Bu saydıkların senden iyi olanlar onlarda beden babam bana bmw almadı da peugeot aldı diye isyan ediyor ve bir üstüne imreniyor. Senin yerinde olmak isteyen işi olmadığı için evlenemeyen bir iş bulsam da evlensem diye bekleyen yani senin durumunda olmak isteyen de binlerce insan var. Ben haline şükret falan demiyorum ama senden daha şanslı insanların hayatını instagram dan takip ederek hayatını kendine zehir etme.

@bonisnocetquimalisparcit,

hayır ailelerimiz yardım edemezdi. o yüzden yük olmak istemedik zatne.

düşündüğümün de fesatlık oldugunun farkındayım bu arada. ama elimde değil işte.

kendi ayaklarının üzerinde durabilmen ve ya durabilme çaban ömrün boyunca onun bunun ya da ailenin yaptıkları altında ezilmenden çok daha iyidir.

başına kakılacak, seni bazı durumlarda "ya o kadar da hatrı var ayıp olur" diye güç durumda bırakmaz.

aksine daha güçlü ve müdanasız kılar.

tavsiyem şudur ki; geçen zaman geri alınmıyor ve en keyif alabilecek yaşlarınızdayken bu kadar işe güce gömülmeyin.

bırakın 2 kuruş faiz işlesin siz zamanı ertelemeyin.

gelir dağılımındaki eşitsizliğe kafayı takarsan hayatı kendine zehir edersin. gittiğin markette, oturduğun kafede bile yanındakilerle aynı ekonomik güce sahip değilsin. senden çok daha altta olanlar da var, üstte olanlar da. kendine benzer seviyede olduğun arkadaşlar edin, ona göre bir çevre kur ve çok takılma. eminim hayatta çok daha önemli konuların, amaçların, önceliklerin vardır, onlara yoğunlaş. bunu sana evlenirken iki aileden de beş kuruş yardım gör(e)memiş ve evlendikten sonra iki sene borç ödemiş biri olarak söylüyorum.

@bonis,

ben onları suçlamıyorum ki, sevdiğim de insanlar. sadece kendime moralim bozuluyor olay bu kadar aslında.

Moralinizin bozulmasi normal. Ama herkesin ne yasadigini bilemezsiniz. Sosyal medyada orada burada mutlu zengin gorunenlerin sadece size gosterdikleri kadarını goruyorsunuz. Gorundukleri kadar mutlu da olabilirler ama bu sizi mutsuz etmemeli. Cunku her konuda her alanda bu adaletsizligi gorebilirsiniz. Siz evlilik konusunda isyan ediyorsunuz. 18 yasindaki bir genc de yasitlarinin calismak zorunda olmadan ozel üniversiteye gitmesinden şikayet ediyor. Kimisi torpille işe giriyor kimisi emek vermesine ragmen işsiz kaliyor. Bu böyle. Ama simdilik boyle. Hayat bu her sey degisiyor. Sizin durumunuz da geçici. Onemli olan bunlardan ve maddiyattan bagimsiz olarak kendi icinizdeki, eşinizle olan mutlulugunuzdur. Birbirinize destek olup her soruna ragmen iyi ki birlikteyiz diyebiliyorsaniz gerisini çok dusunmeyin.

@jrr tolkien,

ya arkadaş nasıl böyle konuşabiliyorsunuz? kimseye neden yardım etmediler falan demiyorum. yardım edemezlerdi durumları yok bir şey yok. ama şunu soruyorum: niye bizim de öyle basit olmadı yaşantımız. bak bu kadar basit aradaki ayrım. öyle bir cümle yazıyorsun ki sanki aileme sitem ediyorum. alakası yok.

her zaman icin senden iyilerde var, kotulerde var; sen hangisini ornek almak istersen onu alirsin hayatinda... ki sen burada senden iyi olanlari almissin kiyaslamak icin

hayatin her alaninda bu var ve olmaya da devam edecek.... bunu kabullenmeniz gerek sadece

yadırgamıyorum bu düşünceni insan psikolojisi işte ama hayat böyle naparsın, kader mi dersin, hayatın adaletsizliği mi? Bazıları birçok şeye daha rahat erişir, sen çok daha çabalamak zorunda kalırsın kazanmak için ve hatta bazen kazanamazsın da? Böyle çok örnek verebilirim ama bunların da sonu yok. Herkesin imkanları ailevi durumları farklı. Herkes yorganını ayağına göre uzatıyor. Adamların bu imkanları varsa, aileleri sağlıyorsa sonuna kadar da kullanabilirler bu da normal ama tabii başkalarıyla kendimizi kıyaslamak bize mutluluk değil mutsuzluk getirir. Siz kendi önünüze bakıp bir an önce borçlarınızı ödemeye çalışıp, belinizi doğrultun siz de yaparsınız. Sosyal medya paylaşımları da bu tarz duyguları körüklüyor anlıyorum, bence çok fazla facebooktu, instagramdı takılmayın.

Düşünce yanlış, çok dert yanarsın böyle eğer kafa değişmezse.

Kimse yapacaklarını sana zorla yaptırmıyor. Yaptırmadı.

İlk defa ailenden ayrı kaldun, ve ilk defa çalılmaya başladın sanırım...

borcsuz olsa elbet daha iyi olurdu ama bahsettigin sekilde ebeveynlerin yardimiyla kurulan evlerde/evliliklerde anne-baba ciftin "veli"si gibi herseye karismaya devam ediyor. sense evcilik oynamis gibi oluyorsun ki etrafimdan gördügüm kadariyla oldukca huzur bozucu bir hale gelebiliyor bu durum.

sizinse (esinle beraber) kimseye minnet etmeye zorunlugunuz yok ve kimsenin beraber kurdugunuz bu hayatta (bir yatak alindi fügün yapildi diye)söz hakki da yok.borc ödemekten daha agir yükler bunlar cogu zaman.
bundan sebep bence üzülmemelisin.

onlar zengin sen fakirsin çünkü. iyi bir işin kariyerin var ise şansın da giderse ilerde rahat bir hayatın olabilir.

Dhaa once de bu tarz duyurularin vardi.
Bir de markette roastbeef yok diye mahallende oturdugun insanlari asagiladigin duyuruyu hatirliyorum bak :/

Borclari bitirecem diye kafayi yemissin, biraz rahat ol. Evliliginize yazik. Uygun degildiyse maddi durumunuz, neden bu kadar borca harca girerek evlendiniz?
Fesatlik yaptigin insanlar durumlarini olcmusler tartmislar, aileler de yardim edebilecegi icin evlenmisler.

Bazen takmamak lazim, biz ailecek hep borcluyuz ama borcu donduruyoruz, istedigimiz hicbir seyden de geri kalmiyoruz acikcasi.
Borc donebilmeli, yoksa borclu olmakta sikinti gormuyorum ben. "Borclarimi bitirmem lazim" diye hayati kacirmaya tercih ederim daha uzun sure borc odemeyi cunku bir kisirdongu, bitmiyor genelde :)

Baskalarinin imkanlarini, ailelerinin destegini kiskanip kendini oldugundan mutsuz etme. Insan gibi calis, gerekirse borclarini yapilandir, eline tum geceni borca harcama.
Yurtdisina gitmek istiyorsan ucuz da gidebilirsin, illa 4-5 yildizli otelde kalip thy ile ucmak zorunda degilsin. Ya da ydisinda illa steak yemen lasim degil, marketten aldigin sandvicle de idare edebilirsiniz ama bunlardan mutlu olabilir misin, hic eminndegilim.

benden önce cevap veren arkadaşlar +1

bu kadar borcunuz varsa veya evlenince bu kadar borç altına gireceğinizi biliyorsanız evlenmeseydiniz keşke. veya illa evlenmek istiyorduysanız da salon takımı, mutfak takımı, sıfır mobilyalar bilmem neler almasaydınız? evlenince illa her şeyin sıfır mı olması gerekiyor?

ben 2. el bile alır otururdum evimde. ne olacak ya? millet mi ayıplayacak?

kendiniz yapmışsınız hepsini.

söyleyecek ekstra bi şeyim yok.
kendi hayatını kendi çabanla idare etmen en güzeli. @eeb tammaen haklı bence o konuda.

bu kadar borçun vs olmasa yine sosyal medyadan insanlara bakıp yine kafayı takarsın. ki bu gayet insancıl bi durum bence. ister istemez kıyaslıyor insan. bırak evcilik oynasınlar. zorluk yaşamadan "yuva" kurmaya çalışsınlar.
sen kendi yuvanı kendin kurmuşsun bi de üstelik tüm bu zorlukları beraber ısrtlanabildiğin bir hayat arkadaşın var. bence bahsettiğin insanlardan çok çok daha fazla şanslısın.
hangisinin evliliği ufak bir zorluğu kaldıracak bir düşün derim.
evlenmedim, bilmiyorum ama sanırım konsept hayatı beraber yaşamak acısıyla tatlısıyla. Tatlısı herkese kolay herkes yapar. Sen zoru seçmişsin ve takım arkadaşın da sana yardım ediyor.
ELindekinin kıymetini bil.
bırak başkaları yalancıktan mutluluklarıyla yaşasın.senin yaşadığın gerçeği herkes başaramaz.
geçen zaman geri gelmez ama borç ödüyoruz diye hayatı ıskalamayın. mutlu olun mutlu edin.
her pazar saçma salak pozlar eşliğinde, saçma sapan paralar verip "koçişkoyla pazar qeyfi" yapmayın.
menemen yapıp yanına çay demleyin.
mutluluğu doğru yerde bulun.
falan filan...
p.s. bende uyuz oluyorum o tiplere çaktırma ajhjkshkj

@dedimmi,

ya ne kadar ilginç birisin. evimize ne eşya aldığımızı, nasıl bir ev tuttuğumuzu söyylemiş miyim ki sıfır mobilya almasaydınız heryeri düzmeseydiniz diyebiliyorsun? şaka mısın arkadaşım sen, gerçekten eleştirilere bir şey demiyorum da, sanki ben burada "koltuk takımı aldık 6bin lira para verdik, yatak odası aldık 20bin lira para saydık, evi baştan tadilat yaptırdık" falan gibi laflar etmişim gibi konuşuyorsun. evi ne şartlarda kurduğumuzu nerden biliyorsun? ne aldığımızı ne yaptığımızı nerden biliyorsun?

şaka mısın sen?

şaka değilim. bir sürü şey yazmışsınız. "x'e bilmem ne takımı alındı, y'ye bilmem kim takımı alındı, biz ise herşeyi kendimiz aldık." demişsiniz. bundan ne anlamak gerekiyor? x'ler, y'lere herşeyi yakınları almış ama siz kendiniz almışsınız. e para verip almışsınız işte? evlendiğiniz için kendinizi bir ton borcun altına soktuğunuz yazmışsınız. e neyin borcu bu o zaman? ev düzmeye para harcamadınız mı şimdi cidden? ne anlamalıyız biz bundan?

evleneceksiniz diye kredi mi çektiniz? onun borcu mu? e dediklerim yine geçerli o zaman.

evlenmeden önceki borçlarsa bunlar, yine geçerli. benim o kadar borcum olsa, dışarıya adımımı atmam.

ne yaptığınızı tabii ki bilmiyorum, nereden bileyim? buraya yazıyorsunuz, biz de yazdığınız şeylerden çıkarım yapıyoruz. net yazın biz de net cevap verelim. o borçların büyük bir kısmı da ev düzmekten gelmiyorsa da bana da dedimmidemedimmi demesinler.

edit: hastalık gibi durumlar varsa onu bilemiyorum, o konu hariç.

bunları düşünmen normal, bence onların kötülüğünü istemediğin sürece fesatlık denemez.
ama "ana babaları ölünce s*ki tutacaklar, ya*amı giderler tatillere" diye düşünüp mutlu oluyorsan fesatsın lan :D

milletin evcilik oynadığı tespitine de katılıyorum, mal bir kuzenim işsiz güçsüz haliyle evlendi, ailesi borca girdi ve çok zorlandılar/zorlanıyorlar, niye? beyefendi evlenip çocuk yapacak diye. p*ç kurusu, bir de çocuk yapıp boşandı... mal oğullarını evermek için hayvan gibi borca girip saçma sapan yardıran ailelerinin karşısına geçip "al size torun, g*tünüze sokarsınız" diyesim geliyor ama demiyorum, efendi adamım.

hem onlar ailelerinin desteklediği kadar gezip tozup eğlenebilecekler. siz ise borçlarınız bittikten sonra kendi imkanlarınızla çok daha güeajhgska tamam lan tamam o kadar da değil belki ama hayat arkadaşınla kendi çabalarınızla kurduğunuz hayatın keyfini çıkarın, bence çok değerli.

ailenden onları yıpratacak kadar büyük bir destek almadan kendi başınıza bir düzen kuruyor olmanız müthiş ya, eminim ki o 10 katı çalışıp yaşadıkları hayatın yarısını yaşayamadığınız insanlar da size bakıp içten içe kıskanıyorlardır.

oluyor, ik ya atıyor genelde kapağı.

ortalama bi üniversitede (kocaeli) okuyan bir arkadaşım dış ticaret uzmanı olarak çalışıyor, 3 4 yıl önce mezun oldu sanırım. dubai'den amerikaya bayağı bi geziyor kıskanıyorum :/

bankacı, hukukçu, siyasetçi, ik cı, vb. mesleklerde çalışabiliyorlar. Yani net bir mesleği yok açıkçası.

gazeteci olup 2 bin liraya tamah edeni gördüm.

şirket telefonu al, o müşteriye artık işleri şirket whatsappına yönlendirdiğini söyle, iş telefonunu işten çıkınca kapat.

özel telefonuna gelen iş mesajlarına cevap verme. vereceksen iş telefonuna yazın de. olmadı başkası gibi davran, bu numara yeni de.

işler boka sararsa kocasıyım ben yazmayın bu numara benim lan diyin.

@kurnaz ya iki telefon işi açıkçası çok zor geliyor. Patronda zaten iş bitince kapa telefonu kafasında değil hep açık kalmalo ona göre. Zaten iş hattı olsa whatsapp kurmam bile ona çünkü saçma geliyor iş ve acilse ara whatsapptwn yazıp ne zaman bakcağı belirsiz bi şekilde beklemek çok saçma üstüne acil deyip patrona şikayet etmek filan

@esinsin

zor geliyorsa buna devam o zaman. tek çözüm iş telefonunu ayırmak. yoksa burada yakardığınız şeyin çözümü yok. 2 telefon zor ne demek yahu. iş telefonuna her dakika bakılmaz iş dışında.

patronda akıllı olsun, müşterilerde. iş dışında iş yaptırıyorsa 1 saat mesai yazın her cevaba.

bu arada whatsapp işte kullanılmaz, mail atsın adam. ufacık ekrandan cevap mı yazılır müşteriye.

işime neredeyse hiç whatsapp sokmuyorum sokmama gerek kalmıyor
mail yada acilse aranarak durum çözülyor

@kurnaz işte çözüm aramadım aslında hani iş hayatında ne kadar kullanılıyor whatsapp diye merak ettim bence de ya arasın ya mail atsınlar

@esinsin

iş telefonu diye bir şey var zaten bundan dolayı. çoğu zaten smartphone olmaz bu tarz nedenlerden dolayı. mis gibi pilide haftadan haftya gider.

bunu patrona söylemek bu kadar zor olmamalı.

Benim işimde de müşteri whatsapptan "bak gör, rakip neler yapıyor" tarzı şeyler atmaya bayılıyor. Normal şartlarda zaten düzenli görüşmeler ve mail yoluyla iletişim kuruluyor ama bir yerde bir şey görünce şak diye arıyorlar, olmadı whatsapptan yazıyorlar.
İlk başta sırf iki telefon olayına üşendiğim için kendi telefonumu kullanmaya devam etmeyi düşünüyordum ama olan biteni gördükten sonra bu işin böyle olmayacağına ikna oldum. Hani kadınlar yine omuz çantasıyla falan geziyor, iki telefonu bi nebze daha kolay kaldırabilir ama ben bin kahır bela olacak diye istememiştim de öbür türlüsü daha beter belaymış. Gelsin şirket telefonu kullanalım. Böyle hayat geçmez.

Şirket telefonu al sen de. Müşterilerin hepsinin üstüne de meteor yağsın.

Sırf bu nedenle vatsap kurmadım, kullanmıyorum.

cozum: is telefonuna gec ama wassap kurma

Sırf bu yüzden whatsappı sildim. Paşa paşa mail atıyorlar.

Celal Şengör'e göre sadece elit kesim bilim yapabilir. Halktan gelen biri bilim yapamaz. Bu zaten başlı başına istisnaları olan bir durum. Hindistan'da doğup İngiltere'de eğitim alan birçok öğrenci, oradan Amerika'ya geçiş yapıyor ve çalışmalarına orada devam ediyor. Bilim yapmak için her gün havyar yemeye gerek yok. Dünyanın gelişmesi için bilim toplumun geneline yayılmalı.

Doğayı mahvetme kısmını bilmiyorum. Bağlama bakmak gerek. Çernobil felaketi Rusların dünyaya attığı bir kazık olarak görülebilir. Şu anda Pripyat kasabasında hala insan yaşamıyor.

Bazı düşünceleri çok mantıksız. Birinin iyi bir jeolog olması onun her konuda yaptığı yorumların doğru olacağı anlamına gelmez. Bildiği çok şey var tabii ki ama olaylara bakış açısı bazen tam Türk insanını yansıtıyor.

Celal Hoca bazen fakirler ölsün porştan selamlar moduna girebiliyor kendisi fazla elitisttir.

Stalin döneminde yapılan sanayi kalkınması çevre için bir felaketti. Elbette ki şimdiye kıyas kabul etmez ancak o dönem çok ciddi ozon salınımı yapıldığını biliniyor. Tabii o dönemde ozon salınımı, tabakanın delinmesi, karbonmonoksit oranının yükselmesi gibi tabirler yoktu, varsa bile bu kadar ciddi olduğu bilinmiyordu. Bir kalkınma hamlesi yapılması ve bilim, eğitim, tıp, sanat gibi alanları besleyerek ürünlerin üretilmesi gerekiyordu. Yakın zamanda Sovyet öğrencilerine dağıtılan bas gitarlardan bir tane gördüm. Gerçekten sağlam yapmışlar. Bilen bilir zaten sosyalizmde sanayi üretiminin kim için ve nasıl yapıldığını.

Sosyalistlerin büyük çoğunluğu devrim sonrasnda yaşanacak toplumun doğayla barışık, ekolojik dengeleri koruyan bir yapıda olması gerektiğini savunur. Bu yüzden doğa savunusu önplandadır.

Aynı şekilde kapitalizmin doğa dengelerini umursamadan vahşice talan yapmasına ve sömürü düzeninin bir ayağını da buradan kurmasına karşı mücadele edilir.

Bilim dendiğinde ise Sovyetlere bambaşka bir alan açmak gerekir. SSCB'de bugünkü göz tedavileri dahil (lasik yöntemi mesela) pek çok tıp ilerlemesi patentsiz bir şekilde halkın kullanımına sunulmuştur. Allah çarpar.

Celal Şengör yanıldı demek yanlış olur. "Celal Şengör sadece jeoloji üzerine konuşmalı ve uzman olmadığı konularda ben "bilim insanıyım" pozları keserek indirgemeci tahlillerde bulunmamalı" demek daha makul bence.

şimdi temelden gireceğim. bilim elittir, bu kadar da basit. her bilim için aynısını demek zor, bilgisayar bilimleri mesela elit olmasanızda direk zeka ile ilgili olsa da bilim elittir bu kadar.

bu son 10-15 yılda olabildiğince azaldı bu doğru ama hala elit varlığı devam etmekte.

neden peki? ben de akademinin içinde biri olarak yorumluyorum bunu, ailem elit filan da değil maalesef. elit olmasının nedeni paran varsa bilime odaklanabilmen ve o bilim kültüründe yetişmendir.

ailede en az 2 kuşak bilim varsa o aile kültürlüdür, alınmasın kimse ama benima ilemde dahil olmak üzere buradakilerin ailelerinin %90'ı köylüdür, çiftçidir, aile ağacında dedesinin dedesinin dedesini bilmez. benim ailemde böyle. dedemin dedesini bilmiyoruz.

dedelere dikkat demeyeceğim, ama o kültürde yetişmek başlı başına bambaşka bir şey. biz 6 yaşında "babaaaeee" derken o ailelerin çocuğu dadısıyla almanca konuşuyor o dili öğreniyor, sorgulamaya açık oluyor, bizim gibi babaneler sübhaneke öğretip allah korkusu işletmiyor. o açıklıkta yetişen çocuk her şeyi sorgulayıp 9 yaşında allahı sorgulayabiliyor, ailede oğlum bilir diyor. bu kültür kaç kişinin ailesinde var merak ediyorum.

bunu geçtim aile dostları ile tecrübe ile yoğruluyorsun, adamlar yanında bilim konuşurken kapıyorsun, soru soruyorsun anlatıyorlar, klasik ailelerde beşiktaş galatasaraya (or vice versa) nasıl koymuş onun muhabbeti yapılıyor.

ufaklıktan itibaren gezilerde kültür aşılanıyor, köye gitmiyor adamlar efese, antik şehirlere, daha ötesi sallıyorum viyanada, salzburgda mozart turu yapıyor aile. oradan schrödingerin lisesini akademiker gymnasiumu geziyor mesela. klasik türk ailesi sacherde instagram fotosu paylaşırken böyle gezen aileler var ben bizzat şahit oldum.

bunların hepsi kültür, sonra bu adam formal eğitim alırken yanına sosyal gelişimle sağlam akademik ve araştırma kitapları okuyor, biz 12 yaşında bilim teknik okumakla övünürken bu adam makaleyi yazanla muhabbet ederken onun akademik kitabını okuyabiliyor. okuyorda.

lise olarak ya yurt dışında sağlam yerlere ya da en iyi türk liselerine gidiyor.

buradan %99 yurt dışında en saygın yerlere gidebiliyor. para derdi yok, istediği kitabı nadirde olsa satın alabiliyor. iş bulayım aileme yük olmayayım derdi yok. isterse işe giriyor ki aile dostları zaten uygun ve istediği işi bulmalarına yardım ediyorlar global olarak.

bu adamlarla çalışma fırsatı elde ettim, yaşlısı 90 yaşında olanı ile de 50 yaşında genç olanıyla da 25 yaşında olan gencecik elemanıyla da. soylu olanları ile de tanıştım ders aldım ders verdim beraber, öğrenci olanlşarıda oldu çalıştığım yerde. adamın ayda 5 gün geldiği viyanada evi var, almanyada dedesinin şatosu var, orada x ressamın imzalı hediye tablosu var, bu adam bilime vermiş kendini, zaha hadidle çalışmış, oradan californiada isim vermeyeyim hayvani bir şirkete consultantlık yapmış, uluslarası 5-10 ödülü olan biri, zehir gibi.

kısaca bilim elittir arkadaşlar, azalıyor evet ama elit ailelerde bilim her zaman daha ön plandadır. ay sonunu zor getiren aile ile elit aileden bilim yapanlar başka dünyalarda olurlar, yakın olabilirler ama o kültüre erişmek kuşak işidir.

diğer kısımları da anlatacaktım, ama rusya doğanın anasını satmış bir ülke. doğa koruma derdi olmamış hiç bir zaman. hayatta kalmak asıl amacı o zamanlarda.

kurnaz +1
virgülüne kadar katılıyorum.

@kaptan: böyle adamlar çok az olduğu içindir belki.

celal şengör diyarbakır cezaevinde mahkumlara dışkı yedirilmesinde sorun yok demiyor muydu yanlış mı hatırlıyorum? yani bilimsel ve elit kısmına ben de saygı duyuyorum ama her konuda doğru değil tabi, bildiğim kadarıyla aşırı milliyetçi mhp'li biri

neden yanılmasın ki? canan karatay'ın tıbbın her alanında bol keseden sallaması gibi, türkiye'de de televizyonda popüler olmuş biliminsanları her bilim alanında ahkam kesiyor. zaten faşist diktatörleri savunan bir adamı bir yere kadar ciddiye alabilirim.

ali sabancı.

Haluk Okutur-Simit Sarayı kurucusu
Odtü İşletme Mühendisliği mezunu

birebir tanıdıklarım var bir kaç tane, ünlü olan 2 kişi var bir de. isim vermek hoş olmaz bunlar açısından.

daha ünlü bildiklerim,

girişimci olarak hiç sevmesemde baybars altuntaş var iyi eğitimli girişimci.

boğaziçili cem boyner.

bülent eczacıbaşını unutmamak lazım.

bunlar dışında çok var aslında. orta halli girişimciler genelde kötü eğitimli. o bir noktayı aşmayı sağlayan eğitim ya da aile kültürü oluyor.

bu arada şahenk boston ve isviçrede eğitim almadı mı?

bir de çoğu girişimcinin hikayesi başarıdan sonra parlatılıyor, süsleniyor, olmayan şeyler eklenip, olanlar çıkarılıyor, birebir bildiğim bir örnekten gidiyorum garanti olsun diye.

türkiyede sektöründe lider ve 20-50 milyon dolar cirolu 3 ülkede üretim yapan niş sektörde olan bir tanıdığım/akrabamız var.

bunlar tr de iyi sayılabilecek bi ünide, ve ardından amerikada master yaptılar kardeşler. döndüler türkiyeye, o sırada iyi bir elektronik şirkette genel müdür oldu biri, 1 sene sonra kovuldu, ordan birkaç yerden daha kovuldu. 2-3 iş batırdılar kardeşiyle total değeri o zamanın parası 97-98 1-2 milyon dolar olan. babası da çok zengin bir esnaf. neyse bunlara sonra 1 milyon dolar kadar daha para verdi, babamlarla çok yakınlar o sırada, işte çok iyi bir lokasyonda ofis ve çinden ithalat yapıyorlardı, oradan büyüdüler.

geçen senelerde haberleri vardı gazete ve tv de filan, anlatıyorlar ama sanki yemeye ekmekleri yokmuş, evlerini satmışlar- doğru ama 20 evleri daha vardı :D eauheahudaushe :D böyle böyle anlatıyorlar, komik yani oldukça. adamların abşarısına lafım yok, ama böyle anlatmalarına da gerek yok.

@kurnaz: aldi ama kendi kurmadi. babasindan devraldi bankayi. onun saymam.

benzer sekilde ali sabanci da sayilmaz. bulent eczacibasi da ;)

Abi ali sabanci, cem boyner, bulent eczacibasi nasil iyi girisimci oluyor? Bunlarin babalari iyi girisimcidir. Kendileri de iyi egitimlidir. Bunun disinda bir olaylari yok yani. Girisimci kendi azmiyle, yoktan var edendir. Bu isimler gibi baba/dede sirketini sirtlarina alip is yapanlar degil.

@sckxyss: aynen.

ataman özbay

İkisi de iyi.

Karyola biraz zayıf gibi göründü gözüme. Kırılmaz herhalde üzerinde çok hareketli davranmadıkça. Aynalı dolap kapaklarını temizlemek zor olabilir. Parmak izi bile belli oluyor uzaktan. Kirli duruyor.

o karyolayı ikea'da görmüştüm...fiyat olarak mükemmel ama yakından baktığımda bana dayanıklılık konusunda güven vermemişti.

gardırobu bilmiyorum ama yatağın f/p oranı iyi.

estetik olarak ikea'nın en basic ahşap karyolası. çirkin değil ama nötr, düz karyola işte. bende bir üst modeli var, memnunum.

şu:
www.ikea.com.tr

O karyolayı kesinlikle alma. Yatagında altında tahtadan destekler var, kenarına oturdugunda, biraz tepindiğinde, veya sert döndüğünde direk göçüyorsun. O karyola pişmanlıktır söliyim.

o karyola bende var şu anda evde, çok sağlam hatta oldukça da güzel bence. simple, hem de doğal tahta.

sir gawain in modeliyle arasında estetik fark var sadece. bana basiti daha güzel geldi açıkçası. ama zevk meselesi.

çok ilginçşimdi bulamadım ama bir de yere neredeyse yapışık yerle bir bir yatağı vardı, bunu almasam onu alacaktım.

yatak konusunda süper diyorum ben.

diğerini bilemedim.

Ürünler iyi de Evidea ile teslimat tarihi konusunda sorun yaşanma ihtimali yüksek

Çok değil öz konuşması. Mesela bi gol ya da penalti pozisyonu gibi onemli bir pozisyondan sonra ve her 15 dakikada bir genel bir degerlendirme şeklinde konuşması, futbolun taktiksel kısmından iyi anlaması, o an izledigi takımları iyi tanimasi ve maçı iyi takip ederek doğru yorumlarda bulunması

ömer üründül diyorum.

futboldan anlamam, bir kaç kaliteli düzeyde maç haricinde de izlemem ama ömer üründülü biliyorum, severim, öyle olsun yorumcu. ovvv filan desin arada, gerçekten heyecanlansın ve futbolu sevsin, oradan gelen parayı değil.

önemli pozisyon varken/doğmak üzereyken susmasını bilsin.

kameranın gösterdiği şeyleri değil, kameranın göstermediği yerlere ilişkin de bilgi versin, yoksa aynı yere bakıyoruz yani. örneğin x oyuncusu topsuz koşularda ve alan boşaltmada çok iyi bugün bla bla.

ben rıdvan dilmen tarzı hoca veya takım şunu şunu yaparsa başarılı olabilir, skoru değiştirebilir diyen yorumcuları daha çok seviyorum. ama önceliğim spiker ve yorumcunun birbirine uyumlu olması. ingilizler bunu çok iyi yapıyorlar.

Ben gereksiz tarihi bilgi verenleri sevmiyorum. Oyunun heyecanı bozuluyor. Bir yorumcu bilmem kaç yıl önce bu takım bize geçirmişti, bakalım şimdi ne yapıcaz dediği zaman benim konsantrasyonum bozuluyor. Sana ne mk 10 yıl önceki maçtan. Oyuna dayalı analizler yaparsa daha iyi olur. Mümkünse Arap yorumcular gibi sürekli Allah Allah falan demesin. Biraz zeka pırıltısı bekliyorum.

Ridvan dilmen, hakan unsal gibi adamlar iyi yorumculuk yapiyor ya da oguz cetin falan. digerleri cok bayiyor, gereksiz bilgi verip duruyorlar.

erman'a bayiliyorum ben.

Fırsat bulursan Engin Kehale abimizin eşlik ettiği bir Premier Lig maçı izleyin. Her hafta en az 1 maç yorumluyor hemen hemen. İşte bu abi gibi abiler yorumcu tanımının karşılığıdır. Bence.

abi dermatolojik sorunun varsa dövme yaptırma.

yaptırma. bitmesini bekle.

bu işin öncüsü roombaydı, ben roomba derim.

Ben eylülde baya bi araştırdım. en son çıkan neato connected modelinde karar kılmıştım ama ülkede satan yok ki

ben tek tek videolarını izlemiş ve LG'nin versiyonunu beğenmiştim.
yere dökülen UN'u diğerleri dağıta dağıta gidip temizlemezken LG baya temizliyordu.

www.youtube.com

@kurnaz, Roomba ilk çıkan olduğu için bu kadar popüler. Neato'ya bazı özelliklerde geçilmiş gibi duruyor ama yine de çok havalı :)

@Atimi, Neato Connected modeli, beni de cezbediyor. Büyük ihtimalle seçimim o olacak. Yurtdışından almayı planlıyorum zaten.

@Corc, video için teşekkürler. LG'nin modelini bilmiyordum, güzele benziyor. Videoda Neato da olsaydı, daha aydınlatıcı olurdu.

bildiğin sanat değil mi o? san'at nedir?

mozaik yapmak çok zordur üstadım, çok sabır ister ince iş. bu işi sanatsal olarak yapanlar var özel atölyelerinde, taşları kırarsın önce yamuk yumuk olanları kerpetenle düzeltirsin, hazır taşlar da var fabrikasyon küp şeker gibi. fakat sanatsal değeri yok bence onların, ne kadar emek o kadar sanat demek.
işi ehlinden öğrenmelisin bence.
malzemelerin de pahalı olması normal. git bir hocadan öğren bence. ya da kurs vs var ise daha iyi olur.

ben sağlık üzerinden gidiyorum en başta söyleyeyim. yani hem sağlık hem zindelik için.

yaklaşık 75-90 dakika kadar sürüyor kas antrenmanlarım, 45-50 dk kardiyo, kalanı vücut. haftada 3-4 kere.

kalan günlerde 45 dakika kardiyo sadece. her gün gidiyorum aşağı yukarı.

İdeal antrenman süresi 40-45 dakika. Bir saatin fazlası yorgunluk olarak geri döner. Bisikletle karın kası çıkmaz. Düzenli şınav ve mekik çek.

Carrefour dan aldım ben. F/p oranı çok iyi. Yurtdışına da gitti geldi bisey yok hala

kırılmaz değil onlar en başta, ben çocukluğumu mercan- kapalıçarşıda geçirmiş adamım. yazın bavul almak için oradaki tanıdıklara gittim, babamın arkadaşları zaten baya bi.

ben hard case bavul almadım mesela, hatta direk kendileri üretiyorlar o hard case'i, sağlam tamam, normalde pek bir şey olmaz ama oldumu yarı yolda kalırsın. tamiri yok, cam gibi işte, sağlam olur bazen ama kırıldımı kalırsın elinde bavulla.

sen bilirsin elbette ama soft bavullara yönelmeni öneririm.

hard case valiz esas kirilir valiz :)
kirilmaz istiyorsan kumas samsonite.

Istanbul icin cevap vereyim. Calistirdik evde bebekte var geceleri de kapatmiyoruz.

kişiden kişiye ve evin konumuna göre değişiyor. kuzey cepheye bakan üst katlarda bir dairedeyseniz normal. diğer yandan çabuk üşüyen birisi de olabilirsiniz. bu havalarda kısa kol t-shirt ve hırka ile gezenler de kürklü montlar giyenler de var.

üşüyosan aç tabi ki, bir de ayağa sıkı çorap giymek daha çok üşütüyor aklında bulunsun. varsa bol pofidik bi' çorap giy :)

istanbul için kombi çalıştırma vakti. yani çalıştırdık.

ev sıcaksa ve üşüyorsanız sıcak su torbası koyun ayaklara.

benim ev 18-20 oluyor genelde. kombiyi açınca çok bunaltıyor, bende soğuk seven adamım. bundan dolayı sıcak su torbası yapıyorum.

evet, geceleri açıyor ve sabahları donuyoruz birkaç gündür
... yer: eskişehir

hayır. istanbul. şu an pencere açık takılıyorum.

Kaloriferler açık. ben pek üşümem de millet donuyor. Yer afyon

yıl sonuna kadar çalıştırmam herhalde.

Hayir daha yakmadik, usume gelse de cam acik oluyor genelde.

ankara, kuzeye bakan ev, kombi haftalardir aralikli olarak acik. ama evde sortla takiliyoruz.

Evet dün babamdan habersiz birkaç saat açtık. :)

çalıştırmadık. şortla oturuyorum. ama çalışsa gereksiz olmaz.
istanbul.

yer ankara;

ben hala t-shirt ve sort ile duruyorum (ve corapsiz); ancak aksam is donusu yakiyorum kombiyi ve sabah ise gidene kadar da acik son 1 hafta-10 gundur; eve gelenler de usumuyor :) ancak aksamlari alkol de var :)

İş yerinde odama aldım ufoyu başladım çalıştırmaya.
Evde de kombinin açılışını bu akşam yaparım sanırım.

Bu arada 2 kat çoraba gerek yok, bir tane normal çorap giy, şu kışlık ev terlikleri var ya kocaman onlar çok güzel sıcacık tutuyor :D

çalıştırdım. cayır cayır.

çalıştırdık tabii, donuyoruz

dışarıda soğuk ama evin içinde sıcak seven bir insan olarak henüz kaloriferleri yakmadık. burası 5 dereceyi de görüyor geceleri ama bu sene ısınma masrafını azaltmaya niyetliyiz :)

ne kadar zamandır spor ve squat yapıyorsunuz?

o bölgeyi esnetecek hareketler yapmalısınız bana aşırı derecede gerginlikten oluyormuş gibi geldi. ben 5 ay boyunca squat yaptım haftada 2-3 kere 5x5 olarak. şimdi 2-3 ay oldu hala o bölgelerimi esnetiyorum. tabii formunu kötü yapmıştım.

@kurnaz spor 1 seneye yakın, squat 6 ay falan sanırım. ama düzgün formla yeni yeni yapıyorum, yani SL'ye başladığımdan beri. boş barla başladım zaten.

Gergin hip flexor kaynaklı bir problem olabilir. "Hip flexor stretch" diye Youtube'da bak.

@nathaniel

aslında şundan sordum, squat öncesi vücudu güçlendirin diyecektim ama normal sporda 6 ay güçlenme yeterli squat için. belki bazı şeyler eksik kalmış olabilir ama programa bağlı işte.

ısınmada sorun olabilir ya da o bölgeyi çalıştıracak egzersizlere yönelin 1 ay kadar. abi squat iyi güzel ama sakatlığı kötüdür. dikkat edin.

birebir aynisi sl 5x5'e basladigim zamanlarda basima gelmisti. salondaki personal trainer arkadaslar formdan kaynaklandigini soylediler, yeterince dik durmadigimi ve bacaklarimi yanlara yeterince acmadigimi fark ettim. 5 kg deload edip forma dikkat ederek tekrar denedim duzeldi.

youtu.be

Bu esnetmeleri antrenman öncesi yapıyorum. 6 ayda güzel esnedim. Ayrıca shoulder breaker denen hareket ile esnetme yapıyorum sırt için. Tekrar sıfırdan başla esnetmeler ile. Yaptıkça gelişiyorsun. Ağırlığa çok takılma. Bide güzel ısıt bacakları. Bide direkt 50 ye girme. Boş bardan başlayıp ağırlığa alıştır air 20 30 40 50 şeklinde bi kaç tekrar, yormak için değil ısınmak için. Daha rahat olur.

Is ariyorum demek yerine neden bu aradaki boslukta yaptiklarini anlatmiyorsun buraya yazdigin gibi?

:) ben patron olsam girisimci adamı almak istemem. ilk fırsatta kaçar diye düşünürüm.

ya yüksek lisansa başladım, orayla ilgilendim de geç. bir sene master arası vermek çok da tuhaf değil.

ama krem peynir'in dediği gibi anlatırsan daha karizmatik olabilir.

harikasiniz tesekkurler,
biraz masrafli olacagim ama, bunu kagit uzerinde nasil ifade edeyim cvde?

supermatik +1

patronlar girisimci adam sevmezler, her an kosgeb destegi alip basip gidebilirsin.

burada açıkladığınız gibi açıklamakta ne var ki?

yani kisaca
2015- bugune : bazi girisimcilik denemeleri
veya benzer baska bir sey yazmak ne kadan dogru olur, bilmek istedigim bu?

@manimani

o girişimcilik denemen başarılı olsa böyle yazan adam cv verse alır mısın? beğenir misin?

bazı ne yahu?

ne yaptıysan yaz işte, xxx üzerine fizibilite, mutfak, temizlik, etc işlerin öğrenilmesi gibi. projenin detaylarını ver birazda.

Yazma bence de patronlar basıp gider bu der. Yüksek lisansa başlamıştım ona ara verdim de.

tmm oyleyse
2014-2015: y. lisans birinci sinif duzeyi
deyip birakiyorum.
2015 bu tarafa da girisimciyim yazioyurm direk bu ne sterstir yahu.
hepinizden allah razi olsun yardimci olan arkadaslar.

girisimci olarak neye giristin? Basarili olduysan niye biraktin? Degilse niye basarisiz oldun?
bu soruyu soracaklar hatta bu konu cok ilgilerini cekecek.
buna hazirlikli ol.

dilimiz dondugunce izahat getirecegiz artik.

sadece yüksek lisansa başladım sonra da devam etmedim ile geçiştirme. bu sefer de başladığı işi bitiremiyor izlenimi yaratabilirsin bence. dürüstçe anlat gitsin.

kalitesiz bir milletiz, dokusu böyle maalesef.

Is ahlaki eksik ne yazik ki.

emlakçı dünyanın her yerinde aynı.

aynısını almanyada da, avusturyada da yaşadım ev bakarken. emlakçılar üzerinden tek düşüncem var, emlakçıya güven olmaz.

diğerleri için bence sizinde hatanız var, tvyi evin önüne bıraktılarsa sokun bıçağı, sonra kabul etmiyorum odaya gelip kurulması lazımdı diyin. hee sizi eğer kurulumsuz sipariş ettiyseniz hukuken bırakıp giderler bu kadar. aramasına gerek yok. tamamen kargo sistemindeki anlaşmanıza bağlı.

bunların çoğunda genelde referanssız iş yapmamakla çözülecek şeyler.

ben çoğu zaman 3-5 fazla vereyim ama amazondan alayım, x şirketinden alayım, şuradan sipariş edeyim derim.

kısaca kalite üzerinden iş yapın. yoksa bu bahsettikleriniz dünyanın çoğu yerinde aynı aslında.

Kurnaz gayet kaliteli yerlerden alışveriş yaptık. Kurulum sözleşmemiz vardı, adamlarla telefonda tartıştık iade yaptık zaten ama ben bunları yaşamak zorunda değilim ki.

Birinde benim hatam olur, ikisinde olur. Hepsinde mi benim hatam var?

türkiye'de herkes birilerini çok afedersin düdüklemekle meşgul olduğundan normal bunlar. adamı düdüklüyolar mesela, o da diyor ki e ben de birini düdüklemeliyim bu işler böyle diyor, seni düdüklüyor. bu böyle kartopu gibi büyüyor, yayılıyor.

işini iyi düzgün yapan birini bulman imkansız, bence bu beklentiyle kendini yorma. herkes en kestirmesinden işini halledip gitmeye bakıyor, maalesef.

Evimize tadilat yaptırırken çok çekmiştik ustalardan. İşleri yarım bırakıp gidiyorlardı hep. Misal adam başka büyük bir inşaatta günlük iş buluyor, senin işini yarım bırakıp gidiyor. Diğer taraf bitince, artık 1 hafta, 10 gün sonra tekrar geliyor.
Her adımda başka sorun çıkar, bir de iş bitince başta söylediklerinden daha fazla para koparmaya çalışırlar. İşini düzgün yapan dürüst biri bulmak çok zor, herkes çakallık peşinde.
Rezalet yani. Kolay gelsin, bunlar hep deneyim işe. Kimseye güven olmuyor.

@fraise

açıkçası gereksiz sinir yapıyorsunuz bence. kavga edecek durum yok, direk bunu eve gelip kuracaksınız diyip telefon açıyorsunuz gelecekler, saatleri de onlar uyduracak siz değil. çözüm çok basit aslında.

3 hafta önce teslim edilmesi gereken ürün teslim edilmediyse o şirket boktandır, ben hayatta kabul etmem, 1 gün geçsin ararım, iptal ediyorum derim noterden yollarım gereken belgeyide, niye yapayım ki. ek olarak orada burada olan şirketten alış veriş yapmam ikeadır alacağım yer zaten bunlardan dolayı. hangi şirketti bu mobilyacı?

tesisatçılar için başkasını çağıracaksınız, hangisi önce gelirse.

sinir yapılcak bir durum yok, müşterinin peşinden koşsunlar, siz niye koşuyorsunuz anlamadım.

Ben eve usta sokmuyorum. Boya falan ne iş varsa kendim yapıyorum. Biraz yorucu oluyor ama başım ağrımıyor.
Mobilya gibi işlerde zamanında teslim eden firmaları seçiyorum, mümkünse ikeadan alıp eve kendim taşıyorum. Temizlikçi bizim eve giremez mesela.

Maalesef memleket esnafı böyle. Mümkün mertebe uzak durmaya çalış. Sayelerinde her işi yapmayı öğrendim zaman içinde.

bu arada emlakçı mesela, ben 1 sene olmadı eve taşınalı, ev bakarken ana avrat düz gidilecek avusturyalı bir emlakçıyla muhatap oldum. randevumuz var iken, randevuya gidince "ben verdim o evi yeaa" tarzında cevap verdi.

bende internette bu adamın anlaşmalı olduğu emlak şirketlerini buldum, tek tek o şirketlerin sahipleriyle görüştüm. kimisi klosterneuburgda kimisi 1. viyanadaydı.

neyse bir bir saydım bu adamlara çalışanlarının yaptıklarını. sinirlendim ama emlakçılar böyle. öyle kolay kolay birinin yüzüne yalancı diyemezsiniz, ben deme şansı elde ettim, sokak ortasında adamın da ağzına sıçtım. mutlu bir insan oldum ardından mesela.

konunun özeti : ücretini iş tamamlandiktan sonra verin canla başla çalişirlar o zaman. iş para da bitiyor. benzerlerini ben de az çok biliyorum.

ustalarla tavsiye üzerine çalışılır. bir tanıdık kendi evini yaptırmıştır ve bu yüzden size tavsiye eder.

rastgele birilerini çağırırsanız böyle şeyler olabilir.
ayrıca balkonu yarım boyamışlarsa paralarını eksik verin, evi yarım temizleyen kadına da öyle, hepsine de öyle.

bizim çevre referansla iş yaptırdığı için böyle sorunlar pek yaşanmıyor.

heh işte welcome to real world bende senin bulunduğun noktadan sonra reel anlamda değiştim. İş yapan insanlara karşı soğumaya başladım.

Hani bi söz var bizim akıllı insana değil dürüst insana ihtiyacımız var diye aynen öyle hepsi 40 takla atıyor çakallıkların ardı arkası kesilmez sonra daha seni tanımaz.

İşte insanlar güven satmaya başlıyor bu noktadan sonra düzen bunun üzerine kurulmaya başladı.

Bizde yalan binse elde birdir.

aslında dürüst olsalar hayat onlara daha kolay geçecek. mutlaka her konu için bir senaryo üretirler, her dalavereyi kılıfına uydurmaya çalışırlar. öyle çoklar ki Allahım. buna da ticaret ahlakı derler. yukarda dedikleri gibi sen de parayı hemen verme.

Yalansız iş halletmek beceri ve zeka gerektiriyor, biz de biraz tırtız da ondan.

mayamız bozuk bence ondan.

iş yaptırmak için 3 kuruş fazla verip şirketlerle çalışın ve sözleşme imzalayın.

çünkü genel olarak ahlaksızız.
sadece iş hayatında değil.
din (şekilcilik) çok, ahlak yok.

Yalanlar içinde büyüyoruz. Yalan söylemezsek kaybedeceğimizi düşünüyoruz. Özsaygı kavramından haberimiz bile yok.
Bireysel nedenlerin bir kısmısı bunlar.

Standartlaşmamış, kontrolsüz, vurguncu bi ticaret yapımız var. Ve fakir bi ülkeyiz. Bunlar da ekonomi ayağındaki nedenlerin bazıları.

Esnafın yaptığı işten kazancı tatminkar olsa, işi geciktirdiğinde veya tamamlamadığında işlevsel kontrol birimi olsa bu tür şeyleri çok fazla yaşamayız.
Bu nedenle büyük firmalara yönelmeye çalışıyoruz. Kazanması adının devamına bağlı, adını kirletmek istemez diyoruz. Satandart işleyişi var, kafasına göre takılmaz diyoruz.

Lisanslı çalışma şartı olmalı ve lisans iptal edilebilir olmalı. Her alanda ama. Finlandiyanın eğitim sistemi dillere destan oldu, büyük başarılar elde ediyorlar. Öğretmenlerini her sene kontrol eden ve geliştirme programları olan bir sistemleri var. Biz yerlerde sürünüyoruz. Oysa zaten iyi eğitemediğimiz öğretmenleri geliştirmeyi bırak kontrol etsek bile fark yaratabiliriz. Akıl sağlığı, ruhsal dengesi bozuk epeyce öğretmen biliyorum ben şahsen.
(Finlandiya değişim sürecine girdiğinde her yönden bizden berbat durumdaydı, ilgilenen Beyaz Zambaklar kitabından başlayabilir.)
Prof Dr Füsun Yarış'ı kanser sürecinde yaşadıkları, yaşadıklarına karşı tutumuyla tanımıştık. Başına gelenler sağlık sektörü ve çalışanları adına utanç vericiydi. Bizim için de korkutucu. Büyük olasılık biz de benzerlerini yaşıyoruz ama onun gibi farkında olamıyoruz.
Doktoruna (aynı zamanda arkadaşı) bir ilaca alerjisi olduğunu söylüyor, söylemenin yeterli olmayacağını düşünüp (yapıyı biliyor çünkü) kırmızı kalemle bir kağıda yazıp baş ucuna asıyor ve ameliyata girmeden önce o ilacın işlem kağıdında yazılı olduğunu görüp buna benim alerjim var deyip ilacı değiştirtiyor. Fark etmese ameliyat olamadan ölecek kadın.
O doktor, hemşire vs hepsi hâlâ görev başındadır muhtemelen.

Düzgün iş yapan insan da var, yapmayan da. İpleri elinden bırakmıycaksın. Her aşamada kontrol sende olacak. Ticarette en güzel kontrol aracı para ( Ve tabii bilgi. Bilgi her alnada tartışmasız kontrol aracı) Parayı iş bitimine ödiycen. Büyük çaplı işlerde bile avans verme taraftarı değilim. Malzeme alacak parası yoksa o işi yapmasın. İş ilerledikçe hakediş tarzı ödemeler yapılır.

Adam mobilyanı getirmedi mi, sipariş iptal diyeceksin. Televizyonu kapının önüne mi bıraktı, almadım diyeceksin.
Yalnız bu hakkaten ilginç olmuş, biri alıp gitse ne olacaktı acaba, verdik biz size mi diyeceklerdi. Bir tane daha getirsinler, akıllanırlar belki. İkinci geldiğinde birinciyi verirsin.
Tesisatçı bir saate geliyorum dedi, gelmedi başkasını çağır. Ona da söyleme, bırak gelsin geri dönsün.

Niye yaşamak zorundayım ki bunları diyorsun, çok haklısın ama olanı geri alamayız bari olacak olana engel olmaya çalışalım.

hayat aklini konusacak bir filozof uret yazınca aklıma düştü, geçenlerde doktor antibiyotik yazmasın diye daha önce kullandım dedim. aslında kendimi yalansız görmeme rağmen ne kadar abuk ve ciddi bir konu hakkında yalan söylemiş olduğumu farkettim ama bu doktora olan güvensizliğim yüzünden olan bi şey. denildiği gibi yalan toplumumuzun ruhuna işlemiş. sahtekarlıkla dürüstlüğü ayırt etmemiz güçleşmiş. yazık bize.

bunda medyanın da etkisi var. sağlığımız gibi çok önemli bir konu hakkında kimse net bilgiler vermiyor. herkes herkesi şarlatanlıkla suçluyor.

almanlar düşünüldüğünde nasıl herkesin aklına dakik, çalışkan olmaları geliyorsa türkler de böyle. içinde doğduğu toplumsal ahlak bireye yerleşiyor bence.

50 bin limitli kartı olan adamdan ikinci kartı istemezler. endişelenmene gerek yok yani. gerçi 50 bin limitte çok bir şey değil bakınca ama.

2 tane 1000 tl çekicek aq her türlü iki kart istiyolar

smokin tabii bu işin olayı da, türkiye de takım elbise de yeter. ama keten-gömlek olmaz bence.

Eskidendi o, ne giyerseniz giyin farketmiyor.

ben gayet tişörtle falan gittim

en öndeysen yine en azından klasiğe yakın bir şeyler giy. ben hala ceket gömlek gidiyorum, özellikle büyük yerlerdeyse.

işin aslı smokindir. takımda olur, daha çok tercih ediliyor şu aralar.

tişörtle gitsen alırlar belki ama viyanada mesela abidik gubidik şeylerle almıyorlar. çokta bokunu çıkarmıyorlar ama. bi amca var sırf bunu kontrol ediyor hatta, çanta filan varsa laf ediyor.

ben gayet günlük kıyafetle gidiyorum. Papyon takıp gelen tipler var onlara da içimden gülüyorum ama kendi tercihi tabi :)

normal casual giyin kasmaya gerek yok

ne güzel insanlarsınız. giyin istediğinizi ama şık olun, yeter.

15 dakikanın cekimi kurgusu icin 500 lira verilir. Sonra kısım kısım sitede yayinlarsiniz guzel olur.

beni de programa konuk çağırıyorlar devamlı.
tanıdıklarım var çıkmış olan.
hatta program yapan birini de tanıyorum.
herhalde kendine göre bir kitlesi vardır.
emin olamadım, ama sonuçta televizyon televizyondur.
faydası olacağını düşünüyorsanız çok fazla bir para değil.

500 tl ile bitmiyor o is, haberiniz olsun.
hic bulasmayin bence.

azcık aklı olan adam bunun nasıl olduğunu anlar.

senin başarı öykünü yayınlamak istiyorlar ama para istiyorlar. bu son 5-10 senede internetle türeyen, önce sana gaz verip sonra paranı alma yöntemi.

bunlar çok moda. başarın yoktur, ama gazı verirler harikasın, süpersin diye, sana alırlar paranı, temiz.

bunun farklı versiyonları var, tırt bir kitabın vardır, yayınevlerinden ulaşırlar sana ya da sen ulaşırsın, bastırmak için 5-10 bin tl isterler. çok beğendik basmak istiyoruz derler. o kadar iyise yüzde üzerinden anlaşalım de neler oluyor bakalım. bu şekilde 10 binlerce lira kaybeden arkadaşlarım var, ellerinde 1-2 bin kitapla kaldılar öyle.

başka olay tezini kitap yapacağız şöyle böyle, daha ulaşılabilir rakamlarla cebindeki parayı alıyorlar, senin tez harika filan diyip. bunu geçtim milletinde hoşuna gidiyor, tezim kitap oldu diyorlar, saçmalığa bak adam sanki element keşfetti, altı üstü 50 kişilik anket yapıp oradan buradan cite verdi işte. (gerçek bilimsel tezler zaten iyi yerlerde basılıyor ödüller alıp.)

aynısı makale olayında var, daha 2 hafta önce 10 tıpçıyla buluştuk viyanada kongrede biri de amcam, muhabbet içinde bahsedildi, bu yeni moda akımdan, senin iyi ya da kötü ki %99 u kötü olan makaleni yayınlayalım uluslarası dergilerde diyorlar hooop 300-500 dolarını alıyorlar. sonra bunu yaptıranlarda 20 makalem çıktı diyor. açın bakın bi önce.

kısaca bunlar para tuzağı, istiyorsan yaptır, röportaja geldiler panpa yeaaa hashtag'i ile paylaşırsın hahahaha.

bu arada alın bakın işin kalitesi ortada, seyreden kişi sayısı ortada.

www.youtube.com

adamlar son 1 haftada 300 video eklemişler, seyreden sayılarına bakın. aynen dediğim gibi sırf para kazanmak için hayal satıyorlar.

kurnaz olayı özetlemiş. kanal çok amatör. izleyeni de yok.

aslında teknoloji çok çok gelişmedi. motor kısmında.

pilde ufak ufak gelişmeler oldu, onlar yansıdı bir de ek olarak pahalıydı ucuzladılar nispeten.

yoksa elektrik motoru teknolojisi çok eski ve çok ilerlemedi.

azcık anlatmışlar.
www.tesla.com

en çok gelişme batarya sistemlerinde oldu. elektrik motorlarındaki en büyük sıkıntı ilk kalkış anında çekilecek olan yüksek akım ve dolayısıyla bataryanın erken bitmesi idi. bu problemi güç elektroniğindeki sürücülerin (driver) gelişmesiyle çözdüler.

bir diğer problem de eski usül akülerin boyut ve kullanım ömrü sıkıntısıydı. jel aküler en fazla %50'ye kadar kullanılabilir ve çok daha ağırdır. li-ion ise hem tam kullanıma olanak sağlar hem de hafiftir.

bu iki gelişmeyle birlikte elektrikli arabalar feaseble olmaya başladı.

askere git.

evet.
evet.

ek'e cevap; bilmiyorum. çözülebilir olsa gerek.

aynen. çare askerlik.

muhtemelen evet, vücudunu alıştırmışsın çünkü.
çözülür, vitamin takviyesi alabilirsin bunun yanında.
spor bu sorunu çözüyor kısa sürede. sırt ve boyun kasların hareketsizlikten zayıflamış, muhtemelen ondandır.

çözüm basit.

spor, spor, spor.

Başınız önde durmasına forward head posture(baş önde postür) deniyor. Doktora ya da fizik tedavi bölümüne giderseniz egzersiz verirler. İnternette bununla alakalı video ve yazılar var.
Hemen spora başlayın, boyun ve sırt kaslarınızı güçlendirmeniz gerekiyor.

spor +1

aktif sporcular kafalarına göre faydalı diye execise yapamazlar.

ne kadar faydalı olursa olsun ki tartışmalıdır çoğu, yapamazlar. en basitinden deadlift yaparken sakatlanma şansın var, sağlam sakatlanırsın futbol hayatın biter, sen yapsan bir şey olmaz ama onun hayatı gider.

bunu geçtim çok faydalı kabul etsekte, sabri hayatında bunu yaparak futbol oynamadığı için şut atarken 15 senedir alıştığı gücü ayarlayamaz. dağlara taşlara atar yani-gerçi şimdi de öyle galiba, ama sabriden çıkıp messiyi örnek alalım.

mesela bir basketbolcu kafasına göre 60 kg dambıl kaldıramaz. o alıştığı gücün referans noktası kayar.

kısaca göbek oluyor bazen aktif sporcularda ama bu illa fit değiller anlamına gelmeyebilir. o sırada rejimi farklıdır belki(ekstrem bir durum kabul ama olabilir.)

zaten bu adamların sabit doktorları var, sürekli kontroldeler, sürekli izleniyorlar, yemeklerinin kalorisi sayılı, yağı ona göre etc. onların önerisi ile yapıyorlar sporu.

tamam da gobegi cikmis adamin otesi yok ki? doktor izliyor da kardesim ne bu gobek demiyor mu?

mesela stephen curry 200 kg deadlift'e ulasmis ki kendisi 90 kg altinda ve leblebi gibi ucluk atiyor. bu agirliga cikarken hic stilim bozulacak mi demiyor. o yuzden cevap cok yetersiz geldi. ayrica dahi olan de ayri yazilir.

kurnaz'in sporcularla ilgili soyledigi seyler dogru aslinda. Jordan'in weightlifting videolarina bakarsan cok hafif agirliklarla, formu korumaya yonelik calistigini goreceksin. Hatta meat-head'ler "ehehe do you even lift" goygoyu yapiyorlar cogu yorumda.

Steph Curry apayri bir oyuncu. Hic gostermemesine ragmen inanilmaz guclu. Kolejdeki ilk yillarinda 185 lbs bench press yapiyormus diye okumustum, ama pek inanmamistim. Final serisinde LeBron beast'i ile havada carpistigi bir kac pozisyonda Curry'nin ne kadar guclu oldugunu anladim.

Soruna gelecek olursak, futbolcular icin core strength ve hamstring onemli oldugu icin Sabri deadlift yapiyordur diyorum ben.

göbeğin deadlift ile alakası yok, tamamen yedikleri ile alakalı, ayrıca deadlift kadar bel fıtığına davetiye çıkaran hareket azdır.

@muricosta

curry onu 12 yaşından beri yapıyordur. hatta araştırın, %90 ihtimalle o seviyeye ulaştığında sabit bırakır, arttırmaz kolay kolay.

sakatlıklar ciddi sorundur bundan dolayı, güç takviyesi yaparken boku çıkarsa olmaz.

futbolcularda bacağa dokunulmaz, üst vücut çalıştırılır genelde, bacak zaten çok güçlü oluyor gerek yok, ama üst vücut güçlü olmalı, türkler bunu göremezsiniz nedense, burada başlıyor hata, yoksa deadlift filan hikaye aktif sporcuya.

@elon'a bir ekleme yapayım,
yanlış olmasın dediğim ama bisikletçilere mesela üst vücut çalıştırılmaz, her gr kas yavaşlatır onları, bundan dolayı hayvani bacaklar ve incecik kollar görürsünüz.

i.guim.co.uk

Evet - Hayalgucumuz var

uzaya giden hayvan da yok. ama çaresini bulduk.

bence keşfedilirdi ama baya geç olurdu. belki 100 sene önce falan.

@sttc uzaya gitme hayali havacılık ile gelişti şeklinde düşünüyorum. Havacılık gelişmese uzaya çıkma dürtüsüde şimdiki gibi gelişmezdi bence.

Ates çıkaran hayvan da yok ama ateş kesfedildi yazacaktım, uzay ornegi gelmis.
Ihtiyaclar dogrultusunda bulurdu gibi geiyor. Mekanizmasi farkli olabilirdi belki.

ucaklar kuslarin ucusunu, aerodinamigini inceleyerek gelismis sonucta illaki bi katkisi olmustur ama kesinlikle hayal edilir ve gerceklestirilirdi. belki daha zor olurdu ilham almak ve teknik gelistirmek acisindan ama kesinlikle ucmaya calisirdik yine.

süreç daha uzun olurdu ama düşen insanlar düşmemenin yolunu düşünürken paraşüt gibi bir şey bulup oradan yürüyebilirdi. belki.

uçan hayvanlar olmasada tohumlarını yaymak için aerodinamik yaprakları, tohum keseleri olan bitkileri görüp ilham alabilirdik.

neyin neyi tetiklediğinden tam emin olmamakla beraber eğer atmosfer gökyüzünü tamamen kapatsaydı sadece tek renk gökyüzü olsa gezegenler gözükmese bulutlar olmasa, gök yüzüne ilgimiz olmazdı.

bu ilgi tanrının gökte olma durumunu, güneşin bereket getirip(sümer), ayın karanlıkta yolumuzu aydınlatması(ay kültü), gökyüzünde kayan bir cismin ilginçliği, gel gitler ve ayın hareketleri arasındaki ilişkinin bereket olması(nil nehri), göktaşları(hacerül esved) gibi durumlar tetikledi, ondan dolayı tanrıyı arama ya da ona karşı gelme çalışmaları uçma sevdasına katkı yaptı.

çok şey var ama uçmayan hayvanlar olmasa ve gökyüzü şimdiiki gibi sürekli değişken olduğu için, uçmayı bulurduk. onlar yardım etti sadece.

sanmıyorum
bu kez uçan sincaplardan ilham alınırdı, (tam uçmuyor diye listeye aldım)
ve yüksek yerlerden aşağı doğru yönlenebileceğimiz aparatlar yaygın olmakla birlikte, sokaklar ve buna uygun iniş yerleri de olurdu.
aslında bu var "fly squirrel suit"
youtu.be
ama fatihteki evinizin bu işe uygun balkonundan kendinizi bırakıp eminönüne böyle inmek belki yaygın olurdu. bu alandaki aerodinamik çok gelişebilirdi.

eğer bu olmasa idi, çok yaygın bir hayvan olmadığı için söylüyorum,
belki pire'ler, çekirgeler ilham alınarak, hatta yapılmışı var,

www.youtube.com
bu teknoloji yaygın olabilirdi. yada bunun gelişkin versiyonu ne olursa

ancak bunları da bir kenara koyarsak, zeplin yine hep yanımızda olurdu,
ısınan havanın genleşmesi ve yükselmesini tecrübe çok kolaydır. buradan sıcak hava balonları ve buna ek olarak kimyanın ilerleyişi ile zeplin keşfedilebilirdi.

tabi bunlar 2000 yılında değil belki çok daha zaman alırdı diye düşünüyorum.

Uçak filan tasarlanırken kuşların yardımı kanatların aerodinamik tasarımında etkili olmuştur. Bu olmasaydı bile yine de hesaplamalarla bulunurdu.

valla ışınlanan hayvan da yok ama biz bunu araştırıyoruz şu anda. bilim kurgularımızın çoğunda da var.

bence etkilerdi "uçmak" kelimesi sözlüğe girmez uçağın icadına giden zincirde önem arz eden biri bu ilgisinden vazgeçer belki şu an dünya tarihi 300 yıl geriden gelirdi.

ben de benzer şekilde ay olmasaydı dünya tarihi nasıl olurdu diye düşünürüm bazen.

saydıklarını yapman için en uygun marka samsung,
-film dizi izlemek için Kodi kurarsın marketten her türlü dizi film tv izlersin
-samsungun kalemi normal çizim tableti wacom tabletlerdekiyle aynı oldukça iyi
-uygulaması da vardır belki ama samsung kalemlerindeki butona basınca screen write seçeneği var ekranın resmini alıp üzerine yazı yazdırıyor

her tableti kalemle geliyor mu bilmiyorum ama önce ona bak

E-kitap uygulaması olarak eReader Prestigio diye bir uygulama var çok başarılı. Tavsiye ederim.

tek öneri.

asus transformer windows tabletler.

bunlardan şaşma. bu bahsettiklerinin hepsini yaparsın, hemde eveleyip gevelemeden, çünkü bilgisayar sadece tablet olabiliyor klavyesi çıkınca.

ek olarak pili 10 saat gidiyor, tablet 500 gr, kalvyesiyle 1 kg, klavyesini takınca daha bilgisayar oluyor.

kısaca windows tablet al, rahat et.

pahalı versiyon ama 4 gb ram, 128 gb hafıza.

www.amazon.de

bu da ucuz versiyonu 2 gb ram, 32 gb hafıza.
www.amazon.de

ben 2. versiyonu 150€ya aldım kampanyadan amazonda. bir de 32 gb micro sd kart koydum, her işimi yapıyor. hatta bazen asıl bilgisayarda üşenip bazı işlemleri monitöre bağlayıp bu aletten yapıyorum.

2 tane 8 er koltuklu lüks kuaför açarsın. Dükkan açma sermayesi olmayan 16 kuaför bulursun. Yaptıkları kesim başı yüzde kırk verirsin yüzde altmıştan yüzde yirmi giderim olur. Günde adam başı en az 80 er lira sana kalır 16 çarpı sekseni de sen hesaplarsın artık. İş kurmak için iş bilmek şart değil. Basit bakabilmek mesele. Bu sadece bir örnekti. Sermaye yetmez iş kurmaya. Doğru bakıyorsan 5 bin tl sermayeyle ayda 10 bin kazanırsın yanlış bakıyorsan ikiyüzbini iki ayda hiç edersin.

hocam kendi yapacaginiz iş en iyisidir ( bildigniz vs. )
onu daha dusuk sermaye ile bile kurabilirsiniz.

sadece parayı yatirayım para gelsin diyorsanız usd alıp vadeliye yatirin.
ya da ev alın kiralayın.
baska garanti bir yontem yok.

bimden su al sat.

X Kahvecisi açabilirsin.
Dükkan kirası ve personel maaşı dışında 100.000 marka için para ödersin, dükkanı gelir kurarlar. Sen sadece işletirsin.

bir de borsaya girebilirsin. işini bilirsen birçok sektörde kazancağından daha fazla kazanabilirsin. hem de insanlarla vs. uğraşmamış olursun.

mobilya işi. toptancıdan alıp satmak.

bilmediğin işe girme. aa ne güzel cadde, kafe de yok dersin, mafyası vardır. süper iş gözüken başka işe girersin devlet o alanı yasaklar, başka işte büyük firma girer sektöre direk batarsın.

bildiğin yapabileceğin iş düşün.

her model değişir bende hiç sorun olmuyor arada reset atıyorum. neye reset atıyorum ama bilmiyorum.

sadece ışık yanması değil. bazı çipli tonerler tonerin takılı olduğu bilgisini bile iletmiyor. makinede toner yokmuş gibi davranıp yazdırmıyor.

hp laserjet p1102w kullanıyorum wireless. hiç toner doldurtmadım. toner doldurtunca illa bi pislik çıkıyor. iz bırakıyor, eksik yazıyor vs. 30-40 liraya tam dolu muadil tonerleri var. sıfır toner olduğu için dolumdaki problemler olmuyor. çip olayını bilmiyorum ama kimi zaman "orijinal hp toneri yüklü" diyor, kimi zaman "orijinal olmayan toner yüklü" diyor. ayarlardaki toner miktarını gösteren çubuk 2-3 kullanımda boşalıp toner bitiyor diye uyarı veriyor ama yazmaya da devam ediyor. şimdiye kadar kullanımda bir problemle karşılaşmadım.

cipin olayi tek yönlü kapasite kontrolü yapmasi. yani söyle diyelim. 100 litrelik bir kap var. cipli. sen bu kabin yarisini kullandin. 50 litre kaldi. sivi seviyesinin düstügü en alt seviyeyi cip sürekli not ediyor. cip 50 litre var diyecek. sen gittin. doldurttun. 100 litre sivi var. ama bilgisayara sorarsan, o da cipin ne söyledigini söyleyecek, 50 litresi dolu diyecek. suyu kullanmaya basladin, 75 litre kaldi. bilgisayara sordugund hala 50 litre dolu diyecek. sen sonra tekrar doldurmayi unuttun ve suyun tamamini kullandin. cip diyecek ki, 0 litre su var. sen gittin doldurttun, 100 litre su koydun. ama bilgisayara sorunca hala diyecek ki, 0 litre su var, git degistir bunu.

cipin esprisi bu. orjinal kullanimini arttirmak icin, kartus degistirmeye zorluyor.

tonerli, kibritin modelini kullaniyorum, hic doldurtmadim, boyuna muadil, baya memnunum.

toner de kartus da cok ama cok uzun süreli kullanmamazlik yapilmamali. özellikle kartus icin.

tonerde de drummer bütünlesikse, her 10 muadilden birinin yamuk yapma ihtimali var. ama onun haricinde rahat alettir.

ben burasda defalarca aradım, lafta biliyorlar ama gel parasını verelim, projeye yapılacak diyince, tek mesaj dahi alamıyorsun.

daha para konuşulmamış bu arada, adamla mesajlaşıyorsun, adam yok sonra cevap vermiyor. parasıyla iş yaptıracak adam yok resmen.

Yazılım hangi dilde, platformda yazılacak?

@creepy, onu yazılımı yapacak arkadaş bilir. ama pdf çıktı farklı dil seçeneği ve başka bir paket program içine gömülebilir olma özelliğine sahip olmalı.

aynen öyle. özel okullar falan artık spor aktivitelerini afişe etmeye, reklamlarda kullanmaya başladılar. dersaneler zaten yıllarca onun reklamını yaptı. şimdi o dersaneye ya da o özel okula giden herkes mi en birinci olacak? e hayır tabii ki. iteleyebildiğine iteliyorlar işte.

geçen ofiste biri istanbul international school'a yollayacağım bizim çocuğu dedi, hiç ismini duymadığım bir yerdi. ama sitesine falan baktım, baya da iyiye benziyor. reklam yapmayan okulu tercih etmek lazım, gerçekçi öğretim verir diye düşünüyorum.

Bence değil. Aziz Sancar İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi mezunu. Bu adamın tıbba karşı bilimsel bir bakış açısı kazanmasında Türkiye'nin de payı var. Türkiye genelinde bu işi yapan az okul olduğu gibi, dünyada da sayılı üniversiteler gerçek atılımlar yapabiliyorlar. Olay tamamen kişide bitiyor.

@diss senin dediğin bölüm tıp .Genel bir değerlendirme yaptım..Pskoloji ,Hukuk ,Mühendislik bitirip işsiz güçsüz gezen çok ..

tüm önerme yanlış aslında.

iş bulmak tamamen referans odaklı değil, benim gördüğüm her iyi yetişmiş, öğrenciliği öğrencilik gibi geçirmiş zeki, çalışkan her adam okul bitmeden iş buldu ya da sadece kendi istemediği için çalışmadı. istisnası bile yoktur o derece.

tam tersi kalifiye insan yok. millet tırt bir şekilde hukuk bitiriyor mesela, sırf sınav geçmiş adam zaten, dolayısı ile iş bulamıyor. ya da dandik hakettiği işleri bulabiliyor ancak.

adam ted, tedx izleye izleye öyle olacağını sanıyor, oysaki o sırada gerçekliği kaybediyor.

eğitim aldatmaca haline gelmedi, ulaşılabilir hale geldi, insanlarda eğitimi eğitim olmaktan çıkarıp bir kağıt parçası haline çevirdiler.

örn, boğaziçi belkide 70, 80 lerde bir senede toplam 400 mezun verirken bu adamların hepsi istekli akıllı ve çalışkandı, şimdi yine o 400 kişi aynı ama geri kalanı sırf isimden iş bulabileceğini sanıyor.

bunun yanında üniversite iş buldurtmaz, akademisyen yetiştirir, iş bulma vasfı yüklemeye çalışıyorlar garip şekilde...

@sorunvar, tıbbın özelliği ne? Tıp bitiren her insan sanki default olarak bilim insanı mı oluyor? Mühendislik için konuşacak olursam öğrenciler bölümlerine karşı çok ilgisiz. Hiçbiri merak duymuyor gelecekteki mesleğine. Bu adama kim, niye iş versin? O zaman tüm ülkedeki tüm okulları kapatıp gidelim. Bu böyle bir şey değil. Dediğin şeyi özel üniversiteler yapıyor. Devlet üniversitelerinde kimsenin hayal sattığı yok. Yılın ilk dersinde tüm sınıfa açıkça şunları şunları öğrenmezseniz bu dersten geçemezsiniz diyen hocaları hepimiz tanıyoruz.

Edit: Üniversite akademisyen falan da yetiştirmez. Yine bölüm başka meslek başka gibi saçma tartışmalara girmeyelim.

Kimse bi seyde uzmanlasmaya calismiyor. Kostur kostur sertifika diploma alma pesinde.

politik sebeplerle eğitim işinin içinin boşaltıldığı doğru. ülkede 10 tane işinin ehli hoca varken sen bunların 7'sini muhalefet korkusuyla paket yapar ve oy kaygısıyla açtığın 30 yeni üniversiteye işbilmez hırtoları sırf seninle aynı kafadalar diye koyarsan, genel kalite elbette ki düşer. yalnız bu demek değil ki okulu veya sistemi suçlayıp sıyrılabiliriz.

bunu da çok sık söylüyom galiba ama ben yabancı dil öğrencisiyim. bizde titr veya sıfat yoktur. mezun olunca tercüman da olursun, "ingilizce bilen adam" da olursun. büyük ölçüde sana kalmış yapabileceğinin sınırı. atıyorum mühendislik okuyan adamın bildiği iş mühendisliktir, çıktığında ona mühendis dersin di mi? e latin dili edebiyatı okuyan adama ne diycen, ne iş vericen ki? benim şu anki rusça hocam para basıyor. öte yandan rusça mezunu olup bim'de kasiyerlik yapan adam da tanıyorum. demek istediğim şu: önemli olan biraz da senin kendini istediğin alana doğru yontabilmen. antep'te işletme okuyup, haftanın 4 günü arkadaş imzasıyla ders geçip sığır siki gibi üniversite hayatı yaşarsan evet muhtemelen iş bulamazsın. okulun imkânları çok iyi, hocaları mükemmel olsa da yapamazsın. çünkü işverenin istediği bir adam değilsin, çünkü eğitimini aldığın şeyin belki yarısından fazlasını bilmiyorsun. teorik bilgisi olmayan adama bi de kalkıp iş mi verecekler?

bi de türkiye'de üniversite iş bulmak içindir anlayışı var ne yazık ki. bazı okullar ve bazı bölümler iş bulmak içinken çoğu öyle değildir. yine dil örneği üzerinden gideyim. abi leh dili ve edebiyatı okuyan adamın ne gibi bi iş beklentisi olabilir ya da olmalı sence? mezun olunca varşova valisi mi olacak yani nedir leh dili amk? üniversitede leh dili edebiyatı okumak seni varşova valisi yapmaz ama varşova valisiyle tanışmanı, o adamdan ders almanı, o çevreden insanlarla muhatap olmanı sağlar. üniversite çoğu bölümde temeldir. üzerine ne koyacağın sana bağlıdır. evet çok iyi okullardan mezun olup boş gezen adamlar var ama öte yandan benim eniştem niğde'de mi ne okudu, şu an para basıyor. %100 eminim ki bir kuruş haram yememiştir ayrıca, çok delikanlı ve düzgün bir adamdır. yanlarında da kaldım lisedeyken, kendim gördüm adamın saçlarının nasıl döküldüğünü.

o açıdan yani eğitim oyalamaca da diyebilirsin, değil de diyebilirsin. eninde sonunda iş sana düşüyor. haftada 2 gün okula giderek mezun olmuş, çalışarak tek bir kuruş kazanmamış, eğitimini aldığı konu hakkında bilgisi olmayan mal adama kimse diploması var diye iş vermez. öte yandan aynı özelliklere sahip iki kişi diploması olduğu için bir adım öne geçebilir. bunları sen kendine göre değerlendireceksin.

Genclerin aktif olabilecegi en guzel zamanlarinda siniflara dolduruluyor olmasi enerjinin kanalize edilmesi ve sondurulmesi ile.alakali bence
Bir de egitimin insanlara ne yaptigini gormek.icin harrison bergeron u okuyalim.

25-30 tl.

Aynı şartlarda 3 kişi için 15tl geliyor yazın.

20 tl

Ekonomik olarak dusunmeden biraz daha dogaya katki olarak corbada bizim de bir tuzumuz olsun diyerek, gunes enerjisi taktirilir bence.

güneş enerjisi taktırmak ne yahu?

pv panel mi thermal collector mü?

su ısıtıcı paneller her halukarda kesinlikle değer bence. ama yatırım maliyeti de lazım.

40-45 arası gelir bence. Tek yaşıyorum hergün banyo yapıyorum. 20 dk falan kalıyorum ortalama. 20-25 lira civarı geliyor.

İTÜ ve galatasaray tezsiz fiyatları o civarda olması gerekir. ama konumun nerede, derslere yetişebilir misin bilmiyorum. ben derslere yetişemeyeceğimden dolayı 12k'e marmarada eng. management yapmıştım. Gayet de memnunum şuan.

Açık söylemek gerekirse paranızı saçma şekilde mba eğitimine kaptırmayın. Onun yerine daha başka master yapın paranız cebinizde kalsın, o parayla iş kurarsınız. İlk ayda, mba de öğreneceğinizden 5 kat fazla bilginiz olur. Ek bilgi için özelden yazabilirsşniz.

sağlık sigortası yanında olsun girişte polis sorabiliyor bazen. bir de eğer davetiyeyle gidiyorsan o davetiye de yanında bulunsun. dönüş biletin ve otel rezervasyonun da yanında olsa iyi olabilir.

valla bazen hello diyip pasaportu uzatıp geçiyorum. bazen de yanında kaç paran vara kadar soruyorlar. çıkardım kredi kartımı gösterdim al lan diye o derece. riske atma iki sayfa çıktı alacaksın sadece

gösterdiğiniz her belgenin kopyası olsun yanınızda. bunu zaten imzaladığınız kağıtlarda onaylıyorsunuz.

en önemlileri sigorta, kalacak yer ve davetiyeniz.

sigorta zaten olmak zorunda, başınıza bir şey gelirse ibraz etmeniz gerekebilir.

Kesinlikle riske girme. Vizeyi almak için gösterdiğin her belgeyi yanında bulundur.

Davet mektubu, konaklama belgesi, sağlık sigortası, varsa dönüş bileti, nakit para vs.

fiyat performansı en yüksek miband 2-xiaomi. hem saat gibi ekranı var, hem kalp atışı ölçebiliyor.

sıfırı 30 dolar civarı zaten uygun yani.

miband 1s var bende. kalp atisini olcuyor. adim sayiyor. uyku sureni, derin uyku sureni veriyor. sarji cok iyi, bir aydan fazla dayaniyor.

o ekranli olan miband 2 alsam daha iyimis. onda akilli alarm olayi var. uykunun uyanmaya en uygun aninda titresim verip seni uyandiriyor. ayfonlara kurulan sleep cycle programi gibi.

baktim baktim ama 1s'de yok o olay. normal alarm var. kurdugun saatte titresiyor.

Ben 10 gün önce Xiaomi MiBand 1S aldım. Günlük adım sayımını, uyku süresi ve nabız atışını ölçüyorum. Ayrıca iki günde bir tartılıp kilomu giriyorum uygulamasına. Sabahları kalkacağım saate alarm kuruyorum, titreyerek uyandırıyor, telefonun ziliyle uyanmaktan daha iyi bence. Telefon çaldığı veya mesaj geldiği zamanda titreyerek beni uyarıyor. Telefonu çoğunlukla çanta içinde taşıdığımdan sesini duymuyordum, iyi oldu bu.

MiBand 2 yerine 1S aldım, çünkü aynı zamanda klasik kadranlı saat kullanıyorum. Saatimi sevdiğimden MiBand 2 almadım. Sol kolunda saat, sağ kolumda MiBand 1S var, bileklik gibi duruyor, daha hoş oluyor bence.

Look what I found on AliExpress
s.aliexpress.com

Herşeyi yapıyor. Apple watch aynısı. Bende var aşırı memnunum. Ama şarj bi hafta gitmez tabi.

ya peki bunlar neden bu kadar ucuz:

urun.n11.com

şarjı daha az gidenini de 75 TL?

@khiron, yok yani aynı fonksiyonlara sahip 400-500 TL civarında seyrenden cihazlara oranla çok ucuz demek istedim. aynı şeyleri yapmalarına rağmen neden bu kadar fark var? ölçümü falan mı düzgün yapamıyorlar acaba?

A101'den falan aldıysam koşar gibi yürüyorum.

en son alıyorum onları. eve gidene kadar sıkıntı olmuyor zaten poşette.

abartmanın anlamı yok 1 saate kadar bir şey olmaz donmuş ise.

pek bir şey oldugu yok bizim hisssedebilecegimiz lakin bu konuda titizseniz şu çantalar işinizi görür.

mcdn01.gittigidiyor.net

poşette taşıyorum
market ile evin arası 3 saatse buz aküsü falanla desteklemen gerek malzemeyi

önceden ayarladığım motosikletli kuryeye veriyorum

eve en yakın marketten almak.

marketten sonra eve gideceksen ve evin şehir dışında falan değilse bir şey olmaz.

balık reyonundan buz istiyorum çift poşetle taşıyorum.

- poşetlerken ayrı poşete koymaya dikkat ediyorum diğer gıdalarla temas edip ısı kaybı olmaması için.

- kasaya gitmeden en son dondurulmuş gıdayı alıyorum.

- oyalanmadan eve gidiyorum.

almak gerek, o çatlaklar su geçiriyor, asıl kaplaması su geçirmiyor zaten.

o çatlaklarda su geçecek, geçecek bir gün murphy kanunları gereği çok önemli bir durumunuz varken(uçağa yetişecekken, görüşmeye yetişecekken) üzerinize kırılacak ve ayağınızı kıracak.

bunlar hep yaşanmış tecrübeler.

hatta daha sipesifik söyleyeyim, metatarsal kemikleri kırıyorlar güzelce.

Önlem olarak varsa silikon tabancası ile üzerinden geç. Ve evet şimdi akıtmıyorsa bile kısa bir süre sonra akıtmaya başlayacak, değişmesi lazım.

kendim degistirmem lazim, off. Bura Isvicre usta cagirsan 500 chfden asagisini kabul etmez. Oda kabaca 1500 tl, off

ben bugüne kadar astıma, stüme herkese adıyla hitap ettim çalıştığı yerlerde.

askeri hiyerarşide çalışmıyorsanız bi problem teşkil etmez.

Bence herkes birbirine resmi şekilde hitap etmeli; siz de altınızdakilere karşı adıyla hitap etmemelisiniz. Özel hayatta istenildiği şekilde hitap edilebilir ama işlerin yolunda gidebilmesi adına hiyerarşinin ve resmi hitabın gerekli olduğunu düşünüyorum.

ben iş yerinde herkesin birbirine x bey, y hanım diye hitap edilmesinden yanayım. üstlük, astlık fark etmeden.

eski çalıştığım yerde konum olarak 40 yaşını geçkin insanların üstü (benim yaş 27) oldum. ne ben onlardan yaşça küçüğüm diye bana adımla seslendiler, ne ben onlara üstüm diye direkt isimleriyle seslendim. işinde tecrübeli adamlardan işi öğrendiğim de oldu ama hiçbir zaman kendilerine "yaa x şu işi bi hallet" demedim mesela. hep mesafeli hep saygılı olmaya gayret ettim. hiçbir zararını da görmedim çok şükür. annem yaşında çay servisi vs yapan ablaya da isim + hanım kalıbıyla seslendim. o da bana aynı şekilde karşılık verirdi. Bunun yanısıra benle aynı durumda olup bu ablaya direkt ismiyle seslenen iş arkadaşlarım da oldu. alttan alta ben senin üstünüm diye vurgulamak için. ya da benden alt olduğu halde garip ego kasılmaları yaşayan da oldu. bence böyle ego savaşlarına gerek yok. tertemiz bir hitap şekli bence isim + bey/hanım şekli.

birilerine bey/hanım diye hitap etmeyi ego meselesi haline getiren ya da ne bileyim kendine yediremeyen insanlar için üzülüyorum. hayatta dert etmeyeceğim şeyleri dert edinip kenarda köşede dedikodu eşliğinde tırnak kemiriyorlar. patetik bir durum :)

herkes gorevini yerini bildikten sonra bir problem olmaz. bazi adam da var yardim ediyorsun tepene siciyor, ona da dikkat etmek lazim. hak edene hak ettigini vermeli o yuzden.

astıma da üstüme de bey/hanım şeklinde hitap ediyorum. hiyerarşi ile alakası yok ama.

bence burada statüden ziyade yaş daha önemli. bizim şirket ki çok fazla şirketin birleştiği bir holding, birinin yaşı 45+ olmadığı sürece herkes isimle hitap eder.

bazıları bundan tedirginlik duyar yarın bir gün yüz göz olunur mu diye ama o yöneticinin becerisine bağlı tabii. yoksa bey/hanım diyip arkasından sövülen de gördük çok, 15 yaş büyük olup gene de ismiyle hitap edilip, sadece hayal kırıklığına uğramasın diye insanların istenmeden gecelere kadar çalıştığı insanlarda.

yani olay insanın kendisinde bitiyor, beyler hanımlar sadece detay

Kurumsallığa bağlı. Ben yeni başlayan işçilere yüz verince başıma gelenler :

kimlanbu bey >> kimlanbu abi >> kimlanbu baba >> kimlanbu

Ben de kasıntı değilimdir, ses çıkarmam ama bazısı yerini bilmeyip askerlik arkadaşı sanıyor, cıvımaya müsaitler. Bkunu çıkaran olursa bozuyorum. Bir de bana bağırmaya çalışan bir tanesini işten attırınca adımla seslenenler uzunca bir süre bey demeye başladı.

Ben mesafenin konulması gerektiğine inanıyorum, iş yaptırması da zorlaşıyor.

Çalıltığın yere bağlı. Kurumsaldır, zaten belirli ve oturmuş bir düzen vardır; üstüne şekerim desen bile işler yürür. İşyeri vardır, çalışanlar elini uzatsan kolunu pirana gibi kaparlar ve orurmuş kültür yüzsüzlük ve ciddiyetsizlik üzerinedir, yeni gelen bile bir süre sonra yarı yavşak bir hale giriyordur; onu Bey/Hanım belki biraz kurtarır. Ancak çalışanlar disipline girebilir.

bence bazen astlarınızın verdiğiniz işi sadece ama sadece yapması gerekir. çünkü üstünüz de sizden yalnızca o işin bitmesini bekleyecek yapılma şekline bakmadan. yok isimle hitap, yok yakın olayım da onlardan biri gibi görüneyim de içlerinden geçen her şeyi bilirim bu sayede arkadaş gibi oluruz vs şeklinde bir düşünceniz varsa bu onlardan isteyeceğiniz işleri daha sorgulanabilir kılar ast için. çünkü konuşacak yüz bulur. bu sefer açıklama yapmanız beklenir her durumda onlara. bir süre sonra kendinizi yapılmasını istediğiniz işleri astlarınıza satmaya, beğendirmeye çalışırken bulursunuz. son aşamada astlara ait bazı işleri siz yapmaya başlarsınız sırf o stresi çekmemek için :)
Mesafelilikle bönlüğü, samimiyetle sululuğu karıştırmamak lazım.

ben böyle düşünüyorum. umarım yardımcı olur.

şirkette çalışan insanın cıvıklığı ile alakalıdır.
düzgün insan adı ile seslensede sırıtmaz ama cıvık adamların böyle seslenmesi bana rahatsız edici gelir. O yüzden mümkün olduğunca az çalıştığım kişilere bey hanım diye seslenirim ama yakın çalıştıklarıma isim ile seslenmede bana seslenmelerinde sıkıntı yaratmam.

sen adama kılsın bence yoksa batmaz:)

biliyorsanız kişiyi gidin uyarın, bir daha atma diyin.

bir daha olursa şirketin üst düzeylerine cc yaparak maillersiniz. uyarıma rağmen bu davranışınızın devamı hiç hoş değil gibilerinden.

çöp kutusu küçükse uyar da büyükse zaten çöpe atılacak orası, sorun yapma.

Masa altindaki ofis copunde kirtasiye copunden baska cop olmamasi lazim, kokar. Temizlikciye copu degistirmesini soyleyip, adama da masanizda yemek yenmesinden hosnut olmadiginizi soyleyin. Ben de hoslanmazdim. Ancak cok buyuk olay cikarmayin is yerindeki nevrotik kadin damgasi yersiniz sonra.

Masanizi da islak mendille bir silin catali filan degmistir.

Caps editi: oeeh bir de acik copmus, cemkirmek icin yeterli veri var biz arkandayiz :D

maili boşver bence gördüğünde şaka yollu lafını açarsın belki geçerli bi sebebi vardır. baktın pişkinliğie vurdu o zaman dibine kadar çemkirirsin :)

Masaya dökmüş mü, kirletmiş mi? Yok masa temizse çöpün bir sahipliği olmaz yahu benim çöpüm senin çöpün diye, çöp çöptür.
neferkitty' ye koku konusunda katılıyorum aldırırsınız çöpü biter.

yüz yüze iletişim kurmaktan bu kadar korkmayın. siz yokken masanıza birinin oturmuş olması rahatsız edici bir şey zaten, yoksa çöpünüzü kullanmış kullanmamış teferruat. gidin söyleyin, masama benden izin alınmadan oturulmasını hoş karşılamıyorum, lütfen bir daha yapmayın diyin.

Kendi masası yoksa bence normal değil.
Eğer çöpü kendim döküyorsam veya çöpe attıklarından dolayı burnuma kötü kokular geliyorsa kızarım, bir daha yeme çöpü de git temizle derim

samimiyete göre çemkirip çemkirmemeye karar ver.
ancak mutlaka uyar, samimiyseniz "lan dingil ne atıyon yemeğini çöp kutuma, leş gibi kokuyor" de kendisine.

yaptığı hareket oldukça ayıp bence.

Valla ben anlayamıyorum bu insanları, bizim ofiste de kırtasiye çöpüne atıyorlardı böyle yağlı yağlı yemekler, sulu sulu kahve artıkları bilmem ne. En sonunda ayrı bir çöp kutusu ayarlattım, kapağı böyle sıkıca kapanıyo büyükcene, üzerine de organik atık çöpü yazdım. Yavaş yavaş alıştılar. Medeni olsunlar biraz kardeşim. Ne bu ya öff. Gerçi ben patronun karısı olduğum için bir şey diyemediler eminim arkamdan saydırıyolardır eşim de dahil :)

Sen haklısın; yaptığı çok uygunsuz. Net bir dille uyar.

fotoğraf eklenmiş. böyle bir durumdaysa tabii ki çemkirin, öyle şey mi olur? ya da aynısını onun çöpüne yapın, gelip sorarsa "nasıl oluyormuş yapraaam?" dersiniz.

ben olsam "ooo neler yenmiş burda be. fakat çok iyi yenmiş. o değil de çok güzel yenmiş" filan gibi iğnelerim, az da çöpü karıştırır gibi yapıp "du bakiim, sarımsaklı yoğurt mu o. yalnız bu kalanlarla da iki kedi doyarmış" diye devam ederim. mahremiyet kalmamış çünkü

şey yapın hatta. çöpü öylecene kutusuyla alıp masasına koyun, üstüne de "mantını bende unutmuşsun cınım, afiyet olsun" yazın.

Söyle direkt.

Bende rahatsız olurdum başkasının yemeğinin kokusunu çekmek zorunda değilsiniz. Kendi odasında yesin

bende yıllardır özel şirketlerde çalışıyorum. düşüncem şu;

bok yesin amk oğlu. sakın mail atma. odanın 50 tane camı 250 tane kliması da olsa fark etmez. başka odada çalışacak, mutfağa 7 adım mesafede başkasının odasında yemek yiyecek. kesin arsız herifin biridir. lan ben gece gündüz iş güç bokuna 3 kuruş para için kahır çekecem, bir tane sikik bütün bu stresim yetmiyormuş gibi bana durup dururken internette ne yapmam gerektiğini sormak zorunda hissetirecek kadar ekstra stres yaşatacak... yarrrrak yesin. dikine git söyle. bir daha masamda yemek yiyip ortalığı ve çöplüğü öyle bırakırsan o çöp kutusunu gelir masana çevirir dökerim de. ısrar ederse yap bunu. varsın hiç konuşmasın seninle. tepki çek vs. önemli değil, umrunda olmamalı. herkesin insan olarak bi saygınlığı var. gidip onun odasında sigara içsen ne der sana? bir de böyle düşün...

kendine iyi bak, iş hayatında başarılar.

illaki bir şeyler kurtarılır, ama değer mi orası size ait.

@kurnaz: değer bir şeyler kurtarmak. nereye götürmek lazım?

beşiktaşta ünlü bir pasaj var. ismini unuttum hemen bkm nin orada.
o pasajda yaptırabilirsiniz.

afrikaya gitmedim, gitmeyi de zorunlu değilsem düşünmüyorum. afrika bölgesinde ilgimi çeken tek bölge mısır, o kadar.

mısır 'ı sayıyorsak piramitleri görmek çocukluk hayalimdi onun için gittim, gitmişken de Türkiye'ye göre yarı fiyatına belki daha azına sharm el sheikh'te tatil yaptım. tekrar gideceğimi sanmıyorum açıkçası. güney afrika dışında herhangi bir yerine gideceğimi sanmıyorum açıkçası.

Afrika'ya hiç gitmedim ama gitmek isteyenlerdenim. Ancak hiç gitmek istemediğim yerleri var.
Gitmek istediğim yerler Fas; Casablanca ve Marakeş. Filmlerden ve gidenlerden gördüğüm kadarıyla güzel görünüyor. Bir de çöl görmek istiyorum az.
Mısır'a olay oluyor diye çok gitmek istemiyorum ama piramitleri görmek için gitmek istiyorum bir kere.
Bir de Güney Afrika. Sadece Afrika kıtasının değil dünyanın iyi ülkelerinden biri. Cape Town falan güzel. Safari falan da güzel olur.

Mozambikli arkadaşım var oralar da güzel görünüyor ama bundan emin değilim ve son olarak Madagaskar da düşündürüyor.
Geri kalan ülkelere gitmem, pek güvenli değil zaten

güney afrika dünyanın en iyi yerlerinden biri demek biraz cesaret işi, tam tersi dünyanın aslında en karışık ve suç oranı yüğksek yerlerinden biri.

hocamın karavanına saldırı yapıldı 3 sene önce 6 kişiden 2sini öldürdüler. bu çok normalmiş orada her sene 100lerce böyle olay oluyormuş, zaten bunu göze alıp gitmişler.

iş için de gittim. tatile, gezmeye de.
yeni yerler görmek, farkli seyler tanimakti amacim.
halen de amacim ayni.

gittiğim yerler ise;

misir
tunus
fas
Libya
Tanzanya
güney afrika
nijerya

@for the record
Guney Afrika'da, Tanzanya'da nasil tatil yaptiniz mesela? Hic bilmedigim icin soruyorum. Italya'da gidenin ne yapacagi, tatilini nasil gecirecegi, ne icin gittigi az cok bellidir mesela. Roma'ya gittiysen sehir merkezini gezersin, Kolezyum'u gorursun, Vatikan muzesini gezersin, tarihi cezbeder genelde. Izlanda'ya gidiyorsan dogasini gezmek icin gidiyorsundur, gayzerleri selaleleri gezersin, belki kuzey isiklari falan, kisaca dogasidir seni Izlanda'ya ceken gibi.
Tanzanya icin, Guney Afrika icin durum nedir? Cape town falan? Umarim merakimi anlatabilmisimdir.
Aslinda ozellikle Guney Afrika icin soruyorum ama Afrika'nin geneli icin gecerli sorum.

imkansız.

saçmalamasınlar bir zahmet, o ülkede çalışma izniniz ve oraya gitmek için geçicic vizeniz yok.

bu amerikanlar için filan geçerli. onlar bir süre avrupada çalışabildikleri için, geçici çzöümler bulabilirler, türkler için geçerli değil, varolan çalışma izninizden olursunuz.

genelde 1 - 2 cümleyi çizerim

artık fantastik metotlara geçmiş biri olarak tavsiyem;

1- Asla tek renk fosforlu kalem kullanma;

Fosforlu kalem önceden okuduğun nesneye baktığında hemen bulman ve hatırlatması içindir. En sık yapılan hata tek renk kullanmaktır. Çünkü bir yerden sonra ilgili metinde yüzlerce kritik nokta sen metine baktıkça sinyal gönderecek ve kafan karışacaktır. Nerede bu X ile ilgili bilgi diye sapıtacaksın. Bunun yerine min 2 farklı renkte fosforlu kalem kullan. Bu sayede ilgili metinin akışı değiştiğinde rengi değiştir. Sonradan inan bulması çok daha kolay oluyor. Örneğin fetret devri ile ilgili bir makale okuyorsun. Ekonomik sonuçlarını sarı renk ile okursan, sonra sosyal sonuçlarına geçtiğinde turuncu renge geçersen fosforlu kalemle kodladığın kelime/cümleler kendi içlerinde tasnif olur bu sayede uzun metinde sosyal sonuçları kısmını daha hızlı bulursun, aradığın spesifik bilgiyi o sınırlı alanda bulmak hele daha kolay olur.

2- Tek başına fosforlu kalem asla işe yaramaz, sayfa marjinlerini kullanmayı öğren

Eğer uzun bir metin okuyorsan 1. maddede bahsini ettiğim gibi ana konu altında bir çok alt konu, o bir çok alt konu altında ise daha da alt konular vardır. İlk örneğimize dönersek bir metin fetret devri ile ilgili olabilir, iki üç sayfası özel olarak ekonomik sonuçlarına değinebilir, bu iki sayfanın bir sayfası iç siyasette ekonomik çıktılara değinirken diğeri diğer ülkeler arasında durumumuzu değiştiren ekonomik çıktılara değinebilir, ve iç siyasette ekonomik çıktılara ait sayfada her paragraf bir etnik grubu inceleyebilir. Bu yüzden stratejik okumak gerekir. İlgili sayfaların kenarına, paragrafların kenarına, hatta satırların kenarına konu akışı değiştikçe bir iki anahtar kelime yaz, farzı misal "iç siyaset çıktıları" yazarsan yarın o metinde bişi ararken aradığını bulman çok kolay olur. Unutma fosforlu kalem kullanmak bir "işaretleme" olayıdır. kritik bilgileri işaretlersen ilerde çok kolay tekrar edebilirsin. Bu şekilde işaretlerken bazı şeyler yazacağından dolayıda unutma ihtimalin düşer

3- Her bilgi önemli değildir

Bu motto ile cümleyi nadir çiz. Bir sayfada ennnn fazla 1 cümle önemlidir. O cümle öyle kritiktir ki sen bir daha kurmak istesen kuramazsın derecesinde önemlidir. Bu derecede önemli olmayan cümleyi sakın çizme. Genel olarak cümlelerde kritik kelimeleri çiz. zaten pargarafın/cümlenin önemine göre 1-2 kelime marjine not alacaksın. Bu yüzden abartma. Metinde ne aradığını iyi bil. Metni alırken kafanda metni tart. Başlığına bak, eğer özet kısmı varsa özet kısmını oku, eğer ağır bir şeyse wikiden konu ile ilgili hızlı genel bilgi bak. Akabinde şunu sor: Ben bu metini okuyarak ne öğrenmeyi hedefliyorum? sürekli bu soruyu sor ve işaretlemek üzere olduğun yerden önce otomatik bunu düşünmeyi öğren. Ben bunu öğrenmek istiyorum, bu çizdiğim şey bu öğrenme sürecine ne kadar hizmet edecek? Fetret devri sonucu osmanlının karşılaştıkları ile ilgili bir makale okuyorsan, hedefin fetret devrinin çıktıları ise metinde lale devrine dair geçen bilgileri çok işaretleyip durma. Bir ön bilgidir, o kadar kıymetli değildir. Metinlerin çoğu asıl bilgiyi idrak edilmesini sağlamak için ön bilgi pompalar. Bu ön bilgilerde kaybolma. Unutma asıl hedefin o ön bilgiler değil. Eğer işin düşerse o ön bilgilere dair ayrı metin oku. Hedefinden sapma.

4- Bonus

son 1 senedir fosforlu kalemi bıraktım. yerine 12li kuru boya seti aldım iyi bir markanın. İlgili önemli yerleri farklı kalemlerle çize çize okuyorum, marjin notlarınıda bu aynı renkli kalemlerle alıyorum. Bu sayede fosforlu kalemin o iğrenç göz yorma, kulak tırmalama derdinden kurtuluyorum. Hem de renk fazlalığı ile akılda kalıcılığı artıyor. Ama asıl önemli tarafı fosforlu kalem çok geniş bir alanı taradığından (bknz harfin tamamı) tüm makale taranmış izlenimi yaratıp yanıltabiliyor. Halbuki boya kalemi ile altını çizsen, ilgili kelimeyi yuvarlak içine alsan bu kadar kafa karıştırmıyor.

Başarılı bir hayat dilerim :)

ben kullanamıyorum, kullananlara da bazen garip gaqrip bakıyorum.

çıktı alır üzerine not alırım ben.

herkesin sistemi farklı. illa fosforlu kaleme gerek yok.

Fosforlu kalemleri çok severim de çizdikçe çizerim yeni şekiller çizerim Sayfanın boş bölümlerine kayarım sonra tamamen boş sayfalara geçerim. Kalem bitince yenisini alır onu da bitiririm. En son fosforlu kalemle not almış arkadaşın kitabından çalışır geçerim.

Renkli kalem cok kullanirim calisirken ama hicbir zaman geriye dönüp cizdiklerimi okumadim. Benim renkli fosforlu kalem kullanma amacim okurken dikkatimi açık tutmak, aktif kalabilmek. Dümdüz okurken algilarim bir sure sonra kapanacagi için aktif okuma amaçlı kullaniyorum.

ben uzun bir cümleyi belirtmek istiyorsan genelde kalem ucunuz yan tutup altını çizer gibi yapıyorum. diğer türlü kelime ciziyorum.

Cevap veren ve verecek olan herkese çok teşekkür ederim. ManikD ellerine sağlık çok detaylı yazmışsın :) Bence bu yazdığını bir word dosyasına kaydet ki kaybetme.

@aquarium
Aynı amaçla kullanıyormuşuz. "Önemli olan sözcük hangisi?", "Önemli olan cümle hangisi?" diye düşünürken anlam daha iyi kavranıyor olabilir.

Bitirip 10 bin maas almayı mı bekliyordun, yanlıs gelmissin kardes. Evet stajyer avukat olayı sacma ama bi yerden baslamak lazm.Bi yandan ticarete de devam et. Büro actiginda devamı gelmesi icin müsteri iliskileri gelistirmeye calıs.

iyi bir şekilde hakkını vererek okuduysan aslında iş kaynıyor. hatta daha geçen gün konuştuğum bir şirket iyi avukat bulamadıklarından yakınıyordu. aynen hatta bahsettiğin rakamlara adam yok diyordu.

Ne kadar iyi bir okulda ne kadar hakkini vererek okuduysan oku kimse avukatin okul basarisina bakıp da gel sana 10 bin vereyim demez. Neden desin ki hem ? Avukatin deneyimine, iş bitirme kabiliyetine ve bu konudaki basarilarina, reklamına bakarlar. Kimler senin ismini veriyor hangi islerde yer aldin kimlerle calistin bunlar önemli. Bosuna butun avukatlar o dernek senin bu kulüp benim dolasmiyor. O tarz yerlerde bulunup iş insanlariyla diyalog kurmak lazim.

Bunlar zamanla olur tabi. Ilk birkac yıl cok para kazanmayi beklemezsen sonrasinda aldigin iyi egitimin karsiligini 10 binden daha fazla olacak sekilde mutlaka alirsin diye dusunuyorum.

ebilet.tcdd.gov.tr

ebilet.tcdd.gov.tr

ebilet.tcdd.gov.tr

az çok okuyabilecek seviye geldiysem ilgi alanlarımla alakalı metinler okuyordum.

dizi izliyorum, türkçe altyazılı ama mümkün oldukça altyazıya bakmamaya çalışıyorum. aşina olmadığım bir kelime çıkınca durdurup "ingilizce-ingilizce" çevirisine bakıyorum. o çeviride de bilmediğim bir kelime varsa bu sefer ona bakıyorum.

ingilizce kitap okuyorum ama normal bir romanın orijinal dilinde yazılmış hali değil. şu seviyelendirilmiş olan kitaplardan alıyorum.

gerek youtube'dan gerek çeşitli sitelerden podcastler dinliyorum.

sadece konuşma için herhangi bir şey yapmıyorum ki en önemlisi o aslında.

ingilizce ve almancayı çok iyi bilen, ders alan, ders veren, ikisini de anında simültane çevirebilen biri olarak cevaplıyorum bunu belirteyim öncelikle.

bir dili bilmeden saçma alıştırmalar yapmak, internetten şurdan burdan garip oyunlar, sınavlar, kurslar yapmanın kimseye faydası yok. anca kendinizi öğreniyorum diye tatmin edersiniz, orada burada yazarsınız.

dil öğrenmenin en efektif yolu, tüm grameri bitirip ondan sonra okuma yapmak. elbette gramerde ilerlerken seviyeye uygun okumalarla desteklenmeli ve kelimeler öğrenilmeli.

bu iş makine gibi öğrenme işi değil, anlama daha önemlisi ise öğrenme işi. ben çok fazla yeni almanca öğrenen görüyorum. adam gelmiş her gün 50 kelime ezberliyorum diyor. kendi çapında ezberlemişte adam. ama ne oluyor o kelimeler hop 1 ay sonra yok. bu öğrenme değil, boşa kürek çekmek.

grameri bitirme süreniz yetenek, kulak, zeka, çalışma, azim ve isteğe bağlı. ben 4 ayda sıfırdan sprachdiplom/toefl alabilen insanı da, 2 senede doğru dürüst öğrenemeyen elemanı da gördüm.

kısaca hali hazırda dil kursuna gitmen öğrenmediğin sürece bir işe yaramaz. muhtemelen daha yeni başladın ya da ilk kurlardasın, al eline okuyabileceğin seviyede kitapları(çocuk kitapları ağırlıklı) oku. yazılı sözlük olsun yanında. online sözlükler değil. otur o kitabı oku. hatta resimli çocuk kitapları al olmadı. öğrenmek için istek ve azim gerek. o azmi göstermen lazım.

oku, oku, oku bu kadar diyorum.

beni burada bu yazış tarzımdan dolayı tefe koyan, linç eden insanlar var, genelde bunları yapanlar dile yeni başlamış, ya da yarım yamalak bir dili bilip başkasına başlamaya kalkanlar. emeğe saygı isteyenler, emeğe saygı olmaz, başarıya olur. belki yazım sert olabilir, snob olabilir ama yazdıklarımın gerçeklik payını değiştirmiyor bunlar.

cool olmak icin kimsenin konusmadigi yrrak kurek dilleri ogrenmiyorum, ilgi alanlarima hitap eden ve materyal bulabilecegim ve gercekten sevip uzun vadede kendimi adayabilecegim dil(ler)i seciyorum. oyle olunca da makalesiydi insanlarla konusmasiydi "bu ne ki" deyip anlamadigin seyleri arastirmasiydi derken yuruyorsun bir sekilde. grameri bilmek duzgun konusmak icin hayati oneme sahip ama ote yandan konusmadan da ogrenemezsin.

Dilin konuşulduğu ülkeye gitmeyi bekliyorum.

elmasını bilmem, ama elma değil hıyar fidanı çıkabilir flash tv ise.

tvden bir şey almayın.

1 değil, 2 değil, 3 değil, 4 değil, 4,5 hiç değil tam 5 tane fidan 50 tl diyorsa vardır bir oyunu.

öyle demiyor. 5 tane fidan 50 lira diyor. yani balderesi gibi normalinden çok ucuza bir vaat gibi değil ama meyveyi çok övüyorlar.

gerçi şimdi google'ladım baktım da, kuru dal gönderiyorlarmış fidan diye.

yazn bodrum'daki bir fidanlıktan 30 liraya boyum kadar, üzerinde meyvesi de olan bir armut fidanı alıp diktik. satan adam dedi seneye de çiçek açar, yemiş verir. oğlanla birlikte diktik, can suyu verdik falan şimdi hevesle gelecek sene gitmeyi bekliyor.

hani dedim daha ufak fidanları ucuz alıp, reklamda vaadedildiği gibi ankara'da balkonda da yetiştirebiliyorsak yapayım öyle bir şey. ama bunlar da dolandırıcı imiş.

Bir ara ulusal kanalda ceviz fidesi vardı 10 tanesi 100 lira. Bodur cevizmis.

Ben de aradım biraz nette ama ne yorum yapan vardı ne başka bir şey.
Işın doğrusu içimde ukte kaldı.

Açılın teknik bilgi geldi. Elma fidanları tek başına meyve vermez. Mutlaka o cinsin tozlayıcısı olması gerekir yanında.

Bence bozulsa çaktırmadan edemezdi

kendisini biliyordur. öyle böyle, yasaklı masaklı konuşsa da aslında yaptığının farkındadır yani.

alınmaz, ama gereksiz olmuş.

bir kız evden kaçtıysa vardır nedenleri. ben ilk sorunu ailede ararım kızdan önce.

bilmemezlikten gel. zaten bir kastın yok. özür dilersen bu kez de o hadiseyi bildigin anlaşılır. güven duygusu olduğu sürece insanlar arası yanlış anlasilmalar, süphelenmeler kolay kolay yaşanmaz.

isten şut sen.

çok büyük ayıp değil ama ayıp. patavatsızlık yaptığınızı düşünüp olgun davranmayı tercih etmiş muhtemelen o da. eğer sizin hakkınızdaki görüşünü umursuyorsanız bence kusura bakmayın şakam biraz haddini aştı vs gibi bir şey söyleyebilirsiniz. bence kibar bir davranış olur.

bozulmuştur büyük kıza hak veriyor demiştir.

bi kızını kaçırmış, öbürünü de kaçırmak üzere. deme yöntemin değil de değindiğin nokta gayet iyi belki akıllanırlar.

Birden oldu oraya dokundurma yapma niyetim de yoktu. O büyük kız yok gibi bir şey zaten aklıma bile gelmez imada bulunmak.
Kaçıp giderdim derken de zaten kocaya kaçardım manasında dememiştim, çok sohbet ederiz oturup, evlilikle ilgili ne düşündüğümü de bilir, hatta bir süre sonra kendimi toparlayıp ayrı eve çıkmayı düşündüğümü de biliyor, hatta bizim ev var o zamana kadar kiracı bulmazsak sen gelirsin falan demişti.
Kaçmak derken ben bundan bahsetmiştim aslında.
Yersiz oldu evet ama of ya.
Konu kapandı zaten hemen, şimdi gidip hatırlatamam ki yeniden çok mahcup olurum nitekim oldum.

Olan olmuş. Alınmış olsa bile kasıtlı söylemediğini biliyordur. Kendini bir sorgular sadece. İçini rahat tut. Konuyu tekrar açma derim.

Hakaret etmemişsin bir şey yapmamışsın kendi düşünceni söylemişsin eğer karşı taraf (patronun) buna alınıyorsa eğer konuyu anlatmıcaktı ulu orta sonuçta bir insan bir düşünce demek herkesin fikri var. En azından sen yüzüne söylemişsin arkasından konuşmamışsın.

Gayet yerinde yorum yapmışsın. Bir şey olmaz.

Bence sana bileniyor

bence bunu açıkça konuşabilirsin.
bozulmuş mudur bilemem.
ama "aslında böyle demek istemedim/demek istediğim bu değildi" tarzı bir konuşma yapıp, kalbini kırmış olma ihtimaline karşı özür dileyebilirsin.

özür dilemesen bile kusura bakmayın dersin.
ama önemli olan açıkça konuşmak, içine dert olduğunu söylemek.
bu sohbeti ettiğin biriyle bu şekilde konuşabilirsin bence.

@blatta hiberna; Evet her konuyu rahat rahat konuşuruz ama bu mevzu bizim hiç konuşmadığımız bir mevzu. Dedim ya bildiğimi biliyorlar mı bundan bile emin değilim.
Kadın zaten çok konuşur her şeyi uzun uzun anlatır, ailesi, kendisi, komşularına kalana kadar her şeyi ince detayına kadar anlatır ama bu konu yok. Hiç bahsi geçmedi.
Bunu açan kişi ben olmak istemiyorum.

Türkiyede delilik yalan yok ama çok güzel.

Umarım yakın zamanda ben de iki tekerleğe terfi ederim :)

türkiyede bence de ölümle eşdeğer.

motorculara böyle diyince, ben çok iyi sürücüyüm diyor. Haklıdır, doğrudur, türkiyede motor sürücüleri ortalam üstü eğitim ve zekaya sahipler. ama olay onların sürüşü değil, türkiyedeki çok kötü sürücü sayısı.

param olsa anında alırım, dikkatli kullanır içimi ferah tutarım. bilinçsiz insanlar yüzünden zevkimden vazgeçmem, çevremi de bilinçlendirmeye çalışırım. ama dediğin doğru maalesef. bu yüzden de motor biraz cesaret işi sayılıyor.

bigün yolda iki motor yan yana gidiyoruz, ben artçıyım birinde. adamın biri geldi arkadan motora dokundurdu, biz tabi savrulduk gittik, korumalarla yırttık. yanlışlıkla oldu sanıyoruz biz tabi, toparlanmaya çalışırken adam açtı camı, iki motor iki şeridi niye işgal ediyorsunuz, yer kaplamayın zibidiler dedi kapattı camı gitti. böyle daha niceleri..

istanbul'da hayır. düzenli yolları olan küçük bir şehir ya da her türlü ilçe kasabada evet.

delilik oldugunu dusunmuyorum. 8 yildir her gun tepesindeyim. motorsuz Istanbul kabus gibi geliyor.

Duruma göre değişir, mesleği/işi icabı kullananlar ile zevk için kullananlar arasında kullanım biçiminde büyük farklılıklar mevcut.

Tehlikeli mi evet, ama özellikle istanbulda otobüs durağında beklemek de tehlikeli, araç kullanmakta tehlikeli, toplu taşıma kullanmakta tehlikeli, aynı tehlike motorun daha yoğun kullanıldığı ilçe/şehirler de pek yok, araç sürücüleri daha uyanık veya kuralları hiçe sayması gereken bir durum yok çünkü trafik yoğun değil, gündelik maddi hasarlı kaza sayısı çok olabilir ancak yaralanmalı kaza sayısı az.

marttan beridir motor kullanıyorum, uzun yolda yaşadığım tehlikeler istanbulda 1 saatte yaşadığım tehlikeden daha az.

Ben sınavı ve direksiyonu geçip A2 almaya hak kazanmıştım ama ailem son dakka karşı çıktı, muhtemelen dosyam yanmıştır, seneler oldu.

O zamanlar manyaktım, çok özensem de şimdiki aklımla kafam çok bozulup "kaybedecek neyim var lan" demezsem o çılgınlığa girmem. Bütün arkadaşlarım irili ufaklı kazalara karıştılar, en ucuz kurtulan asfalt yanığı, en ağırı bacak kırılması, bolca dikiş, artı asfalt yanığı ile kurtuldu. Çoğu da diğer sürücülerin "fark etmedik abi" demeleri yüzünden yaşanan kazalar.

Ben de ayni bakiyorum. Ve ne kadar iyi motosiklet surucusu oldugun da cok onemli degil. Motor kazalarini ve sebeplerini inceleyin, istatistiklere bakin anlarsiniz iyi surucu olmanin sizi kurtarmayacagini. Motor almayi dusunmedim degil ama.

Enduroya merak sardığımdan beri motor ve trafik konusu daha çok dikkatimi çekiyor. Şehirde bir dolu risk var ama ekipman tamsa ve insan gibi kullanırsan riskleri minimize edersin.

motorumda çakar var, 3 senedir biniyorum ve istanbul gibi bir yerde iyi ki almışım bunu diyorum. Trafik, park derdi o kadar sıfıra iniyor ki, haftasonu bir yerlere gidip gezebilmenin keyfini çıkarıyorsunuz.
Motor özgürlüktür. Efendi kullandığınız zaman da sorunla karşılaşmanız çok zor. Ben trafikte oraya buraya vızt vızt uçmayan, kendi şeridinde giden, sinyaline ve hatta diğer arabaların şoförlerinin nereye baktığına bile dikkat ederek kullanırım. Kaza atlattığım oldu tabi ama hepsi benim öngörümle engellendi. Yanlış anlaşılmasın böbürlenmek için değil, soruya cevap olduğu için yazıyorum. Yani evet kendi dikkatinle kaza riskini en aza indirgersin.

Motoru geçtim Türkiye'de araç kullanmak bile bir delilik.

Motorculara piçlik yapan da var ama altında motor var diye kendini fare gibi istediği yere girebileceğini sanan da var.

Aynı gün içinde iki tane farklı motor kör nokta yüzünden, sağımdan geçmeye çalışırken, yol kenarındaki araçla aramda kalıyordu. Bir de haklılarmış gibi el kol yapmaları insanı çileden çıkarıyor.

Hoşuna gitmişse yaptır.

beğendiğin şekilde yazılmış yazıya uzaktan bir bak, okunuşu guzel duruyormu? yakından pelin uzaktan police okuduğumuz bir arkadaş var

Yazdıracağınız yazıyı dövmeci değişik fontlarda çıktısını alır sana gösterir, sen oradan beğenirsin.

Tamamen sübjektif görüşlerim şu şekilde:
-Yazılacak olan klasikleşmiş, latince vb. bir söz ise roman-grek tarzı fontlar güzel duruyor.
-Kitaptan alıntı vb., daha uzun yazılar için daktilo fontları bence daha derli toplu.
-Eğer biraz özel olsun isteniyorsa uzaktan ilk bakışta okunmayan el yazısı fontlar daha iyi. Ancak dikkatli bakınca okunur.
-Tek sözcük, iki sözcük ve büyük bir yazıysa tamamen kişisel tercihe bağlı, herşey gider.

Her türlü ihtiyaç için: (git: www.dafont.com)

El yazın orjinalse kendin yaz derim ben.

dövmecim yardımcı oldu bu konuda, çok bitişik durursa yazılar karınca gibi olur dedi, ne bileyim hepsi kuyruklu olursa vesaire. orta boşlukta olanları seçtim, yani biraz karşı tarafa da güvenmel gerekiyor deneyimli sonuçta. herhangi bi pişmanlık da yaşamadım.

dafonttan beğendiklerimi 3 e 5 e indirdim.
cümleyi her bir fontla yazdım siteden, yan yana baktım hangisi daha güzel duruyor diye. fikrine güvendiğim arkadaşlarıma da sordum.
sonunda da hemen okunamayan (türkçe cümleydi çünkü) ve en estetik görüneni seçtim, ufak değişiklikler yaptım (bazı harflerin büyük harf versiyonu daha güzeldi mesela, o harflerde büyük harf kullandım falan.)

akademisyenlik ve kendini geliştirmişse her şey olabilir.

boğaziçinden bölüm bitirip o bölümü yapan azdır bir de.

s. bilimi ve u. ilişkiler bitirenlerden en çok gördüklerim,
ik,
bankada karışık,
plaza insanı,
akademisyenlik yapıyorlar. en çok ik ama galiba.

Genel itibari ile bir boka yaramayan iibf bolumudur, iibf genelde bes para etmez ama en havalisi ama en bes para etmeyeni ulus.ilsk. bolumudur, muhasebe finans falan gormediin icin ozel sektorde esamen okunmaz, ingilizcen cook iyi degilse ki turkiye sartlarinda ne kadar gelistirecegin malum zaten dogru durust bir is bulamiyorsun, disisleri zaten torpilsiz impossible, yani aclik seni bekliyor,
Not; ahmet davutoglunun zamaninda universiteden sonra bir sure issizlikten korsan taksicilik de yapmis lan bir ogrencisi..

bunların tipi değil olay, gidene gider, gitmeyene gitmez.

benim kafam mesela yumru yumru gibi, bana 3 numara gitmez yüzüme uysada, ona da uymuyo gerçi, inşallah kel kalmam :(

türk tipinde böyle alengirli şeyler %99 eğreti ya da çirkin oluyor.

direk fotoyla gel.

Benlik bir soru değil. Ben sadece genel görüşleri merak ettim. Millet nasıl kombinasyonları seviyor diye.

ben erkeğim, kendi açımdan söyliyim.

türklerde
bıyık bir tek kenan imirzalıoğluna, sakal kıvanç tatlıtuğa, kısa saçta yine kıvança yakışıyor. bunların ortak özelliği ne? sinekkaydı traşta da yakışıklılar.

kısaca tip kötüyse sakal makal kurtarmıyor.

Uzun saç ve sakalın kurtaramayacağı çok az erkek vardır. Uzun saç ve sakal <3

içlerinde en son sıraya 2'yi koyabiliyorum.
çok az erkek onu yakıştırabiliyor.

mesela 1'deki saçı tepeden toplama olayına bayılıyorum.
ama o fotoğraftaki gibi olabilen adama zaten bu dört maddenin hepsi yakışıyor.

yani sonuç olarak, çok çok çok çok göreceli bir soru bu.
herkesin tipine göre ayrı yorum yapmak lazım.

saç sakal genel olarak severim, ama kel adam da severim mesela.
yani burada kilit nokta kurnaz'ın dediği gibi adamın tipi.

Kısa saç kısa sakal

sakaIIı