İnsanlar mutlu ve güzel vakitler geçirmek için böyle günleri bahane ediyor sadece, çok da abartı değil.

abartmıyoruz. maksat yeşillik olsun. eğlenmeye bahane işte ne güzel.

angelus +1, sembolik önemi olan ve insanların sevdikleriyle bir araya gelip güzel vakit geçirmeye çalıştığı bir gün sadece. abartılı olan kısmı nedir, anlamıyorum. kutlayanlar da aralık ayının bitmesinin özel bir anlamı olmadığını biliyor, merak etmeyin.

geçen bir arkadaşın çocuğu oldu böyle sevinçli falan
dedim çok abartıyorsun sonuçta dünyadaki 7,53 milyar olaydan biri,
bir küfretti aboovvv

ya insanları rahat bırakında eglensinler. bir bahane.

@angelus +250
@sizofren06 +250

Burada olay herkesin başına aynısının gelmesi. Mesela herkes depremi hissettiği ve kimlik fark etmeksizin etkilendiği için herkes depremi konuştu. Oysaki trafik kazasında ölme riskimiz daha yüksek. Ama herkes trafikte değil, konuşulmuyor.
Örneğim kötüyse af diliyorum. Özetleyeyim:
Büyük olmasının sebebi herkesin aynı anda bir şeyi, (bir yılı bitirmek) başarması. Tek başımıza olduğumuz bir gezegende yaşasak umursamayız mesela. Ama iki kişi olsak, muhtemelen bir şeyleri farklı yaparız. Bu da böyle, gezegende birçok ulus bunu anlamlı ya da anlamsız olarak büyüttüğünde doğal olarak herkes yapmış olmak istiyor. Sonra dünyaca kutlanıyor. Amaç moda, amaç iletişim, amaç ''biz de sizin kadar insanız'' demek. Moda bunu sağlar.

abartan biz miyiz sadece? bi avrupa ülkelerini gör. abartılsın neden kafana takıyorsun ki.

Sizofren ve Angelus +1 demeye geldim. Kutlamak istemeyen kutlamaz da kutlayanlara karsi sürekli bir eleştiri içinde olmak da doğru değil. İnsanların hayatlarında o kadar kötü şey varken bırakalım da böyle günlerde bahaneleri de varken eğlenip mutlu olsunlar.

Kimsenin abarttığı yok ? Tatil günlerinde ne yapıyorsa farklı bir şey yapmıyor insanlar. İnstagramda herkes sahte takılıyor aydınlanmasını yasayan üniversite 2. Sinif öğrencisi tespiti bunlar.

Abartıyoruz tabi ki, abartmaya özel gün arıyoruz, şimdiden 2020 resmi tatili hesaplayan arkadaşım bile var herif bırak 2020 ye girmeyi şimdiden yılı bitirdi.

bence bu sene çok sönük, sen birde 2000'i hatırla, yada ne bileyim 1997'yi hatırla, çok değil 5 sene öncesini hatırla.

bu yıl başı için ise hissettiğim yeni bir ayı bitirdiğim ve bir yıla girdiğimin, biraz daha yaşlandığımı anladığım biraz daha mutsuz, sinirli biraz daha ruhsuz bir gün mesela, işten kaçmak için bir bahane etrafıma soruyorum onlarda benzer durumda, işte aslında yılbaşı kutlanılması demek bu hissiyattan kurtulmak biraz olsun ortama ısınmak demek aslında. dolayısı ile bence abartmıyoruz, abartamıyoruz, o seviyeye gelemedik, gelemeyeceğiz. başka şeyleri abartacağız ama.

O bende de var. Evet onun görevi hangi şartta olursa olsun bana o ürünü getirmek için maaş alıyor ama ister istemez vicdan yapıyorum ben. O durumlarda da fazlasıyla bahşiş veririm.

Hava kotu bile olsa acil ihtiyaclar icin siparis verilebilir bunun icin maas aliyor sonucta ama bahsisi de mutlaka verilmeli diye dusunuyorum.

Ben kuryelerin kötü hava şartlarında çalıştıkları için çok üzüldüklerini düşünmüyorum, kötü hava şartlarında biraz gecikme olunca kendilerine ayı gibi davranan müşterilerle karşılaşınca üzülüyorlardır muhtemelen. Birkaç gün önce böyle bir durumda hava şartları nedeniyle trafik vardı ondan geçiktik özür dilerim deyince ne önemi var hocam canın sağ olsun dedim adam mutluluktan boynuma sarılacaktı nerdeyse, artık nasıl tiplerle karşılaşıyorlar da nasıl muameleye maruz kalıp bu hale geliyorlar sen düşün, yağmurdur soğuktur çok etkilemiyordur bence anlayışsızlık kırıcı oluyor.

Onların işi bu ve bunu bilerek o işi kabul ediyorlar. Ona göre giyiniyorlar, hazırlık yapıyorlar. Bence kendinize dert etmeyin, fazla duygusal bakıyorsunuz olaya :)
Ayrıca kurye piyasası var, bunlar nazlı ve iyi paralara çalışan adamlar. Öyle asgari ücrete çalışanını bulmak mümkün değildir. En azından İstanbul'da durum bu.
Bir de hayatta kolay iş yok.
Hepimiz gerçekten çok zor şartlarda para kazanıyoruz.
Ya insanların, yöneticilerin, patronun ağız kokusunu çekiyoruz akşama kadar ya da hava koşulları ile, trafikle mücadele ediyoruz.
Ne bileyim hepimizin hayatında çeşitli zorluklar var.
Onların yaptığı işin zor tarafı da bu.
Başka birşey yok.

İşte bu yüzden kötü havalarda ve tatil günlerinde sipariş getiren olursa bahşişi kapıyor. Hem kendi vicdanımızı hem de onların moralini bir nebze de olsun düzeltiyor.

şöyle düşün o app olmasa ve sen olmasan adam işsiz kalacak.

Hiç bahşiş vermeyen bir tek ben miyim? Gerçi öğrenci olduğum için söz konusu olamaz ama ben de teşekkür edip hızlıca alıyorum paketi mahçup hissettiğim için. Mesleğini icra etmesinden ziyade herkesin bahşiş verme kültürü olması ve bir tek benim bahşiş vermiyor olma suçluluk duygusu mahcubiyete neden oluyor

glovo'nun hava kötüyken aldığı ekstra bir ücret var, o işime geliyor.
o yüzden genelde yemeksepeti'nden ya da restoranın kendisinden değil de, glovo'dan sipariş veriyorum hava kötüyken.

diğer yandan, çok duygusal bakmamak lazım muhtemelen.
insan üzülmeden edemiyor tabii, ama bu durumda her kış 2-3 ay çalışmamaları falan lazım.
onların çalışmaması restoranlara ve glovo tarzı uygulamalara da yansır.

hatta diğer yönden düşününce, asıl bu havalarda işe yarıyor bu uygulamalar.
hava güzelken herkes çıkıp alışverişini yapar istese.
ama bu havada "ya isteyeyim gitsin" demek daha kolay oluyor.

140 journos bu konuda belgesel çekmişti
youtu.be

zor şartlarda çalışıyorlar ama bu da onların ekmek teknesi
ben mutlaka bahşiş veriyorum

asansörsüz eski bina dolu semtte damacana kuryesi değilse o kadar da yazık değil arkadaşlar.

birincisi, adamın bir yeteneği özelliği olsa yapabileceği daha iyi bir iş bulur onu yapar. Siz paket siparişten vazgeçtiğinizde bu arkadaşlar uzun vadede işsiz kalır. merak edenler için yazayım çöpü yere atmazsak çöpçüler işsiz kalır diyen dayı ile akrabalığım yok.

ikincisi, aslında o kadar da eziyetli bir iş yapmıyorlar. Sipariş için sıraları var, 100 siparişi yüklenip sabahtan akşama paket gezdirmiyorlar, verilen 2-3 paketi yarım saat içinde teslim edip dönüyorlar. Pazarcı esnafı, ispark biletçisi, türlü seyyar satıcı, polis/asker ve belediye temizlikçileri çok daha fazla bu soğuğa yağmura maruz kalıyorlar, onlara kıyasla oldukça iyi durumdalar.

son olarak şunu yazayım, kaşar paketçiler bu soğuk işini avantaja çevirip daha çok bahşiş toplayacakları taktikler geliştiriyorlar ve iyi semtte iyi iş yapan bir paketçi çok güzel paralar kazanabiliyor.

üzülecek bir şey yok yani, rahat olun.

Adamın işi bu ve bu iş karşılığında maaşını alıyor. Bu şartları kabul ederek giriyor işe. O yüzden bahşiş vermeye karşıyım.

aşağı yukarı her kurye çıktığı iş başına ekstra para alıyor; sadece kuru maaş değil yani.

dün yürüyerek getirdi bir kurye,15 dakikalık yol. Yağmur da vardı, bir de kurye kadındı. baya üzüldüm, bahşiş versen dert, vermesen dert...bilsem sipariş vermezdim.

Bende arada vicdan yapıyorum ama uygulamayı kullanmasan kurye çalışmayacak. Adam işsiz kalacak veya işletme çalışmayacak. Onun yerine bahşiş olmasa bile geç getirdi diye kızmamak lazım diye düşünüyorum. Teşekkür etseniz güzel bir davranış.

Mutlaka bahşiş veririm kuryeye, normal zamanda 3-5 bozukluk ne varsa, ama yağmurlu ve zor hava şartlarında 10 liraya kadar çıkarım.

1 lira bile olsa bahşiş verin, her gittiği sipariş 1 lira verse seve seve yapar işini.

yağış olduğu zamanlar çok acil bir ihtiyaç değilse eğer sipariş vermiyorum. çok lazımsa yağmurun dinmesini bekliyorum ondan sonra veriyorum.

böyle durumlarda ben de üzülüyorum ama bahşiş veriyorum. "bahşiş vermiyorum" diyene saygım var, kimsenin cebindeki parayı yönetecek değilim ama "işini yapana bahşiş vermek saçma" zihniyetini anlamıyorum. arkadaşlar, dünya o kadar adil ve güzel bir yer değil maalesef. maaş veriyorlar da az veriyorlar işte. adam belki günde 10 saat trafiğin içinde sürekli baskı altında motor kullanıyor, günde üç tane hata yapsa belki 10 saatini boşuna çalışmış olacak. gün içinde hem trafikte hem de gittikleri yerlerde bir sürü aptal saptal tiple karşılaşıyorlar, sürekli azar işitiyorlar. klasik tabirle "herkes 1 lira verse" bu insanlar maruz kaldıkları terbiyesizliğe karşı en azından daha fazla kazanç elde etmiş, hiç değilse "bunca boka püsüre katlanıyoruz ama hiç değilse elimize güzel para geçiyor" demiş olurlar.

"eee madenciler de zor şartlarda çalışıyor, onlara da bahşiş verelim!1!!" diyorlar böyle deyince... dünyadaki her şeyi, tüm kötü koşulları tek başınıza bir anda değiştiremeyebilirsiniz. bu yüzden yapabileceklerinizden geri durmak zorunda mısınız? evet siz devrim yapmayacaksınız, evet sizin bahşişleriniz dünya kuryelerinin hayatını güzelleştirmeyecek ama tek bir insan için dahi adım atmış olmak, atmamaya kıyasla daha güzel değil mi?

o yüzden ben kendi gtünde donu olmayan bir öğrenci olmama rağmen son 20 liramla 15 liralık sipariş veriyorsam dahi 1-2 lira bahşiş vermeye çalışıyorum, "siparişin üstüne 2 lira daha ekleyemeyeceksen sipariş verecek paran yoktur, dışarıdan söyleme o zaman" diye düşünüyorum. "ayranı yok içmeye, atla gider sçmaya" durumu biraz ama olsun, hiç gocunmuyorum şahsen, kendi adıma doğru olanı yaptığıma inanıyorum.

neyse, çok gaza geldim, bu konu üzerine manifesto yazmanın lüzumu yok, uzatmayayım. kısacası o kuryeler siz sipariş vermeseniz başka yere gidecekler, maalesef yapılacak fazla bir şey yok. angelus'un da değindiği üzere kendilerine iyi davranarak, saygı göstererek, küçük de bir bahşiş vererek sanırım imkân ölçüsünde en iyisini yapmış oluruz.

"bunlar vicdan rahatlatmaya yönelik ucuz hareketler" diyen varsa da kalksın devrimini yapsın o zaman, arkasından yürümeyen şerefsizdir.

yazık değil. sadece sen onlara insan gibi davran aşağılama. adamın işi o. bahşiş konusundada biraz cimriyimdir :)

kötü hissetmenize gerek yok çünkü bu onların işi. bazı şirketler sipariş başına prim de veriyor merak etmeyin. eğer içiniz rahat etmeyecekse bahşiş verebilirsiniz.

Dilenciye para vermem ama her gelen kuryeye 5 lira fix bahşiş verir ayağına sağlık derim. ben de kendimi kötü hissediyorum bazen. ne yapalım hayat böyle işte.

Oyununu oynayanlar konuya daha çok hakim sanırım. Yani "Bu niye böyle oldu peki" diye sorunca dizide olmayan bir olaylar silsilesini anlatabiliyorlar o zaman anlaşılır oluyor.

yalnız değilsin

Yennefer 50 yılda özgüvenli, "yakarım yıkarım, güç için her şeyi feda ederim" moduna girdi. dizide uzun zaman aralıkları var. onları kaçırmışsın. Mesela başta ozan barda yuhalanırken sonra sarayda baş çalgıcı olarak sahenye çıkıyor. Bunlar arasında da uzun süreçler var.

seyler.eksisozluk.com bu yardımcı olur.

forum.donanimhaber.com

Apple'ın sitesinde yetkili satıcı olarak geçiyormuş, bir kontrol edin.
Mağazalarına gidip alışveriş de yapmışlar insanlar, güvenilir sanırım.

Firma Apple'ın kendi sitesinde yetkili satıcı olarak gözüküyor, bence bi sıkıntısı yoktur.

aldım sorun çıkmadı. adamlar yetkili satıcı.

blutv behzat ç.'nin son sezonunu dediğin şekilde her hafta yeni bölüm olarak yayınladı zaten ama evet netflix tüm sezon şeklinde yayınlıyor dizileri. dizi kelimesinin anlamına bakınca tezatılık yaratan bir durum yok. sıra sıra bölümler işte, dizi. her hafta yayınlanmak diye bir şart yok. her gün yeni bölümü çıkan dizi de var mesela. yayınlanma frekansıyla alakalı bir durum değil yani "dizi" olması. tek parça olunca adı film oluyor.

tüm sezon tek seferde yayınlanınca da istediğin yerde başla bitir bir engel yok. kaldığın yerden devam ediyorsun zaten.

Türk dizilerine alışık olmaktan kaynaklı sanırım bu kafa karışıklığı.

Dizilerin bölümleri, bir kitabın bölümleri gibidir. Bir hikaye vardır, bunu küçük parçalara bölerek izleyici/okuyucuya aktarılır iki türde de. Eğer anlattığın hikaye kompleks ve uzun olacaksa bu yol her zaman daha mantıklıdır. Çünkü klasik giriş-gelişme-sonuç mantığında bir bütün olarak olguyu anlatmak çok zordur.

Bölümler aslında diziyi yapan ekibin (yazar, yönetmen vs) senin için hikayeyi böldükleri ve hikayeyi sindirimeyi kolaylaştırdıkları küçük parçalardır. Bir bütün hikaye anlatıyorsan atıyorum 10 saatlik dediğin gibi film olarak yayınlandı, izleyicilerin her biri farklı bir noktada bırakacaktır. Bu çeşitli dezavantajlara yol açabilir. önemli bir noktadan hemen önce bırakmış olabilir, merak unsurunu ana hikaye sanıp izleyici bırakabilir, öyle saçma bir noktada bırakır ki izleyici devam etmez izlemeye ama sırf kendi hatası yüzünden hevesi kaçar vs. Her bir bölümün kendi içinde giriş gelişme ve sonucu vardır ana hikayeye ek olarak. Bu sayede daha düzenli bir örüntü olur. Bu sayede yapan insanlar senin izleme deneyiminle benim izleme deneyimimin olabildiğince yakın olmasını sağlıyor. Dışarıdan göründüğünün aksine bu işlerin bir matematiği vardır ve her bir izleyici bu matematiğin çökmesi için karıştırıcı değişken rolü oynar.

Aslında netflix gibi platformlar senin isyanın olan şeyin tam tersini yapıyor. Sen bölünmeyi kendi tercih hakkın elinden alınmış gibi hissediyorsun, fakat 10 bölümü bir arada yüklemek sana bir tercih hakkı sunuyor. En büyük parça dizinin sezonu, en küçük parça dizinin bölümü olarak düşünürsek, dizi bölümlerini bir araya getirerek orta seviye parçalar yaratmana imkan tanıyor. Ana hikayenin temposuna göre dizi bölümlerini toptan yada sırayla izleme şansın oluyor. Eskiden insanlar bu hakka sahip olmak için dizinin sezonunun bitmesini beklerdi ki bu sayede parçalara bölelim. Hatta çevremde sırf bu yüzden final yapmamış diziyi izlemeyen insanlar vardı.

Dizi ardıl olarak gösterilen yayınlar işte, bunu ister her hafta yaparlar ister her gün yaparlar ister yılda bir kere yaparlar, zamanında diziyi yayınlayan kanallar izleyiciyi kendisine bağlamak için bu şekilde bir strateji geliştirmişler böyle yayınlamışlar o da konvansiyonel hale gelmiş, böyle olmuş diye de bunun illa bu şekilde olacağı anlamına gelmez, senin gibi heyecanla beklemek için de bir seçenek sunuyor beklemek istemeyen için de bir seçenek sunuyor, bu yayınlar klasik tv mantığıyla çalışmadığı için sistem olarak ilgi çekici bir hale geliyor bu şejilde. Ha 10 saati komple tek parça halde yayınlansın diyorsan o da dizi olmaz zaten dediğin gibi film olur, kimse de oturup 10 saat film izlemez sanırım.

"Dizi dediğinin her haftada bir bölümü yayınlanır" tanımı doğru değil bence. Dizinin 10 bölümünü tek seferde yayınlayınca film de olmaz. Her bölümün kendi içinde bir girişi, gelişmesi ve sonucu var. Filmdeki sonuçtan farklı olarak dizideki sonuç net değil sadece. Ama her bölümün farklı dinamikleri oluyor. Yani 3 saatlik filmi yarımşar saatten 6 bölümlük dizi gibi haftada bir izlesen ne anlarsın o filmden ona bakmak lazım. İkisi farklı şeyler.

Netflix'in bir sezonu bütünüyle yayınlama politikasını anlamlı buluyorum. Netflix yapımları kalite olarak bir HBO kadar olmadığı için bu yapımları haftada bir bölüm olarak yayınlarlarsa çok seyirci kaybederler. Ancak bu haliyle seyirci vasat üstü bir yapım için 'sabretmek' zorunda kalmadığı için bir çırpıda diziyi izleyip bitirebiliyor.

2 hafta önceden alıcan. yoksa en arkalar kalıyor genelde.

dt'de 15 gun sonranin oyunlari icin bilet aciliyor. giselerde saat 10:00'da internette 10:10'da aciliyor. iyi oyunlar icin genelde 10dk icinde bilet tukeniyor. cunku insanlar gisede sira oluyor. iyi oyuna bilet icin saat 10:00dan once gisede olman lazim.

Devlet tiyatrolarinin biletleri oyle maalesef. Her gun, on uc gun sonrasının bileti satisa cikiyor. 10 da giselerden 10u10 gece de internetten. O saatte girip almaya calisacaksin ya da gisede siraya gireceksin sabahtan. Garip ama senelerdir boyle sacma sapan ilerliyor.
Oyun gunu oyunun oldugu yerlerde tuhaf tiplerin bi dunya bileti oluyor, orda satiyor.

Ben internetten, özellikle DT için, bilet alabildiğimi hiç hatırlamıyorum hep gişeden aldım, internetten bilet alabilmek biraz mucize gibi bir şey.

takip edeceksin o kadar. gayet de internetten iyi yerden alınıyor. en fazla 1 2 hype olmuş oyuna gişeden almak zorunda kaldım.

hatta bilet bulamayınca oyun saati gidip bilet alıp girdiğim de oldu çok. gerçi son 2 deneyişimde denk gelmedi ama..

takip et önceden al. illa gişeye gerek yok.

biletin satışa çıktığı gün ve saate alarm kuruyorum. hatta beş dakika öncesine. bilgisayarı açıp, sayfaya girmek falan derken, tam zamanında girmiş oluyorum. buna rağmen ön sıralar doluyor ben tıklayıncaya kadar.

devlet tiyatroları uygun fiyata oyun izleyebileceğiniz ender yerlerden. elbette talibi çok oluyor. güzel oyun izleyecekseniz, tek yol bu.
hatta gişelerin önüne o saatte yığılıyor insanlar, internete geç düşüyor diye.

Devlet tiyatrolariysa cok normal. Hep boyle. Bilmedigkn su var, satisa ciktigi an atlayacaksin. Herkes oyle yapiyor. Ozellikle sevilen oyunlar icin pusuya yatmazsan imkansiz.

Primsiz sabit ücreti olabilir ama öyle de az tabii.

bi arkadasin kardesi yeni disci oldu. gecen o da diyordu 3bon veriyorlar diye. sasirmistim baya.

Bir arkadaşım 3 bin + prim şeklinde anlaştı, ilk ay toplam 12 bin almıştı, it gibi çalışıyor ama.

iradeni kullan bence. uzman degilim ama cok kilolu degilsin.

Kilo veremiyorsan neden veremiyorsun onun temeline inmen lazım, yani boğazına mı sahip çıkamıyorsun yoksa metabolik bir sıkıntın mı var, bunu öğrenmen lazım, zira boğazına sahip olamıyorsan ameliyat olsan da yine kilo alırsın, tiroid gibi bir sıkıntın varsa yine kilo alacaksın ya da tüp mide olmak kolayına geliyordur, yine kilo alırsın. Kısaca tüp mide ameliyatı olup da kilosunu koruyan hasta oranı çok az, çünkü ana nedenleri çözemiyorlar.

İkincisi, 100 kiloyla ameliyat olmak gerçekten çok anlamsız, eğer (varsa) asıl sıkıntılarını çözersen ortalama 1 seneden çok rahat sağlıklı bir kiloya inersin.

Üçüncüsü, evet baya riskli bir ameliyat.

ben oldum 2 yıl önce. laylaylom girdim çıktım hiçbir sıkıntım olmadı. halen de hiçbir problemim yok fakaaat ben diyet yapıp kilo vermeyi başaran biriyim. sorunum bunu koruyamamak oldu çünkü verdiğin kiloyu mutlaka fazlasıyla geri alıyorsun; vücut buna çok yatkın oluyor. 2 defa 25er kilo verdim. sibel can gibi al ver al ver ekonomiye can ver şeklinde. sonunda 95 kilo olunca gittim özelde ameliyat oldum. doktorun ilk sorduğu şey diyeti deneyip denemediğim çünkü diyetle zayıflayamıyorsam ya başka bir rahatsızlığım vardır ya da diyeti beceremiyorumdur. bu gibi durumlarda ameliyat kabul edilmiyor.

ameliyat olunca kendiliğinden zayıflamıyorsun yani yine diyet yapıyorsun ama diyet daha kolay oluyor çünkü karnın hemen doyuyor. fakat önemli olan bi 6 ay geçtikten, miden iyileşip azıcık büyüdükten sonra o gırtlağa tekrar hakim olabilmek.

riskli bir ameliyat. ben oldum. pişmanım şuanda çünkü üç yıl sonra absürd bir komplikasyon çıktı. fakat ilk iki yıl iyiki olmuşum diye düşünüyordum, olduğunu bildiğim insanlar da çok çok mutluydular.

birincisi kilo gerçekten hayatında büyük bir problem mi yoksa başka şeyler yüzünden mi kiloya takılıyorsun bunu anlamalısın. kendi adıma ikinci kategoriye girdiğimi geç farkettim.

ikincisi, olmaya karar verirsen mutlaka çok çok iyi bir doktor araştırması yapmalısın. ortalık şaklaban kaynadığı gibi, yetenekli bilgili unvanlı ama paragöz cerrahlarla da dolu.

üçüncüsü, her şeyin iyi gitme ihtimaline göre değil en kötü gitme ihtimaline göre hazırlık yap. ben ameliyat sonrası kanama geçirmişim (o kısımları hatırlamıyorum) sevdiklerim ailem vesaire bayağı travma geçirdiydi, ölecek gibiymişim betim benzim atmış filan.

kendi adıma zaman makinem olsa kendimle konuşur kararımdan caydırırdım. çünkü temel problemi çözemediğim gibi, yemek gibi çok keyif aldığım bir kaçış yolundan da oldum.

Canli tanidigim 4 kişi oldu bu ameliyati ikisi normale döndü birisi mide tepki verdi aylardir hastanede komple midedi alinacak birisi maalesef öldü risk büyük derim.

Hepsi senin dediklerini diyordu diyet olmuyo falan diyordu

100 kilo bir sey degil, disini siksan 85e dusersin aradaki fark acaip fark yaratir sende. sonra zaten ufak ugmfak verirsin. ameliyat falan ne gerek var.

eger ankadaradaysaniz parayi buna harcayacaginiza guven hastanesinde bir diyetisyen var psikologla beraber calisan ona gitmenizi oneririm. herkesin bahsettigi yemekle olan dengesiz iliskiyi duzenleme, beslenme konusunda bilgilenme acisindan cok fark yaratiyor, daha once nasil ve kimin rehberliginde diyet yaptiniz bilmiyorum ama iyi bir diyetisyen ve koordine oldugu bir terapist cok farkli bir deneyim, kesinlikle deneyin derim. ozellikle altta yatan fizyolojik bir sebep varsa bunu bulmakta da guven hasanesi cok iyi, ozellikle endokrin bolumu cok basarili. bu olasiligi denemeden boyle buyuk bir risk almazdim ben. bu arada kendi kendinize yaptiginiz diyetleri ben yaptim diye kabul etmeyin, onlar bir anlam ifade etmiyor cogu insan icin.

100 kilo aslında fazla değil benim boyum 172, tartıda 94 kilo gördüm :) bazen sırf yemek yemek için yedim. Tatlı tuzlu ne varsa eşimde pis boğazlık var o kilo almıyor ama ben alıyordum.

Sonra farkettim ki aynada kendime bakmıyorum fotoğraflarda iğrenç çıkıyorum. Karar verdim tüm beslenme düzeninin değiştirmeye şuan 78 kiloyum hala spor yapıyorum ve mutluyum. Tüp mide ameliyatı olsan bile beslenme alışkanlıklarını ve düşünceni değiştirmeden yine kilo alırsın.

Ameliyat olma, ben 5 ayda 16 kilo verdim kendine inanıyorsan yaparsın. Bu süreçte online pt ve diyetisyen desteği aldım. Baktım ben onlardan daha bilgiliyim kendi programımı oluşturdum. Öğlen evden getirdiğim yemeği yiyorum. Görenler ne kadar fit olmuşsun dedikçe daha gaza geldim. 6 kilo daha verecem. Vücuduna eziyet etme sonuçta Ameliyat.

K100 çok değil. Bir çok kişi de o kiloda o bmi için ameliyat yapmayacaktır.

Diyet diye bakmayın. Sözlükte intermittent fasting i okuyun. Deneyin.
Ameliyat ciddi riskleri olan ve sonrasında da zaten yine diyet yapmaya mecbur kalacağınız bir çözüm.

ilginç bu arada, bana da baya mesaj geldi. Duyuru şüşkoları dayanışma ve yardımlaşma zirvesi olsa olurmuş yani.

hayatı boyunca kilo sorunuyla uğraşmış 4 yıllık tüp mideli olarak ben hiç pişman olmadım. merdiven altı bir yerde de olmadım bu ameliyatı; kredi falan çektim tam teşekküllü bir hastanede, güvenilir bir doktora oldum. tek pişmanlığım, beslenme düzenini hala oturtamamış olmak. bunun sonucu da bu yıl geri kilo almaya başlamak oldu maalesef...

aslında çok uzun değil 3 ay sıkı diyetle istediğin seviyeye gelirsin.

başta 20-25 gün sabretsen kiloların nasıl gittiğini görsen sonrasında başkası istese de bozmazsın o diyeti.

diyet işini düzgün bir doktora gidip çok sıkı şekilde tutmak lazım. verdiği listede 10 badem yazıyorsa tam 10 tane yiyecek şekilde ne az ne fazla.

liste dışında hiç bir şey yememek vsvs

yeme bozukluklarının ardında büyük olasılıkla psikolojik sebepler yatıyor. öncelikle bir psikolojik yardım almak ve diyeti bu şekilde sürdürmek faydalı olabilir. iradeyi zorlamak ve sürekli başarısız olmak. aynı şeyleri deneyerek farklı sonuçlar ümid etmek bir süre sonra sizin için yorucu olacaktır.

Dubayla aranda yarım metre mesafe bırak, arabanın arka camındaki kelebekten yandaki dubayı gör, o noktada tam sağ yap girersin. Baktın girmiyorsun dubadaki referans noktasını değiştirerek tekrar dene deneye yanıla o noktayı bulursun. Bu tekniği zaten bir tek sınavda kullanırsın onun dışında böyle geri park yapmazsın.

her aracin donus çapi farkli oluyor. özellikle küçük arabalar ile büyük arabalar arasında çok fark ediyor. büyük araclarin dönüs capi da büyük oluyor.

o park yöntemleri sınavı kolay geç diye yapılan şeyler(ki ben destekliyorum, hatta sözlüğe bi entry yazıp küfür yemişliğim var bu konuda :d). Normalde parkla ilgili farklı yöntemler var, youtube'dan bakarsan değişik canlandırmaları görebilirsin.

Her arabanın aks aralığı, ön tekerlek ile ön tampon, arka tekerlek ile arka tampon arasındaki mesafesi eşit değil. Her arabada arabanın boyut ve şekline göre park pratiği yaparsın.

Her araç birbirinden farklı iken nasıl tek yöntem olsun ki?

-arkasına park edilecek aracın yanına arkası aynı hizada şekilde durulur
-direksiyon tam çevrilir.
-park edilen yönün aksindeki yan aynadan arkadaki aracın park edilen yöndeki farı görülene kadar geri geri gelinir.
-Sonra direksiyon normal pozisyona getirlir.
-Aracın aynası, öndeki arabanın arka farını kapattıktan sonra direksiyon ters yöne tam çevrilir.
m.youtube.com

Sen abonelik işlemlerini özelleştirip gizlemediysen görür.

evet ve hayır.

daha fazla ağırlık kaldırabilmek her zaman daha fazla kas lifine sahip olmak anlamına gelmez yeni başlayanlarda ilk haftalarda inanılmaz bir ağırlık artışı olur. bunun sebebi kullanılmayan kas liflerinin sinirsel aktivasyonu.

hormonal durumlar, kreatin gibi supplementler, gliokojen depolarının doluluk oranı ve hatta hidrasyon, kafein dahi kaldırma kapasiteni etkiler.

ağrılık kaybettin yağ olabilir, su da olabilir. düne göre aynı ağırlıkları kaldırıyorsun yukarda saydığım nedenler olabilir.

ama pratikte haftada 2 defa bile olsa düzenli spor yapıyor kasları uyarıyorsan ve inanılmaz kötü beslenmiyorsan, bir sağlık sorunun yoksa kas kaybetmen için bir neden de yok.

Kaldırılan ağırlık miktarının kaslarla bir ilgisi yok, yani var da çok yok, ana etken kaslar değil yani sinir sistemi. Yağ oranın düştüğü halde aynı ağırlıkları kaldırabiliyorsan bu sinir sisteminin o ağırlıklara direnç gösterecek şekilde güçlendiği anlamına gelir. Kas kaybı yaşayıp yaşamadığını ölçümlerle anlarsın. Mesela 2 kilo kas kaybetsen bile sinir sistemin güçlüyse yine aynı ağırlıkları kaldırabilirsin. Bu genel bir süreç tabii. Onun dışında günlük performanslarda orpheus'un dediği gibi glikojenlerin durumu psikolojik etkenler su kıl yün detayları da etkili oluyor.

Yani detay vermek gerekirse 1 ayda 2-3 kilo verdim. Bu aralar motivasyonum düşük ve karbonhidrat alımımı azalttım eskiye göre

Ortada bir sıkıntı varmış gibi gözükmüyor, aynı ağırlıkları kaldırabiliyorsan doğru yoldasın demektir fakat karbonhidratı düşük alıyorsan proteini normalden %50 oranında yüksek alman olası kas kayıplarını tolere edebilir.

degildi

Baska filmle karistiriyorsundur belki, ben craig oynayacakti diye hatırlıyorum.

Bir dahakine zenci trans yaparlar zaten, telafi etmis olurlar:)

Craig oynayacak ama filmin sonunda bayrağı devredecek deniliyordu. galiba yalan oldu o mesele.

Bizim medyada Lashana Lynch için öyle bir söylenti çıktı ama çeviri hatası falan oldu sanırım, kadın filimin oyuncusu ama Bond olarak değil tabii.

Daniel Craig'in son Bond filmi olacak bu. Ayrıca kadın değilde siyahi olacak diye duydum bende. asdfghjkl.

siyahi olarak idris elba olacaktı ama kabul etmemişti james bond rolünü en son

Çok eskiden grange ve ahmet ümit okuyordum ve beğeniyordum ben de sizin gibi. Sonradan polisiye gerilimden uzaklaştım ama uzun bir aradan sonra Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabını okudum ve size de öneririm. Grange tarzından çok uzak ama kendi türünde başarılı bir kitap nacizane görüşüm.

Celil Oker'in Remzi Ünal serisi iyi bir polisiyedir.

2 : How to get away with murder ve Suits deneyebilirsiniz dizi olarak.

Grangé ve polisiyeciyim ben de. Netflix'te yok ama senin aradığın şey kesinlikle Person of Interest diyip çekiliyorum. Ama poi'yi polisiye olarak düşünmeyin, ileride hikaye tamamlanıyor başka bir olaya dönüşüyor. Zaten Nolan dizisi, pişman olmazsınız.

Netflix'te yok ama Criminal Minds

türkiyede kimse polisiye yazmiyor iken celil oker yaziyordu, o sebeple onu es geçmeniz ayip olur.

alper canigüz ve murat menteş'in yazdiklari daha çok polisiyenin parodisi. eglenceli avantür seviyorsaniz okuyabilirsiniz.

ingilizlerin yaptigi her türlü polisiyeyi öneririm, yakin zamanda river'i seyrettim begendim, criminal serisinin ingiliz ve alman ayagi iyiydi. bletchley circle var, feminist detektif isteyenlere. bir de netflix'te olmayan father brown var, chesterton klasiğidir, golden age detective seviyorsaniz onu da begenirsiniz, torrentte var bölümler. bir de life on mars var torrenten indirebilecegin, amerikan versiyonu cok kötü, ingiliz versiyonu iyidir.

kullanabilirsiniz.
önemli olan hayvanın çantada ve toplu taşıma gürültüsünde strese girmemesi.

Neyse ki pek sevdi çantasını. Teşekkür ederim

rica ederim.

bir de, yolculuk sırasında ne çok fazla su içirin, ne susuz bırakın.
normalden daha çok susayabilir çanta içinde.
ama çok su içirirseniz ve toplu taşıma sallantısına alışık değilse kusabilir de.
yani 1-2 saatlik yolunuz olacaksa 1-2 kere çok fazla olmamak kaydıyla su içirmeniz iyi olabilir, onu ihmal etmeyin.

www.iett.istanbul

Araçlarda aşağıdaki kriterlere uyan hayvanlar ile yolculuk yapmak mümkündür:

Görme engellilere refakat eden kılavuz köpekler,

Kafeste taşınmak koşulu ile küçük kafes hayvanları.

Herhangi bir şekilde serbest kaldığında diğer yolculara zarar verebilecek yırtıcı, zehirli hayvanlar, sürüngen türleri ve av hayvanı olarak kullanılabilecek kuş türleri bu kapsam dışında kalmaktadır ve sisteme kabul edilmemektedir.

Kafese sığmayacak büyüklükteki köpekler ile yolculuk edilememektedir.

Boyun tasması olması ve kucakta taşınması şartıyla süs köpekleri kabul edilmektedir (Araç içerisindeki yoğunluğa göre şoför personel kafesle yolculuk edilmesini talep edebilir)

Çok teşekkür ederim. Gayet açıklayıcı oldu

Şimdi ev Ankara'da ve eski, kötü bir semtte, merkezden uzakta ve 175 bin lira, bence ucuz değil normal.

Bana da ucuz geldi sebebini anlamadım. Mesela gölbaşında yeni evler 800 bin eski evler 400 binden yüksek ki Gölbaşı aman aman merkezi değil ve elit değil evlerde klasik Türkiye müteahhit Evleri aman aman lüks yok. Kıyas açısından yazdım

bu ayardaki evler istanbul'da da bu fiyat.

3+1 ve 175bine istanbulun neresinde var?

evler eski, muhit de çok gelişmemiş bir yer olunca, fiyatlar normal bence.

3+1i geçen sene 115'e sattık etimesgutta. 70 bine bile vardı satanlar zorda kalsan yaşarsın yani. kriz zamanı millet çok düşüğe sattı evleri. güneş görmüyor kotta falan ama zor durumda kalsan yaşanır yani.

@sutlu nescafe
tuzla, maltepe, esenyurt, silivri, sancaktepe, pendik

yine de çok ucuz değil mi? ankara'yı pek bilmiyorum da merkeze 2 saat değilse, polisin giremediği bir mahalle değilse yaşanır sanki. fiyat/performans olarak iyi gibi geldi.

şehrin içinde o kadar çok boş konut var ki fiyatlar bazı noktalarda taban durumda sebepleri:

1. yeni evler tasarım olarak daha ferah, tabi tesisat yeni yalıtım var. konut projesi olanlarda faizler bazen %0
2. bu evlerin bazıları çok yokuş noktalarda.
3. bazılari ise hem yalıtımsız hem de cephe olarak çok kötü. örneğin
4. bazıları rakım olarak çok yüksek.
5. bazıları toplu taşımaya uzak.
6. bir de yeni evlerde genelde kapali garaj ve asansör bu da tercih sebebi.
7. bu tarz ucuz evlerde bir diğer sorunda alınca satmak problem. yani alınca oturmanız lazım. ya da kiraya vereceksiniz ki o da zor. konutun arzının talepten fazla olması fiyatlar aşağında olmasına neden oluyor.

Birkaç bin liralık medikal diş beyazlatma işlemleri bile birkaç senelik beyazlık sağlıyor, sonra ufaktan eskiye dönmeye başlıyor, hele kahve falan bağımlısıysan süre daha da kısalabiliyor, bu tip dandik ürünlerin ne kadar bir etkisinin olacağını, ya da müspet bir etkisinin olup olmayacağına oradan sen karar ver.

Sigara içenlere özel diş macunlarından alın. Ben sigara içmiyorum ama kahve tüketiyorum epey. İpana Anti-Tobacco kullanıyorum bu ara ve memnunum. Dişlerimde lekelenme yok çok şükür.

hindistan cevizi yağıyla oil pulling öneririm. çileği ikiye doğrayıp yarısını karbonata batırarak dişlerinizi temizleyin. limonla karbonat karışımı da yapabilirsiniz ama diş eti hassasiyetiniz varsa önermem.

gratiste splat isimli diş macunu var, aslında kahve çay lekesi için olanını alacaktım son an vazgeçtim aktif karbonlusu varmış onu aldım. memnunum, 15 lira bi şey ama 10 liralık alışverişte sanırım. deneyebilirsin.

var, daha çok rus'lar kaybolmuş

Sovyet Rusya zamanında Gagarin yörüngeye çıkana kadar pek çok deneme yapıldı kayıt altına alınmayan ya da açıklanmayan, o arada olmuştur muhtemelen.

Var tabii ki. Kadin da var hatta Rus o da.

yok.

3 kisi öldü sadece ama geri getirildi dünyaya.

gizli sakli bir denemede olduysa olmustur ama sanmiyorum, gizli kapakli tüm seyler zaten sevyetler yikilirken ortaya cikti.

kisaca %99,99 olmadi.

Bir yerde eski bir rus yetkilinin, Yuri ile ilgili "uzaya ilk çıkan insan o değil, ilk dönebilen o" tarzı bir açıklamasını okumuştum.

verirler. neden vermesinler zaten..

yapman gereken özel bir şey de yok.

Ehliyetin 1 seneden eskiyse kiralarsın, bir de 21 yaş sınırı vardı sanırım. Tabii kurumsal firmalar için.

Otomatik araç kullanımı hakkında tavsiye istiyorsanız, sol ayağınızı pedalın yakınına koymayın. En solda ayağınızı koyabileceginiz bir yer var, oraya dayayin ve oradan kaldırmayın o kadar. 5. Dakikada tüm deneyimi yaşamış olursunuz.

Sol ayagi koltugun yanina sikistirmak alisana kadar ise yariyor. Kiralama icin yas siniri var ama pahali olan sigortayi alip da uzerine biraz daha fazla odeme yapinca genclere de veriyorlar arac.

moov kiralayin ucuza gelir

Bir tavsiye de benden, uygulamadım da uygulatmadım da ama duydum ve bence işe yarar.

Sol ayağınızı katlayıp koltuğa poponuzun altına koyup oturun, köy muhtarı gibi. Böylece istemsizce sol ayağın debryaja basmak isteyip de frene basmasına engel olursunuz.

Ayakkabıyı çıkarın tabi ki.

İçinde üç ayrı bölüm var.

MA'ria olabilir belki.

www.wikizeroo.org

twelve stars of mary

(bkz: ave maria)

Camlar buz tutmuyor ama daha sıcak da olmuyor.

Yigeninizden yarrım saat önce araca geçip moturu ıscaklayın

Camlar buz/kırağı tutmaz bahsettiğin yerde, ama araç içi sıcaklığı yine dışarıda durduğu kadar olmasa da oldukça düşer. Yani sokakta duran araç içi sıcaklığı 3 derece ise sizinki 5 olur atıyorum, çok da fark etmez.

Çare koltuk ısıtma, ya da ısıtmalı koltuk kılıfı veya örtüsü.

Dur bak benim de aklıma geldi var mı güzel çözümler bakayım.

baya fark ediyor. oturduğum sitenin kapalı otoparkı var. dışarısı 3-4 derece iken arabayı çalıştırdığımda araç otoparktaki havayı 15-16 derece gösteriyor. kar buz vs yani havanın -5 ve daha düşük olduğu zaman da 6-7 derece oluyor minimum. bu da baya fark ediyor. hem araca bindiğinde götün donmuyor hem de arabanın camı su deposu vs buz tutmuyor.

Kapalı otopark ile dışarısı baya fark ediyor ya. Dışarısı 0 dereceyse içerisi 8-9 derece oluyor bizim apartmanda.

urun.n11.com

şu ürün ön camı donmaktan korur. 5 dk kazıma süresinden kar edersiniz. ama arabayı sıcak tutmaz tabi.

sayı falan vermiyorlar hocam yanlışın olmasın. kullanıcı adını kendin belirleyebiliyorsun.

Kullanıcı adını sen belirleyemezsin o sayıları Spotify otomatik atıyor ama yeni hesap açılışında Ekran Adı diye bi seçenek var oradan görünen ismini belirleyebiliyorsun.

support.spotify.com

Filatov & Karas telifini alarak yaptıysa onun.. yapmadıysa da sanatçının en kötü. Youtube da studyoda oluştur sekmesinden bulacağınız müzikler hariç bir şey kullanmamanızı öneririm.. sonra bir yerden cıkıyor illa ki..

Telif hakkı şarkının orijinal sahibine ait, remix yapan kişi telif hakkına sahip kişinin izni ile remix yapıyor, gelirinin bir kısmı da telif sahibine gidiyor. Bir kısmı derken büyük bir kısmı tabii.

tesekkurler arkadaslar.

Telifin türleri var.

Eser telifi ayrı, performans telifi ayrı.

Mesela "Aşk İçin Ölmeli Aşk, O zaman aşk" Sezen Aksu'nun parçası. Bu şarkıyı bir filmde ya da reklamda kullanmak isterseniz, Şarkının bestesi için ve sezen aksu'nun o kaydı için telif ödersiniz.

Ben şarkıyı kullanmak istiyorum ama film için yeniden yorumlatacağım derseniz sadece bestenin telifini öder, kendi aranjmanınızı ve kaydınızı yaparsınız. Filmdeki kaydınızı başkası kullanmak isterse beste için sezen aksu'ya, sizin düzenlemeniz için de o düzenlemeyi yapan müzisyene performans telifi öder.

Burada da durum bu. Imany-Don't Be So Shy bestesi kime aitse o besteciye telifi ödersiniz ve kendi versiyonunuz yaparsınız. Bu parçanın remix halini kullanmak isterseniz bir filmde ya da radyoda... Şarkının bestesi için Imany'ye ( ya da beste kime aitse ona ödenir), ama remix yani yeniden düzenleme için de o düzenlemeyi yapan Filatov & Karas'a ödeme yapılır.

Burada kimin ne kadar alacağı değişkenlik gösterebilir. Yani besteci daha çok, aranjör daha az kazanır diye bir şey yok. Bu işlerde genelde anlaşmalar başta yapılır kimin % kaç gelir alacağı bellidir vs.

Fransa'da bir kaç defa bulundum ve 2 sene İngiltere'de yaşadım. Tamamen bi yerimden uyduruyorum şu anda ama Fransa'da protestoların daha fazla olmasının sebebi adamların protesto olayına alışkın olmalarından kaynaklı - krallarını öldürmüşler ne de olsa. İngilizler kolay kolay sokağa çıkmaz.

ekonomi ile alakalı değil. fransız ihtilalini yapanların torunları, gayet normal yani :)

Hayır sendikalar daha güçlü ve grev kültürü daha yaygın.

Mesela fransa'da birini işten atmak imkansıza yakındır, İngiltere'de grev yapmaya kalk seni kapıya korlar.

ayrıca en.wikipedia.org

İngilizler 1200'de falan kraliyet yetkilerinin Magna Carta ile kısıtlayıp demokratik düzene uymaya zorladığı için demokrasi anlayışı çok uzun bir geçmişe dayanıyor, Fransızların yaptığını bi 500 yıl önce yapmış adamlar, haliyle İngilizleri bu anlamda sokağa çıkmıyor diye düşünmemek lazım, özellikle yetmişli seksenli yıllarda anarşinin İngiltere'de zirve yaptığı yıllardır, öğrenci ayaklanmaları sol tandanslı ayaklanmalar, ki Avrupa'da en uç sol eylemler genelde İngiltere'de olur, oldukça yaygındı. Mesela 1 Mayıs gösterilerinin en hard yaşandığı Avrupa ülkesi de yine İngiltere'dir. Gel gelelim bugün bu olaylar yaşanmıyorsa, tek nedeni ekonomik refaha ulaşılmış olmasıdır, başka bir nedeni yok, insanlar yaşamlarından memnunlar. Yarın ucu kendilerine dokunacak bir olay yaşansa sokağa inmekten çekineceklerini sanmıyorum. E Almanlar zaten robotize sistem, sokağa inmelerini beklemek çok gerçekçi olmaz fakat Fransızlar kültürel yapı itibari ile ne İngilizler gibi ne de Almanlar gibi bir ülke; adamların %60'ı etliye sütlüye karışmayan Doğu Avrupa kafasındaki köylü toplumu, ki orijin olarak gerçek Fransız diyeceğimiz kişiler de bunlar, şehirdeki halk Afrikalı etnik grupların yüksek olduğu bir popülasyona sahip, grevlerdir gösterilerdir eylemlerdir, bu tip olayların çıkış noktası buradaki topluluklar aslında, yani Fransız İhtilali ile ayaklanmaya alışmış bir toplumun yaptığı bir şey değil pek, "ezilme" olayına müsamaha göstermek istemeyen Afrikalı etnik grupların bu olaylarda payı daha yüksek bana kalırsa.

Protesto ve hak arama yerel kulturun bir parcasi. Noluyo yaa'nin dedigi gibi Fransa'da isveren tarafindan feshedilmesi mukun olmayan sozlesme tipleri var, tabi bu sozlesmeleri herkes alamiyor ama yine de Fransa'da durumu ozetleyen bir sey. Bu hak arama olayi fransa'yi gunumuz vahsi dunyasinda bir miktar fakirlestiriyor, fakirlestiriyor diyorsam zenginleri daha az zengin yapiyor, bir abd gibi takilsalar daha iyi buyume sartlarina sahip olurlardi ama hicbir insan fransa gibi bir yapi yerine abd'de dogmak istemez zaten.

Macron ise fransa'yi bu acilardan ehlilestirmek icin ugrasiyor ama kolay degil.

Angelus'a duzeltme; bu hak arama yapisinin temel motoru sudur budur diyemeyiz. afrikali halk beyaz fransizdan daha aktif degil bu konularda.

Bayağı yazmışsınız ama mesele şu: son zamanlarda zamlar oluyor, maaşa yapılan zamdan fazla vergi yükü biniyor. Bu da fakirleştiriyor yani. Geçende ulaşım biletine zam gelmiş.

Bir arkadaşım Fransada yaşıyor ben de sordum, "işler azıcık bozulsa grev yapıyorlar yasal hak zaten" dedi. Bizdeki gibi son aşamaya gelince ses çıkarmak(hatta onu bile yapmıyoruz) yok.

Tek başına iş yavaşlatan grev yapan vs. bile oluyormuş. Adamların genlerine işlemiş.

şiakyet etmek ve eylem yapmak fransızların milli sporu. kendileri bile dalga geçiyor bu konuyla

Alıntı: grev yapmak, ya da greve gitmek kelimesinin kökeni, fransa'nın greve meydanında, işten çıkartılan insanların toplanarak protesto yaptıgı yerdir.

Fransa'ya özgü mü emin değilim. Birey ve vatandaş olabilmiş toplumlarda protesto ve grev oldukça yaygın.

Yunanistan'da birkaç yıl önce polis şiddeti nedeniyle halk ortalığı yakıp yıktı.

Finlandiya'da Posti grevi yeni bitti. Dayanışma için başka meslek dalları da greve gitti. Bazı otobüs hatları 1 gün çalışmadı. Sonunda istediklerini aldılar. Hatta bu nedenle hükümet düştü.

Fransa'daki güncel durumun ekonomi ile beraber politik nedenleri de var. Sağa karşı uzlaşılarak seçilen bir adamın içinden Tony Blair çıkmasını beklemiyorlardı. Bir de halkın talepleri uzun süre yok sayıldı. Haliyle tepki eşikleri çok daha düşük.

Bizdeyse hakkını arayana ve hesap sorana "devletine el uzatanın eli kesilir" deniyor. Kültür farkı :)

boy belli bir yaşı geçtikten sonra uzamaz ama postür bozukluğunu ve buna sebep veren şeyleri ortadan kaldırırsan daha da kısalmaz

kendimden örnek vereyim. boyum 176 olmasına rağmen şu an ölçtüğümde 172 çıkıyor. aşırı kilo ve postür bozukluğu sebebiyle bel ve sırt kaslarım da eridiği için omurların arasındaki mesafe kısaldığı için böyle oluyor. kilo verip bel ve sırt kaslarımı güçlendirdiğimde tekrar 176 çıkacaktır.

belki başka bir sıkıntın var örnek olarak skolyoz, kamburluk diğer omurga deformasyonları. eğer böyle bişeyden şüpheleniyorsan geciktirmeden doktora git.

inanmayacaksın ama üst gövde boyu dolayısıyla total boy 2-3 cm kadar uzuyor. duruş bozukluğu için verilen fizik tedavi hareketleri, zaten pilatesin omurga açma-esnetme hareketleri ile çok benziyor. pilateste bu hareketleri düzenli ve sürekli yapınca her bir omurga diski arası bir kaç milim kadar açılıyor; toplamda da 2-3 cm'ye kadar üst gövde boyu uzuyor. bir de daha dik durma, karın içeri, omuzlar geri, baş dik gibi dik/düz duruş alışkanlıkları edinince ister istemez daha uzun görünüyorsun.

Boy uzamıyor, baskılanmış omurlar açıldığı için olman gereken uzunluğa geliyorsun sadece, hem şişko hem deli güzel açıklamış.

Yeni başladıysan salonun bir ucundan diğerine dumbbell taşısan da fayda görürsün oraya çok takılma, 3-4 hafta yap hatta 6 hafta falan yap sonra daha advanced bi şeyler bakarsın, program iyi de değil kötü de değil dediği gibi yeni başlayanlar için kullanılabilir.

2 ay gidip bırakacam diyorsan programı uygula, sporu bir disiplin haline getirmek istiyorum diyorsan bu çöp program yerine 5x5 ile başla. İzole 1-2 egzersizle de desteklersin.

Sıfır takipçin olsa bile mobil onayı olan her hesap değerli, zira ele geçen bu tip hesapları adamlar ticari olarak kullanabiliyorlar. Mesela mobil onayı olmadan sayısız hesap açılabiliyor ama Twitter daha sonra bunları tespit edip kapatıyor, senin sıfır takipçili hesabın mobil onayı olduğu için bot muamelesi görmüyor o nedenle kapatılma riski yok, senin gibi 1000 hesabı ele geçirse adam için kar, bunları RT-Like vs kullanıyorlar.

benim yillardir kullanmadigim foursquare hesabi icinde ayni sey oldu gecenlerde. bende bir anlam veremedim

Angelusa ek olarak bu tarz hesaplar eski tarihli olduğu için ve üyelik tarihleri de göründüğü için tercih ediliyor. Eski tarihli Twitter hesabının da r10 gibi sitelerde 3 5 kuruş bi ederi var.

Reşat Çiğiltepe

Reşat Çiğiltepe demeye gelmiştim ben de, Türk tarihindeki en meşhur örnek odur herhalde. Aslında onunki tam başarısızlıktan değil de verdiği sözü tam zamanında yerine getirememekten kaynaklı bir intihar. Çiğiltepe’yi yarım saatte ele geçirmek için söz veriyor, zamanında ele geçiremeyince canına kıyıyor. Lakin Çiğiltepe yine de onun komutasındaki birlik tarafından ele geçirilmiştir.

(bkz: kinesiology tape)

Kinesiotape, kas ağrısı vs gibi durumlarda ağrı kesici özelliği var diye pazarlanıyor ama plasebo olma ihtimali daha yüksek.

3 set eşit sayıda tekrar ama eşit olmayan derecede RPE derecesi olan ağırlık seçimi. Yani 50 kiloyla 3*12 bench yapıyorsan ve son setin son tekrarında hala ilk setteki gibi rahat kaldırış yapıyorsan o ağırlığın sana pozitif bir etkisi olmuyor demektir. Seçtiğin ağırlık seni ilk sette zorlamaz ikinci sette orta derece zorlar son setin de sonlarına doru ise "artık yapamayacağım galiba lan" hissi vermişse o ağırlık seçimi iyidir.

b şıkkı senin kaldırabileceğinden fazla ağırlık seçtiğini gösterir, aynı ağırlıkla son setleri (zorlanarak da olsa) yapamıyorsan o ağırlık senin için yanlıştır, ego lifter değilsen zaten anlarsın. Ha her sette ağırlığı artırırsın mesela o zaman tekrar sayın düşer, o ayrı bir konu.

üç kez eşit sayıda set derim, sporda düzenlilik iyidir, ben de a şıkkını genelde tercih ediyorum çünkü üçüncü seti yaptığımda zorlandığımı net hissediyorum.

b değil, a iyidir. her sette ağırlığı arttırıp tekrarı azaltarak da çalışabilirsin. ilk set 10 kg x 10 tekrar, ikinci set 12 kg x 8 tekrar, üçüncü set 15 kg x 6 tekrar gibi. ben şahsen a'yı yapıyorum.

A ama üçüncü setin son 3-5 hareketinde enerjin bitecek, biri parmağının ucuyla 1-2 kilo yardım edecek sana.

ilk 2 tanesini sabit bir rakam, son set yapabildigin kadar. 8 olur - 10 olur 12 olur.
3 set de ayni agirlik.

Esasen işe yarayan 2 yöntem var.
İlki tüm setleri eşit sayıda ama maksimum ağırlıktan her set azaltarak gitmek.

İkincisi ise 3 set eşit sayıda ve eşit ağırlıkta tamamlandıktan sonra dinlenmeden sonuna kasların tamamen tükenmesini sağlayacak şekilde ağırlıkları azaltarak tekrarlamak.
Mesela ilk 3 set x 10 ve 20kg bittikten sonra 16kg, 12kg gibi düşürerek maksimum bir bileşke yapılabilir.

Kartta isim yazıp yazmamasının ne önemi var ki, neticede işlem yapıldığında kartın kimin üstüne olduğu kayıtta çıkıyor, olmaz yani o iş.

Ödeme nakit yapılacak.
Sadece Provizyon karttan alınacak.

Yurtdisiysa kesinlikle olmaz. Araba surucusunun karti olmasi gerekiyor ve isimli olmasi lazim.

Turkiyede belki ama sanmam. Genelde odemeyi de nakit kabul etmiyolar zaten.

Provizyon yapılan kart kimin adına kayıtlıysa aracı o alır ödemeyi nakit yapman önemli değil, nakit işlem de yapmıyorlar bildiğim kadarı ile, adam sana "provizyon yapılan kart X adına kayıtlı, aracı o alabilir" der. Ha kardeşini de yanında götürürsen seni ekstra ödemeyle ek sürücü olarak yazdırabilir, öyle yaparsan sorun olmaz diğer türlü mümkün değil diye düşünüyorum ben.

enpara karti ise, kurumsal bir kiralama sirketinde ustunde isim yazmadigi icin karti kabul etmediklerini gordum. eleman havaalaninda arabasiz kaldi. bir bankayla konustu, bir kiralama sirketiyle. sonucta arabayi alamadi.

Olmaz. Kartin senin adina olmasi lazim.
Kartin ustunde isim yazip yazmamasinin onemi yok, kartin kimin adina kayıtlı oldugu belli.
Kurumsallardan kiralayamazsin baskasinin kartiyla.

Benim kağıtta 4 delik vardı. Yanımdaki dangalak 25 metre atışında 3. Mermiyi benim kağıda atmış.

bizim kağıtlara bakmadılar bile, komple çöpe attık. dosyamıza da konmadı yani.

sıfırlama atışı. üç deliğin kağıdın neresinde olduğuna bakılmaz, birbirlerine olan mesafesine bakılır. yakınlarsa atış düzgün yapılmıştır, silah ayarı ona göre yapılır.

bize anlatılan bu kadardı.

atışların ne kadar dengeli olduğuna bakılarak silah ayarı yapılır. örneğin üç atışta sağ üstte toplanmış olsun. burada sıkıntı sen hedefe istikrarlı atıyorsun ama silahın ayarı bozuk. ona göre ayar yaparsan hep hedefe atarsın.

hatta o kağıtların üstünde şu vidayı sık ya da şunu gevşet gibi yazılar bulunur ayar için.

Üç köşe teşkili yapıp yapamadığına bakıyorlar, yapabilmişsen seni alıp nöbet mangasına ya da ani müdahale timini verirler, onun için inceliyorlar.

(bkz: üç köşe teşkil)

Türkiye’ye gönderim yapsa da alamazsın supplement ilaç vs yasaklı gümrük ürünleri, biri getirmedikten sonra pek mümkün değil gibi.

Glocalzone'dan gelen var mı bir bakın, supplement kabul ediliyor mu emin değilim.

irlanda bağlı değil. kuzey irlanda bağlı.

büyük britanya ve kuzey irlanda olarak geçiyor zaten topluluğun adı. bir de irlanda cumhuriyeti diye bir ekip var işte o da yeşil turuncu beyaz bayraklı arkadaşlar.

galler farklı dil konuştuklarından dolayı falan pek de çok mutlu değil farklı kültürler onlar bunlar ve genel olarak tarihte galler prensi sembolik olarak unvanı alıp pek ilgilenmemiş ülkeyle o yüzden uzun yıllar sorunlar yaşamışlar. şu an charles ile durum nasıldır tam olarak bilemiyorum.

son brexit olaylarıyla kuzey irlanda ve iskoçya ab'de kalmayı istediğinden dolayı şu anda bir parçaları olmak pek hoşlarına gitmiyor bildiğim kadarıyla ancak öncesine dair ne kadar mutlular ne kadar değiller araştırma fırsatım olmadı.

ekonomik acidan kendilerini dondurebilecek gucleri yok, iskocya daha yeni referandum yapti ayrilmamayi tercih etti mesela. dunyanin en guclu devletlerinden biri diplerindeyken napsinlar parasiz?

Bunun nedenlerinden biri, orada krallık hanedanlıklarının sürekli el değiştirmesi. Misal bugünkü Windsor Hanedanı esasında bir Alman hanedanı olan Hanover Hanedanının bir alt kolu olan Saxe-Coburg-Gotha Hanedanı, sonra Elizabeth'in dedesi bu isim çok Alman duruyor deyip Windsor Hanedanı olarak değiştiriyor, ondan önceki hanedanlık da Stuart Hanedanı, Stuart Hanedanı normalde bir İskoç hanedanlığı, kurucusu da Braveheart filminden aşina olduğumuz Robert the Bruce'un torunu II. Robert. Robert the Bruce'un çocuğunun çocuğu olmayınca, İskoçya'da Stuart Hanedanı Krallık yapmaya başlıyor, Stuart hanedanını kuran kişi de Robert the Bruce'un kızı Marjorie Bruce'un oğlu II. Robert. Buraya kadar olan kısım İskoçya'yla ilgili, yıl 1370 küsur.

Dönelim İngiltere'ye, İngiltere diyorum zira o dönemde henüz Britanya yok, İngiltere'yi bu dönemde yöneten aile, Tudor Hanedanlığı, bu aile 1600'lü yılların başına kadar İngiltere'yi yönetiyor ama senin sorularından birinin cevabı burada, İskoç Krallığı üstünde bir hakları yok Kuzey İrlanda ve İngiltere üstünde hakimiyetleri var. Hanedanın son hükümdarı da 1. Elizabeth. Elizabeth çocuksuz ölünce, hanedana en yakın aile olan İskoçya'daki Stuarth Hanedanının kralı 1. James İngiltere kralı oluyor, zira Annesi Mary Stuart'ın büyükannesi, daha önce Tudor Hanedanlığında krallık yapmış 8. Henry'nin kız kardeşi Margaret Tudor, bu akrabalıktan faydalanarak İngiltere'nin de kralı oluyor, ama bu krallıkları birleştirmiyor hala üç ayrı ülkenin ayrı ayrı kralı oluyor, ta ki Birlik Kanunu çıkana kadar. Birlik Kanunu çıktığında, ki bu da Kraliçe Anne dönemine denk geliyor, İngiltere ve Kuzey İrlanda Krallığı, İskoçya ve İngiltere meclislerinde çıkan kararla birleşip Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda imparatorluğu oluyor. Yani bu kendi tercih ettikleri bir durum gördüğün gibi kimse zorla birleştirmiyor, bugün nasıl ki İngiltere Kraliçesi İskoçya'ya hükmediyorsa, zamanında İskoçya Kralı da İngiltere'ye hükmetmiş bunu da kabul etmişler. Yarın bir gün biz ayrılmak istiyoruz derlerse de ayrılırlar, kimse de engel olmaz.

galler'de artik farkli dil konusulmuyor, o is sembolik. bi cok galler dogumlu is arkadasim sadece 3'e kadar saymayi bilecek kadar dil hakimiyetleri var. kultur de tamamen ingiliz kulturu, bi farki yok

iskoçya bağlı çünkü 1603te iskoçya kralı ingiltere kralı oluyor, 1707de iki krallık birleşiyor, tek krallık oluyor.
buna itiraz eden iskoçlar iki defa ayaklanıyor ancak başarısız oluyor.
sonra 1801de irlandada aynı krallığa katılıyor. birleşik krallık oluyor.
1800lerde kimse ayaklanmıyor çünkü zaten dünyanın bir numarası durumunda bir ülke oluyorlar.
irlandalılar birinci dünya savaşında ayrılınca bugünkü büyük britanya ve kuzey irlanda birleşik krallığı doğuyor.
şu an iskoçyada bağımsızlık hareketleri var ancak sonuca ulaşamıyorlar. tam destek yok.
galler zaten ufacık ülke, neden ayrılsın. takılıyorlar öyle.

bu ayrılma fantezisini anlamıyorum. ayrılınca ne olacak ki. katalanları falan da anlamıyorum. ayrılmak değil birleşmek gerekir bu çağda.

Ben kendi soyadıma eşimin soyadını ekledim. Sadece evlilik başvurusunu yaparken bir dilekçe vermek yetiyor.

Evlilik sonrası sadece kendi soyadını kullanmayı başaran 2 kadın var sanırım, onlar da burada değildir muhtemelen, biri benim bildiğim Aylin Kotil. O da ismim benim markam oldu vs gibi gerekçelerle kabul ettirmişti ama bu da çok saçma tabii insan hakları dolayısıyla değil de bu nedenle kabul edilmiş olması sıradan bir kadının bu talebinin kabul görmeyeceği anlamına geliyor. Ayrıca 2015'te açılan o dava sonucunda "kadınlar kendi soyadını kullanabilir" kararı değil de "kadınlar kendi soyadını kullanmak için dava açabilir" kararı çıkmıştı, zira öncesinde bu konuyla ilgili dava da açılamıyordu ama takip eden hukukçu arkadaşlar daha iyi bilgilendirebilir bu dava hakkında.

@SiyamkedisiZorro ben sadece kendi soyadımı kullanmak istiyorum

30 09 2015 den önce kesinlikle dava bile kabul edilmiyormuş, ama bu tarihte verilen bir karar ile kadınlara bu konuda dava açma hakkı verilmiş.

Kısa bir aramayla şöyle bir cevaba ulaştım;

"Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30 Eylül 2015 tarihinde vermiş olduğu karar ile evli kadının sadece bekârlık soyadını kullanabilmesinin yolu açıldı"

eksisozluk.com bu baslikta yapanlar vardi

en iyisi Rolex, Patek Philippe gibi markalar. Fiyatları 1 milyon liraya kadar çıkıyor.

Paran ne kadar bilmem ama seiko, orient iyidir. Casio ve don kilot markası saatler yaramaz.

tissot da ucuz ve iyi.

Tabiki seiko değil. Ama grand seiko fena değildir. Benim tercihim longinesten yana oldu

Bütçene bağlı zevkine bağlı giyimine kuşamına bağlı, 10 milyon tane değişen var senin için. Ben Longines Heritage Flagship'i çok seviyorum ama yaz kış şort tişört giyen bi adamım ben taksam saçma olur, sen biraz daha formal giyiniyorsan sana öneririm. Bunun dışında Swiss Made olanlar her zaman iyidir.

bütçe biraz düşükse seiko olabilir. tissot'un otomatikleri pek ucuz değildir. seiko 5'in yeni saatlerine bakıyorum ben de

Fiyatı değişmez, 2020 almayacaksan 2019 da çok iyi.

Kullanan olarak konuşursam, arac zaten f/p olarak iyi bir oran sunuyor. 40 bini devirdim. Satış sonrası firmanin yaklaşımı da hic üzmedi bakımlarda ya da taleplerimde. Özellikle de yakin arkadaşlarımın sıfır aldığı vw gurubu, opel, ford vs. gibi servislerinde bulunup tecrübe ettim, "iyi ki pejö almışım." dedim.

Buralar fransız alınır mı diyenlerle doluydu bir zamanlar,

Ben simdi almam,yıl sonu geliyor,yeni kasada geliyorsa az daha beklerim.iyi bir kampanya gelir böyle durumlarda.

Değeri düşer, gözden de düşer. Ben olsam yeni kasayı beklerdim.

Tabii bu arada yeni kasaları ilk alanlardan olmak da her zaman iyi değildir, aracın kronik sorunu varsa ilk deneyimleyenler ilk alanlar oluyor haliyle.

Yine de, ben olsam yeni kasayı beklerdim ya da başka bir modele yonelirdim.

Hocam zaten 2018 de falan bir makyaj yedi araba. Makyajlı kasası inanılmaz güzel. Ben olsam kampanya kovalar direk alırdım.

Araç ne?

Zevke bagli (zevke bagli derken de %99 tad olarak aralarinda hicbir fark olmayacak). Ben Chemex diyorum pratikliginden dolayi.

French Press'le Moka Pot farklı işlere hizmet ederler; biri filtre kahve yapar diğeri espresso, seçimini öncelikle buna göre yapabilirsin. Yani tam bi espresso olmaz ama espresso içeyim dersen moka pot al; yok biz eş dost filtre kahve içelim dersen makine al; birkaç fincanlık kahve bize yeter dersen french pres al.

Off aleminyum yazmisim cahillige bak cok pardon.
*alüminyum

French press: pratik. Filtre kahve yapılır. Kullanılan toz kahve espressodan daha büyük boyutlu çekilmelidir.

Mokapot: espresso yapılır. Americano ve filtre kahve için espressoya sıcak su eklemelisin. Alacağın kahve espressoya göre (çok ince) çekilmelidir. French press ladar pratik değildir. Ocakta cezvede kahve yapar gibi doldur-bosalt yapman gerekir. Çok ısındığı icin biden fazla kisi icin yaparken uğraştırır. Bitki çayı yapamazsın.

Sonuç: espresso içmiyorsan mokapot'a bulaşma derim. Tanecik daha küçük olduğu için tadını daha yoğun alacağın şey espressodur. Üstüne su karınca tadı seyrelir zaten.

Ek: moka'yı 3 cup alirsan her seferinde 3 cup yapman gerekir.

3000 TL gelire bu araba fazla maalesef

Al lan. Bi daha mı gelicen bu dünyaya?

aşırı saçma

bence al gitsin, ekonominin donmesi icin boyle seylere ihtiyac var.

3000 maaşla bu arabanın masrafınını altından zor kalkarsın. sadece benzini, yağı değil, sigortası, kaskosu, lastiği, bakım paraları vb vb.

Hocam bizim memlekette premium marka araba evet statü göstergesi olabilir fakat a serisi hem bundan bir kısım uzak hem de hangi arac olursa olsun durduğu yerde para yer. Mevduatına para çekecek bir seyler yap, araba almak dünyanın en kolay işi para olduktan sonra. Birkac aşama sonra alırsın arabanı.

yıllık masrafını hesapla, bir tane ufak kaza da ekle, 12'ye böl, her ay o kadar masrafı gözden çıkarıyorsan al

@karacigerim vur kadehlere mevcut parayla bir iş yapamıyorum. denedim ama bu ülkede bütün köşeler tutulmuş iş yeri açmak kerizlik haline gelmiş. 130 bine araba alsam seneye 160'a satarım ben bu arabayı. iş yeri açsam batma şansım yüzde 92.

"130 bine araba alsam seneye 160'a satarım ben bu arabayı"

kesinlikle almalisin. sorunun cevabini vermissin.

130 bini vermeyle iş bitse al gitsin ne olacak dersin ama araba durduğu yerde para yiyen bir şey. bu aracın tamir, bakım masrafları daha yüksek olacak. sürtme, çarpma gibi bir olay yaşadığın zaman daha düşük sınıf bir araca göre daha çok canın sıkılır. bana göre mantıklı olan düşükten başlayıp zamanla tecrübe kazandıkça model ve sınıf yükseltmek ama sen bunları göze alabiliyorsan al gitsin.

"130 bine araba alsam seneye 160'a satarım ben bu arabayı" iş yeri açsan hakikaten batırırmışsın, doğru tespit!

o aracın vergisi, muayenesi, bakımı cartı curtu var. kaldı ki sıfır araç almıyorsunuz. karşılayabilecek misiniz çıkabilecek masrafları?

"ev kirası vermiyorum" demişsiniz, ev sahibiyim dememişsiniz. arabadan evvel önceliğim kutu kadar da olsa bir ev olurdu şahsen. yazık etmeyin bence birikiminize.

işletme giderlerini hesapla önce. yine de almak istiyorsan al tabi.

Senin beş katın para kazanan insanlar almıyor bu arabaları, arkadaşlar neden almadıklarını açıklamış, onlara kulak ver. 3000 lira kazanan biri için böyle arabalar almak müsriflik olur. Ha sorun 130 bin liraya araba almak değil bu arada, bu segmentte araba almak, onu da belirtmek isterim.

senin maasin kusura bakma ama o arabanin benzinine yetmez

www.youtube.com

kendi işinse al gitsin
maaşlı çalışıyorsan bilemiyorum

ilk araba için fazla olabilir. ilk araba araba kullanmayı öğrenme arabasıdır derler ya.

ayşe sana bi araba göstericem ona bak www.sahibinden.com

@duşambe parçalıbulutlu manuel bu. yıl olmuş 2020 ne manuel'i.

Alma cunku onceki duyurularini hatirliyorum kendi isini kurmak istiyodun. Elindeki toplu paranin tamamini arabaya yatirma. Aklina yatan bi is kurarsin ona lazim olur o para. Daha cok para kazaninca da istedigin arabayi alirsin.

æhindistan cevizi işte yok olmuyor. bu ülkede ticaret yapmak imkansız hale gelmiş. çaresizlikten araba alıcam.

çok istiyorsan al.

Yapıştır gitsin

al kanka seneye 230’a satarsın.

seneye 2 katına satar a280 alırsın

Neden herkes dalga geçmiş anlamadım. Seneye 30k fazlasına satabilir evet. Benim 2017’de aldığım aracı şu an aldığımız fazlasına satabilirim.

Bundan ayrı, masraf sebebiyle alma derim. Zenginsen, 3k cep harçlığında al. İçimden al amk yapıştır gitsin nolacak demek geliyor ama kaskosu yakıtı muayenesi vergisi fazla olur be hocam.

Başka çok daha ucuz tipi güzel bir araba al. 3bin maaşla Mercedes alma.

Kasko, trafik sigortası, MTV, Muayene, aracı hiç kullanmasan bile yıllık ortalama 5000 TL giderin olacak.

Hiç kullanmasan yılda ortalama 10 bin km bakım masrafıyla birlikte ortalama giderin 6000 TL olur.

Ayda 500 lira, yakıt gideri hariç.

Yılda 10 bin km kullansan günde ortalama 27 km yapar ki gerçekten çok olağan bir rakam, bunun da yakıt masrafı 650-700 litre mazot demek.

Günümüz fiyatlarıyla ortalama 4500 TL yakıt masrafın olur.

Özetle yılda 10 bin km ortalama kullanımla senede 10 bin lira giderin olacak.

Ayda ortalama 850 TL, gerisini sen hesapla.

aşırı saçma.
bu ülkede beyaz yakalılar para yönetiminden hiç anlamıyor. 130bin lirayı sana az da olsa düzenli gelir getirecek bir şeye yatırarak büyümeyi düşünmelisin.
illa araba alacaksan 30-40bin liralık bir şey al
zaten 3bin lira ile bu arabanın yakıtı, vergisi, kaskosu ödenmez bile

Her şey gümrüğe girip vergilendiriliyor.

çinden gelen 4-5 tane diş ipine verdi ödedim.
sen 4-5 kg diyorsun

Faturası olmayan numuneyi neye göre vergilendiriyorlar peki? ne kadar öderiz yani?

4-5 kg üzerinde hiçbir tutar yazmıyorsa mutlaka gümrüğe girer.
Size de telgraf gönderirler. Bunun içinde ne olduğunu tespit edemedik ürününüzün faturası, sipariş ekran görüntüsü vb. ile gümrüğe müracat edin diye.
Gümrükte sizin yanınızda paketi açıp size sorarlar ne bu kaça aldınız diye, siz de orada açıklamanızı yaparsınız. En kötü ihtimalle o numunelerin ticari değeri üzerinden vergi hesaplarlar, onu ödersiniz.

Kafasına göre fiyat biçip %20'sini vergilendirebilir seni gümrüğe çağırıp "göster bakalım bunu kaça aldın" deyip ekstredeki alışveriş kalemini görmek isteyip ona göre vergilendirebilir. Yani faturası yok diye bunu vergilendirmeyelim demezler. Tabii verdiğim örnekler tahmini örnekler illa böyle alırlar demiyorum ama alırlar.

internetten bakıp kıymet değerlendirme yaparlar. oradan olmazsa benzer gelen ürün bulurlar. hiç olmadı kafalarına göre bir değer biçerler.

hocam bedava bile alsan
vergisini oduyorsun

adamların işi o öyle düşün,

onların kafasında şimdi ipliğe biçilen kg fiyat vardır oradan vurabilirler.

bir keresinde pahalı platin söylemiştik çin'den metal sanmışlar ona göre vergi kestiler. paketin üzerinde metal samples yazıyordu zaten.

Ben geçenlerde Amerika'dan gelen mektuba gümrük vergisi ödedim o yüzden haydi haydi gelir diyorum. Bana 5 TL civarı gümrükte incelenme ücreti + 15 TL civarı vergi olmak üzere 20 TL ücret çıkmıştı.

ürünü almazsak ne oluyor? bize bir cezası var mı?

numune olarak faturalandı mı?

pardon içerikte faturalanmadığı belirtilmiş. kargo firması yetkilidir numune olarak beyan etmesi gerekiyor. bu durumda herhangi bir vergilendirme olmaz.

Büyümenin temel sırrı çalışmaktan çok kaloride, eğer hayvan gibi büyümek istiyorsan hayvan gibi bir bulk dönemi geçirmen gerekiyor, yani minimum 3500-4000 kaloriden bahsediyorum, bunun da en az %60'ı karbonhidrat olmalı. Bununla birlikte bu kalorileri aldıktan sonra hangi sistemi denersen dene illa ki sonuç alırsın ama ben en ideal olarak 4-5 günlük itme-çekme programlarını seviyorum, compound-izole hareketleri kombine edip çalışırsan hem büyür hem güçlenirsin. Yok ben klasik takılayım dersen çift bölge antrenmanı yapabilirsin, her gün iki bölge yapar geçersin ama brolar gibi tek bölge yapayım dersen olduğun yerde sayarsın. Yani maksimum kazanç için evvela yüksek kalori, sonrasında itme-çekme ya da çift bölge gibi bir rutin.

Çok teşekkür ediyorum. Ancak yazabildim özür.

Evet aşağı yukarı yazdığın gibi bir beslenme planı çıkardım. Full body bir rutin düşünüyorum aslında ama yazdıklarına da bakacağım.

Bro split için hiç iyi şeyler duymadım hem vakit de yok o kadar hiç düşünmüyorum o yüzden.

Çok teşekkür ederim tekrar.

İlk soru için tahmini cevap,
3/4 u bile su olsa, vücutta işlenmesi için gereken su daha çok olabilir.
Muhteviyatindaki su işlemek için yeterli olacak diye bir şart yok ki.

İkincisi için, bildiğim en performanslı yöntem yumurta akı. Ama tabi pişirme imkanınız var mı bilemiyorum (yurt vs ise)

en kolay süt içerek protein alamazsın

mis markasının lor u var. 3.95 lira 500 gramlık paket. 100 gramında yaklaşık 15 gram protein var.

bu loru tavaya koyup, üzerine biraz yağ ve su , tuz ekleyip pişirip 4 5 yumurta kırıp yiyebilirsin son derece lezzetli oluyor.

ben bir öğünde 500 gramlık paketi bu dediğim şekilde severek bitirebiliyorum. biber eklersen daha da güzel olur.

mis lorda 0 gram yağ ve 0 karbonhidrat var bu arada.

mis lor şok marketlerde var bu arada.

1: Yağ ve protein sindirilirken termojenik etkisi nedeniyle ısı açığa çıkıyor ve bu da, sen fark etmesen de, ter olarak dışarı çıkıp doğaya karışıyor. Yani yediğin et nedeniyle vücuduna ekstra sıvı girmiyor bilakis sıvı kaybediyorsun. Mesela yüzerken enerji harcarsın ama su gözeneklerini kapattığı için terlemezsin, o zaman da çişin gelir atık enerjiyi o şekilde dışarı atarsın. Termodinamiğin birinci yasası.

2: Protein proteindir; whey de alsan proteindir süt de içsen proteindir, kazein ya da whey fark etmez, kazeinin sindirilmesi daha uzun sürer sadece o kadar başka bir farkı yok. Bitkisel proteinler de işler biraz karışıyor ama hayvansal proteinlerde işler bu şekilde yürüyor. Ucuz yüksek proteinli ve pratik kaynaklar arıyorsan lora yönel.

1) Et yediği için inanılmaz susayan gördüğüm ilk kişi sensin.
2) Et yiyerek kapatabilirsin. Ben günlük yumurta, tavuk, kırmızı et, balık dörtlüsünden en az ikisini kesin yerim.

'özellikle spor yaptığım günler' ibaresi var sözlerinde. Onun yanlış bilgi olduğunu söylemeye geldim ben.

Ben otomobiline göre 2-5 bin arası indirip talep etmeyi uygun buluyorum, 135 binlik arabada 5 bin lira indirim gayet makul bence.

otorapor.com
şuradan arabanın ederine bakın. ona göre pazarlığınızı yaparsınız. adam buna göre 4000 fazla mı demiş. bu arabanın ederi bu. olursa alıyorum olmuyorsa almıyorum bu kadar. pazarlık neymiş.

"Son düşündüğünüz fiyat nedir? Telefonda pek sorulmaz ama yoğun çalışıyorum her baktığım araca gidemiyorum maalesef."

"Peki eyvallah, bizim bütçemiz ancak x kadar çıkıyor. Size bu fiyat uyar mı?"

Biraz önce telefon açtım 76500 tl araca , 73500'e kadar düştü. Bir tanede 78000 den 73000 e düşürdüğüm aracı kaçırdım:) Galerilerin o arabaya kafasında biçtiği bir kar olur , etini kesseniz düşmez istediğiniz fiyatlara (eğer araba gerçekten düzgünse).

Minik bir tüyoda ; 135000 araca 130000 çekebilirsiniz o sizin takdiriniz eğer pazarlık sonucu 2-3 bin aşağısına bırakırsa gidin bakın , yok 130 bin 131 bin tamam olur yaaa tarzında konuşuyorsa bilinki satamamış verip kurtulma derdi , dinlenip dinlenip kaçın :)

bizim esnafımız pazarlık paysız mal satmaz. dna'mıza işlemiş artık. siz 10 yapın az az düşürün beş bini bulduğunuzda diretin.

raconu önce aracın değerini sahibinden bakarak öğrenirsin. sonra pazarlığını edersin ben 135 dedikleri arabayı 128.500 e aldım. arabadan anlamak bu işte etken. fiyat arttıkça şişirme fiyat arttırma oranı da artıyor. ederi 80 olan araca adam 85 yazıyor 81e bırakıyor. ederi 130 olan arabaya adam 140 yazıyor 130 üstüne bıraktığına kar sayıyor.

sen km araç özelliklerini yaz ederini iyi kötü söylerler burada.

sağ arka ve ön kapı/ sağ çamurluk boyalı hasar kayıtsız 15 bin km pejo 2008'e 135 bin lira civarı istemişler 15 bin km de 2019 model...

ben de düşürmek istiyorum bu fiyatı. 130 bin altına alırsam iyi olur çünkü belli ki sağ tarafa bir şeyler olmuş :)....

ne kadar alıcı olduğunuza bağlı. yani uygun bulursam alırım kafasındaysanız, 125'ten ağzınızı açar, yavaş yavaş çıkarsınız. yok beğendiyseniz ama çok da şey değilse 130dan başlarsınız. çok beğendiniz kesin alacaksanız, yap bi güzellik falan diye girer 132 falan derken ne indirsem kardır dersiniz.

130 teklif edilir tabi, iyi bile teklif...

Ben kaporta hasarı takıntılı biri değilim ama sizinki ''çıtır'' hasar kısmını aşmış. Bariyere girmiş olmalı yada sağdan tank vurmuş olmalı boydan boya hasardan bahsediyorsunuz. Direklerde işlem görmüştür , bu arabayı 125'e versede almam kaldı ki piyasasını bilmiyorum bile.

www.sahibinden.com sizin ilan bu ;

Yakın fiyat ve km aralığında daha bir çok araba var orada. Hepsini arayıp 5000 bin altı teklif ederek gidin.

söz konusu araç için nakit alacaksanız, "dediklerinizden farklı bir şey yoksa önce expere ardından notere gidelim; cebimde nakit 127.000 var" diyerek teklif ver.

kabul ederler. en fazla 1-2 bin daha oynanır iş biter.

130 ve altı almak mantıklı ki bence ederi de o. siz peşin teklifinizi yapıp numaranızı bırakın.

ben gelişimlerini takip ettim. erişkin kedi boyuna yaklaşmalarını bekledim, boyları kiloları vs. çünkü bazen veterinerler garanti olsun diye 8 aylıkken bile yapabiliyorlar. ben pek istemedim zamanından çok önce yaptırmak. 10. aylarını tamamladıklarında iyice olgunlaşmışlardı ve hafiften huzursuzlanmaya başladılar gibi gelmişti.

Gelişiminin büyük bir kısmını (%80 gibi) tamamladıklarında, kilosu 2,5-3 kilo civarına geldiğinde kısırlaştırılabilir, bu da ortalama 6-8 aylık dönemlerine denk geliyor, zaten bu dönemde sağa sola idrarını bırakmaya yastığa yorgana kerkinmeye başlıyor anlarsınız vaktinin geldiğini, bizimki 8. ayında kısırlaştırıldı.

ilk kızgınlık dönemi bitince uygundur.

Acı ile gelişimin hiçbir ilgisi yok, sırt çalıştıktan sonra biceps çalıştığında acı olmasının tek nedeni kaslarda biriken laktik asit, başka bir nedeni yok.

sırt çalışırken kolları tam açınız.

@angelus

demek istedigim kol gununden sonraki gun bicepsim acimiyor ama sirt gununden sonraki gun bicepsim aciyor. bilmiyorum siz de mi boyle anlayarak cevap vermistiniz ama

Evet ben de o şekilde anladım. Sırt çalışırken izole kol çalışmalarına göre daha fazla stres oluştuğu için bu normal ama dediğim gibi bu gelişim açısından bir fark yaratmıyor. Yani izole çalışırken ağrımaması gelişim olmayacağı anlamına gelmiyor, hatta ne kadar az ağrıyorsa o kadar iyi bile diyebiliriz.

Aldığın toplam kaloriyi hesaplayıp %5'i kadar karbonhidratın kaç grama denk geldiğini bul sonra da aldığın günlük karbonhidratı hesapla, alman gereken sınırlar içindeysen sorun yok demektir. Fakat en önemlisi ve en atlanan detay, alman gereken %75'lik yağı alıyor musun almıyor musun, yaptığın diyeti ketojenikle low carb'dan ayıran detay bu. Bu miktarda yağ alabiliyorsun anlattığın miktardaki karbonhidrat çok sıkıntı yaratmaz fakat yine de matematiğini dikkatli yapman lazım.

yulaf ve berry disinda meyvelerde ketojenik degil? hatta ilk baslarda yogurtta ketojenik degil.

bence siz ketojenik degilde low carb besleniyorum deseniz daha iyi olur.

omad yapiyorsaniz kalori iceren hic bir sey tuketmememiz lazim.

sabahtan ogune kadar kalorisiz sivi, ogun ve kapanis. yatana kadar gene kalorisiz sivi.

sizin soylediginiz beslenme duzeni if+low carb oluyor.

Tavada mühürleyip fırınlayacaksın.

4 yanını 2 şer dakika mühürle fırına at. Mükemmel olur. 1 veya 2 gün öncesinden marine edip buzdolabına atarsan mükemmel x 100 olur.

Daha az once yapip yedim. Eti tavaya yapismasin diye zeytinyaglayip tercihen cizgili, cok sicak bir izgara tavada iki yuzunu ve yanlari muhurluyorsunuz. Sonra onceden 150 dereceye isitilmis bir firina atiyorsunuz. Firindan cikarmadan once cok az tereyagi koyabilirsiniz ustune erimesi icin. Cikartinca da zevkinize gore tuz ve karabiber ekleyip et bicagi ile kesip yaninda guzel bir kirmizi sarap ve salata ile yiyorsunuz.

Afiyet olsun :)

Abi sen hallenmisin buna arada yaziyorsun burada ama bunca yillik iphone kullanicisiyim at kafasiini anlamadim.emojilerde cikan birseyse ,sik kullanilanlari basa aliyor.emojileri kapa ya da baska emojilere bolca tikla siralamayi degistir

@duptis

dun yazdigimda kufur var diye silmis moderasyon. su emojiden bahsediyorum;

preview.redd.it

Ben şimdi kendi telefonumdan baktım da onu silemiyorsun sanırım, kendi oluşturduğun emojileri silebiliyorsun. Kendi oluşturduklarının solunda ... şeklinde üç nokta var ona tıkladığında sil düzenle vs bıdısı çıkıyor, at kafasında ve diğer standart emojilerde çıkmıyor.

@hadsafhada

hangi ayarlardan kapaniyor? ben ayarlardan kapattim, ama tekrar geri geliyor en solda. internette her yerde de kalici cozum olmadigi yaziyor zaten.

www.reddit.com

discussions.apple.com

@hadsafhada

ben anlatamadim sanirim. simdi ben bu emojileri hic kullanmadim. ellerim kirilsa da kullanmayacagim. ben bu emojilerin hicbir sekilde klavyemde cikmasini istemiyorum. saat simgesi gecmiste kullanilanlari getiriyor. ben kullanmadigim bir seyin karsima cikmasini da istemiyorum. ben bir seyi kapatmak istiyorum, kapatinca da bir daha gelmesin istiyorum. fakat bu emojileri ayarlardan kaldirsam da, o tusa bassam da, hic kullanmasam da geri geliyor.

Üç aydan aşağı alamazsın beş aya çıkabilir.

tek seferde geçersen sınavlardan, kursun da tarihlerde yardımcı olmasıyla 1,5 - 2 ay sürer en az.

Kadjar

Qashqai seçerdim. Yakıtı az yakıyor ve sınıfında çok satıyor. Dediklerim dizelde geçerli.

iyi de ikisi aynı fiyat değil ki? aralarında 30-40.000 fiyat farkı var. keşke alabilsen de 3008 alsan. ama birisi diğerine göre çok pahalı. tabii ona göre de donanım rahatlık ve yol tutuşu var ha bir de yakıt.

Qashqai makyaj gördü ama çok değişmedi. 3008 tercih ederdim. Daha yeni daha estetik bence. Baya sattı 3008, piyasası da oluşuyor artık.

kaşkayi kuzenime hayatı zindan etti hatalı motoru yüzünden (kronik sorun).

kesinlikle 3008. hatta ch-r.

3008 muazzam bir araç, 2020'de gelecek olan 2008 bile Qashqai'den daha iyidir.

3008 modern, sorunsuz motor ve şanzıman var. kaşkayın şanzıman sıkıntılı. 3008de adblue çabuk bitiyor diye bazı şikayetler var. bu sınıfta araba alacak olsam 3008den başkasını almam.

3008

Gecen kaza yaptim, ikame arac 3008 verdiler. Bursa yolunda otobanda klima kitlendi max hizda, duramadim da perisan etti birkac dakika. Nerde gorulmus teknolojide bir fransizin bir japondan daha iyi oldugu?

QQ derim. DCİ dizel motoru yeter.

duymamış olunası soru.

3008 e haksızlık olur bu soru.

Kesinlikle 3008.

alternatif ararsan suzuki vitara bence şu an piyasadaki en iyi f/p aracı. 2 senedir kullanıyorum. bilgi almak istersen iletişebiliriz.

Sittin sene bineceksen qq, 3-5 yılsa 3008