Öncelikle %6 hatalı ölçüm olabilir çünkü ciddi düşük bir oran eğer naturel isen.

1. Squat'a devam edebilirsin. Triceps tarafında sıkıntı yoksa presslerde problem yapmaz. Postürü sikertmemek için sırt ve arka omuzları çalıştıracak izolasyon hareketleri de eklenebilir.
2. Yağ oranı dediğim gibi muhtemelen ölçilenden biraz daha yüksektir. Cihazlar bir ara benimkini de %6.5 ölçmüştü ama tahminim %9 civarıydı. Bence yağlanma hiç boşu boşuna. Karbonhidrat yüklemek yerine günlük toplam kalori alımını arttırabilirsin biraz.
3. Bunun da cevabını vermiş bulunduk. Fotoğraf ekle bence. Karın kaslarının durumu olayı netleştirir.
4. 6 aydan sık kontroller bence biraz evhama giriyor ama bu doktorların bileceği bir iş.
5. IF'i arada bırakabilirsin. Keto gibi giriş için ekstra uğraşman gerekmiyor neticede.

%6 yağ oranıyla ketojenik diyet yapıp nereye ulaşmayı düşünüyorsun? %6 yağ oranıyla karın kasların gözükmüyorsa ya yağ oranın yanlıştır ya da kas kütlen 12 yaşındaki bir çocukla aynıdır. Abur cubur tarzı karbonhidratlar en zararlılarıdır. Ketojenik diyetle yağ oranını düşürürsün ama hiçbir program bu kadar agresif bir düşüş yaşatmaz. Git kontrole hiç hormonun kalmış mı bi baktır. Delme.

valla ben açıkçası arnold hocanın dediği gibi yağ oranının doğruluğundan şüpheleniyorum o yüzden öncelikle ölçümü başka bir yerde daha yaptırıp ona göre bir yol çizeceğim kendime. çok teşekkürler.

küçük kardeşin varsa sırtına alırsın bi süre sonra

Yeni başlayanlar için birkaç birim olur sonra durur.

Yavaş olur. Egzersizleri ağırlığı arttırmadan da bir yere kadar zorlaştırabilirisn.

Tabii ki, "body builder" vucudu pesinde degilsen, oldukca populer bir metod. Turkcede terimini bilmiyorum ancak ingilizce varsa "bodyweight fitness" diye aratacaksin.

www.reddit.com

Buradan takip edebilirsin.

(bkz: pilates)

Göte başa takılan ağırlıklar var, onları kullanabilirsin harekete göre.

kaslarını yırtman gerekiyor (mikron seviyesinde) ki kaslar protein ile daha güçlü tekrar oluşsunlar.
1 kiloyla kasını yırttığın zaman, kas kendini onarınca artık o 1 kiloda yırtılmayacak şekilde onarılıyor, sen 2 ye çıkıyorsun ki yine yırtılsın, protein ile yeniden inşaa edeyim, bu sefer de 2 ye göre dayanıklı olsun vs vs sonsuza kadar gider böyle.

bu yüzden ağırlık arttırmazsan güçlenemezsin, bir yerden sonra kas gelişimin durur.

Ağırlık artırmadığın sürece olduğun yerde sayarsın, zira sinir sistemin 70 kiloyla squat yapmaya adapte olur senin çalışmana tepki vermez. Tepki vermekten kasıt kas gelişiminin artması sinir sisteminin güçlenmesi vs. Bunlar olmadıktan sonra 70 kiloyla squat yapmakla ağırlıksız squat yapmak hemen hemen aynı anlama gelir.

azcık kilo vereyim biraz da kas yapayım diye girdim bu işe. 85 kg deadlift yapıyorum. istemiyorum güçlenmek :)

Böyle devam et o zaman, egzersiz yapmış olursun antrenmandan çok. Ya da birkaç hafta ağırlık düşür biraz, deload yapmış gibi olursun. Sonra yine aynı kiloya gelene kadar ağırlık artırırsın.

Sütü protein ya da kalsiyum kaynağı olarak görmek mantıklı değil ama zararlı demek de biraz abartı oluyor. Sende gaz yapmıyorsa laktozu tolere edebiliyorsun demek ki. Karışımı yumuşatacak miktarda sütten zarar gelmez.

Süt zararlı değil ama yetişkinler için uygun bir besin kaynağı da değil, zira bebeklikten sonra laktozu parçalayan laktaz enzimi azalıyor bağırsaklarda, bu da sindirim problemi yaratıyor. O da ishale gaza vs neden oluyor. Tabii bu herkeste aynı olacak diye bir şey yok. Herkeste derecesi farklı oluyor.

prenses bağırsaklılar rahatsız oluyorlar sütten. çay lobisinin oyunları hep bunlar...

günde en az bir bardak götürürüm, iki yıldır. kendimi çok daha sağlıklı hissediyorum. (çernobil sonrası çay içmeye benzedi durum :( )

aşırı süt tüketimi bazı bedenlerde böbrek taşlarına sebep olabilir. veya çooook fazla süt içmek kemikleri kalsiyum birikiminden ötürü biraz daha kırılgan yapabilir ama süt zararlıdır diyemeyiz.

süt zararlı değil ki. sende problem olmuyorsa içebilirsin

süt, shake'ini katmaman gereken birşey değil. bence yapabilirsin.

ancak yapmak istemiyorsan ve biraz doğal da olsa şeker alımını göze alıyorsan 1 portakal ve 1 limon sıkarak karışımına ekleyebilirsin. eğer tozun da çilekliyse gayet güzel oluyor. çikolatayla vb deneme, vanilyadan ise emin değilim.

sut (inek sutu-özellikle pastorize olanlar) vücut ph sini asitlestirir. bunu nötralize etmek için kemiklerden kalsiyum kaybı olur. bilinenin aksine sut, kemikler için yararlı değildir. Fermente sut ürünleri (yoğurt, kadir vs.) nötr sayıldığı için yararlı olanlar bunlardır.

alternatifi için badem, pirinç ya da soya sutu öneriliyor.

saveourbones.com

Edit: kadir ne yahu, kefir yazacaktim

Ula çok süt içen ülkelerde kemik erimesinin yüksek olduğuna dair araştırmalar var, adamlar gelmiş "pirinsis bığırsıklılır rıhıtsız ılıyır"

Neyse, çikolata aromalı protein tozunu kahveyle karıştıranları çok gördüm ben. Bir kesim çok seviyor, bir kesim de kusacak kadar nefret ediyordu. Deneyebilirsin.

Yemekleri taşımak için kap alıyorsun bir de sırt çantası diğer ıvır zıvırlar için ben hep taşırım zaten. Yapıp kendine göre bir porsiyon kaba koyuyorsun uygun saatte uygun yerde oturup yersin hemen. Hem maliyetsiz hem pratik. Böylelikle günlük yemek ihtiyacın totalde 20 liranın altında sağlıklı bir şekilde çıkar biter. Sodexo da cebine kalır evin market alışverişini yaparsın.

Evden götürebilirsin. Yeri geliyor evden götürüp yiyoruz. Zor değil yani.

ben yiyebildiğim kadar protein yemek üzerine kurdum düzenimi.
83 kg verdim 1 senede, protein iyidir, hem tok tutar, hem heryerde var.

sabah kahvaltı yapmam genelde, ya da bir elma yerim. öğlen biraz yerim. akşam da bazen yerim bazen yemem. vücudunu yemeye alıştırma yedikçe yiyesin gelir.

83 kilo ney laayynn oeh

@gözü açık...+1

Evden goturuyor(d)um.
Bir ya da iki ogün şeklinde h azirliyordum.
benkonusuyorum.blogspot.com.tr

Mavisi var bende. Markafoniden almistim, yıllardır severek kullanırım.

devamli disarida olacagim ve yemekle kafami mesgul etmek istemedigim zamanlar benim cozumum; kucuk buzdolabi posetleri icinde cevizici, beyaz leblebi, yulaf ezmesi, yikanmis elma, ayva, armut, salatalik, kucuk paket yogurtlar veya kefir veya ayran veya sut. orta vadede cok surdurulebilir ama bir sure sonra pismis birseyleri ozlemeye baslayabilirsiniz. onun icinde daha ayrintili hazirlik gerektiren haslanmis nohut, yesil mercimek, limon suyu zeytinyagi kombini minik bir pakette onceden hazirlanmis vs gibi seyleri de dusunebilirsiniz. yine basit olmasi acisindan tek porsiyon hindi jambon, 1 teneke tuna vs gibi seyler de donem donem mini sofranizi senlendirebilir. caki ve catal bicak, pecete, islak mendil, termos tasimak ise olmazsa olmazi bu islerin.

Öyle bir supplement yok.

ben de spora yeni başladım sayılır ama bildiğim kadarıyla tek başına kardiyo çok anlamlı değil, ağırlık antrenmanı da yapmalısınız. beslenmenizi de ona göre düzenlerseniz (ki internette istemediğiniz kadar bilgi mevcut, youtube'ta genç ve fit kanalını karıştırın) ve myfitnesspal gibi uygulamalarla kalori, yağ, protein değerlerinizi takipte tutarsanız olur bu iş.

Değmez. İşe de yaramıyor zaten.

Yağ yakıcı supplement dediğin l'carnitine'dir. Yani yağ yakımına %5'lik bir etkisi olduğu söyleniyor öyle ahım şahım bir etkisi yok. Bence kullanmana da gerek yok iyi bir cardio (hiit mesela) ve minder hareketleri serisi ile 3 aya rahat toparlarsın gözle görülecek kadar.

hardlinın 3 lu seti var cla, l cartine ve kafein hapı. 180 küsür tl. lcartine yağ yakıcı ayrıca spora gitme isteksizliği iyi geliyor performans artırma değilde yorulma süreni artırıyor diyelim. cla ve kafein hapı olsada olur olmasada ama bende iştahı ve tatlı isteğini azaltı.

unutulan bir degerimiz; hydroxycut

yağ yakıcı falan kullanma bence. bu tarz kullanım yüzünden hastanelik olan arkadaşlarım oldu. bir tane akıllı vardı içlerinde oda şöyle zayıfladı ; düzenli uyku ve düzenli beslenme.

türkiyedeki hydroxycut çöp.

çünkü içindeki, hydronun asıl espirisi olan yohimbe isimli madde türkiyede yasak olduğu için yerine kafein takviesi yapılmış. yani çöp.

sağlam bir şey istiyorsan clenbuterol. piyasadaki l-carnitine ve türevleri ilaçların çoğu placebo etkisinden başka bir şey değil.


not:dnpye kadar gözünü karartma

cümleten eyvallah.

bugün başladım sadece kardiyo olarak 3 gün başlangıç olarak en azından vücut ısınana kadar sadece kardiyo devam edicem 4. günden sonra kardiyo+hafif ağırlık olayına gireyim diyorum. böylece baymadan giderim diye düşündüm.

yağ yakıcılar %5 gibi bir etki sağlıyorsa paraya değmez demek ki o zaman almıyorum (:

protein desteğine gerek var mı onu çözemedim hala.

DNP'nin ne olduğuna yeni baktım ve bana çok uzak olduğunu anladım.

saolsun bir arkadaşımız dilekçe örneği gönderdi.

yarın ilk iş şikayetçi olacağım kendisinden.

Şu araştırmaları keşke iş yapmadan önce yapsanız. Bu adam hakkında haftada en az dört defa duyuru açılıyor dolandırıldım diye.

keşke akıl edebilseydim. ama bu adam benle pazarlık yaparken görüştüğüm başka kullanıcılar da var demişti. bu yüzden bu ilanı herkesin görmesi gerekiyor.

Bana da maç bileti satmaya kalktı, pusuda bekliyor resmen. "sen milleti dolandırıyormuşsun" dedim, ortadan kayboldu.

Olmayan bileti 75 liradan satmaya çalışıyor. İndirim de yapmıyor ahahaha. :) Hatta "sen almazsan başkası alacak, acele et" diyerek pasif olarak almaya zorluyor.

Bunun üstüne açılmış birsürü kamu davası vardır zaten. Böyleleri bunu umursamıyor. Arsız, yüzsüz olmuş iyice.

bu adam hakkında hem burada hem sözlükte bir milyon defa "yarın savcılığa veriyorum, haftaya kesin vereceğim" filan diye yazılıyor sürekli ama herkes mi vazgeçiyor sonradan anlamadım ki.

ben yarın savcılığa gideceğim. dilekçemiz hazır. şu anda farklı sitelerde ve sözlükte adının geçtiği dolandırıcılık mağduriyetlerini derliyorum.

savcılığa dilekçemi verdim. yaşadığı yeri de öğrendim. buraları okuyor. sözlüğe ve duyuruya giriş çıkış yapıyor hala bu adam.

adamın ziraat bankası hesabında 70 tane haciz var millet.
hepsi de dolandırdığı kişilerin şikayetlerinden kaynaklı olsa gerek.
savcı bu adam nasıl olur da bu kadar rahat bu işi yapabiliyor diyor.
sanırım çok sağlam bir sonuca varacağız bu olayın sonunda

şimdi arayıp ekşi sözlük hesabı almak istiyorum diyecem bakalım ne tepki verecek :D

benim de teknosa çeklerini almaya kalktı bir kaç gün önce, tabii önceden araştırdığım için kanmadım. bu alışveriş işleri sakat, önceden nick'i araştırmak lazım mutlaka.
geçmiş olsun.

Bir şey yemene gerek yok.

spordan 1,5 2 saat once karbonhidratca zengin bir ogun yiyebilirsin.

önce yemenizde fayda var çünkü akşam sekizden sonra yenen yemek pek sağlıklı değil.

Ben ac karna gidiyorum. Sadece 1 saat oncesinde bir tane muz ya da bir avuc kuruyemis yiyorum o kadar.5 te paydosyapip 6 da salomda oluyorum genelde.

@gezegen olan pluton aksam gec saatte yemek yemekle ilgili kotu hicbir sey yok. bu sadece bir mitten ibaret.

Arkadaşlar cevaplar için teşekkürler. Ancak ofiste ne tarz bi yemek yenebileceğini sormuştum. Heralde mug içine yulaf ve süt en mantıklısı olcak.

her gün farklı bir şey yapabilirsin. bir gün meyva. elma portakal. bir gün süt yulaf, bir gün haşlanmış yumurta, bir gün çerez fındık ceviz badem gibi..

Spordan en az 2 saat önce evde yaptığın yemekleri bir kaba koy işyerine götür ben besyoda okuyorum bizde çoğu insan öyle yapıyor okuldaki kantinlerde yiyor. Makarna, tavuk, et, brokoli, muz... Daha bir çok şey olabilir.

elektrikli olan

Manyetikler işine yaramaz. Motorlu ve otomatik eğimli olanlardan al.

elektrikli olsun. eğim de önemli. bir de en yüksek hızı saatte kaç km, ona dikkat edin. yanlışlıkla yürüyüş bandı almayın.

sen de mi trollüğe başladın hayriye kızım? ne demek hepsi bi arada olmuyo, ne alakası var? nasıl bi mantık kurdun sen şimdi ya? tırnakların uzunken pis olur asıl. kaldı ki tırnağın uzun diyelim, yine yemek yaparsın?

niye beğenilmeyen her soruya hemen troll damgası yapıştırılıyor? yeni moda mı bu?
hem bakıma hem ev işlerine nasıl zaman ayırılıyor sorusunun troll olması için tek bir neden söyler misin der meister?

ev işi dediğin ne ya? günde kaç saatini alır? evden kastın ne hem? bakımlı bir genç kız muhtemelen en fazla iki odalı bir evde yaşıyordur yani onu temizlemek ne kadar vaktini alacak, hele ki kendisi dağınık ve pasaklı birisi değilse?

bakıma zaman ayırmak ne ayrıca, araba mısın sen? kişisel bakım dediğin şey günde taş çatlasa iki saat alır. ev de her gün temizlenmez. üç günde bir, ona da iki saatini ayırsan her türlü halledersin. nasıl hayatlar yaşıyosunuz, nerelerde büyüyosunuz siz ben bunu anlamıyorum. sonra troll deyince bana kızıyosunuz.

@der meister . Her öğün için yemek hazırlamak ve bulaşık işleri günlük en az 5 saat demek.
bekara karı boşaması kolay tabi .

Hepsi bi arada olur. Ama bunun yanina mesai+trafik eklersen dus alcak vakti anca bulabilirsin. Bu kisimda eve birini cagircak kadar paran olmasi gerekebilir.

@zimbirik, her öğün yemek hazırlamak? işe, okula gitmiyor musunuz? ya da aynı yemeği ısıtıp ertesi gün yiyemiyor musunuz? bulaşık için makina diye bir şey yapmışlar, süper. yemekten sonra tabağı çanağı fırçayla şöyle bir suya tutuyorsun, ondan sonra makinaya atıyorsun. 10 dakikanı almaz.

işte bu yüzden diyorum "anlamıyorum nerede yaşadığınızı" diye. kim her öğün için yemek pişiriyor veya her gün 5 saat bulaşık yıkıyor? bunu yapan tek kitle ev hanımlarıdır, onların da aysefatmahayriye'ninki gibi kaygıları olduğunu sanmıyorum.

Hepsini bir arada yapan kadin gordum. Is, yemek, temizlik, kisisel bakim. Her seyini planli ve belli zamanda yapan tam disiplinli bir insan. Ve zengin degil. Ustelik tum bunlarin yaninda bir yere cagirdigimda benimle gelmeye de zamani oluyor.

Bir de "yemek yaparsan tırnakların kısa olmayacak mesela" cumlesini 3 kere okudum ben mi yanlis okudum diye ama yok gercekten boyle yazmissin:)

Ayrica der mesiter'in dedigi gibi calisan insansan zaten gunun ilk 2 ogunu isyerinde oluyor. Kahvaltiyi belki evde yaparsin ama onda da tencerede yemek falan pisirmiyorsun zaten.

@der meister ,ben 3 öğün için konuştum ve söylediğimde yanlış bir şey yok. Bunu akşam yemeği olarak tek öğüne düşürürsen 2 saate düşebilir.
Ama sen bu yemek yapma toplama işini 5 dk da halledilen bir şey mi sanıyorsun kuzum, her gün melemen ya da tavuk yapmadığını varsayıyoruz. bulaşık makinesi kullanıldığını düşünerek veriyorum zaten ben bu süreyi, bulaşık makinesi yoksa 20 dk artar.

Valla ben yapiyorum galiba hepsini bir arada.eve aksam 7de geliyorum en erken.yemek pratik seyler hazirlamaya calisiyorum.asla bulasik birakmam.hemen yikarim.ev arkadasimla kaliyorum.haftasonu butun evi haftaici de birkac kez odami temizliyorum.bir odanin tozunu alip supurmek ne kadar surebilir ki?
makyaj cok sevmem.bi goz kalemi rimel ve ruj 5 dakikami aliyor.ofisten arkadas her sabah ofiste yapiyor mesela makyajini o da olabilir.oje severim ama 2 gun falan silmem mesela idare eder.sonra yenilerim.
her aksam dus alip sac kurutma olayi biraz vaktimi aliyor.haftada 1 kuafore gidip ya da kendi kendine diger ufak tefek isleri de halledersin.

biraz aralara sıkıstirmak lazim bir de bazi seyleri.arkadaslarla ogle yemeginde gorusmek gibi, buzluga onceden yemek koymak, kitabi yolda okumak gibi..bunlarin disinda aileme ve sevgilime de gayet vakit ayiriyorum.biraz eli cabuk ve planli biriysen her seye vakit kaliyor.cok buyutmeyin.

@aquarium ,
öncelikle tebrik etmek isterim. Peki bunu yanında hobileriniz neler, spor yapıyor musunuz düzenli, ve yedikleriniz ne kadar sağlıklı ?

@aysefatmahayriye bazı insanlar bütün gün bir şeylerle uğraşıp hepsini yetiştirmeyi, sonra duş alıp, oje değiştirebilmeyi kendine vakit ayırdı sanıyor.

zimbirik anladı galiba olayı sadece :)
aynı anda hobilere, spora, dışarda vakit harcamaya, ev işlerine, kendi bakımına, kendi kişisel gelişimine, eğlenceye vakit ayırmaktan bahsediyorum. evet atla deve değil hiçbiri tek tek bakınca ama hepsini hayatınıza sokmak zor olsa gerek sanki?

Sorunuzu o sekilde sormaliydiniz o zaman @aysefatmahayriye.herkes yemek temizlik bakim seklinde cevap verdi. Kendimize ayirdigimiz tek vaktin dus almak oldugunu dusunen @zimbirik eger kendisi oyle yasiyorsa biraz uzuldum.5 saat yemek ve bulasiktan bahsetmis cunku.bi ev temizledik diye ot gibi yasamiyoruz tabi ki :)
merak etmeyin haftaici zor olsa da haftasonu her seye vakit var ;)

mutfakta pratik değilsin demektir bu. annenden gördüğün usüllere bağlı kalırsan pratik olamazsın da zaten çünkü çoğumuzun annesi pratiklik odaklı şeyler yapmazlar. yani sizi kesin bilemem tabii ama ben mutfakta annemden daha hızlıyımdır genelde ki annem de çoğu kişiden hızlıdır.

bulaşık konusunda ise yeterli tabak çanak olmalı ki kirlenen şeyi çalkalayıp makineye dolduracaksın, makine dolunca da çalıştıracaksın.

bakım konusuna bir şey diyemem erkeğim, kimi kızlar temizlik odaklı bakım yapar kendisine kimisi makyaj kimisi ikisi birden. senin tarzına bağlı.

genel ev temizliği ise haftada 1, 1 saat ayırırsan yeter. öyle yine anne evindeki gibi bal dök yala yerler beklememek lazım, biraz kirli oluversin kimse ölmez azıcık yerdeki tozdan vs. çıplak ayakla değil terlikle gezersin olur biter.

hayırlı olsun. artık sen de full paketsin.

ne kadar naif tatlı bir soru.
valla oje sürmeye bile zamanı olmuyor bazen insanın.
yemek olayına gelirsek çiğ beslenme üzerine biraz araştır. en hızlı tarifler hep ondan çıkıyor. bu aralar her akşam farklı salata yapıyorum.ya da her şeyi bir arada olan tarifler sebzeli pilav kısır vs. yeşil mercimek salatası. bir de buzluk hayat kurtaran bir şey. yap mercimek çorbası böl at buzluğa sonra on dakikada çorban hazır. şu anda buzlukta ıspanak, garntür, nohut, bezelye, kuru fasulye ve aşurem var. hepsi soğan salça su ve malzeme konularak 20dakikada hazır yemek oluyor ve uğraşması 5 dk sürüyor.
kahvaltı içinse çok hızlı hazırladığımı söyleyebilirim.
ilk çayı hazırlıyorum. sonra maydonoz ve salatalık yıkayıp süzgeçe koyuyorum biraz suyu süzülsün diye. genişce bir tavanın bir tarafında iki ekmek kızartıyorum diğer tarafında yumurta kırıyorum çok çok az yağla altlı üstlü pişiyorum. sonra zeytin peynir maydonoz yumurta salatalık, ev acukası koyuyorum, iki tane de tam tahıllı kızarmış ekmek. eğer daha hızlı olmam gerekirse nesfit ya da karabuğday.
saçlarımı yıkamadan da duş aldıysam tüm bunlar yarım saat sürüyor sabahları sadece rimel ve allık kullanıyorum genellikle makyajda. eğer saçımı yıkayım tam makyaj yaparsam bir saat.
öğlen çok bir şey yiyemiyorum. muz elma ... gibi meyveler oluyor. bazen esnaf lokantasında nohut pilav kuru pilav yogurt gibi şeyler yiyorum.
haftaiçi geç dersim olduğu günler sabahları 6km yürüyorum genelde 3 gün yapabiliyorum. bir yandan çalıştığım için haftasonlarım daha dolu oluyor.
şimdi haftada iki gün okulun havuzuna gitme hedefim var bakalım ne olacak.
pazar akşamları maske günü yapıyorum kendime. ama her gece mutlaka yüzümü yıkayıp tonikleyip kremlendikten sonra uyuyorum.
bakımlıdan çok temizim sanırım.
ev işleri içinse şöyle banyoyu akşam banyoya girdiğim zamanlar temizliyorum. bulaşık makinem olduğu için bulaşık bırakmıyorum hiç. 2 günde bir bulaşık mak. çalıştıyorum. haftada bir iki çamaşır yıkıyorum. artık bunca zamandan sonra anında yap o işi felsefesine sahip oldum çünkü ev işleri çok sıkıcı ve bok gibi.
kendi işimi kurdum geçtiğimiz sene, bir yandanda okula gidiyorum. haftanın 7 günü doluyum çalışıyorum. işimi sevdiğim için fazladan hobiye ihtiyacım yok. eskiden çok dizi izlerdim. şimdi ona vakit ayırmıyorum. arada iş yerimden çıkıp kadıköy'de arkadaşlarla bir şey içip geri dönüyorum. bir de takip ettiğim söyleşiler var ve kitap okuyorum. işimle ilgili internetten bol bol araştırma yapıyorum. aynı zamanda sergi için yeni seri hazırlıyorum.
çok şey yapabiliyorum bir arada sanırım. bunu az uyumama borçluyum. çok fazlı uyku sistemlerini araştırmanı öneririm. şu anda üç buçuk artık 1 saat şeklinde uyuyorum.

Bizim hanım öyle, oluyor yani zor bir şey değil. Tırnağın uzun olması pis olacağı anlamına gelmiyor zaten sabunla falan yıkayınca elini temiz oluyor. Haftanın altı günü de çalışıyor 10 saat. Aç da kalmıyoruz yemek de yapıyor.

3 öğünü , yapması yemesi toplaması hepsini sağlıklı ve besleyici şeyler olacak şekilde hazırlayıp, yiyip, toplayan varsa 5 saatten kısa sürede neyse parası verelim bize de gelsinler :)

İnsanlar cidden oje değiştirip bakımlı temiz olmayı kendine vakit ayırdı sanıyor. Hafta içi sadece buları yapabildiği için kendiyle övünüyor. Şimdi kapitalizme dem vuracağım. Zaten kimse anlamayacak. o yüzden herkese kolay gelsin.

Sabah 8Akşam 6 çalıştığım bir işim iki çocuğum var. Ev temizliği için haftada bir temizlikçi geliyor baştan söyleyeyim. Ama o da yazları köye gidince 2-3 hafta gayet temiz idare ediyoruz. Camlar silinmiyor o zaman elektrik süpürgesi faslını da eşim hallediyor. Bana da banyo ve yer temizliği kalıyor. Mutfak zaten her gün temizleniyor - standard. Bir itiraf daha hafta sonları biraz geç kalkıldığı için iki öğün geç kahvaltı erken akşam yemeği. Her gün taze yemek Biri çorba biri etli/kıymalı sebze yemeği olmak üzere max. 1 saatte hazır olur. Salata daha uzun iş. Mevsiminde domates -salatalık söğüş. Kışları ise havuç-turp-pancar rendesi toplam 15-20 dakika. Tırnaklarım kısa ve cilalı, oje sevmiyorum. Zengin değilim ama bakımlıyım. Ayda en az bir kitap okurum yine ayda bir dışarı sinemaya / tiyatroya gidiyoruz. 40+ yaşında bir hatun kişi olarak 2 çocukla her akşam gecelere akacak halim yok ama ayda bir-iki arkadaşlarla dışarıda yemek yiyip, hafta sonları gezi yapıp sosyalleşiyoruz. Yemek yapmaya 5 saatimi ayıracak kadar kendimden geçmedim...

Ben 3 öğün sağlıklı yemek diyorum. Herkes bana akşam yemeğini nasıl geçiştirdiği . ve hiç bir şey yapmadan ayda bir sinemaya giderek ayda bir iki arkadaşlarıyla buluşarak nasıl tatmin dolu bir hayat sürdüklerini anlatıyor.
Ve birde üstüne kapitalizm ile alakalı dalga geçiyor.

Umarım bir gün iyi yaşamak için çalıştığınız işinizin sizi iyi yaşamamaya ama elinizdekilerle tatmin olmanıza neden olduğunu anlarsınız.

Tamam zorundayız kendimize bakmaya bir yerde. Kimse kimseye işten ayrılsın demiyor zaten.

ama kimsede " benim hayatım mükemmel günde 9 saatimi iş yerinde geçirerek hiç yorulmuyorum evde de herşeye vakit buluyorum. Yemeğimi temizliğimi yapıyorum kendi bakımımı yapıyorum , film izliyorum, sosyal çevremle görüşüyorum haftada 3 spora gidiyorum kitap okuyorum bla bla" yalanları atmasın.

son 11 aydır inanılmaz düzenli bir hayatım var.
haftada 11-12 antreman yapıyorum, bazı sabahlar 6:30 da kalkıp yüzüyorum.

Spor yaptığım için otomatik duş alıyorum temizim.
Enerjim çok yüksek, bu yüzden evimde en ufak toz, pislik görsem hemen üşenmeyip temizliyorum.
Yemek kendim yapmak zorundayım, dışarıdan gelen hiç bir yemeği günlük planıma sokamıyorum.

Aslında tv karşısında öldürdüğün saatleri bir düşsen, çoook vaktin var.
Ben mesela senelerdir dakika kaçırmadan survivor izlerdim, bu sene daha 1 dakikasını bile izlemedim, spordan ve yemekten sonra da oturup rus klasiklerini okuyorum şimdi, 35 senedir okumamışım ayıp diye.
Televizyonu hayatından çıkartırsan herşeye vaktin kalıyor.

Gecen gun arkadasimla vejetreyanlik konusunu konusuyorduk. Ne zaman birisine ben vejtryn oldum dese hemen bir karsi atak geliyor, o zaman bunu da yeme, o zaman ormanda yasa, bitkilerin de cani yaniyor cart curt. Sonra sunu farkediyor, bu saldirinin sebebi belki de hayvanlarin benim icin oldurulmesini istemiyorum dediginde karsi tarafta olusan e ben kotu biri miyim yani dusuncesi, vicdan azabi ve bunun olcusuz sinirle disa vurumu.
E ne alaka?
Soru aslinda serzenis iceriyordu. Cevaplarla evet cnm ya, olmuyor iste, biz de oyleyiz inan seklinde destek beklentisi vardi, ama yoo gayet de oluyor seklinde cevap gelince bu diger tarafin kendini beceriksiz hissetmesine neden oldu. Halbuki gerek yok, kimse kimseyle bir degil, kosullar, beceriler bir degil. Onun yemegi iyidir, senin temizligin iyidir vs. guclu taraflarindan yararlanicaksin artik. Oldugu kadar yani. Herkesin memnuniyet seviyesi de farkli. Belki sen cok mukemmeliyetcisin, belki onlarin citasi dusuk. Daha iyisi hep var ama kiyaslamaya gerek yok. Oldugu kadar yani.

@jimicik +1 calisan insan mutsuzdur algisi cok yersiz.calisiyorum spora gidiyorum kitap okuyorum mutluyum yalanlari atmayin denmis neden yalan olsun :) herkes hayatindan memnunsa kendine ayirdigi vakit ona yetiyor ve ona gore kaliteliyse kendine gore her seyi oldugu kadar yetistiriyorsa size ne ? Neden kiyas? He en mutlu sizsiniz hayatin tadini bir tek siz cikariyorsunuz biz calisiyoruz diye hicbir seyi beceremiyoruz he :)

@ corc benim bir televizyonum yok, son 4 5 yıldır hiç izlemedim desem yeridir.

maalesef ben bu postun altında vakitlerinin yettiği şeylerde tatmin olan insanlar görüyorum sadece.

İyi yaşamak için gittiğimiz işlerimiz bize iyi yaşayacak vakit bırakmıyor arkadaşlar, sadece daha azıyla tatmin olmak zorunda bırakıyor. Sakin kafayla bi düşünmek lazım.

Dün benzer bir soruya verdiğim cevabın aynısını veriyorum.

Balık yağı alırken gözeteceğin tek kriter IFOS onayının olup olmaması olmalı. Türkiye'de New Life'ın Efa serisi ve Ocean Plus'ın IFOS onayı var. Bir de Carlson'ın bazı ürünlerinde varmış ama onu bilmiyorum ben. Benim önerim New Life Efa.

Teşekkür ederim. Bahsettiğin şu olabilir mi acaba: www.newlife.com.tr

Bir de Daily versiyonu varmış. Hangisi daha iyi olur?

Linkteki ürün iyidir. Bir de bunda şöyle bir durum var: Balık yağının vücutta daha efektif kullanılabilmesi için EPA DHA değerlerinin toplamda 1 gram olması gerekir. Yani bir günde 1 gram alman gerekiyor fakat bunların tek kapsüldeki toplam değeri 660 mg. Yani 1 gram yapmıyor. O nedenle günde 2 kapsül alman gerekiyor. 1 gramın altına düştüğünde çok etkili olmuyor. Kullanırken ona dikkat et.

offf çok severim ve ben olsam hiç acımadan yerim. ısıtılıp soğumadıysa 3 günde bir şey olmaz dolapta.

Göm gitsin.

Dolaptan çıkarıp ısıtıp tekrar koymadiysaniz bir şey olmaz. Afiyet olsun.

Biraz eski ama şöyle bir link var: eniyion.hurriyet.com.tr

Hastalık ve buna bağlı diyetle yaşamı devam ettirme biraz bıçak sırtı konulardır.
Örneğin; kişi diyabet tatlılara kolayca erişemediği için (gerek maddi olarak pahalı oluşu gerekse kolayca bulunamayisi vb) hayatından tatliyi tümüyle çıkarmış olabilir, bilemeyebilirsiniz.

Biz babamın hastalığı esnasında (kemo alıyordu ve şeker kesinlikle yasakti) ailece çok zorlanmıştık. ziyarete gelenler; eksik olmasınlar, elleri boş gelmemek için tatlı alıp geliyorlardı.
Onlara getirdiklerini ikram etmesek olmaz, onlara verip babama vermesek olmaz, getirileni geri götürün desek hiç olmaz, kabul edip konu komşuya dagitsak olmaz...
O kilolarca tatlilari nasil tukettik, tükenirken ne eziyet çektik bir ben bilirim.

Alacağınız hediye karşı taraf için zararlı değil farkındayım ama yine de hayatının merkezinde ve özel bir durumu var.

Hayatı ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmadığınızı düşündüğüm (tanışma hediyesi diye yazmissiniz) birine alternatif bir hediye almanızı öneririm naçizane.

istanbuldaysan karaköy güllüoğlunda diabak var.
faruk güllüoğlu değil. karaköy güllüoğlu olacak.

yok yok, hediyeyi götürdüğüm insanın kaçındığı bir durum yok. diyabetik tatlıları zevkle tüketiyormuş. ondan özellikle diyabetik arıyorum.

www.youtube.com bu geldi aklıma..

bu dünya soğuyacak günün birinde
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız

Zaten hepimiz olucez. Bu da fena degil? Birgun sen, oteki gun ben, baska birgun hoslandigin kiz, ust komsu, tv'deki spiker. 200 yil sonra bugun hayata olan kimse hayatta olmayacak hehe.

kara delikler oluşma biçimlerine göre iki türdür. biri erken dönem karadelikler denen, evrenin erken dönemlerindkei düzensizliklerin oluşturduğu tekilliklerdir ve çok küçük olabilirler. Diğeri ise büyüklüğü belli bir limit miktarın üzerindeki yıldızların nükleer yakıtlarını bitimelerinden sonra kendi kütlesini dengeleyecek bir iç basıncı kalmamış olmasından dolayı kendileri üzerlerine çökmesi ile oluşur.

Sonucunda bir kara delik oluşmasına neden olacak olay yaşanırken zaten tüm insanlık yok oluşacaktır, kra deliğin oluşma sürecini gözlemleyecek kimse kalmayacaktır.

Teorik seviyede de bir karadelik oluşsaydı bizim uzay zamanımızı etkileyecek yakınlıkta, onun çok parlak bir güneş gibi ışıdığını görürdük.

@stavro evet öyle olacak. hatta bundan sadece yüz yıl sonra bile @stavro; ne sen, ne ben, ne savcı ,ne komiser... Hani şairin dediği gibi "Yine yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak. Yorgun ruhumu karanlık ve soğuk kuşatacak."

fakat dünyaya bıraktığın şeyler (örn: bir sanat eseri) senin, dünyada hayat sürdükçe senin de hala buralarda bir yerde olduğunu hissettirecek.

ama diğeri başka bir şey.

Ben kurtulurum. İnterstellar gravity hepsini izledim.

Kara deliğe girince öleceğiz diye bir şey de yok, belki de paralel bir evrene geçiş yapacağız kim bilir.

Aniden belirse diy bir mevzu yok. O noktaya gelene kadar yasam masam kalmazdi zaten.

Self destruction modundaysan, kafani masaya kendin vur, bizi de götürme beraberinde.

karadelik öyle aniden oluşabilecek bişey değil, rahat ol sen.

ooo karadelik uzmanları gelmiş. hayal da kurdurmuyorsunuz amk. ondan sonra bizde niye star wars yok, stephen hawking yok.

Fermat's Room.

@ıwas izledim onu

12 Angry Men.

buried

hateful eight

Exam.

hatefull eigt hariç hepsini izledim bi bakaym ona

cube serisi

the room

rear window

le prénom

phone booth (bu, isminden de anlaşıldığı üzere odada geçmiyor)

şimdi bir tane daha geldi aklıma

Cyberbully
www.imdb.com

www.imdb.com

çok eğlenceli bi korku komedi.

ardından bu

www.imdb.com

güneşli pazartesiler

el secreto de sus ojos
el cuerpo
los cronocrimenes
el laberinto del fauno

Takip

Tabii ki Celda 211.

besle kargayi
ari kovaninin ruhu
olum uykusu

La piel que habito (The Skin I Lıve In)
www.imdb.com

ispanyol çingenesi ünlü müzisyen el camaron de la isla'nın hayatını anlatan camaron la pelicula'yı tavsiye ederim. sevillalı ispanyol çinegenelerinin yaşam biçimini anlatan ve güzel flamenko müziğini ve onun üstatlarını tanıtan dramatik bir film.
www.imdb.com

şu iki gerilim filmini ben şahsen çok seviyorum
www.imdb.com
www.imdb.com

Bir de şu muhteşem film var
www.imdb.com

nacizane tavsiyelerimdir

Atame!
m.imdb.com

Yıllar önce cnbce de izlemiştim.

Şekeri çok yüksek onların

Bahsettiğin şekilde beslenmekle her sabah ekmeğin üstüne Nutella sürüp yemenin bir farkı yok teknik olarak.

haşlanmış yumurta, peynir vs. yemek daha yararlı olur sanki. not: uzman değilim

tabii her ürünü bilmiyorum ama bu karışık ürünlerde glikoz şurubu ekleniyor genelde. mısır gevreği kendi başına zaten kilo yaptırmaya meyilli bir şey fakat yulaf ezmesi bu açıdan çok sıkıntı teşkil etmez. kabızlık konusunda da lifi bol olduğu için aksine iyidir.

giripte vaktimi harcayacağım bi site değil.

(bkz: Ekşinedio.com)

sub-etha butonunu alta koydular.

ekşişeyler çok boktan bence, para kazanma hırsı neler yaptırıyor.

tiksindim. yani öyle sinirlendim ki ekşi hesabımı kapatmayı bile düşünebilirim. tırı vırı bişey olmuş işte. 15 yaşındaki yeğenimi eğlendirebilir.

begendim. eksisozlugu cok takip edemiyorum zaten. kacirdigim guzel seyleri burdan bulabilirim gibi.

tasarım ve yazılım faciası. kuzenine yaptırsa böyle olur

lanet olsun sebebi neydi ki
fazla dürümün zararları

Yonetici kendi sitesi olan eksisozluge inanmayip icinden sectigi iceriklerle baska bir site aciyor. Carpik bir durum.
Ayrica telif acisindan da yapilan etik degil.

Ben beğendim, neden olmasın. Nasıl ki Ekşi açıldıktan sonra yüzlerce klonu çıktı, Ekşi de kendi bünyesi altında başka bir formatı hayata geçirebilir. Ekşi Sözlük kullanıcısı doğası gereği bi siki beğenmeme eğilimindedir ama bence güzel, zamanla daha da iyi olabilir.

kanzuk'un arzuladığı sözlüğü de görmüş olduk böylece. komikmiş.

bugün iki kere girdim; bir olay butonunu yaktığında, iki de az önce sözlük'teki koca yönlendirmeyi görünce. bir daha da asla girmem. büyük konuşmak gibi oldu ama zerre ilgimi çekmedi yapılan şey.

eksisozluk.com

bu entryyi okudum aslı var mı diye sözleşmeye baktım ve sözlük o an benim için bitti. bugüne kadar sözlük düzelir diye ümit ediyordum da kanzuk bu işi aleni bir şekilde ticarete döktüğü sürece ben sözlüğü çöplük olarak kullanmaya hazırım. nasıl olsa birileri elinin sevdiğini istediği gibi alıp oraya atacak.

her ne kadar süper bir fikir olsa da ve iyi görünen bir site olsa da "ben zeki hukukçuyum" imajıyla yapılan etik olmayan işler kaş yaparken göz çıkarıyor.

don't feed the troll off
feed the troll on

devilred +1

zaten konsept ilgimi çekmiyor. adında ekşi olması da bir şey ifade etmiyor ama dışarıdan bakan biri için güzel görünebilir.

ek olarak sözlüğe buraya malzeme çıkartacak entryler girmediğim için de çok memnunum.

fikir güzel içerik kötü şimdilik.

tamamen gereksiz ve çok kötü girişim.

Bence iyi fikir. Sözlük maç kavgalarıyla, bkz ile ayar vermeye çalışan liselilerle falan dolu. Düzgün içerik okumak istediğin zaman gireceğin bir yerden uzaklaştı. Güzel, bilgi içerikli entry çok azınlıkta. bu site de bu tip kaliteli içeriğe ulaşmak için güzel olmuş. Tabii içerik ve tasarım geliştirilebilir ama fikir iyi.

icinde seker var. her turlu sikinti.

Bi pakette 25 gr şeker var, 10 gr sütten 15 i havadan geliyor. Ben önermem. Yoğurt alıp meyveli yoğurt yapabilirsin, içine muz ve tarçın atarak <3
Shaker alıp süt + nescafe karıştırarak latte yapabilirsin, tatlandırıcı olarak en kötü bal falan kullan. Şekeri bırakmak en sağlıklısı bence.

İçeriğine bak, glikoz şurubu falan varsa jelibondan farkı yoktur.

meyveli sütlerde gercekte meyve yok, cesitli tatlandiricilar ve koruyucu maddeler. icerigini bilmeden biri digerinden zararli demek güc ki icerigi bilinse bile zarari ölcmek cok zor.

Alternatif olarak abur cubur yerine gececek kuru üzüm, kuru incir, kuru kayisi gibi seyler tüketilebilir, bol bol meyve yenilebilir.

@hasmetizm 2046 yoğurdu tüketmek biraz zor, hele ki tarçın ve muz da hiç sevmem :') yani tabii şeker var biliyorum ama, yani günde en az iki kutu kola içen biri olarak, bi kutu kola kadar zararı var diyorsanız okeyim buna.

üstüne baktım glikoz şurubu yok ama bunları neden çocuklara içiriyoruz ya çok ayıpmış yaptığımız.

bence bu abur cuburu almayı bırak. elinin altında olmazsa yemezsin. bir süre sonra da bağımlılığın biter. yoksa o işin sonu yok, yedikçe yiyesin gelir.

peyman/dorleo'nun natura mix diye bir karışık çerezi var. tamamen çiğ yemişler (badem, fındık, kuru üzüm vs.). tavsiye ederimi yemezi çok zevkli :)
www.peyman.com.tr

@cekilmis gayfe öğle yemeği ile çıkış arasında mutlaka bir şeyler yemek istiyor canım, daha çok ağzımın tadı bozuluyor da onu düzeltmeye çalışıyorum galiba, implant yaptırdım ama daha diş takıllmadı, tattaki bu sıkıntıyı da ona bağlıyorum. o diş halledilene kadar mutlaka bir şeyler yemek isteyeceğim :')

o zaman tercihini kuruyemişten kullan derim. mesela ceviz içi ve kuru incir iyi bir ikili oluyor.

badem + kırmızı çekirdekli kuru üzüm de güzel oluyor. kolayı da bırak :)

Çiğ fındık fıstık badem ye. Ceviz ye. Kuru kayısı, kuru erik, kuru incir ye.

Üniversite okuduğum şehirde, mezun olduktan sonra 3 yıl çalıştım. Genellikle üniversiteden arkadaşlarla görüşüyordum çoğunlukla. Yani samimi arkadaşlarım onlardı.

Geçtiğimiz yıl memlekete geri taşındım. Liseden 3 arkadaş şu an en yakınım olan insanlar. Zaten tatillerde geldikçe görüşüyorduk ama uzaktan çok iletişimimiz yoktu. Şimdi aramızdan su sızmıyor.

Yani 3-5 kişi oluyor tabii ki çok samimi olduğumuz. Onun dışında da denk geldikçe işte... Sen geçmiştekilerle görüşmüyorsun da yeniler mi girip çıkıyor hayatına devamlı? O saçma olurdu biraz...

arkadaşlıklar zaten zamanla eskiyor, insanları tanıdıkça beğenmediğin özellikler daha da çoğalmaya başlar, bu durumda benim için uzun vadeli arkadaşlık pek mümkün olmuyor maks 5 yıllık arkadaşım oluyor.

Ben görüşmem, zira paylaşacak şeyler kısıtlı oluyor. Arkadaşlar kendi dönemlerinde kaldıkları zaman güzel. Ortaokul arkadaşı ortaokulda, lise arkadaşı lisede, üniversite arkadaşı üniversitede. Ben liseyi bitireli 150 sene falan oldu, lise arkadaşımla görüşüp ne yapacağım bilmiyorum ki. Şöyle okuldan kaçtık böyle kopya çektik deyince muhabbet otomatik olarak bitiyor. Hepimiz değişmiş oluyoruz, paylaşacak şeyler de kısıtlı oluyor. Arkadaşlıklar dönem dönem edinilen bir şey olduğunda daha sağlıklı geliyor bana.

İlkokuldan bir tane, ara ara konuşuyoruz. Ortaokuldan iki tane, sık sık konuşuyoruz zaten biriyle üniversiteyi de aynı şehirde okuyoruz. Liseden yok.

hicbiriyle görüsmüyorum.

ilkokuldan beri samimi oldugum her arkadaşımla görüşüyorum, üni'den 1 tane ama. Epi topu 10 tane gerçekten samimi oldugum insan var, min. 10 senelik. Her hafta görüşürüz

her arkadaşlığın kendine özgü bir dönemi, vakti var. hiçbiriyle görüşmüyorum. angelus + bir milyon.

ilkokuldan 1, liseden 3, dersaneden 4, üniversiteden 10+ arkadaşla gorusurum. çoğundan uzakta olduğum icin haftada 1, 2 haftada 1 ya da gün aşırı telefonda görüşüyorum. saplıkla alakası olabilir kopamama ve görüşme sikliginin. bu güruhun hepsi sap çünkü.

ilk ve ortayı beraber okuduğum 3 arkadaşımla en azından ayda 1 görüşüyordum. biri amerika'ya yerleşti ama diğer ikisiyle devam.
hatta bazen birbirimizin diğer arkadaşlarıyla da kalabalık grup olarak vakit geçiriyoruz, seyahat ediyoruz.
lise, üniversite, kurslar ve dershanelerden de kimseyle görüşmüyorum. facebook'ta doğum günü kutlamak, tebrik etmek dışında bi iletişimim yok.
tanıştığın ortam ve geçirdiğin zamandan çok paylaştıkların bağlıyor sanırım.

Bir kaç sene önce lise arkadaşlarımla buluştuk, yakın olanlarla. Lisedeyken ağır rockçı olan abla, saçlarının tepesinde kocaman bir fiyonkla sevgilisine "aşkooomm" diyen tipe dönüşmüş. Biri zaten mıymıyın tekiydi, diğeri de garip garip hareketler. Sıkıntıdan patladım, kafalar lisede kalmış. Bana laf atmalar falan, sen de hala okuyorsunlar, bilmemneler ki master yapıyordum.
Bildiğin, hayatlar falan değişiyor. Bu nedenle buluşmuyorum artık, sosyal medyadan laf atan olursa ancak öyle.
Yakın zamanda başka sebeplerden diğer arkadaşlarımın da çoğunu hayatımdan çıkardım. Çok da iyi oldu, çok da güzel oldu ^^

İki liseye gittim. Birincisinden 6 kişilik bir grubuz. Birbirimizin ailesiyiz. Her gün konuşuruz, her hafta mutlaka boş olan bir kaç kişi buluşur. Ayda bir de toplu buluşma yaparız. Sevmediğimiz yönlerimiz var tabi ama takmıyoruz birbirimizi böyle kabul ettik. Sürekli konuştuğumuz hayatamızdaki her şeyi anlattığımız için paylaşacak şey bitmiyor. Birbirimizin 8-9 yıllık dostuyuz benim 7 yıllık bir ilişkim vardı onların da sevgilileri oldu hep ama değişmedi bu durum. Şu an sapız o ayrı :D

Diğer lliseden 2 kişiyle ayda yılda bir buluşuyoruz. Hayata bakışımız ve görüşlerimiz çok farklı. Ben biraz rahat insanım. Bu ikisi çok stresli ve modumu düşürüyor daralıyorum paylaşacak ortak bir şey bulamıyorum.

Ünide uzatmalı okuyorum bitince de görüşeceğim 3-4 kişi var ileride ne olur bilemem tabi.

İlkokula kadar başka bir şehirdeydim. Yılda bir ordaki arkadaşlarımla buluşurum hepsi aile dostumuz. Hep beraber yemeğe çıkıyoruz paylaşacak bir şeyler çıkıyor illa.

Bu arada tanıdığım bir kız var sürekli ilkokul, ortaokul, lise, dershane, yazlık, üniversite arkadaşlarıyla buluşuyor. Anaokulu kankileriim diye fotoğraflarını gördükçe şaşırıyorum.

Görüşmüyorum kafam rahat. Yaşasın asosyalizm!

almost never.

Balık yağı alırken gözeteceğin tek kriter IFOS onayının olup olmaması olmalı. Türkiye'de New Life'ın Efa serisi ve Ocean Plus'ın IFOS onayı var. Bir de Carlson'ın bazı ürünlerinde varmış ama onu bilmiyorum ben. Benim önerim New Life Efa.

geçen bir doktor söylemişti türk malı olanı almayın da ne marka alırsanız alın diye.

www.aksuvital-pazar.com ben bunu kullanıyorum da, hata mı ettim şimdi bunu almakla? :(

dün ekşide okumuştum, keten tohumu yağı bolca içerirmiş

ben carlson kullanıyordum memnundum, fiyatı uçuk değil ifos onayı da vardı.

Kaçış yok gibi evet maalesef ana ölüm sebeplerinden biri dünyada, bundan dolayı da nereye baksak kanserden ölen birilerini görüyoruz.

yapacak bi şey yok. kanserin iyi kötü tedavisi var, çok daha zor hastalıklar var. sağlıklı beslenerek en azından riski azaltabiliriz diye düşünüyorum. tabii spor ve düzenli kontroller de önemli, özellikle sizde olduğu gibi ailenizde kanser geçmişi varsa.

Risk hep var, ama riski azaltman mümkün: sağlıklı yiyecekler ye, yürüyüş yap, kafaya takma bir şeyleri, pozitif ol.

Hep kanserden ölen birilerini görüyor olman da algıda seçicilik.

kanser tek bir çeşit hastalık değil ve ileri yaşlarda kanser normal bişey ya ne olacaktı ya kalp ya kanserden öleceğiz.
ama genç yaşta, diğer türlü çok sağlıklı insanlar küt diye ölünce tabi üzülüyorsun
kız kardeşimi kanserden kaybettim.

ben de kanserden öleceğimi düşünüyorum. kanser olmadan ölmek lütuf gibi bir şey oldu artık.

Benim dedem ölümsüz gibi bir tipti, yani kanser olmasa sonsuza kadar yaşayacakmış gibi duruyordu ama 75 yaşında mide kanserine yakalanıp birkaç ayda öldü. Yapacak bir şey yok bunun için.

bizde durum son birkaç yıldır öyle. çok yakın çevremde üç arkadaşım kanser ancak atlattılar gibi, en azından kontrol altına aldılar normal hayatlarına devam edebiliyorlar.

daha geniş çevremde ortalama her ay bir kişiyi kanserden kaybediyoruz, her ay da yeni bir kişinin kanser olduğunu öğreniyoruz. Allah iki iyilikten birini versin.

aslında her haberden sonra sikerler deyip deniz kıyısı köy bahçe olayına giresim geliyor. kanser olunca zaten giricz büyük olasılıkla, önceden girelim keyfimize bakalım değil mi? kariyer denen şeye fazla inanıyoruz.

ne demek istediğini anlıyorum ben küçükken babaannem böbrek kanserinden vefat etmişti bir kaç gün önce ananem milyonda bir görülen bir kan kanseri türünden vefat etti. kansere yakalanmadan 6 ay önce olduğu kan testinde belki benden daha sağlıklıydı.. özellikle amerika da zenginlerin deneysel kanser tedavileri olduğunu ve başarı oranının çok yüksek olduğunu duydum. (bkz: mehmet öz)

sigara ve fast food'u bırakmak dışında kansere doğrudan bir önlem alamazsınız özellikle istanbul gibi havası bu kadar kirli bir şehirde işimiz çok zor.

Google Inc. Hemen bi cv doldurup gönder.

Mağazacılık sektöründe var. Mavi jeans zara falan hep güzel hatunlar çalışıyor. Sonra fotoğrafçılık sektöründe ve ajans işinde var

yas siniri neden ya 25 ustu bekarim

bigfour'daki şirketlerin %80'i kız, bu kızların da %69'u senin tanıma uyar.

Tekstil atölyesi. Ha şimdi cıvırların hep Suriyeli oldu. Ona göre hesabını yaparsın.

Ajans Press hep öyleydi bundan 12 sene önce falan.

dijital reklam ajansları, ama oradaki kızları sana yedirmezler

Kırmızı olan kırmızı lahana, turuncu olan havuç. İkisinde de aynı tadı alırsınız, havuç rende, kırmızı lahana ince doğrama olarak.

Kırmızı lahana bu: www.cintakvimi.web.tr Bunu alıp direkt doğrayınca salatadaki gibi olmuyor. Biraz tuzla limonla avup yenilebilir hale getiriyorsun. Aksi halde tatsız tuzsuz bir şey oluyor.

ortadaki turşu hali, mor lahanayı kesip tuzla ovup yıka sonra üzerine biraz sirke koy bekle birkaç gün. marketlerde de satılabiliyor

kırmızı lahana o. doğrayıp biraz sirkeli suda bekletiğinizde beyaz ksımları mora dönüşüyor tadı da daha turşu gibi oluyor

yazıyı okumadım, sadece alıntı yapılan yeri okudum. ben de split programların pek etkili olmadığını düşünüyorum. beş altıya bölmeden, ikiye bile bölünmesinin pek gereği yok bana kalırsa.

Hocam vucut tamamen dinlendirilmeli antreman sonrasi. Hergun antreman bosa kurek cekmek demek.

istediginiz kadar bolun vucud icin programlari. bir gun gous yaparken, sirt ve omuz mutlaka izometrik olarak calisacaktir. o yuzden bu kadar parcalamaya gerek yok.

bence göğüs, omuz, sırt günü değil de; bench press, squat ve deadlift günleri olmalı.

mesela; bench press gününde bench press ve destekleyici hareketler,
squat gününde squat ve destekleyici hareketler diye gider.

bu üç temel harekette öyle zorlayacaksın ki vücudu, o yüzden geri kalan hareketler destekleyici olacak.

bu mantıkla; bench press ve squat'ı aynı gün yapmak kolay değil.

Split programın amacı nedir öncelikle bunu bilmek lazım. Split programlarda amaç, çalıştırılan yeri olabildiğince büyütmektir. Lakin burada devreye ne yazık ki genetik giriyor. Yani bir kolun doğal olarak büyüme miktarı bellidir. Ben buna 40 cm diyeyim sen 41 cm. Fakat 42 cm olmaz. O zaman, 42 cm olmayacaksa eğer, senin bir gününü dumbbell curl'e ayırmanın ne mantığı var. Kolun zaten büyümeyecek. Yani sen 20 yıl boyunca dumbbell curl yapsan da, kolun hiçbir zaman 40 cm'yi geçmeyecek. O zaman bu vakti neden tek bir bölgede harcayasın ki? Misal compound/bileşik egzersizler yaptığında hiç biceps triceps çalışmadan da kolun yine aynı ölçüye gelecek, üstelik tüm vücudunu aynı anda çalıştırırken. Yani sen barbell row yaptığında da triceps'in çalışacak bench yaptığında da. O zaman izole çalışmanın ne mantığı kalıyor. Ayrıca, izole çalışma türü sadece kas büyütmeye odaklı bir tekniktir, yani güç olarak çok yol alamazlar. Zira yaptıkları çalışmalar sinir sistemine çok etki etmez. O nedenle tırt bir endojenik çalışma sistemleri vardır. Bununla birlikte, bu spora direkt izole başlayan kişilerde genelde simetri problemleri olur. Bu da bilgisizlikten kaynaklanır. İzole çalışma bu anlamda bu spora en az bi 5 yılını verdikten sonra anlam kazanır. Onun dışında oldukça gereksiz bir uğraş.

Kısaca; 20 yıl boyunca ilaç kullanmadan izole çalışanla compound çalışan kişi ölçü olarak aynı noktaya gelecektir fakat birisi ek olarak daha estetik daha güçlü postürü daha düzgün hareketlere daha hakim birisi olacakken diğeri sadece şişmiş olacaktır. İzole çalışmak bu nedenle saçma bir tekniktir diye düşünüyorum ben.

Yeni başlayan birinin tek bölgeye bir haftalık recovery ihtiyacı doğuracak kadar yoğunlaşması imkansız.

Oynamadığı maçlar sayılmıyor tabii ki, 2015-02-22 LA Lakers maçında oynamamıştı mesela.

Kırmak üzereyken tanımlanan rekorlar gibi olmuş. Koca maçta bi zahmet atsın amk bir tane üçlük nedir yani.

ama o zaman 128 maç profesyonel basketbol maçı oynayan bir sporcu için üstüste 3 sayı isabeti bulmak çok acayip bişi değil ki.

hele ki bir nba oyuncusunun sezonluk maç sayısını düşününce.

@angelus aynen. aynı şekilde düşünüyorum. herhangi bir oyuncuda bunu yapabilir.

herhangi bir oyuncu yapamadığı için konuşuluyor bu kadar zaten. çıktığı her maçta en az 1 üçlük atmak kolay değil. bir de bunu 128 maçtır yapıyor adam.

@angelus, @Sskywalkeremre,

www.basketball-reference.com

Lebron geçen sene 22 maçta 3'lük atamamış. Daha şutör birine bakalım,
Ray Allen, 12-13 sezonunda 13 maçta 3'lük atamamış.

Öyle olmuyor yani o iş :D

kolay degil o isler dayi oglu.
oynamadigi maclar elbette sayilmiyor.
128 mac ust uste en az 1 tane ucluk isabeti bulmus adam. her mac 1 tane bulsun demek kolay, takimlarin maci toplam 2-3 uclukle bitirdigi oluyor.

Hocam bu adamın yaptığı hiçbir şey basit değil, öyleşmiş gibi gösteriyor. Asıl büyüleyici ve aynı zamanda sinir bozucu olan şey bu

Ne alakasi var yahu

o da bir çeşit takıntı bence.

takıntı illa şekle yönelik olacak diye birşey yok ki.

tat ya da his takıntısı da olabilir bence.

Bir ara harf şeklinde makarnalar vardı. O makarna paketini komple boşaltıp aynı harfleri bir araya getirip o şekilde haşlayıp yeme gibi bir takıntın yoksa yemek seçme takıntıya girmez. Örnekler çoğaltılabilir tabii.

daha çok bilgi vermen gerek.
bildiğimiz yemek seçme olayı ise, cevap veriyorum: hayır.

yok. tam tersi olay, uzun boylular basketbol oynuyor :)

Boy uzunluğu da diğer tüm fiziki özellikler gibi genetik özelliklerine göre belirlenir, yani çocuğun uzayacağı maksimum miktar bellidir. Çevresel şartlar beslenme yaptığı sporlar gibi detaylar fark yaratır ama çocuk 190 cm olacaksa bunu 195 yapmaz; 190'a kadar gelmesi için yardımcı olur. Ha beslenmesi kötüdür çevresel şartları dandiktir, o zaman potansiyeli varsa da o boya gelemeyebilir.

Genetik boy üst sınırı var. Basketbol o sınıra erken yaşta hızlıca gelmesini sağlar. Anne baba kısaysa, onlardan 7-10 cm falan uzun olur en fazla. Sınıra gelince bir anda durur uzama.

Yani sadece süreci hızlandırır. Bi de spor iyidir sağlık yönünden, çocuk boyumu uzatacam diye oynuyorsa bırak öyle inansın.

Evet hak etti, gayet başarılı buldum ben son filmini. Ama önceden de hak etmişti zaten vermemişlerdi.

Hak etmedi. Özellikle o ayı sahnesi o kadar saçma geldi ki bana. Milletin dalga geçmesi de bu yüzden.

Bazı filmler vardır, film de oyuncu da tek başına bakıldığında, en iyi gibi görünmeyebilir. Bence Revenant da öyle bir film, film oyuncuyu oyuncu filmi besledi, tamamladı birbirinden ayrı düşünemedim. Leonardo di Caprio belki çok önceden zaten hak etmiş olduğu bir ödülü, belki bu sefer o kadar uzun tiradlar atarak almadı ama, çalışma koşulları, filmin bütününe hizmet eden oyunculuğu ve görseli düşünülünce bence yerinde bir karar oldu. Eddie Redmayne alsaydı da sevinirdim ayrıca.

Oscar almak için bi ayıya siktirmedi kendini. Tom Hardy ondan daha iyiydi filmde. Hatta ayı bile daha iyiydi.

al pacinoda da böyle olmuştu. daha iyi oynadığı filmler olsa da scent of a woman ile aldı. akademi yapıyo bazen böyle şeyler oyuncu geçmişinden dolayı

haketti ama tüm hayatı boyunca çektiği en iğrenç filmle alması komik oldu sadece

Filmde oyunculuk gerektiren bir şey yoktu. Zaten yüzde doksanında baygındı adam. Aynı rolü başka biri oynasa vermezlerdi oscarı. Bizim türk hakemlerinin eyyam yapması gibi bi şey oldu bu.

bence wolf of wall street ile, başkalarına göre başka filmlerle önceden hak etmişti, bu seneye nasip oldu. rakibini izlemedim ama kendisi kadar ünlü olmadığı göz ardı edilmesi kolay oldu.

@asslangibi aslında ben de sırf bu yüzden açtım duyuruyu çünkü akademinin verdiği ödüllerin belki de %40'ı bu şekilde o senenin en iyisine değil de sanki "arada kimi unuttuk ona verelim" şeklinde dağıtılıyor. Yoksa şüphesiz Leo daha önce almalıydı.

Eddie'nin oyunculuğunu Sefiller ile beğenmiştim. Geçen sene almıştı ödülü, Moritz Bleibtreu'dan sonra favori erkek oyuncu adayım.

filmi seyretmedim henüz ancak Ed Stafford abimizin filmle ilgili bi yorumu var aşağı yukarı şöyle bişi:

www.facebook.com:0

@asslangibi +1545454 geçmiş yıllarda hakkını yedik, verelim gitsin kafası diye düşünüyorum.

Ha bu arada, Akademi itibarlı bir platform değil ki, kaliteyi seçtiği de söylenemez. Aksine popüler olanı cilalayan bir alan. 2 yıl önce ödüllere doyamayan Silver Linings Playbook ortalama liseli ergen dans filmiydi. Ona ödül veren adamlar Leo'nun bu rolüne neden vermesinler? 1000 kat daha iyidir bence.

Akademi cok bozdu, önünü alamadik.

@icha+1. akademiye aday olmanin dahi sartlarina, gösterim kosullarina, ödemelere vs bakarsak, hakedecek cogu filmin bu ortamlarda boy bile gösteremedigini de görebiliriz.

bu rol ile haketmedi ama daha önceki hakedip de vermediklerine sayıyorum.

Etti ama eddie daha çok etti bence ya.

Enfeksiyon yapar orası.

@angelus biraz makale okudum ve geldim :) bazı durumlarda alınmaması daha iyiymiş, kökün ilerlemesi durumunda dokunulmuyormuş.

@Asilov çok teşekkür ederim :) Avrupa yakasındayım, başka bir yerden randevu aldım içimin rahat etmesi için.

eğer dişte enfeksiyon apse vs yoksa ve kırılan parçanın çıkarılması için daha çok travma yaratılacaksa bırakılabilir. bence rahat olun

bundan önceki betaydı, yani geçiş kısmı diyebiliriz; son hali buydu ve buna geçiş yapıldı.

Bi nedeni yok her alanda her sektörde tasarımlar değişir. Böylelikle ortama bir hareket kazandırılır. Yani bahsettiğin nedenlerle bir ilgisi yok. Öyle olsa görünüm yine aynı kalır diğer dinamiklerle oynarlardı. Değişim iyidir yani statükocu olmaya gerek yok.

açıkça söyleyeyim, yazılım şirketlerinde de çalıştım, bu ülkedeki şirket sahiplerininin boş durmaya karşı sıkıntıları var, ne kadar gereksiz de olsa, boşa yapıyor da olsan illaki çalışıyor gözükeceksin.

Şimdi bu kanzuk liderliğindeki şirket de birçok yazılımcı işe almıştır, sürekli hata düzelt, belirli noktadan sonra hata da gelmeyince, bu tarz boş işler peşlerinde kovuşturulmuştur.

Sonuç da 2-3 yılda bir değişen tema, 5-6 yılda sil baştan yapılan sözlük, bu böyle uzar gider, hiç düşünmezler tabii google'ın sitesi neden yıllardır aynı, oradaki şimdi hiçbir fonksiyonu olmasa da, "bugün şanslı hissediyorum" butonu neden kalkmıyor.

büyük ihtimal şeflerine mail vs gibi bişey gelmiştir ve arıyorlardır.

Makineyle arama yapabilirler elle arama yapamazlar.

elle üst arama yetkileri yok. dedektörle arama yapabilirler.
elle üst arama yapabilmeleri için başlarında kolluk gözetimi gerekir.

Kişisine göre değişir. Ben ilk sevgilimle evlenmek istemedim ve "gözümü açtım onu gördüm, evlendim" olsun istemiyorum diye savunmuştum kendimi. Ama düşünüyorum da çok sevmiyordum zaten.

Buna kadının kendisinin karar vermesi gerekir.

Evlilik sadece cinsellik değildir. Evlendikten Üç ay sonra hevesini alınca anlarsın öyle olmadığını. Cinsellik ahlakla, karakterle alakasızdır. Partnerin cinsel geçmişini değil de karakterini, iç dünyasını ve güzelliğini anlamak elzemdir.

Böylelerinin erkeği de kadını da aç oluyor. Dezavantajı bu. Avantajı var mı bilmiyorum.

ben tercih etmezdim. her ilişki bir tecrübedir. lisedeki acemilikle üniversitedeki ilişkiler bir olmaz. bunun iş hayatı da var. bence sağlıklı bir ilişki olmaz.

edit: tecrübe diyince hemen seks anlaşılmasın. iki insan arasındaki ilişkiden de bahsediyorum.

kadın.

her ilişki bir tecrübedir +1

insan başkalarıyla etkileşime girdikçe öğreniyor, şekilleniyor. ilk başlarda yaptığı hataları yapmamaya başlıyor, eskiden inanılmaz dert ettiği (ve dolayısıyla ilişkide dert haline getirdiği) şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu fark ediyor. yaşla da alınan tecrübeler bunlar ama sırf yaşa bakmamak lazım. ben en az 2 uzun ilişkisi (2+ yıl) olmayan bir adamla evlenmek istemem mesela.

edit: tabii 10 ilişkiden sonra yine aynı düzlükte, sıkıntıda insanlar yok mu, var. şans işi ya amaaan.

Küçük değil aslında. 27 yaşında.

Kesinlikle istemem.
Sadece beni görmüş tanımış, benim yaşadığım şekilde ilişki şeklini biliyor ve başka hiçbir şeyden haberi yok. Bu kadına da haksızlık, belki daha farklı şeyler daha çok mutlu edecek kendisini.

freya+1

Daha önce tecrübeler edinip gelsin benim doğru kişi olduğumu düşünüyor ise bakarız duruma. Öyle el değmemiş prenses havalariyla gelip de sonradan beni değiştirmeye calismasin.

birisinin geçmişi olması/olmaması o kişiyle sevgili olmak ya da evlenmekte bakılacak bir kriter değil benim için. niye olmamış diye düşünürsün, sorar sorgularsın sadece. hayatına birisini almak istememiştir, değer görmemiştir, başka öncelikleri vardır...o tarz durumlarda muhtemelen zorluklar olacaktır ama bu o kişiyi birlikte olunmaz kategorisine direkt olarak sokmaz.

ha ama ilişkisi olmamasının sebebi atıyorum ruh hastasıdır, bencildir, fazla köşeli bir insandır vs. gibi sebeplerse öyle birisiyle zaten ilişki yürütemezsin.

himym bir bölümü vardı "everybody's got baggage" herkesin belli yaş ve olgunluğa geldiğinde başkasına tuhaf gelecek yaşanmışlık-yaşanmamışlıkları vardır mutlaka. yargılamamak lazım.

ben 4-5 sene sevgili olupta, evlendikten 6 ay sonra boşananları biliyorum. uzun süreli veya çok kişiyle ilişkisi olan kadınla evlenmek iyidir diye bir şey yok.
aksine ilişki sayısı 10'ları geçen kişiler gönül yorgunu oluyor. Karşı cinse karşı, "ya bunların hepsi aynı bok" tarzı bir yaklaşımları oluyor.
Kadına bakacaksın, evlenmek istediğin kriterleri sağlıyorsa evlenirsin. ilk olmasının avantajı bir çok şeyi ilk olarak beraber yaparsınız, birbiriniz için daha özel olursunuz.

7 senelik ilişkim vardı, ona kalsa hala devam ederdi, üniversite bitti, baktım ciddileşmeye başlıyor iyice. iyi ki bırakmışım, başkalarıyla birlikte oldum, gram da pişmanlığım yok. ekşi'de süsleyip duruyorlar ilk sevgilileriyle evlenenleri. dünyaya bir kez gelip tek kişiyle olma fikri korkunç bence.

Çok isterim. Berkecan beni çok iyi boşaltıyordu derdin olmayacak bir kere. Oh mis.

bu benim. avantaj ve dezavantajlarını bilmiyorum ama başkalarını merak etmiyorum.

ben tercih etmem, kadın-erkek fark etmez.
ilk ilişkimi yaşadığım zamanlardaki bakış açım ve şimdi arasında dünyalar kadar fark var, buna dayanarak söylüyorum. ilerisi için başkalarını merak etmesi filan değil, asıl mesele bu. ilişki insanı olgunlaştırır.

Burada bu soruya dürüst cevap alman zor. Tribün izliyor.

Cinsel hayatı olmuşsa sorum değil, ama ilk kez benimle yattıysa pek sıcak bakmam. Deneyimsiz bir kadının beni tatmin edebileceğini sanmıyorum.

bir yeriniz kalkmadığı zaman eskisiyle kıyaslayacaktırç.
öpüşmelerinizi, bedeninizi, her bir şeyini bir olumsuzluk anında kıyaslamaya başlayacaktır.
ilk sizin olsun. sizinle şekillensin.
işin psikolojik durumu da ayrı bir konu zaten..

@arnold +1 tribün var burda. meriç ve şişman hanım kaynıyor.

doğru cevap: ederdim, ederim, çok şart değil yine de. merak edebilir başkalarını, o risk hep var.

KOMPLE DEZAVANTAJ. KAÇ.

garı güzelse olabilir.

ikisi de aynı şey, tdk öyle diyor.

İkisi aynı şey değil bunların. Artırmak, yükseltmek manasına gelir; arttırmak; tasarruf etmek anlamındadır. Yani 20 liran vardır, bunun 10 lirasını harcarsın geriye 10 lira kalır. O 10 lirayı arttırmış olursun.

@angelus

böyle sallama görmedim.

yükseltmek anlamında olan tek t ile "bu puanlarla başarı grafiğini artırdı", bir kenara koymak, harcamamak anlamındaki çift t ile "dişinden tırnağından arttırdı".

Devilred; Cehalet kötü şey.

tdk şimdi ne yazar bilmiyorum. 80'li yıllarda üniversite sınavına hazırlanan benim neslim böyle öğrendi. Angelus doğru söylüyor yani.

"arttırmak
-i
1. -i Artırma işi yapılmak
2. Yükseltmek"

site de bu:

www.tdk.gov.tr

sabır.

artirmak sourun dedigi gibi, artik birakmak, fazlasini biriktirmek.
arttirmak ise yukseltmek. ben hep boyle kullanmisidir.

çevirmenlerin sürekli tartıştığı konulardan biri:)

biz eskiden tasarruf etmek anlamına geleni "arttırmak" olarak kullanıyorduk
artık öyle değil TDK boğazından "artırmak" diyor mesela :)"arttırmak" demiyor...neden öyle oldu bilmiyorum.

coğaltmak anlamına gelen için de her ikisi de kullanılıyor artık hem artırmak hem arttırmak.

tdk'nın amuğagoyim size bişey olmasın.

bu kadar içi boşaltılmış, saçma salak, bilimsellikten uzak çalışan bir tübitak var sanırım; son dönemlerdeki halleriyle kapışır oldular.

ben şahsi olarak dikkate almıyorum tdk'yı, böyle düşünenleri de anlıyorum. ha, sen kimsin ulan diyenler de olacaktır, onlara da saygı duyuyorum. "yapısal olarak" daha asrı tamamlayamamış bir olduğumuz için böyle sıkıntılar normal, o yüzden tatlı canın nasıl istiyorsa öyle kullan. kendi de bilmeyen tdk "onlar hep aynı yuaa" demeye devam edecek gibi görünüyor uzun bir süre.

Salonda seti tamamladığım sürece Her hafta ağırlık artırıyorum. Haftasonu yemeklerde kaçamak yapmak için hafta içi bazen az yiyerek kalori arttırıyorum.
Ben de bu şekilde kullanıyorum, doğrusunu yanlışını TDK değil de okulunu okumuş arkadaşlar söylese daha iyi olur.

ben de tdk'yı anlamıyorum. "artırmak" nedir hacı?

kelimenin kökü "art-" etken kullanıyorsan "artmak" diyorsun. ettirgen kullanım için "-tırmak" getirilmez mi, "art-tırmak" işte, iki t'li. ikinci t niye düşüyor ki?

kelimenin kökü t harfi ile bitiyor. ettirgen hale getirmek için -tırmak getiriliyor, iki tane t oluyor. arttırmak. kelimenin kökü t ile bitince t'nin birini niye atıyoz?

"ettirmek" de demeyelim o zaman, "etirmek" diyelim, aynı mantık?

"az yiyip boğazından arttırmak" kullanımı ile "spor yaparken ağırlık arttırmak" kullanımları sadece artmak kelimesinin iki anlamı olan sesteş kelime olmasından kaynaklanıyor. iki ayrı anlamı olan sesteş kelimelerin de bitini ettirgen yaparken başka türlü kullanmak (biri çift t ile yazılıri öteki tek t ile yazılır" falan gibi bir kuralı yok. kuralı boşver, son derece saçma değil mi?

çok aydınlandım :/ kafam iyice karıştı.

aslinda dogru cevap kibritsuyu. fiilin kendisi artmak. ettirgende t eklenince arttirmak olmasi gerek. t niye dusuyor hicbir aciklamasi yok aslinda.

Nâzım Hikmet mezarında ters döndü gençler.

Sabah sabah beynim döndü.

tdk'nin ne yaptigi belli degil. tdk'ye guvenmek, tubitak'in montaj bu kayitlar demesine guvenmek gibi. asiri derecede sacmaliyorlar.

ben angelus +1 diyorum.

yok hocam çileklisi daha güzel oluyor bence.

çilek çok bayıyor diyorlar. ben cesaret edip alamadım.

Pişman olursun.

yahu 200 ml suya karıştırıp içiyosun zaten bu tantana niye? vücut geliştiren adamın tatla lezzetle çoktan vedalaşmış olması gerekir. fark etmez her türlü içersin tek dikişte.

@yazar yazmaz
katiliyorum aga ben de anlamiyordum bu tantanayi da yine de bir sorayim dedim.

keta zararlı değil, bilakis faydalıdır. ketayı yediririz.

Keta nedir

www.google.com

halka tatlisinin kisaltilmis hali :)

Ahahaha aklıma gelmedi degil

yağda kızarmış hamuru şekerli şerbete batırıyorsun ve yiyorsun. Buna sağlıklı demek de enteresan.
Çikolata kakao dan yapılır sütten yapılır, içindeki şeker pek yararlı değildir sadece. Ayrıca çikolata daha lezzetlidir.

kişisel olarak aynı miktar/gram ortalama bir çikolata içeriği ile klasik halka tatlısı karşılaştırmasında halka tatlısının daha zararlı içeriğe sahip olduğunu düşünüyorum tatlandırıcı içermemesine rağmen, zaten gerek de yok:)

Şerbet içinde yüzen trans yağ içeren bir hamur tatlısının ötesinde ne olabilir diye sorası geliyor insanın.

kerhane tatlısının sağlıklı bir tarafı yok fakat ambalajlıdan daha az zararlıdır. onun içinde bir sürü katı maddesi cart curt var. yiyecekseniz tatlınızı pastaneden günlük şeyler yiyin

Arkadaşlar sallamayalım, katkı maddesi falan yok her çikolatada. Nestle koymuyor mesela, Lindt de koymuyor. Ülker her haltı koyuyordur büyük olasılık bilmiyorum.

Edit: Bunlar glikoz şurubu da kullanmıyor ama onunla normal şeker arasında da fark yok zaten, şeker her türlü zararlı.

İkisi de glukoz şurubu kullanıyor ama biri denetimli oluyor diğeri denetimsiz ama totalde ikisi de aynı bok. Biri diğerinden daha az sağlıksız değil.

o kim?

Gezi döneminde tweet ata ata ünlü oldu işte. Yoksa vasıfsız bi tip.

muhalif olmak prim yapıyor aga.

yanlış anlaşılmasın akp'li falan değilim ama atilla taş ve türevi adamlar sırf muhaliflikten ne ekmek yediler be abi. normalde kendileriyle ölümüne taşak geçecek adamlar bir anda kendilerine tapmaya başladı.

barış atay da öyle işte.

Ilk defa duyuyorum ismini.

arka sıradakiler diye dizisi vardı bir ara gençler çok izlerdi o diziyi

the revenant. gözünüz kapalı gidin bence. en iyi seçenek o.

Kesinlikle deadpool.

The Revenant görsel olarak güzel ama genel olarak sikim gibi bir film. Leo Oscar alabilmek için neredeyse ayıya siktirecekmiş kendini. Deadpool şahane. Bir kere izledim birkaç defa daha izleyebilirim.

Angelus +1. Dedpul ya da the hateful eight'e git.

deadpool

taşlayacaklar beni belki ama ben olsam vermezdim heralde.

verilmez. bunun 2 gün sonra eşi dostu gelir kamp alanı gibi olur orası amk. G.antep'de ev sahibini vurmuşlardı kira problemi yüzünden. bence pişman olursun.

Elin Arabıyla mı uğraşacaksın.

verilmez. net. bak çok net. verme.

ben olsam vermezdim. antep'de vurulma olayını bende hatırlıyorum, riske girmem.

Adamin hukuki bir sorumlulugu yok ki? Vay evimin ickne sictin ver sunun bedelini ya da elektrik/dogalgaz faturalarini yatirmadin mahkeme yoluyla tahsil edecegim diyebilecek misin?


Ya da tartistiginda butun sulale sana dalmayacaklarini nereden biliyorsu ? Adam seni vursa bile 1 gunde suriyeye donup, yirtar.

herkesi aynı kefeye koymak olmaz ama kendi aldığın riski de düşünmen lazım. Vereceksen kirayı arttır, bir süre sonra o evde 20 kişi yaşama ihtimalleri de var çünkü.

Ben de bu konuda biraz temkinli yaklaşıyorum. Yengem 300 lira fazla verecekler diye evini suriyelilere verdi, 5. aydan sonra kirasını alamadı. Zar zor cikarabildi evden ki lüks bir semtte, lüks bir ev bu ev. Bunun gibi bir çok şey duydum çevremde, adamlar ultra rahat kira ödememe konusunda.

Beş parmağın beşi bir değil tabii ama riske girmeyin derim.

verilmez.

verilmez.

edit: verilmemesi gerektiği çok açık. yukarı da arkadaşlar yaşanmış örneklerle birlikte neden verilmesinin risk içerdiğini belirtmişler açıkça. ayrıca verilmez diye belirtmemin nedeni bir yandan istatistiki açıdan sayısal bir değer olmasını istememin yanında birazdan 'hümanist' arkadaşlar doluşacaklar buraya. cevabımla kolay ulaşım olur başlığa :)

risk alma

Irkçılık tam da budur!Biri haber versin ilgili bölümler bu verileri ders notu olarak kullanabilsin..

net vermem hacı

ırkçılık bu değildir. ülkeye sığınmacı kategorisinde giren ve hiçbir yasal sorumluluğu olmayan birilerine evini kiralamanın sıkıntı yaratıp yaratmayacağını düşünmek herkesin hakkıdır. önünüze gelene ırkçılık demeyin allaseniz ki ırkçı olan insan evini bu insanlara kiralamayı düşünmez bile baştan.

Bir iki kez verdik. Dilinden disinden anlamazsiniz. Evde oyle bir sirkulasyon olur ki; evden esad ciksa sen nerden geldin diyemezsin. Degmez vermeyin

bu arada eğer kiralamak isteyenler doğma büyüme suriyeli olan norveçli insanlar olsa da kiraya vermezdim. çünkü dahil oldukları grup ''suriyeli mülteci'' grubu ve bu grup işledikleri suçlar ve verdikleri zararlarla ünlü bir grup. bu yüzden bu gruba karşı duyulan ön yargı ırkçılık değil, zorlasan ''faşizm'' olur. bu bağlamda olaya yaklaşacak olursak eğer; sevdiklerimin ve malımın zarar görmemesi için faşist bir tutum sergilemem gerekiyorsa, kimse kusura bakmasın ancak, ben o tutumu sergilemek zorunda kalırım. tabi bu tutumum onların yaşam haklarını riske atmak üzerine değil, kendi güvenliği korumak üzerinde olur. bu da onlarla ilişkiye girmemek üzerine kendisini gerçekleştirir.


''erdoyil''

verme. hiçbir sebep olmasa da tercihen verme.

ırkçılık duyarcılarına selam olsun.

@amarat gayet makul bir soru sormuş. Cevaplar ırkçı.

bende verilmez diyecektim. ama yazmadım madem yazmışlar ve çoğunlukta yazayım.

şimdi ırkçılık diye ağlayan arap seviciler tepki gösterecek belki ama çok net verilmez.

vermeme yönünde oyumu yuksek musaadenizle kullaniyorum.

verilmez. verme. birkaç ay daha boş kalsın, kiracı ara. inan ki elin arabıyla yüz göz olduğuna değmez.

Bi Arap kendi ülkesinden kaçıp buraya gelip sıfır yasal sorumlulukla burada şahane bi hayat kurup yaşayacak diye adam niye evini kiraya versin. Bugün 2 kişi girerler eve yarın üreye üreye eşi dostu gele gele 150 kişi olurlar. Olm bunlar sıçtıktan sonra götünü temizlemeyen insanlar işte düşün artık evin ne hale gelir 2 ayda. Ayrıca kiranı alabileceğini cidden aklın kesiyor mu? Adam buradaki sıradan bi kiracıdan parasını alamıyor sen nasıl alacaksın. Haklarını gözetmen ırkçılıksa ırkçılık süper bi şey. Siktirsin gitsin kendi ülkesinde evlensin. Biz Norveç'e gidip mi evleniyoruz amk.

ben olsam vermezdim, ırkçı değil fakir bir elitistim.

Verirsen adam değilsin.

bizimkilerin hiçbir türk kiracıları vermiyor kiralarını, çıkartmak için uğraşıyorlar. türk/kürt/suriyeli fark etmeden güvenmediğin insana kiraya verme.

Ayrica aklinizda bulunsun, yeni yasayla din dil irk gibi kimi sebeplerden evini kiraya vermezsen 15 bin tl cezasi var:


m.milliyet.com.tr

karı koca mı kalacaklarmış:)) en az 10 karı koca olur o evde. etti sana 20 kişi:)

sen verme, burdaki hümanist dangalaklar versin bu kadar seviyorlarsa.

ver o evi kiraya da sonrasini gorursun :)))

ben olsam vermezdim, kimse kusura bakmasın.

Daha bugun teyzem kiracisini (turk-memleketli falan fistik) evden cikartamadigindan protesto cektiklerinden bahsediyordu dusun sen ne kadar ugrasirsin. Adamlar bi de ustune hakli olur acayip bir yer cunku burasi.

vermemek irkciliktir diyen birkac kisi var. celallenip onlari "humanist dangalaklikla" suclayan bir ton insan.
durun "humanist dangalak" olarak sayimiz zaten cok az. sakin.

"hukuki bir sorumlulugu olmayan kisi"ye ev verilmez baska bir sey -ki hukuki sorumlulugunun olmadigi nereden cikardigimizi hakikaten bilmiyorum, yani hakikaten bilmiyorum belki hakikaten pratikte oyle sonuclaniyor olaylar belki degil- mevzuyu "arap"likla baglayip ev verilmez demek baska bir sey.

o zaman mutfak dolabini yakip ortadan toz olan ogrenci de var, evi arkadaslariyla dolduran da ve hatta "kizli erkekli" kalan da. o yuzden ogrenciye ev verilmez degil mi? "humanist dangalaklar" verilsin diyor ama. sonra ogrenciye ev sahipleri fahis fiyat cekiyor bilmem ne muhabbeti.

ha mesela arap yerine kurt koy, gene ayni seyler olacak mesela. herkes zaten gokturk oldugu icin burada, lan "kurt'e ev verilmez diye bir sey mi olur" demek de "humanist dangalaklik".

gider bu boyle.

diyecegim o ki, "arap'a" ev verilmez cumlesi dunya'nin her yerinde irkciliktir. yurt disinda da "turk"e ev verilmez diyorlar mesela. Ona ne diyeceksiniz?

ikincisi, insanlara "arap" diye ev vermeme sebebi olmaz denilince "humanist dangalaklik" oluyorsa, ev sahiplerinin ogrenciler de dahil olmak uzere Suriyeliler'i yolunacak kaz gibi gormesi ve fahis fiyatlara ahir kiralamasi da kusura bakmayin da herhangi bir "izm"siz dogrudan dangalaklik.

Pembe bir tablo cizmiyorum. Soruyu soran gayet makul bir sekilde prosedure dair yasayabilecegi sorunlari sormus. Bu makul bir soru zira pratik olarak hukuki statu sebebi ile sorun cikabilir vs vs.

ama gelip de mevzuyu "arap'a" ev verilmeze baglamak da "irkci dangalaklik" kusura bakmayin.
ya hepiniz ev sahibisiniz, hayatinizda ev kiralamadiniz ya da o kadar guzel "turklersiniz" ki, biz daha salak turkler, kurtler, almanlar, endonezyalilar vs vs "humanist dangalaklar" olarak o buyuk oyunu goremiyoruz.

bu arada ev sahibi ve kiraci arasinda kurulan hukuki bir antlasmadan soz ederken, onun muhtemel sorunlarindan konusurken "humanist" olmak ne alaka onu da anlamiyorum. humanist ne demek ogrenmeden cumle icinde kullanmamanizi da taviye ederim.

edit: ha bir de silerim bunu ben. dayanamadim yazdim. hani "humanist dangalak" olacaksam ve polemik yapilacaksa, sildi kacti olmasin diye diyorum. @siradan bir adam humanist dangalaksin falan yazarsaniz, o zaman ben silsem bile buraya daha sonra bakan insanlar benim de "humanist bir dangalak" oldugumu ogrenebilir.

Duyurudaki soruya gore Suriyeli ve iki ay sonra evlenecegini soyleyen ve duyuru sahibinin evini kiralamayi isteyen biri var. Elbette bu kisiye/kisilere ev kiralanir. Elbette onlar da benden, senden, hicbirimizden farkli degil.

Duyuruya cevap veren cogunluk sozkonusu kisiye belirtilmedigi halde multeci sifatiyla yaklasmis, ha bu ne fark ettirir ki zaten irkciliginizi bu kadar belli eden bir toplum icin? Bu Suriyeli kisi calisma izni olan herhangi bir yabanci kisiden farksiz olsaydi ne diyecektiniz? Ayni seyleri mi? Simdiki tutumuna irkci demeyen kisiler o durumda ne diyecekti acaba? Dresden'de Turk'e ev yok, yemek yok, is yok diyen neonaziler gibisiniz. Berlin'de teni beyaz olmayanlara hizmet vermeyen kuafor gibisiniz. Munchen'da Almanca konusamayana hizmet vermeyen devlet dairesindeki memur gibisiniz. Hepiniz irkcisiniz. Hepiniz utanin.

lamira + bir

@lamira

hiç kusura bakma, ırkçı değilim ve utanmıyorum. "hepiniz"lerine dikkat et derim.

Hümanistlik yapmaya gerek yok, dünyanın en iyi insanı da olabilir evet ama istatistiğe güvenmemek bizim sahip olamayacağımız bir lüks.

Almanlar da haklı; niye bi Türk'e evini versin ki. Buradaki Arap ne yapıyorsa o da orada aynısını yapacak. İnsanlıktan nasibini almamış bir coğrafyanın genlerini taşıyoruz ne yazık ki bunu kabul etmemiz lazım. Türk de aynı bok yani. Bir Türk olarak bu da ırkçılığa girer mi bilemiyorum kendi kendime ırkçılık yaptım sanırım.

yalnız duyarlı arkadaşları tebrik ediyorum. öyle bir genelleme ve bunun sonucunda algı yaratmışsınız ki sanki ''verme'' diyen herkes aksini iddia edenlere dangalak demiş ve ''koduğumun araplarına ev mi verilir'' ayarında faşistlik sergilemiş gibi yaklaşmışlar. hani ben kendi yazdığımın ne olduğunu bilmesen diyecem ''vay .mk faşolarına bak'' diye. aramızda sadece bir kişi ''hümanist dangalak'' ithamında bulundu ve sadece birkaç kişi ''Araba ev mi verilir'' dedi.

hadi tamam hepsi öyle demiş olsun ancak benim net bir şekilde yalnızca 'ırka' değil 'gruba' yönelttiğim ithamımın varlığı sizin bu genellemenize itiraz etmemi gerektiriyor.

ben ve benle birkikte, benden ayrı, birçok kişi suriyeli mültecilerin yarattığı güvenlik riskinden dolayı vermenin doğru olmayacağını savunuyor. he belki bir kısmının özelde ayrıca ırkça görüşleri olabilir ancak burada belirttikleri fikirlerde, birçoğunun, ırkçılık yok. daha önce de dediğim gibi zorlasan faşizm çıkar ama ırkçılık çıkmaz.

şu anda medeniyetin beşiğinde yaşıyorum. hani bu mülteci krizinden önce suç oranının bir hayli düşük olduğu bir yer. hani şu ara ara ''suriyeli mülteciler kıza tecavüz ettiler ve 83 yerinden bıçakladılar'' haberlerinin geldiği yerlerden biri. şöyle söyleyeyim; o tecavüz haberleri, saklayamadıkları haberlerden. daha birçok irili ufaklı şey yaşanıyor ve başta 'avrupalı' kör hümanist tarafından görmezden geliniyordu. adamlar bildiğin kafalarını çeviriyorlardı ama şimdi nasıl geri göndereceklerinin hesaplarını yapıyorlar.

türkiye'ye milyonlarca ne idüğü belirsiz insan girdi. ne ayaklar haberimiz bile yok. kaybedeceği bir şeyi olmayan, kontrolsüz, tedbirsiz biçimde toplum arasına karışmış milyonlarca insan. şu şartlarda bir ev sahibi tabii ki mülteciye rahatlıkla ev veremez, delirdiniz mi? ırkçılıkla ne alakası var? tedbirdir bu tedbir. melek gibi bir suriyeli aile de gelebilir ancak bilemezsin işte.

@amarat; öyle 2 ay sonra evlenecekmiş...vs, sırf evi tutmak için sallıyordur büyük ihtimalle. evlendikten sonra eşiyle gelip istesinler evi :)

ben ederinden daha ucuza verdim. kirayı 2 ayda bir ödüyorlardı ama ödüyorlardı. hiçbir sıkıntı da yaşamadım. öyle zengin suriyelilerden değillerdi.

evet dresden'deki neonaziler gibiyiz çünkü almanya'da güya savaştan kaçıp kontrolsüz ve illegal şekilde ülkeye yerleşmiş 8-10 milyon tane türk var. salak mısınız yoksa bilerek mi yapıyorsunuz? en başta türk işçileri isteyen almanya'ydı zaten, kaydı kuydu bile olmayan tekinsiz suriyeli tiplerle almanya'da çok büyük bölümü legal olarak yaşayıp çalışan türkler bir mi?

türk düşmanlığı yapacağım diye beyninizi kaybettiniz be.

ya neresi ırkçı bi ifade arkadaş bunun ya?

bir amerikalı'ya ev vermek isteyip suriyeli'yi istememek çok farklı olay. "ikisi de yabancı işte neresi farklı" sığlığıyla yaklaşıyorsanız olaya, zaten hiç tartışmayalım bile.

Bir amerikalı yada başka ülkeden herhangi biri, bu ülkede oturum almak için bin tane evrak teslim ediyor, her türlü kaydı kuydu oluyor. olaki evle ilgili bir sorun çıkarsa, ev sahibi yasal olarak birçok hakkı olduğunu biliyor bu yüzden. ayrıca oturum almış birisi için, ülkede sorunsuz yaşayabilmek önemli bir şey. bu yüzden "bu adam bana evle ilgili sorun çıkarmaz" düşüncesi insanın zihnine daha çok yerleşiyor.

amerikalı diye güvenmiyoruz, amerika'dan buraya yasal olarak oturum alıp gelmiş olduğu için güveniyoruz. yasal dayanaklarımız olur diyoruz.

suriyeli biri için ne tür bir dayanağımız olacak söyler misiniz ? burada suç işleyen suriyelileri niye hep sınır kapılarında suriyeye girmek üzereyken yakalıyoruz ? adamların düşünce çok net çünkü, her boku yerim sorun olursa da suriye gibi savaş içindeki ülkeye dahi çeker giderim.

yillik anlas, parani pesin al, 2-3 aylik da depozito al, sonra kiraya ver gitsin. yoksa aylik kirayla verme.

Soruya cevap verenlerin sorudaki ifadelerden sozkonusu kisinin Turkiye'ye illegal yollarla girmis/hicbir hukuki sorumlulugu olmayan/kaydi kuydu tutulmamis/potansiyel suclu oldugunu nasil cikarabildigini anlamiyorum ben.

Duyuruda diyor ki bu kisi Amerikali da olabilirdi ve fakat Suriyeli oldugu icin bu baslikla duyuru actim.

Yabanci bir kisiye ev verilir mi, herhangi bir Turkiye vatandasina vermekle arasinda ne gibi fark olur, ileride olasi hukuki surecler nasil isler bunu belirtin o halde. Eger sikinti varsa tercih ev sahibinindir zaten.

Ama bunlardan bagimsiz "Suriyeli" kisiye ev verilmemesi gerektigini soyluyorsaniz irkciliktir bu, yuzlesin bununla.

Bu arada Dresden'deki neonaziler oradaki doktora ogrencilerine sarmis durumda, daha bir yildir orada olan kisilere mesela. Yani "Almanya istedi Turkleri yeaa" ile aciklayamiyorsunuz kulturel entegrasyon meselesini. Pegida gibi bir orgutun hergun uye sayisini arttirdigi, NSU'nun bazi kesimlerce ilah gibi desteklendigi bir yerde yasiyorum. Ama buradaki soylemler de sizin soylemleriniz de ayni. Irkci her yerde irkci demek ki.

@lamira, senin gibiler yüzünden dünya bu halde, "mıy mıy insanlık, kardeşlik, dünya vatandaşlığı, eşitlik :(((" risk almaya değmez, sen verirsin, şüphe duyup vermeyeni de ırkçılıkla suçlayamazsın, hangi vasfınla bu ithamda bulunabiliyorsun?

@ lamira Allah aşkına senelerce yaşadım Dresden'de
türkiyedeki suriyeliyle oradaki türk doktora öğencisini
buradaki ev sahibi ile oradaki pegidayı nerenle karşılaştırıyorsun?
el cevap: evim var ve suriyeliye vermem kardeş. hatta daha uygun verip memura veririm, başka türke de vermem. alamadığım kirayla sen mi uğraşacaksın, ben mi?
evet hümanist kardeşler versin evini, her kime istiyorsa. ırkçıyım ben.

Elimizdeki normatif teorilere gore karsilastirma yapiyorum ben. Size gore dunya bu yuzden bu haldeyse bana gore de dunya sizin bu dusunceleriniz yuzunden boyle. Umarim evinizden, ailenizden, isinizden, yurdunuzdan kopmak zorunda kalmazsiniz. Iyi gunler.

sanirim cevabinizi almissiniz ama bir kac laf etmeden gidemeyecegim..
bir cok kiracim oldu ve sadece biriyle problem yasadim. kirasini yatirmadi, tehdit etti, aidatlari yatirmadi, evin icine etti en son evi cok ucuza satip da kurtuldum. karadenizin bir sehrinden hatta hemserimdi. simdi cocugun memleketini mi suclayayim? tum memlekete mi maletmeliyim yoksa bu tip insanlar dunyanin her yerinde olabilir demeliyim? evrimsel surece gore birincisi. ama gerceklere bakacak olursam (tabi ki istatistikler bazen aldatmak icin yapilir bilinciyle: en.wikipedia.org) ikincisi.

Dünyanın hangi sebeple ne halde olduğu gibi ulvi saptamalar yapmıyoruz burada konut kirası gibi çok temel bir maddiyat ilişkisi çerçevesinde düşüncelerimizi söylüyoruz.
ankarada adam kendini patlattı, onun kimliğini yanlış tespit eden bir devletimiz var. bu da tespit edileni kirayı ödemese hangi suriyeliyi kim tespit edecek de bulacak, allah aşkına?
sen tutuyorsun bunu her adımında yasal iş yapmak zorunda olduğun, 2 ay ödemesen kan alacak Alman devletiyle kıyaslıyorusn.
Allah akıl fikir versin.

Burada ," evini kiraya verme" dediği için bir takım insanlar tarafından ırkıçılıkla suçlanan arkadaşlar,"ırkçı olmadıklarını, sadece kendi çıkarlarını düşünmek zorunda olduklarını" belirtmiş olmalarına rağmen, hala "seni gidi ırkçı" yaftasına maruz kalmışlar. Neden adamlara kendinizi ispat etmek ya da temize çıkartmak için ter döküp açıklama yapıyorsunuz ki...

"sanane yavşak, ben olsam vermezdim" farzet ki ırkıçıyım sanane deyip, sallayın gitsin.

bizim kiracilarimiz suriyeli ve ortalama bir kiraya oturuyorlar kimseyi somurmedik. simdiye kadar bir gun bile kirayi aksatmadilar. apartmandan suriyeli olduklari icin sacma sapan sikayetler geldi, ama onlar da zaten bu duyuruya cevap yazan faso tipler gibilerdi.

balık proteinleri hem az hem de kalite olarak düşüktür. yani protein kaynağı denemez.

Deniz ürünlerinin tümü civa içeriyor, sadece ton balığına özgü bir şey değil. O civayı denizden alıyorlar, haliyle hepsinde var bu risk.

ikisi de çok problem değil de tek protein kaynağı olarak kullanılamaz yetmez yani.

@cekilmis gayfe

100 gr'ında ortalama 20 gr protein gosteriyor. Cok da az bir değer değil bu

@yeni dunya duzeni
yok zaten tek bir protein kaynağı olarak düşünmedim ben de. alternatifler neler onları araştırıyordum.

spordan sonra iki su bardağı esmer makarna ve bunu karıştırıp yersen ilk anda ihtiyacın olan protein ve karbohidratı sağlarsın. haftada bir yenebilir.

fasulyenin 100 gramında 30 gram protein var ama 5 para etmez. balık proteininin yüzde 60'ı falan kullanılır.

Ton balığından iyidir tabi.

poşette de satılıyor somon, o da çok pratik

ha bir de balık proteinlerde az ve kalitesiz protein var demiş ilk cevap veren suser. doğru da demiş ancak somon bunlara dahil değil zira en kaliteli protein kaynaklarından biri olarak gösterilir.

Kardiyovasküler sistemin dokulara yeteri kadar oksijen taşımamış.

İyi zorlamışsın demek ki.

Gomez'e yıllık 15 milyon Euro mu ne ücret ödeyeceklerdi, onu ödemediler. Alacaklarına karşılık Beşiktaş'a geldi o da. Ücret konusunda emin değilim ama burdan kar yapıyor.

zaten istediğimiz verimi alamadık. sakat gezdi 1 sezon. biboka yaramıycak. sözleşme bitene kadar kiralayalım da maaş ödemek zorunda kalmayalım diye.

yillik 15 milyon euro mu?

ben de ayni dertten muzdaribim. spor salonuna gitmek bence onemli. evde spor yapmak falan tembellige itiyor. disari cikman lazim, sosyallesmen lazim. diger insanlarin azmini gorunce daha cok hirslaniyorsun. bence spor salonuna gitmelisin.

Hırs/azim kısmı salonda daha iyi olabiliyor evet, ama salonsuz koşabiliyorsan evde vücut ağırlığı ile çalışabilirsin. Yine de tüm kas gruplarını hedef alacak hareketleri öğren.

ağırlık antrenmanı olmadan sadece koşarak kilo vereyim dersen kasları da kaybedersin.

Spor salonunda hareketleri öğrenirsin. Evde tek başına zor. Ayrıca motivasyon faktörü de var.

sadece koşunun faydadan çok zararı olur, bunu ağırlık antremanlarıyla da desteklemelisin ki yoksa harzem'in dediği gibi kasları da eritirsin.iyi ekipmanlar ve motivasyonla evde de yol alabilirsin. tamamen sana kalmış.

evde çok başarılı olursun. ama aletleri çeşitlendirmen lazım aşağıya yazıyorum neler gerekir:

- barfiks bar
- barbel
- dumbbel
- mat
- ayna

bunlarla gayet çeşitli programlar yapabilir ve disiplinini sürdürdüğün sürece de başarılı olursun. bunun yanında yemeğine de dikkat etmen gerekiyor, ayrıca kilo fazlan vb varsa (yoksa da olur) koşabilirsin de.

Yağ yakmak için salona gitmene gerek yok ama fit bir vücudum olsun dersen bu çok sınırlı olur. Zira evde Progressive Overload yapamayacaksın. Kendi vücut ağırlığınla yapmaya çalıştığın şeyler de bir süre sonra dibi delik kovaya su doldurmaya benzeyecek olduğun yerde saymaya başlayacaksın. Yeni salon şart.