çünkü soğuk çorba filan içmek dünyanın en mantıklı şeyi, hepimiz malız ondan ısıtıyoruz.

yemeği soğuk sevmiyor olabiliriz yani gayet basit.

Ben yemek ısıtmayı pek sevmediğimden birkaç gün yiyeceğim yemekleri zeytinyağlı yapıyorum. Sıcak yemekleri de o gün bitecek şekilde yapıyorum. Mantıksız değil tabi ki yemeği ısıtmak çünkü çalışan insanın her gün yemek yapmasındansa yaptığı yemeği ısıtması daha kolay. Yeni yemek yapmaktansa yemeği ısıtmak çok daha pratik olduğu için ısıtılıyor yani temelde. Sıcak yemeklerin soğuk yendiği vakit ne kadar lezzetsiz olacağını söylemeye ise zaten lüzum olmamalı. :)

@shotgunwoman
Ben de tam soğuk çorba yapıp içmiştim. :(
www.yemektarifleri-sitesi.com

Tamam sevmiyoruz tamam tadi cok pis ancak bunlar aliskanlikla ilgili seyler. Soguk alisirsaniz soguk seversiniz. Niye pisirdigimiz seyin isitarak tekrar molekul yapilarini bozuyoruz? Reel bir faydasi var mi acaba?

Soguk soguk tatsiz olabiliyorlar. Cok isitinca da tadi olmayabiliyor. Cok soguk ve cok sicak seylerin tadini alamiyorum. Dis dondurucu soguk karpuz yiyemem ornegin.

Aliskanlik meselesi de bebekken alismak gerekiyor. Bebeklerin cok umrunda degil sicak/soguk isi, onlar icin yeni, su yastan sonra o aliskanligin degismesi icin bol bol ugrasmak gerek.

Lezzet alışkanlıkla ilgili bir şey değil (soğuk yemeye alışılır ama yemek daha lezzetli olmaz). Nasıl ki soğuk yenen bir yemeği ısıtınca bir şeye benzemiyorsa tam tersi de geçerli.

Makarna benzeri şeyler soğuk da yenir tabi.

faydası yok zararı var. yemeğin pişme süresi arttıkça besin değeri düşer. o yüzden ideali kısık ateşte ısıtmaktır zaten.

alışkanlık meselesi.

sen hic kati yagli bir yiyecegi soguk yedin mi? kavurma mesela? yada ciger kapama?

çünkü, ondan.

özellikleri et ürünlerinde yaşayan bir çok parazit bulunur ve bir kaç milenyum geriye gidersen bunların bilinen tedavisi yoktu. keza diğer yemeklerde bekletildiğinde içlerinde mikroorganizmalar ürüyor. ve bu mikroorganizmaların çoğu yüksek ısıya dayanamaz.
yemeği pişirip yemeği sevenler, pişirmeden yiyenlerden daha sağlıklı olup, hastalık kapabilme şansları daha az olduğu için, insanlar yemeği pişirilmiş sevecek şekilde evrimleşti.

ben soğuk yemek yiyemiyorum misalen, zeytin yağlı dolma bile olsa dolaptan çıkartıp yersem ağzımda yara çıkıyor ( ama soğuk suda olmuyor neden bilmiyorum) bende her şeyi ısıtıyorum en azından ılıtıyorum.

Aladdin aveo

Ben spora bununla gidiyorum, gerci su koyuyorum ama sicak bir seyler koysam da dururmus gibi.
www.thecompany.com.tr

Bardaklisi da var.
www.thecompany.com.tr

tchibo ya baktın mı? ilginç şeyler oluyor ucuza

İkeaya bak.

mantık evliliği yapacaksan ikinciyi seç bari de dibine kadar mantık evliliği olsun

Hangisinin poposu guzelse o. Popo önemli. Popoda mantık aranmaz.

A yı uzersin sen, B yı sec.

Bunların ikisi de olmaz.

iki ay önce 28 yaşındaymışsın ama hadi hayırlısı. pazardan karpuz alır gibi adam seçmeye karşıyım :(

@elorelia hiç bakmadım yahuu :)

2. aileleriniz denk değilse çok zorlanırsınız. muhabbet önemli mi evet, ama maddi güvenceniz olmayınca, ailelerden dolayı huzurunuz kaçınca açıkçası adamın yeni dalga filmlerini sevmesi, zambra okuması falan çok fark etmiyor.

ama iyi ölçün, biçin, tartın. evliliği aceleye getirmeyin. aceleye getirmeye çalışan erkeklerde şiddet eğiliminin yüksek olduğuna dair görüşler var (ve genellikle doğru çıkıyor). içinize sinmiyorsa ikisi de, yine de bekleyin.

maddi sorunlar ortaya çıkınca o sevimlilik de gider ben sana söyleyeyim. bu şekilde mantık evliliği olacaksa A çok mantıksız B iyidir

A'yı terk et azmetsin çalışsın çabalasın. Daha iyilerine layıksın dersin.
B diyorum ben

Arada kaldıysan ikisini de ' seçme' diyeceğim ama sen bilirsin tabi.

İkisinden birini seçmek zorunda mısın? Kendimi senin yerine koydum, senmişim gibi düşünüyorum. B'yi kesinlikle seçmezdim, daha şu aşamada sıkılacağım biri ile şimdi neden birlikte olayım. Hayal ettiğimde bile boşanma hayal ettim. Durumu iyi diye en baştan hoşlanmadığın biri ile birlikte mi olunur?

A ile de olur-olmaz diyemem. İşsiz kalma riski sorun değil, herkes de ailesini seçemiyor ve hepimizin işsiz, parasız kalma riski var. Ama önemli olan çalışkanlık, mücadelecilik. Ama bu da olmaz gibi çünkü sen kafayı takarmışsın. Sonuç olarak aramaya inanmaya devam.

A'yi secince neden B'yi secmedim diye
B'yi secince neden A'yi secmedim diye

ilerde pisman olacaginin farkinda misin?

hiçbirini seçme

Ailesi ile problem yaşarım diyorsun A olmaz, soğuk diyorsun B olmaz.

Evlenmek zorundaysan bilemicem tabi.

Tabii ki aramaya devam edilebilir ancak insanin karsisina her zaman onunla hayat kurmak isteyecek birileri cikmiyor takdir edersiniz. Ooo daha cok pesimde kosarlar mantiginda bir insan da degilim, bunun sonunda gercekten bana deger veren insanlari da kaybetmis olmak var. buna da pisman olmali insan bence.

İyi de, "Her zaman peşime insan çıkmıyor" diyerek içine sinmeyen ve ancak ikisi birleştirdiğinde senin için ancak bir kişi eden birileriyle neden olasın? Açıkçası "A'yla rahat ilişki yaşayamam, kafama takarım. B ile de görüş farklılıklarımız var" seçenekleri önümde olsa yalnız kalmayı tercih ederim.

A

A mi B mi ikilemine dustugune gire C) hicbiri

Çok zor böyle karar vermek. Tensel uyum önemli bak. Cinsel yönden hangisi daha çekici geliyorsa onu seç.

Not: 10 yıllık evliyim.

cevabını bildiğin şeyi niçin arıyorsun?

emin olman için sex şart, ciddiyim. yakışıklılık geçici sex daimi.

"dinlediğin müzik türleri bile aynı" diyorsan kafa olarak senin daha evlenme yaşın gelmemiş bacım.

Fatma, sen misin?

Hmm demek saDece iki secenegin var dunyada.cevabimi begenmedigine gore.kolay gelsin secimin:)

bi ara şöyle bir duyuru açmıştım www.eksiduyuru.com

bunu okuyunca o geldi aklıma.

sakın evlenme. adamların hayatını da mahvetme. birisini iş bulamadığı, az para kazandığı için delirteceksin, öbürünü de romantik sürprizler yapmıyorsun bana diye. git güzel güzel sevgili olarak takıl, ciddi işlere girip adamları yakma. kusura bakma ben erkek tarafıyım.

B ile evlen, A da metresin olsun.

Hangisiyle evlenirseniz evlenin hiç bilmediginiz, rahatsız olacağıniz tonla şey dökülecek önünüze. Sizin icin de gecerli tabii bu.Yuva kastinizi gözden gecirin diyorum bir de. Fakir biriyle evliyim ve ben de fakirim. Ailelerimizin fakirlikleri arasında ciddi bir uçurum yok ama kafaları arasında var. Bütün bunlardan bağımsız birbirimizi çokça sevdik ve çok sıkıldık. Değdi mi? Sanmiyorum. Bu kadar saçma bir risk almayın.

hiçbiri.

hangisini seçsem diye yuva kurulur mu pazardan karpuz mu seçiyorsun bergen hahaha çok komiksiniz yemin ederim

ikisini de sevmiyorsun böyle sorduğuna göre o yüzden zengini seçeceksin.ve şöyle bir söz var.
" Hiçbir kadın bir adamla parası için evlenmez. Kadınlar zengin biriyle evlenmeden önce ona aşık olacak kadar akıllıdır."

Hangisiyle sex yapmak daha çok hoşuna giderse onu seç

kesinlikle B

B derim. mutsuz olmayacağına inanıyorsan tabi. ancak şunu söyleyim her iki seçenekte mantıklı değil.

Evli mi değil mi bilmiyorsanız, "Dear Ms. Bıdıbıdı " gibi kullanabilirsiniz

Dear Mrs soyad

afush + 1
Karmaşaya mahal istenmeyen durumlarda Ms. kullanılır.

tanımadığın hatta tanısan da samimi olmadığın kişilere Ms. kullanılır. Ms. Soyad.

ama Dear İsim, ile de başlasan yine resmi. sorun olmaz.

Penceremden içeri suzuluyorken hayir demek ayip olur.

Nefret beslemiyorum. Sevmek için bir sebebim de yok.

çok hem de. nedense biraz fazla seviyorum ben. kafamı kaldırdığımda gökyüzünde dolunayı görünce yolun ortasında durup mal mal bakasım geliyor öylece. ama yapmıyorum tabi yürümeye devam ediyorum. ama oturup izlemeyi çok severim.

Seviyorum tabi. Dolunay sevilmez mi hic?

bayiliyorum.. saatlerce izleyebilirim.

Seviyorum, tabak gibi.

Aşk yaşıyoruz

sevmez miyim?.. hele ki soysert'se.

umursamıyorum. hiç aa dolunay var diyip özellikle bakmışlığım yoktur yani.

bi tek geçen akşam arabayla dönerken kızarmış bi halde yere çok yakın ve büyük duruyordu. gerçekten çok güzeldi. başka zaman dikkatimi çekmez pek

Şahsen tapıyorum, ilkel çağda filan doğsam direkt ay'a tapardım o derece severim.

Ben çok seviyorum.
Arabayı durdurup izleyip arkadaşlarımı arayıp "çıkın bakın dolunay çok güzel." dediğim olmuştur.
Sevilmez mi ya.

sonuçta mesaj bu yazarsın sonra o yazar. illa hemen yazılacak diye bir şey yok.

bu kadar kasma, sakin ol.

herkes elinde telefonla yaşamıyor, sakin ol.

ya arkadaş o an telefon elinde işte. 4 saniye önce mesaj yazmışsın, elinde yani telefon.

yazıp direkt whatsappi kapatacağına bi 10 saniye bekle amk. beklee çok mu zor?

okundu falan yazsa gene bişi demicem, okumuş cevap yazmamıştır diyeceğim.

yazıyor, yazar yazmaz telefonu kapatıp siktir olup gidiyor amk ya.

@kuzey,

güzel kardeşim elinde telefonla yaşamakla ne alakası var? 3-4 saniyelik bir periyoddan bahsediyorum. yazdığı mesaja 15 dakika sonra cevap verdim niye geri dönmedi demiyorum.

bişi yazıyorsan bi sohbet açıyorsan 5-10 saniye beklersin bir şey yazacak mı diye?
hepsini geçtim amına kodumun telefonu 3 saniye önce elinde mesaj yazıyordu. naptı telefonu tuvalete atıp sifonu mu çekti?

biraz mantıklı yazın ya zaten piştim sıcaktan

@kamera motor mantıklı bulmadığın şeyi her zaman yapıyorum aklıma geliyor hal hatır soruyorum. elimden bırakıoyrum o arada bir iş çıkıyor iki saat sonra geri dönüyorum. ben nereden bileyim karşımdaki adam ne zaman geri dönecek atarım mesajımı elimden bırakırım telefonumu.
zaten 10 saniye dönen bir tane arkadaşım bile yok. dediğim gibi elimizde telefonla yaşamıyoruz.

Bu o kadar degil, bir ara nasil olsa cevap yazar da, ben "Niye hemen cevap vermiyorsun"culara deli oldugum icin herhangi bir chat programi yuklemiyorum telefonuma. Mesaj da atmiyorum, sadece ariyorum. Gecenlerde bir chat programi yukledim gerci ama aktif kullanmiyorum.

Ben belirli aralıklarda telefonu kontrol ediyorum. Pat diye telefondan ses geldi diye cevap yazmak zorunda hissetmiyorum. Acil bişeyse aramak diye bişey var en nihayetinde. Ha bazen telefonun sesini ve titreşimini de kapatıyorum ama arama gördüğümde de tanıdığım bir numaraysa hemen dönüş gerçekleştiriyorum.

Akilli telefonum cortladi, cortlayana dek farkettim ki daimi olarak gec notification almisim son dönemde. Millet bana yaziyor, aninda yanit geliyor ama sesi cikmiyor aletin. Gece 2 bipliyor, dönüp bakiyorum bu saatte ne bu lan diye, meger mesaj 8de atilmis.

Böyle olabilir.

Ayni sekilde ben de milleti trollüyorum böyle, sana diyecegim gösterecegim var ama muhabbet havamda degilim, geyik yapcak vaktim yok. Yazip kaciyorum. Hatta cogu zaman ya cok erken ya da cok gec yaziyorum ki yanit atamasin. Eger 19 dk evvel onlinesa, mesaji yazip göndermeden cikiyorum, adam afk iken atarim diye.

Bu da olabilir, arada yaparim ben.

Ha zerre umrunda olmayabilirsin.

Telefon cortladi, birkac haftadir ne mesaj ne ses. Gerekli olan ulasmasini biliyor, olmayanla isim ne? Kafam rahat. Öneririm böyle dert ediyorsan. Ya da derdini seveyim.

Edx'in siteine de bakabilirsin.

ekşi sözlük'e hoşgeldin. herkesin her şeyi bildiği ve her konuda uzman olduğu yer. sana bir iyi bir kötü haberim var:

iyi olan: ben mesela artık ne bir film ne bir dizi ne de bir internet sitesi ile ilgili ekşi sözlük'te yazılan yorumları hiç kale almıyorum. ekşi sözlük'te yazılan şeyler zerre sikimde değil. dört adet badim var, onlar da zaten ayda yılda bir yazıyorlar. benim gibi pek çok insan da var. yani takma çok fazla.

kötü olan: ben ve benim gibiler yüzde ondan daha azızdır kesin. ekşi sözlük türkiye'yi yansıtan bir cehalet yuvası. o yüzden orada yazılanlar sıkıntılı olabilir. ama ne olursa olsun yapacağın en yanlış şey gidip orada yazarlarla polemiğe girmek olacaktır. bir firma sahibi ya da yalayıcısı kendisini ekşi sözlük'te savunduğu ya da pazarladığı anda cephe alınıyor sözlükçe. yani dilini tut ve orada laf dalaşına girme.

önemli not: projenin ne olduğuna dair en ufak fikrim yok. yazdıklarından yola çıkıp yorum yaptım.

Size çok basit bir örnek vereceğim;

walter's coffee bilmem ne adlı bir cafe, ben istanbul'da bile değilim bahsedilen yeri bilmiyorum ancak birisi bir yorum yazmış:

adam diyor ki ''latte istedim, sütü espressoyu ayrı getirdiler ben dökecekmişim, böyle rezalet mi olur.bu mekan kahveden hiçbir şey anlamıyor'' demiş. halbuki latte diye sipariş verdiği şey latte macchiato ve cafe latte şeklinde istemediği için hem yanlış sipariş veriyor hem de baristaya sorma gereği duymadan gelip mekanın başlığına ''rezalet'' kapsamında yazıyor. Adamlar doğru bir şekilde servis ettikleri halde kendi cehaleti yüzünden yanlış bilgi veriyor. Hadi cafe latte ile macchiato karışabilecek bir şey ona da tamam desek, macchiato'nun servisi o şekilde ayrı yapılabiliyor yani ''kahveden anlamıyor'' derken aslında bu servisi bilmediği için bu yorum yapıyor..

yani ekşi sözlük'te ''rezalet'' kapsamında yazılanların hgeneli böyle bilgisizlikten kaynaklanan ve genelinin de haksız çıktığı yorum kaynaklı, şahsen ben hiç önemsemiyorum ve inanmıyorum bu yorumları.

ayrıca sen git ben geliyorum+1

projeyi ben de bilmiyorum.

o değil de, böyle olumsuz bir şey yazıp sonuna anlayışlı gibi gülücükle bitirince çok itici geliyor bana. aşırı yoga yapmış kişisel gelişim kursiyeri gibi.

ekşisözlük öyle boktan bir yer haline geldi ki, elinde çatal tutamayanlar bile klavye başına ultra delikanlı, ultra kültürlü, ultra hip insanlar olup çıkıyorlar. bu imajı yaratmanın en kolay yolu da bok atmak. çünkü aslında orda yazar demek istiyor ki "ben bu tip bir şeyin nasıl olması gerektiğini bilirim, çok gördüm, esas bana soracaksın bunu, senin yaptığın da bir boka benzememiş, çooook daha iyilerini ben deneyimledim oğluuum! thehe!" yani okurken artık kafanda çocuk sesi mi belirdi, yoksa uyuz insan sesi mi bilmiyorum ama bu tamamen ve %100 kompleks dışavurumu. bu insanları sokakta görsen ya bir eziklikleri vardır, ya bir kompleksleri vardır, ya bir yönden eksik hissediyorlardır kendilerini. sonra da sözlüğe girip ego masturbasyonu yaparlar, ancak orada oluyor çünkü. bu şekilde olan birkaç arakadaşım da oldu zamanında, birinci elden gözlemledim hem internet ortamında hem de gerçek hayatta kendilerini.

yani uzun lafın kısası; bunları hiç kafana takma güzel kardeşim. sen kendi emeğinle güzel bişeyler yapıyorsun, uğraşıyorsun, emek veriyorsun. eleştirenler de sivilcelerini patlattıktan sonra yıkamadıkları pis elleriyle gelip yazıyorlar o yazıları kıskanma homurtuları arasında.

kib! :)

O bahsedilen insanlardan burada da çok var maalesef.

Ya da mesela çamur atarlar atarlar, sonra gidip iki rekat namaz kılarlar, ben çok iyi müslümanım diye egolarını şişirirler.

Herkes bir tanrı, herkes bir patron.

Lütfen olumsuz yorumlar şevkini kırmasın. Biz millet olarak maalesef birbirimizi el üstünde tutabilmeyi değil, birbirimizi kınamayı biliyoruz.

Nefrete kırgınlıkla değil, hoş görü ile cevap ver ve lütfen "salla".

Bol şans!

Edit: "Çocuk kutuları hala hazırlanmamış, bu nasıl düşüncesiz bir sitedir?!!!" :P

bu siteyi simdi gordum ama hangi amaca hizmet ettigini anlamadim, ne satiyorsunuz?

sitenizi ziyaret ettigimde hicbirsey anlamadim.

edit::

- bu proje nasil tuttu anlamiyorum. cidden binlerce kutu sattiysaniz iyi bir pazarlama-marketing basarisidir.

cok *anlamadim* yazmisim yani e-ticaretle arasi iyi olan biri olarak supriz kutu projesinin tutmasi garip, asil garip olan uyelik sistemi.

* yanlis anlasilmasin kotuledigim yok aksine destekliyorum boyle projeleri.

@tek basina,

aslında en ufak bir pazarlama veya marketing çalışması yapmadık. buna ayırdığımız bütçe: 0 tl çünkü zaten üç kuruşluk bütçeyle girdik işe. ve ne google adwordse ne facebooka tek kuruşluk bütçe yatırmadık. pazarlama departmanımız da yok çünkü zaten 4 kişiyiz, 2 tasarımcı 1 yazılımcı 1 mimar.

biz sadece kutu sattık. kutu sattığımız insanlar biribrine duyurdu ve bu şekilde büyüdük başka da bir şey yapmadık.

ama dediğim gibi, eğer düşündüğünüz kadar kötü, tü kaka bir şey olsaydı çok iadeler alırdık. ama her geçen ay daha fazla satıyoruz. demek ki aslında bir şeyleri doğru yapıyoruz, hedeflediğimiz kişilerin istediklerini veriyoruz demektir diye düşünüyorum.

yanlış da düşünüyor olabilirim.

pm attım

anlattiginiz gibiyse, emegin ve kalitenin karsiligi diyelim. kaliteyi sadece site dizayni olarak algilamayin, urun ve icerik kalitesi musteri potansiyelini arttiracaktir. ama su yillik - 3 aylik uyelik mevzusundaki amaci cozemedim.

@tek basına,

o şey. atıyorum ocak ayında 3 aylık alıyorsun. fiyat olarak kutu başına indirimleri oluyor (kargo bedeli de olmuyor bunda o yüzden kutu başı 7-8 liralık indirim olmuş oluyor)

ve ocak-şubat-mart aylarındaki kutular, siz ekstra sipariş vermeden adresinize geliyor çıkış tarihlerinde.
(ocak kutusu ocakta, şubaat şubatta, mart martta geliyor yani. hepsi bir arada değil :) )

simdi anladim.

yayin hayatinizda basarilar, bol satis dusuk geri iade, pozitif geri donusler diliyorum.

kaliteden sasmayin.

//tbak

Begenilmemis olmasi cok normal cok garip ve gereksiz proje. Bundan para kazandiginiz icin tebrik ederim o ayri. Ayrica herkesin istediğini yazmasi icin olan bir portal olan eksi sozlugu bilmiyormus gibi gelip burda laflari siralamanizi da anlamadim.

Şimdi haberim oldu. Çok güzel bir fikir bence.

Sevgilim olsaydı kesin sipariş vermiştim. :(

hakkinizda daha once hiçbi yere bişey yazmadigimi, hiçbi yorum falan okumadigimi belirteyim once. hedef kitlenizde bulunan instagram kullanıcısı genç bir kadınım. hakkınızdaki dusuncelerimi soyleyeyim. ben sizi en basta instagramdan takip ediyodum, guzel bir proje gibi gorunmustu. hiç almadım, almayi dusundum ama daha sonra takip ettikçe kutuyu alanların paylaştığı kutu içeriklerine bakınca bana açıkçası oldukça overrated geldi. haklisiniz, her ay herkese hitap eden sürpriz hediyeler bulmak zordur tabii. sizde de sunum guzel, pazarlama guzel, tasarim guzel ama icerik boş... sanki igerlar bloggerlar 1-2 kez alıp kutunun resmini çekip eşe dosta "bak ben bunu aldım" desinler diye yapılmış bi proje gibi. şimdi mesela sitenizi açtım mayıs kutusu içeriğine bakıyorum, bir kartpostal, bir 3-5 limonata tarifi olan bir kitapçık, bir boncuklu bilezik. diğer ay mesela 5 tane kartpostal, bir avon krem, bir minik çerçeve, bir broş vermişsiniz. kutudaki tek ilginç, almaya değer şey bulutlu broş, onu yapan instagram dükkanını biliyorum, onda zaten 15 lira mı ne gibi bi fiyatı var. geri kalan full ıvır zıvır. niye alayım ki kutuyu? yani ne bileyim 40 lira para veriyosam içinden 2 liralık pastel marka oje, 3 liralık avon krem çıkmasın be ablam. avon ne ya. :) tabi alan alır serbest piyasa sonuçta. istersen bu içeriğe 100 lira dersin gene çıkar alıcı, ama aynı oranda eleştirilirsiniz. bu kadar alıngan olmayın bence.

ben 2 defa kutu aldım kız arkadaşıma ve çok memnun kaldım,
sadece içinden çıkanların değerini düşünmeyin, bir kutu, konsept olarak çok güzel.
kutuyu ilk açtığında aldığı koku, içindeki tatlı tatlı minik kağıtcıklar vs. her şeyiyle çok özenli ve güzel.

allam ya hediyenin beğenilmemesi mi olurmuş. benim gibi konseptli hediye kutuları sevenler için ideal olmuş. ayrıca her kutuyu ayrıntılı inceledim bayıldım hepsine^^ özellikle de şubat ve marta. bu ayınki pek anneme uygun değil ama en yakın zamanda alacağım :)

yalnız elinizde artan ürünler varsa onları da sitenize koysanız nasıl olur? belki kaçırdığımız şeyleri alabiliriz böylece :/

neyse hayırlı olsun yeni işiniz.

ben çok beğendim. yurtdışında yapıyorlar bu kutuları, belki şu an türkiye'ye de gönderim yapıyorlardır ama birkaç yıl önce uk ve usa odaklıydı. güzel olmuş şimdi bi kutu alıcam kendime :) beğenirsem abone de olabilirim. (kalitesiz, hiçbir işe yaramayan ürünler koymayın tabii.)

ilk yorumu okudum da sen git ben geliyorum +1

ekşicilere bedava 1 adet vericem de, başlıkta yüzlerce yüzlerce entry olur. sonra çok kötü çok berbat.

Daha once gormustum ama unutmustum, simdi yeniden baktim. Asiri sevimli gorunuyor. Tebrik ederim, basarilariniz daim olsun.

Cok bir elestiri yok aslinda Sozluk'te de. Boyle soyleyince saglam sovduler sandim ama 3-5 kisiymis. Bir kismi da ayni kisi tarafindan ust uste yazilmis.

Elestirilerin odagi su, "X kahvecisinde neden 10 TL'ye kahve iceyim. Aynisi kantinde 1 TL" yaklasimi var. Bu hakli bir yaklasim da olabilir, ornegin kac ogrenci ya da asgari ucretli X kahvesinde kahve icebilir. Ancak belirli bir gelir seviyesinin ustundeki kisiler icin bu bakis acisina sahip kimseler icin surpriz kutuyu mali yonden acimasizca elestirmesi kadar normal bir sey yok. Sizin hedef kitleniz bunlar degil zaten. Sizin hedef kitleniz, "Ben buradaki ortam ve tecrubeye parayi veriyorum" ya da "Ben surprizin heyecanina parayi veriyorum" diyecek kisiler. Bunu da cok guzel vurgulamissiniz :)

Ancak bu kisilerin de %100 haksiz olduklarini dusunmuyorum. Bu noktada kizmazsaniz, soylemek istedigim bir seyler var.

1. Sizin kutu icinde gondereceginiz hediyelerin markasindan dolayi veya kalitesinden dolayi mali degeri kestirilemeyen urunler olmasi onemli gibi. Boylece odagin urunden yasanilan tecrubeye kaymasi daha kolay olabilir.

2. Urunlerde kalite gozetilmesine bakinca, atiyorum ki ayda urunlere 20 TL harciyorsaniz bir kutu icin, ucuzu 20 TL olan bir urun degil de, kalitelisi 20 TL olan bir urun konmasi daha sevk verici olabilir. Yani, 20 TL'ye ucuz bir gunes gozlugu de koyabilirsiniz, kaliteli bir kalem de. Ucuz gunes gozlugune millet "Bu ne ya, plastik" diyebilir ama ayni degerdeki bir kaleme (ya da normalde pahalisi o fiyata olan bir seye) ise "Vayyy, ben bunu kullanirim" diyebilir. Boylece gururla kullanabilecegi seyi almis olur. Tabii ki buna karar vermek ve birkac seyi birden secmek kolay olmayabilir, zor bir karar. Ya da Avon'un unu biraz kotu, ustune para versen Avon almam ama onun yerine kendime yapabilecegim bir maskenin kilini, aromasini, vb. bulmayi tercih ederim. Daha ucuz bir hediye bile olabilir.

3. Hediyeleri secerken piyasada bulunmayacak veya kolay akla gelmeyecek seyler daha cazip olabilir. Atiyorum, Pastel ojeye ulasim cok kolay ve spesifik olarak gidip alinabilecek bir urun ama bez canta o kadar da cok kullanilmayan, sevilen ama akla gelmeyen bir urun. Almasi kadinlarin aklina gelmeyen sempatik urunler daha sempatik gelebilir.

Ama bunlarin disinda cok sevimli, cok kullanilasi bir sey. Elinize ve emeginize saglik.

size kötü neler yazılmış bilmemekle birlikte,

konsepti beğenmeyebilirsiniz, ürünleri yetersiz bulabilirsiniz. kesinlikle itirazımız yok
.
yazıp sonra yazının aslında itiraz için kurgulandığı en sonunda da bombayı patlatıp smile kondurulduğu görülüyor:) hem eleştiriye karşı olmamak demek senin istediğin eleştiriye karşı demek değil. kazıklandığını düşünen çıkmış olabilir, bir satıcı olarak hoş görmelisin demiyorum hak vermelisin, kıza o ay kitap yollamışsın, oysa eskiden onu okumuş, e olacak şeyler bunlar, ekşinin kalitesizliğinden dem vuranların ekşi sözlük yazarı olduğunu da görüyorsundur ayrıca, burada her tip insan olacak senden o ürünleri alan, amaç şikayet yüzdesini düşürmek olmalı burada reddiye yada dert yanma fayda getirmez.bir de 20 - 30 lira verip beklentisi mars bileti olanlar var, donanım haber ölücüleri diye bir başlık var ekşide vs. vs.

Şu anlık sadece yatağı alıp bir ay yerde yatakta yatsanız, gelecek ay da bazayı alsanız?

Cidden şu hafızalı, muhteşem uyku tecrübesi sağlayan, övmekle bitirilemeyen yataklardansa alın gitsin derim. Uykuya yatırım önemli.

myrbacka'yı bilmiyorum ama sakın tek kişilik yatak alma. ileride çok çekersin.

al gitsin abi. İstediğini de almayacaksan niye çalışıyorsun ki ? Rahatını düşün.

yatak çok önemli. yatağa verilen paraya acımam. dandik yatak alırsan ertesi gün sırt bel ağrısı çekersin, yorgun hissedersin kendini.

abi bence yatağa çok para verme illa verecem diyosan visko al.

al bence. kaliteli uyku çok önemli, gün içindeki modunu direkt etkiliyor.

Aradığın şey ballad'lar olabilir.

Def Leppard - Love Bites
www.youtube.com

Cutting Crew - I Just Died In Your Arms
www.youtube.com

Birtakım Roxette şarkıları
www.youtube.com
www.youtube.com

Cinderella - Don't Know What You Got Till It's Gone
www.youtube.com

senfonik ya da gotik metale kayarsan çok grup sayabilirim; power metal için de şu örneği vereyim, belki bu da hoşuna gider:

www.youtube.com

www.youtube.com

teşekkürler, dinleyeceğim. varsa önerileri olan yazabilir.

dinlediğim en iyi ballad bu olabilir

www.youtube.com

Bizde butunleme ile gecmek imkansizdi. O yuzden hocalar derdi "eger olmediyseniz finale girin" diye.

Butunleme demek hocaya ekstra angarya is demek, tabi ki kimseyi butunlemeye tesvik etmemek icin daha zor soracak.

Bütünlemelerde aynı ayarda veya daha zor soruyorum. Kalsınlar diye değil. Bütünleme de final yerine geçiyor. O geçenler de belki bitirmeye girselerdi daha yüksek notlarla geçebilirlerdi. Üstüne de final haftasının stresini yaşamamış olurlardı. Final-bütünleme arasında çalışma açıklarını kapatmalarını bekliyorum. Gerçekten geçenlere haksızlık olduğunu düşünüyorum kolay sormanın. Hatta aynı ayarda sormak bile adil gelmiyor. Çok fazla angarya olmuyor toplu bir kalma olmadıysa, 3-5 kişinin angaryasından ne olacak.

fizikonun bir butunleme sinavi vardi ki tek rakibi ayni dersin yaz okulundaki final sinaviydi. amk 7 seferde zor gectim zaten dersi. onda da hocasi degisti.

Bizim fakültede işler şöyle yürürdü;

Final zamanı : ''herkes finalde geçecek diye bir kaide mi var çocuklar bütünlemede geçersiniz'' (aşırı kazık sordu)

Bütünleme zamanı :

+demek ki finale yeterince çalışmamışsın bak geçen nası geçiyo hem sene tekrarı yapar daha iyi öğrenirsin.

- hocam ama tek dersten sınıf tekrarı yapıcam.

+oğlum ingilizce kursuna yazıl, gitar kursuna yazıl kocaman 1 sene kendini geliştir işte.

(aşırı kazık sordu)

bizim sözlü sınavdı hep, ben 5 sene boyunca sadece 1 kez btünlemeye kaldım ama bütünlemeler hep daha zor olurdu, ayrıca bir dersin sözlü sınavı 1 kişi için 3 saat sürüyordu. ara verip verip devam ediyolardı.

bütünlemeye kalanlara da tembel gözüyle bakıyorlardı :D

bizim fakultede butle dersi veren yok. mutlaka bi dahaki alislarinda veriyosun. ben de butlerde iki uc ders veririm diye icim rahat diyodum ama dumur oldum. bu hocalarin amaci her seyi zorlastirmak degil de ne yaa... intikam aliyolar resmen.

şu angarya meselesini de söyleyeyim, bu dersi 500 kişi falan alıyordur. final zor sayılırdı en az 200-250 kişi kalmıştır. daha da zor sordu, hiç mi demedi "bunlar finali bile yapamamış, zor sorarsam çoğu kalır seneye 700 kağıt okurum biraz kolay sorayım" diye? bu garip geliyor bana. sanırım keyif alıyor bırakınca. o keyif için seneye 200 kağıt fazla okumayı da göze alıyor.

Bizim fakültede bütünleme final yerine geçmiyordu. En fazla alabileceğin not geçer notu oluyordu, yani D, ve ona rağmen final sınavından daha zor oluyordu...

En kral hoca butunlemede finalin aynisini sorandir. Ama bu da suiisatimal edilebilir tabi.

Finaline calismadan girdigim dersi kafada bute birakmistim zaten. Ama bute hakikaten calistim. Oyle zor sordular ki finalden calismadan 15 mi ne almisken butten 11 almistim. Hoca butten sonra keyif sigarasi yakmisti, oyle bir zorluktaydi sinav, kimse gecemedi bi sonraki sene gectik. :(

welcome to veterinary faculty;

Farmakoloji I ve II, Genel Patoloji, Özel Patoloji I ve II, Cerrahi sonracığıma İç hastalıklarının alayı... şahsen bizim fakültede olağan bir durumdur...

Iki kere bütünlemeye girdim. Ikisi de finalden daha zordu. Bütünleme final yerine geçtiği ve final konularından sorumlu olduğumuz halde çok alakasız bir yerden bir soru sorulmuştu. Notunu yükselten kimse olmamıştı.

valla 3 dönemdir bütün finalleri bütlere bıraktığım için finallerde nasıl sordu hocalar bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla bizimkiler ne kolay ne de zor soruyor. aynı ayarda oluyor ikisi de.

ama o durum hocanın inisitafine kalmış. şikayet edecek bir durum yok bence. ileride akademisyen olabilirsem ben de bütlerde hafif zorlaştırırım sanırım soruları. ama öyle "kalın hepiniz amk" ayarında da değil.

finalden kolay soran hiç olmadı. şanslıysak finalde aynı ayarda oluyor, genelde daha zor. bi de direkt yüzümüze 'büte hiç gelmeyin' diyenler var.

Oldu hatta bu yönüyle ünlüydü o hoca.

valla en az 20-30 kere bütünlemeye girmişimdir, her zaman daha kolay oldu.

bazı hocalar daha zor sorar ama daha insaflı puan verirdi, bazı hocalar aynı zorlukta sorar aynı şekilde puan verirdi. hiç daha kolayını görmedim.

yapmıyorsan yapmıyorsun bunda bu kadar düşünecek ne var?

edit: yuzır+1, balpolen+1
hastayım bu triplere de. beğenmemiş.

ben de sizin gibiyim sayin mutevazi. makyaj yapmiyorum arada bir ruj sursem oooo makyaj yapmissin oluyor sinir oluyorum. ben makyaj yapmayi beceremedigim icin makyaj yapmiyorum. cevremde aa cildin ne guzel canim yapma zaten ihtiyacin yok vs diyenler de oluyor ne bicim kizsin diyen de.
sutyende de dolgusuz bez sutyenlere iki kat para odeyen biriyim. ama dolgulu sutyen takanlarin daha cok erkek arkadasi oldugunu goruyorum boyle dusununce de insanin erkekleri kandirasi geliyor.
yalniz degilsiniz uzulmeyin. :)

Ben de günlük hayatta yapmam... İş yerindeki kuaför alakasız ''hocam valla çok güzelsin, bi de makyaj yapsan şimdiye evlenmiştin'' demişti. Demek ki erkek bakış açısıyla bu kadar önemli : )

Kimse yapmasa tamam da çoğunluk yapıp bi' biz yapmayınca bayağı soluk duruyoruz, yine de ''çok da fifidir'' işte yanıtı.

evde kalırsın

Arkadaşlarını değiştir. Sorun sende değil onlarda.

Makyaj yapıp yapmamak senin tercihine kalmış. Makyajın yapay duranı değil doğal duranı makbuldür zaten. Yüzün solgun göründüğü zaman azıcık renklendirecek kadar allık ve hafif bir ruj sürsen yeter, ten makyajını düğün dernek vb. olmadıkça yapma. Hele bu sıcakta azıcık aklı olan uğraşmaz makyajla bilmemneyle. Sen kendini nasıl güzel ve iyi hissediyorsan öyle ol.

Dolgulu sütyen de dünyanın en gerzekçe şeyi. Memeyi elleyince eline taş gibi sütyen geliyor. Küçük memelere en çok yakışan sütyenler bu ince olan, desteksiz, telsiz, saten, dantelli mantelli sütyenler. Oysho'da çok güzel modeller oluyor, ben hep onlardan kullanıyorum. Hem sütyen giymemiş gibi rahat oluyorsun, hem çamaşırın görünmesi halinde güzel ve estetik bir görüntü oluyor. Şunlardan bahsediyorum: www.oysho.com

makyajı bakımlı olmak sanıyorlar. Ben de yapmıyorum, ayrıca görsele bu denli takık insanların kafasının bişeye basmadığını düşünüyorum.

Sart olmadigini biliyorsun, tebrik almak icin mi actin bu duyuruyu :)

Cevaptan sonra cevap: Evet, bana ayrica aciklama yapmak zorundasin, nasil sen bu duyuruyu acarken sana karisma hakkim yoksa, senin de bana, o zaman okuma deme hakkin yok, simdiden bu aciklamayi yapayim da, en sik kullanilan arguman o ne de olsa :)

Tikimi vermedigin icin seni ayrica kiniyorum :/ Farkli goruslere de saygili olmak lazim.

Whimsical, yapay hissetme sebebim aslinda yapay gorunmesi degil, bir seyleri degistirmek, oldugundan farkli -solukken daha renkli gostermek gibi- gostermek icin cabalamak fikri cok itici geliyor bana. Bir de tenim kagit gibi bembeyaz ve bu halini cok seviyorum sacma bi sekilde sanirim o yuzden de degistirmek istemiyorum. Makyajla ilgili genel algiyi anlamaya calisiyorum sadece ben, yani neden "kadin makyaj yapar" diye bir norm var ki? Yapmasa noluyor yani? Cildi, vucudu bunu kaldiriyorsa, makyaj yapmadan da kendine bir seyleri yakistirabiliyorsa neden makyaj yapmasi bekleniyor sirf cinsiyetinden dolayi?

@yuzir, evet sirf tebrik almak icin actim. Adeta bir ilgi orospusuyum. Neden kadin makyaj yapmali olarak bakiliyor, yapmayan garip karsilaniyor bunu anlamaya calisiyorum kardesim sana ayrica aciklama yapmak zorunda miyim ben? Yoksa evet kimse elinde fircayla paletle gelip zorla makyaj yaptirmiyor biliyorum.

Öyle genel bir beklenti yok. Senin çevrenle ilgili bir durum. Daha doğrusu bacak kıllarımızı almamız neden bekleniyorsa makyaj yapmamız da ondan bekleniyor aslında, ama kılsızlık bizim de işimize geliyor makyajın aksine gibi...

Bembeyaz ten genelde solgun olur, o yüzden makyaj gerektirir. Demek ki senin saçın, kaşın, gözün dudak rengin filan zaten uyumlu bir kontrast yaratıyor. İhtiyacın yokken yapman çok saçma olur. Arada değişiklik olsun diye yapabilirsin, bambaşka bir insan olmak için değil. Birilerini kandırmak için de değil. Kendin için. Demek ki sen sevmiyorsun, o yüzden de boşver.

@yuzır ooo :D

soruna gelince eskiden yapıyorduysan da sonradan bıraktıysan eğer, bitkisel makyaj malzemeleri var. body shop kurutulmuş bezelyeden allık falan yapıyo. istiyosan yapabilirsin yani.

eskiden yapıp sonradan bıraktıysan garipsenebilirsin.

bunun dışında benim gördüğüm her gün fondoten pudra süren çok da fazla insan yok. ben ten renkli güneş kremi rimel allık sürüp çıkıyorum 2-3 aydır hava sıcak diye. kışın ekstra cc krem ve göz kalemi oluyo. ki ben çevremde en çok makyaj yapan insanlardan biriyimdir.

Çok kritik bir nokta. Yapanlar niçin yapıyor? Görüntüyü boşverin, kadın partneri olan biri açısında bakın olaya.

Bir kere sütyen olayını tamamen geçin, tam bir fiyaskodur. O kadınla birlikte olunduğunda erkek kişi direk - (eksi) yazar böyle bir trick yaptığı için ki zaten yeterince tecrübeli bir erkek bir kadın nasıl sütyen giyerse giysin içindekinin gerçek boyutlarını yaklaşık olarak anlar. Kadınlar da anlıyordur bence birbirlerininkileri görmese de.

Makyaj konusuna gelince, farklı yerlerde yaşadığınızı düşünün ve buluşacaksınız, akşam oluyor, geliyor, koşuyorsunuz, koskoca sarılıyorsunuz, kocaman öpüyorsunuz ve kimyasallar midenize doluyor, ister misiniz? Halbuki erkek sadece O'nu, ve sadece O'nun tadını istedi, gerçek O'nu maskeleyen kimyasalları değil.

Mesela aynı sebepten dolayı kulak, burun, boğazdaki piercingleri vb... de sevmem. Ben burnu da ıstırırım abi, kulaktan da makas alırım. Bebek gibi severim yani öyle bir sevgi pıtırcığıyım. Ne gerek var yabancı maddelere?

Makyaj yapmak veya yapmamak kişiliğin bir parçası aslında. Bol bol yapan kendini öyle görmeyi ve göstermeyi seviyor, az yapan da böyle. Lady Gaga eskiden şöyle bir genç kızmış.
29.media.tumblr.com
Artık şöyle
imagineeringnow.com
www.popsalata.com
Artık bu kadın makyajını silse de, içindeki kadın bu. Sadece yüzünün makyajı silinmiş, o kadar. İstediğin kişi de olabilirsin. Üstelik bazen yeni, bazen eski Lady Gaga da olmakta da bir sorun yok.

Ayrıca, makyajda da evrensel bir birleşme yok ki. Bazıları "Ben natürel bir makyaj tercih ediyorum. Doğal tonlarla bir iki kusur kapatıyorum" der, bazısı "Zaten makyaj yapıyorum. Ne doğallığı, doğal olacaksam neden makyaj yapayım. Tabii ki kıpkırmızı rujum olacak" der.

Sutyene gelince, whimsical'ın gösterdiği sutyenleri giyince de ben içimde bir şey yokmuş gibi hissedip rahatsız oluyorum. Desteği olmasın, destekte değilim ama bir cup'a veya tele, sutyenin varlığını ve ağırlığını, dantel bile olsa hissetmeye ihtiyacım var. Ona alıştım, diğer türlü çıplak hissediyorum. Oysho'dakiler "akşama sevişilecek sutyeni" benim için (yalnız güzellermiş de, alayım bunlardan). Ama aynı sutyenle başkasına o ağırlık ile fenalık basması, eve gelince fırlatıp atması normal.

Kendin değişmediğin sürece makyaj veya her türlü giyim zevkini değiştirmene gerek yok. Mahalle baskısı ile uğraşmak zorunda değilsin. İçindeki insan ne istiyorsa onu yaparsın. Başkalarını anlamak zorunda da değilsin. Seni anlamayan bir ton insan var, senin de anlayamadığın bir ton insan var. "Neden" diye sorduğunda alacağın cevap basit: Çünkü şimdi, tam da şu an, bu haldeyken kendimin hoşuna gidiyorum. Başkalarını kandırıyor olabilir, kendini de kandırıyor olabilir; o hali içine siniyor ve o haliyle mutlu.

Biraz "Bu hanım bu şekil geyinir, diğeri şu şekil. Özgürlüğü bidir" der gibi oldu ama öyle de yani.

Burada @yuzır a katılıyorum, yapmıyorsan yapmıyorsun, eee yani? Bi de böyle deyince buna mantıklı bir kılıf uydurup, atarlanmak falan ne? Özgüvensiz misiniz?

Makyajın yapay duranı da öyle uçuk oldu mu, iddialı oldu mu şahane oluyor bu arada. Doğalı hedefleyip de yapay olunca kötü oluyor, benim bahsettiğim yapaylık o yapaylık.

@aychovsky
Her an sevişecekmiş gibi giyinmeyi seviyorum ben zaten. :)

yalnız değilsin ben de hiç makyaj yapmadım bu yaşıma kadar. (31 yaşındayım)
düğünümde bile kuaför zorla makyaj yapmaya çalıştı ben yaptırmadım kadın azarladı beni sonra sadece göz kalemi çektirdim aşslsls
düğünde makyaj yapmayan gelin mi olur dediler ama oldu işte napiyim makyaj yaparsam palyaçoya benzicekmişim gibi geliyor.

Ben de hiç yapamıyorum ama benim hoşuma gidiyor aslında yapanda görünce, kendime yakıştırsam yaparım yani. Eyeliner falan çeken kızlara genelde özeniyorum, ne güzel olmuşlar diye. Bir de ne renk far sürse yakışan kızlar var. Ne güzel. Ben bi allık bazen de kirpiklerim açık renk olduğu için üşenmezsem mascara sürüyorum ve o bile yük gibi suratımda.

Bi ara böyle heves edip edip alıyordum, öyle kenarda dururlardı. Onları evde derdim ama hayatta öyle dışarı çıkamam, farla falan imkanı yok.

Dolgulu sutyen görüntüsü çok kötü oluyor bence de. Belli oluyor yani. Küçük meme zarif ve kibar duruyor bence ama dolgulu sutyende sanki orda 2 portakal var gibi duruyor. Bence sen doğru olanı yapıyorsun o konuda.

erkek olarak yorumum; harikasın bu haline ve doğallığına bayılıyor toplumda yanlızca sen gibi olanlara dikkat ediyorum, sen olmasan kim kalırdı ki, play dooh hamuru gibiler doğasından ve özgünlükten uzak. hep böyle kal en iyi insan en iyi arkadaş ve eş yine sensin vs.

şurda bir kaç foto var neymiş ne olmuşlar,kendinde nasıl olur bir düşün bence.
makyaj yapıp maymun olmak da var.makyajsız yüzüne bakılmayan tipler de var,insanlar beğenilmek dürtüsüyle yaşıyorlar özellikle kadınlar.

bknz: prikol.i.ua

bi erkek olarak söylüyorum, eğer makyaj yapmayı biliyorsan (bak burası önemli, herkes makyaj yapıyor ama ortaya cıkan sonuc pek hos olmuyor) Bİ Lİ YOR SAN, makyaj çok önemli. eğer bilmiyorsan, yapmaman daha iyi.

her zaman için makyaj > natürel

bir erkek olarak, makyaj yapmayan doğal güzellikteki kadınlar her zaman daha fazla ilgimi çeker. belki en fazla bir ruj... ötesi boya badana gibi geliyor bana. bence doğal bir güzelliğin varsa o kimyasallarla cildini bozma. bir erkek için kadının güzelliği yataktan kalktığı zamanla ölçülür. yani yataktan kalktığında bir erkeğe güzel görünüyorsan güzelsindir, aksi taktirde ne yaparsan boş.

3 yıllık sevgilimi dediğin şekilde makyajla 10 kere görmedim. Belki 5 kez falan. Başka birine dönüşecek kadar makyaj zaten güzel değil. Dokunduğun anda bile tiksindiriyor. Sonrasında da zaten sürekli o geliyor aklına, güzel bulamıyorsun.

İç çamaşırı mağazalarında deneyenleri görmüştüm (kıyafet altına falan) çok ciddi sırıtıyor. Bilmiyorum bana mı öyle geliyor ama ciddi manada gözüme batıyor benim. Tam görüş alanımızda olduğu için meme çok önemseniyor. Yoksa kalçadan belden farkı çok yok. Başlarsan devamı gelmez, sonra push up kot falan derken iyice kontrolden çıkıyor. Çıkan arkadaşlarım var, bir erkek gözüyle hiç hoş değil.

Edit: Atılan makyaj örneklerine de baktım, umarım onları atan arkadaş biz sevelim diye atmamıştır.

Makyaj yapan veganlar da var. hayvan testi yapmayan markalar var. Marka değil de ürünler daha çok.Alterra gibi Rossmanın. Vegan ürünler de var yani vegan marketklerde satılan da pahalılar biraz.

Ama tabi makyaj yapmıyor olman daha hoş bir şey, doğallıktan ve kimyasallardan uzak. Primitivist yani ilkelci bir vegansan zaten normal bir şey.

bazı bazı oluyor ama sonra unutuyom.

Ozguven eksikligi bu. Hayata olumlu yaklas. Guzel bakmak guzellestirir insani.

kötü saatlerim vardır.. kendimi böyle çirkin ve yapayalnız hissettiğim...

cyrano de bergerac

Arada bir oluyor. Normalden daha özenli giyiniyorum, biraz makyaj yapıyorum. Böylece biraz daha iyi hissediyorum.

yaşım ileri olmasına rağmen hala bir sevgilim olmadığına göre çirkinim diye düşünüyorum. genel olarak içime işledi zaten kız iltifat etse bile dalga geçiyor ironik söylüyor diye düşünüyorum artık.

oluyor. aynaya bakıp çığlık atıyorum ve teselliyi çikolatada arıyorum genelde.

oluyor, aynanın karşısına geçip kendimi sevmeye başlıyorum, oramı buramı ölçtüğüm de oluyor, gözlerime bakıyorum ne güzel renkli renkli vay be diyorum, popoma bacaklarıma bakıyorum üf be taş gibi diyorum, omuzlarıma bakıyorum yine vay be diyorum işte kendime ettiğim iltifatları yazmayayım uzun uzun tek, böyleyken böyle, gidiveriyor.

Kadınlarda hormonal dalgalanmalar sebep olabilir.

2010du yanlış hatırlamıyorsam, amerikan istatistik şirketinin açıklamasında, kadınların erkeklerden daha çok porno izlediği yazıyordu. yani yeni değil.

Büyük beklentisi nereden geliyor sanıyorsun. Herkesi johnny sins sanıyorlar, hey gidi hey.

www.youtube.com

www.youtube.com

ve daha neler...

internet hepimizi sadeleştirdi. kadın erkek hepimiz pornoya çok daha rahat erişiyor ve izliyoruz. talep varsa bu talebi de birileri karşılamalı elbette.

bu arada, o -da eki bağlaç değil, bitişik olmalıydı. pornoda diye yazılır.

erika lust vardı, isveçli kadın porno yönetmeni. konu ile alakası olabilir. incelenmeli diyorum. kadınların gözünden porno çekiyor hanımabla.

çok izlediğim söylenmese de ben erkek egemen pornoyu seviyorum. sonuçta porno bir pazar, bu şekilde satılıyor.

kadın baharı falan, çok da ilgimi çeken bir konu değil. belki kadınların ilgisini çeker ama, yine de standart pornoyu seviyorum ben. o koca memeli, makyajlı kadınlar ve büyük penisli adamlar falan.

Porno gerçek hayat değil pek. Yani çok benziyor ama aynısı değil. Şu zamana kadar kadınların "sevişmeyi pornodan öğrenen erkek" sorunu vardı. Pornolarda kadınların çığlıklarının çoğu yapay ve aşırı belli oluyor. Sevişmeyi buradan öğrenmeye çalışan biri, gerçekten onları yaparak çığlık attıracağını sanabilir. Ama o bölge kadınların zevk alabilecekleri ama çok da hassas olmayan bir noktası olabilir. Eğer kadın da kendini keşfetmemiş bir kadınsa, yandı gülüm keten helva. Onlarınki sevişme değil, güreş oluyor. Şimdi kadınlar da sevişmeyi "female choice" pornodan öğrenirse, böyle zorluklar olabilir.

Erkeklerin ve kadınların pornolarda dikkat ettikleri ayrıntılar genelde çok farklı olabiliyor ve bu fark pembe dizi romantizmi değil. Female choice kategorilerinin öylesine oluşturulduğu o kadar belli ki; ya pembe dizi çekimiymiş gibi flu ve parıl parıl parıldayan görüntülü ve yapay romantikliği olan şeyleri tıkıyorlar ya da "her kategoriden birkaç şey seçelim, oraya koyalım" şeklinde çalışıyorlar. Şu anki kadın pornosu oturmuş bir kategori değil.

Ekleme: Pornolar, sevişmenin normal hali değil, az biraz daha idealize hali (amatör hariç). Örneğin, diyelim ki bir pozisyon var ve kadınların %99'unun zevk alacağı, azıcık inleyebileceği bir pozisyon, orgazm da olunabilecek bir pozisyon ama 2-3 dakikada orgazm olabileceği bir pozisyon değil. Pornoda bu pozisyonda kadın çığlık çığlığa orgazm oluyor gibi görünüyor. Fake olduğu kadın için ve bazı erkekler için çok belli. Kadınlar ona bakıp gülüyorlar, tahrik olmuyorlar ancak ama bazı erkekler yiyebiliyor bunu. "Sevişmeyi pornodan öğrenmek"ten kastım buydu. Bir erkek bunu beklerse ya çok bekler ya da fake bekler. Dolayısıyla pornoda bunu görenin, gerçekte bunu beklemesi hayal kırıklığı yaratacaktır. Eğer bu yönde öğrendiklerini kullanırsa ve kadın da erkeği yönlendiremiyorsa, "Bu kadın neden kan verir gibi yatıyor" olur.

Eğer kadın pornoları da gerçek üstü beklentileri körükleyecek şekilde çekilirse, kadın da sevişmeyi buradan öğrenirse yaşayacağı hayal kırıklığı fazla olacaktır.

Emin olmamakla birlikte, daha kesin bir cevap gelene kadar Mustafa Hakkında Herşey'deki küçük Mustafa ile aynı çocuk gibi geliyor. Çocuğun adı Borgahan Gümüşsoy'muş. Sahneler karşılaştırılıp doğrulanabilir veya yanlışlanabilir.

ve aynı zamanda çağan ırmak'ın kendisi gibiydi göndermeler.

youtu.be

fuat saka - rapatma

Emel - Deli Et Beni
www.youtube.com

youtu.be

handel-sarabande

AC/DC - Hard as a rock.

www.youtube.com

diyar pala- yesilimi ver

ahmet kaya - kum gibi

elvan dalton :/

not: daha iyi anlatan bulamadım, bi yardım edinde aynı konuda daha havalı bir şarkım olsun benimde.

Sex bomb

www.youtube.com

www.youtube.com

Ac/dc -tnt

massive attack - risingson

www.youtube.com

www.youtube.com

Deh Deyin Kızlar

evet günün aydınlanmasıyla yaratıcı şarkılar gelmeye başladı :)

youtu.be
Pompalamasyon bu benim misyon.

Hayret bu şarkıları bekliyordum kimse söylememiş :)
www.youtube.com

www.youtube.com

"Tek kürekçim sensin benim"

Önce Erdal Çelik, sonra Kenan Doğulu seslendirmiştir.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

yok ki?

ac gozunu seyret tekrari yok bunun
isimiz muhabbet efkari yok bunun
arada bir dilimiz surcer ise af ola
susmasini biliriz de kemigi yok bunun

olacak, olacak, olacak o kadar
olacak, olacak, olacak o kadar

niyetimiz kimseyi kirmak degildir
suradakini buraya koymak degildir
arada bir zulfu yare dokunduk
tam yerine rast geldi manzara koyduk

olacak, olacak, olacak o kadar
olacak, olacak, olacak o kadar

Ne hata veriyor? Limited connection mı oluyor?
Ona göre daha net çözüm önerileri verilebilir.

Alternatif olarak akıllı telefondan hotspot yaratıp bilgisayardan ona bağlanmayı deneyebilirsin.

modem şifresini değiştirmediyseniz (default şifre kaldıysa) birisi bağlanıp mac filtresi koymuş olabilir.

"Sorunlari giderin" diyor. Sorun gidermeye calisinca da "Valla, ben de beceremedim" deyip modeme reset atma adimlarini anlatiyor. Mac filtresi aklima geldi, evdekilere sordum, "O ne ki" dediler.

Ben bunlari yazarken birisi "Telefonum wi-fi'a girmiyor" diye haykirdi. Sorun modemde sanirsam. Ben de mobilden yiyorum artik.

Hot spot yapamiyorum. Burada yasal degil ve cezasi yuksek.

Evdekiler dizi izliyordu, herhalde bana "Bizde sorun yok" derken buffer'dan yiyorlardi.

Modemin ayarlarını biliyorsanız (ADSL kullanıcı adı şifre vs) modemi resetleyip ayarlarını sıfırdan yapın.

çok şaşırmayacağız diye düşünüyorum en azından

Hic sanmiyorum. CUnku her yeniligi ogrenerek devam ediyoruz. Onceki kusakla bu kusak arasinda cok fark var. Internetin oldugu bir cagda geciriyrouz gencligi en basitinden.

Mala baglamayiz.
Daha cok "yav bu benim aklima gelmisti yaauv" der dururuz.

Kendi adıma söyleyeyim hayır. Bu teknolojik aletler onların zamanında gelişti amk. Takip etmediler böyle kaldılar. Gidip Levent Pekcan'ı falan örnek alsın insanlar. Ben şahsen gayet de takip ediyorum, etmeye de devam edicem. Şu anda takip etmeyen yaşıtlarım var mesela, onlar da mala bağlıyor yaştan bağımsız.

mala bağlamama yol açacak kadar iddialı bir gelişmeye tanık olmayı çok isterim doğrusu.

icat ne olursa olsun o nesilden çok daha kolay adapte oluruz diye düşünüyorum.

Belirli bir yasin uzerindeki kisiler cogumuzda kirsal alandir.

Ben de tum tanidiklarimdan tum yaslilarin oyle oldugunu dusunuyordum fakat istanbuldaki bircok yasli insan her seyi benden daha iyi takip ediyor.

Dolayisiyla yaslandigimizda toplumsal sinif olarak kucuk burjuva veya ustu bi kategoride bulunursak mala baglamayacagiz denilebilir.

Son 50 senede gelişen teknoloji dijital çağ teknolojisi, ondan önceki teknoloji mekanik teknolojisiydi. Yaşlıların mala bağlaması bu yüzden. Arasında aşılması zor farklılıklar var. Biz yaşlandığımızda da böyle bir fark olursa biz de mala bağlarız ama gelişme bu teknoloji üzerinden devam ederse, ki öyle gözüküyor, şaşırırız ama çözmemiz çok zor olmaz kanaatindeyim.

Tabii ki mala bağlarız. En azından ben bağlarım. Birkaç istisna kişi dışında da bağlanacağını tahmin ediyorum. Teknolojinin ortaya çıkış ivmesi bile artan ivmeli ki, ortaya çıkış hızı eskiye göre çok farklı. Onların adapte olacak az şeyi vardı, bizim adapte olacak daha çok şeyimiz olacak. Teknolojilerin ömürleri de kısalacak. Biz adapte olana kadar yenisi gelecek.

Üstelik teknoloji ürünleri pahalı da, vergili mergili. Bu demektir ki fakir kesim hepsine birden yetişemeyecek. Örneğin şu an GoPro teknolojisini bilmiyorum, fakir olmasam bile bütçemi düşününce benim için pahalı. Alıp da kullanamam. Birkaç yıl içinde alma umudum da yok. Eğer bu süre içinde birtakım ürünler GoPro'nun teknolojisinin üstüne gelirse, koparım doğrudan. Ya Kindle, vs. Şu an kolay bir ürün ama onun da üstüne eklemeler olduğunda iptal olacağım. Elimde yok çünkü. Birikimli teknolojiyi takip etmek daha da zor.

Hatırlatırım ki, benzer şeyleri bizden önceki nesil de kendinden önceki nesil de duydu. Onlar da kendilerinden çok emindiler.

benim şu anda bile mala bağladığım durumlar oluyor. mesela şu 3d printer'ları anlayamıyorum. şimdi gençken her şeyi takip edebiliyoruz ve hep öyle olacağını düşünüyoruz ancak insan yaşlandıkça öğrenme yetisi de azalıyor. kafamızın basmadığı çok şey olacak diye düşünüyorum.

daha beter olacağız.
2 yaşında çocukların ipad'e hakimiyeti şimdiden korkutucu.
onların tasarladığı şeylere yetişmek için çok ciddi efor sarf etmemiz gerek.

Elbette gençler ile aşık atamayacağız ama ihtiyacımız kadar kullanabileceğiz teknolojiyi.

Ayrica teknoloji ilerledikce aptalin bile kullanabilecegi asiri derecede basitlestirilmis arayuzler gelistiriliyor. Teknolojiyi kullanmak gitgide basitlesiyor. Ve ulasmak eskisinden daha kolay. Mala baglayan kusagin zamaninda pc ler sadece universitelerde falan vardi mesela. Eskiden elektrigin bile gitmedigi yerlerde simdi insanlarin elinde tabletler var. Bilgisayari zamaninda komut yazarak kullanirken bugun 4-5 yasinda cocuk tasinabilir bilgisayar olan tableti rahatlikla kullanibiliyor arayuz sayesinde. Teknoloji git gide bizimle ic ice oluyor, hayatimizin her alanina girip hayatimizi kolaylastiriyor, attigin adimda her tarafinda teknoloji var. Evdeki esyalar bile birbiriyle koordineli calisir hale geliyor, beyaz esyalarin kablosuz baglantilari var, gittikce de yayginlasacak ve teknolojileri gelisecek. Yani teknolojiden uzak kalmak soz konusu degil, bu yuzden neye ugradagini sasirma gibi bir seyin soz konusu olmasina ihtimal bile vermiyorum.
Onceki kusakla simdiki kusak arasinda fark degil ucurum var adeta. Ozellikle kirsal kesimde buyuyenler icin teknoloji radyo ve tv den ibaretti. O neslin yasi ilerledikce bilgisayar kullanimi yayginlasmaya basladi ama o kusagin cocuklari hasir-nesir oldular bilgisayarlarla, onlarin icin biraz gec idi, daha sonra performansi artan bilgisayarlar ile internetin hizlanmasi ile bilgisiyar hayatin daha fazla alaninda ise yaramaya basladi derken akilli telefonlar vs teknoloji alip basini giderken o eski kusak polisiye filmi yaridan sonra izlemeye baslayip ne olup bittigini anlamayan izleyici gibiydi.
Bundan sonraki kusak icin boyle bir sey olacagini hic sanmiyorum. Teknoloji asla yerinde durmuyor, hatta ivme kazaniyor ama ayni mantikla bu kusagin basina da ayni sey gelecegini dusunebilirsiniz ama her sey cok farkli, bilgi her an her yerde, ulasilabilir vaziyette. Bir parmagindaki tirnak kadar hacimde 128gb veri saklayabiliyorsun, bu veriyi eskisinden cok daha hizli iletebiliyorsun. Oturdugun yerden dunyanin obur ucundaki universitenin kutuphanesine girebiliyorsun. Oturdugun yerden yuzlerce urunun teknik ozelliklerini inceleyip siparis edebiliyorsun, yenileri ciktiginda aninda haber alabiliyor, onlarca kullanici deneyiminden fikir alabiliyorsun hem de aninda.
Bir ivme olabiir ama ote yandan yarisa pistin ortasindan basliyorsunuz.

Edit: arayuzlerin kolaylastigi soylenmis zaten.

ben her devrin adamıyım

;)

kadın her sene oscar'a aday oluyo bi şekilde ve bildiğim kadarıyla filmleri de öyle ünsüz filmler değil. gerçi çok film izleyen biri değilim ama baya ünlü bi sinema oyuncusu dizi falan bilmiyorum

- bu kadın çok mu iyi oyuncu?
+ evet. bunun sebebi farkli rolleri basariyla oynayabilmesi. kendine ait duru guzelligi de etkili tabiki.

- hangi filmini izliyim mesela?
www.theguardian.com

Çok çekici kadın (tabi şimdi teyze oldu da halen çekici), çok iyi oyuncu.

Benim en sevdiğim rolleri şunlardakiler:
Adaptation
The Bridges of Madison County
The Devil Wears Prada

Görünüş olarak olmasa da oturduğu yerden, içeriden her kılığa saniyeler içinde bukalemun gibi giriyor kadın. Tipi bence de itici ama oynadığı kişilik neyse, tam olarak o oluyor. Sophie's Choice çok eski bir film, yine de güzel bence. Adaptation da.

valla bu kadının olayını ben de tam anlamıyorum. sanırım üstüne oturtulmuş "hollywood'un oturaklı, hanımefendi güzel bayanı" gibi bir imajı var. kimse saygıda kusur etmiyor.

ovv adaptation'da nicolas cage de varmış. sophie's choice'u deneyip bu bahsi kapatıcam sanırım.

eve yeni geldim. başıma güneş geçti. acayip yorgunum. uzanıyorum.

ben de evimin bir odasında içiyom ama sarhoş olamıyom, tatilde çok yüksek içmişim galiba

Yoo ne alakası var bende aynısını yapıyorum hatta arkadaslar cağırdı gıtmedım bile :)

omegle'dan ingiliz bir adama dertlerimi anlatıp başını şişiriyordum. konuşmayı sonlandırdı.

panpa tam orta yaşlarda otel odasında ölü bulunmalık tablo çizmişsin

biz iyiyiz hoşuz da sen gidicisin galiba :D

Canercuxy yok be olum dinlenmeye geldim :)) ama öğlen aklıma geldi bu, ulen dedim ölmiyeyim buralarda diye :))

valla en son rahmetli azer bülbül de dinlenmeye gitmişti. sabah cesedini titrer şekilde buldular :D

müzük balkon sigara ;_;

www.youtube.com

ibrahimovic, su, kaşıntı, evlilik üstüne düşünmeler.

futbol menıcır ikibin15 oynuyorum bi yandan da psg chelsea maçına bakıyorum

Saatlerce bisiklet sürdüm, enerji doldum uyuyamıyorum. Ama totom ağrıyo daha fazla süremem.

Canercuxy amaç ne kanka :)

www.youtube.com

Bunu izliyom. Bir ben mi hayattan zevk almayan asosyal tip görünümündeyim şu anda? :/ Kola da içiyom sayılır mı?

Bebek mamasini icerken esimin be yatagin ustune sicti :) daha dogrusu ishali tasti. Carsafi alezi temizledim makinenin icine attim, bebegin altini degistirdim, uyuttum, yatagina koydum. Simdi yeniden uyumaya calisiyorum ki 2 saat sonra kalkabileyim

film seyrediyorum ve boyama kitabı boyuyorum.

iki sayfa boyadım bu akşam. fena değil :)

aylar geçti, seneler geçiyor. @john hep sıkıntılı, hep napıyorsunuz diye soruyor.

entel bunalım filmi gibisin @john. kusura kalma.

Buruk buruk oturuyorum özlediklerim var keşkelerden tren yapıp durmakla meşgulüm

ben de içiyoruum ÜLKEMİZ ÜZERİNDE OYUNLAR VAR ÇÜNKÜ BOR MADENLERİ VE JEOPOLİTİK. OÇLAR YA

Bu gece herkes içiyor, kıskandım. "Ben de mi içsem" diye düşünüyorum. Normalde internetten dizi izliyordum, şurada da bir şarap olacaktı.

2 gündür sadece 6 saat uyudum. herhangi bir sebep yok, tamamen huzursuzluk. çözmeye çalışıyorum. özet: www.youtube.com
bi de sıcak havadan nefret ediyorum.

Doğumgünüm bugun ama hic kutlamak istemiyorum. Zorla pasta kestircekler o mum zorla uflencek uf uf. Rituellerden nefret ediyorum. Bir tek hediye alma kismi guzel eheh.

deli gibi gezmeme rağmen dün 2 buçuk 3 gibi yattım ama ne hikmetse 5 te uyandım zorla 8 e kadar anca uyudum şimdi saçma sapan takılıyorum pc de, torrentten dizi film indirmece, az biraz sonra kuaföre ineceğim falan. salı günü güneydoğuya gidiyorum, bi bakıma da korkuyorum başımıza bi iş gelir falan diye:( ortalık karışık :(

@acediac tesekkur ederiiim ^^

2 senede hemencecik yüksek lisans diplomanı alamıyorsun, bekleyecen 5 sene doktora diplomasını alana kadar.

2 tane tez yerine tek tez çalışman oluyor, akademik anlamda önemliyse senin için.

gereksiz ve zor bence.

Yüksek lisans, lisansla doktoranın arasındaki bir geçiş dönemi ve bir ısınma turu gibi geliyor bana. Anaokulundan askerliğe geçiş gibi. Yüksek lisansla bu geçişin sindirilmesi iyi oluyor.

Akademik açıdan daha büyük dezavantaj olduğuna inanıyorum. Yüksek lisans tezi, doktorada da aynı konuda çalışılmaya devam edecekse, doktora için güzel bir taban ve temel sağlar. Lisansta çok bir şey öğrenilmiyor, çünkü zaman açısından imkansız. Yüksek lisans bilimsel birtakım alanların temel atma süreci oluyor. Bir yandan da tez hazırlama süreci, doktora tezine de bir hazırlık dönemi oluşturuyor. Ayrıca iki sene zaman ile doktora mezunu olduğunuzda daha fazla makale veya daha kaliteli yayınlarınız da olabilir.

çalışmak istediğin konuyu, alanı ilk anda öyle hemencecik bulamayabiliyorsun. yüksek lisans yaptığında doktorada başka bir alana, konuya yönelebilme ihtimalin var. bütünleşik doktora daha kısıtlayıcı bu yönden, kaçıp gidebilme serbestliği tanımıyor.

bir de danışman seçimi açısından değineyim; benim yüksek lisans danışmanım aşırı ilgisizdi mesela, o yüzden bundan sonrası için biliyorum ki ilgisiz bir danışmanla bir daha asla yapamam. bu açıdan bile öğretici oluyor yüksek lisans kısacası.

program fazla yoğun.

(bkz: Arthur Miller )

Çok var ama ilk aklıma gelenler:

Murathan Mungan
Melih Cevdet
Behiç Ak
Sabahattin Kudret Aksal
Özen Yula
Güngör Dilmen

Shakespeare (fikrimce bir dehadır)
Gogol
Brecht
Beckett
Dario Fo
Peter Shaffer

gogol
duşan kovaçeviç

sam shepard
william flanagan
eugene o'neill
tennessee williams

martin mcdonagh

sartre

Böyle bir istatistik var mı bilmiyorum. Açıkçası bu tarz bir ayrım olduğunu da düşünmüyorum. Ama eğer varsa bunu çekim kuvvetinin farkı ile açıklayabiliriz sanırım.

Biz de bunu merak etmiştik, neden "Depremde uyuyordum"u bu kadar çok duyduğumuzu merak etmiştik; araştırdık. Doğrudan ülke içi istatistik bilmiyorum da, çalışmalar var bununla ilgili. Tüm depremlere bakıldığında saat-mevsim ile deprem oluşu arasında bir ilşki yok. Hatta TR'deki depremlerin tipi ile saat-mevsim ilişkisi de yok. Uzun erimde depremler herhangi bir saatte veya mevsimde olabiliyor. Ancak bizim ömrümüz kısa ve gözlemlediğimiz deprem sayısı az olduğu için gördüğümüz depremler sonucu bize öyle geliyor.

bilimsel olarak deperin ne zaman yoğunlaştığına dair bi veri yok. 7/24 deprem oluyor. ama biz geceleri olan depremleri daha fazla hissettiğimiz için bize daha çok gece oluyor gibi geliyor olabilir. çünkü gündüz daha fazla uyaran var, çoğumuz sürekli hareket halindeyiz. olan depremlerin çoğunu farketmiyoruz. ama geceleri ya yatar ya da oturur pozisyonda olduğumuz için daha hassas oluyoruz.

mesela gölcük gece oldu ama van gündüz oldu. erzincan depremi de gece olmuştu yanlış hatırlamıyorsam ama japonyadaki deprem gündüz oldu.

üşenmedim saydım. (bkz: https://eksisozluk.com/procrastination--236807)

saat 06:00 dan 12:00,a kadar şu an kayıtlara geçmiş olan 21 deprem olmuş.

gece 00:00 ile 06:00 arası ise 13.

gündüz daha çok olmuş yani, myth busted!!!

38.media.tumblr.com (bkz: )

Evet arkadaslar merakımı giderdiğiniz için hepinize cok tedekkur ettim:)

Asik oldugu icin. Hisler karsilikliysa kahve icilerek konusulur.

Belki de hoşlanmıyordur senden.

ilgi çekmeye çalışıyor, fazla tv izlemiş. romantik gerizekalı tv dizilerinde öyle olur ya kız hep laf sokar sonra çocuk aşık olur rahatsız bu diye :d

Örnek verebilir misin? Niyeti laf sokmak değildir de patavatsız birisidir belki.

O kadar örnek var ki. Örneğin bugün samimi olmadığım insanların arasında arabamı kötüledi durduk yere

hoşlanma konusunu bilmem ama laf sokma konusunda en iyi cevabı minik donut canavarı, shotgunwoman ve devilred verecektir.

Ne dedi araba hakkında? Bayağı yerici mi konuştu yoksa acaba sen de hassas olabilir misin alışık olmadığından onu merak ediyorum. Ben de çok laf sokarım sevdiğime, sevdiğimi bildiğinden emin olduğum için rahat rahat sokarım.

Ek: Mızmızlanmak şeklinde laf sokmam tabi. Mesela ben de arabadan gideyim; benim var onun yok, benim arabamı da kullanmıyor ben kullan diye baskı yaptığım, kaza yaparsan sigorta öder mühim değil dediğim halde. sonra diyor ki sen güzel kullanıyorsun, o zaman ben de diyorum ki işine geliyor tabi, bana özel şoförlük yaptırıyorsun. :) Yani öyle atışırız. Tatlı sert laf sokarım. Öyle şikayet etmem, yanlış anlaşılmasın. aychovsky öyle yazınca savunma ihtiyacı duydum. :)

Kisiligi oyle olabilir; genel olarak memnuniyetsiz ve mizmizdir, yakin hissettigi birilerinin yaninda bu ozelligini daha cok aciyordur.

Ilgi cekmeye calisiyor olabilir. Ancak ilkokulda degiliz ki sacini cekerek ilgi cekesin.

Arabanın çok eski olduğunu alay eder gibi söyledi. Ben sesimi çıkarmadım alınganlık göstermiş gibi bir izlenim vermemek için fakat ortamdaki bir başka kişi ise arabanın iyi olduğu gibisinden bir söz söyledi.

Anladım. O zaman hareketlerden anlam çıkarmadan bir sormak lazım "Neden öyle dedin?" diye. Bencil ve düşüncesiz bir arkadaşsa azıcık empati kurmasını istemek hakkın.

Ya tekrar böyle bir şey yaşayana kadar beklersin, yaşandığı zaman da atıyorum "Bundan sonra otobüse binersin o zaman prenses" dersin (ben olsam anında böyle derdim) ya da uygun bir şekilde bazen düşüncesiz davrandığını söylersin, o düşüncesiz zamanları da ortaya dökmek gerekir tabi o durumda ama ortam mutlaka gerilir. İncitmeden yapmanın bir yolu yok, eğer yaptığının düşüncesizlik olduğunun farkında değilse üzülebilir.

İşin tuhafı kendisinden ne rica etsem anında yerine getirmesi.

Patavatsız herhalde. Lafın nereye varacağını düşünemiyor olabilir. Belki de hiç kötü bir niyet (kötü niyet değil aslında tam ifade etmek istediğim şey de aklıma gelmiyor kelimeler) taşımadan konuşuyordur, laf soktuğunun iğnelediğinin farkında değildir.

Yani araba "ona göre" eski olduğu için eski diyordur, lafını esirgemiyordur gibi...

koşarak uzaklaş.

genel yapı itibari ile patavatsız ve laf sokan biri olabilir, sizde hoşlandığınız için üstünüze alınıyorsunuzdur belki?

Kisiligi oyledir muhtemelen, bir de beraberlige basladiktan sonra nelerle karsilaacagini allah bilir. Ben olsam kosarak uzaklasmam, kati yakitli roketle kendimi firlattirim.

1. hoslanmıyordur senın hoslandıgını dusunuyordur.
2. hoslanıyordur senın hoslanmadıgını dusunuyordur.

bence net böyle:)

Senden hoşlanmıyordur. Ya da ne istediğini bilmiyordur. Feminist damarı olan hatunlarda da böyle pasif agresif tavırlar olabiliyor.

baglanma korkusu olabilir; kafasinda muhasebe suruyor olabilir...

başın döner. düz yolda yürüyemezsin.

yok denedim çok sıkıntı çekmiyorum, taksam takarım yani ama sonra şaşı maşı olmayayım zarar gelmesin gözüme

çünkü hiç takmazsam kör gibiyim göz numaram 8 küsür

O kadar kısa sürede gözlerine bir zararı olacağını düşünmüyorum ancak baş dönmesi ve mide bulantısı yapar.

benimde başıma geldi başınız bir anda dönüyor mide bulantısı olmadı bende ama gözümde sanki yıldız çıkmıştı tansiyon düşmesi gibi bir şey oldu zaten pişman oldum çizdirdim : )

Dun yapmak zorunda kaldim bunu. Tek gozum kuruyup delicesine batmaya baslayinca lens kullanamadim. Bir sey olmadi, bir gozum tam gorurken digeri sesi bes gordu. Ikisini birden acinca hafif bulank bir goruntu elde ettim. Bir seycik olmadi. O halle bisiklet surmek zorunda kaldim 6 km. Birkac gun sorun olacagini sanmiyorum.

yılda 0-5 arası, doğumgünleri ve aile dahil.

Mesela arada sırada (6-12 ay diyelim) ufak ama güzel düşünülmüş hediyeler veren, yollayan, ortalama bir samimiyetiniz bulunan (iş/okul arkadaşı gibi) kişilerden hediye gelmesi nasıl hissettirir?

bayramlarda memlekete giderken ve yurtdışından dönerken aileme hediyeler alırım.

Ayda 3-4 hediyeye çok rahatlıkla denk geliyor. Herkese hediye verebilirim, hiç tanımadığım insanlar da buna dahil. Çok seviyorum hediye vermeyi. Laf arasında birisinin bi isteğini duymuşsam, denk geldiğim anda alır hediye ederim. Ya da bi yerde gezerken, birisinin hoşuna gidebilecek bir şey görürsem alırım. Tatil dönüşlerinde elim boş gelmem, tanıdığım hiçbi aile üyesi ya da arkadaşın doğumgününü boş geçmem. Çoğu zaman kendime almaya kıyamadığım bir şeyleri hiç acımadan hediye olarak alabiliyorum. Ne mutlu ki karşılık da alıyorum. Lisede bir doğumgünümde tam 1 hafta boyunca eve poşet poşet hediye taşımıştım. Tanıdığım tanımadığım, kendi sınıfımdan olan olmayan 30-40 kişiden hediye almıştım. Hayatımın en duygulu günlerinden biriydi. Bu sene de iş yerimin tarihinde herkesin aynı anda hediye aldığı ilk ve tek kişi oldum. Ben tabii ki karşılık bekleyerek yapmıyorum ama yine de çok güzel duygular ya hakikaten.

vermiyorum kendime bile bişey alcak durumda değilim

@masa penisi

valla ben de bokun içindeyim aslına bakarsan. ama elim hafiften bollaştığında hemen hediyeye sarılıyorum boklu götüme bakmadan.

@pandispanya arkadaş olalım mı?

Ozel gunlerde hediye almakta zorlaniyorum. Sadece sevgilime dogumgunu hediyesi aliyorum. Ama kucuk kucuk seyler almayi seviyorum digerlerine. Oda arkadasima "Markete gittim, sana en sevdigin muzlu sutten aldim" ya da bir arkadasima "Bunu gorunce seni hatirladim, sana benzettim. Alayim" gibi kucuk seyler yapiyorum. Ya da birine giderken, ofisine bile gitsem elim bos gitmem. Mevsimine gore meyve gotururum ya da onun sevdigi bir sey gotururum. Yiyecek olmak zorunda da degil. Ornegin, gecen sefer portakalli sabun goturmustum. Cok guzel kokuyordu, arkadasima da aldim. Bunlari da bayagi sik yapiyorum. Genelde cok pahali seyler olmaz.

Biriniz de imaj yönetimine katkısına değinmemiş he :(

ikisinden birisi ise friends.
daha eğlenceli bence

İkisini de çok seviyorum, ikisi de bilgisayarımda var ama Friends'in yeri ayrı.

himym beğendiysen friends'i de beğenirsin garanti. ama bence aynı tarzda dizi oldukları için ve himym bazı esprileri friends'ten yürüttüğü için araya biraz unutma payı bırakmak için önce scrubs'a başla. bitirdikten sonra friends'e geçersin.

farklı kulvarlar bence...
ikisini de mutlaka izle derim.

peki scrubs izleyeyim o zaman :)

friends aşktır. scrubs a başladım ama bi friends değil gözümde.

himym hastasıydım, her bölümü ezbere bilirim, bi olay söyle devamını repliklerine kadar söylerim o derece.
20 gündür falan sanırım friends izliyorum. az önce 3. sezonu bitirdim. himym neymiş lan. bu kadar mükemmel bir şey olamaz. tek yapman gereken 1. sezonu atlatmak. 1. sezonu izlerken "meh" modundaydım. hele 2.sezon 14. bölümden sonra... aşık olacaksın.

her zaman ve her yerde en büyük friends! :P

happy endingse de bakabilirsin

Saat geç olduğu için cevap alamamak normal diye düşünüyorum.

(bkz: eto bitmiş)
pardonda insanlar senin duyuruna cevap vermek zorundamı?
Her duyuruya cevap verilicek diye kuralmı var?
tey allam ya

valla hocam ne zamandır bende böyle birşey yazmayı düşünüyordum. sonuna kadar haklısın. harfi harfine katılıyorum sana. kalite oldukça düşmüş. bir şey yazdığımda eskiden cevap alırdım mutlaka şimdi sıfır cevap. neyse olabilir diyorum diğer duyuruları inceliyorum gönül işlerinde saçma sapan bir soruya bir sürü yorum yapılmış. alınık satılığa giriyorum herkes mezarcı olmuş. 2. eli 5 liralık şeyi 7-8 liraya kakalamaya çalışıyorlar insana. vs vs işte. o yüzden bende bir süredir artık az girmeye başladım. kalitenin düşmesi üzücü.


edit: bahsettiğim kalite düşüşü verilen cevaplardan kaynaklı.

Saat gece 2. Şu an herkese küfretsem tepkiler yarın gelir. :D

Tamamen katılıyorum.

@grgn, "cok sey hakkinda az sey bilen adam hariç" de! :)

Insanlarla arada laflamisligim olsa ve bazilari ile daha sik laflasam bile surekli lafladigim bir kankalik muessesesine sahip degilim. Duyuru okurken nick'e bakmiyorum. O anki bilgime, zamanima, kafamin yerinde olup olmamasina gore cevap veriyorum. Herkesin boyle olup olmadigini soyleyemem.

Bazi duyurularim hic cevap almadi ya da 1-2 cevap aldi. Bir tanesi 40 kusur cevap aldi. Duyurulara baktigim zaman daha agir uzmanlik isteyen konularda cevap az geliyor, genel konularda daha cok cevap geliyor. Uzmanlik dediysem cok bilimsel seyleri kastetmiyorum, biraz daha dar alanlar diyelim. Iliski ve +18 konularda tabii ki daha cok cevap gelecek, cunku herkes asik oluyor ya da en azindan bu konuda kendine gore deneyimi var veya sevisebiliyor. Ama atiyorum ki bir teknik konuda herkesin tecrubesi yok. Problem zorlastikca cevap da alinmasi zorlasiyor.

Bir de su var, asagi-yukari cevirmektense, sag tarafa "Son Cevaplananlar" kismina bakmak daha kolay. Insanin gozu ilk oraya gidiyor; bu da normal, kullanilabilirlik testleri bunu kanitlayabilir saniyorum. Dolayisiyla bir cevap almis bir sorunun daha cok okunmasi ve dolaysiyla daha da cevap almasi daha olasi. Tabii daha sonraki anlarda asagi-yukari dolasiliyor da.

Senin duyurunu aradim, silmissin sanirim. Senin de nick'in hic bilinmeyen bir nick degil. Insanlarin "mr. fusion kimbilir neyin nesi, bakmasam da olur" diye cevap vermedigini sanmiyorum. Tabii ki yakindan bildigi birini gorunce "Aaa acaba ne sormus" diye bakilabilir, oyle pozitif bir mekanizma olabilir insanin beyninde ama sana karsi da alinacagin bir negatif mekanizma da yok ortalikta.

Sikintin gercekten zor bir sikinti olabilir. Pat diye cevap bulunamayan bir problem olabilir. Cok dar, buradaki online kimselerin cozum uretemeyecegi bir sey sormus olabilirsin. Ya da duyuruna cevap olarak "Kimseden bir sey cikmiyor mu" yazsan belki de biraz sonra biri gelip bir sey soyleyecekti. Gerci hakkini yemis olmayayim, belki de yapmissindir.

Dersen ki "Duyurunun kalitesi onceye gore dustu", bunu anlarim. Gercek mi bilmuiyorum, bunu belirtecek kadar uzun suredir burada degilim ama boyle gozlemleri olan insanlar var. "Kankalik cok fazla, birbirini tutanlardan bunaldim" desen anlarim, ben de zaman zaman bunaliyorum bundan cunku. Ancak, sana karsi da "Erkek ve taninmiyor. Geeec. Siradaki!" tutumu sadece birkac kadin dusurmeye gelen kisinin aklindan gecmistir, genellenebilir oldugunu sanmiyorum.

Acil sikintina care olamadigimiz icin uzuldum, uzgunum. Yine de sitem nedenlerini birbirinden ayirmak gerek bence.

yav tamam duyurunun bittiği konusunda haklısın ama bunun sebebi ya da göstergesi senin kedi duyuruna 30 dakika cevap verilmemesi değil.

zaten kedi duyurularına cevap veren insanlar belli, onlar +18 muhabbetlerine, kanka-pampa muhabbetlerine girmez.

daha iki gün önce kedisi pencereden düşen bir arkadaşa yardım için herkes telaşa düştü.

herkes 24 saat online olamıyor. ayrıca aklı başında insanlar artık duyuruya az giriyorlar. bu doğru.

sen burada birilerine yardım etmek için çalışırken elalemin cahil komplekslisi durmadan sana çemkiriyorsa insan öff be, yeter artık diyor.

eksiduyu.ru

Malum kanka oluşumlarına girebilmek için sadece ünlü niklerin can alıcı duyurularını cevaplıyorum. Bazı duyurular için 5-6 saat araştırma yapmam, bazı telefon görüşmeleri ile konuyu detaylı soruşturmam gerekebiliyor. Ancak değdi, zira yakında ben de kanka olacağım bu inanılmaz ünlü niklerle. Senin kedi sorunu da kesin bilen vardı ama o esnada ünlü nik duyuruları yoğunlukta olduğundan onlara cevap yazılıyordu.

Üstte yeterince cevap yazan var ama bir de ben söyleyeyim, duyuruda kalite düşmesi mevcut ama senin gerekçelerinle değil. Yani troll sayısı arttı bir o rahatsız edici. Ancak dediğinle hiç alakası yok. Denk gelmemiş cevabı bilen birisi.

cevapları yeni okudum, kedim hastalandı hastaneye götürdüm serum falan takıldı şimdi iyi.

eleştirilere gelelim. kimse benim duyuruma cevap vermek zorunda değil, ben bir duhyuru açıp günlerce cevap almayı beklediğim zamanlar oldu. ama son mevzu canımı sıktı.. tespitlerimin doğru olduğunu düşünmekle beraber biraz da fevri davrandığımın farkındayım. ortalık troll ve ergen dolmuş. bazı cevaplardan bile anlaşılıyor. sanırım biraz sakinleşmek lazım. teşekkürler gerçekten

Benim bile cevapsız duyurum var hesap et. Peheeey...

Eklemiyorum. Ekleyen olursa riske değer biriyse kabul ediyorum, değilse etmiyorum. Dedikodu ve takip edilme olayları oluyor zararı bu. Gerçi benim feysbukumda 75 kişi filan var pek otorite sayılmam.

dışarda görüşecek kadar samimi arkadaş değilsem eklemem. iş ayrı özel hayat ayrı.

Ekliyorum. Ozellikle eklemiyorum ama eklenileni reddetmiyorum. Hatta bircok ogrenci, hoca, akraba, vb. de Facebook'ta ekli. Facebook'ta da cok sey paylasiyorum ama kisisel ayrintilar degil cogu. O yuzden dedikodusu sikici bir insanim. Pek ekmek cikmiyor.

ben eklemiyorum. onlar eklediğinde de dışarda görüşecek kadar samimi olduklarımı kısıtlı gruba atıyorum profil fotoğrafımla idare ediyorlar, samimi olmadıklarımı hiç eklemiyorum. sorduklarında da girmiyorum görmemişim falan diyorum.

ben eklemem onlar eklerse kabul ederim.Facebookta zaten hiçbirşey paylaşmam fotoğrafım dahil olmak üzere.O yüzden özel hayatımın hiçbirşekilde nette işi olmayacağı için kabul etmektede zarar görmem.

iş arkadaşlarımı kesinlikle özel hayatıma dahil etmem. o yüzden ne ekler ne de kabul ederim.

Sadece o iş yerinden ayrıldıktan sonra.

yediğimi sıçtığımı ve özel hayatımı facebook'ta paylaşmadığım için sıkıntı yok. kimseyi eklemem ama ekleyeni de geri çevirmem.

İş dışında muhabbetimiz olursa ekliyorum ama aylar sonra. Ya da onlar beni ekliyor zaten.

sen eklemesen onlar ekliyor zaten :S
kabul etmiş bulunduk. tabii iş arkadaşı var, iş arkadaşı var.. şimdi olsa sadece samimi olduklarımı eklerim..

devlet dayresinde ve biraz sosyokültürel yapımın yakın olmadığı insanlarla çalışıyorum o yüzden sadece meslektaşlarımı eklemiştim, onların da listesinde başka kimse yoktu işten. sonra kıramayacağım bir insan ekleme yolladı ben de listesindeki herkesi -müdür de dahil olmak üzere- bloklayarak kendisini onayladım. beni eklediğini görür de ekleme yollarlar filan diye korktum çünkü:)

ne zararı olur, bir kere sosyal hayatımdan işte hiç bahsetmem, -facebookta pek fazla özel şey paylaşmasam da- bilmelerini ve fikir yürütmelerini istemem. 2.si çok fazla politik ya da güncel paylaşımda bulunuyorum, salağın biri şikayet eder memuriyeti yakmayalım:)
not: 8 yıldır aynı iş yerinde çalışıyorum bu arada:)

kolay kolay kimseyi eklemem, ailemden bile kabul etmediklerim oluyor, hatta sildiğim kuzenlerim felan var.

İçimden "Muhtemelen 12-13 yaşlarında, daha olayları ayırt edemeyen biridir" diyordum, meğer bir üniversite öğrencisi imiş. "ölen herkese üzülen kişiler iyi niyetli falan değil gerizekalıdır. iyi kötü, doğru yanlış muhakemesini beceremeyenler lütfen duyarlı ayağı yapmasın" diye de bir şey paylaşmış. Tarih bölümünde öğrenciymiş. Bu duyarsızlık değil, bu birilerinin üzüntüsünden mutlu olma. Siyasi görüşü gereği işine gelmiş işte.

aynı şakilde bi sayfası var 100bin kişilik. böyle paylaşımlar yapıp herkesten destek görüyor birlikte taşak geçiyorlar:

www.facebook.com

gabriel garcia marquez

Jose saramago nun kabil, körlük, ölüm bir varmış bir yokmuş, kopyalanmış adam, güzeldir, okuyabilirsiniz,
Kosinski ye bir bakın biraz sert ve enteresan ama belki ilginizi çeker, kör randevu, boyalı kuş, boşluk,
Elias canetti olur,
Paul auster ın birden fazla güzel kitabı var,

husule getiren + 1
Haruki Murakami'nin cogu kitabini okudum. Kalanlari tamamliyorum.

amin maalouf. tüm eserlerini okuduğum ilk insan. hepsi de ortalamanın üstündedir.

Trevanian ı yazmayı unutmuşum, bir de o bar tabii,

Çok afedersiniz bir kere de yazıp çıkamadım ama eduardo galeano unutulmuş,

Gabriel garcia marquez'i cok severim.. Amin maalouf'tan da klasik "semerkant", "dogu'nun limanları" ve "olumcul kimlikler"i okumustum.. Gelen ve gelecek olan diger secenekler icin thank uuu...

marcel proust - kayıp zamanın izinde (7 cilt)

bitirdiğimde artık eski ben olmadığımı fark ettiğim tek seridir.

dostoyevski ve kafka külliyatını zaten çok önceleri okumuştum, ki buna charles dickens ve puşkin'i de ekleyebilirim külliyat olarak. ama proust... bugün yazılan tüm romanlar, sanki onu taklit ediyormuş, etmek zorundaymış gibi geliyor.

cool story bro.

hormonlu ria yı çok tavsiye ediyordu benim tanıdığım bir kadındoğumcu hoca.
o hapların yan etkileri çok ben olsam başlarım senin zevkine de deyip kullanmazdı ama zibilyon tane doğum kontrol yöntemi var tartışmaya gerek yok çok da :) bir kadındoğum uzmanıyla görüşsünler.

Çeşitli doğum kontrol yöntemleri vardır bu konular çiftler arasında konuşulup ortak bir kararla optimum fayda sağlayacak bir yöntem seçilir ama adam düpedüz hödük ve evlilik anlayışı karımla da şapkasız çıkamayacaksam ne anlatım o evlilikten mantığı adam haklı falan değil dkh kullanımı kısa vadede de uzun vadede de kadının bedenini ve ruh halini hormonlarını etkileyen bir şey leblebi şeker değil. Adam belli cahilin teki parasıyla kızı kafalamış her şey evlenene kadar kafasında olan evlenince de karım değil mi binicem üstüne vurucam kırbacı modunda parasıyla kendine 'karı' satın aldığını zanneden biri. Gerekirse seve seve kullanacak o kondomu ya da spiral bin türlü tekniği var ama bu durumda karar kadınındır çünkü her türlü etkilenecek 1. Kişi kadın. Sıçıyım onun zevkine, mesele kondom değil adamın tavrı

adam hödük +1
kıza üzüldüm valla. her kadın doğum kontrol hapı kullanmak, bedeninin, psikolojisinin içine sıçmak zorunda değil başka yöntemler de var. farklı yöntemler denesinler, oturup aralarında anlaşsınlar, ayrılmak değil bunun çözümü.

Siktirsin vasektomi yaptirsin. Olaya bak zorla ilac aldiriyormus.

adam hödük+1

mirena'yı araştırsın söyle.

bana göre hastalık bulaştırma riski olmayan düzenli cinsel hayatı ve tek partneri olan kadınlarda en güvenilir doğum kontrol yöntemi.

edit yukarıda söylemişler görmemişim. hormonlu ria(rahim içi araç) dedikleri şey bu mirena. adı ris(rahim içi sistem)

etki mekanizması şöyle;

rahmin en iç tabakasının fonksiyonel kısmını (endometrium) incelterek zigotun yerleşebileceği bir ortamın olmasını/oluşmasını engelliyor. iğne ya da haplar gibi bütün sisteme dağılmıyor hormon etkisi. emziren kadınlarda bile güvenli deniyor yani. sadece lokal etkili. 3 yıl süreyle koruyucu. rutin kontroller esnasında yerinden kaymış mı diye bakılıyor düzeltiliyor vs. üstelik bir süre sonra 8-10 ayda filan adet kanamalarını azaltarak bitiriyor. çıkarıldıktan sonra 3-4 ayda eski haline dönüyor kadın. regle bağlı anemisi olan kadınlarda filan çok önerilir.

more:

www.mirena-us.com

;_;

vasektomi yaptırsın + 1

meme kanseri için riski artırıyor o haplar.

ya da kadın direkt boşansın (bekara koca boşamak kolaymış)

limoncello + 1
Tabii kiza boyle soylenmez bu. Her kadin dogum kontrol hapi kullanamiyor. Spiral ise cok sorunlu, periyotlarla duzeltiliyor. Iki periyot arasi kayma oldugunda hamile kalmamak isten degil. Spiralde hamilelik orani oldukca yuksek. Ayrica dogum kontrol haplari uzun vadede cinsel isteksizlik de yaratiyor. Ondan sonra "Karim yatakta kan verir gibi yatiyor" da diyebilir. Prezervatif bazen tek secenek olarak kalabiliyor. Mirena icin de "En azindan bir cocugunuz varsa size uygundur" deniyor, sifir cocuklular icin uygun gorulmuyor nedense. Cogu tanidigim evli, aktif cinsel hayati olan cift de prezervatif kullaniyor. Ya da alternatif yontemleri deneyecekler veya seneye bu zamanlarda cocuk sahibi olacaklar.

Kiza ne soylenecek? Kiza bu yazilanlar gosterilebilir ama bunu kocasina anlatamaz ki. Dogrudan kocasina gosterebilseniz keske.

Edit: Mirena icin "en az bir cocuk"u kendi sitelerinden okumustum.
www.mirena-us.com
Ancak biraz aydinlatildiktan sonra, bunun genel olarak hukuki risk almamak icin oldugunu anladim. O halde mirena kullanilabilir gibi duruyor ama etkilerini bilmiyorum.

1- adamın karısıyla prezervatifsiz seks yapmak istemesi çok normal.
2- onlarca yöntemden birisini karısına baskı ile kullandırtmaya calısması hödüklük.
3- kadının kadın sağlığı hakkında gerekli bilgiyi doktor yerine arkadasından almaya calısması cehalet.
4- sizin buradan yola çıkarak ilişkileri hakkında karar alan kaynana tribine girmeniz itici
5- buradaki bazı arkadasların adamı/kadını/ilişkilerini tanımadan etmeden yargılayıp ilişkinin geleceğine dair önerilerde bulunmaları komik

eyyorlamam bu kadar.

@twelfth resmen knock out yapmış.

daha fazla konuşmaya gerek yok.

@twelfth +1 :D

Karışmayın ilişkiye. Doktora yönlendirin.

adama tüplerini bağlatmasını önersin, böylece sorunsuz koşulsuz sevişebilirler, ve tabii ki adam bunu kabul etmeyecek vücudu etkileneceği için. bencil adam diyoruz burada kadının vücudunda binbir çeşit hasara neden olmakta beyis görmüyor. Geri çekilsin adam kondom kadar riskli sonuçta. ama uzlaşmaları şart fena işler bunlar

gaz maskesiyle gül koklanmaz.

Aranızdaki samimiyete bağlı, düğünden sonra anne demeyen bile var, 2 gün sonra anne diyen de var, sen artık duruma göre kendin ayarlayacaksın.

düğünden sonra denmesi daha uygun bence. nişan biraz daha cıvık bi şey. aileler tanışıyor, çeyizler hazırlanıyor falan çok ciddi ortamlar var. orada gidip de "anne ehe :)" dersen olmaz. düğünden sonra da samimiyete göre yardırırsın. bazı anneler de istemeyebilir.

mdc +1

Yüzük takıldıktan sonra. (söz ya da ikisi aynı anda yapılınca.)

nişandan sonra denmesi makbuldür

nişandan hemen sonra denilmesi bana "buldumcukluk" gibi geliyor. ne aceleniz var.
ben düğünden sonra dedim

41.günün şafağında.. Tam olarak o zaman

Ne zaman içinden geliyorsa o zaman. Ki bana göre de son derece saçma.

Hiçbir zaman.

anne diyeceksem de
isim anne derdim.

arkadaşlarımın annelerine ya isim sultan diyorum ya da isim anne diyorum ya.
sevgimden bazılarına ise isimle hitap ediyorum çok güzel oluyor
evlensem de değişmez yani ille anne demek değil yani saygıymış eşin annesiymiş falan, gayet rahat insanım ben.

harvey +1 hiç bir zaman

Kisiden kisiye degisiyor. Aradaki samimiyete bagli. Ben indescribable gibi yapardim.

hiçbir zaman katılığında bir insan değilim. sevdiğim de bir insan. sevdiğim kadının annesi olarak da ayrıca saygı duyuyorum. benim asıl sorduğum bu işin bir prosedürü var mı? yani zamanlama hatası yapmamak adına. teşekkürler, fikirler için.

Hiçbir zaman anne demezdim saçma o da benimkine demesin

Evlendikten sonra denir eğer ki denilecekse. Ben der miyim bilmiyorum.

Bu bi hissiyat meselesidir. Aranızda sevgi varsa bunu kompleks haline getirmezsiniz. Sevdiğiniz insanı da onun sevdiklerini de ve böylelikle kendi sevdiklerinizi de mutlu görmek istersiniz. Böylece herkes mutlu olur. Tavsiyem, kendi anne babanıza ne zaman anne/baba dendiğini duymak istersiniz onu düşünün. Ona göre bir zamanda siz de karşı tarafa söylemeye başlayın ufaktan. Bence nişandan sonra, düğünden önce bi zamanda ufak ufak alıştırmalarla başlanabilir. En başta "hissiyat meselesi" dediğimiz için kurulmuş saat gibi imzaların atılmasını bekleyip nikahtan 3 dk sonra anne baba demeye başlamak da bana garip geliyor. Başlarda belki x anne - y baba diye hitap edilebilir. Sonra ağız alıştıkça zamanla baştaki isimler kaldırılabilir. Güzel şeyler bunlar, şimdiden hayırlı olsun :)

İsim anne +1
Alkasız bir genetik kombinasyona anne demek cıvıklık biraz.

Bu arada isim+ anne/baba en samimiyetsizi ya adam gibi anne baba de ya da hiç deme bence ağızda çok sakil duruyor o laf

yüzükler takıldıktan sonra denir

Makineyi kapat, elbet kilidi açılır. Ya da duğmesi çevrilen ve o şekilde program ayarlanan makine ise, düğmeyi bir iki tık ileri götür çalışırken.

Muhtemelen beyni gitmiş.

Fişi de çektin mi çekmediysen çekip 2 dakika bekle dene olmazsa fişi tak başka bi programda tekrar çalıştırmayı dene.

fişten komple çıkardım ama hala kapak açılmıyor. haraç aldı resmen.
servis çağırmam gerekiyor yani olağan bir şey değil bu?

www.youtube.com

Elektrik akımında bi oynama filan olmuştur sen farketmeden, kafayı yiyo böyle aletler. Bizim de buzdolabı bozuk 7 kere servis gönderdi garanti, düzelmedi sabrımızı deniyolar. Servisi arayın sizi aşan bi sorun büyük ihtimal.

İptal düğmesi yok mu? Bendeki makine başla tuşuna 3 saniye kadar basınca programı iptal ediyor.

Büyük olasılıkla içinde su olduğundan otomatik açılmıyordur. Altta bir tane su boşaltma kapağı oluyor, onu açınca tüm suyu yere veriyor ve kapak otomatik açılıyor bizimkinde. Çok gizlemişler o kapağı, birtakım bölmeleri kaldırmak gerekiyor. Yine de sizinkinin huyunu suyunu bilmiyorum, karıştırmayayım.

Su boşaltmadan da açılmalı ama birkaç dk bekleyeceksiniz kendi verir kapağı.

şu yeterlik sınavı olmasa çok mutlu olabilirdim. ama hayatımdan memnunum. bir de geçsem şunu.

Doktora yaptığım için pişman değilim. Çok mutluyum tam tersine, iyi ki yapmışım. Tek pişmanlığım neden yurt dışında yapmadığım ve kalmadığım. Gerçi sebebi vardı, ilk gidişi karşılayacak param yoktu ama borç harç, kredi, bir şekilde halledilirdi. Gözüm korktu herhalde. O yüzden kafama tükürüyorum muntazaman. Şimdi yurt dışı tecrübesi eklesem bile yeri dolmuyor. Ancak, akademisyen olarak yaptığım seçimden memnunum.

"Akademisyenler mutlu mu" sorusunun cevabı şu: Okuldaki cemaatçi kadrolaşma olması, rektörlerin seçimle gelmemesi ve gelenin minik RTE gibi davranması her gün başka bir karın ağrısı çıkarıyor ama onun dışında mutluyum yaptığım seçimden. Her devlet kurumunun derdi genel olarak bu.

Ekleme: Bir de şundan pişmanım yurt içi/ yurt dışı konusunda. Biz üniversitede süper memur olarak çalışıyoruz, bilimci gibi değil. Çünkü sürekli memurların yapmadığı kağıt-kürek işlerini bize teslim ediyorlar. Örneğin, sekreter Excel öğrenmiyor ve öğrenmek istemiyor. İşler çeşitli kademelerden hocalara dağıtılıyor. Geçen gün bir profesör staj defterlerini numara sırasına dizdi bir saat boyunca örneğin. Çünkü sekreter günün ortasında çekti gitti. Ya da IT uzmanının "Internete giremiyorum"a verdiği cevap "Yeniden açıp kapadın mı? Allah Allah, neden girmiyor acaba". Hakkı yenmemesi gerekenler de var ama genelde 657 zihniyetiyle zor oluyor.

Ne alanda calismak istedigine göre degisir. Doktora sonrasi özel sektöre gecip marketing, satis falan yapacaksan doktora yapmanin hicbir manasi yok. Ama Türkiye'de akademisyen olmak gayet rahat bisey. Yani pozisyon bulmasi göreceli olarak kolay (bi sürü dandik üni var), maaslar baya yüksek, yapilmasi gereken minimum is miktari cok düsük(kadrolular icin konusuyorum - Tabi akademide insanlar cok calisabiliyorlar ama bu zorunluluktan degil.) Öte yandan gercekten bilim yapmak icin pek kasmaya gerek yok Türkiye'de, ögrenciler dandik, aletler eski, know-how yok. Akintiya karsi kürek cekmek gibi oluyor.

Yurtdisinda akademisyen olmak da sacma sapan bir is bence. Asiri fazla calisiyosun, cok competitive, ailene vakit ayirman cok mümkün degil. Onun yerine özel sektöre gecip raad takilmak daha mantikli geliyor bana.

Özetle akademisyen olmak ya da özel sektörde teknik alanda r&d yapmak istemiyorsan doktoranin cok manasi yok. Türkiye'de akademisyen olmak isteniyorsa da pek idealist olunmamali.

üniversitede okurken bunun aynısı bir olay olmuştu. tabi olaydaki erkek arkadaş psikopattı ve ev sahibinin evini basıp ağzını burnunu kırmıştı. ve herkes mutlu mesut yaşamıştı. arada gerek.

yaptırım diyorsan da böyle bir yaptırım henüz yok.

RTE "Bazı evlerde kızlı-erkekli öğrenciler kalıyor. Konuyla ilgili komşu ihbarları var. Biz bu ihbarları bir kenara atamayız ve valiliklerimiz de emniyet teşkilatımız da bu tür ihbarları değerlendirir ve bunların üzerine gider" deyince, zaten buna kafası takık halk çıldırdı.
odatv.com
Sonuç
www.hurriyet.com.tr
haber.sol.org.tr

Hukuki boyutu hala tartışılıyor, temeli yok ama uygulama parça parça devam ediyor.
www.gazetevatan.com

@cetoxim, :) Valla benim de içimden ilk etapta geçen oydu ama şiddet olmasın diyoruz. Yeğenimizin canını sıkmasın yeter. Bu arada herif ev sahibi bile değil.

hiçbişi yapamaz ya. dövün+1

@aychovsky, Benim bildiğim 18 yaşından büyükse bir insan anayasal hak olarak istediği yerde istediği gibi, başkalarının haklarına saygı çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir. Ancak bu gerizekalılık hasıl olduğundan beri ülkem hakkında hak hukuk hiçbirşeyden emin olamaz oldum. Acep bilmediğimiz bir torba yasama çıktı da bu manyaklıklar bu safhaya geldi? Herif başımıza bela olacakmış. Açık bir tehdit değil mi bu?

Arkadaşlar tüm cevaplar için teşekkürler. Dövelim, kanırtalım vs gibi mesajlar için dahi teşekkürler ama işin esprisi bir tarafa kimse kimseyi dövmesin yoksa haklı iken haksız duruma düşüleceği gibi yarı ütopik bir düşüncem var. Türkiye gerçeklerini bilmeme, ülkemizde orman kanunlarının hala geçerlikte olduğunun ayırdında olmama rağmen şiddet en son çare bile olmasın kimse için. Ama destek amaçlı bu cevaplar için bile teşekkürler.

Tabii ki öyle de, hukuki boşluklar aranıp "Bakınız, anayasa gençler korunmalı diyor" gibi yerlere sığınılmaya çalışıldı birkaç kere. Şu anda hukuki bağlayıcılığı yok ama hukuki bağlayıcılığı olmayan bir sürü şey de yapılıyor maalesef. Neyin nereyi bağladığını artık takip edemiyoruz, her gün bir saçmalıkla karşılaştığımız için "Yok, canım. Bir şey olmaz" diyecek durumda değiliz. Adamınki açık tehdit ama polise gitseniz "E ama o da eve alıyormuş. Zaten ortada laf var, eylem yok. Boşuna bizi meşgul etmeyin" de diyebilir, demeyebilir de. Dese şaşmayız yani.

Bir torba yasa, vb. yok konu ile ilgili. Hatta bazıları "İmam nikahlıyız" diyor yırtmak için, yerse diye.