bu paralara çıkacaksanız nespresso gibi çakma bir makina yerine çekirdek öğüten espresso makinası alsanız daha iyi olur gibi geliyor bana. philipsin bazı modelleri var, en ucuzu ile pahalıları arasındaki tek fark süt köpüğü yapan kısmı vs vs.

kahve olayina benim bulabildigim en guzel ve pratik cozum nespresso oldu. eger daha cok paran varsa tam otomatik espresso makinesi alabilirsin ama onlar da cok pahali.

kapsullu makineler guzel. gercekten espresso yapiyor, disaridaki latteleri aramiyorum hicbir sekilde.

ben tavsiye ederim.

Ben hic sevmiyorum ya kapsul kahveleri. En kalitelisinin bile yaptigi kahve cok vasat.

Full otomatik espresso makinesi alirdim ben olsam pratiklik ve lezzet icin

@another satisfied lover kendisinin subjektif yorumu. ben günde en fazla 2 yarım bardak kahve içebilidiğim için tchibo kapsül makine aldım. zamanım yok hemen içmem lazım diyorsan kapsül hızlı çözüm. çekirdek öğütüp kahve yapan makineler tabi ki daha iyi ancak hem fiyatı yüksek hem aldım diye sürekli kahve içesin gelir. bu sebepten sürekli içme isteği ve kafein alımını yükseltir. hızlı çözüm kapsül zamanım var diyorsan seçenek çok. ama kapsüklde tchibo çok kısıtlı. nespresso daha çok seçenekli.

@uzaymakinesi; nespresso kapsulleri aluminyum, plastik degil.

zibilyon tane kahve secenegi var, siradan kullanici icin cok bile.

nespresso cok pratik. bence tam otomatik espresso makinesi en ideali ama herkes icin ulasilabilir bir cozum degil o. nespresso standart vatandas icin en basit ve kaliteli espressoyu veriyor.

yaklaşık 1 yıldır c30 kullanıyorum. iyi ki de almışım. v60, chemex, french press kullanıyordum espresso bazlı sütlü kahve yapmak için almıştım. gayet de memnunum. kapsüller çok pahalandı evet ama her gün latteye 40 lira vermiyorum en azından. ben 2.el almıştım sorunsuz çalışıyor. bence dolap, letgo gibi uygulamalardan 2.el de bakabilirsiniz.

Kapsül kahvelerin en büyük avantajı uzun süre tek tek taze olmaları. Özellikle her gün kahve içmiyorsanız (Örneğin yalnızca hafta sonları evde kahve içiliyorsa) çok iyi. Temizlemesi kolay, her seferinde aynı kalitede ve tazelikte güzel bir kahveniz oluyor.
Bu arada nespresso'nun kahvesine ünlü baristalar bile "kötü" demiyorlar. Genel olarak iyi denebilir (nespresso için konuşuyorum).
Nespresso'nun tüm makinelerindeki basınç değeri aynı (en azında bir kaç yıl öncesine kadar öyleydi) bu sebeple modeller arasında lezzet farkı yok. Süt köpürtme gibi özellikleri var.
Sizin yolladığınız bundle bence çok iyi. Süt ünitesinin entegre olması makine fazla büyütüyor ve süt kaplarının temizliği ayrı bir dert bence.

Eğer her gün evde kahve içiliyorsa, çok otomatik espresso makineleri daha iyi bir çözüm olabilir. Uzun vadede daha ekonomik olacaktır, ayrıca açılan kahve paketleri hızlı biteceğinden tazelik sıkıntınız olmaz.

Yerinizde olsam tam otomatik bir espresso makinesi alırım, bunu da süt entegrasyonu olmayanında alırım fiyata bakarak. Yanına Nespresso'nun süt köpürtücüsünü alırım.

@uzay; katiliyorum. felsefe olarak kullan at urunler sustainable degil ve hic sevmiyorum. ama tam otomatik espresso makineleri $500'den basliyor. onun yerine $150'ye duzgun bir nespresso alabiliyorsun. kaliteli espresso makineleri $1000 civari.

Ailemin evinde var ve çok memnunlar hatta bir tane de yazlığa aldılar. Kardeşim boş kapsülleri geri dönüşüm için alan bir yere götürüyor yanlış bilmiyorsam.

bence nespressonun buyuk ya da daha cok ozellikli makineleri gereksiz (americano yapan var mesela, bana suyu fazla geldi)
minileri guzeldir, kullanilabilir. kahveleri de kotu degildir. ayrica bir cok kahve markasi nespresso makinesi ile uyumlu kapsuller cikartiyor artik, onlar da kullanilabilir. yani sadece nespressoya bagimli kalmiyorsunuz artik.
ben de hem espresso makinesi hem de nespresso var. ikisini de ayri seviyorum:)

Normal şartlarda getiremezsin. Et ve süt ürünleri yasak.

Ucaktaysa ben, ailem, esim çok getirdik. Hiç de sorun yaşamadık.
Hayatımda da sorun yaşayana denk gelmedim.

Dış hatları bagaj kontrolünden çıkarken gümrük/ kontrollü çıkış hattı da var. Sen normalde gönüllü olarak oradan geçiyorsun. Ama nadiren herkesi o bölgeden geçirdikleri ya da aradan insan seçip kontollü geçişe yönlendirdikleri oluyor. Bu tip durumlarda kişi başı alkol sınırına falan bakıyorlar, getirmemen gereken bir şey getirmişmisin ona bakıyorlar vs. Eğer elinde duity free poşeti varsa limiti aşıp aşmadığını kontrol etmek için genelde yönlendiriyorlar kontrollü geçişe. Duity free poşetlileri kontrol etmelerine çok defa denk geldim. Diğeri baya nadir.

Denk gelirsen eğer el koyarlar. Denk gelmeme ihtimalin çok yüksek. Ben risk alıp bagaja atardım.

çok yüksek miktarda getiren arkadaşlarım oldu, pek sıkıntı olmadı. 1kg salam sosisi en kötü alırlar denemeye değer.

Sorun yaşamadım diyenler, gümrük kontrolüne girmeyenlerdir. Siz istemeseniz bile arada bir birilerini gümrükçüler döndürür kontrol eder.
Bu aşamada bavulunuzu açtıklarında miktardan bağımsız olarak bunları ülkeye sokmanıza izin vermezler.
Yalnızca Türkiye için değil, bir çok ülke için de bu şekildedir. Daha önce Almanya girişinde içinde az miktarda kıyma olan anne börekleri az çöpe gitmemiştir. Bu da böyle bir anımdır.

Teoride yasak ama ben de hiç sıkıntı yaşamadım, getirirken de götürürken de.

At bagajda dursun.

Ne önemi var ki? 'Cevap bu'/Toplam cevap oranı istatistiği kasmıyorsanız tabi.

Kızmıyorum da, hiç mi içinizi kemirmiyor tik vermeyince diye meraklanıyorum. Ben bazen bi soru sorup 2-3 saat bakmayı unuttuğumda bile cevap atan olmuşsa tik atamadım diye üzülüyorum ya, tik atmak bi şey tamamlamak hissi de verdiğinden hoşuma gidiyor

Umurumda olmaz.

Bazen, 'Cevabın işime yaradı, Teşekkür ederim' minvalinde mesajlar geliyor. Onlar mutlu edici.

biraz canım sıkılıyor. Burada herkes vaktini başkasına cevap vermek için harcıyor aslında (bir zevk de alıyoruz ki devam ediyoruz tabii) Tik bence "gördüm teşekkür ederim" demek ve benim cevabım değil başka birkaç cevabı tiklese yine bakmış onları beğenmiş diyeceğim ama bazıları bomboş bırakıyor. Sorup kaçtı mı tekrar gelip baktı mı bilememek kötü geliyor. (boşa mı yazdım diye)

umrumda olmuyor. çünkü tik almak için yanıt vermiyorum. bu yanıtımı araçsallaştırmak olurdu. oysa ben amaç olaral yanıt vermekten yanayım.

Bir iki gün önce açılmış duyurulara cevap vermişsem ve tik konduysa rahatlıyorum, cevabım görüldü diye.
Duyuru açıldıktan sonra hızlı bir şekilde cevap yazdıysam çok da takmıyorum.

evet kafaya takıyorum çünkü kullanıcıların cevap oranlarına göre değerlendiriyorum. adamın bin tane cevabı olup cevap oranı %50'nin altındaysa ya trolldür ya da boş beleş bir tiptir diyorum. genelde de doğru çıkıyor. bir süre sonra uçurulmuş oluyor zaten.

birisinin sorusuna cevap verip bir tıkı bile çok görülüyorsa kızıyorum tabiki. eğer önceden de hiç tik atmadıysa tik atmayı bilmediğini düşünüyorum. ona kızmıyoruım mesela.

bazen burada bazı kişilere cevap verirken tik konusundaki duruşuna da bakıyorum. mesela duyuru altında çokca cevap olup cevaplar birbirine yakın olsa bile sadece bir tanesine tik atan egolu tiplere çok önemli bir bilgi olsa bile cevap vermiyorum, cevap veresim gelmiyor açık konuşmak gerekirse. :)

Tiksiz cevaplı duyuru gördüğümde kendimi ıssız ve kimsesiz hissediyorum. Sanki oralara uğrayan olmamış, artık hayalet kasabaymış gibi geliyor. Sevmiyorum. Akabinde kim bu yol yordam bilmeyen diye nicke bakıyorum.

kızmam. duyuru eski duyuru değil. nick'e bakmam. tick atmış, atmamış, aklıma gelmez.

Ya kişi sabah soru sormuş ve cevaplarına akşam bakacak olabilir, niye engelliyorsun sorun nedir ki? Aradaki süre zarfında saatlerce ticksiz kalabilir cevaplar. İlla soruyu sorduğumuz gibi dk başı sayfayı refresh edip cevap mı beklicez? Beklemeyeceksek her seferinde “tickler akşama” diye uyarı mı koyacağız bazı duyurucular kızmasın kafasına takmasın diye? :)

İlk birkaç cevabı tikleyip diğerlerini tiklemeyenlere kızıyorum. ya okumuyor ya dikkatini vermiyor, bir şekilde kendi duyurusunu takip etmediği anlaşılıyor. aramızda dolaşıyor bunlar.

Kasıtlı olarak arada tik atılmama konusunu geçersek çok da takılmıyorum. Hani duyuruya verilen cevaplara tik atılmayınca sallanmamış gibi hissettme konusu var ama kullanıcı istatistiklerine bakan kaldığını sanmıyorum.

hiç kimseye tik atılmamışsa kızıyorum,
kimisine atılmış kimilerine atılmamış mesela bende atılmayanların arasındayım ya ona kızmıyorum. mevzu şu lan olum okudun mu? dikkate aldın mı? ne yaptın yani? yoksa yani attığın tiklerle yaşamadım ki, atmadıklarınla öleyim.

kızıyorum hem de çok. çünkü bazen o kadar fazla cevap oluyor ki aralardan tik atılanları ayıklamak gerekiyor.

bir de her şeyin bir raconu, kültürü var. burada da doğru/işe yarar cevaplara tik atılır kardeşim. bir mouse hamlesi bu kadar mı zorunuza gidiyor anlamıyorum ki.

Bazıları sadece işlerine gelen cevapları işaretliyorlar onlara kızıyorum.

Bazı leylalar da en doğru cevap hariç hepsini işaretlemiş oluyor onlar beni eğlendiriyor.

Hiçbir cevabı işaretlemeyenler beni etkilemiyor, önemsemiyorum.

Kızmıyorum. Sadece birine kızdım, ona da özelden yazdım.

soruyu soranın okuduğunu anlayıp, otomatik tick atan kod yazılması zor olmasa gerek. daha mantıklı veya başlığına girdiğinde.

Tikli başka cevaplar varsa: "Demek ki cevabım işine yaramamış" diyorum en fazla. İyilik yap, denize at. Balık bilmezse halik bilir.

Duyurunun hiçbir cevabına tik vermeyen kullanıcılara karşı bir hissim yok bana ne diyorum ama misal yeşil çay içerek kilo verebileceğine pekmez yiyerek bağışıklığının güçleneceğine inan kullanıcıların kilo verme vücut geliştirme ya da benzer duyurularında beklediği sihirli formüller içeren cevaplardan değil de bilim ne diyorsa onunla ilgili bir cevap verdiğimde o cevaba tik verilmemesi beni acayip keyiflendiriyor.

umursamaz geliyor bu tur kullanicilar bana. yani disarida bi yardimin dokunsa, adres falan tarif etsen mesela bi tesekkur etmeyecek insanlar olduklarini dusunuyorum. ve bu tur bi insana vaktimi harcadigim icin evet sinir oluyorum ama anlik bir sey. takmiyorum tabii ki kafama.

asil sinir oldugum seyse su. spesifik bi konuda bi sey sordu diyelim. semtimle ilgili olabilir, okulumla, daha once ilk elden deneyimledigim bir sey vs. bakiyorum cevaplar bi sonuca ulasmamis. ve ben de kimligim belli olmasin falan diye nokta atisi olan cevabimi ozelden yaziyorum. ve karsiliginda bi tesekkur gelmiyor. o cevabimi da kullaniyorlar yani ama sonunda tesekkur yok. onlara cok kiziyorum. hatta bi gun birine insan bi tesekkur eder diye mesaj attim dayanamayip. saygisiz kullanici, :))))) yazmisti. ben de ne kadar ayip diye safca bi mesaj daha atmistim. ona da :))))))) diye cevap vermisti. cok garip insanlar var duyuruda :(

ben kişisel olmayan duyuruları silenlere sinir oluyorum

Anlattığınızdan donanımsal gibi geldi bana da.
Bu arada modem sağlam, adaptör de arızalı olabilir.

Benzer özellikli farklı bir adaptör varsa evde ilk olarak onunla deneyin derim. Sonrasında modeme yönelirsiniz.

Modemden olabilir, adaptörden olabilir, ikisinden de olabilir hatta bağlantı tipi adsl ya da vdsl ise hat değerlerinin bozulmasından bile olabilir (kablolarda korozyon, elektriksel parazit gibi sebeplerle). Modem o hızda bağlantıyı koruyamadığı için periyodik olarak tekrar bağlanmaya çalışabilir, hızı düşürürlerse daha sağlıklı bağlantı kurabilir.

modemden olması saçma değil mi? sorun olsa düzenli reset atmazdı, hiç çalışmazdı diye düşünüyorum. yanlış mı?

Çok sağlam diyet ve çok sağlam spor yaptığım halde, vücut yağ oranımın epey düşük olmasına rağmen düşmeyen kolesterolüm, başka sebeplerden, şeker diyetine başladığımda normal değerlerine indi.

Şu an şeker ve paketli gıda tüketimim sıfır. Kolesterol sorunum da yok.

keto diyetini arastirabilirsin. Mirket'in bahsettigi seker diyetinin daha ekstrem hali ve diyabet, kolestrol, kalp rahatsizligi gibi bir cok rahatsizliga iyi gelen bir diyet. gerci diyet demek de cok dogru degil. daha cok beslenme aliskanligi degisikligi

çok yüksek değil. şeker paket gıdaları azaltın. hayatınıza egzersiz katın. daha tempolu yürüyüş olabilir. karbonhidrat alımını da azaltın. İşe giderken yaptığınız yürüyüş sizin bu değerlerinizde artık normal olandır. o yürüyüş ile birlikte 225 olmuş. demek ki girdi olarak daha fazla.


(bkz: glisemik indeks)
(bkz: glisemik yük)

LDH ve HDH değerleri de önemli. Siz sanırım total kolestroldan bahsediyorsunuz.
Yüksek olması iyi olarak yorumlanan HDH de total kolestrolü yükseltiyor.

LDH değeri kritik diye biliyorum.

Benim de 130 çıkması gereken değer 180-190 aralığında çıkıyor. Doktor, diğer değerlere bakarak, beslenme kaynaklı olmadığını görüyorum, yapısal demişti.

düzenli beslenerek kolestrolümü yarı yarıya düşürdüm 225 çok yüksek bir değer değil.

umursamıyorum çünkü kolesterol tek başına olumsuz bir şey ifade etmiyor. www.youtube.com

carnivore'um çok fazla hayvansal yağ tüketiyorum, enerji ihtiyacımın tamamını yağ ile karşılıyorum vs. kolesterol de istediği kadar yüksek olsun dert etmem. detaylı analizi önemli, trigliserid yüksekse veya o kolesterol yüksekken karbonhidrat tüketiyorsan o zaman problem. bol meyve sebze tüketiyorsun e rafine şeker ve hazır gıda da tüketiyormuşsun azaltmayı düşündüğüne göre... senin durumunda yüksek kolesterol problem olabilir. ya hayvansal besinleri azaltacaksın ya karbonhidratı sana kalmış. bu ikisini birlikte tüketmek problem. karbonhidrat ldl'in yapısını bozuyor, oksitliyor sorun orada başlıyor.

Kolesterolün kötü bir şey olduğunu düşünmek çok anlamlı değil bilakis kolesterol maddesi vücut için gerekli bir madde, kolesterolü büyük oranda karaciğerin kendisi üretiyor, referans aralığının 3-4 katı olmadığı sürece ekstra bir şey yapmaya da gerek yok ki o da genelde genetik faktörler nedeniyle o kadar yükselir, yani normal bir insanın kolesterolü o kadar yükselemez. Ayrıca "Kötü kolesterol" denilen kolesterol de kötü bi kolesterol değil bunlar biraz isimlendirme nedeniyle ortaya çıkan anlam karmaşası.

Dikkat ettikce daha cok rahatsiz etmeye baslar once onu soyleyeyim.

Ben rahatsiz olurdum. Agzini bantlardim sjsjsj saka bir yana, ben tatli dille konusurdum. Rahatsiz edici ve garip.

Söylemek lazım.
O konuştukça "dur bir, konsantre olamıyorum vs." diye uyarın. Büyük ihtimalle farkında değil veya sizin rahatsız olabileceğinizi bile düşünmüyor.
Alternatif kulaklık takmanız.

Daha fazla konuşup gürültü yapan tipler de olabilirdi.

benim patronumun abisi böyle. sürekli şunu yapiim bunu yapiim modunda. bi de açıp cennet mahallesi, akasya durağı izleyen bi tip hem de sesli. bi de gülüyo. kafam akşama kadar saçma sapan bir sürü şeyle doluyor ama alıştım artık bir şey demiyorum.

Farkında bile olmayabilir. Söyleyin bence münasip bir dille. Ben de rahatsız olurdum.

Tanıdım hocam, uyardım. Düzelmedi bi daha uyardım. Düzelmedi.. Ben de artık şikayet modunu açtım, çünkü 2 kez uyarmışım "ay ne diyosun" diyemezdi.

eski iş yerimde aynı böyle biri vardı. rahatsız olduğum için defalarca kez önce kibar sonra sert bir dille uyardım ama değişmedi. uyarınca kırılıp susuyor sonra başlıyordu yine 'neden öyle yaptım keşke yapmasaydım hoff puff' diye konuşmaya. sabahtan akşama kadar söylenmekten yorulmuyordu da işin garibi. bir süre sonra onu öyle kabul ettim.

uyarın baktınız değişmiyor kabullenip kulaklıkla çalışın. dikkat edip takıldıkça daha sinir bozucu geliyor insana.

Ben duruma farklı bir açıdan bakacağım. Karşı cinsse size konuşmaya katılma fırsatı sunmaya çalışıyor olabilir.

lisede öğretmenimiz anlatmıştı. üniversite sınavında gözetmenmiş. biri sesli bir şekilde şak şak sakız çiğniyor dedi. diğer öğrenciler rahatsız olmuş uyarmışlar kızı. sakızı çıkartınca kız uyuyakalmış sınavda. uyandırmışlar yine uyuyakalmış. meğerse kız sınava hazırlanırken uyumamak için sesli sakız çiğniyormuş. çiğnemeyince uyuyakalıyormuş.

nedense kafamda bu olayla bağlantı kurdum.

Farkında olmaya bilir. Ben de rahatsız olurdum, ya uyarırdım ya da çekinirsem de kulaklık takardım.

Hemen yanımda oturuyor biri. Sesli okuyor, sallanıyor, kalem çevirip tutamıyor vs vs. Kulaklıkla çalışmaktan başka bir çözüm bulamadım.

sanirim soguk su. belli ki kandirilmissiniz, hayat bu olur cok da sey yapmayin. polise savciya falan gidilbilir sanirim ama takibi falan zor olur.

Çok klasik ve yaygın bir dolandırıcılık, geçmiş olsun.

doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunun, miktarın küçük olmasından dolayı beni kimse şikayet etmez kafasında olabiliyorlar, küçük küçük çalıyorlar. telefon numarası, mesajlaşmalar, dekontlar vs. hepsini ekleyin dilekçeniz ekine.

ıbanı ve ilan ss i aldım her ihtimale karşın , şimdi ben polise gitsem naparlar bu durumda ?

1. parayı unutun
2. polise değil savcılığa başvurun

savcılığa şikayet dilekçesi +1
kanıtlarla birlikte

Soğuk su içmeyin, farenjit salgını var..

Savcılık +1

Polis ilgilenmiyor.

Savcılığa ayrıntılı şikayet dilekçesi vereceksiniz. Tüm hikayeyi ve bildiğiniz her detayı yazın.
Arada karakoldan çağırabilirler ifade almak için.
Dilekçenizi götürüp, aynı şekilde ifade vermek istiyorum deyin. Sonrası savcılıkta.

kayıtsız satıyorlar. Son bir sene içerisinde yurda girişin varsa kayıt edip kullanıyorsun. Kaydetmezsen 4 ay sonra kapanıyor.

1 yil kadae uzattilar kapanma suresini bu arada

Örneğin iphone Almanya'da ucuz, orada biri alıyor getiriyor telefonu, sonra Kıbrıs'a gidip gelen biri bu telefonu ilk kişiden satın alıyor. Kendi pasaportuna parasını verip kaydediyor ve kendi hattı ile kullanıyor.

ucuz bilet alıp çıkış yapmayı bekliyor alanlar

@burfak Kıbrıs’a giden kişi ordan da alabilir, bulamadıysa alamadıysa o ayrı ama gereksiz bi macera yakın zamanda yurtdışına gitmeyecek olan icin.

Telefonun pasaporta kaydından bi sene sonraki akıbetini de merak ediyorum. Garantisi yok o tamam. Peki 2 3 seneye telefonumu değiştirmek istiyorsam? Çekmeceye mi kaldırıyorum?

android cihazlar için imei çakma da yapılabiliyor. iphone için tek yol pasaport kaydı. kayıt hakkı olan ya da yakın zamanda olabilecek biri alıp kendisi kaydediyor. şu an piyasada iphone yok mesela her giden alamıyor o yüzden. 3 sene sonra tüm hatlar ile kullanılabiliyor telefon.

1 yıl muhabbeti bitti bu arada. 4 ay maksimum süre.

@olutaklidi,
her ürün her yerde aynı fiyat avantajıyla olmuyor. Kıbrıs'ta, Almanya'daki fiyat olmayabilir, veya stok yoktur.

Madde 9: 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 57. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan 'kesintisiz yedi yıl' ibaresi 'son sinyal alınmasından itibaren kesintisiz bir yıl' şeklinde, fıkranın ikinci cümlesinde yer alan 'yedi yıllık' ibaresi 'bir yıllık' şeklinde, fıkranın üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Bu suretle elektronik kimlik bilgileri kayıtlı olmaktan çıkarılan cihazlar son kullanıcılara ait bir hat ile kullanıldığında, bu cihazların elektronik kimlik bilgileri başka bir işleme gerek kalmaksızın, tekrar kayıtlı hale getirilir.”

sonradan degistiyse 1 yil muhabbeti bilmiyorum, yurtdisindayim telefonu alali 1 yili tam doldurmaj uzere trde kullanabiliyordum hep bir sonraki gelisimde kayit ettirmedigim icin kullanamayacagim. yenilerde 14 gun sureniz kaldi mesaji geldi

tuborgyesili'nin kafası karışmış. kayıtsız 4 ay kullanılabiliyor. 7 yıldan 1 yıla denilen olay kayıtlı kullanılmayan, kenarda duran telefonlar için geçerli. 1 yıl sinyal alınmayınca kapatılıyor.

"İnsanlar neden başkasının getirdiği telefonu alıyor?" ben almak zorunda kaldım çünkü almak istediğim telefonda stok problemi var. Harç parası da zamlanıyor diye aldım.

Kapanma süresi dört ay, yurt dışı giriş/çıkışı olan pasaporta kayıt imkanı bir yıl. Kasım ayında aldığım telefonu Haziran 2022'deki çıkışı göstererek kayıt ettirdim.

@tuborg'un bahsettiği bambaşka bir olaymış. imei kaydıyla alakası yok o konunun.

silikon denenebilir gibi geldi sonra da terzide dışına kumaş diktirilip iyice sağlamlaştırılır.

Sıcak silikon işe yarar diye düşünüyorum ama emin olamadım.

tam seçemiyorum ama sünger tarzı birşeyse bally (veya türevi) olur.

@semyasa: visko oturma simidi almistik. Sunger tarzi bir sey.

Sünger gibiyse su bazlı (inşaat yapıştırıcısı) bir şeyler yapıştırmanızı tavsiye ederim.
Solvent bazlı yapıştırıcılar (bally veya kontakt yapıştırıcısı) bu tip malzemeleri çözüp eritebiliyor.
Veya soğuk silikon olabilir.

Döşemeciler sünger yapıştırmak için sıvılaştırılmış baly gibi bir şey kullanıyorlar. Bally denenebilir, eriteceğini sanmam.

Bu simidin bir kılıfı yok mu? Kılıfın içinde bu yırtık sorun olmaz eğer sıkı bir kılıfsa.

@John Bloor: pek sıkı değil maalesef kılıf da. birkaç senelik olduğu için onun da fermuarı bozuk.

peki normal japon yapıştırıcısının hiç mi şansı yok?

sıfırı da 250 lira, düzeltebiliyorsak düzelteyim.

Japon gibi keskin yapıştırıcılar eritir hocam, duman çıkarır hem de o derece :)

Yakınlarda bir döşeme atölyesi varsa, al eline gir içeri rica et. Tabancalarında sürekli yapıştırıcı olur genelde, hemen bi "pısstt" yaparlar alır eline çıkarsın.

hastanenin yer altı otoparkı var. alternatif olarak hastanenin arka tarafındaki (acil girişi) sokaklara bakabilirsin. mesai saatlerinde bu civarda boş yer bulmak zor olduğundan ilk seçeneğe yönelmeni öneririm.

Teşekkürler, hastane otoparkı pahalı olur diye korktum biraz :D İspark varmış biraz uzak ama sanırım.

oradaki hastane otoparkı pahalı değil. vale daha pahalıdır doğal olarak.

hastane girişinin karşısındaki sokağa bakın. barış Manço parkından içeri girince. orada yer bulmanız çok büyük ihtimal.

Hastanenin kendi otoparkı standart otoparklara göre daha pahalı. Son durumu bilmiyorum ama 1-2 saat için 30TL'den az değildir.

Alternatif olarka tam hastanenin önüne çıkan metro durağı var. Farklı bir yere park edip metro ile tam önüne kadar gidebilirsiniz.

Motor demek, trafiksizlik demekse, E5, 1. köprü, Haliç Köprüsü, otogarın yanından geçen bağlantı yolü üzerinden E6 Mahmutbey, E6'da Esenyurt çıkışı.

2. köprüden tem'e daha kolay atıyor seni. oradan daha rahat ulaşman lazım.

Pay ölçer mantığında verimlilik fark etmez eğer sorduğunuz buysa.
Yani birinde, diğerine göre daha iyi ısınıp daha az fatura ödemek olmaz.

Ya daha iyi ısınırsınız ama fatura da fazla gelir, ya da daha az ısınırsınız ama fatura da buna göre daha düşük olur.

şöyle sorayım o zaman

apartmanda 2 daire var
birinde toplam 5 metre döküm petek
diğerinde 6 metre aluminyum petek

faturayı nasıl böleyim

Fotoğraf atın, hem karşılıktan hem de dil tarafından. Aşırı basit bir mantığı var kapı kilidinin, dilin karşısında bir yuva varsa oraya girer ve tutar.

Zamanla kapılar sarkar, kasa ya da kapı ağaç olduğu için yamulur vs. Bu yüzden dilin karşısındaki yuva artık denk gelmiyor olabilir.

İç tarafa geçin kapıyı tam kapatmadan dilin altını ve üstünü kurşun kalem ile işaretleyin karşı kasada.

Sonra o işaretlerden içeri doru bakın bakalım karşılık denk geliyor mu?

bazı kapılar zamanla yamuluyor. Yamulmaktan kastım konkav hale geliyorlar, kapı dili de odanın içinde aklıyor.

Kilit hizasından çok kuvvetli bastırınca (kapıyı esnetecek kadar) kilitleniyorsa problem budur.

network denen şey bu yani torpille ilgisi yok, insanlar bu yüzden networking kasıyor

Hayır. Devlet dairesi değilse sorun yok.
İlan açıp tanımadıkları birini almak yerine kim olduğunu bildikleri birini işe almayı tercih etmişler.

belli bir seviyeden sonrası referans oluyor artık. sonuçta seni boş otur diye almıyorlar, teknik yeterliliklerin önemli olacak veya belli sorumluluklar için potansiyelin olduğu için alınman değerlendiriliyor diye anlıyorum. her iki taraf için de win win olacak diye düşünüyorsam ben kabul ederdim.

Devlet kurumu değil. Teknik bir iş. İçimi biraz rahatlattınız.

Şunu da söyleyeyim. Bir akrabanız çalıştığı yerdeki sorumlu kişiye sizden bahsediyor. O da bu işi yapıyor diyor sizin için. Bahsettiği kişi de pozisyon açılınca sizi soruyor. Bu durumda ne düşünürdünüz?

Sıkıntı yok, aynen devam bence de. Networkün çalışmış işte. Hiç bir problem yok bu senaryoda.

Ozel sektorde torpil olmaz o referanstir kullanmak mubah. Cunku sen o isi yapamazsan hep senin hem de referans olanin tepesine cokerler.

Fabrika muduruyum cok nadir referans olurum. Referans oldugum kisi de isi yapacak kisidir. Kendime laf getirmem.

Bazı kurumlarda devlet, özel farketmeksizin işler böyle yürüyor. Normal yani

yerine gore devlette bile bu sekilde islemesi mubahtir ama bizim ulkedeki curumuslukten dolayi devlete mesafeli bakilmasini anliyorum, sizin isin torpille uzaktan yakindan alakasi yok eger bilmedigimiz detaylar yoksa(x partinin genclik kollari baskanisinizdir, bundan oturu yaptiginiz network ile ustune cokulmus bir ozel firmada is bulmussunuzdur, vsvs. zaten oyle olsa gelip burada bu soruyu sormazdiniz...)

birisi seni müdüre tavsiye etti, müdürde gelsin konuşalım dedi, gittin konuştun adam seni beğenmedi isterse işe almaz. torpil bunun neresinde?


torpil yaptıran kişi; üst seviyedeki kişi, -> kim bilir kim.

torpil'i yapan kişi: orta kademedeki kişi. -> müdür/şirket sahibi/ortak vs.

torpil yapılan kişi; işe girecek olan kişi -> eleman

orta kademedeki kişi müdür vs. bu kişiyi işe alacaksın dendiğinde itiraf hakkı yoktur, ben bunu işe almam diyemez.

özel sektörde birini birine tavsiye edersin, tavsiye edilen kişi görüşmeye çağırılır, görüşülür, karşılıklı olarak bir memnuniyet sağlanırsa iş olur, memnuniyet sağlanmaz ise iş olmaz.

birinde işe alacak olanın seçme şansı var, diğerinde emir demiri keser var.

edit: itiraf hakkı demişim, itiraz olacaktı;

başkası senden daha iyiyse ama sen tanıdık vasıtasıyla işi alıyorsan bu torpildir.
Sizin durumda değil bence.

İşveren olarak bakın, hiç tanımadığınız biri yerine aradığınız özelliklere uyan ve güvendiğiniz birinin, iyi diye tanımladığı birini tercih etmez miydiniz? İşte bu referans.

Restoran ve sucuya mutlaka hesabın %10u civarı para üstü bırakırım.(Garsonun tavır ve hareketlerinde olumsuzluk yoksa)

Diğerleriyle para alışverişim olmuyor.

Kurye ve pompacıya bahşiş vermiyorum. Restoranda serviste problem yaşamadıysam %10 civarında bahşiş bırakıyorum.

restoran servis iyi ise %10 bahşiş bırakıyorum, bazen kuryelere 5tl bahşiş veriyorum.

restorana genelde %10'unu bırakırım
pompacıya da 10-20 tl bırakıyorum genelde
kurye vs ye bahşiş vermiyorum genellikle

restoranda %5-%10 arası genelde, %10a yakın bırakmam için kalabalık bir masaya servis yapmaları gerek, genellikle bir ymeek siparişi ve servisi için yüksek bahşiş bırakmam zor.
Kuryelere 3-5 lira veriyorum genelde.
pompacıya bahşiş ilginç geldi ama

Restoranda %10'a yakın vermeye çalışıyorum. Çocuklarla beraber gittiysek ve bundan dolayı ek taleplerimiz oluyor. Bunlarda güleryüzle yardımcı olurlarsa daha da fazla veriyorum.
Yemek kuryesiyse veriyorum, yağmurlu ve karlı havalardan daha fazla veriyorum.
Pompacı camları temizlediyse bir şeyler vermeye çalışıyorum.

Kurye, pompaci vb bahsis birakmam. Yemek yedigim yerde 1000 tl alti hesap odeyeceksem yine birakmam. Ama ozel bir yemekte guzel servis sundilarsa %10 birakirim.

Her yerde bırakmaya dikkat ederim. Arabam yok pompacıyı bilemem ama taksici düzgünse, kurye iyi akşamlar vs dediyse (suratsız değilse), servis iyiyse vs

Restoranda servis ücreti varsa bahşiş asla bırakmam ama.
takside ve kuryede genelde paranın üstünü almamakla oluyor, 55se 60vermek gibi.

Pompacıya bahşiş vermiyorum.

Restoranda eskiden her zaman bahşiş verirdim ama ekonomik kriz sonrası hem fiyatlar çok şişti hem de maalesef yemek kalitesi bozuldu iyi yerlerde bile. Bu nedenle eğer yemekten ve hizmetten memnunsam %10 bırakıyorum. Hesapta kuver ya da hizmet bedeli görürsem bırakmıyorum. Eskiden buna dikkat etmezdim ama artık birçok yer buna geçip zorla bahşiş alıyor zaten. Bu nedenle ikinci bir bahşişin gerektiğini düşünmüyorum.

Kuryeye de hava şartları kötüyse 10 lira falan veriyorum. Dalga geçiyor gibi hissetmiyorum çünkü günde 10 kişi verse ekstra 100 lira yapacak. Günlük yevmiyeye artı olacağı için iyi bence.

Kuryeye 10 lira, self servis harici %10 veririm. Hesaba servis konmuşsa üstüne bahşiş vermem.

%10 ve sadece garsonlara veriyorum. her zaman değil ama o da.

türkiye için 1 liranın altındaki rakamlar komik bence de. hatta bahşiş vermek istesem bile para üstü 1 liradan azsa üstü kalsın demezdim. ayıp olur.

Bahşiş vermiyorum. Fiyatlar fazlasıyla fahiş.
Ayrıca ayda 30 defa dışarıda yiyorum, sipariş veriyorum belki. Hepsine bahşiş vermem imkansız.

Hep. Eve yemek servisinde de veriyorum. Rezalet bir servis verilmediyse, ki simdiye kadar birkac kez basima geldi, hep veriyorum. %7 ile 10 arasinda birakilirsa komik gorunmez.

Restaurantlarin bir kismi Türkiye´de servis ücretini ekliyor zaten fise. Beni rahatsiz eden kismi, %12 ve civarinda olmasi bu ücretin. Bence fazla.

bahsis vermiyorum. gereksiz buluyorum. bu hizmetleri bana sunmalari icin iyi ya da kotu bi maas aliyorlar. neden ekstra destek atayim ki.
ama biri isinin geregi harici bi yardim vs sunmussa birakirim ama bu ornegin karda yemek getiren bi kurye olmaz cunku kosullar kotu olabilir ama isi o sonucta

restoran: güler yüz gördüysem %10. ama eğer ailece gidip yediğimiz yemekler artık 500'ün altında olmamaya başladı. o zaman 20-30 filan veriyorum.

Kurye: nadiren

pompacı: camları sildiyse

bozuk para bırakmak artık biraz ayıp oluyor.

ilkokul kac, 1 mi 5 mi.. bence onun muadili ipad olamaz, o zamanki alim gucu ile simdiki bir degil. bence simdinin degeri ile 700-900 lira filan eder, gerci tr'deki son ekonomik durumu bilmiyorum. belki gitar alabilirsiniz ilgileri varsa. tabi kurs da aldirmaniz gerekebilir ya da internetten ogrenebilirler cok meraklari varsa.

fiyat olarak muadili yerine kullanım olarak muadiline bakmak gerek bence, şimdinin walkman muadilleri bence akıllı telefonlar hayatta kapladıkları yer anlamında, fakat telefonları vardır, bu yüzden uyduruk olmayan 1000-2000 aralığında kafaüstü bluetooth kulaklık alabilirsin hem walkman vibe ı verir müzikle ilgili bir şey olduğu için

Evet ben kulaklık değil de Anker Soundcore Flare 2'yi düşünmüştüm. Hem büyüyünce de kullanırlar. Fakat iki tane Sony Bluetooth kulaklık almak daha mı iyi olur diye düşünmüyor değilim, hem anne babalarını rahatsız etmeden bir şey izleyip dinlerler hem de uzun süre kullanırlar.

Kulaklık bana iyi bir fikirmiş gibi gelmedi. Anne babası istemeyebilir çocuklarının kulaklık kullanmasını. Çocuklar hediyeyi çok benimseyip sürekli kulaklıkla dolaşmak isteyebilirler.

Lego falan hediye ederdim ben olsam.

98 civarında bir öğrencinin (daha çok ortaokul-lise diyelim) sahip olabileceği en havalı alet discman'di, kaset çalan walkman bunun bir altıydı.

Şimdi ipad değil de, ipod gibi olabilir. Bence havalı bir kulaklık, çok yönlülük açısında daha uyumlu.

steelseries'in oyuncu kulaklığının birini al bence çocuklar için 10 numara hediye olur.

o yıllarda çok walkman sahibiolduk öyle aşırı pahalı değildi. dolar bazında belki daha pahalıdır ama o günün alım gücüne kıyasla bu günün 400-500tl gibi bir rakamına denk gelir bence.

Artık ipod yok. O zamanki hediyeye en yakın güzel kulaklıklar olur, zaten iki çocuk ikiye katlıyor masrafı. Anne baba neden kulaklık kullanmasına izin vermesin onu anlamadım. İyi bir kulaklık zaten teknolojik aletlerden düzgün ses alabilmeyi sağlar, ses kalitesini yükselten gerekli bir üründür. İlkokula giden bir çocuk da nasıl kullanılacağını anlayacak zeka seviyesine erişmiştir.

90larda walkmenler 50-150 dolar arasi fiyattaydi. su gecirmeyeni, digital radyolusu vb gibi özellikler fiyatı artiriyordu.

turkuaz medya grubunun gazetesi. medya grubu hükümet tarafından ekonomik olarak destekleniyor. her alana sahip bir hükümetimiz var.

bazı televizyonlar gibi reklam verme, vergi silme gibi çeşitli yollardan destekleniyorlar. Zarar bile etseler kapatılmıyorlar.

TR tarihinde amacı "para kazanmak" olan bi gazete var mıdır bilmiyorum. Ki dünya'da bile kısıtlıdır da illa 3-5 örnek çıkar diye kısıtladım örneği :)

Normal şartlarda gazetelerin satış geliri, zaten basım ve dağıtım maliyetini karşılamaz, reklam gelirleriyle ayakta dururlar diye bir bilgi var eskiden kalan. Dolayısıyla, reklam alabildiği sürece satış sayısı doğrudan bir kriter değil karlılık için.

Bir de medya grubunun parçası olduğu için işletme maliyetleri parça başına çok düşük olabilir.

haber.sol.org.tr

mika'nın dediği gibi çoğu medya kuruluşu daha büyük bir organizasyonun parçasıdır. küçük ölçekli, bağımsız olanlar ya sesini fazla duyuramaz ya da birilerinin hoşuna gitmeyecek işler yaptığında baskılanır.

medya özellikle toplum mühendisliği konusunda müthiş bir araç. parası olan insanlar/gruplar cüzi bir ücret karşılığında bunu kullanmak istiyor. şöyle düşün, türk spor medyası tamamen senin elinde olsa ve istediğin haberi/algıyı yaratabilsen ülkedeki 40 yaş üstü tüm futbol izleyicisine her türlü algıyı aşılayabilirsin. bunun etkisini yabana atmamak lazım. daha önemli konularda daha bile hayati bir anlam taşıyor bu güç elbet, yani proapganda gücüyle ülkelerin liderlerini bile "demokratik" olarak değiştirebiliyorsun yahu daha ne.

gazetelerin asıl gelir kalemi zaten reklamdır. bu da kâr ettirmez muhtemelen ama daha az maliyetle operasyon yürütmeyi sağlar sanırım. bu söylediklerim son yıllar için geçerli elbette, yoksa eskiden gazeteyle para kazanmak mümkündü çünkü insanların haber almak ve yaşadıkları topluma/dünyaya bağlanmak için kullanabileceği sayılı araçlardandı. üstelik eskiden bu kadar dangoz değildi kitleler, üç aşağı beş yukarı neredeyse her insan en boş içeriği dahi olsa alıp okumaya meraklıydı. tiraj çok yüksek olduğu zaman haliyle reklam geliri filan da fazlaydı.

basılı medya artık hantal kalıyor. sübvanse edecek gücü veya bundan çıkarı olan büyük gruplar kendi amaçları doğrultusunda çıkarıyor artık. yoksa kimse bir araya gelip haber yapmak, para kazanmak için gazete çıkarmaz. öyle bir sektör değil.

38756 izlenmeye sahip bir youtube videosu kuş kadar reklam geliri getiriyor. hatta o kadar bile getirmiyor. ayrıca bu gazetenin kağıdı var, mürekkebi var, basımı var, dağıtımı var, gazetede maaşlı çalışan o kadar insan var. normal şartlar altında batması lazım.

büyük ihtimalle aynı firmanın (holdingin) başka işler yapan başka alt firmaları da var. basın kısmının zarar etmesi o kadar ırgalamıyor. şirketlerin başındaki insanlar yaşlı ve eski kafalı olduğu için halen gazetelerin büyük kitle etkileme gücüne sahip olduğunu düşünüyor olabilirler.

yazilimci, cayci, ceo, cfo, muhasebeci, avukat, sekreter, ofis boy, muhendis, mimar, pazarlama direktoru, asci... cok fazla var bence.

edit: dalga gecmiyorum.

Bunlar meslek. Pozisyon olarak soruyorum. Üretim mühendisi belki yoktur ama planlama mühendisi vardır gibi.

Finans, proje yönetimi, stratejik planlama, satış, halkla ilişkiler, kurumsal iletişim, pazarlama, hukuk departmanı.
Sanırım bunlar, çok şubeli işyerlerinde dahi merkezde olma ihtimali yüksek birimler.

Eğer mal ayıplı değilse görerek aldığınız ürünü iade edemezsiniz. Yani mağazanın söylediği doğru.

Bir çok firma müşteri memnuniyeti nedeni ile görerek alınan ürünleri de iade alıyor. Ama yapmak zorunda değiller

Tüketici, yedi gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve
cezai şart ödemeksizin taksitle satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.

(2) Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya
sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda
tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür.

(3) Satıcı cayma süresi içinde malı tüketiciye teslim etmişse tüketici, malı ancak
olağan bir gözden geçirmenin gerektirdiği ölçüde kullanabilir; aksi takdirde tüketici cayma
hakkını kullanamaz. Cayma hakkı süresi sona ermeden önce, tüketicinin onayı ile hizmetin
ifasına başlanan hizmet sözleşmelerinde de tüketici cayma hakkını kullanamaz.

Nedense taksitli satışlar kısmında geçmiş, peşin satış için böyle bir şey yok. Başka bir sitede de şöyle denmiş: Ancak tüketici tarafından mağazadan görerek, tercih edilerek peşin satışla alınan ürünlerle ilgili herhangi bir "cayma hakkı" düzenlemesi Kanunda yer almamıştır.

Bu nedenle şehir efsanesi olarak tüketiciler arasında yayılan "Kanuna göre “7 gün” veya “14 gün” gibi sürelerde satın alınan ürünü iade etme hakkı bulunmaktadır." gibi sözler gerçeği yansıtmamaktadır.

Biz de taksitle aldık zaten. Yani kredi kartına böldürdüm, bu da taksit sayılır mı?

Evet adamlar mağazadan satın aldığın ürünü iade almak zorunda değil. Mağaza haklı.

İnternetten alsaydın iade edebilirdin.

Sitede taksitten kastın banka kartı ile yapılan değil bizzat satıcı tarafından yapılan taksit olduğundan bahsedilmiş. Ancak neden taksitin niteliğine ya da taksitli satışla peşin satış arasında böyle bir hak farkı olduğunu anlamadım açıkçası. Düşününce, sanki kanun koyucu bizzat mağazanın taksitli satış yapıyor olmasını cayma nedeni olacak gibi görmüş. Tamamen varsayımda bulunuyorum ama bu belli bir sektördeki taksitli satışlara istinaden hazırlanmış bi madde gibi duruyor. Sizin durumunuzda iade yapamıyorsunuz anladığım kadarıyla

Mağaza "kanun gereği iade almıyoruz" diyerek aslında kendini yanlış ifade etmiş. Kanun, hangi durumlarda iade hakkınız olduğunu söylüyor. Diğer tüm durumlar, yani mağazadan peşin satışlar doğal olarak iade kapsamı dışında kalıyor. Aslında demek istedikleri, size bu koşullarda iade hakkı veren bir yasal düzenlemenin mevcut olmadığı.

Taksitle satış sözleşmesinin yapılması ve ürünün teslim alınıp kullanılması iki farklı işlem olabilir.

Siz taksitle satış sözleşmesi yapıp, ürünü bir ay sonra da teslim alacak olabilirsiniz.
Bu arada 7 gün içerisinde sözleşmeden cayabilirsiniz.

Ancak kullanmaya başlamak bir sonraki paragrafta bahsediliyor, o ayrıca geçiyor.

Mağazanın iade alma gibi bir yükümlülüğü yok. Ayıplı ürün olmadığı için. Dolayısıyla mağaza kanunen haklı. İşin etik boyutu farklı tabi ki.

maslak BP'de var, itü ayazağa kampüsüyle ışık ünv arasında.

Daha detaylı bölge belirtirseniz daha iyi olur.

E5 Topkapı yönü Ataköy girişindeki Shell'de de var aklıma ilk gelen.

@burfak E5e yakın yerler olabilir, Ana arterlere yakın yerler olabilir. Bakırköy, Bahçelievler bölgesi iyi olur. Ataköydekini bilmiyordum. İyi oldu söylediğiniz.

e5 avcılar yönü sefaköy çıkışınca shell'de var

Açıkçası neden soruyorlar bilmiyorum ama kesinlikle sorulmamasi lazım ve bunu soran yere garip gözle bakarım.

Baya salakça sorular ve kişisel bilgilere giriyor.

Eski ikcı olarak yazayım.

Son soruya bir açıklama bulamıyorum. Çok alakasız ve sorulmaması gereken bir soru. Aslında bu soruların hiç birinin sorulmaması hatta sorulamaması gerekiyor. Bunlar kişisel şeyler.

Sorulara gelince;
-evlilik düşünmek ya da yeni evli olmak kariyeri yeni başlayan birisi için olumsuz bir şeydir. Yani en azından kan emici orospu çocuğu şirketler için. Bekar ol ki işe gidişin gelişin belirsiz saatlerde olursa yakınacak ya da dolduracak bir eşin olmasın, eşek gibi binsinler sana. Kariyeri biraz oturmuş bir erkek için de evli olmak iyi bir şeydir, çünkü bu ülkede borçlanmadan evlenmek diye bir şey olmaz. Bu yüzden gene sana eşek gibi bindiklerinde, bağırtsalar da sesini çıkaramazsın çünkü borcun vardır. Kadınlarda da evlenecek olmak kötü bir şeydir, mazallah hamile kalırsan doğum iznine gidersin sonra da süt iznin olur falan.

-ev konusu da yukarıdaki gibi. Ev seninse sanki sana lojman vermiş gibi saçma sapan bir teklif vermeyi kendinde hak görecek dalyarak. Yukarıdaki gibi soru sormasa istanbul gibi bir şehirde sabit bir evinin olması ve işe yakın olması çok olumlu bir şey ama burada niyet başka.

-askerlik konusunda da artık azıcık aile desteği olan biri artık askerliği bedelli yapıyor. Bedelli yapma imkanı varken gidip askerlik yapan duymadım hiç. Muhtemelen aile desteğiniz var mı ne kadar çaresiz yalnızsınız onu anlamaya çalışıyor.

Sonuç olarak;
Azıcık düzgün bir yer size bu soruları sormaz. Ben olsam kalkıp giderim, ki bu tarz soru soran yerlerde kalktım gittim. Buna yakın sorular soracaksa da teklif aşamasında sonradan sorun yaşamamak adına sorulur. Mesela 2 tane ikizi olan bir kadına, 2 görüşmede daha usturuplu bir şekilde 4 çocuğa bakmak zor olmadı mı? Hele ki pazarlama alanında sahada çalışırken diye soruldu, o da benim ve eşimin ailesi yakında oturmasa zorlanırdım dedi ve gelen topu kaleye attı ve teklifi aldı.

Evlilik şehir değişikliği için soruluyor.

Bunlar ne ki... Bu sadece İK. Ben müdürlerle tartışıyorum görüşmelerde. Direkt yargılamaya çalışanlar oluyor.

Kaldığın ev senin mi , kira mı , kirası ne kadar , bu maaşla geçinebilecek misin tarzı sorular malesef oluyor maaşı kırpmaya çalışıyorlar genelde.

Ben olsam aynı soruları geri yöneltip, mustakbel yöneticim evli mi, evi kira mı kendi evi mi, askerliği bedelli mi yapmış, yakında hamile kalmayı düşünüyor mu, yöneticim nereli diye sorardım.
Bakalım cevap verecekler mi? Siz de sonuç olarak nasıl bir yerde çalışacağınızı öğrenmeye çalışıyorsunuz veya şirketin ileride size ne gibi imkanlar verebileceğini tartmaya çalışıyorsunuz değil mi?

Düpedüz terbiyesizlik.

ingilizce pek problem olmaz bence, karşı taraf nasıl istiyorsa öyle gitmek genel alışkanlık benim için, senin için nasıl uygunsa öyle devam et.

online olsa da yüzyüze olsa da yeni tanıştığım herkese siz diye hitap ederim. samimiyetsiz, duygusuz, uzak gelmesi normal çünkü neden hiç tanımadığım insana samimiyetle yaklaşayım.

burada birine cevap verirken de restaurantta garsona sipariş verirken de siz şeklinde hitap ederim. sözlükte biriyle mesajlaşırken de müşteri temsilcisiyle telefonla konuşurken de. aramızda belli bir samimiyet eşiği geçilmemiş herkese siz derim.

benimle senli benli konuşuluyor olması rahatsızlık vermiyor bana.

samimiyetsiz, duygusuz ve uzak olmak için siz diyorum ben zaten. samimi, duygudaş ve yakın olmak istediklerime sen diyorum, online veya fiziksel genel ortam, yeni tanıştıklarım, iş ortamları böyle olmak istediğim insanlardan oluşmuyor ilk etapta. sınır olması güzel, saygıyla direkt bi alakası yok.

genel olarak siz olarak hitap ediyorum. instada birinin yaptığı yoruma yorum yazacaksam bile siz diyorum. saygı/saygısızlık olarak değil ama tanımadığım ya da yeni tanıştığım birine sen diyerek o kadar samimiyet vermek saçma geliyor. konuşmanın akışına göre sen e dönülebilir

"Siz"ciyim, bastan soyleyeyim. Her ortamda, her yerde sizciyim. Cok yakin arkadaslik kurmayacaksak sizde kalmayi hep tercih ederim.

Metroda yaniniza oturan kisiyle, garsonla, yoldaki sürücüyle ne gibi bir duygu ve samimiyet bagi kurulmasini beklersiniz? Samimiyet kurmayacagim insanlarla nicin senli benli konusayim? Online icin de ayni durum soz konusu.

Siz kelimesinin dilde getirdigi olculu bariyer harika bir konfor alanidir iki taraf icin de. Siz diye baslanip kufur edilebilir mi mesela?

Sizciyim gereksiz samimiyet sevmem hatta siz dememe ragmen sen diyene beraber bot mu bagladik diye terslemisligim cok. Zaten samimi oldugum biri olsa sen derim. Gereksiz samimi davranmaya calisanlara karsi mikemmel bir sozcuk.

siz neden mi saygı ifade ediyor? sizin olayı o zaten tanımadığım yakın olmadığın birine langır lungur sen dememek için olan bir şey. online ortamı bilemem günlük hayatta çoğu zaman iş hayatında da her zaman siz diye hitap eder karşımdakinden de aynısını beklerim olmazsa kibarca uyarır ya da düzeltirim. kimse babamızın oğlu değil sonuçta her şeyin bir sınırı var. kimseyle gereksiz samimi olmanın lüzumu yok özellikle de iş hayatında. sonra adamla senli benli konuştun diye başına bela oluyor.

Bana "mesafeli ve uzak" geliyor demişsiniz. Bunu saygılı bir hitap şekli yapan bu zaten. Çünkü konuştuğunuz kişi de size mesafeli ve uzak. Çünkü eğer siz demeniz gereken bir ortamdaysanız bu kişiyi ya tanımıyor olmalısınız ya da profesyonel bir ilişkiniz olmalı. Tanımadığınız ya da samimi olmadığınız insanlarla da mesafenizi korumalısınız.

Valla ben ayar oluyorum açıkçası tanımadığı biriyle senli benli konuşanlara. Yukarıda yazanlara katılıyorum, tanımadığım, samimi olmadığım birine neden sen diye hitap edeyim?

Sözlükte de öyle, mesaj atıp sen diye hitap eden birine daha baştan cevap yazasım gelmiyor.

Üslup da önemli bana kalırsa. Sadece siz diye hitap etmek gayriciddi olmayı tek başına engelleyemiyor. Öteki tarafta da benzer şekilde illa da hadsiz biri olacak değilim ya da olacak değil karşımdaki.

Ama nedense bazılarının gözü kulağı bunu çok seçiyor. Bu durumla ilgili asıl tuhaf bulduğum şey bu.

Açıkçası kendi adıma genel bir tutumum ve beklentim yok. İçeriğe ve üsluba bakıyorum. Benim ne kullandığım da o an sezgisel olarak gelişen bir şey oluyor.

ben de siz demeyi tercih ederim genelde. internette tanımadığım biriyle samimi olmak gibi bir planım zaten yok. samimiyetsiz olmasında bir sakınca yok yani, aksi bana biraz lakayt geliyor.

Ülkede insanlar "senli, benli" olduktan sonra "saygısızca" davranma haklarını kendilerinde gördüğü için siz diye hitap eder, aynı cevabı beklerim tanımadığım insanlardan.

Yani ekstra bir saygı istemiyorum siz'li konuşarak da, sen-ben olunca askerlik arkadaşından beter oluyor. Saçma sapan muhabbetler, özel sorular, yersiz şakalar filan.

Mazdalar birkaç yıl heves alınıp satılan arabalar genelde Türkiye'de. Çünkü cidden bakımıydı, arızasıydı anlayanı çok az. Ben de rx8 e heves etmiştim ama siz bir de ikinci araç diyorsunuz. İkinci araç için uyguna 1 yaşında falan clio denk getirip almak daha iyi olabilir. Zira işletme maliyeti yüksek olursa ya da para veya zaman kaybına neden olursa 2. araba olmasının bir anlamı kalmıyor.

Mazdanın üzeceğini sanmıyorum. bizde mazda 3 var yıllardır sorun çıkarmıyor. piyasası yok ama olsun alıcı çıkıyor her türlü. Onu alırsanız sadece yazlık araç gibi de kullanılabilir neden olmasın. Sizde zaten suv vardı sanırım? Üstü açık bir tane daha olabilir.. tr de hangi araç olursa olsun değer artışı genelde benzer oranda oluyor.

Mesela ben de daihatsu copen düşünüyordum el kadar araba şunun bozulmasından ne olacak oyuncak gibi zaten de sığmam diye girişemedim yoksa büyük şehirde olsam uğraşırdım arıza çıkarsa da bişey olmaz keyiflik işte.

lancia delta bakıyordum geçen sene 100k olan 1.4 150bg aracı 100k ya koyanlar şimdi 300-500 arası koyuyorlar ve ilanlara sürekli bakıyorum gidiyor da yani arabalar. Kim alıyor bunları dersin.. ama gidiyor. lancia delta gidecek, mx5 gitmeyecek olur mu öyle şey.

bu araç pinti zengin arabası. alfa romeo gibi. adamın parası çok ama spor arabaya çok para vermek istemiyor. yanii alıcısı ölücü tayfa olur. mazda hastası olduğum bi marka ama türkiye de anlayan usta az. masraf çıkarmaz ama kazada falan epey üzer. uzun süre mazda 2 almayı düşündüm ama cesaret edemedim.

Elinizden çıkarmanız zor olmayabilir, petrolheadlerde yeri ayrıdır mx-5'in. İlla ki almak isteyen biri olacaktır. Ne kadar sürede satılır bilemem tabi, takipte olduğum bi fiesta bile fiyatı uygun olmasına rağmen 3 aydır satılamadı.

5 yıldır İzmir'de cabrio araç kullanıyorum.
Türkiye cabrio araçlar için uygun iklime sahip değil. Yazları çok sıcak, kışları ise çok soğuk. Dolayısıyla üstünü açıp gezebileceğiniz zaman çok kısıtlı olacak. Garaj olması çok önemli. Aptal bir komşu balkondan aşağı izmarit atabilir, benimkinde o yüzden ufak bir delik var. Kapalı garaj şart. Lakin evin ikinci aracı olacakmış, maddi yönden de rahat olduğunuzu varsayarsak alın gitsin derim. Cabrio güzel bir heves. Üzerini açıp gezince ne dert kalıyor ne tasa. Gözlerin de üzerinde olmasını seven biriyseniz bu araç yeter artar. Bir corolla kadar çabuk satılmasa da meraklısına mutlaka satarsınız.

not: Şimdi ilanı biraz daha inceledim ve önemli bir tavsiye vereceğim. Bu aracı 500 bine kadar indirirler. Ülkede kriz var, keyif aracına para yatıracak insan sayısı çok az. şu an satan kişinin/galerinin elinde kaldı araç. Ciddi oranda indirim isteyin.

Al gitsin dostum. En büyük pişmanlığım zamanında böyle bir çılgınlık yapmamış olmam.

Ben olsam isi yapmazdim. Günde 1.5 saat oldukça ciddi süre ki akşam da dönüş daha uzun surecektir.

Buna ek olarak yapilacak geçişler öylesine değil, üste olmali. Özellikle bir sıkıntınız yoksa is yerinde.

Sirket daha büyük degil, içerisi nasıl belirsiz ve size günde tahminen 2-3 saat ekstra yolu takmayacak bir para vereceklerini dusunmuyorsunuz.

Ama ben olsam görüşmeye giderim. Kafamda bu iki üç saatin karşılığıni saatlik ücret hesaplayip istediğim maaşa eklerim. Verirlerse ciddi dusunursunuz, vermezlerse gelecek maclara bakarsiniz. Hem de is gorusmesi deneyimi olur. Ben misal bu hafta sirf 5 yıldır iş görüşmesi yapmadım diye ve piyasanın nasıl olduğunu öğrenmek için bana ulasan bir firma ile görüştüm. Insan unutuyor nasil oldugunu (yok sizin için ideal is nedir, ideal is yeri nedir, sizi siz yapan özellikler vs.). Misal bir soruya cevap verdim, çok net ve güzel bir cevap verdiniz. 10-15 yil deneyimli olanlar bile bu soruda tam bir şey söyleyemiyor dedi. Bence sebebi iste görüşme konusunda paslanmis olmalari.

Bunun işten dönüşü de var. Ben gitmezdim. Her şey para değil. 7'de uyanmak bile berbatken 05.30 çok kötü. Ben askerde bile 05.45'te uyanıyordum hatırladığım kadarıyla.

görüşmeye git, teklif bile etmeyecekler belki içinde kalmasın. onlar sana teklif verene kdr düşünme böyle şeyleri, sonra değerlendirirsin. her iş görüşmesi ayrı bi tecrübe, değerlendir mutlaka.
- ben de o yolu çekmezdim bu arada- ama belli de olmaz, bişey konuşursunuz aklın çelinir, görüşmeye git mutlaka.

Görüşmeye mutlaka git, istersen aradaki farka değecek bir maaş artışı ister. Verirlerse ne ala.

taşınma imkanın varsa görüşmeye git

şu an yazdığın şekilde gitmen mantıksız

o trafiği çekmek için 2 katı ve üstü maaş alman lazım. Arkadaşım x brüt alırken 2,5x net aldığı yerden her gün 2+2 4 saat araç kullanmak zorunda kaldığı için ayrılmak üzere.

zamanında aynı hataya düşüp iş değiştirmiştim. hergün 30-45 dk yürürüm ya noolcak dediydim de, bir yılın sonunda zor attım kendimi başka yere.

alamaz

Oturum izini ve vatandaşlara vergi iadesi yok tabii alman makamlarına sormak lazım.

Orada oturumu varsa orada tax free yapamıyor. Ancak Türkiye'ye geldiğinde Türkiye'den Tax Free yapabilir. Nerenin vatandaşı olduğuyla ilgili bir kriter yok.

Özetle yaşadığın yere vergi veriyorsun. Turist (geçici) gittiğin yerden tax free.

Aylık ne kadar kullanım yapıyorsunuz ki?

bilmiyorum ki... amacım sadece ara sıra uzaktan güvenlik kameralarına bağlanmak. evde interneti kullanan kimse olmayacak.

superbox zaten "sim kartla çalışan modem" değil mi? Alternatifi ne var?
Bizde de benzer bir durum vardı, superbox fiyatı abartınca iptal ettik.

bağ evi vs. dediğinize göre alternatif bir altyapı yok diye anlıyorum.

10 gb yeter diye düşünüyorum sürekli bir kullanım olmayacaksa. bilgisayardan ,nternet paketlerine bakabilirsiniz.

www.turkcell.com.tr

tabi modem almanız gerekiyor ve biraz pahalıdır.

evinizin yakınındaki pazara gidip pazarcılardan sipariş verin.
halden istediğiniz ya da yakın bir şeyler tedarik ederler. doğrusu bağdan tedarik etmek. ucuz bir el aleti olan refraktometre alarak, alacağınız üzümün olgunluğunu da kontrol edebilirsiniz.

hocam yemeklik üzüm ve şaraplık üzüm farklı cinsler

Şarap yapılacak üzüm, pazarda satılmaz. Onların facebook grupları vardır. Oralardan irtibat kurar, bağa gider, bağcıyla beraber toplar, bağcıya patlattırıp, saplarından ayıklattırıp götürdüğün bidonla alır ve aynı gün masterasyon işlemine başlarsın.

Pazarda satılan üzümler sofralık tabir edilen üzümlerdir. Onların şeker seviyesi ve asiditesi şarap yapımı için yeterli değildir.

İstanbuldaysan Kırklarelinde şaraplık üzüm bağları var. Oradan alabilirsin ama bu sene sezonu yaklasık 1 ay ile kaçırdın. Seneye daha hazırlıklı ol.

Facebook'da evde şarap adlı bir grup var. O gruba üye olup bu bir sene içinde noksan bilgilerini ve noksan donanımlarını tamamlamanı öneririm.

sofralık üzümden şarap yapılır. ancak nitelikli ve kaliteli olmaz.
oradaki temel konu sofralığın az su oranına sahip olması ve haliyle şeker oranıdır...

diğer konuda pazardaki köyünden kasabasından ürün getiren mini seyyar yerlerden güzel üzüm çıkabilmekte.

ama genel kanıya paralel olarak bende dışardan almanın doğru olduğunu belirtmiştim a dostlar

facebook'ta "evde şarap" grubunu takip et. hem istediğin gibi üzüm, hem de nasıl yapılacağı ile ilgili detaylı tarif ve öneriler bulabilirsin.

www.facebook.com

Konuya bir kaç yıl önce merak salmış, iki kere de şarap yapmıştık.

Şaraplık üzümü pazarda vs. bulmanız mümkün değil.
Tekirdağ civarında bir çok üretici var. Diğer arkadaşların yazdıklarına alternatif olarak sahibinden.com'da şaraplık ve pekmezlik üzüm diye satanlar var. Kilo fiyatları da yazıyor.

50-100 kg için İstanbul'a veya eve getirmiyorlar.

Önceden, şu gün geleceğim şu kadar alacağım diye anlaşıyorsun, onlar o sabah kesip hazırlıyorlar veya beraber kesiyorsun.
Sonra biz aynı gün İstanbul'a dönüp, ayıklayıp ezmiştik.

Prensip olarak emekli çalıştırmayan yerler var. Şirketin prensibine bağlı.

Yas haddine göre emekli olmak zorunda değiller, isterlerse olurlar.

Peki emekli olup çalışınca hem emekli maaşı hem normal maaş mı alınıyor yoksa şirket nasıl olsa emekli maaşı alıyorsun diye normalden daha düşük maaş mı veriyor

Şirketin kendisi nasıl isterse. Emeklilerin çalışmasına engel yok ama maaşlarından devlet kesinti yapıyor, sigorta primi odemiyorlar ama bir miktar kesinti oluyor diye hatırlıyorum

Bı anda yaşı gelen herkesin emekli olmasi şirketin menfaatine olmaz şirket de bunu istemez zaten çünkü dünya kadar kıdem tazminati ödeyecekler.

Şirkete bağlı. Bizim şirket prensip olarak emekli kişileri çalıştırmıyor.
Ama EYT çıkarsa ve çok fazla kişi emekli olmak isterse belki bu kuralı delebilir.

mayış <3

başka alternatifler yoksa veya şimdilik ufukta yoksa, işsizlikten iyidir.

Ben olsam giderdim. Hem Y isi ile ilgili yer/lojistik ogrenmis olurdum hem de mulakat tecrubesi olurdu. Her ihtimale karsi neden (hangi pozisyon vs) cagirdiklarini da aradim teyit ederdim. Insan kaynaklari bolumleri cogu isi cv vs detayina bakmadan yaptigi icin insanlari magdur etmekle meshurdur.

Gidilmelidir

Hocam ben zamanında bir ilana basvurdum. Araci kurum üzerinden. Kadın beni aradi ben sizin cvyi su erp key user isine de yollamak istiyorum dedi. Ya ben o kadar bilmiyorum erp 1 sene tecrübem var dedim. Olsun dedi. Ben olmaz diye şey yaptim, oldu. Şu an firmada hayvan gibi ilerledim, 4 sene içinde ilk isimdeki paranin 2 katına yakin kazanir olacağım gibi.

Yani "olmaz olmaz demeyin" demek istiyorum. Gidin.

Benim başıma da benzeri gelmişti. Baya adı bilinen bir hazır giyim firması ulaştı. Kendi alanım da satış, pazarlama, tekstil gibi şeylerle tamamen alakasız bambaşka bir dünya. Yardımcı müdür pozisyonu için çağırdılar, müdürlükle falan da hiçbir alakam yok. Sosyal bilimciyim.

Sırf meraktan gittim :D Bir kahve içtim, biraz antropoloji konuştuk falan alakasızca. Sonra üst beden ölçünüz nedir dedi, dedim bilmiyorum ne bileyim ceket falan giymem gerekmiyor bile... Olmadı tabi :D

Ama hatırladıkça gülüyorum. Bence o yolu gitmeye değer.

Şimdiki işime bu şekilde girdim.
Meğersem benim pozisyon için yalnızca iç ilan varmış, IK'da görevli kişi uygun olabileceğimi düşünerek dahili ilanı bana yollayıp, bir de böyle bir pozisyon var, ilginizi çeker mi demişti.
Sonuç, geçtiğimiz ay 9 yıl doldu.

Araba için yaz dönemi diye biliyorum

kış.
kışın araba az satılır.

10-11 yildir araba piyasasinin ucuzladigini gormedim. piyasa duruyor ama fiyatlarda oyle buyuk dususler olmuyor. son 2 yildir motor piyasasina da bakiyorum bu kurye mevzularindan dolayi orasi da cildirdi.

Son yıllarda araba fiyatları sürekli artıyor, ancak bu artış lineer değil yıl içinde. Özellikle yaz dönemi yaklaşınca sıçramalar oluyor. O yüzden Şubat-mart aylarında sonra hızlı artıyor. Şubat-Mart dönemine kadar avantajlı diyebiliriz.

Yani fiyatı düşmüyor, ancak sıçrayarak da artmamış oluyor diyebiliriz.

Benim gözlemim bu şekilde.

Yaza girerken ve bayram önceleri sıçramalar oluyor diye düşünüyorum.

Dream Theater'in tum discografisini ezbere bilen, bildigimiz metal parcalarin senfoni ile calinan versiyonlarinin (misal Metallica'nin 2 senfonik albumu) dunyadaki en iyi muzik turu oldugunu dusunen biri olarak boyle bisey duymadim/gormedim, ve kendime kizdim bunu kacirmisim diye. bilen varsa lutfen paylassin, cok merak ettim su an.

Dream Theater ve senfoni diyince aklima ilk olarak Izmir Cagdas Genclik Senfoni Orkestrasi'nin su yorumu geliyor, ki bence o yastaki cocuklar icin muh-te-sem yapilmis bisey:

www.youtube.com

Öncelikle teşekkür ediyorum ve böyle bir çalışma var hocam. DT Bu çalışmanın ne kadar içinde bilmiyorum ama şu linkte albümden bir parçayı dinleyebilirsin.

youtu.be

youtu.be

Bu konu üzerine bir röportaj da var diye hatırlıyorum ama bulamıyorum. Neyse artık :)

Dream Theater'ın score albümü var 2006 yılında kaydedilmiş. Bir konser kaydı ve konserin ikin yarısı senfonik orkestra ile beraber çalınıyor.

en.wikipedia.org(Dream_Theater_album)

Artı sol iç basamaklar da boyalı yazmış o ne demekse

Belli ki ufak bir dokunmadan fazla kazası var.
Fotoğrafını isterdim. Bir de 14k tramer içinde bu kaza var mı yoksa hariçten mi yaptırılmış onu sorgulardım.

Kişisel olarak ben başka araba bakardım. Ama alınır mı? her araba alınır, sadece risk ve fiyat konusu.

sol ön iç direk boyalıysa araçta ciddi bir kaza olmuş demektir. alınır mı, emsalinden %30-40 daha uygunsa alınabilir tabii.

Türkiye'de sigorta yaptırırsınız ama bunu Almanya'da mı kullanmak istiyorsunuz daimi olarak?

Hayır, satış belgesini ve IBAN numaranızı sigortacınıza ulaştırıyorsunuz, kullanılmayan aylar hesaplanarak sair masraflar düşüldükten sonra hesabınıza yatırılıyor.

gün sayısı hesaplanarak oranlı olarak kalan tutar karta iade edilir.

Eğer tekrar araba almayacaksan parayı iade almak mantıklı. Eğer satıp tekrar alacaksan ve parayı iade alırsan yeni aldığın arabaya kasko yaptırırken indirimden faydalanamıyorsun diye biliyorum. Siz yine de araştırın. Aklınızda bulunsun bu bilgi.

Ödediğiniz para günlük olarak oranlanıp geri ödeniyor. Geri alma şansınız yüzde 100.

Sonraki aracınızdaki indirim konusu, parayı geri alıp almadığınızla ilgili değil, hatta farklı şirketten de yapsanız hasarsızlığınızı aktarabiliyorsunuz.
Sadece firmaların izin verdiği süre fark ediyor. Bazı firmalar 1 ay bazıları 6 aya kadar boşluğa izin veriyor hasarsızlığı bozmadan.

Alman veya japon araçları olabilir

100.000 altı araçlar ancak çile olacaktır diye düşünüyorum. 20 yaşında şahin'ler bile 60-70 bin oldu.

Bakımı sigortası pek bir şey tutmayacaktır.
Zaten kasko olmaz, yalnızca trafik sigortası olacak, bakımı da en uygun yere yaptırırsınız.

Asıl sıkıntı, sürekli çıkacak arızalar olacaktır.
15 yaşında bir arabamız vardı, iyi bir marka olmasına rağmen, yaşa bağlı olarak plastikler elimizde kalıyordu. Sanki saatli bomba. Mecbur değilseniz uğraşılmaz derim.

İkinci arabaya ihtiyaç duyduğunuz her anda taksi kullansanız daha ucuza gelir gibi geliyor bana.
Taksi bulmak her zaman mümkün olmuyor ama sonuçta ikinci araç olarak diyorsunuz bunu.

100 bin TL altında bile olsa trafik sigortası, vergisi, 3-4 yılda bir çürüyen lastiklerini, aküsünü değiştirmek, nereye park edeceğinizi ayarlamak gibi dertleri var.
Çok kullanırsanız arıza çıkarır, az kullanırsanız çürür.

Bana pek iyi bir fikir gibi gelmedi ama ne sıklıkta kullanacağınızı siz daha iyi biliyorsunuz. Bence bütün bu dertlerle uğraşmak yerine araba gereken günlerde sabah erken uyanıp eşinizi ofise bırakın :)

100bin değil de 150-200e daha sorunsuz araçlar bulabilirsiniz. Bir araç varsa ikincinin çıkaracağı problem yarı yolda bırakacak duruma getirmez sizi. Yine de alacağınız markanın sanayide tanıdık bir ustası size faydalı olur. Siz de ilgilenmeyi severseniz hobi/proje gibi bakabilirsiniz.

Babamda vardı bir adet sıfır alınmış fiat grande punto 2006 model. Babam vefat edince ben aldım ikinci araç olarak. İlgilendim sıkıntılarını giderdim. Hoşuma gider küçüklükten beri araçlar. Sevmiyorsanız yük olabilir tabi ama. Sonuçta 150bin liralık araba. Başına bi sey gelse de çok umursamazsiniz, parçaları da nispeten uygun vr bol bulunanlardan olursa temiz bakılmış fiat/reno/japonlardan efsane corolla gibi. Bütçe ve ilgi meselesi bence.

almanya’dan ispanya’ya gelebilir tabii. iç hat uçuşu gibi oluyor. pasaport harici bir kimliği olduğunu varsayıyorum ama.

gidip gidememekten ziyade bi kimlik kontrolüne denk gelirse pasaportsuz kaçak muamelesi yer.

ucakla olmaz diye biliyorum. italya icin konsolosluga sordugumda hayir demislerdi.
arkadaslara sordugumda, kontrol olmadan tren, araba falan belki.

ama ingiltere vizesinden pasaportunu isteyebilir.

eger oturum karti falan varsa gider. checkin sirasinda oturum kartini ibraz edebilir, sonrasinda da zaten pek kontrol olmuyor. ama eger bir kontrole denk gelirse pasaport istenebilir.

Uçuşlarda kimlik kontrolü yapılıyor. Burada göstereceği uluslararası kimlik gerekli. Normalde bunun karşılığı pasaporttur. Oturum kartını kabul etmeyebilirler.

Karayolu ile gidiyor olsaydı sorun olmazdı diye düşünüyorum.

turk pasaportlu, ab oturum kartliyim. ucaklarda checkin de hep kartimi kullandim pasaportu degil. simdiye kadar kimse de pasaport sormadi. kontrole denk gelirse sorulabiliyor ama.

pasaport olmadan gidemez. ucus icin pasaport gostermek zorunlu. hatta bircok durumda avrupa birligi icinde ucuslarda vize kontrolu yapmayi unutuyorlar ama prosedur geregi avrupa birligi disindaki pasaportlari icin muhur basilmasa da ucaga binerken ve inildiginde gozle hizlica vize kontrolu de yapilir. kara yolu ile gider ama kimlik gereken bir durum olursa riskli.

Sıfırmiydi telefon? Daha önce Türkiye de açılmış olabilir.

Telefon sıfırdı. Arkasındaki etikette yazanla, *#06#'yı tuşlayınca çıkan IMEI birbiriyle eşleşiyor bu arada onu eklemeyi unutmuşum.

Telefon android sanırım. öyleyse telefona IMEI numarası çakılmış olabilir kayıtlı olsun diye. Eğer telefonu sıfırlandıysanız veya firmware güncellemesi yaptıysanız o IMEI gitmiştir telefonun kendi (yani kutuda yazan) IMEI si geri gelmiştir ve kayıt dışı kalmıştır.

EDIT ***Geçtiğimiz sene 120 gün olan süre 365 gün olarak uzatıldı. Sizin anlattığınızla da uyumlu olarak bir yıl sonra telefon kilitlenmiş kayıtlı olmadığı için.*** -> Hatalı bilgi.

shiftdelete.net

Global olup olmaması, telefonun versiyonu ile ilgilidir diye düşünüyorum. IMEI kaydı konusu ayrı bir konu. Pasaport'a kayıt ettirmeniz gerekirdi.

Son sorunuz için, E-Devlet üzerinden kayıt yapabiliyorsunuz ödemesi ile.
Yalnız kullanılan hattın yasal sahibi ile pasaport kaydının aynı kişi üzerine yapılması gerekiyor.

@ burfak

bahsettiğiniz 120 gün o 120 gün değil. karışıklık olmasın. pasaport kaydı yaptırabilmeniz için en son giriş tarihi 120 gün öncesine kadardı onu 1 seneye uzattılar. yoksa 1 sene boyunca kayıtsız kullanabilmeniz anlamına gelmiyor. büyük ihtimal benim anlattığım olay olmuş. kıbrısta mahalle arası bir telefoncudan alındıysa imei çakılmış telefon satmışlardır.

1. yaratabilir, veya daha da rahat edebilirsiniz. Deneyip görmek gerekebilir. En yakınını deneyip bakın.
2. Alcon'un lenslerini kullanıyorum, memnunum. Dailies total 1 çok pahalı ama aşırı rahat bir lens. Bağımlılık yapıyor dikkat.
3. Galiba hala öyle. Uzun süredir lens takıyorum, aylıklar direkt alerji yapıyor, günlük harici kullanamıyorum. Çok fark var.
4. Axis, astiğmat varsa onun açısını gösteriyor olmalı. Astiğmat yoksa seçeceğiniz lenste bunu sormuyor olmalı.

Astigmat var. Toric alacağım. Fakat doktor 0 derece yazmış. Lens market üzerinde 0 derece yok. 10 dereceden başlıyor.

1. sorun olacagini sanmiyorum. benim 8.6 ama 8.7 olan lens (biofinity) kullandim, sorun olmadi.
2. aylik olarak biofinity, gunluk olarak acuvue oasys oneririm. dailies total 1 merak ediyorum ama astigmatlisi henuz gelmedi.
3. bence cok buyuk bir fark yok. gunluk belki bir adim ondedir. tabi bu yorum benim rahat ettigim biofinity ve gunluk oasys icin. digerlerini bilemiyorum.

Zamanla ilgili bir sorununuz yoksa İstanbul'dan kiralayıp gidin, yol gayet düzgün. Gidiş-dönüş toplam 17-18 saatiniz yolda geçecek ama.

Araç ile ilgili verdiğiniz değerler tek yön gidiş sanırım. Arabayı Dalaman'da mı bırakacaksınız? Değilse diğer paraları x2 yapmanız gerekir neredeyse.

Bu durumda kiralama şirketi ek ücret isteyebilir.

Dalamanda cok ulasim problemi yok ama istanbulda havaalanina gitme problemi var shsj bence bilet fiyatina denk geliyorsa araba, degilse ucak

Ben olsam İstanbul'dan kiralardım.
Belki masraf olarak kafa kafaya gelecek ama tek vasıtayla seyahat etmenin rahatlığı daha fazla.
Bavulları arabaya bir kez koyuyorsunuz ve bitiyor. İstanbul-İzmir arasındaki otoban pahalı ama yol çok güzel, düzgün.

Bir haftalık araba kirası yaklaşık 4.000 TL.
Otoban ve köprülere yaklaşık 1000 TL vereceksiniz.
1600 kilometre için 100 km'de 4 lt yaksa (ki daha fazla yakar sanırım) 1600 TL benzin parası vereceksiniz.

Dalaman'a gidip arabayla hiçbir yere gezmezseniz maliyet 6600 TL olacak.
Bu tatil arabasız oluyorsa o seçeneği de değerlendirin derim.

İş görüşmesinde bana verileceği söylenen görev/kapsam ile başladıktan sonraki verilen görevler çok farklıydı. Gelecek görmediğim için ayrıldım diyebilirsin.
Belki de böyledir gerçekten.

Böyle bir durumda bir şey diyemezler.

bunu cv den çıkabilirsin. zaten hem sana hem de firmaya 2 aylık sürecin pek bir faydası olmamıştır.

@durbidakka, çıkaramam çünkü çok tecrübeli değilim. Boş CV görüntülenmiyor bile. Bu şekilde iyi yerler bile çağırıyor. İyi kötü faydası oldu. Hiç çalışmamaktan iyi. Teşekkür ederim.

O kafa ile olmaz zaten, sürekli şikayet edip masabaşı iş istemekten bahsediyorsun. Daha iyisini yaparım ben de diyordum ama öyle olmuyor o işler.

deneyebilirsin online sistemden

"Beyanla Trafik Para Cezası Ödeme - e-Devlet" üzerinden ödeme işlemlerine gidin. orada varsa indirimli tutar karşınıza çıkacaktır.

arkadaşlar online sistem tebliğ tarihini senin girmeni istiyor. zaten onu soruyorum. SMS gelen tarih mi tebliğ tarihi yoksa tebligat gelmediği için bugünün tarihini mi giriyoruz?

SMS tarihini girersem indirim ortadan kalkıyor. Ben tebligat gelmedi diye bugünün tarihini girip indirimli ödersem ileride 'eksik ödemişsin' derler mi?

hocam daha iki gün önce ödedim. tarih girmedim sadece beyan seri no ve plaka girdim diye hatırlıyorum.

edit: aynı sayfaya baktım herhangi bir tarih mevzusu yok.
i.ibb.co

tebliğ tarihi sormuyor ki

SMS tebligat sayılmaz, bugünün tarihini girmen gerekli. Tarih girmen gerekmiyor diyenler sonraki sayfaya ilerleyemedikleri için göremiyorlar.

@jelly bear, lazpalle

o ekranda sormuyor zaten, bir sonraki ekranda çıkıyor tebliğ tarihi.

i.ibb.co

@kanepeee

peki ben bu ceza bana tebliğ edilene kadar ödemesem, tebligat geldikten sonra 15 gün içinde ödesem yine 320 lira olarak ödüyorum diye anlıyorum. doğru mudur? herhangi bir gecikme faizi vs. biner mi?

Doğru anlıyorsun. Paranı dolara yatır. Tebliğ edildikten 14 gün sonra bozdur öde.

Beyanla ödeme ekranında ben o günün tarihini girmiştim, sistem %25 indirimli bedeli gösterip ödeme yaptırtmıştı.

Ödeme yapacağınız günü girebilirsiniz.

HSBC ile hep güvenlik problemleri yaşadım.
O kadar güvenli oluyor ki, ya ben kendi kartımı kullanamıyorum, ya da hesabımdaki parayı çekemiyorum. Başkası nasıl dolandıracak bilmiyorum.

O derece ki yurtdışında otel rezervasyonlarında filan HSBC kart numaramı veriyorum. Ters bir durum da olsa çekemesinler diye.

Kullanmak istersen problem ama.

720p olduğuna nasıl eminsiniz bu kadar? 14 gün içerisinde cayma hakkınız var zaten. eğer 720p olduğunu kanıtlayabiliyorsanız ayıplı mal olarak iade almaları gerekir. en kötü ihtimalle tüketici hakem heyetine gidersiniz.

Bi PC bağlayıp bak istersen hocam desteklenen çözünürlükler gelir.
Kaliteye göre bu yorumu yapıyorsanız eğer, panel 1080 olabilir ama panelin kalitesine göre, per inche düşen piksel sayısına göre görüntü değişebilir.

Öyle bakarsak ikisi de full HD neden biri 2 bin lira öteki 8 bin lira diye sorgularız. Panelin kalitesi noktasında ayrışıyorlar.

açıkçası böyle bir şeyin gerçekleşmesi çok zor. emin olmak lazım.

720p olduğu kesin. bir sürü yazılımı, yolu var bunu görmenin. kodi'yi açıp ayarlara gir orda gösteriyor sistem özelliklerini ekran çözünürlüğü dahil olmak üzere. ya da youtube'da "meraklısı için istatistik" şeysini aç orada gösteriyor ekran çözünürlüğünü. başka bir sürü sistem info programları da var.

cayma hakkı falan vardır isterlerse iade ederler tamam da, adamların gönderdikleri pdf'te bile 1080p full hd yazdığına göre herkese böyle satıyorlar. ortada açık bir kandırmaca var yani. bu suç değil mi? cezası falan olmaz mı bunun nasıl böyle bir şey yapabiliyorlar?

hocam kesin kesin deyip duruyon da kanit sunmuyorsun ki soyle yap diyelim

windows makineni bagla hdmi ile bakalim kac alacak cozunurluk

720 alirsa tv ayarlarini karistir belki elle 1080 secmen gerekebilir

onemli olan nokta urun numarasini tv uzerinden mi aldin kutudan mi? belki biri 1080 i alip 720 ile degistirdi ne belli

yahu ben sana neden kanıt sunayım, mahkemede miyiz? inanmazsan inanmazsın ne yapayım. konu burda seni ikna etmek, inandırmak değil ki.

eminim ki kesin diyorum. her türlü 720p çıkıyor (windowsu bağlayınca da 720p çıkıyor evet, eminim ki kesin diyorum işte). ayarı falan da yok, ekranın maksimum alabileceği çözünürlük bu, dedim ya sistem info uygulamaları var bir sürü ayrıntılı gösteriyor her donanımın özelliklerini. ekranın çözünürlüğü bu işte.

model numarasını tv'den almıştım diye hatırlıyorum. yarın tekrar bi bakarım iyice kutudaki numarayla tv'deki numara arasında fark var mı diye, sanmıyorum ama öyle bir şey hatırlamıyorum bakmıştım iyice sanırım.

yahu beni ikna et demiyorum zaten, okudugunu anlamiyorsun ki

720 olduguna dair gorselleri koyarsin biz de evet deriz musteri hizmetleriyle gorus gerekirse iade et tuketici mahkemesine git davaci ol vs herkes de sana yardimci olmaya calisiyor zaten

ama ya kumandadan yapiliyorsa, ya firmware update lazimsa

sen direkt 720 diyorsun kapatiyorsun konuyu once bir deneyelim sorunu cozmeye calisalim kitapcigina bakalim

yav konu burda benim mağduriyetim değil, alan kişilerin çok umrunda değil çözünürlük falan, anladıkları bildikleri bir şey değil, görüntü var mı var tamam yeterli, o yüzden değiştirmeyle uğraşmayacaklardır. duyuruyu açtığımda bunu nasıl değiştirebiliriz nasıl iade edebiliriz diye sormadım, yapılan şey ile ilgili genel bir soru sordum. hani en fazla bu yanıltıcılık durumu bir yere bildirebiliyorsa bildireyim, başkaları da mağdur olmasın. cezası falan varsa alsınlar.

konu burda koca ulusal çapta şirketin nasıl yanıltıcı satış yapabildiği. tv'den de baktım model numarasında bir yanlışlık yok. kumandadan falan yapılabilen bir şey değil, firmware ile alakalı bir şey de değil, aldığın bir monitörün maksimum çözünürlüğünü yazılımla değiştirebilir misin? hayır değiştiremezsin. bu da firmware ile olacak bir şey değil (zaten denetleyince güncel çıkıyor firmware, bi defa yapmıştı update). donanımın (ekranın) çözünürlüğü bu, uygulamalar ile donanım özellikleri görünebiliyor diyoruz ya.

bi satış sitesinde yorum da gördüm aynı modeli alan biri yorum olarak yazmış full hd yazıyor ama değil diye. demek ki münferit bir şey değil. 720p olan modeli 1080p diye tanıtıp satıyorlar.

Suç mu? Suç.

Tüketici mahkemesine başvurabilirsiniz.

Öğrencilik devam ederken istenildiğinde bizdeki "öğrenci belgesi" demek oluyordu, yani halen bir üniversitede okumaya devam ediyor olduğuna dair belgeydi.
Sonrasında istemeleri tabii mantıklı değil.

Sizin için de (yani mezun olmuş kişilerden de) mutlaka istenen bir belge olduğuna emin misiniz, yoksa "diploma veya bu belge" gibi bir seçenek olabilir mi?

Veya seçeneği bulunmuyor ama bence de yanlışlık var. Sorduk cevap bekliyoruz bakalım.

Bu işi yapanlar en doğrusunu bulmuştur kesin. Herhangi bir pilavcıya sorabilirseniz en doğru cevabı o verir.
Buzdolabı yerine içinde buzlar veya buz kasetleri olan bir termos kutu ihtiyacınızı görür sanırım. İlk günlerde 4 adet 1,5 litrelik pet şişeyi dondursanız tüm akşamı çıkarır hatta fazla bile gelir herhalde.

Işık için de araba aküsü veya daha küçük bir akü kullanıyorlardır herhalde. Belki başlangıçta çevrenizden bulacağınız bir ışıldakla başlarsınız.

jeneratör muhtemelen. benzinle çalışıyor, şarj etmeye gerek yok sanırım.

jenerator epey gurultulu olur. isik icin aku, sogutma icin buz daha makul. buz satin alabileceginiz yerler oldugu gibi bir kismini kendi evdeki buzdolabindan karsilarsiniz.

biraz pahalı ama ac çıkış verebilen taşınabilir güç istasyonları var. ecoflow, anker'in (bu burada yok galiba) ürünleri var.

örn: www.n11.com

Buzdolabı şartsa en mantıklısı küçük bir jeneratör, hani kimlik ehliyet pvc kaplama işi yapanlarda oluyor ya, o şekilde.

Ama buzdolabı şart değilse, kaliteli bir izolasyon ve buz ile akşamı atlatmanız çok daha mantıklı sanki. Çünkü buzdolabı 24 saat çalışmayacak, yani soğutucuya 24 saat ihtiyacınız yok.

Akşamları 5-6 saat soğuk tutabilseniz size yeter herhalde, iş bitince malzemeyi eve taşıyacaksınız zaten.

Soğutma için buzluk, aydınlatma için LED aydınlatma (şarjlı olur, pilli olur, akülü olur).

Soğutmayı aktif olarak buz dolabı ile yapacağım diyorsanız bunun için gerekli elektriğin sağlanması dert.
Ya jeneratör, ya da büyük aküler gerekir.
İçecekleri soğuk tutan kaba, eğer soğuk olarak koyarsanız, buzlarla beraber uzun süre idare eder.
Sıcak kolayı koyayım soğuk versin derseniz olmaz.

Koltuk yıkamacılar var onlardan destek almanız gerekebilir.

Evde yapılacak en iyi aksiyon sanırım alkol bazlı bir dezenfektan sıkmak olabilir. Arabada ben öyle yaptım, alkol sanırım kokuya sebep olan bazı yağları çözüyor.

Bu arada kusmuk konusunda zaman çok önemli. Ne yaparsanız yapın, hemen yapın. Zaman geçtikçe iş zorlaşıyor.

koltuk şampuanı gibi köpüren bir şeyle iyice çitileyip, camları açıp kurumasını beklemek bir alternatif olabilir.
koku kalıcı olmaz, zaten kendiliğinden geçer birkaç güne diye düşünüyorum.

bu arada asperox sarı güç yataktaki kedi çişi lekesini çıkarttı, o da denenebilir.

baktınız olmuyor, birini çağırıp koltuğu yıkatın derim.

Kokuya neden olan bakterilerdir. Bir dezenfektan ile bol bol ıslatırsanız koku geçer.

Kuruduktan sonra da ... leke için, mobilya temizleme (köpüklü) deterjan ile halledersiniz.

Büyük marketlerde her iki malzeme de vardır.

Yukarda çeşitli yöntemler yazılmış ama kokuyu çıkarsanız bile tiksinmeye devam edebilirsiniz, direkt yıkamacı çağırmak en iyisi olabilir. Ünide başımıza gelmişti, koltuğun o kısmına olayı bilen kimse bi daha oturmak istemedi.

Açılın yöntemi açıklıyorum. Yarım şişe Kosla elde halı yıkama deterjanı iki litrelik suya köpürtülerek koltuğa sile sile yedirilir. Akabinde 1 adet a101'de satılan Brid bulaşık parlatıcı sıcağa yakın iki litrelik suya boca edilir. Daha sonra bir tülle o koltuk silinir.

Geçmiş olsun.

Bisikletin fren ve vites ayarlarını yapmak

evdeki her türlü küçük tamirat işleri. çoğu şey için aslında ustaya ihtiyaç yoktur ama bazıları ampul bile değiştiremez.

mobilya montajı yapabilmek. musluk değiştirebilmek. kırılan/bozulan bi şeyin yenisini takabilmek/değiştirebilmek vs.

priz/anahtar değiştirebilmek. tvye uydu kurulumu yapabilmek vs.

Vida ve bir kaç çeşit yapıştırıcı kullanarak, evde de tornavida seti, çekiç alyan anahtar gibi temel malzemelerle bir çok şeyi yapabiliyorsunuz.

Mesele önce yavaş yavaş anlayarak arızalara yaklaşmak ve ilgilenmek. Meraklı olmak ve bu işlerden keyif almak.

Evde yapılamayacak aslında çok az şey var. Çoğu ustanın bu işler için özel aleti vs. olduğu için daha kolay yapıyorlar. Yoksa kendiniz yapınca daha sağlam ve düzgün oluyor çoğunlukla.

Duvar dışında kalan her tür su tesisatı onarımları çok kolaydır. Ama uygun el aleti gerektirir. Küçük ya da büyük ya da milyoncularda satılan ucuz el aletleriyle çağırdığınız ustayı bile zorlayacak hasarlar verebilirsiniz. Ayrıca duvar içi tesisat eski ise çatlatma veya diş sıyırma ihtimali büyüktür.

Ev içi sigorta kutusuna kadar her tür elektrik tesisat işi çok kolaydır. Biraz bilgi, biraz el yatkınlığı gerektirir.

Mobilya söküp takmak çok kolaydır, el yatkınlığı gerektirir.

Boya badana işleri çok kolaydır. Bir kez seyretmek yeterlidir. Tüm espirisi boyayı kararında inceltmektir.

Çamaşır makine arızasının bazı onarımları kolaydır.

Laminant parke döşemek, testeresi olduğu taktirde çok kolaydır.

peteklerin içini yıkamak (kurum/kireç doluyor içi zamanla)
keşke peteği söküp takmaya cesaret edebilsem
temizlik için cihazsız evde yapılabilecek kesin bir yöntemi olsa

Bütün bu tadilat becerilerine ek olarak: Dikiş. En azından düğme dikecek, sökük tamir edecek kadar elde dikiş yapabilmek ve evde dikiş makinesi varsa temel seviyede kullanabilmek.

Kendi saçını kesebilmek büyük kolaylık ve aylık olarak ödenmeyecek bir hizmet bedeli olduğu için iyi tasarruf sağlar.

yalnızca telefonda tutmayla olmaz da, o arada gelen mesajlarla bir şeyler sorabilirler.
Size bilgi vereceğiz ama gerçekten siz misiniz ayağına, telefona gelen şifreyi sorabiliyorlar. Aslında bu başka bir işlem için onay kodu oluyor vs.

Geçtiğimiz sene bu "isminiz PKK'ya karıştı, para çekin getirin" konusu çok ayyuka çıkınca, konu değiştirip, "sizin peşinizde değiliz, bilmem ne bankasında sizin işleminizi yapan memurun peşindeyiz" ayağına polis olarak "destek" istiyorlardı.

x bankasından arıyoruz, y şirketinden arıyoruz dediklerinde siz kapatın ben sizi arayayım deyip, ilgili kurumun gerçek numarasını arayınca bu tarz durumların %98’inin önüne geçebiliyorsun.

expatlara lojman sağlayanlar var, hemşireleri lojmanlarda konaklatanlar var, aynı evde 3-4 kişi olacak şekilde.
bahsettiğiniz yeni imkanları genelde beyaz yaka çalışanı olan şirketler sağlıyor, ücretler düşük olmadığı için bir zahmet gidip evinde uyusun :) hem çok çok büyük bir maliyet, şirket neden buna katlansın, hem de büyük bir iş yükü.
bir de artık evden çalışma /hybrdi çalışma varken..

Var. Eskiden daha çok vardı hala var ama.

Beyaz mavi yaka farketmiyor.

Avcilardaki bi oyun firmasi var arkadasin calistigi. Yazilimcilar icin villa tutmuslar, haftaici orda kaliyorlarmis, haftasonu evlerine gidiyorlarmis.

Siz ev vermeyi sormuyorsunuz sanirim degil mi? Gecici uyuma ve kalma hizmeti soruyorsunuz?

Zamaninda bir tercume burosunda is gorusmesine gitmistim. Ofisin icinde uyumalik bir oda vardi. Calisanlar yorulduklarinda biraz uyuyup calismaya devam etsin diye. Hayatimda daha psikopat bir potansiyel isveren gormemis olabilirim. (bu sebeple degil)

@sopiro aslında merak ettiğim tüm bu şirketlerin (özellikle Amerika'dakilerin) aşırı mesaiyi, gece yarılarına kadar çalışmayı takdir etmesi, yüreklendirmesi ama dediğim gibi rahat uyunacak, kalınacak bir yer yaratmamış olmasının sebebi.

Yasal bir engel mi, aklıma gelmeyen bir sorun mu, onu anlamaya çalıştım. Cevabın masraf olduğunu sanmıyorum, çalışanlarına çok yüksek paralar verebilen silikon vadisinin dev şirketlerini kastediyorum.

6-7 kişinin çalıştığı işyerlerinde uyunacak bir yer oluyor bazen ama benim asıl merak ettiğim kurumsal şirketlerde bunun olup olmadığı.

ismini vermeyeceğim bir bankanın genel merkezinde daha çok şehirdışından (şube vs.) gelenler için bir misafirhane var. pandemiden önce işte sabahlayanlara da kullandırıyorlarmış sanırım. bunun dışında dinlenme odası vs. de var.

benim çalıştığım şirket de evden çalışma dönemi öncesi gece meseaiye kalacaklar için otel ayarlıyordu. (önceden haber vermek gerekliydi)

benim bir tanıdığım var, oto yıkamacı, geceleri orada kalıyor.

Mercedes-Benz Türk, Aksaray fabrikasında çalışanlar için lojman imkanı veriyor.
Faydalanan beyaz yakalar var. Şartlarını (herkese var mı vs.) bilmiyorum.

bizde var.

-uzun süreli çalışan ise şirket ev tutar (istanbul'da değiliz)
-şirketin ayrıca bekarlar ve gelip gidenler için geçici barınma lojmanı var (4 kişi kapasiteli)
- bende her gün uzun yoldan geliyorum bazen mesaiye kalınca anlaşmalı otele gidip orada uyuyorum.

Birkaç ilanda görmüştüm. Az da olsa var.

Bizim şirkette de vardı 3 daire ama sonra sattılar, artık anlaşmalı otel var ofise yakın oraya yönlendiriyorlar.

Hocam gereksiz uğraş, Cumhurbaşkanının böyle bi amacı olsa sana gelene kadar 1 milyon defa o iş yapılırdı zaten, hadi yaptın diyelim, gerçekten de Cumhurbaşkanının bunu kullanacağını düşünecek kadar temiz kalpli misin?

Millet Meclisi ve Milletvekilleri (kelimenin anlamına dikkat) bu iş için var zaten.
Bu tip talepler ve şikayetler usülüne göre gelsin diye.

Bu nedenle gereksiz bir fikir.

Ancak, bizim gibi ülkelerde çok iş yapar, politikacılar ve başkanlar çok beğenir. Reklamını yaparlar.

Hocam zaten sorun gücün tek bir kişide toplanmış olması ve çözümün tek kişide olması değil mi ? Bir kişi ülkenin kaldırım taşının nasıl döşeneceğinden, eğitim politikalarına, orman yangınlarına kadar son söz sahibi olamaz

Geçen gün ibrahim kalın sanırım, orman yangını cumhurbaşkanımızın talimatıyla söndürüldü dedi

E kurumlar neden var benim dediğim de aslında senin dediğine geliyor

Bu fikrin temeli otoritenin insanların yaşadığı sorundan haberdar olmaması üzerine kurulu. Yani bu fikrin sahibinin bu şekilde düşünüyor olması beklenir en azından.

O zaman şu soru akla geliyor, otorite sahibi yönetimi altındaki kişilerin sorunlarını öğrenebileceği bir mekanizma olmadığı için mi bu sorunlardan haberdar değil? Eğer sorun bu değilse onun sorunlardan haberdar olmasını engelleyen bir şey mi var?

Eğer böyle bir mekanizma olmadığını düşünüyorsak sorunu bambaşka bir bağlamda ele almamız gerekir. Örneğin başka devlet yöneticilerinin sahip olup da sizin sorunları ulaştırmak istediğiniz yöneticinin sahip olmadığı ne var?

Eğer sorunları öğrenmesine engel olan bir etken varsa bu uygulamanın bu engelle karşılaşmayacağını ve doğrudan yöneticiye ulaşmasını garanti edecek ne var? Ya da bu çözümü garantileyen bu şey niçin hali hazırda bulunan mekanizmalara uygulanamuyor?

Fikriniz zaten var olan yazılı iletişim metodlarını geliştirici ve modernize edici bir fikir, ancak ben şahsen çözümü olmayan bir konuya çözüm üreteceğini düşünmüyorum. Çünkü elimizdeki mekanizmalarla da otorite sahibinin halkın sorunlarından haberdar olması zaten mümkün. Elimizdeki mekanizmaların işe yaramadığını düşünüyorsanız, o zaman sizin uygulamanız da yaramaz.