Jean-Christophe Grange'ın kitapları genel olarak güzel, iyi bir hayalgücü var adamın insanlar seviyor bunu, Siyah Kan da böyle bir kitap, mantık aranmadığı sürece türünün iyi örneklerinden ama başyapıt değil tabii ki.

kitabı yıllar önce okumuştum. bahsettiğiniz ayrıntıları hatırlayamadım. ama bu kitabın başyapıt vs olduğunu düşünmüyorum, kim düşünmüş ki? klasik bi polisiye gerilimdir. fazla anlam yüklemiş gibisiniz. kızıl nehirler'i deneyebilirsiniz.

tess gerritsen cerrah ve çırak. lisede okumuştum bu ikisini. biri ilk biri ikinci kitap. aklımda çok iyi olarak kalmış.

sharp objects dizisini izledim ve çok beğendim. kitaptan uyarlama. eğer diziyi izlememiş olsaydım kitabı kesinlikle okurdum. bence bi şans verilebilir.

aslında harlan coben var bir de. 4-5 kitabını okudum. efsane denilemez ama idare eder. eğer ilgilenirsen hediye edebilirim, ben de verecek yer arıyordum.

Grange'ın yazı dili bu şekilde. Hangi kitabını okusan bir dolu mantık hatasını çıkarabilirsin. Başyapıt değildi ama sürükleyici bir eserdi bana göre. Zaten gerçek olayları aktarmadığını, adı üstünde fiction olduğunu düşünürsek bunları da onun hayal gücüne bırakmak lazım.

Clive Cussler - Dirk Pitt serisini önerebilirim.

Cidden milattan önce okumuştum bu kitabı.

bana polisiye öner dese birisi bu kitabı öneririm. Akıp gitmişti okurken.

Başyapıt olduğunu hiç duymadım ama okuduğum eğlendiğim iyi hatırladığım polisiyelerden benim için de.

16. sıradayız markamız daha ne kadar zarar görecek, at arabasıyla gönderse bu kadar zarar göremezdik.

Sağolsunlar baya güldüm hasta hasta. Metro turizm ile gelse güzel ortaklık olurdu.

Aziz yildirim da ayni seyi yapiyordu diye hatirliyorum.

Gereksiz. Bir sürü polis, güvenlik derdi. Yıl 2018’in sonu.

Koc'un otobusle gitmesi lazim.
Takimi bu hale getiren kendisi.

Ayrica normal bir ulkede borsaya acik bir kurumda bu simarikligi yapamazsin. Hissederlar adami oyar.

Tabii ki sorunun çözümü değil. Sadece bir şeyler yapıyor gibi gözükmek için yapıyor. Ama fener taraftarı da bunun saçma bir ceza olduğunun farkında.

Çok da takmıyorum takımın durumunu ancak hem iyi tarafı var hem de kötü.
Sorunun çözümü bu değil. Tek problem de teknik direktör değil.

Bu durumun en büyüm sorumlusu Ali Koç. Takımın geleceğe dair hiçbir umut ışığı yok, sosyal medyadaki bazı çok takipçili hesapların da bu duruma rağmen neden hala ölümüne Ali Koç'u savunduğunu düşünürseniz aklınıza bir şeyler gelecektir

harunun kalede olduğu ismail köybaşı ve hasan ali kaldırımın bek oynadığı bir takımda ne markası olabilir? atıf şeysu nedir ya? fener bu kadar mı çaresiz mk.

Ali koç’un, aziz yıldırım’ın biraz yakışıklı ve daha zengin versiyonu olduğunu görmemiz açısından iyi oldu bence. Tam anlamıyla rezillik. Uçak alternatifi varken kimse kimseyi o kadar yolu otobüsle gitmek zorunda bırakamaz. Çalışanının performansını yetersiz görüyorsan verirsin tazminatını kovarsın. Mobbing olarak bile nitelendirilebilir bence bu olay.

Not: Galatasaray

bunu aziz yıldırım bile yapmadı.
ama şöyle bir durum var,
uçakla dönüş otobüsle dönüşten daha zor olacaktı. Dün okuduğum kadarıyla izmir havalimanında sis sebepli çok uzun rötarlar olmuş. dolayısıyla rötarlara beraber belki de 6-7 saatlik bir yoldan bahsedecektik. otobüsle ise 5 saat sürdü bu yol.

tahminimce takım zaten otobüsle dönecekti ama ali koç taraftarın gazını almak için böyle bir senaryo oynadı.

çok yanlış bir hareket. devre arasında yapacağın transferleri bile etkiler.

Adamların ismi bile çakma oradan hesap et işte durumu, ben güvenip almazdım.

www.torqnutrition.com

www.supplementler.com

O paraya ne olduğu belirsiz bir ürün alacağına 20-30 lira daha ekle orijinal ürün al.

Nereye sıçrayacak ki Almanya'ya mı İngiltere'ye mi İtalya'ya mı, bu ülkelerinde böyle bi kültür yok çıkmaz yani; Doğu Avrupa ülkeleri zaten genetik olarak ezikler yıllarca baskı altında tutulmaktan otomatik olarak isyan etmezler; Kuzey Avrupa'da zaten isyan edecek bir olay yok, bir şey çıkmaz.

Fransız Baharı, oradan sıçrayıp Belçika Baharı olur mu diyorsun sanırım? :-)

Çevresindeki büyük ülkelerde büyük bir sosyal sıkışma yok gibi görünüyor, olacağını sanmam. Italya'nın durumlar biraz karışık ama Akdeniz ülkesi, geniş adamlar.

Ispanya'da son durumu bilmemekle birlikte, işsizlik %25'lere çıktığında dahi kimse ses etmedi.

Fransızlar da bir şekilde çözerler. Yayılacağını sanmadım.

Brexit b.ka sardı, May'in AB ile yaptığı anlaşmayı parlamentodan geçemezse, May'i inderecekler. sonrasında eken seçim, Hard Brexitçi, no dealci g.tü kalkık adamlar gelecek yerine, bunun sonucunda AB ile hiç anlaşamayacaklar, al sana anlaşmasız çıkış. Sonrasında kaos, tüm faturanın halka kesilmesi, halkın da yeter lan başlayacam Brexitinize hepsi bize giriyor diye zıvanadan çıkması, hiç de mantıksız tarafı yok süreç iyi yönetilmezse

Aynı kesimden insanların çoğunluk olduğu bir yer yok Avrupa'da. Ya da aynı kesime ait insanların zorda olduğu protesto edeceği bir şey yok çoğu Avrupa ülkesinde.

Bu insanlar orta yaşlı, asgari ücretli, düzenli işi olan, bizim memleketin Akp'lileri veya merkez sağcıları.

Solcu değiller öyle, solculara da karşılar. Yani bu insanlar aslında göçmen standartlarının bir tık üstünde yaşayan zengin olmak isteyen varlıksız ve vasıfsız beyazlar. Tek dertleri biz fakiriz daha da fakirleşiyoruz derdi.

Bunlara solculardan destek çıkmaz, zengin/averaj sağcılardan da destek çıkmaz.

Aynı kesim Almanya'da, İngiltere'de o kadar sürünmüyor.

''Bir sürü kazanım elde ettiler.'' derken?

Bildiğim kadarıyla ortada şimdilik bir kazanım filan yok. En son akaryakıt zamlarının 6 ay sonraya ertelenmesi açıklamaları vardı ki bu zamların iptali söz konusu değil sadece ertelenme var. Bu açıklama da göstericileri tatmin etmemiş olacak ki yarın yine sokaklarda olacaklar.

Kaldı ki Macron göstericilerle doğrudan muhatap bile olmuyor. Yanılmıyorsam göstericilerin taleplerini yardımcılarına iletmelerini istemişti. Açıkçası ben bu taboda hükümetin geri adım attığını filan görmüyorum aksine gösterilerin giderek artabileceğini düşünüyorum çünkü mevzu sadece akaryakıt zamları değil.

Haliyle burdan bakınca soru biraz taraflı sorulmuş oluyor. Yine de soruya cevap vermek gerekirse domino etkisi olacağını pek sanmıyorum. Her ülkenin kendi içindeki dinamikleri farklı. Mevzu ekonomi ve kriz olursa sürprizin olmayacağını düşünmekle beraber büyük bir kitlesel hareket olmaz(önüne geçilir) diye düşünüyorum.

Dişimi fırçalarken hep ilkokul öğretmenimin fırçayı sağa sola sıçratmayın deyişi geliyor içime işlemiş :D

zihnin senin farkında olmadığın bir bağlantı kurmuştur mutlaka. hayatını etkilemiyorsa önemsenecek bir şey değil.

neden ben bunu düşünüp duruyorum diye kafana takmazsan kurtulabilirsin. şu an bunu neden bunu düşünüyorum diye taktığın için daha çok aklına geliyor muhtemelen.

Sosisli yerken direkt dershane günlerime dönüyorum ki aradan 150 sene falan geçti.

Kırk yılda bir değil de düzenli şekilde ütü yaparsan kalmaz bence

Konu hakkında eksik bilgilerin var. Öncelikle kadının yarıştığı disiplin bodybulding değil, powerlifting. İkincisi, powerlifting bir güç sporudur, bizden bir örnek vermek gerekirse Naim Süleymanoğlu mesela bir weightlifter'dı, powerlifter da hemen hemen benzer bir kategori; olimpik olanı, halter kaldırıyor, Türkiye'de powerlifter çok gelişmediği için güncel örnek veremedim onunla ilgili. Neyse, ortalama bir powerlifter ya da BB'ci günlük 300-400 gram karbonhidrat tüketir, ki bu beyne de yeter kaslara da. Aynı şekilde BB'ciler de yine kas inşası için yüksek proteine değil yüksek karbonhidrata ihtiyaç duyarlar. Karbonhidrat hem kas ATP'sinin üretilmesinde hem kaloriyi yükseltmede hem de protein sentezini başlatan ribozomların ve MTor enziminin uyarılmasında birinci faktör olan insülinin salınımındaki en önemli maddedir. Ayrıca kas inşasında elzem olan testosteron yine kolesterolden, o da yağdan üretildiği için belirli bir oranda yağ da tüketirler, ki bu da günlük 90-100 grama kadar çıkabilir. Yani sadece protein tüketmezler, sadece protein tüketmenin bir faydası da olmaz ayrıca maddi külfet.

Bunların dışında, insanlar hoşlarına giden şeyleri izlerler, misal bu ülkede inşaat izleniyor, oluyor yani, bundan hoşlananlar da bunları izliyor, saçma dersen sana göre saçmadır, öznel bir durum ama misal Krotonlu Milo var bilinen ilk atletlerden, 2000 sene önce yaşamış bir adam, zamanında halter olmadığı için öküz kaldırarak güçlenirmiş, yani tarihin çok eski dönemlerinden beri var bu işler, bugün olimpiyat deyince dibimiz düşüyor, olimpiyatın babaları bu işlerle meşgullermiş o dönemler.

Sabah işe gidip akşam spora giden insanlar zaten spor olsun diye gidiyorlar ama bahsettiğin kişiler genelde profesyonel oluyorlar, yani bu iş meslekleri olabiliyor, haliyle de ona göre yaşıyorlar yapacak bir şey yok, bu insanlara özenip bunlar gibi olmaya çalışan insanlar genelde bilinçsiz oluyorlar, biraz da etki altında kalıyorlar. Yani sabah 9 akşam 5 çalışan kimse bahsettiğin gibi olamaz bunların %80'i zaten ilaçlı oluyor, Türkiye şartlarında kimse o ilaçlara para yetiştirip de onlar gibi olamaz, olmaya çalışan da zaten hayal kırıklığı yaşıyor.

Sana katılıyorum.

Bir de tüketim çılgınlığının bir parçası bence. O protein tozları, yiyecekler, ilaçlar hepsi para.. Steroid satışından çok yüksek kazançlar elde ediliyor. Bana biraz da artan instagram gezginlerini andırıyor bodyciler. Sadece başkası beğensin diye türlü eziyetlere giriyosun deli paralar döküyorsun falan. Birileri zengin olsun diğeri sistemin çarkında çürüsün.

hicbiri umurumda degil. ne dusundukleri, ne yaptiklari, hangi amacla yaptiklari, baska insanlarin konu ile ilgili dusunceleri, senin ne dusundugun, katilanlar, katilmayanlar... ilgimi cezbetmiyor.

bende yok bu kanal. cekmiyor.

Neticede bu bir spor ve kadın bir müsabakada yarışıyor. Her sporu basite indirgeyerek "saçma bir şey" denebilecek kıvama getirebilirsin . O ağırlığı kaldırmanın kimseye bir faydası olmasada, sporcunun o ağırlığı kaldırabilecek seviyeye gelmesi başarı ve o takdir ediliyor.

Bu spor özellikle kadinlar arasinda populerlesti. twitch'e bakinca bi suru yabanci kadin(amerika, rusya, avrupa) squat ve power lifting yapip duruyor. Youtube'a gelindiginde de durum boyle. Squat ile baslayip hizlarini alamayinca power lifting'e kayiyorlar. Hatta sadece bunu yapip baska bir sey yapmayanlar var. Biraz da erkeklerin beğenisine gore ve instagrama gore sekilleniyor.
Selulit diye bir suru haber oldu magazin sayfalarinda selulit fotograflari yayinlandi ve utanilacak bir sey olarak kadinlara ogretildi. Onlar da squat yapmaya basladilar. Eyyorlamam sona erdi. Tesekkur ederim. kardiyospor.

Son yıllarda empoze edildiği filan yok, 90 lı yılların başında da salonlar vardı ve ergen olarak heves edip kayıt oluyor ama sonra gidemiyorduk.

Çok yaygın değildi salonlar, pahalıydı o zamanki bütçelere göre, ulaşım zordu.

Şimdi her avm'de zincir spor salonu var, yerel salonlar oldukça fazla ve yaygınlaştı. Fiyatlar makul, ulaşım kolay.

Beslenme eskiye göre daha kolay ve ulaşılabilir oldu.

İnternet sayesinde insanlar daha da bilinçlendi ve daha çok örnek görüp daha da heveslendi.

Kaslı, biçimli, güçlü bir vücüda sahip olmanın nesi kötü Allah aşkına?

Haklı ve haksız olduğun noktalar olmasına rağmen konu hakkındaki eksikliklerini @angelus çok güzel bir şekilde toparlamış. Bilgi eksikliğinden dolayı da konu özelinde haklı olan noktalar ne yazık ki geçersiz kalıyor.

Senin asıl eleştirin hızlı tüketim ürünleri, kozmetik vr moda endüstrisi, diyet ve hızlı sağlıklı beslenme endüstrisi vs. Altında emek olan ve herkesin başaramayacağı şeyler değil de bahsettiğin, salonlara gidip hızlı yoldan başarı elde etmeyi amaçlayan insanları güdümlendiren tüketim kültürü.

Haklıyken haksızsın.

Bu arada @angelus’a devlet maaş bağlamalı. Adam bedavaya insanları bilgilendiriyor. Devlet ödemezse biz pata birleştrelim bir senelik kirasını ödeyelim. Hiç olmadı sırtlarımıza angelus dövmesi yaptıralım yakuza stilinde. In angelus we trust.

@herif +1

Hızlıca açtım, yazacaktım bayağı bir şeyler ama @angelus ve @herif kabaca özetlemiş durumu. Propaganda kısmına gelecek olursak da (bkz: kapitalizm ) diyorum. Buna özel bir şey yok, harcama yapmak kapitalizmin doğasında var. Yeter ki harcayın. E, bu sporlar için de supplement olsun, nike eşofman takımları olsun harcama yapacak bir dünya kalem olduğu için propagandasının yapılması çok normal.

Steroidli davarlara da takılma. Sığırlar her yerde mevcut. Onlar steroid almasalardı da hayvanlık yapmaya devam edeceklerdi zaten. O durumda da konu steroid değil yani.

Haklı olduğun kısımlar var ama genel yaklaşımına ben de katılmıyorum.

Spor (ağırlıktan bağımsız olarak) benim için mutluluk kaynağı, stresimden, anlık veya sürekli kafamda olan sıkıntılardan uzaklaşma zamanı, sonrasında iyi hissettirdiği ve gerek mental, gerek fiziksel karşılığını orta/uzun vadede aldığım için de kazan-kazan ilişkisini ifade ediyor.

Bisiklete başladıktan sonra reflekslerim inanılmaz arttı mesela, günlük hayatta araba kullanırken de, mutfakta bardak düşürürken de işime yarıyor. Ne bileyim koşmaya başladığımda vücudumun sınırlarının benim düşündüğümden farklı olduğunu öğrendim mesela. 1 saat boyunca koşarım demekle koşmak aynı olmuyormuş. Belki ömrüm boyunca bir saat aralıksız koşmam gerekmeyecek ama olası bir tehlike anında bir dombiliye göre daha çevik hareket edeceğim kesin.

He arada iş çıkışı salona gittiğimde şunu da düşünmüyor değilim. Ne yapıyoruz lan biz? Kilolarca ağırlığı durduk yere niye indirip kaldırıyoruz, kendimizi durduk yere yoruyoruz, enerji harcamak için çaba sarf ediyor, bir de bunun için başkalarına para ödüyoruz :D Sonuçta atalarımız bir şekilde geyik avlarken, aslandan kaçarken, meyve toplarken belki gün içinde bizim salonda harcadığımız enerjinin çok daha fazlasını harcıyorlar, sonrasında da ete, meyveye gömülüp harcadıkları enerjiyi geri kazanıyorlardı. Hayatta kalmak için yaptığı "olağan" aktiviteler onu geliştiriyor, yukarıda bahsettiğim fiziksel ve zihinsel avantajları yanında getiriyordu. Ama şu an benim ağaca çıkmama gerek yok, bütün gün bilgisayar karşısında oturarak başkalarının topladığı meyveyi, kestiği hayvanın etini satın alabiliyorum. Toplumsal yapılar değiştiği halde hayvani ihtiyaçlarımızın bazıları aynı kaldığı için de kendimizi iş çıkışı salonda bulmamız bence hiç de anormal değil.

İşin kapitalizm ayağında ise bize sürekli bir şeyler satma isteği olanlar ve bu "sektör" açığını kullanan üreticiler, şirketler söz konusu. Bir ağırlık eldiveni 20-25 lira iken adı bisiklet eldiveni olduğunda 50 liraya satılıyor mesela. Parayla yazdırılan makaleler, reklamlarda verilen mesajlar, ünlüler, sloganlar, sosyal medyada pohpohlanan ürünler/markalar derken çoktan milyarlarca dolarlık bir endüstri oluşmuş durumda ve talep artmaya devam ettiği için daha çok spor mağazası, sporla uğraşan insan ve spora yönelik ürün/hizmet görmeye devam edeceksin.

“metabolizmanın asıl yakıtı karbonhidrat ve yağ neredeyse hiç alınmayıp sadece protein tüketiliyor”

Ben hayatımda böyle saçma sapan bi şey duymadım.

Angelus +137737373737

Spor yapsan da yapmasan da gördüğün gibi kafa çalışmıyosa çalışmıyo. Sporla hiç ilgisi yok.

Ayrıca, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

tamamen atıyorum, vücuttaki tüm kaslar acaip kaılıyor, karın kasları, midenin etrafındaki kaslar belki onların uyguladığı baskı ve kasılmalar sonucu olabilir.

Daha dun aksam bunu ve sebebinin ne olabileceğini düşündüm. Ben de ne zaman ağır kaldırsam hemen midem bulanır. tabi bu adamın yanında benimki biraz dandik kalmadı degil...

Ağır bir antreman yapınca mide bulanması her zaman oluyor, hatta şöyle bir tabir de var "bacak kusturur"

Çok ağır bacak programı yaparsan kusabilirsin. Ama neden oluyor vücut nasıl yapıyor bunu bilmiyorum.

Antrenmandan hemen önce bi şeyler yemek de buna sebeb olabilir. Şahsen en az 2 saat önceye kadar bi şey yememek lazim dusunuyorum

c1b2k3 atıyorum demiş ama doğru sonuca ulaşmış. Yüksek ağırlıklı çalışmalarda sırt stabilizasyonunu sağlayıp sakatlıkları önlemek için valsalva manevrası dediğimiz bir teknik uygulanır. Bu tekniğin birincil amacı sakatlığı önlemek, ikinci amacı bir miktar daha ağır kaldırmaktır. Valsalva manevrasında harekete başlamadan derin bir nefes alınıp diyaframa indirilir ve burada core bölgesindeki kaslarla dışarıya doğru sıkıştırılır, bu sıkıştırma esnasında da o bölgedeki tüm organlar etkilenir, buna mide de dahildir. Yani içi su dolu balonu sıkarsan, içindeki su dışarı taşar, valsalva manevrasında da benzer bir etki olur. Diyaframdaki nefesi karın kaslarıyla ve takılan kemerle sıkıştırdığında, mide de boş değilse kusma olur.

hangisi senin nabzını daha çok yükseltiyorsa ve hangisini yapmak daha az sıkıcı geliyorsa o uygundur. nabzını arttırdığı sürece ne yaptığının pek önemi yok, ip de atlasan araba da çeksen seks de yapsan kardiyo kardiyodur genel itibariyle. o yüzden hangisini yapmayı seviyorsun ya da hangisi daha kolay geliyorsa onu yap. kendini hıza veya yoğunluğa endeksleme, egzersiz esnasında nabzını ölç ve nabız aralığına göre hangi hız veya yoğunluk uygun geliyorsa onu yap.

çok kilolu bir insan için koşu daha efor sarf ettirir çünkü ağır vücudu kaldırmak zorunda kalırsın. bisiklette tüm ağırlık bacaklara binmez, aşırı kalın bacakların yoksa daha az efor sarf ettirir. ama bacak kasları gelişmemiş biri için bisiklet de hayli efor sarf ettirici olabilir.

amacın kalori yakmaksa en iyisi hiit antrenmanı uygulamak. internet'te ayrıntılı bilgi edinebilirsin ama özet olarak biraz aşırı tempolu, biraz yavaş şeklinde gidiyorsun. yani 1 dakika 9'da, 2 dakika 6'da, 1 dakika 9'da, 2 dakika 6,5'da falan gibi. artık ciğerin ne kadarını kaldırıyorsa. en fazla kaloriyi bu şekilde yakarsın.

bisiklet mi koşu bandı mı konusuna gelince, ben bisikletten yanayım. personal trainerım hep "koşu bandı amatör eğlendirir" derdi :)

Ozellikle kilolularda, ya da bacak kaslari zayif olanlarda diyelim, kosarken dizlere cok yuk binmesi yuzunden kosu bandi pek onerilmiyor. O acidan bisiklet ya da eliptik daha saglikli.

Kalori kisminda @bruce ve @hitokiri +1

Bu spor-yağ yakımı konusu birbiriyle direkt bağlantılı bir konu değil, kilo vermenin birinci koşulu diyet yapmak, hatta tek koşu diyet yapmak. Şimdi ben sana koşunca ya da spor yaparken enerji metabolizması nasıl işliyor kısaca anlatayım.

Öncelikle yağ yakmak için koşan kimse, koşuyor diye kilo veremez. Bak git spor salonlarına en çok dombililer koşar ve bunlar hep dombili olarak kalır. Neden? Çünkü koşmak kısmı olarak anaerobik bir sistemde enerji metabolizmasına neden olur. Yani koştuğunda hani soluk soluğa kalıyorsun dalağın şişiyor falan gibi hissediyorsun ya, işte orada aslında dokulara oksijen gitmiyor. Dokulara oksijen gitmediğinde oksijenli solunum yapamazsın, oksijenli solunum olmazsa yağ oksidasyonu olmaz, yani yağdan ATP üretemez vücut, o zaman da kaslardaki şekeri ATP'ye çevirir, yani yağ yakamazsın, sadece glikojen depoların boşalır o kadar. Ha bu durumda kalori harcamaz mısın? Sağlam bir koşu seansında 1000 kalori bile harcarsın ama bunun %90'ı karbonhidrat kaynaklı olur, sonra yemek yediğinde bu depolar tekrar dolar. Kazanç? Kazanç yok.

Ağırlık çalışması: Ağırlık bir anaerobik çalışmadır. Yani çalışırken kasılan kaslar, kaslardaki karbonhidrattan enerji üretir, zira patlamalı bir çalışmadır bu, patlamalı tüm çalışmalarda sistem en kolay enerji kaynağına gider, en kolay enerji kaynağı şekerdir, hatta duruma göre alanin aminoasidi. Misal squat yapıyorsun, sırtında 150 kilo var, çömelip kalkarken quadlarındaki hamstringdeki sırtındaki omuzlarındaki kalflarındaki kaslar aktive olur, yani kaslarını kasarsın, bu kas kasılma aktivitesi için kaslardaki karbonhidratlar ATP'ye çevrilir, yine yağ yakamazsın. Fakat ağırlık çalışırken testosteron growth glukagon gibi hormonlar salgılarsın ki bunlar yağ yakımını uyarır. Yani ağırlık çalışmak enerji tüketimi için dolaylı olarak yağ yakımını destekler ama birincil amacı yağ yakmak değildir.

Peki yağı nasıl yakarsın?

Dediğim gibi, yağı diyetle yakarsın. Zira vücut ancak "Rahat" olduğu dönemde enerjiyi yağdan karşılar, çünkü yağ oksidasyonu zordur. Misal eskiden kışın benzinli araç ne kadar kolay çalışırsa dizeller o kadar zor çalışırdı ama dizel daha güçlüdür, bu da aynı mantık. Şeker kolay enerjidir her türlü zor koşulda anında enerji olur; yağın çevrimi zordur, zaman alır. O nedenle ancak rahatken yağ yakarsın. Yani diyette kalori düşürüp hiçbir şey yapmadığında, günlük enerji yağdan gelir. İkincisi, 4,5-5-5,5 km gibi nispeten düşük hızlarda yapılan yürüyüşler de yine vücut yağdan enerji harcar.

Hiit yüksek yoğunluklu bir disiplindir, çoğunlukla anaerobik seviyelere çıkar, o nedenle egzersizin kendisi yüksek kalori harcatır ama çoğunlukla şeker harcatır, hiit'in yağ yakımı egzersizden birkaç saat sonra, EPOC anında başlar. Yani yüksek yoğunluklu egzersiz anında yıpranan vücut kendini toparlamaya çalışırken yoğun miktarda oksijen tüketir, bu esnada yağ yakımı gerçekleşir.

Yüksek yoğunluklu uzun koşular, yani nabzı yükselten koşular hangi aralıkta yağ yakar hangi aralıkta şeker yakar bilemezsin, çeşit çeşit referans aralıkları vardır ama bu referans aralıkları hep şablondur. Misal senin nabzın 140-150 arası yağ yakar benimki 110-130 bunlar boyuna kilona yaşına ve en önemlisi spor geçmişine göre değişkenlik gösterir, kendini biliyorsan bu aralıkları belirleyip ona göre bir nabız aralığında koşabilirsin ama onda da kesin yağ yakarsın diye bir şey yok.

Tekrar belirtmek isterim; yağ yakımı-kilo vermek ancak diyetle olur, spor yapmak bir kilo verme yöntemi değildir, spor yapmanın temelinde kilo vermek yoktur. Mesela ağırlık çalışırsın kas kütlen artar, fakat yağ oranını diyetin belirler; koşarsın kondisyonun artar oksijen seviyen yükselir, fakat yağ oranını diyetin belirler. Durum ne yazık ki böyleyken böyle.

ben çok tartışılan bu konuyu yaklaşık 100 gündür deniyorum.
maksimum nabzımın %60-65 bandını hiç geçmedim. yaşım itibariyle bu bende 130. 110-130 nabız arası sadece yürüyüş yaptım- koşu bandında genelde 6 ile yürüdüm- son zamanlarda antrenman başındaysam hız 6 eğim 5 ile falan anca 110 nabza gelebiliyorum ama sonra yorulunca 6 ile 110-115 civarı gidiyor. açıkçası dilim dışarıda olmasındansa 20 dk fazla yürümeyi tercih ediyorum. bu arada koşu bandından mümkün olduğunca uzak durun. ben kendimi sokağa attım. havalar müsait olduğu sürece de sokakta yürüyorum.

bende inanılmaz işe yaradı. 4xl tişörte sığmıyordum. şimdi xl, markasına göre l tişört giyebiliyorum.

Bir daha gittiginde sorarlar. Sinirda kontrol ederse baska bir ulke tutuklanirsin da. Bakalim haberleri ver.

Trende kontrole denk gelirseniz sıkıntı olabilir.

şhengen bölgesini terk etmek için son gün o gün eğer trende yada başka bir yerde shengen bölgesinde iken kontrole yakalanırsanız sıkıntı çıkar.

İyi de zaten trene binerken kimse bakmıyor ki vizene, ya gezen polislerin kontrolüne denk gelir yakalanırsın, ya da tren Türkiye'ye girmeden önce sınırda kontrol olur orada başın yanar.

Sorun da nasıl olabilir, para cezası olabilir, avrupaya giriş yasağı olabilir. 2 günde genelde alıkoymak - mahkeme gibi şeylere girmiyorlar diye biliyorum.

O gun en gec schengenden cikis yapmis olmanizngerekiyor

Sırf bu nedenle o ülkeye bir daha giremeyenler var.

Protein tozuyla Gainer farklı şeyler; biri protein diğeri karbonhidrat, birlikte kullanmak sorun yaratmaz tavuklu pilav yediğini düşün, teknik olarak aynı şey. Marka da en jenerik marka olan Optimum Gold.

alma. parana yazık. fark yaratmıyor.

Puslu Kıtalar Atlası.

Sait Faik'in öykülerini öneririm.

ince memed

orhan pamuk- snow

edit: pardon türkçe imiş. o zaman peyami safa-fatih/harbiye.

Kürk mantolu madonna

saatleri ayarlama enstitüsü

Sait Faik +1

Eskici ve Oğulları

Ağrıdağı Efsanesi

arkadasinizin turkce bilgisi nasil?

Türkçe öğrenen bir arkadaşıma Sait Faik'in öykülerini almıştım ama hem dili ağır gelmişti hem de çok fazla deniz terimi olduğundan anlamamıştı. Çağdaş yazarlar daha iyi olabilir, mizah yazarlarının kitaplarını okumak daha kolay olabilir.

Bir de, mutlaka orijinal dili Türkçe olmayacaksa sevdiği bir romanın Türkçe çevirisini almayı da düşünebilirsiniz.

Roman değil de küçük öykülerden oluşan bir kitap hediye edebilirsiniz belki.
Mahir Ünsal Eriş'in öykü kitapları olabilir.
Ya da Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikaye'si.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

İngilizcesi Türkçesinden daha güzel okunuyor.

www.amazon.com

tek cevap olarak söylenmediyse itici değil ama uzun uzun bir şey anlattığın kişi cevap olarak sadece "aynen" dediğinde ben de rahatsız oluyorum. beyin tembelliğinden kaynaklanıyor. ama cümle içinde ben de kullanıyorum. "aynen abi zaten şöyle de bir şey var bla bla..." gibi.

Çok itici.
Ben de kullanıyorum kullandığımda hemen sir gawain in dediği gibi yanına bir şeyler ekleyip toparlamaya çalışıyorum.

aynen

aynen johny waynen diyom ben ekstra itici

eskiden “doğrudur” denirdi, bence “aynen” daha iyi. hatta bazen hayatı kolaylaştırıyor bence itici değil.

katiliyorum dense itici gelir mi?

a y n e n harflerinin yanyana gelisi katiliyorumdaki harflerin yanyana gelisine gore sizin hissiyatinizi degistiriyor mu yani?

aynen aynen deyip bir de kafa sallaması çok itici

itici gelen taraf kelime değil zaten bu kadar sık ve çok kullanılması. 2-3 sene önceye kadar böyle bir kelime yok muydu vardı; fakat böyle sürekli kullanılması rahatsız eden şey.

Kelimenin kendisine odaklanır kelime üstüne özel olarak düşünürsen evet sinir bozucu geliyor ama diyalog esnasında karşı tarafın fikrini (Aynı fikirde olduğunu belirtme amaçlı) onaylayıp üstüne kendi düşüncelerini ekliyorsan daha makul bir hale gelebiliyor.

Bunun daha kötüsü uzun uzun önemli bir şey anlatmanız ve karşınızdakinin aynen bile dememesi. Beterin beteri var.

bu bana çok konuşan insanların derdi gibi geliyor.

Kafein hapı satılıyor. Kafein hapı diye yaz çıkıyor.

bir tek supplementler.com satiyormus. n11 vs de yok nedense. verdik bakalim siparis

Sesten yakalanıyorsunuz zaten, aynı şarkının (eğer sözsüz ise) backing/cover versiyonunu deneyebilirsiniz. Yani büyük yayın şirketinin değil de küçük garibanın şarkısını çalabilirsiniz.

Ya da şarkıyı biraz hızlandırıp ayrıca biraz pitch up / down yaptığınızda da robotun tanımama ihtimali eskiden vardı şu an ne durumda bilgim yok.

Youtube'un dikkat ettiği en önemli konu telif, ona göe sen hesap et işte atlatmanın yolu var mı yok mu. Adam yeri geliyor kendi şarkısından bile telif yiyor.

Sese birkaç efekt verip hızını da değiştirebilir isen belki atlatırsin ama zor tabi

rama

Carol shields- unless

İnce memed 3
Küçük Ağa
Kinyas ve kayra
Papillon
The Godfather

Yalnızız

son zamanları baz almak gerekirse:

yeşilçam dedikleri türkiye- vedat türkali

Ortaokuldayken 13 kitaplık Talihsiz Serüvenler Dizisi'ni okumuştum 1 ay gibi bir sürede. Kitapları dershaneden bir arkadaşımdan ödünç alıyordum ve biri bitince haftasonunu beklemeden hemen diğerine geçeyim diye üçer dörder alıyordum kitapları, o kadar heyecanla okuyordum. Son kitap bitince baya üzülmüş, bir arkadaşımı kaybetmiş gibi olmuştum. Beni bu kadar etkileyen başka bir kitap serisi olmamıştı ki aslında o dönemde en az o kadar hatta belki daha heyecanla okuduğum kitaplar da vardı.

Açlık.

akçasazın ağaları:
"o iyi insanlar o güzel atlara bindiler, çekip gittiler"

kabuk
hakkaride bir mevsim

Satranc

amin maalouf - doğunun limanları

Serenad. Bin muhteşem güneş. Leyla. Beni bulun. Gece sesleri.
Patasana.

Demian - hesse

Ben de bazen antrenmanlarda kendimi şımartmak için karpuz aromalı BCAA içiyorum, faydası sıfır ama mutlu oluyorum. Ha mutlu olunca kortizol salınımı falan inhibe edilmiş oluyor o yönden güzel ama makro bi faydası yok bana genel anlamda. Bahsettiğin saat için de hemen hemen aynı şeyleri düşünüyorum.

sürekli spor yapıyorum çok da bir faydası olacağını düşünmüyorum. Ancak yürüyüş yapıp kaç km yürüdüm diye merak ediyorsan belki yardımcı olabilir bunun içinde telefon yeterli olacaktır. Nabzını ölçüp söylese bile rakamsal anlamda sana pek faydası olmayacaktır. Kalk spor yap gibi uyarıları telefondan da yapabirsin.

Kısaca sporuna başla ihtiyaç duyarsan alırsın.

ben aldim 4, zaten yeni bir saat alacaktim ve ingiltere'de yasadigim icin cok maliyetli degildi aldim.
hayatima ne katti dersen, saatte bir ayaga kalk, su ic demesi bile benim icin + ozellik, aldigimdan beri de kesinlikle daha aktif yasadigimi soyleyebilirim.

eksiup.com

Bu saydigin seyleri 100 liralik telefon bile yapiyor. Saat olmasinin bi olayi yok.

Benim telefonda oksimetre,nabiz olcucu, uv olcer var. Olcuyorsun hep ayni asagi yukari.

O paraya spor seyleri al.

@try again

Gönderdiğin ekran görüntüsü nedir? Çözemedim.

saati takip edecegin ios uygulamasi, activity

Tansiyon zıplamıştır belki münferitse sıkıntı olmaz kronikleşirse her şey olabilir durumunu takip et.

Doktora falan görünsem mi bi?

Yani işte arada olması normal aslında tonsiyon yükselmiştir yanlış nefes alıp vermişsindir kaslarında yeteri kadar karbonhidrat yoktur, bunların hepsi neden olabilir yani çok doktorluk bir durum değil dediğim gibi ağırlık çalışırken arada oluyor böyle şeyler bir kere oldu diye ben doktora gitmezdim ama sonraki çalışmalarda da benzer şeyler birkaç defa tekrarlarsa giderdim. Ha dersen ki bi sonraki tekrarlamada pıhtı atar ne bileyim anevrizma olur mu dersen onu bilemeyiz, kendime dert ederim diyorsan bi görün.

uyuyamazsın.

Gereksiz olur, o saatlerde melatoninden başka salgılanan her hormon uyku kalitesini bozar.

Benim bi yakınım öyle yatardı. Bir gün kalkmadı. Kalp krizi.

Tabii ecel gelmiş. Herkes öyle olacak değil ama bi araştır derim tıbbi anlamda.

Uykudan önce antrenman deliksiz uyku getirmez. Aksine vücudu uyandırdığınız için uyuyamazsınız.

en ideali iyi bir sevişmeden sonra uyumak

ben geç saatte ne zaman spor yapsam gece çok zor uykuya dalıyorum.

Gece yatmadan hemen önce spor yapılmaz!

birazdan çıkıyorum, sonucu yazarım yarın

bünyeye göre değişir, denemek lazım diycektim ben de

3 akşam arka arkaya denedim, bana pek uygun gelmedi, uyku kalitesi iyi ama, uykuya dalma süresini geciktiriyor, daha uygulamam

Ketojenik diyette birçok vitamin ve mineral eksik alındığı için bağışıklık üstünde risk oluşturabiliyor, saç dökülmesi vs de etkilerinden biri, uygulandığı dönemde vitamin-mineral desteği almak şart. Ketojenikten düşük karb'a geçildiğinde, yani protein ve sebze kaynaklı karbonhidrat miktarı artırıldığında, ekstra bir sağlık sorunun da yoksa düzelir.

sac dökülmesi genelde testosteron artışı ile ilgili oluyor, yüksek karbonhidratlı besinler testesteronu azaltıyor aynı şekilde kas geliştirme, ağır spor halleri de testesteronu artırır, doktor tavsiyesi alsanız daha iyi.

Atladığın yerde anahtar nokta vardır belki, bana mantıklı gelmedi pek.

Tarihin falan belki de teknik bir kitabın asla.

çorba içmek de yemek yemek olur o zaman.

kitabını değil kitap özetini okudum dersiniz, ben de mesela kapital'ın mangasını okudum ama Kapital okudum demiyorum, Kapital'ın mangasını okudum diyorum.

Anayasa hukukunda doktora yapan insan ile anayasa kitapçığı okuyan insan kadar bir fark olur. Sonuçta aynı Anayasa.

youtu.be

1:35’ten sonrasını izle. Böyle olur.

Bircok yayının yönetici özeti var onlar sadece konudan haberdar olur. Benim de aklımda özetini okumak aynı etkiyi yapmaz ama okuyacak çok şey olduğundan mecbur

Olabilir.

katılırım. yaşadığımız dünyanın bir parçası olan ses dalgalarını belirli amaç için manipüle etmek işte, büyü olmasa bile bir çeşit simya bence. etkisinin büyüleyici olduğuna ise kesinlikle katılırım.

Mantikli

zeki müren’in dile getirdiği şeyi ben inkar edemem, çarpılırım. doğrudur.

hayır

Oha iyi tespit bence.

yok oyle bir sey.

buyuculer okulundan mezunum, diplomam var.

burada ince detaylar var, yazmaya usendigim detaylar.. duz bakisla dedigin gibi gorunebilir ama oyle degil. ancak sen muzigi boyle tanimliyorsan, bir sey demem. senin tanimin, senin hayatin. bence oyle degil ama.

Buyu oldugu kesin, ilkel kismina katilmiyorum.

ilkel derken ilk büyücüler tarafindan keşfedilmiş anlamında. tanım yapmadım dün kuzenle sohbet edrrken çıktı bu cümle ağzımdan. sizinle paylaştım sadece.

Sağlık sigortasının ameliyat masraflarını karşılayıp karşılamadığına bakıyor, programda ben kimseye "Bu ameliyatı kaldıramaz" dediğini görmedim zaten hepsi ölümün eşiğinde aralarında ölenler de oluyor, ameliyat öncesi belirli kilolara inmelerini istemesi de yine sigortanın talebi yönünde. Yani sigorta "Şunu bi dene belli bir kiloya indir bakalım yapabiliyor mu, o kadar masraf edeceğiz boşa gitmesin" demesi nedeniyle.

Morbid obez olmak, herhangi bir ameliyat açısından çok büyük bir risk faktörü. Bu yüzden önce hastanın riskini azaltmak için kilo vermesini bekliyor. Ayrıca ameliyat öncesinde karaciğer enzimlerine bakılması ve kan tam sayımı yapılması rutin işlemler.

www.webmd.com

bir kere fazla kilolu olmak solunum depresyonu sebebi ameliyat için, ameliyathane koşulları buna uygundur muhtemelen ama o koşullarda bile kontrol edilemeyeceği düşünülüyorsa bu kontrendikasyon olabilir.

kontrol edilemeyen metabolik hastalıklar ki obezlerde böyledir diye düşünüyorum. ( hiperkolesterolemi, hiperlipidemi, hiperglisemi vs)

normalde ameliyat öncesi tam kan sayımı, biyokimya, karaciğer böbrek fonksiyon testleri, enfeksiyon olup olmadığı vs bakılıyor. obezite cerrahisi için farklı protokoller olabilir.

Ceza puanı yüksek.

Son zamanlarda kontroller epey sıklaştı, ondan olabilir. Polisler hiçbir şey bulamazsa kemerden, yangın tüpünden vs. yazar cezayı çünkü.

eds'ler kemer takılı değilse bile ceza yazıyor.

Artis var cunku takmazsan bipbip otuyor

@nax
ötüyor derken?
www.aloparca.com ?

Eds ceza gönderdi arkadaşıma kemer yok diye.

6 yıldır ehliyetim var. Sene başından beri sürekli takıyorum. Çünkü sürekli bir polis çevirmesi var. Ceza yemek istemiyorum.

Çay olarak bildiğin çay işte bir farkı yok ama zayıflamak için içiyorsan içme, hiçbir gıdanın yağ yakımına doğrudan bir etkisi yok.

bence yan etkileri bilinmeyen bir oluşum bu bitki çayları. sonra oram kızardı, buram kaşınıyor gibi şeyler duyuyoruz.

Bizim enstitude daha yeni bakildi paketli tum caylarda cok cesitli agir metaller bulundu

@reyals yesil cay kilo verdirtmez ama sekersiz cayla oyalanip abur cubur atistirmayi birakiyorum dersen olabilir.

@kush sizin enstitu derken?

Kilo verme konusunda haklısınız ama metabolizmayı hızlandırıcı bir özelliği yok mu?

Kilo verdirmese de yardımcı olmuyor mu?

Metabolizma o şekilde hızlanan bir sistem değil, metabolizmanın hızlanması için enerjiyi harcayacak sistemin çoğalması lazım, yani kas kütlen artarsa ya da ne bileyim obez olursan metabolizman hızlanır, yeşil çayla en olabilecek şey su atarsın, o da faydadan çok zarar.

www.healthline.com

Burda kilo vermeye yardımcı olduğu yazıyor. Makaleyi yazan kişi doktor. Ben onun yalancısıyım.

Çaykur'un yeşil çayları var demlemelik. Demliğe her bardak için 1 çay kaşığı koyuluyor, 3-4 dakikada demini alıyor. Daha dün sormuştum ne içeyim diye biri Çaykur Zümrüt önerdi. Bulamadım başka yeşil çayını aldım çaykurun.

Mikro küf oluyor bu seylerde. Denetleyen falan da yok sanirim.

Karacigerin bitiyor ölüp gidiyorsun. Yer fistiginda da varmis gecen arastirmislardi.

paul auster'in new york üçlemesi. gotik edebiyat ilgimi çekiyor ama diğer okuduklarıma nazaran bunu pek başarılı bulmadım. gitmiyor o yüzden pek.

bitirince türk edebiyatından bir şeyler okumayı planlıyorum. adalet ağaoğlu veya samim kocagöz olabilir.

Cevdet bey ve oğulları

orhan pambık - kar

Engin Geçtan - İnsan Olmak

don kişot - cilt 2

José Saramago - Körlük

soluk mavi nokta-carl sagan

Can Dostum Bir Sevgi Romanı - W. Bruce Cameron

İnsanın en güzel tarihi- Andre langey, jean clottes, jean guilaine, Dominique simonnet.

Yaklaşık 1 aydır Anna Karenina'yı okuyorum. Önümüzdeki hafta biter artık.

José Saramago - Görmek

Edgar Allan Poe Ve Londra Canavarı'nın Türkiye'ye gelmesini bekledim uzun süre, gelmeyince unuttum kitabı, geçen hafta geldiğini gördüm aldım ama heyecandan okuyamıyorum şimdi de.

schopenhauer-din üzerine

Andrew Sean Greer - Less

Ayfer tunc bir deliler evinin yalan yanlis anltilan kisa tarihi

Bıktım be dedirtmeye ramak kaldi

Kıymetli Şeylerin Tanzimi-Sezen Ünlüönen

Bu ara wwii hatıratlarına sardım.
Kont Galeazzo Ciano - Savaş Günlükleri (1939-1943)

entelektüel el kitabı

Virginia Woolf - Mrs Dalloway

Saramago- görmek

Uzun zamandır elimde bu, bikaç ay ara verdim çünkü sıkıldım... ama bu hafta bitircem artık bitsin!

kuduzun belirtileri ortaya çıktıktan sonra en fazla 1 hafta yaşıyorsun.

belirti bekleme git paşa paşa kaç taneyse kuduz aşılarını yaptır kafan rahat olsun.

kuduz olman da gerekmez ayrıca enfeksiyon kapsa bile çok uğraştırır.

en yakın devlet hastanesi aciline gideceksin bu arada.

kuduzun belirtileri, ağızda köpük, bilinç kaybı, aşırı terleme, hidrofobi yani su ve sıvı şeyler içememe. bu belirtileri görürsen 2 metre kefen bezi 1 paket de pamuk al.

Muhtemelen kuduz değildir hayvan ama belki de kuduzdur bilemezsin, yaşadığın bölgedeki kuduz aşısı yapan hastaneleri araştırıp (Her hastane yapmıyor) git işte prosedüre başlasınlar.

değildir. kedi kuduzsa zaten muhtemelen birkaç gün içinde kuduz belirtisi gösterir, 1 hafta içinde de ölür.

çok şüpheleniyorsanız aşı olun tabii. ama madem bakıyorsunuz, kedi kuduz değilse bile kuduz aşısını yaptırın. belediyeler bedavaya hallediyor zaten.

doktora gittiğinde de hemen kuduz aşısı yapmayacak sana zaten, tetanoz aşısı yapacak. Hayvanı gözlemlemeni eğer birkaç gün içerisinde ölürse gelmeni ve kuduz aşısı tedavisine başlamayı önerecek. Hayvan sürekli gözünüzün önünde olduğu için birkaç gün içinde ölmediği sürece kuduz tedirginliğine girmene gerek yok.

+1 re noreno

aynı durumda doktor tetanoz yaptı, kediyi sürekli gözlemleyebiliyorsan 1 hafta gözle kedi ölürse hemen gel demişti

Sözlü izin aldığına dair şahitlik edecek birileri olması lazım. Mecbur mahkemeye gideceksiniz. Büyük şerefsizlik yapmışlar umarım hakkınızı alırsınız.

Merhaba,

Size konuyla ilgili daha önce yazılı ihtar verdiler mi?

İşyerinde olmadığınızı en az iki kişi ile zabıt altına aldılar mı?

İkisinden biri yoksa haklı sebeple fesih olmaz. Dava açın alın paralarını.

Kazanma ihtimaliniz %100.

bildiğim kadarıyla bir şirket bir gün işe gitmedin diye seni haklı sebeple işten çıkartamaz. Hatta bildiğim kadarıyla işten devamsızlık ile işten çıkartmak için 3 gün haber vermeden işe gitmemen lazım. yani haklarını bir araştır.

Sanki sizi tazminatsiz çıkarmak icin tuzak kurmuşlar gibi duruyor.
cumartesi icin mesai ucreti vs aliyor muydunuz?

"İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi."

Senin durumun buna uyuyor mu, göründüğü kadarı ile uymuyor, o nedenle problem yok. Ha ama sen önceden de bu şekilde izin alıp gitmemişsen ve buradaki herhangi bir noktaya uygun hale geldiysen o zaman sıkıntı olabilir.

asıl sorun şu.

sana biz seni işten çıkarttık deyip senin işe gelmeni engelleyip ondan sonra seni devamsızlıktan işten atmaları.

bunu bikaç kişiden duymuştum.

bence ilk yapman gereken şey hemen rapor alman 3 gün 5 gün neyse artık.

bu süreçte de bir iş avukatı bulman.

Killerbee'nin yazdığı şekilde işten çıkarılan bir arkadaşım var. Mutlaka rapor alınması gerekiyor bu süreçte.

Sağlık ocaklarındaki doktorlara durumu anlatırsanız (yalan söylemeden) 15 günden az olmak üzre istediğiniz sürede rapor alabilirsiniz.

sağlık ocağındaki doktordan ancak 1 gün alırsın, 2 bile çok ender.

direkt olarak benim yetkim yok bu raporu seni hasteneye sevk etmek için veriyorum diyecek.

dünya bu kadar kötü bir yer olamaz diyordum ki killerbee'nin cevabını okudum.
abi nasıl felsefeler bunlar ya inanamıyorum. umarım sorun çözülür. :/

Kasım ayı boyunca cumartesileri izin aldım diyerek ayrıntı vermeyi unutmuşum. Kasım ayında 4 cumartesi izinliydim ve gitmedim. Benden herhangi bir savunma talep etmediler ama muhtemelen şirkette izinsiz işe gelmeme tutanağı tutup 2 kişiye imza attırırlar.

Ama ben de onlardan izin aldığıma dair şahit de bulabilirim.

He bir de bana dün söyledikleri "yarın işe gelme patron p.tesi gelecek o zaman gelirsin". O zaman ben gidip 2 gün rapor alayım en azından bu sorun olmasın.

2 gün rapor tamam :) p.tesi her şey netleşir.

@güneyli, özellikle firmada günlerce mesailere kaldım tatillerde çalıştım ve ücret almadım. Gelinen nokta bu :)

avukat bulup öyle git.

sana böyle bir açıklama yapıldıysa tek başına gitme

tek gidersen hiç bişey imzalama. sana resmi evrak vermezlerse işe gitmeye devam et.

resmi evrak vermeden seni iş yerine almak istemezlerse noter çağırman gerekir, noterin senin oraya alınmadığını onaylaması gerekir.

Kazanman garanti. Hangi ildesin ?

@dosto istanbuldayım
P.tesi aynı şeyi yaparlarsa noterden ihtar çekeceğim.

Seni işten çıkardıklari yazili belge ile sana bildirilmeden işe gitmemezlik etme.
Isverenler cok vicdansizca davranabiliyor. İşini şansa ve onların vicdanina birakma.zamaninda benzer bir durum bana da yapilmaya calisildi. Ama kötü niyetlerini fark edip ona gore önlem aldim.

Mesai ücreti almadan tatillerde çalıştığını bir şekilde ispat edebilir misin? Veya is sozlesmede haftalik calisma saatlerin ve buna karsilik aldigin ucret belirtilmis mi? Cumartesileri resmi olarak mi çalışıyorsun?

Haftalık çalışma saatimiz mesaileri düşünce 1.5 saat fazla.
Mesailer için ben kanıtlayamam ama parmak okutma sistemi ve kameralar var. Sanırım böyle bir durumda onların aksini kanıtlaması gerekli.

sahte imza atanlar mahkeyeme çağrılınca nası vazgeçiyorlar şaşarsın. merak etme o işler öyle kolya değil. eğer tanııdğın var ise ya da durumun iyi ise iş yerine avukatla git.

The Departed

Departed demeye gelmiştim içimde kalmasın.
The departed.

m.imdb.com

A Perfect World

oz ve six feet under tabiki.

ikisi de efsane dizilerdir ayrıca.

oz +1

kimi sevdiysem öldü asdfgsd

agora

Vikings

oz tabii ki. kimseye acımıyolar (=

leonardonun butun filmleri..

anlayamazsınız...

eğer şüpheli bir talep olursa vallahi 155'i arayun.

emin olamazsın maalesef. ve evet, sahte polis çok ffazla.

Ya zaten bu kimlik isteme işi Amerika'da falan söker. Bizde polisten kimlik göstermesini istersen en iyi ihtimal copu yersin. "Götürürler merkeze..." diye başlayan tekerleme boşuna icat olunmadı. Bir de bakmışsın TV'de adın "terörist" olarak okunmuş bile.

Sicil numarasını öğrenip onu check edebilirsen emin olabilirsin, yoksa olamazsın.

Polisin kimlik gösterdiği nerde görülmüş

tek takıldığımdan mütevellit sivil bir polisin bana kimlik gösterdiğini görmedim, polisi geçtim gece bekçisi bile kimlik göstermiyor, polisin kimlik gösterdiğini söyleyen arkadaşlar çok pollyanna..

sabah 5,45 te otopark çıkışında çevirdi polisler, hiç sormadım biri çıkardı 5 metreden kimliğini gösterdi, zaten bir göremiyorum iki görsem ne olacak diye düşünmedim değil paşa paşa verdim kimliği, sivillerdi hiç anlam veremedim

ben kaç sefer bana kimlik soran polise kimlik sordum hepsinde de laf etmeden açıp gösterdiler.
istanbul'da muhtelif semtlerde erçekleşmiştir. ytd.

ek: hatta birinde adamlar ekip arabasının önünde, resmi kıyafetlerle gbt yaparken sırf kıllık olsun diye sormuştum yine göstermişti.

Su içmeyi ihmal etme uykunu iyi al güzel beslen sigara içme yapabiliyorsan da eser miktarda spor yap, genetiğin de biraz iyiyse yaşlanınca elden ayaktan düşmezsin.

clinique man serisi kullaniyorum memnunum. duzenli kullaniyorum. fark etti. yuz ve goz antiageleri var. bir de cikarken kullandigim oil control nemlendiricisi var hem nemli hem de mat tutuyor cok memnunum

Yiyecek çeşitliliği açısından fena değil ama kalori miktarı açısından kötü. Yani hesaplamadım ama en azından çalışma günleri 3000+ kalorinin üstüne çıkmak gerekiyor. Onun dışında mesela off günün sabahında uyandın vücut deli gibi kortizol salgılıyor, önceki gün de zaten ağır çalışmışsın kortizol miktarı durumu düzeltmek için 2 katı salgılanıyor, salgılanırken bütün kas aminoasitlerini de kana veriyor. Bunu nasıl keseceksin? İnsülinle. İnsülini nasıl salgılatacaksın? Karbonhidratla. Yani çalışılmayan günlerde de en azından sabah ilk öğünde karbonhidrat alınmalı. Şimdi protein vs de salgılatıyor ama protein 2 saatte salgılatıyor. Onun dışında dediğim gibi, kalori miktarı çok düşük, ben bunun 2 katını off günde yiyorum. Kaloriyi artır biraz.

yeter bence ama unutma temel prensip idman gunleri cok off gunler biraz daha az yemek. aslinda vucut yeterince akilli idmandan 3 saat once almissin, yok protein tozunu yarim saat icinde iceceksin biraz broscience'a giriyor. yani bir gun icinde alman gereken toplam deger neyse fark eden o.

@angelus; şu beslenme programıyla bile 2-3 kg. yağlandım 3 ayda. Ağır çalışmama rağmen böyle oldu, ben de daha fazla yüklenmek istemedim kaloriye. Karbonhidrat olarak ne yememi tavsiye edersiniz genel olarak? Kahvaltıda tam buğday ekmeğini 6-7 dilim mi yiyeyim mesela?

Yağlanacaksın zaten normal olan o, yani yağlanmadan daha lean kas kütlesi kazanmak çok mümkün değil. Kas kütleni artırmak çin yüksek kalori alır hem yağlanır hem kas kütlen artar, sonra kalorileri düşürürsün kas kütleni korur daha fazla inşa etmez, yağlarını yakarsın. Yani hem yağlanmayayım hem kas kütlem artsın dersen olmaz o iş. Sen öncelikle yaptığın antrenmana-amaca göre mevcut kalori ihtiyacını hesapla ona göre makro planı oluşturup yemeğini ye, ezbere kalori alıyorsan alma bi faydasını göremezsin bu şekilde. Atıyorum hesabını yaptın sana 3500 kalori alacaksın dedi, bunu da makrolara ayırdı işte 120 gram protein 70 gram yağ kalanı da karbonhidrat. Bunları yemek zorundasın, yağlanıyorsun da yağlanırsın zaten herkes yağlanıyor.

Kaç kilosun, boyun kaç, yağ oranın nedir, bulk döneminde misin? Bunları bilmeden beslenme programın için bir şey diyemem. Kimisi için çok iyidir. Ama benim için çok yetersizdir meselaz

oncelikle (bkz: oytun kim amk).

bence gotunden sallamis. hergun yemek yiyoruz, her gun uyuyoruz, her gun siciyoruz bunlar strese sokuyor mu seni? 3 yil boyunca haftada 6 gun gym'e gittim. hayatimda en dinamik, enerjik, mutlu oldugum zamaniydi. tam bir sebepten dolayi spora gidemeyince strese giriyordum.

Çok zorluyorsan evet, yani strese girmez ama vücudunun toparlanması için 1 gün ara vermen gerekir mesela. Ama rutine soktuğunda, mesela 3km rahat koşarken, ben bir 3km daha koşabilecek durumdayım diyebiliyor ama koşmuyorsan ara verme.

Mesela barfiske başladığımda bir noktadan sonra her hafta sayıları arttırarak gidiyordum. Her gün düzenli. Sonra sağ kolumda ağrı başladı, olur öyle dedim ara vermedim. Sonra sağ kol tamamen bıraktı. 2 hafta hiçbir şey yapamadım.

Nasıl çalıştığına bağlı, duruma göre haftanın 7 günü de gidebilirsin 3 günden fazla gitmemen de gerekebilir. Misal orta seviye powerlifting yapıyorsan 3 günden fazla ana çalışmaları yapamazsın, zira yüksek yoğunluklu çalışmalarda recovery süresi 48 saate kadar uzayabiliyor. Yani şöyle diyeyim: Pazartesi günü salona gittin; squat bench press deadlift yapacaksın; ortalama 150 kilo ağırlıkla 20 set boyunca 200+ tekrar yaptın bu hareketlerde, bu vücudu ziyadesiyle yoracak katabolik evreye getirecek bir çalışmadır, illa ki minimum bi 48 saat ara vermek gerekir ki bu bile azdır normalde. Sen tutup ertesi gün de salona gidip çalışayım dersen vücut hiçbir zaman o kataboliklikten anaboliğe geçemez, haliyle negatife kayarsın. Ha yok klasik BB programı uyguluyorsun, istersen haftanın 7 günü git vücut o kadar strese girmeyecektir. Yani bölgeleri zaten böldüğün için ve PL'de olduğu gibi çok fazla ağırlık-yoğunluk olmadığından 12 saatte bile recovery olursun normalde, çok sorun olmaz.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nin İnsansız Hava Aracı uçurma yönetmeliğine tabi drone uçurmak, oradan hesap et işte bulaşmalı mı bulaşmamalı mı. Buna uymayınca 10-15 bin cezası var.

500 gr üstü ise kayıt yaptırması gerekir.
500gr altı ise havalimanı, askeriye vb benzeri yasaklı bölgeler dışında uçurması gerekir.

@ayin yazari

peki gidip sultanahmet, taksim vs uçurabilir mi? izin alması gerekmez mi emniyet veya sivil havacılık'tan?

Drone kullanımı konusunda hala netleşmemiş kurallar olmakla birlikte insanların yoğun olarak yaşadığı yerlerde uçurmamak gerektiği ile ilgili maddeler var sivil havacılığın kurallar listesinde, bahsettiğiniz yerler de insanların yoğun olarak yaşadığı yer olarak kabul edilirse şikayet olması durumunda sıkıntı olabilir. Anladığım kadarıyla droneların sadece çayır çimen yerlerde uçurulmasına (tabi askeri alan ya da hava alanı yakını değilse) izin veriliyor şehir içinde uçurmak için bazı durumlarda bağlı olunan valilikten vs izin almak gerekebiliyor.

Ben Mavic Pro için sivil havacılıktan kaydımı yaptırmış biri olarak daha bir gün bile şehir içinde uçurmadım başım ağrımasın diye ama aşırı paranoyak da davranıyor olabilirim.

iha.shgm.gov.tr

şuradan halledebilirsiniz.

havaalanına 8 km yakında olmayaacak. drone uçurulan yerde insan olmayacak.

ve 3 tane hava alanı var istanbulda.

İstanbul’da şehir içinde drone uçurmak, hele ki Sultanahmet veya Taksim’de ters kelepçe ile götürülmesine neden olur :) Şaka bir yana en iyi ihtimal yüklüce bir ceza yer.

2 senedir doğru düzgün uçamıyoruz, İstanbul içinde uçanlar var ancak çok riskli, uçanlar da bu riski kabullenip çok sote yerlerden drone u bırakma pahasına uçuyorlar. İzin konusuna gelince izin almak için doldurulan belgenin işlemi birkaç haftadan fazla sürüyor %98 red geliyoe cevabı.

daha bugün taksimde elinde drone silahı olan asker fotoğrafı gördüm :)
o iş zor.

Burasi muz cumhuriyeti miymis diye sorsaydin(ya da sorma evet diyebilir)

Sahilde bile rahat yok lisans oldugu halde ucuramiyoruz.

Taksimde ajan diye iceri alirlar 10 saniye icinde. Zaten serbest olsa taksimin halini dusunemiyorum.

bir arkadaş var, yakından tanırım...
kendisi polis, dronu var.
o bile istanbul içinde dron uçuramıyor.

kan alırlar.

Tuhaf değil, bugün yirmili yaşlarında olan insanlar bilmeyebilir, 35 yaş sonrası bilmiyorsa tuhaf olabilir, 20 yaş altı biliyorsa orada bir problem var demektir.

80 ve öncesi doğumluların bilmesi çok normal, çünkü maruz kaldığı tv sayısı çok az ve heryerde de çalardı. Popüler bir şarkıydı.

Ama 90 üstü doğumluların bilmemesi de çok normal, bahsettiğin kız 90 lı yıllarda doğduysa bu şarkı çalarken ya kundaktaydı ya da altına işiyordu henüz.

bu şarkıyı bilecek kişiler en fazla 1986 doğumlu olanlardir.

bunun dışında bir insan f.tayfur fanı degilse, youtube'da ferdi tayfur aratmiyorsa şarkıyı bilmesi mumkun degil.

Ben de böyle düşünüyorum, kız da zaten 96lı sanirim. Ama twitterda yazanlar baya genç duruyodu ondan şüpheye düştüm "Lan bilmemiz gereken bi şarkı miydı acaba?" Diye

70-80lerde doğanlar kesin bilir. 90larda doğanların bilmesi sürpriz olur

kucukken bizde ferdi tayfur'un "mor guller" adli kasedi vardi. onun icindeydi bu sarki, cok severdim... nitekim benim kucuklugumde tv'lerde de cok cikardi. Hey gidi heyy.. 86 dogumluyum.

simdi yanimda arkadasimin kardesi var, 94'lu. ona sordum, bilmedigini soyledi.

çoğu insan müslüm gürses ve şarkılarından film sayesinde haberdar olmuşken daha az kesim tarafından bilinen ferdi tayfur'un emmoğlu şarkısının bilinmemesi gayet doğal bence.

o şarkı çıktığında ya ortaokul ya da lisenin başlarındaydım. Fazla müzik kanalı da yoktu, kral tv vardı, devamlı çıkardı ve bilmemek imkansızdı, eminim ki 80'lerde doğan bir çok kişi biliyordur.

Aynı şekilde bana da şimdiki neslin bildiği popçulardan birisini sorsalar çok ünlü olsalar da bilemem, dinlemiyorum.

kişisel bir şey değil bu, yasal bazı sınırları var. kızgın müdürün hata yaptıkça işçiye bağırması mobbing sayılmıyor. kasıt ve kötü niyet olacak, küçük düşürme olacak, işçinin açığını kollama olacak ve hepsi sistematik olarak yapılacak. bunları rahatça kanıtlayabilirsen mobbing davası açabiliyorsun.

öncelikle mobbingin tanımını iyi öğrenmek gerek. iş yerlerinde karşılaştığımız her şey mobbing tanımına girmemektedir. benim dikkat ettiğim şeyler sistemli ve sürekli olması. ha bir de bu mobbingin illa üstten alta doğru gelmesine de gerek yok. eşler arasında da olabiliyor. mesela yan masadaki kişi sizin olur olmadık her şeyinizi yönetime şikayet ediyordur. bu da yönetimde size karşı bir ön yargı oluşturur ve olaylar gelişir.

bana mobbing uygulanıyor deyip işin içinden kurtulamıyoruz, bize göre mobbing olan şeyler yargı tarafından başka türlü değerlendirilebiliyor.

undertaker’ın dediği gibi sistematik, planlı ve sürekli olması lazım.
yasal başvuru öncesi uzun süre done toplamakta fayda var.

Sanırım en fazla yanlış anlaşılan konulardan biri mobbing. İşim gereği bana şikayete gelenlerin büyük bir kısmı mobbing'le başlıyor. Biraz konuştuktan sonra müdürün gerekli/gereksiz kabalıkları, bazen elemanın hatası dolayısıyla uyarılması bile kişiye "mobbinge uğradım" algısını yarattığını görüyorum.

Gerçek "mobbing"i Bruce gayet güzel özetlemiş.

En ufak bir şey mobbing'e dönüşüyorsa o biraz şımarıklığa giriyordur, mobbing bilinçli olarak sistematik bir şekilde belli bir amaç nedeniyle uygulanan bir davranış şekli. Misal patron akşam karısıyla kavga etmiş sabah sekreteri fırçalıyor, o mobbing değil; Patron sekretere yürüdü sekreter yüz vermedi patron bunun üstüne kahvem neden soğuk, masanın üstünde neden toz var, bugün neden yağmur yağıyor hava neden soğuk diye her sabah fırçalamaya başlıyor, o mobbing.

Takım lideri sürekli olarak toplantılarda çocuk aşağılarmışçasına konuşuyordu. Uygunsuz şakalar yapıyordu. Bir tek bana yapıyordu bunu.

Ekip değiştirdim.

beraber çalıştığım insanlardan birisi yemek teklifini kabul etmediğim için performansım ile alakalı alakasız feedbacklerde bulunuyordu bağlı olduğum birime. Bunu yaşadığımda mobbinge uğruyorum demiştim. Süre olarak da uzundu. Yaklaşık 6 ay sürdü.

Betonun arasında ne bulacak da ne yiyecek, kendi tabiatı mı kaldı hayvanın.

Bizim mahalledir orasi ya, kediler kilodan yuruyemez hale geldi hala besliyorlar.

Kendi haline birakirsan sogukla basedemiyorlar cunku cok beslenmeleri lazim.
Besleyince de asiri cogaliyorlar, besleme butcesi kadar kisirlastirma butcesi de ayarlanmasi lazim. Yoksa sonunuz hindistan olacak.

Bir de mesela bazi soguk sehirlerde iklimden dolayi kedi nufusu yok ama orada da kediciler zorla cogaltmaya calisiyor.
Onlara da beyin nakli sart.

Ahmet Abi'nin vapuru.

Kloru fazla kaçırmış olabilirler.

su çay ve kahve dışındakiler bozuyor diye biliyorum ben. bi ara araştırmıştım kefir, kombucha falan içiyordum ben sabahları if'i bozmuyordur diyerek bozuyormuş. şalgam da aynı kategoridedir bozar bence. 2. sorun için de rutinim değişmediği sürece değiştirmiyorum. seyahat, dışarda toplantı, önceden belli olan aşırı yoğunluk vs yoksa aynı.

insülin salgılatacak her şey if'i bozar. if aslında ne yediğinizle çok ilgilenmiyor sadece oruç süresince insülin salgılatmayın diyor. bunun içinde oruç süresince sade kahve ve su dışında bir şey tüketmemek gerek.

@undertaker iste bence salgam insulin salgilatmiyordur gibi geliyor. aslinda youtube da surekli ne insulin salgilatir deneyleri yapan bir doktor cift var ve fekat gavur bunlar, dolayisi ile misal hindistancevizi yaginin mct oldugu icin insulin salgilatmadigini bilgi olmasi disinda prick tsti ile birebir kanitladilar da fakat salgami nasil bilinebilinir.

ketocular salgam serbest mi size yasak mi?

piyasa şalgam sularını içiyorsan dikkat et derim. sodyum benzoat kullananlardan uzak dur. benim ex kayınvalide şalgam suyu yaparken şeker de attığını görmüştüm. galiba mayalanması için şeker de kullanılabiliyor.

@under sodyumbenzoat icermeyen serfresh kullaniyorum onu da zaten bardagin uctebirine doldurup ustunu su ile dolduruyorum yani herseferinde sulandirilimis oluyor. kullanilan seker fermentasyona gidiyor yani bakteri o sekeri tuketiyor, geriye hic kaliyor mu iste onu bilmiyorum.

Şalgam olayı biraz muallak, normalde makro anlamda değerleri çok düşük, yani özellikle glisemik indekse değil de glisemik yüke bakarsak, bi bardak şalgam suyu 1,5 gram civarı karbonhidrat içeriyor, o nedenle ben çok fazla insülin salınımı yapmayabileceğini düşünüyorum yapsa da eser miktarda olacaktır. Aynı nedenle ketojenik diyette de sıkıntı yaratmayabilir fakat tabii mct yağlar ya da komple yağlarla aynı olay değil bu, yağların glisemk değeri 0 (sıfır) olduğu için insülin salınımı yapmıyor, şalgam ya da benzeri ürünlerin, içerdiği karbonhidratlar nedeniyle, belli bir oranda insülin salınımına etkisi var. Yani hem basit şeker olmadığından hem de fazla miktarda karb içermediğinden salınım çok düşük ve az miktarda olacaktır ama ben bunun açlık dönemine etki edeceğini çok düşünmüyorum.

Cüneyt Çakır'ın dandik bir hakem olması.

Fiat doblo

www.birgun.net

Tüm toplumu kapsamasa da en üst düzeyde bu birliktelik dini hassasiyetlere karşı bir saldırı durumunda olabilir.

Baris manco mu :)
cdn.gecmisgazete.com

taksiciler ve emlakcilar ortak kanaat sahibi oldugumuz yegane konu basliklari bence.

Kültür, adetler ve mizah.

Cem Yılmaz gibi bir komedyeni istediğin kadar Amerikalı ol anlayamazsın mesela. O mizahı da anlayamazsın.

Bir Türk'ün herhangi bir su kıyısında çay içerek aldığı keyif bir ortak paydadır. Bunu bir başkası anlayamaz ama Türkiye'de doğup büyüdüysen bir şeyler ifade eder. Kültür bir nevi.

Bizdeki aile kavramı, arkadaş sadakati mesela. Bunlar adet, kültür vs ile açıklanabilir. Sen bir Alman'ın arkadaşının kız meselesi nedeniyle kavgasına gittiğini düşünebiliyor musun? Hepimiz birilerinin kavgasına gidip dayak yemiş insanlarız şurda.

Askerlik anıları mesela.

Örnekler çoğaltılabilir.

Vergiler

Soruyu ilk okuyuşta nesneler, somut veriler bağlamında müzik, Kemal Sunal, futbol filan insanın aklina geliyor ama bunlar tek başına herkese hitap etmiyor. Dolayısıyla olgular üzerinden gitmek gerek. Bu çerçevede de sevinç ve acı geliyor aklıma ama öte yandan ülkede son 20 yıldır o kadar uc bir kutuplaşma var ki ne yazık ki ortak bir acıdan ya da sevincten de söz edemiyoruz. Kiminin cehennemi başkasının mutluluğu oluyor. Kısacası Türkiye'nin toplum olduğunu sanmıyorum ve bunun salt Turkiye' ye has bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Dünyada son yillarda yükselen bireycilik, izolasyon, yabancı korkusu, çıkar vs birçok sebep sayılabilir.

Dans

Evren o şekilde genişlemiyor, konunun Karanlık Madde'yle de bir ilgisi yok. Teoriye göre evrenin %70'i Karanlık Enerji isimli bir maddeden oluşuyor, Karanlık Madde değil Karanlık Enerji, Karanlık Madde başka bir konu. Bu Karanlık Enerji de sürekli esniyor, genişlemeden kasıt bu, yoksa yoktan bir şey var olmuyor. Bu sürekli esneme de Newton'un Hareket Yasaları Madde 1'le açıklanıyor ama Karanlık Enerji'nin hareketleri bugünü fizik kurallarıyla da tam olarak açıklanamıyor. Büyük Patlama ile başlıyor bu süreç, Karanlık Enerji denilen madde küçük bir noktadan başlayıp sürekli genişlemeye başlıyor ama bu Karanlık Enerji nedir ne değildir o da tam bilinmiyor, yani var olduğu biliniyor ama ne olduğu tam olarak bilinmiyor. Yani daha iyi anlaşılması için şöyle söyleyeyim: Sen Dünya'yı Mars'ı Güneş Sistemi'ni ya da ne bileyim Andromeda Galaksisi'ni çok yoğun bi jölenin ya da oyun hamurunun içinde düşün, sonra da o oyun hamurunun bi ucundan tutup genişletmeye başladığını var say, işte o olay evrenin genişlemesi oluyor. Yani zaten var olan bir madde genişliyor sadece.

Hayır olmuyor. Yani emin konuşmak bu konularda saçma. Ama according to scientists no.

Evrende madde var olmuyor ama boşluk artıyor, maddelerin kümelendiği alanlar(galaksiler) arası boşluk artıyor. Sebebini de karanlık enerji denen bir fenomene bağlıyorlar.

Bana göre ise entropi arttığı için evrenin ortalama sıcaklığının düşmesi gerekliliği nedeniyle evren genişliyor.

Evreni bir enerji kümesi olarak düşünelim. Masadaki sıcak kahve gibi. Isı bir yerlere gidip yayılmak istiyor. İşte bu olurken ısı alanı artıyor fakat sıcaklığı da düşüyor. Bu sadece benim teorim, geçmiş entry'lerimde yazmıştım sözlükte.

Umarım teorin bilim dünyasında kabul görür de biz de gururlanırız ne diyeyim, ben sadece bugünkü kabul gören teoriyi söyledim, zaten adı üstünde teori yarın bir gün "Yokmuş lan böyle bir şey Karanlık Enerji Karanlık Madde hep yalan dolanmış" derler, belki de senin dediğin doğrudur kim bilir.

Buhar solu.

Olmadı:/ işe yaramadı

Buhar + deniz suyu. Ise yaramazsa nobetci eczane. Ama mis gibi hasta olma durumuna benziyor.

ben kalp atışımı hızlandırınca açılır. şınav, squat falan dene biraz.

kafanı yukarıya kaldır ve burnunu elinle kapatıp nefesinle burnunda biraz basınç oluştur, bunu 5-10 saniye yapınca bir süreliğine açılır burnun.

Hiçbir şey işe yaramadı, eczaneye gittim, artık uyuyabilmeyi ümit ediyorum:( tavsiyeleriniz için teşekkürler.
Bu arada @gezegen olan pluton, seninkini denerken kulakları da bozmuş olabilirim :)

Derman olmaz belki ama aynı durum devam ederse, çok rahatlatır.
www.sanalmarket.com.tr

burunda et, eğrilik varsa ameliyat ol. yoksa,

dilinin ucunu damağının üst kısmına getir/değdir. işaret parmağınla iki kaşının arasını 20 dakika ovala.

Kuzeyliler kölelik karşıtı değildi, kölelik Güneylilerin tarım işçiliğinde kullandığı sistemdi. Aynı sistemin Kuzeydeki sanayi alanındaki karşılığı, düşük ücretle çalışan hür siyahi işçi sınıfıydı fakat özünde ikisi de aynıydı. Kuzeyde sanayi çok fazla ilerlemişti o dönem, haliyle ucuz işçiye ihtiyaç vardı, o nedenle köleliği kaldırıyoruz deyip Güneylilere savaş açarak oradaki siyahileri Kuzeye çekerek sanayide kullanmak istediler sadece. Durum böyleyken böyle.

Daha detaylı ve bütünleşik bir bilgi için Ulusların Düşüşü kitabını tavsiye ederim.

Ulusların düşüşü +1

Amerika'daki demokrasinin Güney Amerika ülkelerine göre çok ilerde olmasının temel sebeplerinden biri de bu olaylar.

İngilizler o dönem (sanırım fransa ya da İspanya ile) savaş halindeyken Amerika'ya gidip kolonileşme faaliyetlerine çok geç başlıyorlar. Güney Amerika'da İspanyollar ve Portekizliler bu faaliyetleri çok önceden başlatmış oluyor. Güney Amerika da altın madeni bakımından zengin. Kuzeyde durum farklı. Bu nedenle kuzeyde aslında kendi kendine bir demokrasi gelişiyor vs. İlginç bir süreç. Bu yüzden kitabı tavsiye ederim.

Sağlıklı beslenmeye odaklanma 1 hafta değil 3 aydır var.Onu eklemeyi unutmuşum.

Karbonhidrat depolarında yer varsa oraya depo edilir, yer yoksa yağ olarak depo edilir. Eğer anlık soruyorsan, misal 2 saattir yemek yemiyordum yağ yakıyordum Nutella'yı yedim ne oldu diyorsan, vücut insüli salgıladığın an yağ yakımı durur, insülin kandan temizlenene kadar enerji yağdan değil şekerden gelir, insülin temizlendiğinde günlük enerji tekrar yağdan karşılanır.

Okumayacagin kitabi niye goturesin. Okuyacak vaktin olmayacak.

Kitap götürürsün, götürdüğün kitaplara onay verirlerse yanına alırsın onay vermezlerse tezkerede geri alırsın. Fakat ben askerdeyken onay aldıkları kitabı okuyan kimseyi görmedim herkes akşam olsa da uyusak diye mesai bitimini bekliyordu, sabahın beşinde kalkacaksın çünkü.

askerliği uzun dönem yedek subay olarak yaptım. acemiliğim samsundaydı. yaklaşık 6-7 kitap bitirmiştim orada.

askeriyenin bi yasaklı kitaplar listesi var. götürdüğün kitaplar o listedeyse almayabilirler. gözden kaçırırlarsa ve sen içeri soktuktan sonra bulurlarsa ciddi sıkıntılar yaşayabilirsin.
aklımda kalan bi küçük prens vardı yasaklı listesinden. bi de bol bol politik kitap isimleri okuduğumu hatırlıyorum

20 gün askerlik için gerek yok. Zaten boş zamanın olmayacak. Gündüz full eğitim, akşam da 9 buçukta yatış.

nolur abartmayın. 1 ay bile askerlik yapmayacaksınız. acemilik sonrasında 5 ay, 12 ay takılsanız o zaman boş vaktiniz olur ama acemilikte kitap okuyacak vaktiniz yok. gidin saçma sapan sağa dön sola dön komutlarının tadını çıkarmaya bakın :)

Ben kısa dönem yapmıştım. Acemilikte bile okuyacak bir sürü vaktim olmuştu. Çok kalın olmayan kitapları gömleğinin içine koy, molalarda bile okursun. Ama bedellilerde durum nedir, bilmiyorum.

bos bos durup agaclara baksan birsey olmaz ama kitap okursan hem üstlerinin hem birlikte askerlik yaptigin insanlarin tepkisini cekersin.. bos vaktin olursa sohbet et, insan tani, baskalarinin hikayelerini dinle. bu da bir nevi kitap okuma sayilir.

Millet zamanın olmayacak vs demiş de normal hayatta kitap okuyan biri için orada da fazlasıyla vakit oluyor.

Ben acemi birliğine götürmüştüm kitap. Elimdekiler bitince de kargolattım. Komutan kitaptan başka bir şey var mı diye bakıp vermişti kitapları. 9 kallavi kitap okumuştum 30 günde. En güzel zamanlarım da kitap okuduğum zamanlardı.

Akademisyen bir arkadaş A4'e basılı ingilizce makalelerini filan getirmişti, bir tane de ingilizce kitap getirmişti kimse bir şey demedi.

Ben bir de thesaurus sözlük götürmüştüm, her türlü arada cebimden çıkarıp okuyordum, bir şey demedi komutanlar.

Kitabın bölük komutanı tarafından 'kışlaya sokulmasında sakınca yoktur' şeklinde imzalanması gerekiyor.
Usta Birliğine Shakespeare'in Hamlet oyununu orjinal dilinde götürmüştüm. Komutanımız Hamlet'in hangi kitabı bu diye sormuştu. O şaşkınlıkla ne cevap verdim hatırlamıyorum. İmzalayıp verdi sonra :)

Ben de götürmüştüm ama okumaya zaman olmadı. Aslında haftasonları oluyordu ama okuyasım gelmedi pek.

en kötü koğuş nöbetlerinde okursun, kesinlikle götür.

Böyle söyleyince aklıma eğitim birliğimdeki badim geldi. Heriften okumak için kitap istedim, çince kitap verdi.

al gotur en kotu okumadan getirirsin. orada okuayacak firsatin olurda yaninda olmazsa daha kotu.

kucuk prens niye yasakli ki? olaya bak..

vakit olmayacak +1

haritada nerede olduğunu biliyordum da gittiğimde ben de inanamadım burası doğu almanya mı şimdi diye :)

Doğu Almanya'nın kendi başına bir şeye izin verme ya da vermeme gibi bir durumu yok esasında; Berlin'in doğusunda Sovyetler Birliği batısında da İngiltere ABD Fransa var, şehir zaten 2. Dünya Savaşı'nın sonunda bu ülkeler tarafından işgal ediliyor, bir taraf Batı'yı alıyor diğer taraf Doğu'yu, Batı Berlin müttefik ülkelerin anklav bölgesi olarak bırakılıyor anlaşmada. Sonra da duvar örüyorlar zaten. Hatta Batı Berlin evvela kendi arasında da üçe bölünecekti fakat sonra ülkeler anlaşınca tek bir bölge olarak kalıyor.

izin verme değil de izin alma mevzusu, yoksa 2. dünya savaşı sonrası almanya 4'e bölünmüştü, diğer üç devlet işgal ettikleri yerleri terk ettiler, ruslar etmedi, yerlerine yeni devlet bıraktılar.

almanlara (ingilizlere ve fransızlara da- berlinde onlarında işgal bölgeleri vardı) sormadılar bunu. ruslarla amerikalılar kendi aralarında anlaştılar. rusların bölgesi doğu amerika, ingiltere ve fransanın bölgesi de batı berlin oldu.

www.youtube.com

1: Bu kişiden kişiye değişir ama kaslarda ve karaciğerde büyük bir karbonhidrat rezervi var, yani bildiğin-bilmediğin bi şeker hastalığın yoksa çok yorgunluk çekmezsin. Bununla birlikte psikolojik etkenler de var, onu da gözardı etmemek lazım.

2: Yağlar ancak diyetle-temiz beslenmeyle gider, koşunun ya da spesifik olarak herhangi bir spor dalının yağların gitmesine etkisi ben diyeyim %5 sen de %10. Misal 5 km koşsan çıkan enerji miktarı 300 kalori olur, onun da yarısı şeker olsa geriye 150 kalori kalır. 150/9=16. Yani en iyi ihtimalle 16 gram yağ gider ama o da en iyi ihtimalle, en peak nokta. O kadar da gitmeyebilir.

3: Günlük kalori ihtiyacını hesapla, yaptığın fiziksel aktivitelere göre karbonhidrat protein yağ ihtiyacını bul ona göre beslen. İhtiyacından fazla almadığın sürece illa ki göbekten kurtulursun. Onun dışında hipotiroidi varsa hormonal olarak sıkıntılısın demektir, bununla ilgili ilaç vs kullanıyorsan planlarınla ilgili doktoruna da danış ne olur ne olmaz.

3. genel tavsiyem muhakkak kalbine baktır. koşuya başladığını ve bunun için tetkik yaptırdığını da belirt muhakkak.

bu seneki maratona katılma mottosuyla haziran ayında koşmaya başlamıştım. 71 kiloydum 1,5 ayda haftada 40-70 km civarı koşarak 64 kiloya düştüm. göbek möbek hak getire hepsi eridi gitti.

eylül gibi bir kaç aksilik olunca maratonda koşamayacağımı anlayıp antremanları bıraktım şu an 68 kiloyum. inceden göbekte geliyor.

arkadaş aldığından fazla yakıyorsan sorun yok. aşırı dengesiz beslenmiyorsan sorun yok. sonuçta %5 yağ oranına düşmek gibi bir niyetin yok.

Öncelikle kolay gelsin.

1. Günlük alman gereken kaloriyi ve makroları alıyorsan bir sorun olacağını düşünmüyorum. Ama misal önceki günlerde yetersiz beslendiysen yorgunluk hissedebilirsin. Benim eskiden bu sebepten sıklıkla kan şekerim düşüyordu koşularda.
2. Bilemeyeceğim. Maraton koşan göbekli arkadaşlarım var:) Daha çok beslenmeyle ilgili tabii.
3. Koşu performansını geliştirmek istiyorsan ileride mutlaka interval antrenmanları ekle programına.

Acılı değildir ama dişin bulunduğu yer itibari ile biraz uğraştırır tabii.

dün bitti kanal tedavim. öncelikle söze "devlette yaptırma" diye başlayayım. zaten bir oyma vs. işi yapacaksa onu uyuşturarak yapacağı için sen bir ağrı duymayacaksın ancak kanalının derinliğine göre birkaç seans gitmen gerekebilir ve eğer derinse gerçekten bu seanslar arasında ağrı duyabilirsin. hoş bu ağrı da bir tane "Advil" ile geçebilecek cinsten bir ağrı.

acı olmuyor da dişinde işlem yapıldığını hissediyorsun, rahatsız edici bi his oluyor sadece.

Çok kolay. Hiç korkma. Abartı bi durum yok

Istdeysen disci tavsiye ederim, otesi yok. Devlete gitme.

bu sene 2 kere yaptırdım. daha önce de yaptırmıştım. dayanılmayacak bir ağrı değil. uyuşturuyor zaten, çok ağrırsa bir kere daha uyuşturuyor. iğneleri görünce korkma, çoğunu hissetmeyeceksin bile. o kadar gerilecek bir şey değil. dişçilere şimdiye kadar daha ağır işlemler de yaptırdım. kanal tedavisi, çektiğim ıstırap sıralamasında aşağıda kalır.

kolay bi süreç. acı pek yok. özele gitmek her daim daha rahat.
tek canını sıkacak kısım olayın uzaması olabiliyor.
iğne oluyorsun, bekliyorsun, diş arkalarda olunca daha çok vakit alıyor, ağzı açık tutmak yorabiliyor.
ama acısıydı vs pek yok.
haa sen yine de başlarda bi gergin olursun ama ilk kanaldan sonra diğerleri korkutmaz pek.

korkacak bir şey yok. sadece iğneyi hissedeceksin ama onda bile iğne yapmadan önce orayı soğuk havayla uyuşturuyor :) çürüğü oyması biraz sıkıcı. Ağzın sonuna kadar açık olacak, canın yanmayacak ekstrem bir durum olmazsa ama dişini oyduğunu, temizlediğini hissediyorsun. korkma, bugüne kadar 3 kere yaptırdım.

korkulacak bir şey yok. hiç bir şekilde acı hissetmeyeceksiniz. yalnız ben de tekrar edeyim devlete gitmeyin. 5 dakkada beşiktaş mantığıyla iş yapıyorlar.

bir ön bilgi, diş köklerinizin eğri olup olmadığını öğrenin. eğer eğriyse buna uygun aletlerle kanalın açılması gerekiyor aksi takdirde tatsızlıklar yaşanabilir, bu yüzden -aslında doktorun iş güzarlığı- bir dişimi kaybettim. aynısı başınıza gelmesin.

Değnekçi "Anama küfretti" demişse mahkemeye saç-sakal tıraşı olup takım elbise giyerek gitmişse ağır tahrik indirimiydi iyi haldi vs derken adam da ölmemişse pek ceza almıyorlar.

tutuklulugu son bulmuştur? Hakkında verilen kararı görmedik belki henüz hüküm yemedi.

"yaralamanın etkisi basit tıbbi müdahale (BTM) ile giderilebilecek türden ise silahla basit adam yaralama suçunun cezası, 6 aydan 1,5 yıla kadar hapis cezası veya 1/2 oranında arttırılmış adli para cezasıdır. Yaralamanın etkisi basit tıbbi müdahale (BTM) ile giderilemeyecek türden ise silahla basit adam yaralama suçunun cezası 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar hapis cezasıdır"

Bir de infaz yasası açısından bakmak lazım. Mesela 1,5 yıl hapis cezasının kaçta kaçı yatılıyor. Ki zaten hep karıştırılan bişey var Tutuklu ve Hükümlü farklı şeyler. Bu adam tutukludur ve tutukluluk yatması muhtemel süreden uzun olmaz

@infernalcadre bu durumda anladığım kadarıyla olayın oluş şekli, motivasyonu vb önemli değil, basit yaralama olarak görülüyor ve 6 ay-1.5 yıl arasından farklı bir ceza alması zaten mümkün değil.

onun da muhasebesi yapılınca bu sürede çıkıp gitmesi çok normal.

demek ki sorun kanunun bizzat kendisinde, doğru mu?

Attığımın devamında oluş şekli ve tehlikesi halinde olacak kısımda var ama yaklaşık olarak öyle. Mesela ne olur bunu yaralama değil de öldürmeye teşebbüsten açarsan üst sınır artar. Suç tam olarak ne, şüpheli (bak henüz sanık değil) hangi kasıt altında işledi bu suçu ( öldürmeye teşebbüs, yaralama, taksirle yaralama, bilinçli taksirle yaralama vs.) onu bilmek lazım. Sonra Türk Ceza Kanunu açıp ilgili suçun alt ve üst sınırını bilmek lazım.

Ama şunu unutma savcılar olabildiğince yüksek sınırdan ister ceza verilmesini hakimlerde aksine olabildiğince alt sınırdan verirler. Çünkü birine ceza vermek birinin özgürlüğünü kısıtlamak sorumluluk doğuran bir durum hele hele ülkemizde. (soruşturma kısmının güvenilirliği açısından)

Bir hakim arkadaşım cezalardan sitem eden vatandaşa hep ; kanunları ben düzenlemiyorum. Bunu kanun yapıcılara söyleyin derdi.

Fransızlar "iyi bir peynir ayak gibi kokmalı" derler, peynir biraz böyle bir şeydir yani normal.

Vanli 2-3 arkadasim vardi universitede. 3 ogun yiyorlardi neredeyse. O bolgenin insaninin buyuk cogunlugu seviyor bence.

5-6 ay oldu süt ürünlerini toptan bıraktım ama askerliğimi Van'da yaparken kahvaltıcılarda yediğim güzelliklerin başında gelirdi otlu peynir, sanırım bunun da iyisi kötüsü var piyasada baya. Ayrıca fark ettiğim bir nokta bu peynirin tadı sağılan sütün mevsimine bağlı olarak değişmekte, yaz ve kış aylarında bariz tat farkı oluşuyordu.

Kendisiyle 20li yaslarda tanıştım ve severim. Alışmadığın icin garip gelmiştir

damak tadı hacı ya. benim dibim düşüyor mesela, olsa kaçırmam ama bulmak zor işte.

Çok severim.

peynirin hemen hemen her çeşidini severim. otlu peynir hariç.

prasinos +1

Küflü peynir var bizim oralarda, bildiğin özellikle küflendirilmiş ama lezzetli bana göre.

Bana Yasak ama bayılırım

leş moruk, haklısın.

Severim

bazen yerli malında çocukların yaptığı poğaçaları yerken denk gelirdi. bi ısırık alır, genzimi dolduran leş kokusuyla kendimi kusmamak için zor tutar, ayıp olmasın diye burnumu tıkayıp daha fazla çiğnemeden hemen yutmaya çalışır, devamını da yemezdim :(

Sevmem, genel olarak peynir sevmem.

Kokusu ve tadı çok ağır benim damak tadıma uygun değil. Yiyemediğim tek peynir diyebilirim. Bazen koyun/keçi peynirlerinden de çok kokan oluyor bir de onları yiyemiyorum.

Çocukken karşına çıksa alışırdın ama sonradan çok zor.