bosch

@passion ben de öyle düşünüyordum ama kötü diyolar ya :/

bosch aldım ben tam 2 yıl olmadı ama gayet memnunum.

arçelik-beko

Bütçe nasıl? iyiyse ankastre+buzdolabını smeg al, veya ankastreleri smeg, buzdolabını liebherr al.

7 yıl oldu gık demedi kesinlikle boş al alman olan

Siemens/bosch, alternatif hotpoint.

Beko, bosch

Beko - Arçelik bunlar fiyat performans markaları. İkisi de aynı zaten. Arçelik sadece Türkiye içinde satılıyor Beko bütün ülkelere ihraç ediliyor.

Biraz fazla paran varsa Bosch ve Siemens alabilirsiniz.

Çok paranız varsa Miele ve Gaggenau alabilirsiniz

ben lg almistim buzdolabi camasir makinesi bulasik makinesini. 6 sene oldu. sorun yasamadim.
derin dondurucu ve ocakli firin siemens onlar da gayet guzel.

9 yıl bitti, hiçbir beyaz eşyada sıkıntı yok. bosch al.

olmazsa arçelik al. bu iki markanın dışına çıkma da ne alırsan al.

arçelik tek geçerim.

bütçe yeterliyse, özellikle çamaşır ve kurutma makinesi için miele.

her şeyin miele olması bütçeyi zorlayacaksa bulaşık makinesi siemens falan da olabilir.

ama buzdolabı westinghouse ya da GE olsa daha iyi.

erkek arkadaşın öyle konuşması saçma ama sizin de kahvenin karşılığı olarak 45 liralık birayı ödemesini istemeniz saçma. adam bir nevi haklı sonuçta kahve kaybetmiş bira ısmarlamak zorunda değil. başka zaman kahve içersiniz onu ısmarlar. biraz hödükçe söylemiş bunu o kadar.

haksızsın. 10 liralık kahve için taahhüt vermiş, 45 liralık ürün istemişsin.

Prenses sendromu seziyorum. Kahve demişsiniz, kahve değilse neden ödesin?

dile getiriş biçimi kabaca olmuş ama haksız diyemeyiz tabi. ayrıca çoğu erkek seks ihtimalini düşünüp durumu görmezden gelirdi, adam bildiğin açık, net davranmış.

Abartmıyorsun. Erkekse eşşek gibi vermek zorunda.

Samimiyet derecenizi bilmiyorum ama sevgiliye veya çok çok yakın arkadaşa yapılır böyle şımarıklıklar.

Evet abartıyorsun, adam biraz bodoslama söylemiş ama doğru söylemiş.

Adam haklı. Ben kız olsaydım baştan derdim, kahve borcunu başka zamana sakladım, diye

İyi bari lamborghini bayisine girmemişsiniz o arada kejdksjso tabiki abartıyorsun, herifin belki sadece 40 lirası vardı? Kezban deyince kızıyonuz sonra...

Ya parası var biliyorum heralde, zaten olmayacağından şüphelensem böyle bişi demem. Kahve de ısmarlatmam.

adam haklı.

45 liralık birayı ödemek zorunda değil adam kahvesine girmişsiniz iddiaya.

çok isabetli bir şey yapmış ödememekle. ben ödemezdim. çok da sinir olurdum bu tavra.

parası olması sizin miktarı canınızın istediği yüksekliğe çıkartabileceğiniz anlamına gelmez ki.

her türlü haksızsın.

Bakın küçük hanım, bir erkeğin cebinde para olması onun size bira ısmarlamak istediği anlamına gelmiyor. Belki 7 milyar doları var ama size 45 liraya bira ısmarlamak istemiyordur. Kahvesine tutuştunuz kahve kazandınız, herifin parasıda var, e ben kahve içmiyimde nasılsa parası varken 45 liraya bira içeyim kafasına sizi sokan ne anlamıyorum :)

45 lira bira neredeymiş yha?

İyiki ödememiş ayrıca bunun muhabbetini açıp "ısmarlamadı yha" dediğinize göre tek bir birayla da kalmayacaktı olay. Nedir bu beleşçilik yav :/

yuh diyorum. görgüsüzlük yapmışsın. 5-10 liralık iddiayı kaybetti diye 45 liralık bira istenir mi? bir de sinir olmuşsun. ben de sana sinir oldum kendini prenses sanan kezban

45 liraya bira mı olur ya.

Adam haklı

arkadaş hiç mi kendine saygın yok?
45 liralık bira söylüyorsan çıkarıp ödeyeceksin sayın kezo

Gerçekten görgüsüzlük ve beleşçilik yapmışssın. Kahve yerine canın bira isteyebilir tamam ama 45 liralık bira söylemek de nedir? Arkadaşın çok haklı. Bu kadar insanın seni haklı bulmasına da baya şaşırdım açıkçası çünkü ayıp eden taraf bariz sensin.

arkadaşınsa normal tepki vermiş,haklı. şimdi ben de arkadaşımla iddiaya girip starbuckstan 9,50lik kahve kaçırdıysam 45tllik bira istese ben de oldu amk derim. ama çocuktan bi beklentim varsa yarın bi gün kesin sevgili oluruz hesabı da o ödesin diye düşündüysem ay ya ne kadar eziğim diye düşünürüm. yani 2 türlü de abartmış oluyorsun evet.

yaman ölücüymüşsün bacım

evet sen abartiyorsun. kahvesine iddiaya girmissiniz sen baska bir sey istemissin.

ayrica hakkaten 45 liralik bira nedir abi? nasil bir evrende yasiyorsunuz?

benim de param var 45 liralik birayi kendime almam ki sana alayim.

> Ya parası var biliyorum heralde, zaten olmayacağından şüphelensem böyle bişi demem.

yahu sanane adamin cebindeki paradan ? adam cok zengin diye senin cakallik yaparak onu masrafa sokmana goz yummak zorunda mi?

abartıyorsun. bence arkadaşın haklı.

yazmayacaktım ama dayanamadım. biz seninle mekana ilk girdiğimizde kahve yerine bira içmek istediğini söyledin ve bende sana "tamamdır, zaten manzara tam bira içmelik" dedim. sen menüdeki en pahalı birayı söyleyince sana açık açık "bak o birayı ödemem, eğer içmek istersen sen ödersin" dedim. Sen de "peki" diyip siparişini değiştirdin. olayda sinir olması gereken biri varsa o da benim. hatta bu olayı buralara taşıman da çok enteresan.

giselle bacım cevap verir misin pls 45 liraya ne birasıymış o?

@kaderimse np oha bi de cevap mı yazıyorsun inanamıyorum :OOooOOO sanki ben senin hiç hesabını ödememişim gibi, söylesene kezbanlıkla nasıl bi alakam olduğunu, hayret bi şey ya. Burdakilerin gazına gelip de şey yapma, onlar unutur gene biz çıkarız bak ben sinirlerime hakim oluyorum sana da aynısını tavsiye ederim.

hayret bi şey ya, sizsiniz kezban, kız arkadaşınız 2 liralık akbil bastırsa ah akbilim beni kullandı diye gelip ağlayacak insanlara bi şeyler soranda kabahat zaten.

Bira 75'lik duvel.

Ooo sipariş değiştirmeler filan, niyet ortadaymış. Gold digger +1

@giselle kimsenin gazına geldiğim falan yok. ayrıca 45 liranın bana koymayacağını da gayet iyi biliyorsun ama hesabı sen ödeyeceğin zaman hiç masaya 75 lik duvel geldiğini hatırlamıyorum.

neden 3lu vatsap grubunuzda tartismadiniz bunu 2 liralik akbil basamayacak kisilere soruyorsun

@panda haklısın düşünemedim işte bunların böyle olacağını, ya o nerden dahil oldu ben anlamadım zaten @dionisis wtf meen? @kaderimse np ya canım istememiştir o an allah allah neyse ya ok. uzatmıyorum gerçekten.

Şimdi şöyle ki adamın gelirini bilmeden cevap vermek doğru olmaz. Üç beş kazanan bir beyaz yakalı ise biraz hak verilir ama değilse pintilik etmiş.

bidakka erkek arkadaş derken bi erkek arkadaş denmişti yukarda malito muymuş bi de bunlar?

arkadaş diyor. arkadaş. arkadaş 3 ün 5 in 45 in hesabını mı yapar. geçiniz.

İkinizde haksızsiniz

Bence siz ayıp etmişsiniz. Kahve 10 tl, söylediğiniz bira 45 tl. Sizdeki ''nasılsa o ödeyecek atış serbest''modu hoşuna gitmemiş ve tavrını koymuş. Arayı iyi tutmak istiyorsanız siz de kişi başı hesap 100 tl'lik filan yemeğe çıkarıp jest yapın madem, bu fikir hoşunuza gitmiyorsa ödeme olaylarında makul davranmaya özen gösterin.

Edit: Arkadaşınız da burada yazmış sırf o görsün diye buraya yazmanız ve yorumlarda yerilmesini beklemeniz daha da çirkin.

(bkz: kitlemek)

Ölmediysen,

Ayusun.

Eller havaya, bir sağa bir sola, çalkala çalkala....

Bir ileri iki geri yürü hadi. Göster bana o eşsiz dansını.

Sularıma sularıma kor gibi düştün. Yükselttin bak nabzımı.

Çalkala çalkala.

45 liralik bira mi icilir! Ben adamin yerinde olsam ayrilirim.

10 lira nerede 45 lira nerede tabii ki haksızsın

Gel ben sana iki bira ısmarliyim sınırin geçecekse.

>bi erkek arkadaşım
Adam haklı.

Oha lan esra erola çevirdin burayı kezban kardeş... 45 liralık biraya kadar düşmemeliydi mevzu cidden... Arkadaş yazmış, bence sonuna kadar erkek arkadaş haklı. Sen kezbanlığı ilk bulan insan olabilirsin, patentini al derim.

adam haklı.
ayrıca buradan biriyle yaşadığınız bu olayı onun okuyacağını bile bile buraya yazmak nedir ya?

karşıdakinin parasal durumu ne olursa olsun para benden çıkmayacak diye gidip 3 kat pahalısından seçmek, kimse kusura bakmasın da, kalite meselesi biraz.

buraya okuyacağını bile bile yazmak zaten ayrı bi çocukluk.

diğer kişiye gelince, kızdığı için ödemem dediğini anlıyorum ama ben olsam öderdim. çünkü durumu o kadar normal görüyor ki, herkesin kendine hak vereceğini ve çocuğu utandıracağını sanıp buraya yazmış. bu tip işlerden faydalanmak tarzı olmuş bir insana tepki göstersen de boş.

hem haksız, hem çingene tavırlı kezban, hemde cevap beğenmiyor

Çingene olmadığım için çingenelik nedir bilmem ben, ikiyüzlü kezbanlar. Bilmediğiniz şeyler var da neyse çirkefleşiyorsunuz sizinle uğraşamam.

@giselle istersen sus artık çünkü konuştukça batıyorsun. Ağzının payını da almışsındır umarım.

yuhh, hem suçlu hem güçlü. ne içeceksen aramızda para toplayıp ısmarlayalım duyurucak da rahatla bacım. böylesini de görmemiştim pesss

vurun vurun daha ölmemiş

ahahahaahha trollemiyorsanız eğer hiç komik değil.

Kaderimse np kardeş, sen de bu kezbanla dolaşma la. Adamın parasını yer bu knk. Hatun kene çıktı krdş.

Gün geçmiyor ki Duyuru'da enteresan bir olay daha yaşanmasın. Senden bağımsız olarak mekandaki en pahalı şeyi sipariş etmenin biraz kaba bir hareket olduğunu düşünüyorum. Bunu Donald Trump da yapsa kekoluktur benim gözümde. Bir de nasıl olsa o ödüyor davranışıyla birleşince kaba olmuş işte. Haklı ya da haksız değilsin.

45 tl lik bira olan bi yere gitmeyin tamam serbest piyasa ama bokunu çıkarmanında lüzumu yok

@kaderimse np, Buradaki herkes sana hak verse bile 45 liralık hesaptan kaçan biriyle bi daha görüşmeyi düşünmüyorum. Ayrıca neleri unutmaman gerektiğini de sen çok iyi biliyorsun. Neyse duyuruyu görmen benim tercihim değildi ama iyi oldu, en azından böyle bi adamla konuşma zahmetinden kurtuldum.

Bu senin tercihindir saygı duyarım. Bu konuyu bu kadar büyüteceğini bilseydim değil bira, içtiğin suyun bile hesabını ödemezdim. Senin için arabanın yaktığı benzine yazık. Unutma dediğin şeyleri sanki sadece tek başıma yaşamamışım gibi konuşuyorsun. Buraya yazdığın tüm şeyler için pişman olacağından adım kadar eminim. Sana aldığım hediyeleri artık sadece mağaza vitrinlerinde görürsün. Korkma onları geri isteyecek kadar da kalitesiz biri değilim. Güle güle kullan hepsini. Ama senin telefonlarıma cevap vermeyip söyleyeceklerini burada herkesin içinde dile getirmeyi tercih etmen çocukluktan öte birşey değil.

Kız kezo hala ölmedin mi lol

adam haklı. kız kezban.

Olm bu giselle bizim filmlerden de aşina olduğumuz insanlar gibi lan. Elemanın parasını yemiş, eleman artık yedirmemek istegince "kurtuldum" falan yazmış dksnsksn.

Kaderimse np: geri iste lan hediyelerinide! Gidip başkasına hava atıcak onlarla dlsnjsjs attırma knk, ciddiyim.

Danışıklı dövüş adan kendine eskort arıyor çok param var diye

Adam haklı bu bilgiler ışığında

hesap, para falan enteresan konular. hafif troll gibi de ama neyse diyeceğim şu. bahis oynuyorsunuz mesela iddia örneğin. oran da 1'e 5 diyelim ki. 10 lira yatırmışsınız. 50 lira alacaksınız. bayiye giriyorsunuz diyorsunuz ki, "abi bildik işte maçları 100 lira istiyorum ben." işte bu da öyle bir şey.

İlk önce yorumumu söyleyeyim haksızsın. Kibalık olsun diye ısmarlayabilir, paran yoktur ısmarlar (yok demiyorum mesela diyorum)ya da sırf canı istediği için ısrmayabilir ama ortada bir zorunluluk yok. Yorumlarda okuduğum üzere iddia bira üzerine bile olsa bu sana 45 liralık bira almak zorunda değildir.

@delicevat O zaman sen ''eşşek'' gibi vermeye devam et. Erkeğiz diye hesap ödeme zorunluluğumuz yok.

Not: Akbil bastığım için ağlamıyorum direkt taksi kullanıyorum.

Kişisel not: Trollediklerini düşünüyorum.

yani yazmayayım yazmayayım dedim, dayanamadım.

yine bir adab-ı muaşeret kuralıysa sizlerleyim.
bir kadın ve bir erkek buluştuğunda, aralarındaki ilişkinin tarzı ne olursa olsun, kadının zaten en pahalı ya da en ucuz şeyi seçmemesi gerekir görgü kuralları gereği.

iddiayı falan geçiyorum, ama burada aldığı hediyeleri anlatan adam, bir kızla bir yere gittiğinde kıza zaten hesap ödetmemeli diye düşünüyorum.
gençler onaylamayabilir, ama maddi durumu müsait olan bir adamın kızla karşılıklı bozuk para bölüştürmesi çok itici bir hareket.
ama siz de bunun karşılığında insan olursunuz, en pahalı şeyin siparişini vermezsiniz.

bunun dışında da bir buluştuğunuzda kadın olan taraf size bir şey ısmarlar falan, o denge kurulur, o ayrı.

burada hata kesinlikle sizde (kadında).
üstelik iddia meselesinin zaten tartışılacak bir yanı yok.

buraya kadar erkek kişisi haklı, da sonradan yapılan yorumlarda arabanın benzini, alınan hediyeleri geri istemem imaları falan da çok kalitesiz yahu.
yani biraz denklik var bence, kimse kusura bakmasın.

orada yapılacak olan şey, madem paranız var, durumunuz müsait, kıza centilmenlik ve prensip gereği istediği birayı ısmarlamak ve sonrasında da rengini belli ettiğini düşünerek, mesafe koymak ya da görüşmemektir.
45 lira için bu kadar düşmeye ya da "ben kendimi sana kullandırmam" mesajı vermeye gerek yok, fazla bir paradan bahsetmiyoruz.
o mesajı vereceğinize, parayı öder, kendinizi daha fazla kullandırmazsınız.
kadın da mesajı alır ya da almaz, onun sorunu.

yani bir erkeğin kadına "onu ısmarlamam ama" demesi de hoş değil, kadının yararlanmaya çalışması da rezalet.
ama dediğim gibi, böyle abuk işler yapılmadan da gayet toparlanabilecek durumlar bunlar.
olgun olmak, yol yordam bilmek lazım.
sen orada kız haksız dahi olsa, "ısmarlamam" diye çıkış yaparsan, kız da gelir buraya yazar.
yani zincirleme şeyler bunlar, dibin dibine kadar gitti, harcanan benzinlere falan vardı konu.
çıtayı yukarıda tutmak, olgun olmak önemli.

yani bir taraf haksız olduğunda, diğer taraf işi çingeneliğe vurmadan, olayı idare ederek sonlandırmayı bilmeli.
dediğim gibi, iki tarafın da denk olduğunu düşünüyorum.

allah büyük konuşturmasın, başkasını sevmesini kabullenemem.

Yaşarım benim için farketmez, bizim eve bile taşınabilir. Yolda başına bir iş gelebilir benim hatunun dışarıda buluşmasınlar gelsin evde takılsınlar ben kahveye okeye falan giderim.

bunu okuduktan sonra asla yapamıcağım şeylerin başında yer alır sanırım.böyle bir şeyi kim nasıl kabul edebilir. sadece acıyla beslenen pasif kendine güveni olmayan çocuğu varsa risk almak istemeyen kabul eder. hatta yıllar sonra da çocuğunun ve yakınındakilerin üstüne atar suçu. sanki milllet onu bağlamışcasına. asla kabul etmem. zaten eşi de böyle bi şeyi istemez sanırım.

eş değil ama sevgili olarak, bir dönem, okuduğum bazı kitaplardan ve avrupa sinemasından aldığım güç ve yetkiye dayanarak -yaşarım lan aslında nolcak- dedim, ağzım yüzüm sümük oldu ağlamaktan, parkeleri ısırdım, bir daha da kaldıramayacağım yüklerin altına girmedim çok şükür. şimdi çay bisküvi oturuyom evde.

hayır.

saçmalamaa

Yolarım

başkasını seviyosa gitsin onunla yaşasın amk ben niye onunla yaşıyorum ki, o kadar gurursuz/ezik olmamız için sebep nedir? ben de büyük konuşmak istemiyorum, atıyorum 10 yıllık eşim aldatsa açık konuşayım çat diye "sktir git orusbu" diyemem, onca şeyi pat diye silemem ve ona tekrar güvenmeyi, kendini affettirebilmesini, ilişkiyi tamir etmeyi isterim ama yani gelip bana ben başkasını seviyorum diyecekse güle güle derim ne yapayım. tamam yine severim, yine çok üzülürüm kahrolurum da başka adamı seven kadınla niye birlikte yaşayayım ki ben, niye bu kadar ezik pozisyonuna düşüreyim kendimi? bu demektir ki ben sensiz var olamayan, yaptığın saygısızlıklara ve terbiyesizliklere karşılık veremeyecek aciz biriyim. heç gusura bakmasın, öyle bi şey yok. ilişkiye sahip çıkmak ve hataları affetmek ayrı, kişiliksizleşip karaktersizleşmek ve kendine saygı duymamak ayrı.

evet cevap değil ama böyle yapanların yapmayanlardan çok olduğunu düşününce.. üzücü.

etik sürtük www.idefix.com

encrypted-tbn2.gstatic.com

yaşarım. insanın tek kişiye aşık olması, bağlanması fln saçmalık zaten. bunlar hep toplumsal dayatmalar. ama artık öylesine genlerimize işlemiş ki tek kişiye aşık olmak, başkasıyla birlikte olmamak erdem olarak kabul ediliyor.

yaşamam. terk ederim. farklı birinden etkilenmesinde sıkıntı yok, bunu baskılayacak mekanizmayı geliştiremediyse beraberliğin bir anlamı kalmıyor benim açımdan. kendi karakter eksikliğini "insanın doğasında tek eşlilik yok yae" argümanıyla kapattığını düşünebilir, kafasına göre yaşamaya devam edebilir ama bunu bensiz yapar.

tescilli bir gavat olarak bile yaşamam ayrılırım.

manitanın ikinci manitası da dişi ise yaşanır da değilse olmaz o iş.

dali-gala

blatta hiberna +1

Hiçbir şey olmaz. Yaş çok saçma bir kavram. Aşk her şeyi çözer.

Edit: 22'ye 30 da sorun olmaz. Yaşın hiçbir anlamı yok ilişkide. Kafalara bakacaksın.

olmuyor hacı.

kuşak farkı oluyor. sen ne kadar da az desen de o adam senin yaşadığın şeyleri çoktan yaşamış oluyor.

senin şu anki dertlerin onun 10 yıl önceki dertleri.

bana kalsa 12 ye kadar yolu var teorikte ama pratikte olmuyor.

8 çok normal bence ya. 10'a kadar sorun değil diye düşünüyorum.

kafaların uymasında sorun olmaz bence de bir süre sonra enerjiler uymamaya başlayacak.
evde oturmak isteme vs çıkalım edelim gezelim gibi gibi.

erkeğin içi geçmemişse olabilir bence.

Kişilere göre değişir. Uymuyosa dersin ki ya bi uyumsuzluk var, yaş farkından galiba falan. Peşin peşin olmaz demek saçma bence

Ama yine de çok be. Tam sınır yani. 33 27 olsa kurtarır da

her şey tamam bu mu sorun? takılmayın abicim bunlara bu kadar.

ben 33'tüm o 21, ona yetişmeye çalışmak topukluyla maratona katılmak gibiydi, 1 yılda götüm eridi yeminle. adamına göre değişir tabi ama bende durum böyle oldu.

Olur tabii ki de dört dörtlük olmaz

Yas farki degil, yaslarin kac oldugu onemli. Sen 22 o 30 olsa sorun olurdu. Ama sen artik 27sin 35 gayet normal bence.

disi kisisi yasca kucuk olunca oluyor. erkek kisisi kucuk olunca problem oluyor cunku cogu henuz ergenlikten cikamamis oluyor ve iliskiye yonelik hic bi sorumluluk almiyorlar.

Kızlar her yaşta aynı fark etmiyor

gayet uygun, sormaya bile gerek yok.
olması gereken bu.

Bu yaşlarda 8 yaş fark gayet normal bence.

Bitmiyor yaş sorusu hiç bitmiyor, herkes keseden rakam biçiyor, 3 iyi de 5 çok bence, 9 olur sma 10 olmaz filan.

Sevgi her şeyin tamamlayıcısıdır arkadaşlar, yaş dil din ırk bedensel engel vs. tanımaz.

8 yas gayet normal

Olmaz jenerasyon farkı var

Büyük bir fark değil bence, en azından düşünülecek ve kafaya takılacak bir fark değil. İleride kapanır zaten o fark iyice.

benim esimle aramda 10 yas var ben 31 o 41. gayet anlasabiliyoruz. kusak farki diye bisey de yok aramizda.

Ikisi de olgun bir yas, isini gucume kavusmus insanlarin yaslari, ortak hayat gorusu varsa olabilir.

kadın genç olduğu sürece yaş farkı 10'a kadar bile çıkabilir.

dedikodu.

ortak arkadaş çevresi ve akabinde gelişen dedikodu gibisi yok.

bi de seks.

ortak etkinlik, hobi vs.ler. yoksa yürümüyor.

@elorelia başkaları dedikodu kategorisinde yer alıyor :)

yeni arkadaş ortamları yaratmak lazım.

şahsen ben evliyim, misafirliğe gidip, misafir ağırlamaktan çok da vakit bulamıyoruz. gerekli sohbetleri o zaman topluca yapıyoruz ve sonrası da o görüşmelerin değerlendirmesi oluyor.

farklı yerlere geziler yapabilirsiniz. ortak bir kursa gidebilirsiniz. resim veya herhangi bir enstrüman olabilir.

ve tabi canın sıkılınca seks yapabilmelisiniz :))) saatlerce nasıldı diye konuşursunuz.

Doğaya verin kendinizi. Kamp yapın, seyehat edin. Otostop ile gezin mesela.

bence de basbasa kamp. mumkunse oyalanacak teknolojik aletler olmadan uzaklasmak ki tamamen basbasa kalip birbirinize odaklanin. sonra sise cevirmece falan oynayin :) birbirinize dergilerdeki salak testlerden yapin. uzerine muhabbet yurusun.

tahammulun kalmadiysa birak. yorucu olur cabalamak.

role playing

dedikodu herkesle her türlü ilişkide bağdaştırıcı etken malesef

kadın heyecan arıyorsa (ki genelde kadın heyecan, erkek huzur arar), sınırlara gelinmiştir.

31 yaşındayım ve bu yaşıma kadar hayatıma bir sürü insan girip çıktı o ya da bu şekilde.
hiçbiriyle sorunum "konuşmak/konuşmamak" olmadı.
ya ben aşırı hoşsohbet bir insanım ya da karşıma hep iyi iletişim kurabileceğim insanlar çıktı.

o yüzden hiç yaşamadığım bir konuyla ilgili ahkam kesmek istemesem de, kendi yaptıklarımı paylaşayım dedim.

mesela ben merak ederim.
yani o kişi ne yaptı, ne etti, onu yapıp ettiğinde ne hissetti, karşısındaki ne dedi, o olay ona neyi hatırlattı falan derken, çorap söküğü gibi gider.
ama bunu yapabilmek için ilgimin o kişi üzerinde olması lazım.
eğer ilgi de azaldıysa, o zaman bilemiyorum.

bence konuşmak, daha doğrusu konuşabilmek, "şimdi şöyle dersem böyle anlar" ya da "hakkımda şunu düşünür" demeden kendini açabilmek, her türlü ilişkide en önemli şeylerden biri.
yani kendi kendineymiş gibi konuşabilmelisin.

mesela birlikte hayal kurabilirsiniz.
olmayan şeyler hakkında konuşabilirsiniz.
"şöyle olsaydı ne isterdin? böyle olsaydı ne yapardın?" gibi şeyler sorabilirsiniz.
hikayeler anlatabilirsiniz.
daha önce söyledikleri gibi dedikodu yapmak da bir seçenek.
en azından oradan birkaç yere atlanabilir.

şimdi yazarken düşününce, karşımdaki insanları böyle tanıyorum muhtemelen.
anlattıklarıyla sebep sonuç ilişkisi kurarak.
insana değişik kapılar açıyor.
ama elbette bu karşılıklı olmalı.
yani o da sizinle konuşmaktan ya da sizi dinlemekten keyif almalı.
yoksa sorguya çekmek gibi olur.
ya da onun konuşmaktan, anlatmaktan keyif aldığını bildiğiniz bir şey varsa, o konuda çanak tutun, konuyu açın.
o anlatsın, siz dinleyin.

sadece konuşun işte.
beklentisiz, sadece zevkli olduğu ve o iletişimden keyif aldığınız için.

illa yan yanayken değil, telefonda da konuşabilirsiniz.
mail atabilir, mektup yazabilirsiniz.
bir konu hakkındaki düşüncelerinizi yazıp, sonradan okumasını isteyebilirsiniz.
bence bunların hepsi en az seks kadar mahrem şeyler.
başkasının kafanızın içine girmesine izin vermek gibi.
ya da başkasının kafasının içine girmek gibi.

ayrıca yapılan seksten bahsetmek kadar, henüz yapılmamış olan seksleri konuşmak, hayalini kurmak da güzeldir.

başka bir çiftle eş değiştirin.

Bence seni küçük sanıyorlar.

@beni taniyan yok bu sehirde, cevap-nick uyumu :p

bana da 3 diğerlerinden daha olası geldi.

bence de üç.

Tarzları öyle olabilir. Ben de sürekli kadınların arasında olduğum için alışmışım, erkeklere de bazen canım tatlım bebeğim diyebiliyorum.

sen erkek değil miydin loo?
4- alışkanlıktan

Günlük dillerinde kullandıkları bir şey canım ve tatlım. Ayrıca amir pozisyonda oldukları için senin kendini onların yanında kötü ya da huzursuz hissetmemen için yakınlık kurarak seni rahatlatıyorlar. Bu seni sevdikleri ya da en azından olumlu baktıkları anlamına gelir. Ben de onlarca kişinin amiri posizyonundayım çoğu yaşıtım ya da küçüğüm. Özellikle yeni başlayan biriyse kendini rahat hissetsin diye özellikle sıcak davranırım. "sor canım" ya da "tamam tatlım" kullanırım.

Yani bilmediğin ama artık öğrendiğin mevzu :)

erkeğim ben bu arada.

başta kadın sandım da erkekse daha fena ya. küçük gösteriyorsun belki de.

seni kişilik anlamında zararsız görmüşler ve üstün oldukları için rahatlıkla içlerinden geçeni diyebiliyorlar. başka bir anlamı yok bence

Şu diyaloğu kur:

-zeynep hanım size bişey soracaktım?
+sor canım sor tatlım
-sizce ben kaç yaşında gösteriyorum?

üstün oldukları için. %100

kimse şimdiye kadar nasıl dememiş şaşırtıcı ama bu arkadaşlar sana yürüyo olmasınlar ?

yaşınızı fark etmemiş olabilirler, onlar sizden büyük de siz fark etmemiş olabilirsiniz.
eşcinsel olduğunuzu sanıyor olabilirler. Eşcinsel bir arkadaşım, "sırf gay olduğum için insanlar bana tatlım diyebileceklerini sanıyorlar" diye isyan etmişti bir keresinde, ondan dedim.
bir de samimiyetten işte, kötü hissetmeyin diye olabilir.

sizin üstünüz oldukları için bunu bu şekilde ifade etmeye çalışıyorlar. eğer çalıştığınız şirket kadın çalışan yoğunluklu ise normal.

tabii ki de üstün oldukları için.

Kadınsal sinsi ezme taktikleri.

1 veya 2 olsaydı bunu fark ederdin, çünkü tonlamasını ona göre yaparlardı.

Diğer çalışan arkadaşlarına karşı nasıllarmış ki? Ben allahın stajyeriyken üstüm gittiğim 2. Gün üstüm boynuma atlamıştı özledim diye. Oha noluyoruz diye şok geçirmiştim ama departmanındaki herkese karşı öyle davranan aşırı rahat biriymiş. Bazılarının samimiyet göstergesi öyledir belki

üst ün oldukları için yapıyorlar. bunu şöyle test edebilirsin. o sana sor canım dediğinde, sende ona canımlı cevap ver, yüzünün aldığı şekle ve jestlerine dikkat et, bozulduysa çıkarımımız doğru demektir.

şirket birleşimiyle aniden aynı ekipte olduğumuz benimle aynı yaşta ve aynı pozisyonda bir kız var. benimle konuşurken canııım nasılsıın diye telefonu açıp kuzucum çok öptüm seni bitanem diye kapatıyor ben şok. konuşurken arada aşkım bebeğim falan diyor. bi de tatlı bi kız kızamıyor insan. bana çok ters gelse de bazı insanların konuşma tarzı öyle, ofiste ben de müdürler hariç aşırı uzak olmadığım insanlarla konuşurken canımı kullanıyorum, vıcık vıcık olmayan ama samimiyet gösteren bi kelime bence doğru kullanılınca. müdürlerin bence ezmek yerine samimiyet göstermek için kullanıyorlardır.

edit: erkek olduğunu sonra gördüm, olsun ne fark eder.

çünkü üstlerin.

Bana gülüm diyen çalışma arkadaşım vardı. Boş ver çok dert etme bence.

ne güzel işte ya :D öbür türlüsü daha kötü olurdu.

yakın görüyorlar kendilerini e bir de üstlerin olunca ''bilmemne beğğy!'' diyeceklerine ''canım,balım ^_^ '' diyorlar. şanslısın bence.

Kendisini çok tanımıyor ve takip etmiyordum. İlgi alanımda artık, merak ediyorum ve kendisini araştıracağım.
Maddi kaygıları bir yana bırakıp dürüstlüğünden ödün vermeyen bir diğer insan. Böyle insanları gördükçe "la umutlansam mı acaba?" Diyorum.

bence hükümete verilmiş net bir mesajdi.

düşünülecek çok şey yok.
daha doğrusu var da, buraya yazarsam tehlikeli olabilir.

taraf belli etmek uğruna harcadılar işte.

benim için sabahlanan gecelerin gündüze bağlandığı saatler ve/veya güneşin doğuşuyla mesaiye başlamak demekti irfan değirmenci.
sabahları çalışırken onu dinlerdim hep yıllardır.

şimdi boşlukta kaldım biraz.
emin çapa'yı da severdim de, onun yerine geçince biraz sıtkım sıyrıldı.

Buyuksehirlerle alakasini kuramadim durumun. Mutsuz bir birliktelik olacaksa, hrr gun kavga, huzursuzluk bilmem ne mutlu ayri iki insan tercihim olur.

O kadar boşanan olmasına rağmen hâlâ evlenenler var. Hata burada asıl.

Ve insan hep daha iyisini ister. Bunun farkında değiller.

bence de yürümeyecekse yürümesin ki bundan önce de devam eden evliliklerin çoğu muhtemelen toplum aile baskısı kadının ekonomik özgürlüğü olmaması, boşanmış insanlara özellikle kadınlara toplumun olumsuz bakışı vs. gibi endenler yüzündendir
büyükşehir derken küçük şehirlere göre toplum ve aile baskısı daha az olabileceği için insanlar daha kolay boşanma kararı alabilir. sorum zaten bizim ülkemiz sınırlarını kapsıyor.
ayrıca boşanmanın da mutsuz bir evlilikten kötü olduğunu düşünmüyorum zaten.

günümüz evliliklerinin erken bitmesiyle ilgili şöyle bir yanılgı olduğunu düşünüyorum: millet zannediyor ki 50 sene önce herkes çok mutlu olduğu için ayrılmıyordu. bence öyle değil. o dönemlerde toplumsal durumlar/konumlar gereği ayrılmak o kadar kolay değildi. şimdi insanların elinde bu özgürlük var. konu illaki sevginin azalması, seçeneklerin çoğalması vs. değil.

ben bi şey düşünmüyom valla, uzun vadede sadece "umarım mutlu ve düzgün bi evliliğim olur" diyebiliyorum. evlenmesem sığır gibi yaşarım çünkü, ben o kadar güçlü ve dirayetli biri değilim maalesef. hayatımda uğruna uğraşabileceğim biri olmadığı sürece pek dikiş tutturamıyorum. o açıdan evlenmeyi isterdim ama işte düzgün bi evliliğim olsa iyi olur, yoksa hatun terk edince yine mala bağlayıp intihar etmeye falan kalkarım neme lazım bu yaştan sonra ölmeyek. mutlu olan evli kalsın, memnun olmayan önce ilişkisini kurtarmayı denesin olmuyosa da ayrılsın herkes mutlu olsun nabalım. hakkımızda hayırlısı.........

evlenme kararını da boşanma kararını da kadınlar veriyor. evlenenler çocuk yapmak için evleniyor boşananlar da adamı beğenmeyip çocuk yapmaktan vazgeçtikleri veya zaten yeterince çocuk yaptıkları için boşanıyor.

boşanma oranının azalması için erkeklerin evlilikte çocuk yapmak dışında da bir fonksiyon üstlenmesi lazım. mesela gayet büyükşehirde yaşamalarına rağmen zengin adamların karıları asla boşamıyor:)

sosyal medya sağolsun.

insan evlenirken cok, bosanirken az düsünmeli. bizde tam tersi oluyor. az bile boşanma orani.

birbirini seven, cinsel hayatı iyi giden ve parası olan çiftler boşanmaz.
maddi sıkıntı ilişkiye büyük darbe vuruyor.

konuya maddiyattan girme nedenim, büyük şehirlerin pahalı ve yaşam şartlarının daha ağır olması.

ama 3-5 yıl sonra boşanılan evliliklerde maddi sıkıntıların da rolü olduğu gibi, hayal kırıklığı da etken bence.
eskiden insanlar hayal kırıklıklarını sineye çekebiliyorlardı.
şimdi bir arada kalmak için bir neden yok.
herkes kendi parasını kazanıyor, kimse kimseye eskisi kadar muhtaç değil.
yürümüyorsa ayrılıyorlar.

ama en başında yanlış nedenlerle ve yanlış şekillerde evlenmek en büyük sebep zaten.
bu nedenlerin ve şekillerin içinde geçim zorluğunun gözle görülür olması, sevgi olmayan şeyleri sevgi zannetmek, egoyu beslemek ve/veya inat uğruna evlilik için diretmek, evliliğin sonuç olduğunu zannetmek, evliliğe kapağı atmanın işi kurtardığını sanmak, uyumsuzlukların düzeleceğini düşünmek, aile kurmak için değil evlenmiş olmak için evlenmek, özgürleşince kendini bilememek, ailelerden kopuk olmak, "çok moderniz" ayağına abuk subuk ve rollerin karıştığı bir ilişki kurmak gibi şeyler var.

bir de, "yürümezse boşanırım" kafası çok tehlikeli.
evlenirken bunu düşünen insan boşanır.
ki artık çoğu insan böyle düşünüyor.

ama evlilik aile kurmak demek.
her gün uyandığında ilk göreceğin insanın o insan olması demek.
çocuğunun annesi/babası olacak demek.
onun annesine anne, babasına baba diyebilmek demek.
onun annesi babası yaşlandığında, gerekirse sorumluluklarını almak, bakmak demek.
yaşlandığında, hastalandığında ona bakmak demek.
banka hesaplarını birleştirmek demek.
beraber aç, beraber tok kalmak demek.
ultra düzeylerde fedakarlık yapabilmeyi göze almış olmak demek.
annenden babandan daha yakın biriyle, onlarla olandan (çoğu zaman) daha yakın bir ilişki içinde olmak demek.

kolay değil.
bunları düşünmeden evleniyorlar.
ilişkide daha bunun çeyreğine yaklaşamadan evliliğe geçince olmuyor.
bütün bunların üzerine büyük şehirlerdeki yaşam şartlarını da eklersek zaten geriye başka bir şey kalmıyor.

@blatta hiberna bu kadar sayınca korktum, ben hayatta evlenemem o zaman. evlilik aile kurmak demek mi gerçekten aya da illa anasına babasına anne-baba demek zorunda mıyız? sürekli akraba ziyareti mi yapılacak? buraya kadar çok korkunç gözüktü

içgüdülerimiz ve kalbimiz olduğu sürece hep evleneceğiz ve üreyeceğiz..

ama beynimizi doğru şekilde kullanmayı bilmediğimiz sürece hep de boşanacağız ya da başka birini bulmak isteyeceğiz.

kahrolsun yeni dünya düzeni!!!

kimse demek zorunda değil elbette.
ama aşağı yukarı herkes için standart olan şeylerden bahsettim.
annesine babasına anne demek zorunda olmadığın gibi, kendisi zaten annesiyle ya da babasıyla görüşmüyor da olabilir.

sonuçta herkesin yaşam tarzı ve ilişki şekli farklı.
ama genele baktığında, bir evlilik içinde beklenen ya da evlilik dediğinde anlaşılan, hatta biraz da olması gereken şeyler bunlar.

banka hesabını da birleştirmeyebilirsin mesela.
ama sonuçta paranın hesabını birlikte yapacaksın.

annesine anne, babasına baba demezsin, x teyze, y amca dersin, ama her bayramda ziyaret etmek zorundasındır.
ya da çocuğunun babaannesi/anneannesi-dedesi olduklarından bir şekilde görüşmek zorundasındır.
sevimsiz insanlar da olsalar saygıda kusur etmemen gerekir.

yani o listedeki bir şeyler çıkabilir, yerine yenisi gelebilir ya da değişebilir.
ama aşağı yukarı bu.

geçtiğimiz günlerde istanbullu 80-85 yaşlarında bir kadın bana öğüt veriyordu "artık evlilikler beni aldattı, bana vurdu diye bitiyor, olur mu öyle, aldatırsa aldatsın, dövdüyse dövsün. affedeceksin". yorum yapmadım konuştu da konuştu, çok mutsuz bir evliliği olduğunu düşündüm. evlilikler bu mantık yüzünden bitmiyormuş.

ben genel olarak beğenmiyorum. güzel değiller bence. ama bence. bana bakma sen yine çünkü çok beğenen insan da görüyorum.
ilk linkteki bi derece iyi yine.

1 ve 4 fena değil.

ben de hiçbirini beğenmedim açıkçası. özellikle 2 numarayı lütfen almayın.
skechers'ın beğendiğim modelleri olmuştur şu zamana kadar. illa bu markadan alacaksanız daha güzel seçenekleriniz olmalı sanıyorum.

1 numara bir kadının ayağında sevimli görünebilir.

skechers fanı ve evinde 6-7 çift skechers olan bir insan olarak hiçbirini beğenmedim.
gri ayakkabı sevmiyorum, bej belki olabilir, çok renkli ayakkabı da beni alamadı üzgünüm.

2 haric guzeller

@veritas evet bence de çok güzel sayılmazlar. ama çoook rahatmış.

1 güzel

@cosmicgadin, evet skechers'lar için hep öyle diyorlar ama bir yandan da baya koku yapabiliyormuş.
www.sikayetvar.com
ben markayı beğenmiyorum açıkçası. bu tarz ayakkabılar hoşuma gitmiyor. adidas fanıyım.

1 güzelmiş anneme alabilirim.

1.yi beğendim ama 2'den çok korktum.

Konuyla alakasiz fakat bu site guvenilir bir site mi arkadaslar? Ben ilk defa duyuyorum.

1 idare edebilir.
diğerleri çok kötü.

Ve soruya cevap, ben de hicbirini begenemedim

@balpolen
spx avm'lerde mağazası olan bir yer, intersport gibi. güvenilir.

Hiçbiri güzel görünmüyor maalesef.

2 ve 4 leş ötesi.

1 iyi gibi.

bence hepsi kötü ama illa bunlar olacaksa diye dedim. bu tip ayakkabıları hiç beğenmiyorum.

1 iyi, diğerleri :(

al birini vur birine maalesef
genç isen 4 belki.

Ben diğeri yani mor olan diyorum.

Not:erkeğim

fotoğraftaki güllerin güzelliğinden emin olamadım.
gülün kötüsü de pek kötü oluyor.
bir de arkadaş olduğu için gül yerine diğeri daha hoş olabilir gibi geldi.
eğer fotoğraflardakiyle birebir olacaksa, daha dolu dolu duruyor.

edit:
kadınım.

Bak kötü oldum şimdi.

Ben dediğim olanı seçip çoktan gönderdim(Yarına gönderirler) Şu anda 2'de 0 benim yanımda olan var. Sizin beğendikleriniz lale. Şimdi baktım. Çiçeklerden anlamadığım ortaya çıkıyor. İlk sefer gönderdiğimi çok beğenmişti çünkü en çok neyi sevdiğini biliyordum. Şimdi farklı bir şey deneyeyim kendi kendime dedim ama pek olmadı galiba.

İkisinde sayı aynı bu arada. 15 gül, 15 lale.

Ben de sağdaki morlu çiçeği daha çok beğendim :(

Onu seçme nedenim, o pembe güller arasındaki beyaz şeyler(adını bile bilmiyorum) çok güzel geldi gözüme. Pembe ile güzel bir uyum içerisinde olmuş. Bir de bunun adı Strawberry-Vanilia olunca ''Çilek-Vanilya'yı kim sevmez! Adı da güzel'' dedim ama yorumlarınızdan sonra ''Aferin çok iyi düşünmüşsün'' diyorum kendime.

o beyaz şeylerin adını biliyordum da unuttum tüh, onlar gülle birleşince çiçeği biraz kırsal durdurmuş ya :( www.sarifrezya.com mesela burda çok göze batmazken senin aranjmanında çok göze batmış.

1 kişi bile çıkmadı beğenen. Vay be. Demek ki kafama göre seçmemek lazımmış.

dil bakımından the independent daha uygun olur bence.

Ben bbc derdim. Ikisinden biriyse guardian.

Niye seçiyoruz örtmenim bence devlet şişesinin dibine vuralım (: farklı farklı kaynaklardan okusunlar.

@FeykIM üstad bir örnek alıp farklı sayfaları okuyacağız sınıf bütçemiz de farklı kaynaklar için yetersiz.

the independent sadece dijital artık.
baskısı yok.

baskısı olan bir şey okutacaksanız da direkt internet sitesinden yazdırıp, fotokopi yoluyla dağıtabilirsiniz.
tabii örnek almanızın özel bir nedeni yoksa.
boşuna para vermeyin, daha çok kaynaktan yararlanırsınız.

@blatta hiberna açıkçası öğrencilerim yabancı kaynak hiç görmemişler. Yani gerçek bir yabancı gazeteyi ellerine almaları çok iyi olur. Fotokopi çıktı olunca tadı bozulur. Öğrencilerim büyük şehirlerden çok uzaktalar. Onlara bir bakış da kazandırmak istiyorum.

anlıyorum.
o zaman zaten the independent olmaz.

arada bir time ya da newsweek falan okunabilir bence.
haftalık oldukları için daha hesaplı da olabilir.
bir sayısı bir ay bile götürebilir ders sayınızın yoğunluğuna göre.

hiç ilgimi çekmedi.

Hızlı hızlı geçtim cinsellik göremedim. Ben izlemem.

b sınıfı aksiyon işte. mis gibi film

görmüştüm bunu.

hayır çekmedi

başroldeki hatunu severim, onun dışında hayır.

ilgimi çekmese de bazı aksiyon filmlerini kafa dağıtmak için izleyebiliyorum.

ama Michelle Rodriguez'den hoşlanmadığım için izleyeceğimi sanmıyorum.

fena değil.

bu filmin aynısını almodovar çekmemiş miydi ya? antonio banderas falan vardı hatta?

hayır asla

bazen, bazı insanlar başkalarının tecrübelerinden yararlanmak yerine, illa kendileri yaşayarak bir şeyleri anlama yoluna giderler.
insan doğası buna meyilli.
çünkü kibir var.
"ben biliyorum" diyoruz, "benimki öyle olmayacak" diyoruz.
çok büyük görüyoruz kendimizi.

yürümeyen ilişkinin sonunun hüsran olacağını bile bile ayrılamamak, illa karşılıklı mahvolmayı beklemek, ancak o zaman ayrılabilmek gibi.
"şu zamanı kaybetmeyeyim, perşembenin gelişi çarşambadan belli" demiyoruz.
"olsun, ben olduracağım" diyoruz, ama sonuç değişmiyor.

bizimki de ona benziyor.
illa yaşayarak öğreneceğiz diyoruz.
başkalarının deneyimlerini önemsemiyoruz.
onlara öyle olmuş, bize de öyle olacak desek de, devam ediyoruz bir şekilde.
o yüzden biz de maalesef yaşayarak öğreneceğiz bir şeyleri.

sokak röportajında "biz darbeyi sokakta durdurduk, yine olursa seçtiğimizi indirmesini biliriz" diyor evet diyecek olan adam.
"bu yaşanandan ders alayım, şu olduysa, şunun da arkasından olma ihtimali yüksek" diye bir düşünce gelmiyor aklına.
"ben daha iyi biliyorum" diyor yani.

ben de zevkle hayır oyu kullanacağım.
ve şeriatın yakınlarından geçeceğimize de inanıyorum.
ama bir yandan da tarih tekerrürden ibarettir.
yaşayıp göreceğiz.

keşke birileri "tehlikenin farkında mısınız?" diye sorarken, ciddiye alınsalardı.

evet çıkacak.
ama referandum sonucunun uygulanmasına kadar falan kime öle, kim kala tabii.
belli olmaz, bakalım.

hayır çıkacak.

Evet çıkacak.
Sonra da 'ben vermedim, sen vermedin, kim verdi abi?' muhabbeti yapılacak.
Her türlü evet çıkacak. Öyle ya da böyle.

Şu an seçim olsa hayır çıkar diyorum. Fanatikler, nemalananlar dışında düzenli AKP'ye oy atanlarda dahi ''bu kadarı da fazla'' havası var. İnsanlarda bir rahatsızlık seziyorum.

Muhalefet yine çok başarısız, insanlar kendi kararını kendi veriyor, etkisi yok hayırcıların. Evetçilerde ise o eski hava olmamakla birlikte, her yerde araçları var. Tabi devlet imkanları ellerinde, o da var.

orduda başörtüsü olmaması absürtlüktü. ya da diğer devlet kurumlarında. başörtüsü öcü değil. Türkiye de başörtülü çok kadın var. dini inançlarından ötürü bunlara açın diyemez kimse. esas yanlış bunları sokmamaktı o kurumlara, akp bu sayede güçlendi. ben türkiye de iken evim üniversiteye çok yakında, birçok kız öğrenci okulun girişinde kulübeye girip başörtüsü yerine peruk takıyordu. böyle iğrenç uygulamalara o zaman alkış tutanlar şimdi muhalefet oldu. dünyada siyasi görüşler mantıkla değil duygu ile şekillenir. bununla ilgili bilimsel araştırmalar da var. beynin refklesif olan kısmı karar veriyor siyasi görüşümüze... Ve bunun sonucunda uzmanlar şunu söylüyor, siyasetçiler vatandaşı mantık ile mantıklı argümanlar ile ikna edemez, bu imkansız. olay duygularda. bu halkın duygularına tercüman olan kişi şu anda başta bulunan kişi. diğerleri maalesef bu duygulara dokunamıyor.

Şeriat gelecek abi diyenler 2002'den beri diyor bunu. gül cb olunca artık şeriat gelir dediler, oldu gelmedi. şu olursa şeriat gelir dediler oldu gelmedi. anayasa referandumu sonucu ne olursa olsun hiçbir şey değişmeyecek bu ülkede. o yüzden de oy kullanmayacağım, totomu kaldırıp. ne haliniz varsa görün değil bu, ben anayasanın uygulamaya etkisi olmayacağına inanıyorum bizim ülkemizde. akp şimdi ne isteyip de yapamıyor? hiçbir şey... evet belki bazı yasalar yapmak istediklerine engeldi ama alttan girip üstten çıkıp yine istediklerini yapabilirler rahatlıkla.

iki taraf da abartıyor evet i ve hayır. sonuçta yine duyguları halka yakın olan kişiler bizi yönetecek. gün gelecek akp yahu bu ne saçma şeymiş sistem tıkanmış bile diyebilir ileride...

Yani biz 90 yıldır kağıt üstünde demokratik laik sosyal hukuk devletiyiz. peki öyle miyiz?

yuzde yuz hayir cikacak. akpliler su anda panik halinde ne yapsak diye dusunyorlar.

Her secimden once AKP karsitlari bu kez secmen AKP'ye oy vermeyecek derler ve secimi AKP alir. Demek ki olaylari dogru cozumlemiyorsunuz. En az yuzde 55 evet cikacak.

53.4% evet
46.6% hayır

geçmiş olsun

Ben hayır çıkacağını fakat CHP'nin basiretsizliği sebebiyle AKP'nin bunu yine kendi lehine çevirip istediğini yapabileceğini düşünüyorum. Ama hayır çıkması önemlidir, iyidir. Bize umut verir, kötüye sıkıntı.

Evet çıkacak, insanlardan ve bu ülkeden yana hiçbir ümidim yok ama yine de sonucu degistirmeyecek olsa da biz hayırımızı vereceğiz, maksat ateşe su taşıyan karınca misali safımız belli olsun.

sandıktan ne çıkacağı değil ,
ne açıklanacağı önemli

kime güveneceğiz :(

sevgili Sulfoxaflor en güzel cevabı sen yazdın

Referandumda genel toplam secmen sayisi 58.266.349. 2015 secimlerinde katilim orani %86-87 seviyelerinde gerceklesti. Bu durumda yaklasik 50.650.000 oy kullanilacagini varsayabiliriz.

2015 haziran seciminde AKP+MHP oy sayisi 26.387.417 (Secmen sayisi 53.741.838)
2015 kasim seciminde AKP+MHP oy sayisi 29.376.062 (Secmen sayisi 54.049.940)

Simdi bu verilere gore hareket edersek:
A)yeni eklenen ve ilk kez oy kullanacak 4.200.000 civari secmenin karari
B)2015 haziran seciminde bu bloga oy vermeyip de teror olaylarindan sonra Kasim ayinda bu bloga oy verme karari alan 3.000.000 civari secmenin simdiki karari
C)MHP icindeki hayircilarin sayisi
D)6 Milyon civarindaki HDP secmeninin tavri muhim.

Bu bilgilere bakarak AKP+MHP'nin kemik oy sayisini yuvarlak hesap 26.000.000 alsak, bunun icindeki 6 milyonluk MHp oylarinin da 2 Milyon evet, 4 Milyon hayir olarak bolundugunu, AKP oylarinin blok olarak evet dedigini (sanmam ama) varsayarsak toplamda 22 Milyon civari bir oy cikarmis olacaklar. Buna yeni eklenen secmenlerin de varsayalim yarisi yani 2 milyonluk bir kismini da dahil edersek toplamda 24.000.000 civari bir oy cikiyor.

Kullanilmasi beklenen oy sayisi 50.500.000 civarinda.

Dolayisiyla hile hurda olmazsa-ki ustteki kasim ve haziran secimleri de masum muydu tartisilir- muhtemel senaryo ufak bir payla hayir blokunun secimi onde bitirecegi yonunde. Kagit ustundeki bu fark cok da fazla olmadigi icin hakkaten Hayir cikmasini isteyen herkesin saglam calismasi ve otekilestirmeden yaklasarak o blok 24 Milyon kisiden mumkun oldugunca fikrini degistirmesini saglamasi, ikna edip gercekleri anlatmasi gerekiyor.

Maalesef çınarım +1

Trafolara giren kedilerin sonucu belirleyeceği bir seçim olacak.

mermize yazdıklarınla hislerime aynen tercüman olmuşsun olay kuru kalabalıktan geçiyor deli gibi ürüyorlar baştaki tanrıları 3 değil 5 çocuk yapın diyor ve maalesef çoğunluğun dediği oluyor ve o çoğunluğun yüzde 90 ı kör cahil körü körüne oy atıyorlar bende hayır oyu atacağım ama hayal kurmuyorum gerçekleri analiz ediyorum ve sonucun evet çıkıp önce başkanlık sonra halifelik geleceğini görüyorum

Bence orantılı.

her zaman değil ama evet genelde öyle.

Değil. Fiziksel beğeni ve cinsel kimya önemli olan.

her aşık oldugunla iyi seks olmuyor, her iyi seks aşk gerektirmiyor.

aşk takıntıları bundan mı sorusunu duymamis olayim. bu ufacik soru şunlari düsündügünü ortaya koyuyor.

1- kadinlarin aşk takıntısı var.
2- aşk takıntısı kötü bir sey.
3- aşk takıntısı anlaşılmaz bir durum / belki aptalca. hicbir sebebi yok. acaba bundan mı?
4- kadınların hepsi tek bir kocaman monolitik bir grup. bireysel olarak hicbir farklari yok. bütün kadınların bütün aşk takıntılarını çözmek icin orgazm sayisina bakmak yeterli.
5- orgazm sayisi/siddeti güzel birseydir. takıntı olsa olsa bundan olur.

kafayi degistir bebegim. bu kafa ile cok zor.

Kadınlar seks yaparken daima başkasını düşündüğü için farketmiyor o an kimle seviştiği aşık olduğu falan.

Aşk kolay birşey olmadığı için, herkes arıyor, anca arıyor yani :D

Bulmak lüks.

Bunun orgazm ile alakası vardır mutlaka. Ama partner kötüyse yine orgazm olamayacak kadın.

Bence olay tamamen çekim ile alakalı. Cinsel çekim şart.

Aşk değil de ten uyumu arayanlardanım ben. Kadınlar da bunu biliyor ve artık ten uyumu arıyorlar

Asuman Krause diyor ki:

Dert etme aşk bulur kendi yolunu. Ellerimle kazmam ben kendi kuyumu. Bilmeliyim önce huyunu suyunu. Sonra çok önemli tenimizin uyumu.

Son cümle önemli.

Ayrıca @thewizardofearthsea'ye +ONYÜZBİNMİLYONBALONCUK

aşık olunca sekse korkuyorsun, ya kötü olursa korkusu fena.

aşıkken seksin berbat olması lanetli gibi hissettirir insana.

her zaman olmuyor yani.

Tam değil; bir milyon parametre var. Örneğin, bilmemkaç aydır, vb. sevişilmemişse ilk sevişmede sayı, şiddet coşuyor ama daha iki saat önce seviştiğin ve aşık olduğun adamla pek bir şey olmaz.

thewizardearthofthesea haklı ama bir iki açıklama yapayım. Sevgilim olmayan bir insanla sevişmedim ama artık aşkın bittiği ve ayrılma aşamasına geldiğimiz sevgili ile seviştim. Tercih ya da bilinçli değil, öyle denk geldi. Genelde sevgilim oldu. Aşık olmadığım insan tahrik etmiyor, atıyorum, vücudu güzelse 'Aferin, iyi yapmış. Tebrik ederiz, yola devam' deyip geçiyorum. Tahrik etmiyor. Islanmayınca da zaten sevgilin olsa ayrı kötü sevişme, sevgilin olmasa da ayrı kötü. Islanması için ancak uzuuun süre seks orucu tutacaksın, kendine de dokunmayacaksın, için düdüklü tencere gibi fokur fokur kaynayacak, da ancak yoldan geçen bir insan yürüyen organ olacak gözünde.

Bir de hoşlanmak da değil, diyelim sevgilim yok, aş-şırı uzun süre oldu ve artık duvarlarda koşmaya başlayacağım. Öyle bir durum olmuyor, onu da açıklayayım. İstek bir anda geliyor ve o an hallolmazsa çok uzun süre dayanmıyor; iki saat bilmmenereye git, birini bul, konuş, birinin evine gidilsin, onun performansı nasıl olacak, 'Ay o bacağımdaki kıl tanesi mi' diye kafaya takacağım, karşıdakinde STD var mıdır ya da 'Ya pencere dönemindeyse ve haberi yoksa' diye düşüneceğim, tahrik geri kaçacak, yeniden tahrik olmak için içeceğim, adamın sonrasında manyak çıkıp çıkmayacağı belli değil, onu kafaya takacağıml; değmez ki! O an gelmişse ve işyerinde falan değilsem, o an olacak o! Sen çıldıracaksın ve o an aşık olmadığın biri hazır ve de nazır olacak, senin kafanda hiçbir soru olmayacak ya da etik hiçbir engel olmayacak, hepsi o an denk gelecek ki aynı şiddeti alasın. Yıl oldu 2017; kendi kendini canının istediği an rahatlatmanın üçbinbir yolu var. Vücudunu tanıyorsan ve nereye ne istediğini biliyorsan, performansı iyi bir aşık kadar iyi olabiliyor. Hiçbir şeyle uğraşmıyorsun, kafaya takmıyorsun. Tüm sinirini alıyor ve pamuk gibi oluyorsun. Ondan sonra da 'Dünyada savaşlar neden var ki, oysa barış ne güzel' diye pespembe bir kafa ile dolanıyorsun, temiz.

Tabii, 'Aşık olayım da sevişeyim' bir modern kadın düşüncesi. Aşık olmadan sevişen kadın da modern de; Afrika kabileler belgeselelerinde bulan bulduğu ile çöküp sevişiyor.

Sonra aşık olduğun kişiyle güzel olmayabilir, sen aşık oldun diye sevişme güzel olacak diye bir kural yok; ten uyumu çok çok çok önemli. Her şey hüsranla da sonuçlanabilir. Yani, sadece aşık olmak da yetmiyor. Dolayısıyla, şiddet middet de yalan olabilir her an.

İşin mekanik kısmı her türlü oluyor ama duygusal kısmı olmayınca biraz yavan oluyor. Yani, çok güzel bir yaprak sarması gelir, heyecanlanırsın ve sonra da 'Sarma diye tedim ama çok da güzel olmamış. Şimdi anamınki olsa da yalana yalana yesem' dersin ya, öyle oluyor. Mekanik kısmı tamam ama karşındaki ile bir olmak çok daha güzel, çok daha bütünleyici ve cinsel bölgeler dışında ön beyni de tatmin edici bir şey. Bu arada cinsel bir konuda annemin sarmalarını kullanıp konuyu iğrençleştirdiğim için kendimi takdir ettim.

Bir de Playground Love'ın yanlış tespitini açıklayayım. Başkasını düşünme kısmı külliyen yalan. Kadın solo ya da çift sevişirken bir şey düşünmüyor, düşünemiyor. O an yanındaki insandan iyice uzaklaşıyorsun. O arada bir şey düşünmeyi başarabilen kadın varsa tebrik ederim, bayağı bayağı tebrik ederim. Herhangi birini düşünmekle 'Sevişirken ben aynı zamanda muhasebe programı için kod yazabiliyorum ve alfa testini yapabiliyorum' aynı şey. Nereye düşünüyorsun başka birini. Düşünme mekanizması o an iptal, yok. Düşünebiliyorsa tahrik yok demektir bana göre. Zaten dünyaya dönünce 'Aaaa, sevgili de buradaymış meğer. Ne zaman geldin sen' oluyorsun, sonra da 'Aaa doğru ya, sen buradaydın' oluyorsun kısa zamanda. Bilmiyorum, mekanizması başka olan kadın varsa, söylesin. Ben de öğrenmiş olayım.

Evet orantili. Erkegin omuz genisligi ile bile orantili.

@aychovsky sadece son paragrafı okudum yine destansı uzun yazmışsın da yani neden bu kadar abartmak? gri'nin 50 tonunu okur gibi oldum, içindeki tanrıça da zirveden yuvarlanıyor mu? anlatsana biraz, dünyaya dönmek falan derken :/. Tamam zevkli de bu kadar abartmayın nolur ya, yapmasak inancaz :D tebriklerini de mesajla iletebilirsin, bazen düşünmem ama bazen düşünceler gelir aklıma gayet de düşünürüm, bir başkasını düşünen kadınlar da tanıyorum ayrıca çok olmayacak bir şey değil. Ten uyumunun %100 uyumlu olduğu, aşık olduğun, her sevişmede inanılmaz zevk aldığın birisiyleyken bile seks sırasında bir şey düşünebilirsin, bu da gayet normal.

büyük oranda evet.
ama olmadığı durumlar da olabilir.

thewizardofearthsea'nin de dediği gibi.
her aşık olduğunla iyi seks olmuyor, her iyi seks aşk gerektirmiyor.
ama hem aşıksan, hem de seks çok iyiyse, o zaman da onun önüne kolay kolay bir şey geçemiyor.

@beni taniyan yok bu sehirde Başka kadınları alındırmak ya da çok çılgın seks hayatım olduğu için yazmadım. 50 shades'lik için değil ya da tamamen zevk için değil, atıyorum gıdıklanırken ne kadar düşünebilirsem, sevişirken o kadar düşünebiliyorum ben. Biri beni gıdıklarken zevk almıyorum, tam tersine acı çekiyorum bayağı. Yoksa, işin orgazmla şiddetle ilgisi yok. Gerçekten düşünemiyorum. Ya da o milisaniyelik hapşırma anında ne kadar düşünebiliyorsam, o kadar düşünebiliyorum. Ya da yere düştüm ve bileğimi çok kötü burktum diyelim. O an acıdan başka bir şey hissedemiyorum, gözüm kararıyor ve çevremi algılayamıyorum. Sevişmede de, gıdıklanmada da, hapşırmada da gözüm kararır, çevreyi algılayamam ben, o anlık koparım ben. O anlar annem gelse tanıyamam. Sevişmenin etkisi biraz daha uzun sürmesi.

Genelleyici yazmam kötü olmuş ama bunu kendimi genellemek için yazmadım. Psychology Today'de okumuştum birkaç yıl önce. Onda da bu durumu anlatıyordu. O yüzden genellemeyi yapma cüretinde bulundum. Demek ki yanlış bir genelleme imiş, özür dilerim.

kadının sevişirken başka bir şey düşünmesi onu olaydan ve ortamdan koparıyor, bu konuda aychovsky'ye katılıyorum.

yani ya oradasın ya da değilsin.
o sırada başka bir erkeği düşünmek de, alışveriş listesi yapmak da aynı etkiyi yaratıyor bende.
olaydan koparsam, geri geldiğimde birden bire, "ne yapıyoruz? bu adam neden kendi kendine tepinip duruyor?" falan gibi bir kafaya sahip oluyorum.
ondan sonrası da, "bitse de gitsek"e dönüyor.
hoş değil.

o yüzden zaten erkeğin asıl becerisi, kadını olaya angaje edebilip, süre boyunca orada tutabilmesidir bana göre.
ilgiyi ayakta tutabilmesi belki diğer her şeyden daha önemli.
çünkü monotonlaştığı anda, sağa sola bakarken halının deseni bile dikkatimi dağıtabiliyor mesela.
ki dikkati dağınık biri değilimdir.

bu durumda, duyuruyla bağdaştıracak olursak, aşık olduğun insanlayken dikkatinin daha zor dağılması da olaya biraz yardımcı oluyor diyebiliriz.

bunun dışında, kadının aşk takıntısı başka birçok nedene bağlı.
bir ilişkide kadının en önemli motivasyon noktası değerli ve öncelikli olmak.
erkeğinki de yeterlilik.
yani yeterli hissetmediği anda ya dışarı yöneliyor ya da gidiyor.

kadınlar olarak doğa gereği ilgiye, alakaya, sevgiye, şefkate ihtiyaç duyuyoruz.
çünkü hayatı oradan işliyoruz ki, çocuk da büyütebilelim.
çocuk ilgiyle, sevgiyle, şefkatle büyür.

verdiğin bir şeyi, almak da istersin.
bunu bulmanın en güvenilir, sağlıklı ve kolay yolu da aşk.
bir erkek ancak aşık olduğunda ilgili, sevgi dolu ve şefkatli olabiliyor.
normalde öyle olan da vardır elbette, şimdi herkese duygusuz muamelesi yapmayalım da, hani kadının bir ilişkide bunu hissetmesinin en kısa yolu aşktır diyelim.

bununla birlikte seks de iyi olursa, o zaman zaten önceki cevabımda da dediğim gibi, aşk da besleniyor, ilişki de.
çark gibi yani, birbirini döndürüyor.

kötü seksin aşkı bitirdiği ya da soldurduğu da bir gerçek sonuçta.

Yok alındığımdan dememiştim, yani biz de niye yok böylesi vay arkadaş değil bahsettiğim şey, bence oluru bu kadar da belki o sana dünyaya dönmek gibi geliyordur bilemiyorum.

Herhangi bir şey düşünmemeyi hadi bi nevi anlarım da, ilk yazdığımda unutmuşum bahsetmeyi, sevgilinin varlığını unutmak gerçekten çok abartı geldi, bireyseldir bi şey diyemiyorum tabii herkesin olaylara verdiği tepkiler farklı olabilir neticede. Bir de Psychology Today'deki o yazıyı okumadım fakat mesela psikoterapist Esther Perel sık sık kişilerin seks sırasındaki dikkat dağılmalarını ve konsantre bozukluklarını tahrik eksikliğiyle ilişkilendiriyor, sen de kendi durumunla birleştirip bu sonuca varmışsındır belki. Ayrıca özürlük bir şey yok estağfurullah efendim.

öncelikle cevaplar için teşekkürler. aydınladım ekstra konularda da. konuyu kişisel tecrübelerime göre sordum, seks tanrısı değilim, seviştiklerim de normal insanlar. genelleme yapmak için değil bilgilenmek içindi soru. tekrar teşekkürler, sevgiler.

Aşk + seksin iyi olması için gerekli diğer tüm etkenler cepte ise, evet.
Etkenlerden birinde sıkıntı olsun, o iş sıkıntıya girebilir ama.

Çok acı ama benim için evet.

Bazı kadınlar için hayır

Genel olarak ise hatunun g noktası kulaklarında (ona güzel şeyler sööle)

Hepsinde değil.

kadınlar toplumsal genel geçer ahlak yargıları/kalıpları yüzünden iyi seviştik beaaahhh, ama hakkat iyi seviştik diyemediği için çok aşıktım/aşığım/seviyorum moduna girip en başta kendini, sonra adamı kandırıyor. daha doğrusu her iki tarafta ne olduğunun gayet farkında ama bu rollerden ne erkek ne kadın sıyrılamıyor genel olarak, herkes rolünü oynuyor. aynı kalıplar yüzünden seks hayatında gerçekten içinden geldiği gibi davranamadığı, kendi bedenini yeterince tanıyamadığı, bedeniyle barışamadığı için zaten türk kadını çok az orgazm oluyor veya hiç olmuyor.

bunu halledebilen, üstünde kafa yoran kadınlar bu kalıplara ihtiyaç duymuyor.

aşk+ten uyumu+karşılıklı şeffaflık varsa mis gibi yaşar orgazmlarını.

aşık olunan dönemde hem kadında hem erkekte en net gözlemlenen değişim dopamin miktarındaki artıştır. dopamin arttikça kendisi gibi uyarıcı bir başka nörotransmitter olan norepinefrinde artışı tetikler. aşık olmayı takıntı haline getirenlerde bir tür uyarıcı madde bağımlılığı olduğu düşünülebilir anfetamin gibi. ani sonlanan ilişkilerde terk edilen kişide görülen belirtiler de uyuşturucu kesilmesi yaşayanların haline benzer zaten. birkaç kez gerçek anlamda aşık olmuş insanların bu bağımlılığı geliştirmesi anlaşılabilir bence.

cinsel istekte ve dolayısıyla alınan zevkte artış konusunda da, dopamin artşı testosteron seviyesinde artışa neden olur. Hem norepinefrin hem testosteron için cinsel isteği artırdığı söylenebilir. bu nedenle aşık olduğumuzda daha heyecanlı ve daha fazla zevk alınan, akılda kalan cinsel birliktelikler yaşayabiliriz.

biyolojik olarak bunların hiçbiri kadın ve erkekte farklılık göstermez.

huy değiştirme falan olmuyor.
yok öyle bir şey.

sadece yaşın ilerlemesine bağlı olan bir olgunluk yerleşebiliyor zaman içinde.

özlemiş sizi.
ilişkiniz aynı şekilde devam ettiği sürece de uzaklaşmaz, merak etmeyin.

Yarın açarlar. Aynı gün içinde ödeyince o gün açıyorlar. Yarın kesin açarlar

Mühür fekki zaten ayrı suç, mührü bozmadan kabloyu takarsan da kaçak elektrik kullanmış olursun? Bence sakın kurcalama hem tehlikeli. Açarlar en kısa zamanda elektriğini.

fatura ödendikten sonra elektrikçiye açtırmanıza bir şey demedikleri gibi, benim başıma aynısı geldiğinde, "abla ya siz halledivereydiniz keşke bir elektrikçiyle falan" demişti görevli.

faturası ödenmiş sonuçta.
kaçak falan değil, neden kaçak olsun ki borçlu olmadıktan sonra?
kapamayı bildikleri gibi, anında açmaları lazım.

tabii hangi elektrik dağıtımcısıyla çalışıyorsunuz falan bilemem.
ayrıca bu bir tavsiye değildir, sorumluluk kabul etmem. :)

Açmadılarsa tarif edebilirim açman için, çok basit bir şey elektrikçiye para verme boşuna. Ben hep kendim açıyorum bir kere bile bir şey demediler.

Borç ödendikten sonra onları beklemeyip kendin açabilirsin, açtrabilirsin. Karanlıkta kalma boş yere, aç kullan.
Kesin bilgi, sorumluluk kabul ediyorum :)

lipton'u kesinlikle tavsiye etmem. doğuş çay'ın earl grey ve karadeniz çayını seviyorum ben.

siyah çay için lipton earl grey, lipton siyah inci ve çaykur organik hemşin çayı.

bitki çayı için doğadan'ın büyülü bohça çayları güzel.

doğuşun siyah sallama çayını beğeniyorum. bir de doğadanın bergamotlu yeşil çayı çok güzel bence, siyah çay gibi tadı. bimdekiler kesinlikle çok kötü.

doğadan'ın earl grey'i çok iyi.

siyah çay olarak champion kesinlikle.
çay sevmeyen bana bile çay içirtiyor.

bitki çayı olarak da ben yeşil çay seviyorum ve içiyorum, ama pek sevilmiyor genelde.
onun için bir şey diyemem.

Meshstick

Bitki çayı sallama için, doğadan büyülü bohça (chai baharatlı favorim)

twinings english breakfast

Lipton earl grey bergamotlu

- Saçımı kestirdim. Kısa şimdi daha çok yakışıyor bence.
- Master'a başladım. Bitirdim.
- Spor yapmaya başladım. Özel bir hocayla çok disiplinli çalışarak fiziksel görüntümü de düzelttim, daha güçlü de oldum. Yaşam tarzım da düzeldi. Zaten kötü bir şey yoktu da daha kendime özel bir hayat kurmuş oldum, yememi içmemi ona göre ayarladım.
- Daha çok kendimi geliştirmek istediğim alanda kitap okumaya başladım. Bunu yapınca (insan davranışları ve duyguları, zihnimizin nasıl işlediği, vs gibi konular üstüne) istediğim şeyleri ve beklentilerimi, sınırlarımı daha iyi ifade edebileceğim bir dil oluşturabildim diye düşünüyorum. O da daha iyi seçimler yapmayı sağladı.
- İstifa edip şehir de değiştirdim.
- Boşandım.

sevmediğim bölümü bıraktım, yeniden sınava girip istediğim yerde okumaya başladım. hayatımda aldığım en güzel kararlardan biriydi.

diğer bir seferinde de kilolarımdan ve sağlıksız vücudumdan bunalmıştım. sanki birisi azıcık itelese yuvarlana yuvalana ilerleyebilirim gibi geliyordu. spora ve sağlıklı beslenmeye başladım. haftada 6 gün it gibi spor yapıyordum, 10 küsür kilo verdim ve epey bir sıkılaştım. bu da en güzel kararlarımdan ikincisi. sporu da sağlıklı beslenmeyi de bayağıdır boşlamıştım, bu hafta tekrar başladım. umarım bikaç aya bi on kilo daha verdiğimde bugünleri hatırlayıp "bu da üçüncü oldu" diyebilirim :)

öncelikle bir değişiklik gerekiyorsa bunu yapmaktan çekinmedim. bence en önemlisi bu; her zaman değişikliği, yeniliği kucaklayabilecek bir kafa yapısında olmak. bu olduğunda meslek de değiştirdim, yaşadığım şehri de. saçlarımla da oynadım, fiziksel görünüşümle de. hayatımdaki insanları çıkarmakta da bir problem yaşamadım (elbette gerektiğinde).

motivasyon nereden geliyor? bence ilk olarak yazdığım ilk cümleyi özümsemekle, daha sonra da problem çözme eğiliminde yaşamakla sağlanıyor. yapılması, düzeltilmesi, çözülmesi gereken durumlarla uzun süre pasif modda yaşamaya çalışmak bana göre değil sanırım, eylem insanı olmayı tercih ediyorum.

oyle buyuk islere kalkisamadim ben sahsen, tasinmak, sehir degistirmek vs gibi.. gucum yetmedi :) ama kendi kendime yapabilcegim seyleri yaptim mesela oturup kendimi dinlemek gibi. tam olarak ne istedigimi anlamak, yorumlamak gibi.

genelde bana secme sansi luksu verilmedigi icin olanla yetinmeyi, sabretmeyi vs ogrendim, ogrenmeye calisiyorum :)

tum bunlar bedava, masraf gerektirmeyen ama bi hayli agir deneyimlerdi. onun icin bilmem alir misin bunu :D

Değiştirmek istediğim şey neyse imkanlarım dahilinde değiştirdim.
Geçen yaz başı giyim tarzımdan sıkıldım mesela iki aylık maaşımla gittim yazlık kıyafetlerimi yeniledim.
Kış geldi üşendim yine eskilerle takıldım (bunda kışı sevmiyor ve önemsemiyor oluşumun etkisi var sanırım).
Yazın yeni aldıklarımla buluşacağım günleri sayıyorum şu an.

Saçımdan sıkılırsam hiç düşünmem hemen değiştiririm aman acaba yakışır mı diye kaygılarım olmaz, boyatmak istiyorsam boyatırım kestirmek istiyorsam kestiririm. Düzeltilmeyecek sonuçlar yok nasılsa.

İnsanlardan sıkıldığımda ki bu en yakın dostlarım hariç hayatıma sonradan giren insanlar için sık sık olur, neden böyle düşündüğüme bakarım, gerçekten sıkıcı bulduğum ve görüşmemin bir getirisi olmayacak gibiyse keserim arkadaşlığı.

İstifa edip şehir değiştirmek okul bittikten ve birikimim biraz arttıktan sonra kafamdaki şey. Saç kestirmek gibi çabuk olamıyor maalesef.

Sonuncusunda isi birakip spora ve ikinci yüksek lisansima basladim. Bi oncekinde ayni anda okudugum lisans ve yuksek lisansi programlarinii birakip calismaya baslamistim. Ondan oncekinde de ikinci lisansima baslamistim. Ondan da oncekinde ilk yüksek lisansa.

-kilo vermeye başladım.
-işimle ilgili girişimlerde bulundum.
-bakış açılarımı değiştirdim.

Yasam tarzimi değiştirdim. Her şeyiyle birlikte.

Pınar

günlük süt, aoç, sek

Torque

cam şişeli sek günlük süt.
bir de aoç var tabii bulunabilirse.

Sırasıyla (Hangisi varsa öncelikli tercihim o oluyor);
Sek (Cam şişe)
Ülker İçim (Cam şişe)
Torku

Light;
Pınar Light

Ek(Görünce hatırlama);
Tatlı ya da o tür bir şeyin içinde kullanacaksam Dost.

yaklaşık bir ay önce bu soru sorulmuştu.

ben sütü sadece yulaf ve kahvede kullandığım için bim dost yarım yağlı alıyorum. tadını önemsemiyorum.

sek günlük süt cam şişe içiyorum

Ben de sek günlük sutculerdenim. Kahve için agir oluyor yalnız, onun için sek ya da pinar yarım yağlı süt kullanıyorum.

aoç ya da sek günlük. diğer markalar çok kötü kokuyor.

Günlük tire süt

Uht olarak da sütaş yarım yağlı

Elta ada ya da Yoncadan

(Migros/macrocenter ya da organik marketlerde bulunabiliyor)

Edit: ben bulamiyorum ama denk gelirseniz Orvital de oldukca iyi.

Ben de Sek günlük cam şişe diyorum. Ondan aldığım lezzeti başka hiçbir sütten almadım.

Markasına dikkat etmiyorum, her ne kadar gurme olsam da süt ve ayranda benim için kriter cam şişede olması.

Laktozsuz ictigim icin tat konusunda cok secenegim olmuyor. Pinar denge laktozsuz iciyorum, tadi da normal sutten daha sekerli gibi oluyor laktozsuz sutun

AOÇ günlük süt. Başka süt almayız eve.

lapseki-suluca köy sütü. yeni sağıldığı için sıcak oluyor. hemen kaynatıp şişeliyoruz. her gün 1.5 litre kadar alıyoruz. kedi de paket sütü es geçip doğrudan bunu içiyor zaten. hehe :)

badem sütü ama sürekli kullanmaya elvermiyor

Benim için günlük süt olması önemli marka fark etmiyor
ulaşılabilirlik ve fiyat anlamında bim dost sütü daha çok tüketiyorum adım başı bim var çünkü
ama plastik şişede olması köti

sek günlük süt
evin oradaki markette sek olmadığından sütaş günlük süt

kutu olanlarla pasta kek yapıyoruz orada ucuz olana göre alıyorum sek, yörsan, pınar, torku, teksüt ne varsa.

içim'in süt ve süt ürünlerini beğenmiyorum.

markasına değil laktozsuz oluşuna bakıyorum. o da pınar ve ülker'de var sadece. genelde pınar alıyorum.

Selam Market'te çiğ süt satışı var. Kırk yılda bir o.

SEK ve pınar

Aoc ,tatlılar da dost günlük

Pınar; senelerdir değiştirmedim, sebebi de köyde sağılmış ineğin sütüne en yakın lezzeti pınar sütten alıyorum.

Pınar organik. Tadını seviom.

olmasi istedigin peyniri lip suda beklet. ben oyle yapiyorum.

diyet peynir

Çerkes peyniri.
Şarküterilerde bulursun, markette belki.

pınar go (dil sanırım)

dil peyniri.

valla sezarin hakki sezara abi sen biraz karizma..

Aranan kan.

Bence insanlar seni görmek için ifşa başlatıyor.

hacı kaybol buralardan

Mobile de koyun

Gözler botoks mu?

+1 kaptan maydanoz

damla sakızlı dondurma +1

yenilik lazım.

daha evvel ki ifsalarda yoktu bu fotolar da, yüzüm değişmediği için mi aynı geliyor acaba?! neyse farklı fotolarda aranıza döneceğim sfghjk.

+18 poz lütfen modlar göreve

Köpek de insan da güzelmiş

Köpek sevmiş, bize laf düşmez.

Cenaze levazımatçısı ajdjdjks

çok tatlı

fotosop bu.
orijinali bu: primitiveaddictions.files.wordpress.com

hem karakterli tipi var hem de yakışıklı, bence kaçmaz, yumulun kızlar.

Güzel adam

güzel fotoğraf.

ne güzel fotoğraf

10 puan.

Lütfen bu sakalları tarz bulmayın

kargn +1

<3 <3

şahane.

böbrek yiyorum haftada iki kere. ızgara şeklinde. tadını sevdiğim için yiyorum. diğer sakatatları bulamadığım için yiyemiyorum. en sevdiğim de billur aslında . (tandırda alüminyum folyaya sarılıp pişirilecek)

yiyorum.seviyorum.

kurbandan kurbana yerim. özel olarak böbrek alıp yemedim hiç. aslında böbreği severim ama ne bileyim bildiğim löp et varken onu alıp yemek aklıma gelmiyor heralde. alışkanlık diyelim.

böbrek yerim en sevdiğim sakatat. dalak sevmedim.

yemiyorum. çağrıştırdıkları hoşuma gitmiyor ve tadını seveceğimi düşünmüyorum

kurbandan kurbana böbrek yerim de dalak yemedim sanırım hiç.

böbrek, yürek falan yiyorum. temiz görünüyor tadı da güzel.dalak hiç denk gelmedi olsa yerim. kelle, yanak ve türevlerinden tiksiniyorum. hele billur denen naneyi silah zoruyla yemem.

küçükken yerdim ama şimdi yemiyorum. hayvan sağlıklı değilse sakatat sakat iş diye düşünüyorum.

Dalak yiyorum tadını seviyorum

ekmeksiz götürürüm her türlü sakatatı.

çünkü tatları çok güzel. dil, beyin, kelle, dalak, böbrek, işkembe, kokoreç, billur, paça hepsi harika.

ciğer dalak böbrek kelle taşak hiçbirini yemiyorum. sevmiyorum. çocukken bi kere halam taşak yedirdi öğğ bu ne dedim 7 yaşımdaki halimle. taşak diyip güldüler sonra hapır hupur yediler. taşak yenir mi lan? 7 yaşındaki çocuktaki psikolojik etkisine bak. o zamandan sonra çoğu iç organ bana bunu çağrıştırıyor. alışılageldiğimiz kıyma kuşbaşı vb şeyler dışında.

ciğer dışında sakatat yiyemiyorum. ciğeri de o kadar sevmem zaten. organ oldukları fikri rahatsız ediyor, kendimi çiğ kalp yiyen aztekli gibi hissediyorum.

Sakatat hiç yemedim ve yiyemem. İğrenç geliyor, düşünmesi bile kötü:/

sert sakatat sevmiyorum. yiyimi güzelse yerim. beyin, ciğer, kokoreç falan bayılırım. beyin denedim mi hatırlamıyorum. dalak da şu ciğerlerin arasından çıkan sert ve çiğnenmeyen etlerse yedim ve hiç sevmedim.

belki bi yemeğin içine falan koyup haber vermezlerse bu da ne garipmiş falan diyerek yerim de bilinçli şekilde yemem. iç organ yemek garip geliyor, aslında tamamen önyargı. hayvanın ha eti ha iç organı ama işte yerken aklımdan çıkmıyor. çocukluktan beri bi şekilde yediğim için kokoreç yiyorum ama bak ikiyüzlülüğe bak :(

yiyorum. çünkü yememek için bir sebebim yok.

her türlü sakatatı çok severim, ama "şu kadar zamanda şu kadar tüketirim" diyemem.
bazen aylarca denk gelmez yemem, bazen çok üst üste yerim.

gerçi en kötü ihtimalle arada bir canım kokoreç ya da işkembe falan çektiğinden o kadar da uzun aralar vermiyorum.

böbrek ve billur sevmiyorum. dalak çok ender, diğerleri daha sıklıkla. (ciğer, yürek, beyin, dil, uykuluk, kokoreç)
neden: lezzet.

Billurlar hariç hayvanın her yerini yiyorum, çünkü kolesterol.

Bobrek kalp karaciger yerim.
Bir kere dil ve beyin yedim. Dilin tadi guzeldi ama suan dusununce igrenc geliyor. Dil olsa da yesem demem ama bobrek ciger kalp uclemesini canim ceker.
Kokorec dalak yemem.

dalak bobrek yemiyorum, tadi kotu oldugu icin.
kokorec, iskembe, kelle paca, tuzlama bunlarin hepsini yerim acimam.

Akciğer/Dalak/Testis yemem. Kalp/Böbrek/Bağırsak/Dil yerim. Karaciğeri pek sevmesem de onu da yerim. Beyin en son çocukken yemiştim.

sadece kokoreç yerim. Diğerlerinden sadece ciğer denedim, aromasını beğenmedim. geri kalanını da denemem. Önyargım var çocukluktan.

Etin hiçbir türlüsünü yiyemiyorum. Sakatat yeme düşüncesi bile iğrenç geliyor bana.

dalağı, böbreği bilmiyorum da tavuk taşlığının sotesine bayılıyorum.
yok böyle bir lezzet.

yerün.

gerçek kokoreç ise favorim.

yemiyorum, düşüncesi bile midemi bulandırıyor çünkü.

Kurban'da ancak. Böbrek kavurmaya, dalak közde.

Birçok sakatatı yiyebilmeme rağmen; dalak, böbrek ve beyin yiyemiyorum. Onların o yumuşak yapısı midemi bulandırıyor.

Ciğer, kokoreç, işkembe fln sakatatı her türlü yiyebiliyorum.

millet olarak hayvanin eti haric her yerini yiyoruz masallah.

böbrek yiyiroum hatta iu ara yemekler boğzıma takılır gibi olduğu halde yiyorum seviyorum.

evet yiyorum. dalak, böbrek, ciğer, yürek. hatta bazen karışık dürüm yaptırıyorum. çünkü; seviyorum.

bitiyor ya çok kilo almadıkça veya anormal bir durum olmadıkça. benimki klasik iç parazit hapları dışında gitmedi.

ama antibiyotik ve gözlem için ek 1 gün daha veterinerde bırakmıştım ben.

Duruma göre 1-2 gün veterinerde kalıyor, ondan sonra bi sorun çıkmazsa ekstra bişey yapmak gerekmiyor. Bizimki kendi kendine düzelmişti.

Ben işlemden sonra ayılmaya başlayınca alıp eve getirmiştim. Sonra bi daha gerek kalmadı gitmesine :) aşı vs hariç

Birkaç sefer antibiyotik vurmaya çağırmışlardı. Ama istersen hap şeklinde verelim evde yuttur buraya kadar gelme demişlerdi.

dişilerin süreci daha zor.
erkek kedileri ameliyat günü eve gönderiyorlar artık.
bazı veterinerler antibiyotikle destekliyor, ama erkeklerde o da olmuyor pek.

kedi de ertesi gün toparlanmaya başlıyor zaten.

Bizimki de çok kalmadı, akşam bıraktık, ertesi gün öğlen aldık. Hemen verdiler yani. Ondan sonra bir problem olmadığı sürece, bu işlem ile ilgili götürmenize gerek yok, kontrol olmuyor.

İyi bari :) 120 tl daha uyguna bir yer buldum da taa beylikdüzünde. 2 kere gidersem o kăr benzine gider şimdi :)

Kliniğinin adını ve veterinerlerin adını mutlaka bi google'da arat. Belki sorunlu kasap tipler. Ufak bi ön araştırma olmuş olsun. Önceki olumsuz vakaları varsa biri bir yere yazmıştır mutlaka. Bunun dışında sen dd gidip gorduysen duzgun hayvan sever tiplerse sorun olmaz. Şimdiden gecmis olsun :)

crea normal, o da yüksek olsa böbrek yetmezliği derdim, ama bence de durum enfeksiyon gibi görünüyor.
idrar yolu enfeksiyonu falan tarzı bir şey olabilir.

kedinize de bu tarz bir hastalık bulaşmaz.

reçeten olmazsa sipariş onaylanmaz ki. yasal zorunluluk çünkü.

+1 esmer

yoo reçetesiz alınıyor. 2 kez aldım bişey istemediler.

Geçen ay verdiğim siparişte reçetelerin birinde kaşe olmadığı için arayıp kaşeli halini yüklememi rica ettiler. Yasal zorunluluk olduğunu söylediler.

ben geçen ay yüklemeden aldım. arayan soran olmadı.

yıllardır reçetesiz alıyorum, kimse de bir şey demedi.

1-2 seneye olursun kanserden. bu kadar saglikli olmak saglikli degil.

edit: aga saka yapiyorum ciddiye alma. 20 kilo fazlayi da attin mi tamamdir.

ben omega3 takviyesine başladım, şekeri bıraktım, paketli gıdaları çok aza düşürdüm. ayçiçek, mısır vs gibi yağları çıkardım hayatımdan. d vitaminim 12 çıktı karatay 100 olması gerekiyor diyor takviyeye başlamak istiyorum ama hamileyim kafama göre almak istemiyorum. kadın doğumcu almana gerek yok normal dedi :/

gluteni bırakmak istiyorum ama bulantılarım izin vermiyor şu aralar doğru düzgün yiyebildiğim tek şey ekmek türevleri makarna vs. :/

Okurken kanser oldum. Sağlıklı beslenip spor yapıyoruz işte napalım.

Uzak durmaya çalıştığım şeyler; sigara / alkol / paketlenmiş ürünler / mutsuz yaşam. Bunlar haricinde herşeyden abartmadan yerim, içerim. Spor falan da yapmam sadece günde yarım saat yürüyorum, yazları hergün 15km bisiklet sürüyorum.

Hayatında sağlıksız hiçbir şey bulamayacağın kişiler bile kanser oluyor. Cep telefonu olmayan, evinde kablolu internet olan, abur cubur asla yemeyen, sigara ve alkol hiç içmemiş, düzenli spor yapan biri bu bahsettiğim, böyle birini tanıyınca ister istemez kanserin ne yapıp edip seni bulacağını düşünüyorsun.

Sağlıklı besleniyorum, spor yapıyorum ve kimyasalları mümkün olduğunca hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum. Evimde temizlikte kimyasal kullanmıyorum. Çamaşır deterjanlarını kendim yapıyorum. Vb şeyler.

Edit: soranlar için, ev temizliği (yerleri silme, mutfak, banyo vs) buhar makinesi ile sadece buharla temizliyorum yani.

Dedem 80 yaşına kadar her gün minimum 5 km. yürürdü, ömrü boyunca alkol sigara kullanmadı, çikolatanın ne olduğunu bilmez, sebzesini kendi yetiştirir yağını kendi yapar yerdi, şehirden uzakta ağacın oksijenin bol olduğu bir yerde yaşadı ama 80 yaşında mide kanserinden öldü. Yani tüm yaptıkların güzel ama bunları yaptım kanserden korundum diye bir şey yok ne yazık ki.

Biz de seninkine şeyler yapıyoruz işte ama hiçbir şeyin garantisi yok. Özellikle yaşlılık dönemine girdiğinde hücrelerin zaten çürümeye başlıyor kanser bi yerden yakalayabiliyor. Biraz da şans işi bu.

Bu kadar uğraşmak bence aşırı gereksiz.

Dedelerden bahsediliyor. Benim dedem de ömrü boyunca sigara içti, yediği tatlının, şekerin haddi hesabı yok ama 80 küsür yaşında kanser falan olmadan öldü. Ne anne ne baba tarafımda kanser olmadığı için ben de pek sallamıyorum, sizin kaçındığınız her şeyi yapıyorum :) stres hariç tabi. streslenmeyen rahat bir yapım var. Hiçbir şeyi kafaya takmam. Rahat insanım.

Ben de tüm temizlik ürünlerimi komple değiştirdim aslinda en guzeli peggy'nin dedigi gibi evde yapmak ama henuz o asamaya gelemedim. Temiz icerikli temizlik malzemesi aliyorum ve saglikli beslenmenin vs disinda her gun yesil cay iciyorum. Tarim ilaci yememek icin meyve sebzeyi sirkeli suda bekletiyorum ama ozon cihazlari da iyi temizliyormus, bende su an yok. Taze zerdecali tuketmeye calisiyorum, her gun omega-3 aliyorum. Onun disinda disarida asla yemek yemiyorum ( hepsi trans yag ile yapiliyor/translasiyor), paketlenmis gida tuketmiyorum. Yumusaticinin son derece riskli oldugunu gecen haftalarda ogrendim, temiz icerikli yumusatici aliyorum artik. Kuruyemisi, eti va sadece guvendigim yerlerden aliyorum. Yumurtayi da organik aliyorum. Metal konserve olan hicbir sey almiyorum. Ama ay kanser olucam korkusundan ziyade bile bile paramla zehir almamak icin bu tarz koklu degisikliklere gittim yoksa her ne kadar dikkat etsek de vucudumuzda hali hazirda benzeyen sinsi kanser hucreleri zaten var. Aktiflesip aktiflesmeyecegi tamamen cevresel ve genetik sansimiza kalmis. Zaten maruz kaldigimiz tum kansorejenleri dusundugunuzde hayatta kalmamiz mucize geliyor su an.

Kanser olmak için gerekli her şeyi yapıyorsunuz ne yazık ki.

kanserden korunmak için çocukluktan itibaren yani 8-9 yaşlarına varmadan önce sağlıklı yaşam düzenini oturtmuş olmak gerekiyor.
bu yaşlardan sonra fenotip-genotip artık yavaştan kendi etkileşimini tamamlamış ve vücut çoktan kendi yol haritasını çizmiş oluyor zaten. o vakitten sonra yapılanlar etki eder etmez onun tartışması hala bilimsel çalışmalarla devam ediyor. fakat, üstteki arkadaşların dediği gibi çok çok sağlıklı beslenip erken yaşta küt diye gidenler olduğu gibi vücudunu olabildiğine hor kullanıp 80-90 a kadar hiçbişi olmadan yaşayan da var.
onun için biraz da genetik şans yanınızda olacak. vücudun çizmiş olduğu o yol haritasında sürprizler olmayacak.

ambalajlı abur cubur yemiyorum. kola, meyve suyu gibi yapay meşrubatlar içmiyorum. fast food'u da en son 5 yıl önce falan yemişimdir. onun dışında yürüyorum, koşuyorum, içki sigara çok az, düzenli uyuyorum falan işte. daha da ne yapayım bilemedim. limitim bu kadar.

not: bunları kanserden korunmak için değil, genel olarak sağlıklı yaşamak için yapıyorum. yoksa şu ana dek çevremde kanserden kaybettiğim insanların hepsi kendine bakan insanlardı, it gibi yaşayanlara ise bir şey olmadı. kansere yakalanmanın büyük oranda genetik olduğunu ve insan müdahalesiyle önlenemeyeceğine inanıyorum.

Ailemizde hiç kanser yok. Sülalem rahat.

bizim onkoda hastalara otacı nın şampuanını öneriyorlar gibi bir şey duymuştum doğal diye. şampuan arayışın için söyledim. hiçbir şey yapmıyorum, haftada 7 gün dışardan yemek yiyorum genellikle de fast food günde yarım paket sigara içiyorum. genç yaşta tansiyon hastası olacak gibiyim son ölçümlerde hep yüksek çıkıyor. stres desen gırla. doktorum.

uzun zamandır bu kadar özenerek okumamıştım bir yazıyı.
yaptıklarınız hiç kötü şeyler, veya hayat kalitesini düşüren şeyler değil. tebrik ederim, alkol konusunda ne gibi önlemler uyguluyorsunuz?

stresten uzak durmaya çalışıyorum. namaz kılıyorum. 2 aydır tek rekat kaçırmadım. gece namazına kalkıp dua ediyorum tüm kanser hastaları için. rabıta kuruyorum. tevekkül ve tefekkür ediyorum. nevzat tarhan, muhammed bozdağ gibi yazarları okuyorum.

çok da şeyapmamak lazım, kafada tutmamak lazım. güncelde tutunca tersinelik olabiliyo. (tecrübeyle sabit)
günlük yaşama devam edecen, üzüntüyü sıkıntıyı içselleştirmeycen, hergün yürümeye çalışacan, ot sebze eksik etmeycen.
yani bunları da "aman kanser olmayayım" diye değil, "ehehe akıllı yaşlanıyom ben" diyerek yapıcan. çünkü, düşünce nereye gemi oraya.

bir konuya ya da birine çok fazla odaklanmak, ona çok enerji yüklemek demektir.
yani kanser olursam diye korkmakla, kanser olmamak için buzdolabının üzerinde katkı maddesi notlarıyla yaşamak aynı etkiyi yaratıyor.

benim bir arkadaşım adını anmamak için kanser demez, kötü hastalık derdi.
üç saniye güneşte kalmış pet şişeden su içtiğimde, "kanser yapar" diye uyarırdı.
salam, sucuk, sosis tarzı işlenmiş gıdaları kanser yapıyor diye tüketmezdi.
kendini kansere karşı koruduğunu zannederken, aslında kanserle yaşıyor, ama farkında değil.
allah korusun, ama doğru fiziksel, psikolojik ve ruhsal ortam oluştuğunda ortaya çıkma ihtimali normalin çok üstünde.
çünkü sürekli kanser kavramı var kafasında.
konu aslında biraz da bundan ibaret.

siz hayatınızı yaşayacaksınız, bunun da varlığını kabul edeceksiniz, ama hayatınızda var etmeyeceksiniz.
yani hastalıktan korkmak ya da hastalığı dışlamak da doğru bir yaklaşım olmaz.
varlığını kabul etmemiz lazım.
ama hastalıklar düşman değildir, genelde bir şey anlatmaya çalışırlar.

bu konularda uzman sayılan biri, bir kitabında şunu yazmış:
"kişi geçmişiyle, hayatına girmiş (çıkmış ve/veya kalmış) insanlarla, ailesiyle gerçek anlamda barışık olur, hayatında kendine uygun bir konum bulur ve kendini doğru ifade ederse, köpek maması da yese sağlığı bundan çok etkilenmez."

burada yazılan kişi olmak, zaten birçok şeyi aşmış olmayı gerektiriyor, o yüzden gerçekten böyle birine dönüşebilmek çok ciddi bir süreç.
anlatılmak istenen asıl şey, "kendini ve enerjini bloke etmezsen, enerjinin akışını sağlar, hayatın içinde de akarak ilerleyebilirsen, o zaman zaten hasta olmazsın".
çünkü insan bedeni hasta olmak değil, olmamak için yaratılmış, birçok mucizeyle ve detayla dolu olan bir mekanizma.
hastalanması, senin bir yerde yaptığın yanlışı ya da doğru işlemeyen bir şeyi sana göstermeye çalıştığı anlamına geliyor.

ki zaten bu birbirini destekleyen bir döngü.
her gün aşırı sağlıksız denecek seviyede, rezil şekilde beslenen biri, zaten hayata bu şekilde bakamaz.
ya çok yerseniz psikolojiniz bozulur ya da psikolojiniz bozulduğu için çok yersiniz.

elbette yediğinin, içtiğinin sadece sağlığına değil, psikolojine bile gözle görülür, direkt etkisi var.
ama sadece iyi beslenmek ve spor yapmak değil bunun çözümü.
bütün olabilmek de bir o kadar, hatta bence kısmen daha fazla önemli.

"yani beş kilo fazlanızın olması/arada bir sevdiğiniz fast food'u tüketmeniz/kırmızı et yemeniz/arada bir alkol tüketmeniz vs. mi sağlığınız için daha tehlikeli, yoksa çocukluk travmalarınızı atlatamayıp, onlarla yaşamaya(?!) devam etmeniz mi?" diye sorulsa, ben travmaların beden ve genel sağlık üzerinde daha baskıcı ve yıkıcı etkileri olduğunu söylerim.

o yüzden daha çok bunlara odaklanmaya çalışıyorum.

annem her şeyin kalitelisini bulur yedirirdi. mutfakta inanılmaz özenliydi. yediğimiz içtiğimiz hep özenliydi.

abur cubur hadi kırk yılda bir tuzlu çerez mısır yerdim canım çekince.

öyle kozmetik vs evimizde çok kullanılan şeyler değil, annem de pek kullanmazdı.

deterjanın biyolojik olarak çözünen doğal formlarına falan bakardı.

her bokumuz özenliydi ama 15 yaşında lenf kanseri oldum. ailede de yoktu. sanırım ota boka dikkat etmekle olmuyor bu korunma işleri.

ama stres çok etkili bence ben çocukluğumdan beri sinir hastasıyım.

benim dedem şöyleydi böyle oldu boşa uğraşıyorsunuz diyenler; bizde zaten bazı şeylere dikkat edince kanser olmayacağız demiyoruz.

İngiltere kanser araştırmaları 1960 dan sonra doğan her iki kişiden biri evet her iki kişiden biri, hayatının bir döneminde kanser teşhisi yiyecek diyor. UK'da durum bu kadar vahimken kimbilir Türkiye ne durumda. Sürekli yeni kanser hastanesi açılıyor insanlar kar etmeyeceği işlere girer mi neden dünyanın önde gelen tohum/yem üreticileri aynı zamanda ilaç sektörünün devi acaba bunlar tesadüf mü? Sağlıklı beslenmeye rağmen elbette kanser olabilirim ama ihtimali yüzde bir bile azaltsam kardır ki zaten önemli olan kanser olduktan sonraki yaşantın.

www.cancerresearchuk.org

sonuçta kimse nasıl öleceğini bilmiyor hastalıklara dikkat edersin araba ezer ölürsün, sağlıklı beslenmenin, sağlığa dikkat etmenin kimseye bir zararı yok. ama tersinin zararı ortada.