valla burda doğdum büyüdüm bana sorsalardı ben de gelmezdim. dicem ama istanbul dışında yaşayan tanıdıklarımın yüzde doksanı da buraya gelme derdinde. paradox gibin bişi. uzakta olunca güzel geliyor, içine girince estağğğfurullah.

hay ağzın bal yesin.

ha di ben burada doğdum büyüdüm, buradan kaçabilmek için hazırlanmam planlar yapmam lazım.

bir nevi mecburum şimdilik yaşamaya, fakat bakıyorum duyuruya sözlüğe vs. lan adam izmir de yaşıyor, bursa da, eskişehir de vs okuyor soruyor istanbula gelicem nerden ev tutayım kaça tutayım yalnız mı yaşayayım ev arkadaşı mı bulayım vs.

lan olm hasta mısınız lan? burası dünyanın en boktan şehri.

boğazın iki yakasında denize en fazla 100 m mesafede oturacak gücünüz yoksa, sabah akşam iş trafiğine girmek zorundaysanız, daha doğrusu bu şehre yaşamak için değil çalışmak için geliyorsanız yanlış yoldasınız haberiniz olsun.

bak ben avrupa yakasının keşmekeşinden kurtardım kendimi, 7-8 senedir anadolu yakasındayım. bir nebze olsa da trafik daha rahat, yolalr daha geniş sokaklar ferah vs.

ama yine de yetmiyor, köprüde kaza oluyor anasını avradını eşşekler kovalasın ben taa çekmeköy'den ataşehir'den hissediyorum.

az kaldı, 5-6 sene içinde ege ya da marmara da büyük bir arazi alıp hayvan ve bahçe bakıcam. doğaya vurucam kendimi, at ve eşek bile alıcam kendime vurucam kırbacı.

bak allah'ını seversen şu atlara ;

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

bu paraya çin malı motor satıyorlar lan, şuna binip kafana göre dağ bayır kasaba gezmenin zevkini başka neyden alabilirsin arkadaş?

Safi paragözlük başka bir şey değil.

Ben seviyorum ve yaşamaktan mutluyum. Ha manyak biriyim orası ayrı. Yine de fırsat bulduğum anda samsuna taşınmak gibi bir planım var. Sırf o sahilde çıplak ayakla yürüyebilmek için.

izmir'e gelmeyin kötü bura, çok kötü, öyle böyle kötü değil, leş, yaşanmaz.

Nasıl gidelim bro ya, herkes burada ayrıca işim gereği istanbulda bulunmam gerekiyor. Ama 45 yasina geldigimde kendimi erken emekli edicem, çanakkaleden bir zeytinlik alicam bir de ustune prefabrik yapip orada yaşama hayalim var.

1. Yaptığım işi Türkiye'de başka bir ilde yapamam.

2. İstanbul'un kızları daha güzel.

şuan İzmirde yaşıyorum gelmeyin buraya çok sıkıcı, yaşayacaksanız İstanbul'a yakın bir yere gidin, tam da uzaklaşmayın.

(gerçi ülke yaşanmaz hale geldi neyi konuşuyorsak)

Ankara'ya da gelmeyin lan. Sakarya'ya İzmit'e Yalova'ya falan gidin.

çünkü eşeğin sikinden dolayı.

iş - güç.
ayrıca: muhteşem bir şehir.
ama siz bana bakmayın, ben yeni geldim. :P
ayrıca: eksisozluk.com

İzmir'de bile beni tatmin edecek bir bok yok abicim. Herkes işini amatör yapıyor gibi, adam gibi etkinlik yok, eğlence yok. Emekli olunca taşınılır oralara ancak.
İzmir'de barlarda millet masasını paylaşmıyor lan bu mu güler yüzlü insanlık anlayışı?! İstanbul'da bugüne kadar öyle bir saçmalık görmedim ben.

İstanbul dışında iş yok da ondan. Atıyorum İstanbul'da kaç üniversite var? İzmir'de kaç üniversite var? Akademisyen bir adam ne bok yiyecek 2-3 tane üniversite var orda. Beyaz yakalılar nerede çalışacak? Hangi şirketin merkez ofisi İzmir'de Muğla'da? İstanbul dışındaki şirketler orta ölçekli bile olmuyor. E öyle olunca çalışan alımı da olmuyor. E herkes de elma alıp satmıyor ki? Öyle vasıfsız işler olsa zaten gidilir.

Ayrıca eğer kültür sanat adamıysan İstanbul dışı zor. Bütün her şey burda :)

siz gidin ben tek başıma yaşarım burada.

İzmir'e gelmeyin cidden. Ne gerek var.
Ayrıca neden masamı paylaşayım ya? Niye kendi masamda dipdibe oturalım tanımadığım adamla yani.

ben de çok şaşırıyorum nasıl istanbul'da yaşıyorlar diye. çok güzel bir şehir o bir gerçek, hatta istanbul'a aşık bir insan olarak ben bile istemem orada yaşamayı. arada gezmek için gidilebilir ama yaşamak için asla.

anadolu yakasına taşınan arkadaşı okuyunca aklıma geldi. anadolu yakasında kartalda oturdum senelerce, kendime bulduğum en yakın işler üsküdar merkez ve altunizadedeydi. yani diğer yakaya daha yakındı. anadolu yakasında iş yok gibi bir şey. mecbur avrupalı olduk, anadolusunda bile rahat yok adama.

Ne kadar sığ bakıyorsunuz olaya. İstanbul olum bu sadece keşmekeş değil bi ton şey var burda. Tiyatrolar, müzeler, sergiler, tarih her şey burda. İşten eve evden işe insanları için uygun değil o kabul ama bu kadar da abartmayın. Trafikte çok sıkılırsın için bayılır, tarabyada sahilde sabah 5'de yürüyerek şehrin uyanışını seyredersin, yüzün güler,emirgan korusunda sincap beslersin tüm sıkıntın gider. Keşfetmek lazım şehri. Öyle Mecidiyeköyü görerek, pff yaşanmaz ki ya demek pek mantıklı değil. İzmiride biliyorum, burdaki kadar yeşil, korular yok. Burası böyle cefası da var sefası da. Ama gelirin iyi olacak bu şehirde. O zaman çok daha güzel.

Öneri belki motorsiklet kullanın olmalı :)

vapurla işe gidip geliyorum keyfim yerinde.

@secilmiş üye, arabalar motosikletleri hasat biçer gibi biçerken ben cesaret edemem kullanmaya. trafikte araç gibi bile görmüyorlar motorları.

sen hiç arabana binip saat 23:00 te biranı patlatıp sahil yolundan aktın mı hayata...

Türkiyede ki tüm illeri gezmiş biri olarak;

İstanbuldaki imkanlar ile senin bahsettiğin sorunları karşılaştırınca imkanlar ağır basıyor.
Diğer illerden kat kat fazla seçeneğin var her konuda. (iş, yemek, alışveriş, gezme vs. vs.)
Sıkılacak zamanın olmuyor gün içinde mesela. Ankaraya gittim 3 ay kaldım berbattı.
Her gün her saat her istediğini bulabiliyorsun. Gece 3-4 te acıktınmı tatlı krizin mi geldi en fazla bir kaç yüz metre sonra ihtiyacını görürsün.
Göç yüzünden biraz bok oldu ama idare ediyoruz şimdilik. Birde Suriyelileri başımıza bela etti kuş beyinsizler.

İstiklal cd. çıktığında hiçbiryerde göremeyeceğin çeşitte insan var sıkılman mümkün değil.

Heryere ulaşımın var. Yurt içi, yurt dışı farketmez. Canım sıkılıyor atlıyorum uçağa İzmire gidip kumru yiyorum, Gaziantep e gidip kebap yiyorum baklava yiyiorum, akşam evimdeyim. Başka bir ilde aktarmasız yapma imkanın yok veya günü birlik giderek yapma imkanın yok bunu.

İstanbulda doğup büyümediysen veya gençliğin burda geçmiyorsa/geçmediyse burada nasıl yaşadığımızı başka illerde neden bunaldığımızı anlatamayız.

Vapurla Kadıköy'e, Beylerbeyi'ne, Eminönü'ne gitmek bile ayrı bir güzellik. Kuşlara simit atmak, Eminönünde balıkekmek yemek.

Bütün iller çok güzel gerçekten ama alıştığın yer hep farklı oluyor.

ya bir insanın istanbul ile, türkiyenin başka kentini karşılaştırması acayip cahilce.

istanbulda yaşıyorum ve çok mutluyum. işten çıktığımda 18.15'te evde olmak yerine trilyon tane etkinlikten birini yapabiliyorum. mesela haftaya brezilya milli takımı geliyor. mesela 20 gün önce broadway müzikali olan beauty and the beast geldi ona gittim.

mesela kadıköy'den bile küçük olan izmir eskişehir vb. şehirlerden 10 tane daha var burada.kadıköyden sıkılırsam başka bir ilçeye giderim, oradan sıkılırsam bir başkasına.

hayat kısa. tek bir köyde bitirlmeyecek kadar kısa hem de.
izmirde 500 yıl yaşadım, 18'de çıkıp 18.15te evde olmuşluğum yok ayrıca. hele son düzenleme ile toplu taşıma tam anlamıyla işkenceye dönmüş durumda.

paragözlükle falan da alakası yok. aynı işi izmirde aynı maaşa bulsam gene istanbulda yaşarım, üstelik aynı maaşın en az yarısını izmirde artıracağımı bilsem bile. çünkü istanbul yaşayan şehir.

Hemen şu an 10 senedir çalıştığım işyerimden istifa edip 100 yıllık düzenimizi bozup İzmir'e taşınıyorum. Zannediyorum İzmir'e ayak basar basmaz evim işim hazır olur herhangi bir zoruluk çekmem. Zaten İzmir insanı da direkt cennetten inme insanlar aralarında hiç psikopatı ruh hastası yoktur. Bu fikir neden daha önce aklımıza gelmedi ben de hayret ediyorum şimdi. Allah'tan Duyuru'da böyle şahane insanlar var da mahrum kalmıyoruz.

Ya yemin ediyorum böyle malları gördükçe İstanbul'da yaşadığım her güne şükrediyorum, burada nüfus kalabalık olduğu için arada kaynıyorlar en azından çok fark edilmiyorlar.

o dediğini ben 3 sene önce yaptım akıllım. hayata reset attım, istanbula da çarpı. sigseler dönmem. ezik beyaz türkler istanbulu mabetleştirebilir tabii. onları da anlarım. öğrenilmiş çaresizlikle ilintili bir ruh hali. kurtulmaları zor.

@wraith şu an istanbulun nüfusu 20 milyondan fazla. suriyelileri saymıyorum bile.

ben de araya kaynak yapıp millete cevap veriyom delimiyim ne :)

Çok haklısın. İşimi çok sevdiğimden buradayım, bir kurumsal aidiyet sonucu İstanbul'dayım. Daha iyi bir yer olmadan işyerimi değiştirmeyi geçmeyim düşünmüyorum. Ama taşınırsam bir daha bu kadar kalabalık bir metropol yüzü görmek istemiyorum. Küçük şehir de istemiyorum ama en azından kolumu salladığımda insana çarpmayım, fiziksel bir kişisel alanım olsun.

Sokakların darlığından, karmakarışık şehir planlarından, insanların üst üste dolaşmasından, toplu taşımanın çilesinden, toplu olmayan taşımanın ayrı çilesinden, dimdik ve yere paralel yürünebilen yokuşlardan, bitmeyen gürültüden, deniz kenarında bile bir şekil pis olabilen havadan, evlerin yanyana bitişik nizam ve kıç içi kadar olup da fiyatlarının astronomik olmasından fenalık geldi. En sevdiğim yeri Büyükçekmece.

Abi kralsın. Düzceliyim ve istanbula okumaya geldim. Allah belamı versin diyorum niye geldim ben buraya.

Düşünüyorum Burda 4-5 bin tl alsam Düzce'de bu paraların yarısına Yaşarım. Okul bitsin uçar giderim burdan.

bir sene kadar istanbul'da mecburen yaşadıktan sonra "bi daha skseler gitmem" diyorum. argo bir tabir oldu ama daha iyi anlatacak olanı yoktu.

o kadar kalabalık ki o kadar olur. deli gibi pahalı. iş sebebiyle mecbur kalmazsam bir daha asla orada yaşamam. ola ki mecbur kaldım, tuzla, büyükçekmece gibi yerleri seçerim.

Sorun İstanbul dışında sosyal hayatın zayıf olması. Evet, İstanbul'da yaşamak delilik. Ama imkanlarına alışanlar bu deliliğe katlanmaya da alışmışlar. Ben hem İstanbul'u hem başka şehirleri yaşamış birisi olarak yazılanların çoğuna hak verdim. Olay tamamen kişinin beklentisiyle ilgili.

şöyle basit bir program var eliptik için:

5 minutes warm up at a comfortable pace and keep the resistance/ramps low

3 minutes ıncrease resistance and/or ramps 1-4 increments or until you're working harder than your warm up pace. you should feel you're working, but you should be able to carry on a conversation. this is your baseline pace

2 minutes ıncrease your resistance and/or ramps once again until you're working slightly harder than baseline

3 minutes decrease resistance/ramps back to baseline
2 minutes ıncrease your resistance and/or ramps once again until you're working slightly harder than baseline
5 minutes decrease resistance/ramps back to a comfortable level to cool down

total workout time: 20 minutes

yani hız ve level değerlerini kendi zorlanmana göre ayarlarsan örnek olarak şu şekilde bi sıralama çıkabilir:

5 dakika 5 km/h
3 dakika 6km/h
2 dakika 7km/h
3 dakika 6km/h
2 dakika 7 km/h
5 dakika 5 km/h

Her insanın nabzı, farklı zamanlarda farklı hızlarda kendi ideal yağ yakma sürecine girer. Bunu kendiniz bulmanız lazım. Bisikleti nabzınız 170/180'e çıkaracak kadar hızlı sürün. Hangi hızdayken nabzınız o aralığa geliyorsa, sizin yağ yakma aralığınız odur. O hızı bulduktan sonra yarım saat boyunca setler halinde o hıza çıkıp sonra tekrar düşürün nabzınızı. O nabız aralığında ne kadar kalacağınız sizin kondisyonunuza bağlı ama belli bir sistemde tutmanız daha iyi olacaktır. Bunla birlikte dinlenme süreniz ne kadar kısaysa o kadar avantaj sağlarsınız. Örneğin 3 dakika yağ yakma nabız aralığında kullanırsınız 40 saniye de dinlenme hızında. Bunu yarım saat yaparsınız yeter. Tabii tüm bunları spor geçmişi olan biri olduğunuzu varsayarak söylüyorum, aksi bir durum söz konusuysa bu tekniği kullanmanızı tavsiye etmem.

Başlangıç olarak seni nefes nefese bırakacak bir tempoda kısa bir süre yüklenip, bunun 2-3 katı gibi bir süre gevşek gevşek çevir. Bunu 7-8 tur döndür. Zamanla yüklenmeleri uzatıp, dinlenmeleri kısalt. Seviyeyi de arttır.

Önümüzdeki 300 senede de herhangi bir ölümcül hastalığa kalıcı bir tedavi bulunacağını zannetmiyorum ama HIV pozitifin ilaç kullanımıyla Aids'e dönüşmesi engellenip çok uzun süre yaşanabilmesi sağlanıyor.

bilimadamları yan gelip yatmaz. yatsalar zaten gözle görülür şekilde farkedilir eksiklikleri.

cevap olarak; geçen gün okudum, HIV virüsünü yok etmeyi başarmışlar. şimdi kaynak falan araştıramayacağım ama gugıllasan bile birşeyler çıkar. tabi bunun insanlara servis edilmesi biraz zaman alabilir. daha tetkikleri falan var.

ayrıca ALSnin de tedavisi bulunabilir. niçin bulunamasın?


edit: kanserli hücreleri yiyen ve yok eden bir de bakteri keşfetmişler. sanırım kanserin de tedavisi yolda.

konuyu detaylı araştırmadım ancak hıv'e bulundu bulunacak sanırım.
en son bi haber çıktı hıv pozitif hastalardan birisini erken teşhis edip immun sistemi çökmeden başkasından kan tranfüzyonu ve lenfosit tranfüze etmişler ve virüsü etkisiz hale getirdikleri tek hasta bu olmuş.

öyle bir şeydi.

hemen araştırıp bahsettiğim şeyi bulup link vereceğim az bekleyin.

edit:

2008de kemik iliği transferi yapıp kurtulan da olmuş

In November 2008, a pair of German doctors made headlines by announcing they had cured a man of HIV infection by giving him a bone marrow transplant. 18 The transplant - given as a treatment for leukemia - used cells from a donor with a rare genetic mutation known as Delta 32 that confers resistance to HIV infection. Twenty months after the procedure, researchers reported they could find no trace of HIV in the recipient's bone marrow, blood and other organ tissues. Other experts at the time called for more tests to verify the cure claim. 19

In a journal article published in December 2010, the doctors concluded that the patient had indeed been cured of HIV infection. Their evidence showed a successful reconstitution of CD4 T cells at both the systemic level and in the gut mucosal immune system. 20

However, bone marrow transplantation is too dangerous and costly for widespread use as a cure. Many patients die as a result of chemotherapy or reactions to the transplant, which is usually a last resort in treating life-threatening diseases. As Anthony Fauci, director of the National Institute of Allergy and Infectious Diseases, put it:

- See more at: www.avert.org

@angelus, 300 sene mi? neden ki? aslında bahsettiğim şey piotrsuss'un anlattığı tarzda bir gelişim. yani hastalık tamamen kaldırılıp bir kenara koyulamasa bile hastanın hayatına normal bir şekilde devam edebilmesi, hayat kalitesinin fazla düşmemesi vs... teknoloji bu hızda gelişirken 2200'de de insanlar "tedavisiz" hastalıklar yüzünden patır patır ölecek mi yani?

gerçi evrim devam ediyor, o zaman da yeni hastalıklar çıkabilir ortaya. ama günümüzün ölümcül hastalıklarına karşı 2200'de de çaresiz kalınacak olması... ohoo. çok kötüymüş be.

***

oğlum bilim adamlığı ne güzel lan. 5 yaşıma geri dönebilsem bilim adamı olmaya kasardım :(

şimdi çok komplo teorilerine girmek istemiyorum...

silah sanayisine veya başka kötü kötü şeylere ayrılan fonlar tedaviler için ayrılsa her şey bulunur gibime geliyor. yani her şeyden kastım çok daha hızlı ilerler. bir de para dünyasında yaşıyoruz tedavi bulunsa bile bu tedaviyi para edecek hale getirmeden bütün insanlığın kullanımına sunmazlar anca biz bilmeden bazı önemli kişiler faydalanabilir.

ayrıca als dahil her şeyin tedavisi bulunabilir bence.

Ortada böyle normal aklın alamayacağı düzeyde bir pazar varken bulunmasının, bulunsa bile kamuya açılmasının 300 seneden önce olmayacağını düşünüyorum. Yoksa hastalık belli ne yaptığı belli, neden bulunmasın tedavisi.

angelus,

değil 300 sene, önümüzdeki 50 senede bile çok şaşırtıcı şeyler olabilir. dönüm noktası 2003 yılıydı. o noktadan sonraki gelişmeler, eksponansiyel olarak artarak gidecek. Bundan sadece 11 sene önce, ilk gen haritasının çıkarılma maliyeti 3 milyar (milyon diil milyar) dolardı. Şimdi 10 bin dolar. Yakında bin dolara düşecek. 3 milyon kere ucuzlamış olacak yani. Millet deli gibi buna uğraşıyo. O maliyet düşünce ne olacak? Yüzbinlerce insanın gen haritası çıkarılacak ve o insanlar hayatları boyunca takip edilecekler. Diyelim pescador'da ve bende aynı gen anomalisi var. İkimiz birden aynı hastalığa yakalanırsak, ulan bu bir tesadüf mü? Biz buna daha yakından bakalım diye soru sorulacak. Çorap söküğü durumu 2003'te başladı. Yani geçtiğimiz 50 senede olan gelişmelere bakarak, önümüzdeki 50 senenin bir projeksiyonunu yapmak, son derece yanıltıcı olur.

Geçen seneye kadar hepatit C'nin tedavisi yoktu. Şimdi var.

Hastalık belli, ne yaptığı belli ama onu nasıl yaptığı bilinmiyor. O yüzden tedavi edilemiyor.

karın zor. kol ve omuzlar 2-3 ayda belirgin olarak fark eder.

Karın kasının belirginleşmesi spordan çok beslenmeyle olur, her türlü basit şekeri hayatınızdan çıkartıp gerisini zamana bırakın. Zamanla olur.

Böyle şeyler uzaktan tahmin edilemez. Sonuca odaklanmak yerine sürecin tadını çıkar.

sen 3 4 ayda başkaları 6 7 ayda değişikliği fark edersin.

Neutrogena visibly clear pink grapefruit oil-free moisturizer
(sivilce sorunun varsa da kullanabilirsin, hatta işe yarar)

Clinique for men, oil-free moisturizer var, oldukça başarılı.

Erkek kardeşlerime gözüm kapalı alıyorum Clinique for men serisini.

Excipial Hydro.

Hepsini yeme? 1-2 parça kıyafet al gerisini kenara at madem?

ilk maaşınla güzel bir takım elbise veya ne giyiyorsanız onu al masraflarından artırdığınla.

zira iş kıyafeti yatırımdır.

sonraki aylığınla biriktirmeye başla.

Siktir et hayalleri. İlk maaş afiyetle yenir. faça düzeltilir, fiyaka yapılır. özsaygını kazanamadan hayallerin bir anlamı yok.

ilk maaştan biriktirme işine girme ya, bu ne acele. önce istediklerini al, ihtiyaçlarını tamamla, gez toz, mutlu ol, para kazandığını bi hisset, özgüven depola, yavaş yavaş başlarsın biriktirmeye.

Tabii ki önce kendini mutlu et, şımart. En başından bu kadar sıkarsan olmadık bir yerde patlayabilirsin.

Ha, alışverişin ve iyi hissetmenin tadına çok kaptırırsan da gerçekten bağımlısı olabilirsin; buna da dikkat et. Ama sen şimdiden bu kadar düşündüğüne göre sorun yaşamazsın zaten.

Hadi hayırlı olsun :)

İlk maaş biriktirilmez yahu :) HArca gitsin, sonra başla tasarrufa.

İlk birkaç sene ye o parayı hevesini al, sonra biriktirmek için uzun bir iş hayatın olacak zaten.

ilk maaşı ezecen, gak guk yok.

harca ki çalışmaya hevesin olsun;) harca diyosam har vurup harman savurma tabi...

İlk elin günahı olmaz. Afiyetle yiyiniz. İkinci maaşla beraber sıkı bir biriktirme disiplinine giriniz.

giyim mantıklı bi de ilk maaşınla güzel bi cüzdan al hatıra olarak. ne zaman baksan hatırla...

parayı ezicen hacım. yoksa seni ezer geçer!

"maaş" olduğu için ne kadar olduğunun bir önemi yok. malım mülküm olsun derken ömür geçiyor. onuda alayım bunu da alayım bir bakmışsın ömür geçmiş. sonra çocukların için çalış yani nedir şimdi bu? kendinden başka herkes için birşeyler yapmış olacaksın. e hani kendi hayatın. çok kasma be boşver. tabi bunlar bence :)

uzun yıllar çalışmış bir mühendis olarak şunu söyleyebilirim;
Eline geçen paranın %90'ına göre hayatını düzenle.1000 tl mi maaş 900-950 tl lik yaşa-5000 tl mi maaş 4500 tl lik yaşa yada borca gir.Ama tüm masraflarını burda kalacak şekilde yap.Bir insana ne verirsen onu harcar unutma.Arttırılan parayı ay başında ayır,ay sonunda kalanla değil.Bu parayla küçük küçük yatırım yap.yarım gram altın al,50 dolar al. işte ne istersen.
ilk maaşla iş kıyafetine yönel.ilk ay takım elbise alamıyabilirsin ama kumaş pantalon ve ceket al. sonraki ay 2 gömlek.erkekler basit ve kompinasyonlu giyinebilirler

şöyle kısa bi program yapabilirsin üşenmeyi yenmek adına www.youtube.com

ben. 6:30 gibi kalkıyorum. yüzüyorum bazen koşuyorum. harika hissediyo insan gün içinde.
akşama da plan yapabiliyorum. ya birkaç kez yapsan zaten disiplin haline geliyor. gidemeyince suçlu hissediyosun kendini

ben de sabah çıkıp kardiyo yapanlardan değilim, bodybuilding veya kardiyo antremanımı iş sebebiyle akşam 9 civarı yapabiliyorum. ama definisyon döneminde sabah kalktığımda 20-25 dakikalık programları evde uygulayabiliyorum, benim için spor salonuna gitmekten ya da hazırlanıp çıkıp yürüyüş yapmaktan daha mantıklı geliyor, iki örnek program linki yolluyorum, bir tanesi kettlebell gerektiriyor, sabah her zaman kalktığından yarım saat erken kalkıp -7 saat civarı uykunu aldığını göz önünde bulundurarak- sabah aç karna -su içebilirsin- bu videolardaki gibi programları beginner düzeyinden başlayarak zamanla ilerletirsen daha iyi olacağını düşünüyorum. yanına da keyfine göre aç müziğini oh ne güzel hayat!

www.youtube.com

www.youtube.com

NOT: bu tip sabah aç karnına yapılan kardiyoların sadece yağ yakımı anlamında olumlu olduğunu, kas gelişimine önemli düzeyde bir katkı sağlamayacağını, beslenmeye ve kardiyonun şiddetine göre kas hacminde azalma olabileceğini de göz önünde bulundurunuz.

düzenin bir parçası bu. ben öğlen 12'ye kadar hem hiit kardiyo hem de ağırlık antrenmanı yapmış oluyorum.

erken kalkacaksın. bunun için erken yatman lazım. ve düzgün beslenmen. zamanla oturacak düzen. inan bana geç spor yapmaktan çok çok daha iyi oluyor. erkenden bitiyor yapacakların. sonrasında sadece beslenmeyi düşünüyorsun.

spor salonu erken açılıyorsa neden olmasın? benim gittiğim 8:30'da açılıyor, mesai 9'da. hiç oluru yok benim için.

iş yerinde spor salonu var. orada yapıyorum.

Ben yağ yakma döneminde saat 6.30 gibi kalkıp koşuyorum, o saatlerde ağırlık çalışmak uygun olmadığı için akşam da ağırlık çalışması yapıyorum.

Akşam ağırlık çalışmadığım günler sabah gidiyorum. Haftada 2 sabah yani. Bir süre yapınca bağımlılık haline geliyor. Sabah sporunu uzun tutma zaten. 45 dakika yeter artar.

bence evet. yörsan alıyorum ben pınar ile tat olarak bir fark yok.

emin ol hiçbir fark yok. bir arkadaşımın ailesinin süt ve peynir fabrikası vardı. anlatıyor; bakanlık öyle testleri zorunlu tutuyormuş ki en ufak detay bile çıkıyor. testleri yapmazsan götünden kan çekiyorlarmış. ha arada bakanlıkta adamı olan gemisini yürütür örn: ilkokullardaki süt rezilliği fakat genel olarak büyük denetimler var.

günlük, uzun ömürlü, pastorize, organik, az yağlı, eli bin tane çeşidi var, bunlara göre değişiyor.

ben 1 lt uzun ömürlü sek alıyorum. 2,5 lira olması lazım. sek'in günlüğünden de aldım, arada ne fark var anlamadım.

ben elimden geldiğince tire süt alıyorum ve tat olarak normal paket sütler arasında çok büyük bir fark var. o sütü kullanmaya başladığım zaman süt içtiğimi farkettim. pastörize sütler saman gibi gelmeye başladı. (buna sütaş ve sek'in doğal sütleri de dahil)

edit: litresi 4.90 tl

aoç tavsiye ederim şiddetle. yalnız ankara'dan diğer şehirlere dondurularak gönderildiği için ufak bir tat farkı oluyor; ama çok deüğil. çok lezzetli ve doğal.

Pastörize edildikten sonra hepsi aynı; ucuzu veya pahalısı çok farklı olmuyor.

fark var; bazı sütlere nişasta ve su ekleyerek çoğaltıyorlar. lisede 8-10 çeşit süt alıp testini yapmıştık, bazı markalarda çıkmıştı. testi de oldukça kolay, sütü ısıtıp içine iyodin katıyorsunuz, siyah/lacivert renk alıyorsa nişasta vardır.

Fark var, şöyle söyleyeyim günlük süt haricindeki tüm sütleri boşuna içiyorsunuz, göstermelik bir süt resmen.

''nasıl olur da 3 günde bozulması gereken bir gıda 3 haftayı aşkın sürede açılmasına rağmen bozulmuyor?'' bence bunu sorgulayın. sonra cam şişede günlük süt alın ve bazen açılmamasına rağmen stt'ni bir gün geçtiğinde bile nasıl ekşidiğine tanık olun. Süt ve yoğurt ekşiyen şeyler, bunlar olması gereken sürede olmuyor ise, yediğinizden içtiğinizden şüphe duyun.

cevap: biri süt diğeri sütvari içecek.

açık süt alıyoruz, yani ilkel yöntemlerle satmıyorlar ama şile'de mandırası olan ve kendi dükkanında satış yapan bir yerden alıyoruz. babamın arkadaşı olduğu için üretim yerlerini de biliyoruz. tadı -bence- yağ oranı çok daha yüksek olduğundan çok farklı. tabi litresi de bir hayli pahalı markettekilere göre.

marketteki sütler, süt üretiminin sondan 2. ya da 3. aşaması. daha süt çıkmaz derlerse peynir altı suyu tozu mu ne oluyor işte (how its made videolarından öğrendim, pek teyitli bilgi değil :D - öğrendiğim video: www.youtube.com ). o yüzden maliyeti de düşük tabi az malzemeden çok şey ürettikleri için.

daha az işlenmiş olanlar - bizim sütçünün yaptığı gibi anca bir kısmını tereyağı için ayırıyor, bir kısmı kaymak anca 3 ürün çıkıyor sütle beraber. bu da maliyetini arttırır.

bi de henüz mikroptan bakteriden falan ölmedik :D ama feci kilo yapıyor.

UHT sütü soğutucuda saklamak gerekmiyor. Uzun ömürlü olduğu için çok miktarda alınıp aylarca stokta/rafta bekletmek mümkün. Bu yüzden daha ucuz.

@kaymaktutmayansıcaksüt, nick cevap uyumunu gözden kaçırmamakla birlikte söyledikleri son derece doğru şeyler. söylediklerine dikkat edin

+1

Nadir Kitap.

alacağınız kitabı kitapmetre.com dan bakarak karşılaştırın. tüm sitelerin fiyatlarını gösteriyor.

ykyt bu süpermiş. Sağolasın :)

kitapyurdu oluyor genellikle

d&r'da indirim var şu sıra. dr.com.tr

hepsiburada, pttkitap ve ilknokta

videodaki bilgiler teorik gibi geldi bana. ben de duymamıştım düşmeme muhabbetini. benim bildiğim gayet de düşüyorlar. sadece vakum odasında hava neredeyse sıfırlandığı için hava direnciyle karşılaşmıyorlar, ikisine de aynı yerçekimi etki ettiği için ve karşılarında ters yönlü kuvvet olmadığı için aynı anda düşüyorlar. bunu sudaki taş ve köpüğe benzetebiliriz. köpüğe uygulanan kaldırma kuvveti daha fazla, o yüzden batırmak daha zor.

cisimler aslında ivmelenmiyor lafını ben de ilk defa duyuyorum.

Şimdi video'yu tam izleyemedim işyerinde olduğum için, akşam tamamını izleyeceğim belki yorumum değişebilir ama, Newton fiziği ile Einstein fiziğinin temel farklarından bahsedeyim biraz.

Newton, kütle çekim yasası ile cisimlerin birbirini kütlelerinin çarpımıyla doğru orantılı, aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı iter ya da çekerler dedi. Buna göre güneşin yörüngesindeki dünya, dünyanın yörüngesindeki ay falan işbu çekim kuvveti ile yörüngede kalıyordu. Ayrıca Newton'a göre uzay ve zaman kavramları mutlaktı, yani herkes için her şartta aynıydı.

Ancak Einstein 1905 yılında ortaya attığı 'özel görelilik' kuramında, kütlesel çekimin, mutlak uzay ve mutlak zamanın doğru olmadığını söyledi. Einstein'a göre zaman ve mekan tamamen göreli kavramlar. Örneğin rölativistik hızlarda (ışık hızına yakın hızlar diyebiliriz, ışık hızı yaklaşık 300.000 km/sn) hareket eden bir 'şey' için zaman çok daha yavaş akmaktadır. Yine aynı kurama göre kütlesi olan bir cismin rölativistik hızlara ulaşması imkansızdır. çünkü kütlesi olan bir cismi bu hıza ulaştırmak için sonsuz enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Tabi bu öngörü fizik adına birçok şeyi değiştirdi. Bunlardan biri de kütlesel çekim yasası.

Daha önce dediğim gibi Newton, dünyanın yörüngede kalması olayını kütle çekimi ile açıklıyordu. Ancak Einstein, kütlenin uzayı büktüğünü, bu büküm sayesinde yörüngede olan cisimlerin yörüngede kalmaya devam ettiğini söyledi.

Bu uzay bükümünü şöyle örnekleyebiliriz: Önce resmi inceleyin: www.erhankilic.pro

Şimdi gerilmiş bir çarşaf düşünelim. Üzerine bir kütle, örneğin demir bir top bırakalım. Demir top çarşafı resimdeki gibi bükerek etrafında kavisli bir ortam oluşturacaktır. Şimdi aynı çarşafa, daha küçük boyutlarda bir bilye bırakalım. Bilyenin hareketi büyük topa giderek yaklaşan, etrafında dönme hareketi olacaktır. Dünya da güneşin etrafında benzer hareketi, güneş samanyolu galaksisinin merkezinde benzer hareketi yapmaya devam etmektedir. Tabi dünyanın bir turunu tamamlaması 365 gün 6 saat sürüyor. Yani biz öyle algılıyoruz. Zaman göreli olduğu için...

videoya dönersek. Cisimler için düşmüyor deniyor. Videonun son bölümünde 'arkaplanı görmeseydiniz ivmelendiklerini söyleyemezdiniz' diyor. Burada hareketin göreli olduğuna vurgu yapılıyor. Einstein'dan önce ilk defa Galile görelilik prensibini ortaya attı. Buna göre sabit hızda hareket eden bir geminin içindeki kişi geminin sabit olduğunu söyleyebilir. Yani örneğin sen sabit 90 km/sa hızla bir arabada gidiyorsun. Şunu söyleyebilirsin: ben sabitim, dünya benim altımda 90 km/sa hızlageriye doğru dönüyor. Aksini iddia edebilir misin? Hayır. Gerçi videoda ivmeli hız söz konusu. Dediğim gibi tam izleyemedim. Bununla ilgili detayı da daha sonra yazabilirim.

1- havaya karsi direnc yuzunden. normalde her cismin serbest dususte hangi metrelerde hangi hizda olacagi sabittir. hava olmadiginda da goruntudeki gibi oluyor iste. yani bowling topunu birak bir ucak bile serbest dususte ayni hizda duser digerleriyle. kutleyle hicbir ilgisi yok.

ikinci soruyu pek anlayamadim.

bohr atom modeli'nin dediği çok doğru.

vakum ortamda cisimlere etki eden hiçbir kuvvet olmadığı için aynı anda düşüyorlar. Ancan newton fiziğine göre kütlesi daha büyük olan cismin daha büyük bir kuvvete maruz kalması gerekirdi. 'kütlelerinin çarpımıyla doğru orantılı'

gün gelecek ve dünya dönmeyi bırakıp, sabit kalacak, işte o gün bu teoriye göre havasız ortamdaki cisim yere bırakıldığında öylece olduğu yerde kalacak.

Doğal ortamında ikisi kendi kütlelerine göre farklı zamanlarda yere düşer; ortamda hava yoksa, sürtünme etkisi ortadan kalktığı için aynı anda düşerler.

karın çalış ip atla koş. koşunun çok çeşidi var araştır biraz.

Tabata olur tabi. Başka vücut ağırlığı egzersizleriyle de kombine edebilirsin.

eger sokakta kizların atladıgı gibi pat, pat atlamıyorsan, zaten hızlı atlıyor olmalısın. tabatanın bi yararı olmaz, 20 ye 10 cok az bi süre, 20 sn hızlı ip atlamak zaten normal bi şey yani dinlenmeye gerek yok 10 sn.

ip atlamak zıplamaktır sadece, anca kalf ve omuz kondusyonu yaparsın. o da bi ise yarar mı, yaramaz.

atlamayı seviyosan double under triple under falan dene. atraksiyonlara gir, video cek, capraz atla. anca oyle zevk alir bi insan.

yag yakmak icin beslenmene onem vermen lazim. 50000 mekik çeksen de tırt.
bu arada dogru ip atlamak icin hollow position falan ogrenebilirsin, crossfitcilerin güzel videoları var. yani karnın da calisir ondan soyledim aslında.

anca kalori yakarsın ip atlayarak. bos oturacagına atla, evet uzun vadede kilo vermene yardımcı olur.

Aralara burpee ekle.

Teşekkürler. Güzel ip bulamıyorum. Bir kaç parça var elimde ama hepsi plastik. Elektrik kablosu gibi. Onlar da yeterince hızlı dönmüyor havada. Şundan bulamadım yani:
www.medimanage.com

Şu gayet kullanışlı: www.decathlon.com.tr

Annemle yaşarken tam tersi bir durum vardı. Bir ızgara göğüs ya da biraz sebze biraz salatayla öğün geçirirdik, dolayısıyla epey kilo vermiştim. Önüme ne konursa onu yiyordum ve onlar da sağlıklıydı. Börek mörek yapmazdı pek, misafire yapsa da yemezdim. Makarna pilav da yapmazdı pek kolestrol falan düzgün olsun diye.

Sonra evlendim ve geldi 15 kilo.

Ama kadına gidip sıvı yağ kullanma deseydim döverdi. Her şey zeytinyağı ile yapılır bizde. Sizin de anneniz elbet sebze yemeği falan yapıyordur, onları ve salatayı yiyin, hamur işlerini yemeyiverin. Bırakın nasıl istiyorsa öyle yemek yapsın.

spor yapıyorum.dediklerine dikkat ediyorum ama yiyeceklerde var diye sorun yapmıyorum.

sporu tam anlamıyla yaparsan bunların hepsini yakarsın zaten.bırak annen istediğini koysun sen spor yap yeter.

onların ne yediğine neden karışıyorsun ki? git bir zahmet yarım saatte mutfakta kendine bir şeyler yapıver. ona da mı izin vermiyorlar? bir de 2 çeşit yemek yapıyordur annen, bir çorba bir yemek ve ya bir et/baklagil/sebze yemeği ve bir pilav/makarna, aralarında senin de yiyebileceğin bir şey vardır, şeker zaten ne alaka evde kemalpaşa tatlısı yapılınca yemeyiverin. çok hani sizin için zararlı, ne bileyim herhangi bir ev yemeği dışarıda yediklerinizden daha yararlıdır zaten ya, yapıldığında da, 2 yumurta haşlayıp bir domates salatalık doğrayıp yiyin, annenizin yemeğinden de tadımlık alın, öğlen çok yağlı yemişim midem biraz hassas bu aralar cırcır olucam galiba diyin.

valla zor iş, direnişler fayda etmiyor. kadına yağı az koy demekten dilimde tüy bitti mesela ama nafile. sürekli karbonhidrat çılgını şeyler yiyoruz bi de. seviyorum da lanet olsun. neyse çare miktarı az tutmakta bence. poğaçalardan böreklerden yüz tane yemeyerek kilomu sabit tutmayı başarıyorum. spor da yapınca sıkıntı çıkmıyor. şekerli şeyleri hiç yemeyebilirsin ama yemekteki yağa ve tuza yapacak pek bir şey yok. spora devam kardeş.

Buraya getirin yarım saatte vazgeçiririz biz.

babam on bin kilo annem zayıf ama kolestrolden kalp krizi geçirdi. yıllardır margarini bırakalım diye mücadele veriyorum son iki yılda tereyağına çıkabildik. zeytinyağını en kralından sızma alıyorum tenekelerle , yine de anlamıyorum neden sıvıyağ kullanıyor .
sebzeleri yeşil yapraklı olanların yemeklerini az yap bir gün bile beklese zararlymış diyorum biz inan ıspanağı falan 4 gün yediğimizi biliyorum . Kızıma sebze yedir karbonhidrattan salak oldu çocuk dedikçe pilav yedirdim bi tabak makarna yedi hem de nasıl diye bana ballandıra ballandıra anlatıyor . demem o ki çok zor bu işler Allah kolaylık versin

yemeğimi kendim yapıp , ayrı yiyorum.

Annem benden beter.
Mevsimi olmayan sebze almıyor kadın. Kışları domates diye ağlıyorum gözümün yaşına bakmıyor. Birkaç modifiye yapıyorum tabii beraber yemek yerken yine de. Pilav yapar ayda yılda bir, ben yemem mesela. Onun dışında ideal menüler yappıyor zaten çoğunlukla. Salata, sebze, protein.
Zaten kızartma vb zararlı yöntemleri annemin kullandığını hatırlamıyorum, çok uzun zaman önce bırakmış. Karnıyarığı bile fırında yapar.
Bi' tek misafir gelince bazı sağlıklı yemek kurallarını rafa kaldırıp 55 çeşit şey yapıyor, durduramıyoruz. Onun dışında iyiyiz.

Onlara da doğru beslenmeyi öğreteceksin.

simdi yapilan yemekler onemli elbette. oncelikle k.hidratı kesmek kolay, yani ekstra k.hidrat kesilebilir. ama mesela biz her allahın günü 2 tabak yemek yeriz 1 degil, o yüzden 1 tabagı kafadan eleyebiliyorum.

bi de kücükken zorlarlardı ama artık geçti tabi. ben yemicem bunu diyince yemiyorum gayet, al hindini/etini/tavugunu (kendi gelirin varsa), at ızgaraya pisir, yıka ızgaranı vb.

kavga etmek degil yani cozum. ben bunu bunu yapicam bundan sonra demek yeterli aslında. ama evet, calisan adama da gelip yemek yapmak zor oldugu icin, bazen mecbur kaliniyor. onerim az yemek olr. hele bi de margarin falan varsa abov..

erkek kısmı mutfağa mı karışmaz... yapma teyzem, etme teyzem gozüğün yağnı yidiğim... bu devirde hala mı yahuu

not: bu durumun altında kadının tek kendini ispat ve iktidar alanının mutfak olması yatıyor olabilir mi! o alanı korumak için erkek kısmı mutfağa bir türlü karışamadı kadınlar da mutfaktan bir türlü çıkamadı şu memlekette! Vay arkadaş

çare zeytinyağı!

Kışları ailem 3-4 aylığına bizde kalıyor. Annem mutfağa girdiği anda mutfak hepimiz için iptal, salata bile yapamaz hale geliyoruz; çünkü mutfakta adeta Terminatör'leşiyor, Nazi subayı gibi bir şey oluyor annem. Kimseyi de asla yardıma almaz, mutfağa sokmaz. Kimsenin kendi yemeğini yapmasına izin vermez. Çekinik karakterli, sessiz sakin, hatta bazılarına göre ezilmiş denebilecek annemin dominant hale geldiği tek yer.

Evde hiç hamur işi yapılmaz ama babam pilavsız masaya asla oturmadığı için sürekli pilav olur ve ben pilav yemem. Bir de babam 120-130 kilo olduğu için annemin eli onun tabağına alışkındır. Hamurişinin açığını kat kat fazlası ile kapatır. Bu yüzden de ben 3-5 kaşık yerken tepeleme doldurur. Sürekli arkasından tencereye döküyorum yemeği. Her akşam "Yarın ben koyacağım kendi tabağıma kendi yemeğimi" diyorum, ilk başta "Tamam" diyor; ertesi gün yine "Siz bu mutfağın sistemini bilmiyorsunuz, kalkmayın yerinizden" diyor.

İşin fenası ben annemin yemeklerini sevmiyorum; çünkü annem babamın zevkine göre yapıyor. Ben de babamın zevkini sevmiyorum. Kendi yemeğimi daha çok seviyorum, çünkü kendim ne seviyorsam onu yapıyorum. Ispanağı ben yapınca seviyorum ama annem yapınca nefret ediyorum. Annemin ıspanağını ekmeksiz yiyemiyorum, çünkü midem bulanıyor ve yemeğin tadını ekmekle kapatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla çok zorlanıyorum.

Ayrıca ben her şeyi zeytinyağı ile yaparken annem tereyağı kullanıyor. O yüzden de sıkıntı yaşıyoruz. En azından ikimiz de margarin kullanmıyoruz.

Daha kötüsü, babam da annemin verdiği ile yetinmiyor, sürekli yemek yemek istiyor. Bıraksak 150'ye çıkacak, sağlığı umrunda değil. Annem bir noktadan sonra vermeyince, bizden yüz bulmaya çalışıyor. Geliyor, "Şunu yeriz değil mi", "Bunu yeriz değil mi" diye. Bizden yüz bulamazsa da sinirleniyor, bu sefer evdeki terörü o estiriyor ki evin şımarık çocuğu odur. Bazen sırf ortalık sakin olsun diye hiç istemediğimiz ve ihtiyacımız olmadığı halde bir şeyler yediğimiz oluyor.

Yediklerime dikkat ediyorum, tatlı, kızartma ve pilav yemiyorum hiç. Annem gelince çok zor oluyor ama başarıyorum bu kısmı. Asıl zorlandığım kısım, akşam meyveleri. Erken yatıyorum, o yüzden akşam yemeğinden sonra bir şey yemem ama babamın boğazı durmaz. Sürekli bir meyve, kestane, vb. olur ve ben bunları ya tadımlık yiyorum ya hiç yemiyorum. O konuda sağlam baskı görüyoruz abimle. Mutfağa girme iznimiz de yok, sistemi karıştırma iznimiz olmadığı için. Yoksa kendi yemeğimi kendim yapar ve ayarlarım ben.

hemen geri verdigin zaman o sekerin yere dusmedigini, senin pis ellerinle dokunmadigini, veya ne biliyim yalamadigini biliyor adam, gidip kutuya tekrar koyabilir. obur turlu yapinca o seker yere mi dustu agzina mi soktun bilemez. tek mantikli aciklamasi bu olabilir diye dusunuyorum.

ambalajsızsa dokunmadan alınsın istiyorlardır belki. ambalajlıysa koyarsın kenara alırlar ama o zaman bence de gösteriş gibi. şekersiz içmek çok popi oldu:(

First world problem

Tek takintin bu olsun.

İyi niyetli fakat gereksiz bir hareket.

paketli şekerse kenara koyuyorum da, kenara da koysan masanın üstüne koyacan, belki yere düşecek, belki çay damlayacak, garson halihazır ordayken veriyorsun işte. bence gösteriş gibi bir durum yok. hatta sadece çayı şekerli içenler bunu bir gösteriş olarak görür bence. zira çayı şekersiz içmek neden gösteriş olsun ki? bunu hakikaten anlamakta zorlanıyorum. yani çayı şekerli ya da şekersiz içmekle, ice tea'yi limonlu ve ya şeftalili içmek arasında fark yok.

gerard +1

benim de böyle davranma sebebim tamamen bu yüzden.
mesela böyle kafelerde filan bir sürü gıdanın çöpe gitmesine, israf olmasına gönlüm razı olmuyor. ben de hemen bu yüzden bu şekerlerin zarar görmediğini, çöpe atmalarına gerek kalmadığını belirterek şekerleri kenara ayırıyor ya sonra, ya da en başta veriyorum.

ben başka bir çay için kullansın diye geri veriyorum direkt. çay bu, dökülür, damlar, ziyan olur, olmasın diye söylüyorum. gereksiz değil, gösteriş de değil. olması gereken.

Şu an masamda 6 tane açılmamış şeker var. Benimle ölecekler zihaha.

Gösterişle ne alakası var? Diyabetim, şekere çay damlıyo eriyo falan bi de hani pisletmedim yere düşürmedim gibi olsun diye hemen veriyorum.

Seker kullanmamanin ne gosterisi olacak ki.bende direk geri veririm cunku tabakta kalirsa bir sekilde islanip eriyor.her yere yapisiyor.masaya koysam seker taneleri dagiliyor elimize kolumuza yapisiyor.zaten ilk cayda sekeri geri verirsen ikinciye vermezler.takinti yapilacak bisey degil

ıslanır erir o şeker, ya da kayar tabağa düşer çayı koyamazsın

garson ya da komi herneyse iste o konuyu hic takmiyor merak etme. sinir olduklari bir cok mesele var ama bu onlardan biri degil.

İyi niyetli birşey. Bunu yapanlara bak kaşığı da veriyorsa gösteriş kaygısı olabilir. Bneim formulüm bu olurdu.

Televizyon dışında hepsini atardım, onu yeni aldım taksiti bitmedi daha. Bir de kitaplarımı atmazdım diyeceğim ama onlara eşya gözüyle bakmıyorum.

Şimdiki eve de eşya çok sokmuyorum ama minimalist bir evde tek mobilyaya birkaç işlev sıgdırılmalı bence. Mesela şimdilerde popüler olmaya başlayan büyükçe, ahşap çalışma masaları, yan ayakları arası kitaplık. Hatta L şeklinde olup çalışma harici kapanan, tam kitaplık halini alanlar var. Koltuksa mesela ve ortadaysa koltukla bütünleşik, arkasında bir dolap olabilir.

Deli gibi 7 kişilik koltuk doldurmak anlamsız geliyor benim için. 3'lü ve tekli, gösterişsiz ve desensiz bir koltuk yeterli. Dolaplarda, masada incik boncuk süsler, duvarlarda 1-2 taneden fazla olan resimler süsler vs hep fazlalık bana göre.

Konuyla alakası yok ama yer uygun olursa ileride, şu her eşyayı duvara yaslama olayına son vermek isterim. Geçen seneki evde uyguladım, çok iyi sonuçlar verdi.

süs eşyaları, tablo, duvar saati, fazladan tabak çanak. bir gün lazım olur diye sakladığım ambalaj ürünleri :)

Vantilatör ve ufoyu hiç kullanmıyorum. Onlardan başlarım. Süs eşyalarının hepsini atarım vazodur, biblodur, fotoğraf çerçevesidir. Ses sistemi var odamda hiç kullanmıyorum. Hep kulaklıkla dinliyorum. Küllük var sigara içmiyorum, eskiden içerdim.

valla hiçbir şeyi atmazdım. üstüne, alırdım. odamda sadece masa, kıyafetlerimi falan içinde tuttuğum bavullarım, birkaç gömlekle bornozu, montu falan astığım bir askı ve yatağım var. daha doğrusu yatak var. o da benim değil. eğri büğrü acayip bi şey zaten. üstüne nevresimi seriverdim öyle yatıyom aylardır. bi de bu bilgisayar masasıyla sandalye var. taşınacak olsam 2-3 bavulla giderim yani. eve gelen kızlara minimalist olduğumu söylüyom. öyle deyince daha seksi oluyo. "param yok alamıyorum" dersen hmm fakir diyolar.

@pescador "eve gelen kizlara minimalist oldugumu soyluyorum" hahahah ay sesli guldum cok komiksin. bosver oglum hic olmazsa eve kiz geliyor. beterin beteri var.

Şöyle baktım da benim evde hiç süs eşyası yok. Minimalistmişim.

Biriktirdiğim anılar-resimler, kitaplar, cdler, koltuk takımı -yerine sadece masa-, her türlü obje-süs eşyası, halı

bir buzdolabı alırdım.

bir sene boyunca kullanmadığım ne varsa atıyorum ya da başkasına veriyorum. matkap gibi her an lazım olabilecek şeyler dışında tabii.

bazı manyaklar da deney yapıyor hani. evi boşaltıp tüm eşyaları bir yere gönderiyor ve bir geceyi bomboş evde geçiriyor. sonra ihtiyacı oldukça eşya getirtiyor, bavuldan çıkarıyor ıvır zıvırı teker teker...vs. belli bir zaman sonra yerleşiyor düzen zaten. artan eşyalar da gidiyor başkalarına. üşenmezsen dene :)

sırf odamı soyleyeyim. koltuk, oyun konsolu, saat. kücük bi kitapligim var onu atardım.
kocaman bi kitaplık alir tüm kitaplarımı (ortalik kitap dolu) ona kaldırırdım.
bi de idealim olsa garaj alır halter/agirliklari da oraya koyardım tabi.

Süt ve yoğurt gereksiz oranda şeker içeriyor. Bak birkaç gün önce bi arkadaş vardı burada, 2 litre süt içip 50 gram protein alıyorum diyordu ama aslında vücuduna 80 gram şeker yüklüyordu sığır hiç farkında değildi. Bununla birlikte, biz yetişkinler 2 yaşından sonra süt şekerini/laktozu sindiremiyoruz, o nedenle yaramıyor bize. Gerek yok yani. Tavuk göğsünden kırmızı etten balıktan yumurtadan lor peynirinden çiğ kuruyemişten şaşma. Etin yanında yarısı kadar da sebze, özellikle yeşil yapraklı sebze yersen tamamdır bu iş. Başarılar dilerim.

(bkz: ketojenik diyet) + (bkz: intermittent fasting)
Kilo almak için de;
(bkz: carb backloading)

Sürekli yumurta tavuk yersen hem kabız olursun hem de tavuk gibi kokarsın benden söylemesi. Ayrıca, vitamini nerden alcaksın? Bol miktarda meyve sebze de tüketmen lazım.

baslangic icin soyledigin yeterli. ne yiyorsan aynısını ye, biraz protein ekle. yalnız birden arttırma yediklerini, adım adım arttır.

süt/yogurt seviyorsan ye. kilo vermek demedin sonucta.
tuzlu tavuk ilk kez duydum. tavuk gogsu diyoruz.
yumurtayı omlet yapıp yesen de olur. sorun degil.
kırmızı et iyidir. balık iyidir(hergün ton yeme yeter ki)

yesillikte onemli.
youtube da badici amcaların ne yediklerine bak aslında fikir verebilir.
ama senin söyledigin de güzel. ne yiyorsan mesela ona sabah 4 yumurta ekle (ya da 2 nasıl yiyorsan), yedigin et/tavuk azsa 1 ogunde (150-250) gr et ekle. tmm

onemli olan calismak zaten.

Sorun yağlanma kaynaklı değilse eğer öyle bir şey yok.

Edit: Estetik müdahale oluyormuş.

Biraz squat-leg press filan calisip Beyonce bacagi yap.

gastrocnemius muscle rezeksiyonu sanırım o işlemin adı şu kadına da yapmışlar, tabi sorununuzu doğru anladıysam:

drpark.co.kr

www.google.com.tr

Bu bir bozukluk mu?

calf reduction olarak google'da bayağı şeyler çıktı 0_0

www.google.com.tr

bozukluktan ziyade genetik kas yapısı anladığım kadarıyla.

kimisinin kasının başlangıç noktasının aşağıda ya da yukarıda olması ile alakalı imiş.

yani genetik olarak büyük ya da küçük olabiliyormuş.

burda güzel özetlemiş bak:

eng.grandsurgery.com

Bazıları çok uc, o kadar degil benimki. Fakat bu ametliyat Türkiye'de pek yaygın değil anladigim kadariyla

bence bacak inceltme egzersizlerini yap, ameliyat çok abartılı değilse de salla gitsin boşver.
doğal yoldan küçükltemezsin bunu kasın tendonlarının başladığı nokta ile alakalı bir durum yani.(öyle yazıyor)

ama büyütebilirsin tabi.

belki yoga ve streching işe yarayabilir

Tehlikeye atılmaya gerek yok tabii ama cidden özgüven zedeleyen bir şey. :(

neferkitty'nin dediği gibi; bir takım egzersizlerle vücudun/bacağın kalanını çalıştırıp belli bir miktar hacim kazandırıp şekillendirerek oranı birbirine yaklaştırabilirsiniz. Yani ameliyattan daha mantıklı gibi. Hem estetik olarak da daha güzel sonuçlar alınır bu şekilde.

Üst bölgenin kalinlasmasi taraftari da degilim ama. Yine de ameliyat riskli olabilir. En iyisi böyle yasamak.

Caps yok mu

bisikletçilerle takılın.

Hiç ameliyat topuna girme. Vücudun su tutmaya meyilli olabilir. Şeker tüketimin yüksekse onu düşür. Düzenli spor yap. Üst bacağı çalıştırıp biraz dengelenmesini de sağlayabilirsin.

Düşük ağırlık sık tekrarla o bölgeni çalıştıran hareketler yap. Şekeri azalt.

bacaklarım kaslı, kısa boyluyum, çizme giyemiyorum çoğu zaman bu yüzden
ameliyat dışında başka bir alternatif yok. ha şu var, kendinle barışman ve özgüven. götten bacaklı halime ve kalın bacaklarıma rağmen haftanın 6 günü etek giyiyorum, doğru boyda etekle giydiğimde hele de toparlayıcı çorap kullandığımda gayet de iyi gözüküyor

o değil de neferkitty'nin koyduğu resim süpermiş ya. benim bacaklar da aynı öyle :D üşenmesem belki yaptırırdım öyle bişey (ameliyatın kendisi, öncesi, sonrası, olası yan etkiler vs vs üşenme sebeplerim)

önüme çıksa letişa van ekhut diye okurum. Felemenkçem yok.

Letitiya Fan Eykaut

edit: ben demiyorum google translate diyor.

Bence "leytitya fan iku" diye okunur.

leetişya van iikaut -bence- böyle okuyunca daha tatlı D:

translate'de

leytiçya fan eykaut diye okuyor

letitsya fan eğkhaut

laytitsiya van iikhovt belcikada boyle,

hollandada ise fan iikhavt diye okunur

Letiyatae von Ekyoğut bende sallayayım dedim :D

"Lğetisya væn eikuğt" dedi google.

Piyer Van Hoydong diye okunuyor bence.

google'dan bakınca doğalgazlı illerde kömür kullanmanın yasaklanmış olduğuna dair haberler çıkıyor geçmişe dair ama devlet eliyle kömür dağıtıldığına göre o yasağın işlediğini pek sanmıyorum.

Bu fakirler yakıyor ya, bence de şikayet edelim ellerinden alalım sobalarını soğuktan donup ölsün hepsi.

Devlet fakirlere doğalgaz yardımı filan yapsa ?

Devlet Tiyatroları Kültür Bakanlığına; Şehir Tiyatroları Belediyeye/Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı bağlı. Bununla birlikte geçmişte, Şehir Tiyatroları bir Livorno bir Adana Demirspor bir Liverpool gibi anlamlar taşırken zamanla bu özelliği ortadan kalktı ne yazık ki.

yetişmez. o stoklar bitmez. belki rütbelilerin ayaklarında görürsün.

Hiçbir er o botların 100 metre yakınından geçemez.

2013 de askerlik yaptım 2003 model botum vardı. hesap et işte.

yetişmez. çünkü stokta bi sürü bot vardır kesin, bitmesi yıllar alabilir.

o topuklar yara olacak. o yaralar kemiğe dayanacak. yaralar kabuk da bağlama fırsatı bulamıyo. zke zke eğitime de çıkacaksın. çok kötü, gidince anlarsın. (uyanık davranırsan bikaç kere terlik istirahati alırsn)

sünger, pamuk, topukluk vs. engelleyemiyo ama sen gene de giderek bi sünger al. botunu da iyice çekicle döv.
bu saatten sonra biz mi yapalım torun :))

Yeniler de eskisinin aynisi olur. Askerde ihaleler hep aynidir ilk parti guzel gelir sonrasi kismet

uu beybi, hmyo binası yan tarafımızdaydı evvela bunu belirteyim buna binaen, ben askerde bunun kadar seksi bi şey görmedim.

askerdeki botlar da çok rahat. tabi içine güzel bir tabanlık alırsan. gratiste var, dekatlonda var. git bak. ayakların hem üşümez hem de rahat eder 3 kilometre koşular falan fena olur tabanlıksız. adettendir; ben mi yapayım???

ayrıca madem ayaklarını düşünüyorsun. askerde iken kantinde yds bot satılıyordu www.ydsshop.com bundan. isteyen alıp giyebiliyordu. rütbelilerin hepsinde var zaten. tören hariç bunu kullanabiliyordun ben almadım ama arkadaşlar aldı usta da kullandı fermuarlı falan

çorba gider bence. hatta çeşit de vereyim, yayla çorbası ya da ezogelin. pilava makarnaya gerek yok.

turşu ve yoğurt da iyi gider.

turşu ve yoğurt.

kapuska yapma, başka bir yemek yap.

soğanlı bi salatadan başka bir şeyi yakıştıramadım.

hatta doğrudan doğruya soğan.

bir de mutlaka sumak bulunsun sofrada.

mercimek çorbası gibi tok tutucu bir şey iyi olur.
çorba istemeyük derseniz bulgur pilavı olabilir.
kabuskaya kurutulmuş biber közle biraz, üzerine ufala, harika olur.

ceviz gibi yağlı tohum içeren yeşil salata, hatta peynir de koyarsan menü dört dortlük olur.

salataya peynir koyak istemezsen sütlü tatlı.

Sadece yoğurt.

üzerine pul biber , yanına yoğurt ve turşu

lahana gaz yapar diye biliyorum
bulgur ve mercimekten uzak durman iyi olur, ölümcül birleşim olmasın sonra :)

offff. senin yaptigini corumlu yapmaz

buz gibi ayran
uzerine pul biber
yaninda biber tursusu

yemeğin içine kıyma veya et koyup koymayacağına göre kırmızı ya da beyaz etli bir takviye yapılabilir

ve

yoğurt/cacık/turşu +1

profesyonel mükemmel diyollar. zaten yok satıyo biletleri.

@widee, teşekkürler ama o devlet tiyatroları oyunu:)

On İki Öfkeli Adam'ı izledim bu sezon, oyun ve Serdar Orçin'in performansı üst düzeydi.

istanbul efendisi

Ben 2 sene önce almıştım ama yeni bir düzenleme oldu mu o konuyla ilgili güncel durum nedir bilmiyorum. O dönem almıştım.

Kıl bir adam değilse verir. Bizimki biraz kıl mesela. Annem ismek sporuna gitmek için (pilatesten hallice doğru dürüst terletmeyen bişi) istemişti adam kardio ekg bilmemne istemiş tahlilsiz vermem demiş. Kendi çapında eminim haklıdır da yan odadaki hekim verirken bu vermiyo işte.

aile hekimine git böyle böyle belge lazım de. sana soracak var mı evladım bir sorunun. sen de yok diyeceksin. bu kadar.

Okulun sağlık birimine gidip oradan da alabilirsin bence

inatla söylememeye devam ederse ik departmanında o dönemde sunduğu rapor vardır, onda muhakkak yazıyordur. ik'dan nasıl öğrenirsin onu bilemicim.

doğrudan soruya cevap değil ama, aradığınız baba-oğul doktor bunlar olabilir mi?

www.sabah.com.tr

@arma aski. Değil maalesef:/ Bi an heyecan yaptım ama itiraf ediyorum :)

@sentence çok iyi fikir ama ik'ya ulaşmam çok zor

Ellerini ve ayaklarını bağlayıp masaya yatırdıktan sonra ayak tabanına tuz döküp keçilere yalatın. Kesin söyler, %100 çalışıyor.

@angelus bence çekiçle yanına gidip burnuna vurmakla tehdit etmek de işe yarar :)

@balkupucuk dogru cevabı kendin vermişsin

kızın burnunu kır, sonra gizlice takip et.
hangi doktora gidiyormuş görürsün.

Üsküp'te olan bir online çiçekçi bul.

www.interflora.org.tr olabilir.

interflora'da makendonya yok :( hiç yok :(

www.pickupflowers.com böle bişey buldum

Ayran ya ben yapımı ya da market yapımı.
Günkurusu (gerçi bitti, şu anda eksik ama en kısa zamanda eksikliği giderilecek)
Doğadan zencefil-limon çayı.

yogurt ve dondurma

ekmek

yeşil çay, soda, çiğ badem, light süt, yumurta, kağıt havlu ve kulak tıkacı olmadığı görülmemiştir benim yaşam alanımda.

çay, karanfil. harbi çayın bittiğini 2-3 kez gördüm de karanfil hiç eksik olmadı ya la.

gırtlak şeyleri: kahvaltılık, meyve-sebze, et/balık, yoğurt, çay, kahve, rakı.

diğer: kedi maması, kumu, lens solüsyonu, peçete, tuvalet kağıdı, sabun, deterjan (sondakiler hiçbir evde eksik olmaz ama tam lazım olduğunda "aaa bitmiş" dendiği görülmez manasında)

Kedi

insan.

kulak çubuklarım olmadan asla.

yoğurt
kahve
su
ilaçlarım

benim evde de maşallah, Allah eksikliklerini göstermesin kediler hiç eksik olmaz. nereye gitsem orada kedi var :P

Lipton yellow label alacağına doğu karadeniz daha iyi :)

Kırmızı et, tavuk göğsü, ton balığı konservesi, badem fındık fıstık, yeşil çay. Paramın çoğunu bunlara gömüyorum.

yedek ampul. uzun zamandır bakıyorum ve gerçekten eksik olmayan tek şey bu.

sevgilimden dolayı evden kola asla eksik olmaz.
bi de kahve.

çay, zeytinyağı, yoğurt, peynir, çoğunlukla çekirdek, su, peynir, bira olmadan asla! :)
bira olmayınca çok korkuyorum, yokluğu çok zor :(

oha rakı diyen yok. nası olmaz! tabi ki rakı.

valla 15 dakikalık bir hiit antrenmanı p90x'in plyometrics'i kadar zor olmuyor genelde. çok aç veya çok tok karnına yapmış olabilir misin?

Afterburn etkisi. Yavaş yavaş alışırsınız.

bir gariplik yok, yeni başladığın için. ayrıca alıştıktan sonra da zaman zaman aynı şeyi yaşayabilrsin mesela o gün yorgunsundur, haddinden fazla aç karnına antrenman yapıyorsundur ve sair.

Güzel işte, iyi asılmışsın demek ki.

Tüm sivilce ilaçlarında olduğu gibi vücudunuza A Vitamini pompalayacağı için derinizde kuruma olacak, canınız yanacak. Özellikle dudaklarınızda ve mukoza kuruması nedeniyle burnunuzun içinde. Nemlendiricinizi hazır edin. Bir de besinler vasıtasıyla A Vitamini alımını azaltın, yormayın karaciğerinizi. Geçmiş olsun.

son çare olarak kullan bence yüzü sivilceli bir arkadaşımın babası dermatologtu arkadaşım babam önermiyor kullanmıyorum demişti. çok hayırlı olmadığını düşünüyorum o ilacın üstelik üç sene geziyo kanında üç beş sene sonra yüzün şu an neyse aynısı olacak. bi de sadece yüzünde mi sivilceler? benim suratımda birden aşırı çok sivilce çıkmaya başladı ama başka bir yerimde olmadığı için doktor zoretanin tarzı ilaçları kullandırmayacağını söyledi.

yiyebildiğin kadar yağsız ye herşeyi. çünkü tüm kan yağların ldl, vldl, trigliserit, kolesterol hepsi çok yükselecek. zaten her yazmadan önce yeniden kan testi isteyecekler. göz yaşşı damlası kullanmak gerekiyor. bepanthen merhem al, normal nemlendiriciler yetmiyor.

@mula diğer hafif ilaçların birçoğunu denedim ama kesin sonuç vermiyor. Sadece yüzümde sivilce var ben ilacı kullanmayı birçok kez reddettim ama hayatım boyunca yüzümde derin izlerle gezmektense 4-5 ay buna katlanmak daha mantıklı. Fondöten kullanmaktan tiksiniyorum, makyaj yapmayı sevmiyorum ama kıpkırmızı suratla da gezemiyorum bakalım umarım işe yarar.

ben de sana diyorum ki geri gelecekler sadece üç beş sene dayanacak o ilaç. sivilce nasıl iğrenç bişey çok iyi biliyorum şu an ne yapsam geçmeyen türüyle benim de başım belada. çok çektiriyor o ilaç ben bir hafta içip bırakmıştım. o kadar uğraşıyorsun sonra yinebaşa dönüyosun.

Yuzumun her tarafı tamamen sivilceyle kaplıydı ve kullanmadığım ilaç yoktu. son çare doktor onu verdi ve 1 ay içinde etkisini gösterdi ilaç 3 4 aya suratımda sivilce yoktu bildiğin. Çok zararı var karaciğere ama işe yarıyor mu yarıyor. Yüzünde de pul pul dökülmeler olabilir, sivilcelerin bir iki aya geçmeye başlayınca tamam duzeldi artık deyip bırakma tekrar eskisine döner tedaviyi tamamlaman lazım. Zoretanin sivilce izlerinde pek işe yaramadı bende ama, izler için madecassol kremi öneririm

@ddenizz ilacı bırakalı ne kadar zaman oldu ve şu an ne durumda yüzün?

keçiboynuzu pekmezi, sabah ve gece iç iki kaşık. bu iyi gelecektir. ayrıca bal/zencegil/limon olayını dene, oluyorsa her gün. illa ki faydasını göreceksin.

sıkı giyinip kendini üşütmeyeceksin. otobüste minibüste vs soğuk geldiğini anladığın anda kapatmalarını isteyeceksin, sürekli buff veya atkı tarzı bir şeylerle boynunu koruyacaksın. Bol bol c vitaminli meyveler yiyeceksin. Onun dışında yapılacak bir şey yok malesef. soğuk almayacaksın yani, hani derler ya kendine iyi bakacaksın diye, öyle yapacaksın. :) geçmiş olsun

Ben de öyleyim. Bir hastalandım mı iki hafta iptal. Bir çok şey yapıyorum konu ile ilgili.
*İmuneks kullanıyorum kışın. Günde bir tane, çok soğuk ve salgın olan günlerde iki tane. Gerçekten çok ama çok işe yarıyor. Ama işe yaraması için minimum bir ay kullanmak gerekiyor.
*Banyodan sonra bir 5-6 saat dışarı çıkmıyorum.
*Terlemiyorum, üşümüyorum. Yanımda yedek giysi taşıyorum terlersem diye.
*Hayatımda en çok direnç veren şeylerden biri şu oldu: Toplu taşımaya veya arabaya bindiğinde palto/montu çıkar. İnerken geri giy. Bunun anlamlı olacağına inanmamıştım ama o ısınmış vücutla dışarı çıkınca hastalık daha kolay yapışıyor. Çoook büyük etkisi oldu bende.
*Şu motto güzel: Terleyeceğine veya bedenin sıcak olacağına hafif üşü. Çünkü çarpan şey terden veya vücut ısındıktan sonra yapışan soğuk. (istisnası aşağılarda bir yerde)
*C vitaminini meyveden değil, soğan ve sarmısaktan almak gerekiyor.
*Kış günleri dışarıdayken gözüm hariç vücudumun her tarafı sarıp sarmalanmış oluyor. Nefesi atkının içinde alıp vermek zorundayım.
*Dışarıda durma süresini minimuma indirmek gerek. Sosyal hayatı minimuma çekiyorum. Alışveriş merkezleri ise mikrop yuvası. İnsanlarla evlerde buluşuyorum.
* (İstisna geldi) Uyurken üşümemek ve olabildiğince sıcak olmak gerek. Uyurken kombiyi arttırıyorum.
*Her gün zencefil-limonlu çay içip, yatmadan önce karbonat ile gargara yapıyorum.

You got aids.

çok fazla ilaç kullanma. vitamin takviyesini doğal yollardan al ilaç yoluyla alma. hastalık vücuda girdiğinde ilaçlarla önlemeye çalışma gerekirse yatak döşek yat ama ilaçlarla geçiştirme.

Düzenli olarak kefir içmeni öneririm. Bulabilirsen mayasini alip evde mayala. Bunun yanında elbette dengeli beslenme, sporu da atlamamak gerekiyor. Ben 2.5 seneden beri hasta olmuyorum.

Zeytinyağı/tereyağı gibi sağlıklı yağların tüketim miktarını artırın; kolesterol içeren (Hayvansal) besinler tüketin; hayvansal besinlerin/proteinin daha iyi sentezlenmesi için de sebze, özellikle yeşil yapraklı sebzelerin tüketimine özen gösterin.

soguga degil mikroba direncsizsin.
soguga direnc kazanmak istiyorsan ciplak soguga cik, soguk dus al.

solgar in d3 vitaminleri var onlardan da al arkadaslarin imuneks/imutor takviyesini destekliyor ve arttırıyorum.

normalde ince giyinir, meyve hiç yemezdim. pekmez falan zaten hak getire.
bu yıl,
- hava soğur soğumaz kalın giyinmeye başladım. kalın yün kazak, şal atkı, bot, çorap her daim ayağımda zaten. daha burada herkes pikeyle yattıını söyledği dönemde bile battaniye-yorgan ikilisiye yatıyordum. bu yıl nar, mandalina yiyip duruyorum. her gün mutlaka nane limon kekik, zencefil, ıhlamur içiyorum vs.

eskiden hasta olduğumu hatırlamıyorum böylesine. ama bu yıl şu 5 gündür hasta yatıyorum. halsizlik, burun, tıkanıklık, öksürük, hapşırık yerimden kalkamıyorum.

bir terslik var bu işte. bulunduğum yerde herkes böyle hasta ama. sebebini herkes suriye'ye bağlıyor ama bilemiyorum.

direnci artırmak için kendini gereğinden fazla koruma. ciddiyim. tabi kalın giyin ama terletecek kadar olmasın.
uyku düzenin çok önemli, bozma düzenini.
pekmez üşütmüyor. gerçekten soğuğa direncini artırır ama hastalığı koruma olayını pek bilmiyorum.
geçmiş olsun.

Iste bunlar hep antibiyotik

çörek otu is the best!! evet her sabah 1 tatlı kaşığı çörek otu, zencefil ve balı karıştırıp yiyorum ben. çörek otu yağını da salatalarına falan ekleyebilirsin bu dönemde.

İmmuneks vb immun sistem uyarıcı preparatları aralıksız kullanmayın.

kesinlikle new balance dağda bayırda çalışıyom ben bunla çok rahat.

fiyatını hiç bilmiyorum. ama sketchers ayakkabı kurcalamıştım. çogzel..

boyner'de spor bölümünde çalışan ve her türlü markadan sayısız spor ayakkabıyı son derece iyi tanıyan ve her markadan bağımsız birisi olarak skechers'ı şiddetle tavsiye ederim. nasıl bi cümle kurduysam kendimi yalova kaymakamı gibi hissettim. new balance fitness ayakkabası için en son tercih bile olamaz. nike'lar ise çabuk yıpranıp dağılır ve serttirler, konforlu değildir. fitness'a uygun modellerden bir tane skechers dene. henüz giyer giymez tamam işte bu diyeceksin. ama ben rahatlığa ve performansa değil şekle bakarım dersen o zaman nike al derim. bu arada bütçen daha yüksek olsaydı kesinlikle adidas boost serisini tavsiye ederdim. şu anda piyasadaki en performans canavarı, en rahat ve aşmış ayakkabı odur.

new balance sahibiyim özel olarak spor ayakkabım olmadığı için sporda da giyiyordum ama bu sene nike air pegasus+ aldım ve uçuyorum. cidden anlatılmaz yaşanır çok rahat
cdn.sneakernews.com
normalde 260 ben niketa kampanya yakalamıştım 207'ye mi ne aldım

ben nike koşu ayakkabısı almıştım 6 yıl önce. düzenli spor yapıyorum halen sapasağlam ve çok rahat.

eksisozluk.com

adidas koşu modellerine bak. supernova serisi ve üzeri iyidir. boostlulara gerek yok salon için gereksiz masraf olur, zaten bütçenin üzerinde.

Asics Gel serisinden bütçeye uygun herhangi bir ayakkabı.

Ya da şu: www.decathlon.com.tr

fitness için alacağın ayakkabıda kalite arama bence. ha "durumum çok iyi, sikmişim parayı" dersen asics gel kayano serisini öneririm. ama öğrenciysen 30-40 liraya dandik bir ayakkabı al, onu giy. angelus'un verdiği linkteki ayakkabıyı al. kalanla supplement, et ya da yumurta al. koşacağım desen anlayacağım da, fitness için hiç gerek yok.

nike air max var ama gereksiz pahalı gelmezse düşün.

Çok yumuşak koşu ayakkabılarından alma. Ağırlık yoğunluklu ise antrenmanın şu düz tabanlı Converse modellerinden bakabilirsin.

deadlift, squat tarzı seyler yapiyorsan tabanı düz olmalı. yani converse gibi. kosu ayakkabisi degil.

bir yunan adasına kaçmış, orada yaşıyormuş diye bir haber görmüştüm en son.

hüküm giydi artık ve cezası onandı. uyuşturucu temin etmekten ceza aldı.

Tuzla'da bir villada dediler bugün de ama oraya baskın yapılmış, bulunamamış. Yeniden yargılanmayı beklediğini söyledi bilmemne Seyhan ve Seki'nin erkek kardeşi bugün bir magazin programında. Ne kadarı doğru bilinmez.

istanbul'da takılıyor diyenler çoğaldı bu aralar, emniyet çok yoğun şimdilerde malum paralelciler falan filan.

ya şimdi her alanda yorum yapmak bize düşmez ama madem halka mâl oldu, bu yorumlara da hazırlıklı olmalı ünlü dediğin.


şimdi bu kadın vakti zamanında bayhan için ne demişti: "ben bir katil ile aynı ortamda bulunamam". yıllar sonra (yakalanma anına kadar biliyoruz sadece) kendisi de uyuşturucu kullanımı+satışı yaptığı gerekçesiyle mahkemelere çıktı.
sonra bir şekilde hapisten çıktı ama aylar sonra yeniden hakkında tutuklama kararı çıktı. ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.

ayrıca bir şey yapmasa neden içeri alsınlar ki? tarkan nasıl çıktı mesela elini kolunu sallayarak?

deniz seki iyi olabilir ancak bu halleri de yanlış maalesef.

Görürseniz ihbar eder misiniz?

Etmem tabiki

tabi ki ederim. zira kendisinden baya baya hazetmiyorum. zamanında baya beddua etmiştim tuttuğunu düşünüyorum ^^

Vicdansiz misiniz? Bi insan niye bi sarkiciya beddua eder ki kocasini elinden almadiysa. Nazire sen misin kis?

Bayhan katil de uyuşturucu satan biri katil değil mi? Biri tek bir insanı öldürmüş, diğeri kimbilir kaç kişiyi. Defalarca hüküm giymiş onanmış cezası, öyle yanlışlıkla olan bir şeye de benzemiyor. Görsem ihbar ederim valla

Ya kullananlarin cogu arkadasina suna buna temin ediyor zaten. Alan razi satan razi:d
Torbacilari savundugumdan diil de herkes isine bakiyo yani. Torbacilar olmasa mutsuz kalicak bi suru insan var. Onlar da seviliyo. Onlar da insan.

deniz seki, evli ve çocuklu bir adamla beraber olmayacaktı. kendi kendini harcadı.
ama

deniz seki'ye uyuşturucu kullanmaktan değil satmak gibi ağır bir suçtan ceza verdiler.
insaf yani en ünlü ve popüler zamanında bu kadın torbacılık mı yapacak?
sanat dünyasının büyük kısmı uyuşturucu kullanıyor. akp göz korkutmak için deniz'i örnek seçti. uslu olmazsanız sizin de başınıza gelir manasında.

bu arada baş o.ç. nun 50 kg uyuşturucuyla yakalanan yeğenine satmaktan değil kullanmaktan ceza verdiler. adalete gel.

ben de merak ediyorum da başka bir olay var. deniz seki'nin memelerini son dönemde küçülmüş gördüğüm için, bu kadın silikonlarını mı çıkarttı diye merak etmiyor değilim. ciddiyim, küçülttü mü memintoları?

Deniz Seki'nin derdiyle dertlenecek ya da empatinin sinirlarina varip ask hayatında yasadigi bahtsizliklarla kendininkileri iliskilendirecek kadar belki ilişki odakli, belki hassas, belki de tasasiz değilim su ara. Gorursem ihbar etmem. Seki te özel bir durun değil, cevremde hüküm giymiş on kişiden dokuzunu polise ihbar etmem.
Hüsnü Şenlendirici olayi bambaşka bi muamma. Elin adamina da hirslanmaya gerek yok.

Bir yunan adasında ev tutmuş. Bir de türban takıyormuş. Yani kaçmak için.

Herhangi bir torbacından farkı yok, bu işi biraz daha lüks şartlarda yapmış o kadar. Umarım bir an önce yakalanır cezasını çeker. "YO OMO O SONOTÇO" diyerek olay neden sempatikteştirilmeye çalışılıyor anlamıyorum. Elinde televizyona çıkma imkanı olsa hikayesini Deniz Seki gibi duygu sömürüsü şeklinde anlatacak çok uyuşturucu satıcısı katil tecavüzcü var bu ülkede. Biraz gözyaşı dökünce hemen "Ya kıyamam ya" deyip kendi vicdanımızda affediyoruz bu insanları. Halbuki hepsi suçlu lan, adam gitmiş birini öldürmüş, öbürü gidip torba torba uyuşturucu satıp lüks içinde yaşamış. Niye affediyorsun bu orospu çocuklarını. Deniz Seki ve benzer pisliklere gösterilen hassasiyetin üçte biri açlıktan parasızlıktan fakirlikten fırından ekmek çalıp evde çoluğuna çocuğuna götüren insanlara gösterilmedi bu ülkede. Sempati besleyecekseniz böyle insanlara besleyin; torbacılara değil.

peki deniz seki de seni merak ediyor mu? -biri diyecekti bunu :)-

Dişi Heisenberg oldu. Nice mafya patronları hapiste bu beceriyor kaçmayı. Amerika'da olsa filmi çekilirdi. Respekt.

Akşam evde oturup loş ışıkta içtiğim 3-4 bira, kedilerim, annem. Hayata bağlayan şeyler bunlar. Mutlu olmamı sağlayan bir şey yok şu sıra.

Baglayan pek bi sey yok ama ben bu hayatta mutlu olabilme ihtimalini sevdim.

spor, müzik ve edebiyat. hayatımda başka bir şeye yer yok.

hiç bilmediğim bir şehirde tuttuğum bahçeli evim ve üst katimdaki tornaci ziya amca ve karısı nimet teyze.

Cesario bence de.Bir de geçmişteki iyi güzel olumlu olaylar var.Ama şu anda bir insan var beni delirtmek üzere hayattan soğutmak üzere olan.

kemanım.. çocukluğumun anayurdundan kaçırdığım, elimde kalan tek mirasım.

beşiktaş.

sevgilim, hayallerimiz, ailem, kedimiz...

ailem, kedilerim, arkadaşlarım, hobilerim, sanat, edebiyat.

umut

Menemen

sürekli değişiyor. ama şu an espresso makinem.

kendim olmam.

şu an için hiçbirşey... derdimi s.keyim ama yani yok beni mutlu eden bişey... olsun diye uğraştıkça iyice b.k oluyor herşey...

tek başına anne yaw.

arkadaşlarım bir de midye dolma :)

none

hedeflerim.

Seks, futbol, müzik.

sağlığım.
ona bağlı olarak, çalmadan, çırpmadan, kul hakkı yemeden, alın teri, göz nûruyla, ipek halı dokur gibi ve insanlara hayırlı bir işte çalışarak para kazanıp, cacık ve menemen yiyebilmem. nâmerde muhtac olmamam. Allah bugünümüzü aratmasın! Allah bizi gördüğümüzden geri komasın!

Beni hayata bağlayan en önemli şey çocuklarım.

Çocuklarım ve tüm çocuklar için daha güzel, yaşanılır bir dünya bırakmaya çabalamak beni mutlu ediyor. Gönüllü çalışmalara katılıyorum. Bu çalışmalarda hedeflediğim tek şey, kendine yetebilen, düşünebilen, sorgulayabilen, araştırabilen bireyler olmalarına yardımcı olabilmek.

benmişim.

müzisyenliğim ve motorumla uzun yola çıkmak heralde en azından şu an için

hiçbir şey

yazar olma isteği ve fikri diyebilirim en önemli olarak. yani her zaman bir şekilde toparlamamı sağlıyor. ama bu yolda hiçbir şey yapmıyorum işin açığı. bunun dışında çok uzun vadeli olmayan, kafamı meşgul edip beni gaza getirecek şeyler yapmaya gayret ediyorum çünkü sistemsiz ve disiplinsiz biri olduğum için, devrilmemek adına sürekli tetikte olmam ve bir şeyler planlamam gerekiyor. şimdilik hayata bağlayan şey, oaka'da panathinaikos maçı izleme fikri. şubata kadar falan bu götürür. sonra bilmiyorum ne yaparım.

mutlu olmayı unuttum ben. en son ne zaman mutluydum hatırlamıyorum. en boktan hayat kimin temalı bi yarışma düzenlense tartışmasız ben kazanırım yani. o yüzden hayattaki mutluluğunuz nedir sorusuna da saçma sapan bir cevap vermem normal. dizi izlemek ve futbol haricinde beni mutlu eden birşey yok bu aralar.

eşim.
kitaplar, dersler, hayaller.

sevgilim. bir de balmorhea ile nick cave.

aileyi yazmıyorum bile. her şey ondan sonra.

spor

şu an hasta olunca, bu soruyu da görünce aklıma ilk gelen sağlığım.
annem.
sağlık çok önemli ama.

Beyaz Futbol.

Ucmak ucmak ucmak. Bir de adrenalin. Bu ikisi birlikte olursa tadindan yenmez.

gül, lavanta alıp çaylara karıştırabilirsin.

Aktardan almayın.

Papatya olabilir, severim ben.

melisa sevsene sevilmez mi ya? french press ile yapmıyorsan bir de öyle dene, daha güzel oluyor.

cevabım: melisa sev.

@angelus nereden alalım dostum?

Bimde bergamot aromalı tomurcuk diye bi cay var. o da küsel.

Aktar ürünleri genelde hiçbir sağlık kontrolünden geçmemiş, içi börtü böcek dolu bitkiler oluyor. Bizdeki aktar mantığı sağlıklı ürünlerin satıldığı yerler gibi oluyor ama şöyle düşünün: Adam nereden aldığı belli olmayan çuval çuval bitkiyi getirip dükkanında poşetliyor satıyor. Bu hiç sağlıklı değil, buna merdivenaltı üretim diyoruz. İstanbul'daysanız eğer birçok bitki çayının satıldığı, sağlık denetimlerinden geçmiş mekanlar var, biraz fazla ücret ödeyip buralardan alabilirsiniz. Ha Türkiye'de bu tür işler ne kadar güvenilir o da tartışılır ama siz en azından tedbirinizi alın.

@angelus bu gibi yerlerin isimlerini yazsan.

zaten aktarların %90'ı fiyasko. yolun kenarına dizmişler kuruyemiş, baharatları yoldan geçen bütün arabaların isi, pisi, egzozu o malların içinde. iğrenç. oralardan sakın alışveriş yapmayın.

french press'de yapıyorum. aktardan alacağım, chado filan açıkçası böyle işler bana boş görünüyo biraz çoğu bitkiyi kendim kurutup içiyorum zaten hiç de böcek möcek olmuyor koyarken bakarsın varsa içmezsin.

ayrıca pes olsun üç tane aç öneremedin duyuru!

herkesin şartları değişik. kimisi zaman ayırıp kendisi toplar bitkileri, kendisi kurutur. kimisi memleketten alır. kimisinin de imkanı yoktur.

bazı şeyleri açık açık yazıyoruz ki genellikle genç öğrenci arkadaşlar okuyor burayı. onlar daha yeni eve çıkmış, yurda çıkmış oluyorlar. yiyecek, içecek alışverişi konusunda tecrübesizler.

o kötü aktarlarda kim nasıl alışveriş yapıyor anlamıyorum. boyalı, şekerli kuru meyveleri dizmişler vitrine. içerdeki ürünlerin hepsi tırt.

bir seferinde kimyon alayım dedim böyle bir yerden. kimyonu eve getirdim. ahı gitmiş, vahı kalmış. kokusu öyle bir kaçmış ki çok hafif bir tarçın gibi kokusu kalmıştı. kim bilir kaç aydır duruyordu orada satılmadan.

of nerden alacağımı sormuyorum çay adı istedim o kadar duyuru'da nedir bu o sağlıksız bu sağlıksız tribi zaten anlamıyorum ya şunu dersin, x semtinde y dükkanından anlıyorum fiyatı şu şöyle satılıyor ya da soruya cevab verirsin zor değil kankiler

Nar çiçeği idi yanlis hatirlamiyorsam ondan bir tutam iki tane papatya cicek çok çok meyan kökü tarçın karanfil koyup bunlari demleyip içerdim. Sadece nar çiçeği bile çok güzel kırmızı kırmızı böyle. Zencefil kabuğuna limon da çok güzel bir şey. Kuşburnu tek geçerim. Ihlamur ölünür. Birinde herkesin meth ettiği kış çayı var ama hiç içmedim.

yeşil çay kanser hücrelerini doğmadan öldürür bi zararı olmaz. devam.

hiçbir şey olmaz.

yanlarına bir de beyaz çay ekle 100 yaşına kadar yaşarsın.

günde bir litreye yakın bitki çayı normal çay kahve her bişeyi tüketiyorum ben de daha ölmedim. bir şey olmaz heralde :)

bunun neresi çok fazla?

yemin ediyorum bazı duyurular şaka gibi.

Yeşil çayda fazla miktarda kafein vardır, enerjik olmanın sebebi odur. Uyarıcı etkisi vardır. Bir nevi kahve içiyormuş gibi düşünün. Doğru şartlarda demleniyorsa bir problem olmaz, devam.

@kerri deadstar Yeşil çay uyku açar, melisa yatıştırır. Seni tedavi etmez. Aksini düşünüyorsan aktardan kilo işi alıp deneyerek kontrollü deneyler yapabilirsin. Plaza kızı veya türkçe öğretmeni olman bir şeyi değiştirmiyor.

geometride mi?

Hem de ne yamuklar var.

Haşlanmış patates.

sen zamanında hiç uğur Dündar'ın arena programını seyretmedin galiba. yaşın yetmiyor mu yoksa?

ne hikayeler, ne evcil böcekler.

Iki turlu uretiliyor.kurnazlik yapmadiklarini varsayarak sutun veya yogurdun kremasini alip yaparlar.tabi bunu yapsan yapsan koyde,ciftlikte yaparsin.alakan varsa buralarla elde edersin.

Paketli satilan,seri uretilen turler ise normal sutu kimyasalla kremaya ceviriyor,icerisine sari gida boyasi atiyor,biraz aroma ekleniyor.buyuk miksere atiyorsun.donuyor bir kac saat oluyor tereyag.

valla başkalarını bilmem ama biz evde kendimiz yapıyoruz.

anneannem bu makinada yapıyor ; www.akildakal.com

Bilindik markalar ozellikle afrikadan, nijeryadan, ispanyadan ithal yag getirip azcik ilave ile kendi etiketlerini basip satiyorlar mesela.

olmaz mı!
www.yenisehirtarim.gov.tr
www.tarimtv.gov.tr

tağşiş ve taklit olmayan tereyağlar da gerçek tereyağ değil ki zaten.
nerdee annemin yaptığı tereyağlar nerdee bizim yediklerimiz. hiç alakaları yok.

üretim şöyle oluyormuş:
www.megep.meb.gov.tr

edit: tereyağı işine gireceğniz sandım da ben, ondan nerden bulursunuzu demedim.
evde üretmek için gerçek süt ya da yoğurt bulmak lazım.

ben tereyağımı mümkün olduğunca köyden almaya çalışıyorum. tanıdık bildiklere ısmarlıyorum, getiriyorlar. zaten çok kullanmam. hemen her şeyi zeytinyağ ile yapıyorum.
izmir foça yarı açık cezaevi üretim yapıyor yumurtası, yoğurdu çok iyi, acil olursa ordan alırım, aoç den alırım. fekat onlar da kültür kullanıyorlar sanırım.
yani çok içime sinerek tereyağı yediğimi söyleyemem.

Biz kendimiz uretiyoruz ustunde el izleri var hatta :)

bu soru bana ecnebi kanallarda çeşitli firmaların kanallara fabrikalarını açarak hem şeffaflık hem de bilgilendirme mahiyetinde ürünün müşteriye ulaşana kadar ki aşamlarının anlatıldığı yayınları hatırlattı. Tv az izlediğim için türkiye'de bu yayınlar arttı mı ne kadar vardır bilemiyorum ama tereyağ gibi önemli bir gıdada böyle bir yayını ön piyasada ön planda olan firmalardan beklerim -web sitelerine girsek, araştırsak idareten koymuşlardır belki bilemiyorum-.

isadoranın da dediği gibi AOÇ tereyağını ben de severek tüketenlerdenim, yamuğunu görmedim firmanın ama namıssızlar son zamanlarda deli zam yaptılar ürünlerine, AOÇ dükkanlarına girince sanki gurme dükkanına girmiş gibi olabiliyor insan bazı spesifik ürün ve fiyatlar anlamında. Bir kez bir markette AOÇ bulamadığımdan Muratbey'in -1,2 çeşit peynirini sevdiğimden hareketle- almıştım, pişman oldum, berbattı Ama çoğunlukla içimin daha rahat ederek aldığım tereyağı ürünlerinin kalitesine güvendiğim yöresel ürünler satan dükkanlar oluyor.

Market tereyağları için söylüyorum: İçeriği %80 eritilmiş margarin.

onlar margarinse biz ne yicez :'(

@compadrito şakaları 2 saat sonra görüyorsun ya.

yav bir şeyi kötülüyorsanız. yanlış diyorsanız doğrusunu yazın.

şuradaki mallar kötü diyorsanız iyisi nerede satılıyorsa onu yazın.

ne anlamı kalıyor böyle duyuru açıp fikir danışmanın?

Ağır yamuk var.

arnold

ne gibi yamuklar hocam? somut bi bilgi var mı?

iyi markaları yazın, siz nereden alıyorsunuz tereyağı?

yoksa aldığınız yerdeki stoklar bitmesin diye mi böyle yapıyorsunuz. siz de haklısınız. ne diyelim.

duyurulardan çıkan sonuç bir çiftlik al, oraya taşın. bir inek, bir keçi, bir sebze bahçesi, bir meyve bahçesi. kendin yetiştir, kendin pişir, kendin ye.

hadi gelin köyümüze geri dönelim, Fadime'nin düğününde halay çekelim.

İçine herhangi bir şey katılmamış tereyağı yemenin tek yolu; memleketinde köyünde tereyağı yapan akrabaları olan komşular edinmek. Bu komşular vasıtasıyla sağlıklı tereyağı alabilirsiniz. Saf gibi çiftlik kurmaya köye taşınmaya gerek yok, orada yaşayan insanlar da ücreti mukabilinde bu ihtiyacınızı giderebilir. Bu yöntem biraz pahalıdır ama en güvenilir şeklidir. Marketten tereyağı alıp yemektense hiç yememek daha iyi. Tereyağı dediğiniz şey, sütün bir süre sallanarak yağının yüzeye çıkmasıyla, ve bu yağın içine hiçbir şey "Katılmadan" dondurulmasıyla elde edilir. Ki 1 kilo tereyağı için yaklaşık 30 kilo süt kullanılır. Hiçbir market ürünü tereyağında böyle bir şey olmaz; büyük bir kısmı koruyucu madde margarin ve tereyağı esansından oluşur. Hülasa, yenilmez.

angelus

peki o köylünün böyle bişeye kalkışmayacağını anlamanın bi yolu var mı hocam?

@compadrito işte bunun çözümü yok :)

compadrito o noktadan sonra işin içine biraz güven duygusu, biraz da yediğin tereyağının lezzetinden içine bir şey katılıp katılmdığını anlayabilme tecrübesi giriyor. Ben bizatihi nasıl yapıldığını gördüğüm için içim rahat bu konuda. Ama hiç mi yoktur bu işin içine hile katan dersen ona ben de dahil olmak üzere kimse garanti veremez tabii.

angelus'un dediklerine katılıyorum. Yalnııız, köylüden ürün almanın da riskli tarafları var. Köylü çok bilinçli değil, sağım öncesi temizlik yapılmayabiliyor. Ahır temizliği ihmal edilebiliyor. Hayvan pisliğinin üzerinde yatıyor, sütü kovaya sağarken meme temizlense de hayvana yapışıp kuruyan dışkılar kovaya düşüyor.
İlaç veriyorsa ne kadar vereceğini bilmesi, ilaç verilen hayvanın sütünün sağılıp sağılmayacağını bilmesi lazım. Bilen de var, bilmeyen de.

Fabrikasyon üretimin hijyen/ilaç vb sorunu olmaz diye varsayıyoruz. E, onun da yem faktörü var, genetik oynama faktörü var,kimyasal faktörü var...

Ben tereyağından vazgeçtim gibi bişey. Gelin siz de vazgeçin bence :)
Zeytinyağı iyidir.

peki bi soru daha soracam.

ABD'de aldığım Hollanda malı, Amerikan malı tereyağları hiç Pınar marka gibi kokmuyo. Hatta bazıları bildiğin ahır kokuyo. Ama tiksindirici bi koku diil, böyle köy kokusu gibi. Barnyardy mi ne diyolar o kokuya.

bu bilginin yorumlanabilecek bi yanı var mı? yoksa hiçbi işe yaramaz bi bilgi mi bu?

compadrito tamamen tahmin üzerine söylüyorum; hayvanın yediği yem nedeniyle öyle kokuyor olabilir. Zira bizdeki tereyağların rengi kokusu da hayvanın yediği yeme göre değişiyor. Misal samanla beslenen hayvandan elde edilen tereyağı sarı tonlarındayken otla beslenen hayvanınki bariz beyaz oluyor. Öyle bir farklılık olabilir.

Pınarın kokusu tereyağı aroması, sanırım vanilyası biraz fazla. yanlış hatırlıyor da olabilirim, epeydir kullanmadım.

Doğal beslenen hayvanın sütü biliyorsunuz biraz ağırdır. Koku olarak da kıvam olarak da hazır sütlerden farklıdır. Sizin de dediğiniz gibi ahır kokusu değil de köy kokusu gibi :)
Seri üretimde öyle bir koku olması pek anlamlı gelmiyor bana. Yağa veya yeme konulan aroma olabilir. Yine de çok iyi bildiğim bir konu değil, yanıltmış olmayayım.

angelus, ben tam tersi diye biliyorum onu. yemle beslenen beyaz, taze otla beslenen sarı olmuyor muydu?

@hayat aplam, bu yağlar hiç Pınar gibi kokmuyo diye üzülmiyim mi yani?

hayat aklini konusacak bir filozof uret; o şekilde de olabilir evet, renk konusunda yanıltmayayım ama rengi kokusu yediği yemin türüne göre değişkenlik gösteriyor. compadrito'nun kullandığı tereyağın kokusu da hayvanın yediği yem nedeniyle farklı kokuyordur muhtemelen.

cdn.yemek.com

@compadrito. Amerika'nın ekşi duyurusu yok mu, hah işte orada Amerika'nın angelus'u vardır. işte o komşusu mary ann teyzenin virgina'daki akrabalarından tereyağı getirtmiyor mu? reca etsen.

aynen hocam, köy tereyağlarını düşünün, o niyetle yiyin.

mea maxima culpa; bulgur yemek kilo vermeye yardımcı olmadığı gibi espri yeteneği de olumlu bir etkisi olmamış anladığım kadarıyla.

@angelus bulgur değil de yediğim ekmekler, kurabiyeler, puaçalar fazla geldi sanırım.

mahakeme yeteneğimi yitirdim. kendimi karbonhidratta kaybettim :)

mea maxima culpa; bugün ben de sucuklu puf böreği yedim, baya güzel oluyormuş.

@angelus afiyet olsun. eğer annen yapmışsa haftada 1-2 ilaç gibi gelir onlar :)

Öyleymiş ya. Haftaya da yumurtalı ekmek siparişi verdim bakalım neler olacak.

mea maxima, Amerika'nın ekşi duyurusu mutlaka vardır da, benim İngilizce geyik becerilerim bayaa bi geri olduğu için, pek keşfedemedim. Ama şu komşu Mary Ann teyze ve Virginia, aklıma ne getirdi biliyo musun? Amishleri. Ben hiç Amish tereyağı yemedim. Düz mantık yürütecek olursak, bu herifler her türlü teknolojiyi reddettiklerine göre, ürettikleri şeyin doğal olması gerekmez mi? Bu konuyu bi araştıriyim ben. Teşekkür ederim bu fikir için.

angelus,

ha şöyle hocam! sıfır karb'la hayat mı geçer yahu?

compadrito yok hocam, ben ve benim gibi beslenen insanların konuşmalarından genelde sıfır karb. alıyormuş gibi bir izlenim ortaya çıkıyor ama aslında öyle değil. Ben kendi alışverişimi kendim yapıyorum, cuma günü pazar kuruluyor gidiyorum brokoli lahana karnabahar ıspanak roka dereoru ne bulursam alıyorum sebzelerden. Onların hepsi karbonhidrat. Et yerken yanında da onları pişirip yiyorum. Sıfır karb. olmaz zaten. Bi insan müsabık değilse sıfır karb. beslenmez zaten. Öyle beslenenler de çok kısa bir dönem besleniyor. Ben ölçmüyorum ama günlük 100 grama kadar karb. alıyorumdur muhtemelen.

Ben çoğunlukla paleo tarzı besleniyorum. Yani karbonhidratı sebzelerden alıyorum. Tahıl ve bakliyatı gluten ve lektin nedeniyle tüketmiyorum. Zaten gluten alerjisi var bende yemek istesem de yiyemiyorum. İnsanlar klasik biyoloji bilgisi nedeniyle tek enerji kaynaklarının karb. olduklarını düşünüyorlar ama tekli doymamış ve doymuş yağ kaynakları kanda parçalanıp ketonları açığa çıkarır, onlar da vücutta glukoz işlevi gördüğü için karbonhidrat kaynaklı enerjiye ihtiyaç duymayız. Tabii bu sistemi kullanmak için basit şekeri kesmek gerekiyor. Ben gerek sağlık durumum gerekse de bu şekilde beslenmeyi tercih ettiğim tahıl kaynaklı karbonhidrat kaynaklarını kullanmıyorum/kullanamıyorum, böylesi daha sağlıklı geliyor bana.

Biraz uzun oldu ama bu sıfır karbonhidrat konusuna bi açıklık getirmek istedim. Sıfır karbonhidrat değil de sebze kaynaklı karbonhidrat alımı yapıyoruz, o da az bir miktar değil 100 grama kadar çıkıyor bazen. Ortalama bir insanın günlük karb. ihtiyacı 150 gram zaten :) Aradaki fark ben sebzelerden karşılıyorum bunu, diğerleri sebzelerle birlikte tahıl ve bakliyatı da kullanıyor. Tek fark bu. Ha dönem dönem şımarıklık yapıp pasta börek yediğimiz de oluyor. Esasında paleo tipi beslenmede bunları da yiyebiliyorsun günlük ihtiyacın kadar, o konuda bir sıkıntı yok da bizim kodumuz bozuk sanırım ipin ucu kaçınca toplaması zor oluyor, kesin çözümü hiç yemek de bulduk :)

koşma amacın neyse ona göre değişir. zayıflamak, kondisyon, nefes açmak... ? hangisi?

sabah uyanır uyanmaz aç karnına. en iyi yağ yakma, depoları boşaltma ve büyüme hormonu üretiminin en yüksek olduğu zaman. tabii uyurken en çok da uyanık olduğun zamanlardan bahsediyorum.

Sabah koşmak, akşam bir noktadan sonra vücut Melatonin salgılıyor bu nedenle antrenmanınız verimsiz geçebilir. Bu arada sabah derken sabahın köründe değil, zira sabah erken saatlerde de vücutta kortizol hormonu en yoğun seviyede bulunur. Kortizol bu denli yüksekken antrenman yapmak, özellikle yüksek süreli antrenman yapmak da risk oluşturuyor.

Ben biraz korkutuyormuş gibi olmuşum. Şöyle söyleyeyim: Sabah erken saatler kortizol yoğunlu vardır fakat bu dediğim 6-7 sıralarında böyle. Saat yediyi geçtikten sonra vücudun çalışma sistemi normale döndüğü için bu risk ortadan kalkar. Aynı zamanda bu saatler, yağın vücutta en serbest dolaştığı anlardır. Yani günün diğer zamanlarında 1 birim yağ yakacakken sabah kahvaltı öncesi; 7-9 arası 5 birim yağ yakarsınız. Tabii bu dediklerim zazazaraeta'nın dediği gibi kahvaltının öncesinde, insülin henüz düşükken olur.

@dafaiss yag yakimi icin

sabah o zaman zaten yazılmış da, uyanır uyanmaz değil de mesela bir acı kahve içip yarım saat kadar sonra. kahve yerine yeşil çay da olabilir, maksat vücudu uyaran bir şey olması, tabi içmeyebilirsin de sana kalmış.

tam bir köylü mantığıyla akşam diyeceğim.

açıkçası ben akşamları koşuyorum 10-11 gibi sonra duşumu alıp uyuyorum güzel oluyor

enerjin en yüksek ne zaman oluyorsa o zaman koş.

ben sabah koşamıyorum ya, afyonum patlamıyor hemen. o sersemlikle koşamıyorum, koşsam herhalde yuvarlanırım yere.

Yağ yakımı için, sabah ve aç karna. Öncesinde bir fincan kahve içmen de iyi olur.

kosmak iyi degil.
iki farkli gorus var, biri ac karna yaparsan daha etkili olacagi, digeri ise hicbir zaman yapmanin farketmeyecegi.

burada herangi birinin birini savunması bir sey degistirmez. iki gorusun de deli destekcisi var.

evet mesela biraz önce ölçtüm benimki eksi atıyor

iğrenç espri bir yana www.livestrong.com

diyor ki uykudan uyanınca 60-80 arası atıyormuş dakikada

bildiğim kadarıyla pro sporcularda / hayli sağlıklı insanlarda çok daha düşük oluyor