soru tam anlaşılmıyor.
-katılımcı sayısının yanlarında aldıkları notlar var ve bunların yanına üstteki gibi değerlere göre "çok iyi","orta" vs. mi yazdırmak istiyorsunuz.
-100 üzerinden 20 nasıl çok iyi oluyor burası kafa karıştırıcı.
-aldığı not 20 üzerinden 5 ise %25 gibi bir şey mi olacak
bunların cevaplarının ve tam olarak nasıl bir şey istediğinizi anlatanbir excel dosyası gönderirseniz yardımcı olalım.

şöyle 40 katılımcı var bunlardan 20si eğitime çok iyi demiş 10 kişi iyi 5'er kişi orta ve kötü demiş bu değerlendirmelere göre eğitimin kalitesi 100 üzerinden kaç olabilir. bunu hesaplamak istiyorum. bu arada çok iyi=4, iyi=3, orta=2, kötü=1 kat sayı sanırım.

Önce kalite için bir eşik gerek. Örneğin, sadece "Çok iyi" ve "İyi" kategorilerini başarı ölçeği olarak alabilirsin. Belki de, "Orta" da senin için başarıdır, o zaman "Kötü" olmayan her şey başarılı olabilir. Buradan, Countif veya Eğersay ile bunların kaç tane olduğunu saydırmak gerek önce. O da yukarı da verdiğin veriyi oluşturur. Buradan, artık eşiğine göre, "Çok iyi", "İyi" ve "Orta"yı başarılı varsayıp, toplam cevaplara bölebilirsin. (20+10+5)/(20+10+5+5) ile Orta'yı katarsan %87.5 bir başarı olmuş olur. Eğer "Orta" senin için başarısızsa (20+10)/(20+10+5+5) ile %75'lik bir başarı olmuş olur. Bunu da Excel'de toplam alarak yapabilirsin.

Bunun dışında kategorileri ağırlıklandırabilirsin. Örneğin, "Kötü" 1 puan, "Orta" 2 puan, "İyi" 3 puan, "Çok iyi" 4 puan olabilir. Buradan alınan toplam puan, 20*4+10*3+5*2+5*1=125 olur. Bunu da kişi sayısına bölerek, 4 üstünden ortalama bir puan elde edebilirsin. 125/40 = 3.125 gibi bir skor elde edilir. Bunu da 25 ile çarparsan yüzde kaç başarı olduğunu bulabilirsin. 25*3.125 = %78.125'lik bir başarı olur. Bunu da Excel'de verdiğin tablolarda, yukarıdaki dört işlemlerle yapabilirsin. En karmaşığı, 20*4+10*3+5*2+5*1 yerine sumproduct veya topla.çarpım kullanılarak yapılabilir.

Önemli olan kalite ve başarı tanımı. Çok çeşitli tanımlar, çok farklı sonuçlar verebilir başarı için. Bu da doğru veya yanıltıcı olabilir.

Teşekkürler, @aychovsky sorun çözüldü.

Hasta oldun da mı kötüleşti, durduk yere mi kötüleşti? Durduk yerde kötüleşti ise klasik yöntemler işe yaramayabilir ya da başka sorunlar olabilir belki, doktor iyi olur. "Hasta oldum, olacağım" ise ballı süt, zencefil limon, ıhlamur, adaçayı gibi şeyler iyi gelir. Her şekilde bal zararlı olmaz herhalde.

bepanthen pastil al

çare ballı zencefil !!! mö. 3000'den beri kullanılıyor. kleopatranın mezarındaki tasta bile ballı zencefil cıkmıs. bir de bunu dene.

baskıya dayanamamak patlamak

tag heure saatlerinin sloganı bu arada

Slogandaki gibi, baskılar sizi yıldırmasın diyor.

baskı altında catlamaz da diyebilir o zaman

Baskı altında kendini bırakma" gibi. Örneğin, çok yoğun sınav dönemi olan bir öğrenci bu yoğunluğa dayanamayıp sinir krizimsi şeyler geçirirse "crack under pressure" yapmış olur. Ya da bilgi almak için işkence yapılan biri, bilgiyi itiraf ederse "crack under pressure" olmuş olur.

"crack" burada "çözülmek" anlamında kullanılıyor.

baskıya dayanamamak

bence bu iş ilanı "baskıya dayanabilir/baskı altında çalışabilir" demek istiyor

bazı insanların sonradan "keske bunu söyleseydim" dediği seyleri tartışma sırasında söylerim, ama sonrasında da kendi keşkelerim arada sırada olur

hazır cevabım. dumur eder bırakırım genelde.
arada duygusal ilişkim olan biriyle tartıştığımda bazen sonradan şöyle şöyle deseymişim dediğim oluyor ama nadir.

şunu da deseydimcilerdenim

%80 hazırcevap, %20 keşkeci.

hayat tecrübesi etkili, biraz da karakter yapısı.

Bir an dude sorusu gibi geldi, korkmadım desem yalan.

Bol bol kavga değil de argümanlı argümanlı tartışmaları becersem de beceremesem de çok severim ama hiç hazırcevap değilim. "Bu da sana kapak olsun" yeteneğim yok. En fazla "Cart, kaba kağıt", ötesi yok. Sonradan da "Keşke şunu deseydim" demiyorum, demek ki hazırcevap olmadığım gibi, uzun sürede bile cevap bulamıyormuşum.

ingilizce biliyorsaniz size sunu oneriyorum;
www.coursera.org
bir kismini takip ettim. cok sey katiyor insana

kazandığım ve kısmen kaybettiğim bir özellik. abim kava kuvvet kullanınca bende çene ve argüman gelişti :D

ben biyolojik olarak herkeste aşağı yukarı benzer bir beyin, dolayısıyla benzer yetenekler olduğunu düşünüyorum ancak pratik yapmak, ilgi duymak ya da zorunluluk gibi nedenlerden belli yanlarımız diğer yanlarımızdan daha fazla gelişiyor.

bir zamanlar bu konuda gerçekten fenaydım. küfür yerdim bazen. ama bu özellik çok iyi bir özellik değil söyleyeyim. ben kognitif anlamda artık aynı seviyede olmadığım, aklım dağınık olduğu için üzülüyorum sadece yoksa gerçek anlamda münazara özelliği taşıyan etkileşimler dışında bu insanı ergen duygusallığına iten, üzüm yemek değil bağcı dövmek isteyen bir özellik ve en büyük güdüleyici faktörü de haklılığını empoze etme isteği. haklıysan da iyi bir şey değil bu. insanlar "aa doğru" demek istemiyorlar sırf bu kadar jerk olduğun için ve hiçbir anlamı kalmıyor. ilişkiler için iyi değil.

cuk oturtanlardanim, fazla insan kalmiyor etrafta ama tartismayi yapan insanlar bir sey hakkinda konusup, fikir paylasmaktan ziyade karsisindakini alt etme cabasindalar. bu yuzden lafi koyuyorum.

örneğin gibi bariz olunca katılıyorum ama bazen alternatifleri düşünememiş oluyor insanlar alternatif vermek de doğru olabiliyor.

Senin gibi düşünüyorum ben de

+1

şurda bi örneği varmışta kaçmış yazan kişi..

www.eksiduyuru.com

once bi sakince dusunmek lazim. evet bazen ayrintisiz cevap verip gicik oluyorlar ama sonucta o da cevap. bence hakaret etmedigi surece sorun yok. alakasiz cevaplari da uyarabilirsin zaten.

verdigin ornekte alakasiz bir cevap vermemis ama pek duzgun bir cevap degil. masaustu her zaman daha ustun gercek bir oyuncu icin. fazla seyahat edip oyun oynamak istiyorsan laptop dusunulebilir mesela.

diger cevap kendi fikrini verecekse avantajlari ve dezavantajlari da vermesi daha iyi olur ve uslup da onemli tabii.

not: basligi sorunla alakali yapsan daha iyi olur bence. mesela "Eksi duyuru'da cevap olarak akil vermeye calisan insanlar". bak bu da senin dedigine geldi yine :)

Bak dostum sen verdigin ornegi bile tam analiz edememissin. O kadar fazla insan var ki oyun laptopu alirsa tipki masaustu gibi hicbir fark olmadan senelerce catir catir oyun oynayabilecegini sanan.

Her ihtimale karsi insanlar kendi fikirlerini belirtiyor veya bir gercege parmak basiyorlar onlarin bunu yapmasinda zarar yok (her zaman olmasa bile) fayda var. Ne zaman bu kadar tahammulsuz olduk.

Montla sic. Bu da benim alakasiz tavsiyem.

soru gizli bir kabul içerdiği zaman ben o bahsettiğin boktan takıma girmekte beis görmüyorum. bahsettiğin her durum örneğindeki gibi ise katılırım ama birisi kalkıp "elma diğer sebzeler kadar lezzetli değil" tarzı elmanın sebze olduğu kabulü gibi bir kabulü dayatır ama bunu elma örneğindeki gibi bariz bir hatayla değil gizli yapmaya çalışırsa iş değişir.

gizli önkabul, silojizm, demagoji... bunun olabildiği bir soru varsa cevaplara sana ne amk deme hakkını muhafaza edemez. böyle yapmamışçasına senin eleştirinle çok duyuru açılıyor. sen öyle yaptın demiyorum ama ben cevap verirken bunu da gözetmek durumundayım.

edit: yoğun türkçe katliamı

verdiğin örnek için doğru. cevap veren kişi şu nedenlerle masaüstü alsan daha iyi olur ama illa laptop almak istiyorsan şu modele bakabilirsin gibi bir uslupla yazsa yazacağını daha uygun olabilir.

bunun dışında mesela komşu şikayetleriyle ilgili duyurular oluyor. 20 cevap varsa 15'i adamın şikayetinde haksız olduğunu söylüyor. gönül ilişkileriyle ilgili olan sorularda da aynı şey geçerli. bu tür gündelik hayaťla ilgili olan duyurularda kendi fikrini belirtmen gerekiyor.

insan bi soru soruyorsa farklı görüşlere ve alternatiflere de açık olmalı. sadece tek bir cevabı olamaz her şeyin. illa ki soruya doğrudan cevap verenler de olur, farklı alternatif sunan da olur. adamın vereceği cevabı değiştiremezsin, aşırıya kaçmadığı sürece bırak yazsın bir şey kaybetmezsin. hiç yazmamasından daha iyi bence.

evet, bikaç sene önce aktif kullanırdım duyuruyu o zamanlar silinirdi bu cevaplar, şimdi tekrar girmeye başladım bi baktım o saçma cevaplar gitmiyo, gerçi o zamanlar da biraz şeyi çıkmıştı bu silinmelerin demekki ortası bulunmuyor. yani farklı cevaplar falan kabul ama, şakalar, komiklikler olsun diye uğraşanlar, akıl verdiğini sanan insanlar da sıkıyor.

biraz sert yazmışım soruyu, o yüzden problemim tamamen alternatif sunulmasıyla ilgiliymiş gibi anlaşılmış. alternatif bence de güzel bir şey dediğiniz gibi, kimi zaman (cevaplardan birinde bahsedilmiş) hakikaten daha iyi bir sonuca veya daha az derde yol açabiliyor. cevaplar şöyle olsa (yine cevaplarda biri bahsetmiş): "laptop önceliğinse şu şu modeller iyidir ama oyun için masaüstü tavsiye ederim" gerçekten buna sinirlenmek tahammülsüzlük olur, hiçbir sıkıntı görmüyorum. ama soruyu soranın soruyu ne amaçla sorduğunu bilmeden alakasız fikir belirtmesi bana saçma geliyor yahu. yine örneğe geri döencek olursak; belki evimde çok güzel bi masaüstü pc'im var ama çok param var ve yanımda taşımak için laptop da almak istiyorum. hal böyle olunca ben o kişinin ukalalığna sinir oluyorum yani. neyse cevaplar için teşekkürler.

@floydian DOSTUM ben de diyorum ki sen benim duyurumu analiz edememişsin. tavsiye değil düşünce sormuştum çünkü, tamamen alakasız. ha ben sinir etmek için bilerek yazdım diyorsan senin de canın sağolsun.

Verdiğin örnekte biraz bulanık bir durum var. Masaüstü demesinin gerçekten mantıklı bir sebebi de olabilir, dalga geçme amaçlı da olabilir. Örneğin, bir kişi burada "Kediyi nasıl yıkayayım" diye sormuştu, bir kişi "Yıkama sakın!" dedi ama ikna olmamıştı. Arka arkaya birçok kişi "Yıkama sakın!" deyince ikna oldu. Burada da gerçekten masaüstünün bir nedeni olabilir. Ancak bu nedenleri açıklamayıp sadece kendi kafasındaki söyleyip kaçanın niyetini algılayamıyorum. Burada bir niyet arıyorum çünkü asıl üzüldüğüm kısım birisi bir soru sorduğunda neden açıklamak yerine aşağılamaya, dalga geçmeye hazır bir güruh var. Örneğin, sık sık gördüğümüz "Mağara serin miydi kardeş" bunun en hafiflerinden biri. Birçok kişiden "Soruyorum, sorduğuma soracağıma pişman oluyorum" gibi mesajlar aldığım oluyor. Dolayısıyla, normalde yukarıdaki konuşmadan alternatif önermesini, yapılacak bir yanlışı engellemesini beklerken, kullanılan kelimeler ve nedenlerinin açıklanmaması, sadece lafın sokulup kaçılması nedeni ile kızmasam da pek hoş bakamıyorum, üzülüyorum bu duruma. Bu şekilde doğru söylense, ne olur? Yukarıdaki soruyu soran olsam, "İyi de neden?" demeye çekinirim; "Cevabını yine döver gibi söyleyecekse, ben aptal kalayım, daha iyi" diye düşünürüm. Açıkçası nedenini de anlamıyorum.

Aslında gitmek iyidir tabii ki de, genelde ben "Bir kere olursa şartlardan olmuş olabilir. İkinci kere olursa giderim" yapıyorum. Eğer bakire değilsen ve düzenli smear, vb. kontrollerine gitmiyorsan, şimdi git. Hem bahane ile smear de yaptırırsın, test olur. Hem de regl sonrası en güzel zaman. Ama bana olsa "Bir daha olursa, kesin doktora" derim. İkincide de aynı şey olursa giderim.

Tebrikler. Hamilesiniz

@Frederick neyse ki o ihtimal dahilinde degil

Hiçbir problem olmaz. Önemli olan miktarı. iğrenç olabilir fakat en az yarım çay bardağı kadar kanamanız oluyor ise sıkıntı yok. Ister 2 günde ister 5 günde olsun.

strese bağlı olabiliyor

ya yalan yada cvsinde hile yapmis. 3. sinif turk firmalari bile bu kadar cabuk is degistiren insanlari kafadan elerken, o saydigin kurumsal firmalarin hicbiri kapisindan dahi iceri sokmaz.

Özel sektörde, eğer bulunduğunuz kurum size statü veya birtakım başka avantajlar sağlamıyorsa, sadık olmak zorunda değilsiniz. Onlar sizi para getirdikçe tutarlar, eskisi kadar ya da yeni gelecek bir kişi kadar işe yaramadığınız anda kaç yıllık çalışan olduğunuza bakmazlar bile. Bu yüzden, bir fırsat gördüğünüzde atlamak normal. Kurumlar zaten işçi sadakatini sağlayabilmek ve işçi devir oranını düşürebilmek için "görünüşte" yırtınıyorlar. Uygulamada tam tersini görseniz bile, stratejik toplantılarda "Nasıl çalışan sadakati sağlarız" deyip, bir gün sonra kendilerine dönüyorlar. Bu bir gönül işi değildir, para ve diğer avantajlar işi tamamen. Birtakım çalışmalar diyor ki, insanlar para ve sosyal normları karşılaştırdığında sosyal normları üstün tutuyorlar. Bu nedenle, kurumsal olabilen firmalar da çalışan sadakatini sağlayabilmek için işin hissedilen kısmını para değil de, sosyal normlar üzerine oturtmaya çalışıyorlar. Örneğin, sosyal sorumluluk projeleri bir firmanın müşteri gözünde parasal normlardan çıkarak sosyal normlar üzerinden oynamaya başladığının en net göstergesi. Bunun çalışan versiyonu da var; piknikler, geziler, vb. gibi şeylerle çalışanların sosyal normları üstüne oynayabiliyorlar. Örneğin, Robert Koleji bunu başarması ile ünlüdür. Özel bir okul olmasına rağmen 20-30 yıllık öğretmenleri vardır; öğretmenlerin orayı bırakması için başka bir yerden bayağı yüksek para istemektedir; çünkü orada işte değil, evde hissetmektedirler. Öğretmenlerin ayrılma oranı diğer okullara göre çok çok azdır. İşi para değil, sosyal bir ortam olarak görürler. Bu da okul yönetiminin başarısıdır.

Bu adamın durumunda ise nasıl zıplayıp sıçradığını bilmiyoruz, belki daha önceden tanıdıkları vardı ve "Biraz tecrübelen, öyle gel" dediler adama. Belki de kendisi başardı.

Daldan dala'nın şöyle bir dezavantajı var; bir işveren olsam ve önüme 3 yılda 4 iş değiştirmiş biri gelse "Bu bende de durmaz ki, niye yatırım yapayım" derim. Bunun istisnası ise yükselmeler. Bu adam dandik firmalarda dolandıysa, ben de kurumsal bir firmanın İK'sı isem, o zaman kabul edilebilir. "Bu adam ait olduğu yeri aramış" dersin. Ancak, senin düzeyindeki firmalarda fır döndüyse ve o kişi bir superstar değilse yatırım yapmazsın, çünkü geçmişi güven vermiyor. Adamın bundan sonraki işi bu kadar hızlı olamayabilir.

Sektörüne bağlı olarak değişmekle birlikte, bir işte geçirilmesi beklenen ortalama süre 2 yıldır. 2 yılda yükselme olmazsa çalışanlar genelde gitmeye meyilli olurlar. Çünkü sosyal normların üzerinden seni kazanmamışsa, bu iş tamamen para ve daha iyisini verene gitmekte bir sorun yok. Bu yüzden de, herhangi bir firmaya sadık olmak zorunda değilsin.

daha iyi imkanlar saglanan yerlere gecmek yerine ayni sirkette kalmaya sadakat degil aptallik denir. ayrica sadakat da neymis?

www.borsagundem.com

Olmuyorum.

pek değil

Aksine,hoş buluyorum.

olmuyorum. tatlı bi kadın bence.

burcu bakdur dedikleri mi bu? hiç izlememiştim, sözlükte konulu videolara çıkıp duruyor, oradan tanıdık geldi. kız güzel ama videoya 1 dakika sabredebildim, kıl oldum. sevmiyorum bu tip videoları. komik ya da eğlenceli değil. kendisiyle çay içerim ama.

billur bolu hayranı olduğum için sevemedim, biraz zorlarsak gıcığım da denebilir.

10 dakika önce youtube kanalını izlerken dayanamayıp kapattım. Sebebi yok, belki ses tonudur bilmiyorum.

gıcık az kalır. itici ötesi. evlat olsa sevilmez.

oluyorum. daha doğrusu yaptığı videoları beğenmiyorum, çok boş.

Başıma bir şey gelmeyecekse uyuz oluyorum ben de

sıkıntı kızda değil video serisinde yaratılan tavır genel olarak ayar ediyor adamı.

olmuyorum

ben olmuyorum, çok da güzel buluyorum bir de.

gıcık falan olmuyorum. gayet hoş ve sempatik.

Oluyordum ilk başta, sonra du bi izliyim dedim iyce. Arada komik gelen yerler var videolarında. Kararımı olmama yönünde güncelledim böylelikle.

Kız çok tatlı ama Nedir?'den bir şey anlamadım. Videolardaki muhabbet anlamsız geliyor. South Park suratı ile izliyorum.
ak-hdl.buzzfed.com

Seviyorum ben. Video tarzını da seviyorum. Gıcık olanı anlarım ama böyle video metni yazmak kolay değil, okumak da kolay değil. Kaç kişilik bir ekip var bilmiyorum ama yaptıkları laf ebeliği herkesin harcı değil. Çok bilgilendirici değil sonuçta, komedi amaçlı bir şeyler; ama klasik "abi, ben çok komiğim yaa" diyen adamlar üretemez böyle video. Herkes de bu kadın gibi oynayamaz o yazılanı.

Özet: kızın tarzını da cesaretini de özgüvenini de seviyorum. takipçi değilim tabi, böyle birileri link verirse denk geliyorum.

Not: billur bolu'ya ayrı hastayız.

ilk defa gördüm. gıcık olmadım.

kızı ilk defa şimdi izledim, genel bir fikir veremeyeceğim ama burada yazılmış olan teksti beğendim kızın alaycılığını da. carlin deyişiyle kız "it's bad for ya" diyor. diyecek tabii. hep kolbastı mı oynıcaz.

kızın kişiliğine gıcık olmuyorum, ancak kadroya katılış hikayesini anlatırken sanki nedir projesini bunun üzerine kurmuşlar tavırlarını yanlış ve cezalandırılması gerekli buluyorum. nedir projesi bunların elinde olan birşey değil. tam google'lık bir yaklaşımla önce ünlü olup sonra üzerlerine çöktükleri bir proje.

ama onun dışında senaryo'yu yazan çocuk yani sanırım bunun sevgilisi(emin değilim ama türkiye de işler genelde böyle yürür. dedikodu fikir benimkisi, bi' nevi yaftalama) onu başarılı buluyorum, tam bu kızın üslubuna göre yazıyor ve çok ince, şık aksiyonlar çıkarıyor. yani gayet çalışılabilir bir ekip.

ancak kızın yaklaşım biçimine gıcık oluyorum.

Gıcık olmuyorum ama beğenmiyorum da. Amaç komiklikse, komik değil. Ne yapmaya çalışıyorsa yapamıyor, bana bomboş geliyor. Bir de gülümsemesi. Bu kimisinde doğal durur, ama onunki bana samimi gelmiyor. Insanların bu kadar çabuk hoş, sevimli filan bulmalarına hayret ediyorum.

oluyorum,
önceki kadın daha sempatikti ve hareketleri bunun gibi yapmacık değildi.

ilk izleyince pek sevmemiştim, sonra bikaç kere denk geldikçe sevmeye başladım gibi oldum. hala tam karar verebilmiş değilim aslında, yutub'ta abone değilim ama bi yerde denk gelince son izlediğimden itibaren izlemediğim videoları izliyorum. hiçbi videosu tam olarak "heh, budur" dedirtmedi, geneline eh iyiymiş dedim. en çok da sonbahar nedire güldüm, özellikle 3.40'ta başlayan nuri bilge esprisinde kahkaha attım; tek budur kahkaham.

bilmiyom benim de kafam karışık, bi videoda tatlı geliyor bitanesinde itici. aynı videoda bile değişiyor fikrim. şeytan tüyü meselesi galiba, bilemedim.

bu arada kız şu an starda okana konuk. haberiniz olsun.

antipatik ama enterasan.

evet olaya noktayi koyuyorum. bu kiz yildiz tilbeye benziyor haci. yillardir dusunuyorum lan bu kari birine benziyor diye sonunda buldum. yildiz tilbe lan bu.

gıcık olmuyorum. bana tatlı geliyor.

diğer kadın daha iyi bundan. komik ve samimiydi o. bu çok zorlama, haliyle itici.

"Verse s...... miydin" sorusuna Evet yanıtını vererek dip noktayı bulayım. Başka bir fikrim yok. Kız seksi bence. Cool tiplere bayılıyorum. Rol yapıyodur ayrı mesele de.

Daha kesin bilgi gelene kadar, şunu söyleyebilirim: İngilizce'deki Past Continuous gibi olan Imparfait, "used to" için de kullanılıyor. Yani "J'allais" dersem, bu içeriğe göre "Gidiyordum" da oluyor, "Eskiden çok giderdim, hey gidi günler" de.

Buradan örnek alarak Marc Lavoine'ın Rue des Acacias şarkısını verelim:
"Elle vivait dans les collines. Là-haut, rue des Aubépines"i, "She used to live in the hills. Up there, on Hawthorn Street" diye çevirebiliriz.

Edit: Öyleymiş.
www.irevise.com

avoir l'habitude de

''avoir l'habitude de'' bunun geçmiş halini yazmak gerekiyor. çünkü used to artık yapmadığınız bir şeyden bahsediyorsunuz.

avais l'habitude de şeklinde kullanmanız gerekiyor

imparfait kullanımı "used to" anlamı katar. Elle "vivait" dans les collines. Là-haut, rue des Aubépines de olduğu gibi.

biraz onyargiliyim, klasik bir eksici olarak kolay kolay begenmem aksjda
azcik da tembelim.
bunlarin disinda hicbiseyimi degistirmek istemem.

goygoy'u çok seviyorum. Sabaha kadar boş muhabbet yapabilirim. Bunu değiştirebilsem ideal insan olacağım :)

Hep yolda görüyorum kendimi eninde sonunda olurum ya

kendimle barışığım olmak istediğim kişi olamam heralde
karakterimde değiştirmek istediğim bir şey yok sadece bazen sazan gibi her söylenenleri ciddiye alıyorum

Still in progress diyorum ben. Turkce boyle kisaca tarif edecek bir cumle bulamadim. Gerci su aciklamayi yazana kadar turkce olarak da anlatmis olurdum derdimi. Bak hala yaziyorum mal miyim neyim. Sanirim bi bok olmaz benden asdfgdhaasdhfs

Düz adam sami gibiyim.
Az biraz entrika işini anlasam hayatta kalmam daha kolay olacak gibi

Canım kendim

Deli gibi kısır döngüde olduğum bir konu bu. İlk anda kendime bakıp "Fena değilim galiba" diyorum, sonra aklıma "Akılları pazara çıkarsalar, herkes gidip kendi aklını satın alırmış" atasözü geliyor. Bu atasözünün doğruluğunu şu şekilde kanıtlıyorum; senin garip bulduğun, sevmediğin, vb. bir insan birçok insan tarafından sevilebiliyor. Hatta aynı insanlar hem seni, hem onu sevebiliyor. Aynı şekilde seni de sevmeyen insanlar var, onu da sevmeyen insanlar var. Senin kendi kafandaki kriter, ilke, kısıt, akıl ile koyduğun o kriterleri hiç sağlamayan biri var karşında ama o kişi onun aklına gayet de geçer not almış oluyor. Dolayısıyla bu subjektiflikle, bu kadar yanılgıya açık akıllarımızla, herhangi birimiz hakkında kendimiz dahil herhangi birimizin karar vermesi, eğer uçlarda bir durum yoksa, saçma geliyor. Aynı şekilde, ideal tanımı da kafamda oturmuyor. Bir ideal olduğuna inanmıyorum. Bunun üstüne, insan olarak bizi güzel yapanın ideal olamamamız; bu kadar çok boyutta birbirinden farklı olmamız olduğunu düşünüyorum.

Bir ev arkadaşım "Eğer tanrı tek bir din gönderseydi ve o dinin tek bir ayeti olsaydı, o ayet 'Denyonun teki olma' olurdu" demişti. Ona katılıyorum; denyonun teki olmadıkça her hedef başarılmış ve her şey güzel demektir.

Bir iki tutukluk yaptığım özelliğimi düzeltmek isterdim. Üstünde ara ara uğraşıyorum. Bazen "Malzeme bu" diyorum. Bazen de "Tamam, malzeme bu da; kimse sana süngerden çatal yap demiyor ki. Malzeme buysa al ve işle" diyorum. Geçinip gidiyoruz.

çok barışığım. harika biri olduğumu düşünüyorum.

Kendimi kabulleniyorum. Ama barışık olduğum söylenemez. Zaman zaman kendime karşı çok acımasız olabiliyorum.

Cok bir sikayetim yok kendimden. Erken yatmiyorum, o var. Akillari pazara cikarsalar ben cidden alirim kendiminkini yahu.
Bir de iyi niyet olayini biraz abartirim genelde, o sikinti var. Dedikoduya tolenrans gostermeye de son vermeliyim.

Kendimle barisigim ama bazen kendime verdigim sozleri tutamiyorum, o kotu oluyo.
Bi de genel olarak daha rahat ve umursamaz bi insan olmak isterdim.

bu saatten sonra benden bi' bok olmaz. ama bunun sorumlusunu kendim görmüyorum, coğrafya kaderdir sözünü bi' tık ilerlettim ve haklı olduğumu düşünüyorum. bakalım, yaratıcımız varsa işimiz yaş ama yoksa bu saatten sonra benden bi' bok olmaz durumundan rahatsız değilim.

ekşiduyuruda bu duruma şahane yaklaşım geliştiren bir duyuru okumuştum. uzun uzun anlatmıştı, başarı v.s olaylarını.

immanuel tolstoyevski, zifir, teo.

isolde

(bkz: misina kilici)
(bkz: pipisiolmayangil)

öyle büyük yazmıyorlar ama dolu yazıyorlar.

pinkylips

Ben genelde itici, rahatsız kişileri ve her gün boş boş yazanları takibe ekliyorum. Birinin sebebi deneysel diğerininse canım sıkılıp da sözlüğe girince bir şeylere rastlamak. Badi listemdekiler pek yazmıyorlar. Yine de aklıma gelen iki kişi: Personal, regina.

41.media.tumblr.com

Sık yazmıyorlar ama 3141592653 ile terelelli temcik'i çok seviyorum. Ustalara saygı kuşağında ise depeyi ve saruman. Badi listim değiller ama en sevdiklerim.

hasta yasamak, insanlara yuk olmak istemem.
o agrilari 20 yil cekmek istemem.
20 sene sadece yasamak icin perisan olmak istemem.
65inde gideyim en iyisi ben.

@chaotic good kadar iyi niyetli degilim. benim 65i tercih etme nedenim kimseye bagimli yasamamak istemem. sürünmektense 65.

zaten bana kalsa dünyanin yarisini katlederim, 65 üstü kalmaz zaten, (bkz: popülasyon dengesi). sansiniza basinizdaki diktatör degilim.

ben 85 yaşıma gelene kadar gençlik formülü filan bulunur, o arızalar giderilir. o yüzden 85. :)

65 çok genç ya.

Yavaş yavaş bozulacaksa 20 yıl daha, ağrılı sancılı olacaksa 65 olsun. Çok ağrılı, acılı olmayacaksa ben sürünmek ve nefes almak istiyorum.

Edit: 65 fazla genç.

75 idealdir bence

Yaşlılık ölümden daha ürkütücü, 65 gayet yeterli.

seks var mı seksten haber ver.

20 yıl seks varsa 85, yoksa 65.

85'e kadar ne olacağına bağlı. Tıp önümüzdeki 50 sene ilerlemeyecekse 55 iyidir. Benim aile, babaanne dede anneanne falan yaşasın elbet de ben değil.

Yaşlılık çok saçma.

canan karatay 75 yaşında hatırlatayım

tam rölativite sorusu :)

duyurunun 30 yaş altı halkı böyle 65 yeter diyebilir, tuzlar kuru.

60 yaş üstü olunca 1 milyonda 1 kişi bile demez "65'te öleyim" diye. direkt 85.

Loreal elseve'i kullanıyorum. Duştan sonrada hem şekil vermesi hemde beslemesi için pantenein argan yağı içeren bi ürününü kullanıyorum. Memnunum ikisinden de

Tresan kullanıyorum. İçine de azıcık çay ağacı yağı damlatıyorum. Pambık gibi oluyor. Haftada bir de Watson'ın biralı wax ı var. Onu kullanıyorum.

10 yıldan daha uzun zamandır Blendax normal saçlar için olan sampuanı kullanıyorum, 1-2 defa değiştireyim dedim ama hiç bir zaman değişim yaramadı. Ben memnunum, saçlarımı yapıştırmıyor, özellikle ilk yıkadığım gün gayet hacimli oluyor. Bunun dışında sadece saç uçlarına da Elidor'un normal saçlar için olan saç kremini kullanıyorum. 2 haftada bir Watsons'ın bal özlü maskesini yine sadece uçlarına uyguluyorum, haftada 1'de Elseve mucize bakım yağı yıpranmış saçlar için olanını tüm saça dipleri hariç sürüyorum. Saçlarımda boya olmadığı için kullandığım tüm ürünler normal saçlar için olandan. Ayrıca maşa ya da düzleştirici kullanacaksan ısı koruyucu muhakkak sürüyorum, sık kullanımda ısı saçın parlaklığını söndürüyor.

john friedanın işlem görmüş saçlar için olan şampuanını ve kremini kullanıyorum ben. haftada bir gün de toni&guyın maskesi, memnunum. saçım boyalı olduğu için mecburum biraz :)
şampuan saçı temizler, krem yumuşatır, maske bakım yapar. kullanmıyosan maske ve serum öneriririm. loreal elsevein serumuna iyi diyolar. urban care markası paraben içermiyo ve uygun fiyatlı, genel olarak başarılı

Şampuandan sonra şunu: images1.sanalmarket.com.tr

Çıktıktan sonra da şunu www.dermokozmetik.com ve bunu www.guzellikdukkani.com kullanıyorum. Saçlarımın yumuşaklığından ve kokusundan bunlarla çok memnunum oluyorum ama daha iyi alternatifleri ve bu işin daha iyi bir sistemi var mı onu öğrenmek istedim.

Watsons maskelerine bakayım öyleyse. Bi de daha doğal formüller mi arayayım nabayım.

Eskiden head and shpulders kullaniyldum 2 senedir falan dove kullaniyorum. Asla ve asla sac kremi kullanmam. Cok gerekmedikce sacimi kurutmam. Inanilmaz saglikli ve kalin telli saclarim var. genetik falan da degil ailede bi tek kucuk dayimin saclari benimki gibi, onun disinda kimsenin boyle degil

Sac kremi ve saca sik islem yapmanin kisa vadede guzel sonu sunmasina ragmen uzun vadede saci oldurdugunu dusunuyorum

Metrix Biolage ile Organix Cherry Blossom'ı dönüşümlü kullanıyorum. Saçım bir şampuana alışınca kaşınmaya başlıyor, o yüzden dönüşümlü kullanıyorum. Matrix Biolage'i bulması biraz da zor, birkaç kuaförde var sadece.

Çıkınca ise şunu www.hairmeetwardrobe.com.tr kurutmadan önce ve şunu hcagla.files.wordpress.com kuruduktan sonra kullanıyorum. Banyodan çıkınca rahmetli Barış Manço'nunki gibi olan saçlarımı ancak ehlileştirip yumuş yumuş yapıyorlar.

cyrene markasının organik şampuanını kullanıyorum. argan yağı kullanıyorum. ve hair care markasının bakım yağını uyguluyorum. market ürünlerini kullanmıyorum.

Tony&guy for fine hairs

bazen sebamed'in kepek önleyicisi

bazen de ducray, dönüşümlü olarak kullanıyorum hepsinden memnunum

hedenşoldırs kepeğe karşı olanından kullanıyorum. kepeklerimi yok edebilen tek şampuan kendisi. duştan çıktıktan sonra da saç serumu uygularım, zira saç kremi saç döken, yağlandıran, kepeklendiren berbat bi şey. saç serumu kullandım kullanalı saçlarımdaki dökülme ciddi oranda azaldı.

Nude ve john frieda kullanabilirsin. Ancak saç kremiyle beraber kullan. Market ürünü kullanmayın lütfen saç dipleriniz silikonla kaplı şuan

zeytinyağlı defne sabunu ve nude şampuan kullanıyorum. nude bitince tresan almayı düşünüyorum.
aklıma geldiğinde badem yağı, yumurta sarısı ve bal karıştırıp 2 saat bekletiyorum. haftadaki 1-2 kere elma sirkeli suyla son durulama yapıyorum.

Bebek şampuanı. saçınızda boya yoksa mutlaka tavsiye ederim. Dünya varmış!

John Frieda şampuan + saç kremi, tararken Gratis'ten avokadolu sprey, şekillendirirken chaotic wax.

hangi şampuanı bulursam onu kullanıyorum farketmiyor. şampuan değiştirince saçlarım yine aynı kalıyor

revox şampuan. gratislerde satılıyo. baya memnunum ben tavsiye ederim.

ben dalin kullanıyorum. hem yumusacık yapıyor, hem kokusu cok güzel. hem de daha az dökülüyor artık saçım.
tresandan da memnun kalmıstım. o da iyi.

ne bulursam onu kullanıyorum +1
hiçbiri değişiklik yapmıyor saçımda, bana göre hepsi aynı.
zamanında maske vs çok denedim, nötr hep.

ama bitkisel ürünlere geçmek istiyorum, eskiden anneannemler zeytinyağı sabunu kullanırlarmış, ben de deneyeceğim.

Yahu bende de o kepeğe karşı etkili olduğunu söyleyen şampuanlar hep asıl kepeğe kendileri sebep oluyor. Misafirlikte filan es kaza kullanmam gerektiğinde mis gibi saçlarımı kurutup kepeklendiriyorlar. Dalin de evde bulunduruyorum, sırf kokusunu sevdiğim için ara ara (özellikle uykudan önce yıkanıyorsam :D) biraz sürüyorum ama o da çok sertleştiriyor, saçımın yumuşaklığını bozuyor :/ Ne kadar enteresan :)

Bebek şampuanıyla yıkıyorum, başka da bir şey yapmıyorum. Saçlar boyalı veya yıpranmışsa tavsiye etmem, kazık gibi yapıyor.

Hem organik hem de üretimi sırasında hayvanlara zarar vermemiş ürünler kullanıyorum.
Skinblossm şampuanın yanı sıra yüz temizleme jeli vs. de kullanıyorum cildimi çok güzel yaptı.
linkte bütün ürünler hem organik hem de hayvanlar üzerinde test edilmemiş
vegandukkan.com

Beşiktaş Pazarı'nın oradaki Jinemed'deki Esra Hanım'ı seviyorum ama milyon kere de gitmedim. Daha çok bayılınılan biri yoksa tavsiye edebilirim.

Prof. Dr. Süleyman Engin Akhan. Nişantaşı'nda. Üzerine tanımıyorum.

acıbadem fulya selin hn.'a gidiyorum hep, memnunum.

fulya acıbademin karşısında feminen kadın sağlığı kliniğinde arzu çağdaş.

person of interest :)

ve fringe

Fargo ve True Detective.

forever var ama garibim goremedi ikinci sezonu.
yine de izlemeye deger.
fargo +1
true detective ama sadece birinci sezon, ikincisi tirtti.
the wire, gizem yok ama polisiye kismi guzeldir.
ripper street, bu da eski zamanlarda gecen csi gibi, coghosdur.
blacklist
the following var ama eh iste.

How to get away with murder

Luther.

fringe i de izlemiştim beğendim onu ama followingi beğenmedim ben de çok baydım sonlara doğru.
oyların çoğu fargoda sanırım bi ona bakiyim :) sonra da sırasıyla diğerlerini izlicem sağolun :)

ingiliz aksanı ve köylerini seviyorsan:
midsomer murders
father brown
rosemary and thyme

japon seviyorsan:
Biblia Koshodô no jiken techô

anime seviyorsan:
hyouka

amerikan dizisi olarak:
end game (2. sezonu yok ama bayağı sevmiştim)

Mentalist izleyen biri için ikiz kardeşi olan Castle

twin peaks

the killing izlemediysen enfestir. izle, ihya ol derim.

bana uyar

Anlasmali olursa bana da uyar. Rastgele olayina giremem.

istemiyoruz, kod isini de unut bence :D

ben de varım ama kod işine pek inanasım gelmedi.

Bence herkes kendi tanidiklari arasinda yapsin, geçen sene cok problem oldu. Erkek arkadaşıma yilisik yilisik 'abi bu zamana kadar mesaj gondermedim, hediyeni de almadim sebebi de yok' diyemesaj bile geldi. Keza gonderme, hediyeyi alma kismi da problemliydi.


Katilacaklar simdiden bunlari goz onune alsin oyle katilsin diyorum, ben kesinlikle istemem. Insan hevesleniyor, sonra üzülüyor.

Geçen sene ben hediye almıştım, bana alacak kişi de almış galiba ama göndermemişti. Bak şimdi duyuru açınca aklıma geldi :)

Ben çok tatlı insanlarla tanışıp çok güzel hediyeler aldım. Bence çok keyifli. Bu 2 yıl öncesinin hediye notu mesela hala saklıyorum,
i.hizliresim.com
Bence olsun, keyifli oluyor aksaklıklar olsa da.

tanıdıklar arasında yapılsa çok eğlenceli olmaz ki? bence böylesi daha fantastik. 11 senelik sözlükçüyüm, hiç katılmadım bu arada asdfs

geçen seneler katıldım. bu sene katılmayacağım.

olursa ben varım:)

varım diyorum.

Eveeet, isteriiiz! Geçen sene çok keyif aldım.

yaz

Gecen sene aniden ayagimdan ameliyat oldugum icin hediye secmek icin gezemedim ayagimda dikislerle, anneme aldirmistim hediyeyi. O yuzden keyif alamadim, bu sene katilmam.

ben de varım. ben de varım.

bana uyar da ben çekiliş fln değil aychovsky'e hediye yollamak istiyorum direkt :D. sağolsun çok yardımcı olmuştu bir konuda.

ben istemiyorum.

sevgiler.

geçen seneki gibi hediye alacam deyip almayacaklar katılmasınlar lütfen

bir dakika bir dakika.

compumaster bunun icin site kodlayabilecegini mi söyledi? oyalamayin adami, önce mobile cözüm bulsun. hatta asil bunun icin zorlayalim.

geçen sene benim için fiyaskoydu. kezbanın biri çıkmıştı ceptelini karalamış kargoda falan.. bi de migrosta satılan 10 TLlik bir müzik albüm cdsi almıştı. cd lan.. cd mi kaldı ?!?!

Böyle şeyler çok zalakça bence ya. Ben gönlümden kopar sevgimi katarım öbürü sevgisi bonibon şeker beyblade topacıyla gösterir. Çok riskli ve tedirginlik verici benim için.

@tuborg yesili <3
ruj kabını beklerdim de yurtiçinin dandik kağıdını saklayacağını hiç ummamıştım. bi garip oldum görünce. senin el emeği kağıdın ve hiç giymediğim kırmızı iç çamaşırı da benim hatıra kutumda duruyor^^

Savcılığa versen işler psikolojini bozacak şekilde ilerler büyük ihtimalle. Oradan bir şey elde edilemez gibi. Odadaki kadının da şahit olduğu bir şey yok, doktorlar hastalarına telefon verebiliyorlar. Kaldı ki, iş ciddiye bindiğinde şahit bile olmaz büyük ihtimalle.

En güzel çözüm afişe etmek. Bu da hukuksal anlamda başına bela açabilir ama boş ver. Afişe et.

Hastaneye iyi para getiren bir doktorsa ki belli ki öyle kanıtsız şikayet hiç bir işe yaramaz diye tahmin ediyorum.

sözlükte adının başlığını açıp, olayı mı anlatayım? gg olmadan nasıl afişe edilir ki?

Size engel olmak için söylemiyorum ama bir akrabam benzer bir durumda kaldı ve savcılığa başvurdu. Onunki teciz değildi ama merdiven altında yanlış tedaviye teşvikti. Dava açtı, davayı kaybettiği gibi karşı dava da "Ben ünlüyüm, ünüme leke düşürdü" diye geldi, onu da kaybedip bol bol tazminat ödedi arkadaşım.

Böyle şeyler için sağlam kanıt gerekiyor. Örneğin, derste kopya çeken bir öğrenciyi yakalayıp disipline gönderdiğinizde, dava açarak olaya o an iki şahit olmadığı için (sınıfta tek gözetmen olduğu için)) davayı kazanabiliyor öğrenci. Bu da böyle şahit gerektiren bir şeyler olabilir. Ses kaydı falan gerekebilir. Hukuki kısmı hiç bilmiyorum, bunun ne kadar geçerli bir dava olacağı bir avukata danışılabilir.

Afişe etme kısmına katılıyorum ama bunu da bir şekilde incelikle yapmak gerekiyor. Belki bir şekilde başka hastalara ulaşılabilir, onlarda da böyle şikayetler varsa "Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz" diyebilirler.

özel hastane hastanesinin hastasını özel muayenesine çağırmasına bozulabilir belki. en azından bi uyarırlar belki.
devlet açısından da muayenehane yasal değildir, o anlamda da şikayet edilebilir.
yani olay taciz olarak da değil de bu yönde sürdürülebilir, en azından.

Mesela adamın başlığına, "hastalarına telefon numarası bırakıp özel kliğiniğine çağırma cürretinde bulunabilen doktor." yazabilirsin. Gg olmaz böylece.

Büyük ihtimal bu adam çoğu kadına deniyor bunu, kim yerse diye. İşi hukuksal boyuta taşıma cesareti gösteremez bence.

Senden bağımsız not: Böyle heriflerin çağrısına geri dönüp cesaretlendirmemek lazım.

Konu hakkında bilgisi olan arkadaşlar şüphesiz ki daha çok yardımcı olacaktır ama sözlükle alakalı olarak şunu söyleyebilirim: Doktorun ismiyle başlığı açıp olayı anlatman entry'nin GG nedeniyle silinmesine neden olacaktır.

dün gece, üniversitede bir dönem yakın arkadaşım olan elemanı gördüm. adamla alakalı o dönemden sonra herhangi bir şey yaşanmadı, yani, dün için önceden düşündüklerimin rüyamda kurgulanması imkansız. önceden kurgu diyecekler için; kel alaka, anlık da olabiliyor.

Bu çok tartışılan bir konu ve herkesin farklı bir yorumu var. Bazıları bilinçaltı dışa çıkıyor diyor, bazıları "Alakası yok kardeşim" diyor. Her iki tarafın da kendilerine göre kanıtları var. Ortak noktaları şu: Genelde tek kez görülen rüyalarda çok bir olay yok. (İstisnalar olabilir) Beyin dinlenirken nöronların düzenlenmesi için bir nevi bir topraklama işlemi oluyor beyinde. Elektrik akımı oradan oraya gidiyor kafamızda. Bazen kaçaklar oluyor ya da akım gereğinden hızlı gidip nöronu uyarıyor. Kısa devre gibi durumlar oluyor. (Tam teknik kısmı çok da anlamadım) Rüyalar da o elektrik çarpığı sırasında gördüğümüz hayaller. O an beyinde ne düzenleniyor, ne gidip geliyorsa kurgu da o şekilde gelişiyor.

Çoklu görülen rüyalar veya rüyalardaki ortak desenlerin bir bilinçaltı dışa vurumu olabileceği söyleniyor. Örneğin, kendini çıplak görme, düşme, diş çıkması, birilerinden kaçma gibi temel bir özellik hayatın bir döneminde birçok rüyada birden ortaya çıkıyorsa, bunun bilinçaltının bir kurgusu olabileceği iddiaları var. Bunların da yorumlanması ekole ve rüyanın içeriklerine göre çok değişebiliyor.

''Elektrik akımı oradan oraya gidiyor kafamızda'' ise durum saçmasapan rüyalar görmrmiz gerekir..işte bir yerde yürürken kuş olup araba kullanıp birden havuç olup kedi kovalamalıyız vs..

ama bazı rüyalarda bildiğin kurgu oluyor.. nasıl ayarlıyor eyin bunları garip.. tek açıklaması uyanıkken bazen dalarsında hayal kurarsın ya onun gibi olması.. yani uyurkende bilinç bir nevi açıkmış gibi..

bunlar hep garip şeyler tabi..

Açıkçası o kısmı ben de merak ettim ve hala merak ediyorum, ama o kısmı ile ilgili kesin bilgiye rastlamadım henüz.

İki kısmı azıcık açıklığa kavuşturabilirim.
1. Bir elektrik kaçağı bir rüya gibi düşünülebilir. Tam böyle değil de, bu bir yaklaşım.
2. Bilinç uyurken açık ve bir şeyler almaya çok yatkın.

Bu ikisini birleştirdiğimizde ne oluyor; örneğin, dışarıda yanımızda biri otursun ve konuşsun biz uyurken, onun dediğini rüyamızda görebiliyoruz. Ya da üşüdüğümüzde rüyada da üşüdüğümüzü, susadığımızda rüyada susadığımızı da görebiliyoruz. Bu kurgular o anlık oluşuyor.

Aynı şekilde, lucid dreaming yapabilmek de zaten bilincin tamamen kaskapalı olmadığını gösteriyor. Bilinçle müdahale edebiliyorsun rüyaya.

Elektrik kaçakları rüyaların saçma kısmını oluşturuyor, bu doğru. Örneğin, rüyamda Indiana Jones gibi oradan oraya atladığımı görürüm. Hollywood filmi gibi olur, onlar hep kaçak.

Ancak insanların rüyasında görebildikleri şeyin bir sınırı var, insan bildiği kadarını rüyada görebiliyor, bilmediği kadarını göremiyor.

Bu elektrik kaçaklarının rüyayı oluşturduğu birçok bilimsel gözlem ve yöntem (MR'lar, vb) ile kanıtlanmış bir şey, kurgu da o an oluşuyor. Bunu film gibi düşünelim. Bir senaryo var ama senaryo öncesinde bir anafikir olabiliyor. Örneğin, çok kafana taktığın bir şeyi gece rüyanda görebiliyorsun. Çözemediğin bir problemi rüyada çözebiliyorsun.

Bir gecede ortalama 5-7 rüya görülüyor, rüyaların süreleri hakkında yoğun tartışmalar var ama ortalama birkaç saniye sürdüğü biliniyor. Milisaniye gibi şeyler yalan ama dakikalar da bir o kadar yalan. Yapılan araştırmalara göre ne zaman kalktığın (rüyayı görüp görmez kalkmak gibi) rüyayı hatırlamada en etkili şeylerden biri. Diğer bir sonuç da insanın gördüğünü gerçek sanması. Evrimsel olarak duyularımızla veri alarak bunları hayatta kalmak için kullanıyoruz. Örneğin, bir korku filmi izlediğinde bilincin bunun ne kadar kurgu olduğunu bilse de, bilinçaltı böyle bir tehlikenin varlığını öğreniyor ve ona karşı savunmaya geçiyor. Bu nedenle, normalde korkmayacağın bir şeyden korkmuyorsun ama o şey seni rahatsız edebilyor. Buradan rüyalara gelirsek, beyin bu gördüğünün kurgu olduğunu biliyor ama bir yandan da geri besleme mekanizması "Böyle şeyler de mümkün dünyada"yı alıyor. Eğer bu alınan bilgi eşik değeri geçerse sinirler geriliyor, hormonlar salgılanıyor ve uyanabiliyoruz, böylece hemen uyandığımız için rüyayı hatırlayabiliyoruz. Örneğin, bir yakının öldüğünü gören bir kişi gözyaşları içinde kalkabiliyor ve bir süre uyumayaibiliyor. Tırt rüyaların ise bizi dürtme etkisi az, o nedenle uyuyup geçiyoruz ve hatırlamayabiliyoruz.

Tek faktör kalkma zamanı değildi ama üstünde az çok uzlaşılmış bir faktördü. Bir ortak nokta da erkeklerin kadınlardan çok daha az rüya hatırladığı. Bunun biyolojik, toplumsal birçok nedenini sıralıyorlardı. Ayrıca her rüya da herkes için aynı yataktan zıplatma kapasitesine sahip değil. Tırt kaçaklı rüyalarda kalkmıyor olmamız da dile getirilmiş bir şey ama üstünde uzlaşılmış değil.

Buna ek olarak, Jung'dan sonra onu takip edenlerin daha sonra oluşturduğu bir kol da rüyaları kaçaklar, günlük hayatın etkileri ve bilinçaltı kombinasyonları olarak yorumluyor. Yani bir kısmını önceden kurguluyorsun ama kalanı sürpriz gibi. Ancak birçok bilişçi akademisyen de bunu reddediyor. Dolayısıyla pek bir kesinlik yok zaten o konuda. Herkes birbirine çamur atma peşinde. Kalanı için takipteyim.

dostum gördüğün şey gerçek olabilir. o gördüklerin paralel evrende gerçekten o şekilde yaşanıyor olabilir :) :) :)

geri dönüşü yok.

Dosya Dropbox veya Drive gibi bir yerlerde kayıtlı ise önceki versiyonları saklıyor. "Eski şu versiyonunu kullan" diyebiliyorsun.

eksisozluk.com

tovbe de karniyarik diye bi sey var.

işte o bunu hayal edebildiği için allah... rispekt.....

karnıyarık olmak için, imambayıldı olmak için, musakka, alinazik olmak için; köpoğlu, şakşuka, soslu patlıcan, közlenmiş limonlu sarmısaklı patlıcan salatası, karışık kızartmaya çeşit vb olmak için. bilip de unuttuğum ve bilmediğim çok daha fazlası olan diğerleri için. tabii bir yandan da her şey olabilmeye yatkınlığı karaktersizliğinden de gelebilir. kerevizin, ıspanağın, karnabaharın, taze fasulyenin, bamyanın, baklanın bu kadar olabilitesi yok, onları da patlıcanı da çok severim ayrı.

tabii esas cevabım şu: amaç beklememek lazım, zira yok. ama ister istemez sonuçları oluyor; kimileri sonucu beğenir, kimileri beğenmez.

Her seye mukterdir bir yaratici tarafindan bugunku haliyle yaratilmamistir o yuzden cok kurcalamamak lazim. Modern patlican insanlar tarafindan farkli tipleri secile secile bugunku seklini, rengini (bembeyaz patlicanlar da var mesela) tadini almistir. Insanlar severe bu hale getirmistir yani onu.

Muzla karsilastirmissin, muz da ayni sekilde insanlar tarafindan sece sece bugunku haline evrimlestirilmis guzel bir meyvemizdir. Muzun asil hali şudur: upload.wikimedia.org

Bizim marketten aldigimiz muz yapay secilimle evrim gecirmis muzdur, dogada normalde yoktur.

Köpoğlu ne arkadaşlar acayip merak ettim ya?

Yediğim birkaç sebzeden biri, olmasaydı olmazdım.
Gerçi sebze dediğime pişman oldum, biyolojik olarak meyve sınıfındanmış domates ve patatesle birlikte.

Yaratıcı olsam patlıcandan önce aklıma gelmeyecek bir milyon şey var ama karnıbaharı kesin yaratmazdım.

Bir de robokot'un dediği "seçici tarım" adlı tarım sistemi var. Aslında, hem meyve, hem de GDO.

Cikar agzindaki ali nazigi ne dedigin ankasilmiyor. Eheuhe.

mal onlar ya bırakın dünyayı kurtarsınlar.

mp+1

valla ben 6 yaşımdan beri, ülkemi falan sevmeme rağmen "yaşanılır " bulmadığım için terk etmek istiyorum. buna rağmen bu her seçimden sonra türkiye'den siktir olup gitmek başlığına yazanlardan nefret ediyorum.

kıçımın kenarları, bunun acısını çeken bi onlar sanki. bi de sanki gidebileceklermiş gibi yazıyorlar. e yrrağım 10 yıldan fazla oldu, yeni mi geldi aklına gitmek? e gidebiliyorsan git hadi? sanki iskandinavya, almanya kucağını açmış da bunu bekliyor.

Sen böyle şeyleri düşünme.karı kız düşün.yatağa nasıl atarımlı sorular sor.

İlk sorunun cevabı; muhtemelen hayal kırıklığı ve reaksiyoner kitle tarafından boğulmaktan bıkmanın tepkisi. İkinci sorunun cevabı; dün akp tek başına iktidar değildi. Üçüncü sorunun cevabı; hadi aktivizmi önemsemezsin, neyse sürü işte derim; ancak sıradan insanlara bir şey olmadığını dünya çapında işçi ölümlerinde 3. sırada olan bir ülkenin vatandaşının söylemesi komik.

Direkt gitmek istemiyorum ama sonunda gidesim var.
-Uzun zamandır iktidardı, "Bu sefer biraz daha güçleri düşer" umudum vardı. Özellikle, 7 Haziran'dan sonra. Yavaş yavaş giderler umudum vardı.
-Asıl bizim gibi sıradan insanlara oluyor olan. Hem doğrudan hem dolaylı. Doğrudan, çünkü göz göre göre bir ton yolsuzluk yapıldı. Tapeleri çıktı, millet inanmadı. O paralar senin benim paralarımız. Parayı geçtim, "Kadın mıdır, kız mıdır, bilemem" dedi, "Her kürtaj bir Uludere'dir". Daha fenası, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, vb. hep sıradan insanlardı. Örnekleri milyona çıkarmak mümkün. Dolaylı, çünkü plansız bir şekilde sığınmacı alma politikası ile düzensizce Suriyelileri getirdi ve sokakta dileniyorlar. O dilenci geçen gün çantama asıldı, boynumu zedeledi. Sığınmacıların alınmasına karşı değilim ama bunun plansız, programsız, altyapısız yapılmasına karşıyım. Işid'i beslediler, adamların şu an nerede ne yapacağı belli değil.

(bkz: Bi sttirgit dedirten cenkist zirvalari)

Artik basligini acicam.

Dünyanın en saçma sorusu. Norveç'te yaşayıp AKP'ye oy veren adam benim hayatımı zindan ederken (küfürlü kısmı sildim) benim buradan gitmem/gitmek istemem mi dert?

İkinci ve üçüncü soruna da tek seferde cevap vereyim, benim gibi sıradan insana ne yapacağını anlarsın (bak Ankara patlaması falan yazmayacağım, iyi oku). 2 sene önce Gezi olayları Kadıköy'de yaşanırken Süreyya Sinemasının yanındaki kat otoparkındaki arabama gidiyordum eşimle. Kadıköy'lüyüm ben doğduğumdan beri. Bir anda polis saldırdı, eşimden aldığım eşarbı ağzıma kaapattım gaz yememek için. Moda Sahnesi'nin olduğu pasaja sığınmışken polis aldı bizi 20 kişi ile birlikte. Eve gidiyorum dediğimde eşarbı gösterip "poşu bu, sen teröristsin" dedi. 20 yaşında 2 ay önce polis olmuş adam bana terörist dedi. Gece 3'e kadar merkezde süründük, hakaret ettiler. Tarih 11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlayan geceydi (ironik değil mi?).

AKP benim gibi sıradan insanlara her şeyi yapıyor zaten. Olay senin "ne yapacak ki?" eşiğinin düşük olması.

açıkçası hiç gitmek istemiyorum, gitme fikri aklımda bile yok ama artık buraya da dayanamıyorum. gittikçe muhafazakarlaşan ülke bana zarar değil de kime zarar? giydiğime, sürdüğüme, içtiğime, yediğime, gittiğime, okuduğuma, izlediğime, dinlediğime nefretle bakan insanlar görmekten yoruldum.

kimse onları almıyo ki gidebilsinler. üç günlük ab gezisi için bile vize kuyruklarında heba oluyorlar, abd bana 1 ay vize verdi diye havalara uçuyorlar.

ek olarak akp'nin sıradan insanların hayatları üzerinde etkisi var tabii. ama tam tersi durumunda da yine bir kesime özgürlük olucakken diğer kesime eziyet olucaktı. bir şey fark etmiyor bence.

alım gücü inanılmaz düşük, her yerde sansür var, her şeyin vergisi var ve yüksek haliyle elde avuçta kalan 3-5 kuruş da oraya gidiyor, insanların hayatlarına karışılıyor (sunni müslüman akp'liler hissetmiyor tabii) akp sıradan insanlara daha ne yapsın?

ben ülkeden kaçmak isteyenleri anlıyorum ama gelin gerçekçi olalım. gitmek isteyen her 20 kişiden 1'i anca gidebilecek. böyle bir ülkeden neden vatandaş almak istesinler? sen suriye'den, ırak'tan vatandaş almak istiyor musun? aynısı işte.

tek derdi tinderdan hatun düşürüp ..mek olan sıradan insanlar olmadığımız için olabilir mi?

lan daha ne yapsın. üzüm gibi eziliyoruz.

şehirlerimiz bok gibi, vergilerimiz yüksek, çevremizde bombalar patlıyor, ülkede cehalet körükleniyor her gün, onlara benzemeyenler hapislere atılıyor, devlet kurumları felç olmuş.

kendimiz için bir şey istediğimizi mi sanıyorsunuz?

sıradan insanlar derken ?

Hükümetin her politikası sokaktaki insanı etkiler, yukarda demiş, et yiyememene kadar etkiler. Ama özellikle kadınlar için tehlikeli bir ülke oldu burası.
Başka bir hükümet görmediğiniz, için bir zamanlar nefesimizi özgürce aldığımızın bile farkında değilsiniz.
Ben artık böyle öleceğimi kanıksadım. Hani kürek mahkumusunuzdur esir gemisinde ve esaretiniz bitmeden ölürsünüz o şekilde. onun gibi...

Arkadaşlar dedikleriniz akp olmadan önce de vardı.Ben de ülkenin iyi yere gelmesini istiyorum ama tüm yöneticilkerimiz chp mhp de dahil sıkıntılı ..

bence asıl sıkıntılı olan sensin. sen o güzel beynini böyle küçük meseleler için yorma istersen.

@devilred bence sıkıntılı olan sensin baskalarının nasıl düsünceğine sen karar vermezsin.Faşist diye itham ettiğin parti gibi davranıyorsun.Kendine demokrat şey seni...

Artık insanların; "bundan önce de böyleydi, hep böyle olacak" sloganlarına kanmayacak kadar büyümeleri gerektiğini düşünüyorum. Sırf bu söylemler sebebiyle dünya 2 soykırıma şahit oldu(rwanda ve bosna)(çünkü geç müdahale edildi). Yani hareketsizlik, böyle gelmiş gidercilik zaten kölevari bir söz.

Hayır efendim başka bir seçenekte böyle olmayacak. Akp'nin dahil olduğu neo-muhafazakar ve reaksiyoner partiler hep egemendi zaten. Hangi farklı denemeye izin verdi bu toplum şimdiye kadar? Sanki 80'lerde 90'larda sosyalist ya da liberal bir hükümet(yani dışlanmış kesimlerin sözü olmaya çalışan) kurulmuş da hepsi aynı diyorsunuz. Bugüne kadar hangi liberal, özgürlükçü bir atatürkçü ya da radikal sol görüş iktidara geldi? Nasıl diğerleri de gelse böyle olacaktı diyorsunuz?

@protector dsp iktidarı 2002 den önce vardı.Geçmiş hükümetlere bakarsan ecevitn de bir çok başbakan olduğunu görebilirsin.
Ama ilk paragrafına katılyıorum.

99'da dsp'nin lideri olduğu koalisyon sol ya da liberal bir hükümet mi? Lafı çevirmeye gerek yok, aynı hattın üyesiydi(akp'ye uzanan hat). Bir hükümetin niteliği partilerin isminde yer alan ifadelerle belirlenmez. Evet Ecevit'in oldukça kısa süren 70'li yıllardaki iktidarları özgürlükçü bir hükümet ihtimali taşıyordu. Ancak düzlem çok farklı ve onun hakkında konuşmak konuyu saptıracak.

Patron gecen ay maaslari gec odemisti. bu ay gec odemesine neden itiraz ediyorum.

Elektrikler gecen ay kesintiye ugradi. So bu ay da ugrayabilir. Sasirmamaliyim.

Haksiz yere park cezasi yemistim. Tekrarlanmasi gayet normal karsilanmali.

Babam beni kucukken doverdi. Simdi neden karsi cikayim.

...

Gitmek isteyen ittirsin gitsin yahu. nedir bu havalar avrupada amerikada it mualemesi görünce anlarlar dünya kaç bucakmış.

madem memnun degılsın elini tasın altına koy, kim sosyal sorumluluk ustlenır, kim gonullu iş yapar devlet icin, anca söyensinler

ben siktir olup gittim, kimseden it muamelesi görmedim, tam aksini yaşadım, türkiye'dekinden çok daha fazla saygı görüyorum. bu tip söylemlerde bulunanlar kim bilir nasıl insanlarsa it muamelesi görmüşler sanırım. herkes aynı değildir dostlar.

sözlüğe yazanlarsa yardımlaşma açısından da yazıyor. birisi oraya yazar, bir başkası mesajla ulaşır, nedir ne değildir öğrenir. imkanı varsa koyulur işe, imkanı yoksa imkan yaratmaya çalışır, sorar sorgular. en azından milletin ne yazdığına kafa yormak yerine kendi hayatına odaklanır.

ben gitmek istiyorum ama akp'den dolayı falan değil, ülke insanı yüzünden. $imdi gelip "sen sanki parizyen misin?" diyecekler için pe$inen söylüyorum, parizyeni s..eyim sana bi$ey olmasın. milletimiz duyarsız, insanlığımızı artık çıkarıp attık. bir ingiliz'den çok daha sömürgeci olduk. akp'lisi chp'lisi herkes bi kontrol delisi hâline gelmi$. biri öbürüne anadolu çomarı diyor, öteki berikine plaza ka$arı diyor ama gerçek $u ki parti farketmeksizin herkes birbirinin aynısı. maalesef bu ülkede en doğru, en dürüst partiler yüzde 0,25'lerde geziniyorlar.

o kadar yıpratıldım ki artık normal bi insan olmanın, hatta insan olmanın ne demek olduğunu unuttum, gidebilsem bile bilmiyorum adapte olabilir miyim.

geri dönüşü olmayacak derecede büyük hasar aldım ben bu ülkede yaşama suçunu işleyerek.

neden umrumda olasınız ki?

@soso

bekle zaman geçsin sende yaşarsın.
insan kendi vatanı dısında hor gorulmeden yaşayamaz. en sevdıgın dostlarından biri gün gelir göçmen muamelesi yapar

@want2die +10000000000000000

baskı var kanzim hissetmiyo musun? hülya avşar gibi sürekli ekranda görünmelerinden sıkıldık. bu ülkede köprü ve üstgeçit açılışları yapan egoistleri görmek istemiyorum. komplekslerini görünce moralim bozuluyo lan.

bunlar en basit şeyler. derinlere girmiyorum. @want girmiş zaten.

ahaha adam sorduğu soruya cevap verenlere ve soruyu yönelttiği kişilerin cevaplarına tik vermemiş, hala partizanlık peşinde. biz de mal gibi adamı ciddiye alıp, gerçekten bir şey öğrenmek istediğini sanıp cevap veriyoruz.

hiç memnun değilim bu ülkeden ama.

bu ülkede benim gibi düşünen benzer endişe ve kaygıdaki insanlar var. onları bırakıp gitmek doğru olmaz. hep beraber bu islamofaşistlere direnmek gerek.

@cenkist: daha önceki duyurularına falan da baktım. ya aşırı iyi bir trolsün ya da henüz hayata atılmamış, bir şey yaşamamış bir adamsın. evime giderken başıma gelenleri anlatıyorum, hala "onlar akp'den önce de vardı" diyorsun. yaşın akp öncesine ne kadar yetiyor da bundan bu kadar emin konuşuyorsun? bu ülkede hep istikrarsızlık vardı, ama ben hiçbir zaman "acaba bugün metrobüste ölür müyüm lan" korkusu yaşamadım. bombasından değil, kadrolaşma adına aldıkları, ehliyetinin olup olmadığı bile şüpheli metrobüs şöförleri yüzünden.

ülkeden gitmek isteyenleri de mal olarak değerlendirip "zaten kimse almazki onları" diyenlerin zaten bir boktan haberi yok. oturup insan gibi araştırsan en az 10 farklı yol bulursun ülkeden gidebilmek adına.

senin duymak istediğin ülkeden gitmek isteyenlerin mal olduğu. tiklediğin cevaplar da bunu doğruluyor zaten. ama sen burada ülkeden gidenleri mal beyanı olarak nitelerken Belçika'da Gent'de yaşayıp metrobüs öven adam Belçika'dan sınır dışı edilmemek adına orada sola oy verirken Türkiye'de AKP'ye oy atıp senin hayatını yönlendiriyor. evet gitmek isteyenler mal, ama bugüne kadar gitmedikleri için.

yahu ben yanlış biliyorsam aydınlatın lütfen ama benim bildiğim şudur.

solculuğun ruhunda direniş vardır. hani direnmeniz. bunların müsebbibi hep o memoli mi ne zıkkımdır o çocuk işte. geziden sonra iki soruşturma yiyince kaçıp gitti memleketten. şimdi alayı kaçmak istiyor. eğer ki akp karşıtı insanlarsanız direnmeyi öğrenin güzel yavrularım. direnemiyorsanız da kendinize solcuyum falan demeyin hakketten gidiniz.

edit: @polifonik osuruk nickli arkadaşımızı incitmiş olduğumdan dolayı hakaret ettiğim yeri sildim, kendisinden tekrar özür dilerim.

@jesues: sen hakaret etmişsin, ama ben hakaret etmeden yazmaya çalışacağım. senin karşında "gözünüzü sileceğim" dese eyvallah diyip oyunu verecek 40% var. kendi ülkemde azınlığım ben. kaldı ki hayatımda kendimi solcu olarak nitelendirmedim. oy verdiğim parti sebebi ile sen beni solcu olarak nitelendirip ondan sonra "hadi git" diyebilecek hakka sahipsen o ayrı hikaye. AKP'yi özgürlük kısıtlıyor diye eleştirip, kendi hayatını başka yerde sürdürmek isteyen adamlara hadi git demek AKP kafasından farklı değil. sen kimsin benim kararımı eleştiriyorsun? Hollanda'dan 73% AKP oyu çıkınca bunu Ekşi Sözlük'e yazmak mı marifet? ya da senin hayatın boyunca hayalini bile kuramayacağın ülkeyi terk etmek konusunu düşünenlere hadi git demek mi? ülkede kalıp eskaza bir bomba patlaması ile öleceğime giderim, Hollanda'daki 27% olurum; kimseyi de ilgilendirmez.

25 yaşındaki hayalperestlerin ona buna "hadi git", "zaten dal onlar", "hepsi kavşak" demelerinden de gına geldi.

edit: yumuşadı.

@polifonik osuruk: öncelikle hakaretramis söz için özürlerimi kabul etmeni istiyorum. hakaret kastım kati'yen yok. bunu sinir anında yazılmış bir kelime olarak atfetmeni ve özrümü kabul etmeni isterim.

öncelikle, yorumum kesinlikle seninle ilgili değildi genel olarak bunu söyleyen kesime atıfta bulundum. senin yorumunu okumamıştım bile. bu yüzden seni solcu veya sağcı diye gruplandırmadım. zira böyle bir gruplandırma bile yanlış ancak bu başka bir tartışma konusu.

dostum sorun şu; bu ülkede kalıp bir bomba patlamasında ölmek meselesine değinmek istiyorum. egemenlerin çıkarttığı bir savaşta 30 yıldır ölen 40000 insan var, bomba patladı ve 100 kişi öldü.
zinhar benim görüşüm şudur; bu kadar ölen insanın anısına, saygısına hürmeten burada kalıp birşeylerin değişmesine engel olmak. gitmek işin kolay kısmı geliyor bana. bakıyorum yılmaz odabaşı bile gitmiş. gidince neyi değişteribileceğin konusunda bir alternatifin var mı bunu gerçekten merak ediyorum. eğer stabil bir hayat yaşamayı düşünüyorsan zaten bomba atılan bir eyleme katılmayıp burada da ölmeyebilirsin.

ancak direnme noktasında noksanız bunu söylemek isterim. dediğim gibi özür dilerim tekrar hakaretramis sözüm için.

her çıkıp konuştuklarında midem bulanıyor.

kadın düşmanı, doğa düşmanı, insan düşmanı, din düşmanı, hukuk düşmanı, para aşığı adamların yönettiği ülkede, onların kurallarına göre yaşamak istemiyorum. fırsatım olsa 1 saniye durmam bu ülkede.

sinir kötü bir şey. o çok net.

ortak payda bulamadığımız nokta şu, direnmek için burada olmana gerek yok. ben 32 yaşındayım. bir gün çocuğum olsun isterim. ama bu ülkede değil. çocuk yapıp hangi imam hatip'e göndersem diye düşünmeyeceğim, sokağa çıktığında üzerinden tesisatlı bir şahin'in geçmeyeceğini bileceğim, yarın öbür gün kendi kararı ile bir şekilde "allah'a inanmıyorum" derse linç edilmeyeceği, hatta en basidinden saçma sapan adamların kendi çıkarları için patlatacağı bombalara kurban gitme ihtimalini düşünmeyeceğim bir ülkeye gitmek en büyük hakkım bence. gidip orada oyumu verdikten sonra da kimse bana direnmedin diyemez.

tekrar söylüyorum, Gent'de yaşayıp ülkesinde sola, Türkiye'de AKP'ye oy veren adam benim geleceğimde söz sahibiyken ben bundan kaçabiliyorsam neden kaçmayayım? direnmek illa ki sokak demek değil. kaldı ki artık -kendi adıma konuşuyorum- benim gibi evli, kendisi dışında düşünmek zorunda olduğu kişilere sahip olanlar için hiç değil. ben artık sokakta direnemem. çünkü ben çıkarsam eşim de çıkar. ben orada kendi ideallerim için başkasının canını tehlikeye atamam. daha önce yazdım, ben kendi mahallemde evime gitmek üzere arabama giderken tutuklandım. 20 yaşındaki çeviğin tek gerekçesi attığı gazı solumamak için eşimden aldığım eşarptı. sürekli yurt dışına gidip geliyoruz, oradaki hayatı görüyoruz. özenmek değil bu, imkan sahibi olmak. global bir mesleğim varsa giderim. umut sarıkaya karikatürü gibi sürekli "aslında gitmek lazım, ama iyi gittik" diyen adamları koy bir kenara. onlar hafta sonu bursa'ya iskender yemeye bile gitmeye üşenen kesim. herkesi kendiniz gibi sanmayın, herkesin hayatları farklı, herkesin şartları farklı.

bak insanlar gidecek sebepleri yazmış yukarıda; alım gücü, sansür, baskı demiş. millet bunlarla dalga geçmiş aklınca, bunları geçtim; gerçekten 6,5 milyar yıllık zaman diliminde AKP'ye denk gelmiş bir Y neslinden bahsediyorum. avrupalıların 40'larda yaşadıklarını biz şimdi yaşıyoruz. geçen hafta nat geo'da izlediğim nazi belgeselini ben neden yaşayayım?

tekrar yazıyorum; gidebilmek için en az 10 farklı program var. "gidebilecek gibi yazmak" değil bu; araştırmamak, bilmemek.

son söz olarak "ilk 3 ay ben de direndim ama..."; artık olmuyor hacım. gandalf da değiliz, her zaman umut olmuyor.

Unagi

Unagiyi de cok izledik ya soyle kuytu kosede kalmis yarmis gecirmis bolum arayisindayiz.

joey'nin fransızca öğrendiği bölüm.

Phoebe's uterus (4x11)

Edit: Değil, değil! Bir sonraki, Embryos.

no one is ready could ı be wearing any more clothes :)

ay koltugu merdivenlerden cikarmaya calistiklari bolum.. ismini unuttum. bir de ross'la monica'nin routine danslarinin oldugu bolum.

3.sezon 13. bölüm

The One Where Everybody Finds Out 5*14 :)

2. sezon 13.bölüm

julia roberts'lı the one after the super bowl

neden yılbaşı sizi rahatsız etmedi?

cevabımıni ilki özenmek, ikincisi eğlenmek.

yine de bi tenksgivin değil.

aga yazılımlarda donanımlarda indirim var ve insanlar bunları bekliyor. bi de yalan yok bizde adam gibi festival filan yok. adamların Bayramları festivalleri eğlenceli.

Tobe tobe. Yilbasi neden raadsiz etsin krismis degil ki.

Ne dusuneyim, guluyorum biraz.
Kendi arabamizi ve kendi festivalimizi yapamiyoruz, ne yapsinlar:)

bizdeki bayramlar eğlenilecek, kafa dağıtılacak bayramlar değil. bu heriflerin bayramları öyle değil ama. kutladığım yok ama gel kutlayak deseler çekinmeden giderim.

kanka eglence iste yaaa gel kutlayak balkabaklari maskeler fln

what the fuck is going on here? hallowen is our national super fun party!

Olum ben ayda bir kostum partilere gidiyorum zaten bunu halloween adi altinda yapmak komik ondan dedim.

ben de arap bayramlarini niye kutluyoruz diye merak ediyorum inanir misin...

Bismillah dinimiz arabik muslaminiz cunku.

Paskalya severim ben bi ama onda da yumurta rafadan mi oluyor tam pismis mi onu bilmiyorum bi de o yumurtayi boyadiktan sonra ne yapacagimi bilmiyorun birine de sormaya korkuyorum dotune sokcan deyip benle dalga gecerse diye :(

normalde anlamlı bir şey. Adamlar zamanında cadı diye bir sürü kadın yakmışlar, daha öncesinde de pagan geleneklerinden bir şeyler vardı hatırlamıyorum...

ha bizde neden kutlanır? eğlenceli be abi! kostümler giyip içip eğleniyorsun işte. Kurban bayramı böyle değil ki tüm dünyada kutlansın, ya da nevruz mesela. Tüm dünyada ateşin üstünden atlama şenlikleri olsa, ama eğlenceli değil. Bunu güzel pazarlıyorlar ve eğlenceli işte.

Özentilik kısaca; baby shower'dır bachelor party'dir yavaş yavaş yerleşiyor işte hepsi, 15 20 seneye kutlamayan kınanır muhtemelen.

oyunlarda indirim oluyo, ben kutluyorum kendi capimda alksjdlka

sekse bahane arıyoruz.

Rahatsız ediyor bir parça. İnsanların bir bahaneyle eğlenmesi için ne güzel, o kısmı ayrı; garip olduğum kısım burası değil. Atıyorum ben Kurban Bayramı'nı kurban kestiğim ya da Ramazan Bayramı'nı oruç tuttuğum için değil de, yerel bir bayrammış gibi kutluyorum. Her yerde bayram coşkusu görmeyi, bir vesileyle uzun zamandır konuşmadığım arkadaşları aramayı, akrabalarımdan haber almayı, "Bayramda küslük olmaz" demeyi seviyorum. Ama Cadılar Bayramı'nda, St. Patrick'te böyle bir halk bayramı havası yok. Akşam insanlar partiye gidecek havası var sadece. Hani Cadılar Bayramı'nda biz de kapıdan şeker dağıtacak olsak, onu da kültürün bir rengi olarak kabul ederim ve bayram olması mutlu eder de; bayramdan çok akşama içme festivali gibi geliyor bana.

Bir de gerçekten Amerika'nın köpeği olma durumu var, bu biraz rahatsız edici. Milyon tane festival var daha eğlenceli ve daha anlamlı olabilecek. İspanya'dan Fallas'ı alabilirdik, daha zevkli ve daha amaçlı bir bayram. Tayland'ın su festivalini alabilirdik. St. Patrick biraz İrlandalı ama o da Türkiye'de kutlanan yerlerde İrlanda usulü değil, Amerikan usulü kutlanıyor zaten. Amerika ve İrlanda kutlama şekilleri farklı. Bu festivallerin pazarlaması biraz daha zor, çünkü diğerlerinin pazarlaması filmlerle, vb. kendi kendine yapılıyor. Firmalara sadece etkinliğin pazarlaması kalıyor. Fallas yapılmaya kalkılsa, ondan önce bayramın pazarlanıp tanıtılması gerek, bu da maliyet.

Bekarlığa veda ve baby shower ile işim olmaz, gereksiz yaygara gibi geliyor.

malca buluyoum.
çoğu kutlamayı malca buluyorum

yeni yeni popi olmaya başladı o olay ya eskiden bir iki yerde olurdu simdilerde çoğaldı. özentilik diyorum ben başka da bir şey değil.

ama karşı değilim kesinlikle, eğlenmenin neresi gereksiz veya kötü ki?

velev ki ozentilik, eglensin millet iste.
bizde parti kulturu yok, mecbur sagdan soldan "bayram" apartiyoruz napalim :D

eglenceli bir konsept. Türkiyede yok böyle gelenekler. tamamen eglence amaçlı bence

cevap veriyorum hav hav hav

kutlayan ekibin büyük bir kısmı gamer ve cosplayci ekipler, ve tabii ki onların arkadaşları, benim de çevremde var gidip kutlayan ve fb de falan fotolarını gördükçe ulan bensiz çok eğleniyor ipneler diye düşünüyorum.

normal şartlarda o kostüm ve makyajla dışarıda gezemezsin ama hellowen diye geziyorlar eğleniyorlar işte.

Ben aslında süpermişim de haberim yokmuş.

Bunu diyebilmek için.

eskiden denk geldiğim zaman günlük burcumu okuyup geçiyordum sadece. şimdi o da yok. onun dışında ne kendim yukarıdaki zırvalara inanıyorum, ne de çevremdekiler. üniversitede her hafta 20tl'ye kahve içip, fal baktıran bir kız grubu yok değil ama. ortamla alakalı olsa gerek.

bu kadın annem. gerçek hayat onlara çekici gelmediği, çoğunlukla erkeklerin domine ettiği hayatın kurallarına ayak uyduramadığı ve bu gerçeklikten kopma isteğine bağlıyorum. kadın; savaşları, silahlanmayı, ülkelerin birbirine uyguladığı stratejileri sevmiyor, saçma buluyor ve o yüzden uzaylıların bir gün gelip dünyaya barış getireceğine, dünyanın farklı bir boyuta atlayacağına inanmak istiyor. bana da uzaylıları karşılama komitesine gir falan diyor arada. sinirleniyorum ama yapacak bir şey yok.

Batıl şeylere ve sözdebilime inanmayıp, çok büyük oranda reddediyorum, bol bol da meraksız kadın tanıyorum ama genellenebilirliğinden emin değilim. "Kadınlar neden meraklıdan" ziyade cevaplayacağım soru "Meraklı kadınların oranı neden meraklı erkeklerin oranından fazla" gibi bir soru olabilir. Buna şöyle bir bakmıştım, şöyle yanıtlar bulmuştum zamanında:

İlk olarak, kadınların eğitim oranı erkeklerin eğitim oranından daha düşük genelde. Eğitim ile de batıl inançlar arasında yüksek korelasyon olduğu da biliniyor. Dolayısıyla eğitim düzeyi düşük kadınların olduğu toplumda bu biraz daha kaçınılmaz. Ancak, bakıyorsun ki üniversite profesörü fal baktırmaya gidiyor. Buna da şöyle iki yanıt bulabilmiştim.

-Kadınlar toplumsal olarak duygularını açık açık daha rahat gösterebiliyorlar ama baskınlıklarını gösteremiyorlar. Örneğin, bir kadın birinden hoşlandığında ilk adımı karşıdan bekliyor, gidip çıkma teklifi gibi şeyler etmiyorlar ama o adım gelip de ilişki başladığında da daha sırnaşık taraf olabiliyor. O ilk adım gelmediğinde, bunu gösteremiyorlar, içine atıyorlar. Bu öylesine bir örnekti; demek istediğim genelde baskınlık ve karar verme gerektiren durumlarda onay bekleme mekanizması olduğu. Dolayısıyla böyle bir onay gelmemesi durumunda, bekleyiş onları sabırsızlığa ve alternatif arayışına yönlendirebiliyor. Dolayısıyla birinin çözüm bulmasa bile rahatlatıcı şeyler söylemesi onay bekleme sürecine yardım ediyor.

-İki beynin yarımkürelerini birbirine bağlayan bölge kadınlarda daha büyük. Dolayısıyla, daha fazla sinir geçiyor. Sağ-sol beyin birleşiminin daha fazla olması kadınlarda daha fazla empati kullanımı sağlıyor. Bu nedenle, erkekler daha ağırlıklı olarak "Bu saçmalık!" diyebilirken kadınlar "Yani, öyleyse de, kendini mutlu ediyorsa inansın" demeyi getiriyor. Daha ötesinde de "İyi hissettirdi, o halde inanmamın kötülüğü ne" diyebiliyorlar.

Dolayısıyla bunda hem biyolojik hem de toplumsal faktörler olabiliyor. Hangisinin ağırlığının daha fazla olduğu ise tartışma konusu.

tutan hedefler de var, tutmayanlar da var. asıl 5 sene sonrasını merak ediyorum.

hayal bile edemezdim o zaman bambaska dunyalarda yasıyodum. hayal kırıklıgı da degil aslında halimden gayet memnunum ama şu anda oldugum yer o zamanki hedefim degildi alakası bile yok hatta.

beklenti yüksekti, bu halde hayal ediyprdum kendimi, tam hedef hatta daha yüksek. vay anasını mutlu oldum şimdi

Tam olacağımı düşündüğüm yerdeyim. Hiçbir fark yok.

Olmak istedigim noktayla ve hayallerimle hic ilgisi yok.

beklentimden yüksek ve beklemediğim can sıkıcı olaylar oldu. ya çok iyi ya da çok kötüydüler benim için.

iki durumu da tahmin edemezdim.

genel olarak memnunum ama. çok da hedefleyip peşinden koştuğum bir şeyler olmadığı için güzel anılar olarak kaldılar.

Bi hedefim yoktu. Ama tahmin edemeyeceğim kadar farkli yerdeyim. Kotu de degil. Ama niyeyse o zamanki düşüncelerimle birebir olmadigi icin basarisizlik hissi veriyor bazi bazı.

tam öngördğüm gibi sadece 1 tek eksik var

dip noktadayım. tamamen hayal kırıklığı oldu.

hayal kırıklığı tamamen.

Hayal kırıklığı ne kelime. Ama iyi yanından bakıyorm. 5 yıl sonrası için çok daha kötüsünü bekliyorum. Çok daha kötüsü olunca en azından tahminim tutmuş olucak :O

Koyduğum tek hedef vardı, o da tutmuş. Gerisini zamana bıraktım, zamanın değirmeni yavaş ama güzel öğütüyor.

bizim cevabımız cevap değil mi?

@basond arkadaş sadece görkemli başarı öykülerini okumak istedi herhalde.

Hayal dahi edemeyeceğim yerdeyim. çok şükür.

hemen hemen beklediğim gibi

3-4.
Evet, catlagim.

ben de 4 saat

git gel 2 saat yol sürem. yalnız, iki gündür yolların boş olması sebebiyle yarımşar saatten günlük 1 saate indi.

1-1,5

istanbul

Yazın 3-3.5, kışın 4, geçen gün 4.5-5.
Çatlaklar listesine ekleyin.

sabah-akşam toplamda 1 saat kadar.
/ankara

evden çıktığım aralığa göre değişiyor ama rahat 2 saat.

işe gittiğim günlerde 2 ile 3 saat arası geçiyor git-gel. bursa.

Evde kapıyı kitleyip iş yerine girmem 4-5 dakika sürüyor.

4

ortalama 2,5 saat

benim 2 veya 3 dakika sürüyor (yatak odasından/salondan mutfağa uğrayıp kupaya çay vs alıp çalışma odasına geçmek)
ancak ben ömür boyu hep yürüyerek gitme gelme mesafesinde yerlerde okudum/çalıştım zaten ortaokulda 3 sene servis kullandım bu ve bir de toplamda 6-7 aylık bir iş dönemi hariç

günde 4 saat yola dayanabilen arkadaşları tebrik ediyorum, benim için imkansız.Allah korusun toplu katliam filan yaparım o yolda :/

0.5

1 sa 40 dk

3-4 saat civarı. mecburum :/

3

gidiş geliş toplamda 10 dk ancak.

kendi halinde bir ilin, bir ilçesinde, iş yerine yürüyerek 4-5 dakika süren bir mesafede oturuyorum.

git gel 45 dk-1 saat arası

var. şahsen ben koyuyorum.

bu adam cahilim falan diyordu kanal 7de program yapıyordu bikaç sene önce. önce twitter fenolarından biri onun adıyla yazıyor sandım ama hesap onaylandı falan bilmiyorum belki isim haklarını birine devretmiştir o yazıyodur bu adam yerine çünkü imla falan bilen biri değildi.

nesi varmış atilla taşın? çoğu insandan daha adam gibi adam

:))

muhalif kesime destek verince badem gözlü olanlardan.

kendisini uğur ışılak'tan ayıran 3 şey söyleyene altın dildo vericem.

adamı tanımıyorum ama naptı la size :D

Bir bilirkişi, bir kanaat önderi değil tabii ki, adam bomboş da değil. Muhalifliği bir kenara, gerçekten ince ince giydirmeyi becerebiliyor; aptal bir adam o kadar ince laf sokmayı çok da beceremez. O açıdan bir yerlerde denk gelirsem "Aferin, ehehehe" deyip geçiyorum. Ciddiye alsan da, almasan da en fazla ne yapılabilir ki? En fazla "Aaa, ne güzel düşünmüş" dersin; taş çatlasa yapılacak olan Twitter'da takip etmek falan olur. "Bu seçim kampanyasını da Atilla Taş yürütsün", "Bu akşam Siyaset Meydanı'nda milletvekili X'e karşı Atilla Taş kıran kırana tartışsın" demiyor ki kimse. Bunu demek absürt olur, Atilla Taş kendi bile kabul etmez.

Sonuçta güldüğüm bir karikatürü çizen birini ne kadar ciddiye alıyorsam, onu da o kadar ciddiye alıyorum. Gülüyorum, takdir ediyorum ama herhangi bir fikir alışverişinde bulunasım da yok.

şişeye spor ayakkabı giydirin, yere vurun. mantar yukarı doğru çıkar.

alice practice +1 şişeyi kalın bir havluya sarıp duvara da vurabilirsiniz birkaç kez, mantar biraz çıkmaya başlar, sonra da elle çıkarırsınız.

tornavidayı mantara batır, yukardan çekiçle vur. mantar içine düşer.

Bunlardan biri olmazsa, son çare beni çağır. :)
www.wikihow.com

10 dakikadır deniyorum; elim acıdı, milim oynamadı mantar. Güçsüz de olabilirim.

Edit: Duvarda göçük oldu. Sıva göçtü.

o halde mantarı içeri tepikleyeceksiniz. şarap içerken en sevmediğim şeydir ağıza mantar parçası gelmesi. ama bir bıçağı ya da çatalı mantara saplayıp, üstten artık ağır ve kırılmayacak ne var ise vurarak içeri ittirmek kaçınılmaz.

tirbüşonsuz şarap açmaya çalışınca buraya sormuştum, denilenleri yaptım ama hiçbir sonuç elde edemedim. bayağı uğraştıktan sonra mantarı içeri attım, mantar tozu doldu şarap. o kadar uğraşıp parçalamadan mantarı içeri atmak en güzeli ama metal tadı olur mu içecekte, ondan emin olamadım.

bunu anlatmak istemiyorum aslında ama şarap şisesini açmayı beceremeyince, mantarı içine düşürmüştüm. ama mantarda kısmen parçalandığı için kadehlere doldururken çay süzgeci kullanmıştım. sonuçta mantarsız bi şekilde içebilmiştik :D

Ben zaten çorbaya koyacaktım, karamelize için gerekiyor. O yüzden minik ve dandik bir şey almıştım. Mantarın tadı bile pek olmayacak büyük olasılıkla. Süzerim de, gerisi sorun değil.

Vida saplamayı denedim, saplanamadı pek. Altından tirbüşon demiri engelledi. Çekiçle vurunca vida sağa sola atıyor kendini. Mantar üstünden de saplayacak boş yer bulma denemesi yapıyorum.

Bir de eve gelecek olan bir kişiye yeni şarap ve tirbüşon siparişi verdim.

tirbüşon ucunun etrafını bıçakla çıkarıp pense ile çekmek hala bir olasılık :D

3 inch'lik vidayi mantara, mantar yuzeyine 90 derecelik bir aciyla mumkunse tornavidayla cevirerek soktuktan sonra, cekicin arka tarafini kullanarak 45 derecelik bir aciyla mantari cekebilirsiniz.

Mantarı kazıyıp tirbüşon demirinin altına çatal yerleştirerek kaldıraç yöntemi ile yarım santim yukarı çıkarmayı başardım ama aynı anda yukarı çıkan tirbüşon demiri de şişenin kenarındaki camı kanırtmaya başladı, cam da un ufak dökülmeye başladı. Camı daha fazla ufalamamak için durdum.

Başarılı açma operasyonu sonuçlandı: Pense ile türbişon demirini çıkardıktan sonra (tirbüşon demiri gelirken yanında mantarı getirmedi), yeni alınan tirbüşon ile mantarı açtık. Cam tozlarını temizledik, şarabı her ihtimale karşı süzdük. Her şey temiz.

Çorbaya beklerim!

Geri donusum

en iyisi tarayıcıdan geçirip arşivlemek ve basılı nüshaları bir kütüphaneye bağışlamak

sayın @ertalpius hiç bağışladığınız bir örnek var mı?

hayır tecrübem yok maalesef

taşımalı eğitim nedeniyle köylerde okul kalmadı ama köy çocukları bu dergileri ilgiyle okur diye düşünüyorum

bir bağış kampanyası kollayıp öyle bir organizasyon dahilinde postalayabilirsiniz

veya oturduğunuz yere yakın halk veya okul kütüphanelerine sorabilirsiniz

Ben elimdeki eski bilgisayar, müzik vb. dergiler için çeşitli ortamlarda ilan verdim ve geri dönüşüme gerek kalmadan dergileri sahiplendirdim.

Evdeler hala, her taşınmada dert oldukları doğru. Odunlukta tutuyorum, en son "Atayım" dedim. Bir kere işim düştü, öylece kalakaldım.

Instagram'da @umutlucocuklardernegi ya da @gelecegeisiktut gibi hesaplar aracılığıyla diğer illerde kitap/dergi ihtiyacı olan çocuklara ulaştırabilirsiniz.

kiz o tarz tasli yuzukler takiyor mu normalde?
o yonde bi istegi yoksa ve takmiyosa alma.
pirlanta tektas tamtur vs bunlar sart degil, siz erkekler bunlari "zaruri" goruyorsunuz aslinda.

diyelim ki aldın, bu meretin bin çeşidi var, ucuza kaçmış diyenler, ufacık taş diyenler çıkıyor. hatun kişisi normalde kullanacak birisi değilse sakın sırf almış olmak için alma.

biz yüzük bakmaya başladığımızda kız arkadaşım direk pırlanta istemediğini söylemişti bana. kaybedersem üzülürüm boşa masraf vb dedi. ben de bunun üsütne zorlamadım kız istemiyor sonuçta

bu afrika muhabbeti iyiymis eyv. :D saka bir yana artik iliskilerde her sey bir rutine oturmus belli yerde yuzuk gerekir belli bir yerde kiz isteme vs yani sirayla yapilmasi gerekenler var yazili kural degil ama beklenir.

ben olsam sevgilime o yuzugu alirdim sevinecek cunku kesin :) dedigin de dogru insanlar aci cekiyor somuruluyor ama soyle dusun sen onu almayarak kimsenin acisini hafifletmis olmuyorsun aen almadin diye madeni mi kapatacaklar?:) bunun yolu baska gonullu protestocu vs olursun yardim kampanyasi yaparsin farkindalik yaratirsin vs. o yuzden bence yuzugu al bu bahaneyle masraftan kacamazsin :p :D

Takanin keyfi beni ilgilendirmez ama benim gorusum dunyanin en sacma seyi. Sirf tek tas takabilmek icin bit kafar yuzuge 5000 tl vermek bana gore gercekten sacmalik. Onun yerine cok daha guzel taslar var. Afrika kismi da dogru ancak zara gibi giyim magazalarinin cogu da cocuk isci somuruyor ve tepki topluyorlar, ama biz onlari da almaya devam ediyoruz. Dolasiyla afrika'dan giris yaparsak kendi icimizde celismis oluruz.

Takmayi hic dusunmuyorum zaten normalde de yuzuk kullanan birisi degilim.

Kiz arkadasin tek tas istiyorsa gonul koyabilir mecbur alacan ama yoksa cimri diye yaftalanirsin.

esim bana evlilik teklifi icin aile yadigari pirlanta yuzuk verdi ama bence gerekli degil. yani aileden gelen bu parca olmasa ve bana ister misin diye sorsa istemezdim cunku parildamasi disinda hicbir mantigi yok, atsan atilmaz satsan satilmaz. ancak issiz gucsuz insanlar birbirine gosterip kendini degerli hissetsin diye yaratilmis seylerden biri. afrika muhabbeti de cabasi. fakat ona bakarsan siyanurle cikarilan altini da almamak lazim, yani bireysel olarak da toplumsal olarak da bir anlami yok bence pirlantanin elmasin.
su anda da oyle kasada duruyor, hem antika hem manevi degeri var diye kullanamiyorum zaten.
bence evlilik teklifi icin degisik tasarim bir yuzuk daha anlamli olur, mesela biz ahsap yuzuk ustune konusmustuk.
woodenrings.co

Evlilik teklifi mi yapacak ? Eğer böyleyse şu adet yerini bulsun diye yapılan işleri hiç sevmiyorum. Mevzu afrika mevzusu değil mevzu su gibi harcanan paralar. Şöyle bir anlayış var bir kere evleniyoruz her şey tam olsun. Senin yerinde olsam erkek arkadaşıma hiç zahmet etme canım derdim emin ol gözünde değerin çok daha fazla artar.

Şu ritüellerin zaten tektaşı para, çeyizi para, bohçası para, düğünü para, nişanı para, davulcusu zurnacısı para, kınası para zaten bir yığın masraf yapacaksınız ilerde ciddi düşünürseniz.. Yakınlarda bir arkadaşım evlendi bana bütün evlilik masraflarının 70.000-80.000 tl'yi bulacağını söyledi çok büyük bir rakam.

bence adet yerini bulsun diye iş yapıp dünyanın parasını harcamayın ona harcayacağınız para ile ilerde evliliğiniz için daha çok içinize sinen bir şeyler yapabilirsiniz mutlaka.

almayın. insanlar ölüyor o taşlar için.
sevgiliniz de duyarsız bir kezban değilse istemez zaten.

Tam da dediğiniz şeyden dolayı istemiyorum ben ve istemeyen çok kadın da tanıyorum ama sonuçta her şey kız arkadaşınıza bağlı. Belki bakınca "Sen tam bir çılgınsın" diye boynuna atlayacak, belki "Bunun için insanlar ölüyor" deyip utanacak, belki "Neden gereksiz masraf ettin" diyecek, belki de "Bunun şusu olanı da vardı, asıl ondan istiyordum" diyecek. Belki aranızın iyi olduğu yakın bir arkadaşı varsa, durumu ona çıtlatsanız. O da çaktırmadan arasa ağzını. Tabii burada o arkadaşın da "Kızıım, sana yüzük alacakmış, hangisinden istiyorsun? Almışken en iyisi olsun" diye sömürme riski de var.

Kendisi klişelerden ve kültür diye dayatılan şeylerden çık hoşlanmıyor açıkçası. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim

Daha çok kalıp gibi, her dilde kendi karşılığını bulan bir şey. Bakkala gidip "Ekmeğe sahip olabilir miyim" demekle aynı şey "Can I take some bread" demek. Örneğin, biz fotoğraf çekerken, İngilizcede fotoğraf alınıyor, İspanyolcada fotoğraf alınabiliyor, yapılabiliyor veya çıkarılabiliyor. Ortaya çıkarken bir mantıkla söylenmiştir mutlaka ama o mantığı bilmiyorum.

teşekkürler sanırım would like ile want da aynı mantıkta...

Want biraz daha kullanılabilir bir şey, kullanınca aşırı aşırı garip gelmez; ama would like biraz daha kibar olanı. "I'd like a cup of coffee" deyince, gerçekten karşıdakine "Bir kahve olsa çok hoşuma giderdi" diyorsun ama bu da zaman içinde cümle anlamı kaymış ve ne olduğu düşünülmemeye başlanmış, kalıp olarak kullanılmaya başlanmış bir şey. Bunun yerine want dersen, derdin anlaşılır. Bir "Ekmeğe sahip olabilir miyim" olmaz ama aşırı kaba olduğunu düşünürler, "Niye ilk cümlesinde kızdı ki" derler. Diyelim, sen kahve istedin, yarım saat geçti ve o yarım saatte üç beş kere kahveyi hatırlatmana rağmen gelmedi. O zamana garsona "I want my coffee" diye kızabilirsin, o saatten sonra "would like"ın anlamı yok. Ek olarak bir fast food kasasında hamburger, kola alacaksan sakin sakin "I want a hamburger" da kullanırsan, kimse ne oldu demez. Kullanılır da o durumda ama daha çok "Can I have" kullanılır. Öyle yerlerde pek kimse "would like" kullanmaz. "would like" garsonlu yerler için daha uygun.

:))) güzelmiş örneklerin. akılda kalıcı, unutmam zaten. ufak detaylar ama çok önemliymiş aslında. sağ ol ;))

may I have'i öneririm.

puc+1 may I kalibi daha kibar ve klas oldugu icin ben de tercih ediyorum.

bir kahve olsa cok hosuma giderdi ne ya :D turkcede boyle bir kullanim mi var ki boyle ceviriyorsun?
i would like to, daha rica minnet, kibar olani.
garsonluk yapiyorum. can i take hic duymadim. can i have ya da can i get dersin mcdonaldstan bir sey alirken.
may da nadir kullanilir, could da nadir kullanilir, acik ara en cok can kullanilir. veya i ll get ya da i ll have de kullaniliyor. sunu alacagim gibilerinden,

"may" demisler, herseyden once gramer olarak "may" dogru, "can" beceri/kabiliyet ile alakali. "may" ise rica icin kullanilir.

gel gor ki, daha cok kullanilan "can"dir. samimi olunan insanlara snob'luk edecek olan yakinlari adice cevaplar verir, ama onun disinda kimse de size bir laf etmez. "may" de, "can" de gayet de kullanilir.

"take", fiziksel olarak almak demek oldugu icin birinden bir sey isterken kullanilmaz. ama birine ait oldugunu bildigin bir seyi alip goturmek istiyorsan kullanirsin tabi.

ayrica daha informal olarak "grab" kelimesini tercih edebilirsin. "can i please grab a cup of earl grey tea?" mesela.

bu gece burası ne değişik yaptı. biri doldurulmuş bebek bezi kokusu sever, biri sümüğünden top yapıp evin muhtelif yerlerine yapıştırır.

edit: soruya cevap olsun sinek yemeye başlamasını beklemeden götürün bir doktora, pek sağlıklı değil arkadaşın.

Çin'de ve galiba Endonezya'da görülen bir davranış bu. Arkadaşınız daha önce bu bölgelerde bulunmamış da yiyorsa, pica veya benzeri bir rahatsızlığı bulunabilir. Ek olarak, bazı psikolojik rahatsızlıklarda da garip şeyler yeme eşlik edebilyor. Psikiyatrist/psikolog gerekli olabilir. Kök nedenini ortaya çıkarırlar.

dolmuş bebek bezi koklamak, kelebek yemek.

Ağız kokusu, ağız şapırdatma, toplum içinde yanındakini küçük düşüren hareketler.

tuvalette şarkı söylemek.

tavşanlardan korkmak.

Pilav yemek

Eşcinsel olmak

Sekste ağır kötü koku

Kişinin karşısına geçip kürdan kullanmak

Kıl. Benim kılım, onun kılı, hepimizin kılı.
Garsona kızması gibi hareketler.
Sekste ağır kötü koku + 1
Kaba davranışlar.

hatun kişi için, karşı cins arasında aşırı rahat lakayt tavırlar

gizli gizli serdar ortaç dinlemek.

Bencillik

-ciddi bir ilişki oluşmadan, bir şeyler belirsizken taraflardan birinin diğerinin üstüne aşırı düşmesi

-Saçma sapan kıskançlıklar

-Tarafların biri daha emin olmadan yapılan sonu gelmez evlilik muhabbetleri

sıcak bira

Penis için piercing

iki kişiden biri diğeriyle menfaat için birlikteyse biter. zaten ona aşk demek yanlıştır.

(bkz: osuruktan nem kapmak)
(bkz: pireyi deve yapmak)

sevgilinin cüzdanını karıştırmak, onun parasının hesabını yapmak.
iy.

Dizi izlemek
iki tirnagini birbirine citlatmak
Kadife giyinmek
Ekmek, seker gibi seyleri azaltmak yerine tamamen hayatindan cikarmak
Bir sey soylendiginde cevap vermemek
Yorgunum diye yalan soylemek
Bir spor takimini takip etmek
Siir yazmak
Duygusal, bunalim sarki dinlemek
Burc yorumu okumak
Klasik gitardan baska enstruman calmamak. Hicbir enstruman calmamak kabulum.
Cem yilmaz esprileri yapmak
Surekli kahve icmek
Iki triko giysiyi birbirine surtmek
Bir uzay modulunun yorungeye yerlestirilmesini cok basit bir olay olarak gorup onemsememek
Elif safak okumak
Ask filmine gitmek
Somurtkan olmak
Anlayip da anlamamis gibi yapmak
Kopek beslemek
Gereksiz korna calmak
130 kilo olup ben halimden memnunum demek
Yapay zekanin bir gun kontrolu ele gecireceginden gercekten korkmak
Escinsellige yogun sempati duymak
Mustehcen esprilere katila katila gulmek
Kufur etmek
Her halta sinirlenmek
Badana yaparken duvarin her tarafina esit boya surmemek
Dikkatsiz ve tebirsiz hareketlerde bulunmak
Her gordugu kisiyi elestirmek
Kotu makyaj yapmak
Surekli eve kapanmak
Pahali cikolata almak
Baskalari hakkinda - iyi ya da kotu - fazla konusmak
Surekli "oha" demek
Yavas yurumek

Oğlan çocuğu hareketleri.

birikip tsunami olan şeylerdir...
o nedenledir ki küçük şeyleri dert etmemek, sorun etmemek, ya da sorun ettiğiniz anda konuşmak gerekir. halının altına süpürmememek gerekir.

diye düşünmekteyim.

Aşk nasılsa bitecek, detayda bogulmayalim.

aynen benim de oluyor. tv karsisinda kanepede cok tatli uyku geliyor. haid kalkiyim dislerimi fircalayim yataga geciyim dedigim anda hooop uyku gidyor. murphy iste.

benimki de çok nazlı

bu evrenin bir kuralı nasıl bilmezsin. uykun varsa salondan yatağa geçersen o uyku kaçar.

kaçıyor.

okumak çare oluyor.

Aynen, annen kalk yerine yat der, o tatlı uykuyu bırakır yerine yatarsın faltaşı gibi açılır gözler. Geçen gün birisi uykuya çabul dalmak için bir yöntem yazmıştı, denemedim ama denenmiş işe yaramıştı. Nefesle ilgili bir şeydi ufku iki katına çıkaranlar başlığında.

Uykuyu kaçırmak için ben uğraşıyorum genelde. Çok yapışkan, hiç gitmeyen, dizimin dibinden ayrılmayan bir uykum var. Yine de bu akşam bir arkadaşında kalıyor sanırım, akşam bir uğrayıp çıktı.

Böyle durumlarda "Uyumak için zorlamayın. Kitap okuyun, süt için, dolaşın" tarzı şeyler söylüyorlar.

aychovsky
Aynen katiliyorum, uyku yoksa hic yataga girmeyeceksin cok daha kotu oluyor.

bence söylediğin şey anlaşıldıktan sonra nasıl söylediğinin pek de bir önemi yok.

aklıma şunu getirdin. www.youtube.com

Ben simdi buraya malay dilinde bi sehir ismi yazsam anlayacak kac kisi var? Elbette ki kullandigimiz alfabeyle o sehir ismini yazmam lazim

Ayrica okumayla ilgili dedigin kismi anlamadim. Nike'i nayki diye okuyorsan tamam, ama nayk diye okuyorsan yanlis buldugun hareketi yapiyorsundur

Herkes her dili bilemeyeceği için sorun yok, nereden bilsin, nereden bilelim orijinalini ama denk gelip de bir şekilde doğrusunu öğrendikten sonra doğru şekilde kullanmıyorsa, o dilin ötesinde bir öğrenmeme isteği olarak yorumlanabilir duruma göre. Yanlış bilip, bildiğinin doğruluğunda inat etmedikçe de bir sorun yok.

bazen kontrolden çıkabiliyor www.youtube.com

30'unda doktora tezi için giden arkadaşlaım oldu. Gidilir. Ancak, tercih etmeyebilirler.

yaş sınırı var mı bilmiyorum (ama Türkiye'ye master için gelen 29 yaşında bir Alman arkadaşım olmuştu)

tezi orada bitirebilir misin bilmiyorum ama bence gidebiliyorsan git, hibe de çıkarsa süper olur.

bir arkadaşım şu an Polonyada, tezini yazıyor ama tez ile gitmesi sıkıntı oldu galiba(tez Türkçe, karşı taraf danışman atamak için İngilizce özet istedi vs) o da birkaç ders seçti normal erasmus gibi derse giriyor, sayılmayacak ve sayılması gerekmiyor da zaten ama zevk için farklılık olsun diye giriyor.

Kafa dinleyip ülke gündeminden biraz uzaklaşıp tezime odaklanırım ve/veya gezer tozarım diyorsan git.

Ben de dusunuyorum gitmeyi. tez asamasina geldigimde 28 yasinda olucam ders asamasinda gitmekten daha rahat olur gibi geliyor.

benim de 30unda gelen 1 türk 1 ispanyol arkadaşım vardı erasmusta, Almanya'da. Olay sana bağlı aslında tamamen, bizim arkadaşlar uyumluydu sorun çıkmadı. Tabi görünüş olarak çok olgun gözüküyorsan belki ilk aşamada dışarıdan biraz garip görülebilir ama onun dışında sen problem yapmadığın sürece hiç problem olmaz bence.

Bolum ingilizce tez de ingilizce olucak haliyle dersleri verdim sadece tez kaldi ama donunce mesela tekrar calismam gerekince adamlar bu ne la isi gcuu birakip gitmissin geri gelmissin ne ayak deemsinler. Doktora falan dusunmuyorum yani neticede calismaya devam edicem.

Benim İstanbul'a master için gelen 36 yaşında Danimarkalı bir arkadaşım var. Gerçi onun tuzu kuru. Senin de kuru ise bir saniye düşünme.

yaş sınırını bilmiyorum ama gidebiliyorsan git. hiç düşünmeden git.

@sour yalandan ders alirim onrmli degil beni dusunduren dondugunde is aradigimda nolur durumum ters teper ni araya erasmus almam yoksa pozitif etkisi mi olur?

instagram'da varyap meridian ve maltepe'deki bi siteyi tanıdım. yeni yapılan siteler böyle ellerine geçen her rengi kullanıyor

bu resimlerde müthiş oynama var, renklerin tonlarını arttırmışlar .