babamın ben 2 yaşındayken böyle bir teklifi reddettiğini öğrensem sinir krizi geçirirdim sanırım.

ayda 1 hafta yurtiçinde bile sürdürülebilir bir şey değil. 3 ayda 1 hafta belki. babam türki cumhuriyetlerde çalıştığı için benim çocukluğum bu şekilde geçti, sürekliliği çok zor bir olay. ama teklif olarak dubai kesinlikle. ailemi de götürmeye bakardım.

her şey para değil, ayrıca bu yöntem de pek sürdürülebilir değil.

eşin o maaşla tek başına geçinemeyecek haliyle. uçak biletleri, dubaideki yaşam masrafları artı türkiye'ye göndereceğin para vs derken maddi anlamda da eksisi olabilie bunun. bence ideali eş ve çocukla dubaiye taşınmak, eşin de dolar kazanacağı bi işe girmesi. çocuğun da evde anneanneyle duracağına, dubai'de international kreşlere/okullara gidip dil öğrenmesi, ufkunun açılması daha mantıklı gibi.

on bir binin kaçını kenara atabileceksin onu hesap et. türkiye'deyken kenara attığının iki katı falansa bir iki yıl katlanılabilir. ama çocuğun baba figürü görmeden önemli yaşlarını geçirecek. onu da düşün.

Sen hep dubaide kal, eşin seni ziyarete gelsin arada sırada

Burada bir de eşinizle olan sadakat mevzusu var. Düşüncemi lütfen kaba görmeyin ama uzak ilişkilerin yürümeme ihtimali de var. Eğer eşinizle aranız iyiyse ve bir güven problemi yaşamayacaksanız ben yurtdışına geçmeyi tercih ederdim. Kazanacağınız para ile hem çocuğunuzun geleceğine, hem ailenize güzel yatırım yapabilirsiniz. Çocuğa belki güzel bir bakıcı tutarsınız.

en azindan 6 ay gidilir hem para kazanirsin hem de cok iyi tecrube olur. Gelince daha iyi yere ziplarsin.
Yurt disinda donercilik yapan bile burada kiymetli.

Sen yapabileceksen yapilabilir bir sey. bence dubaiye git. baktin esin ve cocuksuz yapamiyorsun onlari getirmeye calisirsin veya ziyaretlerinizi sıklaştırırsınız. cikmaza girilcek bi durum degil kesinlikle denemeye deger. belki orda calisirken baska firsatlariniz olacak ziplama tahtan dubai olabilir

nickie +1

süreye bakar. 1.5-2 sene için göze alınabilir. 3-5 sene için mutlaka yıpratıcı olur, sıkıntı yaşarsınız. mantıklı olan önden senin gidip bir düzen oturtman, ardından ailenin gelmesi. eşin de remote çalışabileceği tarzda bir iş baksın eğer kariyeri ile ilgili kaygıları var ise.

kesinlikle reddetmemeniz gereken bir teklif.

Eşinizle aranızdaki iletişime bağlı. Eşiniz ilerde arızaya bağlar mı? Bu teklifi reddetseniz ne kadar üzülürsünüz, çok büyük pişmanlık yaşarmısınız?
Ben giderdim, ya da eşimin gitmesine ok verirdim. Karşılıklı fedakarlık ile daha iyiye kavuşacaz diye bakardım duruma. Gittiniz ve sorunlar çıktı, Türkiye kaçmıyor bir yere, Dubai sonrası bir iş bulur çalışırsınız.

her seyden once dubaideki 11k dan masraflari cikarinca cebine ne kalacak onu hesaplaman lazim yukardaki bir arkadasin da dedigi gibi

Kabaca 40k aed yapiyor. Ailenle de yasayabilirsin orda. Turkiyedeki standartlarinizda bir hayat yasayalim derseniz para biriktiremezsiniz ama. Istanbul yerine dubai'de yasamis olursunuz sadece.

Sen tek gider ve luks bir ev yerine daha mutevazi bir evde yasar, saglik problemi yasamazsan eger para biriktirmek maksatli 2 sene katlanilabilir. Sonrasi zulum olabilir.

İçeride sinek üretecek bir çürüme, bozulma yapacak gıda ürünü yok di mi?

Sinekler sadece dışarıdan mı geliyor? Balkonda sineklik varsa yırtık delik yoksa sadece açıp kapatınca kaçıyodur hıyarlar.

Balkona sinek tuzağı asabilirsiniz, içine sinekleri çeken sulandırılmış bir yem konuyor ve sinekler girip çıkamıyor.

Balkon camlı, camları hiç açmıyorum. İlk başta balkonda belirmeye başladılar. Balkonda yiyeceğe dair hiçbir şey yoktu/yok. Menfez aralığı var, bir de camların aralarındaki plastik şeylerde aralık bulmuş olabilirler. Balkon kapısını da nadiren açıyorum. Mutfağa giriş yolları da yok gibi bir şey. Elma sirkesi ve bulaşık deterjanıyla tuzak yaptım. Gelmiyor hıyarlar. Balkonda üreyip üreyip ölseler yine razıyım. Mutfağa da sıçrayınca kızdım artık.

Saksı vs varsa oraya yumurtalarını bırakmış olabilirler, bitkilerin yapraklarına ilaç sıkıp (ya da sirke falan işe yarıyor mu bilmiyorum) en azından yumurtalarını falan öldürebilirsiniz.

sinek ilaci memeli hayvana zarar vermez. Muhabbet kusu degilse bas gitsin.

@esse classic teşekkür ederim. Bir yerde yumurtaları var kesinlikle. Ama tespit edemedim. Evde yaramaz bir kedi olduğu için hiç bitki veya saksı yok. Bu arada şimdilik bir çözüm buldum. Adaçayı yaktım. Kendilerini pencerelerden kovdum. Balkonda adaçayını tütsü olarak kullandım. 2-3 saattir yoklar. Yine gelirlerse yine adaçayını tütsü niyetine yakacağım. :)

@divit pek taraftarı değilim; ama son çare o olur. Teşekkürler.

bence domates püresiyle seyreltebilirsin. rendeleyip, biraz pişirip bunla karışım olabilir bilmiyorum ama ben böyle denerdim

Bu şili denen seyin aci aromasi farkli bence, baska yerleri uyariyor gibi.
Aci beni etkilemez ama bu minik aci soslari yiyemiyorum knorr'un da var aynisindan.

6 ay şikâyet süreniz vardı. Süreniz geçmiş maalesef. Bu durumda savcılık takipsizlik verir. İlla uğraşmak istiyorum diyorsanız tazminat davası açabilirsiniz.

belgeleri videoyu vs yanında götür. başak bi şeye gerek yok. orda bi şikayet dilekçesi yazacaksın sadece. katip yardımcı olur.
süreyi bilmiyorum.

@bayc adam yurtdışında yaşadığına güvenerek yarını yokmuscasina davrandi. Şu an tek istediğim onun rahatsız olmasi. Yaptiginin yanina kalmasini istemiyorum. Tazminat davasi acmak icin avukat mı tutmam gerekiyor ?

Burada yasasa bile duzgun ceza cikmiyor, zaten zaman asimina ugramis bosuna ugrasirsin.

adınızı soyadınızı kullanarak mı küfür etti? eğer öyle değilse pek bişey çıkmayabiliyor.

@false pretension Evet adımı kullanıyor.

Mantigi nedir ki yani? Belki yillarca hic faydalanmayacagim bir sigortanin primini odeyecegim ama adamlar istemiyor. Cok acayip.

adamlar yararlanacaksın diye istemiyor. yurtdışında yaşayanlar ucuz diye trye gelip tedavi oluyolar sürekli. sigorta yaptırsan da ucuza gelmiş olacak. adamlar bunu istemiyor.

Oyle olsa tum amerika kendine turkiye sigortasi yapmaz miydi?
Senede bir kere ucaga bin gel tedavi ol sigorta sirketini gocertip geri git.

@divit, Turk vatandasiyim. Turkiye'de yasamam ya da Turkiye'de yasamamamin bu dediginizle ne alakasi var onu cozemiyorum iste.

Sigorta zaten bu degil mi? O zaman "Turkiye'de evde otur otur, yilda bir ucaga degil de taksiye bin, tedavi ol sigorta sirketini gocertip eve geri git" ile ne farki var bu dediginizin? Evimin nerede oldugu neden onemli?

@jelly bear aslinda evet ayakta tedavi dahil olsa belki dediginiz mantigi dusunebilirim ama o nedenle ozellikle yatarak tedavi istedim. Aslinda bunu tercih etmemdeki neden fiyat da degil, ciddi bir hastalik durumunda memleketimde tedavi olmanin beni daha rahat hissettirecegi dusuncesi. Bir de bence Turkiye'de ozel hastaneler oldukca kaliteli.

@bir sonraki yazara geciniz ya arkadas ne alakasi var velev ki Sudan'da yasiyorum. Her yurt disi denince neden miami, londra filan geliyor olm akliniza?

Abi sigorta sektoru dedigin dunyanin en zekilerinden olusan uluslararasi baglantilari olan bir sektor.
islerine gelmeyen her durumda anlasmaya yanasmiyorlar.
Arkadasim aracini pert etti, ertesi sene 1 tane bile sigorta sirketi buna duzgun kasko teklifi yapmadi.

Sen simdi geldin buradan 300 liraya kendini sigortaladin, adamin amerikadaki sirketini 300 euro zarara ugratmis oldun.
Bu topa girer mi sence?

Illa turkiye'den tedavi istiyorsan yine oradaki firmadan alip buraya gelmen lazim, bunu da oduyor sonucta.
Almancilar almanya sigortasi ile turkiye'de para odemeden tedavi oluyorlar.

Yurtdışında yaşayan sigortalının riskini hesaplayamıyor olabilirler. Adamların Türkiye'de yaşayanlar için yıllardır oluşturdukları bir risk analizi var. Örneğin kansere yakalanma oranı, trafik kazasında yaralanma oranı gibi. Yurtdışında yaşayanlar için ellerinde böyle bir data olmadığından riski ve dolayısıyla primi hesaplayamama durumu vardır diye tahmin ediyorum.

Avrupanin genel tutumu bizim dusmanlari beslemektir, ab politikasi bu yani.

Miterand vardi eskiden bizzat basiydi bu islerin.

Su an dw ekibi gibi iste. Olaylar bizde kalsin avrupaya gitmesin istiyorlar bizi tampon bolge olarak kullaniyorlar.

ama aynı zamanda bunlara iltica hakkı tanıyor ve ülkelerine alıyorlar. almanya'dan biliyorum aynı zamanda. bunun ne mantığı var o zaman?

Yanina cekiyor iste, dusmanimin dusmani dostumdur kafasi.
Sonra geri ulkeye yollayip gazeteci gibi kullaniyor.

türkiye'de hukukun işlemediğini ve insanların komik, delilsiz şekilde müebbet bile alabiliği siyasi davaların tutsaklarına tabii ki insan hakkı açısından bakıyorlar ve daha kolay iltica veriyorlar.

iktidar da buna çıldırıyor tabii ki. delil hatta mahkeme olmadan insanları 6-7 yıl tutuklu bırakmayı çok normal görüyor bizimkiler.

avrupa hep terör organizasyonlarının yeri oldu ki, bunu popüler kültürde hiç görmedin mi

dan franck'in la separation'unda 68' solcularından bir fransız çiftin aşkını işliyor, bunlar türkiyedeki XXX'lere para yardımında bulunuyor, solculuğun borcu olarak. bak bu kitap 31 sene önce yazılmış.

hatta türkçede de buna dair meşhur şeyler var, isveç hk. özellikle.
kimisinin köyü yakılmış, mesela yakın zamanda bir süryani isveçten temelli dönüş yapmıştı, o dönem çok bunaltmışlar burada duramamış.
kimisi de buna benzer bir yalan uydurup iltica etmiş
zenginsozluk.com

yabancı hükümet, o hükümetin lobisi, vakfı neyse artık başka ülkede siyasete topluma yön vermeye çalışıyor, senin çıkarınla çatışınca o odağın buradaki ayağını hapse atıyorsun, gidip yabancı hükümet ve çevresindekileri hapsedemeyeceğine göre. cezayı ona değil de onun enstrümanına kesiyorsun, her ülkede illa ki olan şeyler bunlar

örneğin, chrest vakfı başkanı lou jensen, 2001'de mardin, hakkari ve kandildeki türk askerinin hareketlerini, konumlarını istiyor, buralara yapacağı ziyaretten sebep güvenlik endişesiyle. tamam bu da türkiyenin kaygı duyacağı bir şey oluyor.

ya da ukrayna, turuncu devrim ve isimler & vakıflar

veya
abd ve sovyet tesirindeki ülkelerde soyut ekspresyonizmin fonlanması
sanat ve sanatçılar soğuk savaşın maskesiydi basbayağı
edit. itiraz gelecek şimdi ekleme yapayım, sanatın kendisiyle manevra vermiyor. ör. yugoslavyada sanatçı, vakıf, dernek, etkinlik, konferans yoluyla liberallik pazarlıyor onlara alan açıyor vs.

ha kimisi bu müdahaleye kurtarıcı gözüyle bakıyor, belki de öyle. ama bir yerden sonra onun dümen suyuna giriyorsun, bedava köfte yok

Çok zor. Tam olarak ta insanlar oturup paralarının erimesini izliyor ciddi ciddi (hepsi demeyelim tabii) ha buradan döndü, şuradan tepki, aha tepki verdi biraz daha alayım maliyet düşüreyim derken bir bakıyorsun erimiş gitmiş.

stop'un çalışıp zararına sattırıp sonra fiyatın yükselmesi nadir olan bir şey değil. hatta tahtasının önemli kısmı yüksek sermayeli grupların elinde olan hisse/coinlerde özellikle yapılır (stop hunt). hem bu nedenle, hem nasılsa yükselir kafasıyla, hem de "satmadığın sürece zararda değilsin"le insanların çoğu stop loss kullanmıyor. önemli bir kesimin stop loss'un ne olduğunu bildiğini de sanmıyorum. öte yandan az olmayacak sayıda borsada stop loss emri koyma şansı da yok, o da bir etken.

Stop loss dedigin sey insani batirir.

Hisse diyelim 100den 90a sert dustu, sen stopu 95e koymustun.
95den satti 1 saat sonra hisse 130 oldu.

Paranin %5'i yok olmus oldu.
Hic ellemeyen %30 kazandi.
Artik elinde hisse de yok.
Bos bos ekrana bakarsin.

Zaten bu sekilde stop patlatma hareketi cok yapiyorlar.

stop loss garanti bir arac degil. sen istedigin zaman istedigin fiyata satamayabilirsin. dolayisiyla senin satmak istedigin fiyattan o anda alici olursa ancak satabilirsin.

yani senin stop loss calisana kadar cok daha dusuk fiyattan elden cikarmak isteyenler olursa seni atlayip o fiyatlara dusuverirler. sen fiyat olarak yukarida kaldigin icin elinde kalir mallar.

Insanlarin batmasi ac gozlulukten, is bilmezlikten, mantikli hareket etmemekten, degerlemeyi bilmemekten ve onun bunun doldurusuna gelmekten oluyor.

Fiyatini bilmedigin, icerigini anlamadigin, seffaf olmayan ortamlara dalarsan boyle olur.

Ozetle kumarbaz kafasiyla yaklasiyorlar yani.

divit +1

stop-loss var kafam rahat diye bi dünya yok. bir kere zirveden ya da zirveye yakın alıyorsan stop koymuyorsun. çünkü "nasıl olsa yüyükselir zarardan satmayayım" mantığı var. atıyorum 90 dolardan almış adam. ertesi gün 85'e düşünce nereden bilsin dibi göreceğini? tekrar çıkar diye elden çıkarmıyor. o yüzden stop da koymuyor. stop daha çok gece uyurken ya da uzun süre bakamayacakken kullanılır. ekran başındayken stop koymaya gerek yok. her düşüşte de satmak mantıklı değil. bir de satmak isteyince de satamıyorsun hemen öyle. alıcı bulmak lazım. serbest düşüşe geçmiş bir coini de kimse kolay kolay almak istemez. arz yüksek ama talep çok düşük kalınca fiyatlar da aşağı iniyor doğal olarak. o ekrana bakıp paralarının erimesini izleyenler de "uzun süre çıkmam ama zarardan da satmam" diyenler. aslında bu mantık yanlış değil. çünkü kimse luna'nın delist olacağını tahmin bile edemezdi. bildiğim kadarıyla kripto tarihinde ilk kez böyle yüksek piyasa değerli bir coin delist edildi.

Yanlış yazmışım başta paranin 6-7'de biri kadarı kaldı. Başta kaybım 4te 3 kadardı ve beklesem çıkardı ancak çıkılmaz bir noktaya soktum son birkaç günde panik olduğum için.

Önceki sorularınıza baktım. Altında da zarar etmişsiniz. Bence siz Türk lirası dışında bir şey kullanmayın. Abartmadan keyfinize göre harcama yapın. Diğer tarafa götürülmüyor bildiğiniz gibi.

2-3 yıl da değil, 5 sene falan biriktirsem (kendimi çok kasmadan) toplarım o parayı. Onu da düzelteyim mobilde oldugum için ekleyemedim.

para yonetmeyi bilmiyorsan paran olmasin.
Hep krediye gir araba al motor al.
O zaman istesen de kaybedemezsin.

Zamanında bende kriptoda kaybettim ama 4 aylık birikimdi benim için, ilk başta çok kızdım kendime ama yapacak bisey yok deyip saldım. Onun yerine araba aldım vs o parayı daha az biriktirip yemeye başladım. İnsanı üzüyor, tuhaf bir duygu kaybetmek, bende bide okb var sen düşün. Gerekirse psikolojik destek al. Borç alıp birşeyler almak onları ödemekte mantıklı. Mecbur ödeme yapmak zorunda kalırsın. Elinde somut birşey de olur.

29 yasında gencecık yakısıklı dağ gibi bir akrabamız 4 trılyon kaybettı bitcoinde , geçen hafta kendini astı ve öldü. geride 10 aylık bebegı ve eşi , onu cok seven aılesını bıraktı. en azından boyle bısey yasamadın. hayat devam edıyor. saglıklı ol da para ne ki, yıne kazanırsın. dusunmemeye calıs ve bundan sonrakı adımlarını doğru at.

utanmayı. böyle şeyler olur hayatta.
sadece, paranın bir kısmını batırdığınız yerde tekrar çıkma ihtimaliniz çok düşük. birincisi, bu konuda uzman değilsiniz ve bir yara aldınız. ikincisi, kimse bu şekilde zengin olmuyor. üçüncüsü ise bence en kritik olanı: o üzüldüğünüz, yapsaydım daha iyiydi dediğiniz yere hiç gelemeyeceksiniz zaten. yani isterseniz şu an kaybettiğiniz miktar kadarını kazanın, yine bırakmayacaksınız. daha sonra yine kazanın biraz daha, yine paranızı çekip kardeşinize, bilmemkime vermeyeceksiniz. çünkü yükseliyor diyeceksiniz. neden zarar edeyim ki, diyeceksiniz. bu sebeple, memur olanlar birçok kişiden daha çok mülk sahibi oluyor. kredi çekiyor, düzenli ödüyor, geleni-gideni belli. riske girmiyor. riske giren de ya fena batıyor, ya da arada çıkıp arada batıyor. elbette aile desteği vs olanlardan bahsetmiyorum.

bence çıkın o piyasadan. daha bilindik sularda yüzün. az bir miktar kaybetmişsiniz, yarısını da kaybedebilirdiniz sonuçta. hepsi de gidebilirdi. bir yol çizin kendinize. bu yol "paramı çatır çutur harcıcam" da olabilir, daha basit mantıkla "şimdi bi araba alayım, seneye satıp karşılar ederim" de olabilir. ama risk sizi mutsuz kılar.
bu yazdıklarım maddi açılımlardan çekinen, o konuda garantici birinin yazdıklarıdır. dikkate almayabilirsiniz de. ama asla mutsuz olmayın, işi kötü yerlere çekmeyin. yaşamak için kazanıyoruz, kazanç hayatımızın amacı değil.

para kısılarak biriktirilmez. kendini sürekli geliştir. her sene gelirini katla. belki bu bir başlangıç olur senin için. para harcamamak için evde oturacağına, bir şey yapmayacağına ekstra iş yap, iş öğren. şöyle düşün; 5 lira kazanıp 3 harcayıp 2 biriktireceğine, 10 lira kazanıp 6-7 harca. eğer kariyerinin ya da side hustle'ın üstüne koyarsan, küçük de olsa büyüme şansın varsa, bileşik faiz gibi düşün, mutlaka büyük birikimleri tekrar yaparsın.

1) Para biriktirmek için tek yol tasarruf yapmak değildir. emek verip ek para kazanabileceğin şeyler var.
2) hayatındaki en mükemmel tecrübelerden birini yaşadın. kolay yoldan para kazanılmıyor. kazanılsa da riski çok, bir anda herşeyin gitme ihtimali var. bu günden sonra ne kumar ne coin gireceğini sanmıyorum.
3) paranın hepsini de kaybetsen ne olacak? belli ki kendi kendini götürebilecek bir bilgin yeteneğin var, en kötü ihtimal araban olmaz, telefonun kötü model olur, belki istediğin yemekleri evde yaparsın...kaldı ki seninle benzer şeyleri yaşayan o kadar insan var ki. yalnız değilsin. sağlık en önemli şey, onu korumaya bak

Büyük miktar ne abi? Ona göre tavsiye verelim. Büyük ihtimalle 60-70 bin kaybettin.
Geçen seneden bugüne 1.4 milyon TL olan param şimdi860 bin. Üstelik BİST yüzünden.

paranın kaybettiğin kısmı senin kazancın miydi? kaybettigin kısım havadan geldiyse uzulmezdim ben olsam.

total zararım 4000dolar ve dün ossura ossura uyudum.

Yanlış anlaşılmasın paramın YUZDE 85 kadarını kaybettim ilk cümlede yanlış yazmışım.

Yani çok değişik hissediyorum sirazem kaydı, biriktirdiğim miktar arttıkça harcamalarımi daha güvenle yapıyordum, dhaa kolay istediğim şeyleri daha kaygısız alıyordum.simdi gene o hardcore tutumluluk moduna mi geri döneceğim. Hayrına 1000 lira bir yere vermediğim halde yüz katını çöpe atmış olarak şimdi nasıl hareket edeceğim onu düşünüyorum.

Tam anlayamamış da olabilirim ben de ilk kez böyle bir şey yaşıyorum. Tavsiyelere çok teşekkür ederim, benzer durumda olanları duymak istiyorum.

Hocam sizce gerçekten tatile gitmeyip, kendinizden kısıp para biriktirmek ve bunu buyütmek için kumar oynamak mantıklı mı, size ne getirecek, daha çok para mı, daha çok oara size tefah ve mutluluk mu sağlayacak.

Siz o refah ve mutluluğu tatile gitmeyi bıraktığınızda kaybettiniz zaten. Parayı bu kadar büyütmeye odaklanmayıp tatilinize, hobinize bütçe ayırsanız zaten ulaşmaya çalıştığınız mutluluğu refahı yakalacaksınız.

Bence artık buna dur deyin. Mutluluğunuza yatırım yapın

hayat her zaman mükemmel olamaz. acı çekmekten, üzülmekten, utanmaktan sürekli kaçamayız, gerek yok. üstelik hep böyle yaparak asla yeterince ders çıkaramazsınız. şimdi bana kızabilirsiniz ama baya baya hata yapmışsınız, bir karar almışsınız ve yanılmışsınız ki olabilir.. ama bu kararın sorumluluğunu alıp, bu acı ve sıkıntıyla devam etmelisiniz en azından bir süre. o yüzden kendinizi pohpohlayacak birşey aramayı bırakın. bir bedeli olmalı yani. gidip kahrolun demiyorum ama 50-100 liranın hesabını yapacaksınız tabi sizin şu anki durumunuzda, bundan daha normal ne olabilir?

illa avutacak bir dayanak bulacaksak; deneyim satın almış ve paranızı buna harcamışsınız gibi düşünün. anlamadığım işlere girdim, fütursuz davranmadım ve sonunda kendimi eğitmek için bu parayı harcamış bulundum deyip geçin. hala yok 6 katına çıkarsa, şu olursa bu olursa, halam erkek olursa amcam olur kafası taşıyorsanız üzülmeye devam edebilirsiniz. ya finansal bilginizi geliştirin ya da bilen birilerinden danışmanlık alın.

ayrıca şakasız söylüyorum; her şeyin başı sağlık. hayatta ve sağlıklıysanız -psikolojik sağlığınız da aynı oranda önemli- bu en kıymetlisi. o yüzden hayatta ve sağlıklı kalmaya bakın.

geçmiş olsun.

ilk hata birikiminin tümünü cryptoya yatırman. halbuki olması gereken seni üzmeyecek kadar rakamlarla girip kazandıkça bunu crypto sermayene eklemen. işler iyi giderse kazancını koruyacak kadarını içeride tutup fazlasını başka ve daha güvenli bir yatırım aracına aktarmandı.

İspatınız olduğu sürece hakkında şikayette bulunabilirsiniz (kamera kaydı vs) ki artık hapis cezası dahi veriliyor. O noktaya kadar gitmemesi için önce adamla konusun ben ilgileniyorum bu kedinin başına en ufak birşey gelirse senden bilirim diyin, sahipsiz bilmesin. Gerekirse kedinin o tarafa fazla gitmemesi için başka yere alıştırmaya da çalışabilirsiniz.

Fabrikaya girmesi yasak olabilir, forkliftler eziyor genelde.

mayıs ayındayız, vize işlemlerini falan da hesaba katınca yıl sonuna pek bir şey kalmıyor. 4-5 ayda 8.000 euro kazanmayı düşünüyorsanız önereceğim işler legal olmaz.

Turist vizesiyle hicbir yerde legal olarak calisamazsin zaten onu gec.

Yukarida yazildigi gibi simdi yuksek lisansa basvursan (yani cok gec, son dakika acik program bulursan) eylul sonu falan baslayacaksin zaten. En iyi ihtimalle 3.5 ayda 8 bin euro zor. Almanya'da yasayan arkadas/akrabalarinda bedavaya kalabiliyorsan, yani kazandigin tum parayi biriktirebileceksen belki olabilir. Ama her turlu vize icin yuklu bir miktar para gostermek lazim zaten, onu nasil asarsin bilmiyorum.

Sokak muzisyenliginden o kadar para gelmez sanirim cok yirtik olsan bile. Ustune baska is gerekir. Ama haftada belli bir saat calisma limiti var ogrenciyken de.

Calisma vizesi alacak profilin yok, sadece ogrencilik uzerinden konustum.

Turist vizesiyle gidip adresi otel bildirirsen ve otelde kalmazsan pratikte seni bulmalari imkansiz.
Dogal olarak yakalanana kadar kalabiliyorsun.

Bu arada donercide falan calisip para biriktirme imkanin var.
Ama turk isyerleri kacaksin diye iligini somururler.
Tabi hastalik vs gecirirsen ya da yolda araba falan carparsa ayvayi yedin.

almanyada dönercide çalışırsan saatte 6-7 euro falan verirler yasal değilsin diye. arkadaş anlattı, bi ara da düğünlerde garsonluk yapmış günlük 40 euroya.

Herhangi bir sekilde kendini garanti altina alamiyorsun.
Risk tamamen.

açıkçası bu konuda nasıl bir garanti sağlanabilir bilmiyorum. ben en azından elimde belge olması adına istifamı vermeden önce yeni firmadan mail üzerinden yazılı bir şekilde iş teklifinin sunulmasını talep ediyorum. bundan sonrası tamamen güven meselesi.

kaldı ki iş sözleşmesini imzalamış olmak da herhangi bir garanti sağlamaz. çünkü şu ana kadar gördüğüm bütün iş sözleşmelerinde iki ay deneme süresi mevcut ve bu süre içerisinde sorgusuz sualsiz işten çıkarılabilirsiniz.

aman önden haber vermeyin. mail ile kesin görün teklifi. sonrasında mevcut işyeri ile konuşursunuz

Is degistirmek zorunlu haller (mobbing vb) disinda genellilkle sizin mevcut durumunuzu iyilestirmek (daha iyi maas, kariyer gelisimi gibi) adina aldiginiz bir risktir. Ilk defa yapiyorsaniz genelde cok streslidir. Konfor alaninizi delmeyi ogrenmek icin de bulunmaz bir firsattir.

Oncelikle yazili teklifi imzalamadan mevcut is yerinize kesinlikle haber vermeyin.

Deneme suresi dolana kadar her sey olabilir. Ama unutmayin. Size ihtiyac duyduklari icin sizi aliyorlar. Ozellikle pandemi sonrasi isverenler acisindan yetismis eleman bulmak cok zorlasti. Bu nedenle cok beklenmedik durumlar olmadikca kolay kolay hic bir firma bu donemde keyfi olarak eleman kaybetmek istemez.

Yanilmiyorsam deneme suresi iki taraf arasinda anlasmaya bagli opsiyonel bir durum. 4857 is kanunu 15. madeye goz atin derim. Eger yeni firma kurumsal bir yer degil ise deneme suresini sozlesmeye koymamayi teklif edebilirsiniz. Ama nasil bir izlenim birakir bilemem.

I.K. personeli veya hukukcu degilim ama defalarca is degistirmis bir suserim :)

Abi sanki sokakta askerlik cevirmesi mi var, kimsenin umrunda bile degil.

Dosyan subeye gelene kadar aylar bile gecebilir.

Hocam yapacak bir şey yok korkuyorsan korkuyorsundur, ben de mesela ölümüne korkuyorum sokakta beslediğim birçok köpek de var ama hiçbirine yaklaşamıyorum korkudan mamalarını verip topukluyorum genelde, ha bunlar gelip oynamaya çalışıyorlar ama aralarından en küçük ve zararsız gözükeni, daha doğru bi durum olursa kolayca kaçabilirim diyerek gözüme kestirdiğimi kısa bacaklı sosis şeklindeki köpeği daha yeni yeni sevmeye başladım, ondan bile korkuyorum aslında ama belli etmemeye çalışıyorum. Zor yani onu yenmek çekmeyen bilemez.

Cesar milan izle cozersin.
Gozlerine bakma, kacma, omuzlarin dik dursun sana satasmaz.

Sen tuhaf hareketler yaptigin icin satasiyor.
Ha zaten saldiracaksa kacarak kurtulamazsin, en yavas kopek bile senden hizli kosar.
Bu yuzden kosmanin anlami yok.

Baktin ustune geliyor omuzlarini dikip ustune dogru yuru.

kopekle nasil arkadas olunur videosu:
www.youtube.com

not: sokak kopekleri farkli olabilir tabii. onemli olan korkmamak ve kopege tehdit olusturabilecek hareketlerde bulunmamak. divit yazmis guzel.

yaninda kopegin yiyebilecegi yiyecek de bulundurabilirsin. agresif kopeklerde ise yarayabilir.

kopek fobisini yenmek icin yapabilecegin seyler:
- terapiste gitmek ve onerdigi yontemleri denemek
- terapiste gidemiyorsan kendi dusuncelerini yeniden yapilandirman gerekiyor. kopekler hakkinda arastirarak onlari daha iyi anlamaya calisabilirsin.

agresif kopekler genelde sahipleri yuzunden agresif oluyor. sokak kopekleri de korktugu icin ve belki de sokaga atildigi icin. kendi bolgelerini korumak icin baska kopeklere agresif olurlar genelde. geceleri de sokak kopeklerinin avcilik icguduleri agir basabiliyor.

kopeklerle ilgili pozitif videolar, belgeseller, sokaktan kurtarma videolari izleyebilirsin. kopekleri daha iyi anlayabilecegin bir ugrasa da yonelebilirsin kendini hazir hissedersen. kopek barinaklarinda gonullu calismak gibi.

Köpekler yokmuş gibi davran.

31 yaşındayım, her türlü hayvanla büyüdüm, şu ana kadar herhangi bir hayvanın saldırısına uğramadım.

@Kaleci Saçlı Forvet ben de cok kucuk bir yavru kopekle yavas yavas baslayabilirim gibi geliyor.

@divit o tuhaf hareketler tamamiyle istemsiz aslinda. ben ben olmaktan cikiyorum, kalbim cok hizli carpiyor ve bayilacak gibi oluyorum. sanki boyle gokdelenin tepesinde ve en ucta duruyorum. neyse ki simdiye kadar hic kopek kovalamadi, uzerime kosarak gelse ne yaparim bilmiyorum.

Aynen hocam yavrularla falan sorun olmuyor böyle küçük köpeklerle falan oynayınca da bi kendine güven geliyor, belki bu da bir yöntemdir.

@ermanen cok guzel video. bir terapistle konustum, yavru bir kopek alip , ya da sahip olan bir arkadasindan rica edip yavas yavas ona alisacaksin. once ayni odada durmaya sonra zamanla yaklasmaya calisacaksin. bir sure sonra guvendigin ve birakmayacagindan emin oldugun bir kisi onu tutarken seveceksin. bunu yapmayi planliyorum bu sene icinde.
kardeslerim de korkuyo bu arada ki bir tanesi kucukken koyde ahira gidip ineklerin uzerinde yatiyormus.nasil boyle olduk bilmiyoruz.
beni barinaga goturduler bi ara, ben saniyorum hayvanlarin hepsi icerde. bi gittik hepsi bahcede ve gelenin uzerine kosuyorlar. ben arabadan indigim gibi geri bindim.

Yavru kopege gerek yok, buyukle takil daha kolay atlatirsin.
Bende hafiften bir tirsma vardi askerde bombaci mulayimler var, k9 iste.
Baksan adami yer gibi duruyorlar.
Onlarla takila takila umursamaz oldum.

Cesar milan gercekten ise yariyor, ne yapacagini gosteriyor.

Karşı kaldırımda köpek görsem topuklayıp başka yoldan giderdim. Ta ki bir gün kuzenimin köpeği ile tanışana kadar. Avuç kadardı, onunla alıştım. Şimdi sokaktaki boyum kadar köpekleri bile seviyorum. Hatta köpek sahibi olmak bile istiyorum.

Uzun vadede yapmanız gereken güvendiğiniz bir köpek ve kişiyle aynı ortamda bulunmak. Zamanla münasebeti artırmak.

Kısa vadede bu gezi için de kendinizi biraz sıkıp onu o anda yok saymak.

Domyos el 520. Herhangi bir ses sıkıntısı yaşamadık.

En dandiginden letgodan aldim ben bile kiramadim.
Zaten maksimum 1 ay kullanacaksin :))

Vuuuu diye bir ses cikariyor gece yaparsan komsu duyup tavana vuruyor, gunduz anlamiyor senden geldigini.

türkçede kürek cezası olarak geçen şeyin BİLDİĞİM KADARIYLA ingilizcede aynı şekilde karşılığı yok. hard labour diye geçiyor, ağır iş yani. rusçada ise mesela dostoyevski'nin maruz kaldığı şey katorga olarak anılıyor, o da esasında yunancada kadırga anlamına gelen kelimeden türemiş ve dolayısıyla gemideki kürek çekme işiyle muhtemelen bağlantılı ama rusçaya (ve diğer dillere) girişi kürekle sınırlı değil. biz mahkum olarak yapılan ağır işlerin hepsine kürek cezası demişiz.

bu açıdan bağlama bağlı olarak ikisi de doğru diyebiliriz sanırım çünkü gemide kürek çeken köle de gerçekten kürek cezasına çarptırılmış oluyor, sibirya'ya sürülen suçlu da... biri gemide kürek çekiyor, diğeri kazma-kürekle tren yolunun inşaatında veya buna benzer diğer ağır işlerde çalışıyor. ortak noktaları ikisinin de rızaları dışında, insani olmayan koşullarda ağır iş yapmaya zorlanmış olmaları.

başka, daha net ayrımı varsa bilmiyorum, o açıdan kesin ifade kullanmak ya da yanlış yönlendirmek istemem. benimkisi sadece soru üzerine yaptığım birkaç dakikalık araştırmanın sonucu.

Bu mantıkla ikisi de doğru geliyor haklısın.

bizde denizde kurek cekene forsa deniyor. O da italyanca fransizca karisik bir kelime.

Barbaros hikayelerinde cok var, adami alip gemide calistirmak cok mantikli.

Eskiden yol vergisi varmis hem de o kadar eski olay degil, cumhuriyet sonrasi bile var.
Vergiyi vermezsen yolun insaatinda calismak zorundasin.
Ama bu tarz islere kurek mahkumu dendigini hic duymadim.
Askerdede vardi bu muhabbet, cezaevinde yatmak yerine insaatlara yardim ediyorlardi.

bildiğin topraklama işte. aslı astarı var tabi ki.

Yani normal bir insana gercekten faydasi var mi, hepimiz duzenli olarak bunu yapiyor olmali miyiz, onu soruyorum.

Stres değil, vücuttaki statik elektriği atarsın. Bilimsel bir şey bu zaten. Normal bir insana faydası tüylerin yüklü başka bir şey tarafından çekilmez. Bir de başkasıyla tokalaşırken elektrik çarpmaz.

insanın toprakla, ağaçlarla, kaynak sularıyla vs. teması evrimsel içguduyu kaybetmemeleri açısından dolaylı yoldan faydalı olabilir, daha rahat hissetmesine sebep olabilir. sketchers giymek için evrimleşmedik nihayetinde. doğanın bir parçası olmamıza rağmen butun uzuvlarımızla doğadan en kopuk yaşayan canlı biziz. doğaya ve bu yuzden kendimize yabancılaşmamak için fırsat buldukça yapmamız gereken bir şey bu bence. statik elektrik mevzusu doğrudan aslı astarı olan bir gerçek evet, bir de işin yukarıda bahsettiğim diğer boyutu var benim duşunceme göre.

ayağın çıplak olarak soğuk ve yumuşak bir zemine değmesi içgüdüsel olarak seni rahatlatıyor. başka bir numarası yok. özüne dönüyorsun yani. mevzu o.

Statik elektrik vucutta kalmaz bunlar hurafe.

Sen arabaya kapi koluna falan dokundugunda carpiliyorsun ya, carpildigin anda elektrigin bosalmis oluyor.
Yani git musluga dokun bitti gitti saniyelik olay, musluk zaten topraga bagli.
Carpilmadiysan zaten elektrigin yoktur.

Bunun disinda bir elektrik bosaltma yontemi yok zaten.
Keske olsa ama yok.

Topraga basmak iyi hissetiriyor olabilir, ama bunun elektrikle alakasi yok.
Zaten eletrik iyi ya da kotu bir kavram degil ki onu salmak iyi hissettirsin.

Yakın zamandaki deneyimime göre bende işe yaradığını düşünüyorum. Bayramdan önce özellikle ramazan döneminde "daha fazla yaşamanın ne anlamı var, keşke yok olsam" diye düşünüyordum.
Bayramda memlekette bol güneş altında kaldım tabanlarımı acıtacak kadar toprağa bastım. Şu an modum, ruh halim, hayata bakışım gayet yerinde.
Ha hala çok elektrik var halen kapı kollarına ya da birilerine dokunurken çarpılıyorum ama ruh halim cidden tamamen değişti. Mucizevi bir şey. Tabi güneş ışığının daha çok faydası olmuştur ama ben ikisininde etkili olduğunu düşünüyorum.
Düzenli olarak yapılmasa bile fırsatını bulunca hep yapmaya çalışıyorum.

hikaye kısmı elktrik yükü ama toprakla uğraşmak, güneşte uzanmak, ateş izlemek evrimsel olarak rahatlatıcıdır

Vergi kacirmis, malpraktis davasindan kurtulmus,sigortayi devre disi birakip daha cok kazanmis...

Aslinda adam ameliyati kendisi yapmamis bile olabilir.

@Mirket döküm ustası doktor döküm de ben olduğum için öğrenmek istedim. Konu döküm olsa peşine düşmezdim ^^

Doktorunuz başhekim ile beraber çalışıyor. Asistan da işin içinde. Küçük bir suç örgütü diyebiliriz. Başhekim payını almıştır. Ameliyatı da asistan yapmıştır. O asistan bu iş için bile oraya yerleştirilmiş olabilir.

Divit +1

Benim kuzenim geçenlerde burun ameliyatı oldu, hastaneye parayı nakit verdi, fatura alamadı filan. Dediğiniz gibi doktorun adı olaylarda geçmiyor. Bence de kitabına uyduruyolar bu işleri demek ki.

Başka bir doktor arkadaşımla konuştum. Vergi kaçırmak için böyle işler yapıyorlarmış

Olur ama önce başlıktaki işlemi yaparsan güzelce kabarır pofidikliği artar.


Bi de unu koyduktan sonra asla mikser kullanmamalısın sadece normal kaşıkla dışardan içeri doğru 3-5 kez karıştır yeterli. Eğer çok karıştırırsan un gulutenini bırakıyo ekmekleşiyo kek öyle hiç güzel olmuyo. Refika taktikleri.

Sıraynan guzum:) önce şeker ve yumurta, sonra sıvılar, en son katılar.

Düzgün kabarmaz.

şeker yumurtayı ne kadar çırparsan o kadar köpük köpük olur. sonra o köpükümsü karışıma da kuruları ekleyip çok söndürmeden kibar hareketlerle karıştırırsın böylece pofpof kekin olur.

OLSA DA YESEK

Yumurtayi bile sari beyaz ayri cirpman gerekiyor.

Düzgün kabarmasına ve ek olarak pişen hamurun daha sert olmaması için.

bimden mikrofiber bez
camsil

yalniz camsil'i ekrana sikma beze sik

laptop ekran temizleyici sprey ve gözlük bezi/laptop ekran temizlik beziyle siliyorum. mis gibi oluyor.

Ustunden cikardigin kirli atlet ya da tisortle.

Leke varsa az nemlendir.

Öğle yemeğini dışarıdan yerdim sürekli, artık haftada 2 3 gün evden bir şeyler götürmeye başladım. Yulaf yoğurt vs yiyorum daha hafif oluyor hem.

Lahmacun en lüks yerde bile yemem. Dışarıda en güvenmediğim şey kıyma. Çok nadir değişiklik olsun diye aldığım oldu.

Genelde Popeyes, KFC tercih ediyorum. Burger King ve McDonalds gereksiz pahalı. Avuç içi kadar hamburgere o kadar para vermek anlamsız geliyor.

Popeyes, KFC tercih etme sebebim tavuk etini sağlıklı bulmam. Seviyorum da lezzet olarak.

Pizza tam tersi fiyatını hak etmeyen ürünler arasında ilk sırada. Hamura para vermiş gibi hissediyorum. O da çok nadir değişiklik olsun diye.

bir değişiklik olmadı. istediğimde yiyorum yine.

akşamları dışarı çıkacaksam dışarda yiyorum biriyle buluşacaksam. bazen üşenirsem eve söylerim ama dışardan söylediğimiz en ucuz yemek da 60-70 tl olmuş.

dışarda yesek de öyle. 50 tl verince iyi ucuzmuş falan diyorum. pizzalar aşırı pahalı bence. pizza-hamburger 60-70ten aşağı yok.

Fiyatlar pahalı olduğu gibi kalitede düşmüş geçen Ankara’daki aspavalardan birine gittik beyti kebap aldık 70 TL mi ne üzerine bol miktarda margarin eritip dökmüşler buram buram margarin kokuyor keza yanındaki bulgur pilavı d. Tereyağından eser yok. Bu kopuş oldu bende artık çok kaliteli olduğundan emin olmadığım sürece dışarıdan yemek istemiyorum. Buzluya hazır dondurulmuş şinitzel köfte koyup yemek bile daha iyi. Dışarıdan yemeyi çok severdim ama durum bu

Mecbur kalmadikca yemiyorum.
Sorun para degil de kalite les gibi, sirketin odedigi 500 liralik yemek bile rezaletti.
Ondan once 150 liralik kebap yedik o da baya kotuydu.
Hatta kebap ustasi tanidikti abi kofte yemeyin onu disardan aliyoruz sikintili olabilir dedi.

Valla para konusu bir yana içindeki şeyler asla güven vermiyor. Çok çok mecbur kalmadıkça tercih etmiyorum.

Yemeye devam ediyoruz mecburen , güncel izmir fiyatı vereyim ;

Cumartesi günü ; 2 adet 1,5 kuşbaşılı pide 2 büyük ayran --- 121 tl

Pazar günü ; 2 tane 1,5 iskender 2 kutu kola --- 193,50 Tl

Pazartesi günü ; 2 Adet 1,5 tavuk badem 2 kutu kola --- 204 Tl

Salı günü ; 3 adana 2 ciğer dürüm 2 ayran 1 şalgam --- 168 Tl

Çarşamba günü ; 2 levrek 2 mırmır ızgara 2 kola 1 salata --- 295 Tl

Bu mekanların hepsi orta sınıf mekanlar , yüzde 90 doluluk oranları ile devam ediyorlar.

Jen +1
Beni bu hayata bağlayan en kolay ulaşılabilir şey güzel yemek olduğu için yemekten de kısarsam üzüntüden ölür giderim. Fakirlikten ölene kadar devam...

Dışarıdan yemek söyleme alışkanlığım hiç yoktu ama sıklıkla arkadaşlar ile buluşurduk. Kime denk gelirse o öderdi. Son zamanlarda neredeyse dışarıda hiç buluşmuyoruz buluşsak bile genelde kahve içiyoruz.
Ayda en fazla üç kere filan dışarıda yiyorum artık.

Ben şöyle yapmaya başladım. Orta karar yerler iyice kaliteden ödün vermeye basladı ve vasatlaştı. Onları tamamen bıraktım, basit yerlerde zaten yemem.

Benim olayımda yeni mekanlar ve lezzetler keşfetmek. Hayatımın bu yönünden vazgeçemem:)

Fiyat olarak yüksek ama lezzeti iyi olan mekanlarda yemeye basladım artık. Kullandığı ürünlere güvendiğim işletmelere. Orta karar yerleri iyice eledim. Dısarıdan yeme sıklığımı azalttım. Ama yersem de iyi yerlere giderim.

Fiyattan bağımsız, sağlıklı beslenmek için bazı değişiklikler yaptım. Aylardır pizza, pide, lahmacun yemiyorum. Dondurma, tatlı vs yemiyorum. Dışarıdan söylediğim bir Chinese yemekler var bir de Günaydın ve Polonez Grill’den sağlıklı yemekler söylüyorum. Zamlar beni etkilemiyor. %95 zam aldım. Akıyor mübarek.

Dışarıdan yemek tercih ettiğim bir durum değildi ama karşı durmazdım. İki yıl önce kilo veririm diye başladım, kilo veremedim ama evden yemek taşıma işini bırakmadım. Bu iki yıllık süre zarfında ofiste üç kere dışarıdan yemek yedim. Ayda bir, iki ayda bir farkli dünya mutfaklarını denemek için hanımla yemeğe çıkıyoruz.

haftada 1-2 gün dışarıdan yiyoruz fix, yani bir değişiklik oldu sayılmaz. fiyatı artmayan işletmeye zaten gitmemeyi tercih ediyorum çünkü son 2-3 ayda maliyetini sabit tutan işletme kesinlikle aradaki farkı yemek kalitesinden çıkarmak zorunda kalıyor. herkes 30 liraya lahmacun satarken 10 liraya falan yapan ucuz yerlere kesinlikle gitmemeye çalışıyoruz. çiğköfte vs gibi zevklerden tamamen vazgeçtik zehirlenmemek için.

ama bugün tavuk sote yaptık evde, ev maliyeti 100 lira tutunca biraz şoke olduk açıkçası.

Fiyatlar dışında içeriğine güvenemiyorum. Pek yemiyorum bu yüzden. Haftada bir işe gidince ve arkadaşlarla çıkınca normal yemek yiyorum. Onun dışında teksem ve açsam marketten yoğurt granola ya da kefir meyve falan alıp geçiştiriyorum.

Ben maalesef alışkanlığımı değiştiremedim. O yüzden de aylık kredi kartım 2x-3x oldu. Hiç hoş değil.

Ama fiyatlardan öte kalite çok düştü. Yani bu son 1-2 yılda kalitesi artan sadece 1 restoran var düzenli gittiğim, geri kalan her yerde en iyi ihtimalle porsiyon küçüldü. Yiyip aç kalkıyorum resmen.

tiner döküp bekletseniz olur sanırım.

Su bazlı boya olduğu için kesinlikle tiner kullanmayın diyen öneriler okudum.

Su bazli oldugu icin zamanla eriyip gidecektir oradaki boyayla kavga etmenin anlami yok. Istesen de orada tutamazsin.

asla tiner dökmeyin, porselenin de cilasına zarar verir, bu sefer kireç lekesi falan olur klozetin içi.

su bazlıysa zaten klozetin içini asperox, çamaşır suyu vb. şeylerle iyice temizleyerek çıkartırsınız.

Gercek bir krizde ev fiyatlari dibi bulur.
isten atilir borcunu odeyemezsin evini satmak zorunda kalirsin, ya da banka evine el koyup bedavadan satar.

Su an bir kriz var ama isten de atilmiyoruz bir sekilde insanlar odemeye devam ediyor, zamlar %50-70 gidiyor.

Sorular cok genel; Bence onemli olan fiyat degil, alim gucu. Bunun en bariz orneklerini bugunlerde yasiyoruz. Ortalama bir yabanci icin 50-70bin dolar yillik maas anlamina gelirken, yerli halk icin bu durum gecerli degil. Yine anlasilmasi gereken sey su: ev fiyatlari sadece bir sonuc, sebep degil.

Birinci dunya savasi sonrasi Birlesik Devletler'in davranissal olarak bugunun Turkiye'sine benzemesi de hic mumkun degil. Bunun haricinde sosyal bilimlerin determinizmle calismadigini soylememe gerek var mi bilmiyorum. Bu yuzden iki farkli donem arasinda bir korelasyon aramak veya varmis gibi bulgu yaratmak anlamsiz. Benzer durumlara her topluluk kendince, ozgun ve farkli bir karsilik verebilir.

Benim kisisel gorusume gore issizlik ev fiyatlarini dogrudan etkileyemez. Cunku ulkemizde issizligin gercek bir onemi yok. Issizler de ev almak istiyorsa ailesinden surdan burdan bir destek buluyor. Avrupa'daki cogu devlet veya Birlesik Devletler'deki gibi birey toplumlari olmadigimizdan araba, tarla marla satiliyor, betona bir sekilde para gomuluyor.

suradaki linkten ulkelere gore ev sahipligi oranlarina bakilabilir: wikipedia.org/wiki/Ülkelere_göre_ev_sahibi_olma_oranları_listesi

Ilginc istatistikler var. mesela isvicrede ev sahipligi %44, Norvec'te 82...

Diger taraftan enflasyon her seyi ve herkesi derinden etkiledigi icin ev fiyatlarini da (diger urunleri etkiledigi kadar veya kur oraninda olmasa dahi) yuksek oranda etkileyecektir. Bununla birlikte ev fiyatlari kacinilmaz olarak enflasyona yenilecektir. Yani gercek enflasyon oraninda artamayacaktir. Cunku eskiyen evin degeri (konumu yonunden emsallerine gore dahi) duser.

Turkiye'nin gelecekteki durumunu ongormek bugunden epey zor. Net gorunen seylerden biri "2023 belirsizligi". Ondan sonrasini da gelecek secimler ve yeni hukumet belirleyecek. Bugunden secime kadar benim on gorebildigim durum ise enflasyonun bilincli sekilde azdirilacagi ve belli kesimler uzerindeki baskinin artirilacagi. cunku mevcut yonetimin bildigi tek yol bu.

O teknik sorun* neyse onun hakkinda bir suru kisi buna soru sormus, endiseleri varmis.

Bu da decathlona sormus, bunun normal oldugunu bir sorun olmadigini soylemisler.

*Asagi inmek mi duzlenmek mi oyle bisey diyor ama onu sen zaten biliyorsundur.

Birçok kişi oltanın sonuna kadar içine geçmediğini (s'emboîter à fond) sormuş o da decathlona sormuş onlar da normal demis.

ikisinde de hissetmezsin ama input lag'a bakman lazım tepki süresi için. bir de ms arttıkça ghosting olma ihtimali de artıyordu diye anımsıyorum ama tamamen sallamış da olabilirim şuan bilemedim

competitive oyun oynamayacaksan bir şey olmaz.

Yan yana 3 monitor kullaniyorum her biri arasinda 5 sene var. ben bile anlamiyorum farki.

sadece ghosting anlasiliyor o da ghosting testi yapinca belli oluyor. 1ms olup en pahalisinda var bu sorun.

Yasal olarak bir sorunu yoktu, lobi gucuyle bitti. Su an taksiler uber yapiyor.

Geri gelmesi imkansiz bence.
Kendi arabamla dolasirken bile kenara cekiliyorum e5 ortasinda.
Kimliklere bakiyorlar ubercilik mi yapiyorum diye, ayni arabayla 2 kere havalimanina git ucuncude dayak yersin mutlaka.

Belki elon musk tarzi bir adam gelip tum plakalari satin alir lobiyi bitirirse ancak o zaman serbest olur.

@divit şu an yasal olarak bir sorun yoksa polis kenara çekince neyin sorgusunu yapıyor veya cezasını kesiyor? Uber tarzı sistem korsan olarak değerlendirilmiyor mu?

Ben uber tekrardan geri döndü diye biliyorum. Kendi uygulamasında siyah minibüs çağırabiliyorsun.

Uygulama içinden sadece sarı taksi ve lüks taksi (siyah minibus) çağırılabiliyor. Bunlar bildiğin taksici işte. Über'in orijinal versiyonu bu değil.

Uber yok hala, siyah minibusler tarifesi yuksek taksi. ubere rakip olsun diye cikarmisti belediye.

Korsan taksi uydurma bir kavram, normalde senin arabandaki birine kim karisabilir.

Arabayi sariya boyayip taksicilik yapanlara korsan deniyordu 90'larda.
Sonra bu magduriyetten yuz bulunca herkese karismaya basladilar.
Denizden,havadan tasima yayilsin bir sekilde onu da yasaklarlar.
Bi ara marti scooter'a da karistilar ama arkasi siyasiye dayandigi icin ugrasamadilar.

Plaka sahipleri her partide oldugundan sorun cozulmuyor.

Ozel arabama istedigimi alir istedigim gibi tasirim, bunun mali yonu de maliyeyi ilgilendirir.
Merdiven alti bir kiralama firmasi kursan kimse umursamiyor, sofor olarak rastgele her yerde calsiabiliyorsun ama ikisini birlestirince ooov diyorlar.

2 tb icloud var,son fiyatini kontrol etmedim.

evet
2 tb google one aylık 28 tl sanırım
1 tb onedrive x5 (M Office 360 Aile Planı içerisinde en son yine arttı toplam aylık 130 TLgibi bir şey sanırım.)

Hayır 256 gb telefonum var yayla gibi maşallah.

Diğer yedeklerim de zamanında standart kullanıcıdan çok daha fazla yer hak ettiğim için yetiyor şimdilik. Onedrive 40 gb, Drive 30 gb gibi bir şey sanırım.

Pc icin 64gb flasdisk aldim 80 tl.
3 sene idare eder.
Telefona zaten sd kart giriyor.

Herhangi bir uyelige para vermek beni yoruyor.

Google one 2tb (yillik 290)
Microsoft 360 office

Cloud olarak sadece google'i kullaniyorum, diger servisler (yandex de dahil) guven vermiyor niyeyse. Datayi zirt pirt ordan oraya tasimak da iskence.

2 tb fiyati bedava cidden google'in, umarim yerel fiyatlandirmayi uzun sure devam ettirirler. Keske 10 yil odeme secenegi olsa :/

Google Drive 2Tb kullanıyorum para verdiğim en değerli hizmet benim için, vakti zamanında tüm anılarımı kaybetmeme vesile olan bir disk arızasından sonra.

bu ara bi yer vardi lifetime subscribtion veriyordu 2tb.

icloud var 2tb, aile ici paylasiyoruz. bir gun telefona bisey olursa herseyin yedekte oldugunu bilmek kafa rahatlatiyor.

2tb google drive, yillik mu ne
50gb icloud, o da aylik 5-10gibi bisi

Yıkılmıyor çünkü acayip güvenli tarafta kalan yığma yapı gibi bir şey. Üzerine bomba atsan yıkılmaz. Öte yandan erozyona uğruyor ve belki 5000 yıl sonra belki Göbekli t
Tepe gibi bir şey gibi kalacak.

Çok enteresan ya, bu kadar geçen süre içinde rüzgarda uçuşan o kumlar bile kımıl kımıl yiyip bitirmeliydi aslında, entropi diye bir şey var en basitinden, aklım almıyor valla.

Aslında çok büyük derecede hasara uğramış durumda hepsi. Yakından bakınca anlıyorsun. Yani atmosfer hareketlerinin etkisi piramitlerin dışındaki özenle kesilip kaymak gibi yapılmış ve elini sürdüğünde her bir taşın diğerini tamamlayacak şekilde dümdüz olduğu katmanı büüyk oranda söküp atmış oradan. Giza'daki büyük piramidin en üst tarafında o katman biraz duruyor mesela, alt taraflar tamamen basamak olmuş, millet merdiven çıkar gibi tırmanıyor en tepeye.

Piramit dediğimiz yapı tipi zaten taşların öbek halde yığılmasının daha havalı bir şekli olduğu için o yapıların daha bir iki binyıl boyunca yıkılması mümkün değil büyük bir deprem olmadıkça. Ama sanıldığı gibi hiç hasar almamış da değil. Aynı derecede hasar başka bir yapı tipinde olsa göze batardı ama piramit olduğu için hiç değişmemiş sanıyoruz.

ağırlığı 5,216,308,000 kg
aynı yükseklikte bir binanın
ağırlığı 20,000,000 kg

yani bir binadan 250 kat daha ağır

ve ağır şeyler yıkılmaz.

Mısır tektonik bir bölge değil. Bence bunun da etkisi büyük

sfenks kuma gomuluydu, belki onlar da oyledir.

niye yıkılsın ki. dağ gibi duruyor üst üste yukarı çıktıkça azalan bi formu var ağrı dağına evereste ne oluyorsa buna da o kadar olur.

kısa mühendislik detayı vereyim. en fazla yük taşıyan form üçgen prizma formudur.

merhaba. sfenks kuma gömülüydü diyen arkadaş çok haklı, piramitler de yıpranıyor ama formundan dolayı 7 dünya harikasından ayakta sadece piramitler kaldı. hatta zamanında da içlerinde en eskisiydi. yapıldığı yıllardaki hali ile farkları mevcut. geniş zemine taş üstüne taş koyularak yapıldığı için en kaba haliyle duruyolar ama yapıldığı zaman zirvesinde, sivri ucunda yer alan altın şapkalar yok mesela, dışında beyaz bir sıva olduğu düşünülüyor. yani yekpare bembeyaz bir üçken ve sivri ucu da altın. (dikilitaş/obelisklerin de sivri ucu altın, parlak maden yapıldığı yıllarda, sfensin de boyalı olduğunu biliyoruz) diğer harikalar ince işçiliğe, oymalı kakmalı detaylara sahipti, depremlerle kolayca yıkılıp sökülüp başka yapılara malzeme oldular. (babilin asma bahçeleri hariç, o neye benziyodu bi fikrim yok) çok ağır taşlar, bireysel olarak jenga gibi tutup söküp parça ev yapalım diye düşünmediler herhalde. oysa mozole, rodos heykeli yıkılınca başka yapılarda değerlendirildi. stonehange'in de neye benzediği üzerine yapılan illüstrasyonlara bakınca bir kaç sıra halkayı oluşturan taşlar yok.

piramitleri seviyorsanız viasat history de mısır üzerine onlarca belgesel var, tavsiye ederim. tarih ne güzel ya.

Piramitler bilinçli bir şekilde yerleştirilmiş taş öbeği çünkü. Bu yüzden yıkılmıyor, çünkü teorik olarak aslında zaten yıkık. Yani tabi ki piramitlerin örüldüğü taşları o dönemde bu kadar yoğun işçilikle yerleştirmek tarihsel olarak harika bir olgu ancak fiziksel olarak bakınca, yani doğanın gözünde bunlar gayet stabil olarak yığılmış taş öbeği. Niye yıkılmıyor derken sanırım içlerini geniş bir boşluk olarak düşündünüz, hayır içleri de büyük oranda dolu.

Yani piramitlerin yıkılması o taşların doğada çözünmesi süreciyle mümkün. Bir dağın erimesi gibi bir şey bu da. Yani çok uzun bir süreç, ancak yukarda da anlatıldığı gibi gerçekleşiyor.

Tabi bir de insan faktörü var, bugün biz piramitleri gözlemleyip elden geldiğince doğadan minimum hasarı görmesi için de çaba sarf ediyoruz. Bunlar da süreci uzatan etkiler.

Sfenks olayında hem haklısınız hem değilsiniz o konuda da ben bi bilgi vereyim, evet Sfenks kuma gömülüydü ama kuma gömülmesinin nedeni zamanla kumun altında kalması değil pek, Sfenks yüzeyin altında inşa ediliyor, yani Giza piramitleriyle aynı düzlemde değil Sfenk, yüzeyin altında daha önceden kazılmış bir bölgede bulunuyor, o kazılı alan zamanla kumla dolduğu için Sfenks'in gövdesi de kapanıyor, kafası yüzeyin üstünde kaldığı için oraya pek bi şey olmuyor. Hatta ilk önce Sfenks'i sadece kafadan oluşuyor zannediyorlar da sonradan dibini kazınca gövdeye ulaşıyorlar.

en onemli nedenlerden biri Misir'daki piramit bolgelerinde cok az yagmur yagmasi. hava da kuru.

yapilarin asinmasinin en buyuk sebebi yagmur ve su. yagmur suyu sizip kirec taslarini eritebilir ve betonun icindeki celigin asinmasina bile neden olur. yagmurun icindeki asit de etkiliyor.

giza piramit'i genel olarak kirectasi ve granitten yapilmis. dis kismi kirec tasi ve baya asinmalar gorunuyor. ama ic kisimlarinda granit var ve bunlar baya siki ve saglam sekilde yerlestirilmis. granit yagmur/su gecirmeyen bir madde. su sizsa bile bazi yerlerde, kisa zamanda buharlasiyordur. bir de donma çözülme olayi var. gece colde soguk olmasi buna neden olabilir. bu da taslarin asinmasina ve bosluklar olusmasina neden olur. misirlilar bunun da otesine gecmek icin taslari cok siki yerlestirmis vu su sizintilarini minimuma indirmis.

ayakta kalan piramitler, cok uzun sure ayakta kalma amaciyla insa edilmis zaten. diger piramitlerdeki hatalarindan ders cikararak insa edilmis ayni zamanda. mesela kum uzerine insa edilmis piramitler yikilmis. Giza piramitinin temeli saglam kirec tasindan.

ayakta kalan maya/aztek piramitleri de var. onlar daha kucuk ve misir piramitlerinden daha sonra yapilmis. orda daha cok yagmur yagiyor tabi ve asit yuzunden asiniyorlar baya.

Cok da arastirmana gerek yok, derdi varsa mahkemeye versin.

özellikle bu sorular için hesabımı açıp cevap veriyorum. Hiç bir şey yapamaz! arkadaşın kesinlikle çıkmasın, daha bir yıl olduysa tefe üzerinden kirasına zam yapıp 9 yıl daha oturabilir. Sözleşmenin kaç yıl olduğunun önemi yok ev sahibi hiç bir şey yapamaz, bunlara pabuç bırakmayın.

kısaca, keyfi olarak tadilat yaptıramaz. tadilat yapılması zaruri bir durum olması gerekir. yani ben mutfağı yenileceğim gibi değil, evin içinde komşuları da etkileyen bir tesisat problemi olduğu için genel tadilat yapılması gerekiyordur gibi düşünün.

Ek olarak yapılacak tadilat süresince evde yaşanamıyor olması gerekiyor. Banyo kırılacak, baştan yapılacak diye bir şey söyleseler bile bu iş bir haftayı geçmez. Haliyle evin boşaltılmasına gerek yok. Komple evin içi değişecek olsa o zaman çık diyebilir ama bunun sözlü ya da yazılı olarak yapılması bir şeyi değiştirmez. Ev sahibinden kaynaklı kira sözleşmesi feshi için yasa 'dava yoluyla' diyor. Yani tahliye davası açması lazım. Aksi halde kiracının çıkmasını isteyemez.

öncelikle sözlü bildirimle olmaz o işler. kiralayanın aklına geldiği zaman da dava açamaz.

uygun zamanda tahliye davası açılması, kiralanandaki esaslı değişiklik/onarım/yeniden inşa için prosedüre uygun projesinin mahkmeye sunulması gerekir.

her şey doğru yapılıp tahliye sonrası onarım/inşa bittikten sonra kira bedeli değişebilmekle birlikte, yeni kira bedeli üzerinden, tahliye edilen kiracı önceliklidir.

detaylar : mihci.av.tr

1. Hayır

2. Hayır

Aldatmadım, aldatmam da. Eğer ben bir kere birini aldatırsam bir daha kimseye güvenemem en başta gelen sebebi bu.

İşim gereği çok çeşitli insanla muhatap oluyorum uzun süre. Etraftan marifet gibi ballandıra ballandıra anlatılan o kadar çok aldatma hikayesi duyuyorum ki, kendimi ancak benim gibi insanlar da vardır diye avuttum şimdiye kadar. Cidden moral bozucu bir durum. İlişkimin başlarında bu yüzden güven sorunu yaşadım büyük oranda.

Ayrıca bu zamana kadar sayısız "anı" dinlemekten aldatma potansiyeli yüksek insanları tespit etme konusunda da baya geliştim. Artık sırf tipinden tanıyabiliyorum, soruyorum söylüyorlar. Zaten kimse saklamıyor. Çok ilginç bir durum.

cok

1-) Hayır.

2-) Hayır.

evet
hayır :)
ama sizce burdan ne kadar doğru sonuç alacaksınız..

Hayır
Evet

1-) Hayır.

2-) Hayır.

hayır.
hayır.

Hiç aldatmadım

Asla aldatmam gibi büyük bir söz söylemek istemem, çünkü biliyorum ki her aldatma kötü karakterden değil, bazen insanlar içinden çıkamadıkları toksik ilişkilere saplanıp kalıyorlar ve o sırada spontane şekilde gelişen bir paralel ilişki de aldatma kategorsine giriyor. Yani bana nefes aldırmayan ve kendim de uzaklaşamadığım boğucu bir ilişkideyken karşıma harika bir insan çıkıp beni çok mutlu etse ve hali hazırdaki ilişkiden de o kadının psikolojik sağlığı açısından hemen çıkmam mümkün değilse bir süre iki kişiyle aynı anda götürebilirim.

Ama öyle birşey hiç yaşamadım. Hep düzgün kızlar çıktı, hiçbirini de aldatmadım. Kendi açımdan normal bir ilişkide de aldatmam mümkün değil. Bir Netflix açıp sevdiçeğimle ayakları uzatıp mandalina yemek varken niye dalayım entrikalara :)

Hiç aldatmadım. Aşık olduğumda dahi önce ayrıldım. Sonra ne yaşandıysa yaşandı. Karşımdaki insana sorumluluğum var gözüyle baktım hep.

Hiç aldatmamak için ne gerekiyorsa onu yaşıyorum şimdilerde. Başa gelirse, öldüm ben.

Aldatmadığım halde aldatmış damgası yedim.Telefonlarımı açmıyor.İletişim kanallarını tükettiği için bende belirsiz normal bir hayat sürüyorum

evet evet

1) Hayır

2) Hayır

1- hayır.
2- hayır.

hayır/hayır
ama itham edildim

Rengini uydurmak lazım tabi. Eğer çok sarıysa diğerlerine kaplama yapmaktan başka çare yok. Ama dolgu malzemesine de pigment eklenebiliyor aslında, benim ön diş dolgularımı doktor hafiften sarartmıştı. Ama dişlerim sarı değil, inci gibi beyaz değil sadece. Belki fazla sarıysa onu yapamıyorlardır.

Yani kısaca: Dişçi kaplama satmaya çalışıyor olabilir, dolgu yapılacak malzemenin rengi dişe uydurulamaz mı diye sorun bakalım ne diyecek.

Isterse elmastan yapsin yine kirilacak.
Once sikmani coz sonra duzeltsin.

divit + 1

ek olarak, kaplama yapmak ciddi işlem. Sağlam dişinizi kesip, kaplamayı destekliyorlar. Yani 2 sağlam dişiniz durduk yere kesilecek

Diş sıkma sorununu sakın küçümsemeyin. Sırasıyla tüm dişlerde sorun yaşarsınız (yaşınız genç bile olsa).

Yukarıdaki arkadaşlara ek olarak; diş sıkma problemi olanların 6 ayda 1 çene botoksu yaptırdıklarını ve çok güzel sonuç aldıklarını duymuştum.

Hocam borsadan anlamıyorum kriptodan örnek vereyim. Shib coin 2020'de çıktığında 1000 dolar koyan birinin parası 2 sene sonunda 15 milyon dolara çıkıyor ama arada 1,5 dolara kadar paranın eridiği de oluyor, yani o psikolojiyi yönetebilmek önemli ama her ürün de aynı verimi verecek diye bir kural yok onu da unutmamak lazım. 10 sene uzun bir süre belki daha kısa vadede daha çok para kazandıracak fırsatlar da çıkabilir karşına kim bilir.

Tek bir hisse senedi \ coin \ token üzerinden konuşunca çok iştahlı geliyor haberler değil mi? Shib çıktığı sırada onunla beraber çıkan coinlere bakın %90ı kaybolup gitmiştir. Yani o parayı yatırdığınızda büyük bir kumar oynuyorsunuz. Shib parladı ama x te parlayabilirdi o zaman sizin shibe yatırdığınız para pul olurdu. Al unut bana sorarsanız tam bir hikaye. Elbette alıp unutacağınız hisse senetleri ya da kripto para birimi sağlam temellere dayalı ise bu bir nebze geçerli olabilir. Bir diğer mesele ise şu an dolaşımda olan inanılmaz yüksek miktarda paralar söz konusu. Bunu da göz ardı etmemelisiniz.

hayır değil. geçmişe bakıp gelecekte de aynısı olur demek doğru değil. geçmişten hep iyi örnekler veriliyor. mesela borsada bazı hisseleri 10 yıl önce alsaydınız tl olarak neredeyse yarısına düşmüş şirketler var.(bkz: halkb)

uzun vade borsa yatırımda şirketlerin genel gidişi takip edilir, gerekirse porföyde değişiklik yapılır.

soruya gore yanit veriyim once, hicbir hisse unutulmamali zira sirketin basina ne gelecegini bilemeyiz. o yuzden en azindan bilanco donemlerinde finansal ve faaliyet raporlarina goz atilmali. ya da en kotu twitter'da hisseyle ilgili gelismeleri takip edebilirsiniz. cok uzun vadeli turk sirketi alinir mi diye sormak istediniz diye dusunuyorum sahsi fikrim evet ve kendim aylik duzenli aliyorum. burdaki en onemli husus tabi ki sirket secimi.

hisseyi takip etmen gerekir ama yatırım fonu alırsan tamamen rahat edersin. bırak senin paranı yatırım uzmanı değerlendirsin sen niye uğraşaşsın ki?

mantıklı, bist iyidir. tek yatırımın borsa olmasın, güzel bir portföy yap, kademeli al. içinde birkaç sağlam temettülü, bir banka, birkaç holding, teknoloji, bir gayrimenkul yatırım ortaklıkları vs gibi olabilir. analist tavsiyelerini dikkate al. büyük düşüşlerde ekleme yapıp ortalama düşür, büyük çıkışlarda da kar alıp onu da yine uygun fiyatlı bir hisseye yatırabilirsin ya da düşüşü beklersin vs gibi.
alıp unutan her zaman kazanır, hele böyle enflasyonist ortamlarda güzel yükselişler olup kar alınabilir, bist zaten değerinin altında ama illa hak ettiği yere gelecektir.
ama öyle, aldım düştü diyecek, psikolojisi kaybı kaldırmayacak kişilere uygun değildir.

Borsa uzun vadede ekonominin buyumesini takip eder cogunlukla. Al-unut mantikli, hatta tek mantikli sey yani ama iyi fonlar veya sirkerler alman lazim, shib veya onun borsa eslenigini degil.

10 sene sonra villa alamazsin yalniz, oyle bir sey yok.

Simdi x ovenler 10 sene once halkb ovuyordu. Ben de almistim akima kapilip.

Hatta bir tane de y hissesi vardi.
Dolar 2 liradan 10 liraya cikarken kendisi sabit kalmayi tercih etti.
Simdi yine ovuyorlar ayni hisseyi :)
Uzun vadede maksimum dolar kadar artiyor cogu hisse.

Git ev al araba al.

Beyaz yaka 13.00'e kadar çalışır genelde. Yaygın.

Evet; uretim planlamaci, forwarderda calisan.

etrafımda cumartesi çalışan arkadaşım yok.

yazılım sektöründe cumartesi çalışan duymadım. fabrikalarda cumartesi öğlene kadar çalışmak yaygın ama mühendislere de.

son iki işyerimde de cumartesi mesai vardı. birinde yarım, şimdikinde tam gün. unvan : ihracat satış sorumlusu

benim etrafımda hiç yok. geneli bilgisayar mühendisi.

çevremde yok. beyaz yaka için yaygın olmadığını düşünüyorum.

Evet cumartesi çalışan bir sürü insan tanıyorum. IT sektörü daha şanslı gibi görünse de yeri geliyor akşam, gece, sabah falan bile çalışıldığı için diğer sektörlerden daha rezil bir durumda.

Çevredekilerin yaklaşık tamamına yakını cumartesi yarım gün çalıştırılıyor. İnsan sömürü malesef bizim ülkemizde normal görülen bir şey

80-90 kişilik italyan sermayeli bir kimya fabrikasında çalışıyorum. grubun italya, isveç, abd ve meksika'da da fabrikaları var ve en kötü çalışma şartları bizde. hafta içi 9-18, cumartesi 9-14:30 çalışıyorduk. en son herkes şikayet edince güç bela kaldırttık. ben sırf bu cumartesi yüzünden işten ayrılacaktım. insanlık suçu gibi geliyor bana cumartesi çalıştırılmak.

cumartesi yarım gün çalışmak inanılmaz verimsiz bir hadise. gereksiz.

Uretim ya da magazalar varsa calisilir.
Mesai para getiriyorsa patron 24 saat calismani ister.
Bizde gunde 3 vardiya vardi eskiden, haftada 7 gun durmuyorduk.

it gibi departmanlar cumartesi calismiyorum zanneder ama tuvalette bile teams'e bakar.
Bayram boyunca gunde en az 20 tane sorun maili gelmistir bana.

@rahio janick

Haftaiçi 8-6, haftasonu 8.30-3 çalışıyorum. Ne kadar stressiz ve görece rahat olsa da illallah ettim. Cumartesi öğlen - pzt sabahı arası 2 saat gibi hızlı geçiyor, haftanın tek günü rahatça uyuyabiliyorum. Böyle düzen olmaz olsun.

it elemanı olarak ayda 2 cumartesi saat 13:30a kadar çalışıyorum, cumartesi günleri yarım gün olduğu için yemek yok.

@garavel iyi de 45 saati doldurmuyor musunuz siz zaten? bir de sizinkiler gibi kan emiciler var işte. ben ihracat & ithalat sorumlusuyum bu fabrikada. benim birlikte iş yaptığım nakliyeci, gümrükçü, tedarikçi, müşteri vs. kimse çalışmıyor ama ben her cumartesi gelip gidiyordum.

dediğin gibi cumartesi öğlen ve pazar günü hemen bitip gidiyor ve insan haftayı kapatamıyor. ara vermeden hemen bir sonraki haftaya geçiyorsun. plan yapamıyorsun. yapılan planlara uyamıyorsun. içinden bir şey yapmak gelmiyor çünkü pazar günü dinlenmek istiyorsun.

biz geçen hafta perşembe cuma çalıştık ve benim için çok korkunç iki gündü, fabrikada hammadde kalmadı, italya'dan getirtiyorduk, bayramda da onların takibini yapıyordum, geldi - gelmedi, gümrüğe girdi - girmedi bir sürü saçmalık oldu, kısacası berbat bir haftaydı ama cumartesi - pazar kimse arayıp sormadı beni ve ben biraz da olsa kafamı boşaltabildim.

tldr; cumartesi çalışmayacağınız bir iş bulursunuz umarım en en en kısa zamanda.

@rahip janick ingiltere’deyim ve gelir gelmez bi işe girdim 7 ay oldu. Türk şirketi dememe gerek var mı bilmiyorum :) ortama alışana kadar biraz çevre yapana kadar dişimi sıkıyorum bir de ilk iş deneyimim o yüzden kozum veya seçim şansım yoktu. 7 ay bile çürüttü beni.

ingiltere'de türk şirketi olsa bile ingiliz kanunlarına tabi değil mi bu firma? orada çalışma saatleri standart diye biliyorum ben.

Bu arada Türkiye'de 8 6 çalışıyorsan haftalık 45 saati tamamladığın için cumartesi pazar tatil oluyor. Cumartesi öğlene kadar çalışan yerler hafta içi 6'da değil 4'te ya da 5'te çıkıyor. Sen normale göre fazla çalışıyorsun. Bu Türkiye'de bile! Normal değil. Bence karşılığını vermiyorlarsa başka iş bak.

60 saat yasal limit diye biliyorum ingiltere’de. Türkiye’de gerçekten 45 üstü yasal değil mi ? 45 çalışan cmt pazar çalışmıyor mu ?

Şok oldum :) burada etrafımdaki çoğu kişi 50+ çalışıyor haftada.

türkiye'de 8-18 çalışıp cumartesi de 12 ya da 13'e kadar çalışan firmalar da var.

ben geçen ay bir iş görüşmesine gittim evlere şenlikti.

maaşın %20'si elden veriliyor, 8-6 çalışıyorsun ama cumartesi de 13'e kadar çalışıyorsun. öyle garip bir yerdi. türkiye'de genelde tekstil fabrikaları böyle çalışıyor diye biliyorum.

Ben bir süre 7/24 vardiyalı çalıştım sonra ayrıldım. Çevremde de cumartesi yarım gün çalışan arkadaşlarım var.

Hukuk sektöründe ctesi çalışması yok. Yani yok denecek kadar az. Ama yapan yerlerin patronlarında "işçiye bu kadar maaş veriyoruz ctesi de gelsin çalışsınlar" diye psikolojik olarak kendilerini rahatlatma amacı var gibi. Anlamsız yani.

iş kanununa göre türkiye'de haftalık çalışma saati 45 olarak geçiyor. ama patronların keyfine göre bu saatler esneyebiliyor. sanırım yeterli denetleme olmadığı için.
ingiltere için çalışma saatleri biraz karışık geldi bana. misal:

tr.euronews.com

bir de haftada 4 gün çalışmayı düşünenler var onlara söyleyecek söz bulamıyorum:

tr.euronews.com

mühendis olup da cumartesi çalışmayan çok azdı benim gördüğümde. makinacı, elektronik mühendisi, elektrik mühendisi vesaire. ha ben hiç haftasonu çalışmadım türkiyede. yurt dışında da saatlik ücretin 2 katı ücret alarak çalışmıştım yaklaşık 1 sene.

0 göstermesi için motorun durması lazım. 1 normal.

devir saati hiçbir zaman 0'a düşmez zaten. düşmemeli de. düşerse sıkıntı olur.

otomatik/manuel tümünde böyle.

0 olması için motorun durması lazım

Bana normal gelmedi

eğer sıfıra gelirse motorda hiçbir piston haraket etmiyor demektir. araçta start/stop yoksa veya aktif değilse normal.

(bkz: rolanti)

aracın durmasi ile motorun durmasi (0 gostermesi) apayrı şeyler.

normal

Daha önce start/stop sistemi içeren araçlarla muhatap olduysanız, evet onlarda motor durur ve devir göstergesi 0 olur. Fakat bu istisnai bir durum.

Genel itibariyle otomatik düz farketmez tüm araçlarda motor sürekli çalışır ve çalıştığı için de hep bir takım değerler gösterir. Hiç bir zaman sıfır olmaz.

Peki start/stop’u kapatmak mı lazım

Uğraştırıcı bir süreç değil, daha önce bir müvekkilim için başvuruda bulunmuştum, mahkeme kararı çok hızlı çıkıyor. Ama erişimin engellenmesi birkaç hafta sürebilir diye tahmin ediyorum.

Sikintili birine adresini ve telefonunu vermek istedigine emin misin?
Mahkemenin en kotu olayi bu zaten, direkt ifsa ediyor seni.

Alacagi ceza komik bisey olacakm

süreç çok basit, dilekçe vermen yeterli. ama sonuç ne, karşındakinin daha önceden bir cezası olmadıysa hagb olacak ve adam ceza almayacak, siciline bile işlemeyecek. boşuna uğraştığınla kalıyorsun. entry'i sildirirsin ancak mahkeme kararıyla tabii.

ilk olarak savcılığa suç duyurusunda bulunun. hemen akabinde, sulh ceza hakimliğine dilekçe vererek erişimin engellenmesini isteyin. erişimin engellenmesi kararı 1 ya da 2 gün içinde çıkar, çünkü ivedi işlerdendir.

karar çıkınca hakimlik ekşisözlük'e müzekkere yazıp söz konusu entrynin kaldırılmasını isteyecek.

suç duyurusu kısmında, savcılık ekşisözlük'ten bu entryi yazan kişinin bilgilerini isteyecek. IP ve benzeri teknik tespit yapıldıktan sonra kişinin adresi tespit edilecek. ardından bu kişi ifade vermeye çağrılacak.

bu suç uzlaştırmaya tabi olduğundan, dosyanız uzlaştırmaya gönderilecek. bu aşamada maddi ya da başka bir talepte bulunabilirsiniz (mesela nickaltıma özür yazısı yazılsın gibi.)

bu kişi uzlaşmayı reddederse yahut uzlaşmayı kabul ettiği halde bu talebi yerine getirmezse hakkında kamu davası açılacak. eğer gerçekten küfür varsa, %99 ihtimalle hagb alacaktır. tabi daha önceden hagb'si varsa ve 5 yılı henüz dolmadıysa bu kişinin sıçtığının resmidir. en zevkli kısmı da burası.

peki burada bitiyor mu? bitmiyor elbette. bu kişi aleyhine manevi tazminat davası açabilirsiniz.

kolaylıklar dilerim. ne kadar uzun sürerse sürsün, hakkınızı mutlaka arayın. böyle tiplere meydanı bırakmayın.

karşılıklı bir kavga var sanırım. nickaltına yazan adamı gördüm. mahkeme kararıyla kesinlikle sildirirsin fakat ilerisine gidersen senin de canın sıkılabilir geldi.

ayrıca bir kere daha şikayet et ve not olarak savcılıkta suç duyurusunda bulunacağından bahset.

Dava açman mümkün. Yalnız o kişiye sen de bir şeyler demişsin. O da sana dava açarsa sen de ceza alabilirsin. Ava giderken avlanırsın kısaca.

@gottacatchemall, çok teşekkür ederim bilgi için. Peki kimliğin ifşası olayı doğru mu?

kimliğin ifşası derken, onu anlamadım.

Surulmez, gres zaten cogu yerde kotu sonuc verir.

neden süreceksiniz ki motora? gres yağı dişliler gibi direkt birbirini hareket ettiren parçalara sürülür. elektrik motorunda ne işe yarayacak ki?

fırçalı motor sanıyorum, içini sökebiliyorsan güzelce yıkayıp kuruladıktan sonra wd40 sıkabilirsin.

Sürülmez, zamanla toz toplar çamur olur performans düşer ses de yapabilir.

Gres sadece kapalı sistemlerde, dişli grubunda, redüktörde, kapalı rulman bilyalarında vs kullanılır. Dışardan toz almayacak yerlerde özetle.

Kullanan kimse ona tabiki. Kiracıya yani.

klozet artık iş görmez durumda her tarafı kırık vs. olsa yeni bir klozet alınırsa ev sahibi masrafı karşılar ama insan pislediği yerin masrafını da bi zahmet karşılasın diye bakıyorum ben. bu tür durumlarda her zaman şunu diyorum, evsahibiysen kendini kiracı gibi düşün, kiracıysan evsahibi gibi düşün. bu durumda kiracınızın "bu klozeti ben kullanıyorum, o basma tuşuna da ben basıyorum benim kullanmam sonucu bozuldu" diye düşünmesi gerekiyor.

vay anam vay babam.

tabii ki ev sahibine ait. "aldığı gibi bırakma" diye bir şey yok. kullanıma bağlı makul yıpranma payı içeren her şey ev sahibine ait. ev sıfır diye sorun çıkmaz sanıyor olabilirsin ama tam tersi. en çok sorun genelde sıfır evde çıkar. çünkü ucuz malzeme kullanılır. ayrıca kim nasıl basma yerini bozabilir ki sifonun?

eğer bastıkça bozulan bir şey, üstüne bastıkça zedelenen parke, perde astıkça vidaları gevşeyen korniş de kullanım sonucu bozulduysa hepsini çıkartıp öyle kiralayabilirsiniz.

amacın para mevzusu yapmak değil, böyle bi durum oldu kim öder vs dedim bilmiyorum bakmak lazım ama hep muğlak konuşulmuş, ilk seferinden doğrusunu öğrenip işi standarda bağlamak. genelde musluk örneği verilmiş ama genelde x öder y öder tartışması olmuş bunun kanunen bi doğrusu yok mu onu merak ettim. iki taraf da haklı geliyor çünkü :)

klozetin o basma yeri gömme rezervuar kısmı bozulmuş o içindeki samandirayla değiştirmisler işte ev 2 senelik falan

bence hiç kimse bilerek bozmaz o kısmı. hatta bozabilecek bir hareket yapmaktan da kaçınır :) parası bi kenara, usta geldi uğraştı etraf battı falan o da bi çile. yani çok büyük ihtimalle bozulmuştur çok normal. müteahhitler o kadar ucuz malzeme kullanıyor ki genelde sifon da bozulur, pimapen de bozulur bir süre sineye çekmek gerekir.

normal kullanım dahilinde bozulan her şey ev sahibine aittir. kapı kırılırsa ortada yumruk izi veya darbe izi varsa tabii ki kiracıya aittir ama kapının menteşesi kırıldıysa o zaman olay niyet ile ilgili oluyor. acaba kapıya çıkıp barfiks mi çekmeye çalıştı yoksa menteşe mi dandikti? bilemezsin.

Kira bir saat geç gitse arayan ev sahibim bile klozeti bana ödetmemişti öyle söyleyeyim.

Yani böyle şeylerde üçün beşin hesabının yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kiracı olsam ev sahibine bunu söylemeye bile utanırım yani. Kendim yaptırırım ne kadar tutabilir ki? Tutsa tutsa 100-200 lira.

Bu tür meselelerde benim mantığım şu şekilde işliyor.

- Bozulan ürün taşınabilir mi? Hayır ise diğer aşamaya geç. Evet ise kiracıya ait.

- Bozulan ürünün bozulmasına kiracı mi sebep oldu? (Özellikle fiziki müdahale sonrası kırılma, dikkatsiz kullanım vs) Hayır ise diğer aşamaya geç. Evet ise kiracıya ait.

- Bozulan ürün yıllar içinde yıpranma payı olan bir ürün mü? Hayır ise kiracıya ait. Evet ise ev sahibine ait.

bence bu tür şeyleri sözleşmelere eklemek gerekiyor. eğer sizin durumunuzda böyle bir şey yazılmamışsa %50 teklif edebilirsiniz. şu an yok ama gelecekte evim olup kiraya verirsem musluk akıtıyor, kapının kulbu kırıldı, dolap kapağı düştü diye arayıp "tabiki evsahibi ödeyecek" diye düşünen birisi sadece 1 yıl kalabilir evimde. sonra hadi güle güle derim. evet kiracısın ama sen yaşıyorsun orada. ben kiracıyken hep böyle düşündüğüm için herkesten onu bekliyorum galiba.

örneğin kombinin yıllık bakımı kiracıya, yıpranmış parçanın değişimi ev sahibine ait ama uygulamada öyle olmuyor. bizim millette sanki otel odası kiralıyormuş kafası var maalesef. bu dolap benim değil öyleyse istediğim gibi kaba saba kullanabilirim diye düşünüyor. abimin bir kiracısı vardı fatura az gelsin diye sadece 1 odanın peteklerini yakmışlar kış boyunca.. tamirci ile eve gittim usta, abi bu bozulan parça sadece bir iki odanın çalışmasından dolayı olur bakım da yapılmamış dedi. sonra salondaki prizde yanık izi vardı. belliki uyduruk bir cihaz takmışlar sigortayı da patlatmışlar. durumları kötü olduğu için uzatmadım ama gerçekten birbirine saygılı olmayan empati yoksunu insanlarla karşılaşırsanız kiracı - ev sahibi ilişkileri sinir bozucu olabiliyor.

Tartismasiz ev sahibinin.
Evdeki her masraf ev sahibine ait.

Ev sahibi triplerini de hic anlamiyorum.
Eve girerken zaten 50 tane sey duzeltiyorsun cebinden nakit cikiyor.
Sonra otururken 10 tane daha sorun cikiyor 9 tanesini kendin hallediyorsun.
1 tanesini soyleyince afra tafra yapiyorlar.

Evde patlamadik musluk, hortum kalmadi. Gecenlerde biktim 100 tl kiradan dustum foto attim bozuk aleti, hemen fis fatura istiyor.
Kotu niyetli olsan gidip nalburdan rastgele ihtiyacini alip fisini gonderirsin.

Trip yapmasa zaten evin elektrik tesisatini bedava degistirecektim. Ne hali varsa gorsun dedim.

Klozete parmağınızı dokunup basmak haricinde ne yapmış olabilirsiniz ki sizden kaynaklı olsun sorun?

Yani bu düzeneğin görevi bu, sizin parmakla her allahın günü birkaç kere oraya bas bırak yapmanızı kaldırabilmesi gerekiyor. Kullanımdan kaynaklı bozulmuş olması sizi sorumlu tutmamalı. Böyle bakarsak demirbaş gibi bir kavram ortadan kalkar. Neticede her şey eskiyip kullanım dışı kalacak birgün.

Klozet ve klozet düzeneği bir demirbaş, eğer siz elinize çekiç alıp vurarak kırmadıysanız ev sahibi ödemeli.

Bozulan rezervuar icin ev sahibini arayacak kadar ölucu kiracim olsa o tamir parasini oderdim ama daha sonra olabilecek her ciddi konuda ters yapar, kendisi kotu niyetli oldugu icin ben de oyle davanranir, zamani gelince de gonderirdim.

(bkz: iihs) bence daha doğru bir metric, yaya koruma vb ikincil güvenlik önlemleri önemli ancak sonuç aracın kaza performansını etkilemiyor.

Belli bir seneden sonra sacmaladi.
Puntoya yillar sonra 1 yildiz vermisti. Araba 5 yildizla cikmis en saglam arabalardan biriydi, ama sensoru yok diye tabut damgasi yedi.

2015ten beri esp zorunlu, su an her araba zaten 5 yildizli hepsi surucuyu koruyor bu tip kurumlarin bir mantigi kalmadi.

Geyik testi izliyorum sadece.

@divit evet misal ncap iyi alıp geyik testinde sacmalayan da var. Yani ben bu kadar sensör koyup sonra "en ucuz 25 bin euro" mantığını çözemiyorum.

1-sadece cola değil hepsi sorumludur. Ama tek sorumlu degildir. Ha hukuken ne kadar sorumlu tutulabilir bilmesem de gelişmis ülkelerde plastik kullanimini azaltma, geri donusturulmus plastik vs gibi olayları var.
2-zor. Çünkü cam zaten üretiminde tedarik sıkıntısı olan bir ürün diye biliyorum. Buna ek olarak lojistiği de bence daha zor plastik ya da alüminyuma göre. Ağır aynı şekilde. Yani maliyetleri artırır. Ki ben cam şişe de sevmem.
3- bunun için bence yıllık çevre raporuna bakmak lazım. Websitelerinde vardır.

1-Sorumludur, cunku sirketler sonsuz kar hedefler. Serbest birakirsan bastigin topragi bile plastik kaplarlar.

2- cam degil ama depozito olayiyla cozer istese.
90larda 2.5 litre siseler depozitoluydu.
Cami da plastigi de geri topluyordu buyuk oranda.
Muhtemelen lojistik masrafi yuzunden vazgectiler.

Mesela cips kolileri depozitoludur.
Cips firmalari asla kolisini bakkala vermez geri alir.

3- uretim cok buyuk oldugu icin cok fazladir.
Sadece tukettigi suyu elektrigi hesaplasan devasa rakamlar cikar.

1 sorumludur
2 yapabilir
3 bence çoktur. su ayak izi diye birşey var. Ürettiği şey insan sağlığı için iyi değil bir kere. Çevre olayı sadece yeşili kirletmek midir?

Değildir. Çevre kirliliğine neden olan şey plastik üretimi ve kullanımı değil, insanların davranışlarıdır. Zaten çoğu gıda şirketi kendi ambalajını üretmez. Coca Cola plastik üreticisi değil. Plastik üretirken çevreyi kirleten şirketler plastik kirliliğinden sorumlu olabilir.

Teknik olarak karşılayamaz. Plastiğin özelliği esnek olması. 2.5 L şişeyi yere düşürsen hiçbir şey olmaz. Camı düşürdüğün an bir saat temizlik yaparsın.

Maden aramak için orman yok eden şirketleri düşünürsek orta diyebilirim. İçeceğin kendisi zaten su. Ekmek yaparken doğal gaz ya da odun kullandığın için çevreye daha çok zarar veriyorsun.

1. coca-cola icin tek basina zor ama ulusal bir toplama sistemi olunca ise yariyor. almanya'daki plastik icecek siselerinin nerede ise tamami (ve kucuk su siseleri dahil) depozitolu. bu nedenle büyük cogunlugu geri toplaniyor.

2. karsilar. ama bu en azindan nakliye masraflarini arttiracagi icin fiyata yansir.

3. icecek uretimi o kadar da cevre kirletici bir eylem degildir.

sorumludur.

yapabilir. ama bu coca colayı batırabilir. ayrıca her halükarda endüstriyel bir üretim olacağı için yine çevreye zararı olur.

belki diğer sanayi tesisleri kadar zararı yoktur ancak küresel manada devasa üretim kapasitesi olduğu için çoktur.

Balistik füze.
Uzaya çıkıp oradan iniyor. Tespiti müdahalesi çok çok zor.
Balistik füze diye sözlükte bakabilirsiniz

assets.realclear.com

Balistik füzeye göre nispeyen daha zor olan ve nükleer de taşıyan hipersonik füze denemeleri de var, arada çin deniyor bunları, radarın farketmesi daha geç

Tespit ediyorsun ama adam sana bir tane göndermiyor ki. Belki 100 tane gönderiyor. Hava savunmasından mutlaka kaçıyor bir tanesi. Bir denizaltıda bile 10 ile 20 arası füze oluyor.

bi füze düşün büyük, içinde 8 tane nükleer başlık var, atmosfer dışına çıkıyor baştan sonra hedefin üstüne gelince 20bin küsür km ile hedefe doğru ilerliyor, belirli bi yükseklikte 8 tane savaş başlığını saçıyor, savaş başlığı da bomba gişbi radarda gözükmeyen bişey. o 8 başlığın da 4 tanesinde nükleer 4 tanesi normal bomba oluyor.

böyle olunca hepsinin imha edilmesi imkansız bir hal alıyor, mutlaka 1 2 3 tanesi hedefini vuruyor.

ikinci tipte olan ise, tek başlıklı ve nispeten ufak olan füzeler, bunlar radar ağlarını tespit edip, gerek kaçınma manevraları, gerek alçalıp yükselerek, çok çeşitli haraketler yaparak imha sistemlerini atlatıyormuş.

aslında en tehlikelisi de nükleer denizaltılar, hedefin dibine gidip vurabilir. farkedilmesi ve engellenmesi çok zor.

ha birde nükleer saldırı tek füzeyle yapılmıyor, binlerce birden ateşleniyor, mutlaka vurulanlar engellenenler olacaktır ama 1000lerce atıldığı için mutlaka hedefini vurup büyük zarar verecektir.

tabi çok ileri teknolojiler geliştirilmiştir ama bunları kimse açıklamayacağı için biz bilemeyiz.

mesela rusların şöyle bi sistemi var, bütün nükleer füzeleri, çok çeşitli senaryolar üzerine hazır, nato ülkeleri, amerika, ne bileyim avrupanın bir bölümü gibi. koordinatları hazrı girilmiş yani, sadece prset girmeleri yetiyor.

moskovaya olası bir füze saldırısında bunu radarda gördükleri an, nükleer füzeleri ateşleyip, atılan füze hedefini vurmadan, nükleer patlamayla o füzeleri etkisiz hale getirecekleri bir sistemleri varmış.

s-400, patriot bu işe yarıyor işte.
nükleer füzenin ateşlenmesinden (balistik füze: bs) sonra örneğim moskovadan new york'a düşmesi, 3-5 hadi bilemedin on dakika. yani senin uyduların bir ateşleme olduğunu tespit etti, ateşlenin ne olduğunu tespit etti, hedefinin neresi olduğunu hesapladı, seni vuracağını anladı, kendi elindeki anti balistik füzeyi (abs) yani s-400 ya da patriotu (başkaları da var da neyse) ateşledi, buluştular ve abs, bs'yi imha etti. bunların hepsi de 10 dakika içinde oldu. bunun ıskalaması var, rorayı yanlış hesaplaması var, uydunun ateşlemeyi tespit edememesi var, var da var. üstelik senaryomuzda moskova-new york arasından bahsediyoruz, 7500 km'lik mesafe. moskova ankara'yı hedeflese 2500 km., süre 1/3 azalacak. gerçi füzelerin önce irtifa kazanması lazım, (bakınız parabol) o yüzden mesafe kısaldığında süre aynı oranda kısalmaz ama siz ana fikri anladınız.

ayrıca nükleer başlıklı füzeleri çok çok çok çok yukarıda imha etmelisin. imha etmek ne demek, füzeyi o seni vurmadan vurmak yani patlatmak. nükleer başlık taşıyan füzeyi patlattığında ne olur, içindeki nükleer parçacıklar etrafa dağılır. bunu yere yakın bir mesafede yaparsan o nükleer serpinti gene yeryüzüne düşer ve bomba kadar olmasa da ciddi zarar verir. bu yüzden çooooook yukarıda patlatman lazım ki nükleer serpinti iyice seyrelsin ve yeryüzüne düşmeden atmosferde dağılsın ya da düşenler de minimum zarar versin. bu da demektir ki, sana gönderilen füzeyi yakalayıp imha etmek için daha da az vaktin var.

son olarak hayalet özelliğini tespit etmek için yöntem yok mu demişsin, ee yok. bu yüzden f-35'ler bu kadar değerli ya zaten. rusya f-35'i tespit edebilen teknoloji geliştirdiği anda f-35'in hiç bir olayı kalmayacak. türkiye'nin s-400 almasına abd'nin bu kadar karşı çıkmasının asıl sebeplerinden birisi bu zaten. uusal hava sahasında tam bir güvenlik mekanizması kurabilmek için türkiye'nin kendisinde olan ve olmayan tüm nato hava araçlarını s-400'lere tanıtması lazım. tanıtmak demek, sevgili s-400 tanıştırayım bu f-35, bak hayalet olunca radardaki ve uydudaki izi böyle görünüyor, bu izi tespit edersen, bu benim dost ülke uçağım bunu düşman olarak algılama demek. ee s-400, f-35'in hayalet izini takip edebilirse bunu rusya ele geçirir diye korkuyor adamlar haklı olarak ki dediğim gibi hayaleti tespit edebildiğin an, ha boing-707 ha f-35 hiç bir anlamı olmayacak o teknolojinin. tamam hadi biraz abarttım, boing olmasın da f-16 olsun, ama gene ana fikri anladınız siz.

Uzerine birinin makineli tufekle ates etmesine benziyor, sen o mermileri yemeden havada gelirken tek tek vurman lazim.
1 tane yersen öldün.

Imkansiz haliyle, imkansiz oldugu icin 1950'lerden beri herkes birbirine hirlayip isirmiyor.

Birak nukleeri herhangi bir top mermisini bile durduramiyor ordular.
Teoride herkes her sey durdurdugunu iddia ediyor tabi.

küba hero falcon uzak dur bu çin mallarından veya çin malı olup tr de montajı yapılanlardan

son fiyatlar ne oldu bilmiyorum ama

ybr 125
honda cbr
alınabilir
bajaj da fena değil yakışıklı motor. ama kalitesi hakkında çok bilgim yok

scooter al gec, vites falan ugrasma.

Bu kadar kurye yaniliyor olamaz.
Bende de vitessiz var.

öncelikle egokalp i dinleme. kendisi pek bilgili değil sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla. hero zaten çin malı bile değil. ki ben heroyu 1 sene kullandım taş gibi alettir. bilhassa istanbuldaki servisi çok iyidir. bakımları ucuzdur.

150nk da ns150 de iyidir. motosiklet.net de başlıklarını incele facebookta grupları olur onlara katıl her türlü sorunun cevabını bulursun. bir de kafana takılan model olursa motomanianın youtube kanalında incelemesi olma ihtimali var oraya da bakarsın.

scooter ile motorun keyfi farklıdır. şehir içinde scooter sürersen işini görür ama şehir dışında monoton sıkıcı olabilir. şehir içinde kalıplı vitesli bir motor sürmek de yorar ama ns150 falan öyle yoracak aletler değil.

bir çok kurye de ilaveten bajajın hondanın vs. vitesli motorları ile parasını kazanmakta. sen hangisinden keyif alacaksan onu sür ama güvenlik ekipmanların her zaman tam olsun.

@night he aynen küba türk malı motorunu falan da biz üretiyoz uçuyoz kaçıyoz. çinden parça ithal et getir montaj yap al sana türk malı.

küba al hocam sen aynen. 50 bin km yi görürsen getir parasını ben vericem.

Azıcık araştırırsanız önceki entry'lerde yazılı yanıtların doğruluklarının limitli olduğunu göreceksiniz. motosiklet.net'i okuyun.

küba, hero, falcon uzak durulması gereken markalar ise ya bu motosikletlere yatırım yapan satıcılarda bir sıkıntı var yada kullanıcılarında. ama sokakta görebiliyorsunuz. demek ki binilmiyor değil. buna önyargı bile denilemez aslına bakarsanız, bu araştırmadan yoksun olmak bence. zira 2015'te değiliz artık. bu markalar da müşteri gözetiyor artık. hero çin malı değil.

gidip 2014-2015 model ybr, cbr gibi perti çıkmış; her virajda lastik-zincir yapılıp feleğin çemberinden geçmiş, sahte grenaj takılmış modeller kullanmak istiyorsanız tercih sizin. yamaha biraz daha kaliteli motosikletler üretir bu doğru ama honda için ben aynısını söyleyemem. ybr bu noktada sıyrılır evet. ama bu motosikletlere parça bulamazsanız, kapı kapı dolanırsınız. ybr'ı her yerde bulursunuz o ayrı. honda'ya cbf yazılsa onu da kabul ederdim.

anladığım kadarıyla trafikten, toplu ulaşamama'dan yorulduğunuz için istiyorsunuz. gerçekten de 2.yanıt çok daha fp bir yanıt. ancak vitesli istediğinizden eminseniz şurayı hatırlatalım: vitesle her durma-kalkmada oynarsınız. bir yerden sonra bayabilir. özellikle istanbulda iseniz ve köprü trafiğine girecekseniz bu sizi yorabilir. o fiyata çinli scooterlar'dan alabilirsiniz. en sonda açıklayacağım. öte yandan ben kendim scooter'da uyuyorum. vitesli seviyorum. sizin de böyle bir sebebiniz varsa devam edebilirsiniz okumaya. ancak motosiklet üzerindeki vaktin %80+'sı trafikte geçecekse, ne yazık ki scooter en iyi fp ulaşım aracı.

devam edelim, yazmıştım ama tekrar edeyim: hero çin malı değil.

bu iki modeli de satarsınız. bajaj ns150 biraz daha yavaş gidebilir. niye? ns200 var, ns200abs var, rs200 var. ancak nk'da böyle değil. tek seri 150nk, üstü 250nk. farklılaşıyor. kuryelerin bir kısmında bajaj'da var. hero'da var ve hero çin malı değil. rks'de var. küba'da var.

daha önce yamaha, honda, suzuki dışında motosiklet kullanmayan ben, geçtiğimiz yaz o km'leri motosikletler üzerinde harcamış pek bilen topluluğu dinlemeyip sıfır km rks aldım. geçen 11 ayda 5.600 km yol, 3 şehirlik kamp, 2 kızla tanışma, onlarca fotoğraf, bir sürü anı, youtube vloggerlığı bıraktı. aynı çin malı motorla, motobike fuarına gidip çektiğim video youtube da 1k izlenmeyi aştı - amatör kanalım için top.

özetle ön yargılarınızı yıkın. ama bir şeyi de unutmayın: bu motosikletler yamaha, honda, suzuki, kawasaki değiller. "bakılırsa her motor güzeldir." mottosunu aklınızdan çıkarmadıkça, ilgilendikçe bu iki model de sizi götürür.

bence en baştaki tavsiyemi dikkate alın, motosiklet.net'e gidip, her iki motor başlığında güncel bilgileri okuyun. araştırmanızı tamamlayıp bayiye gidin. iki modeli de görün. oturun üstlerine. fotoğrafınızı çekmelerini isteyin hatta. hangisi size daha iyi geldiyse bayide anlarsınız. düşündüğümde neyi seçeceğinize kadar biliyorum ama yönlendirmek doğru değil. her ikisinin de herkes artısını eksisini yazmalı ama biz türk halkı yardımseveriz.

diğer yanıtları gözetmeden yazıyorum; kimse alınmasın ama ihtiyaçlarınızı da hiç beirlemediğinizi de söylemeliyim. bilinçli bir kullanıcı önce şunu/şunları sormalıydı bana göre: kullanım ağırlığı ne olacak? çanta ihtiyacı doğacak mı? kaç km yol yapılacak, hangi ilde yaşıyorsunuz?

size cf deriz, servisi yoktur yakınınızda her bakımda bir dünya yakıt ödersiniz. yada size bajaj deriz ancak sürekli köprü geçeceksinizdir ama aklınızda alüminyum çanta taktırmak vardır, sallanırsınız köprüde. bunları iyi saptamak gerekiyor.

özetle yazdığınız iki motosiklet de benzer bloklara sahip. bence siz başlıkları okumadan önce ihtiyacınızı belirleyip, halen bu modeller uygunsa başlıkları okuyun. sonrada bayiye gidip tercihte bulunun. unutmadan alırsanız bir resim de paylaşmayı unutmayın, hayırlı olsun deriz.

bonus: ekipmanınız yoksa bayiden ekipman almayın. ekipmanı 2.el almayın. sıfır alıp kredi kartına taksit yaptırın. ekipmansız 1 metre dahi olsa motosiklet sürmeyin. motosikletinizin dinamiklerini bilmeden artçı almayın. yeterince fren mesafesi antrenmanı, ağırlık antrenmanı yapmadan yola çıkmayın. motosiklete dair kavramları öğrenin. eğitim alın. ama tekraren ve son kez: ekipman kullanın. - burası biraz hassas: düşük hızda toprağa dahi düşşeniz sürtünmenin hızı ile toprak-pantolon-deri karamelize olup soyuluyor. bu bilgiyi daha önce yazmama rağmen ekipman kullanmayıp, olduğu yerde düşüp dikiş yiyenler oldu. dinlemeyenlere de birşey yapamayız ancak belki ben sizi kurtarmışımdır, siz de başka bir gün bir başkasını. ve tabi ki Allah kaza bela vermesin ancak bu risk iki tekerde biraz daha yüksek.

en son editi: çinli scooter'lardan rks'nin gerçekten çok tatlı 125'lik motosikletleri var. fuar'da gördük. bayiye gelmesini bekliyoruz. kendi adıma durduk yere 2*30k TL=60k TL'lik borçlanacağınız gibime geliyor.

hayırlı olsun & iyi bayramlar.

Yalitim malzemesi islanip sarkmistir ya da normali o'dur.

Normal, oradaki kaplama sıyrılmıştır. Paspas VS ile kapatabilirsiniz.

Bir sebeple torpido vs oradaki bişeyler söküldüyse, geri toplanırken yalıtım örtüsünü düzgün toplamamışlar.

Bi eğilip bakın belki de kolayca yerine yerleştirebilirsiniz.

yani evet ama eski tarz bir görüntü işte. mesela ihtiyacım olmasına rağmen bele takılan küçük çantalardan taşımam. araba sıcak olsa da kullanacağımı düşünmüyorum arkadaşın haklı

Ne alakası var ya ben de koyuyorum koymasam unutsam 50 derece oluyor içerisi.

Arkadaşın biraz şey galiba.

sadece araç içi sıcaklık için değil arabanın göğsünü (kokpiti) korumak için de koymak gerekir. direkt güneş ışığı çok zarar veriyor. ben mutlaka koyuyorum.

google'a torpido çatlağı yazın yüzlerce şey çıkıyor.

Arkadaşınız biraz şey +1

Alın tabii, işe yarıyor.

yazın güneş altında uzun süre kalıcaksa konabilir. şahinle falan ne alakası varmış. linkteki gayet yeterli amaç güneşi kırması işte.

Bunun temel amacı sıcaklık değil ön kısmı korumak. Gayet kullanılabilir kötü ya da eski bir görüntü değil. Bu tarz şeylere takılırsak yaşayamayız yok ayakkabıdan çorap görünmeyecek yok arabanın önüne koruyucu konmayacak. Hiç sıkıntı yok koyun geçin.

Özellikle mayıstan itibaren koyuyorum epey iş görüyor. Öbür türlü direksiyon ateş gibi ısınabiliyor.

o arkadaşına söyle BMW aracımda aynı güneşliği kullanıyorum. isterse fotoğrafını da atarım ona:)) bir güneşliğe bu kadar anlam yüklemesi ilginç. yanlız bu güneşliklerin bir kötü özelliği var eğer vantuzları kaybedersen ya da iş görmez hale gelince güneşlikle araya sıkıştırsan bile kayıyor. tek kötü yanı bu.

Koyma da 1 sene sonra direksiyon ve vites topuzun pul pul dokulmeye baslasin.

Ben sinyal kolu erimis araba bile gordum.
Uv isinlari cok sakat.

Arkadaşın biraz şey galiba +1

Ne alakası var? Asıl araba şahinse koymaya gerek yok, dashboard çatlarsa çatlasın, direksiyon simidi soyulursa soyulsun.

Araç içi sıcaklığı geçtim, araç içi malzemeyi güneşten korumak için mutlaka olması gereken bir şey.

Hadi çok zenginim, aracın dahsboard eskirse arabayı çöpe atıp yenisini alıyorum diyelim. 50-60 derece sıcaklıklara ulaşan araç içi sıcaklığı ne yapacağız?

üşengeçlik

pcde kullanıyorum. Her yere yüklüyorum ama telefonda ne yüklemem gerektiğini bilmediğim için kullanmıyorum. Ublock origin ve ghostery var bilgisayarda.

@divit

Hangisini kullanıyorsun ? Brave browser mı aldığın görüntü

bu goruntu brave'den ama normalde firefox kullaniyorum.
firefox yukledikten sonra eklentilerden ublock origin seciyorsun islem tamam.
Keyfine gore ghostery de var ayni yerde.

Ben her siteye farkli tarayicidan giriyorum, chrome haric hepsi iyi.

ben reklam görmeyi seviyorum. tr'de olmadığım için zaten çok da fazla reklam görmüyorum. belki onun da etkisi olabilir.

musluk suyu kullanmaya, içmeye hazır hale gelebilmesi için arıtılıyor. bu esnada faydalı mineraller kayboluyor olabilir. diğer bir tahminim ise yağmur bitkilere baştan aşağı yağıyor. musluk suyu ise kökten gidiyor. bu yüzden daha faydalı olabilir.

bunlar tamamen akıl yürütme.

Salliyorum sulanma teknigiyle de ilgili olabilir. Yagmur daha esit ve her yere dagiliyor ama hortum onu saglayamiyor

Yağmur suyunda arıtmadan geçen musluk suyuna göre daha fazla azot var. Yağmur suyunu bitkiye verdiğin zaman bitkiler coşuyor o yüzden, doğal bir gübreleme oluyor. Zaten doğal yaşam hep bir döngü şeklindedir, milyonlarca yıldır gezegende yaşam bu şekilde devam ettiği için sistem oturmuş durumda. Sen yağmur suyu verdiğin zaman bitkilerini o döngüye dahil ediyorsun. İyi birşey yapıyorsun yani.

Ayrıca musluk suyundaki klor bitkiler için iyi değil. Öldürmüyor belki ama sağlıklı beslenme düzenini etkiliyor. Bitkiye musluk suyu vermek bir bakıma insan için Doritos'la kahvaltı yapmak gibi.

Yagmur suyu dediginin ici les gibi toz toprak dolu.
Arabaya yaginca yapisip cikmiyor bahar aylarinda, ciftciler az gubre atalim yagmur yagsin diye dua eder.

Ek olarak, yağmur suyunda bol oksije n var, kökler bu oksijeni yeraltındaki ekosistemi (mantar ve bakteriler) beslemek için kullanıt ve çok yararlıdır. Bkz. aquaponic ve topraksız bitki yetiştiriciliği.

Yazılanlara ek olarak bir bilgi de ben ekleyeyim, zaman geçmiş üstünden ama olsun.

Yağmur suyundaki mineral, vitamin vs haricinde yağmur çimleri olması gerektiği kadar sular. Hortumla ise çimleri sulayamaz, sadece ıslatırız.

Bu yüzden yağmurlama tekniği ile çimleri sulamak için bir çok alet, cihaz ve sistem geliştirilip satılıyor.

Yani muhtemelen oyle, bizdekini kapatip acip deniyorum bir fark gormedim.
ise yarasa kuaforler alirdi diye dusunuyorum.

Bir kere statik elektrigi bir yere aktarmadan kurtulma yontemi yok, havayi iyonize ederek ne amacliyorlar anlamiyorum.

Erkegim bu arada, sacim kisa. Bence olay nemin ucup gitmesinden kaynaklaniyor.

konuyu kafanda felaket senaryosuna dönüştürmüşsün :) yukarıda yazdığın gibi anlatacaksın, bu genelde çocuklu ailelerin başına geliyor dönüp ödüyorlar felaket olmuyor :)

Hapis yatmaz :)
En fazla rezil olur, tanıyanlar da bir gofret cslmayacagini bilir.
Ha dalgınlıkla kuyumcuya gece 2 de tünel kazarak falan giriyorsaniz evet o zaman sorun

En korktuğum şey. Çok dalgınımdır.

bilerek çalınca bile hapis yatmıyor dalgınlıkla yapınca mı hapis yatacak?

öyle düşük miktarlar için asla bir şey olmaz.

Keske mekanik olsa, tam tersi tamamen hukukcunun keyfine bagli kararlar.
Senin dedigin gibi olsa yazilimla avukat ve hakimleri devre disi birakabilirdik.

Mesela su durumda gofreti geri goturmesen bakkal sikayetci bile olsa ceza almayacaktin, ama bakkalin malini calmissin.

Dalgınlığını kontrol edemiyorsan bakkala girmiyceksin. Araba kullanırken dalgınlık yapıp birini öldürme ihtimalin gibi düşün. Özür dilerim yanlışlıkla öldürdüm diyince hayatın mahvolmaktan kurtuluyor mu?

kasten yapmadığın için bu hırsızlık olmaz. derdini anlatmayı düşünmeden önce bu tarz durumlarda ayık olmaya çalışman daha faydalı olur. yani yapmamaya çalışman lazım

Söylediğin nadiren oluşan olaylardan.
Kanunlar kesin kural koyar ki kimse o insaniliğin altına sığınmasın. Ayrıca vatandaş, her kanunun tek tek okumasa da "biliyor sayılır" ve bunlardan sorumludur.
Dalgınlıkla kırmızı ışıkta geçen yaya veya sürücü kazaya sebep olursa bu olayın sebebi kasıt değil , dalgınlık olsa da fail sorumludur. Esas olan bu konularda bilinçli/duyarlı olmaktır. Yoksa diğer türlü "ihmal"den bahsedilir ve yaptırım getirir.

Az önce amcama sordum. O dönem memurdu kendisi. Kapıdan geçerken kalabalık gördüm girdim sıraya başvurdum aldılar dedi. O zaman hiçbirşey olamayan memur oluyordu diyor.

Babamdan bildiğim kadarıyla liseyi bitiren öğretmen olabiliyordu. Yerine göre değişse de memurluk sanırım pek tercih edilen bir meslek değildi.

Hatta 90'ları hatırlarım. öğretmenlik ve polislik şimdiye kıyasla daha kolay olunacak mesleklerdendi.

6/12/1985 tarihli ve 85/10260 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan İlk Defa Devlet Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin
Mecburi Yeterlik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliği

şu yönetmelik varmış 85'te çıkmış, buna ulaşamadım hangi resmi gazete'de yayımlandığını bulamadım. buna ulaşarak son maddelerinde "yürürlükten kaldırılan yönetmelikler" olabilir, böyle böyle 70'lere gidilebilir.

kurum ici sinavlar vardi, genelde referansla giriliyordu.
Orhan veli sanirim birakip birakip tekrar basliyor memurluga cunku babasi memur zaten.

Ozel sektore gore sartlari iyi olmadigindan okumus adam memur olmakla ugrasmiyordu. Ozelde siradan adam kaymakam maasi aliyordu zaten.

Yıllar önce kamuda staj yaparken mühendis bir abi, çalıştığı fabrikaya geldiklerini ve memur olmak isteyen herkesi aldıklarını anlatmıştı. Şu anda ise kpss'de 95+ alsan giremeyeceğin bir yer.

Güvenlikle ilgili şeyleri geçiyorum.

Kolonya, maske, portatif masa, top, güneş gözlüğü, parfüm.

Katlanır kamp sandalyesi, içme suyu, kullanma suyu, çöp poşeti.

Çok fonksiyonlu çakı, çakmak, açılmamış tütün, alevsavar sprey vb...

Eski aracımda konserve, yulaf gibi dayanıklı gıdalar da vardı zorda kalma ihtimaline karşı. O tarz bi pack düşünebilirim yine. Torpido gözünde protein bar da bulundururum trafikte proteinsiz kalıp sinir yapmayım diye :)

Kedi/Köpek Maması
Su
Antifiriz

araba varken, şemsiye (yagmur icin olan), buz çözücü (mevsiminde) ve cam silme suyu (depoya sıgmayan kısmı) vardı.

Bıçak (çakı gibi)
El feneri
Yedek kıyafet ve ayakkabı

araba çok geniş, bagajına çok fazla eşya sığıyor. spor kıyafetleri, bir kaç ayakkabı (koşu, spor, düz) havlu, çanta, maske, katlanır 2 sandalye, katlanır masa, 2-3 mont, yağmurluk, tenis topları, tenis raketi, su, çöp poşeti, şemsiye, l carnitine, tişörtler, kazaklar, şortlar, sweatshirtler, vs.

Katlanır kamp sandalyeleri, masa, plaj şemsiyesi, mangal ve ekipmanları.

ceket
ayakkabı
tişört
parfüm- deodorant

Benzer sorulara zombi istilasina hazirlik gibi liste atiyordum.

Artik bi halt tasimiyorum stepne bile yok.
Islak mendil,bez,tamir cantasi,gazoz acacagi var.

Gazoz acacagi asiri lazim.

Ha biraz da ip var 55 ekran tv tasirken lazim olmustu.

kilifli cam sise icinde muhafaza ettigim icme suyu elimin altinda bulunur. Dezenfektan covidden önce de vardi, disardan gelince direksiyona dokunmadan ellerimi dezenfekte ederim. Bir kutu maske; şemsiye; yazın güneşlik, kışın buzlanmaya karşı ön cama serilen termo örtü; sakız veya şeker; el kremi; dudak parlatıcı; bagajda temizlik için kullanabileceğim fısfıs ve bezler; buz çözücü sprey, yine bagajda şal var.

Güneş gözlüğü, şişe su, kutu süt, çubuk kraker, kağıt havlu, ıslak mendil, şalq

220V inverter de ekleyelim o listeye, arada çok makbule geçiyor kendinden inverteri bulunmayan arabalarda.

yangin sondurucu
ilk yardim cantasi
sise su
atistirmalik yiyecekler (yemis, biskuvi, cips)
duct tape
battaniye
muşamba
ön cam güneşlik
semsiye
el feneri
caki
pecete
gunes gozlugu
acil kacis zamazingosu (cam kiran, emniyet kemeri kesen)

katlanır sandalye, piknik kilimi, ayakkabılarım, ıslak mendil, peçete, içme suyu, kullanmak için su, sakız, poşet.

makas, ip ve giyilen cinsten plastik yağmurluk.

parfum, dis temizleme ipi, kartvizit stogu, su, battaniye, cakmak, metre.

önemsediğim biriyse 1-2 tepki veririm, halen devam ediyorsa takmam, yazmam artık. isteyen yazardı çünkü.

Şimdi bende konu 2 ye ayrılıyor.

Çevremde belli süredir varsa bu kadınlar; iş ilişkisi vs varsa 3 kez falan yazarım. Flört, çıkar ilişkisi söz konusuysa ve aklımdan yeterince süre geçti zamanını doldurduysa artık o mesaj kutusunda kitap yazsın, yazmam.

istisnalar kaideyi bozmaz'ım da yok.

geçmişte 75 kez yazıp sonrasında sevgili noktasına geldiğim de oldu, yazdan yaza sürüklenip yaz aşkı olan da. Ama geçmişte.

Kimseye ihtiyacımız yok.

Cinsiyetinizi yazmamışsınız. Cinsiyetinize göre değişir cevaplar.

Konuşulan kişi kadın ya da erkek fark etmeksizin geç cevap veriyorsa gönlü yoktur.

kizlar genelde cevap vermez.
Hatta 2 gun mavi tik olmadigi olur sanki eline o telefonu hic almiyor 2 gun boyunca.

Bence kadınlarla plan yapmak erkeklerle plan yapmaktan daha zor.

Kadınım.

Ben de kadinim. O yuzden ben erkek arkadaslarima hizli cevap verdim diye yazdim.

kişilerin kendi ruh halleri ve karakterleriyle daha alakalı bence

etkinlik için cevap gerekiyorsa planlaması zayıftır ya da gündemi belirsizdir
kibarca başka şeyler var şu an cevap yazamam yazmamıştır

normal sohbet ise önemsemiyordur aynı tepki gösterilmelidir

kişisel olarak özellikle geç cevap vermek için uğraşmıyorum müsaitsem
o an konuşamayacaksam wp'a girmemeye çalışırım değer verdiğim biriyse

Sabah uyanır uyanmaz “saglam” kahvaltı yapman gerekmiyor ki. Bişeyler atıştır veya sadece çay iç. Gevrek yiyebilirsin belki. Soru mu bu su an anlamadım :)

Kısaca sabah hardkor yemek zorunda değilsin.

aynı soruyu sormuştum zamanında:)
www.eksiduyuru.com
yardımcı olabilir.

aksam 7den sonra bisey yememeyi deneyebilirsin

Yapmıyorum. Daha iyi hissediyorum kahvaltı yapmayınca.

İştahın sadece öğlen vaktinde varsa sabah yapmadığın sağlam kahvaltıyı o zamana saklamalısın.
Diğer öğünlere kıyasla kahvaltı daha çok önemli.

Dogrusu senin yaptigin, insan dogasinda kahvalti yok zaten.
Sabahlari sekerin yuksek uyanirsin avlanmaya cikmak icin.