hemen cikartiliyor. fotografli ogrenci kimligimle cikartmistim

Bundan yillar once ben de oradan almistim ilk muze kartimi, uzun surmemisti ve kimlik yeterliydi, simdi durumu bilemeyecegim. Normalde uzun suren bir islem degil muzekart alimi ama sistemde problem olup akredite isleminin normalden uzun sürdüğüne sahit oldum.

sistemde problem olmamasını umuyorum ben de, grup gezisi olmasa hadi neyse. :/

sistemde problem de olsa elle yazıp veriyorlar 2 dakikada.

5 dakikalık iş.

bugünki tecrübemi aktarmam gerekirse; müze kartı bol vaktinizin olduğu bir zamanda hâlihazırda planlanmış müze ziyaretinizden önce temin etmeye çalışın. satış noktasında inanılmaz bi'sıra vardı, 1 saat beklemiş olabilirim.

Liste var mı bilmem de sağlık kurumu illaki olur. Aklınıza gelmediyse diye şeyettim.

türkiyenin en küçük ilçesi çankırı bayramören diye biliyordum. merkezde 600 kişi yaşıyordu bir kaç sene evvel

öğretmenevi falan vardı. 100-150 kişi kapasitesi vardı. bana baya atıl yatırım gelmişti.

@gliderpilot

geçen bi bilgi yarışmasında sorduklarında cevap Yalıhüyük'tü. İnternette yazınca da güncel sonuçlarda o çıkıyor ama bilemiyorum.

Aklıma YSK geldi mesela son olaylardan sonra. Her ilçede vardır sonuçta diye düşünüyorum, yanılıyor muyum acaba?

İlçe eğitim müdürlüğü ve sağlık müdürlüğü gibi kurumlar vardır, kaymakamlık ve belediyeyi saymıyorum zaten. Bunlar dışında olmazsa olmaz neler var diye merak ettim?

Mesela her PTT şubesi var mıdır?

edit: www.nufusu.com Bu siteye göre 4000 küsürmüş nüfusu Bayramören'in

Kaymakamlik
Itfaiye istasyonu.
112 istasyonu
Belediye binasi
Ilce saglik mudurlugu
Ilce emniyet mudurlugu
Ilce milli egitim
Sgk ilce mudurlugu
Ptt
Ataturk bulvari
Ataturk caddesi
Ataturk sokagi
Ataturk meydani
:)

Bim ve A101'i unutmusum. Bu arada ciddili listeye halk sagligi mudurlugunu de ekleyelim.

Sosyal hizmetler de oluyor. Aile ve sosyal hizm bakanligina ait.

ilçe x müdürlüğü illa ayrı bina olmuyor ki çoğu ilçede onlar kaymakamlıkta zaten. bir kaymakamlıkta 20 müdür, 30 özel kalem 50 sekreter, 150 makam şoförü olmasının sebebi bu haybeden müdürler.
sağlık müdürü mesela, varsa hastanenin yoksa sağlık ocağının doktoru kimse o oluyor.
YSK'nın her ilçede olması ne demek anlamadım.. her ilçede olan "ilçe seçim kurulu" YSK memuru diye her ilçede görevli 365 gün orada olan birisi yok. ilçe seçim kurulu hakimden kamu görevlisinden filan oluşuyor. hakim her ilçede mahkeme olmadığına göre yoktur, ne yapıyorlar bilmiyorum (belki ilden görevlendiriliyordur) kaymakamlıkta ve ilçe x müdürlüğündeki görevliler de bir yana onun dışında en kötü 15-20 öğretmen 5-10 ebe-hemşire, 3-5 ormancı 3-5 gümrükçü (hadi kolluk kuvvetini seçim kurula görevli vermesinler) ilçesine göre mutlaka 10 larca kamu görevlisi vardır.

İlçe seçim kurulu yazacaktım ya, o sirada seçim haberlerini okurken ysk falan derken kafam karışmış.

Yani her ilçede bi ilçe seçim kurulu vardir herhalde demek istemiştim. Yanliş miyim bu konuda?

Yalıhüyük'de bulunan kurumlar

İlçe Yazı İşleri Müdürlüğü
İlçe Nüfus Müdürlüğü
İlçe Jandarma Komutanlığı
İlçe Emniyet Amirliği
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
İlçe Halk Eğitim Müdürlüğü
İlçe Müftülüğü İlçe Malmüdürlüğü
İlçe Tapu Müdürlüğü
Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü
İlçe Sağlık Müdürlüğü
İlçe Sosyal Yardımlaşma ve dayanışma Vakfı

Bunlara ek olarak
Adliye (Opsiyonel)
İlçe Seçim Kurulu (Sadece Adliye paketiyle satılmaktadır.)
PTT
Mal Müdürlüğü


Fakat bunların başında böyle 500 yaşında kelli felli insanların olduğunu sanmayın.
Yeni atanan bi doktoru ilçe sağlık müdürü, yeni atanan öğretmeni okul müdürü/halk eğitim müdürü, yen atanan 1990-1992 doğumlu bir kaymakam gibi düşünün.

Böyle küçük ilçelerde protokolcülük oynanır. Akşamları jandarmanın bahçesinde kaymakam ilçe jandarma komutanı nüfus müdürü filan 101 yada batak atarlar. Kaybeden ilçenin tek pastanesinden 2 kilo baklava alır.

gar'dan yök çok yazar. yht gar'dan banliyo (baskentray) binip sıhhiye'de in sihhiye'den metro'ya bin. bilkent durağında in. bilkent durağında inince taksiye binebilirsin. ankara kartı, başkentray'a binmeden önce makineden alabilrisin ya da temassız kredi kartı/banka kartı varsa onu kullanabilirsin.

bilkent-yök taksi ile ~15-20 lira
gar-yök taksi ile ~45-50 lira

YÖK bilkent yerleşkesinde, YHT garın (eski gar değil) önünden bilkent-diyanet-atatürk hastanesi (gerçi hastane taşındı galiba ama dolmuşlarda hala yazıyor olabilir) yazan dolmuşlar gider ama bu dolmuş hiç bir zaman sık geçen bir araç olmadı...şansınıza bu biraz.

eski gardan ulus yeni gardan tandoğandan raylı sistemle Çayyolu Metrosu Bilkent durağı -bu garanti yol ama aktaracaksınız. galiba inince yöke ring de var ama o da sık olmayabilir. hiç demedim. metrolarda kart satışı olsa gerek.

taksi de hiç denemedim. her iki gardan da çıkar çıkmaz taksi bulursunuz. tahminim 100 liradan az yazmaz.

Yht ile gelicekseniz Ankara'ya, Eryaman durağında inmeniz yolunuzu kısaltır.

Hemen önünden geçen bilkent dolmuşuna bineceksin.

eryaman gar, etimesgut yönü çıkış, kızılay araçları ile bilkent köprüsü, köprünün çıkışından dolmuş.

senin için ortada tek bir hayat var, nasıl olsa öleceksin. git şimdiden mezara gir.

Bazi insanlar biri yonlendirmezse bu hayati yasayamiyor.

balgat osman bey kıraathanesi var orası güzeldir.

@washe muthis anoloji abi harikasin. Mantik super.

bu seçimde fark yok, tek yer var da eskiden öyle değildi.
bi de kanallardan izleyenler için arasında görsellik anlaşılırlık yorumcu farkı olabiliyor

@niye ama
Ben yine anlamadim mantigi. Yuzde olarak goruyorsun zaten sonucu, yorum farkinin olayi ne ki burada? Hepsi babaanenin anlayabilecegi sekilde buradan bakinca.
Simdi adam sonuclari 3 asagi vermis 5 yukari vermmis ne farkediyor, birkac saat sonra ayni noktada kesismeyecek mi bunlar? Secim sonucunu etkileyebilen tv kanali mi var?

Yapilan analizin nasil bir onemi olabilir ki, ortada tek bir veri var. Adam o veriye bakip farkli bisey mi soyleyecek.
En fazla boyle giderse x kazanir der onu da 3 iq sahibi herkes biliyor. Genelde zaten nasil acildiysa oyle devam eder.

Hava durumu datasi olsa neyse.

stavro acemi
beyler,
bu mantığa göre maç da izlemeyelim
sonuç da takip etmeyelim
eninde sonunda biri 90 dakikada öbürü de ertesi güne belli oluyor, kapatıp yatalım.
x şehirde kim aday olmuş, bu nasıl fark yaratmış, kim ittifak yapmış, oy niye azalmış niye artmış konuşuyorlar işte. yoksa sadece %52 %40 görmek yetecek olsa dediğim gibi sabah aç tüm ülkeye bak geç. yorumlu akışı takip etmek isteyen ediyor, ayrıca heyecanlı :D

@acemi

tek bir veri söylüyorum sana, hatta aslında hayattaki en önemli gerçek.

"öleceksin"

sizin mantığınızla buraya bu soruyu sormak da cevap yazmak da mantıksız.

Washe
Kusura bakma da senin mantigin gercekten calismiyor.
Yaotigin kiyaslamaya bir bakar misin?
Bunu açıklamam bile komik ama, mezara nasıl olsa girecem deyip şimdi girmek sonucu degistiren bir sey. 20 yil sonra ölecekkeb bugun olmek farkli mesela.
Seçimde hangi kanaldan takip ettigin bir seyi dsgistirmiyor.
He spesifikk bir yerden takil etmemnin belki bir mantigi vardır da (ki onu soruyorum zaten soruda) senin verdigin misal alakaya maydanoz.

@niye
Hayir benim mantigima göre mac izlemek mantiksiz degil. Yazdigima bakarsan anlasiloyor. Macin kendisini izlersin zaten, olay senin icin oynanan mactir. Iddaa falan oynuyorsan o zaman duruma gore sadece sonuc inemli olabilir, onun disinda olay mac.
Secimi nereden takip ettiğimiz neden onemli sorusunun cevabi degil bu.

ben bir mantık öne sürmüyorum, aksine senin söylediğin mantığı genelleştiriyorum.

sonuç olarak kendi mantığının çalışmadığını sen kendin söylemiş oldun, hadi eyvolle.

muhabbet oluyor işte konuşuluyor. maç film konuşmak gibi. ilgisizsen mantıksız gelebiliyor.

bu arada ölme örneği de süper bir örnekmiş.

Bugun hepinizi seviyorum gencler.

hekim değilim de
film istemeden öyle kafadan olmaz
hele babanız ileri yaştaysa, sigara filan içmişse..
ama tabi kemik tozu gerçekten gerekir gerekmez, bilmem ben onu. belki her hekimin de görüşü aynı olmuyordur.
"Bu da çok meşekkatli bir tedaviymiş" bu henüz çok sık yapılan bir iş değil ve bir de en önemlisi süreç isteyen bir tedavi. ama kemik kalitesi/hacmi yetersizse bu tip tedaviler gerçekten çok kritik.
"benim bildiğim implant öncesi diş çekilirse 2-3 ay damağın iyi olması bekleniyor.": çekilince oluşan yuvaya hemen atılan implantlar da var. o implant türüyle alakalı bir durum.
şöyle ki: bazı hekimler mesela x marka ile anlaşmalı oluyor ve senede 500 tane takacam diye anlaşıyor (bu nedele uygun fiyata alıor) hep onun ürünlerini takmaya çalışıyor.
bazıları ise her marka her tür çalışıyor, bazı markaların böyle hemen (immediat deniyor) takmaya uygun implantı oluyor. bu hekimin çalıştığı ürünlerle alakalı.

uzman diş hekimiyim.

Film çekilmeden olmaz, orası doğru. Ancak hemen yapılıp yapılmaması implant türüne bağlı değil, diş çekimi sonrası kalan kemik miktarına bağlıdır. Yine de diş çekildikten sonra hemen yapılan implantların uzun vadede daha çok sorun çıkardığını deneyimledim ve literatürde de bunu destekleyen çalışmalar var.

Kemik tozu gerekir mi gerekmez mi onu hekimin tomografi çekip bakması gerekir. Onu planlayıp size söyler zaten. Ama kemik tozu işin içine giriyorsa bu noktada güvenilir birine yaptırmanızı öneririm.

Babam 67 yaşında tomografi çekildi ona istinaden damak çok inceldiği söylendi. Kemik tozu kullanmayacak hekim ince olan bölgenin arkada olduğunu oraya implant getirmeyeceğini söylemiş.

Bende şuradan www.implantdental.gen.tr implant fiyatlarını takip ediyorum. Yasaklardan sonra anırım burada yaptıracağım.
Randevuya gitmeden önce önerileriniz var mı?

yaşlar kaç

Zor. Bir bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi istatistiksel olarak bayağı düşük. Yaşlar kaç bilmiyorum ama 30 yaş altı çiftlerde 1 yıla kadar araştırmaya bile gerek yok. 30 yaş üstü bekleme süresi 6 ay. Siz bir sürü test yaptırmışsınız zaten. Sorun yoksa denemeye devam edin.

hocam yaşlar kaç bilmiyorum ama biraz gündelik yaşamdaki endişe vs. de durumu etkiliyor. çevremden gördüğüm şey şunlar:
1- iş hayatının stresi
2- görev gibi cinsel birliktelikler
3- yumurtlama zaman takibi

Genelde herkes 3ü beceriyor ama ilk 2sini kontrol edemediği için işleri uzatıyorlar. Mümkünse birlikte kısa bir tatile çıkın, hafif alkol alın ve eğlenin. (duyduğum tavsiyeler de hep bu yönde oldu)

1 yıla kadar araştırmaya gerek bile yok +1

Yaslar 34 ve 38 :(

denemeye devam, 45 yaşında çocuk yapan var

Murphy kanunları gecerli sanırım. İstemezsen şak oluyor, isteyince olmuyor :)

Zor gerçekten. İlk hamile kaldığımda 10 ay uğraşmıştık. Sonra düşük yaptım, kaybettik. Ardından önerilen süre geçince tekrar başladık yine bir 7-8 ay sürdü, tam 1 yıl sonra yeniden hamile kalabildim. Eğer yumurtlama zamanını takip ediyorsanız ilişkiye gireceğiniz süreyi geniş tutun. Yani yumurtlama gününüz +/- 5 gün olarak gün aşırı ilişkiye girin. İlişki sonrası sırtüstü yatarken popo ve bel kısmına yüksek yastık koyun yatın. Ayağınızı duvara falan dikin. Ben de tam umutsuzluğa kapılıp tamam bir kere hamile kaldım, demekki artık olmuyor derken gebeliğimi öğrendim.

Bir de soğan kürü, incir kürü falan diyorlar internette tarifleri var. Ben çok bilimsel bulmamıştım ama denemeyi düşünmüştüm iyice umutsuzluğa kapılınca. Siz deneyin belki vesile olur.

Bana doktor çocuğun olmaz demişti. Olmayacakmış gibi kabullenmiştim. Bir anda bebek beklediğimizi öğrendik. Murphy’ye katılıyorum.

Demek istediğim aslında olmayacakmış gibi davranınca oluyor değil. Durum ne olursa olsun durumu kabullenip rahat olun. Önemli olan sizin ruh ve beden sağlığınız. Kolay gelsin.

1- ailenzde gebelik oranları nasıl?
doktor bunu sormaz ama aslında en büyük göstergelerden biridir..anneniz teyzeleriniz anneanneniz kaç yaşında, kaçar yıl arayla gebe kaldı, yumurtlama döngüleri nasıldı? niye kadınlar böyle şeyleri takip etmez bilmiyorum ama kendi doğurganlığınızın en büyük göstergeleri arasında bunlar.
2- doğum kontrol hapı kullandınız mı? ertesi gün hapı kullandınız mı? yumurta rezervinize bakıldı mı? kaç yaşından beri adet görüyorsunuz ve düzenli midir adetleriniz? (yumurtlama takip ediyorsanız özellikle) bir sürü test dediğiniz nedir? kilo, şeker, tiroid gibi öyküleriniz var mı?
3- en önemlisi rahat olacaksınız. demesi kolay biliyorum da bu iş böyle.

Size öncelikle bu olayı akışına bırakmanızı öneririm. Çevremizde herkes 7 ay çalıştık, 10 ay çalıştık falan diyordu.Bizde bizde başlayalım 1 yıla ancak tuttururuz diye düşündük. 1. ayda tuttu. Hatta çocuğumuz olacağını duyunca şaşırdık. Yani çocuğum olmalı olmalı diyerek stres yapmayın.Buradaki en ama en önemli olan şey stres yapmamak. Çevremde kim varsa stres altında. Çocuğum olmuyor olmayacak mı gibi. Siz normal hayatınızı yaşamaya devam edin, kendi kendine süreç gelişir.

Zaten bütün tahlilleri yaptırmışsınız, rahat bırakın kendinizi.

Denemeye devam edin bence de 40 yas ustu olup ilk defa cocuk sahibi olanlar da taniyorum 17 18 yasindayken bir turlu hamile kalamayanlari da.

Mesela benim annemle(18 yas) babam(25 yas) 93 yilinda evlemisler benim dogumum 95 yilinin sonuna denk geliyor. Halamsa 30 yasinda evlendi 1 ay sonra hamile kaldi.

Bu isler degisiyor yani. Doktorunuz olumsuz bir sey soylemedigi muddetce can sikacak bir durum degil.

ben dahil etrafımdaki 3-4 çift aynı sizin gibiydi.
ne zaman ki "amaaan başlarım planına programına. ne zaman olursa olur" kafasına geldiğimiz ay şak gebelik gerçekleşti :)

çok fazla kasmamak lazım yani :)

moralinizi bozmayın. ikiniz de beslenmenize, sporunuza, dinlenmenize ve eğlenmenize bu sorunu kafanıza takmadan devam edin. hiçbir fiziksel sorun yoksa elbet er ya da geç olacak!

Birlikteliklerinizde takvime dikkat ediyorsunuz degil mi? Belli tarihlerde hamilelik ihtimali yuksek.Bu tarihleri kacirmayin.

MR'a girdiniz mi* Polikistik over sendromu için kontrol yaptırdınız mı ya da başka türlü?

28 yaşındayım, 23 yaşında evlendim. korunmayı çoğu zaman boşverdik ve 5 yılda hiç gebe kalmadım. düşünmediğimiz için üzerinde durmuyordum ama son 6 aydır şüphelenmeye başladım. tüm kontrollerden geçtim, alanında isim yapmış profesörlere gittik. hiçbir şey yok hatta sonuçlar çok iyi, "çok elverişli". pkos, hormonal bozukluk hiçbi şey yok. eşimin de sonuçları iyi. peki bu kadar zamanda neden hamile kalmadım? bilmiyorum. yumurta çatlatma iğnesi oldum, doktorla takip ettik, yine olmadı. akışına bırakınca da bırakmayınca da olmuyormuş yani. tek gecelik ilişkilerden nasıl hamile kalınabildiği benim için büyük muamma şu sıralar. 6. yıla giricez yakında, bebek yok. ben de artık aklıma geldikçe üzülmeye başladım. bi yandan yaşım daha 28 diyorum bi yandan bu kadar yılda olmadıysa bundan sonra olmaz diyorum. birkaç ay daha deneyip tüp bebek düşüneceğim.

işin içine girmeden olmuyor. 30 yaş üstüyüz, 1 sene normal denedik daha sonra doktora gittik. her türlü test vs. yapıldı. artık dayanamadık dedik aşılama yapalım dedik dr gerek yok sağlıklısınız devam dedi. eşim her ay üzülüyor, bende üzülüyorum elimden bir şey de gelmiyor. bekliyoruz başka çare yok. bu işlere ilgim alakam hiç olmadı ancak işin içine girince herkesin zor hamile kaldığını anladım, ancak kimse bizi anlamıyor. zor çocuk sahibi olanlar bile ilk ayında hamile kalmış gibi davranıyor. hastanelerde en kalabalık bölümler kadın hastalıkları.

Yazıyı doğru çevirmemişsiniz. Aortta yırtılmaya yol açma ile aortta yırtılma riskinin artması istatistiksel olarak bambaşka şeyler. Yazıda aortta anevrizma riski olan hastalara bu ilacı yazmayın tavsiyesi verilmiş. Buradan ilaç normal insanların aortunu yırtar, kullanılmasın gibi bir anlam çıkmaz. Buna benzer uyarılar zaten birçok ilaçta var.

cipro temel antibiyotiklerden biri çünkü. Her antibiyotik her bakteriye etki edemiyor, farklı etki mekanizmaları var ve bu kategorilerden biri florokinolonlar diye geçiyor ve cipro bu grubun temel ilacı. Tıpta da oldukça önemli bir antibiyotik. Her ilaç gibi gerektiği zaman, gerektiği kadar kullanılmalı ve yine her ilaç gibi belli bir miktar yan etkisi de var ama sonuç olarak kullanılması gerektiğinde gayet işini iyi yapan bir ilaç. Ayrıca hemen her ilaçta envai çeşit yan etki yapar ama çoğunun görülme olasılığı oldukça düşüktür.

ilaç şirketlerinin doktorlara ilaç yazması için para ödemesi vb. bunlar şehir efsanesi. zaten herhangi bir ilaç şirketi ilaç yazma için dümen çevirecek olsa bunu kutusu 14 lira, tableti de 1 lira eden beş para etmez bir ilaç için yapmaz. kutusu yüzlerce binlerce lira olan ilaçlar var. okuyan-yazan insanlar olduğunuz için söylüyorum, 80 yaşındaki hayriye teyzeden bir farkınız olsun.

Yanlis cevirmedim.

www.bmj.com

Suradaki calismada kalbinde ve aortunda sorun olmayan ve bu ilactan 60 gun sonra bu sorunu yasayan hastalardan oransal olarak bahsediyor.

Para aliyorlardir haci.
Bi ara da bi agri kesici vardi mide kanatiyordu inadina onu yaziyorlardi. Sanki dunyada agri kesici kalmamisti.

Hatta diyalog suydu.

- miden nasil?
+ fena degildir yaani normal iste.

Gece kusarak uyaniyordun soruyu o zaman anliyordun.

@doxanikee arkadasin sorusuyla ilgisi yok ama tibbi mumessil yakini olarak sunu soyleyeyim doktorlarin faturalarina, cocuklarinin kres paralarina kadar odeniyor.

doktorlara misler gibi para ödeniyor tabi ki şaka mısınız?
ha x mahallesi aile hekimine ödenmiyor o para da itibarı olan, etkili hocalara filan ödeniyor. profilleme için istihbarat örgütü gibi doktor fişliyor firmalar. ama ödeniyor mu ödeniyor. önce orayı bi geçelim.

@lenin
hocam tıbbi ve istatistiki dilde o hazar ratio hesaplamasyla, ahanda x ilaç anevrizma yapıyormuş denmiyor işte...ben sizii anlıyorum ama @mikro haklı. bilim bu.

öte yandan bu araştırma isveç, (okumadım hepini yalan yok) şurası kesin ki: biz hem daha çok ab reçete diyoruz hem daha kötü kayıt tutuyoruz/öykü alıyoruz. yani böyle yüzlerce yırtılma vakası oluyordur kesin bizde de ama sorsan rakam yok. kız arkadaşınız bilinçliymiş bileklikle filan..sanırım siz de başındaymışsınız. böyle bilincin olmadığı çoook vaka oluyor :/ kamu bihaber değil ki: kamu bilmek isterse, obezitenin de, ab risklerinin de güzel farkında. ab için kamu spotu döndüren bir ülke burası yani başka yerlerde ortalama halk cipro mu biliyor sizce?...ama bizde kafalar başka, takdir-i ilahi diyor.

O kadar kolay olsa herkes yetiştirirdi, bollaşır fiyatı ucuzlardı degil mi?
Hepsinin kendilerince zorlukları var.

E ben de onu soruyorum. Zorluğu ne mesela? Bir ziraat mühendisi veya botanist veya denemiş bir çiftçi varsa açıklasın diye sordum.

Bitkilerin isteklerini karşılamak için gereken duzeni kurmak pahalıya geliyor. Başka bir iklimde kendi kendine yetişen bitki için burda özel sistemler kurmak gerek. Bu da tesis maliyetiyle birlikte ürünlerin fiyatlarına yansır, ithal etmesi daha ucuza gelir. Bizim memlekette kolaylıkla yetişen mercimeği Canada'dan almak manyaklik ama saydığınız bitkiler için geçerli neden yok. Yoksa bütün bitkiler, ekolojik istekleri bilindikten sonra doğayı taklit ederek yapay ortamda üretilebilir.

Rahmetli cografya hocamin anlattigi bilgiye gore bizim ciftcimiz bilgisiz. 100 yil once buyuk dedesi ne ektiyse onu ekiyor.

Kaliteli tohum icin makineler gelistirilmis. 10 cuval bugdayin rastgele 1 cuvalini ekim icin secmeyin. Gelin ayristiralim. Icinden iyi tohumu size verelim denmis koylerde hem de ucretsizmis bu islem. Yaptiran kimse cikmamis. Vanilya ekmek icin vanilya bilen ciftci gerek. Cikolata yemeyen insana nasil cikolata cekirdegi ektiricez ki.

mesela muğlada kuşkonmaz ekip avrupa satan kadın bir çiftçi var.
ama kız odtü mezunu, piyasasını bulmuş, işçi tutmuş yapıyor. piyasasını bulmak satabilmek en büyük mesele.
ben konyalıyım. bizim çiftçi gerizekalı. daha domatesi satıp parasını alamıyor ki (düşün mart geldi, daha geçen sene temmuzda satılan domatesin parası yok ortada) vanilya eksin..ülkenin çiftçi ortalaması bu: gerizekalı, AKPli, 16 yaşında kızını evlendirsin, kız 9 aya oğlan doğursun, kaynanası 12 bilezik taksın o da başlığı pavyonda yiyip kahvede anlatsın derdinde. hepsinin traktöründe banka plasmanı var kazanırsa 3 kuruş o da bankanın faizine gidiyor, ama faiz haram... bu profilden bıkan (mesela benim CHPli sülalem :) zaten köyde duramadı çocuklarını okuttu memur etti, kendisi de şehirde çocuğunun bebeğine bakıyor yahut en kötü, emekli dolana kadar asgariden kıytırık bir iş yapıyor, 1 dönüm yer ekmiyor. durum bu.
maliyet apayrı bir olay-ilk yatırım maliyetini gerekirse (şayet oluru olan bir ürünse, verim olacaksa) devlet de verir ama sen hiç hayatında il/çe tarım müdürlüğüne gidip dosya verdin mi? il tarım müdürlükleri devletin 1 numaralı arpalığıdır. 1 tane memur iş yapmaz hepsi AKP il müdürü gibi çalışır.
bir de yakın zamanda kadar çiftçilikte emekli olabilen yoktu -şimdi çiftçi bağkuru var. köylerdeki dedelerimizin ninelerimizin hepsinin koca koca ameliyatlarını cebinden ödedi çiftçi. tarla sattı, baba ameliyat ettirdi. içinde acısı var. şehirde sigortalı çalışıp üst-baş kirletmemek istiyor. şöyle düşün geri kalmış tarım yöntemleri uyguluyor, zaten zır cahil, 10 ay krediyle yaşıyor, 24 saati mesaiyle geçiyor, sonunda cebine asgari ücret kalmıyor. kimse köydeki adama kız vermiyor. herkes astsubay, polis hiç olmadı güvenlik olsun istiyor...sen olsan yapar mısın?

kahve yetiştirmek için denemeler yapılmış ancak kahve ağaçları için uygun iklim türkiyede yok. şartlar çok yakın olmasına rağmen elverişli değil.(galiba "topraktan fincana kahve" kitabında okumuştum). kahve için denemeler yapıldı yani ama diğerlerini bilmiyorum.

aslında başlarında ziraat müh olan bir okumuş insanlar birliği toplanıp bu tür girişimlerde bulunmalı bence de. okumuş olmalı ki ziraat mühendisinin lafına güvensin, aman verim artsın diye basmasın ilacı. erinmesin, küçük görmesin, çiftçi gibi çalışsın. sabırlı olsun. bunun için de birikim lazım bizde tabii. bence güzel şeyler olurdu.

ama işte araya siyasi durumlar girer de ambargomsu şeyler çıkar mı bilmiyorum. kendi tohumumuzu ektirmiyorlar diyen buğday çiftçileri vardı bir zamanlar. doğru mu değil mi hala bilmiyorum.

çok çok eskiden yalova bölgesinde avokado ağaçları varmış. yine ekilebilir aslında. bilgisizlik ve tembellik diyorum ben.
safran safranboluda var. ekimi toplanması zor herhalde. bilmiyorum onu. kakao, kahve ise belki iklim iyice değişirse ileride olur.

çünkü ziraat mühendisleri fizik öğretmeni, biyologlar manifaturacı oldu...

kendi tohumumuzu ektirmiyorlar diyen buğday çiftçileri vardı bir zamanlar. doğru mu değil mi hala bilmiyorum.

doğru ama kısmen
kendi atalık tohumunu kendin ekip kendi kullanımın için un yaparsan (yani resmiyette kimsenin haberi olmazsa) tarla tarla gezip ne ektin tohumu kimden aldın diyen bir kontrol mekanizması yok...zaten nasıl olsun kaç bin dönüm yer, devlette nerde o g..t
ama mesela ofise satamıyorsun. ofis zaten başkan ne derse onu yapıyor malum. mesela fiyat açıklıyor (normal alacağı ürün için) ama o ürünü almıyor, neden...düşünün acaba neden?
yerli tohumu satmak yasak ama takas etmek serbest :) biz satmıyoruz ama takas ediyoruz (şakaa len bildiğin bedava veriyor amcamız dayımız ama aramızda kalsın) mesela ekmeklik buğday tohumu kendi içimizde.

Bu konu bir eksi sozluk basligini hak ediyor.

Okuduğum kadarıyla Türkiye'de tarımdan elde edilen gelirin düşük olma sebebi doğal koşullar değil de çiftçilerin eğitimsiz oluşu ve devletin bu konularda herhangi bir aksiyon almayışı.

Madem böyle ben diyelim baya para babası bir iş adamıyım. Gittim ekmeyi planladığım ürünlere uygun bir bölgeden tarla kiraladım 10-15 sene veya satın aldım büyük miktarlarda. Sonra getirdim adam çalıştırdım o tarlada, makinalar aldım, seralar kurdum vs. Başladım birim fiyatı pahalı, egzotik ürün üretmeye. İç pazara da vermedim, müşterim Avrupa'da hazır diyelim, direkt saldım gönderdim. Oluyor mu böyle?

egzotik ürüne gerek yok
gel mesela benim köyümün burnunun dibinde ulukışla var
türkiyede kiraz'ın en geç olgunlaştığı yerdir
bütün ürün direkt avrupaya gider
ha egzotik bir meyveyi uzakdoğudan hindistandan daha lezzetli uygun yetiştirirsin ya da pazarlarsın, olur ona olmaz dediğimden değil -sadece bilmiyorum :)

ama şunu biliyorum: adana tarafının hastalık sıkıntısı oldu. daha yukarı enlemlere çıktılar. adamlar profesyonel bahçeci- ama bunun tarımı buğday gibi at ürünü bas ot ilacını sula şeklinde değil. adamlar bahçe tutmadan önce mühendis tutup rüzgar ölçümü yaptırıyor. şirket mantığıyla çalışıyorlar, yapıyorlar. ya fabrikaya ya da avrupaya ürün yetiştiriyorlar klasmanları var. yapan yapıyor yani. fakat bunlar çekirdekten yetişme kaç kuşak meyveci insanlar. sen sektörde 0 bilgiyle iş yaparsan kesin kazık yersin.

alanlar aldı. hala da devam ediyorlar. ajanslar var yurtdışında vatandaşlık hayaliyle buradan ev aldırıyorlar. özellikle emlak konut satışları yoğun oluyor. bir arkadaşım yeni sattı evini mesela bir arap kardeşimize. 2. evini almış galiba bir tane daha alınca vatandaş olacakmış.

alanyanın doğu tarafları iranlı doldu, hala da gelmeye devam ediyorlar. aralıkta otele gelen 27 yaşındaki ingilizce öğretmeni, işinden istifa edip ev bularak dün tekrar geldi. konaklamaya gelen iranlıların 4te 3ü ev alıp yerleşmek için geliyor, görüyoruz.

Bir tane müşterim vardı milliyetini hatırlamıyorum fakat ya Filistin ya da Suriye Irak İran üçlüsünden biriydi neyse bu dükkanını satışa çıkarmıştı Türkiye’den ev almış oraya yerleşmeye başlamıştı. Yeşilköy mü ne oralarda ne yapılan/yapılıyor olan bir siteden ev almıştı. Türkiye çok güzel müslim yeri, kadınlar kapalı, çocuğu kuran kursu gibi böyle bir mektebe de gönderecem diyordu. Ve salak elinde Norveç vatandaşlığı olmasına rağmen Türk vatandaşlığına geçmekten çok mutluydu.. yaaa böyle canlılar da oksijen diye alıp yaşıyor

bu ay satışlar kilit
yeni bir kanun çıktı; tapuda işlem yapabilmesi için tercümanın adli bilirkişi olması gerekiyor
istanbulda adli arapça bilirkişi tercüman 5 kişi mi ne var- çünkü kimsenin haberi yoktu böyle bir şeyden. başvuru zamanı geçti. kasıma kadar da yeni bir adli bilirkişi listesi yenileme olayı olmayacak.
çoğu şehirde hiç yok
sakarya yalova filan 0 şu an.
yani satış var mıdır onu bilemem de satış varsa bile resmi işlem olamaz.

yok. brezilya portekizce, diğerleri ispanyolca.

Biz de Türkiye'de Türkçe konuşuyoruz ama kuzeye güneye gittikçe ağızlar değişiyor, anlaşılamayabiliyor. Bu ülkeler İspanyolca konuşsa bile birinin diğerini anlaması kolay olmayabilir, ayrıca Brezilya Portekizce konuşuyor.

ispanyolca öğrenirken bizim kitaplarda bir bölüm vardı
işte buna arjantinde şu deniyor meksikada bu deniyor diye.
daha çok kelime farkları düzeyinde fark var sanıyorum. gramer konusu olarak hiç hatırlamıyorum-ama daha ileri düzeyde belki vardır bunu iddia edemem. atıyorum gazeteler veya medya dili gibi racon/register olarak da belki farklar vardır...
halkın konuştuğu dilde kelime haricinde illa telaffuz farkı da vardır da, ingilizce gibi çılgın boyutlarda değil (ispanyolca kulağa öyle geldiği için de olabilir tabi)
dil olarak "sektör" açısından bakınca mesela 2ye ayırıyorlar temel olarak: ispanya ispanyolcası ve g.amerika ispanyolcası diye..zannedersem yazılı dilde kıtaca anlaşabiliyorlar.

brezilya-portekizce
guyana-ingilizce
fransız guyanası-fransızca
surinam, curaçao ve aruba-felemenkçe
peru ve bolivya’nın bir kısmı-aymaraca

diğerleri ispanyolca.

Bana da öyle geldi biraz. Basit sorulara bile cevap vermeye tenezzül etmiyorlar.

bir dünya farklı sektörde çalıştım. yazılımcılara kadar dışa kapalı olan, ketum olan, meslek sırrı takılan çooook sektör var.
hatta kodları ortalıkta geziyor, üniversite yıllarımda manyak mı bu adamlar para almadan niye koyuyorlar filan derdim (sene 2001 tabi)
ama yani düşün sürekli otur otur otur sürekli düşün beyin yor, veya aynı şeyler kes kes yapıştır aynı şeyler satırlar satırlar
pöööf yani. çok sıkıcı adamların işi. öğretmek istemediklerinden değil bence usanıyorlar.
ha işleriyle ilgili konuşmamak değil; yine konuşurlarsa işlerini konuşurlar. mühendis erkek profilinden (baskın olarak) bahsediyoruz adamlar genel olarak konuşmayı sevmiyor.

iki kuzenim de yazılımcı/programcı falan. ikisi de öğretmeyi sevmemekten ziyade az konuşan insanlar. öyle hiç sesleri gereksiz yükselmez, gereksiz konuşmazlar. ama yardımcı olma hususunda bir yamuklarını görmedim.

haklısınız. acayipler. birşey istediğinizde istenilen şeyleri anlamsız buluyorlar ama neyi anlamlandırdıklarına dair bir fikrim yok.

not: bir zümreyi karşıma alma amacı gütmüyorum, tşk.

benim gördüğüm tam tersi. 23 yaşında, geride kalan 5 yılda hiçbir şeyi başaramamış, daldan dala atlamış bir dangoz olarak "yazılımcı olcam!11!" diye gaza geldiğimde duyuru ve sözlükte o kadar fazla yardımcı oldular ki yazılımı şu an hiç umursamamama rağmen sırf bu insanların emeğini boşa çıkardığım için utanıyorum kendimden.

kendi alanım için konuşuyorum, bir baltaya sap olamamış adam "burada para ve yurtdışı imkânı var" deyip "abi nasıl yapılıyo bu işler bana yol göstersene" dese ağzının ortasına vururdum, "sktir git lan seninle mi uğraşıcam" diye. duyuru-sözlük ve bunun dışında birkaç arkadaşım öyle yapmadı. akla gelebilecek en lüzumsuz, saçma sorularımı dahi cevapladılar. yazılım bilgim zaten şu maymunlu meşhur bi' oyun var, onu bitirmekten öteye gidemedi, ona rağmen 95399359395 tane soru soruyordum. bir de gerçekten yazılım konusunda gelişim kaydetsem neler yaparmışım.

toplamda en az 7-8 kişiyle konuştum. cevap vermeye tenezzül etmeyen sadece bir kişi oldu. velhasıl kişisel tecrübem tam aksi yönde. şaşırdım, sevindim. keşke becerebileceğim bi' şey olsaydı.

birisinin tavrından dolayı çıkarım yaparak genelleme yapıyor gibisin. kendimden ve çevremden biliyorum yazılımcıların çoğu yardımseverdir.

her şeyi geçtim ortada stackoverflow.com gibi soruların cevaplandırıldığı, github gibi açık kaynak kodlarını paylaşan insanların olduğu platformlar varken bunu söylersen taş olursun.

yalnız şöyle bir şey var eğer gerçekten birinin sorduğu sorununun cevabı çok teknik ise anlayamayacağını düşünüyorsam kendimi yormuyorum. belki onunla ilgili bir tavra denk gelmişsindir.

50 çalışanı olan bi işletmenin 2 yazılımcısından biriyim. işimle ilgili kendi cebimde notlarım olsun diye bi arama çubuğu ve gerekli bilgileri içeren bi uygulama yazdım. apk olarak kurdum kendi telefonuma. bişey lazım olunca arıyorum buluyorum detaylı bilgileri.

şimdi iş yerinden bir arkadaş heves etti, diyor ki "5 dk bana göster de ben de kendi bölümümle ilgili yazayım. sen biraz göster ben zaten gerisini hallederim" diyor. direk hayır demek zorunda kaldım. çünkü benim o adama bişeyler anlatabilmem için belli bi mantığı kavradığını taban almam gerekiyor. sıfırdan anlatacak kadar vakit de ayıramam mümkün değil.

soruyu görünce kendimi gördüm. biraz da alındım. o yüzden gereksiz uzattım. benim ketumluğum burdan. sizin denk geldikleriniz de buna benziyor olabilir.

Paylasmadigim bir tane hayvan gibi dokumanim var, yillar yili her sorun ciktiginda satir satir ekledigim icin veresim gelmiyor.
Piyasada kitap olarak da yok zaten o bilgiler.

Onun disinda cok adam/kadin yetistirdim. Geneli nankorluk yapmistir pisman etmistir.
Hatta bir tanesi su an holdingin birine it yoneticisi oldu.

Hala da sorana ogretirim 3 gun sonra ukalalik eder mutlaka.
Ketum olanlari takdir ediyorum bu yuzden

çok keyifli bir iş gibi gelmiyor bana belki onlar da zaten çalışırken sıkıldıkları için günün kalan kısmında bundan bahsetmek istemiyorlardır. ben de işimi anlatmayı sevmem, mesai yapıyormuşum gibi geliyor. ayrıca gerçekten uzmanlık isteyen bir iş ve hiç bilmeyen birisine anlatmak zulüm. adamlar yapıyor ya diyip geçmek lazım.

Fıtrat meselesi. Yazılımcı tanıdığım yaşı 50deb fazla hem de gelin size yazılım öğreteyim beraber çalışalım modunda. Hiç yazılım geçmişimiz yok ona rağmen ugrasacak

Alalası yok ya. Yazılım kadar alaylının olduğu başka sektör var mıdır bilmiyorum. Adamlar her şeyi nette paylaşıyor aksine. Bana böyle sor kendi mesleğimle ilgili danışmanlık ücreti isterim.

o yüzden her yerden ücretli ücretsiz kurslar, makaleler, eğitim paketleri fırlıyor. allahtan iş öğretmek istemeyen halleri bu yoksa gece camdan girip zorla kod yazdıracaklarmış.

ogretmek istemediklerinden degil cogunun sosyal becerileri zayif

not: yazilim muhendisiyim.

şu dönemde siz de yazılım öğrenin muhakkak öğrenmelisiniz diyip frontend öğrenmeye başlamak gibi bir hype var, ondan bezmiş olabilirler.

net cevap : evet

bence tam tersi. yazılım kadar karşılıksız yardım edilen bir sektör daha görmedim.

kimsenin kuruş kazanmadan yaptığı işletim sistemi var, gönüllü ansiklopedi var, reddit var, Quora var, hayvan gibi yazılım soru-cevap mekanları var, var oğlu var.

tam tersine yazılımcılar öğretmek için benim gördüğüm en açık insanlar. boş muhabbete pek meyilleri yok, o başka bir konu...

geçen yaz oradaydık; akyaka sakin olmaktan çok uzak.

akyaka merkezde denize girecek bir yer yok öncelikle bunu bilin, etraftaki yerler güzel araba yoksa akyaka bu açıdan sıkıntı olur.
denize girmek için akbük yolundaki koylara veya direkt akbüke gidiyor insanlar akyakadan :) hiç değilse maden iskelesi tarafına gidin.
karaburunu bilmiyorum ama kaş'ta 4 gün (kaşın denizi güzel hakikaten) kaldım akyakada 2 sezon yaşadım.
akyakaya "uğrayabilirsiniz" zaten akyakanın içi 1 günde gezilir bitirilir, kahvaltı veya balık yenir, azmakta tekne turu yapılır, biter.
1 gün de akyaka çıkışlı büyük tekne turlarına ayırabilirsiniz. araba yoksa akyakada başka yapacak bir şey yok.
dalamandan havaş yol ayrımında GO'da indiriyor, akyakanın içine minibüsler giriyor.
yazınki kadar kalabalık olmasa da eylül ortasında da üniversiteler açıldığı için muğla ve izmirden öğrenciler oluyor.

Valla ben 18 eylülde gittim geçen sene, bi hafta kaldım, bayıldım Akyaka'ya. Gayet sakindi, hiç kalabalık değildi. Hava da suyun ısısı da çok güzeldi. Bir gün Muğla merkeze gitmek dışında hep Akyaka'daydım, hiç sıkılmadım da. Tatilden beklentinin ne olduğuyla alakalı sanırım biraz. Ben denize gireyim, yatayım, akşam iki bira içeyim kafasında gittiğim için gezme tozma aramadım pek.

Lakin denizi hakikaten pek güzel değil :) İki saat yürüyosun hala diz boyunda kalıyor :) Maden iskelesi tarafını beğendim ama.

Bizim amacimiz deniz aslinda kas bu anlamda cok iyiydi her yerden girebiliyorduk. Peki rahatca denize girecegimiz, denizi guzel tavsiyeniz var mi?
Araba olmadigi icin cok yer degistirmeyecegimiz bir tatil ariyoruz. Akyaka merkezin denizi guzel olsa bize yeterdi aslinda..

Akyaka’ya n’olur gelmeyin. Sonra herkese anlatıyorsunuz dolup taşıyor memleket.

arabasız akyaka çok sapa kalır. çok küçük bi yer ve denizi de aşırı dalgalı. eylülde datça sakin olur.

Datca selimiye yapsak o zaman 3 gun 3 gun?

Evet oyle.
Buyuk bir odulum olmadı ne yazik ki:(

Tabi ki!
Tek ödül benim, bence güzel de bir ödül oldum.

canım anam <3

maddi desteğim var, hiç onu üzen bir evlat olmadım. arkadaşı gibiyim bu yeter sanırım.

Ödül müdür bilmiyorum ama şu an hastane de yanındayım. Her zamanda yanımda olucam.

bulaşık makinası aldım geçenlerde, maddi olarak en büyük bu.

manevi olarak da sürekli düşünüldüğünü bilmesi, hal hatır sorulması en büyük ödül.

Ilk maasimla yüzük almistim hanimefendiye.

Bence de iyi ki varlar.

iyi ki var.

en büyük hediyemiz: babama karşı onun yanında varolmamız.

kadın bugün kandil diye niyetliydi gittim ekmeğini aldım :)
annem böyle şeylere seviniyor benim, çünkü o herkesi düşünür, hep düşünür ve yapar, onu kimse düşünmez :/ (abartı yok tüm mahalleyi, tüm sülaleyi, kurdu kuşu düşünür, nasıl bir sabır nasıl bir kapasiteyse bitmedi...)
en büyük ödülüm 10 gün tatildi, her şey onun için düşünülmüştü. inşallah tekrarı olur.

Tanıyanlar var beni burda ama neyse.

Olmadı. Kral çıplak.

Lakin.
Ama onun annesine oldu. Yıllanmış bir ödül. Utansam da hayata dair gurur duyduğum tek hareketim bu. Mirasım da bu olabilir.

değil

Evet anne gibisi yok. Maalesef benim de annem yok ama. Ne sanslisiniz annesi olanlar, annesi olan herkesi cok kiskaniyorum. Annem olmadigi icin bir sey basarsam bile kim benimle gurur duyacak ki diyorum. Buyuk bir eksiklik.

ben de iyi ki var diyen şanslılardanım ama değil diyenleri de anlıyorum şahit olabildiğim kadar. babanın "iyi ki var" olmaması ile anne çok farklı, etkileri çok daha ağır.

en büyük ödül, telefon almıştım o galiba?

anamı çok severim, gurur duyarım, canım anam go girl go. hiçbir ödülüm olmadı açıkçası. ne okulu bitirip iş güç sahibi olduk, ne para kazandık. çocukken çok akıllıymışım, o zamanlar dehşet iyiymişim ama liseden sonra çok bozmuşum. ana tabii, her halükarda sevdiğini biliyorum ama eskisi kadar yakınlık bile göstermiyor açıkçası, sıkıldı herhalde denyoluklarımdan. pek bir şey vermedim, uzun vadede verebileceğimi de zannetmiyorum. en fazla işte belki arabam falan olursa gezmek istediği bir yere götürürüm. çok istiyormuş öyle çocuklarıyla gezebilmek. olursa o olur yani. ona kalsa ev alacağım falan... nah. 30 yaşında mezun oluyorum zaten. iş bulduk, para kazandık, kyk borcunu ödedik, akıl sağlığımızı koruduk, işten atılmadık, belimizi doğrulttuk da annemize ev alması kaldı.

Iyi ki varlar. Sag salim hep varolsunlar. Benim annemin kendini dusundugunu hic gormedim. Dışarıda bir sey yese paket yapip eve getirmezse rahat yiyemez. Oysa ki kucuk degiliz ve istersek alir yeriz ama nasıl bir duyguysa bogazdan gecmiyormus. Alisverise gittiginde sevecegimiz bir seyler gorurse kendine bir sey almaktansa o akkini bize bir seyler alarak kullanir. Kendi annesi yani anaannem dunyada tanidigim en kotu karakter. Maalesef kotu anneler de var.

Annemin mutlu olmasi yuzunun gulmesi icin abim ve benim saglikli ve mitlu olmamiz yetiyor ama ben calisirken ona butcem yettigince altin takilar alirdim. Cok sever. Ona yapacagim maarafa hic acimam. Yeterki mutlu olsun rahat etsin.

skills kısmında trados studio 2015 olarak yazman daha hoş bence

ya da cumle icinde "I have over x years of experience with Trodos.." diyebilirsin. "knowledge of Trados Studio 2015" cumlesi o konuda genel bir bilgi sahibiyim seklinde algilanabilir. CV de daha somut cumleler kurmakta yarar var.

Belki biliyorsunuzdur ama su sitedeki formati kullanabilirsiniz. Bir cok dilde ornek cvler de var;
europass.cedefop.europa.eu

knowledge çok genel, kaç yıl kullandığınızı belirtin onun yerine veya onu kullanarak yaptığınız projelerden bahsedin.

@taurina
onunla yapılacak çeşitli bir projesi yok, bu çeviri programı, başka bir işe yaramıyor.
CVde bir bölüme
CAT tools:
SDL 2015 yazman gerek zira adı 2011'den beri (şimdi düşündüm de hatta 2009dan beri) SDL, 2006-2007 olanlarda adı tradostu.
başka CAT tool kullanıyorsan onları da yaz (bende idiom, memoq, across, xtm ...hepsi yazıyor) ama SDL için kurulu olan tüm versiyonları, memoq içinse (preferred) diye yazıyorum. SDL ve memoq haricinde de kolay kolay almıyorum bir iş.

Havacılığın nerdeyse tüm maliyetleri dolara endeksli. Eski fiyatları tekrar görmek biraz zor.

öncelikle neyin fiyatı uçmadı ki? tüm şehirler öyle şu sıra, aksi için anca kampanyası yeni açılmış bir hattı filan olması lazım.
sonralıkla
Kayseri özelini bilmiyorum ama olabilirlikler:
kayseri için turistik kast ettiğiniz şey kışın kayak yapanlar mı? öyle bir turistikliği filan yok yahu kim uçakla kayseriye kayağa gidiyor..asıl yoğunluk 1-hac 2-gurbetçi sezonu olur iç anadolu şehirlerinde. şu an ikisi de değil. yani: uçuş sayısı az olabilir. yanlış bilmiyorsam THY epey uçuş azalttı (teyide muhtaç bilgi)

dolar iki katına çıktı, uçak biletleri de zamlandı haliyle

talep de çok arttı tabi. artık insanlar otobüs biletinden önce uçak bileti bakıyor. kullanımın artması da fiyatları artırdı.

Kayseri turistik degil mi?

Nevsehir havalimanina ucus cok az, kapadokya’ya gidis icin genelde kayseri havalimani kullaniliyor.

adli tıp hakkında öyle şeyler söyleniyor ki. güvenilir bir kurum olduğunu düşünmüyorum. o yüzden böyle bir şey olabilir.

adli tıbbın kullandığı belli oranlar var (hiç konum değil ama) mesela 1 eli yoksa %10 engellidir gibi.
ama bu kadar kesin olmayan gri bölgeler de illa ki var, birkaç durumun birleşmesi hali var, hastalıkların şiddetleri var, var da var... hekim kaanati dediği şey hakim kanaati gibi; isterse üst sınırdan verir. isterse başkasının ak gördüğünü o gri görür.
adli tıp olarak özel bildiğimden değil ama maluliyet raporu çıkaran insanlar forumlarda tartışıyor, görüyorum (benim kronik bir hastalığım var). "bana şurası %30 verdi yok burası şu hastalığa %35 veriyormuş" yazılıyor..oluyor yani.

devlet camilerin faturalarini falan oduyor mu? imam maasi falan oduyor merkezi kontrol altinda tutmak amaciyla.

o kadar rahatsızım ki bu konuda, bilmem ne yöresindeki kurs içi, kenya daki cami için, arkadaş memleketteki camilerin tamamını halk yaptı, bazı kırsal kesimlerde imamın maaşını bile cemaat öder, bu imamlarında bi parayı, bi hediyeyi geri çevirdiğine, "yok kardeşim, ben peygamber değilim bana hediye verince cennete girmessin, zaten maaşım senin 6 ayda gördüğün paraya denk, çiftçisin zor ekmek buluyosun, bana verme çoluk çocuğuna al" diyeni de olmaz hiç. İmam hatip te, arapça alfabeden sonra nasıl dilenilir onu öğretiyorlar heralde, bende bi 5 senedir filan hiçbi şart altında camiye para çalışmaz. İmama hele sakın acımayın, para da verilmesin, fıkhen zaten para karşılığı namaz kıldırmak bile tartışmalı husustur, pekala arta kalan zamanları da var. Bizim insanımız yolda para bulsa camiye verir. Bence vermeyin kardeşim, hayrıma mani olma diyene de, daha ala hayır kapıları bulunabileceğiniz hatırlatırım.

devlet camilerin faturalarini falan oduyor mu?
ödüyor
imam maasi falan oduyor, evet ödüyor da o toplanan paraları sayıyorlar tam olarak hatırlamadığım yüzdeleri var bilmem ne kadarı camiye gidiyor bilmem ne kadarı bağlı olduğu müftülüğe bilmem ne kadarı kişilere -sanırım imam yüzde on alıyormuş, esas payı ise diyanet vakfı alıyor maşallah cemaat her cuma bir daire başkanına audi çekiyor yani . bazı yerlerde cami derneği var mesela bunların görevlisi var onlar alıyor- sizin eleman bunlardan olmasın? - bunlara ne yapıyorsunuz parayı diyen de yok ...bu kadar güzel para olan işi bırakırlar mı sizce?
not: fıkhen namaz maaşla kıldırılmaz düşüncesiyle imam olunmayan bir aileden geliyorum, o yüzden devletin bu imamlarına antipatim çok yüksek.

Ben de kuruş vermiyorum, önce cami yaptıracağız diyorlar, sonra biliyorsunuz camimizin kliması yok, biliyorsunuz alttan ısıtma lazım, avizeler yetmiyor Allahın evini ışıksız mı bırakalım, oydu buydu derken bir bakıyorsun her hafta para isteniyor.

Diyanetin bütçesi eğitimi, sağlığı geçmiş milyonlarca lira olmuş, e imama verdiğin maaş birkaç bin tl, başka harcamalar da vardır hadi onları da çıkardım nereye gidiyor bu kadar ödenek? Not: Zırhlı S serisi Mercedes

hiç pet beslemedim ama biyolog olarak bildiğim, hayvanı kendi haline bırakın yavruları da ellemeyin. şu anda siz stres faktörü olursunuz.
daha sonra anne hayvan için yemek verebilirsiniz.

Emmeyen ilk yavru için herhangi bi müdahalede bulunmayalım mı? Bir de anne bazen yavruların üstüne yatıyor veya patisiyle bastırıyor. Onları annenin altından kurtarıyoruz. Onu da mı yapmayalım?

Hiç dokunmayın, biraz kendi haline bırakın. Bazen yavruların bazıları emmeyebilir, hatta emmek istese de anne kedi bir yavruyu yanından uzaklaştırabilir (yavruda bir sorun hissetmiştir). Bunlar doğal şeyler.
Annenin yavruyu istemediğine veya yavrunun hiç beslenmediğine 100% eminseniz: sorunlu yavruyu dilerseniz damlalıkla kendiniz besleyip hayatta tutmayı deneyebilirsiniz. Şırıngaya ilk başta şekerli koyun, onu verin. Sonra keçi sütü verin. İnek sütü vermeyin, sindiremezler.

Annenin altından kurtarmayın :)
Anne onları ısıtıyor. En önemli şey vücut ısısı yavrular için. Anne yavruyu ısıtıyorsa iyi bir şey, toparlanır onlar.

Annenin yavruyu istemeyip beslemediğine tam olarak ne kadar sürede karar verebilirim? O süre zarfında yavru ölmesin?

2-3 gün bekle bence. Bir de her an başında duramazsın, bu yüzden beslenip beslenmediğini tam göremeyebilirsin. Yavrunun hal tavrına bak. Belirgin olarak zayıf ve halsiz duruyorsa müdahale et. En önemli şey sıcak durmaları şu an, bulundukları yeri onları rahatsız etmeden sıcak tut. mesela bir kutu içindelerse kutunun altına battaniye koy. Çok elleşme, annenin rahat, stressiz olması lazım.

ayrica siz elledikce kokunuz siniyor bu yuzden anne bu sefer hic kabul etmeyebilir. muhtemelen ilk yavru sorunlu, anne de bunu anladi. hatta yiyebilir de onu. ve buyuk ihtimalle anne sutu olmadan hayatta tutmaniz cok zor olacak. veterinerden sut almanizi oneririm.

@pide: yemek mi? Annenin yavru yediğini hiç duymamıştım.

@ebabil curnatasi, yaygin aslinda bu. birebir sahit olmadim ama cokca duydugum bi sey. hem kedide hem kopekte.

Lateks eldiven harici dokunmadık, ekstrem bir durum olmadıkça dokunmayacağım o halde. Diğerlerine göre daha cılız, emmeye isteksiz fakat anne, yavruya karşı ilgisiz değil. Başta bi soğuk yaptı, sonra ilgilenmeye devam etti.

Teşekkür ederim herkese bu arada çok çok.

1-hayır
2- normalde olması gereken her şeyin çevrilmesi mizanpajın da birebir ayarlanmasıdır
ama sallapati iş yapan bir çevirmen onaylar, o çevirmenin de zaten anlaşmalı noteri vardır o da tasdikler, olmaz diyemem oluyor. piyasamız bok gibi.
bu arada sen kendin çevirip 3 kuruş kar edecem diye uğraşacaksın da
1- esas parayı çevirmen almıyor zaten noter alıyor, 1 sayfaya çevirmenin alacağı 15 lira (pazarlık yaparsan) noterin alacağı 100 lira, kesinlikle hiç pazarlık şansın yok
2- sen çevir getir ben kaşe basarım diyecek tercüman da kaşe bastığı için para alır :)

kendi çevirdiğiniz şeyi noter onaylamaz. noterlerin anlaşmalı oldukları yeminli çevirmenler vardır, onları onaylarlar. boşuna yeminli tercüman diye bir kavram yok.

olması gereken sayfadaki herşeyin bire bir çevrilmesi ve formatın ayarlanmasıdır ama bunu hakkıyla yapan çevirmeni ara ki bulasın.

genelde çevirmenler size çeviriyi yaptıktan sonra onay için son halini gönderir, değişiklik vs yapılması gereken bir yer varsa o zaman belirtebilrsiniz. dikkatli inceleyin, daha önce yanlış isim soyisim yazdıkları, protokol numarasını unuttukları, hatalı çeviri yaptıkları, copy-paste hataları gibi durumlara denk geldim, mutlaka iyi kontrol edin.

siz onayladıktan sonra çevrimen notere götütür onayını yaptırır, siz de gider teslim alırsınız.

not: bu işlerden çevirmenin alacağı para sayfa başı 15-20 liradır, esas parayı noter alıyor, o da sayfa başı 100 lira gibi bişey.

ben geçenlerde amerika için ihtiyaç duydum, trdekiler çok yüksek para istediler, şu site çok daha uygun fiyata 1 gunde çevirip amerikada notere onaylattı, bilgi olsun diye bırakıyorum: rushtranslate.com

Önemli olan mutluluk, sevgi ve saygı. Bunlar oluyorsa. Kişiler memnunsa ve diğer şeyler dediğiniz şey herhalde seks. Seks de varsa neden olmasın

valla koltuğa bağdaş kurup oturan terlik giymeyen misafir duyurunu görünce direkt olarak bu senaryoyu senin yazdığını düşündüm.

bence ayrı evlerde yaşayıp, sadece 25 dakka seks için buluşsalar daha mutlu olurlar sanki hehehe

Fazla robotik. Sirket mi orasi? Ev ev

Bu kadar sistematik yürümez, sanmıyorum. Ama imkansız da değil.

ayrı banyolara sahip olmanın her zaman ilişkinin ömrünü uzatacağını düşünürüm.
ama ayrı banyodan kastım çamaşır makinesine kadar değil.

bu durum biraz fazla yapay ve kopuk geldi bana.

sekste sorun yoksa bence en ideal, uzun ömürlü evlilik.

Çok fazla duygusuz bir ilişki. Çiftlerden biri hasta olsa ne olacak? Diğeri ben senin arkanı toplamam kendi başının çaresine bak mı diyecek? Ya da atıyorum birinin duş başlığı ya da makinesi bozuldu diğeri olmaz benimkinde yikanma/yikama mı diyecek? Allah bilir bunlar pijamalariyla bagdas kurup ayni battaniye altinda film dizi falan da seyretmiyorlardir.

Böyle bir evlilik olur ama ne derece evlilik olur bilemedim:/

bu işlerin hepsini yapan erkek tanıyorum yemek yükü de onda sıkıntı yok. çok normal.

Pek çok kadın için ideal koca

Aslında gayet güzel ya

denildiği gibi çok robotik geldi bana da. Fakat her ilişkinin dinamiği farklıdır,herkes memnunsa neden olmasın. bana uymazdı.

Hiçbir kadın istemez ama erkekler isteyebilir

bu evlilikte kimse birbirini sevmiyor belli ki. kimse kimsenin dağınıklığıyla uğraşmasın eyvallah da sevdiğim adamın kazağını koklayarak katlarım, bi kere de laf etmem.

hayalimdeki evlilik:(

evliliği çocuk oyuncağı mı sanıyorsunuz? nasıl bir hayat sürdürüyorsunuz?

olmaz. bahsettiğin şey evlilik değil ev arkadaşlığı.

çocuk olunca ne olacak? 3. banyo mu yaptıracaksınız çocuk için?

Çamaşırların iki ayrı makinada veya ayrı ayrı yıkanması hariç gayet normal olan evlilik. Robotik değil, şirket hiç değil. Dediğim gibi çamaşır yıkama olayı hariç çok çok mantıklı. evliliklerde gerginliği ve tahammülsüzlüğü arttıran en büyük meselelerden biri dağınıklık ve çiftlerden birinin bir diğerinin arkasını toplaması. Saçma sapan şeylerle büyüyen bir tartışmayı elemişler en azından. Ben beğendim.

allahım olabilir mi böyle bir şey lütfen olsun çünkü :'( abur cuburların da ayrı olmasını eklersek böyle bir evliliğe sıcak bakabilirim.

ona beraber yatıyorlar denmez. birbirlerine misafirliğe gidiyorlar, bazen yatıya kalıyorlar denir.

burdan bakınca ev arkadaşlığı gibi duruyor.

Benim camasiri yikamiyorsa niye evleneyim ki, ayrica yemek yapacaksam da evlenmem.


Lan benim ev arkadasim vardi erkek kendisi, onla eve ciksam bu karidan daha cok hizmet eder.

Seks olayini da escortla hallederiz temizlikci teyzeden daha ucuza gelir :)

Yahu sırayla yemek yapmanın nesi robotlaşmak? Bana garip gelen tek şey ayrı çamaşır makineleri kullanmak oldu, vardır onun da bir nedeni. Çünkü herkesin kişisel buzdolabı veya bulaşık makinesi yok anladığım kadarıyla. Kadın erkeğin para kazanma yükünü paylaşıyorsa erkek de evdeki yükü paylaşmalı bunun nesini beğenmediniz? Yok sevdiğim adamın kazağnı öper katlarım, yediği yemek tabağını yalarım falan.

vücut sıvısı değiştirmekten çekinmediğin, birlikte uyuduğun insanla aynı makinede çamaşır yıkamaktan çekinmek hastalık bence...
ha kimse kimsenin arkasını toplamasın, günümüz dünyasında zaten kimsenin öyle bir vakti yok ve eşşek kadar 2 insan kendi döküntüsünü toplayabilmeli -daha doğrusu zaten derli toplu bir düzen içinde yaşamayı başarabilmek lazım. yine bi gün sen pişir bir gün ben, son derece mantıklı bir yöntem. türk hiç görmedim ama Alman arkadaşlarımın çoğu şeyi böyle paylaşılmıştı. sadece yemek temizlik değil mesela 3 gün çocuğu biri alıyordu 3 gün biri.
ama dediğim gibi çamaşır makinesini ayırıyorsan..ohooo yani. elektrik faturasını da ayırırsın. senin misafirin benim misafirim de olur...çamaşıra gelinceye kadar.
bu paylaşım değil ayırım, bu "ayırma" olayı için makul bir neden olmadıkça bence evlilik gibi evlilik bu değil.

seksi de el birliğiyle yapıyorlar dimi, onun nasıl olduğunu belirtmemişsin. bir de kadın başak burcu mu?

Çamaşır makinesi ayırmaya varacak bir insanla aynı evde yaşamak istemezdim (ki kadınım, tümden pejmürde, pis değilim). Bence bu bir takıntı evlilikten önce halledilmesi gereken travmalar, takıntılar var...

İdeal evlilik. İki farklı banyo dışında bizde de aynı. Neresi robotik ve sistematik anlamadım?
Evli olmayanlar durumu abartmış resmen:)
Sabah aynı anda uyanıp işe gitme telaşı içinde lavabo tuvalet duş sırası beklerken anlarsınız iki ayrı banyonun lüksünü.

Evde böyle bir lüks varsa kullanılsın tabii ki rahat rahat, gerisi de ev işlerini bölüşülmesi zaten.

Götünü toplayamayan, yemek yapamayan erkelerin işine gelmeyecek bir durum sadece.

bir evliligin aslinda (evlilik degil iliskinin) nasil olmasi gerektigini evli kisiler yani o iliskiyi yasayan kisiler disinda kimse tanimlayamaz.
evlilik dediginiz sey iliskinizin devletce taninmasidir. dolayisiyla nasil bir iliski istiyorsaniz bunu karsilayacak biriyle birlikte olursaniz muhtesem bir hayatiniz olur. bu kadar basit.
ayrica peggy'e katiliyorum, kendi isini goremeyen bir embesilseniz camasir yikamak zorunda olmak, yemek yapmak zorunda olmak falan 'ayyy o ne oyle' olarak tanimalanabiliyor.

olmaz. eşinden aynı anda banyoyu kullanamayacak kadar iğrenen birisi eşinin yanında sadece iyi günde durur, en ufak bir sorunda kaçar gider. böyle robotik ve tamamen maddiyat üzerine kurulmuş evliliklerden iğreniyorum.

"Armutlu'nun karakolmuş okulları
Bahçesinde bir panzer yatarmış
Panzerin gölgesinde büyürmüş çocuklar
Panzer çocuğun topunu çalmış
Çocuk koşmuş topunu almaya
Panzer yürümüş çocuk yedi yaşında kalmış"

Yaprakta ki yeşil benim
Okulda ki bahçe benim
Direnişte doğdum da ben
Adım ondan eylem benim
Armutlu'da doğdum da ben
Adım ondan eylem benim

Yedi yaşında dillerim
Yedi yaşında düşlerim
Panzer ezdi yüreğimi
Donup kalan gözler benim

Dağ benim, deniz benim
Ördüğümüz kondu benim
Yıkımlarda doğdum da ben
Adım ondan umut benim
Armutlu'da doğdum da ben
Adım ondan umut benim

Boğazda ki martı benim
Karıncanın yükü benim
Paylaşmayı öğrendim de
Adım ondan SEVCAN benim

Body falan filan degil yaw, bölee karbon zincirli hidrojen baglamali vs

Edit: cevabi niye siliyorsun kaldi boyle sap gibi cevap. Help!

"proteinlerden anlayan" adam arıyorsun ve tez mı yazıyorsun
Allahümme inna sabirin

Cok bilmeyin sivilce yapar sonra sevgiliniz sizi begenmez.

Hic bilmedigim bir konuda hic alakam olmayam bir sey soracagim.

Ben anlıyorum bana sorabilirsin

Doktora yapıyorum protein protein etkileşimleri konusunda

Erbakan'ın bu arkadaşlar gibi olduğunu sanmıyorum. Evet cemaatlerle ilişkisi yüksekti ancak gerçekten bir siyaset adamıydı. Bunların düşürdüğü duruma düşmezdik.
Bu günlerin, şu an yaşadıklarımızın büyük oranda suçlusu da 28 Şubat'ı gerçekleştirenlerdir.

Eve siyaset adamıydı!! ve götüreceği yer farklı olmayacaktı. yahu kanlı mı olacak kansız mı olacak birinden bahsediyoruz burada. büyük suçlusu 28 şubatı gerçekleştirenler demek şeytana uydum demenin farklı bir versiyonu. suçlu bu ülkede olan bitene sessiz kalanlar, cehaletten hangi şeyhin çorabını koklayacağına şaşıranlar, ergenekon da kahramanlar adi suçlular gibi hapislerde çürüken ses çıkarmayanlardır. ülkesine sahip çıkmayanlardın. sensin benim hepimiziz. çok şey söylenir de.. neyse..

cemaatler şimdi ortaya çıktı çünkü ordu bitti, erbakan değil.
erbakan 28 şubatı yemese yaşlanır ölür yine biterdi kişiler önemli değil, kurum olarak ordu bitti -ha onlar da mok yiyordu tabi de, ülke profili şeyhin bokunu yiyen cemaat düzeyinde olunca tepesine vuracak bir ordu gerekiyormuş görülüyor ki, orduyu verdik de iyiye gitmedik yani, kötüye gidiyoruz. x-y-z kişi olmasının çok büyütülecek bir yanı yok.

Sinbo candir, heyecandir.

fakirin makinesi gayet güzel. otomatik makinelerden ve 280-300tl bandında bulunabiliyor.

evet bence de pahalı baya. ama son bi kaç yıldır popüler olunca fiyatları da ona göre arttırdılar. öyle ahım şahım bi sistemi de yok yani bu makinaların.

şu her şeyini otomatik yapanlar, suyunu falan ayarlayanlar var onlar aşırı pahalı. biz arçelik telve aldık 350 lira civarına, baya da memnunuz.

www.arcelik.com.tr

Eski bir otelci ve eski bir ev esyalari satan magazaci olarak arcelik telve'den sasmayin diyorum.
Pahali olmasinin bir cok sebebi var. Ama hepsi de uretim maliyet dinamikleriyle alakali.

Su haznesi olan, pişirince bipbip öten aletler pahalıdır. Bir de cezve şeklinde olanlar var. Kahve dünyasınınki mesela 150 TL. Ne gerek var Telve almaya yahu restoranlar, cafeler, kalabalık ofisler alıyor onu.

Cezve seklinde olanlardan alin, gayet güzel calisiyorlar.

statüsünü bilmem ama kızlar çeyizine alıyor
kızlar çeyize ne alırsa o pahalıdır bu ülkede.

hiç normal değil, yani millet hasta olup gelmezse sen işini düzgün yapmamış mı olacaksın? sağlık sistemi için çok yanlış bir bakış açısı.

Merak ettim de sigorta yapmayacaklar mı pekiyi?

Sağlık sektöründe değilim o yüzden net konuşamıyorum (Sağlık için sektör ne kadar itici bir kelime) ama ben çok iyi bulmadım bu tekliflerini onların.

Yaklaşık 2 sene hastanede çalıştım, tam olarak göreviniz nedir bilmiyorum (doktor, psikolog ya da fizyoterapist olmaya göre değişebiliyor bu), hak edişle çalışıp çalışmadığınızı da bilmek gerekli. Biraz daha spesifik bilgi verirseniz yardımcı olabileceğimi düşünüyorum.

bir özel hastane yetkili abisinden teyit ettirdim.

Maaş + prim

ayrıca hazır hastası yoksa veya hastane marka bir hastane değilse zarar eder hiç o işe girmesi dedi.

öyle oldu/giderek oluyor şu anda maalesef
1. sınıf olmayan özel hastanelerde sıkıntı çok
sana diyecekler işte şu kadar tane test iste bu kadar radyoloji iste şu kadar biopsi aldır -artık branşına göre
bildiğin ilaç reprezantları gibi kotaların olacak
millet zaten hasta olup geliyor bunların performans dedikleri bu kotaları doldurmak.

yalnız diyetisyen, psikolog filansan sektörde işler iyice b.a sarmış demektir.

"soyut istatistik" ne demek?
sağlığın epidemiyoloji diye bir alanı var ve sandığınızın aksine türkiyede retrospektif ve epidemiyolojik çalışma çoktur. çünkü pahalı ilaçlar tedaviler vs. gerekmeden yapabileceğiniz 3-5 türlü çalışma var (biri de rutinde gördüğünüz hastayı olgu raporu olarak sunmak, bizim tıp makaleleri genelde bunlardan oluşuyor)
klimalar üzerinde türkiyede sayı tutup makale yazan oldu mu bilmiyorum ama illa ki genel olarak kapalı alanlar, kalabalıklaşan nüfus, yabancı istilası, çocuklarda kreş faktörü vb.. şeyler var ve doktorlar da ilgili bir makale yazarsa tartışma bölümünde yazıyor..bu tür vakalar artıyor, şu etmenler artışa katkı yapıyor vb. yazıyorlar. zaten bunu yazmakta bir sıkıntı yok. sıkıntı sağlık bakanlığının pek çok şeyde genel bir merkezi sayı tutmaması. keşke bizde de CDC filan gibi merkezler olsa biz de bilsek sayıları.. biz ilaç sayılarını filan iyi biliyoruz mesela; çünkü onu merkezi tutuyorlar.

Bundan 2 önceki sağlık bakanı, göreve geldikten 1-2 yıl gibi bir süre sonra bir konuşmasında, "Sağlık bakanlığının esas görevi hastalıkları tedavi etmek değil, oluşmasını engellemekmiş ben bunu yeni öğrendim" demişti. Artık durumun geri kalanını sen düşünebilirsin.

rastgele avlanamazsın. önce orman bakanlığının sitesine girip nerede avlanacağını ve ne avlayacağını seçiyorsun. ve kotası var. istediğin sayıda hayvan avlayamıyorsun. tüfek ruhsatın da olmalı.

eskiden takılıyorlardı kafalarına göre (2000lere kadar diyelim)
şimdi hayvan türlerinin korunması hassasiyeti olsun, jandarmanın otoritesi olsun kolay kolay yapamıyorlar. yani en azından benim gayet kırsal köysel memleketimde yapılmıyor kolay kolay. erzurumun artvinin köyünü bilmiyorum...(sit alanı, milli park vb. olmayan, kamp ve dağcılık faaliyeti benzeri yerli yabancı turist potansiyeli olmayan, kaçakçılık rotası olmayan ki bunun insan kaçakçılığından başka türleri de var, anadolunun derinliklerinde kaçakçılık için jandarmanın, dronların 4 döndüğü yerler var, var da var, böyle bir yer olursa yapılma ihtimali artabilir)
bir de geçen ekside bir giri vardı, avcılık için gereken ruhsatı almak aile hekiminden rapor gerektiriyormuş aile hekimleri vermiyormuş.

malesef doymuyorum. :(

hepsini ilk gördüğümde doymam gibime geliyor. yiyip bitirince de doymamışım gibi geliyor, biraz bekleyince aslında doymuş olduğumu fark ediyorum.

doymam/doymadım diyip fazlasını yediğimde sonradan rahatsız ediyor.

105 kiloyum, kronik şişkoyum. yaş 40.

tıka basa olmasa da doyuyorum.

Porsiyonu 1,5 yaparsak doyarim. 1 porsiyon olunca insan daha yemeden ben bununla doymam hissine kapılıyor zaten..

doymuyorum
misal döner en az iki porsiyon
75 kiloyum

Doymuyorum :(

77 kiloyum

Her söylediğin örneğin 1,5 ya da 2 porsiyonu ile doyduğumu hisediyorum. Ama sonra da rahatsız ediyor.

Benim kocam doyuyor, ama çok dikkatli yiyen biri. Normal yiyen erkek 1,5'la doyar.

Ben doyuyorum.

doymam 1.5 tan aşşaya 3 çeyrekten aşşaya doymuom.

hatun bir kişi olarak hayvan gibi yiyebildiğim için cevap vermek istiyorum.
doyma olayı bende her zaman porsiyonla alakalı olmuyor, özellikle akşamları, daha çok ne yediğimle alaklaı oluyor.
örneğin sıcak etli bir yemek varsa nörmal bir insan evladı gidi doyabiliyorum ama öyle bir seçeneğim yoksa, pide, pizza vs hepsini birlikte yesem doymuyorum.

doyuyorum. tıka basa doymaya alışkın değilim, belki ondandır.

pide evet diğerleri hayır. porsiyonlar, gramajlar küçülürken fiyatlar artıyor sürekli.

porsiyonlar sürekli küçülüyo ama ben doyuyorum. 75 kiloyum.

önden su iç bolca, yavaş ye. doyacağız.
bakın burası önemli:
y a v a ş y e
:D

if yaptığım için son tokluk öğünümü nispeten yüklü alıyorum. bu öğünde bazen bir orta pizza yiyorum, gayet iyi doyuyorum 16 saat tutuyor beni.

diğerleri orta boy pizza kadar doyurucu değil ama orta boy pizzanın doyuruyor olması lazım, günlük 4bin kalori ihtiyacı olan bir body builder değilsen.

ben doyuyorum. 78 kiloyum. sadece çok aç olduğumda 1,5 iskender yiyebilirim.

sir gawain +1, az az ama çeşit yemek isterim. 2 porsiyon döner yerine, 1 porsiyon döner, az çorba bir kaç saat sonra dondurma vs. kalorisini düşünüp, burada fazladan yiyeceğim x yerine akşam y yerim derim.

1 tane pideyle nasıl doyuyorsunuz? Ben doymuyorum:/
50 kiloyum. Bay değilim.

Edit: Ama zaten sağlıklı olan tıka basa doymamak. O yüzden takviye almıyorum.

Tam doymuyorum da orada birakiyorum, ofis insaniyiz cunku. O porsiyondan fazlasini yakamiyoruz yag oluyor.

bizim kociş doyuyor

Mümkün değil. Hele o gün spora gitmişsem falan imkanı yok.

pizzaya gerek yok, diğer üçü ile doyarım. yalnız iskender ve döner peşpeşe pek iyi olmaz, 1 pide, peşine 1.5 iskender tercih ederim.

Doyarım. Pideyi bitiremem genelde

Benim günlük yediğim et miktarı 700 gram civarında, bunu komple tek seferde yediğim de oluyor, o nedenle benim için pek mümkün gözükmedi.

Klasik fast food tarzı yerlerin orta boy pizzası ile doyarım da döner, pide doyurmuyor.

bir porsiyon iskender dediğin ne o çocuk iskenderi gibi. bursa çocuğuyum her yerde en az 1.5 yerim.

bir porsiyon et döner -- 1 saat sonra falan tekrar acıkıyorum

bir adet karışık pide + bir tane de kuşbaşılı pide koy onun yanına oh mis

en büyük boy pizzalardan gelmezse doymuyor insan

67 kiloyum gşslkjanjkgsad kilo alamıyorum linç etmeyin

türk erkeklerinin neden agresif olduğunu bulduk
hepiniz aç geziyormuşsunuz!

keşke şu doyuyorum doymuyorum yazanlar bir de yaş yazsalardı.
ben kadın olarak 25 yaşında doymuyordum. 35 yaşında 1 iskenderi anca bütün gün bir şey yemediysem yiyorum ama porsiyonu normal olan yerlerde yemek yerim. erkek kardeşim var, doyuyor diye biliyorum...ofis canlısı kendisi de şu sıralar.

şişmanım ve saydıklarının hepsiyle doyuyorum normalde. sipariş verirken hepsini 1.5 veya büyük boy söylerim ama. doymam diye korkarım. o yüzden şişmanım zaten.

doyma anlayışına bağlı biraz. ben terleyip nefes alamayıncaya kadar yiyordum "doymak" için. öyle doymaksa evet, yetmiyor; büyük boy pizzanın yanında patates falan da olması gerekiyor. yok normal bildiğimiz doymaysa fitness boi değilsen, günlük kalori ihtiyacın 4-5 bin değilse şunların hepsinin yetmesi lazım aslında. en azından 2.5-3 saat yemek düşündürtmemesi lazım.

@niye ama
30E ofis calisani sporsuz. Acken ortaligi benzin dokup atese verecek hale geliyorum.

Doyman lazim diyonuz da ben doymuyorum abi valla. Spor falan da yok. Ac geziyorum ortalikta. Porsiyon et doneri ayiptir soylemesi tam doydum diyebilmem icin 1.5 falan degl direkt 2 porsiyon yemem gerekiyor. Pide gecen gun 1.5 da doyurmadi. Orta boy pizza bazen doyuruyor yalan yok, ama ciddi sekilde ac isem no way.

kredi çekiyorlar

Sorunun cevabı kişiden kişiye göre farklılık gösterir. Evlenip eşiyle birlikte çalışıp krediye giren var, halihazırda ailesinin evinde oturan var, babadan kalan var, ailesi yardım eden var, köydeki arsayı satan var, var da var yani.

sadece turkiye ozelinde degil bu butun dunyada insanlarin buyuk bir cogunlugu 20-30-40 yillik krediler ile ev alir.

yurtdışındaki tanıdığım 38 yıllık mı ne krediye girmişti, 12 yılı kaldı diye seviniyordu. orada çok fena bu işler.
ama açıkçası hiç imrenmedim.

@üğpoıuy hanım kızım, öğretmen değil misin sen?
hemen gidip şöyle matematikçisinden, ingilizcecisinden ek dersi filan bol bir öğretmen bey buluyorsun. düğün altınlarını peşinata veriyorsunuz.
senin maaş krediye (hoş şu anda hakketen kredi çekilmez de, yapan böyle yaptı) veriyorsun, beyinin maaşıyla da geçiniyorsunuz sen dersini 3 güne topluyorsun çocuğa bakıcı bile tutmuyorsunuz çünkü hep para. ek dersler yattığında eve balık pişiricisinden balık filan söylüyorsunuz. yaz tatilinde de 1 ay senin memlekete bir ay eşinin memlekete gidiyorsunuz. oğlunuza isim eymen kızınıza ebrar, hadi Allah mesut etsin. şimdiye kadar öğretmenler odasında tüm bunların masterını yapmış olman lazımdı yahu.
yani, genelde böyle oluyor işte.ben benimle aynı soyada sahip bunu yapan 8 çift filan sayarım.

Herkes maaşlı çalışan değil. Aileden gelen mirası kullanan çok.

Biz tokiden aldık. 620 lira aylık ödemesi var şu an. İlk 2 ayını ödedik. Kaldı 178:) Başka yolla almamız da mümkün değildi.

Yurtdisinda ev almakla turkiyede ev almak arasinda cok fark var; yurtdisinda mortgage kiradan daha ucuza gelebiliyor, o zaman da eve girdim ne yapicam derdi olmuyor, o kira zaten odenecek yani.

Miras(aile büyüğü ölür evi-arsası-tarlası satılır buradan kalan pay), kredi çekilir ve birikmiş bir miktar paraya eklenir.
Miras+kredi+holosko+bir miktar para

yanlış yere bakıyorsun. 500 bine ev alanlar rahatlıkla ödüyor. eğer senin için fazlaysa 300 binlik evlerin olduğu semtler senin gelir grubunun olduğu yerdir.

annesinden babasından kalan paralara 200 300 ekleyip alıyorlar.

maaşlı işlerde değil kendi işlerinde çalışıp daha çok kazanıp muhtemelen vergi de vermiyorlardır

illa ki kendi seçtikleri de vardır
ama benim bildiklerim başka kurumlardan kaydırdılar
ankarada her devlet kurumunun sosyal donatıları, orada görevli garsonu, hizmetlisi hatta pedikürcüsü filan zaten vardı...bakanlıkların genel müdürlüklerin misafirhaneleri filan vardı orada bi dolu personel vardı.
malum devletimiz bu sosyal donatıları tek tek sattı, iptal etti, ediyor
oralardaki personelden beğendiklerini, yaşı uygun olanı vb. saraya aldılar.
bir de sarayda sık sık devri daim oluyor onun sebebini bilmiyorum ama teorim şu:
bir dönem yol güzergahım saraydan mesai sonu çıkan temizlikçi vb. kadın personel ile aynıydı
kadınlar illallah ediyorlardı başbayanımızdan, (küfür kıyamet vb. diye)..sanıyorum istedikleri kişilerle çalışıp istemediklerine yol veriyorlar, 15 temmuzdan sonra iyice paranoyak olmuş da olabilerler.

Diyetisyenlerden biri komşumuzun kızı. Soyadı başkanla aynı. Babasıyla kendisi amcaoğlu olur. Oradan anla işte ne gibi insanlar çalışıyor.

Ben de orada neler döndüğünü çok merak ediyorum ama hiç bilgi sızıntısı olmuyor ilginç bir şekilde.

Baskanin bi kuzeni var ya yakin calisanlari onlar getiriyor sanirim koylusu, akrabasi sunu bunu.

Budapeşte ve Prag’da görmüştüm epey. Avrupa dışı Tayland’da zebil.

amsterdam aga.

mallorca
bir de ara ara ünlenen bazı destinasyonlar dominik cum. çok modaydı bi ara

Hepsi Asya'ya gidiyor seyahat etmek için.

Nedense alman gencler arasinda Avustralya cok populer. Cevremde (Almanyada yasiyorum) en az bi ay Avustralyaya gitmis cok gisi var. Cogu kisi okul mezuniyeti sonrasi gap year bile yapip uzun sure orada kalabiliyor.

akraba ile iş yapılmaz. ya işten çık kendin bak ya da bakıcı tut.

Durum bu anlattığınız çerçeveden ibaretse Allah sabır versin size.

Rahatlığa bak ya..

ekleme. ayrıca bakacak tabii ki ya size destek olmayacak da ne yapacak afedersin çok daha mühim bir işi mi var? Ne var yani oğlunun bir gram kalkınması için gelmiş evinde torununu bakıyorsa, para alması bile ayrı bir komik. (Normalde çalışıyor da çocuğa bakmak için işini bırakıp geldiyse, o durum ayrı tabii. Ama ev hanımı kendi evinde de oturacaktı ise kusura bakmayın da höst yani.)

bakıcı maaşları 1500-2500 arası.

para dışında bir sıkıntınız yoksa bence problem etmeye gerek yok.

sorunuzun cevabı aslında anneye ne kadar verdiğinize göre değişir.

bence haksız olan sensin gibi duruyor.
en azından kafanda kurman gereken şey bir bakıcıya ne kadar vereceksem, kayınvalideye de en az o kadar vermem/harcamam gerektiği üzerinden olmalıdır. eve bakıcı gelse yine onun yediği içtiğini de karşılayacaksınız normalde.

Bunun ötesinde eşiniz ailesine daha fazla destek vermek de isteyebilir. sizi zorlamıyorsa veya sizin ailenize mesafe koyup sadece kendi ailesine destek oluyorsa sorun bu olabilir belki.

Artık çok geç aileyle sorunsuz olarak bu işten sıyrılmak için, mecbur bazı konularda daha toleranslı olacaksın. kreş/anaokul yaşına geldiğinde çocuğu verirsin okula, sen de rahat edersin.

para mevzusu dısında annem bana karşı hep çok iyidir.
böyle anlatınca aklınızda farklı biri belirdi belki ama kendisi eve gelen yardımcı abladan daha çok iş yapar, oğlundan çok benim sevdiğim yemekleri yapmaya çalışır.çocuguma da çok güzel bakıyor.

bakıcıya veremem güvenemem.işten çıksam 2-3 sene körelirim bir daha iş bulamam diye korkuyorum.
maaşımın hemen hemen yarısını harcıyorum öyle diyeyim.
benim zoruma giden tek şey tüm bu yaptıklarıma rağmen 50 liralık şeyi dile getirmesi.

aslında en çok eşime öfkeliyim galiba beni anlamadıgı için.

Haksizsin ama hakliyken haksiz duruma gelmissin. 1.bakacak durumunuz yokken cocuk sahibi olmussunuz. Iki yil para biriktirseydiniz, ucretli bakici tutardiniz.
2. Yukarida denildigi gibi akraba ile hatta en yakin akraba ile ticaret yapmissiniz. 3.Esini bu kadar bile tanimadan evlilige kalkismissin.
4.Aileye onem veren biri isen de 100 - 200 liranin lafi olmaz. Isterse 500 lira istesin aile onemli degil mi?

Haklisin ve bakici tut. Esin de igrenc bir insan bence kendini ezdirme.

çocuğunuzu hiç tanımadığınız birine emanet etmektense bir süre daha idare edin derim ben. sonra zaten anaokulu veya alternatiflerine bakarsınız.

ancak burada sanki kronik bir sorun var. kaynana ve görümce sanki sizi kullanıyor gibi görünüyor. sizin bağımsız bir aile olduğunuzu değil de onların da geçiminin sorumlusu olduğunuzu düşünüyorlar gibi geldi bana. bu durum sıkıntılı. her ne kadar zor olsa da yavaş yavaş sizin sadece eşinizin ve çocuğunuzdan sorumlu olduğunuzu, onların da kendi hayatlarından sorumlu olduklarını hissettirmeye başlamanız, herkes için hayırlı olacaktır diye düşünüyorum. ama bunu asıl yapacak olan eşiniz. eşinizin uygun bir dille annesine bu yaptığının ayıp olduğunu söylemesi lazım. sizin hayattaki en büyük destekçinizin eşiniz olması lazım. umarım bu sorunu eşinizle birlikte atlatırsınız.

Kelimesi kelimesine @alex_pearson +1.

Benim anlamadığım evde niye simit yiyorlar. Yemek yapsın öğlen onlar yesin, akşama da siz yeyin. Akşam evine gidiyor mu bilmiyorum ama siz kimseyi incitmemek istiyorsanız eve sebze falan birşeyler koyun, anne siz öğlen yemeye yemek yapın akşam da biz yeriz diyerek bu işten faydayla çıkın.

Anaokuluna verin çok daha güzel bakıldığini göreceksiniz

eşime bi kaç kez söyledim.
biz artık bir aileyiz onların geçiminden sorumlu değiliz evet yardım etmeliyiz ama bu bizim görevimizmiş gibi olmamalı diyorum.
kayınvalidem sürekli bizim evimizin erkeği sensin baban yok senden başka kimsemiz yok diye aklına sokmuş aynı cümleleri söylüyor.

bu arada niye simir yiyorlar diyen olmuş.
kahvaltı yaparken simit alıyorlar işte ya ekmek ya simit neyse.
yemek yapıyor zaten akşama gittiğimde yemeğimiz oluyor.evde eksik bişey de yok.sonuçta çocugumda o evde yaşıyor.

Bence sorun kayınvaliden olması. Annen ve kızkardeşin olsalar böyle düşünmezdin. Çevremde aynı sistemi annesi ve kardeşiyle yaşayanlar var hiç şikayet ettiklerini duymadım.

Aksine "annem evi çekip çeviriyor, yemek yapıyor çocuğuma bakıyor, tabii ki ona para vericem. bakımından da sorumluyum" diye koruyorlar.

Biraz sakin davranmanız lazım. bu tarz şeyler üst üste gelince gözünüzde daha da büyüyor. Eşiniz de biraz ters davranınca kötü hissetmişsiniz. Gayet doğal hisleriniz. En azından tanıyorsunuz çocuğa bakanları. Ne manyak çocuk bakıcıları var dünyada. iyi bakıyorlarsa parayı umursamayın derim.

lcha +1 kocanızın annesi diye bu 50-100 liralar batıyor size. benim annem salakmış kardeşlerimin çocuklarına bedava baktı :) dışardan bakıcı bulsan o da da bir avuç para verecektin ve nasıl baktığı meçhul olacaktı. sonuçta evde bir yardımcın var gibi düşün. çocuk bakıyor, yemek yapıyor, temizliğe de girişiyorsa daha ne olsun. 50-100ün lafı edilmez.

anneye verilen para + baldıza verilen para + simit parası
sizin maaşınıza denkse evde oturun, çocuğunuza kendiniz bakın, bunları da bir daha eve sokmayın.

Tipik gelin kaynana sorunları. Eğer gelinseniz gelin haklı görülür kaynanaysanız kaynana. Erkek olarak bence eşiniz biraz ters yapmış size. 50 100 ün lafı olmaz da açıklayabilir bir şeyler.

aile büyüklerinizi bunun gibi nedenlerle evinizin bir parçası yapıyorsanız o halde onların yaşam kültürlerini de kabul edeceksiniz; size anlamsız veya haksız gelen hareketlerine de hayhay diyeceksiniz.
unutmayın ki onlara kendinizi muhtaç eden yine kendinizsiniz.

diğer insanlara ve onlara niyetlerini okumaya hiç gerek yok bence, konu gayet basit...
türk toplumunun ezberi olan hareketi siz de tekrarlamışsınız; çocuğu yap ve anneye teslim et.

bu kurguda birisi mutlaka zarar görüyor.
sizin evliliğinizde bu siz olmuşsunuz ama bu daha başlangıç bile olabilir.

türk toplumunun alışkanlıklarına taban tabana zıt kişisel tavsiyem...

eviniz sizin özel alanınız; özel ve zorunlu haller dışında onu kimseye bırakmayın.
eşinize araba için yardım etmeyin, çocuğunuzu sağlıklı bir yaşa kadar siz veya eşiniz büyütsün.
sonrasında anneye değil bakıcıya veya bu işi profesyonel olarak yapan insanlara teslim edin.

herkese tavsiyem...
para, kariyer bir çocuğun ve ailenin sağlığı yanında çöptür.
çocuklarınızı aile büyüklerine bırakarak onlara ne kadar büyük kötülük yaptığınızın farkında dahi değilsiniz ve belki hiç de olamayacaksınız. belki çocuklarınız dahi olamayacak ama hayatları boyunca içlerinde saçma sapan kavramsal karmaşalar yaşayacaklar.
çünkü onların hayatlarını birden çok anneleri ve(ya) babaları olacak şekilde kurguluyorsunuz ve hayata henüz ilk adımlarında çelmeyi takmış oluyorsunuz.
hayatlarınızın ufacık pencerelerini açın ve bir çocuğu dünyaya getirmenin anlamını tekrar düşünün.

HAYATA GETİRDİĞİNİZ ÇOCUĞA SAHİP ÇIKIN.

parayı eşin versin

kendi torununa bakip da para isteyen ilk kez duyuyorum. zor durum hakikaten. kirada olsaydiniz, duzenli gelemeyecekleri bir yere tasinin diyecektim ama bu soz konusu degil sanirsam. senin yerinde olsam kiz kardes ise girene kadar destek olurdum, ama zaten kirada oturmayip 1200tl geliri olan birisine para vermezdim. kirada oturmuyorsa o paranin gayet yeterli olmasi lazim. onemli olan burda verdiginiz para degil, davranis. ben de esimin ailesine gerektiginde para veriyorum. cok buyuk meblaglar da verdim hic gocunmadim cunku ihtiyaclari vardi, zaten istemeye de cekinirlerdi. ama sizin durumunuz farkli. baya yuzsuzce bir hareket torun bakip para istemek ustune simit parasi istemek. cocugunuz yeterince buyukse artik krese gitme zamani deyin ve krese yollayin. boylece onlarin da evinize gelme durumu kalmaz.

çocuğun babaannesi olup toruna parayla bakmak ne enteresan işmiş.

esinizin kardesine para vermek zorunda degilsiniz. zor durumda kalirsa insan gerekirse maasini bile verir ama şu durumda sanki sizi suistimal ediyorlar gibi görünüyor. esinizin bu kadar salmamasi lazim.

tamam, bakici olsa ayni para, belki daha fazla verilebilirdi, ama bu, suistimale yol açmamali.

haksızsın.

eve 50 tl bırak her gün. ne kadar lazımsa o kadar harcarlar. belli aralıklarla para eksildikçe; parayı 50tl ye tamamlayın.

toplamda aylık masrafı 250tl yi geçmez.

çocuğunuza nasıl bakıldığına dair kaygınız olmuyor bütün gün. bakıcı çocuğu dövüyor mu, yemeği yediriyor mu? evinizden eşya çalıyor mu? bu tür düşünceleriniz yok. paha biçilmez olan bu.

artı eminim çocuğa sizden daha iyi bakıyordur babannesi.

yaranamazsın üstat.Allah yardımcın olsun.

durumunuz iyiyse profesyonel bakıcı tutun, evinizden ayakları kesilsin. hayat geçmez böyle. bir evlilikte taraflardan birinin annesi babası kardeşi vs. fazla görünmeye başlıyorsa oradan her zaman bir bokluk çıkar.

ilk olarak "o zaman çocuk yapmasaydın", "işi bırak çocuğuna bak", "kendi annen olsa böyle demezdin" gibi gerçeklikle bağdaşmayan ütopik yorumları kaale bile almayın.

ikinci olarak ise torununa bakarken para isteyen birisi gerçekten çok ayıp ediyordur. bunun karşılığında para istenmez. siz belirli aralıklarla evine alışveriş yaparsınız. işin raconu budur. annem abimin iki çocuğuna ve benim kızıma senelerce baktı. kayınvalidem aynı şekilde, "anne, benim annem 1 ay bakamayacak kıza. sen gelir misin 1 aylığına bize" diye ne zaman arasam daha telefon kapanmadan uçağa biner. kayınvaliden sana karşı çok iyi olabilir ama hayata karşı değişik bir bakış açısı varmış.

neyse gelelim konuyla alakalı yorumuma (laflar abak sanki karar merci gibi :))
bu konu tamamen eşin ile alakalı aslında. kayınvalidene "anne saçmalama ekmeğin simidin parasını da isteme artık" demesi lazım. tabi bunu uygun bir dille söylemek gerekiyor. bu sizin tek başınıza çözebileceğiniz bi durum değil. ancak eşinize de çok yüklenmeyin. annelerin çocuklarına nasıl psikolojik baskı kurduklarını tahmin bile edemezsiniz :) eğer bir çözüm bulamazsanız da çok fazla kafaya takmayın. dip totalde bir bakıcının kayın validenden daha iyi bakamayacağını göz önünde bulundurun.

o kadar benzer bir durum ki.
benzerlikler:
-bebeğe annem bakıyor (ben babayım).
-kız kardeşim 3-4 yıldır işsiz, babamdan kalan maaşı var ve şu an depresyonda olduğu için annemle beraber yaşamak yerine saşma sapan yerlerde ev tutup yaşamaya çalışıyor.
-evler kira değil.
-annem de sık sık bana "başımızda erkek yok, evin erkeği sensin" der.

farklar:
-ben bakıcı tutacaktım, annemle beraber bakarlar diye düşünüyordum. ilan verdikten sonra anneme söyledim. çok zoruna gitti. ben bakarım niye bakıcı tutuyosun dedi. ilanı kaldırdım annem bakıyor artık.
-para teklif ettim istemedi, ona çaktırmadan faturalarını falan ödüyorum arada o kadar.
-annem genelde kendi evinde bakıyor, evlerimizin arası yürüyerek 10 dakika. çok soğuk olunca akşamdan bize geliyor, çocuk dışarı çıkmasın soğukta diye.

benim sizin durumunuza yorumum şu: kısmen haklısınız, ancak aile ilişikilerinizi bilmeden yorum yapmak biraz zor. çünkü eşinizin ailesi sizinle çok içli dışlı olduğu için artık para mevzusunun mesele olmayacağını düşünüyordur belki.(gerçi öyle olsa niye torununa bakmak için para istesin tabi o da ayrı mesele). bu durumda bir erkek ve bir koca olarak size tavsiyem, eğer bundan başka bir problem yoksa aranızda, bunu çok fazla dile getirip eşinizi bunaltmayın. çünkü size her ne kadar kolay görünse de, eşi ve annesi arasında kalmak bir erkek için inanılmaz derecede stresli ve zor bir durumdur. bu durumdan rahatsız olduğunuzu bilsin elbette ancak büyütüp sürekli laf sokmayın.

Torununa parayla bakan birini ilk defa görüyorum +1

Beni babanem büyüttü, asla böyle bir talebi olmadı, olması garip zaten.
İşyerinde çocuğuna annesi,kayınvalidesi bakan arkadaşlarım da var, hiç o şekilde bir muhabbet olmamış.

Eşin gereksiz sert yapmış, sıkma canını. Belki eve haftalık olarak ihtiyaçların karşılanması için para bırakabilirsin veya alışverişe birlikte gidebilirsiniz.

Öncelikle allah yardımcınız olsun. torununa bakmak için para istemeleri biraz garip olmuş. zaten o istemese de siz gerekli yardımları yapardınız diye düşünüyorum. ama ekmeğin, simidin parasını falan istemek gerçekten garip.

Bence biraz dişinizi sıkın çocuğunuz 2-2.5 yaşına gelince kreşler var onlara verin, böylece huzurunuz ve aile düzeniniz bozulmaz.

bu sırada eşinize anlatırken zoruna gidenin para 50-100 tl olmadığını zaten sizin evinizde olduğunu, çocuğuna baktığı için para verdiğini anlatın bence.

merhaba, sizi çok iyi anlıyorum ve çoğu noktada hak veriyorum. Öncelikle bu aile ilişkileri ile ilgili benzer bir noktada olduğumu belirteyim. Babanın eksik olduğu bu tip aile yapılarında yük erkek çocuğa bindiriliyor. Sizin durumunuzda önemli olan ilk etapta anne ve kız kardeşi ayrıştırıyor olmak. Annenin sorumluluğu pek tabii sizde. Ancak evi varsa, emekli ve sizden aldığı maaş varsa bir hayli yeterli zaten. Ekstra bir durum söz konusu olursa da zaten ailecek yardımınızı esirgemezsiniz. Ancak kız kardeş için artık bu durum geçerli değil. Eşinizi de bu yönde telkin edebilirsiniz. Onu bu rahata alıştırırsak iş hayatına başlayamaz, başlarsa zorluk yaşar gibi vs. Bu arada kayınvalidenizin de size karşı aşırı iyi hallerini fazla ciddiye almamanızı tavsiye ederim. En kısa zamanda çözülmesi dileğiyle :)

Torununa bakmak için para almaları neden garip geliyor anlamıyorum?

Ortada bir emek var. Emeği karşılıksız bırakmaya çok alışık olduğumuz için mi garip geliyor?

Benim annem de kabul etmez bunu. Ama ben de, çok büyük emek harcayan tarafı, benim annem olmasa bile, bir şekilde karşılıksız bırakamam. Bu bazılarında direkt olarak parayla olur. Bazılarında büyük bir hediyeyle olur, bazılarında başka bir şeyle olur. Ama emeği karşılıksız bırakamam.

o kadını boşa ve aileden uzaklaş. seni bir güzel sömürüyorlar. para ile çocuk bakan nine mi olur yahu? çok seviyormuş, sevse ne olacak. parana hizmet etmeye çalışıyor işte.

eşini de tek celsede sildim kusura bakma. bunlar ileride sana çok sorun yaratır.

Böyle yaşanmaz diyenlere katılıyorum. İşten ayrılın ve çocuğa siz bakın. Şu strese değmez gerçekten. Zaten kira da ödemiyormuşsunuz çok ciddi bir sıkıntı yaşamazsınız diye düşünüyorum. En azından kafanız rahat olur. Ben olsam o kayınvalideyi bir daha eve bile sokmazdım sabırlı insanmışsınız.

Kayınvalidenizin çocuğa parayla bakması en başta enteresan olan. Beni anneannem büyüttü. Annemle babamın işyeri uzak olduğu için hafta içi anneannemle kalır, haftasonları eve giderdim. Annemle babam benim mutfak masraflarım için anneanneme para bırakırlardı ama parası bitince anneannemin bir kere de bunu dile getirip de para istemediğini, bir şekilde yetirmeye çalıştığını babam hala daha söyler.

Ama bu kadar çok şey ödemeye gönüllü olduktan sonra sadece simit parasına takılmanız eşinizin buna tepki göstermesinden daha abes derim...

duyuruda ne zaman "toruna bakma karşılığı para" konusu olsa bunu ilk defa duyuyorum öyle şey mi olur, cevapları geliyor
bakalım kaç duyuru daha ilk defa duyuyorum denecek.

burası ki yaşı 20 olup aileyle kalana ezik gözüyle bakar, hemen ev tut, çık çık çık çabuk birey ol hayatını yaşa...
ama 25 oldun evlendin, çocuk oldu..anane/babane değil mi eşşek gibi bakacak. para da almayacak.
sizi nalıncı keserleri sizi!

yine maaş 1200 lira desen, ooooov o parayla geçinilir mi ? emek sömürüsü hep bu ülke...diye cırlayan duyurucular, tüm gün mesaili çalışan kadına para verilince..ama o babanne parasız bakması lazım.. kardeşim bakmıyorlar artık. zira düzenli maaş olmasa bile illa bakan (hele erkek annesiyse) maddi beklentiye giriyor çünkü 1200 liraya geçinilmiyor. bitti. o ne ki hiç torun baktırmadığı halde annenin tüm faturaları ödeyen bi dolu erkek çocuk var. eşinle evlenirken zaten tek erkek çocuktu, biliyordun. hiç demedin mi "ben ömür boyu annenin faturası öderim/ödemem" diye. demedin. niye çünkü evlenirken sadece pembe pembe hayaller kuruyorsunuz.
sevgili heee,
sinirden deliye filan dönmeyeceksin.
evlilik, bu ülkede böyle bir şey.
kadın düzenli para isteyebilir, evet tuhaf geliyor ama bakıcı + ev temizleyen yemek yapan birine ayda zaten 2 bin lira rahat verirsin. üstelik bir de güvenemezsin.
kaynanana da düzenli para + fatura olarak daha fazlasını vermiyorsundur hatta daha az veriyorsundur o yüzden + simit parasını da ver.
kusura bakma ama çocuk yaparken bunları hesaba katacaktın. dahası yarın okula da gitse o çocuğu okuldan karşılayacak önüne 1 kap yemek koyacak birisi yine gerekecek..sabah 8 de okula yolladın çocuğu yarım günse 1 olmadan tüm günse 4 olmadan geliyorlar. kim verecek bu çocuğun yemeğini? yine kaynanan. sen kaçta evde oluyorsun? 6, 7... ?
kayınvalide bakmasaydı, ne yapacaktınız?

hiç delirme, boşuna stres yapıp herkesi de germe.
ha çok mu çözümsüz..istifa et otur çocuğuna bak.
arabayı da eşin düşünsün.

işten çık çocuğuna kendin bak olayı dahada çıkmaza sürükler gibi geliyor.
çünkü annesi çocuk bakmasa da yardım ediyoruz.
sinirlendiğim şey yüzsüzlük yapmalarıydı aslında.

torununa bakıyor diye para mı alıyor, benim annem de torunlarına bakıyor ama kimseden beş kuruş istediği yok, zevkle şevkle bakıyor ayrıca,

eger kariyerinize devam etmeyi dusunuyorsaniz, sakin isten cikip cocuk bakmayin. gerekirse maasinizin tamamini verin annesine ama isten bir kere cikarsaniz turkiye'nin su anki sartlarinda uc sene sonra is bulmaniz ya da dogru duzgun bir is bulmaniz cok cok zor. kres ve bakiciya verilen para aslinda kariyerinize yaptiginiz bir yatirim.

bakmayacaksan niye dogurdun kisimlarini sallayamiyorum, kimse cocuk yapmasin o zaman.

eger krese verirsen de bu insanlar sizden para isteyecek bence kesinlikle. yine de, kres bir cocugun gelisimi icin babaannenin bakimindan daha iyidir hele de 3 yasindan sonra.

aile iliskileri hele hele de kocanin kafa yapisi sorunlu epey. cok ciddi ve stratejik ilerlemen lazim, bir anda kotu geline donusursun ve belli ki kocan bir aile oldugunuzun ve onceligin aileniz oldugunun farkinda degil.
ayrica, kim ne derse desin 50 liranin lafini etmelerine bozulduysan bozulmussundur, insanlarin duygularini hakli haksiz diye hice saymak sacma, kocaniz da aklini basina alip haklisin hayatim biraz garip olmus ama ne yapalim cocugumuza bakiyor demek yerine sacma sapan cevap vermeseymis.

Ne yaparsaniz yapin kesinlikle isinizden cikmayin. Hem is bulmak zor hem de bir kadinin ruhsal ve fiziksel guvenligi acisindan ekonomik olarak bagimsiz olmasi cok onemli.

bence kadının çocuğunuza bakmak gibi bir zorunluluğu yok, ilk önce bunu düşünün.
ikincisi sizinde karşı tarafında hataları mevcut.

sizin hatanız şu; madem para canlısı biri ve bakıcıdan daha iyi bir alternatif, tatminkar bir para ödeyin zaten bir daha sesi çıkmayacaktır. sizde olayı ucuza kapatmaya çalışıyorsunuz gibi geldi bana.

kaynananızın hatası ise isteklerini parça parça sunmak. sizde meblağ yükseldikçe çıkarcılık ettiğini düşündünüz haliyle. bence kaynananızın size masrafı bakıcı parasını geçmediği sürece bir şey demeyin.

Kendini bir kere hayatta bebeğe yardım edecek kimsesi olmayan bir insanın yerine koy. Hatta deneme yap, 24 saat boyunca kimseye vermeden çocuğa bir kendin bak. Çocuğa bakmak için kariyerinden vazgeçtiğini, veya çocuğunu sapık mı manyak mı pis mi kültürsüz mü olduğunu bilmediğin insanlara bırakmak zorunda olduğunu hayal et.
Haksızsın. Hem de çok haksızsın. Kayınvalide istemeden 50-100 nakit bırakmalıydın evde.
Kadının maaşı kendine. Onun maaşı var diye 50 100 lirayı sakınmaya hakkın yok.

Toruna veya ailedeki hastaya, yaşlıya bakmak mecburiyetinde değil annelerimiz. Tamamen bize öğretilmiş sosyal roller bunlar. Ha kendi de istiyordur misler gibi bakar, ama bu orda örtülü bir emek olduğu ve bu emeğin bir karşılığı olduğu gerçeğini değiştirmez. O karşılığı ister maddi ister manevi, isterseniz her ikisi şeklinde ortaya koymalısınız. Hakkaniyetli olan budur.

eşinizin size reaksiyonu ile kızkardeşin tavırları tamamen faul. Bu iki konuda haklısınız.

Bence olay tamamen çok fazla dip dibe olmanızdan kaynaklanıyor şu an. Çok zor bu tarz geçiş dönemlerinde cümbür cemaat yaşamak.

Hayatımda bir kere denk geldim, kadınlar arasında olan bir kına gecesinde, Yörük teyzeler eğlence amaçlı köyün eski adetlerinden olduğunu söylemişlerdi.

Kına gecesi adı altında bekarlığa veda partisi yapmış onlar. Kına gecesi öyle bir şey değil.

konuyla biraz alakalı olarak bir şey görmüştüm. akraba bir teyzemiz apış arasına oklava sıkıştırıp tavuk keserdi. kendince olay caiz oluyormuş. nereden aklıma geldiyse şimdi..

(bkz: tavuk alma)

kadın-erkek bir arada eğlence kültürü olmayan yerlerde
erkeklerin kadın kılığında kadınların erkek kılığında şov (!) yaparak eğlenmesi gibi şeyler olabiliyor.
horonun-halayın birlikte oynandığı yerlerde böyle şeyler pek yoktur mesela.

ama kına gecesi zaten genelde kadın kadına eğlencedir, kütahyanın filan köylerinde duymuştum kadınların cinsel fanzetiler içeren maniler filan okuduklarını.sanıyorum kınadan sonraiki gece gerdek olması coşturuyor bunları.

@heidi
dediğin olay bambaşka..o resmen "kadının kesim işlemi için yetersiz olması" düşüncesiyle, güya penis takarak, haşa Allah'a "bak eksiğim yok" demesi..zır delilik. hülle gibi adetlerden biri. din bize kadın kesemez diyor (alla alla neden?) o zaman hadi erkek gibi yapalım...

2009 da 5 kuruşsuz bir öğrenciydim.Şimdi 34 ülke gezmiş evi ve arabası olan orta segmentte iş kurmus çok olmasa da kendi yağımda kavrulacak kadar kazanan birisi oldum .Allahım bana verdiğin nimetler için çok şükür ha buna rağmen kendimi bazen bunalmış hissediyorum.Sanırım az şükrediyorum.

10 yıl önce öğrenciydim üniversitede şimdi çalışıyorum, bekardım hala bekarım. evim yok arabam yok. kilo olarak da aynıyım.

Ocak 2009'da 8. sınıf öğrencisiydim, iyi bir lise kazanmak için SBS çalışıyodum ve dershaneye gidiyodum.
Ocak 2019'da Tıp 5. sınıf öğrencisiyim. Seneye TUS'ta iyi bi uzmanlık kazanabilmek için şimdiden ders çalışıp dershaneye gidiyorum.

Ogrenciydim.
Simdi ev araba is guc.

Eskisi daha iyiydi.

Liseden yeni mezun olup uni icin yurtdisina gitmistim, calisma iznim vs yoktu. Simdi o ulkenin vatandasiyim, cok sevdigim bir isim var.

O zaman da yalnizdim, simdi de yalnizim ama.

2009 doktora yapıyordum yurtdışındaydım
2019 ankaradayım, yazın muğladayım. freelance çalışıyorum. Ev aldım, arabayı hala inatla almıyorum...

araba almam lazım benim yavvv.
bekarım. edit: 2029'da da bekar olmam olası.

10 yıl önce hayalleri olan bir üniversite öğrencisiydim.
Şimdi gün geçirmek en büyük amacı olan, eğitim aldığı alan dışında emek veren bir çalışan...
Ev yok, araba yok, evlilik yok.

2500 km fark var arada. Üniversitemden memnun değildim on yıl önce. Şimdi iyi bir ALman üniversitesinde MA bitirdim, işe başladım.

Öğrenci evinden müstakil bahçeli eve bir geçiş oldu.

Araba yok. On yıl önce vardı. Gerek yok yaşadığım yerde arabaya.

Evlendim, çocuk sahibi oldum, kendi işimi kurdum, mesleğimi yapmama izin veren sınava girdim, geçtim, kendi alanımda dünyanın en iyi kurumlarından eğitimler aldım, kurduğum işte Türkiye'nin en büyük kurumlarına hizmet veriyorum. ev aldım, iki araba aldım, iki çocuğum olursa diye iki arsa aldım, ileride üstüne ev yaparsam diye bir villa arsası aldım, hayatımı sadeleştirdim, spora başladım, bir dil daha öğrendim,enstrüman çalmaya başladım, çevremi çok daha nezih hale getirdim, ülkeden gitmemek için direniyorum.

istanbul'a yeni gelmiştim, nerede ne yenir bilmiyordum; şimdi biliyorum. 10 yıldır en dramatik fark bu.

10 seneki halim şimdiki halimi görse "ezik misin lan ne bu böyle ne sıkıcı yaşıyorsun moruq xdxd" der. öyle bi hayat oldu işte. yoksa gram yol kat edemedim daha.

Okuldan işe geçmiş olmak dışında hiçbir şey değişmedi.

10 yıl önce aile zoruyla istemediğim bir lisede arkadaşsız depresif bir hayat geçiriyordum.

şu an ailemden kurtuldum başka bir ilde istediğim alanda okuyorum, mezuniyet sonrası aile zorlaması devam ettiği için üniversiteye hemen başlayamadım, cesaretimi toplamam zaman aldı vs.

yani hala öğrenciyim ama daha mutlu bir öğrenci, ve daha yaşlı.

hayalleri susleyen bir kentte bulmustum ilk dogru durust isimi. guzel, keyifli projelerde baslamistik. kendimi azicik gosterebilmistim. on yil once oralarda hem keyifle hem buyume sancilariyla isliyordum. ama kriz oldu. cikardilar. (bir sure sonra koca firma battiydi zaten). disimle tirnagimla cattigim, koltuklarini trene yukleyip sirtimda tasidigim yuvam sarsildi, goctu. hayaloglu'nun "yuregim kaniyor"u gibi hissediyordum o siralar.
yirtilmis bir tul gibi savrulup durdum. k. afrika'ya gittim o yil yine. orada da bir suru kavga, mucadele. toplama kampi gibi ortamlarda yasadim. arkadaslarim, guluslerim oldu. gerisi omur torpusu.

on yilda kitalardan collerden astim savruldum. simdi daha iyiyiz cok sukur. yarinimiz ne olur bilemem. dikili agacim yok, malim mulkum yok. calisiyorum ama bir kosede. agzimin tadi var cok sukur. iki de sipam ellerinizden oper. bir tek gidenlere yetisemiyoruz iste. ezilip durur icim dustukce aklima yuzleri.

aynı ruh haline sahibim. yani değişen bir şey yok.

Maldim. O kadar mal degilim simdi.

Herşeyim var ama mutsuzum. Tünelin ucu bombok biyere çıktı.

Bok gibi sürünüyorum.

Ogrnciydim-akademisyenim
Bekardim-evliyim cocugum var
Borcsuzdum-borcluyum
Sakallarim yoktu - ayi gibi sakallarim var
Sigara icmezdim-sigara iciyorum

Liseliydim dolayısıyla çok şey değişti o halim şuanki ben değil.
Meslek edindim ve bir parça yükseldim ama sevmedim geri düştüm yakın zamanda yine yükselicem :D
Araba aldım. Ev alamam yakın bir gelecekte. Bekarım daha. Aslında bu on yılım tam da öngördüğüm gibi geçti ben asıl bundan sonraki 10 yılda ne durumda olucam onu merak ediyorum.

kız arkadaşımla evlendim. ev araba sıkıntısını aştım. yaşadığım şehir değişti. hayattan beklentim hep aynı on yıl öncekinin aynısı. okuduğum öğrenci olduğum veya gençken gittiğim yerlere gidip gene aynı kafayla takılıyorum. ruhen değişmedim aynen devam.

14 yaşındaydım, parlak bir öğrenciydim. 24 yaşındayım ve yine en azından hocalarının parlak gördüğü bir öğrenciyim ama takdir edersin ki 24 yaşında lisansa yeni başlamış olunca istediğin kadar "parlak" ol, öyle fizik-mühendislik falan da okumuyorsan pek bir numaran olmuyor.

gerizekalı gibi davranarak 5 senemi çöp etmiş olmasaydım aslında şu an muazzam bir yerde olabilirdim ama genel olarak yine de kötü veya pişman değilim. sadece fiziksel olarak ciddi anlamda geriledim (aşırı kilo aldım) ama şu an onu da toparlamaya çalışıyorum. şu an gerçek sorun olarak değerlendirebileceğim tek şey parasızlık, kriz nedeniyle uğraştığım öğrenci işinin dahi hiç para getirmez olması ve de sağlık sorunlarım. biraz da "93 yaşında mezun olcam amk o saatten sonra kim iş vercek bana" kaygısı var ama onu şimdilik çok düşünmüyorum. onun dışında iyiyim yani. hele ki 18 yaşında intihar etmeye kalktığım düşünülürse ben kendimle gerçekten gurur duyuyorum, benim gibi bir WEAK ASS için inanılmaz bir performans. üzerine koyarak ilerleyeceğiz, sibiryalara motorlar süreceğiz inş. ölmezsem keyfim yerinde. ölürsem de siz üzülün bana ne.

orta halli gidiyoruz bakalım. borçlar var .evlenemedik tabi ki

Güzelim saçlarım. Son 1 kaç yılda gitti. Hala da gidiyor. Umarım Bi 10 yıl sonra şu saça Bi çözüm bulurlar.

yoo. kimse bordro sormaz.
büroya bağlı çalışan derken de kimse bordro sormaz zaten. genelde noterler bireyi çok kaale almadığı için büro "referansı" ister sadece. çünkü sizi tanımıyordur.
ama noter sizin tercüme yapabileceğinize "kanaat getirirse" ve türk vatandaşı iseniz diplomasız bile yemin ettirir. yasa yok bu konuda. noterin kanaati var.

Evde yalnız kaldığımda ufak çaplısını vermişliğim var, 10 kişilik. Ya da yılbaşlarında 30-40 kişi uygun birilerinin evinde toplanmışlığımız var.

özel gün olmasada olağan bi günde 10-15 kişi sabaha kadar partilemişliğimiz çoktur. ki arkadaş grubunun en kötü 5-6'sı ciddi mekanlarda çalan djler olunca standart bir oturma bile ona dönebiliyo. özel günlerde bu sayi 20-25i bulur.

Filmlerdeki gibi ev sahibinin gelenleri tanımadığı,açık kapı partilemişliğim yok. Ama evimde Tamamı arkadaşlarımdan oluşan 20-25 kişilik partiler -adı partiyse- yaptım. Sonra ben temizledim yine, halıdan şarap lekesinin çıkmadığını yine bu partilerden birinde öğrendim.

Lisede degil de universitede veriyorduk

Ama Turk dizileri ile Turk aile hayati ayni mi? ABD film ve dizileri de oyle.

Parti icin izin istese veririm ama uzakta bir yerde gozlemlerim 18 yasina kadar. Kendi evinde istedigini yapabilir 18'den sonra

avrupada ABD'deki bi 3 katlı her kat 250 m2 taşra evlerinde yaşamıyor insanlar (istisnaları hariç tutarsak)
apartman dairesi, ya da müstakil olsa da minik evler, bahçe sınırlı, havuzlu mavuzlu öyle çok ev yok. iklim de (ispanya vs hariç) çok müsait değil.

tabi parti oluyor da mesela housewarming party :) biri yeni bir eve taşınıyor işyerindekileri filan çağırıyor. 8-10 kişi hadi erken gelen geç gelen 15 kişi. valla bu durumda geç giden (ya da hiç gitmeyen) yakın arkadaşlar filan topluyor evi. bi de avrupalı görgülü insan canım, ABDli gibi tüketim manyağı moron değil (burada esas mesele sizin bahsettiklerinizin ergen olması, ergenlerin dünyasından haberim yok) herkes kendi bardağını tabağını topluyor.

sadece stuttgart ve frankfurt'u görme fırsatım oldu. frankfurt hoşuma gitti çok kaliteli bir şehir. linkedin üzerinden iş başvuruları yapmaya başladım.

doğu almanya şehirleri batıdakilere göre bir tık daha kasvetli ve soğuk geliyor bana. belki de önyargılıyımdır bilmiyorum. hamburg liman şehri ve daha kozmopolit ve hareketli haliyle. ben hamburg'u tercih ederdim, hem hareketli hem de ulaşım olanakları daha iyi.

hamburg bence berlinden sonra en güzel şehirlerinden biri. ama tabi düsseldorfu görmedim mesela. franfurtu beğenmedim. çok kalabalık ve pahalı geldi. ama bazı cafeleri barları baya güzeldi.
ben bremen'de kısa bir süre yaşadım. hem hamburga yakınlığı çok hoşuma gitti hem de çok büyük bir şehir olmaması ama aynı zamanda yeterli seviyede eğlence hayatı olmasını sevdim.

sen küçük yerlere gidersen bunalırsın
leipzig dezavantajlı yakınında kozmopolit pek yer yok
hamburg almanyada kozmopolit sayılacak ender yerlerden biri, almanyada almanca bilmeyen mcdonalds çalışanı bi tek hamburgta bulunur derler + hollandaya filan ulaşımı iyi, gece hayatına filan da iyi diyorlar.
frankfurt güzel de çok "bankacı" şehri. o anlamda (plaza tarzı) büyük.

beni anlayan eski dostları bulmak guzel. :) @niyeama
merak ettiklerim bunlardı.

peki sorumu genisleteyim. hollanda'da Amsterdam dışında cazip yerler nereler? rotterdam opsiyon dışı. sıkıcı bir yer bence..

Hamburg'u cok begenmistim ben de. Orada bir alman arkadasin evine aksam yemegine gitmistim, yasadigi muhite gelince ne guzel yer lan burasi dedim millet yasiyor gercedkten. Onlar da Almanya'nin gitmedigimiz yeri kalmadi, kiralar falan cok yuksek ama en yasanilasi yer burasi, gorur gormez bayildik ve buraya yerlestik demislerdi. Normalde Almanya'nin kucuk bir yerinde yasiyorlardi. Hamburg icin gelirin de iyi olmasi lazim biye dusunuyorum biraz ama cok bilgi sahibi degilim bu konuda.

açık ara Hamburg.

tatava yapmaya gerek yok.

2.soruna cevap Utrecht.

almanyada şehirler arasında ekonomik uçurumlar yok
istisnai olarak berlin görece ucuz, münih ve frankfurt görece pahalı -hamburg bunlardan daha pahalı değildir sanıyorum. ama özel olarak hamburg piyasası bilmiyorum.
ev sıkıntısı olan, ya da özel bir durumu olan küçük bir şehir daha pahalı olabilir mesela heidelberg, ABD üssü var...

hollandayı bilmiyorum ben widee'cım, ama şehir şehir sormak istediklerin varsa ben Nijmegen Lahey filan piyasayı sorabilirim.

Açık ara Hamburg +1.

Hollanda çok ufak ülke, bir uçtan bir uca gitmesi max 3 saat. Amsterdam'dan sonra Utrecht Amsterdam'ı aratmaz, havaalanına/Amsterdama 20dk mesafede, Amsterdam'dan daha ucuz ve yaşanılasıdır. Den Haag ufak ama zengin/kaliteli olanıdır. Büyük şehir lazım diyorsanız da Rotterdam.

Hamburg über alles! yaşadım oradan biliyorum.

"bence" kelimesi cok onemli. Basit yazacagim.

Leipzig´de bir Türkiye´den gelme gocmen olarak yasamak istemezdim. Ayrica yasam standartlari Dogu Almanya´nin hala ciddi seviyede Bati´nin altinda.

Hamburg cok guzel, cok hos, canli bir sehir. Zengin eyalet, sosyal hayat iyi, gocmeni bol, sehir guzel. Havasiyla unlu biliyorsunuzdur, ben yasamak istemem Hamburg´da. Yaz gelmiyor, surekli gri gri gri... Arkadaslarimi ziyaret etmeye, konsere, etkinlige vs. gidiyorum ve her defasinda cok begeniyorum sehri. Ama 2-3 gün sonra o ruzgarli igrenc nemli havasina kufur etmeye basliyor insan.

Genel olarak, Almanya´nin kuzeyinden ve dogusundan kacinirdim.


"En güzel" olan sehirler araniyorsa, Bayern, Baden taraflarina bakilmali. Tablo gibi sehirler, kasabalar var. Ama "is imkanlari nasildir?" diye de sormak lazim.

Ben buyuk sehir yasamini sevdigimden Berlin´i seviyorum, Düsseldorf´dayim su an, firsat yakalamaya calisiyorum Berlin´e yerlesebilmek icin. Düsseldorf ve Köln´ü de tavsiye ederim, bu sehirlerde yasamis biri olarak. Ozellikle Düsseldorf´u.

Frankfurt´u tavsiye etmem. Frankfurtlu hic kimse sehrini sevmez, ovmez. Daha lokaline kendini sevdirememis memleket. Kalsin.

kriterleri daha ayrıntılı yazman lazım . ne iş yapacaksın ? ödeyebileceğin kira miktarı? etrafında çok türk olmasını ister misin ? senin içn gece hayatı önemli mi yoksa tarih mi koksun? bunları yazarsan daha net cevap alabilirsin Almanya da yaşayan birisi olarak yazıyorum bunları .

Almanya'da sadece Berlin'i gördüm ve uzun süredir orda yaşayanlara özeniyorum:) düzenli ama kesinlikle sıkıcı değil, kasvetli değil.

Leipzig doğu. 3 yıl ilmenau'da yaşayan biri olarak diyorum.
almanyanın köln hariç elle tutulur her yerini gezdim.

benim oyum Karlsruhe.
Stuttgart da fena yer değil. munih fazla tarihi. berlin tam bir hoşaf. frankfurt dev bir kerane. hamburg müthiş soğuk ama şehir yapısı güzel. göttingen-kasel civarı sakin, daha samimi.

karlsruhe tarafı sınırda olduğu için insanları iletişime daha açık. şehir yapısı daha güzel hayat biraz daha rekli.

Leipzig: yabanci olarak yasamak pek iyi degil, eski dogu alman sehri ve dolayisi ile issizlik cok, bu nedenle de irkcilik cok. Zaten nispeten kucuk bir sehir.
Hamburg: cok kulturlu buyuk sehir. deniz var.
Berlin: Buyuk sehir, kendi icinde bir kulturu var. o nednle yasamak icin guzel sehir. Cok kulturlu. ama her yere uzak.
Munih: Dag, doga kayak sevenler icin cok iyi konumda. kira vs cok yuksek.
Koln: her yere cok yakin, cok kulturlu. ama klasik alman sehri o yuzden bir sure sonra cok da degisik birsey yok.
Frankfurt: Finans ve banka sehri. Cok buyuk sayilmaz ama rahat bir sehir. Almanyani tam ortasinda

Eger bir sehir eskiden dogu almanya sinirlarinda ise o yere mesafeli durmakta yarar var. irkcilik yuksek, yabanci kulturlere acik degiller. dogu alman sehirlerinde her 10 kisiden 4u irkci partiye oy verirken, batida bu 10 kisiden 1 diyebiliriz.

hamburg der geçerim

hamburg & leipzig arasinda hamburg'un bir artisi da hem turkiye'ye hem ucuz hava yollari ile bir cok yere cok fazla ucus olmasi. insanlar buna dikkat etmiyor pek ama bence mobilite cok onemli.

uçaktan inilen günün ertesi sabahın köründe giderim, işimi halleder, sonra ana şehirde takılır ve sonu orada yaşarım.

havaalanından direkt gidebilceğim ya da dönüşte havaalanına risksiz bir saatte ulaşabilceğim bir konumdaysa ya uçaktan iner inmez ya da dönüşte giderdim. ikisi de olmuyosa dönüşümden bir gün önce uçağın kalkacağı şehre geri dönücek şekilde tatilimin sonuna doğru giderdim.

diğer planlarıma ve toplam süreme bağlı. bu iki şehir dışında bir yer görmek istiyor musun? gidiş-dönüş aralığı kaç gün toplamda? bu bilgiler olmaksızın cevap verecek olursak ben "tam ortada" derim. önce inerim şehre, orayı gezerim. orada vakit geçirdikten sonra diğer şehre giderim. orada da takılırım. sonra yine önceki şehre gelir, daha gezeceksem gezer, yeni bir şey yoksa tekrar bi' üstünden geçerim sjfsjjs. ordan da eve dönerim.

ben mesela özellikle görmeyi düşünmediğim halde bilet daha ucuz diye odessa'ya aldım. aslında kiev'de konsere gidiyorum, seyahatin başka amacı yok. gitmişken arkadaşla görüşürüm, birlikte gideceğim diğer arkadaşımla gezerim vs. diye 10 gün yaptım. o yüzden plan şöyle oldu,

ilk gün: (öğlen iniyoruz) odessa (geceye kadar orayı gezeriz)
2. gün: izmail (arkadaşın tez konusu izmail kalesi, o yüzden gidip görelim dedik)
2-5: lviv
5-8: kiev
9-10: odessa (bir tam gün. 10'uncu günün sabahında yine odessa'dan geri dönüş)


o yüzden ben böyle yapardım yani, görmek istediğim diğer şehri ortaya koyardım. çünkü uçuş için yine döneceksin. uçağa binmek için geri şehre gelme fikri can sıkıcı olabilir, külfet gibi gelebilir... o yüzden ben orayı da tam gezmem, görmek istediğim ikinci şehri gördükten sonra uçuş şehrine gelir 1-2 gün daha orada gezerim. böylelikle "sırf uçağa binmek için buraya geldeik meh" diye düşünmem.

çok parametre var etkileyen. ama x şehre gittim otele yerleştim 2 gün kaldım, y şehre geçtim otele yerleştim kaldım, x şehre geri döndüm otele yerleştim ertesi gün dönüş yaptım çok yorucu. onun için seyahatin başında gitmek en makulu. yani uçak iniş saatine göre tren biletini alıp diğer şehri gezip gelmeni tavsiye ederim.

gündüz gezme vaktimi (gündüz gezeceksem, kuzey ışıklarını filan görmüyoruz diye farz ettim) yemeyecek, otele-gir çık yerleş aç-paketle, tren-otobüs in bin bekle, olaylarını en aza indirecek planı yaparım
mesela sabah 8-10 filan indim o şehri gezerim çünkü diğer yere git bul et, o gün ölür.
ama akşam 8-10 gibi indim, zaten bir yere gidemiyorsam (gece planı yoksa) doğrudan diğer şehre geçebilirim.

bunun konsoloslukla pek alakası yok
seni önce bi buradan bizimkiler bırakmıyor pasaport süren kurtarmıyorsa

o süreyi nerden netleştirebilirim peki?

Büyükelçiliği arayıp sormalısın bence. Onun saatleri de pazartesi-salı-ç-p 11:30-12:30 arasıydı sanırım. Telefona sadece bu saatlerde cevap veriyolar.

çok teşekkür ederim

donus tarihi itibari ile 90 gun gecerlilik suresi olmali. yani 20 subatta donecekseniz, pasaportunuz 21 mayis tarihine kadar gecerli olmali. kesin bilgi. aksi halde -havayoluna
ve kullandiklari yazilima gore degismekle birlikte- zaten kontuardaki arkadaslar sistemlerinde uyari gorecekler ve sizi ucurmayacaklardir.

sadece 1 kez giymişsem havalandırıp dolaba kaldırıyorum tüm kıyafetleri.

yıkama sıklığı:
üst giyim 2-3 giyişte bir
alt giyim 8-10 giyişte bir
montlar senede 1

temiz giyildikten sonra, kıyafet üzerinizdeyken çok terlenmediyse, üzerine bir şey dökülmediyse 3-4 kez giyilebilir bence. pantolonlar daha uzun hele.
ama bu dediğim kış için.
yazın maksimum iki kez giyilir genel olarak. hele t-shirt falansa her seferinde yıkanmalı.

Pantolonu kirlenmediği sürece yıkamam.
Gömleği kışın 2-3 defa giymeden sonra, yazın tek giyimde yıkanır genelde.
Tşört tek giyimden sonra her zaman yıkanır.

Kot pantolon yikanmaz oyle habire mesela.
Sweaterlari da oyle cok sik yikamam. Kokarsa, leke olursa yikarim veya ustunden cok zaman gecmisse. Chino pantolonlari daha sik atarim makinaya.

Ama ic camasirlar tek kullanimliktir benim icin, aksamina dustan sonra camasir sepetine girer. Corap da oyle.

Ne zaman kirlendigini hissedersem. Tek giyiste degistirdigim de oluyor 5-6 gunde de.
Pantolonlari cok yikamam mesela. Surekli yikarsan her sezon tum pantolonlaro yenilemen gerekir zaten.

Pantolon iki, onun dışında bir