartlarda yaşıyor bilemeyiz. Hangi semtte oturacağına veya yurtta kalacaksa nasıl bir yurtta kalacağını bilmeden fiyat vermek zor. Ama her detayı standart düşünürsek ben kira hariç 1000-1500 ₺ yeterli diye düşünüyorum.

Ayda 500 liraya da yaşayan var 1500 liraya da. Nasıl yaşandığına bağlı. Sigara ve alkol kullanıyorsa,sevgilisi varsa ve yemeği sürekli dışarda yiyip cafelerden çıkmıyorsa para yetiştiremezsiniz. Ama ortalama bir hayat için 750 lira yeterlidir.

Ankara için: sadece harçlık olarak (kira-aidat-fatura) 1000 yüksek bir rakam.

Ben inanmıyorumki öğrencilerin büyük bir kısmı buna sahip olabilsin. Hatta şöyle anlatayım, ben çalışan insanlar biliyorum Ankarada onlar bile bu sayıya sahip olamıyorlar. İlginç bir kullanıcı refleksi göstermiş duyuru burada.

Mutfak masrafını kaç kişiyle paylaştığı değişkenine göre; aylık için öğrenci harçlığı 400-500 lira filandır diye tahmin ediyorum. Alt limit değil bu, ortalama bence.

Üst limiti ise olmadığı konusunda hem fikir olarak;

Üst Orta: 800
İyi : 1500-2000
Güzel: 3000
krallar gibi bir hayat içinse : 9000 diyorum.

Kira aidat ve faturaları harıç tutuyoruz

arkadaşlar zenginler sanırım kira olmazsa sosyal hayat içki sigara olmazsa 1000-1500 yeter demişler :)

soruya gelirsek, 500-600 lira yeter diye düşünüyorum. bende öyleydi ve çok aktiftim bir de. zaten kira+fatura+ev için yiyeceği ekleyince her öğrencinin +1500 lirayı görüyor. düz harçlık olarak dediğim gibi 500-600 iyi paradır (şu son 1 senedeki krize göre değerlendirmedim)

aylık 400 lira harcıyorum ama ailemin yanında yaşıyorum. ekstra kitap gibi giderlerim onlar karşılıyor. yer ankara. ayda 2 kere de dışarı çıkıyorum. okula başladığımda (2017) 350 lira fazlasıyla yetiyordu şimdi kafama göre rahat rahat harcayamıyorum.

edit: sigara alkol vs yok.

Ben 1. ve 2. sınıfta yurtta kaldım. Aylık 500 TL veriyordum yurt için. 800 TL alırdım ailemden. Devletten burs almıyordum. Yani 300 TL yeterdi. Son 2 senedir eve çıktık 4 kişi. Geçen sene ve bu sene geri ödemeli kredi alıyorum. Ailemden bu ay yaklaşık 5-6 ay sonra harçlık istedim.

Yani tamamen sana bağlı. Ben sigara ve alkol kullanmıyorum. Fazla gezen birisi değilim. Bundan dolayı az harcıyorum. Ama bence aylık maksimum 600 TL yetiyor olmalı öğrenci birisine. Ama tabi okuduğun kente göre değişir.

ankara dayım.

250 yurt ücretim, bunlara ek yemek, ufak eğlenceler falan derken, 700-800 yetiyor bana. her gün sabah akşam yemekhanede yesem mesela, 500 de yeter.

Lokasyon:ist
Sigara kullanmıyorum,yemekleri dışarda yemiyorum kendim yapıyorum (güzel ve dengeli beslenecek şekilde),sosyallik yarım denebilir,spor yapıyorum (aylık 150 tl).. 850-100 arası değişiyor (barınma hariç)

bu olmamış. kot ve beyaz tişört iyi ama henüz etrafımda siyah kotun güzel durduğu bi' kadına rastlamadım. Mavi kot daha iyi bence.

ahaha haftasonu olan etkinlik mi ?

erkek olsan takim giyme derdim, gitseydim takim degil pantul - gomlek giyeektim. business casual yeterli olur. kadinlarda nasil bilmiyorum :(

Elbise neden out anlamadim? Elbise her zaman en guvenli secenektir, guzel bir elbise varsa spor sik bir cekek altina rahat bir ayakkabi yaniniza da topuklu ayakkabi alin, girmeden degistirip vestireye birakin ayakkabiyi. Ben pek begenmedim resimdekini. Elbiseyle, Insanlar plaja gider gibi gelmedigi surece, en fazla onlardan bir tik daha bakimli/sik olursunuz, bu da kotu bir sey degil.

olmuş işte ya ama bence daha düz bi ceket olsa daha iyi ve icine beyaz gomlek olsa.

Emekliliğimi görecek yaşa kadar yaşamayı düşünmüyorum.
Ama olur da yaşarsam çalışırım yine ama baktım çalışamıyorum torun falan gezdiririm, hiç öyle hobi gezme uğraşacak yıynette birisi değilim çünkü.

engelim olmaması için çabalıyorum, sağlıklı besenmeye çalışarak kendime yatırım yapıyorum.

evliyim, eşimi de sağlıklı besliyorum ki yanımda olsun mümkünse. çoluk çocuk yok, bence olmasa da olur ama kesin konuşmayayım. olmasa maddi anlamda daha rahat edeceğim için bu fikir çok cazip geliyor.

hayalim gezme/tozma/hobi, kattiiyen çalışmak değil. 6 ay önce istifa ettim hatta, 1dk sıkılmadım henüz :D ama elbet yeniden çalışmam gerekecek bir süre daha.

böyle 3 ülkede 4er ay geçirmeli bir emeklilik istiyorum şu anda. biri gelişmiş ülke, sağlık kontrolleri vs için, bu muhtemelen emeklilik öncesi kurulu düzenim olan ülke olur, çoluk çocuk torunum filan da varsa onlarla vakit geçiririm. kanada olabilir bu ülke. biri yazlık tatil goygoy ülkesi, ucuz olandan, tayland ya da filipinler mesela. diğeri de aile eş dost görmece fln. o da türkiye. ya da bazı yıllar 6 ay kanada 6 ay filipinler, bazı yıllar 4-4-4 eğitim sistemi. yok o başkaydı.

öyle işte, uzun sağlıklı paralı ömürlerimiz olması dileğiyle.

ben ve kızım, herhangi bi' yerde ve sadece birlikte zaman geçirerek, onu izleyerek.

emeklilik deyince benim aklıma sabah 6'da uyanıp o tatlı serinlikte ŞORTLA mahallede dolaşmak, çiçek sulamak, kedi sevmek gibi şeyler geliyor. emekliliğe dair kafamda kurabildiğim tek şey bu: güneşin parıltısı, hafif bir esinti, yeni günün başlangıcı, "negzel lan emekliyim" düşüncesi eşliğinde hiçbir sorumluluk olmaksızın öylece bahçeyle, heyvanlarla falan uğraşmak.

***

"sen ne istiyorsun?" dersen ben 70 yaşına geldiğimde alanında tanınan bir akademisyen olmanın yanı sıra çok sayıda torunum olsun isterdim sjfsfjssj. eşimle sakin sakin yaşamaya devam edeyim, okuyup yazayım, yapabiliyorsam ders vermeye/çalışmaya devam edeyim kendime fazla yüklenmeden. torunlarım akıllı, güzel çocuklar olsun; "10 sene önce gofret diye ağlıyodu, şimdi bize ders veriyo, şerefsiz" diyeyim içimden. tabii bunun için en başta yüksek lisans, doktora, 70 yaşına kadar yaşama, evlenme, çocuk sahibi olma, çocuğunun çocuk sahibi olması gibi çok sayıda aşamadan geçmek lazım. o yüzden sanmıyorum olacağını. bu şekilde devam edersem 40-45 gibi kalpten gideceğim muhtemelen, o kadar yaşarsam iyi hatta.

bahceli bir yazlik ev + dovizle alinan emekli maasi

Ben uzun zamandır emekliyim. Kısa özet geçeyim.
Çocuklar büyüsün yerlerine yerleşsin faslı, ha şu ha bu derken ancak kendime kalabildim. Yani gerçek emekliliğe yeni geçebildim diyebilirim. Yaş 59.
Dinç sayılırım ancak bi "gençlik" değil. Daha çabuk yoruluyorum, daha çok unutuyorum filan. Fakat benim çocuklardan da aktifim hani.

Şimdi artık ben içimde kalan ne varsa bir bir gerçekleştiriyorum. Ukte dolduruyorum diyorum gülümsüyorlar. Her sene hayatıma yeni bi öğrenme konusu alıyorum, bi yılda bitmezse ertesi yıl ona devam ediyorum. Eskiden beri zevk alıp vakit buldukça yaptıklarıma daha ağırlık verebiliyorum Gönüllü çalışıyorum. Kültür sanat gezmelerimi yapıyorum, arkadaşlarımla canımız her istediğinde buluşuyoruz... Hayat benim için artık daha güzel akıyor.

Ben anne babamı erken kaybettim, torunum henüz yok. Yani bu anlamda bi sorumluluğum bi bağım şimdilik yok. Arkadaşlarımdan bir kısmı anne veya babalarıyla ilgilenmek durumundalar bazıları torunlarının bakımına destek oluyorlar. Sağlık sorunları olanlar var, çocukları okuyanlar var...
Yani emekli olunca işten emekli olunuyor hayattaki sorumluluklardan emekli olamıyoruz. Hemen ohh rahata kavuştum denmeyebiliyor.
Benim bundan sonraki öz hedefim iyice yaşlandığımda çocuklarıma ağırlık olmamaya gayret etmek yani akıllı yaşlanmak. Bunu da ancak zihnen ve bedenen aktif kalarak gerçekleştirme olasılığı olduğunu biliyorum, o yolda yürüyorum. Zaten yapı olarak da başka türlü yaşayamam sanırım, boş boş oturmak hiç benlik bi durum değil.

Meslegimle baglantili yapmak istedigim bir is var, eger becerebilirsem emekliligim dunyanin istedigim ulkesinde yasayabildigim, istedigim parayi dovizle kazanabildigim ve kendim sectigim kisilerle sectigim kadar calisabilecegim bir donem olacak. Tam olarak hayalim bu, umarim gercek olur.

Emeklilikten kasıt eğer devletten maaş bağlanması ve artık çalışmamak ise herkesin iyimserliğine hayran kaldım. 60 yaş bu ülkede hiç genç değil hatta çok geç. Herhalde olursa çocuğumu yurtdışına göndermekle meşgul olurum. Kendimle ilgili bir beklentim yok maalesef. Elden ayaktan düşmemek yeterli benim için.

şehirden uzak, müstakil bir evde, bağ, bahçe, hayvanlar vs. bir de marangozluk hobim var uğraşmak istediğim.

Pazar sabahı torunla balık tutma bahanesiyle Arnavutköy sahile inip o oltayla cebelleşirken 10:30' da mümkünse 2 kutu birayı açmak.
Gerçekten bu.

Sabah erkenden tekneyle açılıp balık tutmak, yüzmek. Mis gibi deniz kokusunu içime çekmek. Kahvaltıyı teknede yapmak. Daha sonra 11-12:30 arası bahçeli ve meyve ağaçları dikili çeşitli sebzeler ektiğim evime gelip biraz kestirmek. Uyanınca deniz manzaralı verandamda hanımla şekersiz türk kahvelerimizi yudumlamak. Alanımdaki makale ve gelişmelere göz attıktan sonra kütüphaneme geçip birkaç saat kitaplarıma dalmak. Yazılarımı yazmak. Akşama doğru eşi dostu toplayıp sofrayı donatıp tuttuğum balıkları yemek. Arada biraz bahçe işleri. Gün batımında sahilde hanımla yürüyüş. İstiklal marşı, kapanış.

unsplash.com

Şu fotoğrafta bir yerde, mümkünse değirmene yakın bir yerde, büyük olmayan bir evde, müzik yaparak, ölmeyi bekleyebilirim emekliliğimde. Sevdiğim insanlarla müzik yapıyorsam iyice mutlu olurum.

tamamını görmemiz lazım,

isminle de hitap etseler otomatik geri dönüş olabilir.

Otomatik diye altinda yaziyormus, bosuna heyecan yaptim.

okuluna göre değişir. Hatta aynı okulda 2 farklı öğrenciden alabilen/alamayan olduğunu biliyorum. Okul için (bkz: kocaeli üniversitesi)

üniversite ile ilgili herşey, oradaki adamların elinde. Ama standart uygulaması şu; okulun yönetmeliğine göre yani okuluna göre alabilir/alamayabilirsin.

Bizim okulda bologna öncesi yönetmelikte alabilir/alamaz diye bir ibare olmadığı için kararı danışman hocan o olmadı bölüm başkanın o olmadı dekanlık veriyordu. Öğrenci işlerinden bilgi almaya gittiğimizde 2 memurun birbiriyle tartıştığına şahitlik etmiştik bu konuda bizi bilgilendirdi diye birisi diğerine kızıyordu, ''bunlar gidip böyle böyle diyecek olay senin başına kalacak'' diye. İnsanoğlu işte.

Bazı okullarda ''koşullu geçtiğin'' dersleri verebiliyorken normal geçtiğin dersleri vermezler(bazısında sistem izin vermez, bazısında da sistem izin verse bile hoca ''ooo, şimdi sen bunu istersin sana yaparız ondan sonra birsürü kişi ister, bizim de iş yükümlülüğümüz artar, bunlarla uğraşamayız'' der o dersi sana vermez. Örnek bkz: koca...)


Yani burada işin acıklı kısmı, en doğru bilgiyi alabileceğin bi' yer-kişi-kuruluş yok. Tamamen öğrenci bilgi sistemindeki adamın elinde bu bahsini ettiğin şey.

Öğrenci işlerine gidip sorsan orada bilgi düzeyi %10 olan memur ''olur alabilirsin'' diyebilir bu kesin alabileceğin anlamına gelmese de ihtimali arttırır, ya da o memur ''yok, hocam alamazsınız'' diyip terslerse de bu kesin alamayacağınız anlamına gelmez.

En doğrusu; arkadaşlarına sorup daha önce alan tanıdık birisi var mı yolunu izlemek oluyor. Çünkü bunlar(insanoğlu) anca korkudan anlarlar. Başınıza iş açacağım sizin dersin, eğer sistem veriyorsa verirler.

Hatta öyle ki: kallavi bi' arkadaşımızsan sistem vermese bile önce sistemi açtırırlar sonra verirler. Zaten etik olarak öğrencinin aynı dersi almasında ve sınavlarına girmesinde hiçbir problem yok.

tek bir olayla bu kanıya varmak ne kadar doğru? hassas bir anınızda beklediğiniz ilgiyi görememişsiniz o kadar. bunun gibi bikaç olay varsa o zaman konuşalım.

-aile bağları kopmuş olabilir.
-kopmamış ama huyları bu olabilir. ilginin kendi üzerinde olmasını isteme vs.
-hastaneye getirilen kişinin solunum sıkıntısının psikolojik olduğunu, panik atak vs. geçirdiğini düşünüyordur. zaten bir şey olmayacağını bildiği için sıradan bir durum gibi davranıp karşısındakini rahatlatmaya çalışıyordur.

bazı insanlar çok çok ciddi durum olmadıkça umarsız davranıyorlar. başka olayları bilmiyorum ama 1 olayla silmeyin ailenizi.

gecenin 3.45'inde belki de acilden bu duyuruyu açıyorsan bence de abartmışsın, hiçbir şeyin yok.

aile bağların gayet sağlam.

Kopmuş diyelim, nolacak? Bi daha uyandırmayacan mı?

kopmamış da düşüncesizlik işte.

Ailenizi en iyi siz tanırsınız. Bazı yaşlı insanlar öyledir. Hastalıkla ilgili ilgi hep kendileri üzerinde olsun isterler. Valla acilde yatarken bunu deseler, siz eve gidip uyuyun o zaman böyle söylenecekseniz zaten hiç gelmeseydiniz, derdim.
Benim annem-babam hiç öyle insan olmadılar. Bu yaşımda "derdim var" desem ellerinden geleni mızmızlanmadan yaparlar. Kvalide & Kpeder tamamen bambaşka. İki oğulları var. Biri yurtdışında yaşıyor. Torunları senede bir ancak görüyorlar. Geçen hafta izne geldiler. Daha oradayken Kvalide söylenmeye başladı "siz gelince çok yoruluyorum vs." diye. eee, gelmeyeyim o zaman. Öyle deyince de ağlayıp (gerçekten ağlayıp) vicdan yapıyorlar. Değişik yani...

Bence bu saatten sonra üzerinde düşünmeye gerek yok, yani ben kendimden/kendi adıma konuşacak olursam bu tip aksiyomlarda ''analiz'' etmeye çalışmak kadar salakça birşey olmadığını farkettim.

Çünkü işlevsiz. Analiz etmen hiç bir işe yaramıyor. Bunu son günlerde çok sık kullanıyorum da hayat p ise q ise'den çok daha öte bi' hal almış. Biz hala aristo mantığında kalmışız.

Velevki KENDİNCE bi' analize giriştin ve artık ''bağların'' koptuğuna karar verdin. Ne değişecek ? Onlara sen de soğuk mu davranacaksın ? Ya da bağları iyileştirmeye çalışmak için biraz daha mı ödün vereceksin ? Ne değişecek, bunların senin içinde bi' işe yarayacağını mı sanıyorsun. Yaramayacak. O yüzden insan ilişkilerinde senin analizinin hiçbir önemi yok, zaten bilemeyiz de biz sadece bahaneler buluruz. Bak şurada bile 2 farklı fikir ortaya çıkmış.

Sen bu analizlerin sonucunda(her neye karar alınırsa alınsın) hangi refleksi verirsen ver, yine senin canın acıyacak. Hangi stratejiyi güdersen güt, kazanana kadar senin/senin de canın acıyacak.

Senin canının acımaması için; analiz etmeden, içinden geldiği gibi refleksler vermen. Yani farkında olmadan sırf istediğin için öyle davranmak seni kırmayacak tek şey.

Böyle davranırsan sonucu ne mi olur ? Bilemeyiz.
Bildiğimiz tek şey, sen bunları düşünecek pozisyona geldiysen eğer. Çoktan top senden çıkmış, bu saatten sonra senlik birşey yok. Sen ''yok lan ben aslında şöyle yaparı....'' dedikçe ''ama''ların oluştuğu ortamlarla/durumlarla karşılaşacaksın.

O yüzden, düşünme. Yani bunu söylemek kolay ama yapması dünyadaki en zor şey farkındayım ama düşünme. s*ktr et.(kitap vardı de mi bu isimle ?)

Sen olabiliyorsan kendin ol, iyi ya da kötü çözümcü ya da değil bi' önemi yok. Her durumda bunu yap demiyorum, şu an bu anlattığın durumda bunu yap/malısın. Sonuncunda iyi olabilir, kötü olabilir pişman olabilirsin/olmayabilirsin bi' önemi yok. ''her ne yaptıysam ben yaptım, çünkü o an öyle istiyordum'' diyerek kazanmak/kaybetmek var. ''ha-skt*r be, olmadı'' diyerek kazanmak/kaybetmek var.

kazanmanın her türlüsü güzel, ama kaybetme durumunda 2.si daha bi' sancılı. Çünkü 2.sinde hem süreç sancılı hem de herşeye rağmen sonuç.

Direkt kopmuş diyemeyiz ama bana tuhaf geldi ya üzülürdüm ben :/

çalışmaya devam. hayat boyu ense ölümden beter. düşününce sıkıldı içim.

Çalışmaya devam ederim. Hem işimi seviyorum, hem de boş dursam kafayı yerim. Belki çalışmamam durumunda bana her gün kaliteli zaman geçirtecek bir uğraş bulursam düşünebilirim. Ama bir şekilde bir şeyler üretiyor olmam lazım.

hacı abi enflasyon var enflasyon. what is inflation?

maaş kadar bile olmasına gerek yok. ''Bi'daha mı geleceğim lan dünyaya'' der hamaliye bütün işlerimi bırakırım.

Ama işleri toparlamadan da ayrılmam. (prensiplerim var)

işimden memnunsam çıkmam, işimden memnun değilsem çıkar 1 ay kafa izni yapar, devamında iş aramaya devam ederim. 350b tr şartlarında bir ömrü garanti etmeyecektir 'hazır' olduğu sürece. yoksa tabi asgari ücretli bu parayı 15 senede anca kazanıyor.

ama insanların kanısı-tepkisi aynı olacaktır diye düşünüyorum.

Ben tembel bi insanım ve hayatım boyunca çalışkanlığın övülmesine, çalışmanın yüceltilmesine uyuz oldum. Henüz öğrenciyim ama mezun olduktan sonra beni bekleyen maaş kadar parayı aylık alsam en azından bi 10 sene kesin çalışmam, gezip tozarım her yeri. İlla lüks gezmeme de gerek yok. Gidip göreyim, iki foto çekip instaya atayım, müzelerini gezeyim, sokaklarında dolaşayım yeter.

o parayı sürekli faizde tutacaksan basmam istifayı.
iş kuracak kadar bilgim varsa basarım

Hayatımda hiç maaşlı bir işte calismadim. Ama calissaydim kesinlikle istifa ederdim fakat çalışmayıp faiz yemek gibi saçma bişey yapıp miskinlesmek korelmek için değil iş kurup yine çalışmak için.

350bin pek bi cacık olmaz. ev alsan 1000 lira kiraya verirsin. faize yatırsan 2 sene iyi ama sonra anapara cük kadar kalır.

Kesin çalışırım diye düşünüyorum, boşluk çok sıkıcı.

istifayı da basarım, o parayı da çatır çatır yerim hiç öyle faiz maiz beklemem, param bitince yeniden çalışırım. elime o para 10 kere de geçse 10 keresinde de istisnasız aynı şeyi yaparım. keşke elime para geçseymiş yalnız güzel yermişim.

ana paraya hiç dokunmadan sadece faiz ile hayatımı devam ettiririm gibi bir düşünceniz varsa türkiye gibi ülkelerde uzun süreli bunu yapmak mümkün değil şu an aldığınız şeyleri 10 sene sonra hatta 1 sene sonra bile aynı paraya alamaz hale geleceksiniz kısacası enflasyon tr çok yüksek bu yüzden faizler yüksek zaten
3 sene önce bimin bir broşürünü gördüm soğan 0,45 satılıyor soğan şu an max 10 TL gördü :) 3 senede oluşan farkı görebildinizmi ? bankada duracak sabit 100k para zamanla durduğu yerde eriyecektir

Calismaya devam. Isi birakirsam da baska bir yapmak icin birakirim, ense yapmak icin degil.

kendime yatırım yapar daha yüksek maaşlı bi işe girmeye bakarım. bahsettiğin rakam küçük. 350.000 lira hayat boyu ense garantisi veremez.

Nundu ve evde liyakat kalmamış gibi düşüyorum ve düşünmekle kalmayıp öyle yaşıyorum. Ben çalışsam zaten bana 5 bin vermezler :D Faiz getirisi değil kira olarak her ay 4.800 bin benim hesaba yatıyor o yüzden çalışmıyorum. Hee çalışıyorken bu kira meseleleri başıma gelseydi direkt istifa ederdim.

Çalışmadım değil üni yıllarında barlarda kusmuk bile temizledim, arkadaşla kendi işimizi yaptık gayet iyi takıldık ama artık bana göre değil emekliliğin tadını çıkarıyorum :P İlk başlarda çok gezerdim, avrupa'ya gitmedim çünkü vize versinler diye yalvarmak tarzım değil o yüzden vizesiz yerlere gittim türkiye içi gitmediğim yer kalmadı. Gider 2 gün kalır geri dönerdim, oralarda buralarda sabahlara kadar takılırdım ama artık sıkıldım. Yani gez gez sıkıcı oluyor bir süre sonra. Ama çalışmakta sıkıcıa.q her sabah kalk işe git, akşam eve gel, yorgun ol erkenden yat falan.

Faiz işlerinden anlamam ama en güzeli benim yaptığım. Keşke herkesin başına böyle bir şans gelse :)

O kadar rakam için istifa edecek kafada insanın o para elinde kuş olup uçar gider zaten.

yazmıyacaktım ama 350 bine ev alıp 1 bin lira kira alırsın demiş birisi.

350 bin liraya 1+1 daireler ile 3000-3500 lira alırsın.

bizim buralarda aylık 800-850 kira getirili daireler 90-95 bin lira. bayağıda çok

x dolar alıyorsam ve ek gelirim de dolar olarak geliyorsa hiç düşünmem, saniyesinde basarım istifayı. gider yaşaması ucuz olan biyerlerde yaşarım, filipinler filan.

tl ise istifa etmem, ülke dengesiz.

Inflation which means reduce your invested money.

Bu reel efekti göz ardı edemezsiniz.

şöyle anlatayım: 350.000 TL bundan 10 yıl önce dolar kuru belki de 2 iken 175.000 dolar yapıyordu. ama bugün 50.000 dolar bile yapmıyor.

ee sen türkiye'de yaşıyorsun. ithalat bağımlısısın. halen araba üretememişsin yıl 2019. 10 yıl sonra senin 350.000 TL paran 25.000 dolar etmez. hayat standardın düşer. bugün 5.000 TL ile oturabildiğin evin değeri en az 2 kat artarsa emekliliği görürsün evet.

350.000 doların olsa yat. ama TL'de olmaz o işler.

çalışmaya gelince ufak bir sakız dükkanı açardım herhalde.

istifa etmeye şirkete bile gitmem, aradıklarında olur da telefonu açarsam en fazla gelmicem artık ben işe derim.

Etmem.
Miskin bir hayat bosa gecmis bir hayattir.

350 bin para mı ya? şu zamanda. çalışmaya devam.

Çalışmanın iyi bir şey olduğu şeklinde kandırılıyor olabiliriz.

350.000'e istifa edilmez. 3.5 mioya edilir.

usd alirim usd faizini ek gelir diye yerim.

350 bin komik bir rakam. 750 bin doların üzerinde bir paranın aylık döviz vadeli getirisi ancak maaşımın dolar karşılığına geliyor, ana para dolar olarak kaldığı zaman en azından paranın değeri kaybolmaz diye düşünerek ayrılabilirim. Evde oturmak yerine gezmeyi tercih ederim ama.

İstifayı basıp kendi işimi kurardım.

engellediğini nasıl görüyorsun?

engellemeyi bir sembol olarak görmemek gerekiyor diye düşünüyorum. o engel, sizin o kişilerle konuşmadığınızı ifade eden şey olmamalı bence.

bir kişiyi, gerçekten iletişim kurmak istemememe rağmen ısrarla iletişimi sürdürmesi nedeniyle engelliyorum ben. tamamen duruma ve yaşanılan olaylara odaklı yani. pratik bir olay.

hal böyle olunca çok da duygusal, derinlikli bir anlamı olmuyor engelleme işinin. bir araç olarak kalıyor. Bu basit bir şey gibi görünebilir, ama sizin hissettiğiniz o ağır duyguları yaşamamamı sağlıyor örneğin. bence sizi taciz etmeyeceğini düşündüğünüz kişilerin engelini kaldırın. bir daha da böyle sembolik engellemeler yapmayın. faydalı olacaktır.

hiçkimseyi engellemediğim için bozulmuyor.

engellediysem bi bildigim kesin vardir ona asla uzulemem. engellediyse de kendi problemidir, benim gibi biriyle iletisim kurmamayi tercih edecek kadar ne yasadiysa yazik der gecerim. buna daha da uzulmem.

rahatsız edilmedikçe engellemek anlamsız geliyor bana da. o yüzden kimseyi engellemedim. engellendiğimi de sanmıyorum. Ama o hissettiğin şey engellenmeden de olabiliyor. bir şeyler paylaşmışsın, orada duruyor ama ölmüş gibi, çok normal. engellemezsen daha normal karşılayabilirsin bence bu durumu.

in vino veritas kadar cool bi' insan olsaydım yemin ediyorum dünya bambaşka bir yer olurmuş. Üstelik hepimiz için.

tacizden ya da ''başkaları'' yüzünden engellenen/engellendiğin insanlardan bahsetmiyorum. Bunların dışında yaşanan pozisyonlardaki refleksi kendimce anlatacağım:

bazısı senin elinde değil, anlamsızca(bkz: insanları anlamaya çalışmak) sadece içinde bulunduğun yanlış zamandan dolayı engelleyebilir ya da engeli yiyebilirsin.bi farkı yok, bence her ikisi de aynı şey. Evet o insanlar yaşıyor, ancak senin için yaşamıyorlar(çok tuhaf). Bunlar ''8 milyar insanda farkında olmadığın kalabalıktan'' sözü bile edilemeyecek kadar küçük bir sayıdır elbette ancak ''8 milyar insanda farkında olmadığın kalabalık'' gibi değil bunlar. Aslında farkında olduğun hatta çok fazla farkında olduğun, hepsinden daha fazla farkında olduğun, diğerlerinden daha fazla birşeyler yaşadığın/paylaştığın için artık tahammül edemediğin insanlar. Ya da sana tahammül edemeyen, ikisi arasında pek bi' fark yok.

Engel çift taraflı bir bıçak, uygulayan için de uygulanan içinde. İnanılmaz bir şımarıklık, muhteşem bir seçme özelliği. Yani aslında asla yapamayacağın, seninle kimlerin iletişim kurabileceğine karar veremeyeceğin bir yapı olan dünya da elinde olanlar arasında dahi -ki bu nereden bakarsan bak azınlık- birilerinin seçimi ya da senin seçimin sonucu iletişim kanallarını kapama küstahlığı. Hadbilmezlik.

Zaten çokcası zavallıca eylemlerin sonucunda, aslında kendini karşındakinden değil de kendi kendinden koruma içgüdüsü.

Tüm bunları yazarken başta belirttiğim gibi, fiziksel tacizi doğurabilecek durumları saymıyorum bunların arasında.

birisinin size olan iletişim yollarını kapatarak aslında kendinizi de engelliyorsunuz. Artık siz de o kişiyle iletişim kuramayacak pozisyona geliyorsunuz, oysa bunun daha alternatif yolları da var. Neden onu kullanmıyorsunuz ? sadece onu artık görmek-konuşmak istemediğiniz için mi ?

işte bu bence insanoğlunun kadınlar neden mini etek giyer sorusuna cevap verirken kıvranması kadar ikiyüzlülüğün daniskası bir davranış biçimi.

valla insanları engellediğim için hiç üzgün değilim. beni engelleyenler de benden önce bunu akıl edip bana engeli basmışlar sağolsun. onlar olmasa ben engellerdim zaten. hiç üzülecek bir şey değil vallahi. aile dışında herkes geçicidir. takmayınız kafanıza.

bu arada ben herhangi bir siyasi troll sayfayı bile gıcık olduğum için engelleyen insanım. bu durum beni rahatlatıyor tam tersi.

Ankara yda center diye tahmin ediyorum

Ankaradaki YDA center. Kesin bilgi.

www.google.com

3 bence

Şehirler arası ulaşım sıkıntısı olmasa 5 diyebilirdim; ama mevcut koşullarda 4.

Not: Aile dahil değil.

0

çok şükür düşünebilen arkadaşlara sahibim. insan önce bi' n'oluyo lan diye sorar de mi ?

Valla şuan yaşadığım yerde ben bile soyleyecegim yere hemen gidemem,
Ama ayni sehirde yasiyor olsaydim iki belki üç kişi olurdu.

Ses tonuma bagli.
Yani basima kotu bir sey gelmis sesiyle konusuyorsam 2-3 kisi vardir gelecek ailem haric.

1, o kisi de ailemden.

istanbul içi 4 istanbul dışı 2

akrabaglik olan kimseyi saymazsak net 12 kisi var

3

anne
baba
teyze

pardon. soruyu kime gidersiniz anladim.

soruna cevap:

1. Baba
2. Anne

Gelirler ama endişelendikleri için sorarlar ne oldu diye yoksa gelip gelmemeye karar vermek için değil. Kendinizi koyun yerine mesela kardeşin arıyor. Abla çabuk şuraya gel. Ben endişenir sorarım hemen ne oldu diye

3.

ilgili whatsapp grupları şirket hattımda. mesai saatleri dışında nadiren bakarım. bu yüzden sinirlerim bozulmuyor.

bilmiyorum. öğrenci velisi gruplarından iyidir diye düşünüyorum.

gece iyi bir uykuya ihtiyacım var, 1-2 bira yardımcı olabilir.

1- 4 Tane, bu da birimlere ayrılmış haliyle. Behzat Ç.'ye bağladım zaten şu sıra bana yazılanları dahi okumuyorum, sonradan ''gruba yazmıştık ama'' diyenleri ''arasaydınız'' diye azarlıyorum. Bi' gün pis döverler beni.
2-Akıl sağlığı konusunda, ''bulanık mantık'' var zaten bende. Kendisi öyle çok da korunması gereken pozisyonda değil. 2.2-Eskiden işle ilgili olayları çok ayrıntılı irdeler, refleks vermeye çalışırdım sonra baktım ki ''iş'' öyle birşey değilmiş, ben kendi kendimi yiyormuşum. Eskiden Çok çalış-iyi yaşa fikrimi düze düze geliştirdiler o yüzden bir süre önce ''düzen'' adamına oradan da ''kendi düzenini kuran'' adam pozisyonuna evrildim. Yakında proje biter zaten, o zamana kadar aklıma oynayan birşey olmaz herhalde
3-Başlangıçta normal, tecrübeyle değil.
4-Yeşil Çay ve Su

Hiç (bizim lab'ın bir whatsapp grubu var ama orada iş konuşmuyoruz)

Whatsapp'tan iş isteyenleri engelledim, whatsapp kullanmıyorum mail atın diyorum :) tabi ben fabrikada değilken whatsapp'tan ulaşması gerekenler de var mesela fotograf atmaları gerekiyor, onlar engelli değil, ama onlar da mümkün olduğunca whatsapp'tan ulaşmıyorlar zaten arıyorlar.

Bilmiyorum

Rakı

0.

Önceki işimde 2 tane vardı şimdi ise 5 taneye girdim. Görev dağılımları netleştikçe bu sayı daha da artacak :/
Şirket bir de şaka gibi deck phone veriyor. Ama tüm mevzu vatzap üzerinden ilerliyor.
Akıl sağlığımı tehdit etmiyor şu an için.
Ama anksiyeteye sebep olması noktasında hemfikirim.

Akşama su içiyorum, içkiyi 1.5 aydır bıraktım :))

1 ama sessize almış durumdayım

Telefon yıllardır sessizde..hiç grup yok msj sesi bile iğrenç bişi

saatleri ayarlama enstitüsü

gelenek / modern çatışması

Aylak Adam - Yusuf Atılgan

Zamanının çok ötesinde oluşu hem betimlemeleri hem de karakterleriyle

Küçük Ağa-tarik Buğra

Müthiş bir empatiyle yazılmış ve karakter incelemeleri çok derinlemesine işlenmiş, heyecan , merak, bilgi, duygu hepsi çok tatmin edici şekilde işlenmiş bir kitap.kac kere daha okurum bilmiyorum.

(bkz: puslu kıtalar atlası)

okuduklarım arasında en iyisi. çok iyi bir kurgusu var ve oktay ihsan anar'ın müthiş dilinden dolayı akıp gidiyor.

ince memed

tehlikeli oyunlar

saatleri ayarlama enstitüsü

aylak adam fena değil.

Yaban - Yakup Kadri

Türkiye Cumhuriyeti tarihi, sosyolojisi, politikası, günümüzde çok büyük tartışma konusu olan "çomar" "svihs" vb konuları, bunlar ile ilgili öğrenmeniz gerekenlerin %50sini öğrenebileceğiniz bir kitap. Ciddiyim Yaban'ı 3-4 kere okuyun, 2-3 kere de Zeytindağı okuyun (roman olmadığı için yazmıyorum). Gazetelerde TVlerde konuşan profesörlerden daha çok şeyi anlarsınız.

bence şüphesiz ki saatleri ayarlama enstitüsü .


ben küçük yaşlardan beri çalışırım ama ''profesyonellerin'' iş dünyasını ilk lise yıllarında görmüştüm. Kitabı ise üniversiteye ara verdiğim bir dönemde tekrar okumuştum.

Okurken, lisede birlikte çalıştığım adamları okuyordum sanki.

Sonra okul bitti kendi profesyonel iş hayatıma başladım. Daha da büyülendim. Adam yıllar önce karşılaşacağım insanları yazmış, nerede nasıl davranırlar-ne refleks verirler açıklamış.

işte bu yüzden sae benim için gelmiş geçmiş en iyi türk insanının fotoğrafını çeken kitaptır.

olacak maalesef :(

Toki için değil de, bu gss(genel sağlık sigortası) için test yaptırmıştım ben. O zaman başımıza gelmişti, evde ikâmetgahı olan bir aile bireyi evde dahi olmadığı halde onun da gelirini saymıştı vicdansızlar.

edit: şimdi farkettim, hukukçularaymış soru. Ben hukukçu da değilim, ters yakalandık.

evet sen, ben o eve başvuramayacağız mecbur 3.1 e başvuracağız ama bir kuyumcu başvurup alabilecek o evi

Ben olaylara şöyle yaklaşıyorum; bar muhabbeti gibi olacak ama değil: ''diyelimki araman hata(?), peki bu hatanın sonucunda ne kaybedeceksin ?'' eğer kaybın, kazanma potansiyelinin karşısında sözü edilmeyecek seviyedeyse ara.
Değilse arama.

nerede okuduğumu anımsamıyorum ama ''hatalarımız, sonuçları kadar önemlidir'' diye birşey vardı, hiç aklmdan çıkmadı.

Çok merak ettim, kaç istedin?
Ayrıca en son arayalı 2 gün falan olduysa tekrar ara ne olacak. Sizden gelecem habere göre hareket edeceğim tarzında bir şeyler söyleyebilirsin hatta.

@mete kudur tşkler çok kısa ve öz cevabın için :)
arasam kaybedeceğim şey şu olur: zaten bana geri döneceklerdir, ama ben arayınca çok istekli görünüp daha az maaşa razı görünürüm. ama sorumda yazdığım gibi az olsa da karlıyım aslında.

arayıp ne denir bilemiyorum. "ben aslında daha düşük maaşa da razıyım" demeyeceğime göre, en azında işi istediğimi belli etmiş olurum belki.

@essce clasic haklısın öyle diyebilirim, teşekkürler

Maaş aralığının üstündeysen ve düşebilir misiniz dedikleri halde esneme yapmadıysan seni elemişlerdir.

Yüksek maaşta diretince işverende şöyle bir algı oluşabiliyor; bu eleman daha çok maaş teklif eden başka bir şirket bulursa bizi bırakıp gider.

@condom kurşunu, şimdiye kadar onlarca iş görüşmesine gittim. maaş pazarlığı ilk görüşmede olmaz ki. sen söylersin istediğin maaşı, sonra onlar arayıp teklif eder. evet yada hayır dersin. yanlış mı düşünüyorum

Aramaya gerek yok bence.
Seni ise alacak adamlar "dur bekleyelim o arasin, biz de tamam gel diyelim" demezler. Seni arayip gel basla derler.

@stavro beni işe almayacaklarsa maaş konusunda geri adım atmadığım için almayacaklar. bu konuda bie şey yapmalıyım.

IStedigin maasin altina inmeyi dusnuyorsun sanirim, ben yanlis anlamisim.
Bu durumda bir kac gun bekleyip aramak mantikli olur, en kotu ihtimalle bir ise yaramaz yukarida da soyledikleri gibi.

Beyaz / renkli fark etmez en ucuzu neyse onu alıyorum, şu anda Rinso kullanıyorum. Tamirci ya da çok leke yapan bir işim olsa başka arayışa girebilirdim.

Sanat güreşi olduğunuzdan mütevellit size Alo yakışır.

hepsi için en ucuzunu kullanıyorum ben de, şu anda Tursil var mesela. Bi eksiğini görmedim. Çok lekeli çamaşır olmuyor zaten, gayet memnunum.

Eti Matik.

Renkli ve beyaz ayirt etmeksizin Persil.

ariel kullanıyoruz biz. tam olarak nasıl yazıldığından emin değilim.

Gencler Boron var. Eti maden'in bor kullanarak urettikleri deterjan. f/p harika. Yanina da kaliteli bir yumusatici alin.

bugün bunu aldım 78 tl'ye. almak istiyosan mesaj at tarif edeyim.

www.trendyol.com

Ben çok kısa ritalin kullandım, o yazan ''mükemmel'' etkilerin hiçbiri olmadı bende. ''kol bozuk'' çıktı herhalde. Yani beklentileri karşılamadı.

Beklentileri karşılamadı ama pes etmedim, önemli günlerde(kız arkadaşla buluşmaya giderken v.s) kullanmaya devam ettim, zaten halihazırda bi' etkisini hissedemediğim için de etkisinin azalıp azalmadığını anlamadım ancak kullanmadan önce baya bi' araştırmıştık(malum kaynaklar, eczacı ablalar, kullanan arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları v.s) onlar hapın bağımlılık yaptığını, etkisi azaldığı için kullanım miktarının da arttığını söylemişleri/okumuştuk.

O dönem ev arkadaşımın ablası(eczacı) sakın almasın demişti, 1 tane eczane kovmaktan beter etmişti, 1 tane psikiyatr da ''senin amacın belli'' demişti. Yine o dönem araştırırken, ritalin kullanan bi' arkadaşım ''hacı zaten bunu adam kilitli kasadan çıkartıyor a** gel al mı diicedi'' sana diye ortamlarda meze yapmıştı beni. Zor günlerdi.

Hapın değil ama hapa ulaşmanın yan etkilerini çok gördüm ben.

Ritalin için @mete ile birebir aynı şeyleri yaşadım. Modiodal biraz daha farklı.. Uyku bastırınca bende kahve daha iyi etki yapıyor ama sabahları eğer 4-5 saat uyuduysanız ve kalkmak zorundaysanız çok iyi uyku açıyor.

Su kaçağı varsa alt kata akıntı olur. Alt katın tavanını kontrol edin.

Fayanslar genelde işçilik veya malzeme kusuru nedeniyle düşer. Bu şekilde düşen seramikler sigorta kapsamına girmez. Ev sigortalıysa acil yardım desteği alabilirsin. Ara gelip baksınlar kaçak var mı yok mu diye. Ücretsiz oluyo.

Sigorta yoksa makineyle dinleyen ustaları da çağırabilirsin ama onlar tespit için ücret alacaktır. 150-250 lira arasında değişir.

fotoğrasız

40 yılın başı, okulunu okuduğum konudan bi' soru geldi onda da fotoğraf yok. Vay arkadaş, talihsizlikte dönüm noktasıyım.

Aklıma takılan 1 soru var, bu fayanslar tavanda mı ?

fotoğraf çıkmadı bir türlü ya, boyutunu küçülttüm jpg'e çevirdim olmadı..

Soruya tam cevap olamayan ama, bu durum benim de WhatsApp'da başıma geliyordu.

Linki kopyalayıp yapıştırdıktan hemen sonra gönderince link olarak gidiyordu. ama kopyalayıp yapıştırdıktan sonra biraz bekleyince, o önizleme resmi görünüyor ondan sonra gönderince de o şekilde gidiyordu. belki facebookda da bu şekilde sistem çalışabilir

2015 2016 toyoto corolla bak benzer motor şanzıman

opel astra bak

egea kötü değil bence.

egea bence cok iyi bir araba, butcesine gore gayet iyi bir araba, sorunsuz,

Bizim bi' arkadaşımızın abisi aldı egea, arabanın tipi donanımı filan çok güzel ama çocuk hiç sevmiyor arabayı. Ben pek anlamam arabalardan sordum birgün neden sevmiyorsun diye. ''gitmiyor abi, gitmiyor atik değil'' dedi.

ben tabi yine pek bilmem bu işleri.

asla ama asla araba alırken buradan veya herhangi bir sosyal mecradan tavsiye alma. onu alma bunu alcılar, üzerine biraz daha koy bunu alcılar çoğunluğu bilgi sahibi olmadan fikir sahibi. günümüzde otomobiller belirli bir arge sürecinden geçiyor ve seri üretimi sağlanıyor. neredeyse tümü belirli bir standarda sahip. trafikteki araçların yaş ortalaması 15. tüm bu araçlar belirli seviyede halkın temel ihtiyacını karşılar düzeydeyken 1-2 yaşındaki bir teknolojiye kesinlikle alınmayacak kadar kötü diyebilmek aptallıktan ibaret.

fiyat performans ve güvenlik açısından şehir içi kullanıma uygun. çok fazla beklenti olmamalı.

Bir kez kiralık denk geldi, iki gün kullandım kötü değil ya. O paraya iyi bile sayılır yani. Ne kadar ekmek o kadar köfte.

Yakıt anlamında iyi, multimedya tatmin edici en azından telefonu rahatça bağlayabildim ve müzik çalabildim, ondan daha iyi birçok arabada yok çakmaklığa takılan aparat al, aux kablosu taşı bin türlü saçmalıkla uğraşıyorken Bluetooth'la cart diye bağlandım.

Otoyolda öyle 180-200'le gideceğin araba değil ama mesela, güven vermiyor, motor beni üzme diyor ama 120'nin altında gidiyor güzel güzel.

Ben almam ama düşünülebilir.

Kotu derken, fiyatina gore gayet normal bir araba. O fiyata kotu degil. Bir kez kullandim, dokunur dokunmaz dusuk kaliteyi hissediyorsun zaten de fiyati da ona gore.

Doğadan earl grey. Kilo bazında fiyatını bilmiyorum. küçük paketi 10.99 liraydı sanırım en son.

Caykur Organik Rize Cayi 400gr 16 tl. Caykur tomurcuk 125 gr 7 tl. İkisini karistiriyoruz.

Çaykur Altınbaş ve Çaykur Tirebolu 42'yi bire bir karıştırıp tüketiyorum. Fiyatlarına hakim değilim, bitince marketten alıyorum.

ilk tercihim lipton earl grey. 48'lisi yanılmıyorsam 18 lira falandı. o yoksa ya da indirim varsa doğuş earl grey. 100'lüsü 11 liraydı pek bi farkını göremedim tat olarak liptonla demlik poşet çayda.

Bayce pekoe opp

500gr 43 lira

Ne kadar çok earl grey ve tomurcuk tercih edilmiş..
Arkadaşlar, biliyorsunuz değil mi, earl grey ve tomurcuk çaya o kokuyu veren şey kimyasal, sentetik maddelerdir. Markası "Doğadan" olan bir ürün içinde de aynı kimyasallar var, hiçbirinde bergamot (citrus bergamia) çiçeği falan yok. Çayların üzerindeki bilgilerden de kontrol edebilirsiniz.
Tomurcuk ve earl grey tüketmemenizi öneririm.

Hopaçay, onu bulamazsam hopadançay. Fiyatları 25, 22 tl

normal herhangi bir çayla karıştırarak kaçak mevlana çay içiyorum 1 kilosu 160 tl imiş

evet.

Belki işine yarar diye yazıyorum, yüksek lisansı bilmiyorum ama önce aöf'ye kaydolup ardından örgün öğretim bir üniversiteye lisans için kaydolduğunda; sistem aöf'yi 1. üniversite örgün öğretimi de ikinci üniversite olarak görüyor ve senden hem aöf için hem de örgün öğretim için harç alıyor.

peki harcı ödemeden kaydımı tamamlamam mümkün mü? kayıt için sadece 1 gün vermişler ve yarın. aynı gün içerisinde hem aöf kaydımı sildirmem hem de enstitüye gidip YL kaydımı yaptırmam zor olabilir.

bahsettiğiniz şey ilk kayıtsa harç ödemeden yaparsınız. Bahsettiğiniz kayıt ders kaydı ise, yapamazsınız sistem izin vermez. Aöf Bürosuna gidip kayıt sildireceksiniz. Hatta yöksis eşitlemesi yapmazsa üniversite, bir de aldığınız belge ile üniversitenin harç bürosuna gidip harcı kaldırtacaksınız.

sildirsen bile bu dönem çıktığı için aldılar bizden, harç silme olmuyormuş ama önümüzdeki dönem çıkmazmış.

hmm o zaman önden aöf büroya gideyim ben iyisi mi :( teşekkürler hepinize arkadaşlar.

evet her dönem için 129 lira ödüyorsunuz hocam. aöf ile ilgisi yok olayın eğer önlisans ya da lisans okuyorsan aöf ya da örgün aynı zamanda yl yapıyorsan her dönem 129 çakıyor sana reyiz.

muhtemelen.

Evet

Ruh hastalığı mıdır bilmem ama öfke kontrolün yokmuş gibi görünüyor.

ruh hastasısın. Böyle bir arkadaşım olsa ben önce silerdim.

Ayrıca önemli bir insan değilsin, bir önceliğin yok. Kimse sana özen göstermek zorunda değil.

Yapılan o hareketin saygısızlık olarak görülmesine katılıyorum. O konuda bence haklısın.

Ama adamlara direkt küfretme konusunda haksızsın.

Ruh hastası mısın bilemedim.

@karasakal

iyide mesele kim önce silecek meselesi değil ki, yani arkadaş olsaydık ilk önce sen silseydin de benim problemim çözülmüş oluyor. ben zaten bu şekilde davranan birisiyle iletişim kurmak istemediğim için, kovulmadım istifa ediyorum durumları beni zerre ilgilendirmiyor. onun dışında önemli olmadığım yerde de mecburiyetim yoksa durmam zaten. Yani cevabın ''ruh hastasısısın'' kısmı dışında yazdıkların çözüme yönelik olmadığı gibi, yorumlama şekli bakımından da saçma.

Selam. Acilen hastaneye gitmen gerektiğini söylemek için geldim. Acilliksin. Hala arkadaşın varsa şanslısın. Gerçekten iyi değilsin. Ruh hastasısın. İyi akşamlar.

Bence haklısın

Ne kadar gereksiz abartmışsınız.

Bir yerlere platintum uye olup uste para verdiginde bile aninda cevaplamiyorlar.

Benim 1 hafta sonra dondugum wapp mesajlari oluyor. O an kizla konusuyorsa senle mi ugrasacak.

Deep turkish web aksani ile “-karrdesim cildirmissin ssn”

basliktaki soruya cevap olarak ruh hastasi tabiri yabanci oldugum bir kavram oldugu icin, eger tam olarak sormak istediginiz psikiyatrik destek gormeniz gerekip gerekmedigi ise, bence kesinlikle bir kontrolden gecmeniz lazim, kesin tani icin...

yani sizin anlattiginiz sekilde davranan 8-9 yasinda bir cocuk gorsem sen artik bebek degilsin, ne bu tavirlar derim. ofke kontrolu var, kendini ifade etme sorunlari var, narsizm var. bu durumdan sonradan gelismis de olabilir, yani cevresel etkilere bagli da olabilir veya genetik olarak bir sorununuz da olabilir, her halukarda kesinlikle az veya cok bir sorun var, orasi kesin.

simdi gelelim sizin tepkinizden bagimsiz etkiye, anlattiginiz olay o kadar komik ki, birisine mesaj yaziyorsunuz, hemen cevap yazmiyor diye saygisiz mi diye sormussunuz, hayir, kesinlikle saygisiz degil, gayet normal, dunya sizin cevrenizde donmuyor, herkesin kendine gore sebepleri olabilir, acil olan bir durum icin arayabilirsiniz ki ne icin mesaj yazdiginizi belirtmemissiniz ama anladigim kadariyla hayati bir durum degil, sizinkisi biraz simariklik olmus.

gelelim is yerindeki olaya, bunun hic ayrintisina girmeyecegim, ozet olarak benim is yerime sizin gibi bir insani musteri olarak bile almayiz, birakin calismaniza izin vermeyi, kapidan iceri giremezsiniz. boyle senli benli konusmalar, hele kufur falan, oy oy oy! bu nasil bir is ortamidir. hanog sektor ise olmus de aglayani yok.

bir de duzelmez zannetmeyin, sizinki gibi olmasa da benim de ofke sorunum vardi, bir klinik psikolog ile birkac seans sonrasi bile cok buyuk fark yasadim, dusundugumden daha hizli ilerledi gelismem, kesinlikle gitme karari almak zordu cunku gercekten bir problemim olup olmadigina emin degildim, simdi ise evet varmis artik daha dengeliyi diyebiliyorum.

Mavi corap +1

@mavicorap: inşaat sektörü. bir de ben ''siz'' kelimesine gıcığım, daha önce bu konuda defaatle fikirlerimi belirtmiştim zaten. Karşımda bi' kalabalık yoksa, tekil birey varsa ''siz'' ve benzeri ifadeleri kullanmam. Ve burada senin de düştüğün temel hata şu; ben herhangi birşeye talip olmuyorum. Yani; senin gibi düşünenlerin beni müşteri olarak alması/almanız ya da almamanız pozisyonunu bi' kenara bırakalım, böyle bir durumda(ramak) dahi olamayız. Benim böyle bir çabam yok, hiç olmadı da. Ben hayatımda hiçbirşeye talip olmadım, kendi küçük dünyamda duruyorum ben. Fırsatları da olabildiğince kendi etrafımda doğurmaya/gücüm yettiğince gerçekleştirmeye çalışıyorum.

Bunun dışında profesyonel yardım almak gibi bir niyetim henüz yok, telkinle daha doğrusu mantıksal olarak ''yok lan abartmışsın'' denilse dahi -yani adil davranmadığımı ayrımsadığımda- bu bir hataysa bu hatamı biradaha tekrarlamam bu şekilde küçük ve belki dar ama yekten sonuç odaklı çözerim/çözmeye çalışırım.

hepsini okuyamadım ama bu kadar takıntıya gerek yok.

iş güçle biraz fazla bunalmışsınız gibi geldi bana. o işler hallolmazsa dünya duracak sanıyorsunuz sanki. güzel bir tatil yapsanız rahatlarsınız diyorum. arada o ortamlardan uzaklaşmak lazım.

bir de, şu üç defa aramanızı açmayan adama atarlanmak normal aslında, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya gelmesi falan. tabii küfür hoş değil ayrı konu. ama adam anlattığınız gibiyse epey yüzsüz bir tip.

acaba siz bu tipler tarafından çok mu suistimal edildiniz? onun farkındalığı yeni başlıyor da ondan mı öfke patlamaları yaşıyorsunuz? bir psikiyatr görse iyi olacak.

Böyle hissetmekte haklısın.
Kimse kimseyi kandırmasın, isteyerek ya da istemeyerek, ilteşim kanallarımız arttı. Benim mesaj, çağrı, telefon, telgraf ya da dumanla birine bir şey yazmama rağmen hiçbir koşulda cevap vermiyorsa ben bunu, yüz yüze iletişim kurarken bana cevap verilmemiş gibi algılarım. Evet, kimse kimseye öncelik vermek zorunda değildir ama zaten sinir olunan bu değil, "Aramışsın/mesaj atmışsın/WhatsApp'tan yazmışsın/güvercin uçurmuşsun, geri de dönemedim. Durum neydi?" gibi bir geri dönüşün olmaması. Var böyle tipler işte. Kendilerine aynı şekilde davranılınca sinirlenme hakkına sahip olduklarını düşünmeleri de dalga geçme olayını bile aşıyor.

Sen kafayı sıyırmışsın

@mete bence siz gidin uzmanindan onayi alin, belki diyecek ki cok bomba bir insansiniz, istediginiz gibi kudurun, ama su anda sizin anlattiginiz haliyle cok buyuk dunyayi algilama sorunlariniz var, fakt farkinda degilsiniz, destek almadan da algilama olasiliginiz yok, burnunuz tikali iken koku alamamak, nefes alamamak gibi dusunun, sizin koku alamamaniz odanizin koktugu gercegini degistirmiyor.

gramerde varolan bir kavrami toptan reddetmek akil sagligi yerinde olan bir insanin yapacagi is degil, herhalde almanca ogrenmeye kalksaniz alsa anlayamayacaksiniz, cunku temel mantigi asla oturtamayacaksiniz. bir de anladigim kadariyla basariya, ilerlemeye, yukselmeye savas acarak ben zaten istemiyorum moduna giriyorsunuz, bu da baska bir cocukca tavir, gercekten saglikli degil... gencken cozun bunu, yoksa cok sikintisini cekersiniz ileride.

Ruh hastasısın

Herkesin taktığı maskeleri takmadığın için üzülerek söylüyorum maalesef RUH HASTASISISIN.

Biri beni arayacak, iplemeyecem, sonra sohbet ederken bana siktirgit diyecek, bacağını kırar g..tüne sokardım.

Cevap için lazım olan en önemli şeyi yazmamissin: içerik.
Birincisi tamam içeriğinden önünden arkasından bahsetmesen de üzerine bir şeyler söylenebilir de, ikincisi meçhul, yani isteyeceğin şey neydi iş ile mi ilgiliydi acil miydi adam sürekli böyle yapıyor da burada mı patladin. Üzerine yorum yapılmadan önce bunları bilmiyorsak "haklısın kanka" ya da "abi o kadar da olmaz abartmissin" ötesinde bir şey söylemek zor, e onlar da senin işine ne kadar yarayacak supheliyim.

ilk olayda karşı tarafın kusuru yok, adam meşgulse meşgul olduğunu belirtemeyebilir. çünkü meşgul. ikinci olayda karşı tarafın kusuru var ama senin verdiğin tepki kesinlikle bunun dengi değil. adamın ağzına iki tane çakacaktın, niye? telefonunu açmamış. bu komik.

karşı tarafın kusuru olsun ya da olmasın çok önemli değil, sana yapılana orantısız tepki gösteriyorsun. sinir kontrolün yok. destek al.

Special snowflake syndrome deniyor buna.
Cok sey yazardim da anlayacagini zannetmiyorum senin zaten degismek duzelmek gibi bir derdin yok. Ama umarim hayati kendine iyice zindan etmeden bir uzmanla gorusebilirsin.

Ruh hastasısın.

Diğer insanlar için olduğunu zannettiğin kadar önemli değilsin. Kimse değil. Eğer aşık olduğum kişi yazmıyorsa bana ve ortada çok acil cevaplanması gereken bir şey yoksa ve ben meşgulsem (meşgul olduğum şey kitap okumak, başka biriyle sohbet etmek, resim yapmak, film izlemek gibi hayat mebat meselesi olmayan uğraşlar da olabilir) kimseye anında cevap yazmam. Kimseden de anında cevap beklemem.

Senin gibi bir arkadaşım vardı. Anında cevap yazmayınca beni fırçalama hadsizliğine cüret eden. Ben önce davranıp onu engelledim. Böyle kendini çok aşırı önemseyen insanlara tahammül edemiyorum.

Bu ne ego yiğidim. Kesinlikle narsist kişilik bozukluğu var sende. Dünya senin etrafında dönmüyor, kimse senin mesajlarına cevap vermek zorunda değil. İstikamet psikiyatrist. Biri bana senin gibi tepki verecek ağzına sicardim onun oracıkta. Üzgünüm adam insaflı davranmış.

komik bir ruh hastalığı. böyle gereksiz şeyleri yapmak ayrı bir ruh hastalığı bunları yapmak için vakit harcamak ayrı bir ruh hastalığı. hâlâ sana tahammül edip arkadaşlık yapan varsa çok şanslısın.

hayatın gerçekten zor.
belki farkında değilsin ama bir sebepten algıların bozuk ve "normal" den oldukça uzaksın.
normal olmak zorunda da değilsin tabi ama bir tık normal'e yaklaşmak daha mutlu eder.
ifadelerindeki ve davranışlarındaki aşırı sertlik seni makul olmak bir insan olmaktan çok uzaklaştırıyor.
ve sen farkında olmasan da bu durum senin için hiç iyi değil. uzun lafın kısası daha mutlu bir hayat mümkün bence.

buraya yazabildiğine göre birşeylerin garip olduğunun farkındasın. ve bir adım daha atıp bir uzman'a da gidip danışabilirsin.
seni en azından 10-15 dk kadar dinleyebilecek bir psikiyatrist-psikolog görüşmesi yapman birşey kaybettirmez.
not: devlet hastanesine falan gitme

manyağın tekisin

kudurma mete!

kendini bu kadar önemseme.
x veya y kişisinin tanıdığı 1500 kişiden birisin sadece.

çünkü belirli bir seviyeden sonra o işler gönüllülük üzerine sürdürülemez, stk nın hedefleri, planlaması, eğitimleri gibi bir sürü işleyişi var ve bunları tasarlayacak planlayacak yönlendirecek insanlara ihtiyaç var ve inanmazsın bu profesyonel insanlara sivil toplum çalışanı deniyor

toplanan bağışların bir kısmı tabi ki bu çalışanların maaşlarına, ofislerin kiralarına (kimse siz stk sınız gelin evimi ofisimi bedavaya kullanın demiyor), ofisin kırtasiye masraflarına gidiyor

stk lar zaten yıllık olarak toplanan bağışların miktarını ve harcamalarını kalem kalem sitelerinde açıklarlar, stk lar hem devlet tarafından hem de şüphelerin tamamen ortadan kalkması açısından kendilerini bağımsız özel denetleme şirketlerine de denetlettirebilirler (e bu da bir maliyet tabi)

işte bunların hepsi idari gider olarak belirtilir, örneğin yıllık olarak toplanan paranın %3 ünü buralarda kullandık ya da kullanmayı ön görüyoruz gibi bütçe yaparlar

aslında buraların işleyişini gelirleri giderleri hedefleriyle birer şirket gibi düşünebilirsin sadece amaç kar etmemek, geleni optimum olarak amaç için harcamak

greenpeace o ''bağış toplamaya çalışan'' çalışanlarına yevmiye ödüyor. Benim okulda 2-3 öğrenci arkadaşım yapıyordu o işi, gayet temiz paralar ödüyordu.

Lösev ise profesyonel yönetiliyor. Bence zaten bu tür vakıfların bir süre sonra profesyonel yönetilmesi gerekiyor. Fonları olan gayet teknik işler yapan yerler bunlar.

bir yardim kurulusunda calismadim ama yardim kuruluslarina is yaptim. calisanlarin maaslari bagislardan ya da kurumun diger gelirlerinden karsilanir, adamlarin bedava calisma zorunlulugu yok sonucta.

genel olarak bakarsan ana gelir kalemleri var. kira ve faiz gelirleri göze çarpanlardan ama en önemli gelir kalemi bağışlar oluyor. mesela 2016 yılında lösev'in toplar geliri 115 milyon ve bunun 111 milyonunu bağışlar oluşturuyor. yönetim ve idame giderlerinin toplamı ise 9 milyon. yani bu giderlerin 5 milyonu bağışlardan karşılanmış.

www.losev.org.tr

greenpeace wwf gibi uluslararası olanların 100birim yardımın ne kadarının o olaya harcandıgını gösteren grafikli arastırmaları vardı. aranıp bulunabılecek seyler.

evet

Yeminler bozmak içindir :) hem paranız olduğu için daha güzel bir Ankara deneyimi yaşarsınız bu sefer :)

paran varsa ankara bile guzel sehir

3 kat maaşı kabul etmemek için çılgın olmak lazım.

kesinlikle kabul et

değmez. isterse 5 katını versin. deniz yok bi kere.

Kabul etmeyeceksen bana pasla

Tamam kabul edeceğim.
Etmeyecek olursam da kanzukundürümü sana paslarım :))

Hayır, çünkü minimalizm.

özellikle kaldığım otellerin olmak üzere kibrit koleksiyonu yapıyorum.

klasik olacak ama bir kere başlayınca gerisi geliyor. magnet.
yurtdışı 2 pano 3.ye geçeceğim. yurtiçi 1 pano.

saat

Gittiğim yerlerden magnet (bende değil, annemin buzdolabında)
Kartpostal (babamın koleksiyonuyla benimkileri birleştirdim, 500'den fazla var)
Anahtarlık, silgi, küçüklükten kalma peçete

islemci toplamaya 10 sene once basladim, eski intel/AMD basta olmak uzere bircok islemci var, sample/prototip pesinde kosuyorum su aralar

bir de antika sayilabilecek kurek madalyalari topluyorum, cogu 1950 ve oncesi tarihli.

(bkz: anlayamazsiniz) :P

Yabancı para (Büyük meblağlar değil, ufak bozukluklar)
Magnet
Atkı ve şal
Kalem

valla internet üzerinden olunca koleksiyona girer mi bilmiyorum ama tüm kıtalardaki ülkelerin meşhur yerlerinin, fotolarını biriktiriyorum.

Para koleksiyonu yapıyorum. Belli bir seviyeden sonra bazı nadir paraları almaya para yetmiyor o ayrı :)

Madeni para, kartpostal, bardak altlığı, kaset, plak, deniz kabuğu, anahtarlık.

Saat, plak ve diecast koleksiyonu yapıyorum.

anahtarlık koleksiyonu yapıyorum ben de. Hatta magnete göre çok daha pahalı olduğu için arada keşke magnetle başlasaymışım demiyor değilim ama evde bayaa bi anahtarlığım var gittiğim yerlerden ve arkadaşlarımın gittiği ülkelerden. Arada açıp açıp inceliyorum hem nostalji oluyor gittiğim yerlere dair hem de yeni gezi hayalleri kuruyorum.

minimalizm +1. sıfır koleksiyonum var. aynı şeyden iki tane olması bile rahatsız ediyor.

yep, pahalı kulaklıklar koleksiyonu yapıyorum

var metal maketlerim var
birkaç örnek:
m-tr.gearbest.com
m-tr.gearbest.com
m-tr.gearbest.com

Çakmak , ayraç

Ufak tefek koleksiyonlar yapıyorum.

Model araba,
çakmak ama öyle markalı değil şekli güzel olanlar,
para koleksiyonu vardı şimdi sürmüyor malum,
milli piyango yılbaşı bileti koleksiyonum var :D millenyumdan itibaren.

Çok şeyler var ama eksik çoğu, bazısı da saçma :/

Plak koleksiyonu yapıyorum.

dip koçanlı sinema bileti koleksiyonu yapıyordum, cinemaximum ile beraber yayılan termal kağıt çıktı benim olay bitti. eski usul sinemalara gidince saklamaya çalışıyorum yine, elimdekiler duruyor öyle; ileride veletlere hava atıcam "ben yüzüklerin efendisini sinemada izledim la bebeler, alın bu da kanıtı" diye. şimdilerde sinemada star wars izlemiş amcalar teyzeler gibi taşaklı olucam.

Pul niye sayılmıyor karşim?
Yaprak koleksiyonum da var.
Kopya koleksiyonum da var. Çektiğim kopyalar evet.

Magnet en ciddi koleksiyonum.
Bunun dışında
Dolmakalem
Kartpostal
Pul
Peçete
Bardak Altlığı
Efemera

Ufak bir designer parfüm koleksiyonum var. Her ay 1 tane daha alıp koleksiyonu genişletmeye çalışıyorum. İlerleyen zamanlarda dolar düşerse niş parfümlerden de bir koleksiyon yapmayı düşünüyorum.

Gittiğim her yerden magnet alıyorum. Bir de tiyatro biletlerini saklıyorum son 5-6 yıldır. Keşke daha önce başlasaymışım.

Otel kalemi koleksiyonu yapıyorum.

film dvdleri ve müzik cd'leri topluyorum. totalde 200'e yakın var elimde.
+ magnet.

bardak alti, magnet, ayrac
cocukluktan kalma pecete, para, pul
atamadigim icin kinder oyuncaklari, kalemler

ama keske minimalizm :(

minimalizm koleksiyonu yapıyorum diyip artistik paradox yaratmak istiyorum....

yarattım...

Fazla vurmayınız.

Danışmanlık yapıyorlar, kendi şirketlerini kuruyorlar...

Kod yazmak 40 yaşından sonra neden zor? (soru samimidir)

ben 60 yasinda olup da hala app gelistirenleri, kendi sirketlerini kuranlari biliyorum. arkadas surekli olarak kendini gelistirip yeni seyler ogrendigi icin yastan bagimsiz calisiyor sonucta. nufus kagidina degil yaptigin ise bakiyorlar.

kod yazmak dunyadaki en az fiziksel aktivite isteyen islerden birisi. 40 yasindan sonra neden zor olsun? 45-50 yasinda gayet developerlik yapan insanlar biliyorum, hem de uluslararasi buyuk sirketlerde. tecrubeli developer'in proje yoneticisi olmasi hem sirket acisindan hem de sirket acisindan cok yanlis bir karar ve sadece turkiyede gecerli bir durum. iyi bir developer'in yonetici yetenekleri olmayabilir, olsa bile sifirdan baslayacagi icin zaman kaybi arti sirket kaliteli bir developer'ini kaybetmis olacak.

çok ilginçsiniz ha
günde 10 saat ayakta dikilen perakendedeki satış görevlisi, fiziğiyle iş yapan inşaat işçisi mi, seks işçisi, manken filan mı bu adam/kadın da 40 yaşından sonra ne yapacak?
Türkiye'de beyaz yakalılar artık 30'da filan doğru düzgün bir yerde çalışmaya başlıyor, ne demek 40 olduk ne yapcaz? çıldırdınız mı?
misal ben 40'ta tam freelance yazılımcı olacağım, 3. birbirinden apayrı (ama bir şekilde benim birbirine bağladığım) sektörüm olacak o da öğrencilikteki işleri filan saymıyorum: 21-30 arası 30-40 arası 40- artık bilmem kaç arası 3 ayrı sektör 3+ ayrı ülke olmuş olacak.