gayet güzel olur. sıkıntı yok.

Olur niye olmasın, aklı başında şeker gibi insanlarsınız neticede.

neye göre, kime göre?

Olgun insanlarsaniz olur.

olmaz tabii ki. düşünsene sen 21 yaşındasın o 24. görülmüş şey mi?

Genelde hatunlar iki üç yaş daha küçük oluyor, normaldir yani.

cinsiyet farketmeksizin 3 yastan bir sıkıntı olacagını sanmıyorum

Kadınsan normali o zaten, erkeksen olmaz.

kendim şahsen erkekim. Cevaplardaki yüzdeye bakılırsa 3 yaş büyük kimseye abla demek boynumuzun borcu oluyor:/

erkeksen de olur.

olur. burada, abd de evli tanıdıklarımın çoğu yaşıt, bildiğim en büyük fark ise 4 yaş. kadın ile erkek arasında fazla yaş farkı olmalı düşüncesi sanırım araplardan bize geçmiş bir düşünce. 3 yaş çok iyi.

edit; sen erkek olanmışsın. olur.

olmaz diyenler niye olmadığını açıklasın da toplumsal aydınlanma yaşayalım, hayata yeni bir açıdan bakalım amk

abi seviyorsan evlen bence.

3 yaş dediğin nedir ki ya, cidden bu soruyu sormamış ol.

sen bu soruyu gelip buraya soruyorsan olmaz. koyver gitsin.

olur olur

olmaz amq nüfus kütüğünden gidip aynı gün doğduklarına bakacan.

ya hakkaten buna takılıyorsan bence de olmasın. ben kadınım ve kendimden küçüğü sorun etmem mesela. ama böyle etraftan etkilenip bütün ilişkiyi sıfırlayıp olayı sadece "yaş" haline getiren adam da olgun olmuyor işte.

bir kadın bi yerde ilişki zırvası yapıyorsa güvenilmez hacı. seven kadın hata yapmaz.

şöyle güzellerden 15-20 tane bana yeterdi mesela :D

Saymadım, sekiz on falan.

100'den fazla.

edit: aktif kullandığım 30-40'ı geçmez.

yaşlı şantiye çalışanı olarak 7 tane sadece bende var. ekstrapolasyon yapıver.

Benim işte kıyafet zorunluluğu yok, tabii çıplak da gidemiyoruz ama belirli bi kıyafet zorunluluğu yok; istediğini giy git. Ayrıca saç sakal tıraşı olacakmışsın sabah sekizde ofise gelecekmişsin gibi dayatmalar da yok. Buna rağmen benim bile 10 tane beyaz gömleğim var. Senin kaç tane olması gerektiğini sen hesap et artık. Beyaz gömleği de en son geçen sene giymiştim sanırım çürümüşlerdir herhalde.

@angelus

beyaz gömleğim var 1-2 ama giymiyorum ben de hiç.
ayrıca hiç giymediğiniz 10 tane beyaz gömlek saklıyor olmanız da bence o kadar süper bir şey değil.

min 8 olmali.

6 yazlık
6 kışlık olmalı bence en azz

Her hafta bir tane giyiyorsan 10 tane çok güzel olur... 10 hafta idare eder...
her gün bir tane giyiyorsan 20 tane...

Ya beyaz gömlek örneğini bende beyaz olduğu için verdim, yoksa değişik değişik olsun tabii. Ben sevmediğim için giymiyorum, şirkete ilk girdiğimde annem almıştı çoğunu giyer efendi efendi giderim diye. Hayal ettiği gibi gelişmedi olaylar.

@inanmazsan inanma

her hafta nasıl 1 tane giyilebilir abi?
tabii ki her gün 1 tane giyiyorum ama aynı gömleği aynı ayda 2. kez giymem gerektiği için biraz mutsuzum.

10dan fazla var ama bizde gomlek zorunlulugu yok, gomlek giymek kolayima geliyor. Tisort secmek daha zor. Genelde 6 ayda bir 2-3 tane alirim 2-3 tanesi de perte cikiyor 30 liralik gomlek cogu.

13 olsun bence. Ama hiçbiri giydiğinde mecburiyetten giymiş gibi hissettirmesin. Severek giyiyorsan 13 iyi.

5 ekose, 3 beyaz, 4 de berber gömleği al her gün bu 3'ünden birini belli sırayla giy git. adam gibi cevap vermiştim sırf tik atmadığın için sildim. SEn de trollenecekler listemdesin artık.

25-30 civarı var bende, haftanın 6 günü gömlek giyiyorum.
Minimum 10 tane ile başlayarak 20 ye kadar çıkarabilirsin.

20-25 tane var galba bende de. ketenler, kısa kollular falan derken rakam daha da yükselebilir emin olamadım.

ben şimdiye kadar doğru dürüst indirim görmedim... her indirim olayında bir çakallık oluyor... gömlek 20 tl diyor gidiyor bakıyorsun gömlek otuz tl e hani 20 tl idi diyorsun. 3 gömlek alırsanız size 20 tl diyor...

Yılbaşına yaklaşırken yapılan indirimler; eldeki ürünler yeni sezona kalmadan satılsın da kurtulalım kaygısıyla yapılan indirimler oluyor, ki genelde ürünün gerçek fiyatına kadar gerilediği görülebiliyor fiyatların. Onun dışındaki indirimler yalan dolan.

bazı markalar bindirim/indirim yapıyor dikkat etmek lazım. gratis de yaptı geçenlerde mesela. maybelline rimele 50 tl fiyat lkoymuş kahkaha attım valla 16 tl falan onun rimeli.

Begin Again.

Brick Mansion izledim az önce, ben de tavsiyeyle bulmuştum, tavsiye ederim, baya çekiyor film kendine.

Sınavlarında da başarılar.

hangover serisi

Sağ Salim 1

Formayı ilk değiştiren taraf ezikmiş gibi bir izlenim uyandırıyor, o yüzden olabilir.

ebola

yasak yok ama iki fikrim var.

1. ligimiz turkiye'nin adeta aynisi. her macta gerginlik, kavga, cirkeflik arttigi icin artik mactan sonra kimse kimsenin yuzune bile bakmiyor.

2. 11 futbolcu koca camia'nin yuzudur, buyuk takim topculariyla forma degistirmeleri kulubu asagilamakla esdeger olacagi icin.

dün oynanan E.Frankfurt - B.Münih maçının sonunda bayernli oyuncu ile frankurtlu oyuncunun forma değiştirdiğini, kendi gözlerimle gördüm var yani.

her maçta olmaz ki. avrupa maçlarında oluyor ya da kupa maçlarında.

türkiye'de o saydıklarının birkaçı dışında rock grubu yok.

pop var. arabesk var. ne vereyim abime?

Türk rock grupları doksanların bitimiyle birlikte bitti esasında. Bu saydığınız gruplar da gerçek anlamıyla rock müzik yapıyor diyemeyiz. Daha ziyade popüler müzik yapıyorlar. Biraz daha kasarsak pop-rock belki. Zira hiçbiri bir Acil Servis bir Kesmeşeker bir Whisky Diken veya Kramp olamadılar. Türk rock müziğinden bahsedeceksen eğer bunlar ve benzeri gruplar rock müzik yapıyordu. Onların bitmesiyle de gerçek anlamda Türkçe rock müzik yapan grup kalmadı.

kesmeşeker , whisky , acil servis, radical noise, vs gruplar underground gruplar. benim demek istediğim popüleritiye ulaşmış gruplar. eskisi kadar rock müzik tutulmuyor sanırım. dum tıstın arabeskin kölesi olmuş müzik türkiyede.

sorunu her anlamda karşılayan yanıtlar: manga ve gripin.

Ülkede dönen paranın %70 i İstanbuldaymış hacı. Geçen bir haberde gördüm. Göt göt üstüne işte bu yüzden sanırım.

bunu az cok gecinebilen kisilere degil de, anadoludan gocup asgari ucret alan insanlara sormak lazim bence. bunu ben de cok merak ediyorum.
burada dogup buyuyen bir muhendis olarak ben bile gelecekte burada yasayabilecegimi dusunmuyorum. insanlar bir duzenleri varken gocup geliyor. anlamasi guc.

burada doğdum büyüdüm, ailem de yaklaşık 50 yıldır burada yaşıyor, ondan sanırım :(

bir de ben şehir içinde yaşamıyorum, dağın başında ve karadenize yakın bir kıyıda yaşıyorum, şehir içine -misal taksim- gidince deliriyorum. yoksa cidden yaşanacak gibi değil.

ha, ailemin yaşadığı semt şehir içi olmasına rağmen nispeten yeşillik ve sakin denilebilecek bir yer, bir de kardeşimin de benim de okullarımız burada, annemin babamın da işleri burada, tüm akraba ve arkadaşlarımız da burada. memleketteki insanların çoğu buraya göçtüler küçük yerde iş bulamadıkları için. aslında artık kimse istemiyor göçmeyi büyük şehirlere, çok duyuyorum ama iş yok küçük yerlerde de, sanayi zaten yoktu, tarımı ve hayvancılığı da bitirdiler, ne yapsın bu insanlar aç mı kalsınlar? yoksa inan kimse evini bırakmak istemiyor artık, bizim memlekette kalan çok az bir akraba buraya geldiklerinde "s..erim istanbulunu da şehrini de!" diyerek ziyareti kısa kesip geri dönüyorlar, artık zevk veren bir tarafı da kalmadı yani. -ha s&m desek o da değil, bıkkıntı veriyor, acı da değil :( -

Benim için en iyi ücret ve imkanı istanbul'da veriyorlar mesela ama ben bin lira az alıp istanbul harici yerlerde yaşamayı tercih ederim kesinlikle. Ayda yılda bir gidiyorum kafayı yememek elde değil. Ankara'da büyüdüğüm halde bunu diyorum, İstanbul'da yaşamak gönüllü olarak hayat standartlarını düşürmek bence. Ne bileyim, eskişehir, bursa, antalya bir yığın güzel büyükşehir var. Kültürel etkinlik, eğlence vs her şeyi buluyorsun üzerine yayla gibi evlerde 400-600 liraya oturuyorsun falan. geçen biri ekşi sözlük'te 1500 lira alıyorum ve hayvan gibi mutluyum para bile birikiyo demişti gaziantep'te. 400 lira kira yazmıştı yapılı evi için ki normal, istanbullu pek çok kişi yalan ya 400 lira kira mı olur bu devirde demişti.

Arkadaşın dediği gibi asgari ücretle hele İstanbul'da yaşayanları hiç aklım almıyor zaten.

Başka yere gitmek için sebebim yok. Olsa giderim. İstanbul dışı kısmetlere göz kırpıyorum burdan kıps kıps

Gitmiyoruz zira burada doğduk büyüdük, işimizi gücümüzü burada kurduk. Bir de mutluyuz burada olmaktan. Onun dışında, bu tür şikayetleri olan insanlar genelde üniversiteyi kazanıp son birkaç senesini İstanbul'da geçiren, ömrünün ondan önceki kısmını birkaç bin nüfuslu köyünde geçirmiş olan insanlar oluyor genelde. Bu kişiler genelde İstanbul'un trafiğinden havasından suyundan şikayet edip o şirin sahil kasabasına gitmekten bahsederler ancak ekseriyetle hala oturduğu mahallesine en yakın mezarlığa gömülürler. Yani gidemezler bir türlü. Halbuki bi gitseler o şikayet ettikleri kalabalık hiç olmayacak, biz kalanlar da rahat yaşayacağız ama olmuyor bir türlü. Olamıyor.

İstanbul benim kardeş, sülalem rahat burda :D

Mesleğimi İstanbul'dan başka bir şehirde yapma şansım yok, mesleğimi değiştirmeye de hiç niyetim yok. Gerçi şansım olsaydı gider miydim ondan da emin değilim. Seviyorum İstanbul'u, yorucu evet ama 'öldürücü' gelmiyor bana.

istanbulu çok seviyorum nalet girsin ki.
ha ne kadar görüyorum istanbul'u? valla çok az; ev-iş genelde. bağımlıyım galiba ühühüh

buradan bir iş teklifi aldım. şehrin haşmeti cazip geldi. koşullarından bağımsız, sadece şehir dolayısı ile kabul ettim işi. hızlı yaşam, hareket, "enerji" özlemim vardı bir süredir. 2 ay olmak üzere ve memnunum geldiğime. ömür geçer mi? geçmez galiba.

www.decathlon.com.tr

www.decathlon.com.tr

Biz burada diyetisyenlere o kadar çok gömüyoruz ki, varsa da ortaya çıkmaz gibime geliyor.

nedir derdin ki diyetisyene gideceksin? belkide yardımcı olabiliriz.

Adanada çok iyi bir diyetisyen tanıyorum ama sanırım sen istanbuldasın.

Sahure Özay var, üsküdarda,fiyatı uygun, gidebilirsin.

canli yasaminin bir tek dunya'da oldugunu bilmiyoruz. bana sorarsan evrenin baska noktalarinda var bir dolu canli yasami, sadece cok uzaklar.

bizim gunes sistemimizde 9 (artik 8 gerci ama pluton benim nazarimda her zaman gezegendir) gezegen var. evrende bunun milyarlarca, katrinyolarcasi, zibilyonlarcasi var. 9 gezegenden 1inde yasam varken, katrilyon tanede 1 tane bile olmamasi mantikli mi sence? :)

bizim gibi canlilarin ysamasi icin standard kosullar var tabi ki. gunese uzaklik, atmosfer, su, dunyanin yuzeyi ile ilgili kosullar vs. vs. ama bu demek degil ki farkli bir gezegende farkli kosullara ayak uydurmus canlilar olamaz..

Yaşam bir tek Dünya'da var diyemeyiz; bizim yaşamamıza uygun şartlar -şu an için- yalnızca Dünya'da var. Yoksa başka gezegenlerde en azından bakteri düzeyinde de olsa bir yaşamın olmadığını bilemiyoruz. Yaşamsa o da yaşam.

@sl78 evet orası öyle de dünyada ilk yaşam formu sanırım dünyanın oluşumdan 1.5 milyar yıl sonra meydana gelmiş. Bunun sebeplerini de oksijene, hidrojene, güneş ışıklarına, ısıya vs. bağlıyorlar. Şimdi dünyada farklı iklim, bölge ve koşullarda yaşamını sürdüren canlılar var. Kutup ayısı çöl sıcağında yaşamını sürdüremez ve ya balık sadece suda yaşayabilir vs. Bir şekilde doğaya adapte olup yaşamını sürdürme durumu var. Evrim teorisinin bize anlattığı şey bir bakıma canlılık için belli bir standart ve düzenin olmamasıdır. O zaman canlılığı neden bir takım koşullara tabi tutuyorlar evreni anlatırken? Mars'ta neden o atmosfere uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş? Ve ya dünyada neden suyun oluşumundan sonra canlı varlıklar ortaya çıkmış da ondan önce 280 derece iken alevle falan beslenen canlılar ortaya çıkıp evrilmemiş?

oralarda abartılı manyak iklim koşulları nedeniyle yaşam oluşamamış. o nedenle sadece burda var yaşam.

La olm biliyoruz evrenin sadece güneş sisteminden ibaret olmadığını. Güneş sistemindeki gezegenlerde neden o gezegenlerin atmosferine uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş, onu soruyoruz.

Olmadığını bilmiyoruz ki, araştıramıyoruz. Araştırabildiklerimizde de bazı yaşamsal faaliyetler bulunmuş eskiye dair. Misal Mars'ta eskiden okyanus olduğuna dair bazı bulgular var, su yolları nehir yatakları gibi izler var. Bu da eskiden bir yaşamın olabileceğini anlatıyor. Ama onun dışındaki gezegenleri zaten bilmiyoruz. Varsa da haberimiz yok yani.

Yaşam formunun oluşması için en temele inersek "kendini kopyalayabilen molekül" bulmamız lazım. Bunun detaylı açıklaması için "Kör Saatçi"nin son kısımlarına bakabilirsiniz. Buna göre biz kendini kopyalama peşindeki nükleik asitlerin yan ürünüyüz bile diyebiliriz. Herhangi bir gezegende kendini otomatik kopyalayabilen (mesela kristalleşme) başka bir molekül/bileşik var ise pekala yaşam imkanı da olabilir.

Üstte denenlere katılıyorum ve rakamlarla konuşuyorum :)

Evrende 100 ile 200 MİLYAR arası galaksi var ve sadece Samanyolu, bizim galaksimiz için 400 MİLYARa yakın yıldız var.
150.000.000.000 x 400.000.000.000 = 60 000 000 000 000 000 000 000 yıldız var demek ve her yıldızın da etrafında en az 3-5 gezegen olsa, bu yukarıdaki rakamı onla çarp ve kaç gezegen olduğunu bul :)

www.collective-evolution.com
www.space.com

Ayrıca şunu da atlamayalım, aangelus da değinmiş:
www.collective-evolution.com

Nereden biliyosun ölçtün mü? :) Standartdı yok onu bende anlamıyorum. Diyorlar ki bilmemnerde su bulundu yaşam da olabilir. Yahu belki suya ihtiyacı olmayan bir yaşam formu var. Sonsuz bir sistemden bahsediyoruz. Bir de hep uzaylılar çok gelişmiş/teknolojiye ulaşmış varlıklar olarak betimleniyor. Onu da garip buluyorum. Belki trilyonlarca ışık yılı ötesinde onlar da bizim gibi ve bizi arıyorlar. O kadar çok değişken var ki sadece bizim açımızdan bakıyoruz. Belki çok yüksek sıcaklıklara dayanabilen bir kabuğu olan canlı var. Belki suya ihtiyacı olmayan?! Ya da su bulunan gezegenler de var. Bilemeyiz.

Güneş sistemindeki gezegenler için soruyorsan sadece onu da bilmiyoruz ki? Hepsine uzaktan bakıyoruz zaten.

(Ne olur tik ver, yalvarırım)

bu soruyu ben de sorarım sık sık. mesela marsa gönderilen araçta, ancak bildiğimiz anlamda atom ve molekül arayan, analiz eden bir alt yapı var.

karadeliklerin, egzotik parçacıkların, higgs'in bile çözülememiş sırları, anlaşılamamış yanları bulunurken; belki bizim bildiğimiz anlamda ışık ve maddenin ötesinde başka şartlarda ve henüz çözemediğimiz sırlarla oluşmuş bir 'hayat' mevcut. öyle ki bildiğimiz analiz teknikleri işe yaramıyor mesela, ya da ışıkla etkileşime geçmiyor mesela.

soruna cevap değil, daha da derinleşmiş başka bir soru oldu gerçi.

abi soruyu öyle soruyorsun ki sanki kuralları biz yarattık gibi hesap sorar haldesin. bi aciz dünyalılarız.
bilinen yaşam bizim eşleyicilerimizin dışına çıkmamış. daha alt ya da üst bi mekanizma yok. dna ve rna bu gezegenin gerçek ve tek sahipleri.

şunu izle:
www.youtube.com
çok sorgulama kafayı sıyırırsın.

Gunumuze gore en dogru bilgi olarak kabul edilen bazi gercekleri hatirlayalim...

evrim icin uzun bir surec ve uygun sartlar gerekir.

Su anda bildigimiz tek yasam cesidi dunyadaki butun canlilari da olusturan 'carbon temelli yasam'... Carbon'un bu surecte temel rol oynama nedeni, kucuk ve manageable olmasi, son enerji duzeyinde 4 elektron olan bir atom olmasi (ki bu da 4 farkli elementle ayni anda kovalent bag olusturabilmesi demek) ayrica kendiyle de cok rahat bir sekilde double bond ya da triple bond yapip, saglam molekuller olusturabilmesi icin kendisini ideal kiliyor... Eger karbon bu kadar esnek ozelliklere sahip olmasaydi degisik kosullara ayak uyduramayip bugune gelemeyebilirdi (buyuk ihtimal gelemezdi).

Peki ayni tur bir canlilik icin carbon sart mi? Bugunku bilgilerimiz dogrultusunda evet Carbon sart... Bu ozelliklere en yakin diger element Silikon ki o da Carbon kadar saglam molekuller olusturabiliyor fakat Carbon gibi uzun chain'li molekuller yerine kristal olusturuyor bu da cesitli atomlarla degisik baglar yapmasina engel olacak bir sey... Bu konuda carbon kadar esnek olmadigi icin, Silikon based bir yasam biraz daha zor bir ihtimal...

"Su"ya gelecek olursak.... su neden onemli diye sorarsak, benim aklima gelen ilk sey, suyun hucrenin olusmasini saglayan temel molekul olmasi. neden temel molekul? cunku bir molekulun suyu sevmeyen (hydrophobic) kisimlarinin sudan kacmasi ve biraraya gelme cabasi, tam tersi suyu seven (hydrophilic) kisimlarinin da suya dogru yonlemesi ile bir ortami disaridan(sudan) ayiran bir ceper olusmasina olanak sagladi...

Bu nedenle bizim su anda bildigimiz tek tur canliligi diger gezegenlerde ararken, toprakta bulunan elementler incelenir...

Tabii baska turlu canlilik mumkun mu? Mumkun tabii, ama suanki bilgimiz kadariyla bu canliligin nasil olabilecegini tam kestiremiyoruz... Fakat diger gezegenelerde de olabilecek/olan elementleri bildigimiz icin ne tur kimyasal molekuller olusabilecegini az cok kestirebiliyoruz (Burada insan gibi canlilar olusmasini saglayan bir surecten degil de, carbon temelli yasam olusmasini saglayan olaylardan bahsediyorum)...

DNA, RNA ve protein gibi yasamimizi saglayan molekuller calismak icin belirli kosullara ihtiyac duyarlar (ozellikle proteinler), bu kosullardan biri sicaklik. Bu molekuller dusuk sicakliklarda cok cok yavas calisan/calismasi duran, yuksek sicakliklarda ise parcalanan/bozulan molekuller... Dolayisiyla canliligi saglayabilecegini dusundugumuz bu elementlerin olusturdugu molekullerin calismasi cin belirli bir sicaklik araligi sart.

Ayrica soruda gezegenlerin atmosferinden bahsetmissin ama her gezegende atmosfer olmadigini hatirlatmak isterim.

Son olarak da bazi gezegenler dunya gibi kayac degildir, mesela Jupiter gazdan olusan bir gezegendir. Dolayisiyla o gezegenlerde dunyadaki benzer bir yasamdan bahsedemeyiz gibi, ancak gaz temelli bir yasam olabilir, o da nasil olacak olsa bile biz nasil bunu anlayacagiz? ya da anlayabilecek miyiz? tartisilir :)

@angelus Mars icin sonradan o nehir yataklarini vs. ruzgarlarin da yapabilecegini soylediler. Yani aslinda eskiden yasam var miydi o kadar da emin degiliz hala...

edit:
Carbondioksit ile ilgili soruyu unutmusum, dunyada su an tum canlilarda gerceklesen olaylar icin enerji gerekir... bu enerji de kolay elde edilebilen bir sey degil. Mesela dunyada canlilarin cesitliliginin bir anda artmasinin en onemli nedenlerinden birinin -su an icin- oksijenin varligi oldugu dusunuluyor. daha fazla bilgi icin en.wikipedia.org

eksisozluk.com

the great filter olmadı, fermi paradoksu linki verelim

eksisozluk.com

@icince bokunu cikaran arap atmosfer'den kastım havadaki tabakalar değil, koşullar, ortamdı. Koşul yerine atmosfer kelimesini kullanmayı tercih ettim.

eğer istediğin buysa, güneş süpernova aşamasına geldiğinde titanda dünyanın ilkel koşullarına uygun bir yapıda olacak ve bizdekine benzer bi evrim için birkaç milyar yılı olacak diyorlar.
istediğin bu değilse ne istiyosun mna koym?
bi sitokrom c kolay mı evimleşiyor sanıyorsun?
oksijen oksitleyici işte. karbon enerji bağlayıcı.
bunların ikisi yerine de bir şeyler koymazsan bildiğimiz enerji taşıma mantığını uygulayamazsın.
bildiğimiz solunumun bir üstü ancak florun son safhada reaksiyona girmesiyle oluyor diyor ali demirsoy. oksijene mecburuz çoğu konuda.
millet atmosfere göe cevap vediğinde de "yeaaa ben iklimi suyu amonyağı hepsini kastettim" diye çevirme lafı sinir bozuyorsun.
eğer ortamın tüm şartlarını sayacaksan önce eşleyici mefhumunu bilmelisin. bildiğini sanmıyorum. yüksek enerjili dış faktörlerin yarattığı düzeni anladınsa bunun için elde ne kadar az "mobilize" molekül tipi olduğunu da bilirsin. ama bunu da bildiğinni sanmıyorum.

burada ali ağaoğlu gibi bu değil bu değil bu hiç değil kapisi yapman sinir bozucu.

@namus ninjası ben atmosfer konusunu yanlış anlaşıldığı için düzelttim, atmosfer kelimesini koşul, ortam manasında kullandığımı belirttim.

Senin açıkladığın, dünyadaki canlı hayatı için gerekli olan bileşenleri esas alarak kurulan mantığın dışında bir evrim süreci 5 milyar yıldır neden oluşmamış? "Oluşmuşsa da henüz insanlık bunu keşfedemedi" cevabına aklım yatar. Ama bizim dünyamız için geçerli olan mantığa dayanan bir cevaba aklım yatmıyor. Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı.

mountaincat ben anladım seni tamam, sorun yok. Sen diyorsun ki; Dünya'daki hayatın başlamasına neden olan evrimin bir benzeri, kendi ortamında kendi şartlarına göre diğer gezegenlerde neden başlamadı. Bu olay neden bir tek Dünya'da oldu. Misal Andromeda Galaksisi'ndeki bir gezegende, kendi çevresel koşullarına göre bir evrim neden oluşmadı. Bu evrim bir tek bize mi işledi diye soruyorsun anladığım kadarı ile?


Benim tahminim, ki bir önceki cevabımda da söyledim; olup olmadığını bilmiyoruz, zira uzak yerler gitmemize veya uydu göndermemize imkan yok. Yani bizim ahir ömrümüz yetmez bunun bilimsel cevaplarını almaya. Onun dışında geriye bir tek o galaksilerdeki gezegenlerde yaşayan canlıların kendilerini göstermesi seçeneği kalıyor ama onların da o teknolojik imkanlara sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz. Belki de bizden daha geri bir medeniyete sahiptirler. Ne bileyim, belki de bakterilerdir henüz. Uzaylı diye illa süper olacaklar diye bir kural yok. O yüzden bu konuları bu tip sorunlar nedeniyle şu an açığa çıkaramıyoruz ne yazık ki.

tesadüf diye bir şey yok. rastlantı ve zorunluluk var. sınırsız rastlantı zorunluluğun katı kalıplarında bugüne getirdi bizi. öncelikle bunda bi anlaşalım.

"Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı."

bu yazdığın sadece vasayım. ve maalesef bu bir non sequitur.

anliyorum...

oncelikle "Evrim bi tek bize mi evrim amk" gibi bir yaklasimin cok yanlis oldugunu belirteyim. Evrim akilli bir surec degildir, evrim bir sonuctur. Rastlantisal gelisen bir takim olaylardan sonra olusan bir sey, neden baska sekilde olusmadi ya da neden baska yerlerde de olusmadi diye sormak cok rasyonel durmuyor kanimca...

vucudumuzda bulunan bir polimeraz enzimi -farazi konusuyorum- iki DNA bazini bilmemkac saniyede bir araya getirebiliyor diyelim, bu enzim olmadan bu olayin gerceklesmesi milyonlarca yili bulabilir. Bu nedenle enzimler onemli. Bunlar olmadan dedigin milyarlarca yilin pek anlami kalmamis oluyor. Tabii bu dedigimi herhangi bir baska enzim icin de soyleyebilirsin...

Bu enzimlerin olusmasi icin su ya da bir sivi neden cok onemli? Cunku sivida ya da suda bulunan molekuller cok daha hizli hareket edip (kati ortamda bulunan molekullere gore), baska molekullerle temasa girme ve tepkimeye girme sansini arttiriyor. Bu nedenle suyun/sivinin olmadigi kayac olan gezegenlerde yanyana duran iki tane kayaya bakip 'hadi canli olusturun' demek cok realist olmasa gerek?

Ayrica "yasam formu" demissin ama bunun tanimini yapabilir misin?
Dunyadaki gibi carbon temelli bir yasamdan mi bahsediyorsun? Yani C, O, H, N gibi molekulleri icinde barindiran virusler bile canli olarak kabul edilmiyor. Bu nedenle 'yasam formu' derken, hollywood'un aklimiza soktugu insana benzeyen kafasi gozleri, iki kolu, iki bacagi vs. olan bir uzaylidan bahsediyorsak, bunun gerceklesme ihtimali biraz dusuk gibi...

Tabii gaz devi gezegenler de var, ve gazin su gibi akiskan bir yapisi var, molekuller diffuzyonla yayilabilir. Misal Jupiter'e bakarsak, atmosferinde dunyada bulunan molekuler de var, peki bu molekuller neden bir araya gelip bir seyler yapmiyor? Bunun bir nedeni sicaklik olabilir? Her ne kadar Jupiter'in iclerinde, merkezinde kayac olusumu var mi bilinmese de (en azindan ben boyle biliyorum) oyle olsa bile bu kayacin cok yuksek bir basinca ve sicaklik altinda oldugunu tahmin etmek zor olmasa gerek? Ve bu sicaklik bu molekulleri parcalayacak kadar yuksek. Bildigim kadariyla -eger varsa- Jupiter'in ust atmosfer katmanlarinda bir canlilik vardir diye dusunuyorlar.

Buradan alip, son vurgulamak istedigim noktaya geleyim... "yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş" demissin... nereden biliyorsun meydana gelmedigini? Belki gelmistir de biz daha kesfedememisizdir... Gunes sistemindeki tum gezegenlerin ve onlarin tum uydularinin tamamen kesfi ve incelemesi yapildi mi?

fenerliyim ama saçmalık aziz'in men edilmesi bizim de (ts ve bjk ile) kume dusmemiz gerekirdi.

@nero ne var? neden ortaya çıkmıyor? sen nereden biliyorsun? aydınlatırsan sevinirim kardeş. ve bu dediğin şikeleri teşvikleri uefa men edip, tff etmedi mi? yoksa bunlar öyle güçlü ki uefa da mı ses çıkaramıyor.

Uefa'nın ceza vermesi, Türk federasyonunun ceza vermesini zorunlu kılmıyor. Türkiye federasyonu "Sen öyle değerlendirdin, ben de böyle değerlendiriyorum" diyor. Uefa'nın bağlayıcı bir yanı yok, o kendi organizasyonları için cezalandırabiliyor o kadar. Bu durum Uefa'nın doğru bir iş yaptığı anlamına da gelmiyor ayrıca; kendi bakışaçısını yansıtıyor. Ha etik olarak Fenerbahçe'nin bir alt lige düşürülmesi gerekiyordu o ayrı bir konu lakin iki organizasyonun birbirine olan bakışı bu şekilde.

tff uefa'ya bağlı değil mi? uefa öyle değerlendirdi ben böyle değerlendiriyorum yapıyor ancak sıfır ceza verilmesi şikeyi tamamen görmezden gelmesidir. ayrıca türk hukukunun güvenilirliği ortada. o yüzden ben bizimkilerde böyle değerlendirmiş diyemiyorum.

tff, uefa'ya bağlı değil. tff, özerk bir kurum.

tff'nin yaptığı şey şikeye ceza vermemek değil. uefa yaşananları şike olarak değerlendirip ceza vermiş, tff ise şike olarak değerlendirmemiş. eleştireceksen şike olarak değerlendirmemesini eleştir.

Tff Uefa'ya üyedir fakat Uefa ülke federasyonlarının içişlerine karışamaz. Tavsiye verebilir ama "Şu kulübü küme düşürün" deme hakkı yoktur.

peki uefa aziz yıldırım yüzünden men ettiği fenerbahçe yi yine men edebilir mi? aziz yıldırım hala başta diye?

Hayır, zaten kendileri de açıkladılar Fenerbahçe ile artık bir işlerinin kalmadığını. Kaldı ki onların derdi Aziz Yıldırım'la değil Fenerbahçe'yle. Fenerbahçe'ye ceza verildi; verilen ceza infaz edildi konu kapandı Uefa nezdinde. Bu dava ile ilgili herhangi bir ceza alma ihtimali yok.

@angelus aziz yıldırım şikeyi yapan olduğu için bir dertleri olamaz mı? bu adamın başında olduğu takımları biz kendi organizasyonlarımıza almayız diye. sonuçta geçmişte böyle bir suçtan men edilmiş birisinin takımını almak istemeyebilir. buna benzer uygulamalar var bazı yerlerde. geçmişe göre değerlendirme.

Uefa kişilere ceza vermiyor; kişilerin işlediği suçtan kuruma ceza veriyor. Cezasını verdi, Fenerbahçe Avrupa kupalarına gidemedi konu kapandı. Bunu şöyle düşünün: Siz bir suç işliyorsunuz, mahkeme size cezanızı veriyor. Siz gidiyorsunuz 10 yıl hapis yatıp çıkıyorsunuz, cezanız bitiyor. Mahkeme sonra sizi çağırıp, "Gel bakalım bi 10 sene daha yat" diyebiliyor mu? Diyemiyor. Bu da aynı şey. Bu davadan ötürü Fenerbahçe'nin ceza alması mümkün değil. Aziz Yıldırım olsun veya olmasın. Benzer bir suç işlenir de Uefa olaya el atarsa ancak o zaman ceza alabilir.

Ayrıca dediğiniz gibi Aziz Yıldırım men edilmedi; Fenerbahçe men edildi. O konu hakkında yanlış biliyorsunuz. Suçun cezasını da Fenerbahçe çekti.

@angelus maça gidip sahaya giren seyirci ömür boyu men edilsin diyor uefa ama şike yapan takımın başkanıyla cezası bitince buyur edebiliyor. ilginç. hapishane örneğiyle uyuşmuyor. bazı suçlardan dolayı devletin bazı kademelerinde bulunamıyorsunuz? ben cezamı çektim diye bir şey yok.

Ben konu daha iyi anlaşılsın diye o örneği verdim. Uefa kendi organizasyonunda bir olay olursa, olaya karışanlara ceza veriyor ayrıca. Onu da Avrupa kupalarındaki maçlara almayarak cezalandırıyor. Yerel ligde olursa ona da karışamıyor.

Dediğim gibi; Uefa Aziz Yıldırım'ı tanımaz; onun muhatap aldığı yer kulüp. Aziz Yıldırım kulübün başkanı sadece. Dediğiniz gibi bir durum olsa; Aziz Yıldırım ceza alsa, başkanlığa başka biri getirilir kulüp cezadan kurtulur. Önemli olan kulübü cezalandırmak. Onlar da öyle yaptı, konu kapandı. Tff ister düşürür ister düşürmez, ona karışamıyor. Bu dava kapandığı için bununla ilgili herhangi bir ceza vermesi de söz konusu değil.

birine tecavüz ederdim galiba. herhangi birine değil yalnız. bi kişi var. ona.

şimdi bu yazdığım infiale neden olabilir, tam bir şerefsiz olduğumun düşünülmesine yol açabilir ama hayır. böyle bi şeyi asla yapmam. çünkü vicdanım el vermez, kaldıramam öyle bi şeyi. ama ölecek olsaydım alayına giderdim galiba. yani benim korkum hapis ya da toplumun tepkisi falan değil. kendim kaldıramam öyle bi şeyi. zaten normalde düşündüğüm, isteyeceğim bi şey değil. bi tek ona karşı var böyle bi his. yıllar içinde gelişti. o da biliyor zaten bunu. ara sıra geyiğini de yapıyoz. çok çarpık hayatlar :((

sevgilimin yanina tasinirdim. uzun mesafe iliskisi bizimkisi. eger yakin zamanda olecegimi bilsem kalan vaktimi onun yaninda gecirirdim.

kimseyi oldurmezdim, ne gerek var.

parami da gereksiz harcamazdim. insanlarin yararina kullanmaya calisirdim. olmeden elimden geldigince cok insanin hayatinda pozitif bir degisim yaratmaya calisirdim.

kendimi dine vermezdim, inanmiyorum zaten dinlere. olecegimi zaten biliyorum, eger bu beni dine yakinlastiracak olsa coktan yakinlastirmisti. doktor bana beyin tumorun var dedi diye bir anda dindar olmazdim.

bu konuda su an global gundemde olan bir konu var, acikcasi beni cok uzdu, istersen sen de bir goz at. ingilizce bilmiyorsan soyle ben sana anlatirim konuyu.
edition.cnn.com

Ailemle geçirirdim.

ölene kadar içerdim her türlü uyuşturucuyu denerdim.

Tüm sorumluluklarımı bir anda geride bırakıp sevdiğim ama yeteri değeri veremediğim tüm insanlara hak ettiklerini göstermeye çalışırdım. Bazı insanları sevmeye yeteri kadar vaktiniz olmuyor şu hayatta. Dostlar, akrabalar falan.

Bir de bir hesap var, bir kardeşim adına görülecek. Bıyıklı, hafif seyrek saçlı, uzunca. İstanbullu ama Ankara'da yaşayan biriyle. Onu görürdüm.

malı mülkü satar çıtır çıtır yerdim.

bilmiyorum farkinda misin ama zaten ölmek uzereyiz.

su an yaptigimdan farkli bir sey yapmazdim.
ders calisirdim.
Battfield oynardim.
Yemek yerdim. Cok su icerdim.
uyurdum.

Üzülürdüm. O şokla "Ya ölüyorum en iyisi süper şeyler yapayım" gibi şeyler aklıma gelmezdi. Zaten o moral bozukluğuyla bunların hiçbirinden zevk alacağımı da zannetmiyorum.

varislerime hesap kitap alacak borc cek mevzularini anlatir, benden sonra duzenlerinin dagilmamasi icin herseyi ayarlardim.

cok sukur zaten dindar bir adam gibi yasamaya, dogru olmaya calisan bir adamim. olucem diye fazladan ibadet edip sanki allahi kandirmaya calisiyormus gibi yapmaya utanirdim :)

allah hepimize hayirli olumler versin.

pescador'a tecavüz ederdim. :D

Hiçbir şey yapmazdım.

beğendiğim bütün hatunlarla gerekirse parasını verip sevişirdim herhalde

Ahaha seçilmiş üye :D

Ben belki dexter vari kötüleri öldürürdüm. Dünya benden sonra çok daha rahat bir yer olsun diye.


Vaktimi ailem ve çok sevdiklerimle geçirirdim.

Varlığım varsa ihtiyaç sahiplerine verirdim.

Normalde inançlı biriyim ama dinin getirdiklerini yerine getirmeyen biriyim zaten. O yüzden ölüm korkusu dine sarilmama sebep olurdu sanıyorum.

ben allah diyorum

Elfce de olabilir.

Eşedüü

gr8 b8 m8 i r8 8/8 diyorum.

eve hırsız girmiş olabilir

Yedik bizde... teeeeyy.... ha gerçekse korkun bence yarın haberlere çıkarsınız bakarım ordan size :)))

kimse el yazısı güzelmiş. bizim cinler arapça takılmaz mıydı yahu bu hintçeye benziyor..

ben hattat diyorum.

BEN SAADETTİN TEKSOY, ADRES VER GELİYORUM.

bir allah'ın kulu da uzaylı dememiş.

gecen evde bende bu tarz sacma bir olay yasadim. 1 hafta tirstim falan olay sonradan cozuldu hocam kendimi cok salak hissettim.

rahat ol yukaridaki cevaplari sikleme.

resmi yan çevirip, bir de yatay olarak ters çevirince "Ta -Tu ..ipic" falan gibi yazılar çıkıyor. büyük ihtimal anneniz yatağın o kısmına temizlik yaparken üzeri böyle kabartmalı yazılı yastık ya da kutu falan koymuştur, temizliği bitirip yastığı ordan aldığında farketmemiştir yazanları. odada yatağın altında falan böyle yazılı bir şeyler var mı kontrol edin bi:

i.imgur.com

bu şekilde bakınca çok fantastik göründü ama ha, ben de in cin diye düşündüm bir an.

ekleme: ahah şimdi farkettim hatta. orda hemen yazının altında yastık yok mu? yastığın üzerinde yazanlardır işte, yastık devrilince altındaki toz ve yastığın kabartmasından kalan tozlanmamış yerler ortaya çıkmıştır.

bu arada yastıkta yazanı da söyleyiverseniz sevinirim. merak ettim

@edy +1 olayı dedektif edasıyla çözmüş. yastığın üzerinde kabartmalı yazı olduğunu görebiliyoruz

Film izlemeyip kitap okuyabilirsiniz; ya da film izledikten sonra 2 dakika nette takılmayıp kitap okuyabilirsiniz. İsterseniz birçok fırsat yaratabilirsiniz. Günde 20 saat çalışmıyorsanız bunlar bahane değil.

Edit: Soruya cevap vermemişim: Tuvalette bile okuyabiliyorum. Ayrıca ofiste işleri yetiştirmişsek her türlü aktivite serbest. Oyun da oynayabiliyoruz kitap da okuyabiliyoruz.

Gece yatmadan önce ve akşamları eve gelince yemek ve spor arası, tuvalette. İlk ikisi her zaman değil de genelde oluyor. Bir de servisle gidip geliyorum, yolum gidiş-dönüş 4 saat. Sesli kitaplar çok iş görüyor.

yatmadan önce bi yarım saat falan olabilir alışkanlık haline getirmek lazım tabi ben de başaramadım ama :)
bir de ben wc de çok kalan bi insan olduğum için orada da okuyorum :)

toplu taşıma kullanıyorum gidiş geliş 3 saat sürüyor yol. haftada 1-2 kitap bitiyor.

sabahları uyandığımda bi yarım saat okuyorum.
işe gidip gelirken metroda ve ring otobüsünde okuyorum. (2 saat)
öğlen 1 saat yemek molam var. 10 dk yemeğimi yiyorum. çıkıyorum parka, parkta okuyorum.
yatmadan önce okuyabildiğim kadar okuyorum.

yannız bu ebook reader baya güzel bi olaymış. 700 sayfa kitabı poşetle elimde taşıyordum amele gibi. şimdi bu kindleı cebimde taşıyorum. hem çok konforlu. hem de okumaya teşvik ediyor.

bahane bulmaya gerek yok. film izlemezsin, kısa bir film seçersin, internette daha az vakit geçirirsin, sabah daha erken kalkarsın.

gece yarısından sonra (anca uyku vakti), uyumadan önce yatakta okumak dinlendiriyor beni. son yarım saat, kırkbeş dakika öyle geçiyor.

Yolda, öğle arasında. Yatmadan önce de yirmi dakka.

ben hiç kitap okumuyorum 3 4 yıldır.
mutlaka okumam gerektiğini dusundugum kitapları, kurgu veya değil, okudum.
merak ettiğim konuları ki çok sık olur wikipedia'dan araştırırım veya internetten baska makalelerle falan ogrenirim.
belli başlı eserler dısında bir romana onlarca saat harcamak hiç içimden gelmiyor.

Secilmis uye doğru söylemiş fikrimce.
Ben yolda okuyorum, ders aralarında, sporda (bisiklette), akşam yatmadan...
Yani gün 24 saat.

Yolda okuyanlara hastayım ya, ben beş dakika okusam midem ağzıma geliyor. O kadar çok ısrarla okumaya çalıştım ki anlatamam, telefona bakarken bile çok fena olurum yolda. Bunun bir yöntemi mi var yoksa sizin hiç mideniz bulanmıyor mu??

genelde yolda ev iş arası yolda geçen zamanlarda daha çok okuma fırsatı buluyorum. ya da senin eşşek gibi yatayım, internet, film dediğin zamanlarda da okuyorum. yani kitap okumanın diğer başka aktivitelerden daha çekici geldiği zamanlar oluyor. bu da zaten okumayı sevmeyen insanda görülen bir şey değil.

@emirkulu , zaman zaman hâlâ bulanıyor aslında. Ama sanırım bu otobüsün içindeki havaya ve yola bağlı biraz. Mesela metroda hiç bulanmıyor benim. Otobüste de alıştıktan sonra pek bulanmıyor ama ara ara işte dediğim gibi. Nefesi olabildiğince ciğerden değil diyaframdan ayarlamak lazım :/

@emirkulu, o ne yazık ki yapısal. kulak içindeki sıvıyla alakalı. ben de metroda, vapurda, uçakta, tramvayda, trende okuyorum ama harekete eden kara taşıtında hayatta okuyamıyorum.

Ben öğrenciyken haftada bir bitirirdim ama çalışmaya başlayınca anca günde yarım saat vakit buluyorum. O da yatakta yorgunluktan uyuklarken maalesef. Yolda okumak gibi bi durumum yok. Çünkü hem mesafe çok uzun değil hem de metrobüste olmuyo hiç.

vakit yarattığım oluyor. gerçi evle iş mesafem 10 dakika gibi bir şey. baya bir zamanım kalıyor. her gün okuyabiliyorum böylelikle. yolda okuyan adamlardan değilim, hele ki metrobüs ya da diğer toplu taşımada. e-kitap da ona keza. klasik yöntem.

dediğim gibi, zaman ayırıyorum. hatta kız arkadaşım bendeyse ikimizin de yan yana okuduğu çok oluyor. oldukça çok.

doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar zaten :D bu arada yolda okunması mantıklı falan değil. konsantrasyonun çok yüksek olması lazım. yani mesleğin pilotluk ya da bomba imha uzmanlığıysa ya da santrançta kasparov'um diyorsan yolda oku ama aksi halde bir bok anlamazsın ;)

"Yolda bi bok anlamazsın" biraz fazla genelleme olmamış mı? Siz anlamıyor olabilirsiniz, herkeste böyle diye bir şey yok. Mantıklı olup olmamasına tek başınıza karar verebilmeniz ilginç.

@secilmis uye Ben yolda okuyamam, tutar ama yolda sınavlara çalışabilen, rahatlıkla kitap okuyabilen, hatta kitap okumazsa çok sıkılan birçok insan var.

@aychovsky okuyamaz demedim ki ben, doğru düzgün bir şekilde anlayamaz dedim. :)

sadakatsiz +1 Cidden okumak isteseniz okursunuz ;) Buraya sormanıza bile gerek kalmaz. Ha sorduktan sonra da umarım uygularsınız. Öyle olsaydı buradaki herkesin bir tane 30 bin tl lik dizel otomobili, bir çiğköfteci dükkanı, bir hobisi, bir de ilgilendiği spor olurdu :D

@secilmis uye, yolda aristo'nun etik'ini okusan anlamazsın tabi ama roman okumak için gayet ideal.

bulgur da yemeden direkt kepekli ekmek yesem ? yani pilav tarzını kessem ?

Esasında size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; tahıl ürünleri arasında diğerlerinden daha az zararlı olan tek ürün, ki buna bulgur da dahil, tek ürün pirinçtir. Zira pirinç diğer tahıl ve bakliyat ürünleri gibi gluten içermez. Tahıl ürünü tüketmemenin mantığında yatan neden de tamamen gluten ve lektin tipi proteinlerdir. Lakin bununla birlikte, bu pirincin şahane bir ürün olduğu anlamına gelmez. Neticede nişasta deposudur; sürekli tüketimde yağlanma yapar. Ekmek, pirincin tüm negatif yönleriyle birlikte gluten ve lektin içerir. O nedenle ekmeğin pilavdan daha zararlı olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Tabii bu "Her gün pilav yiyin" anlamına gelmiyor. Haftada bir defadan fazla pilav tüketen insan şişmanlamaya başlıyor demektir.

karbonhidrat karbonhidrattır öncelikle. hepsi zararlı.
kalori bakımından cevaplayacağım: 1 dilim ekmek (hangi çeşit olursa olsun) = 2 yemek kaşığı pilav kaba hesabı ile düşünebilirsiniz. buna göre oranlarsınız.

Teklif : İkisini de yeme.

çay demlendikten sonra içinde çay parçaları ile kaynamaya devam ediyorsa bu tehlikeli. çay demlendikten 4-5 dakika sonra çayı demliğin içinden çıkartmak lazım diye biliyorum.

bu şekilde çayı defalarca kaynatmadan içerseniz zararını azaltırsınız.

bunun dışında arada çay yerine bitki çayı, yeşil çay, beyaz çay denerseniz içtiğiniz çayın miktarını azaltırsınız.

çarpıntı falan yapıyordur zaten şu haliyle. onunla alakalı da sıkıntı yaşayabilirsin söylenenlere ek olarak.

"...Kahve, kakao, kola, bazı yiyecekler ve ilaçlarda olduğu gibi çayda da doğal olarak kafein bulunmaktadır. Çayın kafein içeriği; demlenme süresi, demleme sırasında çayın karıştırılıp karıştırılmaması, çay- su oranı ve servis edilen fincan büyüklüğü gibi birçok değişkene bağlıdır. Klasik şekilde hazırlanan 1 fincan (200 ml) siyah çaydaki kafein miktarının 40 mg/ fincan civarında olduğu düşünülmektedir. Sağlık profesyonelleri tarafından kafeinin günlük tüketim düzeyinin 300 mg’ı aşmaması önerilmektedir.." sbu.saglik.gov.tr s. 10.

tahminimce 400 mg kafein alıyorsun, bünyeye, gündelik yaşama göre değişir bence ama okuduğum farklı yerlerde 300-400 mg üst sınır olarak gösteriliyor. kendimden örnek verecek olursam yıllardır çay yanında her gün filtre kahve tüketen birisi olarak rahatlıkla bu miktarları aşıyorumdur, ölmedim, bir sıkıntı yaşamadım ama vücut ne zamana kadar tolere eder bilemiyorum, evet kafein bağımlısıyım, çay kesmiyor bünye kahveyi almayınca titremeye başlıyor (şaka şaka).

EK: söylemeyi unutmuşum, 10 bardak suyu en az 15'e çıkarmaya çalış bence, yaz aylarında ise -terlemeye,yaptığın spora vs. bağlı olarak- 15 üstüne çıkmaya çalış.

Demir eksikliği yaşarsın.

ateş ölçer yanlış ölçüyordur. kalibre ettirin.

Annenizin vücut sıcaklığı bahsettiğiniz değere düşse anneniz hipotermiye girerdi, derecede bir yanlışlık vardır.

filmxo

unutulmazfilmler.com iyidir. Onlar da herkes gibi reklamı seviyor ama türünün en kaliteli örneklerinden. O kadar kusur kadı kızında da olur deyip görmezden gelebiliyoruz.

popcorn time indir veya
bicaps ve filmxo olabilir
eskiden ne güzel pocto vardı hala varmı bilmiyom

Kesinlikle unutulmazfilmler.com hem kaliteli görüntü hem kaliteli filmler.

popcorn time ve tuhaf ismine rağmen şaşırtıcı derecede iyi olan unutulmazfilmler. ben de ilk duyduğumda komik gelmişti ama cayır cayır çalışıyor ve kaliteli.

mubi

uludag gazoz.

Pellegrino mesrubat degil ki maden suyu,ordan yolla cikip ekurisi perrier diyim o zaman.

madem maden suyundan gidiyoruz ben de apollinaris diyorum

uludag greyfurt


hastasıyım

Beypazarı.

bodrum mandalin gazozu ve denizli yeşil zafer. mutlaka iç.

www.bodrumgazozu.com

www.zafergazoz.com.tr

barqs ve dr.pepper.
normalde turkiye'de satilmiyor ama ithal urunlerin satildigi ufak dukkanlar var ya, oralarda bulunabiliyor.
ikisi de amerika kaynakli.

deutschland über alles

tabiki manyak mısın.

bu en üstün ırk olan almanlar diğer kendini en üstün ırk zannedeni yok etmeye çalıştı ya.. onlara göre öyle.

Bunu tartışmak bile gereksiz.

pbs.twimg.com :large

valla bence öyle. özenmiyorum ama kesinlikle takdir ediyorum.

RTE birine sesini yükseltip "HÖRÖLÖ MÖRÖLÖ!!!" deyince ayar vermiş oluyor, onun gibi bir şey sanırım.

Ayar mayar yok ya: sen istediğin kadar sağla. Ülkemizde güzel bir laf var da buraya uymaz diyor. O laf ne olabilir? Dinleyicilerin de en ufak bir fikri yok ama işte ooo atar yaptı, laf koydu diye gülüşüyorlar

sağla değil salla diyor bence. ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla olayı yani.
EK: yani şunu demeye getiriyor bence, sen bizi sallıyorsun ama eninde sonunda AB'ye gireceğiz.

ayarlık bir durum olmadığı gibi mahalle kabadayısı gibi konuşuyor. lan lun demekten farkı yok üslubunun.

5 yıl önce eklenmiş bu video ve altındaki türklüğümle gurur duydum helal basganım diyen gerizekalılarla umarım bi şekilde aynı toprakları paylaşmıyoruzdur.

youtube videosunda yazıyor zaten: "Başını istediğin kadar salla. Bizim ülkemizde güzel bir laf var da buraya uymaz, yakışmaz bize". gerisini @candanag demiş zaten.

ingiltere> belçika> danimarka

göçmenler için ideal sıralama.

ingilizceden başka yabancı dil yoksa otomatikman ingiltere işte. diğerlerinde yeni bir yabancı dil öğrenmeniz gerekecek. 30 yaşından sonra da sıfırdan yabancı dil öğrenmek çok çok zordur.

sehirler de onemli boyle bir tercihte. hangi sehirleri dusunuyorsunuz?

Muhtemelen başkentler olur.

yalnız oranın vatandaşı ile evli değilseniz, sanırım hiç birisinde 1-2 yıl orada kalarak ne doğacak çocuğunuz, ne de siz vatandaşlık alamazsınız.

(bkz: doğumda vatandaşlık veren ülkeler)

(bkz: britanya'nın köpeğiyim ondan ingilizce yazıyorum)

İngiltere.

www.aksam.com.tr

İngiltere 5, Belçika 3 yıl sonra veriyormuş, ama doğumla vatandaşlık veren bi ABD var galiba o da değişmediyse...)

Bence İngiltere çok gereksiz bir seçenek. Seçenekler Belçika mı Danimarka mı olmalıydı.

Çünkü İngiltere'de çoğu Avrupa devleti gibi her yönden aşağı doğru bir grafik çizmekte. İşsizlik, toplum refahı vs.vs.

Belçika aslında İsviçre ile hemen hemen aynı seviyede. Refah iyi, diğer Avrupa ülkelerinden daha izole, ekonomi düzgün. Bildiğim kadarıyla az da olsa ırkçılık söz konusu.

Ben olsaydım Danimarka'ya giderdim. İskandinavya tamamen farklı bir Dünya ve insan gibi yaşanabilecek bir yer. Tüm iskandinav ülkelerinde yaşamış/yaşayan arkadaşlarım var ve duyduklarımdan çok etkilendim. Ayrıca kendi araştırmalarımla da pek çok şeyi doğruladım ve imkanım olsa o tarafa bir yere gitmeyi çok isterim.

İngiltere, çünkü orada yaşamayı çok isterdim. Edebiyatı, sineması, müzisyenleri, komedyenleri, pub'ları, kasvetli havası yeter. :)

I <3 UK

Kesinlikle Danimarka

DAnimarka'da ingilizce bilmeyen hiç kimseye ratlamadım

Belki yardımı olur ;

www.numbeo.com

Uyku felci o, tamamen bizim iyiliğimiz için olan bir şey.

Hep soyluyorlarda ben basima hic gelmedi bu herneyse.

çok yemek yediğin zamanların gecesinde olan bir şey.

uyku felci +1

"şey" derken öyle bir yaratık yada canavar filan yok. Uyku felci olurken hareket edemiyor insan 1-2 saniye farkında olarak. Korkuyor. Öyle çok korkulacak bir şey değil. Bana neredeyse her hafta oluyor.

karabasan = uyku felci

karabasan sırasında görülen iblisler = uyku-uyanıklık arasında görülen kabus

karabasan dediğin uyku felci aynen... insanın normal uyanma sıralamasının (büyük oranda stress sebebiyle bozulması) şöyle ki: insan uyurken, rüya falan gördüğünde sağa sola koşmasın kendini yaralamasın diye beyin ile motor kaslar arasındaki iletişim kesilir. uyanma vaktinde bütün organlar check edilir (bacaklar nasıl, pipi çalışıyor mu:)) sonra beyinle motor kontrol sistemi arasındaki bağ tekrar sağlanır ve gerinerek uyanırız.

karabasan olayında beyin bir panik sebebiyle erken uyanır, ancak motor sistemle bağı olmadığından vücut hareketleri üstünde bir kontrolü yoktur; hareket edemezsiniz.

"camda birini gördüm" tarzı halüsinasyonlar da bu "karabasan"la sık görülen bir şeydir. korkmayınız. yanınızda biri varsa, size dokunduğu anda motor sistem kontrolü devreye girecektir. yoksa biraz bekleyince (birkaç saniye sanırım) yine bağlantı kurulacak ve karanlık odanızda bir başınıza olduğunu fark edeceksiniz.

kabusta harekete geçmen gerekiyor ama her uzuv hemen çevrimiçi olamıyor bi sebepten.
kutulmanın bir yolu ayak parmağını oynatmak derler. o açılınca diğer uzuvlar da aktifleşiyormuş.

uyku felci+1
geçen gece benim başıma geldi... yatıyom beyle lan gözlerimi bi açtım (kabus da olabilir)
yatak zıngır zıngır sallanıyo aha dedim deprem oluyo kaç kurtar kendini ama kılımı kıpırdatamıyorum yatağa gömülmüşüm resmen bağırıyorum sesim çıkmıyor, kolumu duvara vurup ses filan çıkarmaya çalısıyorum kolum kalkmıyo oyle boktan bi durum.

İki kez yaşadım çok hoşuma gitti.Yine olsa yine isterim :) Arkadaşlar güzel açıklamışlar.Uyku felci +1 Öcü möcü yok yani raad ol panpa.

tamamen beyin kas arası sinir iletimiyle alakalı bir durum ya. bağırmak istersin sesin çıkmaz vs. düşünüp uygulayamıyosun işte uyku felci

edit: arada gördüklerin de bilincin yerine gelmesini sağlayan rüyalar. Mesela rüyanda biri üzerine üzerine geliyo o anda uyanıyosun beyin sinyal yolluyor vücut almıyor vs sonra sinirler işini yapınca zıpla yataktan. bişeyler görmen çok normal yani

Benım bı kez basıma geldi yüzüstü yatıyodum kitlendim kaldım sesim çıkmadı.
harbiden iğrenç bişeydi 1-2 dakika sanırım öylece kaldım sonra uyanabildim.korkunçtu.

Chicago çok soğuk oluyor, kendisi hakkında bildiğim tek şey bu. Giderken patik götürün.

Arkadaşın dediği gibi Şikago genelde soğuk olur. Trafik çok oluyor. Bir nevi İstanbul bu konuda. Eğer araban da olacaksa Downtown'a çok gitmeyi istemezsin. Park büyük sıkıntı çünkü.

Yemek konusunda zaten envai çeşit restoran var. Pizzaları çok meşhur. Bir de Michael Jordan Stakehouse var orası çok iyi. Hord Rock Cafe de iyidir. Bunlar Downtown'da.

Şehir merkezinden 45 dk falan uzaklıkta Chicago Premium Outlets var. İzmir Forum Bornova tarzı bir yer. Birçok marka mevcut ve bazı şeyler epey ucuz.

Havanın güzel olduğu bir haftasonu Chicago's Navy Pier'e gidip bir tekne turu yapabilirsin. Hatta sürat teknesi bunlar. Epey eğlenceli.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Sordukça bildiklerimi söyleyebilirim.

içlik al. öyle böyle değil:(

Cidden çok soğuk

spor ile ilgili konulara burada herhangi birisi sonuç kazandıracak yetkide degil. amerikada bile hala dünyanın en saglam ordusu olmalarına ragmen belirlenmis bir egzersiz programları yok. sınav cekmeyi bile bilmiyorlar. (tamam belirlenmis programları var ama süphe icindeler) o yüzden spor ile ilgili ancak kimi seçersen onu dinlersin. zaten kas calistigin ve consistent oldugun surece genetik limitine her türlü ulasirsin. prof olacaksan ise buradan yardım istemek zaten sacma.

beslenme ile ilgili de keza, iki üc makale okuyan biri savas cebeci arkadasin dediklerini yapabilir. her kol büyüten adamın vücut geliştirme erbabı oldugunu dusunenlere hayret ediyorum. 2-3 tane sertifikası var diye allah yaptılar adamı. amerika da bi spor salonuna girseniz 500 tane cebeci görürsünüz. muhtemelen her acıdan da taklaya getirirler o fizigi ve kuvveti. o yüzden bunları biz fazla ciddyie aliyoruz. bunun nedeni ztn türkce konusabilmesi. bu konuda uluslararası arastirma yapan arkadasların hicbirisinin bu arkadası savundugunu goremezsiniz. ancak yeni baslayan acemiler bana gelip ornek falan gosterebiliyorlar.

karatay ise spor hocası ya da sporcu beslenme uzmanı falan degil. kadın diyor ki karbonhidratı kesin, su an oldugunuzdan daha saglıklı olursunuz. ve de bu dogrudur. yani burada bunu birinin falan filan diye karsi cikmasi bi şey ifade etmiyor. sporcuysanız denemeler yapın. ama degilseniz ben pilav yiyorum kilo almıyorum demeyin. bunları acıkladık her seferinde de aciklandı ve aciklandıgı onlarca yazı var.

su adamlarla ugrasana kadar jack lalanne in hayatını okusanız daha makbule geçer. sevgiler.

bi de cebeci ile karatay ı karşı karşıya koyamazsınız. elmaya armut.

bu isler biraz plasebo gibi gelmeye basladi bana son zamanlarda. yahu bakiyorsun 40 sene once adamlar 0 yag diyetleri ile cikmislar yarismalara. simdi ise yag kurtarici, karblar tokat ustune tokat yiyor.

gerci ben de kendi capimda low carb yiyorum. ama sanki bu isler insanin vucuduna neyin iyi geldigini dusundugune bagli, ve geri kalani detaylar detaylar.

bunun disinda arkadasin tez antitez surecini isletisi pek bilimsel ve analitik degil.

Savaş Cebeci'nin "Karbonhidrat almazsan bir kere enerjin olmaz" demesinden sonra videoyu izlemeyi bıraktım. Bu çok klasik bir söylem; enerji olarak kullanılan tek kaynak karbonhidratlar değildir. Yağlar/ketonlar da son derece yüksek enerji veren kaynaklardır. Klasik "badici" kafasıyla konuşmuş burada. Bir de zannediyorum "Karbonhidrat almayın" derken yanılgıya düşen herkesle aynı yanılgıya düşmüş. Kimse kimseye, müsabık değilse, sıfır karb. alın demez. Sadece tahıl veya basit şeker kaynaklı karbonhidrat almayın derler. Siz hiç sebze yemeyin diyen birini duydunuz mu? Hayır. En güvenilir karb. kaynağı sebzelerdir zira. Ayrıca adamın doymuş yağlarla ve kolesterol ile ilgili söylediği birçok saçmalık var, gerekirse onları da yazarım ama hiç gerek yok.

Canan Karatay da, sage'nin dediği gibi, herkesçe kabul görmüş şeyleri söylüyor, bilinmeyen toprakları yeniden keşfetmiyor. Şeker yeme kilo alırsın diyor. E bunu herkes biliyor zaten; şeker yersen kilo alırsın.

aynısını yaşıyorum. okuduğum hiçbir kitabın özellikle sonunu hatırlamıyorum. filmleri de 2. kez izlediğimde sanki baştan izliyormuşum gibi oluyor genelde.

aynen ben de öyleyim.

Bazı filmleri hiç izlememişim, bazı kitapları hiç okumamışım gibi bende de durum.

Sadece aklımda kalan sahneler, olaylar oluyor ama o kadar. Niye böyle bilmiyorum. Tabi yakın zamanda izlediğim filmler/okuduğum kitaplar olmuyor bunlar.

Filmi izleyip izlemediğimi hatırlama sorunum yok da, filmde ne olduğunu/senaryoyu hatırlama sorunum var.

bende de ayni durum var.hatta ders calisirken bile aklimda kalmiyormus gibi hissediyorum

E o zaman biz cidden boşuna mı okuyor ve izliyoruz? wtf?

+1

filmleri aynı heyecanla tekrar izleme özelliğine sahibim

abi film ve roman teknikleri normal hayattaki gibi veri akışı sağlamıyor ki. biz olayları sindire sindire yaşıyoruz, kafamız buna alışık. filmlerde kitaplarda çok kosantre geliyor bilgi. anlamamak normal.
zaten filmleri tekrar izleyip dikkatten kaçan ayrıntıları didikleyelim diye kasten karman çorman yapıyor inbeler.
ben de hatırlamıyorum ama dert etmiyorum. bu tür şeylerde akılda kalan şeylerle yetinmek lazım. zaten kültür ve fikir sahibi olmak için yapıyorsanız eski ve bilge bi hocamın dediği gibi "mefhumu anladın bu yeter, geçelim".

filmleri ve kitaplari satır satır hatirlayan insanlari garipsiyorum. asıl mesele her satırı hatirlamak, satirların altini cizerek hayat dersleri cikarmak degil. yemek yemek gibi düsün, yemek yedikten sonra sana kac gr protein kac gr karbonhidrat katacagini degil, yemek yedigin anda sana verdigi keyfin ne kadar anlık ve ne kadar vazgecilmez olduguna yogunlas. cileği ilk ısırışında yaydıgı koku gibi, her satırı okudugun anda kapilar aciliyor senin icin. o kapilarin keyfini cikar.

Bende de oluyor.

Filmi bazen hatta izlediğimde hatırlıyorum. AA bu filmi izlemiştim ben diyorum. Mesela bir sahne kalmış oluyor bilinçaltımda bir yerlerde. O sahneyi görünce ancak diyorum onu da.

Kitaplarda da aynı durum var. Konuyu bile unutabiliyorum. Ama tekrar okumaya başlayınca parça parça hatırlıyorum.

O yüzden derler ya kitabı en az 2 kere okuman lazım diye.

unutmak diye bir şeyin varlığına neden bu kadar şaşırıyorsunuz anlamıyorum. tabii ki kitaplar da filmler de unutulur. çok olağan. ama hiçbir şey boşa gitmez. bilinçaltı ve zihin gelişiminin bir parçasıdır bunlar efendim.

hiçbir filmi ya da kitabı izlemedim ya da okumadım diye yeniden edinmedim. kitapları, filmleri unutuyorum ama tamamen olmasa bile hatırlıyorum. bence google bizim bilgiye çabuk ulaşılabilirliğimizi arttıkça bilinç altımızda kitap, film gibi şeyleri hafızamızda tutmamızın gereksizliği gibi bir durum oluşuyor olabilir. ayrıca yaş bu konuda etkin rol oynar.

(bkz: sözlükçülerin aslında demek istedikleri)

sorma ya, aynı dertten muzdaribim. kendimi çok kötü hissederdim bu konuda çünkü etrafımda gayet net okudukları kitapları hatırlayan insanlar var. sizde de durum böyleyse normal demek ki yapcak bişi yok :( iyi ki varsınız duyurudaşlar <3

görsel hafızam kuvvetlidir. filmlerde böyle birşey yaşamıyorum.

kitaplarda şöyle oluyor ama. çok özel etki bırakmamışsa, 2. defa okurken ana hatlarıyla anımsıyorum ama net hatırlayamıyorum.

Kitapları unutuyorum fakat unuttuğum kitabın birkaç sayfasına bakınca ana hatlarıyla tekrar hatırlıyorum. Yani "Ooo ne güzel unuttum, aynı kitabı farklı bir kitapmış gibi tekrar okurum o zaman" gibi bir durum olmuyor. Keşke öyle olsa. Filmleri unutmuyorum.

İzlediğim filmlerden bir sahne de olsa aklımda kalıyor mutlaka. Romanlar unutulabilir normaldir ama bilgi içeren kitapları unutmamalısın bence, o zaman bir işe yaramaz dediğin gibi.

beni bir tek sen anladın i was made for you.

bilgilendirici bir kitabın elbette her satırını hatırlayabilmek mümkün değil ama insan ister ki aklında birkaç şey NET olarak kalsın. ben de çok flu :(

"E ben boşuna mı kitap okuyor, film izliyorum?"
onları okurken bi şeyler oluyor kafanda, düşünceler, bazı deneyimler. onları yaşamak için okuyorsun. hafızanda durması için degil.

bir şeyin sana o an kattıgı kalıcı olur.

www.eksiduyuru.com

dessy +1 ama ayrıca sage +1
unutuyoruz ki yeni yer açılıyor deyip teselli olalım :s

ben de okuduğum kitapların tümünü hatırlamıyorum.
ama arkasındaki özet kısmına falan baktığımda o zaman tüm detayları olmasa bile kitabı genel anlamda hatırlıyorum.

al benden de o kadar

yok, olmuyor, hepsini hatırlarım.

aynı sorunu yaşıyorum.
yazmak lazım... özetini, konusunu, ne bileyim filmde/kitapta etkilemiş olan bir sahneyi, diyalogu, bir karakteri bir yerlere yazmak yani deneyimi kalıcılaştırmak lazım.
yine unutsan dahi istediğinde açıp okuyup hatırlayabilirsin. sonuçta kendi satırlarını okuyor olacaksın.
blog açtım ben bu yüzden, sırf kendim unutmayayım diye. kendime yazıyorum. ha güncel mi hayır, son girişi tee nisanda yapmışım mesela. ama güncel hale getireceğim, son okuduklarımı/izlediklerimi de yazacağım en kısa zamanda. ASAP :P

@icemint yazma olayı iyiymiş hakikaten. filmleri/kitapları unutan kendime notlar :)

he ya unutuyorum ben de. o yuzden kitaplari goodreads'e, filmleri de filimadami'na falan kaydediyorum hemen izledim diye. biri film onerisi istediginde mesela aciyorum bastan bakiyorum izledigim tum filmlere asdlkja

bu menem şeyler sana daha iyi egzersiz yapabilmen için dayanıklılık güç kas gelişimi vs. sağlarlar ama aynı egzersizleri yaparken bir besin alarak daha fazla yağ yakmayı beklemek pek gerçekçi bir durum değil.

Sen spordan önce acı bir kahve iç, paranı da işine daha çok yarayacak şeylere harca.

cla balon.
callanetics i hayatımda ilk kez duydum. tum anatomiye karşı tabi "muscle toning" iddiasıyla, ama boş durmaktan iyidir.

arnold + 1.

Bu ürünler çoğunlukla plasebo etkisi gösteren ürünler, yani klinik düzeyde olumlu sonuçları olduğu kanıtlanmış takviyeler değil. Ayrıca 6 kilo çok büyük bir fazlalık değil, bunun için böyle gereksiz ürünlere para dökmenize gerek yok. Sizin yapmanız gereken şey basit şekeri kesip antrenman öncesi şekersiz kahve içmek. Diğerleri hep macera.

aktarlarda satılan zeytinyağı sabunları saçları yumuşacık yapıyor. sanki biraz kepek yapıyor diye aklımda kalmış ama yanlış hatırlıyor olabilirim. yine bi deneyin isterseniz, olmadı atarsınız gider. ucuz da bir şey.

valla zibilyon tane şampuan kullandım saçlarım düz ve ince telli olmasına rağmen kremsiz yumuşak yapan şampuan görmedim. zeytinyağlı dahil. gerçi arkadaş sabun demiş benimki şampuandı.

Ben saçın daha yumuşak, daha az elektriklenen, daha canlı, daha parlak daha bilmem ne gibi hallerinin şampuan ile sağlanabileceğini düşünen birisi değilim, belki bakım kremleri ile mümkündür ama iki dakika saçta duran ve durulanan bir kimyasal ile buna olasılık vermiyorum.

Yine de, annemin saçlarını yumuşattığını iddia ettiği bir ürün var, dilerseniz deneyin: i1120.photobucket.com

İşlem nereden çıktı? Şampuan soruyorum, "x markasının y şampuanı" gibi gayet basit bir cevap bekliyorum.

ben de aynını istiyordum, şunları denedim, ikisinden de sonuç aldım.

pantene in saç bakım maskesi var.
www.zenginyasam.com
aqua light olanı. şampuanıyla birlikte kullanıyordum. ceviz büyüklüğünde avcuma alıp saç derime yediriyor ve beklemeye gerek kalmadan duşa giriyordum. zaten saça yedirirken de beklemiş oluyoruz. ama ben biraz bekliyordum bazen. ha ceviz büyüklüğü yazıyr da, o yetmiyordu tabii. üç ceviz falan oluyordu sanırım benimki ahah

sonra da serinin şampuanını kullanıyordum, yumuşacık oluyordu saçlarım. dalglıdırlar fakat bu üründen sonra dalgalar daha bir biçimli olmaya başlamıştı.
tevsiye ederim yani.

bir diğeri ise sizin bıktığınız yöntem. body shop un üzüm çekirdeği parlatıcı serumunu kullanıyorum şimdilerde de. aqua yı bıraktım, elseve deniyorum.
aquayı neden bıraktığımı da anlamadım doğrusu şu an. memnundum oysa. fakat elseve i çok da fazla sevmedim. bir işe yaramıyor gibi.
neyse, bu serum kabaran saçlarımı yatıştırıyor, yumuşatıyor fakat sönük bir hava da bırakıyor. dalgalar şekilsiz oluyor. ama yumuşatıyor olmasının da aksini iddia edemem.

benim saçlarımda boya yok. sizinkinde var mı bilmiyorum ancak u aqua serisini denemenizi öneririm. annem de denedi, saçlarında röfle vardır, o da memnun kaldı. kısa, dalgalı saçları herhangi bir şekillendirme isteği doğurmuyordu ki birçok üründen sonra saç boyanın etkisiyle inanılmaz sert bir görünümde olurdu.
benim ise hacimli ve yumuşacık saçlarım oluyordu. bu arada saçları kalın telli değil. ha ince telli de değil. belirtmem gerekirse eğer.
ben de tekrar başlayacağım sanırım. kokusu da çok hoş.

imla.

Saçımda boya var evet ama öyle röfle, balyaj, açıcı vb. yok. Kendi saç rengim olan yumuşak siyaha boyalı. Kullandığım boya yağ bazlı olduğundan saçımı kurutmuyor. Yazın çok açılınca mecburen boyadım 2 ay önce. Boyalı saçlara özel ürünler kullanmıyorum. Benim saçlarım da ince telli değil, dalgalı, çok da gür ama bu bakımlardan dökülmeler oluyor.

o halde sanırım sizin de işinizi görür. açıkçası önyargılı da yaklaşmıştım bu ürüne. pantene de ayağa düştü elli tane çeşidi çıktı yeaa diyerekten.
fakat çok saşırttı beni. benim de gür ve uzun saçlarım. ürün doğrusu biraz çok fazla kullanılıyor ama yani öyle bir ceviz tanesi kadar yetmiyor işte, yine de hakkını veriyor.

düşünün, annemin saçı gerçekten işlem görmüş bir saç iken (boya, röfle, cila vs.) onda bile güzel etki yarattıysa muhakkak sizde de işe yarayacaktır.

alternatif daha iyi bir ürün bulmazsanız eğer tavsiye ederim.

ben bu serumların ve doğal olmayan saç maskelerinin saçı döktüğüne inanıyorum. bilhassa duştan sonra kullanılan yağların, kremlerin... bunu tecrübe ettim yani. dökülmeler artıyordu. mesela john frieda, mesela tony&guy gibi. daha birkaç ünlü marka daha. sonra bir dönem çam terebentini kullandım fakat o da ahah inanılmaz kabartıyordu. halim aklıma gelince güldüm şimdi. ama daha sağlıklı olduğu kesindi.

belki bal ile haftada bir maske yapabilirsiniz saçlarınıza? bal ve zeytinyağıydı sanırım. araştırırm dilerseniz, bir ara yapıyordum ve sonuç alıyordum. hatta bebek saçı gibi oluyordu ama uğraştırıcı geldi, mecburen ürün kullanmak zorunda kaldım.

saçlarıma önem veriyorum ve duyurunuzu takip edeceğim.
memnun kalırsanız bilmek isterim. bir de daha iyi bir ürünle karşılasırsanız eğer, beni haberdar etmenizden çok mutlu olurum.
duyurunun altına yazsanız kafi, yormak istemem :)

Selam.

Çok net, toni&guy - fine hair. Son bir senede zibilyon farklı şampuan denedim. Çok pahalı olanlar, organikler vs. Daha güzeli yok. Saçlarım kalın telli ve gür ama fine hair olanı kullanıyorum, çok memnunum.

@douchebag
Selam. :)

Yumuşatıyor mu hakikaten? Kreme gerek kalmıyor mu?

Kremsiz yumuşacık mis gibi yapıyor.

aussie kuru sac icin olani dene. ben sacim kuru olmasa da kullaniyorum. krem filan kullanma

@shotgunwoman
Kullandım, iyiydi ama "yumuşacık" diyebileceğim kadar yumuşatmadı. Kremini de kullanmak zorunda kaldım.

@konusma ben konusuyorum daha bitirmedim
Kestaneye dönük siyah bir saçım var, yazın renk çok açıldığından 2 ay önce boyadım tabi aktı boya yok gibi duruyor. Diplerim boyasız. Saçım kalın telli, gür, dalgalı. Uzattığım için uçlardan aldırmıyorum ve bu yüzden uçlar sert. Biraz araştırdım JF'yi, Full Repair şampuanı kullan dedi websitesindeki şampuan tavsiye edicisi. En son şu saç rengine göre şampuanlardan kullanmıştım ama o zaman kafamda kaşıntı ve kepek olmuştu. Yine olursa diye endişelendim. :/

Toni&Guy konusunda ben de hemfkirim.

Merinos koyunu gibiyim bebe şampuanı kullanıyorum dalinin baya memnumum hem kimyasal içeriğide az gözümğde yakmıyo :))

@gündüz m
Dalin ben de kullanıyordum ama saçlarım kısacıkken. Boyalı saça uygun değil pek.

@meltem
Hımm o vakit benim fikrim yok başka olay karmaşıklaştı boyadır falandır çok komplikesiniz yahu

Selam güzellikciler, bakımcılar.

Şampuanımı değiştirmemle kepeklenmem bir oldu. O yüzden hassas saç derisine uygun şampuanımı kullanmaya devam ediyorum. O yüzden saç kremi kullanmaya da devam ediyorum. :) O yüzden serum kullanmaya da devam ediyorum. :)

Yani amacıma ulaşamadım, ama saç kremimi değiştirdim. Şimdi gayet memnunum. Saç dökülmesi yok ve saçım gerçek anlamda yumuşacık oldu. Kremin içeriğinde paraben, silikon filan da yok.

Kullanmaya başladığım krem dalgalı, bukleli, kıvırcık saçlar için: Yves Rocher - Baobab özlü Boucles saç kremi
www.yvesrocher.com.tr

Bir de bunun şekillendirici spreyi var:
www.yvesrocher.com.tr

Mağazadaki kadın tavsiye etti. Saçlarına dokundum yumuşacıktı. Ben de kullandım, benim de saçlarım yumuşacık oldu. :) Bukleleri çok güzel sabitleyip, belirginleştiriyor ama bunu saçı nemlendirerek, sertleştirmeden yapıyor. Köpük ya da saç spreyi gibi değil yani. Acayip bir şey. Dalgalı saçlarınız varsa kullanın mutlaka. Öptüm. <3

Update: EVREKA!

Saç kremi kullanmadan saçlarım yumuşacık oldu sonunda! :)

Alerji, kepeklenme de yapmadı. Herkese tavsiye ederim:
Yves Rocher Detangling, Body & Shine Shampoo <3

Basketbol hakemleri hep şov peşinde ama sadece ev sahibine değil iki tarafa da gösteriyor diye biliyorum ben. Böyle böyle tuhaf el kol hareketleri, "Ne diyon amına koyım" der gibi bakmalar. Garipler.

Evet basketbol hakemleri artistliği seviyorlar, mesela teknik faul hareketi normalde sağ elin dik açı yapacak şekilde yatay duran sol elin üstüne konmasıdır. Ama adamlar önce o eli alta koyuyorlar sonra hızlıca aşağı çekip yukarı çıkarıyorlar ve en sonunda indiriyorlar.

Futbol hakemleri hadi hadi oynayın siktirmeyin bir tarafınızı tavrındalar.

basketbolda masa hakemliği diye bir şey olduğu için hakem kararlarını daha net, kesin göstermek zorunda masa hakemine göstermek adına. futbolda tek hakim orta hakem olduğu için böyle bir şey olmuyor. bu yüzden dışardan öyle gözüküyor tabi.

mutantking +1, aynen o sebepten. masa hakemi görsün diye. yani "sana girsin" der gibi kolunu uzattığı zaman demek istediği şey aslında "aha kolunu böyle çıkardı" oluyor.

seks

bruksel'den önce gent'i görün. kalan günlerinizde amsterdam'a ve de lüksemburg'a geçebilirsiniz. brugge ve de gent 1 günde biter. brüksel'de aynı şekilde 1 gün sürer.

şurada midye yiyebilirsiniz
www.lezinneke.be
turistik alandan uzak, yerlilerin gittiğini duyduğumuz için tercih ettiğimiz bi yerdi, pek de güzeldi midyenin tadı.

merkezde waffle yiyin, sapsadesi bile çok güzel.

şurayı kesin görün, hatta delice deniz ürünü yiyin, yerlileri öğle yemeği yiyor burada bildiğim kadarıyla, çok şenlikli bir yer.
www.tripadvisor.com

böyle işte hep yemek içmek.

Şu Belçika Hollanda sınırının geçtiği tuhaf yerler var, oraya gidin bence. Çok güzel yerler, evin ortasından falan geçiyor sınır çizgisi. Salon Hollanda'da tuvalet Belçika'da.

meşhur patates kızarmatcıalr var. iri iri, soslu baharatlı patatesleri oluyor. yemeden gelmeyin.

Brüksel benim Avrupa'da en sevmediğim şehir.. Bir günden fazla ayırmayın bence Brügge muhteşem onun gibi diğer şehirlerini gezin..Güzel şehirler var gerçekten hepsi Brükselden iyidir..

Alternatif olarak bence Hollandaya gidin 2'gün daha eğlenceli geçer hem farklılık olur. Eminim ucuz otobüs bulursunuz. Brüksel-Amsterdam yaklaşık 2 buçuk 3 saat sürüyordu yanlış hatırlamıyorsam.

Bkz. Tripadvisor

Bir tarafım In Bruges filmini izleyin öyle gidin Bruges'a diyor, diğer tarafım da izlemeden gidin, süpriz olsun diyor. Ben izlemeden gidenlerdendim, yağmurlu bir pazar günü, çok keyifliydi.

Lüksemburg, yanlış değilsem, Brüksel'e trenle 3 saat. Güzel yerlerini bir araştırın, belki gidip görmek isteyebilirsiniz.

Her türlü öneri dediğiniz için, Lüksemburg'un az kuzeydoğusunda Almanya'nın Trier kasabası var. Eğer sallamıyorsam Lüksemburg'dan bir saat kadardı. Güzel yerdi.

Trenle parise geçin.

Kesinlikle Bruges!

hiç gitmedim de, çuklata ve vafıl diyorum ben. benim yerime de yi o kalın kalın vafıllardan :( bi de barış manço orda okumuştu mesela, gidip görmek isterdim o okulu.

bruges ve ghent'i gezin.

5 gunlugune gitmistik biz de.
10luk tren pass 55euro idi, 2 kisi kullanmistik 5erden.
antwerp'i de cok sevmistim ben denilenlere ek olarak
gitmeden once "in bruges" filmini izleyin.
brukselde gece havalimaninda mescidde gecirmistik hatta ^^
bir de bol bol bira icin
ahh ahh ozledim o zamanlari

Bruiseli gezmeyin. Ghent, brugge ve antwerp yeterli. Cevrede lille veya eindhoven falan dahi gezilebilir.

ben diyorum.

mesela ben çıkıp namaz seti reklamında oynamam.

ben de diyorum.

kim oynamış ki?

ben diyorum. sensin gerizekalı.

oynayana örnek mali alabora isimli ingiliz vatandaşı vardı.

ben de. solcuysa tanım geniş araya kaynar ama sosyalistim diyorsa höstsün.

ben de varım..!

1) solcuysa banka reklamında oynamaz

2) sosyalistse reklama karşıdır, hiç bir reklamda oynamaz

ben de varim.

solcuysa senindir, degilse hic senin olmamistir.

kim oynamış biriniz söylesin artık!

memoli mi?

ha banka reklamında oynamışsın ha içki reklamında, ya da ne biliyim namaz seti reklamında..

bi ürünü veya hizmeti sattırmak için reklamda oynamak demek o ürün veya hizmeti günün birinde yok etmekten alıkoymaz bence.

dolayısıyla mantık dışı bi eylem değil.

etik mi değil mi? tartışmasına bile gerek yok zira etik ne ahlak ne?

ben içki reklamında oynadım yav. anarkososyalistim :/

"Solcuysan banka reklamında oynayamasın" demek büyük saçmalık ya, o sizin dediğiniz romantik akım 30 sene önce bitti arkadaşlar. O dönemin romantikleri de bugün reklam ajansı işletiyor zaten. Hadi hepsini geçtim, meslek lan bu. Profesyonellik. Para kazanıyor adam. Banka reklamında oynamayacaktı da ne yapacaktı, İstiklal Caddesi'inde Evrensel mi satacaktı. Ya yemin ediyorum kızmayayım kızmayayım diyorum ama böyle üniversiteye girer girmez anında dünyayı kurtaracağını zanneden aşırı sol eğilimli öğrenciler gibi konuşmaya başlıyorsunuz ya dayanamıyorum. Solcusu sağcısı fark etmez, banka reklamında da oynar tesettür reklamında da. Banka reklamında oynayamaz diyen adam gidiyor her ay 500 lira kredi kartı taksiti yatırıyor. O da ayrı komik. O adama banka reklamında oynayamaz diyene kadar sen at bakalım kredi kartını çöpe, atabiliyor musun.

şu sıralar kimse oynamadı, genel olarak denileni kastediyorum. hangi akımın neyi savunduğu değil ne amaca ulaşmak istediği önemli. sormamdaki sebep tam da bu ayrım. savunmanın yapılması için amaca ulaşılmış olması gerekiyor. konjonktür nedir, bunu bilip sonra neyi bilip bilmediğimizi tartışmak daha anlamlı olur. konjonktürün hesaba katılması gereken durumda hesaba katmayıp toptancı yaklaşım sergilemek, toptancı yargılarda bulunmak daha sıkıntılı.

angelus, reklamlarda kullanılan şey oyuncunun halk nezdindeki imajı. arda turan, kadir inanır bilmem ne bu tür insanları banka reklamlarına seçmelerinin sebebi toplumda belli bir yerlerinin olması. mali alabora isimli ingiliz vatandaşını örnek olarak alırsak, bu adamın toplumda uyandırdığı izlenimi kullanıyor banka. yani bu alabora isimli ingiliz vatandaşı banka reklamında oynayarak ben bu bankaya güveniyorum siz de gelin demek istiyor.

öte yandan kredi kartı kullanmak ise çoğu zaman bir ihtiyaç ve tamamen bireysel, topluma etkisi olmayan bir tercih. kıyaslanamaz bile.

mehmet öz'ün marlboro reklamında oynaması gibi bir şey bu durum.

tescillimarka; Oyuncu en nihayetinde çalışan işini yapan bir insan, sanatçının halk nezdindeki imajı gibi bir şey yok. Ya da sanatçı topluma örnek olmalı gibi iddialar. Bunlar cidden günümüzde herhangi bir anlamı olmayan kavramlar. Sen nasıl ki ihtiyacına göre kredi kartı kullanıyorsun, o adam da para kazanmak için reklamlarda oynuyor. Neresi kıyas kabul etmiyor anlamıyorum. Yani mikro düzeyde olunca bankalar cici, makro düzeyde olunca kaka mı oluyor? Öyle düşünüyorsanız bu çok daha anlamsız. Kadir İnanır da oynar banka reklamında Arda Turan da. Bunda hiçbir tuhaflık yok.

sanatçının topluma örnek olması gibi bir iddiam yok. reklamlarda oynatılan oyuncuların toplumdaki imajı kullanılıyor işveren tarafından ve oyuncu da bunun gayet farkında. insanları bankalara özendirmek farklı, bireysel olarak bankayla işinin olması farklı.

şuan ben dinsizim en kral din reklamında kurani kerim vs satış reklamında vs oynarım satış yapıp milleti sikerim bu millete böylesi gerek az bile (bkz: tayyip)

solcu sosyalist olup bankacı olmakta benzer birşey.

tescillimarka iyi noktadan girmiş, kendince bir zemine oturtmuş; fakat imajsız kişiler de oynasa bankalar müşteri sahibi olacaklar, sistem bunun üzerine kurulu. imajlı kişilerin rolü reklamı yapılan bankaya kişileri kaydırmak olabilir ancak.

zamanında solcu olup ağlayanlar şimdi milyon dolarlık evlerde kalıyor

bu da böyle bi anektodumdu.

zamanında triportör kasasında gezenler bu gün 1000 odalı sarayda yaşıyor. bu da benim böyle bi anektodum.

Hersey para degil, ben icki icerim ama icki ve sigara sirketinden gelen teklifi geri ceviriyorum. Gencleri zehirleyen adamin isini yapmam. İssizligi parasizligi ayri tutuyorum, issiz olsam calisirdim.

@divit

uydurma birader; içki ve sigara reklamı katı bir şekilde yasak zaten. ne ara teklif geliyorda kabul etmiyorsun sen?!!

bu da farklı bi karşı cinse yürüme tekniği tabi. inceden mesleği belli ederek karizmatik ''herşey para değildir'' ayağı :)

iyiymiş.. ama yemezler bro ;)

Aman banka reklamında da oynar iphone sırasına da girer coca cola'dan hisse de alır, sosyalistler böyle.

Yalnız Memoli İngiliz vatandaşı değil ya, öyle haber çıkmıştı ama adam kendi yazdı twitter'ından öyle bir şey yok diye.

abi yemin ediyorum bu ülke bir "çakma insanlar" cenneti. adam mehmet ali alabora'dan bahsederken habire "ingiliz vatandaşı" yazmış, ingiltere hükümeti kendisine vatandaşlık verse topukları kıçına vura vura britanya adasına gitmeyecek var mı birader aranızda? bir yiğit var mı, "yok ben istemem" diyecek? lafa gelince herkes artist memlekette.

adam ister banka reklamında oynar, isterse de dildo reklamında. sana hesap mı verecekti beyim? şunu eleştiren adamlar/kadınlar ne üretmişler fikri veya cismi olarak şu ahir ömürlerinde çok merak ediyorum. hayır işin garip tarafı, insanların bunu eleştirme hakkını kendisinde görmesi. öyle de bir içi boş özgüven, kibir.

hala oyuncuların, futbolcuların oynadıkları reklamlar ile "insanların bankalara özendirildikleri" iddia ediliyor. bankaya özendirmesi mi kalmış arkadaş? büyük bankalardan bir tanesi batsın da gör bak ne oluyor ülkede. allaha yalvarır duruma gelirsin her gece allahım batmasın nolur diye.

bomboş, temelsiz eleştiriler yapıyorsunuz. hayır denizde kum, bizde eleştirilecek konu ama herkes kafayı parayla bozduğu için, sevdikleri adamlar da kendileri gibi çulsuz kalsın istiyorlar.

siz istiyorsunuz ki, herkes sizin inandığınız değerlere inansın, sizin doğrularınızı benimsesin. adamın doğrusunun farklı veya değişmiş olması ihtimaline dahi tahammül edemiyorsunuz. insanların yaptıklarına saygı duymak diye bir mefhum yok memlekette. anca senin gibi düşünüyor ve hareket ediyorsa saygıyı hak ediyor. herkes kendi çapında bir erdoğan oldu, ne güzel.

@fayfa is teklifi demek reklamda oynamak mi demek? Bu adamlarin fabrikasi ofisi falan yok muymus? Ulan surda kizlara benim kadar aciktan yuruyen adam yoktur zaten, niye inceden yuruyeyim direkt seviselim mi yazarim.

"sevdikleri adamlar da kendileri gibi çulsuz kalsın istiyorlar."

hehe.

maxhoper laf sokmuş, oturup ağlamalıyım

game of thrones
sherlock
fringe
gotham
flash

son ikisi final yapmadı ama...

edit: got yazmışsın ben farketmeden tepeye yapıştırdım ibret olsun diye silmiyorum sldkfsf

fringe uzun hikaye. utopia derim

SENİN ARADIĞIN TADI, BEĞENDİĞİN DİZİLERDEKİ ÖZELLİKLERİ DİKKATE ALMADAN HERKES KENDİ SEVDİĞİ DİZİLERİ YAZACAK ŞİMDİ BURAYA. AMA ÖRNEK VERDİĞİN BÜTÜN DİZİLERİ İZLEYİP BREAKİNG BAD HARİÇ HEPSİNDEN ÇOK KEYİF ALMIŞ BİRİ OLARAK YÜZDE YÜZ SEVECEĞİNE İNANDIĞIM DÖRT DİZİ SÖYLÜYORUM;

BRON BROEN - MÜTHİŞ BİR POLİSİYE
BOARDWALK EMPİRE - 1930 LAR AMERİKASININ GANGSTERLER DÜNYASI
HOUSE OF CARDS - KEVİN SPACEY' İN BAŞROLÜNDE OLDUĞU MÜTHİŞ BİR DRAMA
BROADCHURCH- İLK SEZONU BİTEN VE HER SEZONDA FARKLI BİR HİKAYE İŞLEYECEK OLAN POLİSİYE DRAMA. TRUE DETECTİVE GİBİ BİR SEZONDA TEK OLAYI İŞLİYOR.

fringe ile sevdiğin dizilerin çok alakası yok.

OZ diyorum kesinlikle.

the sopranos, breaking bad, true detective, got, house en beğendiğim dizilerden, senin gibi yani. ama en beğendiğim the wire. vazgeçilmez. şiddetle öneririm.

the wire, ardından house of cards, ardından da OZ'a karar verdim. Yine çok iyi seçimler yapmış gibi hissediyorum, hepinize teşekkür ediyorum ahali:) (diğerleri de aklımda tabii)

sherlock ve fargo'yu da izledim, izliyorum onlar da çok iyilerden kesinlikle.

fringe --------> finali hiç hayal kırıklığı yaratmadı. ben bitti diye ğalamaklı oldum resmen. canlarım yaa. özledim Walla
game of thrones -----> olmazsa olmaz

izlediklerinde sertlik,entrika,gerçekçilik var bu yüzden OZ,WİRE,BSG var.

yazdığın dizilerin hepsini izledim ve seviyorum. ona göre tavsiyelerim.
(bkz: oz)
(bkz: deadwood)
(bkz: in treatment)
(bkz: sherlock)
(bkz: luther)
(bkz: hannibal)

bir de the walking dead'in ilk 3 sezonunu tavsiye ederim.

Polisiye=Luther.

nasıl yazılmamış?

(bkz: person of interest)

sopranos u sevdiysen mad men i de seversin.

www.imdb.com

Steroidsiz değiller. Her bünye o seviyede kuruluğa ulaşamayacak olsa da bir çoğunun vücudu steroidsiz yapılmayacak vücutlar değil. Kemik yapısı da etken bu arada. Kas yapmak için bulk yapman da gerekmiyor zaten. Naturel adam için en yanlış yöntem.

yine bir paradigma kayması yaşadım. bulk neden olmasın abi?

Biz "Bulk dönemi" deyince hayvan gibi karbonhidrata abanmak diye bir şey anlıyoruz, halbuki bulk dönemi denilen şey böyle bir şey; aldığın makroların gramını biraz yükseltiyorsun o kadar. Bulk'a girdim deyip her gün bi tencere pilav yemiyorsun. Böyle yapan çok sporcu var. Haliyle aynı oranda da yağlanıyorlar. Bahsettiğiniz adamlar da öyle bir tencere pilav gömen adamlar değil, belirli oranda yediklerinin miktarını artırıyorlar o kadar.

yenir. tavada ısıt biraz üstü ısınmazsa ters çevir. sonra afiyetle ye.

Tabii ki yenir.

göm göm göm. fazla varsa getir birlikte yiyelim

elektrikli ısıtıcı tarzı bir aleti 7/24 falan kullanmadıysanız bir hata vardır, iletişime geçin şirketle biraz uğraştırır ama düzeltirler muhtemelen.

ufo kullanıyorduk 3-4 tane yanıyordu bazen aynı anda. 550 lira falan ödemiştik.

bence elektrik saatini okuyan adam 483 yazacağına 583 yazmış. daha önce benim de başıma geldi. uçuk bir rakam gelmişti fatura. elektrik idaresini aradım ve düzelttirdim. yeni fatura kestiler. ödemek zorunda kalmadım yani. siz de arayın.

elektrikli ısıtıcı kullandın büyük ihtimalle. çünkü ufo tarzı ısıtıcılar elektriği emiyo resmen :D

Saati okuyan eleman yanlış okumuştur, şikayet edin düzelir. Gerçi bir ara "Önce ödeyin sonra şikayet edin" diyorlardı ama hala o sistem var mı bilmiyorum.

124kWh tüketim x 0.245028 birim fiyattan 30TL gibi bir fiyat çıkıyor. Buna vergiler eklenirse 40-50TL olur. Hata yapmışlar. 1294 olanı almışlar gibi.

3 ufo olan arkadaşım var. onlara 400 geldi. sanırım gerilim artınca tüketim miktarından daha fazla yazıyor.

atıyorum 3 ufo aynı anda 1 saat yanması 1 ufonun 3 saat yanmasından daha çok yazıyor. (sanırım)

telefonla ara düzeltirler. carla biraz oyomatik ödeme talimatım vardı. banka ödemiş borcu. iptal ettirdim ödemeyi. bir ton işlem ücreti ödedim sizin yüzünüzden. diye..

böylece "sikindiriktaş elektrik idaresine gidin" diycek yüzleri kalmaz.

arkadaşlar edit'te yazdığım gibi ısıtıcı/klima kullanılmamıştır. Firmayla iletişime geçtim inceleyeceklermiş. Hadi bakalım... Ama göte girerse kapatırım mum ışığında otururum:))

Karanlıkta siluet olarak onlara benziyor. Ben de "Oradaki ne ya" dediğim anlar yaşıyorum.

Gölge oyunu.

avantajı işin olur bi de gelirin.

dezavantajları stres, çok çalışma, sinir sahibi olma.

ücret de ikramiyelerle falan max.2000 olur.

Sıraya girmeden faturanı yatırabilirsin. İlk aklıma gelen bu oldu.

avantajını bilmiyorum da dezavantajları:
sürekli müşteri ile muhatap olmak zorundasın,
sık sık mesaiye kalmak zorunda kalabilirsin,
kasada eksik çıkarsa cebinden ödemek zorunda kalabilirsin.

yalan olmasın ama: asgari ücret + 3 ayda bir çift maaş gibi bir uygulama oluyordu sanki bankalarda, emin değilim ama özel sağlık sigortası yapıyorlar sanırım (bankadan bankaya değişebilir) bir de senede bir ikramiye sanırım.

kuzenim vakıfbank'ta çalışıyor 4. yılı. maaşı 1250 tl. hiç bir avantajı yok.

4.yıl da 1250 nedir ya?
Benim kuzen yazin madoda calisti 3 ay 1200 tl aliyodu zaten.

Lise terk kuzenim 1500 lira maasla calisiyor.

Cevaplar icin tesekkurler. Bi gideyim goruseyim.

gise gorevlisine 2000 tl mi? hangi gise bu :) teb bir arkadasima 900 lira teklif etti gecen sene.

kıyas olsun diye ben de bir şey yazayım. geçen yıl bank asya gişede çalışmam için net 1200 gibi bir fiyat söyledi. üzerine birkaç yüz lira dil tazminatı (toefl) ve 3 ayda bir çift maaş vardı. başka da bir şey var mıydı bilemedim.

piyasa çok kötüymüş. yeni memur 2000 lira alıyor, bilginize... :)

bu 3 ayda bir verilen çift maaşlar (ikramiye olarak adlandırdım) ile ortalama aylık max.2000 demek istemiştim.

120

çanakkale geçilmez; çizgi film olarak.

www.imdb.com

www.imdb.com

Şurada bahsedilmiş: www.hurriyet.com.tr

Ben kabartma tozu diye bir şey yokken bu malzemenin görevini karbonat görüyordu diye biliyorum, en azından teyzem öyle söylemişti.

ozellikle somon dokum tavada super oluyo
bunlara takilma, mutfakta iyi olmak icin deneme-yanilma sart

o koku yerleşir diye korkuyorum. hakikaten o balık kokusu tavada kalır ve et,tavuk yaptığımda onlara da siner mi ya? garip geldi bana biraz :/

uzun zamandır aynı döküm tavada biftek-tavuk ve balık olarak somon yapıyorum (başka balık denemedim, en uygunu somon gibime geliyor, diğer balıkları fırına veriyorum) şimdiye kadar dediğin gibi yerleşik bir kokuyla karşılaşmadım.

Hayirli olsun,muhurlemeciler ordusuna hos geldin:)sordugun adamina gore degisen bir durum bana gore iki tavada ayri olmalidir cunku o koku asla cikmiyor.buna aldirmayan,farkina varmayan icin problem olmaz ama balik tavani her zaman ayri tut.

balık tavanı bulaşık makinesine de atmaman lazım. bu durumda zaten makinedeki her şey balık kokar.

ya ben ne zamandır döküm demir tavalara aşeriyordum, mühürlemeciler ailesine kabul edildim yani süper :)) şuan ikinci tavayı alamıycam galiba, o yüzden aynı kullanıcam ciddi bir koku da yoksa süper.


şimdi lava'nın ürünleri ham demir değil, yine de seasoning yapmalı mı hazır onu da sorayım :D gerek yok sanırım

lava döküm tavada somon yaptım, hiç yağ vs koymadan balığa tuz karabiber koyup 10 dk kızmış tavaya koydum. yapıştı çevirmesi dert oldu, bir kısmı tavada kaldı vs.

şurada güzel bir tarif var ama denemeye cesaret edemedim bu deneyimden sonra.
(bkz: #39519899)

eksiduyu.ru
bende şu tavayı aldım ama daha balık yapmadım. değişik çeşit etler yaptım köfte yaptım ama balık yapmasam mı bende şimdi bak. somon'u hep dışarıda pişirtip getiriyorum eve bence sende oyle yapabilirsin. riske değmez

Arkadaşlar zaten gereken cevapları vermiş, ben "O koku yerleşir diye korkuyorum" probleminiz hakkında bir şey söylemek istiyorum: Döküm tavaların tencerelerin en büyük numarası, yapılan yemeklerin zamanla bu tür ürünlere sinmesidir. Yani bu tencere tavaları kullandıkça yemeği daha lezzetli hale getiren olay budur. O yüzden ister balık yapın ister kırmızı et fark etmez, korktuğunuz gibi bir durum olmaz.

ben de şundan aldım;

www.hepsiburada.com

ya o yapışma olayından baya korktum ben de şimdi :/ hayır bi de grill almadım yani düz aldım gözleme vs. de yapabileyim, soslu tavuk yapayım diye.
@angelus, teşekkürler yanıt için. korkmak yerine aksine doğrusu buymuş meğer :)

döküm tavam var üstünde et,balık,kestane,tost yapıyorum ekmek ısıtıyorum hiç kokuları karışmadı yanlız ben içgüdüsel olarak balık yaptıktan sonra bi süre daha yüksek ateşte tutup tavanın üstünde kalan herşeyi kömür oluncaya kadar yakıyorum sonra bulaşık teli ile yıkıyorum.

tamam tatsız bir durum ama hiç öyle kendini rezil hissetmeni gerektirecek, öz güvenini sarsacak bir olay değil bu. yani seninle direkt bir ilgisi yok çünkü.

madem kendisi senin beklentilerini karşılamıyor, çıkar hayatından olsun bitsin. tamam eski bir arkadaşlık, abi- kardeş ilişkisi vardır arada ama bu arkadaş onu pek sallamıyor demek ki. o sallamıyorsa, sen de sallama.

lise öğretmeni olması hödük olmadığını göstermez. ki hödükmüş. siktiret

uff çok üzüldüm ya, anlıyorum seni. bence o kadar zaman geçirmene rağmen huyundan suyundan pek almamış olmanla teselli olabilirsin. çok afedersin ama hem kart horozmuş hem hödük. salla gitsin.

adam amsalak, bundan senin kendine pay çıkarma çabana anlam veremedim. siktir et. senlik durum yok, erken andropoz böyle işte.

iş karı kız atma olayı olunca en yakın arkadaşınız bile sizi iplemiyor. diyecek birşey yok aslında. adam fırsatları değerlendiriyor kendi çapında

her şeyi anladım da şu çöpü de atıver ne lan. 5 yaşındaki cocuk mu var karsında? ben olsam o çöpü bi tarafına sok deyip çıkardım.

kız varsa var amına koyim içeride sikiş mi var da davet etmiyor. zaten sen de 2 saat oturmazsın yanında. iki laflar cıkarsın kız olsa nolur yani.

vay amına koyim ya o kadar geçmişiniz var bir de. ve aynı şeyi iki kez yapıyor.

ya bak yine çöpe takıldım ben. çöpü de atıver ne ya. vay amına koyim ya.

adam şerefsizliği baştan tanımlamış.

Senin üzülmeni gerektirecek hiçbir şey yok ortada. Boşver. Ailen de artık görüşmesin.
Ne insanlar var ya. Resmen sinir oldum buradan. Ben eski arkadaşlarım için oturup ağların bile.

boşver.