Metro ile ITU Ayazaga duraginda inip, Istinye-Yenikoy'den gecen Sariyer otobuslerine veya Tarabya dolmuslarina binebilirsin.

69 (9 yıl emekliliğin tadını çıkarayım, sonra sevişip içerken ölürüm kesin)

"İhtiyarlık ile gençlik diyerek,
Şu hayatı ikiye böldürme
Ey büyüken de büyük 'Allahım',
Benden evvel sikimi öldürme!"

vallaha elden ayaktan dustugumde gideyim istiyorum, yas fark etmez. birine muhtac olmadan yasayabildigim yasa kadar gidebilirim ins

98. abartı değil, hedefim bu. 99'u görmem gibi geliyor ama.

sonuçta yaşam süresi uzadı :D geldim 30 yaşına zaten daha çocuğum torunum olacak da görücem? anca yeter.

heygidim +1

şimdi. yani 24ümde. 6 ayımın kaldığını bildiğim bi hastalığım olsun, süründürmeden tak diye götürecek bi hastalık. tek duam, dileğim bu. bi hastalığım çıksın ve 6 ayın kaldı yaklaşık desinler. valla başka bi şekilde ölmek istemezdim :D ama allah bilir 90ıma kadar falan yaşarım bu kafayla -_-

istemek başlı başına bir abartıdır, senin bahsettiğin şey, kanaat.

bana sonsuzluk verilmeyecekse eğer, hiç bir duruma kanaat etmem. annemin ve sevdiceğin (olursa yıllar sonra çocuk) esasen beni yanlışlıkla sevenlerin üzülmeyeceği müsait bir zaman dilimi benim için uygundur.

fazla fark etmez. zaten ölü gibi yaşıyorum, yaptığım hiç bir şey yok. 60 yeter.

100 candır

ele ayağa düşmeden.

Viagrayla bile kalkmadığı gün ölmek isterim.
Belim bükülüp başkasına muhtaç kaldığım gün ölmek isterim.

çocuk yoksa 50-55 iyidir benim için.

çirkinleşmeye başladığımda sanırım buda 55ten sonra oluyor. o zaman.

heygidim +1 elden ayaktan düşmeden öleyim derim

Uzun bir süre ölmeyeyim ama el ayak da düşmesin, lazım onlar. O şekilde en uzun ne kadar olursa, metematik hesabını bilemedim.

Uzun bir süre ölmeyeyim ama el ayak da düşmesin, lazım onlar. O şekilde en uzun ne kadar olursa, metematik hesabını bilemedim.

25

bunamadan, ihtiyaçlarımı kendi kendime görebileceğim maksimum yaşta. normal şartlar altında bu beslenme ve yaşam tarzıyla 50'de nalları dikerim ama bazı insanlar hiç sağlıklı yaşam diye kastırmamasına rağmen 100 yaşında zıpkın gibi oluyor. öyle olacaksa 100'ü görmek isterim mesela.

yaşamaya dair pek bir isteğim ya da heyecanım yok, şu an öleceksin deseler ses etmem herhalde ama ne olacağını görmek istiyorum. o yüzden, kendime yetebildiğim sürece maksimumu yaşamak isterdim.

mesela 2074 nba play-off'larını izleyebilmek isterdim. çok eğlenceli olurdu. ya da ne bileyim, şimdi alzheimer'ın tedavisi yok ya, bana 66 yaşımdayken alzheimer teşhisi koyarlardı, iki tane hap yutup iğne olurdum ve iyileşirdim jshfjkl. bu tarz, daha gelişkin, daha farklı bir dünyayı görmek istiyorum. o yüzden durmak yok yola devam. istikrar sürsün der meister yaşlansın.

yap bişeyler daha,bu az oldu...

yalvarma, blöf yapma ve yalan söyleme sanatlarında uzmanlaşırsan iyi bir pazarlıkçı olabilirsin

Küçük miktarlı şeylerde fazla inmiyorlar ya arkadaşım evlendi 75000 tl demişler mobilyaya 40000 e almışlar. Niyeyse böyle yüksek fiyatlarda baya iniyorlar.

o nasıl bi fiyatmış .. yuhhhh ekaterina

Yani doğuştan gelen bi yetenek mi desem artık. Ben de beceremem. Ama alacağım bir şeyi iyice araştırır soruştururum. En azından piyasadaki ortalama fiyatı bilir kazıklanmazsın.

söylediği fiyatı aşağı yuvarlayıp aklından geçen rakamı söyle. mesela 75 diyorsa 60 yaparsınız de. sonra ortada buluşun.

ekaterina o da biraz uçuk bir örnek oldu. arkadaşını benim düğün alışverişime de beklerim.

Beceremiyorum, bir yere girersem "Pazarlıksız fiyat söyleyin. Fiyatı beğenirsem alırım, beğenmezsem almam" diyorum, buna göre kuralı ciddi ve baştan koyuyorum. Normalde pazarlıklı fiyatından az biraz daha ucuza gelebiliyor. Eğer fiyatı beğenmez de çıkarsam, çıkarken de satıcı "Tamam, 5000 olmasın da 4500 olsun" gibi bir şey söylerse, "Ben demiştim pazarlıksız ve tek fiyat olsun, pazarlıkla işim olmaz" deyip "Yeter yeter, gözümde küçülme" havası ile dışarı çıkıyorum.

Bir arkadaş var ama "Pazarlık peygamberin sünnetidir" diye giriyor, çıkabilene kadar ben fenalık geçiriyorum. Sanırım olay ısrarda, aynı fiyat üstünden 300 saat ısrar etmek ve aynı muhabbeti temcit pilavı gibi tekrarlamak, bu şekilde satıcıyı bıktırmak gerekiyor. Kim daha fazla inat edebilirse o kıvırıyor. 1.5 saat aynı dükkandan çıkmadığımızı bilirim, ruhu teslim ediyordum ben orada, ışığı gördüm bir ara. Matematiksel formülü şu:
1. Dükkandan çıkacak gibi yapma.
2. Ürünü tut ve bırakma.
3. Satıcı fiyat üstünden ısrar et.
4. Satıcı fiyatı düşürmedikçe pişmiş kelle gibi gül.
5. Satıcıya ürün hakkında soru sor, kafasını karıştır. Ya da garip garip soru ve konuşmalarla kafasını karıştır. Kafası karışıkken yeniden Adım 3-4'e git.
6. İnatla bıktır, satıcı beziyor bir noktadan sonra.

Bir kısmı da blöf, "Aşağıdaki bilmemkim aynısını 3000'e satıyor" gibi bir şeyler, o da yenirse.

Mesela mobilyalar için 10bin Lira fiyat biçti. "Valla 8bin Lira nakitim var. Verirsen hemen alayım. Yoksa bekleyeceksin artık." diyebilirsiniz. Yani ben öyle yapıyorum. Pazarlıkta en önemli şey elinizde sıcak para olmasıdır bir de.

asla ürünü kötülemeyin, daha çok gıcık edersiniz. babannem tanıdığım en iyi pazarlıkçıdır ve lafa şöyle girer: "malın güzelmiş ama benim verebileceğim şu kadar".

fiyatı sor 2diyorsa 1,5 lira bütçem var olurmu dersin.muhtemelen kabul edecektir pazarlık böyle başlar.

fiyat duyduktan sonra 'ooo cok dedin' dicen bide almaktan vazgeciomussun gibi yapacan.

Ben eger 10 demisse, 7den pazarligi baslatalim mi derim. Saticiya karsi devam aktif ve belirleyen ben olurum. Zaten fiyatta inebilecegi kadar inen belli ediyor kendini

benim bi arkadaş vardı, 'ooo çok dedin, bi şey söyle de pazarlık edelim' derdi. yani önce bi fiyat kırdırırdı, sonra onun üzerinden pazarlık ederdi. pazarlığa tutuşmadan önce memleket, futbol takımı, siyasi parti gibi gereksiz bi konuda ortak nokta yakalayıp adamı yumuşatırdı. sonra vururdu beline.

@ekaterina, o mobilya parasına ben evlenir 2 de çocuk yaparım be. ne hayatlar var. allah mesut etsin.

dedemin 90tl lik ayakkabiyi 20 liraya aldigini bilirim. bir de hala pahaliya aldim diye dert yanardi. kendisi %100 kayserili olup pazarligin kitabini yazanlardandir. olay saticinin soyledigi fiyati begenmemekten ve olabildigince gec fiyat telafuz etmekten geciyor. mesela dedem ile satici arasinda suna benzer diyaloglar gecer. bir de urun hakkinda yorum yapabilmelisin, surasi boyle burasi soyle. iste dikisleri saglam degil, boyasi cikar gibi.

dedem- bu ne kadar
satici- X tl
dedem - neeeey, bu urun bu kadar olur mu! senin malini satmaya niyetin yok herhalde. hadi hayirli isler
satici- gel haci amca gel, sen ne kadar verirsin
dedem- hele bi sen yarisina in de, sonra pazarliga baslayalim
satici- x:/!?

Satıcı satış kapamaya çalışacak, sen de bunu geciktireceksin. Satıcı senin dostun değil.

10 dediyse misal sende 5 de o da yok bedava mk dicek sende taam taam 7,5 diyeceksin bu kadar.

pazarlık naz yapar gibi yapılıyor, en son dilenciliğe bağlıyorsun abi yol param kalmadı falan diye. böyle böyle alışırsın.

eğer pazarlık yapmayı beceremiyorsan tek fiyat satış yapan yerlerden alışveriş yap. çünkü pazarlık ile satış yapan esnaf mutlaka malın fiyatına pazarlık payını eklemiştir. 40'a satmaya razı olacağı malı 70'den satışa sunuyor. sen 65 veriyorsun. bir başkası 50'ye alıyor. kim kimi denk getirirse.

mobilya, ev, araba gibi pazarlıkla alınan birşey alacaksan ve pazarlık yapamıyorsan, öğrenemiyorsan; yapan, beceren eş, dost alacaksın yanına. vardır illaki çevrende.

Gereginden fazla karbonhidrat almissin.

ayran ve sandviçin içeriği sıkıntı değil ama bir tam ekmek + simit çok gereksiz bir karbonhidrat bombası olmuş. kilonuz normalse demek ki yakıyorsunuz ama fazla şeker tüketmenin uzun vadede diyabete yol açabileceğini unutmayın.

normal. can bogazdan gelir ye.

O kadar karbonhidrat alsam 2 saate kalmaz uyurum. Çok olmuş: )

o son simidi yemeyecektin. :)

@legendwaitforitdary +1
O karbonhidrat bombasını yesem birkaç aya pilates topu diye yuvarlarsınız beni. Demek ki vücut yakıyor, sorun yok ama uzun vadede zararlı olabilir.

Karbonhidrat denizinde yüzüyorsun.

varoştan ultra-lükse çıktığımızda da yine tasarımların aynı boktanlıkta olduğunu düşünüyorum, abartılı-uçuk kullanışsız ve estetik durmamasına rağmen estetikmiş gibi podyumlarda sunulan kıyafetlerin tasarımcılarının kafasında ne varsa bunlarda da benzer bir şekilde kendilerince "güzel" bir şey ürettikleri düşüncesi ve hitap ettikleri kesimin de buna "inanma" meyili var herhalde.

Valla aynı şeyi geçen gün ben düşünüyordum. Hatta o incik boncuklu paçoz diye tabir edebileceğim kıyafetler h&m c&a vs den alınanlardan daha pahalıya gelebiliyor. Kadıköy'de 5 tl ye tshşrt alınan yerler var , eli yüzü düzgün hem de. Ama adam geliyor o incikli boncuklu dantelliyi alıyor nedense. Ben de anlam veremiyorum ve cevapları takipteyim...

evet üst sınıfa hitap eden giysilerden de bahsedecektim de üşendim. herhalde yine sınıf çatışmasına çıkıyor bu olay. ne kendinden alttakini beğeniyorsun ne kendinden üsttekini. bunun estetik kaideleri nasıl oluşuyor onu merak ediyorum ben. yani ne bugün ne giysemdeki varoş-dejenere kızları beğeniyorum ne de çok abartı şatafatlı saçma sapan ultra zengin giysilerini.

Fakültede okurken bir arkadaşım hayallerinin Dj setini alabilmek için paraya ihtiyaç duyup Leke Jeans gibi bir mağazada part time çalışmaya başlamıştı. Öğrencilerin gelip gideceğini zannettiğimiz bu mağazaya cebine yevmiyesini koyan türlü türlü insanlar geliyordu.

Arkadaşım kendi giyim tarzına göre bu müşterilere seçenek sunarken onlar illaki kadınlar için yapılmış düğmesi bile ters tarafta olan kelebek taş desenli yada baby vs yazan kot pantolonları veya hiçbir renkle uymayan tshirtleri alıyorlardı.

Yani demem o ki bu durum bence arz talep meselesinden kaynaklanıyor. Bu müşteri profili o tip beğenilmeyen tarzda şeylere rağbet gösterdiği için üretiliyor.

Giyim veya moda dediğimiz şey, kimliği yansıtan bir şeydir. Modaya uymak kimliği yansıtırsa, uymamak da bir o kadar kimliği yansıtır. Hatta çeşitlilik ne kadar artarsa, kimlik belirleme ile tüketim bağlantısı o kadar artar. Örneğin, içecek reklamlarında "Bir cola iç, kendini bul" tarzı şeyler ürün çeşitliliği ve maddiyat üzerinden kimliği bulmayı, dolayısıyla tüketimi arttırma çabasıdır. Etkisini sözlükteki starbucks'tan elinde kahveyle çıkan insan gibi başlıklar olarak görebiliriz. Birey olmakla bireyci olmak arasında bir uçurum yaratıyor bu durum da.

Bu anormal dediğimiz şeyleri giymek için ya maddi olarak bayağı bir üst sınıflardan ya da varoşlardan giyenler oluyor. Beşiktaş Akaretler'de açılan lüks butiklerin camlarında garip garip giysiler var ve o kadar iğrenç elbiseler 3000-5000 TL'ye satılıyor ki anlatamam. O 3000-5000 sende olsa onunla en az 30-40 tane ağzı burnu düzgün şey alırsın. Örneğin, şuna çok benzer bir giysi var
i4.photobucket.com
Ya da şöyle bir şey
www.oddee.com

Tekstilci bir arkadaşımla oradan geçiyorduk, arkadaşın çalışttığı firma Rus ve TÜrk jet sosyetesine, A+ sınıfa ürün satıyor. Ona "Allah aşkına, kim giyiyor bunları, kim alıyor" dedim, "Yalı giysisi bunlar" dedi. "Nasıl yani" dedim, "Bizde de çok satılıyor bunlar sosyetede" dedi. "Nasıl yani, yalıda diye terlemiyorlar mı bunlar, o plastiğin içinde nasıl oturulur" diye kalakaldım.

Şimdi bir de Ebru Gündeş'e bakalım.
www.magazinsortie.com
i.ytimg.com
imgkelebek.hurriyet.com.tr

Hele eskiden bu kadının kafasında iki kafa kadar da topuz olur, üstünde de prensesleri bile bunaltacak bir giysi olur; Televole'lerde Haftanın Şıkı seçilirdi.

Bir tane de genç kızı alalım, bu programlarla yetişiyor olsun. Ebru Gündeş de idolü olsun. Bu kızın hayali böyle giyinmek, Reza Zerrab gibi kendisine Mars'ı bile alabilecek ve dışarıdan öyle seviyor gibi gösterecek bir koca sahibi olmak, Ebru'sunun yaptığı gösterişin onda birine sahip olmak. Ama parası yetmiyor buna. Süssüz püssüz şeyler giydiğinde de pek bir silik kalıyor, olmak istediği ve hayalini kurduğu kişiyi yansıtmıyor. Kimliği eksik kalıyor, kimliği bu değil. Maslow'un hiyerarşisinde kendini gerçekleştirme aşamasına çıkmak istiyor ama para yok. Hayaller Paris, hayatlar Bağcılar. Hayallerine en yakın alabildiği şey de o süslü püslü giysi. Fiyatı ve kalitesi benzemese de en azından tarzı benziyor artık Ebru Gündeş'e. Ve artık, kendisine Ebru Gündeş gibi bir kadın arayan bir adamın dengi bir karısı olabilir. Ya da benzer bir genç adam, isyanqar21 olarak Allah'a sitem eden ve haline lanet eden rap şarkıları söyleyebilir buna tepki olarak. Tabii aradan daha doğru mercilere sitem eden ve daha yapıcı Tahribad-ı İsyan gibi müzik grupları da çıkabiliyor.

Üretim de buna göre arz-talep dengesi ve tasarlayan insanlar kendilerine inanıyorlar. İnanmadan yaptıkları bir iş değil bu. Gerçekten kendi kimliklerini elbiseye yansıttıklarına inanıyorlar. Haliyle arz-talep ilişkisi de "Al gülüm, ver gülüm" ile ilerleyebiliyor.

aychovsky, sorulara verdiğin doyurucu cevaplardan dolayı sana hayranım. genel bi teşekkür edeyim sana buradan. ama bu cevabınla ilgili açıklığa kavuşturmak istediğim birkaç nokta var:

varoşluk ve üst sınıflık birbiriyle ilişkili oldukları bağlamda aslında biraz müphem kavramlar. örneğin varoşta yaşar iken ihale, otopark mafyacılığı veya olur ya iddaadan yüklü para kazanarak bir veya birkaç üst gelir grubuna atlayan insan varoş mu hala yoksa değil mi? sonradan görmelik, üst sınıf adı verilen toplulukta kabul görme veya görmeme, şehirde yerleşik olan nesil sayısı, yüksekokul bitirmiş nesil sayısı, atadan miras alınan mülkün konumu ve özellikleri gibi değişkenler söz konusu hep burada. ebru gündeş varoş mu mesela? varoştu ama şimdiki hali ne? sosyoloji ve iktisat üzerine biraz bir şeyler okusam iyi olacak.

bir diğer yandan ebru gündeş'le ilgili gönderdiğin resimlerde ben çok bir gariplik göremedim. onlar sahne elbisesi olduğu için ister istemez ışıltılı olmak durumunda. ebru gündeş'in günlük giyiminde de benim çok gözüme batan bir sakillik yok. içine girmeye çalıştığı toplulukta bir şekilde dikkat çekmeden yaşamaya çalışıyor algısı verdi bana ama sende uyandırdığı algı da farklı olabilir.

fakat, kızımız ebruyu örnek alırken nasıl örnek alıyor? günlük kıyafetini mi yoksa incili çavuş kıyafetini mi? tabii bu sadece ebru olmak zorunda değil. popüler kültürden o kadar uzak kaldım ki sana şu an bu kızın örnek alacağı birinin ismini veremiyorum. 10-15 sene önce olsa gülben ergen derdim herhalde. ama son tahlilde vardığın yerin doğru olduğunu düşünüyorum. idolü örnek alma ve ona benzeme üzerinden dış görünüşü şekillendirme akla yatıyor.

tasarımı yapanlar inanmış derken bu ürünleri kullananların bu tasarımları yaptığını mı söylemeye çalışıyorsun? yoksa bir 'üst akıl' "bu kesim bu giysiyi giymek ister şundan bundan dolayı, bunu böyle tasarlayalım" mı diyor? bu kadar derin düşünmeyi başarabilecek bir ekiple bence piyasanın kralı da olunabilirdi. tabii kim üretiyor, hangi şartlar altında tasarıma karar veriliyor bilemiyorum. türkiyeyi az çok bildiğim için muhtemelen çok rastgele ilerleyen işlerdir diye düşünüyorum. zaten bu illuminatici komplo teorici kafaları sevmem de yine de her türlü durum mümkün para söz konusu olunca.

vatandaş bahsettiğin tarzdaki ürünleri satın alıp giyiyorsa beğenmiştir kardeşim. mavi don kırmızı gömlek, çok basit tarzda taşlanmış pantolon ve bahsettiğin kesim tarzları talep edilen ürünler. bu bahsettiğin pantolonlara 60-70 tl para da veriyorlar. pull and bear veya bershka'da senin benim hoşuma gidecek 60-70 tl'ye pantolonlar olduğunu da biliyor. senin zevkine ne kadar uyup uymadığıyla ilgilendiğini sanmıyorum. bir insan hoşuna gitmeyen birşeye istikrarlı bir şekilde para vermez. sen ve senin zevk anlayışını haiz olan bir güruh için farklı bir zevk anlayışını haiz bir güruh neden tarzını değiştirsin, bu güruhun giyim tarzını dizayn etmeye niye niyetlenirsin?

aycovskinin cevabi topculara uyarladim. sac stilide ekledim.

ilk önce kolay olandan başlayayım :)

Ben de uzun zamandır magazin takip etmiyorum, en az 15 yıl oldu. O yüzden düzgün örnek bulamamış olabilirim. Reza Zerrab olmasa, bu kadın ne yapıyor bilmezdim. Uygun resimleri de bulamadım aslında. 15 sene kadar önce bu haftanın rüküşü-şıkı köşesinde ne kadar süssüz giyinen varsa rüküş olurdu, ne kadar abartan olursa, ne kadar "Ya, bu kıyafetle sokağa çıkan mı var" diyebileceğin şey varsa haftanın şıkı olurdu. O resimleri de bulamadım. Şimdi moda biraz sadelikten yana olduğundan, kadın da eskisine göre yaş aldığından eskisi gibi değil. Yoksa 3. resmi aslında ben de beğendim. Ama kıyafetin olayını anlatabilmişimdir umarım. Gülben Ergen de onun peşinden gelirdi zaten, aynısının varyasyonu.

Kızımız Ebru'yu nasıl örnek alıyor'a geleyim. Kızımız Ebru'nun yaşam tarzı ve kimliğini örnek alıyor. Giysilerini, davranışlarını, kafa yapısını. Örneğin, Ebru "Reza bana Mars'ı alacak" diyor, kızımız "Erkek dediğin karısına şunları yapandır" versiyonunu kullanıyor. Kafa yapısını örnek alıyor; Ebru popülist popülist konuşup mağdura yattıkça "Susmam asaletimdendir", "Ben istiyorsam hak ediyorumdur", "Yukarıda Allah var, ondan başkasına hesap vermem, o da kalbimi biliyor" diyor. Burada biraz konudan sapıp şöyle bir örnek vereyim. Bir çalışmada ülkede verilen bahşiş ile o ülkedeki yolsuzlukların arasında yüksek korelasyon olduğu söyleniyor. Çünkü bahşiş vergilenmeyen ve hak edildiği düşünülen bir para alan kişi tarafından, yolsuzluk da. İkisinin amaçları arasında dağlar kadar fark var ama. Şimdi buradan konuya döneyim, bu analojiyi şöyle kıvırayım. Ebru eğer birçok haltı yiyorsa ve sonunda da "Yukarıda Allah var, o beni biliyor" diyorsa, bu kız da bunu öğreniyor ve haltı yiyemese bile artık yiyebileceğini düşünüyor ve sonunda Allah'a sığınabiliyor. Giysilerini de örnek alıyor, süsler ve pullar giyiyor.

Bu Ebru Gündeş olmasın, başka bir popüler ikon olsun. Bilmiyorum ki bunların 2015 versiyonu kimler.

Tasarımı yapanlar ve buna inananlar derken giyenlerden o kadar bahsetmiyorum. Gerçi bu ikisinin olduğu kesim de vardır muhakkak da, demek istediğim şu. Kendi çılgınlığı ile bir şeyler yapıp onlardan "yalı giysisi" yapanlar. Örneğin, plastik bir giyside "Plastik elbise üstündeki floral çizimin verdiği feminen ve ruh okşayan hava ile platiğin maddesel yapısı arasında bir kontrast oluşturuyor ve elbise o kontrastın gerilimini yansıtıyor" gibi şeylerden bahsediyorum. Tamam, mantıklı bir savunma, buna da inanılabilir gerçekten ama sağlıksız ve plastik, şorul şorul terleten bir giysiden bahsediyoruz.

Geçen gün moda ile ilgili şöyle bir şeyler söylemiştim. Her şey ilk önce podyumda başlıyor. Tipine bakıp "Bu ne biçim bir şey, yamuk yamuk" diyebileceğin şeyler görüyorsun. Sonra da o podyumdakini Kim Kardashian gibi biri saçmasapan bir yerde, değişik bir şeyle kombinliyor ve olay oluyor. Önce sosyete kısmısı için üretiliyor, peşinden daha daha alt gelir grubu için üretiliyor. En son aynısını Migros'ta bulabiliyorsun bir noktadan sonra. Gözün de alışıyor. Şimdi ilk üreten çılgın bu işe inanıyor ama Migros için tasarlayan "Aha, bu yılın modası bu, bu satar" temelli bir tasarım yapıyor. Üstelik hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, sadece bizim giydiklerimizi başka kişiler başka perspektifle tasarlaması, bizi de tüketici yapmaktan alıkoymuyor. Yoksa aşağılama olarak algılanmasın bu, ben de giyiniyorum ve "Hmm, şu zevklice bir şeymiş" diyorum. Bu da beni herkesle aynı gemiye sokar zaten. Kafamda bir idol oluşturmamış gibi görünmem bilinçaltımda idol olmadığı veya bu idolün tek bir kişi olması ya da ete kemiğe bürünmüş bir idololması gerekmiyor. Hepimiz aynı kıyafeti giymediğimiz sürece özgür iradeye inanmıyorum. Bu nedenle Ebru Gündeş'i örnek alıp da giyinen bir kişi ile aramdaki fark birbirimizi zevksiz bulmamız sadece. Aynı şekilde hepimizin içinde bir parça Kezban veya Kamil olduğuna da inanıyorum. Yoksa ikimizin de bir şekilde gurur duyduğu bir kimlik var, kim kime üstün, bunu kim ölçebilir. Bu da apayrı bir konu.

Gelelim zor kısma. Ne nerede başlar, nerede biter? Buna bir milyon kişi bir milyon şey söylemiştir, sınırlı bilgim ve "eyyorlamam" ile iki kelam edeyim. Burada neyi, hangi bakış açısı ile tanımladığın büyük önem kazanıyor. Ebru Gündeş para ve dolayısıyla sermaye sahibi, dolayısıyla iktisat tanımına ya da gelir grubuna göre burjuva; ama diğer bir burjuvazi tanımına baktığında "şehirli, eğitimli" anlamında incelediğinde burjuva değil. Gelir düzeyi ve ekonomik sınıflar açısından bakarsan sonradan görme bu kişiler, örneğin zengim şarkıcılarımız, bir nevi çoban köpeği vazifesi görürler. Kültürel değişime izin verilmemesinin nedeni bu kişiler aracılığı ile "varoş" dediğimiz alt sınıfın kontrol altında tutulmaktadır ya da uyutulmaktadır. Diğer bir bakış açısına göre, burjuva değildir eğitimsizlikten dolayı. Bu nedenle de şu dönemde hak etmediği bir kaynağı elinde bulunduran geçici bir kişidir, o kaynağın gardiyanıdır ve orta vadede ait olduğu sınıfa geri dönecektir.

Ya keşke devamını ben bilsem. Popo içi kadar sosyoloji bilgim ile bu kadar oluyor ancak. Sosyologlardan el atmalarını bekliyorum.

sosyologlar el pençe divan konumuna geçmiştir şuan :d

killing blow olmuş resmen

+rep, saygı, terazi

o değilde bu dar paça kot üretme çılgınlığı son bulsun artık ya da boru paça giyen insanlarında zevkleri düşünülsün artık 10 kot çeşidi varsa 9 u dar düdük gibi anasını satiim...

soruyla alakalı; tekstil olsun,otomotiv olsun sonraa mimari olsun bu tarz çizim ve estetik gerektiren konularda çok geriyiz bunu da emek yoğun bir ülke olmamızla beraber sanatsal çalışmalarda kıtlığımızıda düşünür ve hesaba katarsak,yeni bir özgün dizayn yapma ve bunu düşünecek,üretecek insan azlığında buna da şükür diyorum ben. elin zevkli modacısı yapsın biz giyelim şimdilik,göz zevkimiz için en iyisi bu

Eczacılık bitirdim. PHP kodlama yapıyıyorum. 10 yaşımdan beri bilgisayar kurduyum. :)

sevdiğim işi yapıyorum. hayalimdeki parayı kazanamıyorum.

aslında yaptığım işin okulu okudum(lise ve önlisans, önlisansı tamamlamadan bırakmıştım) ama daha sonradan para kazanılacağını dahi bilmeden hobi olarak uğraşmaya başlamamla birlikte bugün istanbul ortalamasının üstünde bir maaşla çalışıyorum. keyif alıyor muyum? o eski hobi hali yerini profesyonelliğe bıraktı cevap dahi vermek istemiyorum. odaklanılması gereken kısım bu kısım.

isim okudugum alanla ilgili, en azindan bir dali. mesleki bilgimi yaptigim iste kullanabiliyorum.
sevmiyor degilim ama bayilarak yapmiyorum. calisirken kendimden gecmiyorum yani.

Akademisyenim. Çalışma alanımı çok seviyorum, saatlerce oturup tapabilirim konularıma. "Konularından put yap" deseler "De get" demeden önce bir düşünürüm "Yapsam mı acaba gerçekten" diye, doyamıyorum. Ayrıntılı ayrıntılı ilgilenmeyi çok seviyorum, çok zevkli geliyor; iğne oyası yapmak gibi bir şey. İnek olduğumdan da olabilir bu. Maddi tatmin dersen, mezun olduğum dönemki arkadaşlar içinde en az ben kazanıyorum. Hatta çoğunun yarısından daha az kazanıyorum. Ama fena değil. Normalde sürünmediğim için halimden memnunum. Şu aralar TL kazanıp dolar harcıyor olmak birazcık zorluyor beni ama ileride geçecek.

işim okuduğum alanla ilgili. hobim bilgisayar ve yazılımdı. şimdi de yazılımcıyım. mayış tatmin ediyor diyebilirim.

İsim ve okudugum alan aynı

MAyiş: yetmez ama evet.

Lokasyon: istanbul

işletme okudum, seslendirme yapıyorum. hem rahat geçiniyorum hem esnek çalışıyorum. terfi-tazminat-kariyer ezelden umurumda olmadı. mesele sadece sevdiğin işi yapmak değil, başkalarına gıpta etmeden kendi dalgana bakmak.

balıkçı olmak istiyorum :(

okuduğum, sevdiğim işi yapıyorum
mesleki ve maddi tatmin var,
kendi işim olamaz mümkün değil,
mutluyum.

okuduğum mesleği yapıyorum (yazılım). maaş daha çok olsa hayır demem ama iş tecrübeme göre fena değil.

bunun yanında pilot olmak istiyorum, 2.5 yıldır uğraşıyorum ama hala sonuç yok. daha ne kadar zorlarım bilmiyorum.

yak. Yak ki külleri sahibine savrulsun dostum.

dik geri koy yerine, anlarsa da anlar büyütmeye lüzum yok bence

Ben olsam bir torbaya koyar, koltuğun altında bir köşede bekletirdim. İsterse oradan alır.

üstüne işemelisin.

Jarnana.
www.youtube.com

jarnana?
www.youtube.com

boku cikmis

6 aydır ankaradaydım bostancıya arabayla inme gibi bi salaklık yaptım geçen cumartei ispark'ta yarım saatten fazla sıra bekledim. Şehrin iyice boku çıktı.

Cumartesi akşamı saat 00:30 da TT Arena' nın oradan Kavacık' a 1,5 saatte gittim. Ben bıktım şahsen. Evli olmasam bir dakika durmam da olmuyor işte.

ben biktim uc yilda ama yine de seviyorum.

Olmaz mi? Sehir carpila carpila bir hal olmus durumda. Yasayanlari da suclayamiyorum. "Niye bu kadar kalabalik" desem, benim ne isim var? En fazla yapabildigim metrobuse binerken insan gibi davranmak.

Şu olabilir mi?
www.youtube.com

@aychovsky maalesef değil daha hareketli bir parçaydı

Şu şarkının 1999 remixi çok yaygındı, o olabilir mi?
www.youtube.com

maalesef bu da değil :(

www.youtube.com
loopa alınasıcadır benim için

www.youtube.com

papaoutai

www.youtube.com

dead sons- shotgun woman

www.youtube.com

www.youtube.com

gitmezdim. burada da oy kullanmıyorum.

hangi ülkede olduğuna bağlı. Ben ist - izmir yapıcam. Bulgaristandaysan ve istanbulda kullanıcaksan hemen hemen aynı :)

bulunduğun yerdeki sandıkta kullanaydın?

ama senin durumunda olsam yapmazdım. çok para.

gerek yok o kadar para ve vakit kaybına

değil yurtdışından gelmek farklı bir şehire bile gitmem, senin binbir zahmete katlanıp kullanacağın oy seçim günü 17:00'den sonra çöpe gidecek o yüzden sakın öyle bir hata yapıp da geleyim deme.

şu seçimlerin yüzde yüz dürüst bir şekilde yapıldığını düşünene de kafam girsin.

onun yerine 200 liraya oyunu satabilecek birini bulup(ki bulunur bence), fişeklerdim o parayı versin puşt. hem 2 oy kazanmış olursun;) tabi bunlar hep şakalar komiklikler

bu akp'liler neden makarna,erzak kolisi yapıyor anlamış değilim.
böyle seçmen olduktan sonra ne gerek var boşa para harcamaya.

ben giderdim

new day new life+1
Varna-İstanbul, vb. olsa gidilir de daha uzaktan hiç gerek yok. Ek olarak yalnız değilsin.

yapmazdım.

yapardım. 1 oy 1 oydur. bu senin vatandaşlık görevin. Sağda solda etrafta ağlanarak,söylenerek,şikayet ederek gezmek kolay olan. oy vermek neden bu kadar zor geliyor insanlara hiç anlamış değilim

günübirlik gelmezdim ama tatilimi ona göre ayarlardım.

Ev tasiyacaktim final gunune aldim ev tasimayi. 6sinda finalim bitiyor. Gece 12 gibi istanbulda oluyorum sabah 7.de de sandik gorevim var ki kavga dovus olmazsa aksam 9-10 demek ki yerel secimde sabah 5 te eve gitmistim. Bunlarin hepsi benim 1 oyum ve baskalarinin kullandigi 1 oyu korumak icin. Ama tabi ben 500km.den otobusle geliyorum ve sizin kadar da masraf yapmayacagim tabi. Ama biraz daha uzatabilme en azindan 3-4 gun kalabiliyorsaniz gelin.

çeşme, foça

seferihisar, akarca falan

Menemen'in kuzeyinde ve Güzelbahçe'nin güneyinde birçok yerde gidilebilir. Kuzeyde en yakın Eski Foça, Yeni Foça, Aliağa ve Dikili olur sırayla; güneyde de ya Çeşmealtı, Karaburun, Mordoğan rotalarından ya da Seferihisar, Ürkmez, Gümüldür, Özdere, Kuşadası rotasından bir yerlerde yüzülür.

Sıcak deniz seviyorsan Çeşme ya da Ürkmez, soğuk deniz seviyorsan Seferihisar, Akarca iyidir.

peki çeşmede nerde girilir? girilecek yerin ismi varmıdır?

Uzun zamandır Çeşme'de girmedim denize ama en güzeli Ilıca tarafı idi.

altınkum. ama yaz sonu daha iyi olur sıcaklık bakımından.

cantamdaki 50ml lik solusyonla girdim. Mililitre & bavul hesaplarini biliyorsaniz bunu da bilmeniz gerekirdi.

Binilmiyor. Seyahat boylarından alıp onunla binebiliyorsunuz. Lens solüsyonu diye ayrıcalık yapmıyorlar.

Ruhi muceret laf soktuğun için teşekkürler. Şurda sorduğum soruya istediğim gibi cevap almak için her seferinde çok uğraşıyorum ama henüz olmuyor. Ama sonunda bi gün süleyman demirele dönüşüp bunu da başarıcam. Ryanairi defalarca kullandığımı ve küçük solüsyon kabıyla bindiğimi de ekleseydim keşke, üşenmeyeceksin işte, üşenirsen zevzekler üşüşüyor :(

uçağa giriş kontrolünü ryanair yapmıyor ki, başka bir firma olsa da aynı kurallar geçerli olacak. kural der ki lens solüsyonunun kabı 100 ml'yi aşıyorsa binemezsin. lens solüsyonu diye ayrıcalık yapmazlar.

100 ml kadar hakkın var o da şefaf kapalı bir poşet içine koyulması şartıyla ama koymasanda oluyor

o kadar geriye gitmeden 50'lere bile dönülse mesela balık etli kadınların daha revaçta olduğu görülüyor. dönem dönem moda olan akımlar vardır. ama bence güzel kadın güzeldir :) yani orta çağda herkes tarafından güzel kabul edilen bir kadın belki bugünkü modaya (modadan kastım vücut ölçüleri, bakım vs. gibi giyim kuşam değil yani) uygun değildir ama sonuçta saf bir güzelliği vardır herkes tarafından beğenilmesini sağlayan ve şu anda da güzel kabul edilir. bence böyle.

news.discovery.com

edit: 60'lar hepsini tokatlıyor sonuç olarak. bravo.

tarih boyunca çekici gelen kadın tipleri: www.youtube.com

ki son yüz yıl boyunca bile çok değişik güzellik algısı: www.youtube.com

çok zayıf olmayan her kadını güzel buluyorlardı. çünkü içgüdüsel olarak kilo demek doğurganlık demekti. hiçbir erkek spermlerini doğurganlığı verimsiz olan bi kadına harcamak istemiyormuş.

şimdilerde bazı erkekler zayıf kadınları beğense de benim kafam geride kalmış olsa gerek ki ben de belirli bir kiloya sahip olmayan kadınları çekici bulamıyorum.

genetik atalarım buna izin vermiyor.

zayıf kadın = çirkin kadın
ortaçağda falan beyazlık önemliydi, aristokrat manasına geliyordu. hatta bu beyazlığı sağlamak için kan veriyorlardı

yukardakilere laf atmak gibi olacak ama onların "belirli bir kilonun üstünde" güzel buldukları kadınlar büyük ihtimal tarih boyunca çirkin bulunan kadınlardı. burda bi kadın soru soruyor 165 boyum var kaç kilo olmalıyım diye, gelen cevapların %95'i 55 altı. 55 diyen bir kaç tane var. bu baya bildiğiniz zayıf demek. 165 boy, 55 kilo bmi'da 20.2'ye denk geliyor. 51 kilo 18.7'ye. o dönemlerde kıvrımlı kadın daha güzeldi. zaten resimlere falan da baktığınızda selülitleri de görebilirsiniz (selülit=östrojen=doğurganlık)

neyse son olarak, direkt yukardakileri hedef alarak cevap vermek istemedim, ama aklıma gelmişken de söylemeden edemedim. belki onlar gerçekten de kıvrımlı kadın seviyordur dedikleri gibi, bilemiyorum :)

bana diyosan benim söylediklerim gerçek kendi adıma.

manitalarımın tiplerini görsen anlardın.

@kosun
direkt sana değil ama senin söylediğinin üzerinden duyurudaki erkeklere söyledim aslında. sorsan hiçbiri bi twigy sevmiyor ama gerçek kadınlar kilo sorunca o tarz cevap veriyorlar

zaten son cümlemi de açık bırakmıştım :)

güzellikle çekicilik farklı kavramlar. bir kadın güzel olduğu halde çekici olmayabilir. bence böyle. o tarz sorulara cevap yazmıyorum ben ama mesela 1.65 boyunda 70 kilo bir kadının herkes tarafından güzel kabul edilmesini sağlayan bir "güzelliği" olabilir ama aynı zamanda pek çok kişi için çekici gelmeyecektir. yani aslında bence çağlar boyunca değişen güzellik değil çekicilik algısı var. çünkü bunda toplumun da etkisi var. şu anda kendi reputasyonunu düşünüp "şişman" bir kadın ya da erkekle birlikte olmamayı bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tercih eden insanlar vardır eminim. eskiden de zayıflar tercih edilmiyordu belki bu sebeple. aşk, sevgi meselesiyse başka. şimdi zayıf-şişman çift örnekleri vermeyin. burdaki konu dış görünüş ve onun beğenilip beğenilmemesi.

Orta Çağ'daki güzellik standardı şu:
-Dolgun vücut (Obez ile fazla kilolu arasında gidip gelen)
-Beyaz ten
-Selülitler
-Küçük meme
-Kaşsızlık ve kirpiksizlik (Vücut kılı günah sayılıyormuş)
-Gepgeniş bir alın

İşte, o dönemin güzellerinin en ünlülerinden biri
media.irishcentral.com

Bunlar da daha az ünlüleri
i.telegraph.co.uk
p0.storage.canalblog.com
encrypted-tbn3.gstatic.com

Dolayısıyla bulmazdık.

Şundan 150 yıl önce Ömer Seyfettin hikayelerinde güzel kadın şöyle geçiyor.
"Karısı Cevriye Hanım –kocasına inat– gürbüz, şişman, canlı kanlı, genç, dinç bir vücuttu. "
"İkisi de Naciye'ye tereddütlü gözlerle bakıyorlardı. Açlık, sefalet içinde bu renk, bu güzellik, bu vücut nasıl dayanıyor, solmuyordu. Kendileri, zenginler, bol yemeklerle, şırıngalarla, şaraplarla kansızlıktan kurtulamıyorlardı."

max factor 2000 calorie

Max Factor False Lash

eksisozluk.com

Watsons'ta Deborah marka rimel öneriyorlar. Ben çok başarılı buldum.

lancome - hypnose drama candır

yalan olabilir bunlar. bildiğim kadarıyla akraba bağı yoksa doğrudan organ veremiyorsunuz bu tip satışların önüne geçmek için. rüşvet vs gerekiyormuş hastaneye doktora.

ama emin değilim. kaynağım yok sadece aklımda kalmış bi yerde okumuştum.

Cok uzuldum be. Adam yurtdisinda okuyan kizi icin bunu yapiyor. Yada en az bir digerinden daha kotu bi durumda oldugu icin. Cok aci.

e yuhh ya hale bakar mısın :o şoook!!!

bi böbrek 65 bin ucuz değil mi yau. piyasa ölmüş.

Bir tanıdığım satmak için arıyordu ama ne yapacağını bilemedi, kaldı öyle. Babası hasta, ameliyat olması gerek. Ameliyat sigortalı haliyle 54000'a patlayacak. Kendi işsiz, baba emekli, borç o kadar bulunmuyor, kredi verilmiyor. Adam böbrek satacak yer arıyordu. Sonradan para borç harç bulundu bir şekilde.

genelde mafyalar, çeteler bakar yahu böyle işlere. organını satmak zaten illegal, hastanede rüşvetle falan da kolay kolay yapılacak iş değil. doktorların hepsi hastanede çalışan çok tatlı insanlar değil sonuçta, mafyanın da böbrek almayı bilen adamı oluyor.

satanların %99'u da sanırım ihtiyaçtan dolayı yapıyordur bunu. birincisi dediğim gibi illegal, ikincisi çıkarıp böbreğini alıyorlar yani kolay değil. üçüncüsü, yaşamını tek böbrekle devam ettirmen gerekiyor. millet salak değil, elime 100 bin lira geçsin diye kimse ne idüğü belirsiz adamların ameliyat masasına yatmaz yani. çok yüksek miktarda para gerektiğinde ve alternatif kalmadığında düşünüyorlardır bunu.

"peşin çalışıyorum" diyen ya da pazarlık yapan adamlar da iplerin kendi ellerinde olduğunu biliyorlar. o durumda olsan sen de aynısını yapardın muhtemelen. paraya muhtaç insanların organlarını alıp satan birinden iyi kalpli, vicdanlı olmasını beklemek garip.

yalnız ben bir dayının yazdığına çok güldüm. herif uygun fiyattan satılıktır içkim sigaram yok falan yazmış aksjhfajsklş. araba satıyor sanki pezevenk.

suriyeli insanların organlarını çalanlar var :/ çocuğunu satanlar var, kendininkini satması yine yarı delilik.

Üstüste oluyor kısa bir süre sonra.

29-e

Bunu bir saat gibi dusun. 0'da basliyor, 59-60 deyince zirve yapiyor ve tekrar 0'dan basliyor. Multiple oldugunda 0-1-2 diye basliyorsun, 58-59-0 diye devam etmiyor. 58-59-44-45-46-...-58-59 diye devam ediyor.

Bir de bu planlama ile olan bir sey degil. Kadinin o anki biyolojik durumuna kalmis bir sey. Kadinin kendisi de bilmiyor ki neyin nasil oyle oldugunu. Ama herhangi bir seyi duzgun yasayabilmek icin kafanin, kalbin ve bedenin ikna olmasi olmazsa olmaz. Kafan dusunmeden kendini teslim etmeli ki, zirve olsun; asik olacaksin ki kalbin ikna olsun (belki hoslanma da yetiyordur, bilmiyorum), ten uyumu olacak ki bedenin ikna olsun. Sonrasini kendi yapiyor, biz bilincli bir sey yapmiyoruz.

www.jazzradio.com
buradan bu tarz sarkıla bulursun.

carla bruni
jill barber'a bak.

www.youtube.com

Amélie les crayons - ta p'tite flamme

paris combo şarkıları

Sympathic +1

Bunlarin hepsi Excel'e tek dosyada mi atilacak, 600 ayri dosya mi olacak?

Daha iyi yollari var bunun ama en kolayi soyle.

Eger ayri ayri xlsx dosyalari ise

for i=1:kac_dosya_varsa_ona_kadar
filename=['M2013' num2str(i) '.mat'];
load(filename)
filename=['M2013' num2str(i) '.xlsx']
xlswrite(filename, 'buraya da degisken adlari gelecek')
end

Ayni xlsx dosyasinin, adi deneme.xlsx olsun, farkli sayfalari ise

for i=1:kac_dosya_varsa_ona_kadar
filename=['M2013' num2str(i) '.mat'];
load(filename)
sheetname=['M2013' num2str(i) '.xlsx']
xlswrite('deneme.xlsx', sheetname, 'buraya da degisken adlari gelecek')
end

Üç evetle ugurlarim.

Gözlerimi senden alamıyorum deme ya böyle anlatınca sanki fuckbuddy'im olur musun diye devam edecek bir soru cümlesi gibi oluyor. Kızın sevgilisi yoksa olabilir kenks :D şansını dene bence, sohbete de çıkmaz zaten dışarı olumsuzsa ondan fazla perişan olmazsın.

evet de gitsin

Gözlerimi alamıyorum derse uğurlarım. Ama seni daha önce de görmüştüm gelip konuşmaya cesaret edemedim derse hoşuma gider. Abaza olduğunu dusunemem en azindan. Sohbete devam etme ihtimalim artar.

üff ne dysunnbe slk :s

hikaye nick uyumu muazzam.

gözlerimi senden alamıyorum deme yahu, çok kolpa senaryo. bir de hafta sonu olayına da girme, zamanı uzun tutma. yarın de en kötü.

Ben bu anı yaşadım, "olur ki ;)" diyerek uğurladım, fekat o buluşma fecahatti.
Konuşamadık bi tek mi ortak konu bulunmaz, bulamadık

Eger sevgilim varsa ugurlarim, yoksa ve "Gozlerimi alamiyorum" veya buna benzer seyler derse trolledigini dusunurum, cok da fazla ciddiye almam. Trollemiyor gibi gorunse bile "Hicbir sey boyle boydan buyuk ve ezber laflarla baslamayi hak etmiyor. Ama ayni seyi kendi cumlelerinle soylemen icin bir firsat daha veriyorum" derim. Sonra da tavrina ve konusmasina gore, uygun gorundu ise "Haftasonuna neden erteyelim ki, simdi gidip bir kahve icelim. Nasilsa ikimiz de buradayiz, bulusmus olduk. Iki dakika esyalari toplayayim" derim.

@douchebag, muhtemelen ben de "Firsat veriyorum" demem o an "Bir de kendi cumlelerinle soyle" falan derim. O baslatti ama "Gozlerimi alamiyorum"la. Zaten ilk once bir orama burama bakarim "Alamadigi yer neresi" diye. :)

bu benim başıma gelmişti üniversitenin başlarında. hayatımda kimse yoktu o sırada. çoçuğun cümlesi gözlerimi senden alamıyorum değil de bu minvalde abartı bişeylerdi ve hoşuma gittiğini söyleyemem. Yani abartı samimi ve gerçekçi gelmiyor bana normalde de aşırı romantizm lere gelemiyorum. Yine de davet ettiği film festivalindeki o günün akşamındaki(burası önemli, bence de haftasonuna bırakma)filme de gitmiştim. Yani davete icabet etmiştim. Fakat o kadar yani ısınmadım olmadı.

kız değilim ama tecrübem o ki ; kadınlar doğaçlama gelişen diyaloglardan satır arası ikircikli yürümelerden daha çok hoşlanıyorlar.

Öyleki "ilk rastlantı"da niyetini belli eden her zaman kaybeder.

+2 Dengesiz davranan herzaman kazanır, Net..

kendisi

Kendisi tabii.

Cersei ya da Catelyn'den öğrendiği bir şey yok ki.

valla kitaba uygun giderlerse ileride baelish ve cersei evlenip starklara beraber saldırıyorlar, sansa da targaryenlere sığınıyor. cersei olabilir yani kastettiği.

edit: salladığım çok bariz diye düşündüm de ruh hastası bir dizi, o yüzden her şey olabilir siz de haklısınız:D böyle bir şey yok. yani olabilir tabii kitapları okumadım.

ciddi cevap: kendisi

@ack3000, iyi ki spoiler seven bir yapim var. Attiyssan da canin sagolsun :)

Kastettigi kendisi.

---- dizinin onceki sezonundan spoiler ----
Teyze olduruldukten sonraki mahkemede oyun yaptilar, ayak yaptilar ya, Sansa cikti, "Petyr Amca minicik yanagimdan optu, onu kiskandi alt tarafi. Oysaki Petyr Amca'm ailemizin en yakin dostudur, oyle boyle degildir. Su an yasiyorsak onun sayesinde, cok temiz kalplidir" diye milleti birlik olup kandirdilar, The Vale'de herkesi parmaklarinda oynattilar. Ondan bahsediyor, "O zaman ben sana neler neler ogrettim. Oldun sen artik" gibilerinden.
---- dizinin onceki sezonundan spoiler ----

Ayrılırdım.

ona olan saygımı yitirir ve ayrılırdım

Kardeş bizim senin kadar geniş mezhebimiz yok. Olanlar varsa bilemem.
Cevap: BSG derdim.

"Ne halt etti de kaçamağa izin çıktı" derim. Öyle bir durumda altını kaşıyınca ya biriyle aldattığı çıkar ya da birine karşı bir şeyler hissettiği.

Öyle zihniyetteki biri ne sevgilim ne de eşim olurdu.

aychovsky + 1 :)

Altında kesin bişey olduğunu düşünürüm. bununla birlikte böyle bir durumda saygımla birlikte sevgimi de yitirir.

ve ben asla böyle bir izin vermem!

Kesin boynuzlanıyorum diye düşünürdüm :)

jugador +1

öyle eş mi olur

Godoşizme saygı duymuyorum dolayısıyla ayrılırdım.

Baştan biz başkalarıyla beraber olmayacağız demişiz, birbirimize sadık olacağız demişiz, sadık olmuşuz da ondan sonra durup dururken böyle diyecek sevgilim/eşim; bu durumda ortalığı birbirine katardım, sağlam bir kavga ederdim önce. Belli ki kendisi aldatma izni istiyor açıkça ama sanki bana ödül veriyormuş gibi yapıyor bunu da, bu da ayrı aşağılayıcı, benim böyle bir şey isteyeceğimi düşünmesi ve bunun için "izin vermesi" zaten onur kırıcı diye düşünürdüm.

Sonuç olarak hayatı ona zehir etmek isterdim. Bunu ayrılarak yapabileceğimden emin değilim.

En mantıklısı ve sağlıklısı tabi ki ayrılmak, ama ben sinirlenince hırsımı çıkarmak istiyorum, o ayrılma aşamasına o sakin kafaya gelene kadar burnundan getirmek isterdim bir şekilde. Başkalarıyla beraber olayım istiyor diye, başkalarıyla beraber istediğini söylemek için böyle bir yol seçiyor diye inanılmaz öfkelenirdim.

Ek: Doğruca kaçamak yapmak istediğini söylese, hatta bunun için izin istese bu kadar tepki göstermezdim. Kabul edebiliyorsam ederdim, edemiyorsam ayrılırdım ama kırılmazdım. Buradaki "ben senin başkalarıyla beraber olmanı istiyorum, seni teşvik ediyorum, destekliyorum, arkandayım, öylesi daha iyi daha güzel olacak" tavrı kırıcı.

vay be, şaşırdım lan, genelde libertine ve geniş geniş takılan duyurucular burada muhafazakar kesilmiş. sanırım soruya göre muhalif cevaplar vermek buranın raconu.

''sevgiliniz/eşiniz kaçamak yapmanıza izin vermese'' deseydin bu sefer ''a-a kim ki o beni kısıtlayacak, hemen ayrılırdım'' tarzı cevaplar gelirdi emin ol.

soruya cevap olarak: garip oldugunu düşünürdüm sevgilimin, pek normal değil bence.

Bayanım. Sevdiğim kişiyi aldatacağımı düşünmüyorum. Çünkü sevince gözüm başkasını görmez. Erkektir yapsın kafasında da değilim.
Ancak şöyle bir durumda var ki; erkekler bu konuda kendilerinin yapmasında oldukça rahat davranıyor. ve ben bu yüzden herzaman eşimin birgün biryerde bir başkası ile aldatabileceğini düşünüyorum. Şahsen ona şöyle demek isterdim yapacaksan ne haberim olsun ne bir renk ver, ne benim bir tanıdığım olsun, ne de yaptığın şey uluorta alenen olup beni başkalarının gözünde küçük düşürsün.

Aldatmak sadece iki cinsel organın iç içe geçmesi demek değil benim için. Oyüzden beni sevdiği saygılı olduğu sürece bir gecelik bir olaya bilmeyeceğim için de takılmazdım.

Hatunun biri tek şartla izin veririm demişti, nasıl yaptığını gelip anlatacaksın. Hatta teşvik bile ediyordu. Acayip tahrik oluyordu bundan ve üstelik her fırsatta bana aşık olduğunu falan söylüyordu, çevremdeki kızlardan kıskanıyordu. Kadınlar değişik yaratıklar.

önce bi şaşırırdım. sonra güvenimi kaybederdim. gerisi gelir zaten. asdşkljsdf.

bunun adı cuckold yani türkçesi gavatlık. türkiyede bolca miktarda mevcut karısını kocasını yabancı birisiyle yatağa atan tipler. swinger çift diyoruz buna, anlamı ise karısının veya kocasının ayrı aşk hayatı olmasına izin vermek, yani gavatlık.

31 yaşındayım daha demediler galiba

İlk 21 yaşında dediler, küçük de gösteriyorum aslında. 3-4 yaşında biriydi. Şİmdi yine 3 senedir diyen biri var, o da 23 yaş ve üstüne amca/teyze diyor. Bir tek 46 yaşındaki bir adama aşık olduğu için ona abi diyor.

bana nerde çalışıyosun diyolar. okuyom ben ya diyorum. saçım dökülmeden önce 'lise kaça gidiyon' diye sorarlardı. küçük gösterirdim. 1 senede saçlar gitti, 'ne iş yapıyosunuz' diyolar.

sadece hastanede teyze diyo çocukların aileleri
onun dışında 16 gösteriyorum zaten :/

yas 30 saclarda beyazlar cikmaya basladi. amca diyenim yok. ama kuzenlerin colugu cocugu var o yuzden amca ve dayiyim. cocuklar konusmaya baslasin is resmiyete kavusacak.

sonra gercekten amca gibi hissederim sanirim.

28 yaşındayım saçlarda beyazlar çıkmaya başladı. komuşu çocuklarından biri amca, diğeri de dayı diyor.

Yaş 33. Uzun süredir üniversiteli kızların abi demesi yeterince sıkıcı, amcayı da duyarsam inzivaya çekilirim artık.

18 yasinda teyze oldugum icin bana da abla diyenler garip geliyor.

Henüz bana denk gelmedi yaşı büyüklere mümkün mertebe ismiyle hitap etmeye çalışırım ne öyle abla, abi,amca,teyze..
Aychovsky senin durumda ilginçmiş :)

oha duyuru kullanıcılarının yarısının ayağı çukurdaymış, iyi oldu bu duyuru sfkjsdjfksd

bana yeni yeni abi demeye başladılar. bu bile can sıkıcı, hiç sevmedim. neyse sizi görünce bi kendime geldim böyleleri de var diyerek. allaan yaşlıları ahahah

yalnız olmadığını bilmek rahatlatır mı seni?

o herkes dediklerin de işte aynı senin gibi düşünüyo bence. herkesin bir şeyleri eksik.

ergenlikten çıkarken normal şeyler

anlatacak gücün bile kalmamış senin.
bence fazla bilmekten kaynaklanıyor.
ben de miyazaki izlemeden, kurusawa görmeden, iki üç kitap devirmeden çok mutluydum.
hatılyıorum lisenin başlarında, beşiktaş'ın tepesinde otururken, ben bu ülkeyi yöneticem diyordum. en iyi benim diyordum.
öğrendim öğrendim ve öğrendim.
kendimi çok eksik hissediyorum idim.
benden çok çok daha değerli insanların olduğunu düşünüyorum idim.

ama öyle değilmiş.

insanlara "hayır" dedikçe anladım bunu.

kendini aşırı derece eleştirmeyi bırak.

ayrıca boşa kendini eksik hissetme, biz de kendimizi gayet eksik hissediyoruz.

ıslık çalamıyorum diye depresyona girdiğimi bilirim lan :)

Bunlar hepimizin zaman zaman gectigi bir donemler. Hayatinin kisa da olsa herhangi bir doneminde boyle endisesi olmayan insanlar madalya hak ediyor bence. O kadar insani endiselerin var ki, bu cok guzel bir sey. Kotu falan degilsin, endiselisin. Dediklerin az veya cok, gordugun herkeste var. Herkesin sikici oldugunu hissettigi anlar vardir, herkesin "Ya soyle miyim acaba" dedigi anlar vardir. Bu konulardan anlamam ama kendi tecrubeme gore yaptigin sey sadece kendini aramak ve kendini tanimaya calismak. Bir sarki vardi "Denizde kaybolmus gemi gibi limanimi ariyorum, yerimi bilmek istiyorum" diye, o hesap. Sevildigini hissetmemek, ne oldugunu bilememek, kendinden bol bol supheye dusmek boyle zamanlarda geliyor. Yeni yeni bir dunya goruyorsun, onu algilamaya, o dunyada yerini bulmaya calismak bu. Bu "Beni bosa koysalar dolmayacak, doluya koysalar almayacak' gibi hislerin hepsi kendini tanima surecinin bir parcasi. Bunlar buyume surecinin bir parcasi, sadece bu surecin hem yasi yok ve her yasta gelebiliyor, hem de bu surec gectiginde her sey biraz daha berraklasiyor.

Ben de bir dönem sürekli böyle hissediyordum. Hatta psikologa gitmiştim ve adam benden bir A4 kağıdına kendimi nasıl gördüğümü sıfatlarla anlatmamı istemişti. Sadece sıfat yazacaktım yani. Abartmıyorum yazmayı bitirdiğimde üzerinde 3 sütun halinde olumsuz sıfatlarla dolu bir kağıt ortaya çıkmıştı. Tek bir olumlu sıfat yoktu. Peki şu an nasılım? Elbette tüm olumlu sıfatları üzerimde toplamış biri gibi görmüyorum kendimi. Hatta psikolog benden bunu istediğimde bir insanı sıfatlarla tanımlamanın aptalca olduğunu düşünmüştüm içimden. Ama farkında olmadan kendimi sıfatlarla tanımlıyordum. Aslında bundan çok daha komplike varlıklarız, yani öyle olmamız gerekmiyor mu? O yüzden kendimde olumlu özellik de aramadım. Neysem oyum dedim. Mesela etik değerlerime aykırı davranırsam eskiden kendimi suçlardım, şimdi "böyle yapmak istedim ve yaptım" diyorum geçiyorum. Bunun da kötü bir yönü var elbette, değerlerin önemini yitiriyor. Kafandaki olmak istediğin o "mükemmel" kişiden uzaklaşıyormuş gibi hissediyorsun veya bazen kim olduğunu bilemiyorsun bile. Ama en azından insanın yüzde yüz siyah veya yüzde yüz beyaz olamayacak kadar komplike bir varlık olduğunu anlıyorsun ve rahatlıyorsun. Şu an ben sıkıldığım için insanlarla "tadında bırakıyorum". Böylesi de iyi değil elbette, biraz yalnızlaşıyorsun ama belki de ihtiyacın olan odur.

İnsanları sıfatla anlatmak aptalca dedim ama biraz mükemmeliyetçilik yüzünden bunlar başımıza geliyor. Bazı "sıktığımız" şeyleri biraz gevşetirsek şunu görüyoruz: "böyle de olabiliyormuş ya. kimse ölmüyormuş, ben yine benim. olabiliyormuş yani".

Sırf kendimi anlatan bir destan döşemiş gibi oldum ama umarım yardımı olur :)

Dostlar güzel yazmış, ayrıca ruhuna bu iyi gelir, ruhunla dinle ama.

youtu.be

özgüvenin zayıf. özgüven artırıı şeyler yapman lazım. spor yap, dağa tırman, denizde iki kilometre açılan amcalara eşlik et, askere git...vb mutluluğu ilkellikte ara.

Güvenlik, stabilite, bakım ve kabul içeren bir cocukluk/ bebeklik yaşamadıysan böyle hissedebileceğin kusurluluk ve terk edilme şemaları geliştirebileceğini öngören psikolojik yaklaşımlar var. Işlevselliğinin bozulduğunu düşünüyorsan bu düşünceler yüzünden terapi şart.
Bazı ruh hallerinin sık rastlanabiliyor olması onu doğal süreç yapmaz. Içimizdeki sağlıklı yetişkini güçlendirip kalıcı iyilik halinde olmak olmayacak iş değildir. Normal olanın iyilik hali olduğunu kabul etmek fikrimce daha makbuldür. Ve hayır depresyon bu değil.

Sosyal mecradan uzaklaş oku izle dinle. Biraz yalnız Kal. Icinden geçen sesi kabullenmek ve aglak bu icten içe isyan eden psikolojini uzerinden At.

merak etme hepimiz ayni hissediyoruz. hele ki mutsuzluk zamanlarinda tavan yapiyor o dusunceler.. takma lutfen

Boş durmaktan bunlar hep.

Olur mu? Olmazsa da ben dinlemis oldum.
www.youtube.com

Electro deluxe

Bizden de trio mrio ve quartet muartet var.

Ucu de cok saglam gruptur.

www.mixcloud.com

coşku ve bas için jazz olmasa da, ska blues türünü öneririm.

Örnek: www.youtube.com

Herbie Hancock'un Headhunters albümü funk caz.

Onun dışında da Wikipedia'da bayağı bir albüm ve sanatçı bilgisi var: en.wikipedia.org

www.imdb.com duygusaldır

(bkz: la science des reves)
(bkz: jules et jim)

(bkz: 8 femmes)
(bkz: ne le dis a personne)
(bkz: Leon) :)
(bkz: La Haine) siyah beyaz kült bir filmdir.
(bkz: Quatre étoiles)

@croswell romantik komedi olarak bana la haine mi öneriyosun:d leon da alakasız ama la haine!!:))))

www.imdb.com
(bkz: Les Amants du Pont-Neuf)

Biraz uzer ama guzel filmdir
(bkz: Poulet aux Prunes)

@zuritamarduk angel-a çook sevdiğim bi film woody allen filmlerini de severim ama midnight in paris ekstra güzeldir benim için. @herkes teşekkürler hepsini izleyeceğim.

Paris'te iki gün'ü izlemediyen bayılırsın. Bi de Le hérisson...

Şarkı Naked Gun'ın şarkısı değil. Naked Gun'da Ghost filminin parodisi kısmında Unchained Melody çalıyordu. Buradaki şarkının sözlerini Google'da arattım, Tango diye bir şarkı buldu ama daha çok şiir gibi, söyleyenin adı yok. Üç farklı yerinden sözler arattım, hepsi bu şiire çıktı. Sözleri burada, kim söylüyor bulamadım
www.vl-club.ru

Doğurunca değil de hamileyken özellikle son zamanlarda şişer ayaklar ödemden dolayı. Sonra iner ama geri. Öyle olsa 7-8 tane çocuk doğuran kadınlar 45 numara ayakla gezerdi.

rahimi gevseten hormonlar ayakta bulunan baglari da gevsetiyor ayrica agirlik artisiyla da ayak kavsinin cokmesi/duzlesmesi oluyor. buyutur sonuc olarak

ablam 9 ay önce doğum yaptı. ve her ayakkabı giydiğinde ayaklarının büyüdüğünü iddia ediyor ama ben inanmıyorum.

Eşimin annesi 3 çocuk doğurmuş ikisi ikiz şu anda ayakları 36 numara. Benim anneminkiler 1 numara büyümüş 39 olmuş ama annem doğumda aldığı kiloları verememiş eşimin annesi vermiş. Kiloyla da büyüyor ayak.

bazı kadınlarda evet. teyzemin de 3 senede ! ikizler + 2 çocuktan sonra hala 36 ama kilo alma verme ve hamileliğin hormonal dengesiyle ayakları büyüyen çok kadın var. annem tosun gibi doğurur her çocuğu son dönem yerinden kalkamayacak kadar kilo alır (gerçi hepsini de verir) her çocukta bir dişi gitmiş, ayaklarına bişi olmadı.
ayrıca ayak büyüyüp küçülebilen bişey, benim kilo verip sıkılaştığım dönemlerde küçülüyor ayaklarım :) bu kadar da dengeli bir vücudum var

Kiloyla alakalı. Yengem, kuzenim, öğretmenim, arkadaşım, teyzem için konuşuyorum. Ayakları büyümedi ve şu an fazla kiloları yok. En kilolusu 62. Diğerleri hep 50 civarı.

@cigerdelen, nedir bu asabiyet kuzum? Ben o cevabı yazarken verilmiş bir hiç bir cevap yoktu, senin cevabınıda gönderdikten sonra gördüm, sana yalancı dediğimi de nereden çıkardın? Benim anneminde 3 yaşayan 3 ölü doğumu 4-5 de düşük ve kürtajı var, 35,5 numara ayakları hala. Şimdi anne ayağı mı yarıştıracağız yani :) ?

evet, dr. ler söyler, genellikle kalıcı olarak 1, 1,5 numara büyür ayaklar.

Gerçekten de öyle derler doktorlar. Herkesinki aynı büyümüyordur ama. Nasıl ki bazıları doğum kilolarını geri veriyor, bazılarının kiloları yapışıp kalıyor; bu da bünyeye bağlıdır. Genlerinde varsa çok büyür, yoksa az büyür ya da büyümez herhalde.

Çocuk sahibi olma isteğimi tamamen silip atan son nokta bu oldu vay be

doğum ayakları büyütmüyor, ayakları büyüten kilo artışı arkadaşlar. doğumda alınan fazla kilolar genellikle sonrasında verilmiyor ya ayaklar büyüyor diye düşünülüyor. halbuki tek büyüyen ayaklar değil. sorsanız "ayağım büyüdü" diyenler doğum öncesi giysilerinin de küçük geldiğini söyleyeceklerdir.

3 doğum yaptım, benim ayakkabı numaram hiç değişmedi. gebelik süresinde bile eski ayakkabılarımı kullanabildim.
ne zaman yaş ilerledi eskiye oranla kilo artışım oldu işte o zaman ayakkabı numaram da beden ölçümle birlikte değişti.

ek: yaş ilerledi dedim ama yanlış bilgi olmasın. kilo artışım yaşla ilgili değil aslında. safra tembellik ediyor, benim yaşam koşullarım değişti yeme düzenimi sapıttım filan.

annemin gebeyken 1 numara büyümüş kalmış
benim hala büyümedi (33. haftadayım)
çoğunlukla gördüğüm gebelikte büyüyor, daha sonrasında normale dönüyor

teyzemin ilk gebeliğinde 35'ten 36 ya, ikincisinde 36 dan 37ye çıktı ve hala da 37 numara giyer.

kendisi 34 beden.

mug warmer getir, Türkiye'dekilerin hepsi usb kablolu olanlar ve dandik, normal fişli getir.

kahveyi sıcak tutmaya yarıyor:

www.brookstone.com

ya da kaliteli tumbler/termos mug(çelik) getir, 10 sene dua ederler sana. Ama ben olsam mug warmer'a ayılıp bayılırdım, hem daha ucuz.

hiç bir şey getirme

Buraya gercekten getirilecek bir sey yok, Amerika'nin unlu bir seyi de yok getiresin. Ben herkese ustunde eyaletin adi ve amblemi olan fincan goturuyorum. Bavul fincan ithalatcisina dondu.

zippo

Bana air max getir aradığım model türkiye'de yok :)

'Uuu, yakiyorsun, isindi mi burasi ne" falan derim, iki guleriz, baska da bir sey dusunmem veya demem. Giysin tabii ki.

Gelin olup giden zaten erkeklerin hedefinden çoktan çıkmıştır , o yüzden rol çalması mantığa aykırı :D

İster gelin olayım ister olmayayım öyle düşünmezdim.

özel bir günümde dekolte giymem -gerçi özel olmayan günümde de giymem muhtemelen de
isteyen istediğini giysinin ötesinde özenmiş giymiş, fıstık gibi olmuşsun derim. zaten arkdaşlarım genelde fıstık gibi.

yani o gün insan başkalarının kılığını dert etmez pek. kendi mutluluğuna odaklanır. birinin giysisi sebebiyle mutluluğu bozuluyorsa, nişanlanacağını/sözleneceğini unutup, "dekolte giymiş"e takılıyorsa zaten nişanlanmasa/sözlenmese daha iyi.

dekolte giymesinden hoşnut olur "uff, çok güzel olmuşsun" derdim. makyajım bozulmayacak olsa gözlerim kamaşmış gibi gözlerimi filan ovuşturur sululuk yapardım.

Dekolte elbiseyi arkadaşının özel gününde giymeyeceksin de ne zaman giyeceksin? bi kadın dekolte giydi diye illaki dikkat çekmeye, aranmaya çalışmıyordur. Güzel olmuştur, yakışmıştır.

e hani dugunde gelin haric beyaz giyilmezdi. ben ordan yola cıktım.

düğünse gelinden başka kimse gelinlik benzeri bir kıyafet giymemeli diye düşünüyorum, evet. gelinliğin özel bir kıyafet olma durumu var ama...
aynı ben gelinliğe dekolteyi de yakıştıramıyorum (bu tamamen benim görüşüm tabi) daha masum, romantik şeyler yakıştırıyorum.
gelinlik = dekolte değil ki.

gelinlik beyaz olur ya, ondan o. yoksa düğünde bak herkes dekolte giyiyordur muhtemelen. gelin de "aa dekolte giymiş" demez. gelinlik direkt beyaz olduğu için, tek beyaz giyen kişi gelin olsun istenir. giyilebilecek onlarca renk varken de gelin özellikle beyaz giyin demedikçe tutup da beyaz giymek gereksiz yani...

erkekler dekolte giymediği için kadınlara sormuş soruyu işte. herhalde damat bey tutup da kimseye "neden dekolte giydin, bu benim özel günüm, benden rol çalıyorsun" demez. :)

Ay nolur isteyen istediğini giysin

arada sevmeyenleri, huy olanları çıksa da genelde severler. ısırmanı falan bile isteyenler çıkabilir bazen. ön sevişmenin olmazsa olmazı gibi bence. birleşme yaşanmadan ısıtmalık :)

sinirsel bir uyarılma değil o. psikolojik.

Mutlu eder de, bilimsel yaklasayim. Bir makaleye gore uctaki sinirlerin bir kismi klitorise cikiyormus. Dolayisiyla meme ile oynamak klitorisi uyariyor. Derecesi kadindan kadina degisir. Buyuk memeli kadinlarda genelde sinir uclari aralari daha seyrektir (nufus yogunlugu gibi dusunun, belli sayilarda sinir var ve belli bir alana dagilacak), bu yuzden zevk almazlar diyemem, alirlar ama bir noktaya dokundugunuzda daha az sinir uyaririrsiniz. Kucuk memeli bir kadinda bir notaya dokunarak daha fazla sinir hucresini uyarirsiniz. Ama tabii ki sinir sayisi da kisiden kisiye cok degisir. Kucuk memeli bir kadinda az sinir hucresi varsa pek uyarilmayabilir, buyuk memeli kadinlarda da fazla sinir hucresi olabilir. Ayni zamanda bu dokunmada algi esigine de bagli. Kolay gidiklanan bir insani daha cabuk uyarirsiniz amaazicik hasinlesseniz cani yanar, sizin icin normal olan sey ona aci verir. Algi esigi daha yuksek kadinlara karsi da hasin olmaniz gerekir, baska turlu uyarilmaz. O yuzden yeni bir kadinda deneme amacli azdan baslayip coka dogru gitmek garantildir.

Makaleyi 6-7 sene once okudum, kaynagi ararim.

oksitosin salgılanmasına sebep oluyormuş. ki kendisi gayet mutlu edici bir hormon.

meme görsel olarak kadının erkeğe hucüm silahı :)
zevk alıyordur belki ama öyle aşırı derece de zevk alanına denk gelmedim. sadece bir tanesi memelerimi tutsana demişti. meme deyince aklıma geldi memede ben olması veya esmer bayanlarda meme ucunun simsiyak olması hiç hoşuma gitmiyor.

Bu yaz ben de yapacağım sanırım aynı şeyi. En fazla canın sıkılır bir daha yapmazsın ama ben genel anlamda kişiye iyi geleceğini düşünüyorum.

yaptım gene yapacağım. muhteşem bir doğa olayı

yaptim. yap. yapin.

Hep tek yapiyorum, kimseye teklif etmiyorum gel gidelim doye. Bir tek cantama teklif ediyorum gel gidelim diye, o da hemen kabul ediyor. En son 2013'te birileriyle tura gitmistim, kapris ve tavir cekmekten bir sey goremeden dondum ülkeye, o gun bu gundur tek geziyorum. Ama hic otel tatili yapmadim, hep gezdim.
19 mayis icin 4 gun izin sansim var, ne yapacagima karar veremedim hala:)

Yaptım, yine olsa yine yaparım. Akşamları biraz yalnız hissediyor insan kendini ama çok da problem değil.

Severek yapıyorum. Özgürlük güzeldir.

Yaptim, gerci dogrudan tatil amacli gitmedim ama gitmelerin sonuna 3-5 gun ben tatil ekledim. Tatile gitmis kadar oldum. Cok da zevk alirim. Hatta soyle guzel bir yerde bisiklet ya da atv kiralayip gezerek, istedigim yerde durarak dogali, plajli dolasmayi seviyorum.

Yaptım bayağı güzeldi,5 günlüktü.güvenli yerlere gittim sürekli gezdim zaten. izole otel içi tatil de değildi bayağı bayağı gezdim. hiç askıntılık yapan da olmadı benim gibi tek tatil yapan pek çok kişi de vardı, akşam yemeklerinde ingiliz yaşlı turistlerle takılıyordum epey muhabbetleri iyiydi. tabi içinde kalan bazı şeyler oluyor, orda çok şirin bir pub vardı tek başıma gitmeye çekinip girememiştim , arkadaşım filan olsa kesin giderdim mesela ama gündüzleri epey iyi keyifli geçiyor. kadınım.

2-3 gün bi otelde kalıp sauna, masaj falan açık büfe yemek yiyip dönmek iyi olabilir. fazlası bayar.

yapmadım ama en büyük hayalim kafa dinlemek istiyorum. :(

cool yalnızlık ile ezik yalnızlık arasında ince bir çizgi var. ben o ince çizginin ezik yalnızlık tarafında olmaktan korkumdan gidemiyorum. aklımda var ama.

4-5 günden sonrası gereksiz bohem bence sıkıyor çünkü ne yaparsan yap. her sene bir dönem muhakkak yapıyorum. tavsiyede ediyorum ayrıca.

Evet. Burada tatilin amacı önemli. Gezip sohbet edip eğlenmekse tek kişi olmaz. Kafa dinlemekse olur.

bir kez yaptım. bu yılda arkadaşlarım iznini ayarlayamadığı için tekrar yapıcam. deneyim olarak söyleyecek olursam, biraz sıkıcı doğal olarak konuşacak kimse olmayınca kendine fazla vakit ayırıyorsun bir bakıma iyi bir bakıma kötü. eğer sosyal biri isen zaten yeni insanlarla tanışır kaynaşırsın. çekingensen işin zor.

Yaptim, milletin kaprisini cekmektense tek yaptim. Iyiki de yapmisim inanilmaz dinlendim. Bu yaz ayni seyi yapabilirim.

Evet aksamlari biraz sıkıcı. Ben gunduz yuzup edip cok yorulup otele geldigimde birsz muzik dinleyip tv izleyip uyuyordum. Belki disari ciksam birileriyle tanisirdim ama yapmadim yattim uyudum oh mis

2-3 kere yaptım. çok sıkıcı
belki dozunda bırakınca (3-5 gün) iyi oluyordur. eğer insanlarla kolay tanışıp kaynaşabilen biriyseniz (ben öyle olamadım daha) eğlenceli olur

ben de yapıcam. zeytinli rock fest'e gidicem.

ne çok tek başına tatil yapan varmış. tüm yalnızlar birleşip hep beraber gitsenize:)

yaptım yine yapacağım

Yalniz bu 5 yildizli oteller single erkek kabul etmiyormus, boyle de bir durum var erkek kisileri icin..

6 saat once baslarken devam etseydin simdiye bitmisti :) Her turlu yapilacak o odev. Bak disari, gunes cok guzel, bitince disari cikarsin. Gec biterse gunesten faydalanamamis olursun.

yapmıyoduk.

son ana bırakıyorduk. sıkışınca eninde sonunda el mecbur yapıyorduk.

pomodoro

pinkket +1

Ben arkadan müzik, dizi veya film dinlerken daha yoğun çalışabiliyorum. Arkadaki ses biraz daha sıkıcılığını alabiliyor. Daha uzun süre önümdeki ile ilgilenebiliyorum. Tabii 3 dakikada bir şarkı değiştirmemek için playlist, radyo, Spotify gibi şeyler açıyorum.

Ama gürültü ile çalışamıyorsan Pomodoro'yu deneyebilirsin, uygulamayı kurunca. 25 dakika kendine hiçbir şeye izin vermezsin, 5 dakika dolanıp gelebilirsin. Ama o da biraz senin disiplinine kalmış bir şey.

Şu anda gaza gelip "Tamam, oturuyorum artık" deyip, bilcümle internet sekmelerini kapamak da bir başlangıç olabilir.

S.ke s.ke.
Yani söke söke yapılacak o ödev.

gece yapılır o ödevler. gündüz vakti zor.

Yüzlerce-binlerce farklı işletmeye fırsat vermek tekelleşmenin değil, rekabetin önünü açar.

rekabeti tabii, minimum yatırım ve doğru stratejilerle hedef kitleye ulaşmanın en kolay hızlı ve etkin yolu internetken rekabete olan katkısı göz ardı edilemez. en basitinden aradığın herhangi bir aleti en hızlı bir şekilde internetten karşılaştırabiliyor farklı fiyat özellikleri görebiliyorken marka ve ürünler arasındaki en geniş seçeneğe en hızlı şekilde bakabiliyorsun.

aksini düşünen insan varsa otursun bir çay koysun.

örneğin bir spor ayakkabıyı istanbulda evime 3 km uzaktaki 60 mağazadan bulabilirim.
internette 3-5 güvenilir siteye mahkumum.
onlar da biri özgün teşebbüs olsa ikisi yabancı başka büyük firmaların trdeki uzantıları.
rekabet denince aklıma daha çok işletmenin çeşitli sebeplerden oyunun içinde kalabildiği bir düzen geliyor, kartel-tekel denince yeni oyuncuların giremediği bir piyasanın üst düzey şirketlerinin aralarında top çevirmesi ve birbirinden ciro kapma yarışı geliyor.
şimdi kim kartelci ha?
argümanım bu kadar.

ikisini de teşvik etmez.............

internet yenilikleri teşvik eder............

sahibinden.com varken sahibinden.com benzeri bir site yapmak sahibinden.com ile rekabet imkanı vermez kimseye...........

bu sahibinden.com'un kartel oluşturduğu anlamına da gelmez..........

öyle bir farklı fikir ile bir yenilik getirirsin sahibinde.com'un müşterilerinin bir kısmını kendine çekersin............

internetteki fırsat henüz keşfedilmeyenin hala keşfedilmeyi bekliyor olmasıdır.............

Açıkçası çok rekabet getiriyor. Sonuçta her yorumu görebiliyorsun her şeyle ilgili ve kararını eskiden olmadığı kadar hızlı değiştirebiliyorsun. Ama şu var, kim daha agresifse o daha popüler oluyor ve popüler oldukça biz de onu daha çok görüyoruz ve burada bir kısr döngüye girebiliyor. Özellikle internetin kendisi ile ilgili ürünlerde tekelleşme de hiç yok değil. Google'dan başka arama motoru kullanan kaç kişi var? Altavista'yı, vb. çok net bir şekilde öldürdü, bazılarını satın alıp kendi altında topladı. Yeni yeni Yandex karşısına çıkıyor hafiften. Gerçi hala kullanılan birçok başka arama motoru da var ama eskinin çeşitliliği yok. Belirli bir kaliteleşme getiriyor, orası açık. Google'ın fırlaması kalite farkı ile başladı ama en son diğerlerinin çoğunu süpürmesi ile sona erdi. Ekşi Sözlük'te Nutella'nın adının en çok geçtiği dönemde, Türkiye'de diğer markaların satışlarının azaldığı bile konuşulduğu bir konferansa katılmıştım. Eğer yeterince viral ve bombardıman olursa, rekabetleşme yerine de tekelleşme getirebilir de.

Pek tabi rekabet.

tepeye cikmisim gibi.

ben daha ilk basamaktayım

4'e doğru tırmanıyorum.

Maslow aynı zamanda der ki eğer bir basamak tamamen karşılanmazsa bir üst basamağa geçirilemez. Örneğin, çok inek biri ne kadar çalışırsa çalışsın 4. adımı geçmeden 5. adıma gelemez.

Zaman zaman değişiyor. Ara ara 5'e de çıkıyorum, genelde de 4-5 arası takılırım, orada da uyku engeline denk gelirim ama tam da şu an 1'de takılıyım.

Edit: Karnımı doyurunca oldum.

maslowa kafam girsin

Bu hıyararşiyi! en son finallere çalışırken 2005 yılında baktığım zamanki durum ne ise aynı boş bakış durumundayım.

fizyolojikte takılı kaldım aga:(

4-5 arası

31 cinsellik sayılırsa 2'ye geçiyorum.

bir unsur yüzünden taban seviyede kalıyorum maalesef.

seks yüzünden tabandayım şu an. onu göz ardı etsek 3. basamaktayim.

malum durumdan fizyolojik

Ek bilgi vereyim. Burada 1'de cinsellik diyor, 3'te de cinsel yakınlık. Buradaki ayrımı iyi yapabilmek gerek. İlk basamakta "cinsellik" olarak geçen şey, göz dönmesi derecesinde ve nefes kadar gerekli olan kısımdan bahsediliyor. Yani mastürbasyonla aslında yapılan şey o kısımdaki cinsellik kısmını halletmek. Hani şu damacanaya hallenen adam var ya, işte, o 1. kısımda. Delicesine açlıktan bahsediyoruz. Nasıl ki besinden kastedilen havyar değil, hatta ekmek de değil, karnının doyduğu ve hayatının idame edecek kadarını yiyebilir durumda olmak; cinsellik dediği de sevgili değil, gözün dönmeyecek ve herkese hallenmeyecek kadar olan libido atma ihtiyacı. "Cinsel yakınlık" dediğimiz Kama Sutra'lı, sevgilili, fakbadili kısım. Orada artık cinselliği ihtiyaç olmaktan çıkarıp zevk haline dönüştürdüğümüz kısım. Yoksa Maslow "Hepsinden tıka basa" usulü ile çalışmıyor; hepsinden minimum bir çıtayı yakalamak zorunda olmaktan bahsediyor.

Bence doğrusu şu:
s-media-cache-ak0.pinimg.com

3 ü geçsem gerisi gelir.

piramit yanlış, doğrusu bu

imgur.com

baya baya 5teyim. kendim bile şaşkınım bu duruma. arada 4 ile ilgili sıkıntılar yaşıyorum, yetişkinlik hayatımın önemli kısmı da 2 ile cebelleşmekle geçti..

en tepedeyim.

fix'd it
imgur.com

4 ile 5 arasinda gibiyim, 5'e ulasmis degilim tam. Gerci neden kendime bu piramitte yer ariyorum ki?

5le 1 arasıyım

(bkz: benzin)

(bkz: mein land)

Zwitter.

herzeleid albümünden herhangi bir şarkı.

-herzeleid
-du reich so gud
-rammstein
gibi.

Moskau
Ich tu dir weh
Rosenrot (klipteki kırbaç sahnesi önceden izlenmeli)

mein herz brennt kesinlikle

asche zu asche
sehnsucht
waidmans heil
benzin
mann gegen mann
du riecht so gut
wollt ihr das bett in flemmen sehen

bunları indirdim.

teşekkürler hepinize.

nedense keine lust çok gaza getirir beni. reise reise de öyle

Keine Lust + 1

Alter mann
Ich tu dir weh +1

penis+1

waidmans heil
mehr
ich tu dir weh

önceki albümlerden söylenebilecekler söylenmiş bunlar da benim son albümden ekim olsun

Göndermem. Gönderini de "Ya bu daha dişini bile fırçalamamış bana mesaj gönderiyor leş gibi ağzıyla" diye düşünür tiksinirim.

Bence güzel şey ama görev olarak değil de içinden gelince iyi.

Bi günaydın öpücüğü olmasa da sevgili kişisine atılır bence

hayır

göndermem

Oyle gunaydin askim, böceğim tarzi mesajlar degil de ayri olduğumuz zamanlarda ilk kim uyandiysa diğerini uyandırmak icin ariyor/mesaj atiyor. Yoksa birimiz sinavlara/yapilacak islerimize/okulumuza digerimiz de isimize gec kaliyoruz.

Gondermem, ararım.

Şu an uzak mesafe ve saat farkı olduğu için ben gönderiyorum. Ama zorla değil, içimden geldiği için gönderiyorum. mutlu oluyorum, mutlu ediyorum.
göndermezsem de neden göndermedin demez zaten artık koca insanlar olduk aştık bunları.
Çok güzel birşey.

benimkiyle arada 7 saat fark olduğu için aynı vakitlerde uyanma şansımız zaten olmuyor. O uyandığında ben çoktan uyanmış oluyorum, o uyanmadan bazen yazıyorum günaydın diye, bazen de kendi uyanınca yazıyor. pişman değilim, hatta hoşuma gidiyor.

Bencileyin hiiiiç önemi olmasa da ve bunu belirtsem de, eski sevgili kişisi ilgisini gösterme biçimi olduğunu iddia edip ısrarla sürmüştü

Ben de, odun muyum ben diye düşüncelerle günaydın yazıyodum

Garim nası bbişeyse

Ararım esas tercih aramaktan yana, ama sabahları insan işe yetişme stresi vs oluyor o yüzden kalkar kalkmaz olmasa da 1-2 saat içinde mesaj atarım genelde. İçimden geldiği için yaparım rutine bindiği için değil. Sevgiliye mesaj da mı atmıyağh.

arada güzel oluyor.

bayanım çok yakın erkek arkadaşımla arada içimizden gelerek birbirimize atarız. sabah uyanınca ya da koşturmaca işinde öyle bir mesaj almak çok harika bir şey bence :) kesinlikle güne pozitif başlıyorsun.

ha buarada eski sevgilim bir kere bile atmamıştı. uzun yıllık bir ilişkide bence bir kere bile atmamış olmaması da büyük eksiklikti.

her sabah muntazaman 'günaydın' diye mesaj atmıyorum ama günyadın diye giriş yapıp uyandın mı napıyosun diye devam eden bi mesaj atarım,ya da ararım.

ben göndermiyorum ama alınca hoşuma gidiyor. yalan yok :)

Gönderirim. Zaten sabahları ya mesajla uyanırım ya da ben gönderirim. Hatta bir arkadaşım alıştırdı, onun sayesinde sesli mesaj gönderiyorum. O arada özel ve güzel bir iki şey de söylerim günü güzel başlasın ve gün içinde canı sıkılırsa dinleyip moral bulsun diye. Göndermese kızmam, alınmam ama ilk 1-2 saatten sonra merak ederim acaba başına bir iş mi geldi diye. Pişmanlıkla ilgim yok, her sabah içimdekileri söylemek, mutlu etmek ve mutlu olmak için ayrı bir fırsat bana.

o ney?

Görev belleyip yapmıyorum ama arada içimden gelince gönderiyorum. Pişman değilim.

ekseriyetle günaydın mesajları bana geliyor, iş dolayısıyla daha erken kalktığım için. çünkü sevdiceki uyandırmak istemiyorum ben kalktığımda. o kalkar direkt yazar. şu anda da öyle. çok güzel de oluyor sabah sabah o mesaj.

şey gibi, taze kahve çekip de onu pek bir güzel demlemişsin de o koku tüm eve yayılmış.

bunu çocukça buluyorum denmiş yukarılarda, doğrudur. bu yüzden güzel zaten.

codeshare yapmış, iyidir iyi united

monkey +1 kesinlikle united. forza united. monkey haklı.

Airfranceye güvenme zaten monkey'e güven! Ben hep oyle yapıyorum!

monkey haklı. +1 de benden aldı.

Monkey'nin her sözünün altına imzamı atarım. Monkey'nün sözünün üstüne söz olmaz. Susacaksınız!!!

bugüne kadar hiç bir şeye monkey'in cevabına katıldığım kadar katılmadım.

iyice bokunu çıkardiniz herşeyin. simdi gelip sileceksiniz bu cevapları bi de. önemli birsey soruyoruz surda.

allanpoe doğru diyor beyler.

@allanpoe +1 kesinlikle katılıyorum.

Allanpoe +1

İlk 3 gün ben de destekledim arkadaşlar ama allanpoe +1

allanpoe nun haklılığının önünde diz çöküp tövbe ediyorum

Kullandım. Fena bir havayolu değil. Bence Air France'a da güvenebilirsiniz. Daha önce biri burada duyuru açmıştı "Air France daha önce kaza yaptığı için yeniden kaza yapmaz" diye ve çok dalga geçilmişti ama konu ile ilgili bir çalışma yaptık, o çalışmada havayollarının uçak kazasının hafızasız dağılımlardan olmadığını gördük. Bunun anlamı da şu, bir havayolu en son ne zaman kaza yapmışsa o zamandan itibaren dikkati daha da yoğunlaştırıyor. Burada Air Asia gibi olasılığı çok az istisnaların da olması çok garip şeyler. Özetle, nedenini bilmiyoruz ama bu duyuruyu açan arkadaşın mantığı doğru imiş.

United Airlines'a gelince Amerika'nın her şeyi dava açmak üzerine olduğu için, en ufak şeyler için anonslar duyuyorsunuz. 3 kere "Türbülansa girecek" uyarısı verdiler, ben de kendimi kenetledim "Bu kadar uyarı verdiklerine göre ne biçim şeyin içine giriyoruz" diye ama daha önce diğer hava yolları ile bunun 10'da biri sallanmadığımız halde kimse başlarına bela olmasın diye uyarma zorunluluğu hissediyorlar. Bu bizim alışkın olmadığımız bir şey diğer hava yollarından. Hostesleri de daha ciddi.

monkey hayatımda gördüğüm en haklı insan.

ama illa bir sıralama yapıyorsak 2'ye de allanpoeu koyardım.

hiç bu kadar haklı olmamıştım

Bak , realist dusunelim.

o kek asla ya pıl maz.
Yapılsadaa yen-mez.

Yerine sevişilir.

kek kotu bir ornekti aklima gelmiyor iste. size soruyorum

neden evde ?
dışarda olsa ya zaten hep evde buluşmuyor mu herşeyi evde yapmıyor mu bu çiftimiz?
yada yine kapalı bi alan aktivitesi geleneği olsun ama bu alan ev olmasın gibi...

kostümlü parti yapsınlar.

ya evde yapilacak birsey olursa daha rahat olur. hem disarda yemek yersin icersin gezersin.. baska napican..

butun gunu kapsayabilir

evde geleneksel ne yapılcak allasen. sakarya/serdivan'da yamaç paraşütü diyorum ben.

soyle birsey mesela bi kagitta 4-5 tane karsi taraf ile ilgili sorular oluacak bi. her taraf kamera karsiinda bu sorulari yanitlayacak diger taraf dinlemeycek ama bunlari. 1 sene sonra o videolar izlenicek.

beyler bayanlar burda istedigim sey senede bir kez yapilacak birsey olmasi

icki icmek film izlemek x yere gitmek degil. bunlar surekli yapilan seyler yani.

Birbirlerine mektup yazıp senede bir gün el yazısı mektup verebilirler. Bir şarkı ve bir tatlı belirleyebilirler. O şarkı ve tatlıyı sadece senede bir gün kutlama amaçlı dinleyebilirler, dans edebilirler, yiyebilirler. Evin içinde scavanger hunt güzenleyebilirler. Hediye alırlar, onu saklarlar, ipuçları ile hediyeyi buldurmaya çalışabilirler. Kendilerine özgü bir sevişme ritüeli varsa onu deneyebilirler ama çok özlemeyecekleri, senede bir özlenecek bir şey olabilir.

Ama burada bir de uyarı, senede bir gün onu yaparken, senenin o günü ruh halinizin ona uymayacağı bir güne denk gelebilir ya da senenin başka bir günü coşup yapmak isteyebilirsiniz. Bir de bir noktadan sonra görev gibi olabilir.

Bir vidyo kaydı yapıp ilişkinizi anlattığınız, onu 1 sene sonra seyretmesi için vermek ve birlikte seyretmek. Ya da Önceki sene yazılan mektubu ya da geleceğe gönderilmiş sms'i o gün okumak.

Aklıma hep kalıcı olabielcek şeyler geliyor. O gün yazılar ses kayıtları vs yapmak, ileriki senelerdeki geleneğe kalsın diye.

Birbirinizin sırtına resim çizmek. Suluboyayla. Kadın erkek, erkek kadın kıyafetleri giymesi. Chatroulette gibi yerlere girip bütün gün insanlarla konuşmak çift halinde.

senede 1 gün evi boyayabilirler :D

el yazısı mektup +1

çıplak olarak twister oynasınlar. hem eğlence, hem aksiyon, hem de vücutların akrobatik etkileşimi.. hepsi bir arada. nesilden nesile aktarılır bu gelenek daha sonra da

kasma bu kadar. bir problem olmaz.

benim için olmaz heralde. ama yine de her zaman gidilmeyecek bir yere gitmeyi tercih ederim. bi de sessiz sakin bi yer olsun.

ilk buluşma biraz daha nezih bir yeri hak ediyor. nezih diyorum bak, pahalı değil.

İşin içinde biraz romantizm olacaksa eğer köfteyi beklerken gelen acılı ezmeyi ekmeğe sürüp yerken olmaz sanırım. Ayıp değil ama gereksiz bir hareket sanki.

Beklentim oralara gitmek olmazdı tabi ama sorun olmazdı sanırım. Bir de kebabı güzelse mis. Yine de beklentim orası olmazdı dediğim gibi.

hani o yerin bir ürününün methi geçmiştir aranızda mesela olmaz mı yine de

ı ıh olmaz
kafe bistro tarzı bi yer daha makul

ya abi sonra da yersiniz o mekanın ürününü. ilişkide her şey yolunda giderse işler öyle bir hal alacak ki sushi mi yesek diye düşünürken hatun seni ümraniye'ye pide yemeye götürecek falan... olan şeyler bunlar.

"date" klasmanında bir ilk buluşmaysa garipserim, özensiz bulurum. tanışma ilk buluşmasıysa normal bence.

hiç kasmayın soğana beleyin ağzınızı kokoreççide

Ne kadar konusu geçse de olmaz bence ya Daha salaş daha sakin yerler olabilir
balık ekmek bile daha iyi bence

Ay bilemedim

Anlamıyor olabilirim vurmayın wing tzun biliyorum döverim.



Abi içinden nasıl geçiyorsa onu yap


Hem zaten bu konuda depresyonda biriyim buluşsaydık da köfteci olsaydı
pislik ya :(

"Mis, ağzının tadını biliyor bu adam" derim. "Gönlüme olduğu kadar mideme de hitap ediyormuş" derim. Yemeği romantik yapan şey ambianstan öte yemeğin nasıl yendiğidir. Dürüm yerken iki cilveleşirsin, iki karşılıklı sırnaşırsın, yemeğin en güzel yerinden ona ayırırsın, birbirinin gözünde "Yemek bitse de tatlı olarak seni yesem" bakışını görürsün, en ala şarapevinden daha doğal romantik olur. Tabii bu başka şeyler de kötü demek değil. Ben yemeğe genelde "Geçsin de, bir an önce dokunabileyim, yiyelim çabuk, kalkalım" olarak bakıyorum.

olmaz, daha uygun bir yere gidin. tabii hatuna da bağlı ama dediğim gibi ben kebapçıya gitmezdim.

yukarıda dediği gibi bunun parayla alakası yok, sahilde simit çay kebapçıdan çok daha iyidir.

ben yaptım bunu. mexican usulu bir restauranta gidecektik, nezih sakin bir yerdi, güzel manzarası vardı. genelde sakin olduğu için rezervasyona falan gerek yoktu. Gittik bir baktık kapanmış restaurant:) çevrede köfteci ramizi gördüm oraya gidelim dedim ve gittik. sonrasında bi 6 ay bu köfteci ramiz bana laf sokma olarak geri dondu. zuuzuuzahah
bir erkek olarak uygun değil diyorum

Bana da öyle oluyor artık ''yav he he'' diyorum içimden , uzatmıyorum, karşımdaki insana bağlı tartışmaya girip girmemem. Bazısı boş yere enerji sarfiyatı çünkü, anlatsan da anlamaz.

bende öyleyim insanlarla tartışmaya hatta yüksek sesle konuşmaya bile gelemiyorum hemen oradan uzaklaşıyorum sanırım artık 'kafam gürültü götürmüyor' :D :D