bi tane barış manço apartmanı görmüştüm. çok hoşuma gitmişti.

Aparman ismine gerek var ki? Numarası kasa x numara apartmanı koyun hoş olur.

çınar koyun
ya da kaynak bişey olsun albeni, hoşgörü, kardeşlik falan gibi geçen gülümsesin :)

ballı kedi apartmanı (ben uydurdum :p)

cigdem

aile apartmani

zeytin dalı veya zeytindağ

direkt apartman ismi değil ama, bi yerde bi manav görmüştüm. adam mor bi tente yaptırmış. bi manavdan beklemeyeceğin bi dış görüntüsü var. ismini de "rastlantı" koymuş. rastlantı manavı. bi manavdan beklemezsin, ama hoş. apartman ismi için de çok hoş olabilir. "rastlantı apartmanı"

aparkat apartmanı.

Unutma Beni Apartmanı.

cevap botu güzel demiş raslantı yı. benden de mutluluk geliyor. mutluluk apartmanı. negzel.

adı huzur olan bütün apartmanları çok seviyorum ve genellikle eski binalar olduğu için çok beğeniyorum. aklıma geldi öyle. huzurlu olsun içindekiler inşalla.

samanyolu.

bende peace's house görmustum. barısın eviymiş. pü allah cezanızı vermesın dedim:)

numaraya uysun dersek yedi tepe(istanbul çağrışımı yapar eğer il uyuyorsa), onun dışında çiçek isimleri benim hep hoşuma gider bina isimlerinde manolya da güzel bir bina ismidir bence

ne olursa olsun kolay anlaşılır ve yanlış anlaşılmalara gebe olmayan bir isim olsun.

huzur apartmanı+1
masumiyet müzesi'ndeki gibi.

allahınızı seviyorsanız kısa bir şey koyun.

Emanet Apartmanı

Mal mülk yalan ne de olsa...

hayal apt.

Bizimki mehtap, karşı apartmanın ismi rüşvetsiz

"17 aralık apartmanı" koysanıza, mahalledeki akpliler binanızı ateşe versin fdsjkhlfsdjkhldshjlk

osman koyun malum bu aralar popüler

Şenyuva

Asude

menekşe bizim apartmanın adı. bence çiçek isimleri hoş.

yedi verenlerde geldi aklıma

"seyyar satıcılar giremez" apartmanı olsun, bir taşla iki kuş, tabii güzel dilek belirten bir isim de olabilir. gider yapabilir misalen "akıllı olun". niye değiştiriyonuz ki ?

berkin.

binanın şu anki ismi inşaat firmasının ismi ve çok yakın mesafede aynı isimde bi tane daha bina var. Ve bu firma kendisi ile iş yapmış hiç kimsenin memnun olmadığı bir firma. bu sebeple ismini değiştireceğiz.

güzel gidiyoruz bu arada böyle devam.

gezi, avm de olur

Bizimkiler.

Celik Ap.

Tesla Ap

ağaoğlu rezidans

eger numara 7yse sans apartmani olsun :)

Seven apt

Kastelli blokları

neverland

çünkü hiçbir mal insan hayatı kadar değerli değildir.
öldürmeyeceksen dövüp, bağlayıp polisi arayabilirsin. "hırsıza şiddet uygulanamaz" diye bir durum yok.

Oyle bi yasa yok o haberi yapan gastecinin amk herkese yanlis ogretti. Adam dovmek yasak o seni dovmedikce

Evine girenin "hırsız" olduğunu nereden biliyorsun? Hırsız olduğuna yalnızca mahkeme karar verebilir. Akıl hastası biri de girmiş olabilir. Onu nereden bileceksin? Bunun yargılamasını sen yapamazsın. O yüzden yani.

Dövebiliosan döv kimse bişi demez.

Bir de eğer sana saldırırsa (bkz: meşru müdafaa)çizgisinde yanıt verebilirsin. O kadar ama... Tutup da öldürmene kimse onay vermez.

Yattığın odada canın tehlikede kabul edildiği için (salonda da uyuyor olabilirsin, yatak odası olması zorunlu değil), hırsızı öldürmen durumunda nefsi müdafa sayılabiliyor.

Ancak hırsızı kovalayıp evin koridorunda vurursan, buradan canın tehlikede değilken, yani nefsi müdafa durumu yokken öldürdüğün kanısına varılabilir.

Hırsızı etkisiz hâle getirmek başka şeydir, ki buna hakkın var, öldürmek başka. Öldürmeye, nefsi müdafa durumun yoksa, hakkın yok. Çünkü hırsızın cezasını sen veremezsin, bunun için hukuk var.

Eski zamanlardan bununla ilgili bir haber vardı: Hırsız, ailecek karateci olan 8 erkek kardeşin yaşadığı eve giriyor ve adamlar hırsızı yakalayıp polise teslim etmeden önce sabaha kadar zevk için dövüyorlar. Öldürme yok ama feci şekilde dayak var. Hırsızın yanında 8 kardeş de tutuklanmıştı. Çünkü zevk için hırsızı sabaha kadar dövüp, işleri bittiğinde polise haber vermişlerdi.

@norek o zaman

''türkiyede insan hayatına daha çok değer veriliyor''

a geliyor sizin dediğiniz.yanlış mıyım?

Güney Afrika'da böyle kolaylıkların olması yüzünden ampute atlet Oscar Pistorius sevgisini öldürmüştü "Hırsız zannettim" deyip. Riskli işler yani bunlar; hırsız zannedip ananı babanı da vurabilirsin uyku sersemi. Ayrıca onu geçtim, bir insanı öldürme hakkını kendinizde görmeniz çok sağlıklı bir durum değil. Hırsız olması böyle bir şey yapma hakkını vermez.

o yatak odası olayı tamamen uydurma.

taşınır mallarda zilyetliğe saldırı ve gasp halinde kuvvet kullanma hakkımız var. örneğin dışarda yürüyorsun, arka cebe hırsız eli attı. tam cüzdanı alırken engellemek için vurabilirsin. cüzdanı aldı koşmaya başladı diyelim. peşinden koşup tekme tokat dalıp cüzdanı alabilirsin. bunlar yasal. tabi aşırı olmamak kaydıyla. cüzdanı çalan hırsızı silahla çekip vurmak aşırı mesela.

taşınmazlarda olay nasıl tam bilmiyorum açıkçası. fakat aynı şekilde olması muhtemeldir. ikisinde de zilyetliğe saldırı var sonuçta. bunu engellemek zilyedin en doğal hakkı. aşırıya kaçmamak kaydıyla saldırabilirsin diye düşünüyorum. saldırının amacı hırsızlığı önlemeyi aşmamalı yani.

medeni kanun 981. madde

1- ceza muhakamesi kanununa göre bu durumda siz yakalama yapabilirsiniz. ceza muhakemesi kanunu madde 90'a bakın.

2- yatak odasında vurabilirsin, salonda vuramazsın diye bir şey yok. her halükârda meşru savunma hükümleri geçerlidir. bu yanlış haberin yayılmasına sebep olan olayda gecenin karanlığı içinde adam kendi yatak odasında yatarken odanın içinde, kendisine doğru tanımadığı birinin geldiğini görüyor. yargıtay diyor ki bu halde kişinin kendisini koruma içgüdüyse hareket etmesi doğal. sonuçta yatak odanızda gecenin bir yarısı niyetinin ne olduğunu bilmediğiniz yabancı birisi var! ama tutup da adam kaçarsa siz peşinden adamı öldürene kadar ateş edebilirsiniz diye bir şey yok. meşru savunma sınırını aşamazsınız.

3- meşru savunma demişken. sizin canınıza veya malınıza kasteden birini önleme hakkınız var. türk ceza kanunu madde 25'te şöyle der:

Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

ama burada, dediğim üzere, meşru savunmanın orantılı olması gerek. adam kaçmaya başladıysa ve siz ateş ediyorsanız adama burada orantılılık yoktur. ya da sokakta birisi size yumrukla saldırırken siz karşılığında tabanca çekiyorsanız yumruğa karşı tabanca orantısızdır. yahut birisi size saldırdı, siz de yumruklarınızla kendinizi korudunuz. siz onu etkisiz hale getirdikten sonra yumruk atmaya devam edemesiniz.

p.s. bu arada birisi "hırsız olduğunu nereden biliyorsun, akıl hastası da olabilir" demiş. yani hırsız olduğundan eminsek sorun yok?? ya da akıl hastası birisiyse bizim hayatımız tehlikede değil midir? böyle "bence olsa olsa böyledir" bakış açısıyla lütfen hukuki müesseseleri değerlendirmeyin.

yaa koy amına, sana bi şey olmasın.

@iste o bendim
bana ne kardeşim türkiyede insan hayatına verilen değerden.
ceza hukuku dersi almıştım. bu madde orada geçiyordu.

dizi, film ve kahve bağımlılığım var. aynı anda 20 tane dizi izlemek insanı çok asosyal hissettiriyor.

edit: gerçekten bağımlı olduğumu hissediyorum. dizilerin yeni bölümü çıktığında eve kadar sabredemiyorum mesela otobüste, metroda bile izliyorum. yarın sınavım mı var? önce dizilerimin yeni bölümleri... ne olacak bizim bu halimiz?

@istenmeyen evlat, ciddi ciddi dizi bağımlısı mısın? 3 gün izlemesen mesela rahatsız hissediyo musun? ne bileyim dizi veya film yüzünden günlük işlerini aksatıyo musun? yapmayı sevdiğiniz, sürekli yaptığınız şeyleri sormuyorum. gerçekten bağımlı olduğunuz, hayatınızı etkileyen şeyleri soruyorum. bu duyuruda göte göt diyoruz plz

internet ve seks.

not: şöyle bir baktım da, kola sigara çay alkol bağımlılığım olmadığı için şanslı saydım kendimi.

İnternet.
Zamanında neredeyse 20 saat falan takılıyordum
bilgisayar a aşırı eğilimli biriyim oyun oynamıyorum ama Program dilidir ne bileyim üç beş programdır falan onlarda baya ilerlemiştim

Nivea lipstick yeni ürünü görsem hemen alırım 20 tane falan var evde.

Kalem ve kağıt koleksiyonum var beğendiğim kağıt varsa direkt alırım kalemde.

Başka bilemedim.

Ha bi de eski sevgiliden kalan hediyeler falan da atmam ya da arkadaştan gelen hediyeleri.

İlk aldigim mektup da duruyor bana platonik olanın aldığı hediye de.

Çikolata olmazsa olmazım sınav dönemi mesela beynim duruyor bi ısırık beni kendime getiriyor yada iki gün uyumasam beni bi ısırık çikolata kendime getirir. Falan

Maddesel olarak böyle annem ve kardeşlerim den de vazgeçemem. Ne kadar birbirimizi yesek de.

Kola
Sosyal medya

çikolata.

hayret! herkes sigarayi birakti mi lan niye haber vermiyonuz

Fastfood ve abur cubur başlığını bile açtım. utanma evresini atlattim kabul etme evresindeyim.

1- bilgisayarım. bilgisayarımla arama girmeye çalışan birisini hayatımdan çıkartabilirim ki daha geçen yaptım.

2- sigara. zamanında en yakınlarımı bile kandırdım bıraktım diye ama aslında içiyordum hep :(

samimi olmayalım boku çıkıyor.
ben günde iki demlik çay içerim. olayım bu.

-öncelikli olarak sigara.

-online başta olmak üzere internet yoksa bile kesinlikle bi oyun. pc olur telefon olur tablet olur bi şeyle sürekli oynama. (hiç olmadı küçük joe)

internet + battlefield 3. şimdi baktım battlelog profilime 1400 saat oynamışım. :((

Britanya'nın köpeği olduğum için tabii ki sütlü çay.

Müzik. Dinlemeyince sinirleniyorum bi süre sonra.

sigara, çikolata, öğrenme, yalnızlık, bir ara 4 5 sene önce sözlük bagımlısıydım artık az giriyorum.

İnternet,spor ve hedef bağımlısıyım.

2-3 gün spora gidemezsem içim içimi yiyor, evde şınav falan çekmeye başlıyorum. Spora gitmek için ektiğim hatunlardan harem kurardım şimdiye.

İnterneti zaten anlatmaya gerek yok amk, evde internet kopunca öte berimi alıp wifi kullanmak için starbucksa oturduğum az değildir.

Alışveriş de var diyebiliriz. Yani tipik böyle avm'den çıkmayan hatunlar kadar değilim ama cebimde para olduğu zaman batıyor biraz.

Neyse hedef bağımlılığı da şu: hayatım düzene girdiği zaman kuduruyorum. Sürekli elde etmek için çabalayacağım bir hedef olmalı önümde.

World of Warcraft bağımlısıydım. Her gün 8-10 saat Allah ne verirse. İş başlayınca bırakmak zorunda kaldım. Sabahlara kadar oynayıp işe giderek fazla yürümedi, fiziksel sınırı zorlayınca bitti.

-Abur cubut, fast food türevleri. Basit şeker içeren dandik her türlü yiyecek. Çabalamama rağmen bırakamıyorum
-defter. Küçük büyük, renkli, deri vs farketmiyor. Gördüğümde almadan duramıyorum
-el kremi. Her markanın neredeyse her çeşidi var diyebilirim.
-ve tabiki internet

Kola bagimlisiydim, simdi degilim. Duyuru bagimliligi da var biraz ama kabul edilebilir seviyede. Onun disinda kayda deger birsey gelmedi aklima.
He bir de jelibon bagimliligi vardi eskiden.

tırnak kemiriyom kendimi bildim bileli. allah kahretmesin ya.

inanılmaz çay ve kahve bağımlısıyım. sigarayı saymıyorum bile. onun dışında sosyalleşmeden yapamıyorum. gır gır, kahkaha bağımlılığı diyebiliriz. ayna karşısında kendimi izleme bağımlılığım var bir de.

açık hava bağımlısıyım. evden çıkmadan iki gün dursam bunalıma girerim. yürüyüş yapmam şart.
internet bağımlısı olduğumu söyleyebilirim ama işlerimi aksatmıyor.
okuma bağımlısıyım bir de. internetin başına oturup yaptığım şeyler hep okuma cinsinden. tumblr'm var. ilgili olduğum sanat dallarında yapılmış çalışmaları izleyebileceğim fotoğraflar var. ya epeydir izlemek istediğim film var diyelim. ben Twitter, duyuru derken bir türlü bu dediklerimi açamıyorum. okumak iptila.

İnternet +1 ve deli gibi stalklıyorum önüme geleni kim olduğu önemli değil asjhshs instagramda isimden isime zıplarken saatler geçiyor fark bile etmiyorum.

internet + porn, sigara

-cod 2 ve age of empires 2 multiplayer bağımlısıyım.(aslında 4 kişilik bir arkadaş grubu olarak bağımlısıyız)

-kırtasiye ürünleri bağımlısıydım, 2 senedir temizim.

-okuduğum bölümle alakalı kitap satın alma bağımlısıyım, bu bana aşırı pahalıya mal oluyor.

-son zamanlarda parfümlere sardım, umuyorum ki bunun bağımlısı olmam, olursam sıçtım. (birkaç haftadır sabahtan akşama kadar parfüm forumlarını talan ediyorum ve neredeyse her gün parfümeriye gidiyorum)

-farklı şeyler deneme bağımlısıyım, hiçbir zaman herhangi bir şeyde "tamam artık hep bu" diyemedim, aklına ne gelirse; mesela bir şampuanı veya duş jelini çok beğeniyorum, ama 1 hafta sonra daha egzantrik bir şey görünce rafta onu da alıp denemek istiyorum.

-son olarak, hız bağımlısıyım. allah kahretsin ki bu konuda ne yapıp nasıl aşabileceğimi bilmiyorum. kullandığım araç bana ait de değil, trafik olmadan önümde boş yol görünce basıyorum da basıyorum, sadece gece yapıyorum bunu. kesin trafik kazasından öleceğim, allah kahretsin.

250/300 kilo değilsen bu işlere girme.

Yok canım değilim de Kilo veremiyorum onu ne yapacağız

nasıl veremiyorsun? spor yapıyor musun? gün içinde neler yiyorsun? hormon testlerine baktırdın mı?

Sağlıklı beslenip spor yapıldığı sürece, hatta sadece sağlıklı beslendiğinizde bile kilo vermemek teknik olarak mümkün değil. Zira vücut hayatta kalmak için enerji harcar, o enerji için de kalori harcar, o kalorileri de sizin "Kilo" olarak bahsettiğiniz kaynaklardan harcar. Yani kilo veremiyorum diyorsanız bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir.

bmi 40 üstüyseniz ve bir takım fiziksel + psikolojik testlerden geçip heyet raporu alabilirseniz sgk karşılıyor obezite ameliyatlarını.
vakıf üniversitelerinde de bir miktar bedel karşılığı yapılabiliyor.
bir de özelde de oluyor tabii ücreti karşılığında.
bu 40+ durumu kuraldır ancak yandaş hastalığın olması durumunda hekimin insiyatifi ile biraz esneyebiliyor. 37 dolaylarında olanları da duymuşluğum var özelde. devlette mümkün değil tabii.
fazla kilonun %80ini verme garantisi oluyor. geri alma riski de her zaman var diyete spora devam edilmezse. alanlar da var fazlası ile.
ameliyatın riskleri de elbette var. çok iyi düşünmek lazım.
yandaş hastalık yoksa hiç girmemek lazım bu işe.

Polikistik over var ilaçlarını kullanıyorum bir de insülin direnci için ilaç da kullanıyorum ama maalesef Kilo veremiyorum çok çok az yiyorum aslında.

Çok az yediğin için kilo veremiyorsun.

bi yakınım yaptırıcak 130 kilo ve çok kısa boyu. devlette hem sıra varmış çok fazla hem de gerçekten daha da şişman değilsen yapılmıyomuş. o özelde olucak bu yüzden. bi yakınım da 25 kilo verdi. tombikto bir kadınken şimdi 50 kilo civarında seyiriyor. spor da yapmadı, sadece karbonhidrat ve tatlı yemedi. bir ay denesenize hiç yememeyi.

İnsülin direnci olan ilaç iştah kapatıyor ama :s

İbm de 36 çıktı :(

Her insanın tüketmesi gereken belli bir yemek miktarı var, bu ortalamanın çok altında olduğunda vücut zannedildiğinin aksine yağ yakmaz, bilakis "Noluyoruz lan" deyip yağlarını koruma yoluna geçer. Zira yağlar, iç organların korunması için hayati önem taşıdığı için vücut kendini kapatır ve var olan durumunu korumaya başlar. Yani sen vücudunuzu gerektiği gibi doyurmadığında, vücudun kendi kendini korumaya çeker kilo veremezsin. Peki bunun için ne yapacaksın? Yiyeceksin. Yiyeceksin ki vücudun rahatlasın, gevşesin. Yağı korumayı bıraksın sen de yağ yak. Tabii ye derken gidip pizzayı hamburgeri göm demiyorum; protein ve sebze ye diyorum. Ancak o şekilde kilo verebilirsin. Biraz matematikle alakalı yani bunlar. Günlük ortalama 90 gram protein, bir o kadar da sebze yersen kilo verirsin.

insülin direnci ilacı benim iştahımı hiç kapatmadı valla. Onu diyeyim. Herksde aynı sonuç vermiyor olabilir. İlaçtan ilaca farkediyor da olabilir.

ayrıca ameliyalta ilgili olarak daha bugünün haberi;

www.hurriyet.com.tr

Metformin kullaniyorsan ben de metformin kullanıyorum, iştah kapatmiyor. Tatlıya saldırmanı engelliyor. Sen zaten başta karbonhidrat ağırlıklı bir beslenme düzeni oturmussan sana tabi iştahını kapatiyormus gibi gelir. Protein yağ karbonhidrat dengeli bir biçimde al ama karbonhidrati sıfıra indirme. Ekmek şeker makarna pilav falan yeme. Günde en az yarım saat tempolu yürü, minimum 10.000 adım at. Günde bir fincan türk kahvesi iç, zamanında yat kalk. Katkılı şeyleri asla yeme. Popkek, meyveli soda ve diğerleri. Az yiyip kilo vermek diye bir şey yok. Vücudunu kıtlık moduna sokuyorsun her bulduğunu depoluyor sonra. Bir de suyuna kabuk tarçın at, o şekilde 2-2.5 litre su iç. Dogum kontrol hapı kullaniyorsan ödem yapıyor olabilir. Ameliyatı yataktan vincle kaldırılacak insanlardan olmadığın surece unut.

Evet metformin yok yiyemiyorum ben. Elmasız hayat çok zor :( 10 bin adımı atıyorum zaten

interstellar'a gitmediysen diğer filmlere bakmaya bile gerek yok.

Fury. Kimse sevmemiş ama bence güzel.

interstellar

hala vizyondaysa interstellar kaçmaz. serinin takipçisiysen açlık oyunları da iş görür.

interstellar +1
nightcrawler

interstellar' a gittiysen, tekrar git. ben tekrar gitmeyi planlıyorum. şu ankamall imax bir açılsaydı artık.

Portakal.

ilim, çok ilginç mi bilmemde bana ilk duyduğumda güzel gelmişti

mücteba sanırım.

okyanus

kurtaran
satılmış

ilginç değil de saçma diyeyim, batın vardı ilkokulda. bir insan çocuğuna neden batın ismini koyar aq hiç anlamadım. iyi bari benimkiler daşşak falan koymamış.

üniversitede bizim alt sınıfta "aşkım" vardı.
erkek hocaların birisi buna takılıyordu sürekli. senin yüzünden bizi sevgili sanacaklar adımız çıkacak. o nasıl isim lan öyle diye.

güzel değiller ama sahibini bizzat tanıdıklarımdan:

atak
bilek
yetiş

aklıma geldi de, bir hocamın ninesinin adı mineş imiş :)

ebeveynleri bu ismi koyarken kuranda geçen bir şey olsun istemişler euzu billahimineşşeytanirracim de geçen mineş i seçmişler ki anlam olarak hiç bir şey anlam etmediği gibi, "min" den, dan anlamına gelirken "eş" eşşeytan ın ilk kısmı. yani ismin anlamı kısmen "şeytandan" gibi bir şey :)

Rengim.

Bizim sınıfta var. İlginç bir erkek ismi.

tabende ve nercivan. ikisi de kadın.

menice

Temmuz, sahibine yakışmıştı. Fakat en güzel dersen Gio (vanni), Türk evladıma vericem ama ilginçli olsun dersen de Eros :) Bir de güzel midir değil midir hala bilemediğim, kuzenimin oğlunun ismi olan Artun.

Durak (ankara'da evimizi boyayan boyacı)
Piltan (eşimin eski ev sahibi)
ve en bombası
Şitayir, adamın babası Steir marka traktör almasının şerefine bu ismi koymuş oğluna (sivasta bir arkadaşın samimi arkadaşı )

Guzel degil ama ilginc olarak ongan diyebilirim.

Oray ve Oral

Okyanus
Rengin
İlkim
iklim
Nafiye
haneda

Aytop
şirin
Özveri

bire bir tanıştım bu adamlarla.

Noyan

Otcan ve Asker

Ordukul.

Birde bir haberde duyduğum isimler çok garipti. Şimdi aklıma gelmedi haberi bulursam atarım ama haber şu şekildeydi annesi ölen 4 kardeş bir çiftlikte kendilerini assıyordu.

m.haberturk.com

Bide nakliyeci gülabi abi vardı. onu unutmuşum.

şemsiye. ciddiyim.

Abo (erkek adı)
Meni (kadın adı)

Kadın isimleri;
Emet
Almıla
Erkek ismi;
Dağhan
Bir de uzun bir erkek ismi;
Halil İbrahim Barış XXXX (xxx soy isim)

Ataç var bir de (erkek).

özlenen(kadın ismi soyadına adına uygun ama yazmıyım bi sorun olmasın)
kiraz
tamam
kimye
beşbin

dün mhrs ile bi doktordan randevu aldım 2 ismi vardı ilki "tebernüş"

nurgül yeşilçay
hande ataizi

scarlett johansson
monica bellucci

Ayşegül Aldinç.

amy adams. o nazik, hanimefendi halleri yok mu...

eva green
jessica chastain

(git: eksisozluk.com)

monica belluci+1

müjde ar

bi de zeyna vardı.

nurgül yeşilçay
monica bellucci

+1

Ayşegül Aldinç + 1
Eva Green + 1
Rebecca Romijn

Red Sonja.

sdfdf aklıma ilk gelen river song oldu nedense

"Bütün Çinliler aynı anda zıplarsa deprem olur mu" gibi bir soru bu. Olmaz. Yani deprem de olmaz sıcaklıkta değişiklik de.

çakmağın markasına göre değişir yeterli veri yok. Bir de artıya getirmek lazım ayarı :)

milyonda bir derece olursa olur, fizikte az çok yoktur

sadece sen cakmak yaktiginda da dunyanin isisini arttiriyorsun.

onemli olan hangi birimle olcecegin.

Muhtar çakmağıysa bir jeolojik devrin daha sonuna geliriz.

sen sözelcimisin bu nasıl bir işsizlik. ortalama bir doğalgaz santrali o ısıyı 1 saatte üretir.

Salt kırmızı olan vardı, o baya güzel.

tipi olması önemli değil ki. maksat forma olsun. eğer fanatik bir taraftarsa sevecektir. ki linkteki forma çirkin de değilmiş.

not: galatasaraylıyım

bu formayı mağazalarda bulmak zor. ben değişim yapacağım yapamıyorum öyle diyeyim. çok satıyor ve çok güzel forma. internetten siparişte hemen gelir.

bu formaya tipsiz mi dedin?

BJKlı br erkek olarak bence çok güzel.

tamam vurmayın. çogzel forma.

pekiiii bir de şöyle sorayım. sevgiliniz forma hediye alsa mutlu olur muydunuz? formanız yok diye düşünün.

Bana sevgilim ben askerdeyken doğumgünümde göndermişti. Kendi gelse o kadar mutlu olmazdım.

sevgiliye format atmak diye okudum ya la :)
valla bence çok güzel
not: GS'liyim.

Çok güzel forma. Ben de aldım bir tane bunun aynısından.

Mutlu olurdum.

Forma iğrenç bence ama hoşuna gider madem Beşiktaşlı, al sen.

çok kötü görünüyor :/ ben beğenmedim.

Hayır küçülmez.

deli misin yahu? kadın bacağını en estetik gösteren şey. harika bence. böyle kalsın, bozmak için uğraşma. soba borusu bacaklı türk kadınından gına geldi.

Küçülmez, küçülmeyeceği gibi bir kadının calf'leri, ya da herhangi bir kası kolay kolay da büyümez zaten. Cüzi miktardaki testosteronunuz buna izin vermeyeceği için anabolik reaksiyonlar yaşamazsınız. Antrenmanlar ve besinler sayesinde olan gelişme de sınırlıdır. Devam; böyle iyisiniz.

küçülmeyeceğini zaten söylemişler de estetik olarak da beğenilen bir şeydir bu genellikle.

Evet beğenenler var ama ben hiç sevmiyorum, algıyla oynuyor. Bacaklarımın haddinden fazla kalın görünüyor gözüme.
Spor salonundaki hocaya sormuştum zamanında. Adam "yaa ne kadar olabilir allah aşkına" dedi. Gösterince bütün hocalar O_o böyle oldu. şaldkaşs Tipimden öyle bir bacak beklenmiyor çünkü. Genetik etki de var tabii de takmış durumdayım ne bileyim.
Duyuruda arattım, birisi daha sormuş ameliyat varmış oradaki kasları alıyorlarmış. (Yuh) Başka bir yol olmaması çok saçma. :/

Vücut her zaman var olan mevcut durumunu korumaya meyillidir. Yani ekstrem bir durum olmadıkça yağını kasını harcama yoluna gitmez. Misal yiyecek bulamazsan, yani yemek yiyemezsen vücut bir süre sonra son çare olarak enerji için proteinlere, yani kaslarına hücum edip proteini glukoza çevirip hayatta kalmaya çalışır. Bu şekilde mevcut kaslarını kaybeder sonuç olarak Afrikalı aç çocukları getirin gözünüzün önüne, öyle bir şey olursunuz. Hülasa kas küçülmesi dediğiniz şey mümkün değildir fakat kas kaybı dediğimiz olay mümkündür; ama o da kesinlikle yaşamak istemeyeceğiniz bir durumdur.

aa süper bişi o... gercekten ben de tam o bölgeyi geliştirmek istiyorum. calf nakli olsa süper olurdu.

Calf reduction diye aratın. Kasları çıkartmıyorlar, çeşitli yollarla atrofiye götürüyorlar. Botoks, RF, sinir kesisi vs.

Kasın şeklini değiştiremezsiniz, kaybetmek isterseniz yöntem çok. Hareketsizlik bile eritir. Alçıya alınanlarda mesela bacak incelir. Bence kaslarımızı sevip koruyalım o ayrı.

Operasyon ya da son derece sağlıksız aç kalma yöntemleri dışında yapacak bir şey yok. Zaten, üst bacağın kaslıysa, kalfların incelmesi görüntüyü bozar. Bundan çok daha ileri gitmeyecektir, merak etme.

(gönül işleri konusunda) önümü bir tane dahi açık kapı bırakmayacak şekilde her yönden tıkayan şu mükemmel sistem kesinlikle kendiliğinden olmuş olamaz. bu bir mucize bana göre.

kesin Allah var, çünkü bütün kitaplarda yazan şeytan etrafta cirit atıyor.

inanmamaya daha yatkınım. ama bir şey için çok dua ettim buna rağmen, ve oldu. din min var mıdır bilmem ama bi güç var gibi.

Türkiyede yaşamak. Önceki hayatımda çok günah işledim sanırım. sürgündeymişim gibi geliyor.
Türkiyeyi sevmediğimden değil, seviyorum da esas olmam gereken yer çok başka bir yer. Uçakla 4 saat uzaklıkta.

(bkz: if god does not exist who wrote the bible)

Olmadi öyle bi olay.

allah'ın varlığına bir kez daha inanmamı sağlayan:

bir şeyin olması için çok dua etmiştim. hatta kağıt kalem alıp nasıl olmasını istediğimi bile yazmıştım.

ve yıllar sonra tıpkı istediğim şekilde oldu :)

bir yaratıcı olduğuna kesinlikle inanıyorum, bu olay bunu daha da perçinledi.

bence var, zira baskalarına ibret olsun diye yaratılmısım o derece boktan bir hayatım var. ülkede az sayıdaki boktan adamlardan biriyimdir herhalde. en azından cevrem de görmedim benim kadar boktan bir durumda olan.

"Kesin Allah var" diyebileceğim bir şey yok fakat "Kesin Allah yok" diyebileceğim pek çok olayı her gün yaşıyoruz. Özellikle yaşadığımız coğrafya buna çok müsait. Bu da başka bir ironi tabii.

balık yapmayın. pozitif bir faydası olmaz balıkta dökme tavanın. sadece kırmızı et için kullanın.

döküm tavayı deterjan kullanmadan suyla ve fırçayla yıkayabilirsin. daha sonra bi 10 dakika ocakta ısıt. su zaten buharlaşır paslanmaz.

edit:streak'in dediği gibi balıkta mühürleme muhabbeti olmadığı için normal tavada yapabilirsin.

Dökme tava yıkanmaz diye bir kural yok. Makbul olanı yağ ve tuzla temizlemektir fakat istenirse sabunlu suyla da yıkanıp temizlenebilir tava soğuduktan sonra. Sorun yok yani.

Ben erkeğim ama cevaplayım. Lazerle çizdirme olayı inanılmaz itici, böyle çizgi gibi olanlar için diyorum. Sakal yapısı gereği biraz dağınıktır zaten. Sakalsız erkek olayına kadınlar yorum yapsın. Ama sakalı olmayan erkeklerin sakal için türlü türlü çözüm aramasından anlaşıldığı üzere, önemli bir şey sanırım :).

Ha bana sorarsan traş olmaya inanılmaz üşenirim. Ama sakalsız olmak da istemezdim. Kısacası traş olmaktan sıkıldıysan lazer olayı mantıksız.

Sakalsiz erkek olmaz, itici bence.

Crossdresser falan değilsen çok saçma.

lazer yüzde pek etkili olmuyor. en kuvvetli makinede bile çenemdeki birkaç kılı bile zayıflatamadılar.

sizin nasıl olacak bilemedim.

bir kadın olarak görüşüm: traş olunduğu halde sakal hala belli oluyorsa, çok sık ve sertse, itici. seyrek sakal traşlı da, traşsız da iyi görünüyor. hiç sakal yoksa, sorun değil benim açımdan. olan sakalı yok etmek ise(seyreltmek değil) kişisel tercih bence. böyle yapanların kimler olduğunu da üç aşağı beş yukarı biliyoruz. yine de size kalmış, isterseniz yaptırın.
çok gür sakal konusunda ise, ne yapılabilir bakmak gerek. tüylerin azaltılmasından hareketle(sakalım yok haliyle), lazer epilasyonla azaltılması yoluna gidilebilir. tamamen yok etmek şeklinde değil de, seyrekliği sağlanıp, o noktada bırakılabilir. çenenin altı hariç, boyunda varsa; o kısımdakiler tamamen yok edilebilir.

Teşekkür ederim cevaplar için.

Yok, enkaz altında kurtarılmayı bekleme fikri beni çok korkutuyor. Öyle bir şey olduğunda yaşamaya çalışmak yerine bir an önce ölmeyi diliyorum.

Yok. 99 depremi zamani vardi. 7 yasindaydim ama aklim varmis demek ki. Hem evde vardı hem de arabanin bagajina icinde su kıyafet falan olan bi canta saklamistim.

Simdi niye yok? Anneme hazirlayalim diyorum hazirlayalim kizim diyo. Unutulup gidiyor sonra.

Haydi hep beraber hazırlayıp bir de bunun ifşasını yapsak ya?

yok.

bu gerçekle yüzleşmek fikri zor geliyor olabilir.
bilinçsizce bir davranış biliyorum fakat mümkün mertebe kaçıyorum deprem fikrinden.

yok. o psikoloji korkutuyor beni :(

Yatak yanında küçük bir şey, araba bagajında büyük bir şey var. Yatağımın yanında sadece bisküvi, su, el feneri ve düdük var. Arada tazeliyorum. Bagajdakinde battaniye, ped, tuvalet kağıdı ve büyük su var. Bagajın anahtarının yedeği abimin deprem çantasında. Yataktayken yakalanırsam (becerebilirsem eğer) o çanta başucuma gelecek şekilde kendimi yere atıp, cenin pozisyonuna geçmeyi düşünüyorum. Daha önce provasını yapmışlığım var ama gerçek bir anda ne olur, bilinmez.

yok malesef. aslında gölcük depremini gölcükte yaşamış biri olarak olması lazım ama şu anda en üst katta oturuyor olmama güvenerekten yapmadım hiç.

Yaşadığım apartman yıkılırsa kurtulacağımı sanmıyorum. Bizi kurtarmaya gelebilecek kimse olmayacak, ara yollar kapanacak vs vs.

Ulaşabileceğim bir yerde çakı tutuyorum ama. Günlerce taşın toprağın altında susuzluktan ölmeyi beklemek yerine bileklerimi kesip öyle ölmeyi planlıyorum.

Evet deprem riski yüzünden psikolojim pek iyi değil.

artık istanbul'da yaşamıyorum ama aileme yapmalarını söylüyorum sık sık. yapmıyorlar o ayrı. 99 depreminden sonra birkaç sene arabanın bagajında deprem çantamız vardı. içinde yedek eşofmanlar, ilaçlar, biraz para, battaniye, fener, pil vardı.

deprem çantası haricinde bence herkesin yatağının yanında, altında değil yanında, su, fener, bisküvi ve düdük olması lazım.

sıkışıp kalma durumu olursa ancak yatağın yanındaki boşlukta kalacak şeyler hayat kurtarabilir.

yok, aşağı yukarı içinde @want2die'ın yazdığı şeyleri ekleyip her odaya (mutfak ve banyo dahil olmak üzere) birer tane koymayı planlıyorum.

artı sadece çanta yetmez, kendi evim dışında başka bir yerde uyuyacaksam uyumadan önce olası bir deprem halinde odanın en güvenli yeri neresi diye bi düşünüp öyle yatıyorum. gerçi kendi evimizde olmadığımız zaman da deprem bizi bulabilir, misafirliğe bile çantayla gitmek lazım sanki ajsdasjk

yok. deprem oldugunda aklima bile gelmez canta manta. japonya'daki turk reyiz gibi direkt pencereden atlarim zaten birinci kattayiz. evde degilsem eh zaten ise yaramayacak.

deprem cantasi degil de bence stok lazim eve. en azindan bir ay yetecek su ve yiyecek depolanmali. elektriksiz neyin pisirilebilecek ya da pisirmeden yenilebilecek seyler falan.

simdi dusunsene deprem olmus her yer yikilmis. millet dukkanlari yagmaliyor. ortada ne polis kalmis ne itfaiye, yikilmis her yer. istanbul perisan. evde yiyecek bir sey yok. ne yapacaksin? dur lan bakkaldan ekmek ve sucuk aliyim deyip esofmanla cesetlerin arasindan hoplaya ziplaya bakkala mi gideceksin?

yoo dostum yoo. olur da evin yikilmazsa, evde bir ay boyunca yasamaya calismak en iyisi. disarda katliam olur "buyuk" depremde. kesin bilgi yayalim.

ayrica deprem cantasina neden konserve falan degil de biskuvi koyuluyor ya onu anlamiyorum ben. neden? yav zaten deprem olmus biskuvi mi yenir o kafayla? sekerli sekerli pis pis daha cok aciktirir insani.

o bisküvi dediğiniz şeyler göçük altında kalma riskine karşı kullanılmak amacıyla konuluyor. bisküvi derken yüksek enerji veren ve uzun süre dayanıklılığını koruyan şeyler.

ayrıca deprem çantaları için aynı zamanda konserve de tavsiye ediliyor. o da dışarı çıkmayı başaran kişilerin uzun bir süre eve dönememe ihtimaline karşı.

ben kıyafet, nakit para, battaniye gibi hazırlıkların uzun vadede; su, bisküvi, düdük gibi eşyaların ise göçük altında kullanılmak üzere olacak şekilde iki farklı deprem çantası ayarlanabileceğini anlıyorum. ya da tüm hepsini tek bir çanta içinde toplayıp, yine düdük, su, bisküvi, fener gibi eşyaların çantanın kolay ulaşılabilir gözlerine koyulabilir. ancak ne olursa olsun yatağın yanında mutlaka bir çanta bulunması gerek. bence. ben yapıcam. :)

1999 depreminden sonraki ilk yıllarda deprem çantam hazır bir şekilde bekliyordu yanı başımda. yıllar geçtikçe ben de artık hazırlamamaya başladım, etkisini yitirdi. halbuki yıllar geçtikçe daha çok dikkat etmek lazım aslında.

@dessy, tabii ki bir sebebi vardır, "haylayf çok güzel lan ondan koyalım" diyerek böyle bir şey söylememiştir uzmanlar ama bana saçma geliyor. ne çeşit bir bisküvi uzun süre enerji veriyor insana? ben şekerli bir şey yiyince enerjim direkt olarak kayboluyor, daha çok acıkmaya başlıyorum. tuzlu olsa da fark etmez, rahatsız ediyor o hazır bisküviler. ayrıca kan şekerimde de bi şey yok, heç "sen sorunlusun" demeyin.

bana güven sen, konserve tercih et. bisküvi yeme. çok zararlı bisküvi. göçük altında kalmışsın hala bisküvi yiyosun. madem ölmeye o kadar meraklısın bina yıkılınca ölseydin. çok ayıp.

şşşşt! çok ayıp!

:P

seçim sonuçta herkesin damak zevkine ve metabolizmasına kalmış. bize sadece paylaşmak düşüyor.

deprem çantam yok çünkü aklıma gelmiyor, hep unutuyorum. uygun bir zamanda aklıma gelse uygun bir çantam bile var (bunu da düşündüm yani), bir ara içini dolduracağım. içine koyacağım şeyler de bol bol pil, minik bir radyo, çeşitli kesici aletler, ilk yardım malzemeleri, vs vs pratik işe yarayacak şeyler olur herhalde. boy boy çatal iğne setini de unutmayın, doğada iki şeyi birbirine tutturma konusunda süper bir icat.

Yok. Hazırlamakla uğraşmak istemiyorum. Hazır olanını satsalar da almam. Heryere o çantayı mı taşıyacağım?
İlaç depolayamam zaten. Vakti geldiğinde alıyorum eczaneden. Hem 2500 lira hem de buzdolabında durması lazım.

Öneri olarak pili radyo fener yerine dinamolu daha güzel. Alacaksanız öyle alın. Şiddetli bir depremde bina yıkılır zaten. Diyelim ki çantam var, diyelim ki evdeyken deprem oldu. Bina altında çantayı ne yapacam o da ayrı mesele. Ölürüm heralde.

var

tuvalet kağıdı, ped, bisküvi, çeşitli kuruyemişler, ıslak mendil (bolca), poşet, pilsiz fener, düdük, 2 tane 1.5 lt'lik su, birer kat giysi

eksik olanlar: önemli evrakların fotokopileri.

ev sağlam. antreye koyduk çantayı.
ayrıca cizdanım, araba ve ev anahtarları falan günlük kullandığım öantanın içindedir sürekli. o çanta da antreye yakın. böylece acil durumda 2 çantayı alıp evden hızlıca çıkabilirim

3-4 ayda bir de içindekilerin skt'sine bakıyorum, değiştiriyorum zamanı gelenleri

ben bu akşam hazırladım ve çok mutluyum.

allah tabii yaşatmasın kimseye.

lakin, istanbul'a büyük bir deprem vuracağı kesin. sokaktaki kedi bile biliyor neredeyse.

acil durum çantası asıl bina yıkıldığında gerekli bence. yanıbaşınızda bulunan bir çanta içinden göçük altından (hayat üçgeninden) sizi bir süre idare edebilecek suya, bisküviye (veya yiyecek ne koyduysanız), düdüğe (dikkatleri bulunduğunuz yöne çekebilmek için), fenere vs. ulaşabilmenizi sağlar.

üşenmeyin arkadaşlar, ben hepinizi çok seviyorum.

hayır yok. göçük altında kalırsan çantaya yetişemezsen bir faydası yok. sokakta kalırsan da elbet yiyecek bir şey bulursun. bir de ben istanbul'da yaşıyorum. mesela bir avcılarda, bir adalarda vb. riskli yerlerde yaşıyor olsaydım ya da binama güvenmeseydim kesin çantam olurdu. fakat kadıköy'de yaşıyorum. yaşadığım bina sağlam. onun zarar göreceği büyüklükte bir depremde (örneğin beklenen istanbul depremi) sizi deprem çantasından ziyade, silah hayatta tutar.

uzunca bir entry vardı. onunla birlikte düşününce nawar'ın dediği silah daha mantıklı geliyor.

anommm

arkadaşlar, hayat üçgeni. hayat üçgeninde bağdaş kurup yemek yiyebilecek durumda olmayacaksınız ama bir ihtimal, yanınızdaki çantanın ucundan sizi yaşama bağlayabilecek bir takım şeylere ulaşabilecek durumda olabilirsiniz. elbette umarım hiç yaşanmaz, umarım başımıza böyle trajik olaylar gelmez ama yine de, deprem bölgesinde olduğumuzu ve İstanbul'u büyük bir depremin beklediği gerçeğini de unutmayalım.

Neyse, hazırlayan hazırlar :) Ben bu akşam hazırladım. Bilgi paylaşımında bulunan herkese çok teşekkürler <3

99'dan beri deprem hazılığı ile ilgili haberler, programlar yapıldı durdu. büyük ihtimalle istanbul depremine kadar da yapılıp durulacak. senin dediğin gibi çanta hazırlayın, merdivenlerden inmeyin, asansör kullanmayın, dolapları duvara sabitleyin, evin şurasında durun, hayat üçgeni yapın vb. şeyleri söyleyenler var. ama ben hiç duymadım engelli/hasta/yaşlı insanlar şöyle korunabilir/korunsun diye.(internette yazıyormuş bak demeyin. herkesin internet imkanı yok. bende bakmadım açıkçası.)

çanta hazır ve yanı başında olsun. felçli biri nasıl yerinden doğrulup kendini koruma altına alacak? kendimden örnek vereyim. romatizma hastasıyım, yürüyemiyorum, kendimi korumak için hayat üçgeni olsa dahi oraya nasıl giricem. hadi girdim diyelim. elimi kolumu bacağımı nasıl uygun pozisyona getiricem? normal hareketleri dahi yapamıyorken.

hadi kendimden geçtim. çok şükür felçli değilim öyle böyle hareket ediyorum. felçli insan ne yapsın? yakını kendini mi düşünecek yoksa hastasını mı? evcil hayvanını bile bırakmayanlar var(ki bırakın ölsün demiyorum).

sen yine çantanı hazırla hayat üçgenine gir ama herkes bunu yapabilecek durumda değil. bir taraftan da bunu düşün.

gençler hayat üçgeni + cenin pozisyonuna o kadar da güvenmeyin. en iyi şansınız o ama onu yaptığınızda hayatta kalacaksınız diye bir şey yok. kaldı ki o üçgene varamadan kafanıza bir şey düşme ya da yolunuzun kapanma ihtimali daha yüksek.

yanlış anlaşılmasın. üçgen olayına girmeyin demiyorum. özellikle de giriş katında değilseniz ve kibritten evde yaşamıyorsanız lütfen ama lütfen camdan atlamayın. atlayıp yaralanırsanız ya da ölürseniz "can" değil "mal" kaybı olarak geçersiniz. ha belki atladığınız yerde havuz vardır o başka.

üçgenlerinizi gösterin bir de. diyelim ki 2. kattasınız ve üzerinizde 4 kat var. o tonlarca ağırlığı engelleyecek bir üçgen ayarladınız mı? alternatifleri düşündünüz mü?

sorun en sağlıklı kaynakta çözülür. unutmayın deprem değil bina öldürür :p

@nawar, bildiğim kadarıyla kadıköy depremde en çok etkilenecek bölgelerin başında geliyor. ben de kadıköy'deyim ve bayağı tırsıyorum işin açığı. birincisi, depremin dışarda yakalama ihtimali var, hatta avcılar'da bile... ikincisi, dediğim gibi kadıköy de yıkılacakmış diyolar, bizim ev yıkılmasa ne değişir ki? dediğimiz şey, açlık susuzluk kaos yağma... iyisi mi hem yemek hem mermi stoğu yapalım.

aynen, hayat üçgeni illa hayat kurtaracak değil. riski minimuma indirebilir. yanlış anlaşılmasın. hayat üçgeni yapın, oraya da çantanızı koyun, oooh misler gibi yaşamaya devam edin demiyorum.

millet olarak lafı bir tarafından anlamaya çok müsaitiz.

sutlu nescafe, evet, dediğin durum konusunda evet sıkıntı var. ben de görmedim açıkçası fiziksel engelli arkadaşların nasıl kendini koruyabileceğini. sen de bu konuda ilk adımı atabilirsin? duyuru'ya girebildiğine göre akut'la da iletişime geçebilirsin? Onlardan bilgi almayı deneyebilirsin? => E-POSTA: [email protected] - [email protected] Kendin için olmasa bile başkalarını bilgilendirmek için de yapabilirsin bunu. Evet, herkesin imkanı maalesef yok ancak bilgi günümüzde artık çok daha hızlı yayılıyor. bunu avantaja çevirmek lazım.

Ek bilgi olarak şunu paylaşayım, google'da direkt çıktı zaten: www.earthquakecountry.org

rems.ed.gov

aci durum çantası bina yıkıldığında ve sen binanın içinde kaldığında gerekli olan bir şey değil

muhtemelen hareket edemeyeceğin bir pozisyonda tuvalet kağıdını, 1.5 lt'lik suyu ne yapacaksın? göt kadar yerde kalacaksın, en fazla düdük işine yarar, ona da uzanabilirsen. çanta, ilk deprem anı geçtikten sonra açığa çıktığında birkaç gün seni idare edebilecek şeylerden oluşur. marketler açık olacak vs zannetmeyin. ciddi bi afette yağmalar birkaç saatte başlar. evden çıktıktan sonra bulurum yhaa diye bi olay yok. götünden kan alırlar. az bi walking dead izleyin bari.

bina çökerse o çanta seni hayatta tutmaz.

bir ihtimal, şanslı olabilirsem eğer, binadan sağlam çıkabilenlerden olursam, o çantanın içindekileri başkaları adına kullanabilmek için de hazırda tutuyorum. salt kendim için değil yani.

@dessy taş bana mıydı?

@pescador kadıköy büyük bir ilçe. neresinde oturduğuna bağlı. denize yakın yerler, moda vs. sağlam zemine sahip değiller. binaların da çoğu eski. risk o yüzden var. fakat liste başı değil kadıköy. çok daha gevşek zeminler var. fakat daha önce de dediğim gibi, ne kadar gevşek ya da sert zeminde olduğunuzdan önemli olan, binanınızın sağlamlığı.

deprem riski için oturduğunuz bölge ile ilgili, hidrojeoloji, jeoloji, heyelan, fay vs. haritalarına bakmanız bunları karşılaştırmanız lazım ya da bunu daha önce yapmış güvenilir kişilerin raporlarına bakmanız lazım, gebze'den pendik'ten bilmemnereden kendilerine ev hediye edildikten sonra "istanbul'da deprem o kadar büyük risk değil" diyenlerin değil.

ne taşı allasen nawar :)

bu arada, nawar'ın verdiği bilgiye ek olarak, yine nerede okuduğumu/gördüğümü hatırlayamamakla birlikte İstanbul'da sahilden ne kadar çok uzaklaşılırsa, zeminin o kadar daha sağlam olabileceğini bilgisini hatırlatmak istedim. Gerçi hepiniz biliyorsunuz ama olsun :)

zemin konusunda nawar'a güvenin :D
ama çanta konusunda da bana :D

primer'ı izledim. iddia ediyorum mindfuckta lider.

soru çok güzel.

ne cevap versem bilemedim. after hours olabilir.

The idiots olabilir Trier'in.

David Lynch'in Eraserhead'i tabii ki. Ama kafa açmada Luis Bunuel filmlerinin üstüne pek film olduğu söylenemez.

dogtooth olabilir

conspirators of pleasure - jan svankmajer
emperor tomato ketchup - shuji terayama
gummo - harmony korine

www.imdb.com

being john malkovich

Elepmant man haric tum david lynch filmleri.

Mauvais sang

Otobus

Pvc

Bay e

Exam

Dreams

Ölüm savascisi

Cradle of fear

Dracula istanbulda

(bkz: bay e) garip mi desem trajikomik mi desem...

pi

Srpski Film.

tree of life. Hiç bir şey anlamadım çok garip geldi.

David lynch - Eraserhead

ve

Alejandro Jodorowsky - Dance of reality


eğer kategori ayırmayacaksanız
Bir kaç absürd japon pornosu var liderliğe oynayan.

Almodovarın çoğu filmi

seyrederken "benim burada ne işim var" dediğim bir festival filmi vardı:
a hole in my heart. www.imdb.com

film de sayılmıyor sanırım mockumentary diyorlarmış, philosophy of a knife.

srpski film bunun yanında çocuk filmi gibi kalır. 4 saat falan sürüyor. ben normalde doktor, ameliyat, hastane vs. fobisi kesinlikle olmayan biriydim. çok rahat girer çıkardım, korkmazdım. bunu izledikten sonra dişim çekilirken ağlayacaktım neredeyse.

el vardı tarlada filan dehşet saçıyordu asdfdasd

www.imdb.com

1984'ü ben de sevemedim. distopya konulu kitaplar hoşuma gider normalde ama 1984 çok basit gibi geldi. bir türlü o duyguyu veremedi bana. çevirisi mi olmamış anlamadım. (can yayınları)

Distopyalarla günümüzü, geçmişimizi karşılaştırıp aradaki benzerlikleri görerek "oha oluyorum" ben genelde.
Uykulu olduğum için uzuun bir cevap yazamıycam kusura bakmayın. Ancak otomatik portakalı, hayvan çiftliğini, cesur yeni dünyayı ve fahrenheit 451(adından emin olamadım kafam karıştı açıkçası?)i okumanızı tavsiye ederim.

Ben mülksüzler okudum. Hikayesi sarmadı ama fikri ve anlatımı güzeldi. 1984'ün de filmini izledim, onun hakkında da aynı şeyleri düşünüyorum.

Distopya deyince tabii bi matrix ortamı olsun, efendime söyleyeyim bi mad max ortamı olsun, böyle post-apokaliptik, manzaralı, güldürülü, maceralı şeyler bana daha ilgi çekici, sürükleyici geliyor.

yaşadığımız düzlemde alternatif bir tarih yazıcılığına haiz oldukları için severim genellikle.
mesele swastika geceleri. nazi imparatorluğu 2. dünya savaşını kazanmış ve japonya ile birlikte dünyaya hakim olmuş, 700 sene sonrasını anlatıyor bu kitap da. şu konuyu duyduğumda heyecanlı hissediyorum mesela.

Yaşasın diye bağıracağım sonunda bir 1984 fanı olmayan birini buldum. Hayır mesela biz çok güzel gidiyordu keza mülksüzler de. Ama sonlara doğru olaylar karıştı takip etmekte zorlandım bir garip oldu. Yani su an bende eksik olan şey bakış açısı galiba ondan beğenemiyorum.

Okurken boğuyor, ben de sevmiyorum

kırmızı sevip mavi sevmemek gibi bir şey bu sorduğun. kaçırdığın bir şey olduğu anlamına gelmiyor yani sevmemen. distopyaları çok severim ama neden seviyorum sorusuna cevap bulamıyorum ben.

Otomatik portakala fahrenheita ve hayvan çiftliğine bayılmıştım mesela. Galiba benim sorunum kitabın sonları ile ilgili. Ufak bir ampül yandı kafada evet

Bu tarz kitapları beğenmek yada beğenmemek, okurken zevk almak olmamalı bence kriter. Değişik bakış açıları, değişik yaklaşımlar, beyin kıvrımlarını esnetme filan o tarz yaklaşmak belki daha doğru olabilir.

işte ürkmen, korkman, ders çıkarman ve ak sarayı molotoflamak istemen gerekiyor bitirince. olmuyorsa zorlama.

Distopik hikayeler en sonunda insanlar ilkel hayata geri döndü; kendi aralarında klan oldu; aç kalıp birbirlerini yemeye başladılar noktasına geliyor. En efsanesi de böyle en ucuzu da. Ben de sevmiyorum.

1984'u sevmemek gibi bir seyi gercek anlamiyla dusunemedim.

Ben neden sevdim sorusuna cevap vermem gerekirse aklima ornegin ilk olarak, dusunme ve konusma yetenegine bircok kavram katmasi geliyor. Hic bu acidan baktiniz mi?

her distopya biraz gerçektir de ondan. kaçırdığın şey orada yazılanları gerçek hayatında bulamaman. Daha doğrusu onların kısmi gerçekliğinin farkında olmaman.

1984'te newspeak dehşettir mesela.

düşünce suçu işleyecek kelimelere sahip olamama durumu.

"demokratikleşme kanunu", "doğayı koruma kanunu" falan ya da "demokratik eğitim", "demokratik özerklik" gibi sürekli bir yumuşatmacalar falan benzeşiyor açıkçası. Hatta bu salak Akp'liler kitap okuyor olsaydı newspeak üzerinden iyi malzeme çıkardı. Tam da gündem şu sıralar.

Hayvan çifliği, V for Vendetta, Cesur yeni dünya pek de bir şey katmamıştır bana açıkçası. Diğerlerini okumadım.

zombie gunship

www.youtube.com

itunes.apple.com

nasilindirilir.com

Beyaz dövme.

bildigimiz dovme, kullanilan renk beyaz. o degil de cidden guzel durmus he.

kulüpler dernek sayılıyo sanırım satın alamıyosun.

ya ama city'yi araplar falan aldı ya mesela, onlar nasıl şeyapıyor? bizim cardiff'in başkanı malezyalı para babası oçun teki mesela, geldi başkan oldu para saçıyo kafasına göre, takımın formasını değiştiriyo. dernek konusunu ben de duymuştum ama o zaman diğer kulüpler nasıl satın alınıyor?

yoksa sadece türkiye için mi geçerli bu dernek mevzuu? kulüp başkanı olmak istiyorum abi ben. kulübün mali işleri falan bende olsun. aziz yıldırım olmak istiyorum. o takım süper lig'de olacak. şike yaptıysam kocaeli için yaptım diycem.

bu arada salak salak sorduğuma bakmayın ciddiyim, gelecekte en büyük hayallerimden birisi çorluspor ve/veya kocaelispor'u alıp avrupa'ya kadar taşımak. şu an bunu yapacak imkanım yok ama her zaman aklımın bir ucunda. bu konu hakkında bilgilenmem hiç fena olmaz yani, laf olsun diye sormuyorum.

türkiyede dernek statusunde, yurtdışında böyle değil

@facebook, bu durumda bizim iş imkansız mı oluyor? yasal yoldan bi takım anlaşmalarla falan derneğin REİSliği bize geçemez mi?

yahu orası ingiltere. her kulüp bir şirket. o yüzden satın alınıp satılabiliyo. o yüzdendir ki burda kulüp başkanları hiç bir şeyden meshul olmuyolar. kafasına göre para harcıyo sonra işler kötü gidince ceketini alıp çıkıyo gidiyo. bayaa tartışıldı bu konu da burda zaten.

reyiz, para çıkarsa kongreye aday olursun, yakın korumalığını falan yaparız biz icabında.

satın alamasanda başkan yaparlar para oldu mu. yeter ki yeşili göster.

Satın alamazsın fakat Aziz Yıldırım veya İlhan Cavcav gibi kulüp başkanı olursun, o zaman da bir nevi kulübün sahibi gibi olursunuz. Lakin Türkiye'de kulüpler dernek statüsünde olduğu için satılamıyor; İngiltere'deki kulüpler açılmış herhangi bir işyeri şirket ofis gibi olduğundan alınıp satılabiliyor.

Şu şekilde olur. Kulüple bağlantıya geçersin dersin ki ; beni başkan seçin borcunuzu harcınızı kapatacağım, transfer yapacağım, tesis yapacağım. Sahibinden farkın kalmaz.

satın alamazsın. öyle sahibi pescador dur diye hiçbir yerde yazmaz. şöyle olur, paranı kullanarak kendini başkan seçtirirsin. süren dolunca başka şekilde dışardan yönetmeye devam edersin.

Değil çeyrek tam bilet çıksa bile Galatasaray'ın var olan borçlarını kapatmaya bile yetmez o kadar diyeyim. Yani ultra zengin olmak lazım Abramoviç ya da Arap petrol şeyhleri gibi.

Bizim kulüplerin kazançları TL olarak ama borçları hep euro ya da dolar. Yani zaten çok para giderken bir de ekstra böyle gidiyor.

@i was made for you, galatasaray'da gözüm yok ya kocaeli veya çorlu'yu alsam yeter. bu takımlarda taraftar ışığı gördüğü an gelir zaten. çorlu şu an amatörde 6-7 bin kişiye oynuyor. gerçi bizim amatör kulüplerin bile nasıl oluyorsa milyon dolar borcu oluyor.

Evet nasıl beceriyorlarsa deli gibi borç yapıyorlar. Kocaelispor Süper Lig'deydi adamlar borçların sıfırlanması için bıraktılar takımı amatöre düşsün diye.

www.trthaber.com

Quo Vadis.

hipster

Dar pacasi katlanmis garip renkli pantolonda varsa sopalik diyoruz ona biz.yabanci dergide manken cocukta cok guzel oluyorda bizim anadolu kafasina gotune olmuyor bi geliyo dukkana cirak olmus kucuk besleme,tokatlayip berbere gonderiyorum.cikiyo kirmizi yanaklari.icinden bana zalim pust diyor.

undercut mı?
www.pinterest.com

piramit?

piramit mi kaldı be kardeşim :)
undercut olabilir.

Reus

Pompadour.

2- var.
3- olur öyle arada bana da sık oluyor

2. ortalama avrupa şehirleri kültürel ve tarihi miraslarını koruyolar çünkü, ondan öyle geliyor. yoksa istanbul dediğin yer muazzam bir tarihi miras ama işte o mirasın yarısı çoktan yok edildi ama eldekiler bile hala çok değerli.

2: İstanbul tarihin başlangıç yerlerinden biri.

2-saka mi yapiyorsun abi?butun ogrenciligimi sultanahmet meydaninda gecirdim.her tasin hikayesini bilirim o derece.bir gun ayakkabimi baglamak icin egildim ve karsimdaki deligin icinde fresk gordum.senelerce indigim tramvay istasyonunun dibinde gormemisim iste,anlatmamista kimse.

Istanbuldakilerin yuzde 90 inin bilmedigi bir ornek vereyim sana.yaz google a anastasios surlari diye.bunun gibi yuzlerce ornek cikartabilirim.sehrin her yeri boyle.
3-olur bazen

avrupalı, avrupaya alışık. sana nasıl camiler çok sıradan geliyorsa, onlara da artık avrupa şehirleri sıradan geliyor. senin mahalle arasında suratına bakmadığın cami, onlara çok farklı geliyor. bu nedenle hem otantik, hem de avrupa'ya yakın olduğu için istanbul tercih ediliyor. bir de ucuz ve çok büyük

edit: turisti cezbedecek diye sormuş, yukarıda tabiki bir ton var, eğildim gördüm vs denmiş ama turist elindeki haritada ne işaretliyse onu görüyor zaten. her taşın altına eğilip bakmıyor.

istanbul un tarihi onemini sorgulamiyorum yanlis anlamayin. roma, kudus le beraber gunumuze kadar gelmis en onemli yerlerden biri olduguna inaniyorum. fakat gezilecek 3-4 cami bir iki saray(topkapi sasali bile sayilmaz) kapali carsi disinda pek biryer dusunemiyorum. tabi surusune bereket orda bu var, surda da su var bulunur herhlde.

konu istanbulsa orhan pamuk okumanızı öneririm. hem de şiddetle. istanbul doğumlu olmama rağmen hiç yaşamadım ama seviyorum şehri orhan pamuk kitaplarından dolayı. cevapların hepsi orda var. hatta üçüncü sorunun bile :)

ben düşüncelerimi söledim diye millet intihar ediyosa banane?

durumuna göre sevinirdim bile belki. yazdıklarım birilerini bir şekilde etkilemiş diye.

Büyük olasılıkla çok suçluluk duyardım, arada bir çok dayanamayacak hale geldiğimde kendimi rahatlatmak için "İradesi derdim".

(bkz: do a flip faggot)

Duymam, ama ben hala hayattaysam ve bir başkası benim lafimla gaza gelmis ama ben hala gaza gelememissem kendime soverim herhalde.

duyarım. duymamam gerekir ama duyarım.

duymazdım heralde.
zaten tek bir yazıyla ikna olmamıştır o; katalizör görevi görmüşümdür.

Ben ugrasiyorum etmiyorlar en fazla depresyona sokabildim

Öyle bir edebi yeteneğim olsa bilakis onur duyardım.

Üst tuştan dolayı değiştirirsin o imalat hatası. Cihazının değişim programına dahil olup olmadığını, Apple'ın sayfasından kontrol edebilirsin. Değişim yaparken ağır fiziksel kusurlar için fark istediklerini biliyorum. Garantisi bittiği için donma için de fark isteyebilirler.

garantisi bittiği için bir şey talep etme hakkın olmaz. garantisi 2 yıl, adam sana 2 yıldan fazla kullanma garantisi vermemeiş.

Keşke öyle bir dünya olsa.

finlandiyada apple store harici bir yerden alınan iphone 5'i yaklaşık 20 ay kadar sonra üst tuşu bozuk olması sebebiyle zorludaki apple store'a goturdüm. 5 dakika içinde yenisini verdiler.
bir inşaat mühendisi olarak şantiyede telefonu telsiz gibi kullandığım için her tarafı derin çiziklerle kaplıydı. kamerasının lensine giren tozlardan artık neredeyse fotoğraf çekmiyordu. değişimi yaparlarken tek dedikleri telefonu çok hor kullanmışsınız oldu. herhangi bir talepte bulunmadılar

Bilmeden yazan çok olmuş ama ben 2.5 yıllık telefonu tuş arızasından dolayı değiştirdim. Apple'ı başka firmalarla karıştırmayın. Ne fatura soruldu, ne de tuşun arızasına bakıldı. Sadece telefonun seri numarası kontrol edilerek yenisi verildi.

Hep keseceksin tabii ki, kesmeyi bırakınca düzelir ama eski hâli gibi uzaması lazım. İki üç günde uzamaz göğüs kılı.

Şu an nasılsa, uzadıktan sonra da aynı olur. Kılı kesmek yapısında bir değişiklik meydana getirmez.

kesme. sonra meme altı keçi sakal bırakırsın.

epilasyon aleti ile al. daha uzun sürede çıkar ve çoğalmazlar. alışık olmadığın için biraz canın yanabilir. emla krem sür öncesinde. veya biraz buz uygula tüylerini alacağın yerlere. epilasyon aletin yoksa, ağdacıya git. paran varsa epilasyon aleti de alabilirsin. veya evdeki kadın kişilerinde olabilir. veya emla krem sürüp uyuştur önce, sonra ameliyat eldiveni ile yol. hiç almadığın için uzun olduklarını düşünüyorum.

www.google.com.tr

karaköyde tünelden istiklale çıkması keyiflidir. onun dışında yürüyerek çıkarsan da galatada her türlü dükkan, cafe güzel mekanlar var. ben çok takılmazdım, ara sıra yürüyerek inerdim sadece. oturmaya değer, şu meşhur merdivenin yanında ot cafe var fena değil diyorlardı öğrenci işi. rıhtım caddesi boyunca bir iki meşhur lokanta da var. ece ajandası almak istersen dükkaları karaköyde.

bence çengelköye gitmediysen gündüz oraya git arkadaşınla. karaköy daha çok geçilen bir yer gidilen değil de.

edit: istanbul modern var hakikaten. kabataşa doğru sahil boyu güzeldir, o kısmı düşünmemiştim.

Galata'ya çıkabilirsiniz.

karaköy tophane arasında sürüsüyle kafe ve restoran açıldı. paris kafeleri ayarında ve kalitesinde. fiyatlar da ona yakın. bütün entel ve artist taifesi orada.

ayrıca karaköy ve tophanede galeriler var. sergileri gezebilirsiniz. İstanbul modern de çok yakın oraya.

mesela; istanbul moderne gidin. çıkın yürüyün karaköye doğru, fasulide bir şeyler yiyin (on numara karadeniz mutfağı). sonra dem'de çay için ya da karabatak'ta kahve için ya da bir sürü kafe var işte o sokaklarda, birini seçersiniz.
hiç gitmediyseniz bir gidin bence de, değişiklik olur.

Balık pazarının arkasında acayip moda olan, leş bir balıkçı var. Orada balık yeyip kazıklanmayın.

Aldığım hiçbir elektronik ürün garanti sürecinde bozulmadı; ibnelik yapıyorlarmış gibi garantisi bitince bozuldu. Çok da elzem değil benim için.

elektronik ürünler genelde çok çok pahalı ülkemizde. insanlarda da korku oluyor en azından 2 yıl garantisi olsun diyorlar bence mantıklı. tabii üründen ürüne de değişir.

Daha önce Chip'te okumuştumda linki bulamadım. Neyse şununla yetineyim;
www.on5yirmi5.com

Soru ne tam olarak?
yani garanti çok gerekli değil mi diyorsun. Eğer öyle ise yanlislardasin. 14 yıldır evliyim ve bir o kadar da kendime ait ofisim var. ve aldigim eskittigim eşyanın haddi hesabı yok. Ne heveslerle aldığımız bir çok sıfır ürün kimi daha ilk takılmada kimi bir haftada kimisi de 1 kaç ay içinde arıza verdi.ortalama her 5 urunden birini muhakkak garanti süresinde arizalandigini söyleyebilirim. Hatta izmirde eski itfaiyenin orada telefon markalarının nerdeyse tamamının garanti merkezleri var. Sabahları daha açılmadan kuyruğa giriyorsun. Sira alıp en az 1 saat bekliyirsun ve sadece ürünü servise vermek için bu. Sonra 30 gun beklemeler falan. Acıların dünyasına hoş geldin raki!
edit: bir alttaki duyuru da ironi olmuş.

pastırma yede bir dahaki antrenmanda kimse yanına yaklaşamasın:)

Yüzde bilmiyorum ama 22-25 gram protein var diye hatırlıyorum. Pahalı olmasa (Tane 4-5 TL) Bir koli alırım.

Pastırmayı dünyalara değişmem.

salt proteinle ölçemezsin faydayı. ayrıca barların protein oranı markadan markaya göre değişiklik gösterebilir.

karbonhidrat oranı, şeker oranı, yağ oranı, tuz vs. oranlara bakman lazım. sonra hangisi diyetine uyuyorsa onu yersin. şahsen ben ikisini de tüketmiyorum. protein barlar genel olarak 60 gramda 20 gram protein barındırıyor. bunun haricindeki kısmın büyük bölümünü karbonhidrat oluşturuyor. ayrıca bayağı da şeker var içinde. her antrenman sonrası bunu alırsan haftada bayağı bir şeker almış olacaksın ki hiç önermem.

bana kalırsa antrenmandan hemen sonra 1 ölçek whey iç. sonrasında 1-1:30 saat içinde karbonhidratlı, proteinli bir yemek ye. protein tozuna karşıysan -ki protein bar yemeyi düşünen bir insan protein tozuna karşı olmaz diye düşünüyorum- antrenman sonrası için güzel bir lor+muz+su+fındık karışımı yaparsın. temiz.

abi barı pazardan mı alıyorsunuz üstünde yazmıyor hiçbirşey?
protein barı kullanma, hatta üstünde besin değerleri yazmayan hiçbirşey kullanma. ama protein bar'ları yada diğer besin takviyelerini üstünde besin değerleri yazsa bile kullanma derim. herşeyin doğalı var, vücudun da doğalı var.

Pastırma, piyasadaki et ürünleri arasında (Salam sucuk sosis vs.) en kaliteli olanıdır; zira herhangi bir endüstriyel işleme uğramaz. Yenmesinde bir sakınca yok. Protein barların da protein miktarı yüksek olsa bile karb. değeri de yüksektir, o nedenle çok faydalı diyemem. Ancak canınız tatlı istediğinde yenilebilir diye düşünüyorum. Tatlı probleminiz yoksa o da gereksiz.

Onu bunu bilmem de duzenli olarak her antrenmandan sonra normal cemenli pastirma yiyeceksen, tuketilen yiyeceklerin ter kokusunu etkiledigini goz onunde bulundur derim.

Safi şeker. Son derece gereksiz bir israf kalemi.

Aramızdaki bazı arkadaşlar peynir altı suyu tozunun malatya kayısısı gibi güneşte kurutulduğunu sanıyorlarmış. Buda çok ilginçtir ki peynir altı suyu dediğimiz şey "bildiğimiz memeden çıkan" sütten üretilmez her zaman. Nasıl ki bal üretirken glikoz şurubu kullanılıyorsa peynir altı suyunu da üretmenin yolları vardır. Ama bunu toz haline getirmenin tek bir yolu vardır oda kimyasal bir takım işlemler işte bu kısmı uzatmanın alemi yok :) ayrıca şunu da eklemeden geçmemek lazım spor salonuna yazılıp bunları öğrenmek (safsatalardan bahsediyorum) gayet kolaydır. Her konuda olduğu gibi spor konusunda da bütün türk milleti hocadır hatta sporu bulan adamdır. Fakat aramızda sporu profesyonel anlamda yapan lisanslı ve tırnak içinde milli! Bisiklet sporcularımız olabilir. Bu hususa dikkat etmek lazım.

Size ise tavsiyem şudur; definasyon, bulk gibi terimlere takılmayın. Sporunuzu yapın beslenmenize dikkat edin. Günlük tüketim ürünleri dışında vücudunuza birşey sokmayın. Ham protein bulursanız kaşıkla yiyin (ham protein neyse artık) vücudunuz geri kalanını halleder. Allahmı yarattı maymundanmı geldik bilmiyorum ama kim düşündüyse iyi tasarlamış vücut döngüsünü.

yıkanır. yoksa yapışır birbirlerine. yek vücud olurlar.

yıkamak değil, yapışmasın diye 1-2 su bardağı soğuk su dökülür.

Yıkanmaz. Yapışmasını engellemek için de kaynama suyuna biraz zeytinyağı koyarsın.

yikanirsa tum vitamini gider, o yuzden piserken birkac damla yag ilave etmek gerekir.

Yıkanmaz, soğuk sudan geçirilmez. Bu işlemi zannediyorum sadece Türkiye'de yapıyorlar. Haşlanırken suyuna biraz zeytinyağı dökerseniz yapışma sorunu da ortadan kalkar lakin makarnayı hamurlaşana kadar değil de aldente usulü 7/8 dakika pişirirseniz ona da gerek kalmaz.

soğuk sudan geçirmem. zeytinyağıyla yapıyorum yapışmıyor hiç

kaynama suyuna bolca tuz, biraz sıvı yağ(yarım çorba kaşığı kadar) konur. kaynayınca makarnaları at. karıştır, ara ara karıştırmaya devam et. pişme süresinin sonlarına doğru tencerenin içine 2-3 su bardağı soğuk su koy, bir kez karıştır, tencerenin kapağını kapat. 10 dakika sonra süz, bu kadar. makarna artık yapışmaz ve kendini salmaz. pişmiş ve diri görünümlü bir makarna seni bekliyor. sos kısmını kendin hallet. afiyet olsun.

not. makarnanın suyunu çorba yapımında kullanabilirsin. gayet güzel kıvam verir.

edit. pişme süresi vermedim, makarnayı nasıl seviyorsanız süresini ona göre ayarlayın. bunu size bırakıyorum. az pişmiş, orta, çok pişmiş, bu zevkinize kalmış. içine su katma kısmı makarnanın diriliğini, formunu koruyor. bekleyince de hamurlaşmıyor, yapışmıyor. isteyen denesin ve öyle konuşsun.

son not. bu bir öneridir. isteyen dikkate alır, istemeyen almaz. pek çok kez ve gayet leziz makarnalar pişirmiş biri olarak, kendimden eminim.

makarna yıkanmaz.

makarnayı yıkamak, sudan geçirmek gibi işlemler tadını bozmak, katletmektir. o yediğiniz makarna değil haşlanmış, ölmüş hamurdur.

@angelus yazmış doğrusunu

dehşet içinde okuyorum yazdıklarınız. böyle makarna pişirilmez.

makarna al dente, yani dişe gelir kıvamda olmalıdır. 7-8 dakika kaynatırsınız. sonra suyunu süzer, üzerine az zeytinyağı koyarsınız ya da sosunu dökersiniz.

al dente pişirilen makarnalar hiç bir zaman yapışmaz. üzerine bir şey dökülmez. yazdıklarınızı hayret içinde okuyorum.

makarna et gibi dişe gelmelidir. diri olmalıdır. suyu süzüldükten sonra bekletilmeden sosu dökülerek servis edilir.

kusura bakmayın, kendimi tutamıyorum ve yazıyorum. tarif ettiğiniz şeyler korkunç.

Makarna yikandigi an tum vitamin ve mineralleri puf olur. Ben hayatta yikamam

ben tarifimden eminim, deneyip konuşun. yaptığım makarnaya da herkes bayılır. dışarıda yediğiniz makarnalar bu şekilde pişer, hazır bekletilir, müşteri sipariş verdiğinde sıcak sudan geçirilip sosla sunulur.

pişme süresini de herkes zevkine göre ve sevdiği şekilde ayarlar. pişme süresi vermedim, herkesin sevdiği farklı olabileceğinden.

ben de al dente sayılabilecek sertlikte seviyorum ve yine bu şekilde yapıyorum. tarif üstteki cevabımda.

soğuk suya tutacaksın ki yapışmasın ve diri dursun. Bir de haşlarken fazlabsu koymaya gerek yok.

okuduğunuz anlamakta mı zorlanıyorsunuz, anlamadım. sudan geçirin demiyorum, piştiği suya biraz soğuk ekleyip, biraz bekletin diyorum. sonra süzün. bu sudan geçirmek mi?

Türkiye'de makarna hala mantının yokluğunda yerine yenilecek hamur olarak görülüyor. iyice haşlanan makarnayı yıkıyor insanlar. sonra mantıya benzesin diye bol sarımsaklı yoğurt üstüne de kıymalı soğanlı salçalı sos döküyorlar.

vedat milor filan değilim. her gün italyan lokantasında yemiyorum ama gerçek makarna bu değil diyorum.

bu arada makarnaların şekline göre sosları da farklıdır. zamanla ustalaşır ve damak tadınıza göre makarna pişirmeyi öğrenirsiniz. evet, makarna deyip geçmemek gerek. bir sürü püf noktası var, el elden üstündür. makarna yapmayı bilenlere saygım sonsuz. pişirdikleri lezzetli olmuşsa, beğenmişsem, bunu ifade etmekten de çekinmem.

being the most powerful person on earth :o

bir ya da iki yıl içinde yurt dışına gidip eğitimime ve daha sonra da yaşamıma orada devam etmek.

sabahları istediğim saatte kalkabileceğim bir ekonomik düzen kurmak.

-hiçbir şeyin fiyatını düşünmeden alışveriş sepetine ekleyebilecek kadar paraya sahip olup dostlarla harcamak.
-beyonce ile sahnede düet yapmak..
-herhangi (iyi) bir konuda dünya çapında tanınmak.

dünyayı gezme hayalimi makul kıldım. dünyayı gezmenin mantıksız olacağını ve makul olmadığını düşünerek (tüm dünyayı gezmek) liste yaptım. ve sadece onları görmek istiyorum. bunun için zıng diye hemen olsun değil yayarak. yani sistematik bir şekilde 7,8 yılda belki daha uzun. çok fazla yer var. yılda 21 gün iznim var.

orta avrupa'da arnavut kaldırımı bir sokakta, sarı sokak lambalarının odanın içine yansıdığı eski ve ufak bir dairede, sabahları işe giderken aynı koşe başı mekanında kahve gazete rutiniyle, geceleri içeri dolan sokak lambalarının ve yağmur sesinin altında sabahlara kadar piyanomda chopin çalabilmek..

bunu istiyorum ben evet.

www.youtube.com

30 yaşıma geldiğimde bunu yapıcam

ulan şu sistemin bizi getirdiği hale bak, soruna cevap düşününce anladım.

maddi zorluk gözetmeksizin, kıt kanaat da yaşasak yarın bir gün, bunu dert etmeyecek bir eş istiyorum. aşkımız banka hesabımızla paralel işlemesin, birbirimize baktıkça artsın istiyorum. benim de hayalim bu. bir apartman dairesinde, büyük hayaller kurmadan, 2 çocuklu, gerçek anlamda "sıcak" bir ev istiyorum.

hayale bak amk. allah belanı versin dünya, allah belanı versin..

türkiye'de trenle gidilebilen her yere trenle gidip şehirleri katlanır-taşınabilir bisikletle gezmek. bi sonraki aşama trans sibirya turu ama o zor iş, makul diyıl.

Hayalsiz, kit kanaat, alçakgönüllü bir hayat.

Bir de pescador suz bir duyuru (saka)

hm.

kendi olduğum üniversitede tüm sistemi değiştirip adam akıllı mezunlar vermek, sonrada bir şekilde yüksek öğretimi hallaç pamuğu gibi atarak değiştirmek, üniversitelerin bir kısmını, ve bir çok fakülteyi kapatmak, mezun ve öğrenci sayısını azaltmak, kadrolaşmayla gelen akademisyenlerin kökünü standartları yükselterek kazımak, ve elitist/kaliteli bir üniversite eğitimi ve ona alternatif sağlam meslek liseleri sistemi oluşturmak.

Nobel almak

- lisans egitimine gecmek & bitirmek
- sonrasinda almanya'ya yerlesip orda yasamaya devam etmek
- o an tr'nin durumuna da bagli bu ama; bi 10 yil sonra turkiye'de alternatif okullar acmak. alternatif egitim yontemleri falan.

- pilot olmak. (Bir sağlık sorunu yaşamazsam bu tamam sayılır)
- 5 yabancı dil öğrenmek. (1,5/5)
- çok iyi piyano çalmak.
- yazar olmak.
- güvenebileceğim, birbirimizi çok seveceğimiz, beraber dünyayı gezebileceğimiz ve çocuk istemeyen bir kadın.

öncelikle kendim de dahil olmak üzere etrafımda kimsenin sağlığının bozulmamamasını istiyorum.
sonra da vergi sıralamasında ilk 1000e girsem yeter

galaksi dominasyonu falan işte.
o sayılmazsa euueeüü.. batiskaf yapmak istiyorum.

şu an yaşadığım hayatım benim için 30 yaş öncesi makul hayalimdi. artık büyüklere bakıyorum.

-yeni zelanda'ya yerleşmek (kendi mesleğim orada aranan mesleklerden olmadığı için hala yollarını aramaktayım aslında) ve tanrının bile unuttuğu şeklinde tabir edilebilecek bir yere çöküp çimentonun kullanılmayacağı, kendim için bir ev inşa etmek (ya da elimden geldiğince inşasına katkıda bulunmak)

-türkiye'den çıkamayacaksam da bir an önce bateri çalmayı öğrenmek, bir gruba dahil olmak ve antalya'nın kaş ilçesinde yaşayıp akşamları bir barda tıngırdatmak, gündüzleri ise ufak bi tükkan işletmek

istiyorum.

1,5 sene sonra yapilacak mesleki yeterlilik sinavini vermek.

Kuzey ışıklarını görmek.

kendi oynadığım filmin galasına gitmek

Los Angeles'a taşınıp müzik grubu kuracağım.

abd'de federal olmak.

ölmeden önce dünyanın olabildiğince çok köşesini görmüş olmak ve hiç değilse birkaçında turist sayılmayacak ölçüde ikamet etmiş olmak.

@xenophobe, abi onu yapabilir misin bilmiyorum ama istanbul'daysan eğer donut ve kahve al. allahıma kitabıma federal gibi hissediyosun. çok eğlenceli. ben yaptım bi kere, sanki iki saat önce adana dürüm gömen adam ben değilmişim gibi havalara girdim. dammit falan diyom sinirlenince. donutu sindirince geçiyo ama.

Dünya turuna çıkmak. Birkaç yıldır para biriktiriyorum, yeterli miktara ulaşınca istifa edip çıkmayı planlıyorum.

Trenle önce anadolu sonra tüm eski hatlarda yolculuk yapmak.

Başka hayallerim de var ve benim hayattan beklediklerim, amaçlarım için çok daha önemli yere sahipler. Onlar listede ve listedekileri sırası geldikçe bir bir gerçekleştiriyorum zaten. Benim için listeye giren ya olur ya da zaman içinde vazgeçerim yapmam. Tren yolculuğunu listeye alamadım bir türlü, yapamam gibi geliyor, aklımda var ancak listede yok. Onun için de en büyük hayalim bu, beni korkutan yapamam gibi olan hayal.

Lor peynir altı suyundan yapılır. Yani önce peynir mayası ile süt kestirilir ve bu süt kesikleri peynir olur. süzme işlemi sırasında çıkan suyu (whey) tekrar kestirerek lor elde edilir. yani burada yağın çoğunluğu asıl peynire gider. lor zaten epey kuru yağsız bir peynir olur.

emin olmak için ucuz lor alabilirsin, soykan'da kilosu 4 liraya lor var mesela. onda 1 gram bile süt yapı bırakmamışlardır, kupkuru o. :) ben hep ondan alıp yiyorum.

loru böreklere katılacak kadar kurutmak için nişasta ekliyorlar. piyasadaki kuru lorların proteini nişastayla seyreltilmiş hep.

Benim gördüğüm en kaliteli lor markası, Bim'de satılan Teksüt'ün loru idi. Muadillerine göre yüksek oranda protein değeri vardı lakin yağa takılmayın. Hayvansal yağ iyidir.

@angelus söylediğiniz markayı deneyeceğim. hayvansal yağ iyidir derken, bunun sınırı nedir? mesela yarım soğanla 1 porsiyon kuzu tandır götürsek?

Hayvansal yağlar hücre zarının yapımından tutun da birçok vitaminin ve esansiyel yağ asitlerinin vücutta işe yarar hale gelmesi/çözülmesi için gereklidir. Testosteron için gereklidir, hdl için gereklidir, bağışıklık sistemi için gereklidir. Lazım yani.

+1 angelus

koku aşığı biri olarak bambu kokuları dışında bana diğerleri anlık koku gibi geliyor.

ben peteklerin ustune ici su dolu dondurma kabi koyuyorum, suya da lavanta uapragi serpistirip medine pazari gibi yerlerde satilan kokulu yaglardan damlatiyorum. galofer yandikca itirlar, hos rayihalar sariyür etrafi

bu arada hindistan demissin de su senin gezdirdigin hintli arkadasim geldi aklima, tekrar sagol :))

@angelus hocam bunlar kalıcı m? kac gun gidiyor?

@fallopian :) almanya'da sokakta kaldım, beni evine davet etti sağolsun fakat son dakikada vazgecmek zorunda kaldım. ara ara gorusuyoruz kendisiyle :)

Bir şişesi 5/6 ay gidiyor.

Homeland iyidir.

hannibal

Person of interest

dexter

Luther.

Fringe leş bu dizilerin yanında. Şimdi eğer son yıllara ait dizi olsun diye derdin yok, kesinlikle The Wire' a bak. HD remaster ediliyor şu an fakat torrentde bulacağın bölümler mecburen düşük kalite olacaktır. 5 sezon, ben 6 kez izleidm her bölümü. Bunun yanında The O.Z. Shield, Deadwood gene HBO' nun süper dizilerindir (Shield hariç). Bu dizileri bitir sonra tekrar konuşuruz.

harikasınız arkadaşlar. teşekkürler.

madem luther demişler sherlock'u da ekleyeyim.

deadwood +1 ayrıca, ama western türünü ve tarihi dizileri seviyorsanız.

tarih ve ihtiras seversen rome

person of interest

homeland +156645
diziler gittikçe boka sarar, bu gittikçe daha da güzelleşti ya. inanılmaz bi dizi halini aldı

Homeland. Homeland. Homeland. Homeland. House'a da bakabilirsin.

Müzik konusunda çok yetenekli. Kulağı gerçekten çok iyi.

"Sen hiç aşık olmadın mı be kanka" deyişini hiç unutamam.

www.youtube.com

1.bp.blogspot.com

ben daha yeni övdüm almayayım

Yetenekli olabilir ama vizyonsuz bir apaci. Nesini ovucez?

Kanunu iyice dinledim. Aklımdaki sonuç parametreleri sadece şununla uygun buldu.

www.youtube.com

Bknz: 10. saniyede

Edit: Shazam mısın mübarek