Sen o şekilde ödemeni yapıyorsun, ürün gümrüğe girdiğinde onun için de %18 (AB ülkesiyse) gümrük vergisi çıkarıyorlar onu da ödüyorsun.

değmez hocam ya.

Sen satıcıyla "ben ürünü iade etmek istiyorum" şeklinde iletişime geçsen "hiç uğraşma bro ben sana paranı iade edeyim" der, gereksiz olur yani.

ürün elinize ulaştıysa geri mi karglamayı düşünüyorsun?
aliexpresste iadede kargo ücretinin senin ödemen gerekiyor. dolayısıyla astarı yüzünden pahalıya geliyor. 10 tl'lik ürün için ne gerek var koy kenarda dursun belki lazım olur hocam.

yanlis gelen urunu burada letgo, sahibinden vs. ucretsiz sitelere koyun satilik olarak. illa ki ihtiyaci olan cikiyor. hemen olmasa da birkac aya satilir.

Bienvenue Chez Les Ch'tis

Anthony zimmer.

le fabuleux destin d'amélie poulain hem de dublajı orijinalinden daha iyi.

sonrasında jean-pierre jeunet filmleri.

Jean-Pierre Jeunet filmleri, ozellikle delicatessen'i severim ben. ama en bilinen filmi amelie tabii. haha ayni anda yazmisiz :))

yapımcısı gürcü ama olsun fransızca olması da yeter demişsin, o yüzden "13 tzameti" diyorum. bayılmıştım. kısa sayılır zaten 1.5 saat bile sürmüyor. çok sayko ve güzel bi filmdi

Blue is the warmest colour da fena degildir.

Kapital

Le scaphandre et le papillon
Micmacs
Ne le dis à personne
Şu an aklıma gelenler bunlar

ek olarak yarı ingilizce yarı fransızca olarak starbuck var.

daha da ek olarak ben sormuştum hatta

eksiduyu.ru

holy motors www.imdb.com

Bir de "le diner de cons" vardı:
www.imdb.com

Angel-a favorim.bıkmadan defalarca izlemişimdir.

angel-a +1
le samourai
le trou

(bkz: les quatre cents coups)
(bkz: vivre sa vie)
(bkz: jules et jim)
(bkz: a bout de souffle)

L'ennemi public n1

la haine

Les Choristes

Şekerin glikoza-fruktoza parçalanıp glikojenlerde depolanması en iyi ihtimalle 24 saat sürer, senin 15 dakika önce yediğin Nutella sadece kan şekerini yükseltir ama bunu "enerji" olarak kabul edebilir miyiz çok emin değilim zira bu işlem asıl enerji kaynağı olan ATP sentezini gerçekleştirmiyor, belki bir tür uyarıcı diyebiliriz ama evet antrenmandan 15-20 dakika önce yersen antrenmanda etkisini görürsün fakat aynı hızda kan şekerini düşürüp olumsuz bir rebound etkisi de yaşayabilirsin.

Hicbir ise yaramaz. Enerjini alir.

Şeker istiyorsanız meyve / kuru meyve yeterli

dil eğitimine 4 yaşında başlıyorlar. doğru ve etkili eğitim veriliyor, laylaylom yok. aile de dil bildiği için destek oluyorlar ve pekiştirmiş oluyorlar.

şurada aynı dil grubuna ait olduklarından bahsetmiş bir de ingiizce kullanımı çok yaygın diyor. eğitim kısmından da bahsetmiş, erken yaşlarda başlanıyor diye.
www.fluentin3months.com
ingilizcesi kötü olan biri olarak her daim verdiğim bir örnek var. yabancı dil ve şoförlük. ikisini de bir şekilde kursta öğrenirsin hatta kurs birincisi olursun ama yetmez. ne kadar aktif olarak kullanırsın o kadar ustalaşırsın.

bu ülkenin genelinde olan bir durum mu? yoksa imkanı olan ufak bir azınlık mı? gerçi dil eğitimi de öyle olur. bizdeki gibi 4. sınıftan beri dil eğitimi alıp konuşamamak asıl garip olan.

Sen ben nasıl ki Türkçe dili eğitimi almadan sırf duymayla Türkçe konuşmaya başladıysak bunların ebeveyni de kendi aralarında İngilizce konuşuyorlardır muhtemelen sen de söylemişsin zaten aralarında İngilizce konuşuyorlar diye, duya duya öğreniyorlar.

türkiyede insnalar egitimin anlamini bilmiyorlar.

türkiyede egitim namina bir sikinti oldugunu düsünmüyorum yabanci dil olarak. sikinti istek ve azimde.

insanlar sunun farkinda degil, egitim alinca ögrenmeyeceksiniz, egitim öncesi ve sonrasi cok fazla emek sarfetmek gerekiyor. bunu yapmiyor kimse. sonra kimse dil ögrenemiyor. bundan dolayi. kimse emek sarfetmiyor.

calismadan dil ögrenilmez. sadece egitim alarak olmuyor bu is, kisisel olarak ilgi, alaka, azim ve zaman ayirmak lazim.

herkes kuru bitirdim ögreneyim diye düsünüyor. ama kimse calismiyor.

Iskandinav dilleri yapi olarak ingilizceye benziyor, ayrica ortak bircok kelime var.

Danimarka icin konusacak olursam dil eğitimi cok da kucuk yasta baslamiyor ama bir sekilde liseyi bitiren herkes iyi bir ingilizceye sahip oluyor. Öğretme metotlariyla da ilgisi var sanırım. Bir de tvde filmler hep ingilizce gosteriliyor, danca altyazi ile. Dolayisiyla surekli ingilizceye maruz kaliyorlar kucuk yastan itibaren.
Sadece belirli bir kesim degil iyi kötü temel egitim almis herkes,hatta yaşlılar bile ingilizce konusuyor danimarkada.

Dil yapıları benziyor. Benzer kelimeler var. Eğitim seviyesi daha iyi. Global medya ve kültüre çok açık yetişiyorlar. Sürekli Usa dizi film oyunlarıyla büyüyorlar. İsveçte bi anket vardı. Yeni nesilde İsveççeyi gereksiz buluyorlarmış. Herkes İngilizce konuşsa keşke kafasındalar. Kendi medyalarını pek takip etmiyorlar gibi

Dil yapısı ve kelimeler İngilizce'ye benziyor. Yabancı dili eğitime iyi entegre ediyorlar. TV'de filmler dublajlı değil hep altyazı ile veriliyor. Üniversitede hep İngilizce makale okuyup proje hazırlıyorlar. Böylece öğreniyorlar işte.

danimarka için; televizyonlarında dublaj diye bir şeyin olmaması büyük etken. dolayısıyla her kesim için çok yüksek bir 'dil aşinalığı' mevzu bahis oluyor, bu durum okul eğitimiyle de desteklenince sorun kalmıyor.

Dilleri ingilizceye zaten oldukca benzer. Cinli birinin ingilizce ogrenmesi ile isveclinin ogrenmesi arasinda daglar var.

Küfür ediyorum ben beni bu duruma mecbur bırakanlara. Arkadaşımsa zaten direk yüzüne

Ölümcül hayati bir durum yoksa öyle bir ortama girmem, velev ki dediğim şekilde bir durum var lanet olsun deyip girerim ama en kısa sürede kaçmaya çalışırım fakat düşündüm de hiçbir şekilde girmem ya tahayyül edince bile nabzım yükseldi stresten.

Seri köz istiyorum.

Müşteri, iş seyahati. Keşke bu ortama girmeme seçeneğim olsaydı. Çilem hala bitmiyor :(

@angelus+1
Hiç girmemeye çalışıyorum. Girmişsem bile kusura bakmayın ben çok kötü oluyorum, dayanamıyorum deyip çıkıyorum.

tam olarak angelus +1 neyse ki oyle bir ortamda mecburen bulunmak zorunda kalmiyorum, umarim bundan sonra da kalmam.

varsa ufak bir masa vantilatörü al yanına koy belki bir faydası olur
usb fanda olur.

napıyorum uzak duruyorum sigara içen kısımdan uzaklarından konuşmaya çalışıyorum.

31 yaşındayım hiç sigaraya başlamadım fakat sigara içenlerden rahatsız olmuyorum isterse yüzüme üflesinler.

yakın geçmişte eski bir içici olduğum için beni çok rahatsız etmiyor

En azından dumanı benden uzak tutmaları için rica ediyorum, hatta genelde ben demeden başka tarafa tutuyorlar/üflüyorlar. Başka bir seçenek olarak ters psikoloji yapıp sevmiyorum demek yerine yeni bıraktım anlayış gösterir misin gibi bir şey söylemek denenebilir belki bilmiyorum hiç denemedim ama işe yarayabilir.

Ben de hic girmiyorum, girmek zorunda kaldiysam iskence cekiyor oldugum her halimden belli oluyor,kibarlik yapip rahatsiz olmazsiniz di mi diyenlere, cok rahatsiz olurum diyorum, sonrasi da bas agrisi ve gunlerce korkunc bir ortamdi diye anlatmaca

Biraz abartarak rahatsizliginizi dile getirseniz. Rahatsiz oluyorum yerine öluyorum nefes alamiyorum astimim var vs..

Öyle bir ortama girmem. Müşteri de olsa içmediğimi, rahatsız olduğumu söylüyorum. Hepsi dışarda içip geliyorlar :) Sen söylemediysen rahatsız olduğunu düşünememişlerdir. Bizim milletimiz çok bencil maalesef. Mutlaka söyle de yanında içmesinler.

emel müftüoğlu'nun "deli et beni" diye bir şarkısı vardı, çok güzeldi.

norm ender-deli

Mor ve Ötesi - Deli

mfö - deli deli kulakları küpeli

Yeni Türkü-Deliler

aleyna tilki- nasılsın aşkta şarkısında delinin aşkı bambaşka diye söz geçiyor ya da ben öyle anlıyorum:)

lyrics.alternatifim.com

yandan ercetin - umrumda degil

Sezen Aksu - Adem Olan Anlar www.youtube.com

Delilerden mi akıllılardan mı bahsettiği tartışılır ama :)

harika avci - deliyim ben

hande yener- deli gibi

özdemir erdoğan - sevdim seni bir kere
duman - deli
sezen aksu - ikili delilik
sezen aksu - bir zamanlar deli gönlüm
ebru gündeş - deli divane
tarkan -kış güneşi
tarkan - ay
tarkan - hepsi senin mi
tarkan - kimdi
ajda pekkan - resim
sertab erener - aldırma deli gönlüm
mustafa sandal - deli yangın

aklıma geldikçe editlerim.

Oynatmaya az kaldı
Beni siz delirttiniz

Büyük ev ablukada şarkılarından birşeyler çıkabilir. Bir de şurdaki listemde adım adım delirmeye eşlik edecek birkaç parça bulabilirsiniz:

open.spotify.com

yazilmamis bir sey ekleyeyim, feridun duzagac - deli

Şebnem Ferah Deli Kızım Uyan

Hande Yener - Nasil Delirdim

Hadise - Deli Oğlan

Bir de adını bilmiyorum ama şu eski meşhur şarkı var ya hani "ah kalbim ben senden çok çektim, söyle nedir bu halim? Valla sen delisin..." diye dizeleri olan.

kenan doğulu- deliyim gözü kara deliyim

Yasemin Mori- Deli Bando ve Yeniler şarkısı

zeynep casalini-delilik

Öyle bi şey olsa sinemaya kim gider ki bunun patlamış mısırı var kolası var, hatta sinema sektörünü ayakta tutan gelir kaynağı patlamış mısır bile diyebiliriz bu anlamda. Misal Organize İşler sinemada oynarken aynı zamanda Netflix'teydi, hasılata bakmadım ama -film de dandikti gerçi- Netflix'te daha çok izlenmiştir bence.

Filmleri sinemayla eşzamanlı internette yayınlasalar anında korsan olarak piyasaya düşerdi ve milyon dolarlar harcanmış bir filmin geliri maliyetini bile kurtarmazdı.

Bu yüzden önce sinema arkasından bluray, dvd vs, ondan sonra online izleme platformaları, en son da tv kanallarına düşer.

Artık kaliteli sinema çekimleri oluyor, ben webrip veya brrip piyasaya düşene kadar izlemiyorum ama bu da tercih edilebilir

bazı film ler sinema da seyirliktir.

e neyse parası vereyim pozisyonu varsa gidilir ki sinemaya. yani ne bileyim anne başka şehirdedir, çağrılır. biletler karşılanır. ya da eşin annesi. ya da yenge menge ne bileyim.

film de çok iyi değil. abartılıyor biraz. kötü değil de iyi de değil.

çok zengin insalara bu hizmeti sunanlar varmış: www.slashfilm.com

biraz vizyonda kaldıktan sonra hemen torrente düşüyor zaten.. azcık sabırlı olun benim gibi :)

expat olarak geçiyorlardır

vatandaş olmadan oynayamaz ya, öyle şey olur mu

Türk pasaportları var. Almanya bir ara çifte vatandaşlık olayını kaldırmıştı opsiyonlu modele geçmişlerdi; belli bir yaşa geldiklerinde vatandaşlıklardan birini seçmelerini istiyordu fakat sonradan bu sistemi değiştirdiler; Almanya doğumlu çocuklar belirli kriterleri yerine getirdiği takdirde çifte vatandaşlık hakkına sahip oluyorlar ama mesela sonradan Alman vatandaşlığı kazananlar bu haktan faydalanabilmek için kendi ülkesinin vatandaşlığından çıkmak durumunda kalıyorlar. Yani Hakan Çalhanoğlu ya da diğer Alman pasaportu taşıyan Almanya doğumlu futbolcular hem Almanya hem de Türkiye pasaporta sahip olabiliyorlar ama onların anne babası sonradan Almanya'ya gidip sonradan vatandaşlık aldılarsa Türk vatandaşlığından çıkıyorlar.

discoversoccer.info
Şurada şöyle bir bilgi var:

the country you were born in; or
if your grandparent was born in a given country, you are eligible to play for that country; or
if you are married to a citizen of another country, you may play for that country; or
if you are a naturalized citizen (live and work) in a country, you may play for that country.

Vatandaş olmasa bile Türk milli takımında oynayabiliyorlar. Yalnız bir kez Türk ya da Alman milli takımında oynadıysa sonradan karar değiştirip diğer takıma geçemiyorlar anladığım kadarıyla.

"pasaport" degil birader aradigin kavram "vatandaslik". spor gazetesi jargonuyla sormussun soruyu.

Geçiş programı olarak kullanacaksan çalışır ama 3500 kalori alıp yine bunu yapacaksan yol alamazsın bu powerlifting programı değil çünkü. İlk aşamada bunu kullan ama sonrasında 5*5 Texas Method Sheiko Program gibi daha kaliteli ve amacına daha çok hizmet edecek programlarla devam et, senin programın Ağırsağlım'ın concurrent metodu gibi olmuş, daha önce hiç bara eline değmemiş adamlar için o program üç yıllık geçmişim var diyorsan sana gitmez. Tabii böyle diyorum ama senin amacın nedir o daha mühim bir konu; güçleneyim hayvan gibi güçleneyim diyorsan, ki powerliftingin amacı budur, dediğim gibi az önce söylediğim programlardan daha çok fayda sağlarsın ama yok eklemlerim biraz hareket etsin biraz kaslarım uyarılsın dersen senin program idare eder.

Cevapla butonu olmayan duyurular "duyuru" ve "alınık/satılık" kategorisindeki duyurular, bunların cevaplanacak içeriği olmadığından; "ilan" özelliği taşıdıklarından bu buton yok.

(bkz: duyuru)
(bkz: soru)

mesela bu bir soru. duyuru olarak açılsaydı cevaplanamazdı. soru-cevap mantığından. diğerde otobüs durağındaki duyuru gibi malum ona cevap vermiyoruz. :)

duyuru adı üstünde duyurudur, cevap verilecek bir şey yok yani. burada yazılanlar ise genel olarak soru, o yüzden cevabı oluyor :) aslında sitenin ismi de sıkıntılı, "ekşi duyuru" yerine "ekşi soru" olsa içeriğe daha uygun olur. bu arada attığınız fotoda duyuruluk bir şey yok, arkadaş yanlış kategoride açmış, soru olarak açması gerekirdi.

www.youtube.com

Envanterdeki kalaşnikoflar çatışmalardan ele geçen silahlar, namlusu vs sıfırlanıp kullanılıyor.

daha çok öss gibi desteklenen gruplara bırakılıyor. iyi pahalı olanlar envantere giriyor.
doçka roketatar gibi.

bana acemilikte silah yetmedi diye kalaşnikof vermişlerdi, dipçik falan meşeden elde yapılmış gibiydi muhtemelen terörist silahıydı.

acemilikte kullanılıyor galiba. bize de komutan kalaşnikofların teröristten ele geçirilenler olduğunu söylemişti (sürekli düşürülüp zarar verildiği için acemilere bunlar veriliyor sanırım) usta da 74 barış harekatından kalma tüfekler kullanmıştık gerçi :)

Seferbelik durumu olursa gidersin de bu yeni bir şey değil 40 yıldır falan uygulanan bir sistem, onun öncesinde de daha ilkel halleri mevcuttu, hep vardı yani çekinecek bir şey yok, ailede 41 yaşın altındaki erkeklerden en az birine çıkıyor bu seferberlik emri.

Mesajını niye sildiniz? Yani mesajı silince sonuç değişmeyecek ki.

Askerliği yaptınız mı? yapmadıysanız durumunuz nedir? Okuyor musunuz, tecilli mi, kaçak mısınız? Biraz daha bilgiye ihtiyaç var gibi.

@nasıl yani

öyle anlık tepkiyle, yaşanmamış gibi olsun diye sildim işte :D Yaptım askerliği kısa dönem.

sefer görev emri sorgulama var. oradan bir sorgulayın isterseniz.

bizim işçilerden birine geldi. muş'a çıktı onunki hatta. gidiyorsun bi kağıt imzalatıyorlar, seferberlik olursa katılacağım taahüdüyle

ben de geçen kredi kartı son ödeme tarihiniz geçti mesajını silmiştim. banka da borcumu sildi.

silmek çok mantıklı.

arabanız jip ise onun içinde atmış olabilirler. jiplere sefer görev emri çıkıyor diye biliyorum.

o mesajı silmek bir işe yaramaz, önce onu söyleyeyim. iki gün sonra kapınıza 2 adet memur dayanır, eazy nerde diye annenize sorar filan. kadınceğizin yüreğine indirmeden gidin tebliği tebellüğ edin.

ikincisi, sefer görev emri demek hop seni hemen askere alıyoruz demek değildir. ülke çapında seferberlik ilan edilirse askere alınırsınız. bu tebliğ size sadece öyle bir durumda hangi birliğe gitmeniz gerektiğini anlatır.

üçüncüsü, ailenin tek veya ilk erkek çocuğu iseniz ve askerlik görevinizi ifa ettiyseniz, size seferberlik emri gelmemesi gerekir. o durumda tekrar bir tebliğ gelir bi kez de emir iptal oldu diye karakol ziyaret edersiniz.

not: kendimden biliyorum...

düzeltme: ailenin tek veya ilkten sonraki erkek çocuğu iseniz olacak o...

Ya bro en fazla 10 gunluk askerlik yapririyorlar.

Eşim de kısa dönem askerlik yapmıştı. Onlara baştan söylemişler "eğer sizi de askere çağırılarsa ülke gerçekten hapı yutmuştur" diye. Prosedürel bir şey. Ama mesaj silmekle olmuyor tabii.

Bana gelmisti. Bir sey olmuyor. Seferberlik olursa seni cagiracaz anlamina geliyor.
Mesaji niye siliyorsun olm deve kusu musun:)

Kediler yalanırken yuttukları tüyleri böyle kusarak dışarı atabiliyorlar malum, bunu birkaç seferde de yapabiliyorlar, böyle anlarda da baya mutsuz oluyorlar zira baya yorucu bir işlem bu hayvan için, muhtemelen böyle bir şeydir diye düşünüyorum ben.

Vet'e git

Sünger ve saçak yediyse kusmasını engellemek pek iyi bir tedavi olmamış sanki. Tuvaletini de yapamıyorsa onların vücudundan bir şekilde çıkması gerek. Tüy kusması bu şekilde ağır olmaz. İmkanınız varsa başka bir veterinere gösterin mutlaka.

Tüy dokuyor mu bu aralar? Malt veriyor musunuz? Ateşi var mı? Kaka da yapmaması bağırsaklarında tüyden veya başka cisimden dolayı tıkanma olabileceğini düşündürdü bana. Zaten hasta kediye zamanı gelmiş diye asi yapıp sonra da aç susuz bırakın demek bana doğru gelmedi. Başka veterinere götürün bence. Geçmiş olsun en kısa zamanda şifa bulur inşallah.

@another day in paradise tüyü dünden beri biraz daha fazla dökülüyor. malt hiç vermedim şimdiye kadar. ateşi de normal ekstrem değil. veteriner de dün ölçü normaldi.

soğuk mama mı verdiniz? malt macunu verin bide.

çok sevdiği yaş mamadan koydum önüne. değişiklik olsun diye biraz da farklı daha güzel bir mama koydum önüne. ama sadece kokladı ve ağzına bile sürmedi. gidip macun alayım mı? diğerlerine ağzını sürmedi su bilet içmedi :( iyi gelirse gidip hemen alayım maltı

başka bir veterinere götürmeyi düşünüyorum şu an ama faydası olacak mı bilmiyorum :/

Kesinlikle baska veterinere goturun. Kan testi fln yapilmali batin ultrason ya da film cekilmeli. Zaman kaybetmeyin daha fazla

veterinere götürün tabii. macunla vakit kaybetmeyin.

Kediyi kısırlaştırmaya karşı olmak çocukları aşılatmaya karşı olmakla aynı şey, kedi üremesin diye değil daha sağlıklı daha uzun süre yaşasın diye kısırlaştırılıyor. Onun dışında kedi dışarı çıktığında bir milyon ayrı parazit kapıp ölebilir, bunları hepsi risk, ayrıca kedi dışarı çıkınca mutlu olacak diye de bir kural yok evde yaşamaya alışan kedi dışarıya çıkınca çoğunlukla korkudan depresyona girebiliyor, iyi değil yani ama arkadaşının bunları kabul edip anlayacağını pek sanmıyorum, insanın kafasındaki tabuları yıkmak zordur.

Pek tavsiye etmem. Birincisi kedinin kontrolü çok zordur. İlk çıkardığınızda afallayacak, muhtemelen pek hareket etmeyecek ama o an civardan geçen bir köpek, ani bir fren sesi vs. korkup hızla kaçmasına/saklanmasına sebep olabilir. Başıma geldi oradan biliyorum. Ayrıca gezmeye çıkardığı kedisi bir anda köpek tarafından kapılan birini de Twitter'da görmüştüm. Ben yanında olurum, korurum vs. diye düşünmeyin çok hızlı gelişiyor gerçekten.

İkinci olarak kedimi iki kez çıkardım, neredeyse 2 sene oldu ama o günden beri istisnasız her gün 10-15 dk kapının önünde miyavlıyor. Bazen gece uyanıp bağırıyor, kapıyı açmaya çalışıyor. Hatta kapının kolunu bozdu atlaya atlaya. Şimdiki aklım olsa çıkarmazdım hiç. (Kısır kedi o yüzden çiftleşmek için yapmıyor)

Ayrıca evet korkuyor. Ben de çimlerde yuvarlanır diye hayal etmiştim ama hiç öyle olmadı. Tasmayla çıkarayım deseniz tasmayı taktığınız anda %90 vücudunu yere yapıştıracak ve kaskatı biçimde tasmasını çıkarana kadar hareket etmeyecek.

Kedi dışardan geldi bize de ev kedisi gibi duruyor, ilan falan verdik de muhtemelen biz bakıcaz gibi. bi kez dışarıya çıkmış hayvanı evde tutamazsın diyor arkadaş da, ne kadar dışarda olduğunu bilmiyoruz.

angelus +1
dışarıya çıkan kedi her zaman daha çok hasta olur.
bu yıl veteriner, "ay üst solunum yolu enfeksiyonu salgını var çok fena" dediğinde yüzüne bön bön bakmıştım, çünkü benim kedilerim hiç üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmedi.
neden?
çünkü dışarı çıkmıyorlar.
öldürücü olsun olmasın, her türlü hastalığa davetiye boşu boşuna.
ve sokak köpeği/araba gibi felaketlere karşı da büyük risk zaten.
kediyi kısırlaştırın, sonra da en kötüsü 2-3 kere dışarı çıkmak ister, çıkamadığında bir süre sonra unutur.

asfaltı ve çöp tenekelerini kedinin "doğası" zannedenler bu konuda maalesef çok ısrarcı olabiliyorlar ama.
ev arkadaşın kedinin evden çıkmasını kediden daha çok isteyebilir.

tüm cevaplara katıldığımı belirtip bir şey sormak istiyorum: neden tabisiniz bu arkadaşa? haberi olmadan götürüp kısırlaştırın. tembihleyin, kulağını kesmesinler. ruhu duymaz. sonrasında da sokaktan kapacağı pirelerin evde eşyalarınıza yerleşip ayaklarınızı delik deşik edene kadar yiyeceğine dair bir korku hikayesi anlatırsanız çok iyi olur, benim dışarıya adımını atmayan kedilerimle başıma gelen bir olaydır zira. pire damlalarının koruyuculuğu oluyor ama siz o kısmına girmeden kullanın bence hikayeyi.

@bir garip melek gerekirse öyle yapacağım.

vitesin parkla bir alakasi yok. git bir 5 10 saat daha ders al

Hiç bilmeyen biri için paralel park-L park zor olabilir bunun manuel ya da otomatik vites kullanmakla bir ilgisi yok, muhtemelen ayna kullanma ve referans noktası almakta zorluk çekiyorsun, bunlar üstünde pratik yaparsan kolaylıkla geçersin.

hocanın dubalara referansla göstermesi lazım.

youtube park videoları seyret

Çin'den gelen kargoları bilmiyorum fakat Avrupa'dan gelen kargolarda ürün gümrüğe girdiğinde vergileniyor, DHL bu tutarla ilgili ödeme linkini alıcıya gönderiyor alıcı DHL'ye ödüyor DHL de gümrüğe ödeyip kargoyu çekiyor.

hayır o paranın içinde gümrük masrafları yok sadece kargo ücreti o. ürün buraya gelince ekstra gümrük vergisi de ödersiniz.

@angelus @genc irisi aliexpressten ürün aldım hollandadan gönderilmiş 3,5 dolar yazıyor ama kozmetik ürünü olduğu için ptt gümrük alamazsın dedi. Hepsi kozmetik ürünü değil aslında elektronik ürğn de vardı kutunun içinde. Alamaz mıyım?

Gercekten, hayatınızı degistirmeyecekse size inanılmaz para kazandırıp, hayatı bir mesele olmadıkça bu özel kargo sirketlerini kullanmayin, 2 gün sonra buraya gelip cihazın, parçanın, paketin, iki katı para istiyorlar ne yapabilirim diye geliyorlar üzülüyoruz

@ashleybon kozmetik/parfüm yasaklı onları kesin alamazsın ama aynı paketin içinde ki elektronik eşyayı alabilirmisin hiç bilemiyorum malesef.

kargo ucreti vergi falan derken turkiye'den almaya karar verdim.

Kitlemeleri normal, hayvan gibi yapmaları normal değil.

"şu işi biraz yavaş yapın" şeklinde değil de, "kapıyı kilitlerken çok ses çıkıyor, hem gürültü oluyor hem de kilitlerinize zarar verir. bence kilitleri yağlayın" gibi yapıcı bir şekilde söylemeyi deneyin...

hayvan gibi sert kilitlemek nasıl oluyor? kilitten gelen mekanik sesi nasıl kıssın adamlar? kapıyı çarpıyorsa apartmanda yankı yapıyor, lütfen biraz daha nazikçe kapatır mısın de geç. ben her zaman dişe diş yapıyorum. karşıdaki sesli kapı çarpsa ben o anda çıkar daha da sesli yaparım. pardon derim geçerim. üstten çocuk sesi mi geliyor, son ses death metal açar kafalarini öperim.

bu tarz seyler cok olacak, bunlara takilmamayi, o sesleri duymamayi ogrenmelisin.
mesguliyet bul kendine, duymazsin zaten.

mekanizmanın sesi öyle yapacak bir şey yok zamanla alışırsın.

ne kadar dikkat etseler de ses en fazla %10-20 azalır, çünkü bazı kilitlerin yapısı öyle ne yazık ki, o ses illa çıkacak.

%10-20 daha az ses için uyuz adam olmaya değer mi?

üst kat ve çapraz komşumun bebekleri var cayır cayır ağlıyorlar. Napiim mesela? çocuğunuzun sesini kısın da denmez :)

O nedenle ebabil curnatası +1.

Ağırlık çalışmanın güzel tarafı, düzenli artan yükleme vb ilerleme şemalarina uyarak devamlılığı sağlamaktır. Antrenmanlarımızda süre/ağırlık/tekrar vb limitleri belirlemez ve düzenli olarak bu limitleri guncellemezsek, irade eksikliği, motivasyon düşüşü kaçınılmaz olacaktır.
Kimi insanların da sadece bir partneri olduğunda spor yapması bu yüzdendir. Önemli olan devamlılık ve bunu sağlayacak kuralları bilmek/canlı tutmaktır.

Sonuç olarak ne seviyorsanız onu yapın. Kazanımınızı görsellik ile sınırlı ölçmeyin.

Hiit antrenmanlarını başlı başına bir disiplin olarak görmek gerekir. Misal antrenman sonuna eklenen yarım saatlik bir kardiyo çalışması olamaz zira olması gerektiği gibi yapılan bir hiit seansı çok yıpratıcı olur ve recovery'si de aynı derece uzun sürer. O nedenle sürdürülebilir bir programdır ama önemli olan haftalık sayısıdır. Ben kendi adıma (sağlıklı) her yaş grubu için haftada iki defadan fazlasını uygun görmüyorum, sayı arttıkça "toparlanma" zamanı da artıyor, o noktada faydadan çok zarar getirmesi olası, daha düşük yoğunluklu kardiyolara entegre olarak kullanılması daha faydalı olur. Ha hiç yapmasam benim için kayıp mıdır dersen değildir, hatta hiit gibi yüksek kardiyovasküler aktivitesine sahip programlar riskli bile olabiliyor, misal bilmediğin bir kalp problemin varsa sıkıntı olabilir. Bununla birlikte 1 saatlik düşük yoğunluklu kardiyo ile 20 dakikalık hiit'in kazancı hemen hemen aynı olur, o nedenle çok da kasmaya gerek yok hiit için.

Ağırlık çalışmak kadın-erkek herkes için çok iyidir ama sevmiyorsan yapmak zorunda değilsin, ben ağırlık çalışmasını sevmeyen ama yine de çalışmak isteyen kişilere reformer pilates gibi kaslara nispeten gerilim uygulatabilecekleri programları öneriyorum, o da olmazsa vücut ağırlıklarıyla ve direnç bantlarıyla yapacakları stretching'leri öneririm, bir ağırlık çalışması ya da reformer gibi hızlı sonuçlar vermez ama uzun vadede onun da olumlu sonuçları olur. Bunların dışında bir kasın "büyümesi" için iki temel faktör var; testosteron ve yüksek kalori, bunlardan biri bile eksikse, kasların bahsettiğin şekilde büyümesi imkansız, yıllarca salona gidip yine de büyüyemeyen birçok erkek var, öyle düşün. Hele ketojenik diyetle hiç olmaz zaten, karbonhidrat almadığın bir beslenme rutininde kaslar büyümez. Fakat dediğim gibi sevmiyorsan yapmak zorunda değilsin, yapma da zaten. Neyi seviyorsan neyi sürdürebileceksen onu yap.

Teşekkür ederim, @angelus.

Reformer bir şehirde sabit olamadığım için pek mümkün olmuyor ancak buna tekrar yönelip deneyeceğim. Benim kastım elbette vücut geliştirmek isteyenlerinki gibi bir büyüme olmuyor ama mesela hemen omuzlarım şişiyor. Tabii o zamanlar ona yönelik besleniyordum. Şimdi artık şişmeyeceğimi öğrenmek güzel oldu.

şubeye gidip alamam, çünkü aşırı saçma bir yerde. otobüs bile gitmiyor

hakaret sebebiyle savcılığa başvuracaksınız. ayrıca arsa kargo a.ş. aleminde de tazminat talebinde bulunacaksınız.

sosyal medya hesaplarından da aras kargoya giydireceksiniz. o kargo o adrese köpek gibi gelecek.

Savcılık vs.uzun sürer. Sana jet hızında çözüm:

1- linkedini aç, aras kargo genel müdürünü bul, ekle yaşadıklarını yaz.

2- Eğer genel müdür twitter kullanıyorsa bir de ordan yaz.

3- genelmüdü[email protected] 'ye mail at.

Sonra gör bakalım kim o kargoyu getirmiyormuş.

Şikayetvar'a falan yazınca jet hızıyla dönüş oluyor.

şube müdürünü doğrudan sorunu çöz. küfür içinde aynısı geçerli.

beyaz masa cimer twitter her seyi yaz. nedir bu kargolarin rezilligi bir gun de bana oldu diplomami kaybettiler.
kadin degil erkek olsaydi simdi onlar mezarda ben hapisteydim.
evin yanindaydi sube annemi cagirdim cocuk gibi kavgaya ahahaha. annem yarim saatte buldurdu. ustune dusmesem diploma hic olacakti. ve ben olsam savciliga da kesinlikle dava acardim. kesin hem de.

Adamın bu şekilde yokuşa sürmesi, düzgün hitap etmemesi hoş değil ama sanki adam da akşam 19:30'da kargo teslim etmeye bayılıyor. Çok acımasız bir toplumuz gerçekten. Adam asgari ücret alıyor sabahtan beri dağıtım yapıyor, eve gelince arıyor da geldim evde misiniz diye, ki aramak zorunda da değil kağıdı yapıştırır giderdi.
Aldığı cevap dalga mı geçiyorsunuz 19:30'da kargo mu teslim edilir.

Ha ettiği küfürleri savunmuyorum, terbiyesizlik yaptığı, haklıyken haksız duruma düşmüş.

Küfür etmese kurye haklıymış. Arayarak kendine iş çıkarmış. Evde yok diye kağıt yapıştırıp gitseymiş keşke, insanlık edip aramış.
Sözlüğe rezalet başlığı şeklinde yazarsanız çözerler paket işinizi.

kargo dağıtımı saat 18.00'a kadar yanlış biliyorsunuz. adam zor koşullar altında çalışıyor diye saat 22'ye kadar evde beklemeliyim haklısınız :) kimsenin " kendinden aşağıda" gördüğü kişiyle dan dun konuştuğu bir durum yok. turkiye'den fazlaca uzak kalmissiniz, burda işler daha farklı ilerliyor

eğer internetten bir şey sipariş ettiysen bırak geri gitsin. siteye de bildir durumu. sana zararı yok nasıl olsa.

Oncelikle sikayetvara yaz. Ben bu siteyi yogun kullanıyorum sonuc alamadigim 1 2 sorun oldu sadece. Sonra da urun birak aldigin siteye iade edilsin ve siteyi arayıp durumu anlat. Bir de genel olarak eger varsa kapida odeme secenegi secersen kargo firmasi extra hizmet bedeli aldigindan senden veya alisveris yapilan siteden daha ozenli davraniyor. Kargo firmalari online alisverisin tümörü cok gecmis olsun ayrica.

Dokulara daha fazla kan ve oksijen gideceği için olabilir ama bu aynı zamanda beslenme (kötü beslenme) içki-sigara kullanımıyla da direkt bağlantılı bir durum, hayatında bunlardan biri ya da birkaçı varsa çok beklenti içine girmemek lazım.

Yüzde binbeşyüz etkisi vardır.

Hareketsiz dönemlerimde ben de soluklaşırım. 3-5 gün sabah-akşam sporu yapayım anında çehrem değişir.
Görüntü olarak bambaşka bir insan oluyorum resmen.

Ha bir de sporun yanında beslenme de önemli.

Kesinlikle. İnsanın fark edemediği daha birçok şeye faydası var sporun. Beslenmenin yanında cilt için asıl önemli olan bol melatoninli 23:00-03:00 arası gece uykusu. Güneş doğmadan uyanmak. Ve de güzellik uykusu diye bilinen öğlen vakti 30-45 dk. arası bir kestirme.

Ayrıca banyodan çıkınca temiz ve nefes almış yüzünüzü maden suyuyla 1-2 defa yıkarsanız ve bunu düzenli yaparsanız onun da etkisini görürsünüz.

Man on Fire

Çok teşekkür ederim @angelus, adının hakkını veriyorsun :)

Ortodoks kilise mimarisine ait kubbeler.

Evet.

Dinin gereklilikleri doğrultusunda şekillendirilmiş (bkz: mimari esinlenme)

twitterda bu konuyla ilgili şöyle bir thread vardı
twitter.com

dinlerin kendisi arak zaten hepsi bi öncekinden daha mükemmel olduklarını düşünerek araklanmış.

mimar sinan'in da ermeni olduğu söyleniyor.
yabancıdan çalmamış sonçta :)

öncelikle cami mimarisinin dinle alakası yok
ilk cami hz.peygamberin evinin avlusu
emevi camileri kolonatlı alanlardan teşekkil; baktığınızda kiliseden arak olduğu ortada, bi başka örnek kurtuba camii de benzer şekilde; küçük kubbeler kesişim noktalarında görünüyor.
sonra yavaş yavaş kubbe büyümeye başlıyor

nasıl ya olur mu öyle şey. tam tersi. kemerler falan araplardan çıkmadır.

Evet, islam mimarisinde kubbe fikri ortodoks mimarisinden araktır. Genelde anadoluda görülür, arap islam eserlerinde pek kubbe kullanılmaz.

@sameidiot solo, bilmemkaç yüzyıldır her türlü kaynağa konu olmuş bir öğeyi bir cümleyle kestirip nasıl attın?

"İbadethaneler dini içeriğe göre şekillendirilmemiştir" diyebilmek için hangi kaynaklardan esinlendin, çok merak ettim?

En yalın örnekle; kiliseler, batı-doğu ekseninde apsise doğru akslanmaktadır, zira apsis Tanrı'ya yönlendirmedir. Oysa ki camiler tam kare planlıdır ve Tanrıya yönlendirme yoktur. Zira Tanrı her yerdedir.

Biraz esneme yaparak kaslarını gerdirebilirsin, laktik asit biriktiyse onu atar rahatlarsın, ya da acil bir çözüm arıyorsan kas gevşetici+ağrısı kesici seni toparlar. Uzun aralıktan sonra spor yapılıyorsa vücudun böyle tepkiler vermesi normal, bunu en aza indirmek için antrenman öncesi dinamik antrenman sonrası statik esneme yapmak, benim favorim ise foam roller ile kasları ezmek, şu anki durumu için pek bir şey yapılamaz ama bundan sonrası için bunları kullanabilirsin.

Esasen hissedilir etkiye sahip bir çözümü yok, ilacı zaman ya da kas gevşetici.

Hipertrofi etkileri zamanla azalacak sonraki antremanlarda daha az hissedilir düzeye gelecek.

Çiftleşmiyorlar, bazıları o nedenle tükeniyor zaten; misal pandalar.

@angelus ondan bahsediyorum zaten, insan eliyle çiftleştirilseler olmaz mı diye soruyorum. etik falan mı görülmüyor yani nedir anlam veremedim. ya da doğanın dengesini mi bozmak istemiyorlar? (insanlar tarafından avlananlar hariç) yoksa gerek mi görülmüyor?

Çinliler pandaları çiftleşmeye teşvik etmeye çalışmışlardı uzun süre ama başaramamışlardı sonradan tüp bebek tarzı bi çalışmaları olmuştu ama onda da kısıtlı bi başarı sağlanmıştı diye hatırlıyorum, yani olmayınca olmuyor galiba. Bir de bunlar esaret altında oldukları için cinsel olarak isteksiz davranıyorlarmış, içgüdüsel olarak uzak durdukları için yapacak pek bir şey yok.

angelus+1

zorla nasil ciftlestireceksin ki? ayni ortama koysan bile sertlesmedikten sonra olmaz yani :) insan eliyle derken? handjob mu? :)

@nickmickyok insandan kat kat fazla tavuk var ya da ne bilryim ineği, atları çiftleştiriyor insanlar. onları nasıl çiftleşiyorlarsa nesli tükenenleri de yapsalar olmuyor mu? tabii bu saydığım hayvanların insanlara faydası olduğu için yapıyorlar, pandayı sallayan pek olmaz tabii işin bu kısmı da var ama o zaman hayvanlar nesli tükeniyor edebiyatı niye bu kadar yapılıyor? ilginç. dediğim gibi çiftleşme isteği 0 olsa dahi istense bu hayvanlar tavuklar gibi çoğaltılabilir gayet, demek ki faydası yok diye takmıyorlar.

tükenme hızları doğum hızlarından fazla olduğu için efektif değil, misalen 1000 adet kalmış x cinsi hayvandan kaçar adet yakalaman lazım ki bunları sunni döllenme ile hamile kalmalarını sağlayıp yavru elde edebilesin, bazı hayvanlar 1 tane doğurabiliyor sadece.

tabii bu hayvanların bakımı/beslenmesi işi de var, esaret altında yaşayamayan hayvanlar var, bazıları geniş arazilere ihtiyaç duyuyor falan. e tabii bütçe işi de var. hadi yaptın ettin diyelim bunları nereye salacan tekrar ki?

kapitalist sistem bundan kar elde edemeyecek, dolayısı ile mantıklı olmuyor. bu şekilde ürettiğin hayvanlar anca numelik olur yine.

edit: inek/koyun tavuk demişsin ama bu hayvanlar zaten doğada pek yok, yetiştirilenler de endüstriyel olarak yetiştiriliyor ve yüzlerce yıldır sürüyor bu.

@nickmickyok,abi kıyakçılık diye bir meslek var.

@nickmickyok
Insan eliyle derken, ciftlik hayvanlarını nasil çiftlestiriykrlsrsa oyle. Onu kastetmis adam.
Boyle bir sey var yani, insan eliyle yapılıyor.

amac sadece laboratuvarlarda-hayvanat bahcelerinede sergilemek-korumak olsaydi mantikli olabilirdi. sorun su ki dogal habitatlari -cok buyuk oranda insan etkisi ile- yokediyoruz. kar leopari mesela, 1000 tane urettik. dogal alanina biraktik. kacak avcilik ve yerel koylerin etkisi yuzunden gene tukenme asamasina gelmesi cok surmeyecektir. ihtiyacimiz olan esas sey doga koruma bolgelerini olabildigince genisletmek ve tam koruma saglamak olmali. -mobil..-

@selam tavuk koyun vs örneğini o yüzden verdim zaten. normalde sayıları az ve güçsüzler. yani normal şartlar altında bugün nesillerinin tükenmiş olması ya da çok çok az sayıda kalmış olmaları lazımdı ama insanlara faydası olduğu için bugün nüfusları bizden kat kat fazla. üstte de belirttiğim gibi bu nesli tükenenler insanlara yiyecek içecek, yük taşıma, yarış vs alanlarda faydası olmadığı için çiftleştirilmiyor ve bu konuda bir isteksizlik söz konusu belli ki.

ama bunun için bir fon oluşturulabilir mesela. 1000 adet kalanı geçtim sadece 100 tane kalan türler var, bunlar için çaba gösterilebilir. mesela 30 tane dişi 3-5 tane de erkek alsalar soylarını devam ettirseler güzel olabilir. dediğim gibi bir fon oluşturulsa gayet de yapılabilir. üretildikten sonra yine doğal yaşam alanlarına salınırlar.

bir de şunu merak ediyorum eğer üreme isteği yoksa bu doğa için daha iyi değil midir? evrimsel açıdan bakarsak?

@unabomber haklısınız ama zaten insanlar tarafından avlanmayan hayvanlar için soruyorum bunu özellikle.

bazıları o nedenle tükeniyor zaten; misal pandalar.. on binlerce yıldır soyunu devam ettiren hayvanı kaçak avcılık, yaşam alanını yoketme, besin zincirini kırma yolu ile rahatsız edersen soyu tükenir-azalır. laboratuvar-hayvanat bahçesinde hadi çiftleşin dersen her tür buna tamam abi hemen demez ki.

üreme isteği yoksa bu doğa için daha iyi değil midir? evrimsel açıdan bakarsak?
-doğal ortamda üreme istekleriyle ilgili bir sorun olduğunu sanmıyorum. yaşam alanlarına girilmeyip bu kadar tahrip edilmeselerdi korunmaya ihtiyaç duymayabilirlerdi. sorun gözetim altında çiftleşmeye gelmemeleri (pandalar için.)

insanlara faydası olduğu için.. bu cümle önemli. kapitalist sistem net bir çıkarı olmadan kaynak aktarmaz. dediğin gibi tavuk veya besi hayvanlarının neden kollandığı, ırk geliştirmeleri yapıldığı belli. ancak aynı çabayı java kaplanı için göstermez. parasal olarak bir geri dönüşü olmayacaktır çünkü.

bunun için bir fon oluşturulabilir mesela.. evet teorik olarak yapılabilir. pratikte ise nesli tehlikede olan/olabilecek türleri korumaya çalışan bir avuç insan/stk var sadece. o fon için sadece göstermelik yardım yapar kapital.

üretildikten sonra yine doğal yaşam alanlarına salınırlar.. sorun da bu zaten. doğal yaşam alanlarına dokulmasa zaten nesli tehlikeye girmeyecek. yaşam bir şekilde yolunu bulur bu kadar dokunmasak.

insanlar tarafından avlanmayan hayvanlar.. sadece avlanmak değil, alanlarını kısıtlamak, besin zincirlerine müdahil olmak, doğanın akışı dışında bir etki bırakmak. insan müdahalesi olmayıp da soyu tükenmek üzere olan ve kurtarabileceğimiz pek tür yok sanırım. bildiğiniz varsa, seve seve öğrenebilirim bilenlerden.

dediğim gibi bana göre esas sorun çok ciddi şekilde kalan gezegende kalan son doğal yaşam alanlarını tüketmemiz.
-mobil-

ne hayatlar var arkadaş, şu yaşıma geldim daha tadamadım daha o saydıklarını.

O kadar sodyumu leblebi kadar böbrekleriyle nasıl atacaklar allah bilir kedilere iyilik yapmıyorsun pek, ha verirsen yerler ama iyi değil böbrek yetmezliğinden gider hayvanlar.

büyük kısır değilse eti yiyebilir. süt ürünlerini severler ama yememeleri lazım. süt kediler için pek iyi değildir.
ufaklıklara verilecek ya kittymilk (kediler için üretilmiş özel süttozu) ya da yavru kedi mamasıdır. yavru kedi mamasını yetişkin kedilerde yiyebilir ama yetişkin kedi mamasını yavrulara vermeyin.

Cevaplar için teşekkür ederim, bugün sabah mama bulmak için çıktım fakat üç kedi de gece muhtemelen tilkiler tarafından öldürüldü :( Çok kötü bir manzarayla karşılaştım...

geçmiş olsun. tilki değil de köpekler yapar bunu.

Güvenlik kamerasından izledim, tilkiler yapmış :( Muhtemelen çok aç kaldılar. Kaldığım yerin ilerisinde ormanlık bir alan var, etli yemek artıklarını oraya bırakacağım artık. Yemek bulamazlarsa en azından onlarla karnını doyursun tilkiler, en kötü böcekler, kuşlar falan yer.

Paylaşamadık, olmadın. Sorun sende değil.

Hocam bi update ile bozdular, yeni update ile düzeltirler. Geçen sene de oldu böyle.

Kimsede çalışmıyor yaklaşık 1 haftadır, Spotify durumun farkındaymış. community.spotify.com

Kediler en ufak sese gürültüye abartılı tepkiler veren canlılar, bence aklını alır böyle zilli milli şeyler durmadan patilemeye çalışır bu arada kendine de zarar verebilir düşüncesindeyim ben.

Bizde de vardi zilli tasma. Kedicik surekli çıkarmaya calisiyordu en son nasil basardiysa cingirak kismini koparmis. Bizimki hic sevmedi kisacasi sesli ve sallanan her seye tepki veriyor.

benim 3 kedimden ikisinde bu zilli tasmalardan var. zilin sesine göre hangisi nerde bilebiliyorum.

Bunlar için atlayıp zıplarken bir yerlere takılabilir diyorlardı.

benim kedimde de var zilli tasma, hiç sıkıntı etmedi şimdiye kadar.

Maç var.

Diyalogsuz bir şey izleyeceksem balkona çıkar bahçeyi izlerim, yapay göl falan var balıklar yüzüyor onları izlerim.

sıkılmam. nbc'nin çoğu filmi, 2001 the space odessey güzel filmler. filmine göre değişiyor.

Diyalogsuz olacaksa aksiyon filmi olmali. Patlama catlama izlerim, aksiyonu guzelse az diyalogluysa da sikilmam. Aksyion filmlerinin senaryolari tirt olur, surukleyiciligi de olmaz, sevmem film olarak ama sahneler icin izlerim. Sonrasinda netten behind the scenes izlerim hangi aksiyon sahnesini hangi teknikle cekmisler diye. Oyle bir hobim var, o yuzden o filmlerde diyalog cok onemli degil. Bir dram filminde diyalog yok, karakterlerin bir birine bon bon bakismasiyla, muzikle neyle geciyorsa sikilirim. Vakit kaybettigimi dusunurum.

Tamamen filme, yonetmenin becerisine ve bana hitap etmesine gore degisir, hic diyalogsuz filmi zevkle izledigim de olmustur, geveze filmleri de severim bazen, benim icin aslolan filmin uzerinde dusunecek bir hikaye anlatmasi, bhnu sozlerle de goruntulerle de yapabilir.

yonetmenine gore degisir. bin-jip'te toplasan 3 satir cumle var ama izletiyor kendini.

Şahsen bazı yönetmenler sinema değil festival izletiyorlar. Diyaloga fazla takılmam bu tarzda. Tümevarımda ne anlatmak istiyorsa ve bu gaye ile metodolojisi, sanatı kaliteliyse izlenir.

sıkılmam sanki fakat filmine göre de değişebilir, john wick mesela görece az diyalog var aksiyon ön planda izlerim ama the man from earth için aynı şeyleri söyleyemem.

sıkılmam
revenant,space odessey,cast away ve daha bir sürü film var diyalogsuz güzel

edit: marslı The Martian
aklıma geldikçe yazarım :)

çok önemli ama şöyle; diyalog varsa sahte olmayacak. en nefret ettiğim şey karaktere uymayan, düzgün yazılmamış diyaloglardır. son dönem türk sineması bu konuda felaket mesela.

ama illa diyalog olacak diye bir kaidem yok. az diyaloglu müthiş filmler de var.

Sıkılmam. Şart değil. Sinemanın güzelliği de bu zaten. Birçok dili var.

En çok diyalogsuz belgeselleri seviyorum. En son Geyrhalter'in belgeselini izledim, hiç eksiklik hissetmeden.

Dafuq'un yazdiklarimi gorunce farkettim, sıkılmıyormusum diyalog az olsa da. Demek ki filmine gore.

Spesifik bi adı yok galiba penye boxer oluyor bu formdakiler.

@angelus, yok hocam ozel bir ad soyledi penye deseydi bilirdim. azcok dikimden ve kumastan anliyorum, hic duymadigim bir sey soyledi. bilmem ne boxeri dedi. 4-5 harfli bir seydi.

vücuda fit olan, amerikan boxer dır. geniş olanlara don desende olur.

modal falan mı acaba?

modal da degildi. hep dilimin ucuna poplin diyesim geliyor da poplin ile alakasi yok. ama boyle ozel bir terim.
neyse belki tekstilde calisan bi arkadas cevaplar. ugraslariniz icin tesekkurler.

satici ne dedi bilmiyorum ama dede donu boxer sorttur zaten. pacali don. biz walter white donu olmayan her dona boxer diyegelmisiz. satici da bilmiyor ne sattigini. tabi belki de ulkemizde terimler baskadir ben ukalaca davramis da olabilirim.

boxer briefs, trunk vb. de vucuda yapisan modelleri bunlarin ki bence dede donundan daha fazla esneklik ve koruma saglar.

Trunk olabilir mi

trunk boxer olması lazım bahsettiğiniz..

Stanley One Hand.

Sıcak tutması ve sağlık açısından çift duvarlı çelik termos önerebilirim. Ben starbucks, stanley ve tchibodan aldım memnunum.

contigo byronları öneririm.

www.amazon.com

yıllardır linkteki contigo termosu kullanıyorum.. içi çok hafif karardı ama hala sızdırma gibi şeyler yapmıyor.. üzerindeki kilit mekanizması, termos çantadayken mandal yanlışlıkla basılmasın diye var..

edüt: 16oz = 470ml = orta boy starbucks bardağı

Stanley one hand var bende de ama tchibonunkiler de daha uygun fiyata aynı performansı yakalıyor. Benim bu stanley starbucksın standart muglarından biraz daha az süre sıcak tutuyor. Ama çevirmeli kapaklılar öyle değildi stanleyde daha uzun süre gidiyordu. Tchibo kurtarır.

www.youtube.com

hah yaşayasın, teşekkür ederim.

Bir miktar nişasta bağlayıcı olabilir diye düşünüyorum ben.

bence bişey yapma buzdolabına girip dinlendikten sonra toparlıyor kendini.

15'se muaf olabilirsin, toplamı 14'ten yüksek olup çürük raporu alan birkaç askere tezkere hazırlamıştık ben askerdeyken, sınır o zaman 14'tü yanlış hatırlamıyorsam sonradan değişti mi bilmiyorum.

İkinci olarak, muayene sonrası yine tecil ettirebilirsin. Okul bittikten sonra hiç tecil ettirmediysen ve tecil hakkın varsa muayene sonrası da tecil ettirebilirsin.

Okul bittiden kasıt üniversiteyse eğer, 2 yıl tecil hakkı oluyor. Sistem değişmediyse böyle bir hak var. Bundan 2 sene önce, okulu bitirdiğinde 30 yaşında olup, bu hakkı kullanan arkadaşım var.

Muaf olma ihtimalin yüksek. Benim bildiğim bu süreç askerlik için başvurduktan sonra işliyor. Ama bazen tecil için de doktora yönlendiriyorlar. Aile hekimine veya il sağlık müdürlüğüne.

Bence askerlik şubesine gidip bir sor bu konuları.

İlaç kullanırken sebum üretemediğin için ilacın etkisi geçince sistem daha fazla sebum üretmeye başladı.

Dermatolojiye gidin. Kolestrol yuksekligi Roaccutane'dan.

@msb hocam roaccutane kullanmadan önce de yüksekti kolestrol :( kardiyoloji bölümüne gitsem ilgilenmezler mi acaba?

Uzun süre oturmaktan çok çok fazla ıkınmayla alakalı bir durum bu, anüs içindeki-çevresindeki damarlara hasar verdiğinde hemoroid anal fissür gibi sıkıntılar çıkabiliyor. Yani tuvalette ıkınmadan boş boş oturdun diye hemoroid olmazsın ama onda da bağırsak sarkması diye bir problem olabiliyor o da kötü.

ben de tam tersini duydum. avrupalılar alırlar gazetelerini, dergilerini otururlar alafranga tuvaletlerine, bizde ise tam tersi acele sıçma kaygısı olduğu için ha bire ıkınırlarmış.

düşününce da mantıklı geliyor. senin tuvalette uzun süre durman durduğun süre boyunca ıkındığın manasına gelmiyor tam tersi daha rahat yaptığın manasına geliyor. bir prof dan duymuştum. tabi her şey de olduğu gibi bu bokta da farklısını konuşan var.

Öyle bir kriter yok adam uzun yol yapıyordur 150 bin yapar şehir içi takılır 50 bindedir. Benim araba 2016 model 29 binde, öyle düşün.

Araba taksi ya da filo çıkması olmadığı sürece çok fark etmeyecektir aslında. Yine de senede 30bin km üstü araba hunharca kullanılmış demektir.

Aşağı yukarı 150binin altında ise sorun olmaması gerekir.

Somut araç önerisi ile yazmanızı öneririm. Toyota yüksek kilometrede dahi makul bir araç.

Az km yapılmış olması az kullanıldığı anlamına gelmiyor. istanbulda 1 saatte 10km bile gidemeyebilirsiniz çoğu zaman. Senelik 20 bin normal.2013 120 bin civarlarında olması normal. ama ağır bakımları yapılmış olsun.

Önceki duyuruyu yanlış bölüme açmışsınız oraya yazı yazılmıyor. Buradan yazayım. 0km 2019 clio(bir kaç aya yenilenecek) 75 bine bırakıyorlar. yine bu fiyatlara egea var yine sıfır. düşük faiz kampanyasıyla 65bine kadar bütçeniz varsa zorlayın derim. boşuna eski araba almayın. Tabi bunlar manuel.

Psikoljik sinirlar var, bu da aracin degerini belirler.
Ilk Psikoljik sinir 100bin dir. Bir sonraki ara Psikoljik sinir 150bin ve kilit psikolojik sinir 200bin. 200bini asmis arabanin satisi zor olur.


Bunun disinda arac modeline, motor modeline gore degisiyor hangi km nin kritik oldugu. Bazi araclarin motoru ve/veya mekaniği cok uzun km'ler dayanirken bazılarinimki hatiri sayilir derecede daha erken tamamliyor omrunu. Ayrica doger degiskenler sabitken aracin nasil kullanildigi faktorune göre de. Yani adam akilli bir inceletilmesi gerekiyor aracin. Araçla iki tur atarak anlasilamiyor.

Ayrica benzinli/dizel faktoru var.
Dizel araçlar - duzgun kullanilip duzgun bakim yapildigi surece - 600-700 bin km lere kadar omru varken benzinli araçlarda ortlama 300bin km motor omru. Yani 200-250 binde motoru tas gibi bir dizel denk getirip alabilirsin ama o km lerde alaxsgin benzinli aracin motoru omrunu tamamlamak uzere olacak. He hor kullanildiysa 150binlerde de bitebilir, 300bin ortlama motor omru de normal sartlarda yani.

Bir diger konu ise risk degerlendormesi. Km yukseldikce aracin sana masraf cikartma olasiligi yükseliyor, satisi zorlasiyor. Km dustukce bu risk azalmasi ve satisi kolaylasmasiyla birlikte aracin alis fiyati artiyor. Bir tarafta ileride oara harcama riskin artarken daha işin basinda verdiğin para artiyor, diğer tarafta ilk anda cebinden cikan para az iken ileride cebinden para cikma riski artiyor.
Yani, karar verirken bu iki egrinim kesistigi optimum noktayi bulup o km'lerde bir arac almak rasyonel secim.
Bunun icin dd kapsamli bir piyasa arastirmasi gerekiyor tabii. Almayi düşündüğün modeli farkli km araliklarinda ortalama piyasa degeri piyasada bilinen ve sik sik gorulen arizalari ve sorunlari, bu arizalarin ortlama maliyetleri, bakim ve parça fiyatlari gibi.
Insanlar bir takim ezberler uzerinden gittigi icin bu degerlendirmeyi yapmiyor, "dusuk km al abi masraf çıkmasin" duz mantigiyla ilerliyor, tek taraftan bakiyor. Tipki turk milletinin karşı konulamaz dizel tutkusu gibi.
He uc bes fazla gitmesi sikinti değildir, bütçen pek kisitli degildir, arabaya o kadar kafa yoracak kadar uzun yasamiyoruz bu dunyada diyorsundur ve biraz para kaybi riskini alabiliyorsundur, o zaman pek derine inmeden alir gecersin. Kaybin olsa da saglik olsun dersin.

Kisacasi cok değişkene bagli bu sorunun cevabi. Senin tercihlerin belirleyecek bakacagin km araligini belirlemek icin yapacagin degerlendirmede dikkate alacağın degiskenlerin bir kismini.

dizelse 80 bin altı olmasına, benzinliyse japonsa 150bine kadar olabilir. bir çok araç için farklı kriter var ancak araç preminyum olmadığı sürece ben 80 bin üstü araç almak istemem. bir değişkende şehirdir.araç istanbul aracıysa durkak ve şehir trafiğini düşündüğünde 50 bin olan istanbul aracına 10 binde kafadan ekle, trafikte sürekli durduğu için motorun çalıştığını düşün.

km'nin nerede yapildigina bagli. sehirlerarasi yolda yapilmis 100.000km, istanbul trafiginde yapilmis 50.000km'den cok cok daha az yorar arabayi. ilk durumda ortalama 120km/s dersek motor 833 saat calismis demektir. ikinci durumda 50km/s ortalama desek, ki istanbul trafiginde neredeyse imkansiz, 1000 saat. yani motor ve tum yuruyen aksam daha cok yipranmis fren, depriyaj balatalari daha cok asinmis demek olur.

arac alirken bence arabayi degil de saticiyi/sahibini ekspere sokman lazim. eger sahibi duzgun birisiyse arac 150.000de de olsa duzgun bakmistir ve bir arizasi sikintisi varsa da soyler. sahibi tekinsiz birisiyse 10.000kmlik araci pert edip, yaptirip ciziksiz diye itelemeye calisir.

100 kilo olanlar yağlı çünkü, güç sporlarında yağlıysan eklemlerine daha az stres biniyor eklem etrafındaki yağlar stresi daha kolay absorbe ediyor sakatlanmadan daha ağır kaldırabiliyorlar.

e ama mesela adam 70 kilo, 120 kiloyla koparma yapıyor. yani kendi kilosuna göre yine büyük ağırlık.

eklem işinde oransal düşünmemek mi gerek nedir yani?

Bu tamamen sikletle alakalı bir durum. Adam 70 kilodur 120 kilo koparma yapar ki bu o siklete göre az bile sayılır normalde 150-160 yapması lazım, 100 kilo adam da kendi sikletinde 200 kilo koparma yapar ama bunlar tercih meselesi tabii adam yüksek siklette yarışmak istiyorsa ne yapacak mecbur kilo alacak, kilo alınca da ağırlık kapasitesi artıyor ama bu adamlar göbekli diye safi yağ tulumu değiller tabii kas kütlelerinin üstüne yağ alıyorlar, bu da ilk cevabımdaki avantajları getiriyor ama şu da bir gerçek tabii; 70 kiloyla 140 kilo koparma yapan adam 100 kiloyla 200 kilo koparmaya göre daha değerli bana göre. Naim Süleymanoğlu 60 kiloyla 150 kilo koparma yapmıştı.

yok abi soruyu bir türlü izah edemiyorum.

şimdi şöyle: 70 kiloluk sporcunun yağ oranı mesela yüzde 14 iken 100 kilo olanınki neden yüzde 22 mesela? neden aynı yağ oranını koruyarak kilo alamıyor?

dedin ya, yüksek sıklette yarışmak istiyorsa diye, yarışmasın ne olacak. mesela diyelim ki ben 80 kiloyum yağ oranım yüzde 15. ben neden 90 kiloda yarışmak isteyeyim ki? 80'de yarışayım daha düşük ağırlık kaldırmak zorunda olayım. hadi illa istiyorum 90'a çıkmak mesela. tamam yağ oranımı koruyarak çıkmak çok zor eyvallah ama yani o zaman çıkmak istemem. bunun arkasındaki motivasyon ne anlayamıyorum. bir sporcu neden yağ oranını artırmak istesin? yani neden yağ oranını yüzde yirmiye çeksin ki?

şöyle bir kafa varsa bilemem: genel toplamda "dünyanın en güçlü sporcusu" gibi bir rekor peşinde olan tipler varsa 105 üzeri kilolarda saygı duyuyorum.

Tamam ben seni anlıyorum da güç sporlarında böyle bir amaç yok, yani bu bodybulding yarışması değil düşük yağ oranında kalma gibi bir amaç yok, kiloyla ilgili tek amaç, herkesin kendi sikleti içindeki kiloda kalmaktır o kadar. Bununla birlikte bunun arkasındaki motivasyon da daha ağır kaldırmak, yani ne kadar şişmansan kendi kilon ölçüsünde o kadar ağır kaldırırsın. Misal Eddie Hall diye bir adam var 164 kilo bu adam 500 kilo deadlift yaptı, bu adam bunu 70 kiloyken yapabilir mi? Yapamaz. Bu kiloya %10 yağ oranında gelebilir mi? Gelemez. Yani yağ oranı bu tip sporcular için belirleyici bir kıstas değil. Aynı şey olimpik sporcular için de geçerli. Adamın derdi yağ oranını düşürmek değil ki, adam 120 kiloda 200 kilo koparma yapmak istiyor, bunu %10 yağ oranıyla yapmaya çalışsa yapamaz, kaldırılabilecek maksimum ağırlık vücut ağırlığıyla doğru orantılı gidiyor; yani kaldırılacak ağırlık=vücut ağırlığı*2 gibi. Adam vücut ağırlığını artırarak kaldıracağı ağırlığı da artırabiliyor. Bunu kas kütlesini artırarak zaten yapamazsın, o nedenle yağ oranını artırırsın, hem kolayca kilo almış olursun hem de o yağlar eklemlerin tendonların etrafında ekstra bir koruma sağlar sakatlanmazsın. Bir tendon kopması demek en az 1 yıl antrenman en az 2 yıl da yarışamamak demek.

Zararlı değil, hayvana ait hiçbir şey zararlı değil, faydası da faydadan neyi anladığına bağlı sağlıklı yağ içerir protein var b grubu vitaminler var demir falan var ama bunlar spesifik olarak söğüşe özgü özellikler değil hayvanın diğer bölgelerinde de var aynı şeyler.

iddiaya göre sadece kelle eti yiyerek sağlıklı bir şekilde yaşamak mümkünmüş (yok artık)

geyik bir yana ye ye. akhisar'a gidersen doğrama pideli paça ye bir kere. bütün gün acıkmadığını görünce mevzuyu anlarsın zaten.

her şeyde olduğu gibi çoğu zarar.

Kelle paça için konuşuyorum. 1dk kaynar suda birçok bakteri ölüyor. Ama @kelbukel haklı çoğü zarardır. Kışın ayda 1-2 defa içerim paça. Bir zararını görmedim.

m.youtube.com

bu sadece jeolojik risk haritası
bit.ly

bu da son depremde ağır hasar alan binalara göre oluşturulmuş
evrimagaci.org

ikinci haritadaki mavi yerler en sağlam görünenler, sonra da yeşil geliyor; buralar nispeten en oturulası yerler.

Bir kere mutlaka yeni bina olmalı, en çok 15 yaşında. Denize yakın ilçelerde yeni bina bulmak çok zor, olan da anasının nikahı fiyatlarda.

Bu yüzden metro hattına yakın ama denizden daha kuzeye doğru kaymalısınız.

Bölgesel olarak güvenli bir yer aramaktansa oturulacak yapı bakımından güvenilir bir yer aramak daha mantıklı. Yani güvenli diye tabir edilen bir bölgede oturursun fakat evin deprem yönetmeliği dahilinde en alt seviyede malzemeyle üretilir, yine başın beladan kurtulmaz, bence böyle düşünmek lazım. Misal güvenilir denilen yerdeki adam C20 sınıfı betonla yapar binayı depremde yıkılır; güvensiz denilen yerdeki adam C50 beton kullanır hiçbir şey olmaz. Böyleyken böyle.

@Bruce
mesela üsküdar nasıl bu kadar mavi bu haritada?
hem yapılaşma (aşırı eskilik) hem de denize yakınlık ve sanki (uyduruyor olabilirim) önceki demeçlerde hep konuşulan riskli bölgede değil miydi üsküdar?

@jimjim, nedenini nasılını bilmiyorum ama ilk görselde 1. derece risk bölgesi görünen kırmızı bölgeden kaçıp 2. derecedeki sarı bölge içinde, diğer görsele de bakıp oranın mavi bölgelerini seçmek söylediğin senaryo için en mantıklısı geldi bana. yani 2. derece içinde olup mavi gösterilen bölgeler mantıken hem istanbul'un merkezinde olup hem de nispeten en güvenli görünenler. 1. bölgeye ne kadar mavi olursa olsun taşınmazdım ben zaten.

çünkü detaylı düşününce son depremin merkezi şimdi olacaktan daha uzak. yani o depremde hasar almamış ve mavi olmuş yerler sıradaki depremde yerle bir de olabilir. çünkü bakınca istanbul'un neredeyse tamamı 1 ve 2. derece risk bölgesi. nispeten düşünüyoruz senin soruna göre.

üsküdar denize o kadar yakın değil. boğaza yakın. kadıköy tarafından korunuyor. dünyanın eksen eğikliğine uygun bakarsanız üsküdar güneyinde su yok gibi bir şey.

Çekmeköy gibi Anadolu yakasının kuzeyindeki bölgeler nispeten daha güvenli gibi görünüyor. Ben özellikle dip dibe binalar ve dar sokaklar olmamasına da dikkat ediyorum. Kadıköy o bakımdan çok sıkıntılı, akşamları bile araba giremiyor bazı sokaklara.

Eğer Almanya ve Norveç konumundan hizmet alabileceğin bi VPN bulabilirsen, bu konumlardan Netflix açarak istediğin sonuca ulaşabilirsin.

mesela pokemon'un var vpn olmadan sorunsuz,
hercules açıyorum şimdi tanıtım yazılıları norveççe ama dil seçeneği ingilizce ve türkçe var.

ülkelere göre içerik belirleniyor.
içerik hangi ülkedeyse, o dile altyazı çevirisi yapılıyor.

yani demek ki pokemon Norveç içeriğinde var, ama hercules yok.
ya angelus'un dediği gibi yapacaksınız ya da tek tek bakacaksınız mecburen.

öncelikle teşekkürler
bu vesileyle doğru bildiğimiz yanlışları ve hiç bilmediğimiz konuları da tartışalım bence.

hatta mod'lar bi sür üstte tutsa ne güzel olur.

paylaştığın linkte deprem sırasında yapılacaklar görselinde masanın altına giren insan var. ben mesela, bunun çok yanlış olduğunu; doğrusunun masadan daha sağlam bir eşyanın (beyaz eşya) konsol vs'nin "yanına" ve diklemesine çömelerek değil; cenin pozisyonunda fakat tepsideki kol böreği gibi yatay şekilde kıvrınılması gerektiğini doğru biliyorum. net olan biri bizi aydınlatabilir mi lütfen?

ya da es geçilen başka konularla ilgili falan..

benden not; deprem çantası için kolay bozulmayacak gıdalara kuru hurma örneği aklıma geldi.

yine zır cahil olduğum bir konu da kolon meselesi. deprem anında "kirişler" yani kapı girişleri/geçişleri tehlikeli fakat what about kolonlar? yani yanına yamacına sığınacağımız koruyucu eşyalar kolon yanında belki.. onlar da tehlikeli mi yoksa tam tersi mi?

afad'in sitesinde

2.Enerji hatlarından, diğer binalardan, direklerden, ağaçlardan ve duvar diplerinden uzaklaşın

agaclarla ilgili ne sikinti var bilen varsa yazabilir mi? ben guvenli olacagini dusunmustum. kapimin onunde bir mandalina agaci var. binadan dusen parcalari fln da biraz tutmaz mi?

Ağaç devrilirse falan diye olabilir mi?

@jimjim, evet deprem aninda agaclar devrilebilir.

Modlara teşekkürler.

www.afad.gov.tr

Teşekkürler. Deprem çantası nerede durmalı? Yatağa yakın mı yoksa kapıya yakın mı?

hocam bizimki kapının karşısında duruyor dışarı çıkarken almak için ama allah korusun büyük bi şey olursa da düdük su gibi şeylerin de başucunda olması lazım.

Benim de naçizane bi önerim var; Bridgefy isminde bir program var, internet-gsm şebekesi kesik olsa bile bluetooth üzerinden iletişime imkan veriyor, işinize yarayabilir.

99 depremi baz alınarak yapılmış bir araştırma. Ne yapılması ve ne yapılmaması ile ilgili baya bilgi veriyor.

www.earthquakecountry.org

deprem çantasının kapının hemen yakınında olması lazım. mesela deprem anında mutfakta, salonda, banyoda olsanız çanta için odanıza gidip alıp kapıya ulaşmanız gerekecek. bu da vakit kaybı demek. belki de siz alana kadar çantanın üstüne bir şeyler devrilecek vs. o yüzden kapıya çok yakın, tek hamlede alıp çıkacağınız bir uzaklıkta olsun.

Masa altına girmek kişiyi tavandan sıva parçaları, raflardan şişe tabak vs düşmelerine karşı, hayat üçgeni oluşturmak yani çamaşır makinesi, karyola gibi sağlam bir objenin yanına yatmak ise kolon, kiriş, dolap benzeri büyük ağırlıklara karşı koruyacaktır. Kısaca biri sizi yaralanmaktan, diğeri ölümden korur.
Deprem çantasını yatak odasına değil, dış kapıya yakın bir yere koymalısınız. Çünkü evde bulunduğunuz zamanın büyük kısmını yatak odası dışında geçiriyorsunuz.
Evde varsa baret, bisiklet kaskı vs bir şey, açık alana çıkana kadar, kafanıza bir şey düşmesinden sizi korur.
Büyük depremde en çok sıkıntısı çekilen şeylerin başında kadın pedi ve çocuk bezi vardı. Çanta hazırlayanların göz önünde bulundurması gerek.

@jimjim @Mirket
jazzabel'in eklediği yazıda yaşam üçgeninden bahsetmiş. yanında durduğunuz o büyük ve ağır obje bina farklı şekilde eğilirse güçlü depremde hareket edip sizi duvarla arasında bırakıp ezebilir de diyor. ama mesela kanepe gibi bi şeyse güvenli de olabilir ama bunlar test edilmeli diye vurguluyor. fakat afad ve evrim ağacı yazısında çök kapan tutun tekniğinden bahsettiği ve yine bu yazıda da bunun daha güvenli olduğuna dair sunduğu nedenler ötekinden daha mantıklı geldiği için çök kapan tutun'un daha güvenli olduğunu düşünüyorum.

bu arada ana gönderiyi güncelliyorum kaynak geldikçe. diğer ipuçlarını da soru cevap olarak ekleyebilirim.

Merhaba. Yedek telefon denmiş de, nasıl kullanacağız onu? Hep içinde aktif tuttuğumuz bir sim kartı mı olsun? Yoksa bizim cihaz bozulursa sim kartını ona takıp kullanalım diye mi? İkincisi pek gerekli gelmedi, 1.sinde ise aylık fatura ödememiz gerekir

@karabasun
merhaba. elde şarjı uzun giden akılsız telefonlardan varsa yedek olabilir. bildiğim kadarıyla aynı hat için bikaç tane sim kart çıkartılabiliyor, yeni hatta gerek olmayabilir. bendeki eskilerin bataryaları öldüğü için powerbank aldım yedek telefon almak yerine.

(bu arada görmeyen varsa sözlükte seferberlik başlığı açılmış yukarı ekledim bina kontrolü başlığıyla beraber. seferberlik başlığında change.org kampanyasının linki de var, 132k kişi imzalamış. kamuoyu oluşturmak için çok değerli.)

Sevgili büyüğüm levent pekcan dedi ki "bu hayat üçgeni hafif duvarlı(alçıpan vs.) ve ahşap evler için geçerli. Bizdeki evlerde kullanılan tonlarca betonu olan duvarları tavanları kıçı kırık dolap bilmem ne taşımaz"
Bu üçgen konusu abd çıkışlıymış, onların evleri ile bizimkiler genelde farklı olduğu için bizde çok geçerli olamazmış.
Bilenlerden yorum alabiliriz bence.

bu söylediklerim söyleyeceklerim kendi görüşüm. çoğu da kendi yaşadığım tecrubeler ile sabittir, bahsettiklerim en kötü ihtimal dahilinde uzman kişilerden yardım alana kadar yapabileceğiniz şeylerdir.

ilk önce şunu demek isterim. her şey genel bir durumda. bir formasyon üye birim zemin diyim, berbat olabilir o bölgede ama o binayı zemine göre yaparsanız imalatçı da buna uyarsa sorun olmaz. şu an istanbulun en kötü yerleri kabacı avrupanın güneyi marmaraya bakan kısımları ise ve bunlar olması gibi yapıldıysa sıkıntı olmaz. nereler iyi mesela sancaktepe üstü beykoz arkası tavşantepe arkası gibi gibi buralarda sok buyuk granitler var. en sağlam kayaçlardandır. ama 5 km öteye gidiyorsunuz hem alüvyon vs vs. denizkumu olayı var mesela. şayet denizkumu kullanan kişi çok pahalı da olsa güzel şekilde arındırma yaptıysa denizkumu çok sağlam kırma testı sonuçlaır veriyor çunku sahil plaserlerinde bazalt gibi kireçtaşı gibi güzel malzemeler var. ne demek bu yüzdeyüz yıkılır ya da bu yüzdeyüz ayakta kalır diye bir şey yok. siz her türlü hazırlıklı olmak zorundasınız.

ilk olarak söylemek istediğim şey, deprem anında dışarı kaçmayın derim ben. sebebi ise merdivenler. bu merdivenler çok lanet bir şey. yapması da çok zor zor olduğu kadar sağlamlığı da en az olan imalat. bırak depremi herkes aynı anda üstüne çıksa zıplasa belki de aşağıya sahanlıkla beraber iner. normalde sakal bırakmak gerekirken epoksi yapılıyor falan fişman. neymiş deprem olurken merdiven kullanmıyoruz. yaşam üçgeninde korunmayı bekliyoruz.

2 en üst katlarda oturmak büyük avantaj. hele hele 4-5 katlı binalarda en üst katlar genelde sağlam kalıyor en alt katlar kötü şekilde eziliyor. ve en üst katlarda yaşam alanı kalıyor. nete bakın yıkılan binalara çoğunda en üst katlarda bi hayat belirtisi görürsünüz üstelik sizi buralardan çıkartmaları daha kolay olacaktır.

3. kağıt sıkıştırılamıyor arkadaşlar kolay kolay. eğer evinizde korunaklı bir şey yoksa yatağınızın bazanızın içini kiyafetlerinizle değil. kitaplarınızla ansiklopedilerinizle silme ağzına kadar doldurun. bu durum sizin ezilmenize engel olur. çok büyük koruma sağlar şanzınızı arttırır. depremde hemen korunma pozisyonu alıp bazanın yanına yatın. bazanızın yanında da gerekli temel ihtiyaçlarınızı bulundurun.

4. ve aklıma şu anlık gelen son bilgi. bu çok ilkel bilgidir tartışılır. meslek arkadaşlarımla da tartışıp daha da geliştirmeye açığım.
c30/35 betona 10'luk çivi girmez (priz almış betondan bahsediyorum) girmemesi gerekiyor sokamazsınız hatta c25'e de girmemeli.
biz şantiyede mesela 10 günlük c30/35 betona çivi girdiğinde hemen anlıyoruz hee diyoruz bu beton sıkıntılı. bi numune al arkadaşım. bakıyoruz ki değerler düşük. kırın abi.
evinizde en azından uzman kişiler gelip kontrol edene kadar sizin yapabileceğiniz bir şey var.
gidin nalburdan bi 10'luk çivi alın. bir yerden de beşe on parçası bulun. 30 cm 50 cm fark etmez. beşe ona 10'luk çiviyi çakın. çivi arka yüzeyden çıkmaya çok yakınken artık çakmayın. beşe onunuzu kolona yaslayan yapıştırın ve çakmaya öyle devam edin. şayet bu çivi o kolona 1/1.5 cm'den fazla girerse hele hele neredeyse hepsi girerse bu beton mukavemetini yitirmiştir. bunu birkaç yerine ve birkaç kolona deneyin. o çivinin normal şartlarda yamulup girmemesi gerekiyor. 10luk çivi c25 ve üstü priz almış betonlara girmemeli. giriyorsa durum çok ciddi. çok kaba çok ilkel bir sistemdir ama işe yarar. önbilgi verir. bunu yapıp bırakmayın uzmana gösterin. meslek arkadaşlarımla bu konuda konuşmaya da açığım eksiği gediği olan varsa yazabilir.

edit: sakın aa girmedi bu çok sağlamdir uzmana gerek yok demeyin. bu belirli aralıklar için geçerli, kötünün de kötüsünü bulmaya yarar.

edit2: söylediğim anlaşılmadı herhalde. beşe on demek kereste türü bunun 2. 3. 4 metrelik olanı var gerek yok 40 cm ya da 50 cm de olsa yeter. bu beşeonu alın kolona yaslayın ama kılıcına yaslamayın yanı en geniş olan yüzeyi kolona temas etsin. çiviyi beşeona çakmaya başlayın. çivinin ilerlemesi kereste içindeki hareketini tamamlayınca betona devam etmek isteyecek siz vurmaya devam edin. yani keresteyi kolonnun bir parçası olarak düşünün ve öyle çakın. daha basit nasıl anlatayım bilmiyorum. keresteyi kolona çivi ile tutturur gibi çakın. o çivi 1.5 cm fazla betona kolona girerse kötü durum.
betona doğrudan niye çakmıyoruz sorunun da 3 cevabı var?
1 eline vurma ihtimalini ortadan kaldırırsın
2 çivi sekip gözüne girmez
3 çivi sert yüzey görünce yamulur yanal eksendeki yamulmaları ise kereste tolere eder. kerestenin içindeki çivi nasıl yamulsun. kerestenin dışında kalan kısmı yamulur. yani çakmaya kolaylık sağlar. siz kereste üzerinden kolona çiviyi çakın.

Ben PTT’den almıştım alırken sanırım bi 50 lira mecburi yüklüyorlar ondan sonra ister kredi kartını bağlayıp aynı banka sisteminde olduğu gibi bakiye azaldıkça otomatik yüklüyorlar istersen kredi kartını bağlamayıp uygulamadan manuel olarak sen yüklüyorsun.

50 liranın hesabını yapıyorsan o arabayı satman daha mantıklı olur, arabalar kaç 50 lira masraflar çıkarıyor :/

alakasız olacak ama neden ogs kullanmıyorsunuz? ogs'de yükleme olmuyor. Hesabınızda paranızın olması yeterli. Yükleme yapmıyor kendisi. Olandan çekiyor

@roket adam

bu müthiş yorum için teşekkürler..
yarın ilk işim arabayı satışa çıkarmak olacak..
bundan sonraki işlerime de koşarak gider gelirim nedir yani..
HGS'yi sizin gibi dolu dolu kullanamadığım için çok pişmanım ayrıca :)

@silah taciri.. öneri için teşekkürler.. OGS'nin detaylarını araştırıcam..

ptt'den alabiliyorsunuz. 7,5 lira + 50 lira yükleme ile. otomatik ödeme yok. online ödeme de sadece pttavm üstünden mi ne oluyordu yanlış hatırlamıyorsam, işte ordan alınca da mecbur sanırım 3 lira komisyon ödemek gerekiyor. komisyonsuz yükleme için ptt'nin bankolarından işlem yapman lazım.

Konu ile alakalı hiçbir bilgim yok fakat bu 50 liralık alt limiti yanlış anlamış olabilir misiniz? Acaba 50'nin altına düşünce otomatikman yükleme değil de yüklenebilecek en düşük miktar 50 lira olabilir mi? Diyelim ki HGS bakiyen 4 TL. Yüklemek istediğinde minimum 50 TL yükleyince 55 TL olacak gibi.

hocam ogs artık vermiyorlar. ben ptt den hgs almıştım online yükleme yapmak için sürekli 1-2 tl komisyon alıyorlardı. gittim iptal ettirdim bankadan aldım. 25 tl olarak da limiti belirledim. yani bakiyem bitince 25 tl ekliyorlar üzerine. yani 24 tl ye düşünce üzerine 25 tl yüklemiyorlar. en azından akbank ta öyle.

@kraldan cok kralci OGS satışları hala devam etmekte, yanlış biliyorsun

iki çay kaşığı kahve çok çok az. french presin boyutuna göre kaç gr kahve koymanız gerektiğine internetten ulaşabilirsiniz.

Çay kaşığıyla atarsan olmaz.

@yonge and bloor

www.youtube.com

starbucks'a uydum :(

Hocam bi de kahveden kahveye değişiyor. Yani bunda böyle olduysa daha fazla kahve koyarak deneyin. Yarın öbür gün başka kahve alırsanız, kahve/su oranıyla oynayarak seveceğiniz bi ayarı bulmaya çalışın deneye deneye.

yandan bakınca göz kararı bir parmak kalınlığı kahve koymak gerekiyor..
3-4dk bekledikten sonra da filtreyi aşağı itebilirsiniz..
demleme için daha uzun beklerseniz kahve daha içerken soğumaya başlıyor..

strobist +1

onun sadece tadı değil rengi bile çay gibidir hocam n'aptın.

1 parmak yani o da 5-6 tatlı kaşığı kadar olur. daha az koymaman gerekir.

Hocam ölçü kurbanı olmuşsunuz. Amerikan sistemindeki çay kaşığı bizdekinden çok fazla. 2 çay kaşığı 10 gram yapar amerikan sisteminde. Ayrica starbucks 10gr kahveyi french presste 180 ml su icin tavsiye eder ki bu da standart küçük bir su bardagindan (200ml) dahi daha azdir.

Miktari arttir8n, süreyi uzatın. Sorun çözülecek.

2 çorba kaşığı yapınca sorun kalmaz.

Omega6'yı ne kadar az alırsan o kadar iyi, Omega3 al.

saglıklı yasıyorum instagram sayfasına bir göz atın.. bazı konserve ton balıkları goruyorum 40-60 değerinde değerleri var tamamen para tuzağı.. öyleyse hic almaya gerek yok gidiniz takviye alınız..

meşrutiyet sistemini istemeyen hatta meclis açıldığında en kısa sürede bahanelerle kapatan islamcı bi padişah. bi de atatürkün de bulunduğu hareket ordusu tarafından mağlup edilip zorla sürülen padişahtır diyebiliriz. o yüzden günümüzdeki malum tayfanın atatürkün karşısına konumlandırabileceği bir padişah olduğu için çok severler. ayrıca tam emin olmamakla beraber osmanlı tarihinde en çok toprak kaybı onun döneminde yaşanmıştır.

çevren abdülhamid'i övüyorsa bence o çevreyi değiştir. övülmesi gereken en son şey. ha eğer trt dizisi izlersen cihan padişahı olur birden bire. kim nerden, nasıl görmek isterse.

Mehmet Akif Ersoy kendisinden Yıldız'daki baykuş diye bahsederdi.
O dönemlerde yaşamadığımız için objektif bir yorum yapmak zor.Kendi döneminde yaklaşık 1,5m km2 toprak kaybı yaşanmıştır şuanki Türkiyenin 2 katı kadar.
İslamcı bir padişahtır.İstibdat dönemini yönetti nispeten dengeli bir politika izlemiştir.Gerisine yorum yapmak bana düşmez aslında kimseye düşmez çünkü tarihi konularda objektif olmak için o dönemin içinde bulunmak gerekir.

Son 3 osmanlı padişahı kardeştir Reşat, Vahdettin, Abdülhamid. Bunu Tr'nin 99%ı bilmez. Osmanlı'nın bayrağını devraldık diyenler var ya, kimi öne çıkaracak, bayrağı kimden devraldık diyecek? Reşatı mı? Vahdettin desen hiç olmaz? o yüzden Abdülhamid öne çıkartılıyor, onun üzerinden efsane yaratılmaya çalışılınıyor

Abdülhamid'in hiçbir özelliği yok hatta kaybedilen topraklar vs şeklinde bakarsan en başarısız padişah bile diyebiliriz ama pratikte olmasa da teoride son Osmanlı padişahı, o nedenle o janrın Mustafa Kemal'e ikamesi gibi görülüyor.

Çok yerilen tarihi figürleri övme modasının bir yansıması olarak geliyor bana. Ülkeyi anayasalı bir monarşiye dönüştürme, yani demokratikleştirme vaadiyle tahta geçip kendi ilan ettiği anayasayı 31 yıl boyunca askıya aldı. İfade özgürlüğünü sınırladı, istibdat boyunca herkes jurnalcilik faaliyetleri yüzünden paranoyağa bağladı. Buna mukabil birçok devlet kurumunun, okulun, sosyal hizmet kurumunun onun döneminde kurulmuş olması nedeniyle kendisinin çok hayırsever bir padişah olduğu ileri sürülüyor. Tabii ki bunda kendisinin en uzun süre tahtta kalan padişahlardan olmasının da etkisi var. Halk demokrasi isteriz diye isyan edince de "anayasa hiç yürürlükten kalkmamıştı ki..." diyerek anayasayı yeniden uygulamaya soktu. Yani "yanlış anlaşıldı". Şimdi kendisinin olumsuz tarafları göz ardı edilip sadece olumlu yanları cilalanarak Osmanlıcılık yapılıyor.

Bu arada istibdat dönemi hikayeleri çok eğlencelidir, bu konuda kitap okusanız hiç sıkılmazsınız. Bugünü çok anımsatıyor bana.

Var, eğer o tarihten sonra emeklilik koşulları ağırlaştıysa veya önümüzdeki yıllarda ağırlaşırsa bundan etkilenmez ve o başladığı tarihdeki koşullara göre emekli olur. Ama zaten emeklilik için gerekli prim günü sayısını dolduracak süre boyunca sgklı çalışma niyeti veya ihtimali yoksa o zaman önemi kalmıyor tabi.

Ben okul nedeniyle 99 öncesinde sigorta oldum, emeklilik için yaş eşiğim 60; benim yaşıtım olup 99 sonrası sigorta olan arkadaşlarımın emeklilik yaşı 63. Böyle avantajları var.

Normalde ~5 mg serbest testosteron salgılıyorsan bu antrenman günü en iyi ihtimalle 5,5 mg olur ki o da akut bir yükseliş olur kısa sürede eski haline döner, bununla birlikte saçı döken testosteron değil testosterondan üretilip hücre içinde androjenik etki gösteren dihidrotestosterondur. Yani testosteron zaten az salgılanırken ondan üretilen dihidrotestosteronun ekstra saç dökmeye etkisi olmaz antrenman yapıyorsun diye, seninki muhtemelen mevsim geçişi vs nedeniyle bir şeylerdir, hayatına normal şekilde devam et.

Spor yapmaman da, hareket etmemen de saç için iyi değil. Dihidrotestosteron @angelus'un dediği gibi. Bacak testosteron salınımını en fazla yapan bölge bildiğim kadarıyla. Bacak antremanlarını azaltıp devam etmen daha sağlıklı olur gibi geliyor. Dengeli bir şekilde hiçbir şeyi abartmadan.

Testosteron değil DHT'nin artması genetik yatkınlığınız varsa saçlarınızın dökülmesini hızlandırır evet. Öncelikle şu entryi okumanızı tavsiye ederim:

eksisozluk.com

Düzenli ağırlık kaldıranlarda DHT oranının %50 arttığı görülmüş araştırmalarda. Aynı zamanda kreatin kullanımı da benzer şekilde yükseltiyor. Entryde de yazıyor ancak söyleyeyim DHT saç döken bir şey değil ancak eğer genetik yatkınlığınız varsa yanlış şekilde çalıştığı için saçlarınızın dökülmesine sebep olmaya başlıyor.