kor organik, city farm, orvital
macro ve migros da oluyor

açıkçası almıyoruz. önceden kendi tavuklarımız vardı. şimdi de yakındaki kırsallara gidip alıyoruz.

Birçok marka var ama arasında ideal olanı seçmek için kriter arıyorsan Ecocert sertifikası var mı yok mu ona bakabilirsin, ona bakınca marka sayısı baya düşüyor. Yani her serbest gezen tavuk kaliteli ürün verecek diye bir şey yok, serbest geziyordur ama gdo'lu yemle de besleniyordur, o zaman bir anlamı kalmıyor organik olmasının. Biz internetten Kor Yumurta'nın yumurtalarını alıyoruz. Orvital'i çok aradık ama bulamadık bulsak ondan alırdık.

kimse kırılmasın darılmasın ama evinizin, çiftliğinizin arkasında kendi tavuklarınız yoksa hepsi aynı.

pahali geliyor bana. bir de pahali olmasinin sebebi gezdigi yer mi? nerede ggeziyor ki bunlar valikonagi caddesinde mi?

bana tr'de bu işler hep yalanmış gibi geliyor.

flotty'nin yumurtalarını resmen "beğeniyorum".
yani çok lezzetli oluyor.
flotty yoksa green ranch alıyorum.

Ben son zamanlarda bu yumurta mevzusunu epey araştırdım. Şimdi şöyle ki; @angelus'un da yazdığı gibi bu işlerde Ecocert sertifikası önemli. Çünkü free range yazan serbest gezildiğini iddia edilen tavukların sıkış tıkış alanlarda olduğunu ve normal endüstriyel tavuktan farkı olmadığını söylemeliyim. Dolasıyla paramız boşa gidiyor. Ancak Ecocert IMO sertifikasında ''organik'' etiketisi varsa serbest gezen ve dışarıda güneş gören, GDO'lu mama ile beslenmeyen tavuklar oluyor. En iyisi Orvital ancak pahalı hem de her yerde yok, Kor yumurta bu durumda ideal. Bu arada ''İyi Tarım'' etiketi organik demek değil.

yürüyen bantların/merdivenlerin tam ortasından gidenler, onlar ne olacak? kulaklık da varsa bir de kulağında eyvah eyvah...

Ben de aceleciyim ve bu gibi insanlar önüme çıktığında ezesim geliyor - du. Hala aceleciyim ama yatıştırmaya çalışıyorum bu huyumu. Ortamına göre tepki veriyorum ya da saygı gösteriyorum. İşin yetişmesi gerekiyorsa beyefendinin / hanımefendinin keyfini bekleyemem ama yaşam tarzı olarak yavaşlığı seçenlere saygı duymalıyım, duymalıyız.

Mandıra filozofu diye bir film vardı. Bir de bir sürü kişisel gelişim kitapları. Tek doğru bizim yaşadığımız bildiğimiz değil.

"Uyuz" insanlara ben de katlanamiyorum. Kimseyi etkilemedigi bir durumda insan istedigi kadar yavas olabilir, ama ornegin market/magaza kasasinda oyalandikca oyalanan, promosyon urunler arasinda bes saat karar veremeyen, kapi agizlarinda, merdiven basinda, tek kisinin gecebilecegi bilimum yerlerde yavaslayan/duran, ucak koridorlarinda aheste aheste montunu cikaran, rafa esya yerlestiren, sol seritten suzulerek giden tipleri bazen gercekten bogazlamak istiyorum.

onları öyle kabul edeceğiz yapacak bir şey yok

arabası olanlar da biz yayaları ezsin, sonra biz de tüm araçları ateşe verelim, kurtulalım komple :)

maalesef dünya kendi halinde dönmeye devam ediyor..

nö. ben de nefret ederim.
yemin ediyorum elimden gelse ite ite ilerleyeceğim o yavaş yürüyenleri.
mesela teyzeler var, dank diye duruyor yolun ortasında camekanlara bakıyor.
mesela otobüse bineceğiz. geri zekalı daha yeni çıkarıyor kartını.
hele atm'de yarım saat işlem yapan embesiller çıldırtıyor beni.
zaten katil olmaya karar verseydim önce minibüsçüleri, sonra emlakçıları, en son da toplum yaşamına uyum sağlayamamış, başkasının zamanını çalan bu geri zekalıları avlamak olurdu hedefim.

Ben de sinir oluyorum ama bunlardan daha cok sinir oldugum sey 30 cm'lik kaldirimin ortasinda durup sohbet eden ve etrafi kesen ikili kiz grubu. Yoldan insanlar filan sove sove geciyor ona da guluyorlar.

onlar benim de hayret ettiğim, anlayamadığım insanlar.

ama yavaşlık da güzel olabiliyor. sol ayak bileğimi burkup bir hafta üzerine basamamış, sonrasında günlerce çoook yavaş yürümeye mecbur kalmıştım. vitrinleri ve insanları izleyerek küçük adımlar atıyordum. istesem de hızlanamayacağımı, başka seçeneğimin olmadığını bilmek beni kaplumbağa gibi yavaş ama huzurlu bir yaratık yapmıştı.

hala, bazen yolda yürürken aynı hıza inmeyi denerim ama birkaç saniye sonra tekrar tempom yükselir, o huzuru bulamam.

yıllarca bu şekilde serzenişlerde bulundum şu anda dünyanın en yavaş bireyiyle beraberim, hayati bir mesele yoksa konuşması bile yavaş yani çok şepayma başına gelirse üzülürsün hayatım yavaşladı tşk.

Yavaş yürüyen insan hayatta en tahammül edemediğim ilk 5 şeyin falan arasına girer sanırım. Bunların bir de yürüyen merdivenin sol tarafında dikilip etrafı seyredenleri var ki onlara sinirimi anlatmam mümkün değil. Yavaşlıktan da öte artık bu, 2 adım yana hareket etmekten acizler.

Onlar da öyle işte napalim ama ben hızlı hareket eden, tez canlı bir insan olarak tahammül edemiyorum ruhum sıkılıyor ne yalan söyleyeyim. Bir de böyle uyuz uyuz etrafta dolaşıp hicbir sey yapmayanlar. Hazırlanıyor, bir iş yapıyor sanarsın bekliyorsundur, bi bakarsın daha bir adım yol gitmemiş. Acelemiz yoksa yanimda yavaş yuruyene bir sey demem kendi hızımı azaltmaya calisirim genelde. Fazla hızlı olmak da iyi degil ama aşırı yavaşlığa hiç gelemiyorum.

babamda sağlık sorunu sebebi ile yavaş hareket edenlerden
umarım bir gün gelir ben yanındayken bu şekilde konuşma cüretini gösterirsin ve hayatının en kötü günlerinden birisini sana geçirtirim.

@basond, geçmiş olsun da buluttan nem kapmanın anlamı yok. sanki tek bacağı olmayıp da yavaş yürüyenlere sallamışlar gibi.

sadece yürüme de değil böyle ortak kullanılan yerlerde falan da genelde yavaş insanlar sinirimi bozuyor ama bazen ben de yorgun, bezgin, düşünceli falanken yavaş davrandığımı fark ediyorum. ama fark şu ki ben yavaş olduğum anlarda birinin herhangi bir eylemine engel olmamak için ona göre davranıyorum mesela tek kişinin geçebileceği kısımlarında hızlanıyorum kaldırımın, market reyonunda yavaş yavaş bir şey bakıyorsam kenarda duruyorum arkamdan gelene öncelik veriyorum falan. yavaşlığı farkında olunduğu ve gereği yerine getirildiği sürece tolere edebiliyorum.

gereksiz duyarlarda bugün, @basond; sağlık sorunu ya da başka istisnai durumları kastetmediğimi ve yavaş olmak zorunda kalanları değil de bunu yaşam tarzı olarak seçenleri kastettiğimi duyurumda yazmama rağmen tekrardan açıklama yapmak zorunda bıraktın ya beni, teşekkürler. baban için de geçmiş olsun. sevgiler...

benim en sinir oldugum tipler mesela metroda yuruyen merdivenden cikiyorsunuz, cikiyor tam tepesinde - yani herkesin cikip ulastigi yerde- kenara cekilmeden duruyor, ya da asagi iniyorsunuz, metroya yetiseceksiniz, aheste aheste. sen yavas git tamam da kenara cekil bari. doner kapidan cikiyorsunuz tam herkesin ciktigi yerde duruyor. yavas yavas boyle ya kenara cekiliyor ya cekilmiyor. ya ayak altindan cekilsene kardesim, dunyada senden baska kimse yok mu sanki.

he gereksiz duyar kasıyorum he,
yolda yavaş yürüyenleri de zaten alnından okuyup anlıyorsunuz. Merdivenden çıkanları sırtında yazdığı için anlıyorsunuz.
siz gıcık olmaya devam edin

ben arkadaşlarımı uykusunda boğmayı falan planlıyorum bu mesele yüzünden.
ne zaman kalkıp bir yere gidilecek, bir şey yapılacak olsa herifler 10 saat evden çıkamıyor. sanki her biri bana birer cambridge kontesi. saçlı sakallı adamlar bunlar ya.
tüm varlığımla nefret ediyorum.

İnsanlara bu kadar takılmak, insana hiçbir şey kazandırmıyor. Bunu farkedince kuş gibi hafifliyorsun.

Offf acilin once ben gomucem:D Hepsini yok edelim. Uzun namlulu silahlara mudahale edelim:)
Hastaligi olan, yorgun argin olana bir sey demem de gencecik zipkin gibi kizlar erkekler boyle agir agir takiliyor deli oluyorum.
Arkadas ust gecitte, kaldirimda, orada burada neden asiri yavas yurursun neden? Dusunuyorum dusunuyorum bulamiyorum. Yok yani bir sebep bulamiyorum. Arkandan kovalayan varmis gibi gitmesen de olur da neden kagni gibi hareket edersin arkadas, bu kadar cok mu zamani herkesin. Bunlar 500-600 sene yasamanin formulunu buldu da o yuzden mi bu kadar rahat yoksa?

Bazen yavas yuruyenlerin arkaasina denk geliyorum, sagdan soldan gececek yer de yok, resmen duracagiz o kadar yavas oluyorlar. Yani gitmekle gitmemek arasi bir sey, kanser olursun:) Ulan dur bari hic gitme bosver.

Kimseyi etkilemedigi durumda istedigi hizda takilabilir herkes ama topluma acik alanlarda genelde etkleniyorum. Daracik ust gecit ya da daracik kaldirim, onumde kagni gibi 2 kisi muhabbet ede ede gidiyor ve beni yavaslatiyorlar, lanet olasi ust gecitte neden vakit oldurmek zorunda kalayim? Kamlumbaga gibi giceksen allahin belasi kaldirimi ortalama! Kenardan yuru ki vaktini kaldirimda oldurmek istemeyen adam gecip gitsin.

Hangisi hastaliktan, yasliliktan ya da cok calismaktan hangisi keyfine tek tek tespit etmem mumkun degil zaten ama yavasligi sevmiyorum. Yavas insanlara denk gelmeyi sevmiyorum. En azindan baskalarini yavaslatacak davranislardan kacinsinlar pls.
Yavas hareket edenlerden daha sinir oldugum bir sey varsa o da daha yavas hareket edenlerdir:)

Ben de tezcanliyim, karsima cikmadiklari surece yavaslarla bir sorunum yok aslinda. Ama karsima cikmasinlar, hayati yavaslatmasinlar. Yoksa pirasayi da sevmem ama bana bulasmadigi surece sadece sevmemekle kaliyorum, pirasaya bir sey yapmiyorum.

Kendim çok hızlı ve telaşlı yapıdayım. Yavaş yürüyen, yavaş hareket eden insanlara anlam veremiyorum. Yok yani, bir şey nasıl o kadar yavaş yapılır, gerçekten anlam veremiyorum. Ama itiraf etmeliyim ki kendi yapımla da yoruluyorum. Belki de doğrusunu onlar yapıyordur.

buradaki hatunlar tanımdaki gibi bi erkek görünce 'çok cool ya' diye erimeye başlıyolar.
özellikle de hayata karşı bu derecede heyecan duyanlar.

yavaş konuşmak, sakin hareket etmekle yürüyen merdivenin sol tarafında durmanın ya da senin için önemli bir işi uzatmanın bi mantığı yok arkadaşlar. yukarıda bi arkadaş var sosyoloji masterı yapmış onunla kafa kafaya verin doğru başlığı açın bence.

boş işlerle uğraşıyorsunuz.

sağlık durumu ya da yaşlılık sebebiyle değilse ben de uyuz olurum. Hatta yüksek sesle uyarırım.

Ayrıca alınganlık yapmaya gerek yok, kastedilenin yaşlılar ya da hastalar olmadığını hepimiz biliyoruz. arkadaşıyla merdiven ortasında "röahhghshshsg" diye muhabbet ederek beni engelleyen adamın bir maruzatı olduğunu anlamam için alnında yazmasına gerek yok.

yavaş insanlardan şikayet edenlere, bunu bir kaç adım öteye taşıyanlara hazırladığım lafları da döşüyordum ki...

benim de onlardan olduğumu fark ettim. ama hızlı iş ortamında sürekli ayak altında dolaşan müdüre karşı. adamcagız artık beni görünce yol veriyor resmen.

"çok hızlı gittik. ruhlarımız geride kaldı" demiş ya hani dört nala giden bir kızılderili grubunu durduran reis. "biraz bekleyelim de ruhlarımız bize yetişsin"

bence bu kadar hız, koşturmaca normal değil. insani değil.

Bu bizim şehir kültürümüz. Bazı şehirlerde de gayet yavaş yavaş yaşanıyor ve insanlar hızlı, seri davrananlara 'Huzurumuzu, sakinliğimizi bozdu' diye kızıyorlar.

Geçen sene yurtdışındayken kaldırımda biri çok yavaş yürüyordu. Arkadaşımla arkasında kaldık ve bana fenalık geldi, Üfff sesi çıkarmadım ama kızı hızlı bir hareketle solladım. Millet bana baktı 'Allah'ın öküzü ne yapıyor' diye, çünkü herkes aynı hızda hareket ediyor ve yolun ortasında tıkıyorlar her yeri. Arkadaş da 'İstanbul'dan geldiğin belli oldu, daha buralı olamamışsın' dedi kibarca. Oysa ben de ortalama bir İstanbullu hızında hareket ediyorum. Ne yavaş ne de koştururcasına hızlı ama ortalamaya göre hızlı. Sonra oradaki hıza alıştım, bu sefer İstanbul ilk bir hafta başımı döndürdü.

Yine böyle bir 'yavaş şehir'deki başka bir durumu da anlatıvereyim. Marketlerde kasalarda bizimkiler seri hareket eder ve hatta sen 'Ama ben daha paketlemeyi bitirmedim, kasiyer itekleyip duruyor benim ürünleri. Sonraki müşteri beni bekliyor' diye stres yaparsın ya; hah, öyle bir markette önümde en az 10 kişi var, ki bunun varlığı bile başlı başına 'En az yarım saat buradayız' püflemesi demek. Baktım, herkes çok sakin. Market kuyruğu değil de, evdeki koltuktaki kadar rahatlar. Bu memlekette de kasiyerler müşterilerle 'Nasılsınız? İyi misiniz? İstediğiniz her şeyi buldunuz mu? Aaa, bunu ben de kullanıyorum? Şunu denediniz mi, tadı nasıl; ona göre ben de alayım?' muhabbetini kasada 10 kişi dolu arabalarla da bekliyorsa yapıyorlar. Sıradaki hiç kimse de 'Hadi, kardeşim. Evimize gideceğiz daha' diye bir derdi yok. Hatta, derdi 'Evime nasıl olsa gideceğim, karşımdaki ile iki laf edeyim de gün güzel geçsin bari' diye bir bakış var. Düşün ki kuyruk uzamış ve reyonlara varmış, kasiyer 'Bunu yüzüne nasıl sürüyorsun, yatmadan önce mi, sonra mı' diye muhabbet ediyor. İnsanlar da 'Hadi, kardeşim' demek yerine 'Hmm, acaba yüze nasıl sürülüyor. Ne kibar insan' diyerek mutlu oluyorlar. Bazen muhabbetin parçası oluyorlar, 'Onu değil de, şunu kullansanız sanki daha iyi' diye. Aynı şehirde metronun yürüyen merdiveninde yürünmüyordu. 'Soldan yürünecek' diye bir durum yoktu, yürüyene 'Yazık, kimin çocuğuysa' diye bakıyorlardı.

Hızlı yaşamımı ilk sorguladığım andır. Gözümün önünden kaldırımda 'E yürüyecekseniz yürüyün' dediğim, kasiyerden 'Hadi toplan da, sonraki gelsin' bakışı aldığım günlere yandım. Hızlı ya da yavaş olmak sorun değil bence ama hızlı yaşamak zorunda olmak, buna alışmış olmak sorunun göstergesi bence. Hızlı yaşamak zorunda olmak, anı sindiremeden yaşamak zorunda kalmak demek kaçırdığımız bir şeylerin olduğu hayata yetişemediğimiz, hayatın bizden önde gittiği ve hızlı yaşadığımız için çevremizdeki güzellikleri kaçırdığımız bir hayat demek bence. Hızlı olmak ve hızlı olmak zorunda kalmak arasında ciddi bir stres, anksiyete, negatiflik farkı var. Hızla yaşamıyoruz, hızla tüketiyoruz sadece; çiğnemeden yutuyoruz.

Örneğin, Norveç'in yavaş tv'si var. Bütün gün bir trenin yolculuğunu, bir balığın avlanmasını gösteriyor ve çok da seviliyor. Araştırmacılar bu sevilmenin nedeninin 'İzleyicileri yavaşlatarak, hayatla aynı hızda olmalarını sağlıyor' diyerek açıklıyor.

Ben de İstanbul ortalamasında hızı olan bir insanım ve İstanbul gibi metropollerde, hatta Türkiye'nin çoğu yerinde yavaş yavaş hayatımızı yaşamamız mümkün değil. Yaşadığımız yer Serengeti Düzlüğü gibi yer; yavaş kalan kişi güçsüz antilop gibi aslanlara yem olur. Üstelik, insanı canlı tutan bir yanı da var ama yaşadığımız yerine Serengeti Düzlüğü olmasında bir sorun, bir sıkıntı var.

Birde yürürken hadi geçeyim diyip sağ yada solundan geçmek isterken, o tarafa doğru yönelir tekrar önü kapatanlar var ya :I

Ben mesela araç kullanırkende böyleyim, makam ön yada ardçı aracıyla giderdik hep, çakarlarımız olduğu için trafik açılır, hızlıca giderdik her yere.

bence bulaşık deterjanı.

bulaşık deterjanı

Camsil?

Sorunuza tam cevap degil ancak marketlerde gozluk temizlemek icin ozel mendiller satiliyor (islak mendil gibi) onlardan da alabilirsiniz.

kezzap kesin çözüm.

sakin boyle seyler kullanma suya tutup sonra kendi beziyle sil. bulasik deterjani uzun vadede mahvediyor

gozluk cami icin ozel spreyler var onlarla temizle. ben kullaniyorum gayet guzel oluyor camlar mis gibi net

camsil veya beyazlatıcılı diş macunu daha makul geldi.

Içinde yumuşatıcı kimyasal olmayan bulaşık deterjanı öneriliyor.

Gözlük temizleyici mendiller de olur ama silmeden önce camın tozdan arındırılmış olması lazım. Öbür türlü mendille silerken tozları cama sürtüp çizme riski var

optik gözlük camlarında kaplama vardır. detarjan gibi maddeler bu kaplamaya zarar verebilir.

D vitaminin asiri dusuk doktor d vitamini verecektir. Gunese cikmaktan kacinmaya basladigimiz icin turkiye'de d vitamini eksikligi gittikce artiyor zaten gecen gun uzun uzun sunu yazmistim bilgilendirme amacli kopyalayayim; gunesin dik geldigi zamanlarda( yazin 10-14 arasi) gunese cikmamiz ve saglikli yaglari tuketmemiz lazim, saglikli yaglari tuketmedikce de kendisi kolesterol yapidan sentezlenen bir steroid hormon oldugu icin yine seviyesi dusuyor.

eksisozluk.com

Optimal koruyucu etkilerinin gorulmesi icin en az 40 seviyesine cikmasi lazim.

Yağ tüketimin az olabilir.

çok az değil aslında ya, hiç yağdan kısan bir insan olmadım. zeytinyağı tereyağı görünce dayanamayagillerdenim.

son aldığım defacto, ondan 3 yıl önce de lcwaikiki

Hemen hemen 6-7 yıldır kot almıyorum, kanvas pantolon giyiyorum.
Son aldığım ise Levi's, taş gibi gerçekten.

Son zamanlarda (5 yıl) aldıklarım hep Mavi. Levi's, Zara, LCW ve Merter firmalarından da kot pantolonlarım var.

Ben de son zamanlarda aldıklarımı Mavi'den aldım.

Bende bu konuda bi takinti var, Levi's tan alip yillarca giyiyorum. Giyilmeyecek hale geldiginde yine Levi's'tan alip yillarca giyiyorum.

Ltb

2 zara 1 pull&bear

mavi, iyidir. ara ara güzel kampanyalar da yapıyor.

LTB, Mavi, Jack & Jones

waikiki'den alıyorum ben valla. virginity shield resmen aq, 9 yaşında gibi giyiniyorum hala. but who needs bitchez when you can buy kot pantul for less than 50 liras ;) ;)

almıyorum.

koton'dan alıyordum ama çok dandik çıkmaya başladılar. mavi'ye döndüm. ara sıra levis'de alıyorum.

collins. normal bel duz paca sadece orda bulabiliyorum.

bedenime uygun ancak orada bulabildiğim için lcw ve love my body.
hele lcw'de 10-20-30 tl'ye bulduğumda beşer beşer alıyorum, 6 aya bacaklarımdaki sürtünmeden dolayı bacak arası bembeyaz oluyor zaten asdfgfds

levi's aldım yaklaşık 2 senedir onu giyiyorum. göt cebini vidaya takıp yırtmasaydım iyiydi.

uniqlo

wrangler, lee ya da levis. Bu üç markadan şaşmam.

wrangler mavi levis

favorim : wrangler

Mavi.

Kendime Mango vesair. Eşime Levi's. Erkek poposunu pek güzel gösteriyorlar, başkasını aldırmıyorum.

Son üç yıldır almıyorum.

Ondan önce Levi's almıştım 2010'da biraz dağıldı ama hala arada giyiyorum. En son aldığım da Jack&Jones'tu kesimini pek beğenmedim duruyor öyle dolapta.

Levis'ten 15 senelik kotum var hala giyerim. Onun disinda mavi

gerçekten kalıbı güzel kesimi güzel ve dayanıklı kot almak istiyorsan lee, levis ve wrangler den şaşmayacaksın.
mavi ya da kotondan kot alanları anlayamıyorum nasıl o kadar para verip o kalitesiz kotları alırlar.
kot , ayakkabı veya tişört ihtiyacım olduğunda boyner e gidiyorum. orda tüm markalar oluyor. hepsini deniyorum üzerime rahat olan modellerin model ve beden numarasını alıyorum resmini çekiyorum ve internetten boyner veya morhipo dan alıyorum. mağazalarda 200 lira olan kotları 60 liraya 70 liraya alıyorum. lee de aldığım oluyor levis te. wrangler 80 den aşağı düşmüyor. 30- 40 liraya levis in wranglerin
gömlek ve tişörtlerini alıyorum.
not: alışveriş tavsiyesidir.

Ltb

Jack jones tarzini seviyorum. Ama levis bir kotum var, taş.

mavi çok bozdu. Önceden hep maviden alırdım.
Şimdi indirimdeyse levis, değilse colinsten alıyorum.

Çok kalıcı değil açıkcası ancak Evidence diğerlerine göre daha kalıcı. Osmanthus'u kullanmıştım ancak günün diğer yarısında uçup gidior, en güzel kokusu kiraz çiçeği olan yine bir parfüm var ama o da kalıcı değil :D

Cilt lekelerin için Cyrene'nin Dark Spot Corrector diye bir serumu var onu bir araştır istersen. Ben leke açısından deneyimlemedim ancak içerik olarak leke karşıtı bir ürün, niasinamid de bulunuyor. Ben niasinamid olduğu için gece nemlendiricisi olarak kullanıyorum.

Parfüm kokuları bahseldiği üzere pek kalıcı değil, zaten hafif kokular oluyor genelde. Bir saate gider o koku anlayacağın.

Rossmann'dan vegan urunler bakiyor musunuz? Cihangir'de Vegan Dukkan var. Istanbul'da degilseniz siparis getiriyorlar.

Essence, wet&wild, dirty works, the balm, isana, rival de loop
Kozmetikte kullanıp memnun olduklarım bunlar.

Temizlik ürünü: astonish, domol, frosch, turmepa

Edit: elde bulaşık yıkama deterjanı (frosch) ve el yıkama sabunu (turmepa) dışında diğer temizlik ürünlerini da hayatımdan çıkarım. Çamaşır ve bulaşık mak. deterjanlarını evde yapıyoruz.

Rossmann +1

Kozmetik - Watson, Rossmann`da cok vegan ürün var. Ucuzlar da.

Temizlik Ürünleri- Rossmann. Frosch disinda firmalarinki satiyorlar mi, bilmiyorum Türkiyede. Ama en kötü, Frosch vardir.

docs.google.com

Rossmann + 11111

Şampuanımı, vücut kremimi, temizlik ürünlerini neredeyse çoğu şeyimi oradan alıyorum.

Marketlerde Frosch da var ama Domol markasına göre daha pahalı. Yalnız Frosh'un içeriği Rossmann'daki Domol'a göre daha temiz. Yumuşatıcıyı mutlaka Frosch alıyorum.

Gratislerdeki Himalaya markasının ürünleri, yüz temizleme, şampuan, diş macunu vb

Gecen bir makale okudum; saglikli beslendigini sanan ancak hatali beslenenlerin hepsi spor yapsa da yapmasa da 1 sene icinde verdigi kilolarin hepsini geri almislar. Beslenme duzeninizde bir sorun var buyuk ihtimalle.

durum şu ki yaklaşık son 5 yıldır dönemsel olarak 15 kilo verdim toplamda. yani birkaç ayda bu kilolar gitmedi. hareketli bir yaşamım vardı zaten ben ona bağladım. derdim beslenme düzenim pek değişmediği halde kilo alıyor oluşum.

Beslenmen kötü muhtemelen, gerekli kalorileri uygun yerden almıyorsun. Misal tavuğu yağsız yiyorum tabii ki demişsin; niye? Yani tavuktan gelen yağın ne gibi bir zararı olduğunu düşünüyorsun? Halbuki canlıların en değerli yeri yağlarıdır, tüm hormonal sistemin tüm hücrelerin tüm bağışıklık sistemin, o yağlara muhtaç. O yağlar olmayınca, yani beslenmen kötüyse, vücut yağ yakmak yerine dışarıdan gelen kalorileri depolama eğilimi içine girer. Vücudun yağını yakması için tüm besin maddelerinin, yani proteinlerin yağların ve karbonhidratların doğru kaynaklardan doğru miktarda geldiğine emin olması rahatlaması bir risk durumunun sözkonusu olmadığına ikna olması lazım. Yağ yakmaya ancak o zaman başlar. Yani sen spora abandığında, vücut bunu olumlu bir şeymiş gibi algılamıyor beslenmen kötü olduğunda.

yağ yemezsen yağ yakamazsın. sağlıklı yağlardan alman lazım

Çok yediğini düşündüğünde o kadar çok yemiyor, az yediğini sandığında da gömüyorsun muhtemelen.

O zaman mantiken ben o donem hergun kebaplari götürürken almam gereken yağları ordan aliyomusum ;) cunku evde yedigim zaman ki issiz oldugum donemde genelde evde olduğum icin yaptığım yemeklerde yag yok. Yag almam gerekiyo demek.

çok çok pahalı.
alabilsem de, verdiğim para içime oturarak alıyorum.

ya evet her şey çok pahalı. karı koca çalışmamaıza rağmen mutfak masrafı bize de çok geliyor. en son kilosu 48 den bonfile aldım. ben arada kıymaya kuzu-koyun etine falan ağırlık veriyorum. haftada bir de işte yarım kilo dana eti anca tüketiyoruz. sadece et değil balıkta pahalı. çiftlik olmasın biraz iyisi olsun dersen çok pahalıya geliyor. gerçi bizim yaşadığımız yerdende kaynaklanıyor o biraz. haftada bir geliyor balıkçılar. Kuruyemişlerde çok pahalı. cevizi bimden alıyorum ama menşei abd. bakliyatlarda öyle hep dışardan.

Kurban kesin daha mantikli atin derin dondurucuya iyi bi kasap bonfileyi pirzolayi ayirsin daha iyi olur. Biz oyle yapiyoruz uzun surede gidiyor daha ucuza denk geliyor genel olarak. Zaten kurban zamani degil ucuz olur kurbanlar:)

Normal et olarak malesef cok pahali alamiyoruz normal sartlarda turkiye'de.

3 bin gelire zor olur tabi almak. Ev kira mı, kendi eviniz mi ? Bebeğin masrafları, faturalar, temel ihtiyaçlar, benzin, falan derken bu fiyatlarla baş etmek imkansıza yakın. Et fiyatlarının neden bu kadar yüksek olduğu şurda güzel bir şekild açıklanmış ;

www.google.com.tr

ara sıra bonfile alıyorum 1-1,5 kg arası. yanında pilavla çok iyi gidiyo meret. verdiğimiz para çok ama, bi biraya 7 tl, bi sigaraya 11 tl verirken neden bi kilo ete 60 lira vermiyim diyerek kendimi avutuyorum.

fakir.avi

Yiyoruz ama gelire oranla ülkede ciddi et yiyememe durumu olduğu kesin.

adam diyor ki, 2002'de şu kadar kilo et alıyordun asgari ücrete, şimdi şu kadar artı x kadar alıyorsun. bunlar nesilden nesile böyle oç.

harcamalarınızı gözden geçirin bence. 50 lira bir et için fazla ama 50 liranın kendisi 3-4 bin lira maaşlı birine fazla bir rakam değil. bütçeyi düzgün kullanırsanız alabilirsiniz.

sigara, bira, alkol, gereksiz ekmek tüketimi, abur cubur v.s gibi konuları gözden geçirin. maaşı aldığınız zaman et için harcayacağınız kısmını ilk olarak ayırın.

protein için yumurta ve tavuk sık tuketiyordum zaten ama onların fiyatıda uctu .
15tl ye tavuk yiyecegime 35 tl ye kırmızı et alıyorum artık ara ara. 60-70tl dediğiniz etin kaliteli kısmı heralde onlardan zaten yiyemedik.

dışarda yediğimiz zamanda aynı tavuk şiş alsan 13tl , kofte 14 tl köfte yeyim bari oluyorsun , sonra köfteyi dışarda yiyecegime yarım kilo et alırım deyip bir döngüde buluyorum kendimi :)

Eve et almak disarida yemek yemeden, abur cubu ya da gereksiz harcama yapmaktan cok daha mantikli ancak alim gucunu ulke capinda zorlamasi cok normal. Cogu asgari ucretle gecinen kisinin yedigi et kurban eti oluyor maalesef. Ancak butce ayarlamasi konusuna ben de katiliyorum. Her gun et yemek zorunda degilsiniz ancak madem bu kadar para veriliyor guvenilir marka ya da kasaplarin eti alinmali. Aksi takdirde cabuk yaglanmasi icin gdolu yemle vs beslenen hayvanin etinde ne b12 ne d vitamini hicbir sey olmuyor. 30-40 liralik kiyma alinip yemeklere katabilirsiniz. Ayda 1 kez filan ciger alabilirsiniz birkac dilim de olsa, cigerin besin degeri cok yuksek. Disarida yenilen koftelerin vs hicbiri guvenilir degil. 15 tlye satilan kofte defalarca ayni yagda kizartilan kansorejen yiyecekler. 40 tl ye de kaliteli kofte yiyecekseniz gidip kasaptan 1 kilo et alip yemeklere katmak daha mantikli. Lezzet olarak degil ancak besin degeri olarak tercih edilebilir. Bir de kasaptan kemik alip kaynatip kemik suyunu dolapta saklayarak yemeklere katmak da cok faydali. Aylik 100-200 tl az da ayrilabilir.

carrefour da kıyma 30 tl kuşbaşı 32 tl.

ben tek başıma yaşadığım için kendime yetecek kadar alabiliyorum. Fakat dört kişilik bir ailenin akşam yemeğini çıkartacak kadar kırmızı et alabilmesi gerçek anlamda iyi para kazanması gerekiyor.

etsiz yaşayamadığım için alıyorum
ama yurtdışında 3 kuruşa aldığım dev t-boneları düşündükçe çıldırıyorum

Bence eskiden de çöp gibiydi. Puma ayakkabım çok kısa sürede deforme olmuştu.

bence adidas. eşimin ayakları çok seçiyor ayakkabıyı. denemediğimiz marka kalmadı. adidas alınca kurtuldu ayağını vuran ayakkabılardan

yıllardır neredeyse sadece adidas kullanıyorum. puma kalitesiz, deforme oluyor. hummel aldım, gerçekten tabanları karton gibi, rahat değil. lacoste almıştım, 1 ayda kenarları açıldı, geri verdim para iadesi yaptılar. ilk baktığım her zaman adidas olur. 2 sene giyiyorum en az.(neredeyse her gün)

gerçi şimdi gittim yine lacoste aldım. inş açılmaz tekrardan.

adidas mı alalım yani?
nereden alalım?

Asics

Skechers

ice - disa basma problemi var mi bilip ona gore model secmekte fayda var.

tr-tr-help.nike.com

nike, reebook ta bi kaç ayda deforme oluyor.

iki puma var. bikaç ay ara ile aldım. ikinci aldığım bi kaç yerinden yırtıldı. ilki sağlam. ben anlamadım yani, bi de sık ayakkabı değiştiririm öyle dağa taşa da sürtmedim ama. şans sanırım.

Outdoor alın the north face ya da salomon. diğerleri "çöp"

outdoor ile step aerobik yapılır mi? ben de ayakkabı bakıyorum da ona göre bir şey bakayım.

ayrıca cevabıma devam edemeden yollandı mobilden;

ben de adidas ayakkabımdan çok memnundum. genelde salonda ama zaman zaman da dışarıda giydim. 7 sene sonunda parçalanmadı ama ergonomisini yitirdiği için yenisini aldim.
kinetix aldim. sokakta dolaşmak için uygun ama spor yapmaya uygun değil. pişman oldum.

3 tane puma spor ayakkabım var, en eskisi 9 yaşında ve dipdiri... diğer ikisinin en yenisi 3 yaşında, onlarda da bir sıkıntı yok...

Skechers

asics bu işi en profesyonel yapan firmadır diğerleri profsyonel ekipmanalrı hariç bakkal işi yapar.

New balance giydiğim en rahat ayakkabıydı.

Puma hiç kullanmadım. Adidas, nike, salomon, skechers kullandım gymde. İçlerinden en rahatı skechers.

Modele göre de çok değişiyor tabii. Ama skechers açık ara önde benim için.

asics kesinlikle çok kaliteli. nike puma reebok çok çabuk deforme oluyor. adidas nispeten daha iyi. hummels new balance hakkında fikrim yok.

Bence dinlen evde, usutursun

hava gayet iyi ya... uludağ'a da çıkmıyorsunuz sonuçta. çıkın bir tur atın.

yat, dinlen. gitme.

Ben üstümde ince deri montla baygınlık geçirdim 5 dakika yürüyüp, içimde de ince gömlek vardi yine. Hava gayet güzel bence, biraz temiz hava iyi gelebilir.

Gidilir tabi

Biraz önce orada idim, hava gayet güzel. Gidilir.

Ortak atalarının olup olmadığı sorgulanıyor whether ile. Which olsa ortak atalarının kesin olduğu anlamı çıkardı.

Burada aslında bir noun clause var,

the idea that
the belief that
the news that
the fact that
the prediction that
the discovery that
the fear that
the knowledge that
the proposal that
the suggestion that
the rumour that
the promise that
the suspicion that

bu gibi soyut kavramları açıklayan noun clauselarda which olmaz, aynı şekilde reduction olarak that atılamaz.

(That den sonra tam cümle geliyor özne+yüklem+nesne oradan da noun clause olduğunu çıkarabilirsiniz)

anladım :) çok teşekkür ederim.

Which kullanılır. Google'a the idea which yazın sonuçları görün. Orada anlam ayrımı var.

anlam ayrımı?

Yani maymunlarla insanların ortak ataları var mı yok mu tartışılan o. Which getirirseniz cümle insan ve maymunların ortak atasının olduğunu anlatır.

Yani var mı yok mu whether ile. Ortak atanın olduğu which ile verilir.

Benim yazdıklarım açıklayıcı noun clauselar, burada da adj. değil noun clause olduğu için ve tam cümle olduğu için which olması mümkün değil.

ancak ajd. clause olarak tanımlama yapılırsa google'da elbette sonuç çıkar.

Anlamla alakası yok; @hayal hava yollari bu konu ''appositive noun clause'' olarak geçiyor; restrictive ya da non-restrictive olarak daha fazla örneklerine ulaşmanız mümkün.

Şunu kopyalıyorum daha fazla yararlanmanız için:

Appositive clauses look a great deal like relative clauses. Analyze the following examples: what kind of word is the clause attached to? what is the original sentence that the clause was created from?

#1: appositive clause: I like the idea that students can become independent learners.

1. The clause is attached to a noun--the idea.
2. The underlying sentence is: Students can become independent learners.


#2: relative clause: Students who become independent learners can continue to learn after they leave our classes.

1. The clause is attached to a noun--students
2. The underlying sentence is: Students become independent learners.

Based on that analysis, how are these two subordinate clause types different?

A relative clause includes in its internal structure the same noun that it attaches to. The relative pronoun means the same thing as the noun that the clause is attached to; the relative pronoun has a grammatical role that combines being a connector with a role in the syntax of its clause.

An appositive clause does not include the noun that it attaches to; the appositive clause is like a linking verb--or an equal sign: the idea = students can become independent learners. The connector that just connects the clause to the noun without playing any internal role in the clause.


Appositive clauses can be related to particulate verbs and their noun clause direct objects:

I believe that students can become independent learners.

The belief that students can become independent learners is common among teachers.

I know that students can become independent learners.

Our knowledge that students can become independent learners drives our work.

I feel that students can become independent learners.

My feeling that students can become independent learners is shared by many other teachers.

Grammarians and linguists refer to this process of changing a verb to a noun as nominalization. Notice how the nominalized version has the same grammatical feature as the verb version--the noun clause of the verb version becomes the appositive clause of the noun version.

When analyzing authentic samples, just be careful not to jump to the conclusion that every noun + that combination is a relative clause. Nouns like idea, belief, thought, knowledge, and a few others are often followed by appositive clauses.

Test your knowledge by deciding which of these sentences has an appositive clause and which has a relative clause.

The idea that I shared with my students comes from many years of teaching experience.

The idea that we must work together as a team guides our department's work.

www.usingenglish.com

Çok teşekkürler :)

Fönsan

Rowenta respectissim studio dry serisi çok pahalı değil, 120-140 tl bandında ve oldukça iyi performansı var, iyonik teknolojili. Bende ondan var tavsiye ederim.

bu arada bazıları korumalı oluyor eşik değerlerde kendini kapatıyor soğuyana kadar çalıştırmıyor. birkaç saat sonra, soğuyunca tekrar bir dene çalışıyor olabilir. birkaç kere başıma geldi.

tchibo

elektronik esyalarinda hic sorun yasamadim ayrica musteri iliskileri on numero.

Fönsan +1

GNC çok uzun süredir stok yenilemiyor, ithalat sorunu vardı en son.

solgar

solgar

merhaba,

ben de aynı serinin şeftali-aloe veralısını kullanıyorum. çok memnunum. hindistan cevizlisini de alıdm. bu bitince onu deneyeceğim.

Doğal olunca öyle çok kokmuyor ve köpürmüyor. Doğal içerikli diye satılanların içinde paraben ve sls yok deniyor ama zararlı kimyasallar yine var buna otacı, yves rocher, kiehls, dalan da dahil. Ben genelde rossmandan alıyorum almadan önce cosdna.com sitesinden içeriğine bakıyorum. Zararlı mı içindeki kimyasallar nelerdir çoğu ürünü bulabilirsiniz.

Bulabilecegin en dogal markaninki avalon organics mangolu sampuani ve sac kremi var. Silikon, paraben, sls vs icermiyor ancak kopurmedigi icin yine organik sac kremi ile birlikte kullanmak gerekiyor yoksa sac biraz sertlesiyor. Ben bir donem kullanmistim kokusu cok guzeldi ancak cok asiri kalici degil cunku bu parfum ilavesi demek olacagi icin organiklikten cikacagi anlamina da geliyor. Bir de biraz pahali maalesef ama icerik olarak cok temizdir.

evet pratisyenlerin eline kalırsın. normal devlet hastanesine git

evet üniversite hastanelerinde öğrenciler iş yapabiliyorlar. genelde muayeneleri onlar yapıyorlar bir sorun olursa hocalarına danışıyorlar. açıkçası ben kars kafkas üniversitesi hastanesine gitmiştim doktor adayı bana kalp kapakçık zayıflaması teşhisi koymuştu. başka hastaneye gittim sağlamsın dediler

Aslında fakülte hastaneleri çok daha güvenilir, öğrenci yapsa da sürekli asistanı (yani uzman hekim ya da hoca) denetler ve denetleme mekanizması vardır. Ancak devlet hastanelerinde bu derece sıkı denetleme mekanizması yoktur, artık şansınıza ne çıkarsa.

peki bu yüzden daha ucuz olması gerekmez mi?

neferkitty+1
Bir de devlet hastanesindeki bezgin amcalar yüzüne bakıp teşhis koyarken üniversite hastanelerinde öğrenciler daha çok uygulama görsün, pratik yapsın etsin diye daha çok tahlil, daha detaylı muayene yapıyorlar ya da bana hep öyle denk geldi. (Bir devlet hastanesi ve bir özel hastane acilinden "bir şeyi yok, iltihap kapmış" diye göz damlası verilerek gönderilen ve bu arada gözleri görmeyecek kadar şişen anneanneme fakülte hastanesinde gece vakti göz doktorunu çağırarak bakıp zona teşhisiyle yatırdılar, 10 günde ancak toparlandı kadın. Ondan sonra daha çok güvendim üniversitelere.)

Üniversite hastaneleri her 3. Derece sağlık kurumudur. Normal bir sağlık sisteminde önce aile hekimine gidilir, o sizi muayene eder eğer basit bir şeyse ilaci verir yoksa devlet hastanesinde uzman doktora yönlendirir. Devlet hastanesi 2. Derece saglik kurumu oluyor. Orada tetkikler yapılır hala bulunamazsa universite hastanesine yonlendirilir. Universite hastaneleri en detayli tetkiklerin yapılabildiği, en uzman doktorlarin olduğu hastanelerdir. Öğrenciler de sizi muayene eder evet ama karari onlar vermez, her zaman en azindan uzman doktor kararı verir, o da veremezse zaten profa kadar yolu var.

doktor değilim, arkadaşlar doktor ise eğer haklılardır ancak babam doktor onun aktardıklarıyla konuşuyorum. acil bir durum yoksa devlet hastanesine gitmeyin, parasını verin özele gidin(ki bunlar şehir şehir hastane hastane inanılmaz farkediyor). acil bir durum varsa tamamen şans. hatta devlet hastanesinde acile kaldırıldınız(umarım olmaz) uzman gelene kadar ölme ihtimaliniz %80. özel hastanelerin acili noktasında fikrim yok.

babamı kalp krizi yüzünden bir özel hastaneye kaldırmışlardı mesela(haftasonu), doktorlar(yaş 24) onun yönlendirmesi olmasa babam şu an yoktu.

biraz abartır her şeyi emin konuşamıyorum.

Değil

ı-ıh

aliniyor kardesim. ben aldim.

Katarin forte antibyotik degil mi? Ben hep aliyorum

Bazı antibiyotikler alınabiliyor. Doksisiklin alamazsınız örneğin ama basit genel kullanımlı olanlarını alabilirsiniz.

Basiniz sagolsun.kullanilan bir sey kaynakli veya kardiyomiyopati sebilen bir kalp hastaligi neticesinde olma ihtimali yuksek

Başın sağ olsun.

Gençlerde de görülebiliyor. Ailevi bir yatkınlık olabilir.

intihar da olabilir.

Normalde hiçbir belirti vermeyen nadir doğumsal kardiyolojik defektler de oluyor ve bu şekilde gençken ani ölüm sebebi olabiliyor.

Başınız sağolsun. Yeni doğmuş bebek bile ölebiliyor. Yaşın hiçbir önemi yok. Her ölüm çok acı.

Ev sahibiniz aboneliği kapattırmış ve kaçak kullanıyor olabilirsiniz. Abonelik aktif olmadığı için sayacı okumadan gidiyor olabilirler. Yakalanırsanız ceza yersiniz en yakın zamanda üzerinize alın.

nrmnm+1 okunuyorsa apartmanda posta kutusuna veya dairenize birakmalari lazim, sayaciniz kapinizin onunde degil mi?

kapalı değil dedi ev sahibi... sistemden arattım abone durumundan her şey uygun görünüyor. aktif olarak..

Sizinle ayni sorun degil sanirim ama arkadasima da gitmiyordu. Megerse adam haftaici geliyormus. Apartmanda kimse olmayinca iceri giremeyip sayaci okuyamiyormus. 3kere bulamadiklarinda gelmiyorlarmis bu taseron firma.

Milialari deematologa aldirmanizi tavsiye ederim. Ben bir cilt sorunu olunca Otajinemed hastanesindeki Dermatolog Fahrunisa Uyan hanima gidiyorum cok ilgili ve gereksiz islemleri onerip para odakli calismayan bir doktor.

Sgk ile gidiyorsaniz 90 tl fark aliniyor hic sigortaniz yoksa 300 tl galiba ama islem icin fark alinir mi bir fikrim yok. Ben sirtimdaki bir siyah nokta icin gitmistim onu koterle yakti ve para almadi mesela ama milia icim fark alir mi telefonda bir danisin isterseniz.

@neferkitty bugüne randevu aldım bile çook teşekkürler ^^

fikrimi söylüyorum köpek alma

alma.

Kopek bakiminin kucuk bir bebek ya da surekli yatan hasta bir bireye bakmaktan farki yok, bu nedenle bu 2 ornekteki gibi surekli ilgilenemeyecekseniz kesinlikle sahiplenmeyin.

zor alma.

Yağmur, çamur, kar, kış, kıyamet, güneş, sıcak demeden her gün mutlaka aynı saatte, bebekken günde iki kez, büyüyünce günde bir kez gezdirmenin tuvalet alışkanlığı için şart olması,
Bebekliği boyunca, tuvalet alışkanlığı kazandırılana kadar evin her tarafının çiş ve kakaya bulanması,
Gezdirmelerde hoşgörüsüz insanlarla ve sokak hayvanlarıyla çıkacak arbedelere göğüs gerilmesi,
Sağlam bir eğitim kazandırılamadığı taktirde ve kazandırma sürecinde evde kırılıp dökülmedik eşya kalmaması,
Apartman hayatına uyum sağlayamadığı taktirde komşularla yaşanacak hır gür,
Toplu ulaşımdan istifadenin hayal olması,
Eğitim beceriksizliği sonucu aşırı şımarık veya aşırı ezik bir köpeğe sahiplik etmenin vereceği sıkıntı,
Sahipliğin hiçbir cazibesinin kalmadığı yaşlılık sürecinde vefa gerekliliği,
Aileye yeni katılacak bireylerin ondan hoşlanmaması durumunda bir B planının bulunamaması,
.
.
Bu liste uzar gider.

ben de almak istiyorum ama benzer nedenler almıyorum. çalışan ve apartman dairesinde oturan adam için zor işler.

@neferkitty +1

Gerçekten anca küçük bir bebek ya da yatan bir hasta köpek kadar ilgi gerektirebilir.

Biz günde en az 4 kez tuvalet için çıkarıyoruz köpeğimizi. Çıktığında da 1-2 kere çişini yapıp bırakmıyor zaten. 2-3 saat parklarda gezdikçe yapıyor sürekli. Ona rağmen geceden sabaha kadar 7-8 saat falan çişini tuttuğu için o bile çok mu diye düşünüyorum. Her ayın 1-2 haftası günde 2 kez bile tuvalete çıkamayacak olması gerçekten üzücü bir şey. Hayvana eziyet olur.

Sadece tuvalet de değil. Dışarda yürüyüp koşup enerjisini atması lazım. Bütün gün evde oturup sadece birkaç dakika tuvalet için dışarı çıkarsa illa ki bunalacaktır hayvan.

Bir de nasıl bir köpek istiyorsunuz bilmiyorum ama büyük cins bir köpeği anne ve babanızın zaptetmesi de zor olabilir. Bizimki 30 kilonun üstünde ve annem bu sene artık ellerini çok yorduğunu falan söylemeye başladı. İşiniz hep böyle devam edecekse yaşları ilerleyen anne ve babanızın da siz yokken sürekli köpeğe bakabileceğinden emin olmanız lazım.

Bir köpekle seneler paylaşmak dünyanın en güzel şeyi bence ama bütün hayatınızı ona göre ayarlayıp sürekli ilgi göstermeniz gerekiyor. Bazen istediğiniz gibi tatile çıkamayacak, hayvana değer verilmeyen bir ülkede onu gezdirirken saçma sapan insanların laflarına maruz kalacak, dışarı çıktığınız günlerde çoğu zaman köpeğiniz için erken dönmek zorunda kalacak, planlarınızı hep ona göre yapacaksınız. Anca bunların hepsine hazırsanız sahiplenin derim ben.

A- Hayvan Sevgisi

Doğa sevgisi

Hayvan sevgisi.

hiç bir şey konamaz. nitelik olarak benzer/muadil bir sey bulunamaz.

Doğa

hiçbir şey. hepsinin yeri ayrı. gtümüzden sevgi uydurmayalım eheh

F diyorum.

Insan sevgisini de alt parcalara boldugumuzde, anne sevgisi, baba sevgisi, kardes sevgisi, sevgilisi sevgisi, arkadas sevgisi gibi, bu sevgilerde yerine koyma olmadigi gibi, genelinin yerine de bir sey koyulamayacagini dusunuyorum. Anne sevgisinin boslugunu arkadas sevgisiyle dolduramayacaginiz gibi, insan sevgisini de bunlarin herhangi biriyle dolduramazsiniz bence.

sartre'a göre hiçbiri, mevzu bilinçte bitiyor çünkü.

hiçbir şey.

İnsanları niye sevmemiz gerekiyor ki?
Neyse G diyorum ALLAH VE PEYGAMBER SEVGİSİ.

E- Diğer (Bazı insanlar için çalışma/kariyer sevgisi mesela)

Hepsi konabilir, hepsi de patolojik olur. İnsan diğer insanlarla tamamlanır. İnkar edince doğanız değişmez.

G-Hepsi.

koymak isteyen herhangi birini koyabilir.

birazdan alacağım.

beklemiyorum, aklı varsa almaz, tam kazıklanma günü. Ergenlik heyecanı bittikten sonra sevgililer günü gibi anlamsız şeylere para harcamak komik geliyor.

almadım ama gönderdim.Erkeğim

kadınım.
sevgilim yok ama flörtleştiğim birkaç kişi var, çiçek gönderen olsaydı 10-0 öne geçerdi ancak ölü taklidi yapıyorlar :(

Çiçek gelmedi gelmeyecekte/kadın

sevgilim, iki gün önce iş değiştirdiği için iş yerine çiçek gönderdim, bugün göndermedim yeter :)

Hayir beklemedim cunku basta bu tarz seylerin kesinlikle gerek olmadigini kendisine soyledim. Ben de ona hediye olarak haysev'e bagis yaptim, bir kopegin tedavi masrafina katkida bulundum. Cicege giden paraya yazik cidden.

böyle günlerde çiçekler dandik gönderildiği için bonny food gönderdim.

hediye aldım, beklerim.

Almadım beklemiyorum böyle para tuzağı günleri ergence buluyoruz. Ara ara hediye alırım ama özel bir gün beklemem.

Erkek arkadaşım 5 yildır her sene çiçek alıyor ki normalde kutlama filan yapmıyoruz sadece o gün pasta alırım ben, onu yeriz. Hediye de olmaz. Çiçeği hoşluk olsun diye aliyor sanırım.

Bu sene henüz ses yok. Ben şu anda eve dönüyorum, giderken yine pastamı alırım :p O çiçek almazsa da üzülmem.

beklemiyodum ama aldim :)

Evliyim, almadım, beklemiyorum da ama sosyal medyada/iş yerinde millete "ooo enişte paraya kıymış, maşallah napmış da bu çelengi haketmiş" gibisinden dedikoducu teyze modunda bakıyorum.

Çiçek değil çikolata aldım olur mu? Beklemiyordum sevgililer gününü özel bir gun olarak görmüyorum onun için kargo gelince çok şaşırdım ama itiraf etmek gerekirse mutlu da oldum ^^

Almadım beklemedim de, canlı çiçeğe karşı olduğumu biliyor

aldım

beklemiyordum ama gönderdi

bir defa cidden düşünmüştüm ama yemedi, hayata bağlayan şeylerse çok az sanki ya da ben hala depresyondayım

meraktan ya çok basit. yakın ve uzak gelecekte neler olup bitecek acaba çok merak ediyorum.

hani, yaşamak yerine boşlukta süzülüp olan biteni sessizce seyreden bir ruh olma şansım olsaydı ciddi düşünürdüm.

Cesaret edememek

yaşayarak ediyorum

Yaşamayı seviyorum. Ayrıca umuttur insanı hayata bağlayan. Umutlarım var.

ara sıra depresyonda gibi olsam da iyi olduğum zamanlar yaşamayı seviyorum ve henüz yapmak isteyip de yapmadığım çok şey var. ayrıca intihar sizi sevenlere karşı yapılabilecek en büyük ihanettir diye düşünürüm. sevdiklerimin üzülmesini istemem.

yapmaktan zevk aldığım şeyler var.

sabahları kakamı yapmaktan aldığım zevk.

Zaman zaman ağır bunalımlara giriyorum. Fakat intiharı düşündüğüm stresli durumlarda kendime şunu sorarım: Neyle karşılaşacağını biliyor musun? Burada işin bitti mi? Geride tamamlanmamış en ufak birşey kalmışsa, işte o lanet şey beni hayatta tutmak için yeterli bir sebep. Bunalımlarla dolu şu hayatta en büyük saçmalığın kendi hayatlarımız olduğunu kabullendim ben, yaşayıp öleceğiz, o kırmızı çizgi dümdüz olacak ve bu olana dek ben buradayım.

Daha neler yaşayacağımı merak ediyorum.
Okunmamış kitaplarım, izlenmemiş filmlerim var.
İzlemek istediğim oyunlar, gitmek istediğim konserler, sahnede görmek istediğim müzikaller var.

En az 10 ülke görmeden bu fikri kendime yasakladım.

Her koşulda çok yaşlandığımda düşündüğüm bir eylem. Evlilik çoluk çocuk olmayacağı için yalnız kalacağım. Bu yüzden elden ayaktan kesilmeye yakın intihar eder o durumu yaşamam diye tahmin ediyorum. Bakalım ne olacak, göreceğiz.

Bir umuttur yaşamak

AAH BEE. CİGERİMİ DAĞLADIN FRECIL LEYDİ. cevabı beğenir misin bilmem ama kendimce anlatayım. arkada da şu çalsın: www.youtube.com ~göz dol duygulan~

ben hep depresif biriydim. 18 ve 20 yaşında üst üste iki ağır depresyon geçirdim. 18'deki gerçekten korkunçtu, ciddi anlamda sıkıntılıydı. 20'deki daha hafifti. sosyal anlamda falan biraz daha iyiydim, toparlanmıştım. onda "ölme isteği"nden ziyade yaşama ilgisizlik vardı. "niye hala ölmedin o zaman aq çocuğu?" dersen, hayatımı eskisi kadar dramatik ve değerli bulmuyorum. intihar etmem için aşırı trajik ve ağır bir şey yaşamam lazım - ne bileyim savaş çıkıp da bütün ailemi gözümün önünde kurşuna dizmeleri örneğin. gerçi o zaman bile intihar etmem muhtemelen; ha kafa komple çizilir ama ölmem yine de. çok duygusalım, çok dramatiğim tamam ama nasıl desem içten içe o "sen kimsin olm" bilinci oturdu. intihar etmeye değecek bir şey bulamıyorum.

hayatı çok seviyorum diyemem ama hayatın parçası olmayı seviyorum. güzel bir şey. hep verdiğim bir örnek vardır mesela: rusya, kırım'ı ilhak ettiğinde ben kahvaltı ediyodum. domates yiyodum, ev arkadaşım "HİÇ İNGİLİŞ BREKFIST YEMEDİM LA, DUR BAKİM ŞUNA" deyip tabağı çekiştiriyordu. kadıköy'de bi yerden sipariş vermiştim öyle görünce. ne bileyim tayyip'i gördüm. trump'ı gördüm. 100 sene sonra tarih kitaplarında anlatılacak olayları domates yiyerek televizyondan izledim. bunu seviyorum. yaşamak için bir sebebe ihtiyaç duymuyorum açıkçası. ölmemi gerektirecek bir şey yoksa yaşama tutunmak çok zor değil. soğuğu seviyorum. karı seviyorum. buz hokeyini seviyorum. karpuz yemeyi falan da seviyorum, işim sadece soğukla değil hehe. gerçekten üst üste ve çok trajik şeyler yaşamadığım sürece intihar etmem ya, ne edicem. kendimi ortadan kaldırmaya değer bulmuyorum yani açıkçası. yaşamaktan yorulursam da oblomov gibi bir odaya çekilir, ölmeyecek kadar çalışır, sığır gibi yaşarım. kime ne. niye öleyim amk, başkası ölsün. sonunda ölmeyecek olsam neyse. yine ölcem ki. benim gibi insanlar için bir yerden sonra karamsarlık, bunalım vs. zaten dünyanın varsayılanı oluyor. depresyona girdim diye intihar etmiyosun o zaman. gerçi belki de depresyona girmiyoruzdur, kim veriyo ki bunun kararını? böyle acayiplikler işte. insanın aklı ermiyo. o yüzden ne ölcem.

Erkek arkadasim uzulur.kuşum yalniz kalir.

Zaten öleceğim.

Aklımın köşesinden geçmedi. O kadar romantik değilim. Ayrıca queen dinliyorum karamsarlığa bağışıklığım var.

Hayattan zevk aldığım şeyleri keşfettim, onlara eğiliyorum.
Maddi ve manevi durumlardan bağımsız olarak modumu yükseltecek şeyleri buldum, onlara abanıyorum (spor gibi)
Sevdiklerim var, çok üzülürler gibi geliyor
Geleceği merak ediyorum

Bi de irreversible seyler insani korkutur.bi daha geri alamiycaksin.bi daha husnu ariknin hosgeldin sarkisini dinleyemiyceksin.bi daha biseyi yapamiycak olmak seni o seyi yapmaktan ali koyar.ve belirsizlik var ölumun sonunda.belirsizlik korkutur.

2 aylik halinden beri bakip buyuttugum kedimi asla terk edemem, aramizda fazlasiyla guclu bir bag var. O'nu gücüm ve nefesim yettikçe koruyacagim. En zor zamanlarimda bile hep o'nu dusundum.

cesaretim yok

Korkarım
Ailem, sevdiklerim ne yapar diye düşünürüm
Yaşamayı seviyorum, hayatta zevk alıyorum, mutluyum
Yapmak istediğim şeyler var
Yaşlı halimi merak ediyorum

Diğer taraftan, en korktuğum şeylerden biri, yaşlanınca başkalarına muhtaç hale gelip acı içinde ölmeyi beklemek. Eğer öyle bir duruma düşersem ötanazi yaptırmak isterim, ya da intihar edebilirim.

massive attack'ın yeni albüm çıkarması

annem üzülür

Hayatta kalma içgüdülerim izin vermiyor

belki bişey olur be. bir şeyler değişir falan, olabilir yani. ölüp de olmaz etmeye gerek yok.

Annem üzülür , gerisi umrumda değil.

Zaten öleceksin acelem ne. Bu hayattta yaşayıp görmem gereken onca iyi ya da kötü şey varken. Hiç acelem yok. Azrail'e zaten tanışıcam

Annem üzülür+1

Düşünebildiğimi fark ettiğim günden beri yaşamı sevmiyorum. Ve inançlı bir insan olduğumdan dolayı; diğer tarafta mutlu olacağımın garantisi yok. Ara sıra mutlu anlarım da olmuyor değil, o yüzden bu tarafta iyi kötü kontrol kendi elimde, gittiği yere kadar gitsin.

dün kafaya takıp ağladığım şeyleri bugün gördüğüm buna üzülen kafamı s.k.m diyorum. buna mı takmışım kafayı diyorum. ortaokulda sular seller gibi aşık olup mavi gözlerine yandığım kızı üniversitede tanımamıştım. kız kendi geldi. kız acaip çirkin bir şeymiş. ben bunun neresine aşık oldum demiştim.
allah her şerde bir hayır vermiş derler. doğruluğuna şahit oldum. o anda beni üzen şeyin aylar sonra gerçekten gereksiz olduğunu gördüm.
hıncal uluç'un seneler önce yazdığı şu yazıdaki hikaye
www.sabah.com.tr

Acele etme bro. Bir hayatımız var. O da kısacık ve bitecek bu ucu, bucağı belirsiz alemde. Ölüm elbet gelecek. Ve hayat ne kadar kötü olursa olsun ölüm en sıkıcısı.

Daha tadacağım çok şey var. Maddesel olarak bakmamak lâzım, mesela torun sahibi olmak gibi. Dünyayı gezmek var, yeni insanlar var, arkadaşlar var. Hepsi güzel.

encrypted-tbn2.gstatic.com

Eskiden istiyordum. Artık istemiyorum. Neden intihar edeyim? Ya sonraki yaşamım şu ankinden daha zor olursa? Nereye kadar intiharlarla gidebilirim ki?

yaşamak <3 ben
sevdiklerim üzülür
annem kafayı yer, babam kesin kalp krizi geçirir.
anne olmak istiyorum

şu an ölemem..

direkt acısız olarak ölememekten korkuyorum

@xu :) budur !

hepatit b aşılarının tam dozu 6 ayda tamamlanıyor, 1 doz aşının koruyuculuğu %5-10 'u geçmez. Diğer dozları gittiğiniz yerde tamamlayacaksınız diyelim ama diğer sorunlar var:

1 günde tüm aşıları olmak da doğru değil, canlı aşı vücuda aldığınızda diğer aşıları da yaptırırsanız hastalık kapabilirsiniz. Dolasıyla sağlık açısından 1 günde yaptırmanız mümkün değil.

Hepatit B aşısı 6 ay boyunca 3 doz uygulanıyor, bir kerelik değil zaten. o yüzden 1 günde bitmez aşı işi.

nasil ayirsam o zaman arkadaslar?
baska bir gun aksam 6dan sonra nerede yaptirabilirim kalanlari?

Istanbul icin:

Eczaneden asi alirsan tsm'de yapilir. Sari humma, tigo, tifus sadece hudut ve sahillerde yapiliyor. Hep b ve a icin aile hekimine yonlendiriliyor. Menenjit ve polio icin asilar tsm'de var AMA asilat diyanetten geliyor (saglik bakanlii degil) ve tsm sadece uygulayicisi. O yuzden hac ve umre disina pek yapilmiyor

Hudut ve sahiller dedigim de genel mudurluk. Yeri karakoyde. Seyahatsagligi.gov.tr'ye bakabilirsin

ambarlı limanda hekim var her gün sarı hummayı orda yaptırırsın. digerlerini bilmiyorum

(bkz: psocoptera)

@baba jo iyice tedirgin olmaya başladım şimdi, bir şey değil yeni kitapların arasına koymuştum, bunlar diğer kitapların arasında yayılmasın? Zararlı olmasalar ve yatağa yorgana bulaşmasalar problem değil aslında ama zararlı haşaretler

kitaplar küflü degilse bir zararlari olmaz.

not:
kütüphaneciyim, bütün gün 1850ler civari basilmis kitaplarla calisiyorum.
www.instagram.com

@shi aila hocam küften kastınız nedir, yani görüntü olarak yeşerme paslanma gibi bir durum yok ama kokusu eski kokuyor, eski kaşar peyniri kokusuna benzer bir hoş kokusu var ama küf müdür bilmiyorum.

su tarz lekelenmeler varsa koklamasaniz daha iyi:
yoro1.beepworld.de

su tarz lekelenmeler cok da zararli degil:
upload.wikimedia.org

bir de eski kitap kokar, normaldir.

İkincisi kadar bile yok, hatta hiç leke yok sayfa içlerinde, yalnızca dış kapakta aşınmadan dolayı renk kararması mevcut ve sayfa içleri de eskilikten sararmış sanırım, saman kağıdı olduğu için daha da belirginlemiş o kadar. Sonuçta basılalı 55 60 yıl geçmiş.

Teşekkür ederim ilginiz için, içim nispeten ferahladı, zira psikolojik olsa gerek kitaba dokunduğumda kolumda, saçımda karıncalanma hissediyordum. :)

@shi aila ben de kitaplarımı sararmaktan korumak istiyorum, arada bir havalandırıyorum güneşten koruyorum ancak streçleyen varmış. Tavsiye eder misiniz doğru bir şey mi?

@neferkitty
kitap streclemeyi ne gördüm, ne duydum. gereksiz geldi bana.
kitaplarin ömrünü uzatmak icin nemden, günesten ve asiri isi dalgalanmasindan korumak yeterli.
maddi manevi degeri yüksek kitaplarsa asitsiz kagitla kaplanabilir.

Ekip oldugu ortaya cikti mi ki? Aboo kacirmisim ben!

Net aciklanmadi galiba ama cumhurbaskaninin yaveri de 15 temmuz darbe girisiminde yakalandigi icin bilgi aktariminin buyuk kismi ondan demislerdi.

fiyat bayağı ucuz ancak cihazları önemli. Dandik cihaz ise en fazla %10-20 filan etki görürsünüz ki 750 tl çöpe gitmiş olur. Bu kadar ucuz fiyata muhtemelen iyi cihazları yoktur diye tahmin ediyorum.

alexandrite ve diot var dedi. ben ikisini biliyorum başka cihaz var mı acaba?

işte o cihazların markası önemli. Bildiğim kadarıyla (yanlış biliyorsam düzeltsinler) alexandrite için en iyisi Cynosure.

tamam onu da bi soruşturayım.

gender studies

issiz feminazi yetistirir sonra kdnlara is verilmiyor yhaa .s.s.s

Bir arkadaşım matbaa öğretmenliği bölümündeydi. Her sene 40 kadar kişi mezun ettiklerini ve ancak 2'sinin iş bulabildiğini söylüyordu. Dünyanın en boş beleş bölümü değildir ama işsizlik oranı yüksekmiş. Öyle diyordu.

ne yazık ki sanat tarihi

astronomi, astroloji de olabilir tam adını bilmiyorum. Akbank gişede çalışan arkadaşım var buradan mezun.

Felsefe, tarih, sanat tarihi, jeoloji müh, maden müh, ziraat müh

astronomidir o astroloji olsa duramazdı.

bence de astronomi bu arada. yani boş beleş bir bölüm değil aslen ama işte ülke faktörü. hollanda'da astronomi bölümü mezunu olmak ile türkiye'de astronomi bölümü mezunu olmak farklı tabii.

bunun dışında, arkeoloji, antropoloji, sanat tarihi, latin dili ve edebiyatı da neredeyse mezunlarına işsizliğin kapılarını aralayan diğer bölümler.

bir sürü var, ama en birinci anadoludaki üniversitelerde güzel sanatlar fakültesi. eski bir kız arkadaşım kocaeli ünide fotoğrafçılık okuyordu, en son eskortluk yolunda gidiyordu son durum ne bilmiyorum.

fen-edebiyat fakültesindeki bütün bölümler.

boş beleş demeyelim ama iş bulamıyorlar diyelim. yoksa fiziğe boş beleş demek doğru olmaz.

Felsefe. Tek caren akademisyen olup kendin gibi bos beles adam yetistirmek:)

hepsinin boş beleş olduğunu düşünmesem de fen-edebiyat fakültesi bölümlerinin tümü işsizlik garantilidir.

sanat tarihi

zengin kodamanların kızları okusun diye kurulmuş bir bölüm ama Türkiye'de ÖSYM sınavlarından yeterli puan alamayan kekolar giriyor. Yurtdışında sanat tarihi okuyan insanlar kültürlü, saygın, düzgün insanlar, burada tam tersi.

Biyoloji konusunda sana katılmıyorum.
Yüksel lisansını tamamlayan bi arkadaşım şuan bi kolejde öğretmen gayet de mutlu.

Fen edebiyat fakültesinin tüm bölümleri diyemeyiz. Matematik bölümünde okuyan arkadaşlar eğitim fakültesinde matematik öğretmenliği okuyan arkadaşlara göre daha donanımlı oluyorlar ve kısa sürede iş bulabiliyorlar. Ben daha 1. sınıfken işe başlamıştım. Boş beleş demek zaten imkansız. Kimsenin mesleğini kötülemek istemem ama işletme, iktisat gibi sözel bölümler kaliteli bir işsizlik sunuyor. İngilizce, Almanca haricindeki çoğu dil bölümü (Türk dili ve edebiyatı dahil) işsizlik riski taşıyor. Ben sayısalcı olduğum için sözel bölümleri zor olarak görmüyorum. Buna hukuk da dahil. Tıbbın belli bir kısmı da dahil.

@megalomaniac biyoloji'ye katılmayıp yüksek lisansını tamamlayıp kolejde öğretmen olma örneği ağır ironi içermiyorsa çok komikmiş :)

Biri de dememiş ki çevre mühendisliği diye.

Fen Edebiyat +1 özellikle sözel bölümleri. İki yıllık meslek yüksekokullarını okuyun ve iş sahibi olun burada 4 sene ve çok daha fazlasını tüketmektense.

goodz +1

Hadi işletme neyse de iktisata sözel bölüm diyen arkadaşları gördükçe ufkum açıldı, bir ara her iki lisansın müfredatını atayım da onlar da ayni aydınlanmayı yaşasınlar. Bu bölüm mezunları İş hayatında sayısalcıyım diye geçinenlerden daha çok hesap kitap işi ile uğraşıyor, daha doğrusu hayatlarına işliyorlar.

Bunun haricinde işletme ve iktisat olduğunu düşünmüyorum, üstüne ne kadar koydukça o kadar yol alınan bölümler, kaldı ki işletmenin çok geniş bir iş skalası var. Asıl fikrimi beyan edeceksem olursam kamu yönetimi ve öğretmenlik olduğunu düşünüyorum. Atama işleri malum, iş bulmaları tamamen tesadüf olarak ilerliyor desem yeridir.

Hepsi +1

Duyuruyu da silmeyin olur mu

İletişim fakültelerinin tüm bölümleri.

@sytemofadownmanyagi, kardeşim ben makine mühendisliği okuyorum. İktisat bölümündeki derslerin yarısı hukuk dersidir. Senin atacağın üç beş sayısal dersle benim ufkum açılmaz. O derslerdeki matematiği biz okulda ön bilgi olarak görüyoruz. İş hayatında bir mühendisten çok matematik kullandığını iddia etmek? Çok iyiymiş. Çok basit bir makine parçası üretimi için bile sayfalar dolusu mukavemet hesabı yapıyoruz. İşin termodinamik, ısı geçişi kısmına girmiyorum bile. Lütfen mantıklı argümanlarla bölümünüzü savunun.

@disaendium sayılarla olan bağınızın kelimelerden daha sıkı olduğu yazdıklarımı anlamadığınızdan çokça aşikar. Size iş hayatınızda başarılar dilerim :)

bizde eğitim fakültesi diye bir şey var..y.dışında ise genelde, fen fakültesi okuyup öğretmenlik yapmak için ayrıca eğitim almak var. süreç içinde öğretmen oluyorsunuz. kadrolu olana kadar seneler geçiyor vb.
o yüzden aslında biyoloji okuyup formasyon almak veya eğitimde yüksek yapmak, öğretmen olmak için saçma bir durum değil. illa bilim y.lisansı olmak zorunda değil. fen fak. okuyanların kariyeri. argesi bilimi olmayan bir ülkede fen fak. okumak çok iyi olmuyortabi. fen. fak. mezunuym bu arada:) genetikçiyim, işsizlik sorunum olmadı orası başka.
Ama bu bölümleri boş beleş olarak görmüyorum. zira aslında müfredatları dopdolu ülke iş veremiyorsa, bu bambaşka bir durum. gıda mühendisliği de mesela işsizlik garantili oldu artık ama babalar gibi bölüm. istatistik, ekonometri resmen hardcore bölümler ama iş yok...bir de tabi işsizlik garantili bölümlerde giderek profil düşüyor, profil düştükçe mezunlara duyulan saygı azalıyor ve alan dışı iş bulma şansı da düşüyor. kısır döngü.

benim kafamın almadığı bölümler daha çok sosyal, edebiyat, iletişim, tasarım, işletmenin envai türevleri, medya, görsel ne biliyim ne gibi bölümler. 4 sene bu okullarda ne okutuyorlar, sıkılmıyorlar mı diye düşünüyorum hep.

@sytemofadownmanyagi, yok yok, gayet iyi anladım ben. Size de başarılar. :)

ayrıca öğretmenler atanamıyor diyen arkdaşlara vallahi yuh diyorum artık ya.
fizik, almanca gibi, en atanmayan bölümün öğretmenleri bile bir şekilde atanıyor, bizimkilerin hepsi atandı. dinci, sınıfçı, inglizceci, okul önceci iseniz zaten sınava girseniz atanıyorsunuz.

başka kimse öğretmenler kadar ağlamıyor, hepsi bu.
sülalem öğretmen. dersini 3 güne toplayamazsa müdürle kavga eden insanlar bunlar. hayatları ağlamakla geçiyor.

ben bu duruma pek katilmiyorum. bunu da asagida iletisim fakultelerindeki tum bolumler yazisini okuyunca rahatsiz hissedip yazayim dedim. soyle ki:

ben bir iletisim fakultesi mezunuyum(radyo televizyon sinema). cok da parlak bir universiteden degil bu arada. universite boyunca cevremde gordugum insanlardan daha birinci sinifta kimlerin o meslegi yapacagi, kimlerin yapmayacagi belliydi. sadece iletisim fakultesi ozelinde degil diger fakultelerde okuyan tanistigim insanlarda da.


turkiyede universitelerin yetkinlik kazandirmasi 'ali ata bak' cumlesini okuyan cocugun kazandigi okuma yetkinligi seviyesiyle ayni. yani sunu demek istiyorum. sen universitede 4 sene okudum artik uzmaniyim bu isin diye daha dunyadan haberin olmadan piyasaya atlayip bakin ben uni mezunuyum bana hemen iyi parali rahat bir is vermeniz lazim diye dolanirsan ortalikta uzgunum hayat boyu garantili bir issiz olabilirsin.

ne yapman lazim; kendini gelistirip sabretmen ve biraz sansli olman lazim. sonunda kazandigin yetkinlikle omur boyu issiz kalmamayi garantileyebilirsin. ama tabi ki bir cogumuz icin paranin hizli ve bol geleni onemli olunca sonuc pek degisemiyor.

edit: bir de simdi gordum. niye ama yazmis .4 sene iletisimde , tasarimda ne okutuyorlar sikilmiyorlar mi diye? sikilma kismindan degilde. o 4 sene de hic bir sey okutmamalarindan dem vuracagim. o kadar les durumdayiz ki adama bedavadan 4 yillik universite hakki veriyoruz 4 senede bi bok ogrenmeden okul bitiyor. geldi gitti kaldi etti yedi icti kulliyen zarar.

yaptigim isle alakali bir okul var kanada'da ve 1 senelik egitim veriyor. ucreti $120K civari. ama soyle ince bir fark var . bu okulu 1 yilda basariyla bitirirsen senin dunyanin herhangi bir yerinde sirketine almayacak adam kalmiyor pek karsinda.

niye ama + systemofadownmanyagi + 1

Sanirim herkes daha cok kendi bolumunu yaziyor daha cok, yoksa ac kilavuzu bak, ari yetistiriciligi, ascilik falan var, neredeyse bohcacilik konacak, bunlar bir yana, benim de kanaatim tum iibf bolumleri olmak uzere basta uluslararasi iliskiler denilen adi buyuk kendi kucuk bolumdur.. Uzak durun, aman diyim uzak durun...

su ürünleri.

Boş beleş lisans bölümü yok, boş beleş insan+eğitim sistemi var bence.

Küçükken sahip olmak istediğimiz ideal mesleklerden biri bilimadamlığı idi. Ancak bilim insanı yetiştirmesi gereken biyoloji, fizik, kimya, edebiyat vb bölümler boş beleş kategorisinde.

Diğer taraftan, etrafımızdaki tek tük insanlara bakarak genelleme yapamayız.

Eğer kafada bir ideal yoksa, garantili işsizlik değil de, nispeten garantili iş sağlayan bölümlere odaklanmak lazım. Yoksa bir insan işsiz bir bilgisayar mühendisi de olabilir, yüksek maaşlı bir kimyager de.

Bos beles bolum yoktur, bos beles insan ve bos beles sistem vardir +1

Muhendislerin cogu issiz su anda, issizlik dogru bir kriter degil yani. Su urunleri ya da sanat tarihi gibi bolumler yurtdisinda son derece gecerli ve saygin meslek dallari. Bizim yemekci ablanin kizi sanat tarihi mezunu, kiz burs kazanip yurtdisina yerlesmis orada akademisyen ve su an turkiye'de cogu iktisatci ya da muhendisin yasayamadigi bir hayati yasiyor. Aldigi oduller neticesinde ingiliz vatandasligi bile vermisler 2 senede.

Turkiye'de antropoloji okuyan kesin issiz ama yurtdisinda cok gecerli bir bilim dali. Yani bizim ulkede saglikcilar haric herkesin issiz kalma potansiyeli var o yuzden issiz kalma ile bos beleslik arasinda bir baglanti kurmak bizim ulkemiz adina cok dogru bir tespit degil. Biyoloji de muazzam bolumlerden birisi bu arada.

bütün fen edebiyat fakültesi

çoğu bilim dalı mezunları maalesef işsiz bu ülkede en güzeli merkezi yerde büfe derim.

Hiçbir lisans bölümünün "boş beleş" olduğunu düşünmüyorum, özellikle sanata dair bölümler nedense "boş" olarak görülmüş. Yapılan gözlemler bölümlerin değil, bu lisans bölümlerinde okuyan öğrencilerin çoğunluğunun "boş" olduğu yönünde oysa ki. Dolayısıyla birey hakkını verdiği sürece her lisans bölümü önemlidir.

Senede 2 mezun veren arkeoloji, sanat tarihi, biyoloji gibi bölümlerden o 2 kişi işini bulabiliyorsa, sorunu bölümde değil; diğer 38 kişide aramak gerekir. Hepimiz hemfikiriz ki, yetisi olmasına rağmen pek çok lisans öğrencisi aldıkları lisans eğitiminin üzerine koyacak bir çaba göstermiyorlar. Avrupa'da da olsa, Türkiye'de de olsa lisans eğitimi -özellikle sosyal bilimlerde- öğrencinin okuduğu bölüme dair bireysel çabasını gerektirir.

Hayir maalesef gelmez ancak ilerlemesi engellenir. Boylari eskisi gibi uzatmak icin porselen kaplama gerekiyor, vertikal yukseklikte cok fazla kayip varsa cene ekleminin sagligi icin de yapilmasi gerekebilir. Ancak 1 mm yi gecmeyen bir kayip soz konusu ise duzenli plak kullanimi ile en azindan daha fazla kayip olmamasi adina bu sekilde koruyarak hayatiniza devam edebilirsiniz.

Bu arda kaplama yapilsa dahi plak kullanimina devam etmelisiniz, dis gicirdatma ile porselenler de asinabiliyor cunku.

hayır, mine tabakası kendini yenileyip büyüyemez, büyüyebilseydi o zaman dolguya da ihtiyaç olmazdı. plağın amacı daha kötüleşmesin dişler -kırıklara varabilirdi sıkma-, eklem ağrınız olmasın, baş ağrınız olmasın vs.dir.

bende de aynı sorun var. kapmala yapıldı dişlerime ama çok sıktığımdam porselenleri de kırıyorum. doktorum plak yaptır diyor ama bazı yerlerde plak eklem kaymasına neden olur diyor akşım karıştı. siz gece plağını ne kadara yaptırdınız ? benden 500 tl istedi doktor, sert olanından yapacakmış

kuru yemis

bitter çikolata. tatlı krizlerinde dilinin altına bir parça koy.

Bazen meyve, kuru meyve ya da sütlü tatlıyla geçiştirmeye çalışıyorum ama tatlı krizine girdiğimde kısa süreli etkileri oluyor. Çikolata yemeden geçmiyor o atak. Düzenli olarak az miktarda meyve ya da şeker miktarı bol kuru meyve yersem krize girmiyorum, arayı açmadan bir şekilde yemek ve dengeyi bulmak şart.

Daha bugün şekersiz unsuz fincan keki yaptım.

2 kişilik tarif vereyim tam olsun:

- 1 yumurta
- 2 yemek kaşığı keçiboynuzu pekmezi
- 2 yemek kaşığı kakao
- 3-4 yemek kaşığı kadar yulaf kepeği
- çok az süt (kıvamına göre ayarlanıyor)
- 1 çay kaşığı tarçın

ne çok katı ne de çok sıvı olmalı ama rahat akacak kıvamı olmalı. Normal kek hamurundn daha akışkan olacak.

15 dakikada pişiyor. (fincan kek için youtubedan pişirme yöntemine bakabilirsiniz)

Kuru uzum ve meyveyle bastiriyorum ben. Cok uzun sure seker ve beyaz ekmek yemeyince bir noktadan sonra tatli istegim epey azaldi.

Tatlı krizi için, bir kaç suda yumuşattığın hurma, bir muz, çiğ badem, kuru kayısı, kuru üzüm. Rondodan geçir. Kakao ve tarçın ekle, top şeklinde pişirip soğuttuktan sonra filtre kahvenin yanına 1-2 tane ye, ama gece yarısı değil 19.00 a kadar ye :)

Ben ne zaman bu kadar kassam diyet bozuluyor yalan oluyor. Arada tüketmek gerek bence yani b*kunu çıkarmadan istediğini ufak bir porsiyon ile hallet. Tamamen kesmek, yasaklamak daha fazla arzulatıyor insanı.

zaten saglikli besleniyorsam kirk yilda bir cekiyordur oyle seyler eh o zaman da yiyorum zaten hayati zehir etmenin anlami yok. mesela favorim kefirix. şu orman meyveli, çilekli falan olan kefir. baya lezzetli.

unsuz şekersiz yulaflı kurabiye yapıyordum bi ara nette tarifleri var.
muzlu chia puding de olabilir
meyveli yoğurt olabilir

Kuru yemiş.

Meyve

Kuru meyve

Yulaflı her şey

Ise girdiginde maasinin bir kismina el konulur onun disinda bu ulkede hicbir sey olmaz. Icra geldiginde bile 1 tane tv varsa ihtiyac kapsaminda kaldigi icin el konulamiyor, 2. Tv olmasi lazim mesela. Onun disinda bankalardan kredi cekemez.

İcra taahhüdü verilmediği sürece hapis yatmaz.

En son prosedür hapis olur. Ama belki 3-5 yıl sonra :)

Çok çok çok zengin diye takılan insanlar bile aranıyor bankalar tarafından köşe bucak :D üstelik milyarlar değil. Trilyonlar...

kendisi 60 yaşında çalışacak durumu da yok artık.

@cabiday icra taahhüdü ne oluyor ? icra edilecek de birşeyi yok 0 durumda

borcu var diyorsunuz. icra takibi açılacak %90. açılıp kesinleşirse sizden taahhüt almak isteyecekler borcu taksitle ödeyin diye. taksitleri aksatırsanız ceza davası açarlar. ancak işbu davada hüküm yerseniz hapis yatabilirsiniz. en kısa özeti bu.

Sakın gidip taahhüt vermesin icra için. Taahhüt verir ve ödeyemezse hemen dava açarlar taahhüdü ihlalden ceza evine girer.

Ödeyemiyosa canını almıcaklar ya bişey yapamazlar.

@cabiday

Peki hapis sadece ceza mı?

Borç silinmiyor değil mi?

@ikcı genel olarak öyle bi algi var ama hayır borç silinmiyor.

Silinmesi yanlis ve sacma olmus, silinecek bir sey bence de yok.

gayet cevap işte. ben böyle bir soru sorsam zaten böyle bir cevap beklerdim. ama duyuru yönetimi işte.
:/

modlar çalışıyor

Moderatör yanlışlık yaptı herhalde. yoksa silinmesi bence de saçma.

bunu silmemizin nedeni bilerek ya da bilmeyerek bir yanlış ve tehlikeli yönlendirme olması.

www.todayifoundout.com

gizmodo.com

cevabı silen moderatör kettle işine girmiş olabilir. alternatiflere imkan vermemesinden bunu anlıyorum.

@ron dennis, bu kadar ince düşünebiliyorsanız, bi zahmet bu inceliğinizi açıklama olarak paylaşsaydınız.

Yanlış bilgiler silinmeye mi başladı?

Cevabın silinmesi kesinlikle yanlış.

Burası illa doğru bilgilerin olduğu bir yer değil.

Bak aşağıda ki kurallarda ne yazıyor; "bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir."

Demek ki doğru olmasa bile soruya cevap verdiği için durması gerekirdi. Kesinlikle mod haksız.



bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. VigLink ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.

@ron dennis

youtu.be

izleyin lütfen.

izleyemeyenler için özet geçiyorum. çatal ve bıçak koymayın, kaşık koyulmasında sakınca yoktur deniyor.

moderasyon çok hassas. işine gelmediği cevabı siler, tiklenmeyen cevabı siler. dostlar alışverişte görsün hesabı. sonra birbiriyle yarışıyolar bak ben 85 cevap silmişim sen 30 diye. ayın modu oluyolar falan asdfsadf.
buradaki moderasyona acıyorum. yaklaşık 20 senedir internet kullanıyorum buradaki kadar kötü moderasyon görmedim.

"soruya cevap değil" kısmını görünce bi irkildim
%100 bilimsellik kaynaklı cevaplar vermek isteseydim, bilim forumlarında filan dolaşırdım. bence yanlış bir tutum, ayrıca iletişim tarzı da hoş değil.

Gören de napalm bombası tarifi verildi zannedecek duyuruda.

silinen duyurular, sonraki zamanlarda cevap verirken cam fanus etkisi yapıyor bence, bu da tehlikeli. bu platforma bakışımızı etkiliyor, bu yüzden önemli bence bu tavırların konuşulması.

'yanlis ve tehlikeli yonlendirme' kistasi acayip sikintili bir kistas.
hangi konuda yanlis? hangi acidan tehlikeli?
bu halde modlar sabahtan aksama kadar burada verilen her cevabin dogru olup olmadigini yeri geldiginde bakanliklari, yeri geldiginde buzdolabi ureticilerini arayarak dogrulamak zorunda kalacaklardir. bu beyan fazlasiyla talihsiz. bu bir ikrar mi? yani bu beyan ile bundan sonra burada yazilanlarin dogrulugunun arastirilacagini mi algilamaliyiz? ya da bu cevaptan onceki tum sorulara verilen tum cevaplar dogru muydu? o zaman buradan aldigi bilgiler ile yurtdisina cikan biri sinir kapisinda kalinca bana verilen cevap yanlis ve tehlikeli bir yonlendirme olsaydi silinirdi ama silinmedigine gore dogru diye mi dusunmeli? bu anlamda sorumluluk mu alinacak? cok enteresan olmus. kolay gelsin.

soruya cevapsa yanlış cevap silinmez. bu ne lan. yanlış cevap tick almaz zaten.

ayrıca yanlış da değil.

@kassiopeia, çok katılıyorum.
yani bi de şimdiye kadar gördüğünüz cevapları bi düşünün... onların arasından bunun silinmesi. hani biraz kontrolsüz güç sanki, biraz tanrısal ego... başkanlıktan farkı yok (skddslak tamam siyasete girmeyelim)

soruya cevap olduğu zaten ortada.

herhangi bir yanlış yönlendirme çekincesiyle siliniyorsa da bu şekilde not düşülseydi belki yine haksız bulurduk ama en azından anlayış gösterirdik silen yöneticiye.

%99.9 @krem peynir silmiştir, kafasına göre takılıyor "kural mural yok bam bam bam" tadında bir mod kendisi.

daha önce @geceuykusu nickli yazarın "soru" duyurusunu kendisine uymadığı için yani kafasına göre "duyuru" olarak değiştirmişti, duyuru şu;
www.eksiduyuru.com
adam bununla ilgili duyuru açtı;
www.eksiduyuru.com

bu duyuruda isyan edince ben de yazdım destek verdim fakat hem benim hem de geceuykusu'nun cevaplarını sildi. sonra birileri müdahale edip duyuruyu @geceuykusu'nun istediği gibi "soru" olarak sabitledi fakat bu sefer de @krem peynir geceuykusu'nu uçurdu/uçurulmasını sağladı, bizzat şahidim dolayısıyla böyle bir dengesizliği yapsa yapsa o yapar diyorum.

%100 krem peynir silmiştir.

Resmen cevap bu. Mesajda belirtilen silinme gerekçesi tamamen yanlış. Burada söylenen ise efsane imiş. Yanlış cevap bile olsa tik sistemi bunun için var. Kaldı ki yasal açıdan sorun oluşturacak bir cevap da değil verilen, bomba yapmanın sırrı söylenmemiş sonuçta.

Krem peynir +1 günahını alıyorsak da başka sildiği saçma duyurulara saysın artık.

Eğer gerçekten bilerek ya da bilmeyerek bir yanlış ve tehlikeli yönlendirme olması nedeniyle silindiyse neden özellikle sadece bu cevap silindi ? Modların bugüne kadar yazdığı bütün cevaplar hiçbir istisnasız doğru bilgi miydi ? Vakti olan biri araştırsa eminim sırf bu maddde sebebiyle silinmesi gereken binlerce cevapları çıkar...

Cevabınızın ağır sonuçlar doğuracağını düşündülerse komple o soruyu silmeleri daha iyi olurdu. cevabın silinmesi gayet saçma olmuş.

ron dennis cevap verdiğine göre o silmiş galiba.

bu arada sağlık sorusu soruluyor burada sürekli, onlara da aynı muameleyi bekliyoruz moderasyon. hepiniz bir dalda uzmanlaşın, biriniz tıp okuyun, biriniz turizm otelcilik falan sonra gelin sorulara verilen cevapları ona göre değerlendirin. bir iş yapacaksanız tam yapın böyle olmaayor :)

krem peynir geldiğinde neler olacağını kaçırmamak için mesajım burada dursun :p

konu ile ilgili görüşümü de belirteyim; bence de silinmesi ve burada sunulan gerekçe muazzam derecede mantıksız.

tik yöntemi saçma evet ama ben durumu/ soruyu kavrayıp, kendince katkı sağlamak isteyen, yorum yapanlara tik atıyordum mesela. (doğru cevap tiki fikri hakikaten saçma)
ama burada, katıldım ulan! diyesim geldi çoğu cevaba. onun ifadesi yok mesela:)

"bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir."

şeklinde ibare koymuş compü siteye.

cevap yanlıştı ondan diye bir sebep gösterilemez yani.

bence kafanıza göre silin emri gelmiş yukarıdan.

oha adam resmen hayat kurtarmış/kendine alete zarar vermesini önlemiş ama burada idam edilmiş.
yok anam millete yaranılmaz.

ha mesajla bu yazdığın yanlış bilgi ciddi tehlike arz ediyor diye de mesaj atsan olabilirmiş ama.

@basond

Kimsenin hayat kurtardığı yok, yazılan cevap da doğru. Bilmemenin sonucu bu.

yazının bir bölümünü alıp cevabım o bölümden ibaretmiş gibi davranmayın lütfen.

makarna

Pisa kulesi

Yozgat

pinokyo

Portofino

floransa vatikan ve aşıklar çeşmesi

tasarım, moda, otomotiv

"vaffanculo"

ps: köylüyüm

Romantizm
Gürültü
Godfather
Venedik
Roma
Pisa

pizza
sarap
dondurma
floransa
fiat 500

nesta

Vespa

joey tribbiani
pizza
ferrari

Domates <3

domates
fesleğen
zeytin
makarna
pizza
dondurma
roma
fiat
vespa
totti
pirlo

da vinci ve roma

juventus
del piero

Salvatore Schillaci

Erkekleri.

bologna

Benim aklıma elinde cep telefonuyla pronto pronto diye dolaşan kupkuru bir adam ve la şatemi kantaaaaaaare geliyor.

Galileo

Roma imparatorlugu
Medici ailesi
Floransa
Napoli
Peynir
Erkekleri

Sesli sesli konusmalari

Bisiklet, Campagnolo, Fausto Coppi, Passo del Mortirolo, Passo di Giau, Stelvio... Paso bisiklet yani.

campo de fiori :(
florence duomo
dan brown

Kahve. Espresso.

moda
mafya
hamurişi
sanat
rönesans

soğuk su olmaması. ulan nasıl soğuk su olmaz bi memlekette, hala hayret ederim.
bi de che cazzo dici. hem söylemesi hem o hareket süper asfasfasf

nasıl giderim

The sopranos
mafya
makarna
pizza

avrupa görmüş yozgatlılar.

çizme :))
gürültülü konuşan tipik akdeniz insanı

roma

hamur işi yemekler, özellikle makarna
şarap
pizza
Alp dağları

son olarak Satriani'nin The Souls of Distortion parçası. Neredeyse her gün en az beş defa dinliyordum.

roma
portofino
alessandro :/