Fonun ne olduğu, neye yatırım yaptığı önemli. Serbest olmasının bir ekstrası yok.

Son zamanlarda haddinden fazla getirili olan serbest fonları kastediyorsan neden böyle oluyor, fonun içinde neler var ve bu fiyat artışında bir dayanak var mı konularını araştırmadan girmemeni öneririm.

ben yarın

lla alacağım biraz.

Tek istikrarlı olan TLY zaten diğerlerinin bir olayı yok.

Yapmak istediğin şey aslında basit. Ancak sen yukarıdaki yazı ile karmaşık hale getirmişsin.

Şimdi örneğin K2 hücresi kırmızı ise ve J2 hücresi de kırmızı ise A2 sarı olsun diyorsun. Sanırım doğru anladım. Bunun için K2 ve J2'yi kırmızı hale getirecek koşulu eğer içine yazman lazım. İki farklı koşul olduğu için VE bağlacını kullanacaksın. Tabi A2 hücresini sarıya boyayacağın için bu formülü koşullu biçimlendirmeye yazman lazım.

Örnek veri. K2 0'dan büyükse kırmızı, J2 10'dan büyükse kırmızı olsun diyelim.

A2 hücresini seçip koşullu biçimlendirmeye gelip formül ile biçimlendirme bölümüne şunu yazacaksın

=EĞER(VE(K2>0;J2>10);1;0)

buradaki koşulları kendi koşullarına göre değiştirebilirsin.

edit'ten sonraki için de hücre biçimlendirmesine girip ayarlaman lazım.

Eyvallah vallahi çok sağolasın, çok doğru anlamışsın. Benim sanırım iletişim problemim var; her seferinde bunun sancısını çekiyorum. Kafamdakini karşıdakine asla aktaramıyorum. Teşekkürler tekrardan.

Sadece J2 10dan değil de başka bi' hücreden büyükse diye düzenleyeceğim sanırım verdiğin örneği. Eyvallah.

kısa vadeyse koy faize gitsin.

Bence altına bile konulsa kısa vadede 30 günlük vadeliden iyi kazandırma şansı var.
Ben 4 Haziran'da 30.000 TL'lik altın alıp 6 Ağustos'ta 37.000'den bozdum.
ama şans işi işte, bir de düşer tepetaklak olur bir şey diyemem.

nayn, çok ayıp. kısa vadede altın-dolar gibi enstrümanların ne olacağını öngörmek çok zor. zaten şu sıra bunu öngörebilene nobel veriyorlar.

o yüzden param azalmasın diyenler vadeliye koyar. garanti yol.

Altın - Dolar işleri şu ara karışık; mesela bundan 1 hafta önce altın alanlar şu anda büyük ihtimalle zarardadır. tıpkı bundan 1 ay önce dolar alanların da bi' süre zararda kaldıkları gibi.

bu tür spekülatif enstrümanlarda kısa vadeli işlem yapmak zor bence. Ama mesela 2 yıl dokunmam ben bu paraya gerek yok dersen o zaman alternatiflere bakabilirsin.

öngörebilsem zaten buraya yazmaz gider 100.000 tl kredi çekerim.
kısa vade için risk alabilecekse yapsın o yüzden şans işi dedim. benim şansım yaver gitti.

surda guzel bir ozeti vardi: eksisozluk.com

Tabii ki aynı taraftalar. İkisinin de amacı Matrix'i daha stabil hale getirmek. Kahin Neo'nun yazılımına güncelleme yapıyor, Mimar da bu güncellemenin işe yaraması için 'oyunu' oynuyor. Mimar ile kahin karşılaşmasında ona seçenekler sunuyor. Kahin'in asıl amacı da bu zaten. Neo'ya sürekli seçenekler sunuluyor seri boyunca ve bu seçenekler karşısındaki karar verme algoritmasını Matrix ana programına aktarıyorlar. Çünkü bundan önceki tüm Matrix'ler insanların seçim algoritması bilinmediğinden ve neyi seçeceği öngörülemediğinden çöküyor.

e kahin sonunda ölmüyor mu ?

Hayır. Kahin ile Mimar üçüncü filmin sonunda sohbet ediyorlar.

Mimar "bu oynadığın çok riskli bir oyundu" diyor Kahin'e hatta.

edit: bu arada kahin, mimar, neo, morpheus, trinity falan bunların alayı yapay zeka yazılımları. hiçbiri insan değil.

www.youtube.com

Aynı taraftalar.

Mimar matrix'i yıkıp, yeniden kurmak istiyor. Kahin ise, yıkmadan matrix'in ayakta kalmasının yollarını arıyor.


.

kanzuk, webrazzi'deki dalavereci arkadasini korumak icin yazar atip ve tekpi koyanlarin entrilerini hic gecerli sebep olmadan silmisti. millette ayaga kalkip entri silme protestosu yapti. o arada cikti bu salak sey.

basit bir script yazmistim o donem. sifresiz otomatik olarak catir catir silebiliyordu. istek olursa yine yazabilirim (tum entrileri ya da entri id'lere gore silmek gibi.).

script ile entry silmeler nedeniyle sisteme yük biniyormuş, o yüzden bu kuralı getirdiklerini söylüyorlardı.

yeni moderatörleri aktif moderatörler seçiyordu. google mail grupları üzerinden yürüyordu bu işler. ispiyonları modlar değerlendirdiği için sedat'ın çok etkisi yoktu sonraki mod seçimlerinde. bu olsun mu diye konu açmışlığı var ama.

moderatörlerin bırakma sebebi gönüllü olarak verdikleri emeğin bu işe değmediğini düşünmeleriydi. sözlüğün aldığı halden memnun olmama gibi başka sebepleri de vardır elbette. fakat iletişimle ilgili bir sorun olduğunu sanmıyorum. mail grupkarında ilgili, anlamaya çalışan, sorun çözmeye odaklı bir hali vardı diye hatırlıyorum, uzaktan öyle olması beklenmiyor olsa da.

kanzuk hukuki hizmetler karşılığında yüzde 6 hisse ile girdi bu işe. daha sonra da tamamen yönetimi ona bırakıp gitti bildiğiniz gibi. şu an herhangi bir şeye karışmıyor diye biliyorum, öyle değil mi?

son kısma da katılıyorum. ekşi sözlük internetin hayatımızdaki yeri ile paralel olarak hayvan gibi büyüdü, para bastığı için umursanmıyor ama başka ellerde kalitesini koruyan harika bir yer olarak kalabilirdi.

bonus soruya cevap; yillar once (2013 sonlari falan) dedigine benzer bir entry yazilip en begenilenlere girmisti(yanlis hatiramiyorsam); sitenin konseptini olusturan formati asiri esnetmesi; kurumlarin islevsizlestirmesine, onune gelenin yazar olmasi da ulkeye dolan suriyelilere benzetmisti yazan arkadas.. Guzel, uzun bir entry idi.. Ayrica Sedat in bir kac tivitini gordum de kendini savunma ve arguman uretme tarzi da ayni erdogan..

digiturk'un, vodafone'un abonelik iptali icin faksi zorunlu tutmasi gibi dusun.

mevzu bu

eksisozluk.com

eksisozluk.com

Moderasyonun işi bırakıyoruz açıklaması.

duyurukullanıcısı +1

sözlüğün baştan aşağı saçma sapan bir yer haline gelmesi sonucu ben de 2000'e yakın entry'mi silmiştim o vakit. o gün bu gündür de hayalet hesap oldu hesabım, en son login olduğum tarihi bile hatırlamıyorum tam olarak.

biz erken davranıp sildik ama baktılar millet böyle binlerce entry siliyor, hemen bu entry silememe olayını getirdiler kaybı azaltmak için.

ben geçen o scriptle 4000 entry silmeye kalktım 24 saat sürdü abv

* millet entryleri silip kaçmasın diye teknik zorluk falan deyip bu kısıtlamayı getirdiler.
* ssg mahkemede ceza alıp hükmü açıklaması geri bırakılınca korkup iş yapıcam falan deyip amerikaya kaçtı.

eğlencesine açtığım bu başlığa yönetimde yer almasına rağmen samimi açıklamaları sebebiyle bruges'e teşekkür ediyorum. ben crown'dan bi cevap gelir diye düşünüyordum ama o sanırım es geçti.


bonus soruya cevap olarak da; duyuru kullancısı'nın verdiği başlıkta, ssg'nin açıklamasını da buldum (#30069753)

moderasyonun yüzyüze iletişim isteğini orada belirtmiş, oradan aklımda kalmış.

tıpkı sayın cumhurbaşkanımız tayyip erdoğan gibi bu sedet, kendisine karşı yapılan bi' hamle olmadıkça sessiz kalıyor ve sürecin kendiliğinden ilerlemesini sağlıyor.

:) Ya şimdi aklıma geldi, sanırım esg anlatmıştı, sağcılar böyledir koruma içgüdülerinden dolayı direkt karşı karşıya gelmezler solcular ise hemen ayrılır, ayrışır demişti.
bu sedet gizli sağcı olabilir, bilmiyorum harun daha iyi bilir gerçi.

kanzuk hukuksal sürecide %6 hisse karşılığında almıyordu önce diye bi' yerde rastlamıştım ama; önce yarım ekmek dönere fit oluyordu. e tabi nusret yok o zamanlar. Döner de en kötü, cici piknikten filandır.

Filtre ekleme tusu vardi oradan filtre ekleyip yapilabilir. Ya da gonder ben yapip atayim sana. Siralamada sanki alfabetik ya da numeretik yapilabiliyor. Benim de excellim pek iyi degildir de bunu yaparim

support.microsoft.com

Listeyi seçip sırala diyerek istediğin sütunlara öncelik vererek sıralayabilirsin. Şehir, sonra branş, isim fln fln..

FED ve diğer merkez bankaları para basmaya devam ettikleri müddetçe ve borsa şirketlerinin durumu düzelmediği müddetçe, altın daha çok yükselir..

acemilerle bir alakası yok bence.

altın fiyatlandırması için ons fiyatını takip etmen daha doğru. abd'nin mevcut durumu sebebiyle dolar değer kaybediyor globalde. Pandemi, savaş, olağanüstü durumlarda da yatırımlar hep "güvenli liman" adledilen altına kayar. bu ikisi aynı durumda gerçekleştiği için ons fiyatı arttıkça artıyor.

korona bittiğinde her şeyin normale dönmesiyle ve abd başkanlık seçimlerinin de bitmesiyle gevşeme yaşanabilir bence.
mevcut belirsizlik durumunda ani bir çakılma olacağını sanmıyorum.

Iktisat konusmanin da olayi bu iste, yazilanlari okudum herkes hakli :))

Zaten malum bi soz varya, iktisatci dun soylediginin bugun neden gerceklesmedigini yarin aciklayacak olan kisidir diye.

Sanirim durum o. Ons fiyati ve abd dolar hikayesi dogru. Ama ons fiyati da zamaninda cok cakildi(1 ustteki yazmis) o da dogru. Burada anahtar kisim su, ons dusse de dolar sabit kalacak ya da dusecek mi ? Devlet daha bugun sanirim bistteki kilit sistemini degistirdi. Isler son yatirimci icin gittikce karisiyor. Devlet kariniza ortak (vergi) ama zarariniza degil. Bu yuzden insanlar altin artti altin alalimdan cok, dolara ve onsa endeksli;cift kilit sistemi oldugu icin altin aliyor.
Yani pandemi +1 ons icin
O zaman dolar alacagina altin al.

Hatta ben gumus aliyorum. Son gunlerde inanilmaz kazandirdi. Altin arttikca (altinin artmasina inaniyorsan) gumus de artacakrir diye dusunenlerdenim aralarinda gorunmez bi sabit var gibi. Ve Altinin birim fiyati yuksek gumusun dusuk.

Ama yukarida da dedigim gibi, bu ekonomide herkes haklidir. Ben de mesela tuk bunlarin ustune bi dengeleme gelecegini dusunuyorum. Zaten sanirim bankalar mevduat arttirmis kimseye soylemeden. Daha yeni uyandim bakamadim henuz ama borsada toparlanma istiyor devlet. Ve merkez bankasi oyuna dahil oldukca hiicc sansiniz yok.

Tum bunlar sadece kisisel fikirler malum, daha kendi parami savunamiyorum bi de gidip kimseye yatirim tavsiyesi verecek durumum yok. Ama kisisel beklentim altin uzunda kazandirmaya devam edecek. Altin kazandirmasa bile mala gelen enfslasyondan tl ve dolarla kurtulamadigimizi 1.5 yildir gorduk. Malin fiyat artisi ile dolarin fiyat artisini bi karsilastirin daha net anlasilacaktir dedigim

(bkz: #107781401)

Tam olarak söyle,

Oran değişmediyse evin değerinin yüzde 80 ine kredi çekebilirsin,bazı projelere özel ya da döneme özel 90 ına müsade ediliyordu.banka zaten sana evin değerinin şu kadarına veriyoruz der.

İşte çektiğin rakam yüzde 80 ise bunu yüzde yüze tamamlıyorsun,sonra bu çıkan rakamı belediye rayiciyle karşılaştırıyorsun.belediye rayicinden yukarıdıysa işlem tamamdır.o rakamdan gösteriyorsun.krediyle eşdeğer gösterirsen evi aldıktan tam 5 yıl sonra aradaki matrah farkı,usulsuzluk,ceza vs toplayıp sana gönderiyorlar.

@duptıs

"krediyle eşdeğer gösterirsen evi aldıktan tam 5 yıl sonra aradaki matrah farkı,usulsuzluk,ceza vs toplayıp sana gönderiyorlar. "

200 bin kredi çektiysem evi o kadara almış olamaz mıyım ? diyelim ki eve eksper 300bin değer biçti ama ben 200e aldım ve o kadar kredi çektim desem neden cezası olsun ki ? saçma geldi bana.

öyle bir soru sormuşsun ki, ben bile anlamadım.

şimdi sayılarla konuşalım. mesela ben 950bin liraya ev sahibiyle anlaştığım bir ev için krediye başvurdum ve ev gayrimenkul değerlemeye gitti; 1 milyon tl değerleme ücreti çıktı. bunun %90'nını ödüyor banka 900bini aldım cebime koydum.

ama ev için ev sahibi ile 950bine anlaşmıştım. bu yüzden de evin alış fiyatını 950 bin gösterdim(ya da daha düşük olan rayiç bedel diyelim, bi' farkı yok)

bu yüzden benim başım ağrır mı ? bu ne saçma şey. Expertizin eve ne kadar değer biçeceğini ben bilemiyorum ki, hatta adam beni görmüyor bile. ben banka şubesine başvuruyorum banka şubesi eve expertiz gönderiyor. ben expertizi hiç görmüyorum. Onun yazacağı bedelle benim evi aldığım bedelin ne önemi var. ticaret değil mi bu.

hadi mahkemelik filan bi' durum olur, anlaşmazlıkta taşınmaz değerleme istersin; bilirkişinin ibrazı dikkate alınır ama burada ticari bi yapı olan bankadan ticari bi' işlem yapıp kredi çekiyorum. borç alıyorum. sonra bu paraylada hatta mevzuat gereği üzerine ekleyerek de konut alıyorum. aldığım konutun sahibiyle de yine ticari bir işlem yapıyorum. ekspertiz görevlisinin yazdığı değer üzerinden banka kredi veriyorsa bunun benim yükümlülüğümde olması saçma değil mi ? zaten o değer üzerinden sigorta ve bankacılık gider işlemleri yapılıyor.

Anlaşılmamış ,açıklamaya çalışayım.

Evimizin fiyatı 100.000 lira.

Belediye rayici 100 k nın altındaysa sorun yok,eğer 100 k nın üzerindeyse-ki genelde mümkün değildir-o zaman belediye rayicinin bir miktar üzerinde rakam göstermeniz beklenir.zaren tapu o rakamı kabul etmez.

Bankaya dönelim.
Ev 100 k ,normalde eski oran yüzde 75 ine krediydi ancak bunu yüzde 80 yaptılar.şuradan bakabilirsiniz.
www.bddk.org.tr

Hükümet bazen teşvik amaçlı bu oranı yüzde 90 a çıkarabiliyor.biz 80 üzerinden gidelim.
Banka size eksper değeri 100k olan ev için 80k verebilir.tapuya gittiğinizde siz tapuya satış bedelini 80 k yazdıramazsınız.onlarda bunun değerini 100 k olarak hesaplarlar.

Evin gerçek değerinden düşük yazılmasının tespiti halinde vergi dairesi bunu belediye rayicinden,kıyastan yakalarsa bu matrahın farkını,cezalarıyla beraber sizden alır.

Bir keresinde beraber yaşadığım erkek arkadaşımın annesini bir yere bırakmamız gerekmişti. “İsterseniz öne geçin daha rahat” demiştim, kabul etmemişti. Arkası da aynı demişti. Dönüşte yine teklif etmiştim, yine kabul etmemişti. Bence olması gereken bu.

arabayı anneme ya da hatuna veririm kendim arkaya geçerim.

not: erkekspor

Görmemiş kişilerin bozulacağı bir olay bu. İnanılmaz saçma

Bence @ruhen in dediği doğru.

Gelin oturmalı tabii ki.

ben ilk zamanlarda geriden gidiyordum bilerek ki kendisi gecsin nereye gecmek istiyorsa diye, hep arkaya gecti benimki oyle olunca ben de ozellikle gel buraya otur demedim, boyle sacma bi konuda trip yapacak biri degil zaten neyse ki. makul mantikli insanlar da bozulmaz buna ama yine de temkinli olmakta fayda var iyice taniyip huyunu ogrenene kadar, durup dururken araba koltugu yuzunden ara bozmaya degmez :)

Eşimin ailesi hep arkada oturuyor. Daha nişanlı bile değilken de böyleydi yani beni sonradan aldiklari durumda dahi arkaya oturup geliyolarlardi. Şimdi de oyle. Ama bazen beraber ciktiysak teklif ederim.

Benimle ön koltuk kavgası eden kayınvalidem olsa düşüklüğe düşüklük ile cevap verir ben de ön koltuk kavgası yapardım sanırım :D

Ama kim çift ise o öne oturmalı. Örneğin eşimin kardeşi, sevgilisi ve ben olsak ben arkaya geçerim.

saygısızlık yapmış gibi hissediyorsan gelenekselsin demek ki, daha nasil olsun. teknik olarak araba damat+senin malin. tercih ettigin yere oturabilmelisin geleneklerin boyundugundan siyrilip.

bu durumun saygıyla da alakası yok, saygısızlıkla da. bizde hep kayınvalidem oturdu, zaten zor inip bindiği için rahat etsin derim. kendi annem babam olsa da öne oturmalarını isterim daha rahat edecekleri için. eğer öne oturmandan problem çıkartacak bir insansa zaten gözünün üstünde kaşın var diyerek yine problem çıkartır.

Ben de öyle oluyordum. ama bu senin vicdanınla insanlığınla alakalı, saygısızlıkla ya da gelenekçi olmanla alakalı değil. Bence burda makul olan teklif etmek, belki 1-2 ısrar, kişi arkaya geçiyorsa aynı kafadasınız ve saygısızlık olarak görme bunu. Ama illa içine sinecekse arada ben bugün arkada gideceğim anne, siz önde anne oğul oturun diyebilirsin.

Araba kimin?

Erkek arkadaşınsa önde oturulabilir ancak oğlanın babasının ve oğlan kullanıyorsa kesinlikle arkada oturulmalı. Bana, önde çok rahat değilim sen geç gibi bir şey denmedikçe önde oturmam.

Gene aynı şekilde, eğer araba babanınsa ver kardeşlerle beraber gidiliyorsa, kardeşlerden biri oturabilir ama bana derlerse ki sen geç, üstelemem otururum.

Ben böyle yapıyorum, doğrusu bu gibi geliyor bana.

Kimin malıysa araba ona göre.

vay arkadaş bizde de tam tersi oluyor, arka için kavga çıkıyor. arka hem daha az stressli hem de rahat geliyor. kafalar pırıl pırıl.

ama sanırım çiftler öne otursun anlayışı yüksek, eğer bu bir statü olayıysa eğer bence kayınvalide öne oturmalı. çiftlerin hem uzunda uzun seneleri var, hem de anneye saygı çok kıymetli.

Anne.

Gelin tarafıyım.

Kendin al? 5,99 usd idi sanırım güncel kurdan hesaplayınca 110 tl uygun bile. Deneme üyeliği kalmadı sanki ama devam mı bilemedim.

Vpn ile us e bağlanıp alıyorlar sanırım.

direk alınmıyor mu 5.49 euroya?

o 5.49 euro sanırım yıllıktaki aylık ücret. o da pahalı işte.

ben 2010mid macbookpro da oynuyorum. Allaha emanet ve sadece dota2 oynuyorum. o yüzden 10 lira çok makul görünmüştü.

oyunlara para veren birisi olmadığım için(bkz: 8x kuşağı) bu tür sanal şeylerde en ucuzunu arıyorum galiba. Bizim dönemde mp3'e de para verilmezdi, şimdi spotify alınıyor.

ben bedava sürümünü kullanıyorum.1 saatten sonra oyundan atıyor sonra tekrar giriyorsun.2-3 aydır böyle devam ediyorum.

bedava sürümde, hem 1 saat var hem de oyuna girerken sıra oluyor. zaten 1 saat başlı başına sıkıntı; dota çoğu zaman oyuna girdisi çıktısı 1 saatten uzun sürüyor

3 aylık bedava deneme süresi bitti. Ücretler ödenmeye başladığı için artık ucuza satmaz. O sattıkları dönemde henüz ücretlendirme başlamadığı için fırsatçılar abonelik tükendiği için alamayanlara satıyordu. Mayıs ayında ücretleri almaya başladılar. Abonelikler bitmişti ama yeniden açtılar. Yani şimdi isterseniz 5,49 €' dan alabilirsiniz.

Bir de ne bekliyorsunuz bilmiyorum ama ayda 5,49 €' ya bilgisayarınızın kaldırmadığı oyunları oynuyorsunuz ama pahalı buluyorsunuz. TL' nin çöp olması 5,49 €'nun ucuz olduğu gerçeğini değiştirmez ki. Avrupalı bir öğrencinin 5 dakikada harcadığı para. Bundan ucuzunu bulabilirseniz helal olsun.

Once deneme sonra cikmis sorular. Cunku oyle oldugu icin.

önce çıkmış sorular.

Zaten en iyi deneme, ösym'nin hazırladığı sınav. Yani senin en iyi performans göstermen gereken tek sınav ösym'nin hazırlamış olduğu.

bu yüzden, çıkmış soruları; ösym'nin hazırladığı deneme sınavı olarak görebilirsin.

diğer deneme denilen şey, ösym baz alınarak özel kurumların(eğitim bilimlerinden mezun olmuş adamların; bu bile bi' mesaj vermeli)hazırlamış olduğu ve tek amaçları ösym'ye yakınsamak olan ''deneme''

o yüzden eğer ösym ben şu konuları çıkarttım, şu konuları dahil ettim, ya da soru sistemini artık şundan şuna çevireceğim demedikten sonra; en iyi deneme her zaman ösym'nin hazırladığı sorulardır.

son 2-3 yıldır ''yeni nesil'' diye birşey çıkmış sanırım, millet oradan vole vurma derdinde, ama onda da ösym açıklama yapmadıkça o ''yeni nesil'' soruları sorduğu ilk yıldan sonraki çıkmış sorular yine piyasadaki denemelerden daha iyidir.

Ne çok anlattım ya, neyse; işbu yüzden her zaman önce ösym sonra özel kurumlar.
çünkü öyle. (buna da kahkaha attım, ziya selçuk sanırım arkadaşımız. rica etsem bize de maya'dan bi' indirim ayarlayabilir mi yeğen için o kadar para vermeyelim bak aynı yerde yazıyormuşuz sonuçta)

Çıkmış sorular gerçek sınava benzer olduğu için sınava yakın çözmek daha mantıklı. Bu nedenle önce deneme sonra çıkmış

ygs/lys ve tus için:

ilk önce - konu çalışırken çıkmış sorunun açıklamalı cevabı.
daha sonra - süreyi kısaltmak için ve bilgileri toparlamak için bol bol ama çok bol deneme.
en son -son düzlükte sınava odaklanmak, soru tipine hakim olmak için çıkmış sınav çözmek.

Son 10 yılın Çıkmış sorularının tamamını çözebilecek duruma gelirsen her bölümü %90 üzeri doğru cevaplayabilirsin.

spor yaparak. etkinliklere, kurslara katılarak. her hafta soruluyor bu soru ama cevabı hiç değişmiyor.

Sanırım oytun erbaş söylemişti aklıma o geldi. mealen birşey hakkında çok fazla öneri varsa o şeyin çözümü yoktur gibiydi sanırım.

bu sosyal konular da tam olarak böyle, bazı genel geçer yetkinlikler ve pozisyonlar var; o yüzden herkes aynı şeyleri tekrar edip duruyor. Zaten fazlasını da yapamaz, sosyal olmak dediğin şey birçok kimseler için sevgili buluncaya kadar sürüyor. yani işin özünde hepi topu 1 kişi :)

o yüzden ben ''mahalle'' arkadaşlığını seviyorum; yani zorunlu olarak aynı kondüsyonu paylaştığın yerlerde, o kişilerin birden fazla haline şahitlik edip o halleriyle zaman geçirmek zorunda olduğunda ''sosyal tanışıklık'' olmuş oluyor. bu mahalle, zorunlu eğitim, yazlık arkadaşlığı gibi yerlerde gerçekleşir. yaşınızın en küçük olduğu dönemden gelirse de(yani aklın henüz hayvani ihtiyaçların önüne geçmediği dönemde) daha da sağlıklı olur. en iyisi imkan varsa yazlık arkadaşlığıdır, sonra mahalle, sonra da zorunlu eğitim.

elinizde bunlar varsa, buna dönüş yapmak en faydalı yol. bunlar yoksa da potansiyeliniz doğrultusunda (yani yetenekleriniz, uzmanlığınız ya da bunlar da yoksa en kötü hevesleriniz(fakat bu heves olayı sıkıntı elinizde patlama olasılığı çok yüksek) neyse işte potansiyelinz doğrultusunda) yine ortak amaç; üretim ya da eğlence olacak şekillere girmeniz lazım. spor olur, kitap klupleri olur, sanat kursları olur, oyun olur, ekşisözlükte bira içmelik arkadaş veritabanında birşeyler olur ama eninde sonunda illa bi' faaliyet gerekecek. yani o tanıştığınız kişiyle ortak yapabileceğiniz bi' kabiliyet yahut, heves ettiğiniz bir konu üzerine enerji harcayacağınız birşeyin olması şart. çünkü yeni arkadaşlıkların problemi budur, eyleme dayalı olması gereklidir. spor, sanat ve cinsellik bu yüzden en kolay sosyalleşme araçlarıdır.

ama işin özü hep aynı, illa yetenek gerekiyor. yani amacınız sosyalleşmek değil de sevdiğiniz bir konu üstünde bilgi-birikim sahibi olmak olursa işiniz daha kolay olur. sosyalleşmek yan gelirdir, hedefin kendisi olunca sistem sıkıntıya düşüyor.

neyse çok konuştum, biberler yandı azar işitmeden şu yumurta olayına devam edeyim. aöf için bi' geldim bak laf nerelere geldi. hayat işte.

aslında enerjinizi yükseltseniz biraz, daha pozitif görünerek markette alışveriş yaparken bile sosyalleşebilirsiniz.

bunun içinde spor yaparak (yürüyüş, bisiklet gibi), çok yemeyerek ve enerjinizin üzerine giderek daha pozitif hale gelebilirsiniz.

İnsanlarla diyalog kurmaktan çekinme. Muhabbet et.

kurs ve etkinlikler der geçerim. üniversitede bölümden yapmadığım sosyal çevreyi kulüp ortamlarından yaptım. ortak ilgi alanları sosyalleşmeyi çok kolaylaştırıyor.

bir de şöyle (bence) efsane bir tüyo vereyim: insanlar seni sosyal bir ortama davet edince git. çağıran kişi ilgini çekmiyor olabilir, ne muhabbet edeceğim ben bununla falan diyebilirsin ama o ortamda yeni tanışacağın insanlarla iyi anlaşma olasılığın var. mümkün olduğunca fazla ortama girdikçe kafa dengi birileriyle illa karşılaşırsın. ha olmadı, bir şeyler uydurup yarım saat sonra eve dönmek her daim bir opsiyon.

not: salgın dönemi sonrası için bir tavsiyedir, şimdilik böyle sosyal ortamlara girmeyelim.

Haftasonu diye makasi acmislar sanirim. Altungold'da 400 tl.

Ve evet fiziki altini al sat yaparken daha cok zarar edersiniz.

yatırım için fiziki altın almanın mantığını anlamıyorum.
ne yapcaksınız eritip takı falan mı?
banka alırken de satarken de en uygun fiyatı veriyor genelde.
altını elinize almanın hiç bir faydası yok.
ha derseniz ki devlet bankadaki mevduatlara el koyar, ya da ben korkuyorum banka batar,
bu düşünceyle bankada kimsenin mevduat tutmaması lazım.
bugüne kadar böyle bir durum hiç yaşanmadı ama eve giren hırsızların altınları uçurduğunu hepimiz en az 1-2 kez etrafımızdan duyduk ya da birebir yaşadık.
o yüzden bankada tutmak en iyisi bence size de tavsiyem o yönde

Bankada %1 vergi var, ve altın olarak değeri olmadığı için illa o bankanın makasına mecbursun

@mete kudur kuyumcudan ordan burdan aldığında üzerine koydukları komisyon %1'den fazla ki.

Bankadaki altınızı( bir çok bankadan )dilediğiniz zaman fiziki çekersiniz ,
İsterseniz 1 gr ilk isterseniz 1000 kg külçe ( değişen oranlarda komisyon ödersiniz)
Çok yüksek değildi ( gr 2,5 tl gibi bişey )
Tabi bankadan aldığınız altın aynı sertifikaya sahip olduğu İçin yine külçeyi bankaya teslim eder , banka hesabınıza yatırırsınız , dileğinizde de bozarsınız.

satimlarda vergi degismedi, alimlarda vergi var

cario söylemiş de ben de anlatayım. Şimdi bankanız büyük ihtimalle kuveyt türk değil. Kuveyt türk 0.5'li sayılarda gerçek altınla ödeme yapıyordu en son. Ben bu yüzden onlara geçeceğim mesela.

onun dışında altında henüz sadece alırken vergi kesiliyor, o da zaten alım anında uyarı veriyor mesela sallıyorum 300 liralık aldınız %1 vergiyse(oranı altında bilmiyorum) 3 lira vergi 303 lira oluyor.


Altın eft'sini ben de sormuştum bankadan olumsuz yanıt geldi, bu makas işleri filan çok sıkıntı, gümüşe kaymak lazım sanırım yavaştan.

Valla ben ziraattan aldım. Ayrıca uyarmadi alim fiyatını daha fazla yaptı. Masrafı ayrıca değil totalde gösterdi. Hiç hoş değil

Benim bublardan birisi 2017'den beri upraşıyorum. OV-UV yatırımları yapmaya çalışıyorum. Öyle çok profosyenel değilim ama.
Yaklaşık 10 hissem var Bunlardan 6 tanesi Bist 30, 2 tanesi bist 100'de öbür ikisi de spek hissesinde diyebilirm (Surpriz kupon gibi:))
Günlük trade bazı hisseler de yapıyorum. Her birisi için ayrı ayrı kar hedeflerim var. Oraya gelene kadar satmıyorum.
Genel olarak bu şekilde
* Bu arada ne kadar çok borsa takipçisi var duyuruda çok fazla duyuru açılmış. Grup falan mı kursak :))

ben gireli 1 yıl yeni oldu-olmadıdır, ama kendi şartlarımda temiz girdim. indikatörler yardımıyla kaldıraçlı işlemler yapıyorum ama mesele aslında trene binmek ve inmek. yani benim gibi(trader diyorlar sanırım) strateji kuranlar, kağıdı canlı ile destekler(en azından benim aklıma yatan en mantıklı eylem olarak ben öyle yapıyorum) canlıya long, süreli işlemlerde ise; hedef işlem döneminin kendi süreçlerine göre ''tren''in yakalanabildiği istasyonlarda in-bin yapar.

sermayenin tamamıyla hisse senedinin kendisini almak, benim gelir grubunda birisi için eğlenceli bir işlem değil. kontrat almak sepet yapmaya imkan verdiği için, canlı ile hedge edip öngördüğün tarafa doğru hedge'i kırarak kaldıraç kullanmak akıl karı geliyor ama malum fed'in dediği gibi günümüzde kimse merkez bankalarının karşısında pozisyon almasın. dünyanın değişik bi' döngüsü-frekansı var. içinde bulunduğumuz zaman yobazlığın zamanı olduğu için sizin ulaşabildikleriniz genelde çarpılan insanlardan oluşacaktır.

Gençlikte acemilikle girdiğim zamanları saymazsak, son 5-6 senedir içindeyim. Genelde orta vadede yatırımları yapmaya çalışıyorum. Sepet mantığıyla yürürüm genelde.

3 senedir kripto borsasındayım, 6-7 aydır da bistteyim. Teknik analiz biliyorum belli bir stratejim var ona göre trade yapıyorum.

alman okulu nedir bilmiyorum ama belki %100 burslu okuyordur.

Yok hayır burslu değil, devlet okuluydu da işte adını anımsayamadım.

sihhiyedeki ataturk anadolu olabilir mi? hazirligi vardi herhslde.

Aslında özel okulların eskiden ayrı bir sınavı vardı. Yani herkes ücretsiz girebiliyordu. Mesela saint benoit, robert college gibi okulların hem ücretlisi hem de burslusu vardı. Şimdi de vardır bence bu.

:)) hayır yanlış ifade etmişim, bizim atatürk lisesi gibi hazırlığı olan okullar değil. yekten azınlık okulu gibi çalışanlar.

sanırım lycee français charles de gaulle benzeri birşeydi de ben alman zannediyordum, hatta fransız olmadığına eminim. alman olabilir avusturya olabilir ispanyol dahi olabilir. Bi' türlü anımsayamadım

Büyük ihtimalle Alman Büyüklelçiliğinde çalışanların çocuklarının gittiği okuldur.

alman büyükelçiliği okulunun adı ernst reuter schule ama bu da özel okul sanırım.

Aslında üslup çok kıymet arzediyor.

Biz üniversitedeyken abuk subuk sebeplerle okula çevik kuvvet çağrılırdı ve okul kampüs içinde olmasına rağmen yani kimliksiz zaten içeriye girilmemesine rağmen yemekhaneden çıkınca biraz ileride polis bekliyorsa orada kimlik sorulmasına ben de ''dikleniyor''dum. Polisin bazı alanlara müdahale etmemesi gerekiyor, gezi ''olaylarında'' kaskının arkasındaki numarayı kapatıp ''müdahelede'' bulunan polis de polis, hırsızın peşine düşen de polis.

Yani bence insanlar durduk yere sinirlenmiyorlar, ya kültürel bi' problem oluyor ya da usülde bi' problem oluyor. malum usül esastan önce gelir derler.

Üslup +1
Bir defa "kimlik rica eden" polise denk geldim. Gerisi "het, höt". Ayrıca asıl sorun polisin bize vermesi gereken güven duygusunun eksikliğidir. Mesela sen de "göstereyim de başıma bir şey gelmesin" diye gösteriyorsun. Polise yardımcı olma gibi bir kaygısı yok birçok kişinin çünkü özellikle 1) polislerin tip seçtiğini düşünüyor. 2) en gıcık olduğum: abi iş çıkış saati nezih muhitte neyin kontrolünü yapıyorsun? 3) keyfi kontrol yapan ve kaba polisler çok fazla. Dolayısıyla bu kontrollerin bizim faydamızdan ziyade kontrol altına alma, baskı altında tutma, tedirgin etme, polisin keyfi güç gösterisi şeklinde olduğunu düşünen biri çok kolay bir biçimde kimlik göstermeyi reddetmese bile polisin kimliğini görmek isteyebilir ki haksız da olmaz.

Yeni yetme 1-2 yillik polisler bence sikinti. Liseliden hallice ergenin biri polisi oluyor hasbel kader. Yuruyusu degisiyor uniformayi, silahi giyince, Ego tavan, artislik bini bin para. Tavir, davranis, uslup da sikinti olunca da vatandas kendine yediremiyor hemen tartisma, kavgaya donusuveriyor. Trafikti, mesaiydi, gecim derdiydi derken adama hot deyince oda karsilik veriyor. Sonucta vatandas da bos degil, kurtlar vadisi, cukur mukur izliyor adamlar 7/24,

bu ülkede polise büyük saygı sevgi beslenir ama bunun değerini bilmeyip üslupta vatandaşa yanlış yaparlarsa bunun bir karşılığı olarak herkes insanlık onurunu korumak ister. ama Allah'a şükür bugüne dek saygılı polislerle muhatap oldum.

Haberlerde sahte üniforma edinmiş dolandırıcıları gördükçe ben de açıkçası önce polis olduğunuzu kanıtlayabilir misiniz şu bu haberden dolayı çekincelerim vard iyorum açıkcası, henüz diklenmedim ama asıl diklenen polisler oluyo, "sen bana nası kimlik sorarsın höt pöt bıdı bıdı" iki saat egolarının dinmesini bekliyoruz! Nerden biliyim abi ben gerçek mi değil mi?! Öyle bi ülkede yaşıyoruz ki babamı bile sorgularım gerekirse.

Ben de senin gibi başıma bir iş gelmesin diye gösteriyorum. Hiç de kibarına denk gelmedim ve tipe göre seçtiklerini inkar etmek için aptal olmak lazım. Tamamen keyfi, taciz eder üslupla yapıyorlar.

Üslup +2

Polis bana kimlik sorduğunda ben de gösterip geçiyorum ama içten içe bir hukuk devletinde polisin kafasına göre kimlik sorma yetkisi olmadığını, hangi yazılı emre dayanarak beni durduğunu söylemesi gerektiğini düşününce hüzünleniyorum. Bu endişelerimi polise dillendirsem aramızdaki iletişimin dikleşmeye varacağından da eminim. Polis yetkisini hukuktan aldığını idrak edemiyor; polis olunca her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Bu kendi kendini yetkilendirme tavrına sinirlenince de üslup çirkinleşiyor. O anda polise açıp PVSK okutamayacağın için düşük seviyeli kavgaya dönüyor.

üslup önemli bir etmen ama sanki aranması varmış gibi atara kalkan vatandaşlar da var. polis kibarca talep etse bile sanki atasına anasına küfredilmiş gibi abartılı sinirlenen vatandaşlarımız olabiliyor. polislerin çoğu keyfi kimlik kontrolü yapmazlar çünkü ciddi suçlardan arananlar neyse de asker kaçakları falan çıkınca başlarına harbi büyük bela almış oluyorlar. gbt sisteminden şahsın aranması göründüğü için ve aramayı yapan ekip de kayıtlara girdiğinden adamı alıp merkeze getirmezlerse başlarına bela alırlar ama asker kaçaklarının yakalandıktan sonraki işlemleri polise de vatandaşa da zulümdür. polisin yaptığı gbt kontrollerinin çoğu üstlerinden gelen emir neticesinde olmaktadır. yani nezih bir semtte de olsanız, tipiniz at hırsızı gibi olmasa da o bölgenin karakol amiri ya da o bölgeden sorumlu emniyet müdürü rutin gbt yapacaksınız derse denk gelen talihli vatandaşlara gbt yapılır. böyle bir durumla karşılaşırsanız ve aranmanız da yoksa gereksiz polemiğe girmeye gerek yok, zaten tabletten baktıkları için 2 dakikada gbtnizi yapar kimliğinizi verirler. bazı vatandaşlarımız sinirlenebiliyorlar ancak bu tarz rutin gbt kontrolleri sayesinde yakalanan o kadar çok suçlu oluyor ki şaşarsınız.

Geçen yıl hergün evimin guzergehinda bekçi duruyordu, gbt yapiyordu ister istemez geriliyorum 30 günde 25 defa kimlik gösterince.

benim başıma bi olay geldi.

sene 90ların sonu genciz o zaman reşit değilim, yanımda arkadaşım var benden bi yaş küçük,

işte bi şehirde geziyoruz, o şehre de çok sık polis tayini gelip gidiyor, neyse temmuz ağustos arası, saat akşam 8.

hızlıca bi polis arabası geldi durdu yanımızda, yani hem ters yoldan geldi, hem de zınk diye durdu, arabanın ön amortisörler falan kapandı, şaşırdım tabi, polislerden bizim tarafta oturan artis artis gençler kimlikleri görelim falan dedi, ben çıkardım verdim, aynen ulan başımıza iş almasak bari, kimliği de verdik ne olcak acaba diye düşünüyorum.

arkadaşım vermedi, sen önce kendini tanıt, ne biçim kimlik sormak bu falan dedi. ben şaşırdım. polisler de genç bu arada hani yeni başlamışlar, muhtemelen de ilk görev yerleridir.

sen ne biçim konuşuyorsun benimle deyip, hışımla arabadan inip iki tokat asılması bir oldu benim arkadaşa. bişeyler dediler söylendiler falan bastılar gittiler benim arkadaş ağlamaya başladı.

olm s.ktir et boşver, kimse de görmedi üzülme sen falan dedim. derken bu telefona sarıldı, ard arda telefon etmeye başladı birilerine.

kaç senelik arkadaşımdır, çok da efendi akıllı uslu, herkes sever , çok saygılıdır falan. hep sorardık biz baban ne iş yapıyor diye o memur derdi, işte atıyorum şurada memur burada memur.

olm adamın babası o şehrin emniyet müdürüymüş. vay anam , çok değil 3 dakka içinde ne kadar polis varsa, sivilden, ekip arabasına kadar, kim varsa hepsi geldi. ortalık oldu polis bahçesi gibi, işte arkadaşıma ne oldu hayırdır anlat bakalım falan derken, babası da öğrenmiş o da kalktı geldi.

o arkadaşı döven polisleri getirdiler, arkadaşın babası dedi ki, ben 30 senelik polisim, daha bir kimsenin çocuğuna el kaldırmadım, siz daha dün göreve başlamışsınız, artislik peşindesiniz diye, çaat çuut iki tokat çaktı bunlara, agalar oldukları yerde bi tur döndüler, bastılar gittiler sonra.

sonra sorduydum ne oldu onlara diye tayini çıktı falan dedi salladı. söylemedi.

üslup çok önemli evet. ama beni hep olmaz zamanlarda çevirdikleri için üsluba takılmıyorum bile. zaten suçum yok aranmam yok çıkartıp veriyorum kimliği.

gıda sektöründe amelelik yapmış biri olarak hiçbir polisin keyfine bir yerde dikilip insanlarla muhatap olmak istemeyeceğinin farkında olduğum için hiç sıkıntı çıkarmıyorum. yani zaten suçsuzsam neden sıkıntı çıkarayım ki. gerek yok.

insanlarla uğraşmak gerçekten çok zor.

genelde söğütlüçeşme metrobüs çıkışında yapılan gbt'lerde full "kardeşim bi kimlik görelim" derler bana. ama sadece sakallı olduğum zaman. yani "tipim" kesinlikle bi kriter.

hiç kasamıyorum, direkt kimliği çıkartıp veriyorum. bi kez insanların çantalarını didik didik ediyolardı, çantam da davul gibi şansa, laptoptur kıyafettir vs. var. kimliği verdim. "üstünü arıycam" dedi, "tamam" dedim, aradı bitti. o sırada çantamı çıkarmaya yeltendim, onu arasın da uzatmasın mevzuyu diye.
yandan diğer polis kimliğimi uzattı. adam "tamam kardeşim çantanı çıkarmana gerek yok, eyvallah" dedi saldı.

bi kere arkadaşla yine metrobüsten çıkıyoduk, gbt kontrolü vardı. çekmediler beni, tam "lan ilk defa gbt kontrolü varken beni kenara çekmediler" dedim, dedikten 2sn sonra arkamdan bi polis "kardeşim bi kimlik ver" diye koştu geldi.

uğraşmaya değmiyor gerçekten.

artık nerede bi çevirme görsem elim otomatikman kimliğe gidiyo, nası olsa çevriliyorum diye.

Türkçe klavyeyle alırsanız evet var Ğ harfi tüm Apple ürünlerinde (MacBook Pro'dan bastım Ğ harfine hatta).

Önceden sipariş ederseniz Türkçe klavyeli alabilmeniz lazım. Ama mağazaya giderseniz muhtemelen ellerinde hazırda olmaz talep olmadığı için.

ben abd'den alınan bi' model kullanıyorum. ğ klavyede yazmıyor ama ben türkçe q olarak kullandığım ve türkçe q klavyeyi ezbere bildiğim için zorluk çekmiyorum alfabede. türkçe q ve abd klavyesi arasında nokta virgül tırnak işaretleri v.s de fark ediyor. Ama zaten normal q klavyeyi bakmadan kullanıyorsanız hiç problem olmuyor.

Appleın kendi sitesinden sipariş edince ABDden klavye seçeneklerinde Türkçe olmuyor (ama istersen Çince, Rusça falan var :D), yurtdışında mağzadan aldığımda zaten olmuyordu. Bi ara sitesinden özel tasarım yapabiliyodun, o şekilde olur mu bilmiyorum, bi bak istersen :)

attendo vinoyu mu diyorsunuz acaba?

yess. kralsın. şimdi aradım açıklarmış. Teşekkürler.

Artık İncek'te de şubeleri var bu arada.

ne kadarlık bir geçişten bahsediyoruz ?

mesela iç mekan için normal ceket giyiyorum ben. Ama dışarıda dolaşacaksam da ince mont-rüzgarlık benzeri birşey giyerim.

bir sonraki aşamada da hırka giyerim.

yani şöyle oluyor; chino pantolon + basic tişört(uzun kollu) ya da tişört yerine gömlek veya triko(havaya göre artık hangisiyse) eğer arabayla bi' yere gidip içeride takılacaksak ceket
şantiye gibi dış mekanda takılınacaksa ince mont

hava daha da ısındığında ise bu pantolon kısa kollu basic tişörtün üzerine triko hırka(önü açık) giyerim.

edit: bunların hepsi basic diye geçen ürünlerden ama. olabildiğince düz renkler yani. ceket bi' tek istisna olabilir, o da kendinden desenli olur. O vakkonun camındaki yeşil çeketten asla olmaz.

Hava -15 iken kaz tuyu parka.

Havalar isinmaya baslarken beyle: www.google.com

Bahar havasinda deri mont.

hahah. rossmann'da isana diye bir şampuan var, onu demeye gelmiştim. bana da rossman'da şampuan bakarken bir kız tavsiye etti ve 2 ay önce kullanmaya başladım. galiba rossmann lobisi yapılıyor bir yerlerde.

bademlisini almıştım ben. çok memnunum. saçları elektriklendirmiyor, yumuşak yapıyor.

saçlarım seninkinin aynısı ve düz.

Ogx şampuan. Ben dolgunlaştırıcı biotin collagen olanından çok memnunum.Uygun fiyatlı değil ama ince telli çabuk yağlanıyor dediğin için bir deneyebilirsin.

sorunun altına yancı olayım, neden pantene elidor filan kullanılmıyor. onlar bu işlerle daha ilgili ve kimya alanında birçok sektörde olduklarından daha gelişmiş olması gerekmiyor mu ?

John fridea’dan fiyatlar nedenli elseve 3 mucizevi kil’e gectim. Saclarim ince telli, sonuk ve cabuk yaglanabiliyor. 1 yildir ya da daha fazla suredir kullaniyorum cok memnunum.

valla ben uzun zamandır elidor kullanıyorum memnunum.
himalaya'nın da şampuanı güzel özellikle kepek için olanı. ben kepek problemi yaşadığım dönemlerde kullanıyorum birkaç yıkamada kesiyor.

Ucuz versiyonlu diyosan Himalaya ve Isana kullaniyolar. Otaciya pahali diyosan Dalan daha ucuz alternatifi. Ben Ogx biotin kullanıyorum ucuz degil. Indirim donemlerinde aliyorum.

efenim elidorun suyu mu çıktı denilmiş. cevap veriyorum, evet. o en bilinen markaların içinde bir dünya kimyasal katkı, parfüm o bu var. saçlarımızı doğal şeylerle yıkayalım ki keçeye dönmesinler, dökülmesinler. ortaokulda saçlarını jöleye bulayan erkek çocuklarına örtmenlerin dediğini hatırlayın. "evladım saçların dökülür." heh, elidor da aynı şey.

rossmann'daki isana şampuanın mesela içeriği tamamen - ya da oldukça?- doğal-mış. zaten rossman en çok bu doğal, vegan, hayvanlar üzerinde test edilmeyen vb. ürünleri sayesinde tercih ediliyor.

4- A/B ve TOTAL ne demek?

Ölçüm yapılan dört tane grup var. A/B, C1, C2, D/E. Bu grupları oluştururken hane reisinin eğitim ve mesleğine bakılıyor. Eğitim düzeyi yüksek olan insanlar A/B dediğimiz grubu oluşturuyor. C ve D/E grubu ise daha alt geliri temsil eden insanlar. Total ise bütün bu grupların toplamı demek.

biraz gelisiguzel bir siniflandirma oyleyse. cok tesekkurler.

estağfurullah, duyuruyu daha faydalı kullanmak için ''cevap bu' cevaplarına tik atman herkesin yararına olacaktır.

10 yildir duyuruyu kullaniyorum merak etme sen :)

ediyorum elimde değil, hobilerim arasında 2. sırada geliyor bu. 1 müzik dinlemek

şöhretinin bitmeye başladığını farkeden bu tip kadınlar, genelde kalantor ve sonradan görme biri ile evlenip evinin kadını olma yolunu seçiyorlar.

bi de gizem özdilli vardı...

Yalnııız. Hakikaten çocukluğumun popüleri. Güzel kadındı şimdi Allah için.

Can Tanrıyarla çok çalkantılı bi' sona ulaştılar. Petek can tanrıyarın oğlunun yapımcılığını üstlendiği bir program yapıyordu en son, sonra boşanma v.s işleri olunca can tanrıya bunu tehdit etmiş. Petek dinçöz emine erdoğandan filan yardım istemişti televizyonda. Sonra boşandılar, başkasıyla evlendi petek dinçöz. Çok kilo almıştı, bu kadınlar evlendikten sonra çok hızlı yaşlanıyorlar, şişmanlayıp çöküyorlar. Ben o zaman üzülmüştüm, güzelim kız ne hale gelmiş diye.

sonra bi' çocuğu oldu galiba yeni eşinden. Onunla takılıyordur işte.

Ground haklı, böyle hanımlar kalantor ama siyasi nesil bir zengin hafif tombik kırmızı yanaklı bi' beyefendiyle evlenirler hemen. Hopbaa şimdi aklıma geldi de hakikaten ne çok örneği var bunun böyle

www.youtube.com

aynısoru arada aklıma gelir ve eski meşhurlara bakarım.
can Tanrıyar ayrılığından sonra popüler bir şarkı tutturamadı. sabah programı, gündüz programı yaptı bir süre ve artık ekranlarda da yok.
Instagram hesabına bakmıştım yakınlarda. çocuğu olmuş. eşinin açtığı bir mobilya mağazasından görüntüler paylaşıp reklam yapıyordu hesabında. arada ufak tefek programlara çıkıp şarkı söylüyor hâlâ, menajeri var. estetik sayesinde ufak değişmiş, yüzü hâlâ aynı. kilosunu da korumuş.

o değil de, iyi bir menajer bulsaydı Hadise'nin estirdiği "Ingilizce bilen şarkıcı" havasını, iyi Ingilizce bilmemesine rağmen korurdu. yine de mevcut durumdaki hali, hâlâ meşhur olup yalnız olmasından ve sürekli sevgili değiştirmesinden daha iyi bence.

ben yapmam böyle bişey, çok gereği olduğunu sanmıyorum bana biraz fazla "overly attached boyfriend" izlenimi yaratır gibi geliyor. ama bazı kadınların ayrıca hoşuna gidebilecek bir şey bu, öyle bir kadın olduğunu düşünüyorsan alabilirsin.

Olmamalı. Çok dikkat çekiyor, elimizde gezdiriyoruz, gereksiz bir meşguliyet. Buluşmanız güzel geçerse sonra yollarsınız.

güzel ithal bi çikolata al, illa bir şey hediye etmek istiyorsan.

çiçek, ilk defa biriyle buluşuyormuş izlenimi veriyor.

elinde çiçekle kafede bekleyen biri gördüğümde göz teması kurup hafif bi baş selamı veririm genelde. "üzüleceksin kardeşim" derim içimden. :(

yapma bence de ilk buluşma için hediye biraz overkill

dümdüz git. çiçek filan alma.

ilk buluşmada çiçek alınmaz

Guzel bir tadimlik Cikolata, bileklik veya magnet tarzi cam sakizi coban armagani bir sey al. Cicege gerek yok.

Olmamalı, hatta sonraki buluşmalarda da olmamalı. Elde çiçekle dolaşmak rahatsız edici.

kesinlikle hicbir sey alinmaz. birileri cikolata bileklik falan demis. aman aman. sakin sakin..

anca su olur: bir seyin bahsi gecmistir konusmalarinizda mesela "aa su kitabi da okumak istiyorum" demistir. O zaman o kitabi alip verebilirsin.

sen bu işleri hiç bilmiyorsun herhalde, sakın.

illa böyle bi' şıklık yapacak olsak dahi çiçeği biz taşımayız, akp döneminde bitti o işler çok şükür.

''Çiçek'' olayı her zaman çalışır; ama burada aslolan şey ''doğru'' çiçeği seçebilmek ve doğru ortam şartlarının sağlanabilmesi/verilmesi. Sanılanın aksine zamanı çok önemli değil -yani ilk seferde de verebilirsin- amma velakin;

1-sen taşımamalısın
2-doğru yapı(çiçek v.s) seçilmeli
3-vereceğin kişi o çiçeği nasıl taşıyacak(gerçek manada taşımasından bahsediyorum) mesela kız oradan sonra eve mi geçecek, işe mi geçecek. Onu sen mi bırakacaksın kendisi mi gidecek, kendisi gidecekse nasıl gidecek, gideceği yerdeki ortamı nasıl. Bunların hepsi kıymetli.(-ki en kıymetli madde bu)

bu 3 unsuru tutturduktan sonra her hamle + puan sağlayacak. Zamanlaması problem değil, olay buradan patlar ama kadınlar başka yere bahane bulurlar. Kadınlarda olayları kabullenip itiraf etmemek standart donanım. Sosyal şartlara yoğunlaş.

hocam çok karıştırmışsın. çiçek, çikolata falan isteme aşamasında :)

yapma

Hayır hayır sakın alma :/

Herkes yazmıs ama yazmazsam olmazdı. Coğunluğu büyüteyim. Nein diyorum. Olmaz.

çok kötü bir fikir. sakın yapma.
başka bir şey de alma.
o ne öyle hemen yapışmış gibi.

Çiçek seven bir kadınım, yine de çiçeği sonrasında taşıma durumundan ötürü ı-ıh diyorum. Bence buluşma positif geçmişse sonrasında işyerine çiçek göndermek daha şık.

Asla

saçma.

8 liralik tadım'in dakota cekirdeklerinden al. sabaha kadar citlersiniz. denendi basari ile sonuclandi.

offfff ne kadar kotu bir fikir bee...diyeceklerimi yutuyorum sadece sunu kabul edebilirim o da sudur sigara icmeyen birisiyle gorustugumde kendisi kullanmadigi halde benim sigaramdan almis ikram etmek gibi kotu degildi.en fazla bu benim icin hhhhh

parçaların fotoğrafını atarsanız yardımcı olabilirim.

spriral plate altta olursa bilumum parcacik onun icine girer, yikayarak temizlenebilen bir sey olmaz o zaman. filtre duz yuzeyli, onu kolayca temizlersin asagida oldugu takdirde.

o zaman spiriral plate'e neden ihtiyaç var. o olmasa ne eksiliyor ?

en alt -> 4'e bölünmüş parça.
onun üstüne filtre.
en üste yuvarlak delikleri olan yanları metalli parça.

spiralli olmazsa yukarıdan bastıramazsın diye düşünüyorum, filtre incecik metal. En alt parça da vidayı tutsun hepsini sabitlesin sıkıştırsın diye var.

filtre yumuşak, bükülebilen bir parça. o spiralli olmazsa bastırdığın zaman filtre zdoink diye ikiye katlanıverir. filtre ikiye katlanamasın diye üstüne delikli, sert bir disk konması lazım. ha belki filtreye çember şeklinde metal bir çerçeve yapabilirlermiş, ya da o spiralli parçayı filtreyle yekpare yapabilirlermiş. ama bunu düşünmüşlerdir. belki filtre eskiyince değiştirilebilsin diye, belki bir başka nedenle ayrı yapmışlar.

ayrıca spiral altta olursa, temizliğe gelene kadar, filtre yine ikiye katlanır. filtrenin alttan üstten bükülmeyecek şekilde tost olması lazım. üstte etrafı spiralli delikli disk, altta da dörde bölünmüş, bunları tutan parça, aralarında filtre.

delikli diskin etrafındaki spirallerin görevi de pistonun aşağı kaymadan bardağın iç çeperine tatlı bir kuvvette tutunabilmesi için. hafif bir yay gibi. dümdüz metal yapsan kendi ağırlığıyla zzzzt diye aşağı iniverir.

bu rakamlara çıkıldığında araçlar eşitleniyor.

Ama mesela ben mercedes c'li herhangi bi' seri almazdım. Kullandığımda hayret ettim, bence mercedes gibi değil. Ya da benim kafamdaki mercedes gibi değil.

Ben bmw beğenirim ancak bunun için 2.eli alınmaz derler. Fakat bulursan temiz 3 serisine bakabilirsin. Tavsiye ederim. Alet nalet.

A3 sedan bakabilirsin, hatta sanırım a4 de bakabilirsin bu rakamlara.

Suv olarak yolcu koltuğunda oturdum kullanmadım ama x-trail'i çok beğenmiştim. Ona bakabilirsin.
3008 çok tuttu ben şaşkınım ama tipi filan güzel baya, fakat sonuçta o bi' pejo. Ona takılmam ben dersen ona da bakabilirsin.

Başta da söylediğim gibi, belirli bir rakamın üzerinde arabalar birbirine çok yaklaşıyor. O yüzden tercih tamamen senin fikrine kalıyor.

mesela volva v40 var o rakamlara ülkede de çok tuttu ama ben tipini beğenmiyorum mesela. Öyle yaklaşman lazım.

Benim tek tavsiyem mercedes c alma yönünde olacaktır.

ötv indiriminden sonra mı 300bin?
2020 yılı için vergili fiyatı 302.200 lira üstündeki araçları satın alamazsın. ona dikkat et.
skoda sevdiğim ve niyetlendiğim için kodiaq/superb/karoq/octavia şeklinde sıralarım.
volvo'ya şimdi baktım. alınabilecek tek model XC40 T3 FWD Momentum. o da tam sınırda. 302.198 lira.
ikinci el düşünmezdim.

edit: subaru forester ve e serisi de olmaz.

subaru forester. mercedes e serisi

ötv indirimle mercedes e serisi alınmaz. ötv indirimi sadece sıfır araçlarda geçerli arkadaşlar.
c belki alınır. engelli aracı engelliye uygun olmalı suv düşünülebilir. c180 dizele yetmez galiba zaten mercedes yakıtına göre anlamsız olur. audi q2 pejo suvlar araç çok kullanacak kişiye bağlı. mercedes alıp kasko sigorta ve bakımlarda zorlanmakta var.

burada tabii ki indirimsiz fiyatı bu aralıkta olan araçları sormuştum. çoğu arkadaşın önerdiği araçlar engelli indirimi için sınır olan 303 binin üstünde. Benim ilk aklıma Skoda superb gelmişti. Peugeot 3008 oldukça şık duruyor ama denildiği gibi peugeot olduğundan ön yargı çok. Araç nasıldır bilmiyorum. Birde yine Skodanın suv tarzı iki aracı var onlar hakkında da pek fikrim yok ama fiyatlar bu aralıkta olmalı. Soruyu bir tanıdığım için sormuştum. O da bende fikir istemişti fakat hiç bu fiyatlardan araç almayı düşünmediğim için kesin birşey diyemiyorum.

eğer suv düşünüyorsa pejo 3008 2008 audi q2. binek düşünüyorsa seçenek çok piyasadaki orta segment 1.6 araçları rahatça alır.

karoq 1.6 dizel dsg için 146bin lira fiyat aldım geçen gün. eski style, yeni premium paket.
bayiden bayiye fiyatlar ve araçlar değişebiliyor. gidip konuşmak lazım. octavia'ya kefilim. karoq güzel, kodiaq daha güzel. param olsa da ben alsam :/

@sütlü nescafe dediğin fiyat ötv veya engelli indirimli fiyat değil mi? Web sayfasında fiyatlar 200 binden başlıyorda.

ötv indirimli bayi fiyatı.

bu arada toyota corolla full paket için 118bin lira dediler. iç tasarımını beğenmediğim için toyota düşünmüyorum.

var tabi, ekspertiz yaptırın her zaman. O paraya acımayın.

Markanın kendi galerisinden aldığın sıfır araba bile hatalı çıkıyor bazen, hatta geçmişte "...peugeot rezaleti..." diye bir olay da yaşanmıştı sözlükte baya ses getirmişti, o nedenle ekspertiz yaptırmamazlık yapma.

yarısını falan anladım. terör olayı var, üzerinde patlayıcılı yelek olabilir, burdan çıkın şuraya gidin falan diyor, en azından bu kadarla hayatta kalabilirim herhalde :)

hepsini anladim neredeyse british english boyle ne yazik ki. anlatiyoruz ama iste ingilizce biliyorum diye dusunenlere bunu izletmek lazim.

bir de bu konusma oldukca clear onu da soyleyeyim. ben gun icinde nelerle ugrasiyorum.

İlk yarısında hiçbir şey anlamadım. Telefon mikrofonuna yakın gürültü var, elemanın İngiliz olması da eklenince öeeh dedirtiyor. Normalde B2-C1'im.

%70-80

terorist ve half an hour kismini anladim sadece, ama kayitli ses yerine direkt orada olsaydim bir iki sey daha anlardim.

Terorist vakasi var, bolgeyi kapatıyoruz diyor, kadin zaman isteyincr de hemen surda bir terörist vuruldu, ustunde de bomba olabilirmis falan. Kelimesi kelimesine anlamadim, genel olarak olayi anladim iste.
Ingilizcem iyi degildir pek.

Adam günlük İngilizce değil gazete dili gibi düzgün kelimeler seçmiş (evacuate, incident). Guardian, Independent, BBC sitelerinin Facebook sitelerini beğendim, önüme düşen haberlerin başlık ve spotlarını gün içinde okuya okuya bu tip kelimelere aşina oluyorum. Tavsiye ederim.

Ben sadece genel olarak yanda bi' shop mhop bi' yerde terörist olduğunu varsayabildim. kadının dediklerini zaten hiç anlamadım, duyması da zordu.

turning white area gibi de birşey yakalayabildim.

ben sınavlarda b1 filan çıkıyorum, keza zamanında da italyanlarla aktif çalışmıştım, ama iş hayatında ingilizce böyle birşey değil. o yüzden çok takılmıyorum böyle şeylere.

Bu ingilizceyi anlayabilmek için sanırım maruz kalmak lazım. maruz kalmadıkça zor, çok zor.

@kaset Reading de sıkıntı yok hocam. O konuşmanın transkripti herkese aynı anda yazılı olarak dağıtılsa hatta inan o kafeden ilk çıkanlardan biri ben olurum koştura koştura. Bizim yabancı dil eğitimimizdeki en büyük sıkıntı o zaten. Readinge çok fazla yüklenip, speaking, listening ihmal ediliyor.

@freedonia size şöyle katılmıyorum, reading demek ders mantığında bir ezber değil, bahsettiğim şekilde günlük İngilizce haber önünüze 2 cümle düşecek, bir dizi izleyeceksiniz altyazıyla vb o kelimeye aşina olacaksınız. Yoksa dinlerken ne olduğunu çıkaramazsınız.

Adamın apır bir aksanı yok dedşğşm gibi. Youtube'da Etkili Pratik İngilizce sayfasına mutlaka bakın. Bir mail serisi yaptı, onda da yazdıklarıma benzer şeyler söylüyor.

yuzde 80=90 gibi anladim. kadin just give us half an hour diyor. mal galiba:)

%70'ini anladım; biraz konuşmalardan biraz context ten. Ki konuşma ve dinlemede pek iyi değilimdir. Çok problemli konuşmuyor polis.

Adam anlaşılır konuşuyor aslında. Bol bol İngiliz medyasına maruz bırakırsanız kendinizi daha rahat hissedersiniz, muhtemelen bu zamana dek hep american english ile haşır neşir olmuşsunuzdur.

Reading kelime dağarcığınızı geliştirmede büyük ölçüde yardımcı olacaktır fakat listening yapmadan bu bildiğiniz kelimeleri farklı contextler içerisinde yakalamak zorlaşır.En basit ve kolay şekilde british dizileri ingilizce altyazısı ile izlemeyi deneybilirsiniz. Kelimelerin telaffuzlarını ve kelimenin yazılışınıı da göreceğiniz için (yuh bunu böyle mi sesletmiş diyebilirsiniz?) faydası dokunacaktır.
Genel ingilizce seviyenizi bilmediğim için diğer eksik kalan bölümleri kendinizin teşhis etmesi gerekebilir. (grammar&vocab)

Anladığım kadarı ile yazıya döktüm tabii bazı kısımları (özellikle konuşmanın sonunu anlayamadım. ama zaten artık hadi çıkın gidin dediği için çok elzem gelmedi ama netleştirecek arkadaşlar olacaktır.) Bazı net olmayan yerleri de kendimce soru işareti bıraktım.



-Sorry guys we’re gonna have to close. we’ve got to evacuate I’m afraid
-What?
-everyone has to go, I’m afraid.
It’s been a terrorist incident down there. we close everything around the corner If you guys want to stay safe, you listen to me..

- xxxxx 

-Pardon?
-Just give us half an hour xxxxx (?)
- A terrorist has been shot back just down there they got a possibly İD.. vest on them (??) which is a bomb If you wanna slow us half an hour, you wanna put these lives in danger , be my guest.
if not please listen to me and please make your out the shop ….. that way and making your way to the area.……..

@kucukne

Tam da ben de Boyle anladim. Ielts'i overall 7, 7,5 olanlar bunun yuzde 80 90'ini anlar.

%80

bir polisin please listen to me demesi güzel şey,

bizde olsa,

boşalt! boşalt! boşalt!

X markette çalışıyorum süt ve süt ürünlerini 1 hafta önceden satıştan kaldırmak zorunludur, fireye çıkan malı size ucuz diye satmışlar malesef. Ya cebe atacaklar ya da başka tarihi geçmiş bi ürünü kasadan geçecekler. Ağır bi koku yoksa tüketebilirsiniz.

"X markette çalışıyorum süt ve süt ürünlerini 1 hafta önceden satıştan kaldırmak zorunludur"

Buna uyan var mı? Yani hiç market alışverişi yapmamış olsak inanırdım belki...

Afiyet olsun. Hiç bişe olmaz merak etme.
Tüm ailene ve varsa özellikle çocuklarına afiyetle ve bolca yedir lütfen.
Teşekkürler.

@malheiros Bölge sorumlusu haftanın 3 günü mağazayı kontrole geliyor skt yakalarsa iş sonuna varan yaptırımlar var. Büyükşehirde daha lakayıt işliyodur o işler ama anadolu kasabasında adamdan kan alırlar kan :)

a101'den uzak dur.

cevap: dolap dışında kaç saat geçirmiştir acaba o tereyağı ya da kaç kere dolaba girip çıkmıştır kim bilir; yeme.

tereyağının bozuk olduğunu anlamak çok basittir, at bi parça ağzına veya ekmeğin üstüne falan sür, at ağzına eğer acıysa bozulmuştur. tereyağı uygun şartlar olmadığında acılaşr.

eğer acılaşmadıysa kısık ateşte kaynatıp, sürekli karıştırarak içindeki suyu uçurursan yıllarca bozulmadan oda sıcaklığında hatta yaz oda sıcaklığında bile bozulmadan kalacaktır. buna ben sızdırma diyorum. tereyağı dolapta çok fazla dayanamayacağı için bu şekilde sızdırma işlemi yapıyorum. konsantre hale geliyor. içindeki su uçuyor. dibe biraz kalıntı çöküyor.bozulacak bişey kalmıyor.

tereyağı bozulduysa belli olur zaten küflenir. ama 1kgyı hemen tüketemeyeceğin için @hem şişkonun yöntemi uygulayabilirsin.

yüzyıllardır ghee yağ onun adı, türkiyede de sade yağ derler. amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok

Bozulmaz ben de arada tarihi geçtigi için ucuza verilen margarinleri alıyordum. Hamur işi yapıp dondurucuya atıyorduk hala ölmedik:)

bence de adam parayı cebe atmış ama bizim köyde mesela tereyağını yaparlar bitesiye kadar kullanırlar. ya da annem de bana paketli ürün getirdiği zaman hiç tarihine bakmaz, paketi açınca kocaman bi' tepsimsi kapaklı kase var ona koyuyoruz orada duruyor bitene kadar.

yani ben olsam adamlara söverdim ama ürünü kullanırdım.

Sizin para çatır çatır yiyecekler. Ama şöyle birşey anlatayım. İt beslerken özellikle şok'tan tarihi geçmiş et ürünleri alıyordum. Gidip özellikle tarihi geçmiş ürün soruyordum. Bedavaya alıyordum. Köpeğe pişirip veriyordum. Hele unutamıyorum bir kuşbaşı et almıştım. Hicbir şeyi yoktu etin mis gibi.

Partneriyle mutlu olan biri mi demek istiyorsunuz? Daha düşün ihtimal olsa da hayat tarzına göre mümkündür. Erkekse biraz daha fazla mümkündür. İstatistiksel olarak tabii.

hem de nasıl..

"geçerken uğrayayım"

erkekse büyük ihtimal.

Alatıyosa mutlu taklidi yapıyordur. Gerçekten mutlu olan huzurludur, o zaman da bu tür toplara girmez çünkü hayatta elinde tuttukları ona yeter.

aldatma bazen macera gibi görülebiliyor. Mutlulukla çok ilgis olmayabiliyor. Yani bazı insanların aldatma motivasyonu mutluluk bazılarınınki heyecan.

İnsan aslında kendi ilişkisinde kendince eksik bulduğu bir sebep yüzünden aldatmayı kafasında meşrulaştırıp aldatabiliyor.

He kamu spotu tarzında kıssadan hissemi de peşinen yazayım. Tarafım belli olsun: aldatmak çok ağır bir karaktersizliktir. Kendince sebebinin ne olduğunun zerre kadar önemi yoktur bence.

Köfteyi çok sevsem de her gün yemek istemem.

cinselliğin süresi var. yani ''alışma''dan sonra arzu kayboluyor. Arkadaşınla uyuyormuşsun gibi uyuyorsun, sevişmek görev oluyor. Ben hep düşünmüşümdür acaba sevişmeden önce niyet edilse -ibadetlerdeki gibi- başkasına niyet edilip bizimle sevişiliyor olabilir mi diye.

Neyseki 2 konu hakkında fazla düşünmeyeceksin. 1-din 2-sevdiceğin cinsel hayatı
sıralama gerektiğinde yer değiştirebilir.

Erkek için konuşuyorum;

Gerçekten mutlu bir aile babası bile, eşiyle de çok iyi ten uyumu olup da seviştikleri zaman tutkuyla seviştikleri halde başka kadınları arzular.

"Ulan ne karılar var be" der her gün gün içinde, en az bir kere :)

Peki arzular, canı çeker ama aldatır mı?

İmkanları el veriyorsa büyük oranda aldatır, yani aldatabilmek için bazı olanaklar ve imkanlar gerekli.

Deli gibi aldatmak isteyip de imkan bulamayan da çok erkek vardır.

Aldatmayan olmaz mı? Elbette nadir de olsa var, gerçek bir dindar aldatmaz mesela, Allah'tan korkar.

Eşini gerçekten deli gibi seven, başka bir karşı cinse asla arzu duymayan bir erkek olabilir. Böyle bir erkek çok zor gerçi, olsa da bir kaç sene içinde bu düşünce ve hisler de körelecek sonuçta hayvani dürtüler baskın gelecektir.

Bahsettiğim girişteki erkek tipi varya, eşini ve çocuklarını seven ve mutlu aile babası, hani eşiyle seviştiğinde de tutkulu ve iyi sevişen adam.

Heh bak orada bir not düşmek lazım. "Seviştiğinde", ne zaman seviştiğinde peki? Yukarıda bahsettiğim adam hafta bir ancak sevişmeye fırsat bulur, hatta haftada bir sevişse öper başına koyar çoğu zaman.

Peki sağlıklı bir bedene ve psikolojiye sahip erkek üreme sistemi nasıl çalışır? Fırsat olsa her gün sevişebilir fiziki olarak, hatta yaş çok ileri değilse günde iki kere bile yapar.

Bir anket açsak duyuruda "arabada 5 evde 15" diyecek nice babayiğitler vardır :)

Mutlu, güzel ve seksi karısıyla haftada bir ancak sevişebilen bu adam kalan zamanında bedenine nasıl söz geçirecek?

İşte dindarsa sabredecek, kılıbıksa ya da karısını ve sahip olduklarını kaybetmekten çok korkuyorsa mastürbasyon yapacak vs.

Ha girişte aldatmak için imkan lazım yazdım, gerçi en imkansızı en beceriksizi bile arada sırada escorta gider.

Bunu aldatmaktan bile saymaz zaten!

Evet evet evet.
Aldatmanin cikis noktasi mutsuzluk falan degil, gercekleri kabul etmek istemeyen insanarin uydurdugu bir kilif bu.

Bir insanin bir insana yillar boyunca cekici gelmesi pek mumkun degil.

Bir de erkekse buyuk ihtimal deniyor da bu erkekler cinlerle mi yatiyor? Aldatan erkekler varsa aldatan kadinlar da var. Olay su, kadinlarinki goz onunde degil. Biz erkeklerdeki gibi cuma aksami toplanip suna fena caktim, bunu yataga attim diye anlatmiyorlar. Erkekler kendi aralarinda bu maceralari hep paylasir, duruma, gore kiz arkadaslariyla da paylasir. Kadinlar gizli tuttuklari icin pek goz onunde degil. Bir kadininin neler yaptigini da disardan anlayamazsin kolay kolay. Disaridan cizilen profile bakarak bu yapmaz der millet. Bu gozler neler gordu...

Linc yiyecem ama pek de umrumda degil; aldatma olayi cok abartılıyor da o kadae olaganustu bir sey degil bu.

Mutlu olmakla alakası yok. Stavro'ya katılıyorum. Bulunduğun toplum, yer, zaman ve daha bir sürü şey etkili olabilir. Ben aldatmam ama sebebi mutluluk olmaz yani. Bir sürü hormon, bir sürü yaşanmışlık; bunlar bile tek başlarına çok şey anlam ifade ediyor. Kimisi için de hiç etmiyor, biraz alkol yetiyor. Böyle bakmak lazım.

bence seven erkek aldatmaz. aldatamaz. kaynak ben. ayrılsa bile bi süre birisine bir şey hissedemez..

erkekler yorum yapıp erkek dediğin aldatma isteğiyle doludur fırsatı varsa aldatır'a getirmişler de, kadınlar da aynı oranda aldatıyor, haberiniz olsun.

cevap: karaktersizse mutlu mutsuz dinlemeden aldatır. geçenlerde bir duyuru vardı, 9 aylık bebeği olan adam ya da kadın aldatıyordu, en son duygusal boşluktan aldattım suçlu ben değilim'e getirmişti. aldatan aldatıyor kısaca. dünyayı versen yine aldatır çünkü mayası öyle.

hic uzatmaya gerek yok, aldatmak mutluluk degil, libido ve karakter meselesidir, erkeklerin tamamina yakini ya aldatir, ya elinde olsa aldatir, ya da aldatma hayali kurar..
sadakat nadiren engeldir, buyuk engel gercekten Allah/gunah korkusudur, onuda tajkan sayisi cok azdir zaten

@alttaraf olayi çozmus... soylicek soz birakmamis. net !

mutlu olmak bir haldir.

aldatmak ruh hali ile değil; karakterle, iç dünyayla, vicdanla ilgilidir.
evet, mutsuz olan insan egosantrik bir fevrilikle kendini biraz olsun mutlu hissetmek için arayışa daha kolay düşebilir.

ama mutluyken ya da bir sorunu yokken aldatmak, içten içe bir arayışta olunduğu, manevi olgunluğun tamamlanamadığı, bir tür tatminsizliğin var olduğu anlamına gelir.

hadi tek gecelik, bir anlık meselelere insanız, hatalar yapılır diyelim.
bunun peşine düşmek, ilişki yaşamak, bunu doğal karşılamak vb gibi durumlar büyük kişilik sorunlarından kaynaklanıyor.
düşük farkındalık seviyesi de hem kendi iç dünyasını anlamak, hem de ne istediğini bilmek konusunda insanı örseliyor.

basından bildiğim kadarıyla, yanlış olabilir ama:

frekanslar sınırlı ve ihaleyle veriliyor. hükümetler yeni bir frekans "ihdas etmedikleri" sürece piyasaya yeni bir operatör giremez. bir de çok uçuk yatırım masrafları var diye biliyorum (milyar dolarlar seviyesinde).

GSM operatörleri eskisi kadar para kazanamıyorlar. Turkcell 2. el telefon satmaya başladı. Yeni GMS operatörü kurmak yukarıda da bahsedildiği çok maliyetli. Tüm ülkeyi baz istasyonları ile donatman lazım. 783.562 km²'lik bir alandan bahsediyoruz.

Kargo sektöründeki sorun bence şu:

Dağıtım personeli olmak zor bir iş. Şartlar ağır ve asgari ücret alıyorsun. Kimse dağıtım elemanı olmak istemiyor. Hemen herkes mecbur kalıp da bu işe giriyor ve daha iyisini bulunca da hemen ayrılıyor. Kimse bu alanda bir "kariyer" yapmak istemiyor. Öyle bir kariyer de yok zaten. Sürekli birileri işten ayrılıyor, yerine birileri geliyor vs. Bu sirkülasyon fazla olunca kargo firmaları da personel eğitimine yatırım yapmıyor. Müşteri memnuniyet primi vs vermiyor.

sanal operatör kurmak serbest. örnek fenercell, bimcell vs..

kendi sanal operatörün çok süper müşteri hizmetleri kurabilir yani.

kargo konusu da öyle aslında çok firma var ama ulusal olanlar belli.

amazon mesela kurdu yeni bir tane uk'deki falan sistemi getirdiler. uzun vadede kurtuluş olabilir. ama bizdeki kargo sistemi ile us ya da uk deki sistem çok farklı. burada kapına kargoyu bırakıp gidiyorlar seni aramıyorlar iki saat. tr de kargocu genelde kapıya bırakıp gitmiyor. o yüzden de şube diye bir olay var. tabi şube diye bir olay varsa eve neden teslim var. neden click and collect noktası olayı tr de tutmadı gibi tonla da soru var beraberinde. amazonun akıllı dolapları var mesela yerine göre 24 saat bile teslimat yapabiliyor. dükkan sahibine de para kazandırıyor. sanırım amazon da kazanıyor maliyetten..

sanırım her ülkenin olayı kendine özel.

Yeterli parayı verip (çok) ve devlet izin verirse lisans alarak ve yeterli (çok) para harcayıp baz istasyonu ve diğer teknolojik kurulumu yaparsan olabilir.

Ama sanırım ihtiyaç olmadığı için devlet yeni lisans vermiyor, verse de hiç bir firmanın bu saatten sonra bu işe gireceğini sanmam. Para kazanamazlar çünkü.

Gençler bilmez, zamanında 3 değil 4 operatör vardı. Yeterli kar edemedikleri için Aycell ve Aria operatörleri birleşti ve ortaya Avea çıktı.

Kargo meselesi ise iki ucu pis bir değnek, yeni bir firma kurulsa ve kaliteli hizmet vermek istese mecburen fiyatları yüksek olacak.

Bu rekabet şartlarında daha iyi fiyat vermek mümkün değil, işçileri bedava çalıştırsalar belki!

Kalite nasıl artar? En basitinden bir araba ve iki dağıtım personelinin yükünün yarıya düşürülmesi lazım.

Atıyorum günde 100 adrese dağıtım yapan bir araç ve iki personelden veya 1000 dağıtım yapan şubeden kaliteli hizmet alamıyorsak işi bölüştürmemiz lazım.

Bir şube daha açıp yükü 500 dağıtıma, yeni açılan şubeye 10 araç ve 20 personel alıp araç başı dağıtımı 50 adete düşürürseniz kalite arşa çıkar mesela.

Tabi yarı yarıya olmak zorunda değil, hesapları yapılır yük %25 azaltılsa bile kalite artabilir.

Ama dönüp dolaşıp aynı yere geliriz, maliyet artar. İnternet alışverişi ile ticaret yapan satıcılar pahalı firmayı seçmez, ya da alıcı ödemeli alışverişte vatandaş da genelde pahalı firmayı seçmez.

Türkiyenin bir ucundan 7-8 liraya ürün taşıyor kargo firmaları, akıl işi değil.

Operatör kurmak taksi plakası almak gibi. Arttırılması devlete bağlı.

Kargo olayı ise tamamen fiyat/performans mevzusu. Özel sektördeki karlılığa bağlı.

yani 2.si daha kolay çözülür. 1.si zaten çok karlı bir iş olmasına rağmen devlet yönetiminde.

Şimdi.

cocukken.
yaşlandıkça zekam düştü nedense :)

zekiliğin tanımını bilmiyorum ben. Yani o ifade ne anlama geliyor bilmiyorum.

Ama şimdi daha hızlı karar alabiliyorum fakat okuduğunu anlama kabiliyetim çok zayıfladı.

Eskiden kafa maymuncuk gibiydi, artık öyle değil. Anlayamıyorum, anladığımı sandığım birşeyi sonradan hatırlayamıyorum. Eskiden de ezber kabiliyetim yoktu ama şimdi normal birşeyleri bile hatırlayamıyorum.

Fakat karar mekanizmam çok hızlandı. Sanırım tecrübenin farkındasız getirileri bi' avantajken, okuduğunu anlama kabiliyeti bi' dezavantaja dönüştü.

Hep maldım.

Gittikce yavasladigimi hissediyorum

Çocukken. Büyüdükçe sosyal zekam artarken (bu normal insan düzeyine erişmem demek oluyor) geri kalan her şey tepetaklak oldu. Önünü alamadım.

Çocukken de çok saftiriktim ama şimdiki kadar göze batmıyordu.

ben pek degismedim galiba. cocukken de cok parlak degildim ama salak da degildim, calistigim icin ortalamanin ustunde bi ogrenciydim. simdi de oyle, biraz gec anliyorum ama anliyorum hehe.

Değişen bir şey olduğunu sanmıyorum. Çocukken üstün zekalılar okuluna kabul edilmiştim falan, sonra vazgeçmiş ailem, yanlış bir karar değilmis bence.

Bunları context olsun diye söyledim.

Küçükken zekamı sınırlayan şeyler yoktu, istediğim şeyde istediğim kadar düşünme özgürlüğüne sahiptim. Büyüyünce gerçekliğin sınırlarında kısıtlanıyoruz ama.

Öte yandan, inanılmaz bir eğitimle bu zekayı güçlendirmiş oldum. Yani çok daha iyi bir output var.


Yine de sıklıkla ben geri zekalı mıyım diye kendime soruyorum, çünkü hayat bunu gerektiriyor :)

gecmiste hic zeki olmadim. simdi de zeki degilim.

cocukken. asiri farkla.
maalesef potansiyelimi ortaya koymadim.

Aynıyım

2 yaşımdan sonra sabitlemiş gibi hissediyorum kendimi. 2 yaş benim için zirveydi. Zirvede bıraktım.

Aynı.

sadece zeki taklidi yapabiliyorum artık geçmişe göre.

Dediklerinin tamamen ön yargı olduğunu düşünüyorum, gözlem falan hikaye yani. Ha gerçekten gözlemse de kalitesiz bir ortamdasın muhtemelen, kal orada.

Hayır, asla.

@uğpouıuy :

erkeklerde dış görünüşün eş / partner tercihinde daha ön planda olduğu bilinen bir gerçek (kadınlara oranla) ancak demek istediğim şey bu değil.

piç erkekle alakası yok. bahsettiğim erkekler piç değil, gayet düzgün; işi gücü yerinde ya da kendi hayatını yaşayan insanlar. "badboy"'lardan bahsetmiyorum.

@wmeh : haklı olabilirsin. ancak girdiğim ortamların kalitesiz olduğunu düşünmüyorum. bu kadınlar kendilerini ifade etmekten çekinmeyen ve çoğunluğu kendi kariyerlerinde bir şekilde ilerlemişler. öyle "zengin & yakışıklı" erkeklere kendilerini yamamaya çalışan insanlar değil.

duyuruda da söylediğim gibi, aşık oldukları erkekten daha çok güvendikleri, daha çok sevdikleri, daha çok etkilendikleri vs. vs. insanlarla da ilişki yaşamışlar ama bakıyorum "aşık olduğu" erkek denildiğinde yakışıklı oluyorlar. sekmedi şuana kadar. böyle yani.

20'e kadar yakışıklı, 20-30 arası paralı, 30'dan sonra nefes alsın yeter.

Sevmek, yakınlık duymak mümkün görünüşünü beğenmeden de; ama aşk çok farklı bir şey bana kalırsa. Bir kere aşık oldum o da şuanki erkek arkadaşıma. İlişkimizin çok öncesinde de etkileyici ve çekici buluyordum kendisini.
Beğenmediğim birisine aşk gibi büyük miktarda hayranlık içeren bir duyguyu beslemem mümkün değil.

hayır, asla +1

yaş aralığı ile değişen tercihler farklı bir konu.

ama "aşık olmak" diyorsan yakışıklı olmayan biri için mümkün değil.

Kime göre yakışıklı neye göre yakışıklı

Ben yakışıklı değilim. hatta 10 üzerinden kendime 4 filan veririm.(ciddiyim)

O yüzden cevabı ilk elden duy. Olabilir.


İkili ilişkiler birçok faktöre bağlı. Kadının içinde bulunduğu durum bunların en başında geliyor.


Fakat bu aksiyom yakışıklı adamların şansının çok çok daha yüksek olduğu gerçeğini yadsımıyor, yadsıyamaz.

Zaten tüm bunların dışında; genelde de çirkin insanlar güzellerden ''arda kalan''larla hayatlarını sürdürürler. Bu sadece sosyal ilişkilerde de değil iş hayatında da böyledir. Güzellik/yakışıklılık(aynı şey) çok ilginç bir konum, malum güzellik tanrının tavsiye mektubudur güzel olan fazla çalışmaya ihtiyaç duymaz. Yoksun olan hep çalışmak zorundadır derler.


Bir de güzelliğin dışında ''ilgi budalalığı'' ''açlık'' ''müptezellik'' var. Aslında güzellerin değil de bunların aşık olması zor, çok zor.

Burada erkek için aslolan şey-aslında kadın için de öyle; özfarkındalık ve kendine güven. Altı boş bir kendine güvenden bahsetmiyorum, durumunun farkında olacaksın ve bu çerçevede geliştirebildiklerini geliştirip ''hayallerine layık'' olma yolunda ilerleyeceksin. Böyle yüklendiğinde ikili ilişkiler yan hak olarak geliyor zaten. Mesela ben tinder'ın da tr'de çalışmadığını düşünmüyorum. bir müddet de kullandım gayet aktif çalışıyor. Fotoğraflarda daha belli olan birşey bu kendine güven. bakıştan mı yoksa duruştan mı değişiyor bilmiyorum ama senin özgüvenin var mı yok mu bunu anlamak için benim uydurduğum en iyi yol fotoğraf çektirmek. Fotojeniklik değil burada kaygım. Orada bakıştan anlaşılıyor bence.


edit: 1de bunu düşünen birisinin bakmasında faydalı olan bir başka kavram da (bkz: charm)

Olur tabi niye olmasın. Çok örneği var bunun. Ama tam tersi olarak yakışıklı bir erkeğin çirkin bir kıza aşık olduğunj görmedim.

Olur. valar +1.

Etrafımdaki bütün güzel kız arkadaşlarım kelimenin tam anlamıyla çirkin adamlarla birlikteler, öyle ekşide yazıldığı gibi zengin adamlarda değil bunlar,yani olabiliyor.
Kendimden örnek vereceğim bir tane, geçen yıl almanca kursuna gidiyordum ve sınıfta asla dikkatimi çekmeyen ve gerçekten hiç çekici gelmeyen bir çocuk vardı. bir gün geldi bu yanıma oturdu. O gün tüm kurs süresi boyunca en çok güldüğüm ve eğlendiğim gün oldu. Sonuç ne diye sorarsan kursun son günüydü araya 10 günlük bir tatil girdi sonrasında da ben kursa devam etmedim. Yani bir şey olmadı fakat yine görüşseydik sanki şans verirdim.
Kadınların hoşlanma durumları erkeklerden çok daha karışık erkekler için çoğu zaman düz güzellik yetiyor, kadınlar saçma sapan bir şeyler bulup onu sevebiliyor.
Ama her zaman dış görünüş ilk intiba oluyor, insan dışını beğenmediğinin içini merak etmiyor sözü çoğu zaman geçerli.

Yanlis knk. Hic yakisikli olmayan dumduz adama da asik oluyorlar gayet. Erkek gibi degiller, dis gorunus birinci planda degil kızlar icin. Bana da asik olanlar oldu. Yakisikli falan da sayilmam.

olur ya. oluyor. tipsiz olduğumu düşünmüyorum ama yakışıklı da değilim, en fazla "eli yüzü düzgün çocuk" olurum sanırım. üstelik şu an şişkoyum. beni bile sevdiler. tipi geçtim bende başka bi şey de yok açıkçası. mızmız, anksiyete topu, yürüyen problemim resmen. çok sevildiğimi hissettiğim zamanlar oldu. ha hepsinin sonunda sktiri yedim ama olsun, hangi ilişki sonsuza kadar sürüyo ki di mi?

Olmazlar. İnsan kendi güzel/yakışıklı bulmadığı birine nasıl aşık olsun?

Aşık olduysa illa yakışıklı buluyordur.

genelde cevaplarda "hayır birlikte olanlar gördüm" - "hayır sevdiler" gibi cevaplar alıyorum.

seviyorlar, çirkinlerle de birlikte oluyorlar zaten. aşık olmak ayrı bir şey.

şuan hayatımda sallantıda olan ilişkimdeki adam yunan heykeli gibi birşey. ama aşık değilim. kendisi bile dedi bir gün kavgamızda, ona aşık olmayan nadir bir cinsmişim.

aşık olduğum iki kişi vardı biri 175 boyunda sempatik ama yakışıklı da demezsin. diğeri odan da çirkin.

yaş 30. bir yıl öncesine kdr 175 boyundakini unutamıyordum. hayat işte bir garip.

Oytun Erbaş ''yok'' diyor.

Dogu Perincek falan okumayin, bunadi o.
Yuzyillardir grip virusleri evrimlesiyor, salginlar yaratiyorlar. O zamanlarda da birileri mi uretiyordu bunlari? Her olaydan sonra "kim zarar gordu? Zarar gorenin dusmanlari yapmistir" demek kadar ilkel bir muhakeme ve cehalet olamaz. Olaylara boyle yaklasmayin. Salgin hastaliklarin tarihini okuyun, ogrenin. Elbette biyolojik silah diye bir sey de var, onun hikayesi de cok farkli.

Oytun demişti ki dna dizilimi diğer ülkeler ile paylaşıldı. yani yapay bi virüs olsaydı şimdiye anlaşılırdı.

teknik olarak imkansızmış. sözlükte bir virolog çok detaylı anlatmış.
eksisozluk.com

Laboratuvarda coronavirus yapilmasi teknik olarak imkansız olmadığı gibi yapılabildigi sabit. Yapay olsaydi simdiye anlasilirdi diye de bir sey yok zira bu konu hakkinda gordugum ilk inceleme makalesi daha yeni cikti. Kaldi ki hayatinda biraz olsun makale okumus biri, bilimsel bir makalede virusun biyolojik silah olabilirligini arastirmasini beklemez. Bilimsel bir makale ancak cok olaganustu sartlarda biyolojik silah olasiligini olumlayabilir.

Konuya donersek ilgili makale, bu virus ozetle bilinen bir virusun mutasyonu degil diyor. Yarasadan gecme tezi olabilir diyor. Benim anlayabildigim kadariyla ki pek anlamam sonuclari biyolojik silah tezini reddetmiyor.

parayı daha çok ve düzenli kazanan avantajlıdır

emeklilerde olay şöyle; yaş artı kredi geri ödeme süresi 70'i geçmeyecek diye bir durum vardı sanırım.

mesela 67 yaşındaysa 3 yıl vadeli kredi çekebiliyor (sayıdan tam emin değilim)

ve bu yaş arttıkça hayat sigortasının primi de artıyor.


Ama onun dışında kredi miktarının maaşla orantısı var, ve emekliye kampanyalar oluyor. Eğer orandan yana bi' beklentiniz yoksa sgklı çalışanla emekli insanda fark yok. standart prosedürleri var zaten hepsi belli.

Emekliye maaşının belli bir katından fazla verilmiyordu kredi, 3 yıllık maaşına denk olabilir tam hatırlamıyorum.

Ama asıl konu kişinin kredi puanı ile ilgili, kredi puanı yüksek olan daha avantajlıdır.

Arsa?

Altın?
Devretatil alıp kiraya vermek?

o rakam çok küçük, genelde o tür şeylere öneriler ''sepet yapın'' olacaktır.

dolar alırsın artar artmaz bilinmez, faizler zaten ortada, altın yüksek noktada olabilir(takip etmiyorum gerçi de) hisse senedi almak sayı az. o yüzden sepet en mantıklısı gibi görünüyor.

ya da mesela aile v.s ile birleşip ortak bi' yatırım yapılabilir. dükkan gibi, arazi gibi(bu çok uzun vadede geri gelir sağlayacaktır da) ev gibi

ben lise ve öss hazırlık döneminde hukuk bürosunda çalışmıştım, oradan gelen tecrübeleri paylaşayım.

1- Staj yapacağın yeri ne kadar erken bulursan o kadar avantajlı olur. Çünkü bu dönem staj çok kıymetli senin mesleğe kazanımın için.
2-Ben çalışırken adliyeye stajına gitmiyordu abiler ablalar, onun yerine ofis stajını 1 yıl yapıyorlardı; zaten adliyede de bolca vakit geçirdikleri için win-win bir durum oluyordu
3-4. bu 2 soru aynı gibi görünüyor: Bunun 2 farklı yaklaşımı var. 1.si çevre edinmek için kurumsal ofislerde staj ayarlamaya çalışabilirsin; bu özel işler görmeni sağlar diğeri ise seni normal avukat gibi çalışıracak görece küçük ama işleri yoğun olan bir ofiste staj ayarlamaya çalışabilirsin bu da senin farklı problemlerle rastlaşmanı sağlar.
5- bunun cevabını bilmiyorum.

4.soruda hikaye aynı iş bulur gibi, yani ya torpille ya da adamların işine yarayabileceğini göstermen lazım. Stajda yasak olmasına rağmen ücret veren avukaltarda var. paranı da kazanbilirsin(gerçi hala yasak mı bilmiyorum da) Bence staj yapacağın adam senin mentor'un olacak. Hukuk camiası benim çalıştığım(inşaat) alana göre daha dar, daha herkes birbirini yakından tanıyor ve çok daha fazla siyasi/sosyal. Giyimin kuşamın önem arz ediyor, kimi tanıdığın kiminle oturduğun, kimlerle gezdiğin. Bu sosyal network'de ya sende olacak ya da içine gireceksin.

''Avukatlık aristokrat mesleğidir, avukat adam sakaryada döner yiyemez'' bi' baro başkanının sözüdür mesela.

başvurunu da bunları dikkate alarak yapacaksın, yani tamamen karşılıklı beklentileri tatmin etmeniz lazım, her büro stajyer almıyor. bazısı çocuğa faydası olsun imza atıp geçmek için alıyor, bazısı gerçekten çalıştırmak için alıyor, bazısı da ayak işlerini yaptırıyor fotokopi çektirip adliyedeki harç işlerine koşturuyordu.

Misal bi' kadın var ankarada baya ünlü bi' icraa avukatıdır, onun yanındaki stajyerler çılgın atıyorlardı. non-stop çalışıyorlardı süreki şehirdışı hacizlere katılıp, karşılaşabilecekleri en iğrenç müflislerle karşılaşıp problem çözüyorlardı kendilerince. oradan çıkan avukat abiler abiler iş görüşmesinde zaten hem o ismi kullanıyorlardı hem de refleksleriyle kendilerini belli ediyorlardı.
Bi başka 2 ortak vardı mesela yine isimleri çok duyulmuş, onların yanında staj yapan birisi gelmişti bizim ofise iş görüşmesine, ablamızın aklında hep şöförlü arabalar, kokteyller, bürokratlara, komutanlara, siyasilere gönderilen hediye sepetleri kalmış. Mesela bunun da avantajlı olduğu pozisyonlar olacak. Usul adab biliyor ama başka bir şekilde.

Değişik birşey sizin meslek, Allah yardımcınız olsun.

Stajyer avukatim 6 ay adliye 6 ay buro stajın zorunlu. 1 yil buroda calissan da adliyeye dosya degisimibe gidiyoruz. Ve tabii ki para aliyoruz.

Buroyu secim konusu biraz ilgi alanina bagli. Kucuk buroda calisip az para alip cok ise kosan arkadaslarim da var buyuk sirkette yapip daha cok para kazanip sadece belli alanda yogunlasan da. Adliye yuzu gormeyip sadece dosya duzenleyen de var sekreter gibi ya da surekli icrada gezip daha bi kere dilekce yazmamis stajyer avukatlar da var. Ben haftada 6 gun calisiyorum amele gibi çalışıyorum acikcasi buyuk bi sirkette. Aklina gelen her isi de yapiyorum. Ing ceviri de yapiyorum dilekce de yaziyorum. Icraya cikmak haric tum avukatlik islerini yapiyorum

Ist ozelinde ist hukuk ankara hukuk gs hukuk onceliklidir. Genelde iyi staj yerleri buluruz. Ilk tercih de bunlar olur. Ozel okul mezunalri da genelde ing agirlikli yerlere basvurur. Stajda para da 1000 lira da olabilir 3500 de.

1. Birçok stajyer avukat gibi ben de 6 aylık adliye stajım sırasında çalıştım ve 6 aylık büro stajımda da burada çalışmaya devam ettim. Adliye stajı dediğimiz şey, çoğunlukla mesai gerektirmeyen bir şey olduğundan bu süreçte çalışmanız lehinize olacaktır. Çünkü büro stajınız için iş ararken deneyimsizliğiniz tercih edilirliğinizi azaltabilir. Adliye stajınıza da en kısa sürece başvurun, askı süreci vs. derken zaten hemen başlamıyor, vakit kaybetmeyin.
2. Genelde mahkemeler çağırmıyor ya da çağıranlar da hafta bir ya da iki duruşma izlemeye, dosya düzenlemeye çağırıyor. Bu noktada tavsiyem, çalıştığınız yere staj yaptığınız mahkemenin/savcının sizi en az haftada bir duruşma izlemeye çağırdığını söylemeniz. Duruşmadan duruşmaya değişmekle birlikte duruşma izlemenin faydası olduğunu düşünüyorum. Şahsen ben hala adliyede vaktim olduğunda, duruşma beklediğimde vs. herhangi bir mahkemeye girip duruşma izliyorum. Sonuç olarak, adliye stajınızı yaparken hem bir yerde çalışıp hem de adliye deneyimi de kazanmanız mümkün.
3. İstediğiniz adliyeyi seçebiliyorsun diye anımsıyorum. Durum hala aynı mı bilmiyorum, en son duyduğum kadarıyla istanbul, bakırköy adliyelerinde adliye stajında avukatlar icrada takip elemanı gibi çalıştırılıyorlardı. Anadolu adliyesi stajında ise icra dairesi stajı yoktu. Bu yüzden anadolu bana daha avantajlı gözükmüştü. Tabii evinize, iş yerinize yakınlığı vs. de önemli. Bakırköyde yaşıyorken anadoluyu seçerseniz staj için, iş görüşmesine gittiğinizde bu durum hoş karşılanmayabilir.
4. Şu an bir ilgi, uzmanlık alanınız olmaması yüksek ihtimal. Eğer uzmanlaşmak deneyimlemek istediğiniz bir alan varsa o alanda çalışan bürolara başvurun tabii. Bir de mümkünse dava çeşitliliği olan, size tek bir görevle sınırlamayacak bir yerde çalışın ki her şey hakkında da kısmen de olsa aşinalığınız olsun.
5. Pas.
6. Çok korkunç bir cvniz olmadıkça stajyerken iş bulmak zaten kolay bir şey. Araya birilerini sokmak zorunda değilsiniz. Birileri vasıtasıyla işe girdiğinizde iş yeri çok kötü çıktığında arada tanıdık olduğundan ayrılmak sorun olabiliyor, bunun yanında tanıdık biri sayesinde çalıştığınız yerde size iyi de davranılabilir tabii. Bu tamamen şans işi. Ben yaban ellerde çalışmayı tercih etmiştim.
Stajyer zaten iş öğretmek ve memnun kalınması halinde devam etmek amacıyla işe alınıyor. Bu nedenle hukuk cahili olmazsanız, hevesli ve iyi bir çalışan potansiyeliniz olduğunu gösterirseniz birçok hukuk bürosu sizi işe alır zaten.

Elimden geldiği kadarıyla ayrıntılı açıklamaya çalıştım. Bir sorunuz olursa sorabilirsiniz. Aramıza hoş geldiniz. :)

Ben taaa vakti zamanında armağan çağlayanın katıldığı ev kuşu isminde bi' programda izlemiştim. Hatta ondan öncesinde bilmiyordum, bu parfüm bozulan birşeymiş.

armağan çağlayan jelatinini açmadan buzdolabında saklayın diyordu(kendisi parfümleri için 1 tane buzdolabı almış) Ama bana tuhaf geliyor, sevilde buzdolabında durmuyor bu mübarekler, e o kadar da yol geliyor depolanıyordur bozulmuyordur diyordum ama bilmiyorum. Armağan Çağlayan öyle diyordu.

güneş görmesin, hava almasın yeter. manav ürünü değil ki iki ayda bozulsun.

Ben bi parfümü 6 ay kullanıyorum. Bozulmaz o kadar kısa sürede.

2 ayda bozulmaz normal serin oda şartlarında

senin şimdi alacak oldukların da halihazırda 2 aydan çok önce paketlenip konmuyor mu rafa sence?

checkcosmetic.net

buradan son süresine bakabilirsin, daha gideri varsa ister 2 ay sonra kullan ister 6 ay sonra...

arabada unutulmadıkça (yaz sıcağı ya da kış soğuğunda) 2 ay gibi bir süre içinde bozulmaz.

3. senesine giren dior ve chanel parfumlerimiz var. bozulmuyor. ama saklama kosullari fena degil gunes gormuyor hic siseler. buzdolabinda babaannem kolonya bekletiyordu 80'lerde...

-7 - (-3) = -7 + 3 = -4

Bi' tane sayı doğrusu çiz. sayı doğrusunda sayılar soldan sağa gittikçe artar. sağdan sola da azalır.

şimdi bu sayı doğrusunda -7'yi bul arada - işareti var, sonra 3 yazıyor demekki 3 tane azaltacağız. sola doğru 3 tane daha git. -10 yapar.

mesela -7-(-3) olsaydı. ne yapacaktık -7'yi bulacaktık arada eksi işareti var sonra -3 yazıyor; demekki -3 çıkartacaktık -3 çıkartmak nasıl olacak peki bu sefer ?

Sayı doğrusu +1

ya da hikayeleştirme: Hava çok soğuk, -7 derece. 3 derece daha soğuyor; -10 oluyor gibi.

Çöp poşetleri market poşetlerinden daha sağlam bence. Market poşetlerinin zaten eve gelene kadar üçte ikisinin altı deliniyor.
Ben bu ücretlendirmeden önce de çantamda katlanan çantalardan taşırdım, çöp poşetini ayrıca satın alırdım. Hiçbir şey değişmedi, böyle güzel.

Kesinlikle çöp poşeti daha sağlam. Market poşeti almayın yapmayın doğaya bunu :(

şimdi şöyle markette satılan poşetlerin de toplu satılma durumu var ve kiloyla satılıyor. mesela sallıyorum 1 kg'ı 7 lira gibi.
eğer çöp torbası mantığıyla alacak dahi olsam gider onu alırım.

bu arada ben marketten her seferinde poşet alıyorum ama bunun sebebi çöp torbası yapmak değil kolay taşımak.

bir de çöp torbasında bu ağzı büzülen varya, onlar şahane oluyor. onları tavsiye ederim. huzur gerçekten kloroplast'ta

edit: şeyi yazmayı unutmuşum. o market poşetlerini kilo ile alırsan sudan ucuza geliyor yani. illa onları kullancaksan herhangi bi plastikçiden o şekilde de alabilirsin diyecektim. yaşlanmışım ben iyice.

geçen aldığım çöp poşeti herhalde market poşetinden daha kötüydü. baya ucuz plastik kokuyordu zaten.

maliyetini de geçtim de doğaya hangisinin bir faydası var ya da bir şey değiştiriyor mu onu bilmiyorum.

çöp kutumuz çok küçük olduğu için küçük market poşetleri kullanıyoruz, en küçük çöp poşeti bile büyük geliyor yani. o yüzden market poşeti ile devam.

küçük alışverişler harici market poşeti almama gibi bir şansım olmadığından genel olarak poşet ile devam. çöp poşeti de bulunduruyorum bir paket bir ondan bir bundan derken uzunca bir süre gidiyor zaten.

Market poşeti gibisi var mı bee, vazgeçilmezim, on numara çöp oluyor.

Market poseti almiyorum kendi torbami tasiyorum. Eger poseti satin alirsam ucretsizken verdigi doga zararinda bi sey degismiycek ki. E poseti ucretli yapma sebebi zaten dogaya verdigi zarar degil miydi? Market posetleri ucretsizken de cop poseti satin aliyodum daha saglam oluyor.

hic hesaplamadım. ben zaten manav/ekmek reyonundan ince poşet alıp kullanıyorum.
yemişim çevreyi. bu ülke ingilterenin çöpünü alıyor, benim çöpümü mü alamıycak.

www.bbc.com

n11 gg gibi sitelerden toplu alayım dedim, onda da tanesi 24 kuruşa geliyor. bimin verdiği poşetin kalitesiyle macro centerın poşetinin kalitesi arasında ise dağlar kadar fark var ikisi de 25 kuruş.

En büyük sebebi eğitimsizlik.

yenisiniz herhalde ülkede.
tr de kimseyle tartışılmaz. haklı olsan bile fikir söylenmez. akıl verilmez.

trafikte adama geç geç'i el hareketiyle yaptım diye önüme kırıp 2 km boyunca peşime düşen adam biliyorum. mesela diğer bir kural aklıma geldi. trafikte asla tartışma yaşanmaz ve arabadan inilmez.

Ben ne arkadaş ne akraba kimseyle tartışmam, ters bir şey dersen hemen sesini yükseltip tehdit ederler.

yıllardır dönen bir muhabbet zaten bu hocam karikatürü falan da var. ilginç tabi. kültür haline gelmiş artık resmen.

cf.kizlarsoruyor.com

tartışmak duyuru kurallarına bile aykırı. tartışma başlatıcı içerik girdiğin zaman soru/cevabın siliniyor.

Kişilerle ilgili bi' durum ama genelde. Ben mesela türküm, benimle gayet rasyonel olan herşeyi tartışabilirsin.
Kaideyi bozar mı bozmaz mı bilmem tabi de.

çomarın milliyeti yoktur herhalde ya, ingilizi de türkü de ayrı başa bela. sosyo-kültürel etkilerin karakterimizi hiç etmesi başımızı ağrıtıyor işte böyle. Kültürel olarak gelişmek özgürleşmek lazım galiba. Fakirlik başa bela

uzlaşma, kültürümüzde yok kardeşim.

hiçkimse tartışmayı sevmez yanlız Türkler değil.

herhangi bi' matematik 1 kitabı çözer o işi.

Ben günceli pek takip etmedim ama bizim dönemimizde tümay'ın siyah bi' kitabı vardı sanırım nesibe aydın yazmıştı. o mesela evde varsa(bizim zamanımızda herkesin evinde vardı) ondan çalışabilirsin.

Ya da karekök yayınlarının ''köşetaşı'' modeli de baya iyi bi' kitapmış. kuzenimde görmüştüm onu da.


İnternet erişimin varsa daha kolay olur, youtube'dan herhangi bi' hocanın anlatımında matematik 1'i dinleyebilirsin. Onda da nejdet kirpi'yi tavsiye ederim. Diğerleri çok geyik yapıyor bu soruyu çözüp geçiyor.

Ankaradaysan da eğer ben de anlatabilirim istersen ama kekemeyim ben aynı zamanda biraz da agresif bi' yapım var başarısız olursan dövüşebiliriz de 5-10 soru kolay halledilebilecek birşeye benziyor uzaktan.

ben alese girdiğimde kolaydı en azından

edit: nesibe aydın değil, faniye alan yazmış

@mete kudur cevaplarınız işime yaradı. Başladım bile. Aslında Ankara’dayım ama sadece ziyaret için geldim. Teşekkür ederim.

2. soruyu ben de vakti zamanında sormuştum. o öyle demişlerdi. Yani 2. soruda yapacak birşey yok. ''öyle'' :)


1. soru ve 2. soru için aynı cevap: Kullanıcı eklemenin bi' numarası yok, o aynı anda açık olan ekran tanımlaması sanırım. Yani aynı anda 4 farklı ekran kullanabilirsiniz gibi bir anlamı var SANIRIM.

1. 4 kişilik derken aynı anda maksimum 4 ekranda açabilirsiniz. en fazla 5 profil ekleyebilirsiniz. "2 kişilik" netflix paketinde de 5 tane profil açabilirsiniz.

2. yok.

Oturup kim ne izliyor bakıp taşak geçecek adamla ortak profil açma zaten

höfff illa çocuğa anlatır gibi anlattıracaksınız. ne kadar çok seviyorsunuz soruyla alakasız yorum yapmayı. üç paragraf yazı yazıyorum, adam onca yazının içinde sadece taşak kısmını görüyor yahu. eşşeğiz tabi burda, dert anlatmaya çalışıyoruz.

o kısmını biraz espri olsun diye yazdım, yazımı neşeli hale getirmek için yazdım, okuyan biraz tebessüm etsin diye yazdım oldu mu? bunu da illa söylettirecek kadar anlamadıysanız siz cevap vermeyin.

peki o zaman şöyle sorayım, aklı sadece "taşak geçenle profil paylaşma o zaman" diyen de buna cevap versin.

dört profilden birine 8 yaşındaki oğlumu koydum. "kids" diye ayarladım, seçince çizgi filmler falan çıkıyor. kendi profillerimize de 18+ için pin koydum, 18+ içeriği açmak isteyince pin soruyor.

ama 8 yaşındaki oğlumun bilerek veya yanlışlıkla benim profilime tıkladığında son izlenenler içinde yer alan ve çıplak bir şekilde öpüşen ve seviştikleri alenen belli olan film afişini görmesini nasıl engelleyeceğim? görsün istemiyorum, baba olarak bu benim hakkım. ama izlemek istiyorum. üye olarak bu da hakkım. tıklayınca pin soruyor ve direkt açılmıyor evet, ama tıklamayınca da gözüküyor amk. "o" (it) filmindeki korkunçlu palyaço suratını görmemesini nasıl sağlayayım, palyaçodan korkuyor zaten. buna da "çocuğu olan netflix izlemesin" veya "çocuğu olan korku filmi açmasın" mı diyeceksiniz?

hem illa taşak geçmesine mi gerek var, ben ne izlediğimi gizlemek istiyor olamaz mıyım ulan, bu nasıl bir düşüncedir?

"bunun anlamı aynı anda 4 ayrı ekranda izlemek" olsa bile, ben yan yana dört tane televizyon dizim hepsinde aynı anda dört farkklı içerik mi açacağım yani, illa ki öteki üçünü bir başkası izleyecek. arkadaşım olur, ailem olur. izlediğim şeyleri niye mecbur oluyorum paylaşmaya?

netflix bunu düşünememiş veya özellikle koymamış da olabilir. ama bunun cevabı "o zaman başkasıyla paylaşma" olamaz, olmamalı. 4 kişinin aynı anda izleyebileceği bir sistemi başkalarıyla paylaşıyorsam , izlediklerimi gizlemek benim hakkım olmalı.

çocuk olayı bambaşka, siz "kaynımgil görüp taşak geçerse" demişsiniz. ben de eğer kaynıngil taşak geçecekse açma demişim gayet net değil mi?

gelelim çocuk olayına, internet ek koruması ve netflix çocuk kilidi var diye biliyorum. bunları devreye sokarsanız iyi olur.

ayrıca 8 yaşındaki çocuk eğer yanında büyük biri yokken sizin profilinize giriyorsa bu bambaşka bir sorun demektir. çocuğunuzu korumak sizin göreviniz, netflix ve diğer internet içerik sağlayıcılar sadece uyarı koyar +18 vs. gibi gibi.

hacı sonuçta sorum açık. aynı anda birkaç kişinin izleyebileceği bir platform var. belli ki aynı anda birden fazla kişi izleyecek bunu. yani kendi kendime dört ayrı ekranı yan yana dizip aynı anda farklı içerikler izlemem saçma olur di mi? yani bu aynı anda dört ekran kullanabilme özelliğini, farklı farklı kişiler aynı anda izleyebilsin diye yapmışlar di mi? bunda mutabık mıyız?

hal böyleyken ister danaya girer gibi farklı kişiler olsun, ister aile üyeleri olsun aynı anda kullanma imkanı olan bir platformda birbirlerinin profillerine herhangi bir nedenle ellerini kollarını sallaya sallaya girmeleri normal mi ya? kaynımgil olsun, çocuk olsun, eşim olsun, yahu paylaşmak zorunda mıyım ne izlediğimi? illa kaynım gülecek, illa çocuk görecek diye niye sürekli yazdığım şey üzerinden cevap verip anlamamakta ısrar ediyorsunuz.

yahu istediğim çok basit bir şey. gizlilik. netflix'in "aynı hesapta dört ekran paylaşabildiğine göre bunların birbirinin izlediğini görmesinde bir sakınca yok" demesi gizliliği ihlal eden bir şey değil mi lan? bu bir tek bana mı anormal geliyor niye anlatamadım ben bunu? en azından benim gizleyebilmek gibi bir tercihim olmak zorunda değil mi ya?

benim bütün kart, banka, mail, telefon, sosyal medya vs. şifrelerimi karım bilir mesela. kartımı alıp isterse para çekebilir. ama ben çekmesini istemiyorsam hop şifreyi değiştirmem yeter. bankaya gidip "bu benim kocamdır verin şifreyi" dediği zaman netflix gibi "bunlar evlidir, şifreyi vermekte sakınca yok" demezler, şifreyi alamaz. hiçbir internet sitesi ben gizlemek istediğim sürece sırf tanıdığım diye benim özelimi paylaşmaz. "haa karısıymış o zamak ok, maillerine bakabilir" diyip şifremi vermez. ben "verin o benim karım" desem bile vermez.

netflix'ten de beklentim sadece bu kadarcık gizlilik. espri olsun diye kaynımgil diyorum, "ehehe taşak geçecek adama verme". çocuk diyorum "senin sorumluluğun". gizli olsun lan işte illa spesifik spesifik kimden gizlemek istediğimi yazmama ne gerek var. gizli olsun kimse görmesin anasını satayım bunu istemem niye anormal? her profile şifre konacak lan altı üstü. avukatı mısınız anlamadım ki neyini bu kadar savundunuz.

çocuk kilidi denen şey de sadece 18+ olan içeriğin açılmasını engelliyor, o da açık zaten. çocuğumun sorumluluğu bana ait, zaten de kendi çocuk profili varken benim profilime girmeyecek kadar da akıllı. ama çocuğumun girmiyor olması, "girilebiliyor" olduğu gerçeğini değiştirmiyor. girilemesin. niye serbestçe istediğin profile girilebilsin ki yahu?

ben sadece yine örnek olsun diye yazdım çocuk diye. ama yine sadece demek istediğime odaklanmak yerine örneğe cevap vermişsiniz.

sizin için başka örnekler bulamayacağım. zira her şeye bir lafınız var. istediğim bu çok basit ve aslında tek cümlede anlatılacak şeyi yukarıdaki üç ayrı mesajımda (soru + 2 cevap) paragraflarca yazdım. umarım bu sefer anlatabilmişimdir.

evde iç, pembe dizi izle.

bak çok sıradışı oldu.

tebessüm ettim ayıp olmasın diye.

Bowling ?

çakmaktaş'lardan beri bowling bana hep çekici gelmiştir. bugün de cuma zaten, bowling'ten sonra da gecelere akılabilir.

20kaçıncı yüzyılda hala sinemeya gitmek mi kaldı yahu ?

sehir ne bilmiyorum belirtmedigine gore %90 istanbul. bazi atolyeler oluyor ilgini cekerse oyle bir seye katilabilirsin. masterpiece var mesela. aksam saat 7-10 arasi resim veya heykel atolyesine katiliyorsun. masterpiece disinda da pek cok atolye var boyle seyleri seviyorsan standardin disinda bir aktivite olmus olur.

şehir viyana. şehre özel bir aktivite olmak zorunda değil önerilerin beni yönlendirdiği şekilde arama yapacağım

oyun salonu
kapali alanda duvar tirmanisi (bouldering)

Masaj yaptir.

60 lira iyi para, ben olsam alırdım

abi bırakın ne salgını ya. palavra bunlar. iki gün sonra foyası ortaya çıkar. al hiçbir şey olmaz.

Saçmalık olur. Zira her geçen saat çinden yüzlerce mal ithal ediliyor. Ve bu yüzlerce maldan herhangi birinde coronavirus varsa zaten birisine bulaşır. Ve evet Türkiye'deki herhangi birine bulaşması er geç sana da bulaşacağı anlamına geliyor. Dolayısıyla yaptığın kuruntudan başka bir şey değil.

tatava yapma, al. :)
alirdim ben.

@üğpoıuy, üşendim bakmaya ama olabilir, bahsettiğim tırtlıklara bir örnek olur bu da.

iyice hiç edelim mi diziyi spoilera boğup. o 6. bölümde kendisini atan adam efsanedeki altın ejderha. insan değil yani o gelen insanları kontrol için orada. o yüzden kendisini bırakmasının bi' sebebi var. orada dizi senaristleri haklı. sen haksızsın.

O bol bol bakismalar yesil cam sahneleri 1. Oyunda daha bile fazla olabilir. Veya iste cheesy laf cambazliklari falan. Ben cheesy bir dizi olarak cok begendim izledim bitti ve uzerine 5 dk dahi dusunmedim

vasat bir dizi.
oyunları, diziye 5 basar.
kitapları zaten...

Ben çok umutluydum bu diziden Got dan sonra bu iyi olur dedim ama malesef çok çok büyük hayal kırıklığı oldu. ikinci sezonu izlemem için hiç bir neden yada sebep veremedi dizi.

oh ulan yanılmamışız. hatunla iki kere şans verdik ama olmadı, ısınamadık bir türlü. beğenmedik kısaca.

oyununu biraz oynamistim. guzel oyundu.
dizinin afislerini gordum sokaklarda, abiyi iyi secmisler diye dusundum. ama esmer, hint asilli kadin (Anya Chalotra) nedir oyle? Dedim ki bu insan degil, bu nedir? Insan olamaz.. :)
Iste o hevesle ben de dizinin bir bolumune baktim. Aynen belirttigin gibi, son derece triska bir kurgu, aptal diyaloglar, katiyen izlenmez.

Ben sevdim ama hiçbir beklentim yoktu, oyunları ve kitapları zaten bilmiyorum. Gayet eğlenceli 8 saat geçirdim. Beklediğimden daha çok güldüm, güzel müzikler dinledim, iyi koreografili kılıç savaşı sahnesine doydum, bütün karakterlerin (özellikle kadınların) kafadan çatlak olmasını sevdim.

Witcher/Yennefer sahnelerini ben de çok sevmedim ama kadın erkek arasındaki romantik sahneleri genelde dizilerde/filmlerde çok özensiz buluyorum o yüzden bu beklediğim bir şeydi. Genelde onları direk es geçiyorum kafamda çünkü böyle romantik bir ilişki beklendiği için (ya da illaki olması gerektiği düşünüldüğü için) bazen yazarlar hiç çaba harcamıyor gibi geliyor bana. Bu insanlar neden birbirini sevdi, neden bir çekim duyuyorlar bunlar hiç incelenmiyor. Taş kadın + taş erkek + aynı oda = seks ve sonrasında beylik sahneler tadında bir formül oluyor. Bence Yennefer'in hocası Tissaia ile ilişkisi çok daha ilgi çekiciydi mesela.

O biraz inecek falan ondan sonra daha guzel oluyor. Bizim bi kiz arkadas yaptirmisti ordan biliyom :d

Guzel olmus, begendim ben.

ya ondan ben de korktum da. ödemden bence şu an tam kapanmiyor evet. bi de 1 haftada oturuyormuş. bu fotoğraf 20saat sonrasında.

Estetik duruyor ama "estetik operasyon" anlamında. Seni reelde görsem "dudağı estetikliymiş" derdim. Güzeli çirkini kişiye göre değişir, ben gözle görüleni söylemek istedim.

8.75/10

dayak yemişsin gibi duruyor. kendi dudaklarım acımış gibi hissettim. ben kalın dudağı pek sevmem. böyle yakışıp yakışmadığı pek anlaşılmıyor. eski halini de bilmediğimiz için. umarım sen beğenirsin. ama sen sen ol sakın kalıcı izler bıraktıracak müdahalelerde bulundurma yüzüne.

Dolgu dudak neredeyse kimsede güzel durmuyor ama yaptıranlar nedense bunun farkında değil.

Yüzünün tamamını görebilseydik daha güzel yorumlayabilirdik. Doğal durmamış bence.

3/10
dudağının normal hali eminim 7/10 dur.

Şuan biraz çok balon ama bikaç güne düzelince güzel olcak bence :) bi de foto biraz kötü.

Acıdı mı biraz bilgi verebilir misin?

20 saate anlaşılmaz ki. Haftaya gel sen bacım o zaman puanlarız. Bir de eski halini atarsan daha iyi kıyas yaparız sanki. Güle güle kullan :)

bu dudak dolgusu silikon mu oluyor ? bu işlerden de hiç anlamıyorum ama tiki bi' kız arkadaşım olmuştu bundan baya bi' zaman önce. öpüşürken dudakları bi' tuhaftı. yani güzel değildi hissizdi. O zaman silikon herhande dudakların filan diye de soramamıştım. Zaten benimle de öyle uzun görüşmedi. Beklentileri farklıydı sanırım, herneyse.

öyle birşeyse öpüşürken çok kötü oluyor.

Eğer o kısmı saymadan sadece resme vereceksek; sol üst taraf yamuk gibi duruyor sanki, ya da fotoğraf makinesinin filtresinden de öyle çıkmış olabilir galiba bilmiyorum bir de sağ alt tarafta yaramsı bi' göçük var. bunlardan 2.5 puan kırarak 7.5 veriyorum.

gerçi 10'dan çıkartmadan gitmiş olsaydım yamuk durması sebebiyle 5-6 filan verirdim. bir de o alt dudak çok şiş görünüyor, ben seviyorum gerçi alt dudağı oradan puan kırmazdım sanırım.


2 farklı yöntemle iki farklı sonuç çıkarttım. Bilemedim şimdi. Ama gönlün kırılmasın 7.5 olan puanlamayı esas alalım. Malum bu tür şeyler kıyasla ölçülür normalde, burada tek kişi olduğu için 10'dan düşerek gitmemiz daha mantıklı. 2 kişi olsaydı 2 si arasında puanlardık o zaman 5-6 arası verebilirdik ama böyle bir durumda 7.5 vermemiz daha adil gibi görünüyor.

benim puanım 7.5'dan 8.

mmm acıdı da. yani uyuşturucu krem sürmüşlerdi. öyle müthiş acıdı. öldüm bittim diyemem. çoğunu hissetmedim. sonrasında da kolay geçiyor. bol bol su içiyorum.

bence yazık etmişsin kendine, güzellik uğtuna böyle zararlı şeyler yapmamak lazım.

ya alerjin olsaydı, şu dudakları şişen bilmemne hemşire gibi olsaydın.

şu an güzel durmuyor çünkü bariz şekilde zedelenme hırpalanma var iyileşmesi zaman alır.

ayrıca bana yakışmış mı diye sorman için öncesini ve sonrasını görüp bir karar vermemiz gerekir.

ya o sertliği geçiyor. mesela ilk zaman aşırı sertti dokunamiyodum simdi sol tarafına baya dokunabiliyorum ve yumusak geliyor.

okudugum kadariyla daha da eriyecekmis o sertlik ve dudaga karışacakmış.

Kaç gün dayanıyor bu

1/10

Cevabımın silinmemesi için daha fazla yorum yapamıyorum çünkü bu dudakları 1 saat önce "kadını seksi yapan unsurlar" başlığında da gördüm ve burada da görünce gülüyorum sadece. Hayırlı işler ablacım.

Üst dudakla bıyık bölgesini ayıran dudak çerçevesi yok gibi, belki de kullandığınız filtreden ötürü öyle görünüyordur.
Muhtemelen müdahale olduğunu anlamazdım ben ama aa ne güzel dudaklar da demezdim. Sorduğunuz için puanlıyorum: 6/10.
M kısmı(?) belirgin dudakları beğeniyorum.

Pigmentasyon da yaptirirsan 8 veririm ben. Pigmentasyona da ihtiyacin var gibi :/

İyice oturunca bakalım. Şimdi iyi gözüküyor ama.

bomboş iş. gerçi gördüğüm örnekleri arasında fena değil ama yine de bomboş iş olduğu için 1/10

böyle ise kızartacaksın: www.google.com

böyle ise haşlayacaksın: www.google.com

not: haşlayacaksan sıcak suya koyuyosun. suyuna biraz limon sıkıyosun ya da nar ekşisi döküyorsun patlamaması için. köfteler yüzmeye başlayınca hazır olur. fazla haşlama yoksa dağılır. yumurta falan yok, ne alaka. 30 yıllık adanalıyım önce haşlayıp sonra kızartma diye bir şeyi de ilk defa duydum.

haşlarken annem tuz atardı dağılmasın diye. sadece haşlama yeter. ardından kızartmaya gerek yok.

ya da direk kızartırsınız.

sizi dinleyip sadece haşladığım için çok pişmanım :(

keşke sizi dinleyip sadece kızartsaydım. Ben bu köfteyi çıtır çıtır seviyordum :((

söylememişsin ki nasıl sevdiğini :(

haşlaması makbul.

Sonrasinda salcayi biraz sivilastirip icine limontuzu koyuluyora da ,guzel olur.O sekilde biraz pisirip sos olarakta dokulurse guzel olur.

ben olsam direkt yaga atardim. diyarbakirli arkadasima soylemistim zamaninda iclikofte yaparken, olmaz oyle demisti. oldu haha o da begendi sonucu

Gone Girl (ben sadece komisyoncuyum)

Oyun (Gerald's Game) var.. gerilmiştim ben ama imdb puanı 6.6... sonra laf yemeyelim.

the haunting of hill house
10 bölümlük dizi bu. yine de öneririm. kaliteli gerilim.

İnvitation

birdbox

fractured

oha, ceo'nun işe alıma dahil olması/ceo'ya kadar çıkabilmek ve ceo'nun motivasyonun nedir gibi bir soru sorması da ilginçmiş. Ben fena sayılmam iş görüşmeleri konusunda ama, bunda çok şaşırdım. Çünkü normali napıyorsun nasılsın kaç yaşındasın hayırlı olsun çemberinde ilerler(edit: çok biliyormuşum gibi yazdım gerçi, o kadar bilmem ben ömrü hayatımda 2 kere ceo ile muhatap olabilmiş bi' adamım). Adam tipine ve konuşma reflekslerine bakar. Zaten normal zamanlarda öyle rastlayacağın birisi olmadığı için, seninle ilgili değerlendirmeyi kendi departmanının idari amirleri yapar. İlginçmiş hangi firmaysa.


Masanın hem bu tarafında hem de diğer tarafında yer alan teknik bi' personel olarak sayabiliriz beni. Ben şöyle düşünüyorum.

Şimdi ilk elemeyi malum ik yapıyor, ya da bi' tanıdık abi bizim o konuda şöyle bi' çocuk/arkadaş var diye geliyor
Sen özgeçmişte okuluna ve önceki işlerde ne yaptığına bakıyorsun fakat adamın ne istediğini orada göremiyorsun.
Benim yaklaşımımda Ön yazı o işe yarıyor; adam aslında neyin peşinde ne istiyor, temsil yeteneği ne kadar gelişmiş.
fotoğrafın yakışıklı olması gibi birşey bu önyazı. yani birinci öncelik firmaya ulaşmaksa(filtreleri geçmek, cv'nin okunmaya değer görülmesi ise) bu önyazı en iyi ihtimalle sıralamada 3.öncelik filan olabilir.

2.sorunun ise net bi' cevabı yok. o bence tamamiyle enerjiyle alakalı. Yani bu işi neden istiyorsun sorusunun temel cevabı aslında çok basit değil mi ? bunu karşındaki de biliyor ama senin o soru karşısında pozitif olarak heyecanlanmanı ve bunu yansıtmanı istiyor. olumlu bir heyecandan bahsediyorum elinin ayağının birbirine dolanmasından değil. gözleri parlar ya bazen adamın, ondan işte.

yoksa işin piri de olsan ve bu işi neden istiyorsun sorusuna ''ben bu işin or....suyum ve sizin de bilen bi' adam ihtiyacınız varmış benim de daha fazla paraya ihtiyacım var'' diye cevap versen(aslında durum karşısında gerçekci olsa da) bu negatif değerlendirilir.

o yüzden burada bu işi neden istiyorsun sorusunda temel öncelik vereceğin cevap değil reflekslerin yansıttığın pozitif enerji bence.

zaten bu ik'da çalışanların konuya vakıf insanlar olduğunu düşünmüyorum. ortayolcu kişilerdir genelde ben kendi çalıştığım yerlerde de iş görüşmesine gittiğim alındığım/alınmadığım yerlerde de kendilerini hiç sevmem pek kıymet de göstermem.

engelli koşudaki gibi düşün, geçilmesi gereken küçük bi' engel karşındaki ve vasfını tartmakdan ziyade seni tartmaya odaklanmış bir engel.

bu sebeplerle benim fikrim: vereceğin cevapların içeriğini fazla düşünmeye pek gerek yok aslolan şey pozitif olmak, istekli görünmek, pazarlığa açık ve taraftar olmak gerektiği yönünde