Normalde yasak, zaten teknik olarak sipariş vermeyle kendin getirmenin bir farkı yok, gümrükteki elemanın insafına kalmış bir durum bu. Yani 3 kiloluk protein tozu getirirsen kesin el koyarlar da ufak tefek parçalara bir şey demeyebilirler.

Pahalı mı yoksa içerik olarak daha mı iyi oluyor yurtdışındakiler? Anlamam ama merak ettim.

ben her seferinde kutu kutu getiriyorum. kimse de bi şey demedi. ama kontrole hiç girmedim. belki girsem derlerdi bilemiyorum.

Tasima icin yardim eder de savasamaz. Dunkirk mu izledin?

mesele gizlilikse denizaltılar var o iş için. acemi +1.

içinde yaşadığımız toplumda böyle ipsiz sapsız şeylere inananların oranı gitgide yükseliyor. n'apıcaz hiç bilmiyorum.

Savaş halinde normalde savaş gemisi dışındaki gemilere dokunulmaz, öyle bir durum olsaydı tüm yolcu gemileri bu ihtimal doğrultusunda vuruldu diye düşünüyorum. Ha 1.ve 2. dünya savaşlarında vurulan yolcu gemileri olmuştur ama onlar münferit olaylar planlı programlı değil.

Dunkirk'ü izleyeli uzun zaman oldu aslında. :)

Herhalde vitaminleri çok alıyorum hayal gücümün maşallahı var.

Gemisi olanlar için bizim ordunun sefer emri var. Seferberlik durumunda gemi ve mürettebatı askeri görev alabiliyor. Lojistik destek olur %99.

@zgrydn

Gecen bir haber okudum tum Orta Dogu ve Venezuela'da da ayni inanislar suruyormus.

Cruise gemisinde çalışıyorum, askeri makamlar ile pek işimiz olduğunu görmedim. Gittiğimiz ülkelerin denizcilik kurumları ile evrak, prosedür vb. işlerimiz oluyor, limana yanaşmadan önce de belirli bir mesafeden tekne yanaşarak kılavuz kaptanı gemiye bindiriyor, durum budur. Askeri makamlar bizimle istisnai bir durum haricinde iletişim kurmazlar. Orduya yardım etmek için eminim ki cruise gemisinden daha verimli ve operasyonel çalışacak yöntemler vardır. Sadece geçenlerde bir yolcu intihar etti, denize atladı ama yetişemeyip açık güverte trabzanlarına çarpıp gemiye düşerek öldü. Limana varacağımız güne kadar 2 gün boyunca branda ile muhafaza edilerek korundu, başına güvenlik görevlileri koyarak güverteyi kapattılar. Limaba geldiğimizde de FBI soruşturma amacıyla gemiye bindi, gördüğüm en askeri kurum buydu.

Mümkün değil.

benim bildiğim moderasyon, silmekten başka bir sike yaramıyor.

@momento; silinenleri değil kendi isteğimle sildiklerimi geri getirmekte bir sakınca olmamalı diye düşünmüştüm.

Bi sakıncası olduğundan değil de öyle bi sistem yok. Yani Ekşi'deki gibi "Canlandır" özelliği yok duyuruda, o nedenle mümkün değil.

dataları veritabanından siliyorlar mı acaba? meçhul

Veriler veritabanından silinmez. Sadece verinin silindiğine dair bir 'silindi' etiketi eklenir, veya başka bir tabloya aktarılır. Silindi etiketine sahip veri de kullanıcıya gösterilmez ve kullanıcı istese de bu veriyi göremez. -eğer yukarıda bahsedilen 'canlandır' gibi bir özellik yoksa-

Dolayısıyla veritabanına erişimi olan bir admin/mod rahatlıkla istediğin şeyi yapabilir, ama kuvvetle muhtemel yapmaz.

Adam Avrupa'nın en büyük kulübünden Türkiye'ye gelmiş, Türkiye muhteşem bi ülke olduğundan mı gelmiş? Yok, para için gelmiş. E oarasını alamadıysa sözleşmesinde yazan tarihte normal yaptığı, parasını ödeyemeyeceksen almayacaksın.

Ekmek parası kardeşim. Senin için belki ayda 1600 tl büyük paradır ama o adamın hayat standardına göre de sözleşmesinde yazan bilmem kaç milyon euro ekmek parasıdır. Zamanında Hamit Altıntop "rızık" muhabbeti yapınca da çok salladılar ama bu işler böyle.

Hiç alınmaca darılmaca yapmayın, hayatları garanti demeyin. Herkesin kendine göre bir yaşam tarzı var. Benim için 2000 model passat bile hayal iken o adam yeni çıkan ferrari'nin hayalini kuruyordur. Niye idare etsin? Niye peşine düşmesin ki alacağının?

Çoğu yerde yanlış kullanılan "Ahde Vefa" kavramı da burada devreye giriyor. Yani verilen sözün tutulması, sözleşmeye sadık kalmak. Bence daha sert yaptırımlar uygulanmalı.

Topçuya alacağını vermeyen kulübün puanını silsinler şakkadanak, daha da ileri gideni küme düşürsünler. Bak bir daha ayağını yorganına göre uzatmayan oluyor mu?

Sen adamı yalvar yakar getiriyorsun sonra parasını ödemiyorsun. Yok öyle bir dünya s*kerler. Vagner Love'a da aynısı oldu, ödemediler parasını şikayet etti. Ben olsam bende şikayet ederim, koskoca klüp profesyonellikte böyle şeylere yer yok.

Ama şey ya, rivayı al, rivayı al, rivayı al fikret başkannn.. Ooooooooleyyyy.

Parasını öyle bir gün iki gün geciktirmiyorlar
Üç dört ay ödemiyorlar
Ben de olsam veririm

Esas olayi kaciriyorsun dunyada buyuk bir tezgah var, menejerlik teskilati bunlar. Icinde teknik direktorden baskana herkes var, bos bos adamlarin oynamadigi halde kadroya girip kenarda oturmalarinin sebebi bu.

bu yuzden futbolcu para alamazsa tezgah bozuluyor. Tezgahi bozmamak icin fifa ve uefa bu konuda hic taviz vermiyor cunku verirse kendi de ekmeginden olur.

İhtar çektiği kayıtlara geçmeli ki yarın bi gün başka takıma kaçınca “ben uyarmıştım, 50 kere söyledik” demeye hakkı olsun.

Parasını veremiyosan adamı transfer etmeyeceksin.

Parasini alamiyorsa neden bedavaya calissin ki? Bir de futbol bu. Olay gosteri dunyasi. Hadi doktor ogretmen olsa hastasini ogrencisini birakmasin dersin. Sen Victoria Secret'in mankeninden ayip olmasin diye bedava calismasini bekler misin?

neredeyse ağlayacağım yahu. aç kalacakmış, Ferrari'ye binemeyecekmiş.
tabii ki zorla almıyorlar bu sözleşmeleri ama bu kadar da ajitasyona gerek yok. adam profesyonel, parasını tabii ki isteyecek.
ancak futbolculardaki para da para muhabbeti çok bayık. bunlara tanınan imtiyazlar çok fazla. adam maaşı yüksek vermiyorlar diye küsüyor, oynamıyor doğru düzgün. kulübün ve taraftarın hakkı ne oldu? öbürü gidip kavga ediyor, 10 maç ceza alıyor ama maaş tıkır tıkır yatsın. bir de marifet gibi alkış alıp, destek görüyor.

e böyle olursa futbolcu da şımarmakta ve böyle davranmakta sonuna kadar haklı. bunların şımartıldığı kadar başka meslek yok.

Oyuncu Federasyona gidecek duruma geldiyse bayağı zamandır beklemiştir veya ödemelerde sıkıntı oluyordur.Futbolcu hakkını arıyor.

Taraftara müşteri gibi bakıldığı ortamda işçinin alnının teri kurumadan hakkını vereceksin.

Hak kiminse, bundan vaz geçme, erteleme hakkı da onundur.
Yukarıda dendiği gibi, her şey bir yana, en basit şekilde adamın ödemelerinin belki taksitlerinin dengesi gelirine göredir! Ya da bir sorun olduğunda ben bilmem ne tarihinde baş vurdum deme hakkını elinde bulundurmak istiyordur.
Basit soru, güvendiğiniz her hangi bir kurum şahıs parti şirket vs var mı?
Takım tutmam, futbolla hiç ilgim yok ama biliyorum ki büyük dediğiniz kulüpleri büyük yapanlar taraftarları değil,yöneticileridir ve bunun içinde kurulmuş ve işleyen bir çark vardır. Yönetici istediği kadar iyi niyetli olsun milyon tane engelle karşılaşabilir, kulübün kralı olsa bazı şeyleri yaoamayabilir. İnsan da kafasını nasıl rahat tutacaksa hakkı ölçüsünde öyle davranabilir.
Adamlar. Sözleşmeyle (işe alırken de geçerli, banka vs için de) karşıdakini her şekilde kontrol altına almaya kendini de sağlama. Almaya çalışır. Bir şey derseniz de, ya o standart. Sözleşme. Sen. Merak etme derler. Yani sem. İmzayı at bana güven derler ve işler çatıştığında sonuna kadar. Kullanırlar.
Bunu yapacaklarını bildiğimden karşıdaki adamın da yaptıklarını gayet hak olarak görüyorum.

Şu araya nokta koyma işinden dolayı üzgünüm. Otomatik tamamlamanin azizliği.Mobilden duzeltemiyorum da.

3 aylık ödeme alamıyor. Sen 3 ay maaş almazsan aynı iş yerinde çalışmaya devam eder misin? Ayrıca pepe insaflı davrandı bu işi direkt tff ile çözdü. Fifa’ya gitse kulübün başı çok ağrırdı.

gelir gider dengesini bulamayan, aciz, sözleşme altındaki hakları vermeyen yönetim değil de hakkını isteyen adam mı şerefsiz? bu kadar basit mantığı anlamaktan acizseniz futbol, basketbol, curling ya da herhangi bir sporu izlemeyin.

Beter ol 8tas.

Zaten Tr de futbol yok.

Orhan pamuk 40yil once mi cikti?

Çok fazla Türkçe okumamakla birlikte aklıma ilk gelen ornek Hasan Ali Toptaş. Bence o ayarda bir yazar.

Romanin modasi gecti. Sonucta 100 yillik bir gecmisi var, azalarak tukendi.

kim demiş çıkmadı diye, İhsan Oktay Anar var bence şu an yaşayan en iyi Türk yazar. Tahsin Yücel de saydığın yazarlar kadar güçlüdür. Ayrıca Orhan Pamuk hakkında yorum yapmasam da adam 20-30 yıldır piyasada zaten.

Esasında son 40 yılda çıkan romancılar var ama dünya genelinde böyle, mesela son 40 yılda bi Dostoyevski de çıkmıyor, iletişim daha farklı bir noktaya kaydı. Bundan 50 sene önce bi şairin yeni bi şiiri bi dergide yayınlandığında yer yerinden oynarmış mesela onun üstüne incelemeler tartışmalar vs olurmuş, o zaman bu işin başka bir yolu yokmuş, şimdi o noktanın çok ötesindeyiz. Fahrenheit 451'in yeni çevrimini izledin mi bilmiyorum, normalde kitapta itfaiyeciler kitapları yakarken filmde harddiskleri parçalıyorlardı, öyle düşün.

@fasulyek 23 yaşında yazarlığa başladı. O da 1975 yılına tekabül ediyor.

orhan pamuk kim kardeş bu adamların yanında? bitti romanın devri.

Cagin degisimiyle alakasi vardir da bu "roman bitti abi" diyen arkadaslar neye dayanarak bunu soyluyorlar anlamadim dogrusu.

Yaşar Kemal de Orhan Pamuk da eski yazarlar değil ki. Gayrt güncel yazarlar. Bunun dışında İhsan Oktay Anar var. Romanın azalarak bittiğini söyleyen de zaten kitap okumayan kesim. Instagram ya da Facebook mu bitirdi roman devrini?

Yazilabilecek her sey bittigi icin roman bitti.

Adana'da cakirdikenliklerin arasindan agaya isyan edip daga cikan bir koylunun hikayesi kimsenin ilgisini cekmez. 1950lerde cekiyordu. Ben de 13 yasinda okuyunca 2 gunde bitirmistim.
Su an o yasta bir cocuk okusa guler gecer.

Ihsan oktay anar gibiler cikarsa devam eder, o da zaten roman yazarindan cok bilim adami felsefeci.

klasik hikaye olayi bitti zaten. Koskoca holivud bile donup donup ayni filmleri cekiyor. Bir kahramanin basina biseyler gelmesinin her kombinasyonu yazildi.

Tanpınar ve Yasar Kemal ile Pamuk’u ayni cümlede gecirmesek lütfen?

@cemallamec: sinema yaygınlaştıkça roman da bitti.

romanın bittiği falan tabii ki yok. edebiyatın tüketiliş biçimi değişti yalnızca. bahsettiğin isimlerde büyük edebiyatçılar oldukları gibi, yazdıkları dönem edebiyatın tüketiliş biçimine de uygun içerik(roman) üretiyorlardı. dijitalleşen dünyayla birlikte edebiyat adına da bir geçiş dönemi yaşıyoruz. misalen artık mektup yazma duygusu üzerine içerik üretemezsin, sahte olur. o yüzden saydığın isimlerin benzerleri de çıkmaz. şimdi ki yeraltı edebiyatçıları bir zaman sonra büyük edebiyatçı olarak lanse olacak ve bu sorunun benzeri gelecekte bir gün, türkiye'de neden hakan günday, emrah serbes gibi yazarlar çıkmıyor olarak birileri tarafından sorulacak. şuan kulağa komik geliyor evet.

Çünkü bunun genle hiçbir ilgisi yok, bu çok açık değil mi ki. Yaşam koşulları (doğa-insan ilişkisi) ve sosyo-politik yapılar (insan-insan) sebebiyle belli bir savaşçılık kültürü ediniliyor. Bunlar değişince, o da değişiyor ya da yok oluyor. Türkiye'deki savaşçılık ile göçebe toplumlardaki savaşçılığın da yakından uzaktan hiçbir benzerliği yok. Modern savaşçı ve ilkel savaşçı üzerine yüzlerce sayfa yazılacak kadar büyük sosyal ve kültürel farklar var (giriş için bir kaynak, alandaki en ünlü metinlerden: Pierre Clastres - Vahşi Savaçının Mutsuzluğu). Türkiye neden İskandinavya'dakiler kadar "naifleşmedi" diyorsan da, onu Türkiye'de şu an hakim olan sosyo-politik yapılar üstünden hiç zorlanmadan cevaplarsın.

bence naiflikten ziyade medeniyet. medeni olmaları naiflik/sakinlik olarak değerlendirilmemeli. şu düşüncen bile (bkz: türklerin kibar insanı ezme huyu) başlığını ve tespitin oğruluyor.

ortadoğu halkları ve müslümanlar medeniyete yatkın değiller. iskandinavlar zamanında savaşçılarmış, şimdi de medeniyetin beşiği. güzel bir evrilme. bu, şu anda savaşamayacakları anlamına gelmiyor. artık savaş kılıçla baltayla da olmuyor.

hacı sen bi norveç'li ile iş yap da bak bakalım ne kadar naifler...

iskandinav ülkeleri, dogrudan ikinci dünya savasina girmedi ise de, bazen açıktan bazen el altından nazileri desteklediler. şu anda da, iskandinav ülkeleri, sadece balık satmiyor dünyaya, silah satiyor, denizden petrol cikartiyor, kutuplarda hayvan katlediyor.

2. Dünya savaşında Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya'nın (Her ne kadar viking olmasa da) halleri içler acısı idi, aslında savaşçılar ama göstermiyorlar, tezi burada çürür.

Biraz gecmise gidelim, 1939 rus fin savasi, meshur kis savasi diye gecer. Finliler yenilmis ama rusyanin burnundan getirmistir. Molotof kokteylini icat edip tanklara atmislardir.

Savasa gelince savasiyorlar da got kadar ulke bunlar sonucta, her iskandinav 10 adam gucunde olsa yine bisey etmiyor.
Viking zamani bu kadar kalabalik ulkeler yokmus demekki. Varsa da su anki ordu kavrami yoktu, cunku ordu besleyecek lojistik kavrami yoktu. Savaslar ufak ufak yapiliyordu.

Şu geziye çıkan öğrencileri öldüren eleman Norveçli değil miydi? Denk gelirsen baya psikopatı ırkçısı, bu tip fikirlerini fiiliyata dökeni var, uzaktan güzel temiz insanlar gibiler de o kadar da değiller sanki.

genle falan degil kulturle ilgili. kultur de nehir gibidir kendi degisir, gittigi yeri de degistirir.

vikinglere, antik misirlilara kadar gitmeye gerek yok. ingilizlerin isgal edip manda haline cevirmedigi yer yok.
i.redd.it

ama adamlar simdi got kadar bir adaya tikilip kalmis durumdalar. oyleki brexit ile birlikte avrupayada bagli olmak istemiyorlar.

ayni sekilde 500-600 yil once guney amerikayi kolesi haline getiren portekizliler ve ispanyollar ayni kulture ve kafa yapisina sahip degiller.

Aslinda vikingler doneminde kendi icinde demokratik sayilabilecek bir yapilari varmis, yagmaya gittikleri yerde kadinlara tecavuz ederken kendi kadinlarina buyuk onem vermisler, neredeyse esit saymislar. Hristiyanligin etkisiyle savasci yönleri torpulenmis.

Gecenlerde bir film izledim mesela. 2. Dunya savasinda almanlar tanklarla danimarkaya girerken karsilarina bisikletli birliklerle cikiyorlar. O kadar uzaklasmislar savastan.

Su anda ise ulkelerindeki ekonomik ve sosyal rahatliktan kaynakli olarak sakinler rahatlar. Mucadele edecekleri bir durum yok.

Bu arada Finlilerle ilgili örnekler verilmis de finlilerim vikinglerle ilgisi yok.

binlerce yılda geliştiler.

Stevia olur.

ailemde bayağı bir şeker hastası var ve senelerdir suni tatlandırıcı kullanıyolar.

seneler önce aspartam zararsız dendi sonra zararlı, sonra sakarin(marka mı etken madde mi bilmiyorum) zararsızdı, sonra zararlı dendi, en son canderel gibi tatlandırıcılar zararsızdı , zararlı dendi.

yani ben zararsız bir suni tatlandırıcı olduğunu sanmıyorum. yeni bir marka çıkartıyolar baştan zararsız diyolar ama sonradan ya kanserojen olduğu ortaya çıkıyor ya da başka bişey.

killerbee, suni tatlandırıcan bahsetmiyorum zaten. hindistan cevizi şekeri var mesela, monk meyvesi özütü.. yine doğal yollardan ama aromasız bir şey arıyorum. pekmez bal iş görmüyor her zmn.

Zararsız şeker yok ama her şey kullanım miktarıyla alakalı. Şimdi zararsız diye üretilenler genelde insülini uyarmadığından zararsız deniliyor ama o genelde kilo kontrolü yapanlara ya da diyabetlilere yönelik hareketler, yoksa şeker şekerdir. Misal fruktoz da insülini uyarmıyor ama gidiyor karaciğerde depolanıyor, halbuki insülini uyarması (Şeker hastaları hariç) muhteşem bir şey, insülini uyarsa o şekeri kaslarda depolayıp sonradan kullanabilirsin, kaslarda depolanmayan şeker karaciğerde depolanıp karaciğeri mahvediyor ya da direkt yağ olarak depolanıyor, böyle düşünmek lazım. Zararsızlık çok farklı bir kavram. Ha cidden en az zararlı şekeri soruyorsun bildiğin toz şeker yapısı itibari ile en az zararlı şeker.

seneler önce stevia'nın suni tatlandırıcısını görmüştüm eczanede, zararsız sakarin diye lanse edilip satılıyordu. sen stevia deyince aklıma o geldi benim.

spesifik bi rahatsızlığınız yoksa şekere öcü muamelesi yapmaya gerek yok. önemli olan dozu kaçırmamak. sorunuza gelicek olursak işlenmiş şeker & işlenmemiş (doğal) şeker arasında sanıldığı kadar ciddi farklar yok aslında. doğal diye oturup her akşam 1 salkım üzüm yersen o da sağlıksız bi şey yani. ama stevia'da bildiğim kadarıyla şeker yok yani zararsız şeker değil de şeker değil zaten o.

Kuzu ciğeri için daha lezzetli olduğu söylenir ama kuzu ciğeri de benim bildiğim daha sert oluyor, yani bu konu hakkında bir ihtilaf var açıkçası. Fakat hangisini alırsan al, kasaptan alacaksan eğer sinirini ve zarını temizlet de al, kendin temizlemeye kalkarsan çöp olabilir ona dikkat et.

Tabbi ki kuzu. Pamucuk pamucuk, yumusacik ama ben bunu ciger sis icin soyluyorum mangalda. Tavadakini bilmem

arnavut ciğeri yapacaksan kuzu

dana ciğeri yumuşak güzel ya seviyorum ben. az pişirmek lazım, yüksek ateş bol kızgın yağ içinde.

Kuzu

Kuzu ciğeri daha iyidir. Lezzet ve besin değeri açısından üstün.

Mesleği müderrislikti, yani günümüzün üniversite öğretim görevlisi/profesörlük ünvanına denk düşüyor. Fakat tabii babası normalde kendisinden daha eğitimli daha yüksek ünvanlara sahipti, haliyle oradan da iyi bir para kalmıştır kendisine.

Yaşanılan zamanı düşündüğünüzde geçinmek için pek de bir şeye ihtiyacınız yok ayrıca, kaldı ki bu insanlar yemeği bile az yerler.

atadan gelme vakıf vardı. o vakıf çalışanıydı. ayrıca imamlık, vaazlık, müderrislik yapıyordu.

o dönemde şimdiki gibi diyanet yok, insanlar bu imam, vaazlara vs. sevabına yardımda bulunuyordu (zekat, sadaka vs.). ayrıca dönemin hükümdarları kendi ideolojileri doğrultusunda yıllık yardımda bulunuyordu ki bu yardım dediğiniz şey ufak çaplı bir servetti. benim bildiklerim bu kadar, onun dışında mutlaka hayvanları, ekip biçilen topraklar vs. (vakıf malı olsa da) vardır mutlaka.

O zamanlar durum biraz farklı. Çoğu bu gibi Şeyhlerin tarlası falan oluyor bazı talebelerde buralarda çalışıyorlar. Elde edilen ürün satılıp parası dergahta kullanılıyor. O zamanın devlet adamları altın, akçe gibi hibelerde bulunuyorlar.

Aluminyum işi sakat, alacaksan çelik olanlardan al, bu anlamda Bialetti de aluminyum satıyor ben olsam onu da almam, bi tek Venüs modeli çelik sanırım onun dışında bu üründe genel olarak aluminyum tercih ediliyor ama dediğim gibi o da riskli biraz.

valla zaten hepsi aynı. materyal önemli onda da alüminyum alma. amazon'a bak çelik için orada vardı ama bu kur ile ne kadara gelir bilemiyorum ben alırken 90-100'e falan geliyordu.

Tadin tamami Köpük krema. Maalesef moka pot iyi bir kahve makinesine asla ulaşamıyor

Yeterli. Ama istersen kullanma kitapçığına bakabilirsin.

Narin çamaşır yoksa en iyisi 1200 devir.

Çay bardağı kadar

benimki içindeki çamaşırın kilosunu ekranda gösteriyor. bir ölçekten biraz daha az koyuyorum hep. temizlenmeden çıktığı olmadı. tül perdeler hariç hep 800 devirde sıktırıyorum. bazı makinalar için 600 bile yeterli oluyor bi kere denedim benimki sulu bıraktı o yüzden 800de devam ediyorum.

bir su bardağı kadar koyuyorum veya birazcık daha fazla. makinem 7 kg.
1200 çok buruşturuyor. uzun bir zamandır 800 kullanıyorum. iyidir.

o ölçekle bir ölçek yeter. makina tıka basa dolu değilse, azaltabilirsin.

1000 devir iyidir.

Bende 30 gramlık bi protein tozu kaşığı var onunla koyuyorum güzel oluyor.

o halde,
YARIM DOLU makinaya 1 ölçek.. TAM DOLU makinaya 2 ölçek uygundur diyebiliriz..

devir konusu ise bulanık kaldı yani henüz netleşmedi..

1 adet 1200
1 adet 1000
edüt:
800 diyen 3 kişi oldu.. sanırım 800 kazanacak!!!

keşke birkaç cevap daha gelse de DEVIR konusunda salt çoğunluk oluşsa :)

yarim dolu makinaya yarim olcek, tam doluya bir olcek. o deterjan durulanmazsa uzerinize giyiyorsunuz haberiniz olsun. ayrica sivi deterjan kullanmanizi tavsiye ederim.

ben hep 1000 devirde siktiriyorum cunku yerim dar, cabuk kurumasi lazim, yeriniz bolsa aceleniz yoksa 800 devir de olur. 1200 nadiren kullaniyorum.

Murat Menteş'in kitapları genel olarak böyle. Korkma Ben Varım, Dublörün Dilemması vs.

Selçuk Aydemir kitapları, liseden arkadaşları okudum diğerini bilmiyorum.
Alper Canıgüz kitapları. Özellikle Alper Kamu serisi.

tesekkurler angelus, bu arada belirtmemisim onu da yazayim. kitabin orijinali turkce olmasa da olur, turkceye cevrilmis olsa yeterli. 7

www.pandora.com.tr
Bazi soyledikleri sacma gelebilir ama kitap sikmaz.

Saatleri ayarlamak enstitüsü

(bkz: parfümün dansı)

mizahi dili muhteşem! arada göstere göstere adeta şov yaptığı ağdalı üslup ve muziplik içeren betimlemeleri ile, "witty" göndermeleri ve ironileriyle bu kitap tam bir alternatif başyapıt...

kitabın nikaragua basımı için arka kapak yazısını bu şekilde kaleme almıştım, fikir verir sanıyorum...

ferhan şensoy gibi duruyor senin ilacın.

yüksek şeker içermesi için buğday, patates ve mısırın genetiğinin değiştirilip gdolu olması sebebiyle.

gerçek şekerin pahalı, glikozun ucuz olmasının sebebi de bu temel olarak.

tabi tıbbi olarak nasıl zararlar veriyor ne yapıyor bilmiyorum ama ana konusu bu.

Şekerin kendisi zarar zaten bir de bunlar işlendiği için artı olarak zararlı oluyor. Bu arada şekeri terk ettim, tavsiye ederim.

teşekkürler ama pancarda işlenmiyor mu? temelde zarar noktasında fazla bir fark olmaması gerekir diye düşünüyorum.

şeker pancarı kendinden tatlı bir bitki, bunun işlenmesi öyle genetiğiyle oynama şeklinde değil.(tabi günümüzde onun da genetiği ile oynamış olabilirler.) sanırım işlenmesi şöyle oluyor, alıp yıkıyolar, sonra preste suyunu sıkıyolar, belki bir miktar su ilave edip kaynatıyolar, bundan sonra tatlı özü çıkardıktan sonra da şekeri kristalleştirme aşamasına başlıyolar, o da sanırım fırında falan olur. şeker kamışı da tatlı bir bitki, preste suyunu çıkartıp kristalleştiriyolar.

mesela şeker pancarını anadoluda yıkayıp fırına atıp pişirip tatlı olarak yerler.

öte yandan yediğimiz mısırları hatırla, mısır çok az tatlıdır ama glikoz üretilecek kadar değil.

3 sene önce bimden konserve mısır almıştım, o kadar şekerliydi ki yiyemedim, genetiği ile oynanmış aşırı şekerlenmiş. bildiğin mısır reçeli gibi o derece tatlı.

işte mısır içindeki şeker oranını yükseltmek için genetiği ile oynuyolar. şeker oranı yükseldiği gibi demek ki zararlı diğer şeylerde ortaya çıkıyor ki gdo dan uzak durun gdo dan uzak durun diye bir sürü şey duyuyoruz.

İşlenmekten anladığın ne? Şeker pancarının işlenmesi onu kullanılabilir hale getiriyor; glikoz şurubunda ise şeker pancarının-mısırın glikozunun çıkarılıp sonra kimyasal olarak hidrojen verilip fruktoz oranının artırılması sağlanıyor. Glikoz normalde enerji olarak kullanılırken glikoz şurubu vücut tarafından tanınmayan, sisteme girdiğinde atık olarak hücrelere saldırıp hücre mutasyonuna neden olan (Kanser) serbest radikalleri açığa çıkarıyor, ikisi birbirinden baya farklı şeyler sorun sadece işlem görmesi değil.

teşekürler bütün cevaplar için.

@angelus peki doğal meyvelerde bulunan fruktozdan bir farkı var mı bu şurup vasitasıyla elde edilen kimyasal fruktozun?

meyveler de içerdikleri yüksek fruktoz nedeniyle bu şurup gibi serbest radikal zararı veriyor mu?

Meyveler yüksek fruktoz içermez sadece fruktoz içerir, yüksek fruktozu mısır şurupları içerir ki zaten orijinal isimleri Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubudur, vücut meyveden gelen fruktozu da normalde kullanmaz ama yine de tanır, karaciğere geldiğinde karaciğerde şeker-yağ olarak depolanabilir; fruktoz şurubu üretiminde kullanılan kimyasallar nedeniyle vücut tarafından tanınmaz, sistemden uzaklaştırmak için işleme aldığında atık ürünler bu noktada ortaya çıkar, meyve için böyle bir sorun yok.

Ritter Sport Bütün Fındıklı ve Çıtır Pirinçli Beyaz Çikolata

Ülker Bütün Antep Fıstıklı Çikolata
Eti Browni Intense

ortalama markette ritter buluyorsak bence after eight de buluruz, angelus'tan yüz bularak after eight diycem o yüzden.

ortalama bir mahalle bakkalında bulacaklarımızdan ise browni intense ve bounty(bu yok coco star varsa o da olumlu). çikolatalı ve ıslak şeyleri genel olarak seviyorum, bi de hindistan cevizini.

toblerone?

Damak.

Ülker ciklatalı gofret

Marine edersen dışarıda yediğin tavuklar gibi lezzetli olabilir, diğer türlü bildiğin tavuk işte nasıl yaparsan yap değişmiyor.

İnce yapiyolar suyunu kaybetmeden hizlica pisiyor uzerine bir de marinasyonlari iyi

Knor’un sosları var tavuk için o tarz bir şey deneyebilirsin.

tavuk göğsü. marine yapıyorum ama bir şey eksik sanki. dışarda yediklerim de normal kimyon gibi baharatlar vardı. ben barbekü sos bile ekledim öyle olmuyor. :/

bu işin sırrı döküm tavadır.

tavuk göğsüne; tuz, karabiber, kırmızı biber, kekik, köri baharatı, kimyon, yağ katıp karıştırırsın.

bi yarım saat-kırkbeş dakika bekletirsin.

döküm tavanın altını yakarsın, 10 dakika kızdırırsın ve etleri üzerine dizersin. 3er dakika ön ve arka yüzlerini kızartırsın.

dışarda yediğinden daha güzel olacak, hem de yeni bir hobi edinmiş olacaksın. döküm tava: 60 tl.

hatta buyur: www.youtube.com

Pirzola alıyorsun twl ızgaraya dizip atıyorsun mangala tuzunu falan ektikten sonra pişmeye yakın kekik serpip bir süre daha kizartarak alıyorsun tabağa. Başka bir şeye gerek duymadan ne kadar lezzetli olacak. İnanmazsan yap bak...

ben göğüs etini ince şnitzel şekilde kestiriyorum üzerine çok az zeytinyağı ile tavada kızartıyorum gayet güzel oluyor valla.

döküm tavada yapıyorum valla. ama kötü yapıyorum baya :( üstelik dışını yakıp içini çiğ bırakıyorum :D

sen gönderdiğim videodakinin aynısını yap :) muhtemelen kaçırdığın şey ve en önemli olan; önce tava 10 dakika boyunca kızdırılmış olmalı. sonrasında tavuk etlerini atıcaksın ama altını kısmayacaksın aynen harıl harıl yanmaya devam edecek ateş. ve sonrasında 3 dakika dokunmayacaksın etlere hiç. 3dk sonra bir kez çevireceksin, arka yüzü de 3 dakika kızaracak ve bitti bu kadar. başka çevirmek filan yok. böyle yap, hayatının en güzel etini yiyeceksin yoksa böyle etten soğursun içi pişmemiş filan:)

tavuk göğüs kullanma,but al tavuk pirzola al daha yumuşak ve yağlı olur,
kuşbaşı gibi keserek tavuk şiş tarzı kızartabilirsin veya tavuk pirzola'yı açtırıp kekik,kırmızı toz biber,zeytinyağı,az biraz kimyon ve karabiber ile soslayıp da kızatabilirsin.

tavuk göğsünü aldın önüne koydun.

2 adet sağ ve sol göğüs olarak önünde duruyor.

bir göğüsü al, tam ortasından keserek aç.

yani iki ayrı parça değil, ortasından açıklacak kadar kesip incelmesini sağlayacaksın. şöyle düşün, elinde bir kitap var ve sen bunu tam ortasından ikiye doğru açıyorsun, böylece kitabın kalınlığı sağ ve sola eşit olarak dağılıyor dolayısıyla inceliyor.

sonra bir tavaya yağ koy, yaklaşık 4 çorba kaşığı sıvı yağ.

en büyük ocağa koy ve altını sonuna kadar aç, deli gibi kızsın.


tava iyice kızınca bir elinde tavanın kapağı hazır olarak bekle. tavuğu güzelce ortasına koyup hemen kapağını kapat.

altı sürekli en açıkta olacak. o şekilde 4 dakka pişir. sonra öteki tarafını çevir, aynı şekilde yine 4 dakka pişir ve tekrar çevir 1 dakika daha pişir.

hem suyu içinde kalacak hem de lezzetli olacak . bu dakkaları kendine göre düzenlersin sonra.

önemli olan çok yüksek sıcaklkta pişmesi.

yağ koyuyoruz yağ da ısıyı iletmesini kolaylaştırıyor, merak etme yağ çekmeyecek kendi yağını da salacak.

bundan iyi ve basit bir yöntem görmedim ben.


ikinci yöntem ise tam tavuk göğsünü ortadan kesmeden ezerek açmak onun da suyu içinde kalıyor güzel oluyor ama tavuk eti kırmızı et gibi güzel ezilmiyor çok darbe alıyor.

ev ortamında ızgaraya en yakın pişirebileceğin sistem bu. tabi gider elektrikli ızgara alırsın, ne bileyim başka bişeyin vardır, döküm tavan vardır.

döküm tava kullanırsan mesela soğukken peçete ile yağlasan yeter ama onu da kızdırmak 20 dakka sürüyor.

her halukarda döküm tavadaki kadar duman olmasa da acayip duman oluyor.

ben marine etmiyorum sen istersen değişik şeyler deneyebilirsin tabi.

Binden üzerinde ızgara tava yazan tavuğu al. 10 numara

sarimsak koyuyor musun?

Risk derken ne düşündün bilmiyorum ama gümrüğe takılır alamazsın işte, başka bir durum yok.

Heinz/Barbekü Sos.

Heinz çok öneriliyor da denemedim.
Mayonez de hangisi olursa olsun güzel geliyor bana.
Sos bilmem kullanmıyorum.

heinz barbekü +1

Tat Mayonez, Heinz Ketçap, HP Barbekü

bim, a101, aro kötü. fiyat problem değilse heinz. sonra calve, tat, tukaş vs.

Dijon hardali icin Edmont Fallot klasik, (bulabilirsem) Edmont Fallot tarhunlu. Maile´yi hic begenmiyorum, ozellikle tarhunlusunun kivamini.

Alman tipi hardalda, Düsseldorf hardallari, mesela ABB ekstra aci.

Ketcabi okolojik tarim yapan bir markadan aliyorum, marka aramiyorum cok.

delizia dijon hardalı.....

Deli ziya diye okurdum küçükken, acıılığından böyle diyorlar derdim.. eskiler...

eksisozluk.com

soslarin icinde palm ilden glikoz surubuna envai cesit sey oldugundan niyeti bozdugum zamanlar disinda kullanmiyorum ama sriracha var mesela, dunyaca meshur aci sos, tatli eksi sos beya etle guzel olabiliyor, cok nadir kullaniyoruz, guacamole evde kendin hazirliyabiliyorsun sos kivaminda, daha cok dip sos, banmalik yani, onun disinda klasik evde hazirladigim zeytinyagli ve yogurtlu soslari en cok kullaniyorum. misal havuc hiyar biber serit olarak kesilip cirpilmis yogurt limon nane tuz sosuna banma, veya domates icin zeytinyagi feslegen limon tuz ile soslama vs gibi.

ketçap hellman's, mayonez heinz. patates ıvır zıvır bandırmalık barbekü için hp bbq classic, etle ya da sandviç-burger ile kullanmalık barbekü için rufus teague honey sweet. hardalda beaufor extra strong dijon mustard. calve'nin ranch'ini de severim. acı tercihim huy fong sriracha ve heinz green pepper tabasco.

Kaslara gereksiz bir rahatlama uyarısı gönderiyorsun bu tür işler koşu sonrası olursa daha verimli olur, herhangi bir disiplinde kanda biraz noradrenalin olması antrenmanı-aktiviteyi daha yüksek performansta yapmaya olanak verir, masaj gibi faaliyetler kasları rahatlattığı gibi aynı zamanda daha da "gevşemene" neden olabilecek hormonların salınımına neden olduğu için koşu performansını psikolojik olarak da düşürebilir.

Tatlıyı yemekten önce yemek gibi olmuş :)

Diş her şekilde çürür; kaplama kanal dolgu vs, implant değilse her şey mümkün.

4'lu koprunun icinde saglam bir dis vardi, kaplama takildiktan 5 sene sonra curudu, iltihap yapti. disci kaplamayi arkadan deldi, kanal tedavisini yapti ve kapatti. riskli bir islem cunku kaplama catlarsa cop oluyor, tekrar kaplama yapilmasi gerekiyor. ama eleman catlatmadan halletti. ustune 5 sene daha gecti sikinti yok.

Tabii öğrenen adam videolara bile bakmadan kendi kendine çalmayı öğrenebiliyor ama bire bir eğitim her zaman bi tık daha avantaj sanki.

Daha hızlı öğrenim ve daha doğru teknik için şart olsa da sağdan soldan öğrenen de var. Youtube la ilerlenebilir bence.

YouTube'dan her şeyi öğrenebilirsiniz. Kendinize gitar çalan başka arkadaşlar bulmaniz ve beraber gelişmeniz çok yararlı olacaktır ayrıca. Bu süreçte aklınıza takilan bir soru olursa bana sorabilirsiniz

İzlediğin videoların kaliteli olduğunu varsayarak anlatıyorum. Gayet yapılır. Kursun sana vereceği en önemli ekstra kontrol mekanizması. Yanlış tuttuğunda ne bileyim başka bir ilerde düzeltilmesi zor olan sıkıntı olduğunda adam direkt uyarıyor dikkat ediyorsun. Bunun dışında yabancı dil varsa online dersler kursla mukayese edilemez. Şart diyen adamın da alnını karışlarım.
Marcus miller Victor wooten falan bas anlatıyor abi videolarda. Sokak arasındaki hocayla mukayese olur mu?

şu adam en iyi kurstan daha faydalı olur.

www.youtube.com

Resim yapmak, gitar calmak gibi seyler icin kurs kesinlikle sart degil.

İki şekilde ani fren yaparsın; ya debriyaja ve frene asılarak ya da sadece frene asılarak, birinde araç stop eder diğerinde etmez ama ikisi de kabul edilir, art arda iki kere frene basmayı hiç duymadım.

Bana kurs hocam ani fren yapmamı söyledi ki zaten sınavda da ani fren yaptırdılar. Bence ani fren doğru olanı, anlık bir kaza durumunda yarım yarım basacak değiliz her halde.

Eksik bilgi
Aracta abs yoksa aracin kontrolünü kaybetmemek icin yarim yarim bas demek istemis olabilir

HİÇ ikircikte kalmana gerek yok. acil bir durumda asıl frene. takır takır gelen balatalar parçalanıyormuş gibi seslere de aldırış etme basmaya devam et, biliyorsundur abs'den dolayı o ses.

Debriyaja da basiyorum frenle birlikte ama 2. Hocanin dedigi yanlissa kalmak istemem.

Abs ile ilgili mi dedi onu bilmiyorum.

otomobil üreticileri yüz milyonlarca dolarlık yatırımlar yapıyor, uzun yıllar ar-ge yapıyor. sonra bağcılardaki sürücü kursunda çalışan bir emmi büyük oyunu görüyor.

duracaksan frene basacaksın. aniden durman gerekiyorsa durana kadar freni kökleyeceksin. piyasada şahin ve türevlerini almadıkça absiz araba kalmadı. utanmasalar bisiklete abs takacaklar artık.

Sınavda ani fren yaptırmalarının sebebi refleksine bakmak işte asıl frene dur, durup durmadığına bakıyorlar, debriyaja basıyorsan zaten araba boşa çıkıyor hız da düşük, muhtemelen yirmiyle otuzla giderken fren yaptırırlar, sen yarım yarım frenle uğraşırken aracın devri düşer stop edersin o zaman kalırsın.

Sofor dedigin ani fren yapip camdan cikarmaz aractakileri, kaza durumu olmadikca. Yagmurlu havada ani fren yapilmaz. Az az basilir. Acemi kayniyo burasi.

/Müptezel
Bu söylediğin yetmişlerde geçerliydi.

Geçen ay kaygan zemin kursuna gittim yaşadığım ülkede yerel ehliyet için zorunlu. Araçlarda abs olduğu için en kısa durma noktasına kazık frenle ulaşılıyor bu birincisi.

Dönerken yapılan ani frenler içim de normal şartlarda viraj içinde zaten fren yapılmaz ama yapman gerekmiş ve kazık fren yapmışsan yine öyle frene az basarak kurtaramazsın durumu asılman lazım. Direkt profesyonel hocalardan gelen bilgi.

En çabuk durmanın yolu kazık fren. Ötesi berisi yok.

O pompala, yarım bas falan diyenler eski ve geçerliliği olmayan bilgiler, dinleme. ABS'siz araç yok piyasada artık. Esp'siz araç nadiren var. Böyle durumlarda kazık fren yapacaksın gerekiyorsa, direkt kökleyeceksin.

Denedim, hakikaten de pompalayınca falan fren mesafesi uzuyor hiç gerek yok.

18 yıllık şöförüm, ani fren gerekti mi affetmem köklerim. abs zaten devreye giriyor.

Fren pompalama gorevini abs kendi yapiyor, sen yaparsan ayagini cektiginde devreden cikar belani bulursun. Virajda falan da ebd var fren gucunu tekerlere dagitiyor. Esp olmayanlarda da ebd var.

Ha su var bunlar mukemmel sistemler degil. esp yok benim arabada, abs ve ebd var kazik fren atinca gotunu zor topluyor saga sola savruluyor bu yuzden ben ayagimi bir noktada cekiyorum arabayi cok iyi tanidigim icin.

Bas frene, kökle gitsin. +1

Önce yarım sonra tam fren mantığı aslında fizik kuralları için mantıklı, ama absli araçlarda gerekli değil. Aksine zararlı, peki nedir bu önce yarım/yavaş sonra sert basma olayı?

Aslında burada kastedilen frene basıp çekmek değildir, ama çoğu yanlış bilir ve konunun freni pompalamak olduğunu sanır.

ABS olmayan eski araçlarda ve motosikletlerde freni köklediğinizde tekerleri kitleyip kazıklama ihtimaliniz %99. Hele ki yerler de ıslaksa eyvah eyvah.

İşte bu durumla karşılaşmamak için hareket halindeki aracın frenini "limon sıkar gibi" ezerek frenlerseniz;

Önce aracın yükünü ön amortisörlere, sonra da lastiklere yük bindirip kızaklamayı minimuma indirir, ertelersiniz.

Bunu en iyi ABS siz motor kullanan usta motorcular bilir.

Örnekleyelim;

Yanayana giden iki aynı motordan birisi kazık fren yaptığında ön teker kızaklar ve şanslı ise düşmez, ya da düşmeden hemen önce freni bırakıp toparlamaya çalışır.

Diğeri de kazık fren değil de yukarıda bahsettiğim gibi fren yaparsa kazıklamayacağı gibi de ivmelenme ile motor ön teker üzerinde havaya kalkacak kadar sıkı durabilir.

Bakınız : stopie

Benim motivasyonum köpeğim :) Onunla birlikte, tasmasız olarak, yapay ormanda koşmak gibisi yok. Belki bir köpek sahiplenirseniz büyük motivasyon olur?

merhaba, götünü kaldıramayanlardan geliyorum. duyuruyu takipteyim :(

Bu tür işlerde sürdürülebilir gerçekçi hedefler koymak daha faydalı oluyor, o nedenle böyle bir program yapmak senin için iyi olabilir. Misal bir insan için altıda kalkmak kolay olabilir ama başkası için olamaz, olmuyorsa zorlamanın bir anlamı yok çünkü bir gün olur iki gün olur üçüncü gün olmaz, sürekli motivasyon sağlayacak bir kaynak da bulamazsın, o nedenle yapabileceklerin üstünden ilerlemen senin için daha iyi olur.

İkinci olarak, amacın göbeğini eritmekse bu sabahın altısında uyanmak için kendi zorlayıp koşarak yapabileceğin bir şey değil, birincil önceliğin yeme düzenini sağlıklı bir düzeye çekmek olmalı, koşu vs bunların yanında aksesuar oluyor, beslenmen kötüyse istediğin kadar koş bir anlamı yok, bu söylüyorum zira beslenmenle ilgili bir şey söylememişin.

@farabi, köpek muhteşem fikir, 5 yaşındaki kızım her şeyden çok sevinir herhalde bir köpek sahiplensek, ancak yurt dışında yaşıyoruz ve seyahatlerimiz oluyor. köpeği de emanet edebileceğimiz kimsemiz yok. bu sebeple köpek çok zor bir ihtimal.

@angelus, haklısın beslenmenin öneminin farkındayım ve kötü besleniyorum. akşam ve gün içinde yediğim abur cuburun haddi hesabı yok. ama bunu nispeten daha kolay dizginleyebiliyorum, 2 gündür akşam abur cuburunu bıraktım mesela. çünkü akşam tatlı yediğim zaman hemen ağırlık çöküyor, mal gibi oluyorum, bunu fark etmek zaten beni biraz daha sağlıklı yaşama itti. sporu ise öncelikli olarak kondisyonumu arttırmak için istiyorum, çünkü özellikle ani hızlanma gerektiren aktivitelerde çok çabuk yoruluyorum. sağlıklı ve kondisyonlu biri olmaya çalışırken göbeğimden de kurtulmak istiyorum tabii. :)

bunu başarabilirsen inanılmaz verimli kılıyorsun hayatını. sağlığını, neşeni her şeyini geri kazanıyorsun. ben 1 aydır erken kalkabiliyorum. ama iyi bir uyku şart. akşam uykuya dalmanda yardımcı olacak beyninini rahatlatıcı şeyler bul kendine. örneğin yemeyi bırakmalısın, bu saatlerde ezber uykuyu tabiri caizse uçuruyor cin gibi oluyorsun ezber yapma. uykuya dalmadan bir saat önce beynini ve bedenini asla yorma. kalkman daha kolay oluyor. birde odanın sıcaklığı normal kıvamda olsun. soğuk olursa yataktan çıkmak istemiyorsun, sıcak olunca da uyuyamıyorsun.

@for day to break, bana ve yaşantıma katacaklarının farkındayım, ama işte şu motivasyon denen şey bana uğramıyor. otokontrolüm çok zayıf sanırım.

En nihayetinde civa içerir, o nedenle risk olabilir ona göre karar vermek lazım.

bu saydıgın hayvanatlar denizin filtresidir.. eh denizlerin hali belli...

3 yıl önce arkadaşım 200 tele 4000 demişti galiba. Kel olunca belki daha yakışıklı olacaksınız? Gideceğiniz kliniği iyice araştırın, arkadaşım hemşire olmayanların da hemşire gibi gelip pansuman vs. yaptığını söylemişti.

Moralini bozmayayım da ben saç ektirip muhteşem sonuçlar alan kimseyi görmedim. Zira elinde faydalanabileceğin çok az kaynak var ve bu çok az kaynaktan çok az saç telini alıp saçsız bölgelere transfer ediyorsun, o nedenle döküldükçe ektirme gibi bir durum olmaz sanırım. Yani kafanın arkasındaki bölüm kaynak bölge, buradan belli bir miktar saç alınıp saçsız bölgeye ekimi yapılıyor fakat saç telinin alındığı yerden sonradan yenisi çıkmıyor öylece kalıyor, e oranın da kel kalmaması için yarısını aldılarsa yarısını bırakmak zorundalar, o nedenle biraz sakat iş açıkçası. Bizim işyerinde ektiren çok kişi oldu ama hepsi en fazla çok az saçlıdan az saçlı mertebesine yükseldi çok bi değişiklik olmadı hayatlarında hala kendilerini kel hissediyorlar.

benim kafa havaalanı gibi açık değil sonuçta (en azından şimdilik) bu yüzden tatminkar sonuç alabilirim diye düşünüyorum. enseden alıyorlamış kılları hem böylece ense tıraşı derdim de kalmaz yanlış mı düşünüyorum?

bu saç ekimi konusunda şunu anlayamıyorum, eğer sorun genetikse -ki dayıların saçları dökükse genetiktir, malum oğlan dayıya çeker. medel in kemikleri sızlıkıyor :)- saç ektirseniz bile dökülme devam etmeyecek mi? şu an başlangıç aşamasında sizin dökülme. hadi önleri ektirdiniz diyelim geri kalanlarda dökülme olmayacak mı? yani bir 10 sene sonra önlerde saç var ama ortalar kel gibi ilginç bir saç modeliniz olmaz mı? her tarafına eşit şekilde mi ekiyorlar yoksa? bu konuyu da bir soruşturun bence. duruma göre belki dkülmenin devam edip etmeyeceğini beklemek daha mantıklı olabilir.

ben de bitiremiyorum. erkek arkadaşıma yalvarıyorum bölüşelim diye. o hepsini tek başına yiyebilir ;(

bana az geliyor valla. sadece kunefe fazla geliyor. hele cheesecake porsiyonlari gittikce daha kuculmus gibi geliyor.

Devlet tesvik ediyor insanlar manita yapsin diye, hic tek basina tatli yiyen gordun mu? Goremezsin.
2 senedir tiramisu yiyemiyorum sevgilim yok diye.

Buyuk. Avrupa'da restoran kalitesi arttikca porsiyonun ebati ufaliyor. Ama boyle olmasi kesinlikle daha iyi. En sevmedigim sey accik accik verilmesi her seyin. Pintilikten nefret ederim.

Ay cok o ben yiyemem diyenler de siparis verirken ben nah bu kadar istiyorum, fazlasini yiyemem cope gitmesin dese aslinda iyi olur cevre acisindan.

Bana küçük geliyor valla. Abartmıyorum, 2 tabağı hiç zorlanmadan yerim. Hele cheesecake falan tadımlık gibi bence. 2 kişilik fondüyü asla birisiyle paylaşamam mesela, ekstra meyve de söyleyip tek başıma yerim adfsd.

Bana da aksine çok küçük geliyor, şerbetli tatlılar neyse de diğerleri için birkaç tane yemem gerekiyor.

küçük bence. 1 porsiyon bana yetmiyor.

bence de fazla, ama burasi turkiye, sen bu memlekette 3 michelin yildizli restoran gibi koca tabaklarda minicik porsiyonlari dayarsan adami doverler :)
www.visitcopenhagen.com

kucuk +1

Valla bende açlık/tokluk durumuna göre ve söz konusu tatlıyı ne kadar çok sevdiğime gore değişiyor. O yüzden net bir şey diyemiyorum.

biz yeğenimle künefeyi paylaşmıştık o bile fazla gelmişti ama yeğenim ilk defa künefe yiyordu ağır bulmuştu tadını.

Fazla tatlı yoktur, tatlı yeme kapasitesi gelişmemiş insan vardır. Lütfen piyasayı yanlış yönlendirmeyelim!

Hayir hic de buyuk degil. 1 kunefe bana tam denk geliyor mesela. He yarisini da yesem olur ama 1 porsiyon fazla gelmiyor.
Sutlu tatlilar falan zaten kucuk bile. (kilolu iri bir adam falan degilim)

bence tatlılar genel olarak normal boyutlarda geliyor ama cheesecake gibi yabancı ve maaliyetli tatlıların porsiyonu genelde küçük oluyor. ayrıca bruce +1 lol

bana buyuk gelmiyor, kucuk de geliyor diyemem ama kendi porsiyonumu bitirir ustune esimin porsiyonunu da bitiririm hatta gerekirse ucuncu porsiyonu da yiyebiliyorum. ama yurtdisina gore porsiyonlar buyuk dogru.

Bence küçük ama yemek ziyan eden, önüne konanı yiyemeyen çok ergen var.

Bazı restoranlardaki atık yiyeceklerle ordu doyar. Yiyemeyeceksen söyleme kardeşim.

Yemekten hemen sonra yiyeceğim bir tatlı ise, çook büyük gelir.

Öncesinde yemek yoksa, kesinlikle küçük geliyor.

google çocuk pornosuyla ilgili linkleri saklıyor ve alakalı aktif ip'leri bildiriyor diye biliyorum.

Artık tor ağında bile iz sürülebiliyor.

Neye nasıl eriştiklerini merak ediyorsan da tavsiye ederim.
www.imdb.com

1: ABD istihbaratının dünya genelinde bir takım anahtar kelimeler üstünden filtreleme yaptıkları zaten malum, ha bunu diğer ülkelerle paylaşırlar mı bilmiyorum, böyle bir ortaklıklarının olduğu ülkeler illa ki vardır tabii. Mesaj içeriklerine ulaşıyorlar mı bilmiyorum ama ABD istihbarat servisi deyince gözümüzde büyütüyoruz fakat aylarca Apple'dan iPhone şifresi almaya çalışıp alamadılar da sonradan kendileri bir şekilde şifreyi kırmanın yöntemini buldular, yani özel mesajlaşmalara istedikleri an ulaşabileceklerini çok düşünmüyorum.

2: Sosyal mecralarda hesaplar anonim olduğu için soruşturma açıılması kolay olmuyor ama şikayet gelirse Facebook-Instagram zaten her türlü bilgiyi paylaşıyor, Twitter da çocuk pornosu-pedofili gibi konularda bilgi paylaşımı yapıyor, Türkiye'de bu şekilde çok hesap kapanıyor ama yasal anlamda bir işlem yapıldığını ben de pek görmedim anca swinger falan olursa ona koşuyorlar.

@angelus

1-benim rastladığım örneklerden biri doğrudan fb üzerinde mesajlaşma üzerinden tespit edilmiş bir görseldi. o yüzden mesajları okuyabildiklerini anladım, çocuk pornosu- istismarı hakkında uluslararası anlaşma var sanırım. biz de doğrudan amerikadan gelen raporlamayı kabul ediyoruz.

2-ekşi, instagram, twitter sitesine direkt bir şey yapamaz tamam ancak bu sitelerde halka açık şekilde görseli yayan, yükleyen kullanıcıyı tespit etmek çok mu zor ? bunlar da resen soruşturulmalıydı.

İlk cevabımı editledim bu konuda ama daha açık olarak tekrar cevaplayayım. Eğer çocuk pornosu-pedofili gibi bir durum varsa yayınlandığı platformla resmi olarak iletişime geçmek gerekiyor, yani Facebook'la ya da Twitter'la artık emniyet mi olur valilik mi olur bilmiyorum, resmi olarak başvurması gerekiyor, bu şekilde bir başvuru olursa hesaplar hakkında bbilgiler alınıp yasal işlemler yapılabilir ama bizimkiler anladığım kadarıyla siyasi bir şey olmadığı sürece bu şirketlere başvuruda bulunmuyorlar, o nedenle yasal bir şeyler pek olmuyor, yoksa istenildiği takdirde, bu tür durumlarda bu şirketler ellerindeki bilgileri paylaşıyorlar.

ABD istihbarat servgisi diyince gozumuzde buyutuyoruz fakat gercekten buyutulecek kadar muthis bir teskilat. Bir dusunce okumadikali kaldi adamlarin. Onu bile yapmaya baslamislardir belki. Bazi seyler kulaga komplo teorisi gibi geliyor ama her zaman oyle degil gercekte.
Tek tek tespit etme durumu oldugunu hic mi hic sanmiyorum, algoritmalar yapiyor bu isi gunumuzde. Ve evet, dehset algoritmalar var aklina hayaline gelemyecek isleri yapabilen algoritmalar var gunumuzde.
Cocuk pornosu konusunda ABD teskilatlari ne yapiyor ne yapmiyor bilmiyorum.

Türkiye’nin 2014 yılında hayata geçirdiği bir sistem var. Tüm iss lere zorunlu tutuldu. İsrail’den milyon dolarlık makineler satın alındı. İnternette yaptığınız her hareket süzgeçten geçiyor. Bu dediklerim Twitter ve Facebook gibi platformlar için geçerli değil ama yaptığınız aramalar, internet sitesi istekleri hepsi süzülüyor bilginiz olsun.

Para ile satmıyorsanız değil diye biliyorum. Çokça kupon yaptım nasıl diye duyuru gördüm.

Şimdi şöyle bir durum var: Türkiye'de yasalarla korunan birkaç bahis sitesi var, bunların dışındakiler legal değil sanırım, yani yurtdışındakiler vs, o nedenle aracı olarak yurtdışındaki bahis şirketlerinin kullanıldığı yayınlar sıkıntı çıkarabilir.

hayır günün iddaa tahminleri diye yazabilirsin. hatta yaz bugünün maçlarına da oynayalım :)

O zaman başlıyorum paylaşmaya

seninki canlı bahis işi onu nasıl oynayalım :)

kupon paylaşımı yapacaksan sözlük buradan daha uygun, bir çok örneğini gördüm, hem popülasyon olarak da buradan yüksek olduğu için seni daha çok kişi takip edecektir.

bize ne abi kuponmuş ıvırmış zıvırmış, biz boynumuzda fular, üzerimizde giysilerimize uygun renkte bir kitap önümüzde latte ile kesiyoruz sağı solu.

bu konuda sürekli duyuru açıp akışı tekdüze hale getirmeni doğru bulmuyorum ancak türkiyede YASAL olan siteler için öneriler verebilirsin.

@ prasions canlı bahis maç oynanırken alınan bahislere denir. Sen yasasdışı bahis demeye çalıştın sanırım.

@basond emredersin paşam sen nasıl istersen birdaha paylaşmam senin göz zevkin bozulmasın yeter ki. Yasal dediğin siteler insanları enayi yerine koyup sömürmek için kurulmuş bir düzenin parçası. Yasal bahisten düzenli olarak para kazanıp uzun vadede karda olmak imkansızdır.

@nicky nick, bunun göz zevki ile alakası yok. Peş peşe bir sürü farklı kupon için yeni duyuru açarsan teknik olarak duyuruyu kullanmamızı da zorlaştırırsın. Sanırım @basond bunu demek istemiş.

Abi sen bu basliga her gun yaz kuponlarini takipte kalirim ben.

Efes Pilsen ml @1,85
Stake 7
Büro : Tempobet

Oksijenin olduğu yerde çürüme de olur, sonsuza kadar öyle durmaz yani.

Muhtemelen ahsaplar once yok olur curuyup. Metaller cok daha uzun sure dayanir korozyona ugramis haliyle.
Ortam fazla nemliyse daha hizli curur tabii her sey.

tahmini kaç yıl sonra yok olur?

100 milyon yil mi :)
100 sene zor dayanir, nemi sicakligi sabit tutup iceri canli(tahta kurusu) sokmazsan sureyi uzatirsin.

Milyon yil sonra termodinamigin ikinci yasasi geregi her sey enerjiye donusecek.

sonsuzluk diye bir şey yok, evren bile patlayacak.

Ama daha öncesinde, tüm insanlar ölürse birden nükleer santraller pıtır pıtır patlayacak. şöyle 20 30 yılda sanırım.

@acemi

100 yıl sonra değil tüm eşyaların yok olması, biçok eşya yok olmaz tahminim =)
bunun mutfak eşyası var banyo eşyaları var :) ben tamamen yok olmaktan bahsediyorum, odanın ve evin oldugu yer boşluk olacak, uzay olacak..

müzelerde milattan kalma kullanılan demir paralar bıçaklar vs var.

Yani buna süre vermek zor, eşyanın nasıl muhafaza edildiğine bölgenin iklimine vs bağlı. Şimdi Çatalhöyük'e gitsen 10 bin yıl öncesinin eşyaları var ama toprak altında kuru kalmış bozulmamış yok olmamış ama açıkta kalmış bir tahta birkaç senede çürümeye başlıyor, öyle düşün birçok değişken var.

eğer kapalı bir odaysa eşyaların doğada yok olma süreleri uzayacaktır.

yıllar boyunca aynı kalır. tozlanır. yaklaşık 100 sene sonra odanın camlarını tutan ahşap dağılır. eğer pimapense bu süreç 300 seneyi bulabilir. (deprem veya çarpma etkisiyle cam kırılmazsa)

odanın camlarının kırılmasıyla bozulma hızlanır. artık rüzgar ve su gibi parçalayıcı etmenler odaya girmektedir. oda su aldığı miktarda yavaş yavaş bitki ve mantarlar odadaki kumaş ve ahşap eşyaları hızla dağıtır. metaller oksitlenmeye başlar. sarmaşıklar odanın duvarlarını sarar. hayvanlar girerek odada yuva yapmaya başlar.

böylece yakşalık 400 - 500 yıl içerisinde odadaki tüm ahşap, kumaş ve metal eşyalar yok olur. beton su alarak çözülür ve odanın tavanı ve duvarları yıkılır.

ancak mermer, taş gibi eşyalar çok çok daha uzun yıllar kalabilir.

cam eşyaların ise doğada çözülme süreleri 5000 ile 10000 yıldır.

Baris ozcan in bu saat 10000 yil calisacak videosunu ve dun attigi videolara bi bakin. Ikisine de bi bakin :)

Tabii ki Fear of The Dark, Arjantin konseri. Konser kaydı albüm kaydından daha iyi olan yegane eser olabilir.

www.youtube.com

dire straits - sultans of swing (alchemy)

www.youtube.com

youtu.be
genelde beirut dinlerim ben de.

www.youtube.com

Fear of the Dark ve Bards' Song ilk aklıma gelenler.

Joe Bonamassa&Beth Hart- I'll Take Care of You: www.youtube.com

Neredeyse tüm Oasis şarkıları konser kaydında çok daha güzel. Bir iki tane atayım
Don't look back in anger (aslında bunun 2005 manchester konserindeki versiyonunu daha çok beğeniyorum ama tüm konserin videosunu atmıyım dedim)
www.youtube.com

Roll with it www.youtube.com

Pearl Jam - Better Man
www.youtube.com

Snow Patrol - Chasing Cars (Aynı konserden "run" da baya iyi)
www.youtube.com

Alter Bridge - Watch over you
www.youtube.com

Disturbed - Sound of silence (Konser değil ama muhteşem performans)
www.youtube.com

Dayanamadım daha yazıyorum.

Queen - Love of my life
www.youtube.com

The Beatles - Across the universe (Çalan beatles değil, john lennon'ın oğlu falan var ama güzel yani iyi)
www.youtube.com

Heaven & Hell - Children of the sea
www.youtube.com

Testament - Electric crown
www.youtube.com

Ozzy Osbourse - Believer
www.youtube.com

The Cranberries - Linger (Unplugged bu ama görüntülü videosunu bulamadım, kaldırmışlar galiba)
www.youtube.com

Dont look back in anger için cay koy geliyorum +1, coşku doluyorum izlerken, tüylerim diken diken oluyor her seferinde.

strange kind of woman'ın made in japan versiyonu muhteşemdir, gillan ve blackmore'un atışması tam bir müzik şöleni.
youtu.be

Bunlar da ilk aklıma gelen muhteşem konserler.
Foo fighters - everlong
youtu.be
While my guitar gently weeps efsane kadro ile
youtu.be

Mohsen Namjoo -Zolf
m.youtube.com

B.B.King - The Thrill Is Gone
m.youtube.com

AC/DC - Thunderstruck
m.youtube.com

Hooverphonic - 2 wicky / orchestra version

123&İzmir Senfoni Orkestrası - Turuncu

www.youtube.com

Anathema - Untouchable

www.youtube.com

Hooverphonic - Heartbroken

www.youtube.com

Konser kaydı değil ama harika yahu.

Paolo Nutini - Iron Sky
www.youtube.com

bu kadar az görüntülenmeyle bunca ayrıntılı ve güzel cevap gelmesinin tek nedeni müzik sever duyurucuların bu soruyu beklemesi ve youtube'ta habire başa sardığı şarkıları birine dinletme isteği sanırım.

çok teşekkürler cevaplar için, umarım daha da gelirler.

bu da aklıma gelen en iyilerden. kesinlikle şahane bir konser kapanışı, solist o kadar eğleniyor, ekip o kadar mutlu ki bu şarkıdan, sırıtıyorum dinlerken, izlerken.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

İlk basımda öyle oluyor, sonra düşürüyorlar fiyatı, birkaç ay sonra Migros'ta 10 liraya satılmaya başlar.

Buzluğa atınca stk'nın bir önemi kalmıyor, yiyebilirsin.

ben yerim.

yiyebilirsin. buzluğun amacı o.

o skt'ta buzdolabındaki kalırsa diye. buzluğa atılınca önemi kalmıyor, yiyebilirsiniz.

Once erimeye birak. Sonra kokla ve karar ver.

(bkz: that sugar film) ile başlayabilirsin

Sağlıklı beslenmenin pahalı olduğuyla ilgili başka bir duyuruya şu cevabı vermiştim, aynısı tekrarlamak isterim:

"Sağlıklı beslenme pahalı değil, yani düşünüldüğü anlamda pahalı değil yoksa dünya geneline göre evet bizde ürünler pahalı ama ucuza getirmek de bizim elimizde, kolaya kaçmayıp biraz araştırmacı olursak daha ucuza halletmek de mümkün. Mesela sağlıklı beslenme deyince akla direkt hayvansal beslenme geldiği için pahalı gibi duruyor ama öyle değil. Öncelikle sebzelerin hepsi ucuz; ıspanak pırasa taze fasulye patlıcan dereotu maydanoz brokoli karnabahar, bunların hepsi ucuz ama yenmiyor, halbuki beslenmenin büyük bir kısmını sebzeler oluşturmalı, yeşillik yemeden tükettiğiniz hayvansal ürünler vücutta efektif olarak kullanılamıyor, öncelikle bunu bilmek lazım. Hatta bunları pazardan falan alırsanız çok daha ucuza geliyor. İkincisi, mesela balık mevsimindeyiz. Birkaç gün önce eşek kadar palamut aldık 17 liraydı 2 kişi bitiremedik. Onun dışında 30'lu M boy yumurta Migros'ta 27 lira, ben gidip Migros'tan yumurta almam, yaşadığın semtteki herhangi bir markete gitsen 30'lu yumurta 17-18 lira, ben 17 liraya aldım, L boy, biraz daha kassam daha ucuzunu da bulurum ama gerek yok. Ha kırmızı et pahalı, ona yapacak bir şey yok, hep pahalıydı zaten, tavuk da son dönemde artışa geçti ama onu ucuza kapatmak da kolay; marketten almak yerine kasaptan daha ucuza alınabiliyor, Metro gibi büyük marketlerde de nispeten daha ucuza alınıyor, oradan da toplu olarak alınabilir. Yani Migros'ta kilosu 25-30 lira olan tavuk göğsünü daha yerel marketlerde ya da kasapta veya toplu satış yapan marketlerde daha ucuza alabilirsiniz, ben genelde öyle yapıyorum. Bunların dışında bakliyatlar var. Bir paket nohut alıp yanında 2 tane yumurta haşlayıp yediğinde çok iyi bir antrenman sonrası öğünü olabilir; proteinse protein karbonhidratsa karbonhidrat, bunları da keşfetmek lazım. Ha tüm bunlara rağmen genele göre yine de pahalı değil mi? Evet pahalı ama sağlıksız beslensen o da pahalı. Bi kutu pizza alsan yine aynı parayı ödüyorsun, çok değişmiyor."

That sugar film hakikaten ufuk açıyor.
Onun dışında sebze, tavuk, meyveler düzenli yenince aslında gerçek doyum hissinin bu ürünlerden olduğu anlaşılıyor. Bir süre sonra yapay, işlenmiş, paketli ürünler gerçekten tatsız ve sağlıksız hissettiriyor.

angelus +1

palamutu 15 liraya alıyorum pazardan, 2 kişi yiyoruz. yumurta L boy 15 liraya alıyorum. Ben sebze yerine her gün büyük bir kase bol limonlu, zeytinyağlı marul+mor lahana salatası yapıyorum. İnan sağlıksız beslenmek daha pahalı. Yani sağlıklı beslenmeninde, sağlıksız beslenmenin de bi bedeli var. Sağlıksız beslenme bedava mı yani?

kısacası tercih meselesi.

kola, meyve suyu, sprite vs vs. hiçbir şey almıyorum içmiyorum. sigara kullanmıyorum. pizza, hamburger yemiyorum. şekerli tatlı tüketmiyorum. bunlar da hep pahalı

Şekersiz çay ve kahve tüketiyorum. Kırmızı et pahalı, onun yerine tavuk tüketiyorum. Tavukta pahalı doğru, eğer üşenmezseniz direk tavuk bonfile yerine, bütün tavuk alın, onu parçalayıp öyle yiyin daha uygun olur. parçalama video youtubeda var. 2 but, 2 kanat, 1 göğüs zaten.

ama kesinlikle bu mevsimde balık +1

tavuk bonfilenin kilosunu 17 liradan alıyorum

Sağlıklı beslenmeye tavuk önerisi verenleri görüyorum, garip. Sağlıklı beslenmek istiyorsan ya paran olacak, her şeyin doğalını, sağlıklısını alacaksın ya da çiftliğin olacak sebzeni meyveni, etini sütünü oradan alacaksın. Gerçi halihazırda böyle bir imkan yoksa bu da zengin işi oluyor, her türlü para lâzım yani.

Sola dönecek olan daha önceden sola yanaşıp geçişe hazırlanmalıydı, önce soldaki geçer sonra sağdaki.

Sol şerit dönel kavşakın çevresinde dönmek için sağ şerit bir yerden sağa gitmek için. İki taraf da sağa dönene kadar sol şeritte dönecek ve sol şeritte olan ilk gidecek, sağ şeritteki sol şeridin boşalmasını bekleyip sol şeride geçecek.

Eğer soruyu doğru anladıysam cevap bu

İçteki araç dıştakine nasıl yol verecek ki içteki geçer işte, içtekinin sağında araç varsa normalde onun sağa dönmesi ya da düz devam edip karşıya geçmesi lazım, yok illa sola dönecekse içtekiyle senkronize geçer ama içerdekinin yol verme gibi bir durumu zaten olamaz.

@angelus şundan dolayı sordum: en içtekinin ilk önce sola dönmesi daha mantıklı fakat bir de soldaki araçlar kendisinden sağdakine yol vermelidir gibi bir konu var ya o nedenle kafam karıştı.

O öyle değil, sağdakine yol verir derken kesişen yollarda sağdakine yol verirsin. Misal sen dört yola girdin karşıya geçeceksin sağda da başka bir araç var o da düz devam edecek, sen laps diye karşıya geçemezsin önce sağındaki araç yola girecek sonra sen devam edeceksin. Ha sağdaki araç tali yoldan geliyorsa o ayrı tabii tali yoldan gelen araç her zaman bekler. Onun dışında dönel kavşakta sola kim yanaştıysa, kavşağa ilk kim girdiyse o geçer. Sağdaki aracın ancak şu şekilde hakkı olur: Dönel kavşağa farklı şeritlerden aynı anda iki araç girerse, o zaman sağdan gelen geçer. Yani görsel olmadan anlatmak zor da, dönel kavşağa seninle birlikte sağındaki yoldan bi araç seninle aynı anda girerse o zaman o geçer.

"dönel kavşağa seninle birlikte sağındaki yoldan bi araç seninle aynı anda girerse o zaman o geçer" demişsiniz işte ben de onu diyorum. farklı kelimelerle tam olarak ne demek istediğimi anlatayım. şimdi iki araba var, ikisi de batıdan geliyor. dönel kavşağa girip sola dönecekler. ikisi de aynı yönden gelip aynı anda dönel kavşağa girdiler. biri solda, biri sağda kaldı. hangisi sola geçişte önceliğe sahip, göbeğe daha yakın olan mı? mantıken göbeğe yakın olan gibi geliyor ama soldaki aracın sağdakine öncelik verme prensibinden sağdaki de geçebilir mi acaba diye kafam karıştı.

Şunu karıştırıyorsun sanırım, sağdaki araca yol verme olayı @angelus'un dediği gibi bir adaya ya da kavşağa farklı çıkışlardan aynı anda gelenler arasında geçerli.

Anlatbildim mi demek istediğimi?

Aynı yönden gelip aynı kavşağa girip aynı yöne döeneceklerse geçiş hakkı soldakinde olur, zira kavşağa önce o girmiştir önce giren geçer. Sen soldan diğeri sağdan gelip kavşakta kesiştiyseniz geçiş sağdakinde olur.

soru açık değil. hangi noktadaki üstünlükten bahsediyoruz? kavşak içinde istediğin kadar dön. kavşaktan çıkmak istediğinde sağ şeritten çıkman gerek. sağ şeritte kim varsa üstünlük onda. sağa geçemediysen o senin problemin, kimse yol vermek zorunda değil, yer varsa geçersin yoksa bi tur daha atar araya girmeye çalışırsın.

Kavşakta içeriden dönüp çıkmadan önce sinyalini verip en dış şeride geçmen gerek. Erken geçeceksin. Çıkışına gelir gelmez en dış şerittekinin önüne kırıp çıkamazsın. media.giphy.com

iki araç dönel kavşakta yan yana duruyor ve ikisi de sola dönecekse bunlar niye birbirine yol versin ki. soldaki içeriden, sağdaki dışarıdan yan yana birlikte dönüp gitsinler işte. döndükleri yerde yol mu daralıyor?

Az su içiyorsun muhtemelen.

Yeterince su içmiyorsunuz bence. Bir de yediklerinizle de alakalıdır. İlaç da kullanıyormuşsunuz. Bol su için.
Ayrıca bir kan verip tahlil yaptırın bir sıkıntı olduğunu düşünüyorsanız.

hangi romatizma var? bazıları böbreklerde sıkıntı yapıyor.

İdrarda garip kokular bakteri belirtisi olabilir. Enfeksiyon olup olmadığını daaa idrar tahlili ve kültürü yaptırarak hemmen öğrenebilirsiniz haha.

Yemekleri bol baharatli mi yapıyorsunuz? O da çok etkiliyor.

az su içer ve saçma şeyler yersem feci kokuyor idrar. evde ve iş yerinde su şişesi ayarla kendine cam olsun mümkünse, şişe olmadan bol su içemezsin.

Ben de balık yediğimde oluyor bazen.

Yabancı sözcüklerde okunduğu gibi. Arsenal FC'nin, Michael Jackson'ın, Cambridge'in...

Türkçe kısaltmada da kısaltmayı nasıl okuyorsak öyle. TBMM'nin, TDK'nin, Beşiktaş JK'nin.

Ek soruya cevap: Örnek verdiğiniz gibi yerler dışında USA demek saçma çünkü zaten Türkçede yerleşik bir kısaltması var. Örneğinizde "ABD'nin ... USA'dir" diye yine okunuşa uygun kullanırım ben olsam.

Angelus'un dediği gibi TDK'nin bu konuda bir kuralı yok ama ben Necmiye Alpay'ın kılavuzunu kullanıyorum, o da yabancı sözcüklere okunuşuna göre ek getiriyor.

Bir de yine Necmiye Alpay, harf harf okunan kısaltmalarla (TBMM'nin) sözcük halinde okunan kısaltmaları (AKUT'un) ayırıyor, birine son harfe göre, ikincisine sözcük okunuşuna göre ek getiriyor.

Yabancı dilden gelen kısaltmalarda dile yerleşmiş bir okunuşu varsa ona göre (CNN'in) ek getirilmeli, yerleşmiş bir okunuşu yoksa Türkçe okunuşa göre ek getirilmeli diyor.

arsenal'e, arsenal fc'ye, beşiktaş jk'ye. ben böyle yazardım. kesin cevabı tdk'nın kapısını çalsan oradan da alamayabilirsin ben böyle yazardım diyerek çekiliyorum.

Bu konuda kesin bir yargı yok, normalde yabancı telaffuza göre ek getirilmesi mantıklı olan ama o zaman da "Hangi telaffuza göre" sıkıntısı ortaya çıkıyor. Misal Michael ismini Maykıl olarak seslendirip ekini de ona göre getirirken Michael karakterimizin Alman olabileceği gerçeği ortaya çıkıyor, o zaman da isim Mihail oluyor, haliyle ek de değişiyor. Yani kendi dilinde telaffuza gör ek getirmektense Türkçe okunuşa göre ek getirmek mantıklı olan. Mantıklı olan diyorum zira kesin bir kural yok.

Bu konuda Rusça aşmıştır ama bizde net bir kural yok. Rusça’da yabancı kelimeleri okunduğu gibi rusça yazarlar sorunu çözerler. MC Donald’s “Makdanılds” gibi. Bizde ilk yıllarda neden bu konunun üstüne düşmemişiz ilginç. Ama mantıken Arsenal FC yazıyorsan fece diye okuman gerekir malum türkçe yazıyorsun diye ben ona göre devam ederdim. Efsi olarak algılayana biraz kaş çatarım ama laf edemem sanırım. Ama türkçe yazıyorsan doğru okunuşu Fece olmalı gibi.

Zaman makinesi icat edildiğinde 1920’lere gidip bu konuyu netleştirmeyi isterdim. Rusça gibi uygulamayı düşünüyorum. Daha vakit var üstüne düşünmek için.

İlginç bir konu. Cevaplayan arkadaşlara teşekkür edip artırıyorum:
Türkçe üzerine söz söylemede kerameti kendinden menkul kurumumuz TDK, dil ile ilgili meselelerde her ne kadar bazı kurallar vs. belirlese de kurumun kendisi bile bazan kendisini "takmıyor". Gerçekçi olmalı, demek istiyorum.
Örnek vermek gerekirse aşağıdaki adreste göreceğiniz üzere /k/ harfinin okunuşunu /ke/ olarak gösteriyor.
www.tdk.org.tr

Kısaltmalarla ilgili kurallar da şuradan görülebilir:
tdk.gov.tr

Bu sayfada /TDK’den/ yazıyor. Peki haşmetlular bunu nasıl okuyor? /tedeka/ mı /tedeke/ mi? PKK'yi /pekeke/ okuyanlara yönelik tavrı hatırlatıp da niza çıkarmak istemiyorum :)

Konumuza gelirsek, yabancı dillerle ilgili çalışmalarının yetersiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yok yani biz değil, kendileri kabullenmeli ve bu konuya ağırlık vermeli.

Galiba bağlama ve kelimenin/kısaltmasının halk ağzında yerleşme durumuna göre değişiyor.
TDK'ye göre "Arsenal FC'ye", "USA'ya" yazmalı, yani kısaltmada kullanılan harflerin Türkçe okunuşlarına göre. Burada da angelus'un güzelce parmak bastığı problem çıkıyor karşımıza: Bu kelimelerin/kısaltmaların hangi dilde olduğunu nereden bileceğiz? Yahut bunu bilmek şart mı? Yüzlerce, binlerce dil varken bu zor. O halde -en azından yazıda- kendi kuralların olmalı.
Konuşma tabii ayrı bir alem. "USA" yazıp /usa/ da okunabilir /yuesey/ de. Hatta kısaltma, İngilizceden başka bir dilde okunuyorsa o halde harflerin o dildeki okunuşuna itibar edilir, çünkü dilin doğal akışı budur.

En azından yazıda "ABD'nin İngilizce kısaltması USA'dır." olmalı.

"Arsenal FC'yi", "Arsenal Football Club'u" veya "Arsenal Futbol Kulübünü" yazmalı ama okuma kişiye göre değişebilir. /arsenal feceyi/efsiyi/, /arsenal futbol klabı/ gibi okunur sanıyorum.
Türkçelerde ise "Beşiktaş JK'yi" yazarız, /beşiktaş jekeyi/ veya daha yaygın olarak /beşiktaş jokey kulübünü/ okuruz.

ben de hiç katılmadım ama ekranlardan gördüğüm kadarıyla bir engel yok. ister yürür ister yarısında terk edersiniz.

Run lambada run!

istanbul maratonunu diyorsan ay sonu değil o haftaya pazar günü. ve evet yürüyerek bile bitirebilirsin. ama bitir lütfen bırakma ve o madalyayı boynuna as! finişe kaç saatte geldiğin değil gelmiş olman önemli.

ben de orada olacağım ama sen finişe ulaştığında ben çoktan bursa'ya dönmüş olabilirim. :)

bol şans. Run lambada run! :)

normalde 8 haftada hazırlanmanızı tavsiye ederdim ancak süreç çok kısıtlı
son 5 maratondur 10k koşan biri olarak nacizane aşağıdaki programı haftalık değil de günlük bazda, tekrar sayılarını yarıya hatta 1/4e düşürerek yapmanızı tavsiye ederim, kendinizi çok zorlamayın, keyif almıyorsanız hemen bırakın www.sparkpeople.com

sizin gibi amatörler var, ilk 10k koşumu hatırlıyorum tamamen sizin gibiydim
maratona kesinlkle katılın, 3 saatte de bitse, 1 saatte de bitse çok doğru bir noktadasınız: başarmış olma hissi bu işin başlangıcı
bir sonraki sene derecenizi iyileştirirsiniz

bol şans :)

Ya nasıl mutlu oldum teşekkürler @naksidil:)
Bodrum daki ultramaraton, en kısası 10 k.. 100 k ya kadar hatta.. 5 k olsa ilk onunla başlardım aslında ama hadi bakalım 10 k yı da yürüye koşa topallaya bitirirsem ne mutlu bana!
Bi de finişe gelen herkese madalya da varsa mutluluktan ölürüm herhalde :)

artık madalyalı bir ifşa bekleriz buraya.

@supersin superb, programa baktım şimdi. Evde koşu bandı da var. Mesela ilk hafta ilk 2 gün için aynen 4 dakika koşu-1 dakika yürüyüş x 4 tekrardan 20 dakika yaptım diyelim.

Asıl merak ettiğim koşu hızımı kaça kadar çıkarayım bu seviyede? Normalde çok kısa süreli 8-9 km/s koşabiliyorum. Normal Yürüyüş hızım da 5,5 km/s

Maratonda koşucuların ortalama koşma hızı ne civarlardadır?

Bir de yanımıza telefon alabiliyor muyuz? Saatin kaç olduğunu, km yi nasıl takip ediyoruz? Bayraklar falan var sanırım rotada? Allahım koşu 101 deyim resmen:)

@orihinal nick bulamadım; madalya alacağıma inancın için çok teşekkürler:) bi madalya alsam boy boy posterlerimi bile bastırırım herhalde :D

o kadar uzun zamandır istiyorum ki hatta rüyamda maratonda koştuğumu falan görüyorum. Bi hayal gerçek olacak umarım:)

Koşucular hıza pek bakmazlar Pace skoruna bakarlar, Pace skorun 5 km/s altına inerse iyisin demektir. Yani şöyle düşün: Koşuyu sürekli aynı tempoda sürdüremezsin; bir noktada 11 km/s gidersin bir noktada 5 km/s. Yani parkur yokuştur düzdür rampadır vs, şartlara göre hızını ayarlarsın ama ortalama tempon-pace skorun 5 km/s'nin altında kalırsa, yani toplam sürede 1 km'yi ortalama olarak 5 dakikanın altında koşmuşsan iyi bir sonuç elde edersin ama yeni başlayan birinin o seviyeye ulaşması zor tabii.

Bence parkurda tümsek yoksa, hiç düşünmeyin. Yokuş varsa can sıkıcı olabilir.

bu kadar büyütecek posterler asacak bir şey yok ya:) rahatlıkla bitireceksin ve bu muymuş ya diyeceksin. sonraki hedfin ise 21k olacak. şimdiden tebrikler.

yanına telefon alabilirsin

şunu şunu yaptım koşu hızım şuna çıktı gibi bir formülasyon yok
bu işin içinde genetikten tut, kas kütlesine kadar çok fazla parametre var
maratondaki ortalama hızlara vs takılma, bitirmeye ve keyif almaya odaklan derim
emin ol kafaya koydun mu başarabilirsin, çok atla deve bir mesele değil

aynı senin gibi başlayıp, kaçkarlar'da 63 km'lik ultra maraton koştum
ben yaparsam sen de yaparsın

Bir defa o eli indir, 10 km'lik maraton olmaz, benim bildiğim 40 kusur olması lazım.
İkincisi, gaza gelmeyenin anası ağlamazmış. Ofis insaniysaniz, dizleriniz zayifsa sakatlanma ihtimaliniz de var. Yapmayın demiyorum yine yapın ama alıştıra alıştıra yapın. Huysuz karamsar kardeşiniz bildirdi :)

10k çok rahat koşulur da 42 km baya zorlar, yanisi katıl gitsin çünkü senin gibi çok insan var çoğu insanın hız pace filan umrunda değil.

1-2 Saat sonra yerseniz daha iyi deniyor.

angelus doğru bilgiyi verir ben broscience olarak diyim, kahvaltı öncesi açken yürüsen daha iyi değil mi?

Yağ yakımını zaten kahvaltı yaparak baltalıyorsun. Yağ yakımını maksimumda tutmak için kahvaltı yapma, yüzdükten sonra da bi 45 dakika bir şey yeme, vücut recovery'e geçtiğinde oksijen tüketimi maksimuma ulaştığı için bu aralıkta en yüksek yağ yakımı olur, hatta kardiyo ile yağ yakabileceğin en uç nokta bu bölgedir, insülin salgılamayıp vücudu rahat bırakırsan güzel yağ yakarsın, 45-50 dakika sonra da istediğini ye.

Otomatik pilot + keyif.

uzun uçuşlarda 2den fazla pilot oluyor ve nöbetleşe uyumaya da gidiyorlar.

Surekli yedek meydan seçimi Hava durumları incelemesi okyanus üzerinde emergency usullerin tekrarlanması yakıt ve zaman checkleri ilgili prosedürlerin tekrarları radar selcal cpdlc checkleri vs

Uyuyorlar
m.youtube.com

Uyumak ya da muhabbet etmek dışında bi şey yapmıyorlar, kitap okumak falan sonradan değişmediyse yasaktı.

Oyle denilen kadar fazla yatis olmuyor surekli ekranlara bakmiyorlar tabi ama ilerledikce meydanlarla irtibat rutin kontroller vs derken yapilacak is surekli oluyor
Er ucuslarda zaten 2 kaptan 1 fo olur nobetlese yer degistirir dinlenirler oyle oto pilota baglayim 8 saat uyuyim diye bir dunya yok

Tatlı olaylarını bilmiyorum, düşük protein ve nispeten sağlıklı besleneyim diyorsan sebzelere yüklenebilirsin.

Protein cok genel. Sorun olan aminoasiti belirtmesini isteyin doktordan.

Glutarik asit

onbinlerce ton mu gemi mi abi bu uçak uçak.

krmgk.com

ona bakarsan 300bin tonluk gemiyide ufacık römorkor çekiyor ama 20.000hp x 2 motor var.

Şöyle düşün, 2 tonluk bir kütleyi tek başına hareket ettiremezsin ama otomobili boşa aldığında 2 tonluk aracı sen de hareket ettirebilirsin, aynı şey. Tekeri var aracın sürtünme azalıyor hareket ediyor; Newton'un hareket yasaları madde 1. Onun dışında yeterli ivmelenme yapılırsa bir insan da hareket ettirebilir; Newton'un hareket yasaları madde 3.

touareg'le bile çekilebilir.
www.youtube.com

uçak park frenindeyken tow car geliyor ön dikmeyi kaldırıyor, park frenini bırakıyorsun itiyor. Tekerlekler üzerinde gidiyor işte çok da zor bir şey değil. Üstelik onbinlerce ton diye bir şey yok. Dar gövde uçak en fazla 89 ton oluyor.

Tir cekicileri 40 tonla daga cikiyor. Bu dumduz asfaltta cekiyor.

fiziksel açıklaması aslında o pushback aracı uçak lastiklerindeki sürtinme kuvvetini yeniyor sadece öyle 200 ton ittirmiyor. Ha aletler çok güçlü ve özellikle ağırlar(uçağın momentumunu karşılayabilmek ve durabilmek için) ancak öyle inanılmaz bir durumfalan sözkonusu değil zaten açıklamış arkadaşlar.

Hangi saatte uyguladığının bir önemi yok, istersen her gün değiştirebilirsin, önemli olan açlık-beslenme saatlerinin uygun aralıkta olması.

Yapabilirsiniz. Sürekli değiştiren biri olarak sorun olmadığını gördüm.

Içecekler şekersizde bu zaten IF'nin kitaptaki karşılığı :)

Kilo verme konusunda da ihtiyacınızdan azını alıyorsanız elbette kilo verdirir. Yalnız, ne kadar sağlıklı bilmiyorum.

kilo verdirir verdirmesine de büyük ihtimalle bazal kalorinin altında kalacağı için sağlıksız.

118 kilodan 95’e düştüm bu şekilde. Akşam yemeğinde de karbonhidratı 50 gramın altına çektim protein ağırlıklı beslendim. Şu an 80. gündeyim. İlk 1 hafta pes etmezseniz sonrası kolay

baya zor ve sağlıksız ve sürdürülemez görünüyor

sürdürebilirseniz mükemmel olur ama akşam 17 de yemek sonrası sadece sıvıysa if aralığınız yemek bir saat sürse 23-1 oluyor. gayet iyi ama yemeği doyana kadar yiyebilirsiniz. hafif yiyeceğim diye kasmayın. çünkü gerek yok bu aralıkta.. zaten muhtemelen doyacaksınız. saati de kasmanıza gerek yok. akşam 20-21 de bile yiyebilirsiniz. size uyan neyse..

sporla kombin edin mutlaka yemek öncesine kadar sporunuzu yapmış olun. 90 dk yürüyüş kilo vermenizi inanılmaz hızlandırır.
tabi boy ve kilo bilgilerinizi yazarsanız daha somut bir şeyler söylenebilir. 165 boy ve 50 kiloysanız çok bir şey beklemeyin.

Fasting to death kapsamında. 24 saatte yediğin tek şey 'çok hafif bir akşam yemeği' ise geçmiş olsun. Umarım yazmadığın kahvaltı da diyetinin içindedir. Kahvaltı varsa, akşam yemeğinden de 'çok hafif'i çıkarınca mantıklı bir if oluyor.

çok hafif akşam yemeğini doğru düzgün akşam yemeğiyle değiştirirseniz ne ala.

IF'le hiç alakası yok.

IF'le alakasi yok +1

Bir sure bu sistemi goturseniz de sonrasi binge moduna girersiniz.

Yok ya hiç girme o işe, yani böyle deri bileklik takanlar falan oluyor cidden çok komik oluyor. Yani böyle takım elbise falan giyerken kolda takılı bileklikler "Kariyer yaptım ama özgür ruhumdan da bir şey kaybetmedim" izlenimi vermeye çalışıyormuş gibi oluyor ki dediğim gibi bu komik bir durum bu. Saat takıyorsan başka bir şeye gerek yok, takmıyorsan da olduğun gibi takıl işte belli bir yaştan sonra erkeğin tek aksesuarı saat.

yaka iğnesi- kravat iğnesi
mendil
yün atkı(kesinlikle şal değil, şal takmayın)

iyi deri ayakkabı
yün şapka

@angelus: deri bileklik kadar yavan bir şey yok zaten. ben de tam senin gibi düşünüyordum. farklı bir öneri gelir mi diye bakayım dedim. yokmuş demek ki :)

@kullanıcı adı: bunlar çok sıkıcı şeyler.

wax/dax

Jöle çok iğrenç bir görüntü yaratıyor hala neden piyasada var bilmiyorum, özel meraklısı var sanırım; erkekler fön çekince biraz Alf'e benziyor, o da sakat; en temizi wax.

Bahsettiğin bölgede çok spor salonu yok, Fulya'ya doğru gidersen Macfit Acıbadem Sports falan var, Maçka tarafında Mac-Gmall var ama bunlarda da Macfit'in fiyatı normal seviyelerde.

çok pahalı evet.
ton balığı listeyi şişirmiştir, insanlar tavuk yiyor. gerçi o da 30 oldu kilosu.

Bim - A101 - Şok üçlüsünden alışveriş yaparak başlayabilirsin. Mahallende tavukçu varsa tavuğu falan ondan al, marketlerden daha ucuz ve taze oluyor. Bizim buradaki marketlerde bir kilo tavuk göğsü 24 lira. tavukçuda 16. üstelik daha güzel olduğu çok net.

beslenemiyoruz....

Organik bile almamışsın
Organik almaya başladığında asıl ne kadar pahalınolduğunu göreceksin

beslenemiyoruz +1
çok pahalı evet :(

Kapitalizmin sunduğu sağlıklı beslenme evet çok pahalı. Ben bir çok yiyeceğimi kendim üretiyorum. Nanemi yoğurdumu. Sebze alış verişimi pazardan alıyorum. Ete bir şey diyemem yalnız.

Yukarda saydığın gıdaların hiçbirinde lif yok, nasıl sağlıklı?

Sağlıklı beslenme pahalı değil, yani düşünüldüğü anlamda pahalı değil yoksa dünya geneline göre evet bizde ürünler pahalı ama ucuza getirmek de bizim elimizde, kolaya kaçmayıp biraz araştırmacı olursak daha ucuza halletmek de mümkün. Mesela sağlıklı beslenme deyince akla direkt hayvansal beslenme geldiği için pahalı gibi duruyor ama öyle değil. Öncelikle sebzelerin hepsi ucuz; ıspanak pırasa taze fasulye patlıcan dereotu maydanoz brokoli karnabahar, bunların hepsi ucuz ama yenmiyor, halbuki beslenmenin büyük bir kısmını sebzeler oluşturmalı, yeşillik yemeden tükettiğiniz hayvansal ürünler vücutta efektif olarak kullanılamıyor, öncelikle bunu bilmek lazım. Hatta bunları pazardan falan alırsanız çok daha ucuza geliyor. İkincisi, mesela balık mevsimindeyiz. Birkaç gün önce eşek kadar palamut aldık 17 liraydı 2 kişi bitiremedik. Onun dışında 30'lu M boy yumurta Migros'ta 27 lira, ben gidip Migros'tan yumurta almam, yaşadığın semtteki herhangi bir markete gitsen 30'lu yumurta 17-18 lira, ben 17 liraya aldım, L boy, biraz daha kassam daha ucuzunu da bulurum ama gerek yok. Ha kırmızı et pahalı, ona yapacak bir şey yok, hep pahalıydı zaten, tavuk da son dönemde artışa geçti ama onu ucuza kapatmak da kolay; marketten almak yerine kasaptan daha ucuza alınabiliyor, Metro gibi büyük marketlerde de nispeten daha ucuza alınıyor, oradan da toplu olarak alınabilir. Yani Migros'ta kilosu 25-30 lira olan tavuk göğsünü daha yerel marketlerde ya da kasapta veya toplu satış yapan marketlerde daha ucuza alabilirsiniz, ben genelde öyle yapıyorum. Bunların dışında bakliyatlar var. Bir paket nohut alıp yanında 2 tane yumurta haşlayıp yediğinde çok iyi bir antrenman sonrası öğünü olabilir; proteinse protein karbonhidratsa karbonhidrat, bunları da keşfetmek lazım. Ha tüm bunlara rağmen genele göre yine de pahalı değil mi? Evet pahalı ama sağlıksız beslensen o da pahalı. Bi kutu pizza alsan yine aynı parayı ödüyorsun, çok değişmiyor.

Sağlıklı beslenmekten kasıt nedir, o önemli tabii.

Şöyle söyleyeyim; geçtiğimiz kış maddi anlamda çok ciddi problemler yaşadım. Öyle böyle değil, bildiğin fakirdim açıkçası. Sadece evde yemek zorundaydım ve sebze, bakliyat ağırlıklı besleniyordum. Genelde internetten farklı tariflere bakarak yemek yapıyorum. Et yememe gibi bir durumum da yok aslında ama fakirlikten en ucuz yoldan lezzetli ve besleyici neler yapabilirim diye araştırır dururdum, oldukça da kolaydı açıkçası düzen oturtmak. Ha bilmiyorum bu arada tesadüf müdür ama hiç hasta olmadan geçirdim o kışı.

Food inc belgeselinin ana fikri buydu zaten.

Adam 1 kilo sebze alacagima tonla hamburger alir yerim diyordu.
Saglikli urunleri depolamasi tasimasi pahali. Bunu ucuzlatmanin da pek yolu yok, bu yuzden hormonlu tavuk yemek zorundayiz.

Meşruiyet'e kadar yok galiba resmi bayram.

www.tarihvebilim.com

Osmanlı'da hiçbir padişah kendisinden önceki bir padişahın kazandığı savaşı kutlamaz. Bununla birlikte cülus törenlerini falan saymazsak kutladıkları şeyler dini bayramlardı, onun dışında kandil gecelerinin kendine has merasimleri olurdu o kadar. Bunların dışında sanırım bir tek, Cumhuriyet rejimine geçmeden kısa bir süre önce, Kut'ül-Amare savaşının kazanılması kutlanıyordu ama NATO'ya girince o da kaldırıldı.

Tarihçiyim. Kandil geceleri bile çok geç dönem kutlandı. Dini bayramlar vardı.

İstanbul'da fethi kutlamaları üzerine çalıştım bir dönem. İttihat ve Terakki zamanında bir kere kutlanmış. Sonra cumhuriyet dönemi mutad olarak kutlanmaya başlanmış.

Osmanlıda av merasimleri, cülus, kılıç kusanma vb merasimler vardı. Bir de şehzade sünnetleri.

Mobildeyim duzeltemiyorum. İstanbul'un fethi kutlamaları diyecektim.

Normalde Bodum derdim ama pahalı olmasın diyorsan Ikea'nın french press'leri de iyi.

karaca'lar var 40 lira.

ikea +1

bodum da kullandım, kuş kondurmuyor veya daha sağlam değil.

moka pot ta güzel bir alternatif. moka pot, french press, drip, espresso hepsinin tadı ayrı.

ikea 2 senedir her gun kullanıyorum biraz paslanma yaptı ama gidip 10 lira dandiklere vereceğine ikea al.

Ne yapacağını biliyorsan yeterli ekipmanın varsa her yerde yapabilirsin.

Bence hoca ile çalış. hangi kasların ne şekilde çalışacağını daha iyi bilir. ilerde komik bir vücuda sahip olabilirsin.

kendi yağında kavrulmak en iyisi. işini ciddiyetle yapan spor salonu sayısı bir elin 5 parmağını geçmez. çoğu ''hoca'' besyo mezunu bile değil, hala besyo'da okuyan 98li 97li bebelerden oluşuyor.

Az biraz spor ile aran varsa internnetten program bulursun veya bir spor salonundan istersin. Hareketleri takıldığın yerde internette nasıl yapıldığına bakarsın. Çoğu spor salonunda işleyiş aynı böyle sana programı yazar ve seni kendi başına bırakırlar.

Aslında yeterlidir başta fakat şöyle bir dezavantajı var:
Alet yetersizliğinden geliştiremediğin kas grupların geri kalmış olur ve gym aletlerini geç öğrenirsin. Yoksa işi bilen için sıkıntı yok.

Bu arada omuz kası gelişiminde ve bench press ve muadillerinde dikkatli ol valla çok sakat hareketler. Boyun fıtığı riski yüksek

Bir spor salonuna git. 3 aylık falan kayıt yaptır. onların zaten çalışan hocaları oluyor. sana program yazsınlar. sen de hangi hareketler yapılıyor, hangi hareket nereyi çalıştırıyor, nasıl doğru yapılıyor falan işin temellerini kaparsın 3 ayda. daha sonra internetin de yardımıyla kendi programını kendin yapar ve sitenin spor salonunda çalışırsın. ama hiçbir şey bilmeden direkt tek başına çalışmaya kalkma. vücudun saçma sapan gelişmesinden daha kötüsü, kendini kalıcı olarak sakatlayabilirsin. olmaz deme oluyor.

Alınan proteinin kullanabildiğini kullanır, kullanamadığını yağ olarak depolar yapacak bir şey yok, yağ olarak depolamaması için yapılan aktivitelere göre günlük ihtiyacı hesaplayıp ona göre kullanmak gerekir. Ha metabolik olarak riskleri soruyorsan o noktaya gelmek biraz zor, yani günlük 300-400 gram falan protein almazsan o noktaya ulaşmak zor onun için de 2 kilo falan et yemen lazım.

Protein açısından dengesiz bir diyet vücutta negatif/pozitif azot dengesi oluşturur, çok kabaca protein deposu diye bir şey olmadığından gereğinden fazla protein almak bunları atacak organları yorar, böbrek ve karaciğere sıkıntı çıkarır. Depolanacaksa da yağa çevrilip depolanır. Aktivite yaş cinsiyet vb faktörlere bağlı gereken miktar kadar, esansiyel amino asitleri de içeren bir diyet yeterli olacaktır.