Bence ırk-cins-tür olarak gidiyor diye atıyorum. Irk- kedi cins-kaplan tür- bengal gibi. Tür< Cins

tr.wikipedia.org

tr.wikipedia.org
tr.wikipedia.org

seni ygs bilgimle aydinlatiyim. uzun uzun o yazilanlari okuma ozet geciyorum.

oncelikle tur cins familya takim sinif sube alem bu bizim kucukten buyuhe siralamamiz.

diger kisimlarin ornekleri vermeden tur cins olayima geliyim.

bu kisim icin ikili adlandirma denen bir zimbirti var.

misal felis nigra.

burada ki iki isim birlikte sadece bir turu tanimlar.(sanirim bu kara kedi)

felis kismi cins isimdir.

nigra kismi tamamlayici isimdir.
felis nigra da bir turumuzdur.

senin verdigin ornek kedigillerdir. sonuna ler eki gelenler genelde familya oliyordu sanirim hatam varsa duzeltin. yani onlar kedigiller familyasinin farkli farkli turleri.

misal
felis leo
felis margarita
felis nigripes
ayni cins farkli tur canlilar.

biz de homo saipens oluyorduk heralde.

mümkün diyorum. muhabbet kur iste duruma gore yurursun.

o testosteron kokulu salonda kıza sulanmayan tek erkek sensen seni çekici bulmuştur kesin.

www.quickmeme.com

sana da aynı sinyali veriyorum:

Go go go:

upload.wikimedia.org

Olabilir, bir seyin cekmis iste. Ben 7 puanim o 10 uzerinden 11 diye hesaplar yapma.

gidip kızın dudaklarına yapışmadığın sürece rezil olmazsın, sonu da kötü olmaz. bi hatuna bi şeyler içelim mi deyip kızdan hayır cevabını almak rezil edecek bir olay değil. kız hayır dedikten sonra da gönül rahatlığıyla salona gidip gelebilirsin kime ne?

Abi git inceden yürü işte kıza. Bu durumda kaybedecek bir şeyin yok bence.

ya yok abi yürümem kıza, salondaki hocaların mocaların hepsini tanıyorum, red yeme korkusu değil mesele. türkiye burası işte biliyosunuz, anlattırmayın :) ben merak ettim sadece acaba ben mi uyduruyorum, mümkün mü böyle bi şey diye, ondan sordum.

Bence sende özgüven problemi var. Bunu düzeltmen lazım. Yoksa benim gibi sürekli geçmişe bakıp keşke diyen birisi olur çıkarsın. :)

sanmıyorum ya. düzenli olarak görmek zorunda olduğum birisi olmasa şansımı denerdim çünkü, denedim daha önce böyle durumlarda :) ama uzun süre oldu yapmayalı, belki de haklısındır, özgüvenimi yitirmişimdir. mümkün.

abi kız çok net ilgileniyor. lamı cimi yok. ayrıca görmesek inanıcaz ha, eli yüzü düzgün tipmiş. sen de taş gibi adamsın. yüz yüze hiç görmesem de vakur, aklı başında biri olduğunu tahmin ediyorum. kız orda muhtemelen kaslarını gere gere gezen lavukların arasında sıkılmıştır zaten. "spor salonuna böyle adamlar geliyo muydu lan" diye falan düşünüyodur.

hiç şüphen olmasın yani kız hoşlanıyo, çok açık sinyaller bunlar. ha çıkıp bi şeyler içelim dediğin zaman "uff napıosn be slk :s" diyebilir. onu demeyeceğinin garantisini veremeyiz. neferkitty'nin verdiği linkteki gibi, BECAUSE WOMEN. ama şu haliyle seninle ilgileniyo çok belli.

bak ben de başka biri açmış olsa bu duyuruyu "şekil mi yapıyosun gerizekalı, olan var olmayan var aptal :S :S" derdim ama seni biliyorum az çok, sevindim bile bu yüzden. seviyeyi yerlere indirip son önerimi veriyorum: VUR JOKER VUR, KULAKLARINDAN TUT.

o kız seni amar. biraz muhabbet falan aç, yemeğe davet et. he nasıl açıcam muhabbet dersen, bilmiyorum bak.

kadınlar illa kaslı erkeğe bakmıyor, senin giyiminden vücut diline kadar bir sürü şey dönüyor. zaten sürekli oradasın, merhaba nasılsınız dan gir, anlamlı kolye falan varsa oradan bi iki cümle muhabbet et, sonra isminiz neydi? diye sorarsın falan. 1 2 haftaya kalmaz facebook felan, instagram felan. öyle öyle yürü işte.

Bizim girişteki kızlarda da ben aynı hissiyata kapılıyorum bazen de görev gereği muhtemelen.

ben olsam riske girmezdim. bi de spor salonlarındaki güruhun genelde bir saçmalığı var, nedense herkes birbirine takılırken fiziksel temasta bulunuyor. elli kollu taşağa alınmak korkunç.

abi kimi paralı sever kimi keltoş sever kimi "x" sever aq neyi kafana takıyon şizofren misin fırsatı değerlendir bizim gibi elini dizlerine vurursun. ben 5 sene önce işbankasında annesinin yanında beni kesen kızı hala unutamıyorum keşke gitseydim peşinden bi selam kelam en azından adını bilseydim diyorum.

kız sana özgürlüğünü tattırabileceğini düşünüyor da olabilir izin vermiş yol vermiş diye düşünebilirsin tamam da o yol vermese sen ona gülemezsin bile bırak sevişmeyi... o yüzden olaya çok derin bakma yani. bi de sorguluyorsun. korkak mısın nesin sinir etme git efendice tanış konuş bak bi kafan uyuşucak mı hemen verecek s.ikiş s.kuş beni nasıl beğenir diye sorgulama aq. dereyi görmeden paçayı sıvama. güzel güzel tanışma faslına geç. hayırlısı. sinir etme beni. :D

belli ki öncesinde pek umursamıyordun kızı.

"bu kadar adam asılıyor bana hiç biri etkilemiyor üff. aaa şu kim acaba hiç asılmıyor da bana, şu güne kadar aynı ortamda bulunduğum erkeklerin yüzde doksanı ilk fırsatta şansını denerken neden 'antremanda göz dolduran futbolcu bey' denemiyor acaba? acaba beni güzel bulmuyor mu? nasıl ya :S:S hmm çalışıyor ve kendine vakit ayırıyor, sağlıklı, sportif, kibar(sıcak bi karşılamaya gülümseyerek karşılık veren adam kibardır öküz dolu bi memlekette yaşıyoruz).

kız aşağı yukarı bu içgüdülerle hareket ediyor. bir kısmı bilinç düzeyinde, bir kısmı bilinçaltında gerçekleşiyor bu düşüncelerin.

sikleyip ilgi gösterdiğini fark ettiği anda ilgisi azalacak. hele ki direk kıza yürürsen kızın ilgisini patlatabilirsin. siklemez devam edersen de kızın ilgisi sönecek.

bu tuzakların hiç birine düşmeden kızla bi ilişki yaşamak istemez misin gerçekten? neden kendine güvenmiyorsun? özgüveni tam olan insanların üzerine hiç bir rezilliğin yapışmadığını hayatında hiç görmedin mi?

ya bu işin sonu noldu? çok merak ediyorum bu olayı :)

kızla eve gittiler, o günden beri haber alınamıyor elemandan.

böbrekler gitti herhalde elemanın. diyalizden yazmaya vakit olmuyordur tabi.

Haha bi şey olmadı ya, kız hala aynı şekilde davranmaya devam ediyor. Hatta geçen ayağımı sakatlamıştım hafif aksıyordum, girerken gördü baya bi ilgilendi "iyi misin, noldu" falan diye. Ben herhangi bir girişimde bulunmadım ama yani. Öyle devam ediyor olduğu gibi :)

evet noldu merak ediyoruz

aga ben bu hikayenin aynısını bahaneleriyle birlikte bir yerden daha duydum ama neyssss

Geçen hafta aynı duyuruyu okumuşsundur ahah.

sende ilgili davranırsan bu sefer o senden uzaklaşacaktır panpa. kızın altında kalmışsın biraz üstlere çıkman gerek. belki kız seni cool gördü hani her kıza yüz vermeyen tiplerden. kızla muhabbeti ilerleteceksin ama hep cool kalacaksın. böyle cana yakın olacaksın ama cool durup kızı önemsemeyeceksinde. kendini övüceksin, arada edebi şekilde laflar sokacaksın kıza.

belkide kız seni küçük sevimli ve utangaç küçük bir çocuk gibi görüyor. senin utandığını gördükçe içten içe utanmanla eğleniyor.

bu yüzden cool olman gerekli canayakın-resmi-cool-esprili-ben kim sen kim gibi bir hal takınman gerek. çok zor anlayacağın.

bunun başka bir versiyonu da benim başıma geldi, hepimiz aynı satış politikasının kurbanı oluyoruz uyanık olalım lütfen!!111bir

sdsgfds


eksisozluk.com

Reiki öğretmekle değil inisiasyonla başlayan bir şey. yani yüksek seviyede olan, yıllaırnı vermiş bir kişi senin o enerji/chi/nedersenartık yollarını açmalı. Bunu da herkes yapamaz tabi. E illa hoca diye bilinen, seminer veren birisi olmak zorunda değil ama o seviyeye gelmiş olmalı.

Bilim adamı ve grubu rick'e karşı değil birlikte devam ediyorlar çizgi romanda ama artık çizgi romandan baya farklı gidiyor hikaye. Mesela Andrea'nın ölmemesi gerekiyordu, ileri de Rick ile ilişki yaşıyorlardı falan. Çizgi romanda Terminus diye bir yer de yok zaten. O biraz oyunda olan bir bölümden esinlenilerek yaratılmış.

Bölüm sonundaki adamın Negan olabileceğini söyleyenler varmış, şimdi bakınca gördüm, olabilir, kurtulanların toplandığı yerleşim birimlerine gidip ölüm tehdidiyle vergiye bağlayan bir psikopat.

seks sayesinde tahammülün artması bence açıkça sikecek kız bulmuşun derdini de çekiver mantığıdır. Eğer bi ilişkide taraflar sadece seviştiği zaman mutlu olabiliyorsa bence bu sağlıksız bi ilişki olur.

Sevişmenin bi içgüdü olduğunu ele aldık da benim bildiğim insanlar sevişir uyur yer içer hayal kurar temelde. sevişmek dediğimiz şey git-gel değil sadece uyandıktan sonra da sevişirsin, sonra git-gel olur ya da olmaz. Ama buna bi ödül ya da her perşembe 5te sevişiyoruz gözüyle bakmak da olayı monotonlaştırmaktan başka bişey değil ve insanlar olarak monotonluğu sevmiyoruz. Muhtemelen arkadaşına bu monotonluk ve buna bağlı duygusuz sevişme ters gelmiş falan.

ne körükleyicisi ne de tam tersidir seks bir ilişkinin olmazsa olmazıdır.

Seks yapmis olmak için yapan insanda seks zevki yoktur. Her sevgilisi ile yaptığı onun için "seks işte"dir.
Umarım iyi bir seks zevkine sahip insanlarla evlenmezler.

Cevap: çiftleşmek ile sevişmeyi ayıran insan olmamızdir.

Seks, sevgiliyi arkadastan ayiran sey. Tamam, cok zorlarsak bastiririz belki ama niye bastiriyoruz ki? Seks, tek partnerle duzenli olarak yapildiginda gayet saglikli bir sey sonucta. Ayrica tabii ki duygulari korukler. Seks olmayan iliski, lisede filan degilsen garip. Cinsel cekim yoksa iliski manasiz, cinsel cekim varsa sevismemek manasiz.

Tüm canlilar (bitkiler hariç) için en temel güdüler yemek barinmak ve üretmektir.
İnsan olarak bizi diğer canlılardan bayi tan şey seksi sadece soyun devamliligini saglayan bir eylem olarak gormememiz, bundan keyif aliyor olusumuz ve bunun bizim için biraz daha karmasik (duygusal vb) süreçler içermesidir.

Bu kadar temel bir içgüdüyu de baskilamaya calismak sadece sorun yaratır.
Aseksuel olup sekse ilgi duymamakla, ilgiyi bastirmak farklı şeylerdir. Baskilama vücuda fiziksel ve ruhsal hasar vereceği gibi zorlama ile yapildigi için içinde bulunulan iliskide karşı tarafi da yipratmaktan başka ise yaramayacaktir.

Arkadaşın kezbanlığını rasyonalize etmek için saçmalamış. Öldürme içgüdüsü nedir amk.

Çevremde çok görüyorum, erkek arkadaşını seksle cezalandıranlar var. Çocuk seks yapmak için kadının istediği gibi şekilleniyor, taklalar atıyor. Çocuk güzel bir jest yaptığında seksle ödüllendiriliyor.

Bu ödül/ceza mekanizması varsa ilişkide, seks olmasa daha sağlıklı bir ilişki yaşanır.

Arkadaşın büyük ihtimalle sağlam bir kazık yediği için kendince bir koruma mekanizması geliştirmiş. Frijitliğe giden yolda büyük bir adım atmış.

Ergenlik zamanlarını es geçersem seks ilişkiye olumlu yönde etki ediyor, "evlenmeden olmaz" diyenler bile neler yapıyor - handjob, titjob, oral, anal, sürtünme.

Esas seks kısmında çiftlerden birisi tatmin olamıyorsa problem çıkıyor.

Arkadaşınız öldürme içgüsüdüyle ne kastediyor tam olarak anlayamadım. Benim öyle bir içgüdüm yok. Kaldı ki öldürme içgüdüsünün varlığının kabulü halinde de insanlar bunu bastırmayı öğrenmiş filan değil, her gün onlarca cinayet işleniyor. Öldürmenin tüm hukuk sistemlerinde cezası var ve bizi sinirlendiren, üzen kişiyi öldürmek istediğimiz halde öldürmüyorsak bunun nedeni genelde yakalanma bilinci ve o cezalardır.

Seks olmayan ilişki tabi ki sağlıklı değil. Seksi bir ödül olarak algılamak başlı başına sağlıksız zaten. Erkekler de, kadınlar da eğer seksi bir ödül olarak görürlerse o ödülü almayı amaca dönüştürürler ve seksi istediklerini elde etmek için manipulasyon aracı olarak kullanırlar. Bu durum da ilişkiyi yıpratır.

Nerden baksanız tutarsız arkadaşınızın bu düşünceleri.

Öldürme içgüdüsü olayına takılmayın, o kısmı direkt temel içgüdülerden biri olarak düşünebiliriz çünkü direkt öldürme değil de içgüdülerden bir kısmı şeklinde geçmişti ben aklıma ilk o geldiğinden öyle yazdım.

Bu arada belirtme ihtiyacı hissettim; arkadaşımın şimdiye dek ciddi bir ilişkisi olmadı, bakire olup olmadığnı bilmiyorum ve yaşı 23.

bir kadının böyle düşünmesini normal karşılarım çünkü genel itibarı ile kadınımız seks ile barışık değil. ya frijit, ya (çeşitli seviyelerde) vajinismus, ya da cinsiyetçilik bombardımanı altında ezilerek seksten utandırılmış ve tedavi/çözüm aramak yerine sekse uzaklığının altını, böyle felsefik felsefik konuşarak doldurmaya çalışıyor maalesef.

tabii, yine genel itibarı ile (okumlama ve felsefimleme yapmaktan ziyade hunharca seks beklentisi olan) erkeğimiz için bu felsefik alt doldurma girişimlerinin hiçbir manası olmadığından mütevellit ilişkiler sonlanıyor. kadınımız face'de laf giydirmeli şeyler yazarken erkeğimiz de, erkeğimiz de, erke, neyse, dayanamıyorum, daha fazla konuşamayacağım.

arkadaşın sana seksi çok sevdiğini, çok zevk aldığını, sevgilisiyle haftada en az 10 kez seviştiğini söylemek isterdi eminim ama ülkemiz şartlarında orospu olarak görünmek istemediği için sana yalan söylemiş. veya bir çok türk kadını gibi çocukluktan beri seks=şeytan olarak beynine işlendiği için psikolojik sorunlar yaşıyor, seksten zevk almıyor.

sekssiz bir kadının bize verebileceği şeylere bağlı bu biraz. benimle playsteyşın oynarsa yine sevebilirim. ama onunla hangi makyaj malzemesini kullanırsa daha güzel olur gibi bir muhabbete giremem. bana yemek yaparsa severim. bana güzel pastalar yaparsa yine severim. sekssiz bir sevgi varsa sıkıntılı piskolojiler var demektir. düşün mesela babanı da seviyorsun ama seks yapamıyorsun. herşeyini bilip onaylamasını ve seni kabul etmesini beklemiyorsun ama seviyorsun. erkeğin etrafında bu tarz sevgilerden o kadar çok var ki.. bir kadının ona böyle sevgi beslemesi o kadar sıradan ki. değersiz bir bozuk para gibi onun için. seks yapabileceği insan da fazla. yani isterse 3-5 kızla birlikte olabilir. onu durdurabilecek bir kadın olmalı. yani ona hem seks, hem yemek, hem eğlence olabilen bir kadın. eğlence=çocuk. aksi halde sıradan bir kadından pek farkı kalmaz. yalan/entrika/rol kesme gibi marifetleri bütün kadınlar yapıyor.

O dürtüyü bastırta bastırta çevremiz manyak doldu zaten.

Seksin bastırılması bir kadın için hiç sağlıklı değil. (Gerçi erkek için de hiç sağlıklı değil ama farklı şekillerde)Hani kadınlar var ya Kadınlar Kulübü'nde; hiç bir şeyden memnun olmayan, sürekli şikayet eden, sürekli başkalarına "Ne demek sevgilim sevişmek istiyor, sevişmeyeceksin. O da buna eşek gibi saygı gösterecek" diyen, nörotikliğin doruklarında gezen, olmayan cinsel gerginliği ağzına vurduğundan ya yemek yiyen ya da sürekli dedikodu yapan tipler böyle böyle oluşuyor.

Bu kadın ya hiç insanla sevişmemiş (kendisine hayvan gibi sevişenlerden denk gelmiş) ya da anorgazmik. Yoksa böyle demeyi hayal bile edemezdi, böyle bir durumu aklı, hafsalası alamazdı.

Seks olmayan bir ilişki sağlıklı değil. (Belirli birtakım dönemlerde insan sevişemiyor olabilir ya da bir dönemlik engelleyici durumlar olabilir, o nedenler ayrı. Burada hiçbir sorun yok, sadece sevişilmiyor kısmına odaklanıyoruz)

"Seks körükleyici midir" kısmı ise apayrı bir soru. Burada seksi iyi seks ve kötü seks diye ayırmak gerek. Çünkü kötü seks ilişkinin doğrudan bitiricisi. Ciddi düşünemezsin ki kötü sevişen birisi ile, düşünsene her akşam ayrı ayrı işkence. İyi seks ise (kadın olmama rağmen cevap vereyim) aşk körükleyicisi olabilir, tahammülü arttırır kesinlikle. Ama kötü seksin ilişkiyi bitirdiği kadar değil.

pek okumadım. seks ilişkinin direk lokomotifidir.

yanlış anlamayın kimseyi savunduğum yok ama apartman temizliği haftada 1 kez yapılan bir şey. yani tüm gün içerisindeki payı çok az olsa gerek. bahçe işleri de tüm günü alacak bir şey değil. yani hafta tatilinden çok haftalık çalışma saati olarak zaten çok saçma değil. size mesai saati gibi gözüken şeyler birer kez yapılan sabah ve akşam servisleri.

yani tamam belki bir insanın tam gün kendine ayırması güzel bir şey ama çok acımasız koşullarda da çalışmıyor olsa gerek.

bi bilgim yok ama içimi dökmek istedim. o gazetesini kapısının önünde isteyenler var ya o gazeteleri çok daha faydalı şeyler için kullanırdım onların okumasından.

Valla bizimki servise çıkmıyor. Tek işi temizlik, bahçe ve çöp. Onları da söylene söylene yapar, apartman pislik içinde. Kendisi pazar günleri izinlidir ve memur gibi bütün resmi izinlerde de izinlidir. 9 gün bayram tatili varsa kendisi de 9 gün izinli yani. Geçen yarım günü tam gün yaptılar memurlara, bu abimiz de tam gün izinliydi. Yani adamın varlığı bile belli değil :D.

Pazar günleri servis olayını kaldırsanız yeterli olur aslında. Yani pazar akşam çöpü alsın yeter. Yöneticiyle görüşeceksin, toplantılarda söyleyeceksin. Onun dışında adamı da işinden etmemek lazım gaz verip de.

Yasaya göre pazar günü kapıcılara tatildir. Şikayet edebilirsin. Kalksın birgün de gazetesini kendisi alsın herif.

adam sanki her gün 10-17 masa başında mahkum gibi dertlenmişsiniz. anlattığınıza göre gayet kıyak bir işi var. hiç bulaşmayın adamın düzenini de tehlikeye atmayın şimdi.

vallahi ben @prodeqe katılamicam. bizim abi her gün temizliyor apartmanı. ki 10*4 den 40 dairenin olduğu bir apartman. bu arada onun da servisi bahçe bakımı vs. var. epey yoğun ve yorucudur.

o pazar günü gazetesini kapısına isteyen de bi zahmen kıçını kaldırsın. kaç yıldır apartman görevlisi olan binada oturuyorum 1 kere bile servis istemedim istemem.

soruna gelirsek biraz google da bakındım. yönetimle sözleşme imzalanıyormuş. istersen rica et bi incele şartlarda neler var.

yoğun ve blok bir şekilde çalışmıyor olsa da bir adamdan 7 gün boyunca apartmanda olmasını istemek acımasızca. adam haftanın bir günü olsun alıp başını bir yere gidemiyorsa çok saçma. mevzuatı bilmiyorum ama elinizden bir şey geliyorsa yapın bence. hafta sonu olmasa da hafta içi bir gün boşu olsun adamın, yazıktır.

Apartman görevlisi yasal hakları, 3 Mart 2004 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Konut kapıcıları yönetmeliği kapsamında yer alıyor. Kapıcıların hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süresi, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutlarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelik, 4857 sayılı İş Kanununun 110 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Apartman görevlisi diğer ifade ile konut kapıcısı; Anataşınmazın bakımı, korunması, küçük çaptaki onarımı, ortak yerlerin ve döşemelerin bakımı, temizliği, bağımsız bölümlerde oturanların çarşı işlerinin görülmesi, güvenliklerinin sağlanması, kaloriferin yakılması ve bahçenin düzenlenmesi ve bakımı ve benzeri hizmetleri gören kişiye deniyor.

Konut yöneticisi, İş Kanunu ve bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında ve yargı uyuşmazlıklarında işverenin temsilcisidir.

Yöneticinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) İşverence kendisine yazılı yetki verilmesi koşulu ile iş ve toplu iş sözleşmesi yapmak, değiştirmek ve fesh etmek,

b) Merkezi ısıtmalı kaloriferli konutlarda kapıcı için ateşçi belgesinin varlığını araştırmak, belgesi olanı işe almak,

c) Kapıcının işe girişinde, sağlık raporunu istemek, uygun olanı işe başlatmak ve yılda bir sağlık kontrolünü yaptırmak,

d) Kapıcının İş Kanunu ve sözleşmesinden doğan ücret ve tazminat haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak ödemek, sigorta primlerini zamanında yatırmak,

e) Konut tesisatının kullanma biçimiyle ilgili teknik bilgiyi yazılı olarak kapıcıya vermek ve özelliklerine uygun olarak bakımının yapılmasını sağlamak,

f) Kapıcı için ayrılan konutun sağlık ve yaşama koşullarına uygunluğunu sağlamak,

g) Kapıcının çalışma koşulları ile görevlerini belirten bir belgeyi konut sakinlerinin bilgisine sunmak ve bu belgeyi ilgililerin görebileceği konutun girişinde bir yere asmak,

h) Kapıcı konutunun tahliyesi gerektiğinde, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu gereğince, idari makamlara başvurmak.

Kapıcının Görev ve Sorumlulukları
Kapıcının görev ve sorumlulukları şunlardır:
a) Yöneticinin talimatı doğrultusunda konutun kaloriferini zamanında yakmak ısıyı ayarlamak ve söndürmek,
b) Hidrofor ve benzeri araçları çalıştırmak,
c) Anataşınmazın ortak yerlerini ve tesislerini temiz bulundurmak, demirbaşlarını, araç ve gereçlerini, düzenli, bakımlı ve işler şekilde tutmak,
d) Kendisine ayrılan konutu başka amaçlarla kullanmamak, konutu korumak, kendisi veya ailesinden birisinin konuta vereceği zarar ve hasarları karşılamak,
e) Yöneticinin talimatı çerçevesinde konutun güvenliğini sağlayıcı önlemleri almak,
f) Belirlenen saatlerde servis hizmetlerini görmek, çöpleri toplamak, bahçe düzenlemesi ve bakımını yapmak,
g) Verilen eğitimlere uygun davranmak ve koruyucu malzemeyi kullanmak,
h) İş veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen diğer görevleri yerine getirmek.

İş Sözleşmesi
Kapıcı ile yapılan iş sözleşmesinde;
İş sözleşmesinin türü ve çalışma biçimi ile işveren ve işyeri adı ve adresi, kapıcının kimliği, işe başlama tarihi, yapacağı işler, temel ücreti ve varsa ücret ekleri, ücret ödeme şekli ve zamanı, çalışma süresi ve ara dinlenmesi, varsa özel hükümler, düzenleme tarihi ve tarafların imzası hususlarının bulunması gerekir.

Çalışma Süresi ve Ara Dinlenmesi
Madde 7 — Çalışma süresi genel olarak haftalık 45 saattir. Bu süre çalışma biçimine göre sözleşme ile azaltılabilir. Ayrıca, İş Kanununun 63 üncü maddesindeki süreyi aksatmamak koşuluyla yoğunlaştırılmış çalışma ilişkisi de kurulabilir. Çalışma süresi, kapıcının işte geçirdiği zamandır. Kapıcı konutu tahsis edilmiş işyerinde çalışma biçimine göre günlük çalışma süresi en çok dörde bölünebilir. Ara dinlenmesi çalışma süresinden sayılmaz.

Çalışma saatleri, yaz ve kış saat uygulamaları ve iklim şartları dikkate alınarak düzenlenebilir.

Ücret Ödemesi
Madde 8 — Konut kapıcısına İş Kanunu hükümlerine göre ücret ödenir.

Apartman görevlisi izin hakları..
Hafta Tatili
Madde 9 — İş Kanunu ile sözleşme hükümlerine göre hafta tatili verilir.

Genel Tatil ve Ücreti
Madde 10 — 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda yer alan tatil günlerinde, kapıcının çalıştırılıp çalıştırılamayacağı iş veya toplu iş sözleşmelerinde belirlenir. Bu günlere ilişkin ücretler, İş Kanununun 47 nci maddesine uygun olarak ödenir.

Yıllık Ücretli İzin
Madde l1 — Kapıcıya İş Kanunu hükümlerine göre yıllık ücretli izin kullandırılır.


not: adamın tatil hakkı var tabi. bu durumda senin yapman gereken bence tatlı dille apartman sakinlerine ve yönetime "yapmazsanız başınız derde girer vs ben sizi düşünüyorum" diyerek ikna yoluna gitmeniz. aksi takdirde anlattığınıza göre bu tip insanlar inada bindirip adamı daha çok ezmeye çalışırlar. duyarlılığınız için de alkışlıyorum.

bir de sözleşme yapmamış da olabilir. kendi çıkarları doğrultusunda bu tür çalışanları pek ciddiye almayan çok davar var. sözleşmeyi görmek isteyin mutlaka. ama tabi ki sözleşmeden önce İş Kanunu geliyor. Bunu da unutmamak lazım.

Bununla ilgili bi televizyon röportaji aklima geldi. Adama soruyorlardi "Pazar günleri tüm isyerleri kapali olmasi zorunlu olacak, ne düsünüyorsunuz?" diye sormuslardi. Adam da "Elbette öyle olmasi lazim, avrupada da öyle..." felan filan demisti. Röportaj yapan ise bunun üzerine "Ekmek firinlari da kapali olacak ama" diyerek tamamladiginda, adam birden u dönüsü yaparak "ama bi pazar günümüz var, tüm hafta calisiyoruz, pazar günü sicak ekmek yiyemeyecek miyiz" diye itiraz etmisti. iyi de ekmek firininda calisan insanlarin hic pazar günleri yok.

Benim görüsüm pazar günleri tüm isyerleri kapali olmali (AVM ler de dahil). Market, firin belki pazar sabahlari birkac saat acik olabilir, eczane gibi yerler tabi normal düzende devam. Herkesin pazar günü ailesiyle, sevdikleriyle plan yapmaya hakki var.

Apartman görevlisi icin de aynisi gecerli, adamin hafta ici calisma saatleri az olabilir, bu apartman yönetiminin tasarrufu, fakat haftada en az bi gün ailesiyle apartmandan uzaklasip baska bi yere gidebilmeli, öbür türlü calismasa bile apartmanda hapis hayati yasamis oluyor. Bu konuda ne yapabilirsiniz? Türkiye, ne yapsaniz elinize bulasir.

@Prodeq sana katilmiyorum. bir insan aktif olarak is yapmasa bile isyerinde göreve hazir beklese bile mesai yapmis sayilir. Adam temizlik yapmiyordur ama her an bir ihtiyac olur diye bekliyordur, ya da apartmanin cevresine göz kulak oluyordur, asansör bozulur yada herhangi bir ihtiyac olur diye kulagi her an zildedir, iste bu mesaidir.

Eger sikayet edenler cogunluktaysa, maalesef adami ekmeginden edebilirsiniz. Cunku bu is icin 7 gun calismaya razi olan baska birisini cok rahat bulurlar, bu is icin haklarindan fedakarlik eden cok olur.

Her gecenin bir sabahı var..
Bu gece dahil..

www.budagecer.com

siktir et.

her şey geçer, daha önce yaşadığın bir çok boktan çeyin geçtiği gibi. neye bozuyorsan moralini bu da geçecek. yat uyu şimdi

iyi ki varsınız .Seviliyorsunuz :)

Everything is something happened...

bi gun sen de olursun, arkandan "viral heralde." derler. ben tanik olursam daha kotusunu yaparim. iyi geceler,

m.youtube.com

al, gül: img-9gag-lol.9cache.com

Sana mis gibi çok manalı şarkı attım begenmiyorsun, sözlerini mi yazayım. Aman unut her seyi, aman salla dertleri. Aman nasıl olsa yeni bir gün doğacak. Sen begenme.

Amac ugruna cekilen çile kutsaldir

lütfen çok mutlu ol :) <3

dert dunyadaysa
cozum de dunyada moruk

dün, morali çok bozuk bir arkadaşa moralini daha da düşürecek bir yorum yazmıştın duyurusuna. bu zamana kadar okuduğum en duygusuzca yazılmış yorumdu. şimdi de senin ihtiyacın oldu güzel cümleler duymaya. güzel şeyler de olur, her zaman kötü olacak değil ya, sıkma canını.

En sevdiğimi söyleyeyim. Bir süre sonra bu haline bakınca ya güleceksin, ya da "Valla, nasıl geçti ben de bilmiyorum ama geçti, öyle de kalsın. Ohh şu halime" diyeceksin.

hey sen! çok tatlısın =)

sap ayarından da olabilir. yada aldığınız tel numarasından da.

anormallik var mı peki?

Bence bu yükseklik iyi. Tel ne kadar yüksekse o kadar sustain alırsın. Tabi gidip de iki santim olursa çalması zor olur. En kısa zamanda gitarını ayarlamayı öğren. Bir süre sonra kendi istediğin ayarları elde edersin. Üst eşiği değiştirerek işe başlayabilirsin.

Bir de, pull-off gibi gelmesinin sebebi tellere parmağınla doğru basamaman da olabilir. Ona dikkat et. Parmaklarını telden çekme hızın da önemli. Fazla hızlı çekersen sakat. O hızı da çalışarak ayarlayacaksın. Ne çok hızlı ne çok yavaş.

tellerin yüksekliği normal.

alt tele geçerken pull off yaparak çekiyor olmayasın serçe parmağı? çok yavaş yaparak dikkat et.

biz bazen istiyoruz siklemiyolar-bilmiyolar diyoruz
bazende onu başka zaman artık diyolar bilmedikleri zaman

baska bir tane soyler misiniz diye rica ediyorsun sanirim. ama repertuarinin genis olmasi sart tabi, surekli onu calamam bunu calamam diyemezsin.

bir keresinde kucuk bir jazz grubunu dinlerken bir parca istemistim, sozlerini su an cok hatirlamiyorum sarkiyi mahvederim baska bir istekte bulunabilir misiniz demisti vokal. boyle seyler oluyor yani.

veya istek parca almazsin, yok mu oyle bir secenegin?

vallahi çok sakat iş o hocam. yazın nerede çalsak peçeteye hiç duymadığımız bir şeyler karalanıyordu.

yapacak en güzel şey repertuarı geniş tutmak. sıklıkla istenen şarkılara hakim olmak. o şarkı yok ama size x'ten başka bir şarkıyı çalabilirim demek güzel bir kurtuluş yolu.

makul seyirci de zaten bunu bilir, abuk subuk bir şey istemez.

şarkıyı bilmediğinizi söyleyin ne var ki bunda. yada istek çalmıyorum diyin.

repertuarımızda yok, onun yerine şunu çalalım sizin için diye repertuardan benzer bir şarkı çalabilirsin. zamanla çok istenen şarkıları da eklersin repertuara.

genellikle herkes duyarsız ve de kaba davrandığı için teşekkür ederim, iyi günler, kolay gelsin demek ve biraz gülümsemek bile çok önemli.

sadece bu görevliler için değil, hepimiz için böyle.

kardeş neyini şikayet edicen adamın işi bu. işinden etme şimdi herifleri.
bir paket sigara ver mama bırakmış kadar olursun muhtemelen.

güzel davranarak. o iyi davranış en az birkaç saat daha mutlu eder onu.

Ben goz goze geldigim her guvenlik gorevlisine, belediye iscisine vb calisana iyi gunler/ kolay gelsin diyorum gulumseyerek.
Sadece onlarin degil benim de pozitif olmami sagliyor.

kasiyerlik yaptığım dönemde öğrendiğim şey: güleryüzlü bir "merhaba", bir "kolay gelsin" çok değerli.

bize kim üzülüyor amına koyayım. bize kim üzüldü de ben başkasına üzülücem.

yanlarından geçerken kolay gelsin abicim falan diyorum, o kadar.

smartphoneuyla veya radyosuyla takılıyorlar genelde. ayrıca onların kabinleri oluyor televizyonu olan bile var.

roket, baskasindan acinma dilenecek kadar bos biri oldugun icin sana belediye acisin.

Selam verebilirsin en azindan, kimse bunu yapmadigi icin "merhaba" hoslarina gidebilir. Iltifat da edebilirsin gecerken, "ceket ustunuze guzel oturmus", "sac sekliniz guzelmis" gibi. Bir guvenlik gorevlisi sacima iltifat etmisiti, benim cok hosuma gitti mesela.

Onlar gazsiz olandan iciyor ama gazlisi zararli.mide icin degil de basta pankreas icin zararli.

Zararlı olsa Almanlar içer mi sizce?

Bu maden suyu konusu neredeyse haftada bir soruluyor. Hep aynı hikaye

Büyük üretici firmalardan birine iş ziyaretimde yönetici olan kişi günde 4-5 taneyi geçmemek gerektiğini söylemişti. Tıbbi bir dayanağı var mıdır bilemiyorum.

Maden suları asidik değil bazik sulardır, o hazmı kolaylaştırdığı düşünülen asidik tat maden sularının ph oranının yüksek olmasından ve içeriğinde doğal olarak bulunan bikarbonat nedeniyledir. O nedenle sindirime bir etkisi de olmaz, o nedenle mide tembelleşmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. İçmeye devam.

almanya icilen mineral sular bizdeki gibi degil ki. gayet icimi yumusak, dogal sular. hatta adamlar su niyetine iciyorlar onlari. bizdekilere hayvan gibi karbon bilmem kac gazi basiliyor, sulfirik asit gibin bisey oluyor. bizimkiler zararli ama onlarinki faydali.

olur

valla bizim sınıf maşallah kombinasyon ve permütasyon problemi gibiydi herkes birbirine yazmıştı ama hani oluyor mu oluyor ama nihayetinde hepsi geçip bitiyor da.
kız çok sıradan bir şeyse ya da sırf sevgili olmak için olacaksan bulaşma.

olmam. belki eski sevgilisini hala seviyordur, özlüyordur. aynı sınıfta sürekli görüp canı yanıyorsa, üzüntüsünü ikiye katlamak istemezdim, çaresizlik hissi yaşatmak istemem.

Sanırım bu durumda iki kişiye de sorulup fikirleri alınmalı, gerçekleri söylemeliler ki insan ne yaparsa doğru olacağını bilsin.

Olursun ya niye olmasın?

Ahlakçılık falan yapmadan bakmak lazım olaylara.

benim dershane zamanı baya baya samimi olup sonrasında arada bi görüştüğüm bi arkadaşım yaptı bunu. çocukla sadece 1 ay beraber olup tensel anlamda hiçbir şey yaşamamıştım ama bu olayın ardından hiç aynı ortamda bulunmadım kırılıyor insan ne kadar da olsa. hele ki aynı sınıftaysanız nolur yapma. aşk pek bulunmuyor ama sevgiliyi her daim bulabilirsin.

olur tabii. nasıl olsa sen olmasan 2 gün sonra başka bir Ahmet Mehmet olacak.

hepinizin aynı sınıfta olması sıkıntıymış, sürekli gözünün önünde eski sevgilisi yeni sevgiliyle beraber falan. o samimi olmadığın arkadaşa söyleyebilirsin "ben bu kızdan çok hoşlanıyorum ama senin durumun da böyle, aramızın kötü olmasını istemem, umarım sorun etmezsin" tarzın bir konuşma olabilir belki.

aşk olmalı azizim aşk, yoksa ne gerenk var?

Sınıfımdaki arkadaş kendisine zaten yeni bi sevgili bulmuşsa, hiç düşünmeden olurdum. Eğer ayrılık taze ve o arkadaşın sevgili namına bişeyi yoksa düşünürdüm. O kızdan/çocuktan hoşlanıyosam diğer elemanla bi konuşurdum. Gerçi "çok" hoşlanıyosam onun düşüncesi bişeyi değiştirmezdi de en azından onun yanında daha düşünceli davranmak adına bi bilgi olurdu. Öyle işte.

Bence eski sevgilisine sorulmalı, hayır derse sevgili olunmamalı.

olurum. kimse kimsenin tapulu malı değil. senle olmayınca onla olmayacak zaten. çok yakının olmadıktan sonra bu tarz şeylere takılmamak lazım.

benim çevremde sık olan bir şey. ya zaten yakın değilseniz uzaktan az buz tanışıklığın olduğu biriyse ne takıyorsun ki? salla gitsin sap olmaktan iyidir.

Ahlaki açıdan problem değil, sosyal açıdan sorun olabilir.

Lisede biri yakın, biri voleybol takımından arkadaşım eski aşklarıyla sevgili oldum, hiç de vicdan yapmadım. Şimdi olsa yine sanmıyorum umursamam.

20-30 sn basılı tut açma tuşuna. olmazsa geriye sar + açma tuşuna bas. (kapalıyken)

@mattiadestro, yaptım onu. aleti kapatabiliyorum o şekilde ama açtığımda yine aynısı oluyor.

play tuşuna basarak açmayı dene, kendi orjinal romunda açsın. tekrar rockbox yükleyebilirsin sonra müsait olunca.

edit: play tuşu değil geri sar tuşuymuş, ben yanlış hatırlamışım pardon.

dediğiniz gibi firmware ile açmayı başardım. şu an çalışıyor. tekrar rockbox kuracağım eve gidince. teşekkürler.

Özel mesaj attım.

psikopatlık bu değil onu söyleyebilirim.

keşke her psikopatlık böyle olsa <3
yaşının getirdiği bir süreçten geçtiğin için kendine takmış olabilirsin. bol bol sosyalleşmeye çalış. git spor yap, arkadaşlarınla buluş, eğlen, keyiflen.

kolundaki küçük sızıyı takman ve psikolojik olarak büyütmen gerçekten sorun.

neden psikiyatrist/psikolog/psikoterapiste görünmüyosun bu durumdan şikayetçiysen? içine daha da kapanma. kapanırsan asıl o zaman psikopatlaşırsın.

Kardesim yaziyor sandim yaziyi gorunce. Kesinlikle iyi bir doktora girmen sart. Biz psikiyatriste gitmistik su an sanki bu durumlari yavas yavas atlatiyor gibiyiz. Kendin cozemeyecegini inaniyorsan mutlaka yardim al.

dayıt böyle düşünüyorsan ilk işin psikiyatriste gitmek olsun. ya da psikolog, bilmiyorum. ben ilaç yazılması gerekeceğinden neredeyse emin olduğum için psikiyatriste gitmiştim, nitekim ilaç verdi gayet iyi anlaşıyoruz hiç "sen psikoloğa gitmelisin" demiyor, dayıyor ilacı.

duyuru üzerinden sana en fazla tavsiyelerde bulunabilir, omzunu sıvazlayabiliriz. bunlar kısa vadede işine yarayabilir ama uzun vadede profesyonel destek alman gerek. o yüzden işin uzmanına git.

sahibinden'e filan da bak gormeden alma derim boyle biseyi. biz arkadasib makinasini hayyamdan cok daha ucuza satmistik gecen sene. alacagin modeli sec hem nette arastir hem de git hayyama sor sadece body almicagin icin lense bakmadan makina siparis etmek ne denli olur bilemorum

Sirkeci'de 35mm filmlerin bir çoğu 7-8 lira civarında, Ektar 100 ve Ilford gibi daşaklı filmler 20-25 lira. Banyo+tarama(CD'ye yazma) da 7 lira falan. Ama Sirkeci'den uzaklaşınca artıyor fiyatlar.

Makine için Hayyam'a da bak, Sahibinden'e de bak, facebook'ta analog fotoğraf gruplarına da bak. Elbet çıkar bir şeyler.

facebook da "ahan da fotoğraf" adlı tamamen analog fotoğraf ve fotoğrafçıların olduğu kalabalık bir grup var. oraya da bir sor istersen.

Teşekkür ederim cevaplar için :)

bir süre sonra parmakların nasır tutar ve acı kalmaz. ama 1 ay kadar canın yanacak.

bantlayabilirsin parmak uçlarını elektrik bandıyla. çok ince telle çalıyorsan bi kaç numara kalın tel kullanmak da bi ihtimal çözüm olabilir ama o su toplama olayının kesin bir çözümü benim bildiğim yok.

tel olarak Daddario EXL1104 kullanıyorum.elektrik bandı fikri aklıma gelmemişti bunu deneyeyim.

teller yeni mi ? fazla zorluyor olabilirsin abanma o kadar gitara azıcık ön sevişme yap tanımaya çalış ne kadar güç harcaman gerektiğini büyük ihtimalle bastığının yarısının yarısı kadar güçle bassan da temiz ses alabileceksin.

Alt üstü elektro teli incecik bir şey olmaz devam et.

proletarier aller lander vereinigt euch

telleri yeni değiştim ama bu su toplama olayı eski telle oldu. bayadır çalıyorum gitar yeni başlamış olsam ben de oyle düşünürdüm ancak bilemedim

Teller eski olabilir, sana göre çok ince veya çok kalın olabilir, fretlerin veya tellerin gereğinden fazla yüksek olabilir, veya senin ellerin henüz alışmamış olabilir. Ama orion falan çalacak kadar çalıyorsan da baya bir zamandır çalıyorsundur sanki gibi geldi.

eldiven? yün değil belki ama bunun için de eldivenler var diye biliyorum.

Sadece üzerimde tişörtle aynı olayın gerçeğini yaşadım 2 sene önce. Bişi olmuyor.Rüya olarak anlamı da utanç durumuna düşmekten korkan bir bilinçaltın var diyebiliriz:)

Cevrendekilerin öğrenmesini istemediğin kötü yönlerin var, bunlardan kurtulmaya çalışırken kişiliğinden veya huylarindan da endişe ediyorsun.

Lim5 +1 ben de tam bunu düşündüm. Benzer rüyaları ben de gördüm daha önceleri.

bir anlami yok tamamen bilinc altinin pisligi :D

uyurken götün açıkta kalmış

arkanı kolla, kapıcı seni sikecek.

doktora neden gitmiyorsun, uyanamıyor olmanın bir sebebi var belki araştırılması gereken?

depresyonda mısın?

ses değil de ışıkla uyanmayı deneseniz? evin doğuya bakan, doğan güneşi direk alan bir odası yok mu, yatağı da camın önüne çekin, perdeler açık olsun. ben de eski evimde uyanamazdım, koyu renk perdeleri olan ve zaten karanlığa bakan bir odaydı. şu anki evimde odam direk güneşin ilk ışıklarını alıyor, saat 8 gibi gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalkıyorum. bugün tatil mesela, normalde öğleden sonraya kadar uyurdum, oysa burda sabah sekiz buçukta bi uyandım, kalın perdeleri çektim az daha uyuyayım diye, güneş aradan girdi uyandırdı yine.

@namus ninjası: bilmiyorum ama sanırım öyle olmalıyım. yakın zamanda işsiz kaldım. saçma bir zamanda. yeni iş aramaya bile kalkamıyorum.

@rock'n roll: hangi bölüme gidilir ki?

Biri de demiyorki; kardeş kaç saat uyuyorsun.

yeterli gelmiyor uykun net.
uyku kalitesi diye bir şey var, biraz araştır.
17 alarm kurmak yerine 1 alarmla belki uyanabileceksin.

kafein kullanımın nasıl? kola, çay vs?

demir eksikliğin olabilir.

sesle uyanmıyorsun demek ki, zorlama. ablam da senin gibiydi, evlenmeden önce yan odalarda uyuyorduk. sabah onun alarmı çalınca uyanmazdı, ben odamdan kalkar gider alarmı kapatıp onu da uyandırırdım.
titreşimli saat gibi şeyler var. bileğine takıyorsun titreşimle uyandırıyor.
o işe yarayabilir. e-bay gibi sitelere bak.

Benden bir tane daha varmış, yaşasın! Bende de sadece zil için bir telefon, bir tane çalar saat, bir tane de hem telefon hem saat var. Sesi çok çıksın, yankılı olsun diye cam kaseye koyup odanın en uzak köşesine koyuyorum ve çaldığında gidip kapatıp geri uyuyorum. Bunu yaptığımın da farkına varamıyorum. İşitme ile ilgili bir sorunum yok.

10 saatten önce uykuyu muykuyu almıyorum ve hafta içleri 6-8 saat arası uyuyorum.

Çözüm olarak şunu buldum. Kendime kah yumuşak kah sert bir düşme alanı ayarladım yatağın yanında. Saatlerden birinin sesini duyduğumda kendimi pat diye yataktan atıyorum, o acıyla uyanmasam da biraz öyle yattıktan sonra uyanıyorum ama o civarda kafayı mafayı çarpacağım bir şey yok. Düşüş uyandıracak kadar acılı, zarar vermeyecek kadar hafif. Arada bir oram buram morarıyor ama ne yapalım.

Bunu da yurtta kaldığım dönemde televizyonun tek bizim odada olmasına, 5 yıl boyunca odadaki en az 8-10 insanın gürültüsü ve cayır cayır ışıkla uyumaya alışmış olmama bağlıyorum. Gerçi ondan önce de uyurdum danalar gibi ama en azından uyanırdım.

Kimseden beni uyandırmasını isteyemiyorum, çünkü kronikleşirse bu insan kafamda "Beni uyandıran insan" olarak kodlanır ve nefret ederim onun sesinden.

Tek olay saatin sesini duyduğumu fark edecek kadar ayılmakta, bazen o da olmuyor.

Daha fenasını söyleyeyim. 8-10 yıl önce bir gün babam annesine bakmak için memleketine gitmiş, annemin de tansiyonu yükselmiş o dönem. Ben de anneme bakayım diye annemin yanına uzandım. Annem gece kötü olmuş ve uyanmış. Beni uyandırmaya çalışmış. Dışarıda olan biten her şeyin farkındayım ama uyanamadım. Koma gibi, farkındayım ama uyanıp da bir şey yapamıyorum. "Anneme bir şey olacak mı" diye çok üzüldüğümün farkındaydım ama çok uğraştığım halde uyanamıyordum. Üzüntüden gözlerimden yaşlar boşandı, uyurken ağlamaya başladım ama kalkamadım, uyanamadım. Yanımda abimin odası vardı. En son topladığım bir enerji ile elime geçen bir şeyi duvara fırlattım. O şey hem duvara çarptı, hem de yere düşüp kırıldı. O sesle abim uyandı ve abim annemi hastaneye götürdü ben uyurken.

Doktor doktor dolandım bu ve benzeri birkaç şey için, uyku döngülerim kaydedildi, orada burada uyutuldum ve bağlandığı nokta: Allah da seni böyle yaratmış. Pozitif bilimler çaresiz kaldı. Aslında çaresiz kalmadı da, salladı beni pozitif bilim insanları.

Aslında çok güçlü bir uyaran buldum, hiçbir şey uyandırmıyor ama adımı duyarsam anında uyanıyorum. Alarm sesini o yapamıyorum ama çünkü ona da zamanla alışırım ve bu sefer o uyaranı da kaybederim diye korkuyorum.

iç hastalıkları bölümüne git. kan tahlilleri yapılır doktor yönlendirir.

oha. bunlarin hepsi aktif ve sen uyanamiyor musun?

o tavuklu saat bile tum asya nufusunu uyandiracak guctedir.

ibo, ses toleransın zamanla yine düşer bence. yoksa uyku laboratuvarı şart gibi. depresyonsa, onu da bir an önce hayatını yola sokarak atlatmalısın haacı, kendimden biliyorum, hiç iyi değil o miskinlik sarmalında yaşamak.

@alice: malesef doğuya bakan kısımda daha yüksek apartman var.

@jimjim: dün 23:30 de yattım. daha erken yatmayı denediklerimde oldu. "sleep calculator" sabah 07:00 de uyanmak için 23:30 dedi diye o saatte uyudum.
Demir eksiğim var evet. Ama demir ilacı kullanıyorum.
Demir eksiğinden ötürü çay, kahve içemiyorum. belki haftada 1 espresso ya da türk kahvesi. onun harici tek içeceğim su.

o değil de, bunların hepsi aynı anda çalıyor ve sen uyanmıyorsan, beraber yaşadığın kişilere ve komşularına allah kolaylık versin.

ben komşularını merak ettim. o kadar gürültüye nasıl dayanıyorlar.

yüzüne su dökecek bi sistem kur.

www.amazon.com
bak al bundan, çok pahalı bişey de değilmiş.

@trumanshow:

Simdi yan dairem ve altim henuz bos. Gelmediler, ogrenciler sanirim. Karsi daire bir kez soyledi sabah sesler geliyor diye.. Kapilari kapatip yattim. Sordum sonralari. Artik gelmiyor dedi. Ust daireninde yatmadigi odanin altinda uyuyorum. 1+1 bina zaten.


---
eski evimdeyken alt katta kulaklari pek duymayan bir amca vardi. Son ses tv izlerdi. O derdi sabah senin evden ses geliyor. Acik kaliyor heralde biseyler diye.

Onun yattigi odadan baska odaya gecmistim.

Yan komsu 7 de evden cikmis olurdu
--

Ondan onceki evde benle ayni saatte uyanmasi gereken biri vardi. Alarm kurmazdi benimkilerden yetiyor diye.

--

ben bu durumda boş vakitlerimde spor, gece yatmadan kediotu çayı, sabah da bol kahve kombinasyonu denerdim.

kediotu en azından sabah zinde kalkmayı sağlıyor.

Ev arkadaşı olalım. İstediğin saniyede uyandırırım. Aylık cuzi bir para alırım.

ya çok güldüm. kusur bakma :/

mutlaka doktora gitmen lazım. gürültüye alışkanlıkla falan alakası yok bunun. ben de gürültüde uyurum ama alarm çalınca uyanırım. alarm başka bişey çünkü. çözüm daha çok alarm ya da ses değil. senin, alarm sesinde uyanman gerektiğini bilememen. yani bilinç o sesi diğer seslerden ayırt ediyor sanırım. sen de etmiyor mu ki? git git, doktora git.

@namus ninjası: spor yapıyorum. yani bisikletle gidiyorum her yere. spor sayılırsa günde 2 saat civarı sürüyorum.

pharmaton alıyorum ben zinde olmak için.

Bende tekerlekli kaçan alarm saat var, o kadar iğrenç sesi var ki sonunda "eeeeh anasını avradını siktimin evladı" deyip kalkıp saatin peşinden koşup yakalayıp susturuyorsun ve uyanmış oluyorsun.

dediklerinden ben de uyanmiyorum kolay kolay ama cebimde falan telefon olsun titressin aninda uyaniyorum. sonic bomb diye bed shakerli vibration alarmli saatler var genelde isitme engelliler icin ürünlere bak. shake and wake falan var. bluetooth olmayan kendinden timerli bileklikler var. akilli saatlerde de titresim var. timex ve casionun kimi modellerinde de titresim var.

dedigim gibi sesten ziyade biri titretsin uyaniyorum. komik olan arabada kafam cama vura vura uyurum ama sakin bir yerde yatakta yatiyorken titresmeye baslarsam uyaniyorum.

bir de alakasiz ama g ile cok güzel uyaniyorum. avcilara dogru metrobüs köprü üzerine cikar, o yükselme aninda otomatikman uyaniyordum. avcilarda iniyordum hemen kalkip. hicbir alarm bu kadar dakik ve net uyandirmadi beni. yavas dahi olsa farkediyorum o yükselmeyi. ilginc.

uyku bozuklukları konusunda eğitim almış bir psikiyatr ya da psikolog
normal doktor bir şey yapmaz

o kadar zamanda 3-5 kelime rusça öğrenemedin mi lan. şirinlik olsun diye bile mi öğrenemedin yani. ben masada yabancı biri olduğunu fark ettiğim anda açıyorum google translate'i çaktırmadan, bakıyorum iki kelime telefondan. sende iş yok pampa.

3-5 kelime rusça öğren. sonra da rusçam bitti demeyi öğren. bi kere böyle bi git, muhabbet eder gibi takıl, sonra rusçam bitti de git. sonra 3-5 kelime daha öğren öyle git, ingilizcesi falan var mı darla biraz. bu bi başlangıç olur.

roket, biraz öğrendim tabii. yanımda da google translate kadar güvenilir bir özbek olacak. has adamımdır. ben sıkışınca o anlatır zaten kalanını. bunu mu deneyeyim yani? sufle alıp mı konuşayım?

kafkasyayı hiç bilmiyorum. işin doğu avrupa kısmını biliyorum biraz
hani demişsin ya "büyük bir türk işci grubuyuz burada, genelde ölü diri elf orc fark etmiyor arkadaşlarım için, sağ olsunlar, " hah
işte o büyük sorun, aynı işyerinden 10 tane adamın aynı kızla yattığını biliyorum..kız seks işçisi filan da değil. sonra kavga kıyamet (en sonunda biri öbürünü öldürdü şimdi içerde) ya da kızı farklı farklı anlatmalar, çok tuhaf tuhaf şeyler.
neyse yani türk erkeklerini iyi bilen ve bulaşmak istemeyen kız haklı, kızamazsın. seni onlardan farklı bir adam olarak değerlendirdiyse gerçekten yardırabilirsin.
ben ilişkide uzman değilim ama dediklerine baklınca iyi bir aday gibi duruyorsun -kız milliyetçi değilse olur bu iş bence, bi de 3-5 kelime ruşça öğren bence her insan kendi için dil öğrenen birini sempatik bulur illa ki.
olursa kızı da türk ortamından uzak tut zaten :)
not: yukardakileri hiç okumamıştım. bana kalırsa ilk başbaşa konuşmayı sufleyle tercümanla filan yapma..kadın olarak bence pek sevimli değil. başka birisinin hatunun ağzını araması bile daha iyi bundan :)

roketadam'ın rusçam bitti taktiği bence daha sevimli:)
başta bir kendiniz gidip şirinlik yapın sonra böyle olmayacak diyip çevirme yapacak arkadasınızı çağırırsınız.
ilk anda yanınızda tercümanla gidince garip olur bence:)

tercüman aslında muhabbete geldiğim arkadaşım olacak ama.. yani side kick olacak, wingman olacak. ben zaten tek başıma gidip içemem, sıkılırım. en iyi arkadaş o. nazımı da çeker. sufleyi alırım. aldığımı belli etmem.

sevimlilik zaten benim en tabii karakterimdir, bi tanısanız evde beslemek istersiniz beni. o kadar. mirket gibi bi şeyim.

tercümanla olmaz o iş. tarzanca + vucut dili bile daha evladır. en azından sempatik olur. kız sana bakmış, senin gönlün zaten onda, bar kapanacak kız memleketine, okuluna dönecek diyorsun. ciddiyim, evlenirim, kızı alır türkiyeye bile getiririm diyorsun. daha ne bekliyorsun birader? bu akşam git yanına zdrazvuyte, spasiba filan yardır allah ne verdiyse. ben ki hayatımda rusyaya gitmedim bak 2 kelime biliyorum. gerisi kısmetse gelir.

bi de ister istemez su olay geliyor insanın aklına :D
alkislarlayasiyorum.com

izviniti diyeyim, ti oçin grasiva diyeyim, bunları biliyorum tamam da bak sonra konu orada takılı kalırsa döner burada sinkaf ederim size. ermeni çıkarsa da sorun olmaz gibi, sonuçta arkadaş grubum 10 tane türk, benim de türk olduğumu çıkarıyordur az çok.

www.omniglot.com

kız özbeğe söyleyecek, özbek sana çevirecek, sen özbeğe cevap verecen, özbek kıza çevirecek. sıkıştığın zaman muhabbetin böyle ilerleyebileceğini düşünüyor musun gerçekten? bu yolla mı kıza kur yapacaksın? bu sistem iş toplantısında yürür anca. dediğin kadar şirinsen kız seni alıp beslemek isteyecekse zaten ortak bir dil bulursunuz.

özbek sağlam, onla muhabbet eder gibi yapıp aslında tüyo alıcam. gittiği yere kadar böyle. sonrasında bir not yazıp telefonunu yazmasını istesem mi? gerçi telefondan çok bana gereken odno ya da ona benzer bi siteden arkadaşlık isteği yollamak. kötü bir plan mı?

(ev arkadaşım bu yöntemle bu yaz 3 deuşkayla sıradan tatil yaptı, buranın plajı güzel, onun etkisi de var, ha benim niyetim bu değil tabii.)

öyle çevirmenle falan olmaz, önce kendin muhabbet kur. he masaya geldiğinde muhabbet döner falan tabi sosyal bir ortam oluşması daha iyi ama sürekli öyle tercümanla olmaz o iş. zaten madem herkes doktor falan çıkıyor az buçuk ingilizcesi vardır kızın.

Bence de bu zaman içinde dilini geliştir ve bir sürelik bakışmadan sonra zamanı geldiğinde konuşun. Gerçi alır Türkiye'ye getiririm falan filan diyorsun da kızın planları buna uymazsa ellerin boş kalır. Fiziksel güzellik için delmeyeceğiniz dağ yok.

ya kız bir daha dönmemek üzere gidebilir bi yerlere. sorun bu. benim vaktim yok. şimdi ya da asla. seversiniz böyle durumlar için tavsiye vermeyi. yapın bi şeyler, sanatınızı konuşturun işte.

durumu da en iyi şu açıklıyor:
(bkz: kütleçekim kilidi)
benim için artık çok geç. kendi eksenimde dönme periyodum ile onun yörüngesinde bir tam tur periyodum eşitlendi.
verilenler bunlar. cevabı koşulları eğip büküp vermeye çalışmayın.

hocam o cografyada ermeniden canını, azeriden paranı, türkten karını sakın derler.
o yüzden bahsettiğin türk arkadaşlarından biri kızı götürmeden evvel harekete geç.
rus yada eski sovyet cograyasında gönül işlerinin nasıl döndüğünü az çok bilen birisi olarak tavsiyem hiç zaman kaybetme.
yerellere pek güven duymamak lazım, ama özbek kankan sağlamsa onla git yada git yanına rusça bildiğin kelimelerle muhabbete gir. gerisini google translate ile getir.
o cografyada bu doğal.
yapıştır hocam, hiç çekinme.

bu yazıyı bilgisayarımda bir txt dosyası olarak atıyorum. en kötü ihtmalle birkaç güne yollamak üzere.. olayı sıcağı sıcağına yazayım, yarın detaylar uçabilir.

neler oldu neler..
gittik kamil "the uzbeg" ile. araba bulduk. gagraya indik. bahçeli kafeye çöktük. sağa sola bakındım. ev arkadaşım da buraya takılır. beni de o alıştırdı zaten buraya. gözüm onu aradı. göremedim. "yeni bi yer keşfetti galiba" diye düşündüm. hep buraya takılır çünkü. ama dans pistinde yok, her zaman oturduğu dans pisti kenarındaki masada da yok. "tanıdık kimse yok" dedim o an. daha iyi oh. muhabbete limon sıkacak kimse yok. bu kızı ona ilk gösterdiğimde ev arkadaşım çok net konuştu çünkü: "yerellerle olmaz". ev arkadaşım garantici. binemeyeceği eşeğe ot vermez diyeyim siz anlayın. bu tavrı inancımı baltalıyor. ben çok az şeye inanıyorum zaten. eldeki inançlar da gidice sıkıntı oluyor.dediği de doğru çıkar hep ama bu durumda bende göstergeler aksi sonuçlar işret edyor. şüphe ile yaklaşıyorum ama bir taraftan inanmak da istiyorum.inanç ve bilim kol kola!! inanabiliyor musunuz? ama boş inançla, eksik deney ve gözlemle olmaz deyip istihbari bili toplamaya var gücümle devam ediyorum. bir aydır operasyonu olgunlaştırıyorum işte..


neyse, biraz ısıttık oturduğumuz sandalyeleri, kamile sordum "burayı bildin mi" diye. "altı aydır gelmedim" dedi. gelmez çünkü bir gelişinde iki yövmiyesi gidiyor burada. ben bu gece zorla getirdim. hesaplar benden. operasyonda kritik görev üstleniyor. basit bir çevirme değil, aynı zamanda kızın siyallerini doğru mu anlıyorum? onu öğrenecek.

bi beş dakika bakındım biraz, bütün garsonları tek tek gördüm. kısa kel çocuk. orta yaşlı abla. yeni başlayan genç kız.. ve en nihayetinde de zat-ı şahaneleri teşrif etti. .... gözümün çiçeği, deri montu öyle yakışmış ki..menü geldi.. kendi getirdi. bir gülücükler, bir selam hoşbeşler.. anlatamam. menüye göz gezdirirken kamile ilk intibasını sordum. "kız güzel" dedi. çok güzel. "bi özel alaka sezdin mi" dedim. "sana meyilli gibi" dedi, "bana da öyle geldi" dedi. ohh. içim bi rahat etti. bir sonraki aşama. siparişi de mi o alacak? evet yine o geldi, istediklerimizi söyledik, aynı cilveli eda ile bara hareketlendi. ikinci aşama, pürüzsüz, akıyor. allahım sana geliyorum. derken kamil beni dürtüyor. "ne var" diyorum kamile, "daha biralarımız gelmedi" diyorum içimden, derken, biralar geliyor ve tarkan çalmaya başlıyor. "the dudu dudu". kamil "anonsu duydun mu" diyor, "her gün gelen türk dostumuz için tarkandan çalıyoruz" dedi müzisyen.

kim ki lan o her gün gelen? ben olamam, en fazla iki gün üst üste giderim oraya ben. sanki benim ev arkadaşından bahsediyorlar ama arkadaşım yok ortada. 15 dakikadır her köşeye baktım yok. e kim kaldı? tek türk benim olum ortada. açıklayamıyorum, bu şarkı kimden bana geliyor? ne sebeple bana geliyor?.. bira geliyor, şahaneleri kendisi getirip veriyor (çünkü o bir garson evet, olması gereken de bu). kamile soruyorum, "kamil" diyorum "bunlar rastlantı değil mi? ben kendi kendime kuruyorum di mi", zira bu kadar iyi gitmemeli bu iş! kız türk olduğumu biliyor sonuçta. daha gireli 10 dakika olmuş. bana siparişle beraber şarkıyı hediye eden o mu yoksa? bu nasıl bir mesaj ya rab? neden bu kadar acımasızca işimi rastgetiriyorsun? buna hazır değilim.. kamil bir şeyler söyle kamil. nabıcaz kamil?

kamil diyor, "kıza sorucam bi dahaki gelişinde ingilizce biliyor mu diye. öyleyse sen devam edersin sipariş verme görüntüsünde yoklarsın ağzını" diyor. "dur" diyorum çünkü daha olaya hakim değilim. arkamı dönüp pisti kesiyorum. şarkıyı hediye eden müzisyenle göz göze geliyoum. geçerken bana selam veriyor. hala tarkan çalıyor. tarkan bizim için söylüyor: the dudu dudu.

bira ardından kartoşka da geliyor. bu sefer kısa çocuk getirdi. hmm. neden acaba?. derken sola dönüyorum: en sevmediğim sahne. kız müzikten uzaklaşmak için yandaki yoldan caddeye gidiyor. telefon edecek. kime ki? diye düşünürken kız dönüp bana bakıyor. "ayrıl şu erkek arkadaşından ben buradayım" diyorum "bak". bakıyor bakıyor. o yol boyunca çalılık çitlerin arasından kaybolana kadar bana bakıyor. sanki gidiyorum ama aklım sende gidiyorum der gibi. bu bakışla akli melekelerimin bir kısmı daha yitip gidiyor.

bu işte aksilik var. hala aksilik çıkmadı çünkü. kız şu an iş başında değil bile, molada, masaya her gelişinde daha samimileşiyor aramızdaki derme çatma sohbet, uzaklaşırken de arkamdan gel der gibi gidiyor ve şimdi molaya çıkarken bile bana bakıyor. bir kuvvet ayaklarımı karıncalandıracak kadar şiddetleniyor, bacaklarım yol ver gidelim bu kızla gezelim diyor. bekliyorum. telefonuyla konuşsun. uzaktakindense ben yakındayım, her tür avantaj bende. beklemem daha temkinli olmam lazım. bekliyorum. kamil "gelince konuşmayı açıyorum ben" diyor. bende tereddüt zaten yok da.. telefonu bitiyor. çalıların arasından beliriyor. bara geçiyor. "kamil şu an ne görüyorsun?" diyorum. onu hakim noktaya oturttum. benim gözüm kör olabilir. o herkesin içinde dolaşırken kıza bakacak ve askıntısı var mı görecek. ben göremem çünkü aşk başa düşünce gözler devreden çıkıyor. bakar körlük başlıyor. kamil hala ısrarcı. "bizim masaya o bakıyor sadece" diyor. başka kimseyle ilgisi yok diyor. her şey lehimeymiş. iyi diyorum. iki ihtimal var. ingilizce bilmezse kötü, ama bilirse, bu akşam neticeyi kesinnlikle öğreneceğiz. netice için de iki ihtimal var. reddederse kötü. ama reddetmezse yaşanacak hislerin tarifi yok.

"tamam hazırım" diye geçiriyorum içimden. kamil "geliyor" diyor. ne? niye geliyor? biralar bitmedi, siparişimiz yok neden geliyor ki? beklemiyordum ama hazırım. bu heyecanlanmama vakit kalmayacak kadar kısa süren bir an. gelen o ve sebepsiz yere geliyor. hayır sebep olmalı. oun bir sebebi var, onun bir sebebi var. eyyoeeyooeee.

kafayı sıyırmama birkaç femtosaniye kala göz ucuyla dönme cüretini gösteriyor ve ev arkadaşım, mekanın müdavimi, idari işler müdürümüz, mümtaz şahsiyet tingiz abiyi görüyorum (tingiz the mongol) göremeyeceğim kadar uzakta oturuyormuş. meğersem..bu birikim, bu mükemmel ihtimalsizlikler örgüsü, çorap söküğü gibi çözülmeye başlıyor o an. gelen kız değil, tingiz.. muhtemelen telefonla konuşmaya çıktı bir süredir ve görünmedi ortalarda. geri dönüp biraz dans etti ve köşede bizi gördü.

şarkı bize gelmemiş. sadece tesadüf. müzisyen, tarkan (the hun) koyup bira almaya giderken yani mola vermişken göz göze gelmişiz, bu da tesadüf. bütün bu gümbürtü tingiz the mongol için kopmuş. hmm. biz onun için baktığımızda o tuvalet ihtiyacına, telefona falan kalkmış. meğersem. 3. tesadüf. ne kadar geriledik plandaN? fevkalade gerideyiz..

HAYIR BUNLAR GÖREVİ ENGELLEYECEK GELİŞMELER DEĞİL!!! TESLİM OLMAK YOK GERİ ÇEKİLMEK YOK!
yalnız.. hipotezlerimi gözden geçirece vaktim de yok. tingiz gidiyor. "az sonra gelirim yanınıza" dyerek. bir dans edip gelecek. kamile dönüyorum, artık sadece gözlem, plan bozuldu, mongol burada, "harekete geçmiyoruz" diyorum. kamil "tımmam" diyor. uzbegler tamamı tımmam diye telaffuz ediyorlar.

her şey sakin her şey susmaya yakın. son 15 dakika, son 5 şarkı, piste dansa davet ediyor müzisyen çiftleri. bakıyorum. bekliyorum. bir şarkı. ikinci. bir daha. tingiz geldi yanımıza. artık beraber oturuyoruz. biramız bitti. getiren yok. bira almaya kendim gidiyorum. amacım onu muhakak görmek. ama sadece görmek. bara doğru yöneliyorum ve o da ne? barın önünde bir izbandut mu var? o kim lan? bu buranın fedaisi mi? ilk defa görüyorum. kimle konuşuyor? o-oo bizim kız bununla konuşuyor yaaa. sakin olalım. adam alelade bir çalışan ise, iş arkadaşlarına yönelmez, bar gibi yerde sayısız kadın geçer bunun elinden. bir kişiye bağlanmaz bu hayvanat. hem şu bahsettikleri çanta hırsızı çete de varken (ve bu çete yan masada etrafı kesiyorken). bunu bence yeni tutmuşlardır. itlere gözdağı versin diye. neyse birayı unuttuk. "dva piva". bardakta veriyorlar, bardak bunlarda köpeğin yattığı yer demek, bişey tarif ederken tabu kelime. şişe alıcaktım ama neyse, izah edemedim. alıyorum bardakları. masama savuşuyorum. ama o dingil kim? ne iş? aklımda hiç rastlamadığım bir duruma ilk defa rastlamanın yarattığı karmaşa. beklemeliyim. son iki şarkı. hala slow çalıyor. geceyi yalnız geçirmek istemeyenlere son çağrı. masada tingiz, kamil ve ben. son biralarımızı içiyoruz. kamile "sorun var" diyorum sessizce. tingizi bu işe karıştıramam. kamil bu meselede güvendiğim adam. son dans şarkısı. gece bitecek, ama asıl düğüm noktası, hiç görmediğim adam bu geceyi nasıl bitirecek? "KAMİL" diyorum, sorun var. KAMİL ANLAMIYOR.

son şarkıyı müzisyen bizzat seslendiriyor. orga kasedi koydu. insanlar piyano arpejlerinden hemen çıkardı şarkıyı. artık çift olan kimse oturmuyor. pist doldu. bekliyorum. ve beklediğimi görüyorum. bizim hayvan eti yemiş yarma benim kızı elinden tutarak dötürüyor sahneye. ama çekerek değil. yan yanalar. daha fazla bakmamın anlamı yok. önüme dönüyorum. kamil kendini gülmemek için zor tutuyor.

"kamil" diyorum, "bu herifi ilk defa gördüm. daha önce yoktu. hiç dans ettiklerini görmedim." kamil bana bakmıyor. dansı izliyor. soruyorum, ne oluyor şu an? "çok yakınlar" diyor. "öpüştüler. birbirlerine öyle yakınlar ki" diyor. evet, bütün gözlemler çöpe. hipotezler çöktü. yeterince şüpheci olamadım. inanmak istedim ve inandım. ve işin tepe noktasında bir saniye geçirdikten sonra serbest düşüş başladı. biralar bitiyor. artık herhangi bir detaya odaklanmak gerekmiyor. retrospektifliğin alemi yok. sonuç çok net. bu sıra bayram (the assimilated kurd) çakal kasa, vişne çürüğü be-emvesiyle mekana geliyor. biralar bitiyor. müzik bitiyor. dans bitiyor keza..masa birkaç kez "malum kız, paralel şıfrıntı, işte o aşufte" tarafından, bardaklar, tabaklar, küllükler sırasıyla temizleniyor. sıfır göz teması. kamil burada çünkü. rol yapmam gereksiz. acımadı ki bakışı atmak gereksiz. kalkıyoruz. bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri evlerine dağılıyor.

ben ciddi bir hata yapıyorum ama işin kötüsü bunu 15 yaşımda yapmak yerine 30umda yapıyorum.

ve en kötüsü, kontrolü çabuk elden bıraksaydım; off düşünmek bile istemiyorum. mevcut sevgili olacak öküz ve göz yumduğu belki de elebaşı olduğu çantacı şebekesiyle geçebilecek linç dolu bir finalden kıl payı kurtuluyorum.
önemli mi peki? n'yet! o gözler için ölümün kıyısıdan dönülebilir sağ sağlim. ama o kıyılar çok uzak..

ruh halimi yansıtacak bir şeyler arıyorum.
en iyisi bu geliyor aklıma:
i.imgur.com

türk olmayan kızlara hep aynı öğüdü veriyorum.
türk erkeklerinin gözlerinin içine bakmayın ve yazmıyorsanız, gülümsemeyin.
bunları yaparsanız, size aşık olurlar, anında " bu kız bana bkaıyor" derler, aman dikkat.

sizinki de o durum. iyi kurtulmuşsunuz.

aşık olmak? öyle bir şey demedim ben.
en kötü ihtimaller halinde tony montana-elvira hancock "aşkı" gibi bir şeyler hayal ediyordum daha çok.

hocam eski sovyet cografyasının kızları bir iki bakar, pas verir. adam bir şekilde kızın yanına gidip bağlamayı çekmezse siktiri basarlar.
arkasına bakmadan giderler, başka adam aramaya başlarlar. sonrasında da kendisine yaklaşan adamla takılırlar.
bence kız sana pas vermiş, şans vermiş ama senden karşılık alamayınca, basıp gitmiş.

İngiizce'de extra kullanıyorlar genelde. Extra pair of shoes, an extra change of clothes, extra notebook etc.

Kıyafet falan için bugunku antremanda goz dolduran +1. Sİlgi, tekerlek, vb. için spare mantıklı gibi.

fransızca de rechange, extra, de plus kullanılır. de réserve de denir yerine gore.

ing. spare

birinin yerine geçen kişiye substitute denir, yedek öğretmen, yedek hakem..gibi
onun fransızcası da remplaçant veya suppléant, substitution da denir.

spare + 1

betonun priz alışı kimyasal bir olaydır. buradan zarar görmüş veya görmemiş diye yorum yapılamaz karot alınıp (numune) test edilmesi gerekir.

Konunun uzmanı değilim ama betondan çok içinde yer alan demir zarar görmüş olacağı için yeniden yapmaları gerekir yanan kısımları. Beton sıcağa dayanır ama demir erir.

betonun, çimentonun cinsine göre değişiklik göstermekle birlikte bazısı 300 bazısı 600 derecede dayanıklılığını yitirmeye başlar, 1030 ile 1300 derece arasında sıvılaşır.
çelik ise 500-600 derece civarında dayanımını yitirip eğilmeye başlar. olay betonun yalıtımı, dayanıklılığı, çeliğin cinsi ve asıl olarak kesitin nasıl tasarlandığına göre değişir. bazı yerde betonarme kırılabilirken, bazı durumda hiç bir hasar meydana gelmeyebilir.

@dogungunu 'nün dediği gibi numune alınıp test yaparak bir sonuca varıp ona göre hareket ederler.

yangin, betonarme yapilara zarar verir. betonun durabilitesini ve dayanimini -cesitli faktorlerle orantili olarak- dusurur.
konu uzerine cesitli akademik calismalar, kitaplar, abaklar vb. yayinlanmistir.

yangin sonrasi yapisal durum tetkik edilmeden "bisey olmaz yea" deniyorsa o yapidan uzak durmaya calisiniz.

bi şey olmaz ya, tiyatronun nesi cürretkar abi. tiyatro alt tarafı. go get'em tiger.

konuştuysan kabul edebilir, yabani değilse. türkiye için her şey cüretkar ama cüretkar olmuş olmazsın :) rahat ol. olmasının normalliği ile olmamasınınki aynı, yeter ki medeniyet olsun.

bana kalırsa burada temel nokta şudur; tiyatroya gidelim mi derken heyecanlanırsan, bunu bir çıkma teklifi haline getirirsen, ya da o gerginlikte olursan sıkıntı olabilir. bu teklifi öyle bir yapmalısın ki, sanki "canım çikolata istedi ya, gel bakkaldan iki tane alıp geri dönelim" deme samimiyetinde ve rahatlığında olmalı. sen rahat olursan o da rahat olur diye düşünüyorum.

madem aranızda bir samimiyet oluştu, facebook'tan eklemende sorun yok bence. oradan biraz muhabbet, geyik derken "xyz oyununu merak ediyorum, çok iyi diyorlar, eşlik etmek ister misin?" tarzı bir teklif götürebilirsin. gelirsen çok güzel, gelmezsen de sorun değil havası yaratmak lazım.

gayet hoş bence. hem kültür şeysi de var.

(bkz: kültürlenin lan)

Cevaplar için sağ olun. Ruh, feysbuk ve telefon olayından pek hoşlanmıyorum ben kaldı ki kızın da hesabını bulamadım zaten o yüzden o iş yaş.

benim cok iyi gorunmedigi icin kestim, yoksa hayatta kesmezdim.

evet kisa sac cok rahat, yikamasi kurutmasi vs dertleri yok ama uzun sac gibisi de yok. yakisiyorsa kestirmeyin, uclari falan aldirin.

memnun olmasına memnunum da; dediğim gibi dökülmeler böyle giderse kellik yakındır. tek çekincem o.

Saçım 11 yıldır uzun.
Her yıkanmada duş altında tarıyorum. (Aşırı kıvırcık ondan anca böyle açılıyor.)
Fırça mutlaka saçla kaplanıyor. Bir tomar saç atıyorum.
Saçlarımı haftada 2 yıkamaya çalışıyorum. (Fazlası daha fazla dökülecek diye korkutuyor.)

uzun saçla çok süper karizma olan milyonda birlik kesimden değilsen kestir hacı. ben 6 yıllık saçlarımı kestirmiştim, pişman değilim keşke daha önce kestirseymişim. Cidden çok güzel saçın yoksa kısa saç erkeğe daha çok yakışıyor.

benim de aynı şekilde duşta tararsam açılabiliyor ve sonuç aynı oluyor.

@r_u_h görüntü bakımından problem yok benim için ama işte bu kadar süre sonra ikilemde kalıyor insan.

Cok zor bir karar iyi bilirim. Ne diyeyim simdi sana? Kuafor koltuguna oturdugumda bile hala tereddutteydim:) Ama cok sikintili sacim var, bakimi zor oluyordu kurtulmak zorundaydim.

@delifaruk hahaha benim de öyle olacak gibi görünüyor, birazdan arayıp randevu alacağım ama koltukta iş değişebilir.

saçın uzun olmasıyla kelleşme arasında bir bağlantı var mı emin değilim fakat genel olarak aşağı yukarı aynı dökülme saçlar kısayken de olacak eğer kelleşme varsa. kelleşme değil de koparak dökülmeyse sadece saç uzun olduğu için dikkatini çekiyor eline,tarağa falan gelenler.

türkiye'deki en marjinal death metalci karı bile erkekte kısa saçı seviyor uzun saça nazaran. karı kız konusunda hassassan kısa kestir.

6 sene sonra kestirdim. hala arada hayıflanırım. iş güç olmasa yeniden uzatırım da işte napacaksın olmuyor belirli bir dönemden sonra.

kestir gitsin ya pişman olmassın.

Kestirme. Ben kestirdim çok pişman oldum. Gerekirse saç bakımına ayırdığın parayı artır yine de kestirme. Derim ben.

beni gezi parkında otururken travestiye benzettikleri için kestim. akabinde bi süre mutlu oldum. sonra dedim lan ben manyak mıyım? sakal bırakaydım dengelerdim saçlara yazık oldu.
türkiyede sarışın uzun saçlı erkek olmak zor lan.

dökülme uzunluğuyla alakalı değildir tabii ama bi seviyeden sonra dökük saç uzunsa çok tuhaf görünebiliyor. o tuhaflık sınırına kadar kesmemek lazım aslında.

Valla ben sacim dokuluyor diye bir kez kiydim kestirdim. Sonra bir daha 2 ay sonra.. sonra pisman oldum. Yine uzattim..

Yine cok dokuluyor. Olsun. Dokulsun. Torunlarima cok uzun sacliydim gencken derim. Bence kestir pisman ol. Uzat.

ben 7 senelik saçı askerlik için kestirdim. kısa saç acaip rahatmış bunu öğrendim. ama hala özlüyorum uzun saçlarımı /:

hayatım boyunca saçıma jöle türevi şeyler sürmedim. banyodan sonra saç kurutma makinesiyle bile kurutmadım yakıyor saçı diye. ne her gün yıkayıp kökleri kuruttum, ne de günlerce yağlı gezdim. 2-3 güne bir yıkadım. abidik gubidik şeyler kullanmadım. kepek vs. yok. yaşım 22

ama gel gör ki saçım dökülüyor.

hülasa, döküleceği varsa dökülür. kestirmeyle kurtulamazsın. kısayken döküleceğine, uzunken dökülsün.

bir kadın olarak ergenken uzun saçlı erkekleri beğenirdim ama yaş 20'nin üstüne çıktıktan sonra resmen uzun saçlı adamlardan tiksinmeye başladım. kimseye yakışmıyor bence. ve tanıdığım çoğu kızla bu uzun saç mevzusunu tartışmıştık. bir kişi de bence çok güzel demedi. bizim cinsiyette kimse sevmiyor. haberiniz ola. kestirin gitsin acilen.

karı kız kısa saçı sever, viking genlerin yoksa yani saç rengi ve şekli, vücut yapın ve cüssen yetersizse doğal seçilime kurban gidebilirsin.

5 senelik saçlarımı kestirdim aynı sebepten uzunken belli olmuyormuş baya kelmişim :) sonuç olarak 1 sene geçti üstünden kellik daha çok yakıştı en azından öyle diyolar kafam rahat denir ya hakkaten öyle ne tarama ne hergün yıkama derdi var kestir gitsin rahatlarsın

4 senelik saçımı kestirdim. pişmanım. tek güzel yanı duş süresini yüzde 60 kısaltması.

mbt?
www.mbt.com

bütün yürüyüş ayakkabıları böyle değil mi?

mbt olabilir. ama başka markalar da çıkardılar bu modelden. hatırlıyorum 2-3 sene önce zayıflatan ayakkabı, bunla hoplayıp zıplayınca daha çok kalori yakacaksınız gibi bir reklamı oldu hatta. puma diyesim geliyor ama bulamadım bi türlü (derdim ayakkabı giyip zayıflamak değil. o ayakkabılardan almak istiyorum sadece, tipleri hoşuma gidiyor)

bütün yürüyüş ayakkabıları öyle değil sanki. mağazalarda normal ayakkabıları gösteriyorlar çoğunlukla.

reebok

Reebok'ın kalça sıkılaştırdığını iddaa ettiği bir ayakkabısı vardı ama fos çıkınca piyasadan çektiler.

skechers in da boyle modeli var, mbt nin de.
mbt hala oyle uretiyor ama skechers in epeydir denk gelmedim.

Dediğin ayakkabının Reebok olması muhtemel. Geçenlerde boyner'de görmüştüm hatta yeni modeli çıkmış sanırım ama adını hatırlayamıyorum.

www.google.com.tr

Yastığı diklemesine koymak.

suratımı yastığa gömmezsem uyuyamıyorum. Bir süre sonra havasızlıktan yana doğru çeviriyorum kafamı ama vücut başka türlü uyumayı kabul etmiyor nedense.

yaz kış farketmez bacaklarımın arasında ya bi yastık ya bi yorgan olacak. aksi durumda uykuya dalış sürem uzuyo.

sadece uzanıyorum :D başka da bir şey yok

yüzüstü uyuyabiliyorum sadece. diğer pozisyonlarda uyuyamıyorum.

bir de alçak yastık olacak. her ne kadar sevmesem de mecburen gittiğim yatılı misafirliklere giderken kendi yastığımı götürüyorum.

yaz-kış bacak arasında yastık olmadan uyuyamıyorum.

Yüzüstü olmadan uyuyamıyorum ben de. Yüz üstü yatıp kendimi yatakla duvarın köşesine sıkıştırıyorum öyle uyuyorum.

sol tarafı dönük olarak uyuyorum. öncesinde 5 dakika sırtüstü uzanıyorum.

yüz üstü yatmam lazım.. iki yastık olacak. çoraplar çıkacak. oda ne çok sıcak ne çok soğuk olacak ve tv çalışacak 15dk civarı.

Yaz-kış illa ki örtü gerekiyor, örtünün ağırlığı olmayınca uyuyamıyorum. Bir de tek kol yastığın altında olmazsa dhaa zor uyuyorum.

Edit: Meğer ben düzgün yazamamışım. Aşağıya referans vereyim, la noix'nın tıpkısının aynısı.

eskiden benim de ayaklarim yaz kis disarda olurdu, sonra atlattim onu nasil olduysa. artik hep yorganin altinda uyuyorum.

yan yatmam lazim, sirtustu veya yuzustu uyuyamiyorum. bir de yastigim cok alcak olursa deliriyorum ikiye falan katliyorum zar zor uyuyorum.

bacaklarımın arasına ikinci bir yastık koyarım. ve ellerimi birbirine kenetlerim. bu şartlar sağlanırsa birkaç dakika içinde mis gibi uyurum.

sarılacak sevgili yoksa yastığa sarılıyorum. bir de tek başımayken sırt üstü uyuyamıyorum.

yüzüstü yattığımda rahat ediyorum bi, aslında hiç iyi bişey değil. çare bulamadım da. onun dışında uykusuzsam otobüs vapur tren ayakta oturarak her yerde uyurum hiç sorun değil.

aynen, ayaklarım mutlaka ve genelde vücudumun büyük kısmı dışarıda oluyor. bacaklarımın arasına kollarımın arasına sıkıştırıyorum bazen yorganı battaniyeyi vs.

soluma yatamıyorum, hep sağ.

bazen de firavun gibi yatıyorum, ellerim göbeğimde birleştirilmiş. bacaklar, vücut dümdüz. psikolojik sanıyorum.

benim bir arkadaş vardı ünide. küçükken yatağın altında canavar var diye korkutmuşlar. koca adam yorganı kafası dahil her yerini kapatacak şekilde uyurdu.

Cift yastik olmali. Ilk yataga girdigimde mutlaka sirt ustu yatarim, sonradan yana donersem donerim. Yan yattigimda 2 bacagimin arasina diz kapaklarinin yan kismina denk gelecek sekilde yastigi veya yorganin bir kismini sikistiririm. Yastik sicak olmamali, o da var.

Birde problemim var, ne yaparsam yapayim mutlaka ustum aciliyor gece. Hicbir cozum bulamadim, mutlaka ve mutlaka aciliyor.

üzerimde yazın dahi örtülecek bir şey olmalı.
yastık yumuşak engin olmalı. sert yastık olursa yastığı atar kolumun üzerine yatarım en kötü ihtimal.
yorgan pike örtü vs boğazıma kadar gelince mutlaka uykum geliyor. bu en önemlisi o yüzden.

Ust bacaklar arasina yastik koymam lazim, yoksa yok.
misafirsem falan, neblim yastik bulamamissam illa bise sikistirmaliyim.

yüzümü duvara yaslamam gerekiyo yani baya alnım ve burnum duvara değmeli, eğer böyle bi imkan yoksa ya da rahat edemediğim için yaslanmazsam elimle gözlerimi kapatmam gerekiyo.

bir de büyük silikonlu yastıklarda öldürseler uyuyamam. kesinlikle öyle yastık olmayacak. daha yatay olacak.

ahahahaha yahu ne komik şeyler varmış.

"kendimi yatakla duvarın köşesine sıkıştırıyorum", "ellerimi birbirine kenetlerim". "yüzümü duvara yaslamam gerekiyo" ne yaa haha :D

@r_u_h, çok ilginç tespit evet ben de tek başımayken sırt üstü uyuyamıyorum.

@delifaruk, o problemi yenmek için ben kendimi kundaklıyorum bazen :D Bildiğin dönüyorum yorganın üstünde, sonra kıpırdayamıyorum ve açılmıyo üstüm haha.

Ne zifiri karanlık olacak, ne de aydınlık. Sağıma dönüp yatarım, hemen de uyurum.

@pandispanya, öyle diyosun ama yüzümü kapatmayınca sanki çok süratle bi yöne doğru gidiyomuşum ve her an çarpabilirmişim hissi geliyo

ben mutlaka sağıma doğru kıvrılmış bir şekilde uyurum. dümdüz asla uyumam. yüzüstü uzanıp kendimi uykuya hazırlayabilirim ama. bir de yastık kalın olmayacak. kaz tüyü hele hiç olmayacak.

örtü şart

ayaklarım sıcak olmalı. bazı yaz geceleri bile çorapla yatmışlığım vardır (temmuz ağustos değil tabii)

genelde yüzüstü uyurum ama uykumun gelmesi için bi tarafa döner, yastığı kolumla başımın arasına alır, o şekil dizi mizi izlerim. uykum gelince bilgisayarı kapat, yüzüstü yat, uyu, mis

31

Her pozisyonda uyuyabilirim bacak arası yastığı olduktan sonra, bir de yazın donmus 1.5 litre buz sisesine sarılıp yatarım.

Ha unutmusum, Natgeo veya Discovery, o da olmadi herhangi birsey acik olmali tvde. Pc'den Tivibu'yu aciyorum, o sabaha kadar acik kaliyor sesi geliyor uyurken. Kapaliyken asla yatamam. Birseyler acik olmasi lazim orda.

@pandispanya, yok yahu oyle de olmuyor bende. Mumyaliyorum kendimi resmen, yine de gece aciliyor sirtim bir sekilde. Rahat 15-20 kez uykumu bolup sirtimi ortuyorum, haliyle cogu zaman usutuyorum.

@delifaruk, muzlu rulo pasta stilini dene bak gerçekten işe yarıyo: www.pastaresimleri.gen.tr

Yorganın bitişi gövdenin altına denk gelicek :D Daha da olmuyorsa artık üzgünüm.

inançsız bir insan olarak cevap veriyorum. ne cennet ne cehennem için uğraşmamalısınız. amacınız islam'a uygun bir yaşam sürmek, tam manasıyla bir müslüman gibi yaşamak olmalı. cennet ve cehennem kulun değil Allah'ın düşüneceği kısım. ödülü almak için yada cezadan kaçmak için yaşanmaz, yaşamınız sonunda ödül/ceza alırsınız.

hacı belkide reenkarnasyon var. bilemessin ki.

@all girls dream
Şüphesiz inanman gerektiği için otomatik olarak yok sayıyorsun. Yoksa oraya girersen yandık.

cennet beklentisiyle yaşayıp hayatını ona göre düzenlemek çok çıkarcı geliyor bana. sanki ortada hükmü kesin bir anlaşma varmış gibi ona göre yaşamaya çabalamak anlamsız.

@sheridans maalesef bu şekilde işlemiyor. Küçüklükten beri ceza/ödül arasında giden bir anlatı mevcut. Dünya insan vicdanına bırakılamayacak kadar kötü.

Bakara Suresinin 28. ayeti batıni yoruma göre ruh göçünü anlatmaktadır; «Allah’ın varlığını nasıl inkâr ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz.»


Ayrıca Vakıa Suresi'nde: «"Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez." )» denir.




“Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi)

"Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası."(Yunus Emre)

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." (Muhammed)

amaç insan olmak Allah ödülünü verir zaten

(bkz: rind ile zahid) fuzuli'nin kısa kitabı. istersen özeti bu entryde...sanırım cevapların burada...

Çıkar için veya ceza korkusundan değil Allah sevgisiyle ibadet etmelisin, sana hak ettiğinin ahirette verileceğine inanmalısın.

nşada standart inanan insan cehenneme gitmemek için çaba gösterir bence. allah korkusu ön planda olur. bunu aşan takva sahibi adamlarda ise allah rızası ön planda olur. cennet cehennem daha önemsiz şeyler. yanılmıyosam hz. ömer mesela cehennem için dilekte ya da duada bulunmuş hatta.

günümüzde ise bence din nedir bilgisi eksikliği içindeyiz çoğumuz. cennet cehennem kavgası pek yok, ciddiyetten uzak sadece lafla yaşanılıyo din.

tabi ki tadabilirsiniz.

ancak özgüveninizi arttırıp utangaçlığınızdan biraz sıyrılmanız gerek. tam olarak anlamadım ancak arkadaş ortamındakiler sizi "yeteneksiz" olarak görüyorsa arkadaş ortamınızı da değiştirmeniz gerekiyor olabilir.

edit: sen mi siz mi ne desem bilememişim.

belediyenin verdiği drama derslerine katılmayı düşünüyorum (tabi varsa böyle bir şey) biraz daha konuşurken rahat olmam ve özgüven gelmesi açısından doğru mudur ( sen desen de olur)

eğer karşı cinstensen şunu bilemezsin ( acaba söyleyeceğim herhangi bir şey ona garip abest gelir mi kilomun fazlalığı yüzünden benle ciddi konuşmasını bile dalğaya bağlar mı hele ki kalıcı ve çıkması nerdeyse imkansız denebilecek kadar zor bir pisliğin içindeysen hapı yuttun ) işte bunlar benim aklımdan geçiyor o yüzden çok ama çok cesaretsizim karşısında düşmememk için sebepsizim.

doğrudur, kuzenim öyle drama kursu aldı oldukça uzun bir süre ve baya fark etti gelişti iyi oldu.

söyle bi yan etkiside olmuyorda değil tabi annem ''oğlum biraz daha bakımlı olmalısın'' gibi sözlere karşılık neden olayım ki sanki sevgilim var gibi sözlerle kurtarmaya çalışıyorum kendimi :D

Duyurun beni çok üzdü. Yazına bakarak diyebilirim ki bence sen iyi ve efendi bir insansın. Salak ve beğenmediğin insanlarla takılmak yerine dediğin gibi halk eğitim kurslarına vs gidebilirsin. Böylece hem ilgi alanına giren şeyleri ilerletmiş olursun hem de seninle aynı şeylerden hoşlanan daha düzgün insanlarla tanışma fırsatın olur. Kurs cidden senin için güzel bir fırsat. İnsanlar genelde iş ve okul çevresinde ortamlarını yapıyorlar, senin işin gereği kadınlarla tanışmaya pek fırsatın olmaz.
Yeteneksiz birisi olduğunu da düşünme ayrıca. İnsanın bir hobiye gönül vermesi bile bir yetenektir. Bazılarımız onu bile yapamıyor, odun gibi yaşıyor. Kendini hiçbir şekilde aşağılama, diğerlerinden küçük görme. ELbette seni de birisi sevecektir, yaşın daha çok genç. Seni de birisi sevecektir, hem de sevgisi iyi biri sevecektir.

Ayrıca aklıma ek olarak da amatör müzik gruplarını takip etmen geldi. Ya da ne bileyim burada falan yine duyuru açabilirsin, müzikle ilgilenen insanlara ulaşabilirsin. Birlikte stüdyoya falan girersiniz belki, halihazırda grupları olup ara sıra gitarist arayan insanlar oluyor.

valla şu sanal ortamda +1 moral oldu yazın teşekkür ederim duyuru işi ileriki zamanlarda olabilir ama kurs işinin peşini birakmayacağım beni görsen emin ol ne kadar efendi bi insan olduğumu birazda ailemde var 3 abim var ve hiçbiri kendi bulduğu eşleriyle evlenmediler hepsi görücü usülü alayımız yeteneksiz doğmuşuz :P

Biraz kendi içine dön, zaten kendi içindesin ama biraz daha rahatlaman gerek. Bir şeyi ne kadar çok yaparsan zamanla o konu hakkında uzmanlaşmaya başlarsın. Aynı zamanda ne kadar çok düşünürsen, daha çok düşünmeye devam eder ve yalnızca bu eylemi başarırsın. O sebeple bazı şeyleri de çok fazla düşünmeden eyleme geçmen taraftarıyım. Gitar çalmayı biliyorsan direkt bu yönde bir şeyler yap. Kursa git, orada kendini göster. Ev içinde de biraz tıngırdat. Öyle ki, herkesten önce bence aileniz bilmiyor sizin kıymetinizi. Yoksa kendinizi böyle hissetmez ve bu durumda bulmazdınız halinizi. Diğer kardeşlerinin de durumunun pek farklı olduğunu düşünmüyorum, ya şimdi, ya sonra, ya da zamanla, kaderini değiştirmen ve bu yol üzerinde çaba göstermen taraftarıyım. Ki hiç de zor bir iş değildir. Amaca odaklan, düş, yorul, kavga et, bağır çağır ama en nihayetinde yegane sonuca ulaş.

Hoşlandığın kadınlarla ilgilenmeye çalış, reddedilsen de içine kapanma. her kel satıcının bir kör alıcısı vardır kardeşim.

o kiloları ver, daha yaşın genç. bir an önce ver hem de.

bu yüzmeli spor salonlarına kderi kartı olmadan maaş kartına veya elden gibi hiçbir şekilde taksit yaptırma imkanımız yok mudur ?

Öncelikle mesleğin yüzünden seni hor gören arkadaşlardan bir kurtul. Arabaları arıza yapınca sana gelirler. Gitar çalan, sanatla ilgilenen kaç tane araba tamircisi var? Bir farkın da var bence. Seni tanıyan karşı cins de bunları fark ettiğinde hoşuna gidecektir. Mesleğinde utanılacak bir taraf yok, önemli olan kişilik.

rufus ile bootable usb yarat.
bilgisayarının biosuna girip boot sırasını en başta usb bellek olacak şekilde değiştir.

sonrası next next yes yes.

Eskiden de zor değildi ki. Neyse orjinalini kullanacaksan kendi CD'si vardır zaten. Yok ben diğer yollardan halledeyim dersen Windows 7 Ultimate indir torrent ile. Vista çok kötü. Herhangi bir USB boot yapan program ile flaş belleğe yaparsın, çoğu torrentte geliyor o programlar. Ondan sonrası PC yi baştan başlatıp windows yüklemesine geçmek.

harddiskiniz iki sürücüye ayrılmışsa windows kurulu olmayan tarafa yedek alabilirsiniz. eğer ayrılmamışsa bir yerden harici disk bulun yedekleyin. yoksa format sırasında gider. format atarken de sadece windowsun kurulu olduğu sürücüyü formatlarsınız olur biter.

format hiç bir zaman zor bir şey olmadı. ilkinde hepimiz korktuk ama bacak kadarken format atıp win95-98 kuran biri olarak şimdikiler dediğin gibi çocuk oyuncağı. en hızlı bootable usb yaparak oluyor. düzgün bi windows bulup (paran varsa orijinal yoksa malum ortamlar) internetten "bootable windows 7 usb disk" gibi bir arama ile karşına çıkacak şeyleri adım adım takip ederek usb sürücüsüne windowsu atarsın sonra bios'tan 1. boot priority'e usb'yi alırsın usb'yi takıp bilgisayarı çalıştırınca otomatik kurulum başlar. tavsiyem her şeyi düzgünce okuman serialini bir kenara yazman.

hatta artık hepimizin elinde bir smartphone var. oradan da youtube videosu ara how to install windows 7 diye adamlar kurarken videoya çekmişlerdir kesin. bir yandan onu takip edersin.

aileni karşına değil yanına al. gerçeği söyle. bir süre kızsalar bile sen onların evladısın, seni yarı yolda bırakmazlar.

Ailene şimdi söyle bence. daha sonra, "3 yaşında çocuğum var." dersen daha büyük şok yaşayabilirler.

ailene gerçekleri anlat.. hatun olsan kafanı kırarlardı ama şimdi zamanla alışırlar.. yardımları dokunur..

düzgün bir şekilde alıştıra alıştıra anlat. ben sizin sözünüzü dinledim, ayrıldım kızdan ama çocuk varmış meğer dersen anlayış gösterirler.

olmadı ilk önce annene anlat, o babanı yumuşatsın.

bir kaç yıl sonra söylemek pek iyi olmaz gibi

İlk zaman sıkıntı olur, sonunda mecbur kabullenecekler. Yanında olması gereken kişileri karşına alma.

aynen yaşadığın şekilde anlat işte. haberim yoktu, ama olmuş işte. kız arkadaşımın beklentisi yok ama ben onu yalnız bırakamam vs. 2 3 bekleyip söylersen daha kötü olur bence.

ben de duyuruya çok sık soru sorarım ama bizim oturduğumuz yerden verdiğimiz yanıtlarla böyle bi mevzunun içinden çıkamazsın. aileni ve kendini en iyi sen tanıyosun. ona göre sağlam kafa ile düşün ve ne yapmak istediğine karar ver. çocuğu altı ayda bir görüp yarım babalık yapacağına hiç görme, o da seni bilmesin bence daha iyi.

yerinde olsam hemen söylerdim herhalde. yerinde olmadan anlayamayacağım bir durum olduğu için herhalde demek zorunda hissettim kendimi. ebeveynlerinin seni yarı yolda bırakacaklarını düşünmüyorum ben. bıraksalar bile çocuk 3 yaşına gelmeden bıraksınlar. bilsinler neyin ne olduğunu. söylemezsen daha kötü olacak. alıştıra alıştıra da söylenmez ki böyle bir şey. zira zaman geçtikçe cümle, "anne 3 yaşında çocuğum var" gibi bir şeye evrilecek. binaenaleyh, ne kadar erken, o kadar iyi. ben ebeveyn olsam "anne/baba 3 yaşında çocuğum var"dan ziyade, "anne/baba 5 ay sonra çocuğum olacak"ı duymak isterdim.

gerçekleri anlatırken lafa "anne baba ben bi b.k yedim ama durum böyle böyle" diye başla.

1. Şimdi soyle.
2. Önce sevgiline sor seni yanında istiyor muymuş, evlenmeye niyeti var miymiş, planı neymiş. Tek başına gelin güvey olma sonra.

kızla evlenmiceksen hiç söyleme. evlenme de amk. yaşın kaç başın kaç. yaşa hayatını. kız da ben bakarım demiş zaten. oldu bitti.

yok illa evleniceksen de kızın memleketine git orada büyütün çocuğu. bu ülkede çocuk büyütülmez.

ailem hayatta bırakmaz beni yurtdışında yaşamaya, üzüntüden kanser olurlar falan diyosan da çocuğu kız büyütecek. sen de doğumgünlerine falan gidersin artık.

o ülkede kürtaj sınırının altında kalıyorsa 4 ay direkt aldırın dicem de kız ben bakarım dediğine göre istemiyor öyle bişey.

not: en önce bi dna testi istemek en mantıklısı aslında.

Hemen soyle. Bi daha asla soyleyemezsin. Ben yillardir soyleyemedim kaldi oyle

öncelikle tüm linkleri tek tek açıp başından sonuna kadar dikkatlice okudum. bak 23 yaşındasın ve yaşın gereği bir insanın senden hamile olması ne demek anlayamıyor olabilirsin. sana daha farklı bir bakış açısı kazandırır mı bilmem ama:
yarısı sana ait olan bir insan yarattınız.
bu insandan rahme düştüğü andan öldüğü ya da senin öldüğün ana kadar sen de sorumlusun. kız arkadaşının bebeği sensiz büyütmek istemeye karar vermek gibi bir hakkı yok. doğacak olan o küçük insanın anneye ve babaya sahip olma hakkını anne tek başına elinden alamaz. elinden geldiğince hayatını o çocuğun yanında olabileceğin şekilde değiştirmeye çalış. gerekirse kızın yaşadığı ülkede garsonluk yaparsın kızla evlenip. kız senle yaşamak istemiyorsa yaşamasın ama senin o ülkeye gidebilmen için seninle evlensin. aöf filan burada kalmanı gerektirecek şeyler değil. sen artık kendi hayatından fedakarlıklar yapacaksın. senin artık 2 kişilik bir hayatın var. sen ve çocuğun.
gelelim ailene söyleme meselesine. dediğim gibi bu olay çok önemli ve çok ciddi. ailene söyle. annenin üzülecek olması, panik yapacak olması, hiçbir şey önemli değil, öyle ya da böyle kabul edecekler, etmek zorundalar. ve sana destek olacaklar, yol gösterecekler. 23 yaşındasın, ailenin desteği olmadan "çocuğu kendi başıma büyütcem" diyen bencil eski sevgilinle de, o çocuğun yanında olman için yapman gerekenlerle de, hiçbir şeyle ama hiçbir şeyle ailen olmadan başa çıkamazsın. çok bocalarsın. çok hata yaparsın. hata kabul etmeyen bir konumdasın. lütfen çocuğuna sahip çık. onu oralarda bırakma. büyürken elinden tut. o senin çocuğun.

edit: loser blueser gibi hayatta kendine karşı bile sorumluluklarını yerine getiremeyecek kullanıcıların dediklerini dikkate alma. snowflake'in yazdıkları çok doğru. lütfen hemen ailenle konuş.
o ülkede 4 ay yasal sınırın altında kalıyorsa hemen aldırın demiş adam. buna inanamıyorum gerçekten. dünyayla ne kadar alakasız olduğu ortada. o büyüklükte bir bebeği almak anneye ne kadar zarar verir haberi olmadığı gibi, 4 aylık bir bebeğin görüntüsünü de bilmez. al bak senin bebeğinin şu an vücut kılları bile oluşmaya başladı. durumun ciddiyetinin farkında olmayan insanları dikkate alma.
www.uzmantv.com

Yazmayacaktım ama yazacağım: Ben sevgilimden hamile kalacağım(bebeğin sizin birlikte olduğunuz döneme denk geldiği kısmında yanılmıyorum sanırsam), bebeğine hamile kaldığım adamla bebek ortada yokken evlilik muhabbeti yapacağız ve adam ailesine bu fikri kabul ettiremediği için benden vazgeçecek ve ülkesine dönecek, sonra haberleşmeyecek bile benle. altını çiziyorum, bu adam beni çok sevdiğini iddia eden adam.
asla haber vermezdim hamileliğimi, büyütürdüm bebeği. beni ve aramızdaki ilişkiyi sadece ben varken yeteri kadar sahiplenemeyen adamın bebek için yanımda durmasını istemezdim bu bir. burayı geçelim.
haydi bir şekilde bebeği öğrendin, bu kıza dna testi ile gidersen bence seni dünyanın diğer ucuna kadar tüfekle kovalamak istese, hakkı. yahu seninle birlikte olduğu zamana denk geliyor ise bebek, dna testi istemek en adice şeylerden biri nazarımda. elimde olsa bu durumda asla bebeği göstermezdim. (sana değil dna testi diyenlere idi yukarısı bu arada, bir de 4 aylık bebeği aldırma teklifi sunan arkadaşa da selam yolluyorum buradan, 4. aydaki bebeği ne zannediyor acaba fındık tanesi filan mı stabil duran?)


şimdi sakince cevap verirsem: kızla konuştuktan sonra (ne olursa olsun kızın yanında olmak ıstediğini umarak yazıyorum) ailene hemen anlat.

Bence soyleme hic. Maddi yardimda bulun. Git evlen yapabilirsen.. Ama cocugu soyleme. Evlen mesela bir sure yurt disinda yasa, birkac yil kadar. Sonra hamile, hasta tedavi gorcek hastanede kalcak vb derken buyudu dersin gosterirsin.

Ayrica adeti bittikten ilk 3* gun.. adetine 7 gun kala kisir donem.. o da yuzde yuz degil eger adeti duzensiz olursa.

*sperm rahimde 3 gun yasayabilir.

12-17 gunleri arasi en yuksek hamile kalma ihtimali olan gunler. 14. Ve 15. Gun dolaylari yumurtlama gunu.. yani sag sperm varsa hamile kalmamasi yanlis olan. Yanlis biliyorsun.

---
Sebebi ayni olmasa da,
Umarim ayni durumda degilizdir. Bu duyuruya bir gun sonra ihtiyacim olabilir.

şimdi söylersen bi çıldırırlar iki gün sonra nerdeymiş kız, bebeğin cinsiyeti neymiş diye konuşmaya başlarlar.

üç yaşında çocuğum var dersen satırla peşinden koşarlar, belki de hiç görmek istemezler. anneden çocuk saklanır mı ya.

Çocuğun senden olduğuna emin misin? Öncelikle kızla konuş. Ben böyle bir şey duydum, seni de seviyorum, çocuğuma da sahip çıkıcam ve oraya geliyorum de. Sonra da git. Artık test mi yaptırırsın, karşındakine mi güvenirsin bilemem. Beraber doktora moktora gidin, daha ciddi şeyler konuşun. Evlilik vs. Çünkü bi bebeğe öyle uzaktan uzağa işe yarayamazsın.
Sonra döndüğünde ailene direkt ultrason fotoğrafını verirsin. Torununuz diye. Öyle 2-3 sene bekleyerek olmaz, deli misin. Bebeği duyunca muhakkak yumuşarlar. Sen de biraz büyü, olgunlaş, kendine gel artık. Günde 3 farklı işte çalışıp para biriktir. Artık ne yapıyosan yap ama oraya gidip çocuğuna doğru düzgün bi baba ol.

bırak anası büyütsün dersin, ilerde seneler geçer sen evli barklı düzenini kurmuşken baba diye çıkar karşına. asıl rezillik o zaman. sırf filmlerde olmuyor bu. o çocuk kendi kendine büyür bana da zararı dokunmaz diye sakın düşünme.

3 sene sonra söylemek ne yahu? 23 yaşına gelmişsin, çocuk yapmışsın hala anandan babandan çekiniyorsun. Git evlen yuvanı kur bir an önce. O kızın bu süreçte sana çok ihtiyacı olacak, sadece büyütürken değil hamileyken de ihtiyacı var, yanında olduğunu bilmeye ihtiyacı var. "Size torun geliyor ben evleniyorum, zaten sevdiğim kız evlenmek istiyordum, artık kaçışı yok" diyeceksin. Karşı çıkarlarsa torun sevmesinler de görelim mk, 2 gün sonra tontişim torunum diye gezerler.

zaman geçtikçe söylemen daha da zor olur. alıştıra alıştıra söylemelisin şimdi.

şimdiden söyle hacı. dallanıp budaklanmadan anlat. hepsine aynı anda söylemeyi gözün yemiyosa eğer gözünün kestiğinden başla anlatmaya. bir iki taraftar bul sonra yardır gitsin. ama söyle yani.

çocuk bu, mendil mi saklıyorsun?

delikanlı gibi çık karşılarına söyle. çocuğuna sahip çık, kıza evlenme teklif et. git oralara, ya da yengeyi al buralara, simit sat, aileni geçindir.

mert ol, delikanlı ol, dünyayı karşına almaya çekinme. çocuğun şu dünyadaki en kıymetli şeyindir, unutma.

ben anneme-babama sevgilimin hamile olduğunu söylesem sevinçten kalp krizi geçirebilirler. bence sen de söyle, sevinirler
kim torun istemez

simit sesi bulursanız ben de talibim.

simit sesi ne lan

tam istediğin gibi değil ama "istanbul hatırası" filmi iş görür bence.

www.idefix.com

Cemal Reşit Rey'in "enstantaneler" eserini dinlerken o dönem istanbul'unun seslerini duyarsınız. Bölümlerde buna yönelik "Yeni cami" "eyüp güvercini" "dileci kadın"... bulabilirseniz CD'sini alın.

bu olmazsa olmaz www.youtube.com

En guzeli dolasip kendin kaydetmen bence

Dolaşıp kaydet. Çay karıştırma sesini unutma.
Diğer önerilerim: Ortaköy'de dalga sesi, nevizade'de restoranlarına çağıranların sesi, asmalımescit'de yürürken gece klüplerinin sesi, rock barların sesi, caddebostan'da gençlerin ve çocukların sesi. Bir de varsa burada ailesinin kahvaltısından mesela annesinin "hadi gelin kahvaltı hazır" ve diğerlerinin cevapları gibi sesler, arkadaşlarının sesleri(arkadaşa mesaj değil, günlük konuşma, herkesin rutin olarak söylediği lafları vardır öyle şeyler) ama bu sesler martı, dalga seslerine falan yedirilmiş olsun.

cargocollective.com

silent enigma'ya güzelinden bi teşekkür bence, tam aradığın şey.

soundsslike.com bana gelen bir e-postadan, sanırım bu sizin tam olarak ihtiyacınızı görecektir.

kadıköy'de cherry beans diye bi cafe var, moda'ya doğru giderken bu moda meyhanesini falan geçince. pek şirin, pek tatlı. ister ön tarafında oturun geleni geçeni görün, isterseniz arka bahçesinde huzur bulun.

bence bi şişe şarap alıp kabataş sahilde saat 10'a kadar demlenin ondan sonra da taksime çıkın 3 mekan dolaşıp 3'er tane bira için. sonra da bi kulüp falan eğlencelik yerlerde dans mans sonra da ev.romantizm budur, yağmuru bırakın yalnızlar seyretsin..

@abd haftasonu için güzel plan ama yarın iş var =)

Valla böyle bir günde Emirgan Sütiş'de kahvaltıda iş toplantısı yapmıştık. Ayrılasım gelmemişti. Çok güzel oluyor.

valla bilemem 5'te uyuyup 7'de işe gitcen, romantizm budur :)

modadaki starbucks. sevimliliği tartışılır ama bana hep sakin huzurlu geliyor nedense. cam kenarı var. hem kahvesi tatlısı da iyi.

yanyana benim karsimda oturuyolar

yanyana

yanyana. niye sordun haci?

yanyana

Karşılıkli :/

çift dediğin için yanyana diyorum. sizden başka iki kişi daha var desen karşı karşıya derdim.

Karşılıklı düşündüm. Kesin kötü bir şey çıkacak dimi

çiftine göre ve duruma göre değişir. yeni çiftse muhtemelen yanyana oturur ama yüzyüze konuşmaları gereken bir şeyse veya konuşurken birbirlerini görmeyi seviyorlarsa karşılıklı otururlar. ama karşılıklı oturmak genelde yüzleşmektir, karşıt görüşte olduğunu, bir tartışma veya gerginlik olduğu gösterir. istisnai durumlar olabilir tabi ben de sevgilimin bazen karşısına otururum geyik yaparım yüzünü mimiklerini görmek isterim falan.

merhaba,

kompartiman bossa karsi karsiya. doluysa helalimin namahreme degme ihtimalini onlemek icin disi cinsi cam kenarinda olacak sekilde yan yana hayal ederim.

yanyana

Yanyana, benim karşımda, pencere kenarında, mıncıklaşa mıncıklaşa. Kız pencere kenarında, birlikte dışarıda bir şeyleri gösteriyorlar ve arada birbirlerine bakıp konuşuyorlar. Ben de manzaraya bakıyorum, bir yandan da "Ay, ne tatlılar. Hep böyle tatlı olsunlar" diyorum.

Sonuç nedir? Kişilik testi gibi bir şey mi bu?

Cam kenarında karşılıklı +1.

50 paylaşım da yapsa facebook hepsini göstermiyor. 9gag, damn funny iyidir.

onedio

evrim ağacı olabilir bence pekala bilgilendirici

www.facebook.com

evrim ağacı +1
openculture
dangerous minds

www.facebook.com

www.facebook.com

Normalde New York da adam bir süredir Hindistan, Tibet, Irak falan geziyor. Enteresan insanlar ve hikayeleri oluyor falan.

I Fucking Love Science
Epic Parenting

1) emin değilim

2) işte bu sorudan dolayı emin değilim. Çünkü insanların ideal ilişkisi ay beni kıskanıyo, ay bunu giyme dedi, feysten sil dedim sildi vs. İnsanlar bundan hoşlanıyor. Benim en sevdiğim ilişki türü de kişilik haklarına saygılı iki insanın birbirini sevmesi.

1. İsteyip istememe konusunu bilemeyeceğim ama zaten öyle bir ilişkim var.
2. Tarafların birbirine fiziksel ve karakteristik olarak uyduğu; aradaki sevgi ve saygının net olarak gözükebildiği ilişki.

1. örnek çift olalım

2. şunu şunu yapalım da insanlar gıpta etsin diye bir düşüncem yok. biz nasılsak ona gıpta etsinler (gıpta ne lan?)

p

1-hayır
2-güzel gözüken ama aslında dandik bir ilişki

@calzoncillos uygun kelime bulamadım yav. imrendiği-özendiği kaba kaldı gibi. örnek çift de tam karşılamıyo ama ne anlarsan artık.

sen ne yaparsan ona mı gıpta etsinler şimdi? ne megalomansın!
daha bi ilişkide iletişime dair cevap alırım sandımdı.

π

1-evet
2-yakın arkadaşımmış gibi keyifle zaman geçirebileceğim, üstüne bolca seks yapabileceğim birini bulmak. buna karşılık "meşgulüm" deyince anlayışlı olabilecek biri olmalı.

1. Ne gerek var? Örnek model olarak kasmaya gerek yok. Ben mi kurtarıcam milletin aşk hayatını!

2. Her konuda iyi anlaşan, sıkıntı dert sorun yaşamayan, hastalıkta sağlıkta... sıkıcı bi ilişki yani.

1- buna sahip olmak için adam bile öldürürdüm. hayatımda eksikliğini hissetiğim tek şey bu. ve olmayacağını da biliyorum omega erkek oldugum için.

2-erkek ve kadının birbirine mutlak bir güven duydugu, mesela tarafların aksam karsı cins arkadaşlarıyla eglenmeye gideceği zaman dahi sevgilsine full güven duydugu bir ilişki. espri anlayıslarının aynı oldugu, cinsel uyumun mükemmel oldugu, kısacası dünyayı birbirine trip gibi şeylerle dar edeceğine hayatın tadını beraber gezip tozarak çıkaran bir ikili işte. özet olarak çevremde baya gördüğüm ama benim asla sahip olamayacağım birliktelik.

1- hacı ben nazardan ve şirret karılardan korkarım. Alelade bişi yaşıyorum sansınlar varsın. Ben çok güzel ilişki yaşıyım ama onlar bilmesin isterim ehe.

2- milletin gözüne canım cicim diye ilişkilerini sokan tipler geliyor aklıma.

1- isteyip istemediğimi bilmiyorum, şu an var gibi. gören çok tatlısınız aiiiiy diyor.

2- anlamıyorum ben bunu. çok sık kavga ediyoruz ve dışarıdan bakan biri bunların farkında olmadan yukarıda yazdığım gibi tepki verince üzülüyorum. aslında öyle değil miyiz ya?!? gibi düşüncelere kapılıveriyorum. ama gıpta edilecek ilişki, bence birbirini özleyen ve sevgiyi artık bir kenara bırakırsak (ön koşul sonuçta) birbirine saygı duyabilen iki kişi arasındaki ilişkidir.

1. nayır.
2. insanların gıpta ettiği bir şeyse, kesin boktan bir şeydir.

1) evet de diyemem, hayır da. ilişkim hakkında ne düşündükleri hiç ilgilendirmez. merak etmem yani. imrensinler ya da imrenmesinler. baanne.

2) sürekli pozitif görünmek, her yerde "çok iyi anlaşıorzz :))" tarzı muhabbetler etmek falan.

1) icinde benim oldugum bir iliskinin gipta edilecegini zannetmiyorum. ama farazi konussursak gipta edildigine gore normal birine donusmusum demektir. bu da mutluluga daha yakin biri demek. bu da iyi bir sey. istermisim yani.

2) insanlarin gipta ettikleri seyleri dusununce gozumun onunde disaridan guzel gorunen, makyajli bir iliski canlaniyor.

1- istemem, nazar değer.
2- karşılıklı saygı, anlayış ve desteğin var olduğu bol aşklı seksli ilişki.

1. öyle bir ilişkim var.

2. ideal ilişkiyi sormuyorsun. gıpta daha farklı. gıpta etmem için gıpta ettiğim ilişkideki erkekle birlikte olmayı istemem gerekirdi.

1- öyleymişiz, herkes öyle diyor.

2- gıpta etmek derken, kimseyi kıskanmadım ama "bunlar hiç ayrılmasın, hep böyle mutlu olsunlar" diye beğendiğim çok ilişki var. genelde birbirlerini birer birey olarak gören ama aynı zamanda çok yakın olan çiftleri seviyorum. yani birey olarak yaşıyorlar ama uyumlular. öyle vıcık vıcık olmayacak ama uzak da olmayacaklar birbirinden.

insanlar sikimde değil.

1. İnsanlar niye birbirinin ilişkilerine gıpta ediyor, anlamıyorum. Her ilişki kendi içinde ve kendi dinamikleri ile güzel. Zaten milleti kıskanacaksam, gözüm kalacaksa olmasın o ilişki. İlişkide bana düşen kısmını kendi ellerimle yapıyorum zaten, hangi ilişki benim kendi ellerimle yaptığımdan daha özel ve bakılası olabilir ki. Ya da başka bir kişi için, neden onun kendi elleri ile yaptığından daha değerli olsun benim ilişkim.

2. Bkz. cevap 1. Dışarıyı kıskandıracak, canı çektirecek, vb., birçok şeyi eksik başka bir ilişki ya da ilişkisizlik anlıyorum. Ya da artık çok yıllandığı için kendisi ile uğraşılmaktan vazgeçilmiş milleti seyreden başka bir ilişki. İlişkisi düzgün insan başka çiftleri anlık beğenebilir veya anlık duygulanabilir ama gıpta ile uğraşmaz; 10 saniye sonra "Salla onları, ver bir alt dudak" falan der.

1- insanların gıpta ettiği bi ilişkim olmazmış gibi geliyor aslında ama durum biraz tuhaf (ilişkiyi geç ilişkim yok uzun süredir, genel olarak durum şu): ben etrafımdaki insanlardan farklı yaşıyorum, farklı şeyleri önemsiyorum vs. sanki onlar da beni hiç takmıyomuş gibi geliyo. ama hiç olmayacak kişilerden -bunlar beni çatır çatır eleştirmiş olanlar da olabilir- olmayacak zamanda "valla en güzel senin yaptığın ,saygı duyuyorum/hastayım bu duruşuna" gibi şeyler duyuyorum. bu sefer benim kafam karışıyo :)
2- benim gıpta ettiğim ilişki hem o açıklanamayan/mantıkdışı tutkuyu/şehveti yakalamış hem de zamana/şartlara göre evrilebilen korunabilen ilişki. zaten yok öyle bi ilişki :p

iki farklı yanıtı var sorunun.

ergenlere göre: dünyanın onları anlamayışı ve yalnız hissetmeleri.

yetişkinlere göre: ergen olmaları. çekilmiyor şerefsizler.

not:19 yaşında ergenlikten yeni yeni çıkmış bir erkeğim.

Ufak sorunları çok büyütüp, 'bu da geçer' diyememeleri.
Saygı göstermeden saygı görmek istemeleri.

herşeyi herkesten iyi biliyor olduklarını zannetmeleri. sen biliyosun yanlış bu ama inat ediyor. iki tane çarpasın geliyor suratına ama o da olmaması gereken bişey

Ergen olmaları.

problem ergenlerde değil yetişkinlerde.
hayat ve çevre vura vura düzeltiyor ergenleri. aslında ergenlikte yaşadığımız problemlere bakarsan onlar cidden problem. ilerde takmama nedenimiz onlarla yaşamaya alışıyoruz. problemler düzelmiyor yani.
(hakan günday kitabında çok güzel bir özet vardı bunla ilgili)

hayatın hızı yavaş geliyor. Oynadıkları bilgisayar oyunu gibi etki-tepki hızının yüksek olduğu bir çevre ve tabii ki özgürlük istiyorlar. Öte yandan bu özgürlüğün bedelini ödemeye hazır değiller ya da kendileri hazır olsa da dış etkiler (anne-baba vs.) onların bu bedeli ödememesi gerektiğini düşünerek onları frenliyor. Bir de tabii ki bu şartlar altında ileriye yatırım yapmak (para için demiyorum, kişisel gelişim alanında) gibi bir düşünce olmadığı için "yaşadığın sadece bu andır" felsefesindeler.

Çok yanlış değil gibi görünüyor ama hayat (bazen, inşallah) uzun be gülüm.

Gunumuz ergenlerinin -ki ben de dahilim ucundan- sikilgan ve memnuniyetsiz olmak bence.

Genel olarak her donem ergenlerininse, yalniz hissetmek ve anlasilmamak olabilir.

Hiçbir bok bilmeyip her boku bildiklerini sanmaları ve çekilmez ergen tribi.

kendilerinden yetişkin davranışı beklenirken aynı zamanda yetişkin haklarından da mahrum bırakılmaları. Diğer bir değişle çocuklukla yetişkinlik arasındaki sıkışıp kalmışlık.

karşı cins ilişkileri, madde kullanımı, fiziksel ve duygusal değişimler ve bunlarla başa çıkarken yaşadıkları güçlükler

Enerjileri var paraları yok
Zamanları var paraları yok
İdealleri var paraları yok

yaşından büyük konulara burnunu sokmaları, hem de bir sik bilmeden.

Çevrelerinin tahammülsüz yetişkinlerle kuşatılmış olması.

hormonlar, sinir ağlarının aşırı hızlı gelişimi, yetişkin vücuduna sahip olunca yetişkin olarak kabul edilme isteği ve bunun sonucunda kendini kanıtlamak için çok bilmişlik.

Inat, laftan anlamazlik. Bunlar yeter zaten, digerleri onemli degil.

bi sevişseler rahatlıcaklar.