Hep oyle kostum. Kalfi costurur.
Yokus yukari parmak ucunda kosmak da cok iyi.

Kalp krizi gecirebilirsin bile. Girme oyle atraksiyonlara.

Calf'ları çalıştırmak için 50 bin tane hareket varken böyle bir şey yapman anlamsız olur, arıca bunun Calf'larına bir etkisi olmadığı gibi tendonlarını koparıp uzun süre yürüyememe riski de var.

Compound olarak çalıştırır ama sakatlanma riski yüksek.

Calf çalıştırmak istiyorsan 20x3 calf raises yap üç günde bir. Daha da zorlamak istiyorsan ağırlık ekle ama bacaklara değil omuza.

sakatlanma riski çok yüksek. akıl işi değil. denemeyin derim. yada deneyin sakatlanın bir musibet

Ağırlık takıp derken, bunun için özel üretilmiş bilek ağırlıklarından bahsediyorum.

Sorun ayak bileğine ne taktığın değil, ayak bileğine bir şey takman. Tendonlar kaslar gibi üstüne binen stresi absorbe edebilme yeteneğine sahip değildir, misal sırtına bir ağırlık edip squat yaptığında onun stresi soğuran birçok görevli kas var, o nedenle tendonlarına bir şey olmuyor ama direkt tendonu işin içine sokarsan koparırsın, tendonun kopması demek bacak kopmasının bir tık altı demek böyle maceralara girme. Biz tendonlarımıza bir şey olmasın diye 1 saat antrenman yapmadan önce 15 dakika tendonlarımızı antrenmana hazırlıyoruz 50 tane ekipman kullanıyoruz, çünkü bu sakatlıkların geri dönüşü yok bir kere yaşarsın sonra ömür boyu onun acısını çekersin. Spor yapmak sadece fiziki bir durum değildir aklını da kullanman, en az riskle en yüksek verimi almaya çalışman gerekir. Calf geliştireceksin bileğime ağırlık takayım mı diyorsun, ben 150 yıldır spor salonlarına gidip geliyorum calf kası için henüz böyle çalışan birini görmedim. Neden? Çünkü calf geliştirmek için en az 50 yıldır yapılan ve çalıştığı gözlemlenmiş egzersizler mevcut, onları uygula geç. Ha salona gidemiyorsan evde de yapabileceğin şeyler var onları yap, kendini sakatlamak için ekstra bir çaba gösterme.

Ben biraz sinir bozucu şekilde kontrollü kullanıyorum.

acelem varsa biraz agresif olurum yoksa yımış yımış sakince giderim. yayalara yol veriyorum hatta bu sebepten çok küfür yemişimdir muhtemelen

Tek başıma ya da yanımda birisi varken farketmeksizin kurallı, sakin kullanıyorum. Geçiş önceliği de her zaman yaya ve bisikletlerde oluyor, onun dışında da diğer şoförlere olabildiğince yol veririm.

Yurtdışıspor

Emekli amcaların Corolla sürüşü gibi kullanıyorum.

Sakin ve temkinli kullanırım. Kurallara uymayanlar, uyanıklık yapıp sağımdan önüme girmeye kalkanlara, kurallara beni tehlikeye atacak şekilde uymayanlara çok sinirlenirim. Düşük zekaları için aileleri adına üzülürüm

genelde sakin ve neseli kullanirim. neseli, cunku isten cikip motora binince bir oh diyorum, bir sevinc geliyor. sarkili turkulu surerim. dikkatliyim de. risk almam. yaya kutsalimdir. artci tasimam. cok sinirlenirsem hay senin anlaminda elle isaret yapar gecerim. birkac kere beni tehlikeye soktuklari icin durdurup yaptiklari seyin kotu oldugunu izah etmeye calismisligim var.

insanlara ve kurallara saygılı bi şekilde seri sürüyorum. =) bi tek hız limitlerini çiğniyor olabilirim ancak 90 120 arası giderim genelde işte nerde kaçla gittiğime bakmıyom, sokakmı, caddemi, otoyolmu çevremde riske atacak kimse olmadığını düşünüyosam basıyorum bu hız aralıklarında. şerit değiştirirken ve dönüşlerde kesin sinyalimi veririm, hızlı geçişler yaparken bile ˆˆ. fakat haksız ve sıkışık trafikteki çakallara denk gelince adeta hulka dönüşüyom sinir basıyo o zaman kural falan tanımıyom o çakala bi mesaj vermek için.

şehir içinde hiç kullanmıyorum, COMPLETE MADNESS!
otoyolda temkinliyim, belki de fazla temkinliyim.
bomboş ara yollarda ise tam bir rallici oluyorum, bizim köyün asfaltlı ama iniş çıkışlı ve virajlı yollarında, hele ki altımda güzel bir araba varsa, çılgın atıyorum.

araba kullanmayı çok severim, keyfini çıkarabileceğim zamanlarda fırsatı değerlendiririm. yolun tenhalığı önemli tabii, zaten bilmediğim, ilk kez geçtiğim yollarda o topa girmiyorum.

minimum yakit tüketimi. duracagimi sezdigim saniye gazdan ayagimi cekerim. kırmızıy gördüm mü asla gaza basmam. 90ı asla aşmam. az fren yaparım.

0zzy +1

trafikteki en önemli kuralın saygılı olmak olduğunu düşünüyorum. yaptığın her şeyi etrafta başka insanlar olduğunu düşünerek yapmak gerektiğini düşünüyorum. bu şekilde bakınca yolun ortasında 40-50 km hızla ilerleyip üstüne bir de çok kurallı, temkinli olduğunu sanan insanlardan nefret ediyorum. trafiğin doğal akışını bozmanın da bir kural ihlali olduğunu öğrenmesi gereken çok kişi var. araba sahilde dolaşır gibi sallana sallana kullanılacak bir araç değildir. dikkatinizi tamamen yola vermeniz ve a noktasından b noktasına en hızlı şekilde ulaşmayı amaçlamanız gerekir.

oh içim döktüm yemin ederim.

Seri, agresif ama kurallara uygun. Boş yolda bile sinyal veririm. Yayalara yol veririm. Takip mesafesine uyarım. Uyuşuklara tahammül edemiyorum. Yavaş gitmek de hızlı gitmek kadar trafiği riske atıyor. Otobanda kullanıyorum zaten ben, arabada birisi yoksa 120-130-140 genelde. Selektör yapanlara, kadın görüp sıkıştırmaya çalışanlara, makasçılara izin vermiyorum.

her daim konforlu sürüş. vites geçişleri-hızlanmalar-yavaşlamalar-dönüşler yumuşak. ama gerektiği zaman elbette atik kullanırım motoru sıkıştırmaktan yolcuyu rahatsız etmekten çekinmem.

hayatta her şey böyle zaten. denge..

sakin ve konfor odaklı kullanırım. keyfini sürerim araç kullanmanın.

yayalara hep öncelik veririm. yaya şeritlerinde dururum hep. genelde arkadaki arabadan küfür ve korna yiyorum bu yüzden. yağışlı günlerde hassasiyetim artar.
asla sinirli olmam. tek kötü alışkanlığım, bütün gün içmemiş olsam bile, arabaya binince bir sigara yakarım. açarım müziğimi. çerezlerim yanımda. yemişim trafiği falan. arabada mutlu olunmayacaksa nerde olunacak. arabasını sevenler çıksın trafiğe, yolu gideceği yere ulaşmanın önünde bir engel olarak görenler değil.

Yalnızken gayet agresif ve deneyselimdir. Diğer sürücülere sürekli söylenirim, trafik kurallarına tabii ki riayet ederim emniyet kemersiz markete bile gitmem. Yol müsaitse hız limitinin üzerine çıkabiliyorum. Yanımda biri varken sakin ve garantici sürerim, Konfor odaklıyımdır.

Güvenli ve defansif teknikte kullanırım.

2-3 sene öncesine kadar önümdeki boşluk dolana kadar gaza basardım, sanki dolduramadığım her boşluk Benim için kayıptı. Yaşlandım sanırım, aşırı sakin kullanıyorum, sağ şeritten 80le gitmek daha konforlu geliyor.

2009'dan beri bilfiil araba kullanirim her gun. En azi da 50 km olur. Suratli degil, seri ve agresif kullanirim. Ama bunu trafikteki diger araclar fark edemez. Onlara zararim yok. Benim gibiler trafige fayda saglar. Benim gibi surenlerle de yolda illa ki birbirimizi farkederiz, arkadas kazandığım bile olmustur.

En buyuk onceligim yayadir. Kurallara uyarim.

Cok kivrak kullanirim, fiti fiti.

Gozum hep dort beş sonraki hamlede ve araclardadir.

Nazar degmesin tek bir kazam yok.

Tahammulum olmayan tek sey dogru seritte yanlis hizla gidenler ve telefonla oynayip saga sola meyledenler ve kuyruga kaynak yapanlar.

Rap'i sahiden cok severim. Köpeklerim bile rap dinlemekten " yo yo madafaka " diye konuşmaya baslayacaklar diye korkuyorum. Böyle kliplerde gorüyoruz. Rapçi siyahi yiğidimiz arabadan kolunu cıkarmış müzik açık, usul usul keyifli bir şekilde başıni aşağı yukarı sallayıp arabayı da sanki dans ediyormus gibi hafif hafif zıplatarak usul usul mahalleleri dolaşır. Okadar yavaşçacık surer ki gülümser ve dişindeki pirlanta parıldar, görürsün. Işte ben de kafanızda bu imge benim araba sürüş tarzımla birleşsin diye rapçi gibi araba sürüyorum dedim. Yani sahiden böyle ve okadar keyifli ve usulca ki yürüyen birine yanımda arabanın pencerisinden gülimsesem dişimdeki pırlanta ışıldayacak, dunyaya böyle bir "yo yo madafaka"dercesine.

malesef doymuyorum. :(

hepsini ilk gördüğümde doymam gibime geliyor. yiyip bitirince de doymamışım gibi geliyor, biraz bekleyince aslında doymuş olduğumu fark ediyorum.

doymam/doymadım diyip fazlasını yediğimde sonradan rahatsız ediyor.

105 kiloyum, kronik şişkoyum. yaş 40.

tıka basa olmasa da doyuyorum.

Porsiyonu 1,5 yaparsak doyarim. 1 porsiyon olunca insan daha yemeden ben bununla doymam hissine kapılıyor zaten..

doymuyorum
misal döner en az iki porsiyon
75 kiloyum

Doymuyorum :(

77 kiloyum

Her söylediğin örneğin 1,5 ya da 2 porsiyonu ile doyduğumu hisediyorum. Ama sonra da rahatsız ediyor.

Benim kocam doyuyor, ama çok dikkatli yiyen biri. Normal yiyen erkek 1,5'la doyar.

Ben doyuyorum.

doymam 1.5 tan aşşaya 3 çeyrekten aşşaya doymuom.

hatun bir kişi olarak hayvan gibi yiyebildiğim için cevap vermek istiyorum.
doyma olayı bende her zaman porsiyonla alakalı olmuyor, özellikle akşamları, daha çok ne yediğimle alaklaı oluyor.
örneğin sıcak etli bir yemek varsa nörmal bir insan evladı gidi doyabiliyorum ama öyle bir seçeneğim yoksa, pide, pizza vs hepsini birlikte yesem doymuyorum.

doyuyorum. tıka basa doymaya alışkın değilim, belki ondandır.

pide evet diğerleri hayır. porsiyonlar, gramajlar küçülürken fiyatlar artıyor sürekli.

porsiyonlar sürekli küçülüyo ama ben doyuyorum. 75 kiloyum.

önden su iç bolca, yavaş ye. doyacağız.
bakın burası önemli:
y a v a ş y e
:D

if yaptığım için son tokluk öğünümü nispeten yüklü alıyorum. bu öğünde bazen bir orta pizza yiyorum, gayet iyi doyuyorum 16 saat tutuyor beni.

diğerleri orta boy pizza kadar doyurucu değil ama orta boy pizzanın doyuruyor olması lazım, günlük 4bin kalori ihtiyacı olan bir body builder değilsen.

ben doyuyorum. 78 kiloyum. sadece çok aç olduğumda 1,5 iskender yiyebilirim.

sir gawain +1, az az ama çeşit yemek isterim. 2 porsiyon döner yerine, 1 porsiyon döner, az çorba bir kaç saat sonra dondurma vs. kalorisini düşünüp, burada fazladan yiyeceğim x yerine akşam y yerim derim.

1 tane pideyle nasıl doyuyorsunuz? Ben doymuyorum:/
50 kiloyum. Bay değilim.

Edit: Ama zaten sağlıklı olan tıka basa doymamak. O yüzden takviye almıyorum.

Tam doymuyorum da orada birakiyorum, ofis insaniyiz cunku. O porsiyondan fazlasini yakamiyoruz yag oluyor.

bizim kociş doyuyor

Mümkün değil. Hele o gün spora gitmişsem falan imkanı yok.

pizzaya gerek yok, diğer üçü ile doyarım. yalnız iskender ve döner peşpeşe pek iyi olmaz, 1 pide, peşine 1.5 iskender tercih ederim.

Doyarım. Pideyi bitiremem genelde

Benim günlük yediğim et miktarı 700 gram civarında, bunu komple tek seferde yediğim de oluyor, o nedenle benim için pek mümkün gözükmedi.

Klasik fast food tarzı yerlerin orta boy pizzası ile doyarım da döner, pide doyurmuyor.

bir porsiyon iskender dediğin ne o çocuk iskenderi gibi. bursa çocuğuyum her yerde en az 1.5 yerim.

bir porsiyon et döner -- 1 saat sonra falan tekrar acıkıyorum

bir adet karışık pide + bir tane de kuşbaşılı pide koy onun yanına oh mis

en büyük boy pizzalardan gelmezse doymuyor insan

67 kiloyum gşslkjanjkgsad kilo alamıyorum linç etmeyin

türk erkeklerinin neden agresif olduğunu bulduk
hepiniz aç geziyormuşsunuz!

keşke şu doyuyorum doymuyorum yazanlar bir de yaş yazsalardı.
ben kadın olarak 25 yaşında doymuyordum. 35 yaşında 1 iskenderi anca bütün gün bir şey yemediysem yiyorum ama porsiyonu normal olan yerlerde yemek yerim. erkek kardeşim var, doyuyor diye biliyorum...ofis canlısı kendisi de şu sıralar.

şişmanım ve saydıklarının hepsiyle doyuyorum normalde. sipariş verirken hepsini 1.5 veya büyük boy söylerim ama. doymam diye korkarım. o yüzden şişmanım zaten.

doyma anlayışına bağlı biraz. ben terleyip nefes alamayıncaya kadar yiyordum "doymak" için. öyle doymaksa evet, yetmiyor; büyük boy pizzanın yanında patates falan da olması gerekiyor. yok normal bildiğimiz doymaysa fitness boi değilsen, günlük kalori ihtiyacın 4-5 bin değilse şunların hepsinin yetmesi lazım aslında. en azından 2.5-3 saat yemek düşündürtmemesi lazım.

@niye ama
30E ofis calisani sporsuz. Acken ortaligi benzin dokup atese verecek hale geliyorum.

Doyman lazim diyonuz da ben doymuyorum abi valla. Spor falan da yok. Ac geziyorum ortalikta. Porsiyon et doneri ayiptir soylemesi tam doydum diyebilmem icin 1.5 falan degl direkt 2 porsiyon yemem gerekiyor. Pide gecen gun 1.5 da doyurmadi. Orta boy pizza bazen doyuruyor yalan yok, ama ciddi sekilde ac isem no way.

metabolizmanın durduğunu düşünmüyorum, olsa olsa yavaşlıyordur. güne sade bir kahve ya da yeşil çay ile başlarsanız metabolizma hızlanıyor diyor amerikalılar.

Tabii ki durmuyor hatta uyurken ciddi miktarda yakım da yapılıyor fakat bu yakım hali uyanık ve sindirim sürecindeyken olan kadar hızlı değil diye biliyorum.

egefitness kanalında bu hafta video yayınlandı, nasıl çöp yiyecek yiyip te bu vucuda sahip olabiliyorum diye. Dediklerinden birisi kalktıktan sonra hemen kahvaltı yapmayıp 2 saat sonra kahvaltı yapmaktı.

soğuk su içerek güne başlamak ve kahvaltı yapmamak metabolizmayı patlatıyor.

Metabolizmayı sen uyandıramazsın metabolizma kendi kendi uyandırıyor zaten, zira uyku-dinlenik durumdan uyanık moda geçiren, yani uykudan uyanmanı sağlayan, senin deyiminle seni harekete geçirip gün içinde de uyumaman ve ayakta durman için uyarıcı bir hormon olan, kortizol salgılar, yani senin yiyip içeceğin şeylerin böyle bir etkisi olamaz, zaten bu bizim elimizde bizim tasarrufumuzda olan bir şey olsaydı soyumuz tükenirdi vücut bu işi de kendi kendine yapıyor.

urun.n11.com

tr.letgo.com
bende bundan var. dik taşıyorum, yağlı yemek olursa yağ sızdırıyor çok az o yüzden poşete de koyuyorum çanta içinde. yıllardır kullanıyorum sorun olmadı.

Bir tupperware teyzesi bulmak çözüm olacaktır bence :D Çünkü bu türde çok fazla ürünleri var.

m.n11.com

www.termos-matara.com

Normalde sağlıklı bireyler sabah kahvaltısı yapmadı diye şekeri düşmez başı dönmez vs ama bunun psikolojik etkileri de var, kahvaltı yapmaya alışmış birine kahvaltı yaptırmazsan kendini kötü hisseder, bu da doğal. IF bir diyet değil, yani IF yaptım kilo verdim yapmadım kilo veremedim diye bir şey yok ama en güzel tarafı durup durup bir şey yemenin önüne geçip gereksiz-çöp kalori almanı engelliyor, onun dışında kilo alıp vermen aldığın kalori miktarıyla alakalı, sabah kahvaltı yapmak sana kendini iyi hissettiriyorsa sabah kahvaltını yap tabii, illa IF yapacam diye kendini kasmana gerek yok, kalori takibini düzgün yap yeter.

@angelus uzun zamandır çer çöpü bıraktım, aslında öyle inanılmaz bi başdönmem de olmadı belki de psikolojiktir. açlık döneminde iyi yağ yakımı sağladığını okudum. ne bileyim uygulamak istiyorum ama hep deneme aşamasında kaldım.

Saatlerle oynayabilirsin, yani kafadan 18-6 değil de 15-9 gibi yapabilirsin, alıştıkça açlık süresini uzatıp beslenme aralığını düşürebilirsin, bu şekilde daha rahat olabilir senin için.

kahvaltı yapmaya hiç alışık olmadım. senin kilo/boy oranından daha yüksek bir noktadayım ve 18 - 6 if'ine 2. günde alıştım gene. inanılmaz junk food yediğim bir dönem bir de. karşılaştırma fikri vermesi açısından paylaştım.

@jrr, hayır. zaten o belirttiğim anlama gelmiyor.

Su-i misal emsal olmaz.

Çapraz okuma ile bir miktar daha hızlı okuyabiliyorsun.

android telefonlarda uygulamalar var, ben egzersizleri 2 gün yaptım sıkıldım. sen kararlı yaparsan verimliymiş. birde ben hızlı okumayı sevmiyorum. başlarda konuyu anlamaya çalışırken yavaş gidiyorum ama konuya hakim olunca hız kendiliğnden geliyor zati.

Bunun için uzun süre araştırma yaptım ve bir miktar hızlandırabildim.
Kursa falan gitmedim ama online kurs aldım. Onun dışında da hızlı okumayla ilgili belli başlı tüm kitapları alıp okudum.
En işe yarayanı ise online kurs oldu. Online kurs dediğim karşımda canlı kimse yok tabi, hazırlanmış bir program var bu programa göre ilerliyorsun.
Ben üst düzey faydasını görmesem de, bir tık da olsa faydasını gördüm kesinlikle.
Yalnız bu hızlı okuma mevzusu normal roman vb. okurken çok işe yaramıyor. Hikayeden kopabiliyorsun.
Ama makale, tez, araştırma yazıları vs. okurken gayet işe yarıyor.

Ancak şunu da unutmamalısın ki hemen 2 gün sonra hızlı okumaya başlayamıyorsun. Zaten linkini vereceğim kurs sana 3 farklı program seçeneği sunuyor, sen bunlardan kendine en uygun olanını seçiyorsun, ki en kısa süreli program 21 günden başlıyor (diye hatırlıyorum).
İşin kilit noktası bol bol egzersiz ve alıştırma, biraz sende bitiyor diyebiliriz yani.

Neyse bahsettiğim internet sitesi hızlıgo.com.
Dediğim gibi birkaç kitap, birkaç online eğitim kursu (udemy dahil) almış olmama rağmen hiçbiri hızlıgo kadar etkili ve işlevsel değildi.
Daha doğrusu şöyle söyleyeyim: aslında bütün hepsinde aynı şeylerden, aynı tekniklerden bahsediyor, birbirinden farklı bir şey söyleyen hiçbir kaynak yok, tekniklerden tut da teorik bilgilere kadar her şey hepsinde aynı. Ama hızlıgo bunların hepsini bir araya en güzel getiren site olmuş bence. Hem basit, hem kullanışlı.

Buradan hızlıgo yetkililerine sesleniyorum, hayatınız boyunca kendiniz bile böyle reklam yapmamışsınızdır kendinize, bi sakal atarsınız artık.
Neyse. Hızlıgo iyidir.


Edit: Şunu da yazarsam daha açıklayıcı olur sanırım.
Bu kursa başlamadan önce dakikada kelime okuma hızım 250-350 arasıydı.
Şuan 450-500 civarı. Dediğim gibi aşırı uç bir gelişme olmadı (ki haftada ortalama 2 kitap bitiririm) ama yine de bir tık da olsa hızlandırdı. En azından konunun mantığını çözmeme katkı sağladı. Belki başka birisi aynı kursu alıp 600 hıza çıkıyordur, bilemiyorum o kadarını.

@esse dakikada kaç kelimeye çıkabildin? ben 270 'ten kasarak 400'e çıakbiliyorum. genelde 360 kelime gibi. amacım min. 500 kelime dakikada.

Editleyip yazmıştım tam ama sanırım araya kaynayacak, o yüzden tekrar yazayım.

Şunu da yazarsam daha açıklayıcı olur sanırım.
Bu kursa başlamadan önce dakikada kelime okuma hızım 250-350 arasıydı.
Şuan 450-500 civarı. Dediğim gibi aşırı uç bir gelişme olmadı (ki haftada ortalama 2 kitap bitiririm) ama yine de bir tık da olsa hızlandırdı. En azından konunun mantığını çözmeme katkı sağladı. Belki başka birisi aynı kursu alıp 600 hıza çıkıyordur, bilemiyorum o kadarını.

Şunu da özellikle tekrar belirteyim. Hızlı okuma mevzusu roman vb. okurken çok işe yaramıyor.
Ama şuan bir makale vs. okurken 600'ü çok rahat görüyorum.
İş romana gelince o kadar hızlanamıyorum. Belki benimle ilgili bir sıkıntıdır o da bilmiyorum.

eksisozluk.com


Şurda birkaç şey yazmıştım.

akademide bu hizli okuma isiyle acayip dalga geciyolar zira boyle bisey yok. abd'de olan bisi zira makaleleri buna uygun yaziyorlar turkce makale cok az buna uyan. roman vs zaten hizli okumaya tabii bile degil.

@mula abi çok saçma bence. neden dalga geçilsin? dakikada 200 kelimedense 600 kelime de anlaşılıyor. hem zaman kazanılıyor. bence yazının buna uygun yazılması diye de bir şey yok. sadece ağır metinlerde yavaşlyor insan. ben yine de hızlı değilim ama çok yavaştım ve 2 katına çıktı. bu bile harika bir şey.

doktorada hizli okuma dersine giren dr yaptigi okulda baska bi bolumun hocasi vardi, o bile guluyodu. x bir metin var onu hizli okumak icin yapabileceginiz tek sey kitap okumak, ne kadar okursaniz hiziniz o kadar artabilir. ama hizli okumada verim orani cok dusuktur, ben cok hizli okuyabilirim ama ne yazdgini anlamak mesele. yani su okudugum metinlerin hicbirini bi yonem ile hizli okumanin oluru yok, siyakat yazisi gibi hepsi. metinin ozu paragraf baslarinda vermiyo. bizim yazi gelenegimizde yok bu.

Hızlı okuma saçma diye bir şey yok. Ama evet her metin hızlı okuma yöntemiyle okunamaz. Atıyorum felsefi bir metni hızlı okuma yöntemiyle okursan, sadece mel mel bakmış olursun satırlara.
Birçok yöntem var ve %90'ı bana da süper saçma geliyor.
Mesela U şeklinde, ters U şeklinde, Z şeklinde, ters Z şeklinde, C şeklinde, ters C şeklinde, zikzak çizerek, X çizerek okuma yöntemleri var ve hepsi de süper saçma bence de.

Hızlı okumada mevzu tek göz hareketinde birden fazla kelime görmek. Burda da iş göz kaslarını geliştirmeye ve birden fazla kelimeyi görüp/görebilip hızlı anlamaya bakıyor.
Yani tamam göz kaslarını geliştirdin ve satırda hızlı hızlı geziyorsun diye hızlı okuyabiliyorsun anlamına gelmiyor. Gördüğünü anlaman da gerekiyor.
Orda da zaten görsel hafıza devereye giriyor. Yani kelimeyi içinden okumadan/seslendirme yapmadan, bir fotoğrafaya bakarmış gibi bakıp geçmek, bunu yaparken de kelimeyi anlamak asıl mesele.

Terimlerle dolu bir metni, felsefi metinleri, romanı bu yöntemle okumak biraz zor, imkansız olmasa da zor. Ama birçok metni de hızlı okuma yöntemiyle anlayabilirsin.
Ayrıca paragrafın başına ve sonuna bakarak okumak diye bir şey de yok.
Hızlı okuma egzersizlerinde paragrafın başına ve sonuna bakma egzersizleri var, ama orda amaç göz kaslarını geliştirmek ve gözü doğru kelimeyi yakalamaya alıştırmak.
Ama pratikte böyle bir şey yok.

Mesela youtube'da videolar var. Hızlı okuma yarışmaları yapıyorlar, çocuk 100 sayfalık bir kitabı alıyor başlıyor okumaya. 10 yaşındaki çocuk saniyede 1 sayfa atlayarak okuyor resmen kitabı, ve güya okduğunu anlıyor.
Hadi len ordan derler adama. Bir insanın o hızda okuyabilmesi için yıllarını vermesi gerekir (ki yine de hiçbir insanın 1-2 saniyede 1 sayfa okuyup anlayabileceğine inanmıyorum).
Yani evet saçma, abartılmış yönleri var. Ama dakikada 600-700 kelimeyi anlayarak okumak da imkansız değil.

Abi Almanya çok mu sıcak memleket orda nasıl koruyorlar? Hergün cımcıllık yağmur yağan İngiltere'de nasıl cıncık gibi kalıyor? Havayla alakası yok. Tamamen itlik çakallık rant Türk kafası vs gibi iğrenç kavramlar nedeniyle Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin zeminini bok götürüyor.

Sivas'ın stadı alttan ısıtmalı, ilk ısıtma yapılan kulüplerden biri, Sivas'ın stadına sanırım 2008'de alttan ısıtma yapıldı, Fenerbahçe'ye 2010'da, diğerler büyükleri bilmiyorum ama yeni stadları yapılınca onlara da yapılmıştır muhtemelen, Anadolu kulüplerinde zaten ısıtma yok. Sivas coğrafya olarak yoğun kar yağışı aldığı için baya çöküyordu zemini, ısıtma yapılınca o sıkıntı ortadan kalktı. Tabii bir de stada nasıl baktığın önemli. Beşiktaş geçen sezon bi Shakira konserine izin verdi çimler o konserden sonra bi daha düzelmedi.

stad yeni tesisler yeni ve büyük takımlardan daha iyi stadları var. alttan ısıtmalı.

Isıtma ile beraber drenaj sistemleri iyi ve bakımlı.

Fulya tarafında Macfit var orada var, Maçka tarafında Mars Athletic var orada da var ama Beşiktaş'ta zaten çok fazla salon yok, yakın semtlerde durum nedir bilmiyorum.

Osmanli topragini kim seyapar, adam kendi g*tunu kurtarma peşine dusmus.

iyi de adam neden dusmanina gidiyor, ulke mi kalmadi baska?

www.ekrembugraekinci.com

çünkü kendisini alabilecek bir tek ingiltere var. Istanbul'da zırhlı hazır, kendisi ile işbirliği içinde.

rusya veya ingiltere'ye kaçabilirdi. o dönem ruslar osmanlıyı fazla sıkıştırdığı için ingilizlere takla atıldığından ingiltereye kaçması daha makul. ingilizlerle de muhakkak işbirliği vardı.

şimdi insanlar abd'ye sığınıyor, o zaman da ingiltere o pozisyondaydı

ayrıca vahdettin ile ingilizler düşman değil ki. vahdettin savaş sonrası padişah oldu ve ingiltere ile barış yapıldı, ingilizler istanbulu işgal ettiler, vahdettin ile iş birliği içerisinde sevr uygulamaya çalıştılar. o dönemde istanbulda ingiliz işgali, ordusu ve donanması vardı ve doğal olarak bir ingiliz gemisi ile akdenizdeki maltaya göç etti.

Ülker'e sormak lazım :)

jeckson: düşmanına gidiyor demişsin ya.. güzel yakalamışsın, aslında düşmanına gitmiyor. vahdettin dünya savaşının sonunda yine ingiliz hoşgörüsü ile tahtta duracağını sanıyordu. istanbul işgaline bir şey dememesi, kuvayi milliye üzerine adam göndermesi biraz da bundandır. ingiliz güçlüdür ve padişahı da tahtta tutabilir - diye düşünüyordu. Ne de olsa o da bir krallık, değil mi?

O dönemde Vahdettin İngilizlerle düşman değildi, dikkat edersen Vahdettin Türkiye'den gittiğinde (1922) zaten Ankara Hükumeti (1920) kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak ilan edilmese bile defakto olarak varlığını sürdürüyordu, bu noktada İngilizlerle düşman olan Vahdettin-Osmanlı değil Mustafa Kemal-Türkiye Cumhuriyetiydi, yani Vahdettin'in Malta'ya gittiği dönemde zaten Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı müttefik konumundalardı, bu durumda İngiltere'nin himayesine girmesinde bir gariplik yok yani.

20x3 derken yirmi set üçer tekrar mı?

anladığım kadarıyla 20 tekrar 3 set. Mantıklı gelmediği için çözemedim. Sırf dayanıklılık çalışıyorsunuz. Kas gücünüz fazla olmayabilir haliyle. Ağırlık yüklenmek istiyorsanız yine üç set ama tekrar aralığınızın 4-6 arası olmasını öneririm.

80 çıkar muhtemelen ama deneyecekseniz bir gün 70'le deneyin ondan sonra 80 deneyin. Birden yirmi kilo arttırmak sınırınızı bilmediğiniz için tehlikeli.

@duseyazar 20 tekrar 3 set

Normalde 1 RM 20 tekrar üzerinden hesaplanmaz ama 80-100 arası çıkar.

(Ağırlık*Tekrar Sayısı*0.0333)+Ağırlık=Tahmini 1RM

Normalde conv. deadlift yaparken klasik setupta kalça ne çok dipte durur ne de dik tutulur, ikisinin arasında bir noktada durur fakat deadlift yaparken kalça ve bar tek bir düzlemde hareket etmelidir. Yani kalça arkadan öne tek bir düzlemde, bar da ayaküstü diz ve omuz hizasında tek bir düzlemde hareket etmelidir, işte, klasik setupa kalça bir miktar aşağıdan başladığı için kalçanın tek bir düzlemde hareket etmesi yerine önce aşağıdan yukarıya, sonra arkadan öne hareket etmesine neden oluyor, o da haliyle lumbara çok fazla yük bindirdiği sakatlık çıkarıyor. Bu model setupta ise dikkat edersen kalça sadece arkadan öne doğru, yani %100 kalça aktivasyonuyla hareket ediyor tüm yük bacaklarda ve kalçada absorbe oluyor, o nedenle lumbara daha az yük biniyor.

yeni başladım dediğim 3. ay bu arada.

Optimum en bilineni sanırım. Sivilce gibi bir sorunla karşılaşmadım.

Sahtesi çok, protein7,suplementler gibi bilindik satıcılardan alabilirsin n11, gg üzerinden. Shaker de hediyesi vardı hatta.

Bu alanda daha tecrübeli olanlar yazacaktır.

Turkiye'de var mi bilmiyorum benim kullandigim markanin adi JYM

Sivilce yapmasının nedeni süt ürünü olması, süt ürünlerine karşı hassasiyeti olan insanlarda sivilce olabilir, bu bütün protein tozlarıyla alakalı bir durum, onun dışında Optimum al geç, bir de Supplementler.com'un kendi protein tozu vardı, değerlerine bakmıştım o da fena değil, fiyatı ucuzsa onu da alabilirsin.

Amme hizmeti olarak doğruca linki atıyorum. hem ürün tavsiyesi hem güvenilir site.

www.supplementler.com

Olimpik olanlar standart. Yani olimpik z bar ile olimpik plaka aynı marka olmasa bile birbirine uyar, diğerlerinin kesin bir standart ölçüsü yok ama defakto olarak çoğunlukla uyar fakat kesin uyar diyemeyiz, almadan önce çaplarını karşılaştırıp ona göre almak gerekir olimpik alınmayacaksa.

hindi tavuktan daha sağlıklı diye duydum ancak onun da eskisi kadar sağlıklı olduğunu da sanmam. organik tavuk yemek lazım tavuk yenecekse ama o da pahalı. hindiyi tavuğa tercih etmeni öneririm.

alternatif olarak kuru baklagiller veya bezelye proteini de tüketilebilir protein almak için.

Tavuk-antibiyotik-hormon vs konuları biraz ezbere yapılan söylemler gibi geliyor bana, misal kullanılıyor denilen hormon büyüme hormonu, büyüme hormonunun 12 mg tek kullanımlık enjeksiyon kaleminin fiyatı 500 lira, sence bu kadar maliyetli bir ilaç 10 liralık tavukta kullanılır mı kullanılmaz mı, önce bunu düşünmek lazım, yani kar-zarar oranına baktığında bu işte bir terslik olduğu apaçık ortada. İkincisi, antibiyotik sadece tavukta değil küçükbaş-büyükbaş her hayvanda kullanılıyor, kullanılmadığı zaman ölüyorlar çünkü.

Bununla birlikte bu büyüme hormonu denilen hormon tavuklarda kullanılmıyor fakat kurban bayramında doğu illerinden gelen büyükbaş hayvanların hepsinde kullanılıyor, adam 5 tonluk dana getirip satıyor, yani normalde herhangi bir ilaç kullanılmadan bir dananın 5 ton olmasına imkan var mı? Yok. Bunun dışında diğer büyükbaşlarda da yoğun olarak hormon kullanılıyor, o nedenle asıl risk tavuktan çok kırmızı ette. Tavuğu hindiyi her şekilde yiyebilirsin.

bitkisel proteinleri bir yana bırakırsak yeterli protein alımı için (netameli konu) çok fazla seçeneğin kalmıyor domuz ve av hayvanları gibi protein kaynaklarına da çeşitli sebeplerle ulaşamadığını varsayarsak. Bu durumda kırmızı etin ve balığın zaten pahalı olduğu ortamda tavuk ve hindi tüketmek kaçınılmaz bir hal alıyor ağırlık sporu ile uğraşanlar için.

Ayrıca hindinin ilaç tutmadığı ya da antibiyotik veya hormon verilmediği gibi bilgiler üfürme, bir dönem araştırmıştım hiç bir sağlam kaynağa ulaşamamıştım.

Kopyalanıp kullanılmaya çalışmış olabilirler.

Kayıp/çalıntı birimine bağlanın. Oradan sebebini söylerler diye düşünüyorum.

18 saat aç kalıp yemek işini 6 saat içinde tamamladığın sürece bunu uygularsın, önemli olan bu saatlerin gerekliliklerine uymak, çalışma saatlerinin bunu etkilemesi pek mümkün değil. Açlık döneminin en az 7-8 saatini de uyku dönemine denk getirirsen her şekilde olur. Normalde ben saatlerin stabil olmasından yanayım ama çalışma sistemin buna izin vermiyorsa, açlık-beslenme saatlerini günlük olarak da uyarlayabilirsin. Yani gece çalışıp gündüz uyuyorsan, açlık dönemini bu saatlere göre ayarlayıp beslenme işini gece çalıştığın döneme denk getirebilirsin, keza aynı şekilde, gündüz çalıştığında da tam tersini yapabilirsin.

Kreatin bcaa falan 50-100 lira arasında satılıyor yük yapmaya gerek yok, protein tozu bidonunu da gümrükten geçirmek sıkıntı olabilir ama sıkıntı olmasa da ne bileyim bir kutu ucuz protein tozu getirmek efektif bir fayda sağlamaz, ayrıca kullanıp kullanmamak çok büyük fark yaratmadığı için bu tip ürünlerde yurtdışı avantajını kullanmayı pek gerekli görmüyorum ama ben olsam omega3-curcumin-d vitamini stoklardım.

Ben olsam probiyotik, d3, Multi-Vitamin gibi agirlik yapmayan supplementler alirdim.
Solgar ürünlerinden alirsan süper olur.

iherb var usa'de oradan alabilirseniz cok guzel urunler var. Sports Research omega, dvit, krill oil vs. icin. ayrica doctor's best bvitamini filan icin. yine bu sitede cok fazla probiyotik cesidi var, iyi yorum alanlardan ve yuksek CFU'lu olanlardan alabilirsiniz.

Amazon cunku kullanici puanlari

OpenShot gibi ücretsiz edit programları var orada birleştirebilirsin ama çıktı uzantısını ayarlayabilir misin bilmiyorum, mp4 olarak vermiyorsa yine onnline converter'lar var oradan çevirirsin.

Mp4 joiner la

movie maker vardi windows'ta, hala varsa onunla kolay.

Daha fazla uyuyor.

başka bir şey yapmıyor.

Daha fazla uyuyor +1. Ozellikle kış aylarında ve yazın aşırı sıcaklarda en fazla 4-5 saat uyanik kalıyordur bizimki.

Kesintisiz değil, kucağımda 10 dk uyuyo, dolaşıp geliyo, tekrar.

Evet, toplamda o kadar uyuyordur.

Hayatı uykuda geçiyor hayvanın. Belki 17-18 saat uyuyordur bizimki. Kalan 6-7 saat bize yetiyor :)

Kisirlastirilmis kediler daha bile fazla uyuyor.

Odamın ışığını açınca bir de başını kaldırıp gözlerini kısarak bakıyor, "kapat gözümü alıyor uykum kaçacak" der gibi. :)

Cevap ise; uyku konusunda çılgın atıyorlar valla.

evdeki iki zıpır da gündüz malak gibi uyuyup gece ayağı yanmış it gibi geziyorlar evde. bunlar gece avcısı, gündüz sıcak yerlerde uyuyup sadece mama yemek ve tuvalete gitmek için uyanıyor. hava kararınca gördükleri her şeyle oynamaya(aslında avlanma) başlıyorlar. normaldir o süreler yani.

Çift kat kullanırsın sen de! Olmaz mı? Olur bence. Hatta bu iş için yapıldı diye çuvalla paa vermeye gerek de olmayabilir, daha ucuza daha farklı ürünler ile çözülebilir.

Benim birkaç arkadaşım kaucuk tartan kaplama kullanıyor ama ağırlığı yine kontrollü bırakıyorlar, diğer türlü ne yaparsan yap aşağıya etki eder ama sesi baya kesiyor. Onun dışında tatami minderler de var ama tartan kaplama kadar etkili mi bilmiyorum, fakat onu kullanan da var.

algoritması öyle demek ki, izlenme sayısı, like, unlike ve yorum sayısının ortlaması alınıp rakipler arasında yükseliş sağlanıyor olmalı.

Stalkladigin kiz yorum yazmistir bakmak istersin, sen de izlemis olursun. Belki bu tip elden ele dolassin hit artsin diye de olabilir.

Yorum oylama falan yaptıkça trend'lere çıkma ihtimali artıyor, trend'lere çıkınca görüntülenme artıyor, görüntülenme arttıkça videoya yüklenen reklamlar daha çok izleniyor, reklamlar izlendikçe daha çok para kazanılıyor ama normalde Youtube'un yayın politikası gereği bu tip teşvikler-müdahaleler yasak, şikayet edilirse sıkıntı çıkabiliyor.

algoritmmaya girebilmek için.

Yasak değil. Şu takip et, yorum yaz para kazan mantığındaki siteleri bilirsiniz. 100 TL ye 5K yorum 10K takip siteleri.. Youtube bir event yapıldı ondan olmuş olabilir diye bu tarz organik takipçi artışına hiçbir şekilde müdahale edemiyor.

Kreatin, arjinin ve glutamin işinizi görecektir.
Protein tozu almanızı önermiyorum, bunun sebebi şu; iyi bir beslenme ile belki buna ihtiyacınız kalmayabilir.
Kreatin = Weider
Arjinin = Xpro
Glutamin = xpro

Bunlara ek olarak BCAA belki diyebilirim ama örneğin xpro nun bcaa sını kullandım ve hiç işe yaramadığına kanaat getirdim. weider çok iyiydi. Aralarında en pahalısı BCAA olabilir, çünkü birim olarak hem kutular küçük\pahalı ve hem de çok tüketilen bir supplement. Eğer bu kadar şey çok gelirse sadece Glutamin ile Kreatin alırdım.

Kreatin yeter, kreatini zaten doğal olarak alman teknik olarak imkansız. Ek olarak belirteyim kreatini hiç spor yapmayan sedanter insanlar da kullanabilir, zira az önce dediğim gibi; doğal olarak alamazsın.

Direkt arjinin alman çok işe yaramaz, vücut arjinini kendisi sentezlemediği sürece kullanmıyor, o nedenle arjinin yerine sitrülin alman daha efektif fayda sağlayabilir.


Benim oldukça etkili olduğunu düşündüğün, kreatinde dışındaki diğer supplement lösin, onun da faydalarını risklerini şurada belirttim aynısını tekrar yazmayayım: eksiduyu.ru


Bunlar için marka yazmıyorum hepsinin hammaddesi aynı fabrikadan çıkıyor, hangisi markası için daha az ücret istiyorsa onu al.

bilimsel olarak en kanitlanmisi kreatin.
yukleme donemi vs de yalan ama. her gun kullan iste.

Kreatin 5 gram
Sütrilin 1,5 gram

Dün itibariyle başlanıldı. Bakalım bir değişiklik olacak mı.
Herkese teşekkürler.

Karakulak.

Karakulak+1

Allahin belasi bir kaplan tabii ki. Ultra zengin olsam alirdim bir tane. Cok seviyorum bu namussuzlari.

Kedigillerin en güzeli erkek aslan bence.

Puma. Simsiyah olanlarından bir tane isterdim. Hep çok karizmatik bulmuşumdur bu hayvanları.

karakulak +1

çita.

Beslerdim diyenlere Allah vermesin ne diyelim.

Leopar çok güzel ve özel bir hayvan ama öyle sahip olmak gibi egoist tavırlarım yok saygılar der geçerim görsem öyle.

Karakulağı sayenizde öğrendim ama cevabım aslan. Yelesiyle oynardım.

kaplan seviyorum, turuncu üzerine siyah çizgileri olanından

yavru aslan.

Caguar.

Evcilini değil yabanisini cangıla açılan arka bahçemde görmek isterdim. Cevap: duman leoparı or sumatra kaplanı.

ilk defa gördüm ama kesinlikle karakulak.

vaşak <3

Hepsini.

Rengin hariç hepsi. Rengin kim ya

27 tane. 25

Yaş 28 bu arada. Compumaster yüzünden mobilden editleyemedim.

hepsini :( rengin ve aldatıldık şarkısı :)

Ersen ve Dadaşlar hariç hepsini iyi biliyorum. Ersen ve Dadaşları sadece adını duydum o da Kaygızızlardan: Burcu "eleman benimle sinemaya gelir misin" diyordu, eleman da "seninle Ersen ve Dadaşlar konserine bile gelirim Burcu" demişti:)

hepsi

1 tane. necmettin erbakan.

23 yas.

21 tanesini hatırladım.

yaş 30. hepsi ama bazılarını sonradan öğrendim.
rengin'i mesela :)

gunses roses nedir ya :)

yasemin evcimle gece jimnastiğini bile hatırlıyorum 36

hatta cem özer şovda perküsyon çalan balık ayhanı bile

21 yaşındayım, 19.
Bazılarını sonradan öğrenmişimdir büyük ihtimal, tarih tarih emin olamadım. 28 şubat darbesi gibi sonradan öğrendiğime emin olduklarımı saymadım.

24

24

22
Yas 30, gundemi ve trendleri pek takip etmem.

22
Yaş 28. Ismini duyduklarım ama gözümde canlanmayanlari saymadim.

Isparta Uçak Kazası hariç hepsini hatırlıyorum.
günses roses en sevdiğim arabesk-fantezi sanatçılarındandır hatta.

edit: bu kaza 2007'de olmuş, diğerlerine göre en günceli o halbuki. o aralar beynim derslerden dolayı uyuşmuştu, hatırlamıyor olmam normal.

hepsini. günses roses kızımızı da hatırlıyorum. kocası öldürmüştü sanırım. acılı bir hayatı vardı.

10 tanesini.

20 tanesi. zamanına denk gelmeyip de lise yıllarında öğrendiklerim falan var saydım hepsini. isimler çok sıkıntılı. yaş 26.

Nejat Eczacıbaşı hariç hepsi. 31.

ersen ve dadaşlar da ben çocukken çok yoktu piyasada. adını duyardık.

Hepsini hatırlıyorum. Yaş 40.

30-yaş 36

Jainizm.

jainizm +1

ancak illa bir kesimden söz ediyorsak islami kesim karşılaşabileceğin en vahşi yöntemlerden biridir. bu yüzden birçok avrupa ülkesinde de yasaklıdır.

www.youtube.com

www.cnnturk.com

bunun dini yok kardeşim. kişinin insanlığı var. merhametli olan öyle vahşice davranmaz.

al bu da kızılayın y.dışında kurban kestirdikleri insanlar.

www.youtube.com +18

Son videoda verilen ve kızılayın kurban kesimi olduğu söylenen videodaki hayvanların kesimi islama uygun değil, bu yüzden kurban şartını da yerine getirilmemiş oldu.

Hayvan herifler kendileri fazla yorulmasın, hayvanla uğraşmadan kesebilsinler diye bu eziyeti yapıyorlar.

Kendi el yazınla yazıp notere tasdik ettirirsen olur. Ha illa noter şart değil başka kurumlar da var ama noter en kolayı.

bir avukata vs ihtiyaç varmı ? yada imzasına

Öyle bir zorunluluk yok.

Vasiyetname yazmakta bir sıkıntı yok. Eğer özellikle bir veya birden fazla kişiye belirli mallar vasiyet edilecekse yahut mirastan ıskat(çıkarma) durumu varsa avukata danışmak gerekir. Söylediklerim teknik konulardır. Yanlış düzenlenen vasiyetname mirascılar açısından büyük problemler yaratabilir.

Vasiyetin iptali diye davalar çok meşhurdur yanlız, bu yüzden noterde hazırlatıp mühürletmek daha sağlamcı bir yol olsa da onunda iptal edilmeyeceğinin garantisi var mı bilmem.

Birinin mirastan pay almasını istemiyorsak hayattayken red etmek daha sağlıklı sanki.

Eşit miras dağıtılmayacaksa yine hayattayken fazladan verilmek istenenler verilmeli.

Kendi yazınızla ya da sözle de vasiyet olur ama iptali de kolay olur.

kağıt daha mı ucuz?
(ucuzsa yapsınlar demiyorum, market bu açıdan yaklaşır işe, onu çevreciliğe zorlayan bir faktör olmadıkça)

Mesela kağıt poşeti 2 liradan satsan onu alan olur mu? Olmaz. Kağıt pahalı diye patır patır dergiler gazeteler kapanıyor, öyle düşün. Naylon poşet neredeyse sıfır maliyet.

kağıttan ziyade %100 doğaya karışan organik poşetler var diye biliyorum ben. hatta rossmann gibi mağazalarda bunlardan kullanılıyordu.

neden bu tür poşetlerle yola devam edilmiyor da zaten bütçesi krizde olan halkın her alışveriş kalemine bir kaç liralık poşet ücreti geçiriliyor?

ayrıca bu arkadaşların çevreci amaçlarla bu işe girişmiş olmaları bana çok komik geliyor, zira şu an yaşamakta olduğum şehire dünyanın en büyük kömürlü termik santrallerinden birini kurmaya çalışıyorlar tüm yargı kararlarına rağmen. çin gibi üçüncü dünya ülkeleri bile kömürlü termik santralleri yasaklarken üstelik.

Cunku posetin dogaya karismasi iyi bisey degil. Marketciler sizin vicdaninizi rahatlatmak icin oyle diyordu.

Sektorun icindeyim, kagit muthis pahalandi.

Bu nasıl oluyor derken, telifle korunan bi eseri kullandığında normal olarak yayınladığın platform bu videoyu kldırabiliyor, o nedenle telifsiz müzikler var onları kullanabilirsin.

telif yüzünden kaldırılmaması için telif hakkı bulunmayan bir müzik koymanız yeterli.

Veyahut kullanim haklarini satin alin.

Bizim kulturde telif isleri cok basibos oldugundan dolayi boyle bir aliskanligimiz yok fakat ne yazik ki emegin karsiligi bir sekilde odenmeli.

Tamam da zaten youtubedan bulduğum bir şarkıydı.

Telif hakkı olmayan şarkıyı nasıl öğrenebilirim yada hakkının karşılığı, ücreti nedir nereden öğrenebilirim ?

Google'a "telifsiz müzik" yaz, sana telifsiz, daha doğrusu telif sahiplerinin kullanılmasına izin verdiği müziklerin bulunduğu siteleri gösterecektir.

evt var

bizim burdaki migros'ta yok. her migrosta olmayabilir yani.

Migros'ta ben de bulamamıştım Carrefour'dan almıştım.

MM ve üstü migroslarda oluyor. Migros jet ve standart market büyüklüğünde olanlarda bulunmuyor.

rossmann da ucuz

Çoğu 3m ve ustu migrosta var ama yakınızda rossmann varsa oraya gidip alın derim. Fiyatları daha uygun ve gayet guzeller.

Serdar Aktolga kimya deposu gibi bir adam, onun haftada bir gün 1 kas grubunu çalıştırması normal, o kadar ilaçla her şekilde gelişir ama ilaç kullanmayan birinin bir kas grubu için protein sentezi 24-48 saat sonra bitiyor, sonra orayı tekrar uyarmak için 1 hafta beklediğinde neredeyse başa dönüyorsun, o nedenle doğal sporcular için bu geçerli değil bu, tek bölge çalışmak sadece ilaçlılar için geçerli bir konu, onun dışında aynı kas grubunu haftada minimum 2 defa çalıştırmak şart, çalışma sıklığı 24-48 saat arayla ne kadar yakın olursa o kadar iyi. Bununla ilgili bakman gereken anahtar kelimeleri vereyim; Yoğunluk (Intensity) Çalışma Hacmi (Volume) Çalışma Sıklığı(Frequency) Bunlar olmadan gelişme neredeyse imkansız.

Compound ve izole egzersizlerden oluşan itme-çekme-bacak antrenmanı yapabilirsin.
Pazartesi itme salı çekme çarşamba bacak perşembe itme cuma çekme cumartesi bacak gibi.

Sorun yeterli kaloriyi almaman. 70 kiloya çıktığında hala 60 kiloyken yaptığın kalori hesabına göre kalori alıyorsan, kilo almaman normal.

1. gün kollar, gögüs, sırt
2. gün karın, omuz, deadlift, squat
3. gün dinlenme
Yapıyorum ve çok memnunum.

@angelus 70 kiloya çıktım ve yediklerimin üzerine toplamda 350 gr pirinç+makarna ekledim diyebiliriz. Proteini yeterli aldığımı düşündüğüm için artırmadım. Yağ bakımından çok kaliteli beslenemiyorum ama bunun direkt etkisi olur mu bilemem. Günlük 60 gr civarı yağ alıyorum sanırın

@diffarent özellikle 2. Gün çok abartılı bana göre. Ben ideal çizgide 3 gün çalışma 1 gün dinlenme şeklinde ayarladım

Serdar 20 yil klasik calismis.20 yildan sonra VG de istersen ayda bir calis. 20 yildan sonra program falan olmadan bile kasi uyarirsin. Hergun bir kas nooo. Yeni baslatan icin haftada 3 fullbody iyi. Sonraki donemde
Zamanin varsa asagidaki rutin:
SSDSDSD
S-spor
D-dinlenme

fark edeceğiniz üzere, "sonrasındaki bölgeyi hakkıyla çalışmadığınız için" diye bir laf geçiyor. burada kasıt şudur her zaman:
eğer hipertrofi istiyorsanız, ağırlıkları öyle seçmelisiniz ki, her sette son tekrar (örneğin 8. tekrar) zar zor çıkmalı, 9 çıkmamalı. tabi bu her zaman mümkün değil ama ideali bu. şimdi siz bu şekilde ve tek bölgede 20-22 set sürecek bir antrenman yaparsanız, öyle tükenirsiniz ki, ikinci bölge için isteseniz de düzgün bir antrenman yapamazsınız. en azından bu bahsettiğim tempoyu ikinci bölgeye uygulayamazsınız. profesyoneller genelde 2 antrenman yapıyor ancak birini sabah birini akşam yapıyor. yahut sabah cardio, akşam ağırlık çalışıyor.
orta seviye ve altı için haftada 4-5 antrenman ve zorlayabildiği ölçüde zorladığı 2 bölge iyidir. split şeklinde de çalışılabilir, örneğin kol günü yaparsınız ve süper set şeklinde, süper setin ilk yarısı biceps, ikinci yarısı tricpes hareketi olur ve birbirinin tam zıttı hareketleri seçersiniz. aynısını göğüs/sırt ve ön bacak/arka bacak için yapabilirsiniz. kalan günde de omuz ve karın çalışırsınız. en azından kısa bir antrenman ve oldukça yoğun bir antrenman olur.

Serdar Aktolga haklı bence. Ben geçen seneden beri haftanın 2 günü Göğüs ve biceps çalıştım. Bu iki bölgem; sırt, triceps ve bacaklarıma oranla daha fazla gelişti.

Haftada 4 gün antrenman yapıyorum. Millet 5 ya da 6 yapıyor ama bilemiyorum hangi antenman sıklığı daha iyi.

Budala dedigin ama dunyanin en buyuk emlak krali.
1+1 ev almanin ne kadar zor oldugunu dusun oradan hesapla.

Konuya çok hakim değilim ama ABD'deki sistem biraz farklı gibi, yani ABD başkanı biraz görünen yüz gibi bir şey, kimi başkan yapmak istiyorlarsa o zaten başkan oluyor. Hatırlarsanız Bush döneminde seçimlerde Al Gore Bush'tan fazla oy almıştı ama yine de başkan olamamıştı, böyle düşün, ortada "yıkmaya" değecek bir durum yok yoksa bugün indirmek isteseler 15 gün sürmez indirmeleri bi "impeachment" sayesinde tık diye indirebilirler, ha bugüne kadar kimseyi bu şekilde indirmemişler tabii, gerek duymamışlar.

@angelus kennedy öldürüldü, reagan suikastten yaralı kurtuldu.

Şimdi öyle bakarsak Lincoln'ü de öldürdüler öldürmek isteseler herkesi öldürebilirler ama artık öyle istemediğimizi öldürelim döneminde değiliz, öyle bir şey olsa kendi ekonomileri de çöker, neden böyle bir şey yapsınlar. Trump'ın başkan olması saydığın tüm ailelerin/kurumların işine geliyor ki başkanlık yapıyor, işlerine gelmese zaten yasal yollardan da indirebilirler. Ha Keneddy mesela başkan olduğunda para basma işini Rothschild ailesinin sahip olduğu Reserve Bank'tan alıp ABD devletinin kendisince bastırılmasını önermişti, o zaman böyle bir durum olmuştu, Trump veya hiçbir ABD başkanı çıkarlara zarar verecek böyle şeyler yapmıyor, o nedenle bi sıkıntı da yaşamıyorlar, hatta dikkat edersen hepsi de 2 dönem başkanlık yapıyor.

Trump'in budala oldugunu dusunmuyorum. Aksine bu kadar zengin olabilecek kadar akilli be budala rolüyle her istedigini kilifina uydurarak yapiyor.

Ama iyi oyuncu. Rolünü bihakkin icra ediyor.

Secim sisteminden arti secmenden kaynakli. Abdnin nufusu 350 milyon, turkiyenin 4 kati insan var, turkiyede insanlar arasi egitim farkina, bilinc farkina vs bakin bunu 4 kati buyuklukte bir ulkeye uyarlayin.

Ayrica Trump in baskan olmasi buyuk bir supriz oldu. O 'istediklerini baskan yapiyorlar' hikayesi cumhuriyetcilerin ve demokratlarin kendi adaylarini belirlemesi icin belkiii soz konusu olabilir ama obama'nin baskan olmasi da o zaman herkese supriz olmustu.

Siyahi bir adamdan sonra 'beyaz erkek secmenlerin' karsisinda ya yine beyaz bir erkek vardi ya da bir kadin! Ayrica Rusya'nin ciddi etkisinden bahsediliyor. Tum bunlar birlesti ve Trump dogdu. Trump kendisi gibi kaba, kadin dusmani, cahil, white trash secmene umut veren bir adam, Trump beyaz erkek secmenler icin uygun bir adam, Trump ataerki icin uygun bir adam, Trump bugun Avrupa'yi da etkisine almis yabanci dusmanligini pompalayan, su anki secmen profiline cok uygun bir adamdi secildi. Secmen cahil birakildikca da boyle devam edecek bence.

Buna neden şaşırıyorsunuz anlamadım. Tamam abd ile türkiyeyi kıyaslamak tam olarak mantıklı değil fakat çomar her yerde çomardır.
Türkiyede basit bir sistemde bütün zenginlerin cebi doluyor. Bir çıkar ortaklığı var. Abddeki de farklı değil

bana kalırsa trump ahım şahım bir adam olmasa da budala kesinlikle değil. abd halkının iki seçeneği vardı; biri senin deyiminle "budala", öteki ise canavar. belki de doğru tercihi yaptılar.

bunun dışında zaman farkı çok önemli, bütün cia yönetiminin ve diğer sorumluların idam edilmesi bir "leak"e bakar.

Bir de somut veriyle konusacak olursak adam bu sene silah satislarini %30 artirdi.

Trilyon dolarlik sektorde %30'un buyuklugunu dusunun.

Yok abi ne alaka. Sana mantıklı geliyor mu?

Abi saçını karbonatla hatta elma sirkesiyle bile yıkayanlar olduğunu okumuştum o yüzden ne bileyim çokta mantıksız gelmedi :)

O genetik. Ben de 50 yaşıma geldiğimde muhtemelen senin 15 yaşındaki halinden daha çok saça sahip olacam ama saçımı hiç Arko tıraş sabunuyla yıkamadım, onunla ilgili değil; saçın dökülecekse her türlü dökülür, yapacak bir şey yok.

duymuştum.denemedim. tekrar yarın unutmuş olurum.

1: Kolunu kullandığın her çalışmada koluna zaten ekstra bir gerilim uygulanıyor. Misal dumbell curl yaparken kas boyunu uzatıp kısaltarak konsantrik kas kasılması sağlarsın ama mesela kolu hiç bükmeden, misal deadlift kaldırırken elinde tuttuğun ağırlık yerçekimine doğru direnç gösterirken kas boyu uzar, bu sefer de eksantirik kas kasılması yaşatmış olursun, kolun yine gelişir, hatta curl yaparken 15 kiloyla stres yaşatırsın deadlift yaparken 150 kiloyla stres uygularsın, yani daha fazla yük bindirmiş olursun daha fazla gerilime maruz kalır kasların gelişim de ona göre olur. Aynı şekilde lat pull down yaparken de düz tutuşla ağırlığı aşağıya çektiğinde triceps'in, ters tutuşta da biceps'in çalışır. Ha programın genel olarak dandik ama onu da söyleyeyim.

2: İnternette kalori cetvelleri var oradan gerekli bilgilere göre ihtiyacın olan kalori miktarını belirleyebilirsin. Yağı kasa dönüştürmek dediğin şey bir paket tereyağını 1 kilo antrikota dönüştürmek gibi bir şey oluyor. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Sen ağırlık çalışıp yemek yiyip et inşa edeceksin, yağlar o arada yanar ikisi farklı olaylar.

3: Ben genel olarak olarak son setin son 2-3 tekrarı çok rahat çıkmaya başladığında ağırlık artırılması taraftarıyım. Yyani 4 set 10 tekrar yapıyorsan, dördüncü set sonrası hala 2-3 tekrar yapacak gücün varsa o ağrlık seni zorlamıyor demektir.

1)ağırlık yok derken? Bu makinelerin bir ağırlık kapasiteleri var. Spora yeni başlayan biri atıyorum 70kg olsun chest press machinede 15 kademeden ancak 3-5. Kademeleri kullanabilir. Bu aletler sizin dummbell ve barbella göre hareketleri daha düzgün yapmanızı sağlar son kademesi yaklaşık olarak 80 kg bench presse tekabül eder.
Kollar çalışmıyor derken? Chest press machine dar tutuşta iyi bir triceps ve lat pull down çok iyi bir biceps çalıştırıcısıdır. İzole hareketlere göre yeni başlayanlar için daha iyi bir pump sağlar.
Aslında kas hacminden ziyade powerliftingin 3 ana hareketindeb biri olan ve kompleks çalıştırıcı olan deadliftte eklenmeli çalışmaya.
2) yap kasa dönüşmez bu yaygın olan bir yanlış. Zayıf bir adamsan proteini yaklaşık olarak kilonun 2 katı karbonhidratı da 5 katı alırsın yağı da 0.8 katı. Fakat bu kadar karbonhidrat yüklemesi yapar da hayvan gibi çalışmazsan yağ birikimin olur. Ha ben gevşek çalışırım dersen kalori hesabı yapabilir veya karbonhidratı kabaca yaklaşık 3 kat uygularsın. Nasıl beslenirsin?
-hayvansal protein (yumurta, et, tavuk, fermente sucuk, balık)
-karbonhidrat (pirinç, makarna, bulgur, erişte, mantı, ekmek, kuru meyveler)
-yağ (tereyağı, zeytinyağı, ayçiçek yağı, balık, kuruyemiş)
-diğer (meyve ve koyu yeşil yapraklı sebzeler, tahıllar)
3) bu senin kapasitenle çalıştığın kas bölgesiyle alakalı olarak değişir. Deneyerek bulabilirsin. İnsan kendini gözlemleyerek artık artırmalıyım diyor. Yüksek kilolara çıkınca bu süreç genellikle uzar. Sabit bir kriteri olmadığından buna vücudun karar verir. Kaldırabileceğin max yükleme overload için en uygun seçenektir.
Diğer şeyler için mesaj atabilirsin.

@angelus teşekkür ederim.

2. için kalori cetvelleri var, biliyorum ama bana ne kadar gerekli olduğunu bilmiyorum. yani ne kadar tüketmeliyim toplamda 1500 mü, 2000 mi gibi. boy kilo bazında bir hesaplaması olmalı. aynı zamanda uyguladığım programla da ilişkisi olmalı diye düşünüyorum. örneğin bu programda ne kadar kalori harcarım ve kendi özelliklerime (boy, kilo vb.) göre ne kadar kalori almalıyım bunu bilmiyorum.

3. için ise ağırlık ne kadar artmalı?

@neysene bu program hergün uygulanabilir mi?

1 olur.
2 diyet değil sağlıklı besleneceksin. bol beslen sağlıklı beslen löp et olsun.
3 progressive overload ile de takip edebilirsin. @sage reisin entrysini paylaşacaktım ama kendisi o güzel atlara binip gitti. kısaca 3x12 yapıyorsan bi hareketi, ilk yaptığında en hafiften başlıyorsun. 3 set 12 tekrar çıkınca ağırlığı en ufak değerde artırıyorsun o hareketi tekrar yaptığın zaman. 3x12 çıkmadı son set 10 tekrarda kaldı veya son seti çok zor tamamladın, aynı ağırlıkta tekrar yapacaksın sırası geldiğinde. bunu her her şeye uygularsan, çalışman gereken ağırlıkta çalışmış olursun her zaman. yeni başlayanlar için hamlık ağrısını önlemek için de çok mantıklıdır aslında ama salon hocaları bilmez, bilse de sallamaz.

4* aç yutuptan izle hareketlerin doğru formlarını öğren. yeniler çok sakatlanıyor sırf bu yüzden.

Ne kadar kalori harcadığını bilemezsin, yani ölçen cihazlar var tabii ama nokta atışı şeklinde değil. Zaten sana vereceği kalori miktarı, sen verdiğin bilgilere göre ortalama bir miktar olacak; yani kaç gün çalıştığına yaşına kilona boyuna posuna vs şeklinde ortalama bir miktar verecek, gerisini sen gözlemleyerek değiştireceksin. Misal sana 2500 kalori verdi, 1 ay bu kaloriyle beslendin bi değişme olmadı, kalori artıracaksın; ya da 4000 kalori verdi ama çok hızlı yağlanmaya başladın, ki kas kütlesi artarken yağ da artar ama belli bir oranda artar. Eğer çok hızlı artıyorsa kalori düşürürsün. Bunlar hep deneme yanılma yöntemi hepimiz birer eşsiz makineyiz, sistemimiz de birbirinden farklı, kendimize en uygun olanı deneyerek bulacağız.

Esasında ilk cevabımda var bunun cevabı; son setin son tekrarını zorlanarak çıkaracağın bir ağırlık seçmelisin. Misal 50 kiloyla dördüncü setin son tekrarları rahat çıkıyorsa, rahat çıkmayan bir ağırlık seçmelisin. Bunun için aslında RPE dediğimiz bir sistem var ama oraya çok girmeyeyim şimdi onu öğrenirsen birçok şeyi halledersin kafanda.

Aslında daha güzel ve daha verimli program yazılabilirdi.
Bu arada fitness için önemli kilit noktalar:
-postür, doğru form (sakatlık ve overload için olmazsa olmazdır)
-overload (kas kütlesi artırımı ve güç kazanmak için şarttır)
-hayvan gibi çalışıp yemek yemek (yine kas kütlesi ve güç kazanmak için ilk şarttır)
-vücuttaki tüm kas gruplarını ayırt etmeden çalışmak (şekli şemali bozuk olmamak ve diğer kas gruplarına olan etkisi nedeniyle overloadu aksatmaması için şarttır)

2) Alman gereken kaloriyi hesapladıktan sonra myfitnesspal isimli uygulamayı telefonuna indirip, gün içinde yediklerini oraya girip hem kalori takibi hem de makro takibi (protein-karbonhidrat-yağ) yapabilirsin. Ben çok faydasını görüyorum. Özellikle yeterli miktarda protein aldığımdan emin olmamı sağlıyor.

Ayrıca bu basic programlar zaten vg ye yeni başlayıp da neyin ne olduğunu kavrayana kadar geçen sürede adapte olmaya yarıyor.
Bizim salonda da buna benzer bir program veriyorlar ama en fazla 18 antrenman sonunda program değişiyor.
Trainer lar uyuz değilse onlardan hem program için hem de formun için yardım isteyebilirsin. Makineler hadi neyse ama özellikle squat, deadlift vb hareketlerde formun düzgün değilse sakatlanmak kaçınılmaz hale geliyor.

Bir de biraz araştırma yapmanı öneririm, misal ağırsağlam ve fitekran websitelerinden yararlanabilirsin, özellikle beslenme konusunda. Kalori hesaplama araçları da var bu sitelerde, en azından bir başlangıç için iyi olur.

Bu guzel dusuncenizden oturu tebrii ediyorum oncelikle ama fikrimi sorarsaniz bu tip islerde ben katilim gormedim. Bi is arkadasim dediginizi yapti. Calisanlardan spora giden gormedim. Fitness salonuna bagis yapmaktan oteye gecmez bu yaptiginiz.
Ilk aklima gelen soyle birsey: spor salonuna uye olan calisan ayda 20 gun spora gitmesi halinde, sirket o ayin spor salonu ucretinu oder.

böyle işveren kaldı mı? helal olsun diyorum. keşke ben de spor yapabilmek için işime 1 saat geç gelebilsem.
topluca trekkingle başlayabilirsiniz, sonra bir bisiklet binme günü, devamında da fitness üyeliği hediye edilebilir.
bravo!

Fikir güzel ama çalışanların 18-19 yaşında insanlar değilse böyle bir şey aşılayamazsın, gerçekçi bir hedef değil. Sporun köpeği olan insanlar bile zaman zaman "Lan acaba bugün salona gitmesem mi" diye düşünürken 40 yaşına gelmiş götlü göbekli insanları ayın minimum 20 günü fiziki aktiviteye ikna edemezsin, çok zor, boşuna bu işlere girip de moralini bozma. Bu tür alışkanlıklar küçük yaşlarda edinilen alışkanlıklardır sonradan düzenli bir şekilde bu iş yürümez.

İkincisi, adamın belki bilmediği bi hastalığı var ne bileyim damarları tıkanık vs, şimdi bu adam bu vaadlerle gaza gelip koşu bandına çıkıp kalp kirizi geçirirse ne olacak, önceden bi sağlık taraması falan yaptırmak lazım. Hadi sağlık taramasında problem çıkmadı, hayatında hiç spor yapmamış biri 2 kiloluk dumbbell'la çok rahat bir şekilde omuz tendonunu yırtabilir, nerden baksan 1 sene sürer iyileşmesi, bu da başka bir risk.

Bunun işe yarayan şöyle bir versiyonunu gördüm, katılan tüm çalışanlarda adımsayar akıllı bilekliklerden var, takımlara ayrılmışlar, her ay en çok adım atan grup kazanıyor, ne kazanacağı size bağlı tabii.

ayda 20 gün beklentinizin çok fazla olduğunu düşünüyorum. bizim insanımız üşengeçtir tembeldir böyle konularda. işinizi ispatlayacak şekilde yapmadığınız takdirde suistimal edenler de olacaktır. evinin yanındaki ormanda spor yaptım der, adım sayarı eliyle sallar vs vs nerden bileceksiniz.

ayrıca insanın kişiliğinde farklı spor çeşitleri yatar. kimi tenis sever kimi fitness kimi futbol. bu konuyla alakalı bir toplantı gerçekleştirin, onların beklentileri neymiş onları bir öğrenin ve değerlendirin.

aylık 20 gün olmasa da ayda bir iki toplu organizasyonlar düzenleyebilirsiniz. bilardo, masa tenisi turnuvası gibi. voleybol maçları halısaha maçları gibi. işi ilerletip maraton takımı kurabilir her hafta koşu idmanları yapar şehir şehir maraton yarışlarını kovalarsınız. kendi aranızda en iyi derece elde edenlere ikramiye veya izin verebilirsiniz. buna benzer dernekler var, toplu şekilde onlara kayıt da yapabilirsiniz.

fikir çok işte ama öncelikle çalışanlarınız sizden nasıl bir ödüllendirme ve teşvik beklerler bunu onlardan öğrenin. daha sonra da bunu iyi kontrol edin ki suistimal edilmesin.

Açıkçası ben pek sıcak yaklaşamadım bu teşvik sistemine. Onun hali hazırda spor yapmak isteyen ve/veya sporla iç içe olan çalışanlara imkanlar sunmak daha mantıklı diye düşünüyorum. Çünkü kendi içinde spor yapma arzusu olmayan birini en fazla 1 ay için motive edebilirsiniz, sonra yine eski hayatına geri dönecektir.

Değerli fikirlerinizden sonra aklımda büyük resim şöyle oluştu. Çalışan sayımız şimdilik 18 ve yaş aralığı en fazla 34. Aşağıda yazdıklarımı uygulamaya geçireceğim, bakalım nasıl olacak.

1. Spor yapma maksadıyla kendi kullanımları için alacakları spor ayakkabı,bisiklet, fitness aleti vs gibi şeyler için anlaşmalı olduğumuz Türkiye'deki büyük spor giyim ve malzeme mağazalarının birinde geçerli olacak hediye çekleri.

2. Haftada üç gün belirli gruplar halinde eğer sabah spor yapıyorlarsa geç mesaiye başlama imkanı.

3. Ay'da 12-15 gün arasında kendilerinin kayıt olacakları spor merkezine katılım sağlamaları durumunda fitness merkezi üyelik hediyesi.

4. Özel sağlık sigortası (bunu araştıracağım toplu alımda uygun bir fiyat verirlerse bunu da yapmak istiyorum.)

5. Farkındalığı arttıracak, ekip uyumu takım çalışmasını destekleyen toplu organizasyonlar.

Bu çalışma sonucunda çalışanların veriminin artacağını, hastalıklar yüzünden işe gelmeme gibi iş kayıplarını azaltacak bir etki yaratacağını ve genel olarak verimi arttıracağını düşünüyorum ama önce dediğiniz gibi nasıl bir ödüllendirme ve teşvik beklerler bunu tespit edeceğim.

Gene katkıda bulunmak isteyen olursa sürekli bu konu başlığını takip edeceğim. Herkese ayrı ayrı değerli ve cesaretlendirici fikirleri için teşekkür ederim.

düşünce çok güzel. ben iş yerinde 3 kişiyi spora başlattım. 5 kişi sağlıklı besleniyor sayemde.
geçen yere 10 tl attım. max kaç şınav çekersin diye sordum elemanlara. türk egosu işte hepsi 50 30 20 yardırıyor. güzelce çektirdim hepsine max şınavlarını çıktığı kadar. söyledikleri sayı çıkmadığı için paramı da geri aldım :))

bence daha temel sportif faaliyetler ile başlamalısınız. yürüyüş en güzel seçim olacaktır bence de. adım sayar olayı mantıklı, takibi kolay ve eğlenceli. tasdiklemek için de doğa yürüyüşü benzeri aktiviteler düzenlenebilir. birincilerin zorunlu katılımı ile olursa hile olayı da ortadan kalkar.
veya
walking at home tarzı basit ve ayakta yapılabilen egzersizleri ofiste hep beraber yapmak. katılanlara küçük ödüller verip oyuna dönüştürmek veya eve erken yollamak.

İsmi lazım değil büyük bir mağaza çalışanlarına yıllık belirli bir miktar spor yardımı yapıyor. Onlarda bunu kullanarak iş yerine faturasını ibraz ediyor.

gercekten bu duyurunun dogru olduguna inanamiyorum :)

benim fikrim oglenleri (eger yer varsa) sirkete yoga/pilates/vs. hocasi getirin, haftada iki gun mesela. sabah gec gelmeleri yerine ogle arasini uzatirsiniz. hem kimin yapip yapmadigini gorursunuz hem de usengeclik olayi minimize olur. bizim sirkette vardi, yeni sirkette de var, haftada 2 gun spor yapardik, parasini biz verirdik gerci ama sirket yeri sagladigi icin epey ucuza gelirdi. tavsiye ederim.

ingilizcelerini geliştirmeleri için çalışanların ingilizce öğretmeni de tutma kararı da verdik hacı hoca bakıyoruz bakalım

Maalesef kamera şakası sanıyor insan, sizin gibi işveren ne kadar az. Sağlıklı ve doğal beslenme konusunda da bilgilendirmek ve teşvik kampanyaları yapabilirsiniz. Öğle yemeğinde fast food yerine daha doğal bir şeyler yiyenlere ekstra x TL sodexo yüklemesi gibi ya da yemeğini evden getirenlere bir internet gıda alışveriş sitesinden hediye çeki vs gibi. Sonuçta spor kadar sağlıklı beslenmek de önemli.

Not: özgeçmişi nereye gönderiyoruz?

Onları yapanlar spam kanallar oluyor, yani kanalları para kazanmaya kapalı oluyor, kopya içerik ürettikleri nedeniyle onay alamıyorlar. İkincisi, onayı olan kanalarda yayınlanan bu tip içeriklerin aldığı reklamların geliri de telif sahibine gidiyor eğer böyle bir izni varsa, yoksa eğer şikayet ediyorlar Youtube kaldırıyor. Telifle korunan videolar başka kanallarda yayınlanıyorsa, o yayından gelen reklam ücreti telif sahibine gittiği için yayınlanıyordur, yoksa normal şartlarda Youtube'un telifli videoları tespit etmesi 10 saniye falan sürüyor.

Peki Youtube'da yayınlanmamış videolar paylaşıldığında durum nedir? Mesela vimeo, twitter vb. platformlardan kopyalanıp paylaşılan videolara da özgün değil diyerek telif problemi çıkarır mı youtube?

Youtube'un yayın politikası gereği dikkat ettiği iki konu var: Özgün içerik ve telif. Yayınlanan videoların sahibi sen değilsen seni her türlü engeller, senin bireysel olarak özgün bir içerik üretmeni istiyor, başka platformlardan aldığın içerikle yaptığın yüklemeler spam olarak değerlendiriliyor. Ha kanalın belki kapatılmaz videon kaldırılmaz ama para kazanman onaylanmaz, para kazanmayacaksan da neden uğraşasın. Açıkçası, onaylı kanaları hariç tutuyorum, senin yüzünün gözünün gözükmediği, sana ait olduğu kesin belli olmayan içeriklerin onaylanması imkansız değil ama ben diyeyim %1 sen de %2 Tabii ben bunları amacının para kazanmak olduğunu var sayarak söylüyorum, amacım para kazanmak değil öylesine yükleme yapıyorum, para kazanma özelliğim onaylanmasa da olur dersen, şikayet gelene kadar Youtube'un bir şey yapmadığı da oluyor.

@angelus peki bir sorum daha var. anadolu ajansının haber videolarını paylaşmak da para kazanma özelliğinin durdurulmasına sebep olur mu?

Topluluk İhtarı alırsın, para kazanma özelliği kapatılabilir ya da sadece uyarıyla kalırsın ama aynı uyarıyı kısa sürede iki defa daha alırsan kanalın kapatılır. Yani 3 tane telif uyarısı kotan var, bir kez uyarı aldığında, takip eden 3 ay içinde iki defa daha aynı uyarıdan alırsan kanalın kapatılır, eğer almazsan üç ayın sonunda kotan tekrar sıfırlanır, sonrasında kotam sıfırlandı deyip yine telif yersen bu sefer de para kazanma özelliğin kapatılabilir.

@deveyi diken adamin ta kendisi

son soruna cevap vereyim. gün içinde dha 'nın videosunu youtube da ekledim. anında content id uyarısı geldi. size yasal olarak bir sorumluluk sunmuyor fakat karşı tarafın bu videodan para kazanmasını ve isterse o videoya ait istatistikleri görmesini kabul etmiş oluyorsunuz.

İlk bölümde Mazhar öldürüyor.

Mazhar merdeces içinde patronunu satıyormuş numarasıyla operation complete.

Ketojenik için iyi evet.

Haberi bile olmuyor. Mesaj atiyor ama.sana ulasmiyor.
Bi nevi sen kendini engelliyorsun.

Ne de olsa engellemiş herhalde deyip arkamızdan sövmüş mü diye engeli kaldırıp baksak, biz engeli bastıktan sonra göndermiş olduğu mesajlar geliyor mu peki?

Size mesaj atamıyor. Onun dışında yazdığınız entryleri vs görür.

Engelliyken gönderdiği mesajlar gelmez sanıyorum.

@elo, entryler görünüyor mu? Ben komple yok oluyoruz diye düşünmüştüm.

Mesajlar sonradna gelmiyor. Hergun sovuyor ama haberin olmuyor.

Engellediğin kişi senin için tamamen yok oluyor sen onun için yok olmuyorsun. Yani sana mesaj atamıyor yazdıklarını görmüyorsun fakat o senin yazdıklarını görebiliyor.

Hayır yok olmuyorsun. @angelus açıklamış.

komple yok olamazsın. çünkü o zaman facebook gibi privacy gerekir. login olmadan siteye girememek gibi. o zaman da site reklam alamaz. bu yüzden engellyince entrylerimi göremesin mantığı mümkün değil.

Ben bi tane Bahçeşehir'de biliyorum 24 saat açık onun dışında görmedim.

Otellerin spor salonları 24 saat açık.örneğin martiott asia

Hilton oteli de acik. Optimum un karsidinda

Egzersiz bantları al, ilk aşamada senin işine bu bantlar yarar, sonra başka ekipmanlara bakarsın.

decathlon'dan deneyerek al derim matı

1. lens muayenesi olursun. miyop ve astigmatın birlikte olduğu lensler biraz pahalı bu arada. bende astigmat düşük olduğu için doktor miyop numarasını yüksek veriyor ve sadece miyop için lens kullanıyorum, göz tolere ediyormuş.

Doktora lens icin muayene olmak istedigini soylersen gerekli olcumleri yapar. Gozunun lense uygun olup olmadigina karar verip lens recetesi yazar. Benim de astigmat’im dusuk oldugu icin lens’e yazmadi ve bir eksikligini hissetmiyorum.

Maalesef bulundugum şehir ve yakınımda decathlon yok internetten almak durumundayım.

Teşekkür ederim doktora lens diye belirtmem gerektiğini bilmiyordum

galeri.uludagsozluk.com

Vilyada he mi diye aratırsan çıkar djdkdn

@Tears of Devil sdjglh bu lafı arıyordum ben de, aklıma gelmedi karikatürü bulmaya çalıştım o yüzden.

İnsan yapımı pek çok araçla daha basit bir şekilde de ölünebilir, uçak daha az riskli bu konuda ama benim yüksekle aram yok pek o nedenle geriliyorum.

Allaah allaaaah uçak bence en az korkutucu vesaitlerden biri.

Hıyar gibi araba kullanan şoförlerin taşıtları, denizde bi o yana bi bu yana sallanan vapurlar bence daha korkunç. Trenden bile daha rahat bence uçak. Tabii ben hiçbirinden korkmuyorum. Sadece sıralama yaptım.

Bunların içinde de en rahat uyku uçaktaki. 1 saatlik yolculuklar yaptım şimdiye kadar. Hepsinde uyudum. Yapacak daha iyi bi şey yok çünkü. Sıkıcı. Etrafta araba yok. Tren yollarının etrafındaki doğa yok. Vapurdaki manzara yok. Bilmemkaç feet yükseklikten yuvarlak bi top izliyosun, bulut mulut var. Google earth bile daha heyecanlı.

İçimden de uçak düşse ne güzel olur dedim hep. Kesin ölüm. Kılçıksız. Haberlere falan da çıkarız. Ölümsüz gibi aynı. “Bilmemne uçak kazasında öldü” diye adımız sonsuza kadar yaşar. Mis. Ölmezsen daha da güzel. Lost etkisi. Uçak kazasından kurtulmak herkesin yaşayabileceği bi tecrübe değil. Yaşamak isterdim

Cunku istatistik. Karada olumler daha yuksek olasilik. Bir de 16 saatlik ucuslarim oldu. Bos yere Traveller degilim alistim artik.

Bir sıkıntım yok. Öğrenciyken hep uçağı kullandığım için alıştım epey. Hele bir de yamaç paraşütü ile uçtuktan sonra uçak artık çok da korkutmuyor. Ama garip bir şekilde her uçuşta aklima And dağları uçak kazası geliyor ve camdan dışarı bakarken ister istemez Fransızlarin (bkz: l'appel du vide) dedikleri hissi yaşıyorum. İlginç:/

Uçağın yüksekliği yükseklik gibi gelmiyor bana ya. Şimdi garip gelecek ama ben de yüksekten korkuyorum ama her gün meslek olarak uçak uçuruyorum. Ama uçağın camından bakınca yüksekteymişim gibi gelmiyor. Ama yüksek bir binanın camından aşağı bakamam mesela ahah. Uçakta ölme ihtimalin yok gibi bir şey senin abi, bırak pilot düşünsün sen yaslan arkana uyumana bak :)

Birinde Kibris'tan donerken ucak agir turbulansa girdi ya da ne boka girdi bilmiyorum isiklar sondu, sarsinti resmen Aksaray Konya git gel bozuk satih yollari gibiydi, bavullar dustu falan ortalik feryat figan olunca insan geriliyor tabi. Hepsini gec rahat edemiyorsun. Boyle olunca evet uc bucuk attiriyor.

Ama normal bir 3+ saat ucustan once mutlaka 2 tek atarim, ucakta da cilalarim. Boylece fazla zorlamaz.

Ben de kısa uçuşlarda gerilirim.3 yıl önce okyanus ötesi güney amerikaya gittim.bu tarz uçuşlardan önce ve uçuş sırasında alkol aldığım için fazla takmıyorum.

Kalkistaki o asansor hissi yasandigi sirada icimden "ulan stall mu oluyoruz yoksa" dusuncesi gecip biraz beni gerse de kokrmuyorum, biniyorum gonul rahatligiyla. Ucakta olmayi seviyorum.
Gerilirsem kalkista geriliyorum, duz ucusta rahatim.

çocukluğumdan beri iflah olmaz bir uçak hastasıyım, matematiğe kafam bassaydı lisede sayısal okur ve kesinlikle pilot olmaya çalışırdım. o yüzden uçağı çok seviyorum. benim için tek sorun yolculuğun sıkıcı geçmesi. çünkü kalkış ve iniş dışındaki kısımlarda uğraşacak hiçbir şey olmadığı için acayip bunalıyorum. kulaklar gittiği için doğru dürüst müzik falan da dinlenmiyor zaten, internet yok. kitap okuyayım desem araçta "beyin" gerektiren işlerle uğraşamıyorum ben, odaklanamıyorum hiç.

böyle taş sektirir gibi voink voink bi' inerek bi' yükselerek (hatta bi ismi vardı bu manevranın galiba) gitse uçak çok eğlenirdim. ama genel olarak uçağa binmeyi çok seviyorum diyemem çünkü havalimanındaki prosedürlerden, bekleme sürelerinden vs. nefret ediyorum. otogara veya gara gidip de otobüse/trene atlayıvermek daha hoş geliyor. o yüzden otobüs ve tren alternatifim varsa uçağı tercih etmem. yurtdışında mecbur.

velhasıl uçak güzel, seviyom ben. motorların çalıştığı an olsun, kalkış olsun çocuk gibi mutlu oluyorum ama işte havada geçen saatler çok sıkıcı. hiçbi şey görünmüyo. geceyse yine iyi... bulutlar ve ay varsa muazzam görüntüler çıkıyo.

Zibilyon kere bindim hala biniyorum hic sikintim yok

uçağın tekeri yere deyince uyanıyorum. sıkıntı yok burada. korkunun ecele faydası yok.

bayılıyorum uçağa binmeye. telefona ivmeölçer indirdim, yükseklik falan hesaplıyorum kendimce, hıza bakıyorum, mesafeye falan. tabi ölçümlerin tamamı yanlış, ama çok zevkli lan. yurtdışı uçuşlarda bazen internet satın alıp kendimi takip ediyorum flightradar24 üzerinden.

boş zamanlarda da telefonda airline commander oynuyorum. orada görüyorsun aslına uçak indirip kaldırmanın çok da zor bir şey olmadığını.

en sevdiğim şey uçak kalkmadan kanatları titreyene kadar hızlanması, sonra tekerleri yerden kesmesi. bir de teker koyduktan sonraki fren. hastasıyım.

ortaokul 1. sınıfta bir çocuk iken beni tek başıma uçağa bindirdiler. bişeyler oldu filan, pilotlar sağolsun beni kokpite almıştı o zaman. izlemiştim ben de oturup. o günden beri hastasıyım uçmanın.

niye pilot olmadım lan ben hakikaten?

bu kadar geriliyosan niye ucaga biniyosun ki? Trenle ya da arabayla da seyahat edebilirsin

Ben de öyleyim bu yüzden hep alkollü uçuyorum. En son Kiev uçağına binerken birinin koluma girdiğini hatırlıyorum.

Ben de geriliyorum, fakat her zaman aynı oranda değil. Yani genel olarak psikolojimin daha sağlam olduğu zamanlarda daha rahatım.. İşin ilginci, kalkış ve inişlerde çok korkmuyorum da, havadayken en ufak türbülansta ödüm kopuyor, ellerim terlemeye başlıyor. Hatta türbülansa gireriz diye tuvalete gitmeye korkuyorum, gidince hemen işimi bitirip dönmeye bakıyorum. En uzun yolculuğum 4 saatti, ben de seyahati çok sevdiğim için bununla yaşıyorum bir şekilde, hatta seneye okyanus aşırı uçma planımız var ama bakalım. Daha uzun yolculuklarda alkol yardımcı oluyor gerçekten.

valla benim olsa da binsek şeklinde :)

en son gps loggerım ile binmiştim. uçağın acclerationu'u nu ve gittiğim rotayı kaydetmiştim.

tabi telefonla değil kendi gps modülü olan bir logger ile :)

Türkiye'de evden havalimanına gidene kadar başınıza bir şey gelme ihtimali uçaktayken gelme ihtimalinden çok daha yüksek :)

Kalkarken motorlara tam güç verildiğindeki hız hissine bayılıyorum. Tırmanırken de emekli apartman yöneticisi gibi "teknoloji işte adamlar yapmış" diye içimden geçirmeden edemiyorum.

Sadece bir kere uzun bir uçuştan sonra uçaktan inme süresi uzayınca "laaan nefes almam lazım" diye pirenelir gibi oldum.

youtube/kerem gök/enter.

efendi çocuk, düşük bütçeli, samimi videolar koyuyor. uçaklara olan aşkını görürsen belki rahatlarsın. ha bol bol uçak kazası videosu da var, daha beter de olabilirsin o da ayrı.

ilk uçak deneyimimi kız arkadaşım ile tatilden dönerken yaşadım. kesinlikle 12 saatlik otobüs yolculuğu karşısında çok cazip. fakat çok gerildim uçaktayken. koala gibi kızın kolundan ayrılamadım çok rezil anlardı. şimdi öyle bir durumda olsak yalvarır araba kiralar uykusuz kalır yine giderim diyorum.

umarım yenerim bu stresi. yoksa sarhoş binmek zorunda kalacağım uçaklara.

Zerre umrumda olmuyor bir kere uçak ciddi türbülansa girmişti ben uyuyordum insanların panik sesleriyle ve sarsıntıdan uyandım başka bir şey mi var diye bakındım yok türbülans nedeniyle panik olmuşlar uyumaya devam ettim :D ama yükseklikten korkuyorum aslında mesela bir kere kamikazeye bindim aklım çıktı kalp krizi geçiriyorum sandım. Bir kere de dünyanın en az ekstrem doğa sporu olan zipline yapmıştım son anda vazgeçtim binmiycem ben hayır hayır hayııır derken görevli beni itti o şekilde bindim :D uçak güvenli bir his veriyor bana açıkçası o an zarar göreceğimi düşünmüyorum.

ilk bindiğim zamanlar çok stres yapıyordum
şimdi biner binmez kulak tıkacı + boyunluk + göz bandı takıp uyuyuorum
benim için otobüs yolculuğundan bir farkı kalmadı
aradayalanan türbülanslar diriltiyor tabii insanı

Suç nerede işlendiyse orada yargılanır.

İki yerde de yargılanabilir devletlerin ilişkisine bağlı

İnşallah orada yargılanır. Orada yatarsa çok üzerler bunu. Beter olsun.

adam türk yalnız. orada yargılansa bile iade edilebilir.

haberi dün gördüm. olay ukraynada olmuş ama öldüren türk, öldürülenler de türk olduğu için yargılama vs hepsi türkiyede yapılabilirmiş. ukraynada yargılanıp yatması da zorunlu değilmiş.
umarım en ağır cezayı alır.

burada yargılanırsa indirim vb. almadan hakettiği cezayı alacağını sanmıyorum. umarım burada yargılanmaz.

neden öldürdüğü bilinmiyor değil mi? nette baktım ama bir şey bulamadım.

@erkeğim kızlardan birinin eski sevgilisymiş. sevgilisi olmayan diğer kız da arkadaşımı da beni de rahat bırak demiş çocuğa bi gün. olaylar gelişmiş, bu kız evde değilken eve girip önce eski sevgilisini öldürüyor, ardından bizi rahat bırak diyen kız eve geliyor onu da öldürüyor.

Sahibinden de ikinci elleri bile var

Model 3 70 bin Euro civarı olacak.

Amerikan otomobillerine ek vergi vardı %60. Uygun fiyata gelmesi zor. Model s 75d 66bin dolar gözüküyor sitede. Vergiler düzelmezse milyona yakın olur fiyat devlet elektriği teşvik etmezse.

vay arkadaş cidden satılıyormuş. en ucuzu 500.000 TL görünüyor sahibinden.com'da. :/ anlamadığım şu ama. şimdi millet ucuza alalım diye gidip gürcistan'dan falan arabalar alıyorlar ya hani, ama sonra onları arada sırada ülkeden çıkartıp geri getiriyorlar falan. sahibinden.com'da satılan bu arabalar için de aynı durum geçerli oluyor mu? çünkü henüz resmi bayisi bile yok ülkemizde.

öte yandan barış özcan da almış bir tane Tesla. bu sabahki videosunda tur atıyordu arabasıyla.

bir kez daha lanet olsun bu ülkede sıkışıp kalmışlık dedirtti sabah sabah.

konudan bağımsız youtube'ta teslaturk kanalını öneririm bilgilendirmeler için.

ABD'de 45 bin dolar, vergi indirimi falan da var baya düşüyor fiyat, hatta birkaç sene önce 35 bin dolardı başlangıç fiyatı vergi indirimiyle falan 27 bin dolara iniyordu, tabii bu düşük menzilli için fiyatlar menzil artınca fiyat da artıyor ama yine de Türkiye ile mukayese edilemez aradaki uçurum.

Türkiye'de resmi satışı yok ama Tesla'nın sayfasından alabiliyorsun fakat bin tane prosedürü var, ben anlamam diyorsan aracı kurumlar var bu işlere bakan onların aracılığıyla da alabiliyorsun.

Teslaturk'u takip edersen baya buyuk grubu var, trafikte ben devamli denk geliyorum.

Yalniz bi tane fakir modeli uretmislerdi, o gelirse belki sirketler falan alabilir yayginlasir.
Gerci gecenlerde pil vergisi cikti.

1 milyon tl bandında olacak. Sahibinden.com'da sıfır Teslalar o civarda. Onlar da yurtdışından getirip vergisi harcı pulu neyse onları üzerine koyup fiyat çıkarıyorlar.

geçenlerde webteknoda tesla haberini görmüştüm, elon türkiye'ye yatırım planlarını iptal etti diye. son gelişme nedir? mayıs 2019 ile ilgili bir haber de yakalayamadım.
bir kaç senedir sahibinden üzerinden bilindik galeriler satış yapıyor.

Burada hepsi eşit derecede uzak hissettiriyorsa mantıklı olan 3. seçenek. Çünkü sıra yok, ayrım yok, dırdır eden yok ve üstelik havuzu var. Yüzmeyi seviyorsanız havuzluyu düşünmeden seçin derim.

Sporda önemli olan konsantrasyon ve devamlılıktır. Konsantrasyon bozacak insanların olmadığı ve hareketinizi yapacağınız aletlerde sıra beklemediğiniz bir yer en iyisidir. Fiyatı da doğal olarak yüksek olur ama karşılığını daha iyi alırsınız. Diğerleri parayla rezil olmaya müsait.

Desdenova +1

Özellikle amacınız vücut geliştirmekten çok, ya da bu amaçla birlikte, tüm vücut sağlığınızı iyileştirmekse yüzme en güzel spor.

Birinciyi direkt ele.

Para sorun değilse havuzlu olan. Yoksa 2.si.

Tabii ki de 3. seçenek.

3

1: Eve yakın yoksa ulaşımı kolay olanı seçmen mantıklı olur ama gittiğin saatte ekstra kalabalık oluyorsa çalışamayacaksan tercih etme.
2: "Sahibinin kızı" antrenman yapanlara müdahale edebiliyorsa orada bir olmamışlık vardır, ben bozarım bir daha uğramaz diyorsan burası da olabilir ama balık baştan kokar, yani öyle bir ortamı oluştuysa illa ki bi sakatlık çıkar, burayı geç.
3: Havuzu bir kere kullanırsın iki kere kullanırsın, sonra bir daha kullanmazsın, ki hepatittir orta kulak iltihabıdır falan riskli şeyler, kullanmaman daha iyi. Onun dışında 120 lira verip aletleri kullanmayıp boşuna ücret ödemek yerine 250 lira verip ödediğin paranın karşılığı alabileceksen, 3 en mantıklısı.

Bildiğim kadarı ile çift sarıdan atılır. Korner bayrağı tekmelemek sarı kart mı ondan emin değilim.

Onun kararı biraz hakeme kalmış bir şey. Normalde tek pozisyonda aynı futbolcuyu 2 defa cezalandıramazsın, yani gol sonrası kurallara aykırı 2 hareket yapsa bile, kırmızı kart görmesi için ikinci hareketin tek başına kırmızı kartlık olması gerekir, onun dışında sadece sarı kart görür. Fakat bununla birlikte, hakem futbolcunun yaptığını kümülatif olarak centilmenliğe aykırı bir hareket olarak değerlendirip kırmızı kart da gösterebilir. Arada bir fark yokmuş gibi gözüküyor ama esasında var.

Böyle şeyler var youtube'da izlemiştim. Evet çift sarıdan atıldığı oluyor ancak hakem takdiri önemli burada. Mesela direkt kırmızı da çıkartabilir veya ikisini bir görüp tek sarı da verebilir. Şöyle düşün;

Sarılık hareket yaptı oyuncu, hakem avantaja bıraktı, sonra bir sarılık hareket daha yaptı hakem çıkarıp çift sarı verebilir oyun durunca.

Geçtiğimiz aylarda Konyasporlu Ömer Ali rakip oyuncuya sert faul yaptı hakem avantaja bıraktı , 10 saniye sonra tekrar sert bir faul yaptı. Hakem iki poziyon için de sarı kart gösterip çift sarıdan attı. @bos gezenin bos ustasi hakli o konuda

Taksim'den Elmadağ (Harbiye-Osmanbey-Şişli) istikametine doğru inerken sol tarafta kalıyor, Dolapdere'ye inen yolun üstü daha spesifik nasıl anlatabilirim bilemedim yol dörde ayrılıyor zaten biri düz Harbiye'ye devam ediyor sağdan giden yol Maçka'ya iniyor Grand Hyatt Istanbul var soldaki de Havataş'ın peronuna gidiyor.

Benim sekizde uçağım olsa dörtte falan binerdim herhalde ne olur ne olmaz.

Havabus Taksim

Kocatepe Mahallesi, Abdülhak Hamit Cd. 68-72, 34437 Beyoğlu/İstanbul
444 2 656 g.co

Buradan kalkiyor.

En az 3/4 saat erkenden binmekte fayda var.

2 hafta önce gittim, harbiye divan otel’in karşısı. Eski yerinde.

Aynı sorun bende de vardı. Bir şey olmuyormuş gibi hayatıma devam ettim.

Hip flexor kasların esnek olmadığı için oluyor, antrenmanlardan önce o bölgeyi esnetecek hareketler yaparsan sorun ortadan kalkar. Ara: Hip flexor esnetme.

Kaslar aşırı zorlanınca o bölgeye bazı kimyasalların hucum ettiği ve yanma hissinin ondan olduğunu hatırlıyorum, yanma başlayınca abartmamak lazımdı sanki.

İlk zamanlar ben de normal olarak devam ediyordum. Fakat orada laktik asit biriktiği için yanma olduğunu duydum. Bunun zararlı olduğunu da öğrenince yanma hissi gelince bıraktım hareketi. Ama @angelus'un dediğini de sorayım ben.

Laktik Asit olayını biraz yanlış biliyorsunuz. Laktik asit bir kası zorladınız diye hemen vücutta üretilip size acı veren bir madde değildir, laktik asit uzun ve yüksek yoğunlukla antrenmanlarda, kasların glikozdan üretip tükettiği ATP'lerden sonra oksijensiz ortamda arta kalan ve kaslardaki alkali ortamı asidik ortama çeviren, yanı ortamın Ph değerini düşüren bir maddedir, bu da yorgunluk hissi yaratır. Bununla birlikte, laktata dönüştürüldüğünde, yine karaciğerde cori siklusu ile bir kısmı tekrar glikoza çevrilerek enerji veren de bir maddedir. Yani squat yaptım kasım yandı bunun nedeni laktik asit diyemeyiz, laktik asidin böyle bir olayı yok, laktik asit salınımında en fazla hissedeceğiniz şey yorgunluktur, aslında ona neden olan da direkt laktik asit değil, laktik asit nedeniyle artan hidrojen iyonlarının ortamı asidik hale çevirmesidir, bu da hem mental hem de fiziksel anlamda o işi yapamayacak noktaya getirir ama kasım yandı kasım acıdı gibi bir durum olmaz pek.