Hibeyi ne için verdilerse o proje için kullanıp işi büyütürum. Lotodan çıktıysa borsaya girerim veya is kurarım.

çalışmaya devam ederim daima.

lojistik firması kurardım sanırım. çok seviyorum ben öyle işleri. türkiye'de kargoculardan herkes şikayetçi zaten. o işe girerdim herhalde. önce türkiye içi, eğer işi tutturursam uluslararası nakliye işlerine dalardım.

işlerim yolunda giderse, güzel bir tabanda işimi gücümü devam ettirebilirsem, bir kulüp satın alıp onun başkanı olurdum. kendi firmamı sponsor yapıp, ordan takıma para akıtırdım. taraftar ve yöneticinin birlikte yönettiği birer futbol ve basketbol takımımız olurdu. orada doğup büyüdüğüm ve müthiş potansiyeli olduğuna inandığım için bunları çorlu'da yapardım sanırım.

olm ne güzel melankoli yapıyodum niye böyle güzel hayaller kurduruyosunuz şimdi.

Ben bi ara hesaplamıştım. Yaklaşık 6 milyon euro param olursa 45 yıl boyunca, yani yaklaşık olarak ömrümün sonuna kadar ayda 10,000 euro ediyor. Eğer bu miktarın üstünde bir paraysa derhal işimden istifa eder, her ay maaş gibi on bin euro'nun ayrı bi hesaba yatması için talimat verir, 1 yıllık sürelerle dünyanın farklı şehirlerinde yaşardım. Barcelona'ya yerleşirdim mesela, orda öylesine ispanyolca kursuna falan giderdim, takılır zaman geçirirdim. Sıkılınca gider new york'a yerleşirdim. Melbourne, tokyo, cape town, sao paulo, stockholm. Sıkıldıkça yeni bir yere yerleşir, gezer tozardım.

Eğer para bu miktarın altındaysa yatırım için fırsat araştırırdım.

hazıra dağ dayanmaz. hem millet borç ister farkettirmemek için işe gitmek şart.

Saniyesinde işi bırakırım. Ama böyle baya çirkefleşerek bırakırım. Herkese küfrederim, ağzınıza sıçayım sizin beyinsizler hepinizden nefret ediyorum, iğrenç insanlarsınız derim. Dövdürürüm bi de bunları, mis gibi oh.
Sonra gider deniz kenarında büyük arazisi olan bir eve yerleşirim, hayatımın sonuna kadar da asla çalışmam. Keyif yaparım. Bi tane at alırım, ona binerim. Çiftlik kurarım hatta direkt.

bugunku antremanda goz dolduran futbolcu +1
düzenli bi şekilde işe gitmemi gerektirmeyecek her türlü miktarda işi direkt bırakırdım.

lotodan para çıkarsa hemen maldivlere gideceğiz biz. sonrası için planda iş kurmak (iş belli) var.

profeminist felsefeyle bir mor çatı kurmayı düşünüyorum. 10 fedai tutup potansiyel katil eski eşleri dövdürtmek de var organizasyon şemasında. eğlenceli ve sosyal duyarlı.

isi kesinlikle birakmam hatta buyuturum. bir de vakif falan gibi birsey kurardim, daha dogrusu bir cesit thnk tank gibi birsey. yillarca ezilmis akli basinda uzaktan begendigim akademisyenleri falan toplayip, sorardim kardes ne isitoysun arastirma yapmak icin, ne malzeme gerekiyor, hangi kursa gidicen diye, sonra bunlari vatan millet hayrina calistirirdim. kisisel olarak bir hirsim yok ama su turkiye'nin biraz daha az ecis bucus oldugunu goreydim olup gitmeden, hele bir de benim katkimla olursa super olurdu. hatta vakfin parasini korumaya falan alirdim ileride cocugum akrabam falan dokunamasin ben olursem diye.

Bir süre evden çıkmaz, ayı gibi uyurum.

Hepinizi pandiklerdim

Hibeyi ne için verdikleri önemli zira bu tarz fonları verilen amaç için kullanmak gerekiyor. Ben vazgeçtim bu parayla kendime yat alıcam diyemezsiniz :)

Ama bir şekilde şans oyunlarından vs elime o kadar para geçerse. Bilmem aklımdaki projeleri gerçekleştiririm ama çalışmaya devam ederim.

kimseye çaktırmam eski hayatıma devam ederim sadece evimi ve arabamı değiştiririm. çevreme de kredi çektim derim... para dostlukların içini boşaltır gerek yok herkese söylemeye...

hibeyi veren peşine düşer. zaten şahsi banka hesabınıza da yatmaz. öyle istediğiniz gibi kullanamazsınız, tüm parayı tek kalemde çekip yurt dışına kaçayım deme şansınız da yok, tek seferde tüm parayı çekemezsiniz, haliyle de şahsi hesabınıza aktaramazsınız. o iş olmaz yani.

piyango, loto falan çıksa diye düşünürsek haydan huya gider deyip çalışmaya devam eder, o parayı da akışına bırakırdım. mesela araba alıp da binmem, iş falan da kurmam. alın teri dökmeden lotodan piyangodan çıkan parayla kurulan işin yürümeyeceğine, alınanların da hayır etmeyeceğine inananlardanım. ha sonuçta 50 milyonum olmadı hiç. olsa etkilenip de fikrimi değiştirir miyim, onu da bilmiyorum.

"Ne yapicam ben simdi?" derdim.

abi ayda 10 bin euro ve 45 sene demiş futbolcu. bu toplamda 10x12x45'ten 5,400,000€ eder. 5 milyon 400 bin!

bankada bu kadar parası varken "ayda 10 bini bana gelsin, maaşlı çalışan gibi yaşayayım" deyip de bunu becerebilen adamın ellerini öperim. ben hiç değilse bir ev, araba falan almaya çalışırdım. gerçi ayda 3 bin euro taksitle, maaşla da ev alabilirsin ama hazır param varken aradan çıksın isterdim ben. lan dur televizyon alayım, dur bak play station da alayım, nasılsa bok gibi param var gidip tanesi 100 liradan 15 tane bilgisayar oyunu alayım derken bitiririm ben parayı. ya da 45 yıllık hesapladığım kaynak 6-7 sene anca gider.

zengin olmak çok zormuş lan. iyi böyle.

teknokentte bi ofis açar arkadaşlarımı alırım yanıma. keyfine tasarım, hesap kitap falan yaparız ne güzel olur lan.

e haliyle hibe olduğu için bir projeden alınmış olması zorunlu.

Para şahsi banka hesabına bir kalemde yatmıyor tabii ki şirket için açtığınız hesaba 3-4 partide yoğun mali denetim sonrası yatıyor ama sorum ne hissedersiniz olacaktı aslında.

Hibenin gereğini yerine getirmek için o projeyi realize etmek lazım. Asıl para o proje çıktısını satmaya başlayınca gelecek tabii; onun için başka duyuru açılır

Sanki yıllardır multimilyonermişim gibi hiç şaşırmaz tedirgin olmaz ürkmez olabilecek en eğlenceli bir şekilde paramı harcardım. Toplamda en fazla 50 senelik bir ömrüm kaldığını düşünürsek hiç matematik işlerine de girmezdim parayla alakalı, bitirebilirsem ne ala. Benden sonrası çok da sikimde olmazdı açıkçası ama hayatımda olan eş dost akrabayı da en başta paraya gömerek olası yalaklanmaların önüne geçer "Alın bu sizin payınız, siktirin gidin şimdi hayatımdan" mesajı vererek mutlu mesut yaşardım.

son cevabınıza göre cevaplarsak; şurada iki bin lira aldığım öğretmenliğin hakkını vereceğim diye kendimi paralıyorum. önümde multi milyonluk hibe almış bir proje olsa, o projeyi kusursuz yapacağım diye gecemi gündüzüme katar, uykumu yitirir, kaygı bozukluğu yaşamaya falan başlardım.

Simdi aklima geldi, film isine girerim. Ama milyoner degil, milyarder olmam lazim onun icin, anca o zaman harcarim parayi oraya.

Şurada ortalama fiyatlar var: www.decathlon.com.tr

koşu bandı ikinci el düşünebilirsiniz. 250'ye aldım arkadaştan. genelde alıp sonra sıkılıyolar.

traktör lastiği şart abi. yokluğunda anlamıyor insan ama bi defa çevirince o şeyi "ohhaaa ben evvelden hiç spor yapmamışım" diyor.

spor odasından kasıt bisikletse sorun yok. ama bi istasyon aleti alayım ya da dambıl alayım bi kac tane dersen biraz pahali olabiliyor.
bench sehpasıdır vb.

sistem bunun üstüne kurulu zaten. yani ucuz işgücü. kaçak olup vergi veren, ehliyet alan, hastanelerden hizmet alanlar var.

bizde de normal insanın çalışmayacağı işlerde Suriyelileri üç kuruşa çalıştırıyorlar ya. insanlar da savaştan kaçmış zavallılar. elde yok, avuçta yok, tanıdık yok, namussuz patronlar ne derse yapıyor. işte onun gibi.

Problem içeri girene kadar; içeri girmeye çalışırken fark edilirsen taallukatını sikiyorlar da içeri girmeyi başarırsan sorun kalmıyor.

turist vizesiyle gidip yıllarca kalıyorlar. adamlar ölürüm de ülkeme dönmem havasındalar. bana da bir vietnamlı demişti wat yaparken, "senin yerinde olsam burada kalırım" diye. adam 7-8 yıl kaçak yaşadıktan sonra vatandaşlık almış. biz de o göt yok hımmına. ayrıca yaptıkları işler de kötü işler hep.

oraya yasal olarak gidenler bile normal bir hayat kurana, vatandaşlık alana kadar gerçek anlamda sefalet çekiyorlar. hele bir de böyle kaçak gidiyorsan seni böcek gibi kullanıyor namussuz tipler.

sosyal hak filan yok elbette, o yüzden işverenler bizde nasıl sigortasız adam çalıştırıyor, onun gibi çalıştırıyorlar. ve hakkını arayamayacağın için asgari ücretten de aşağı ücret veriyorlar, kafasına göre işten çıkartıyorlar, gereken zammı-primi filan vermiyorlar. gibi gibi.

ayrıca bir şekilde yasadışı çalıştığın tespit edilirse güle güle Amerikan rüyası.

bundan anlayacağın bulaşıkçılık, getir götür işleri gibi kaydı kuydu tutulmayan işler bunlar.

amerika, hukuk? xd

şimdi söyleyeceğim tamamen halk arasındaki bir söylem olup bilisel dayanğını bilmiyorum:

kıllar güya kalsiyumu emiyormuş o yüzden direkt kendileri alıyorlar ki kas kasılmasına engel olup kalsiyumu tüketmesin diye.

ama doğru mu bilmiyorum.

la ne dökülmesi adamların epilatörü var laan

kıl kalsiyumu proteini emiyor lafı tamamen şehir efsanesi inanmayın. güzel görüntü için makineyle alır çoğu.

Sporcuların kılsız olmasının tek nedeni estetik, onun dışında medikal bir durum yok. Adamlar kesiyor yani kıllarını.

Badiciler kas detayı görünsün diye alıyor. Yüzmede de sürtünme sebebiyle kesiyorlar. Kas gücüne herhangi bir etkisi yok.

Kıllı ve kaslılar için ekşibiyşına bakın efenim, var :)

tiviti cevaplayarak

Attığınız tweet'in altında bir yerde "Yanıtla" diye bir buton olması lazım, ona tıklayıp açılan pencereden yazmaya devam edin.

Hiçbir bilimsel tabanı olmayan beyinsiz bir diyet. Diyet bile demek istemiyorum açıkçası salak saçma bir şey.

Bu diyet değil sistematik işkence. Soykırım planı.

every man dies, not every man really lives.
cevab da: aptalca bir diyet.

beni en çok güldüren tarafı da verdiği kiloları:
"Yedinci gün sonunda aldatmaca yapmadıysanız 4,5 ile 8 kilo arasında vermiş olacaksınız."
nıhahahahahahaha

süründürür.

Ben philips corba makinesi aldim bitane lahana biber pirasa sogan patates vs ne bulursam atiyorum pazardan aldigim. Valla super oluyo. Bir ogununu bu sekil yapmak super oluyor. Ama sadece bir ogun 3 tabak ic o corbadan acayip sisirio adami. Aksam sut ic meyve ye sabah da yumurta peynir zeytin ekmek.

@truman
arada kendini ödüllendirmelisin bence.

agdshfgjh truman sesli güldüm :D

adam 3. gün 'Üç gün boyunca diyete tam olarak uyup, kendinizi hiç aldatmadıysanız 2,5 - 3 kilo vermiş olmanız gerekmektedir.' demiş ya asdfhgjh. ruh 6 gram değil miydi?

"Lahana çorbası diyetini yaparken tek dikkat etmniz gereken su tüketimi.Vucuttan su atılımı hızlı olacağından dolayı yeteri kadar su tüketmeye özen gösterin.Lahana çorbası diyeti yapanlar bilirler ki yeteri kadar su tüketilmediğinde vücutta halsizlik meydana gelebilir."

burada kendisi de yazmış zaten. su kaybına neden oluyor bu diyet sadece, kilo veriliyorsa da onda veriliyor.

adı üstünde "şok diyet". yani kalkıp 1 ay yapılmaz, maksimum 7-10 gün yapılır.

çok saçma falan diyenleri de anlamadım. düşününce çok da saçma değil, tek fark sabah kahvaltısında yenmeyen peynir, reçel vs.

bir gün çorbanın yanında sebze yediriyor, bir güne et yediriyor, bir gün meyve vs.

diyet yapmadığım halde bazı dönemlerde bundan çok daha kötü beslendiğimi bilirim (günde tek öğün, fast food vs. gibi)

o yüzden kısa süreli bir program olarak uygulanacaksa adamı öldürmez, iyi bile gelir. vaat ettiği kilolar verilir mi orasını bilemem.

İlki bira mayası. Hamilelere de veriliyor, sağlıklı ve güvenli bir destek diyelim.

weight gainer ise protein + karbonhidrat desteği.

Sadece götünü ve göbeğini büyüterek kilo almak istemiyorsan ağırlık çalış.

kilo almak için başvurmuşsun herhalde, besin takviyesi bunlar, kutularında ne kadar protein, karbonhidrat ve vitamin, mineral içerdiği yazar.

Weight Gainer tipi ürünler spor yapan insanlarda bile çok işe yarayan ürünler değilken, spor yapmayan bir insanın gainer kullanması her gün üç beş paket çikolata yemesiyle aynı şey. Diyetisyenlerin gerizekalı insanlar olduğunu tahmin ediyordum ama sağlıklı kilo alımı için gainer önerecek kadar şuursuz olabileceklerini düşünmemiştim hiç. Bulaşmayın böyle şeylere. Sağlıklı kilo almanın tek yolu ağırlık çalışmak protein almak ve sebze kaynaklı karbonhidrat tüketmektir. Gerisi hiko seijuro'nun dediği gibi göt göbek büyütmekten başka bir işe yaramaz.

kilo almak için başvurdum da ayrıca da liste verdi. onları da yemem lazımmış. ama yiyebiliyo musun diye hiç sormadı. bunların iştah açma özelliği de var mı?

@angelus abi ben de diyetisyenlerin gerizekalı olduğunu düşünüyorum da zaten. fakat işte doktor gönderdi ben de gittim. yalnız benim biraz göt göbek de büyütmem lazım gibi sanki. biraz büyütüp sonra spora başlarım

iştah açma özellikleri yok ama spor ile birlikte kullanırsan faydasını görürsün, yalnız bol bol su ile tüket bu ürünleri yoksa diyaliz makinaları en yakın arkadaşın olur.

@grimer su yerine süt ya da ayran iç dedi abi.

bir de şu şu brewers yeast i bana günde 16 tane iç dedi. 4*4 şeklinde.

abicim sen spora basla, istahin acilir. git gym'de 1 saat calis, sonra zaten normalde yediginin 1,5 katini yiyeceksin.

pazar gunu seni kilisede goremedim john; Dediğim gibi; bu tip ürünler yoğun spor, yani fiziksel aktivitelerde bulunan, enerji harcayan, glikojen depolarında glukoz bitene kadar spor yapan insanlarda bile olumlu sonuçlar vermeyebiliyor. Zira şeker/karbonhidrat değeri çok yüksek ürünlerdir, vücudunda yağlanma yapacak şekilde kilo almana neden olur, ki bu şekilde kilo alacağınıza zayıf kalın daha iyi. Mevcut durumunuz sağlığınızı olumsuz etkilemez lakin diğer türlüsü pek önerebileceğim bir şey değil. Diyorum ya; gainer kullanmak çikolata poğaça yemek gibi bir şey. İkisi de aynı şekilde kilo aldırır ama bu ne kadar sağlıklı olur tartışılır.

Süt de yetişkinler için sağlıklı bir ürün değil, zira içindeki laktoz/süt şekerinin emilimi yapılamıyor bağırsaklarda. O da "Ya bende gaz var şişkinlik oldu" gibi şikayetlere neden oluyor. Ayrıca sütün de şeker oranı çok yüksek. Diyetisyeniniz size kısa yoldan bol bol şeker dayayarak kilo almanıza neden olmak istemiş.

@fortisvita abi spora bi ara gittim de. 15 gün sonra sıkıldım gitmedim. yapamıyorum yani. insan sıkılıyo. öyle vücut yapiyim diye de bi hırsım yok. olmuyo yani

Kesinlikle süt ve benzeri ürünler ile tüketmeni önermem.

Çünkü senin için sağlık sorunları oluşturabilir.

Bol su ile tüketmelisin, 200 ml + 1 ölçek yazıyorsa sen 300 ml su + 1 ölçek kullanarak yap, bu sayede bu tozların yaratacağı sağlık sorunlarını büyük ölçüde ekarte edersin.

Çünkü bu ürünler suda çözünecek şekilde hazırlanıyor.

abi ucunda ölüm yok ya bunun. ben sadece biraz kilo almak istiyorum yani. çikolata, pasta, böreğe de sardım yedim ama alamadım. olmuyo yani. bir ay kadar süre verdi o sürede biraz bakalım noolucak zaten birer kutu aldım. bi kutuda hemen sağlık problemleri yaşamam diye düşünüyorum. ama bilemedim de. götürüp geri veresim geldi :/

Diyetisyene ve bu ürünlere harcayacağın parayla bir salona üye olup daha fazla et tüket. Kalori alımını da kademeli olarak arttır.

okumadiysan ihsan oktay anar kitaplari, hepsi cok guzel.

Orhan Pamuk - Cevdet Bey ve Oğulları
Stephen King - Yazma Sanatı

hakan günday kitapları

wilbur smith - mısır serisi çok hoşuma gitmişti (yedinci papirüs, nehir tanrısı vs.)

Gogol'un öykülerini okuyabilirsiniz eğer okumadıysanız.
Tolstoy'un Anna Karenina'sını tavsiye ederim. (şuan okuyorum)
Orhan Pamuk'un Sessiz Ev kitabını da tavsiye ederim.
paul auster ve coetze'nin mektuplaşmaları, Şimdi ve Burada,
jose saramago dan da kabil olsun,

Knut Hamsun - Sult

Okuduğum en etkileyici kitapların ilk beşinde.

Mina Urgan, Bir Dinozorun Anıları
Mutlaka okuyun ölmeden önce derim.

Oğuz Atay'ın bütün eserleri, spesifik olarak Tehlikeli Oyunlar'ı söyleyeyim.

Bilge Karasu, Kılavuz

Şöyle karışık bişeyler atarsam ortaya; Bertrand Russel - Sorgulayan Denemeler, Manuel Puig - Örümcek Kadının Öpücüğü, Yevgeni Zamyatin - Biz, Gonçarov - Oblomov, Sabahattin Ali, Hasan Ali Toptaş'ın herhangi bir kitabı.

Baş ağrısına sebep olabilir, kahve kan akışını hızlandırır, tansiyon yükselir.

Bol bol su içmelisin dehidre olmak istemiyorsan.

hiç su içmiyorum gün boyunca bu arada. öğlen belki ayran.

1 fincan kahvede 95 mg kafein olduğunu kabul edelim çünkü google öyle söylüyor (Çünkü 200 ml bardağın içine ne kadar kahve miktarı attığını bilmiyoruz, standart bir kabul yapalım). Normal sertlikte içiyorsan, bu;

6 * 95 = 570 mg kafein yapar.

200 mg güvenli kabul ediliyor.

400 mg sağlıklı kafein alımının üst sınırı.

500-600 mg arası aşırı kabul ediliyor ve birçok yan etkisi var.

600 mg üzeri ise ters etki yaparak uyarıcı etkinin zıttı olarak uyuşukluk ve uyku yapıyor.

çok bence

çok fazla tüketiyorsun ve çok zararlı haberin olsun.

Demir eksikliği

Kafeine olan tolerans eşiğiniz yükseliyor. Yani bir süre sonra aldığınız kafein miktarı size yetmeyip içtiğiniz kahve miktarını/kafein miktarını artırmaya başlıyorsunuz. O da aşırı yüklemede uykusuzluk gibi aşırı duyarlılık gibi sorunlara neden olabiliyor. Tabii bu tek başına çok zararlı olmaz ama su içmiyorsanız o yeteri kadar tehlike arz eden bir durum olabilir.

çok içiyon.
ben onun yarısını içsem çarpıntı yapıyor. helal olsun nası içiyosan o kadar.

çok. içtiğin kahvenin 2 katı kadar da su iç en azından extradan.

sıklığı önemli, güne yayıyorsan sıkıntı olmaz, ben de en az 6-7 fincan içerim.

kafeine hassasiyet diye bir şey de duydum arkadaşın arkadaşı bir bardak kahve içince çarpıntısı oluyormuş. yani kişiden kişiye göre değişebilir demeye geliyorum.

Zamanla kafein hassasiyetin çok düşüyor. Bu kadar yüklenme. Tatil günlerinde sıfırlamak bende iyi sonuç vermişti.

sinüzitin varsa s atar

Dostum sci-fi demişsin ama burda 2001, Star wars, star trek yok :(

çok az geldi bana arttırılabilir

@bugunku antremanda goz dolduran futbolcu
kitabı filminden iyi olanları koymadım listeye

Yahu star wars'ın kitabı sonradan çıktı bi kere nasıl daha iyi olabilir.

abi ben star warsı beğenmedim koymadım , 2001 için yazmıştım onu

Moon eklenebilir

gravity
her

Listenin kriterleri nedir bilmiyorum lakin sırf alegorik anlatımı nedeniyle bile listeye girebilir diye düşünüyorum: District 9

Afedersin de epey boş. Ama sonuçta kendi beğendiğin filmleri yazmışsın, arşiv tarzı değil. Yine de şunlara bakmanı öneririm.

Moon,
The day the earth stood still (orjinali)
Minority report
Equilibrium
Mr. Nobody
Cloud Atlas
Stargate
District 9
Eternal Sunshine of spotless mind
When worlds collide
Fahrenheit 451
Starship Troopers

Eklerim daha aklıma geldikçe

coherence yok, primer yok, the man from earth yok, the fourth kind yok, the jacket yok, the thirteenth floor yok, matrix yok ...

bi de contact'i en başa yazmışın.

ar yu fakin kidin mi bro?

güreş bana göre savunma sanatı değil birader.

güreş +1 güreş nasl değil yav. en ürkütücülerindendir hatta. küçümseme.

sana yumruk veya sağlam bir tekme atmak için harekete geçmiş bir adama hangi güreş tekniği ile karşılık vereceksin yav saçmalamayın. bence box. sağlam bir yumruğun olur en azından.

www.youtube.com güreş vs aikido

www.youtube.com güreş vs judo

çok uğraşamadımda bak istersen ara şöyle

net bir şekilde judo. forma girmenize yardımcı da olur. tecrübeyle birlikte kondüsyon kazanınca o ebatlarla sokakta sizi durdurmak için birkaç kişi yetmez. ayrıca forma girdiken sonra müsabakalarda da şansınız olabilir. ki bence başladıktan sonra işin sportif yanını çok daha fazla seveceksiniz.

bu arada tavsiyeleri, boy ve kilo oranınında uygulayabileceğin optimum spor dalını düşünerek veriyorum. sorun eğer, benim boy ve kilo oranımda biri sokakta en hızlı hangi spor dalını öğrenirse adam döver ise cevaplar farklılaşabilir.

örneğin sokakta bir boksör her zaman daha avantajlıdır. çünkü tekniği uygulaması diğerlerine göre daha kolay.daha hızı sonuç alabilirsin. yani antremanlı bir boksör sokakta 2-3 kişiyi parkta yürür gibi ekarte edebilir. ama boks anteramanlarında o kilolarla çok zorlanırsınız. boks, yüksek kondisyon isteyen bir spordur.

bu arada disiplinleri kendi kuralları içinde değerlendirmek lazım. mesela bir link verilmiş; bir güreşçi ve bir judocu, grekoromen güreş kuralları içinde musabaka yapıyor. e tabiki güreşçi avantajlı çünkü judocu kurallar gereği tekniklerinin büyük kısmını uygulayamıyor bile.

ayrıca denmiş ki sana yumruk ya da tekme atmak için harekete geçmiş bir adama karşı hangi güreş tekniği uygulanabilir ki? aman diyim, sakın buna güvenerek bir güreşçinin karşısına ben boks biliyorum, tai box biliyorum diye güvenerek çıkmayın. güreş dediğiniz şey çok fazla kuralla sınırları çizilmiş bir musabaka türü. o kurallar ortadan kalktığında daha ne olduğunu anlayamadan kol bacak kırılır, sakat kalırısnız. televizyonda izlediğiniz minder üstündeki tepişmelere benzemez.

ama siz "savunma" değil saldırı yöntemi söylüyorsunuz. "sana yumruk atmış adama hangi güreş tekniği ile karşılık vereceksin" deyip üstüne "yumruk at" hiç yoktan demek savunmayla alakası yok..

savunma ise güreş. vucudunun ağırlığını kullanmayı bilirsin. bir güreşci yumruk atabilir, hemde tüm vucut ağırlığı ile beraber atar..güreşte eskiv de vardır ayrıca. yumruk yemen zordur. boksörlerinde başarılı olanlarının geçmişinde güreşçi olanları vardır.

güreş bilirsen vucut ağırlığın avantaj olur savunman için. savunma sanatı değil, dövüş sanatı soruyorsan o ayrı..

edit: www.liveleak.com sokak dövüşü güreşci vs boksör

Fitness.

fitness +1.

bir ara boks yapmıştım ve antremanları epey zorluyordu. öyle direkt boks eldivenlerini takayım, kum torbasına vurayım yok. en başta hızlı olman gerekiyor, o da kondisyon istiyor.

illa savunma sporu olacaksa wing-tsun olabilir.

Kilonuz yoğunluklu olarak yağ kaynaklıysa eğer bu saydıklarınızı yapmanız zor, zira yapacağınız en ufak bir ters harekette eklemlerinize aşırı yük bineceği için bir takım sakatlıklar yaşayabilirsiniz. Onun dışında illa bir şeyler yapmak istiyorum derseniz ben de aikido öneririm. Lakin dediğim gibi, fazla kilo hareketlerinizi her türlü kısıtlayacağı gibi sakatlanma riskini de artıracaktır.

valla benim savunmadan anladığım öyle salonda gösteriş için yapılan sporlar değil. manyağın biri elinde bıçakla üzerine yürürken kendini nasıl korursun hangi spor en çok fayda sağlar ona bakarım ben. güreşle iyi adama sarıl bakalım adam hiçbir şey yapmadan bıçağı sok kendine.

Önce git kilo ver hacı. Bu kiloyla eklemlerini ağlatırsın, sakatlık çıkarma.

Kardeşim 22 yaşında 112 kilo muay thai ve kick box yapıyor. Kilonuz problem değil ama yağlarınızı kasa çevirmelisiniz.

biraz daha kastır sumo yap ama o tangavari şeyi giyme gardaşş

Kilonu sakın yağa çevirme, hayatının hatasını yaparsın. Daha sonra büyük sıkıntılar çekmek istemiyorsan dinle beni, kilo ver.

krav maga. neticede buldozer gibi dümdüz edeceksin ortalığı yiğit adam.

neden anormal olduğu kuşkusunu anlayamadım.

@fucking yarim litre cok diil mi bi anda,
@minikdonut evet sonucta laktoz var

buraya bir vegan/vejeteryan gelip, bizi ineğin sütünün buzağısı için olduğu hususunda aşağılayana kadar erketeye yatıyorum.

sütün insana ne kadar faydalı olduğu/olmadığı kinik bir tartışma konusu. bu konuda karşıt argümanları duydukça, her iki tarafa da hak vereceksin. ayrıca süt ihtiyacının yaşla da bir bağı var, senin yaşın hususu da tartışmanın şekline farklı yönler verebilir. öte yandan, sütü günlük ihtiyaç olarak mı yoksa, lezzet olarak mı tükettiğin de önemli. uht olmadığı için zararlı diyemeyiz, fakat sağlığına sağlık katıp katmadığı dediğim gibi muallak. Damak zevkinden ötürü sana bir zararı olup olmadığıyla ilgileniyorsan, olmaz.

bir nefesle bütün şişeyi içerim :)

bişi olmaaaaz

ben de aynısını yapıyorum her sabah kahvaltıda sek günlük sütü bitiriyorum.

Yakın zamanda günde iki bardaktan fazla sütün kadınlarda birçok hastalık riskini yükselttiğini okumuştum. Özellikle kemikler üzerine sanılanın aksine negatif etkileri vardı. Makaleyi bulıunca editlerim.

2010 harvard'da yapilan bir calismaya gore tip2 diabet riskini artiriyor. Eve gidince makaleyi yollarim.

light veya yarım yağlıya dönmeye çalış.

İnek sütü inekler için dizayn edilmiş. Yağlılar ve iri canlılar. Öyle bir sütü içiyorsun, bir de yarım litre. Sence faydası olacak mı? Kazein maddesi var orda ve kemiklere zararı var.

Hayir uzun donemli light sutun kadinlarda kisirlik yaptigina dair calismalar var

@neferkitty yapmadığı konusunda da sürüyle çalışma var. milliyet.com.tr'de hergün çıkan domates kanser yapıyor haberlerinden bi farkınız kaldı mı?

@snowman dediğin yerleri değil şu tarz bilimsel makaleleri takip ediyorum ben buyur:

humrep.oxfordjournals.org
burada light sütün infertiliteyi tetikleyibileceği, günlük sütün ise azaltabileceği yazıyor.

www.sciencedirect.com

sonuçta şüpheli bir durum.

ha yiyip için beni ilgilendirmez tabi.

beni cırcır ediyor yaw, yoksa bende çok severim sütü, birde endüstriyel hayvancılığın hali ortada hormonlu gıdalar, antibiyotik yüklemeleri vs. bunlar beni korkutuyor açıkcası, bu konularda bi araştırma yapmanı tavsiye ederim.

2 yaşından büyükseniz süt gereksiz, en ufak bir faydası yok. Faydası olmadığı gibi fazladan yüklediğiniz şeker olsun, bağırsakta emilimi yapılamayan laktoz olsun safi zarar. Gereksiz bir hareket yani.

Gereksiz bir aktivite.

çok tecrübeli değilim akıl yürütüyorum. sen spor yaptığında kas hücrelerin hacim kazanıyor. yapmazsan ufalanlar da onlar. ne olursa olsun senin kemikler sabit kalıyor. ha beslenmeyle falan güçlendirebilirsin kemiklerini de ama fark edilecek kadar bi gelişme olmaz bence.

kemik yapısı bi sınır koymaz, ama kemik yapısı metabolizmik olarak bir şeylerin göstergesi ise metabolizman kas yapmanla iyi anlaşamayabilir.

sen o dambılı kaldırmaya devam et en iyisi.

ekto endo bunlar kolpa sınıflandırmalar.
50 cm kol çalışma beslenmeyle yapılmaz zaten. bazı "katalizörler" lazım.
bb için ince kemik iyidir. nispeten az çalışmayla kasların aşırı orantılı ve estetik görünür.
powerlifter isen ince bileklerinle ağlamaklı halde deadlift yaparsın o ayrı.
daha çok kas daha çok güçle olur. kas yapayım güçleneyim diye bir şey daha mesnetsiz bir yaklaşım.
dügün bir yuvarlakta 1 yarıçap artışı 2.pi.r:6.3 cm kol yapar. iki farklı insanda aynı kemikler arasında 2 cm çap farkı bana biraz fazla geldi. ortalama bir değerden küçük sapmalar olur gibi sanki ama emin değilim.

hicbir vucut yapisi dogal sekilde o kadar kas tutamaz zaten. 50 cm kol olamaz yani yagsiz sekilde. ancak ek yardımlarla. iste insülin gh steroid gibi. hepsinin kürlerini düzenli kullanarak cikarsin.

nasıl fark olur soyle soyleyeyim sana.
flex wheeler a bak
dorian yates e bak
ronnie coleman a bak

pek sınır koymaz ama bu 3 adama bakınca anlayacaksın hee diye.

Yeterli beslenme yeterli dinlenme ve yeterli çalışmayla sınırınız neyse oraya kadar çıkabilirsiniz. Burada mesele sınırınızın ne olduğu, genetiğinizin nereye kadar izin verdiği, çocukken spor yapıp yapmadığınız gibi değişkenler. Misal ergenlik öncesi yüzme sporu yapmış birisiyle yapmamış birisi aynı süre ve aynı şartlarda çalışsınlar, yüzme yapmamış kişinin kemikleri ne kadar kalın olursa olsun siktiğin sene yüzmüş olan kişiyi geçemez. Zira ergenlik öncesi yapılan sporlar kas hücrelerinin sayısını çoğaltırken ergenlik sonrası yapılan sporlar kasların büyümesini sağlar. Kas hücreleriniz ne kadar çoksa, kaslarınız da aynı oranda büyürler. Yani bu büyüme, dediğim gibi, sizin değişkenlerinizle alakalı bir durum. Ha şimdi "Sınırı geçen nasıl geçiyor" derseniz, onun için de şuraya bakacaksınız: (bkz: anabolik steroid)

Ağır endo-mezo biri steroid-HGH kullanmadan 50 cm üzeri yağsız kol kütlesine erişebilirse, ağır ektomorf biri muhtemelen 40 cm civarlarında kalacaktır. Burada mesele kemik kalınlığından çok hormonal tepkiler.

Hayır. Çok saçma bir soru.

Yemek yemek her ayrıntısıyla güzel.

evet, dille dondurme, tukurukleme, cigneme, yutma vs.

duyuruca cevap verirken bazı arkadaslar ne sacma bi soru veya duyuru derler genelde bu tarz cevapları hos karsılamam ama bu sefer himmet dayıya katılıyorum hakket ne sacma düsünce.

ateşi bulanları hatırla ve yemek yemeyi sev ( eğer sevmiyorsan tabii :) ) arkadaşın da dediği gibi mis gibi kızarmış kebap offf :)

hayır tam tersine mucizevi güzellikte (ayrıntısı dediğine göre biyokimyasal açıdan)

Hayir ama yorucu bence.

hacmen senin dışında duran bir şeyi alıp kendi içine sokuyorsun ve o şeyin dışarıda değil de senin içinde durması seni mutlu ediyor. iğrençlikten ziyade saçma gelirdi bana bir ara, bunları düşünürdüm hep. vücudun içinde olanları baz alıp düşünürsek evet iğrenç ayrıca.

oo ağır filozofik soru.

eğer yemek yerken ağzının içini, midene inen şeyleri düşünürsen iğrenç gelebilir. (bana göre iğrenç değil, toplum normlarına göre. yoksa benim için biyoloji)

ama yemeğin hazırlanışı, sunumu, aldığın tat güzel şeyler.

oldu mu?

ya başkan böyle düşünüyorsan, seks olayına hiç girmeyelim istersen...

seks de iğrenç zaten. sıvı alışverişi!

evet

ayrıntısıyla da genel olarak da hayır.

Beynin iğrenme noktası ile mi ilgili bu ? İğrenmek vücudu mikroplardan korumak içinmiş ?

e hergün tost yapma. marul, salam, domates, kaşar vs sandviç yap. hatta önceden hazırla birkaç tane sabahları kolaylık olsun.

ben kırmızı meyveli nesfiti seviyorum. ama o da sıkar bence bir süre sonra, kahvaltılık sos, reçel, yağ, kaymak vs. alıp yeseniz?

sütle değil yoğurtla karıştırırsan şekerini daha az hissediyorsun.

Tabii ki eti müsli.

ya nestlenin turunch kutulu muslisi var tadina bayiliyorum ben.

turuncu**

zaten dombili bi insan olduğum için nesquik, sandviç tarzı olayları azaltmak istiyorum.

sos,reçel, yağ, kaymak hepsi var, onları katınca 30 dakika sürüyo kahvaltım neredeyse. O yüzden hem hızlı hem de sağlıklı birşyler yemek istiyorum.

Amaç sağlıklı beslenmekse, hiçbiri; yok pratiklik aranıyorsa eğer hepsi üç aşağı beş yukarı aynı, aromaları biraz farklı o kadar. Hangisini seçersen seç diğeriyle arasında çok fark yok. Ha ilk şıkkı seçtiyseniz eğer klasik olarak domates peynir zeytin yumurta yiyeceksiniz. Başka yolu yok. 15 dakika eken uyanırsanız hazırlama sorununu halledersiniz.

salata malzemelerini (roka, göbek, marul, kıvırcık) toptan hepsini büyük bir leğenin içinde yıkayın, dışarıda bi yarım saat bekletin suyu süzülsün. sonra irice doğrayın ve ağzı kapalı bi kaba koyarak buz dolabına kaldırın. bu annemin taktiğidir.
her sabah o kapalı kaptan biraz salata alıp üstüne zeytin yağı, limon filan döküp yiyorum. çok pratik oluyor.

eğer kilo da vermek istiyorsanız size önerim sabah bu salatanın üstüne yarım konserve tok balığı koyup yiyin. cidden çok tok tutuyor. tabi ki ton balığının yağı süzülerek çöpeee :)

sade tortilla

üç çırpılmış yumurta orta ateşte pişirilir uzun uzun
sonra esnek bi bilek hareketiyle tava içerisinde ters çevrilip diğer tarafı uzun uzun pişirilir. yumurtanın tavaya yapışmasına hiç izin verilmemesi gerekir.
teflon tava ve bir miktar yağ gerekiyor tabi.

mis gibi bir sandviçin ana malzemesi hazırdır.

Only when the last tree has died and the last river been poisoned and the last fish been caught will we realise we cannot eat money

biraz daha değişikti sanırım ama ana tema sizin gibi düşünen arkadaşların aslında her şeyi yok etmesi. bunda kötü niyetli olup olmamanız önemli değil, asıl kısım bilinçli olmamanızdan kaynaklanıyor.

@angelofdeath

yuh arkadaş, bilinçli olmadığım yargısına nasıl vardınız?

İşin estetik kısmındasın anladığım kadarıyla sadece. Ki o konuda da betonun bi albenisi yok da gerçi.

Doğayı korumak istemekte estetiği baz almıyoruz zaten genelde

Ha bana sorsan hem estetik hem diğer açılardan Galler'in izbe bi köyünü, New york city'e tercih ederim.

doğru düzgün yeşil görmemişsin. nasıl bir ihtiyaç olduğunun farkında değilsin.

Bortu bocekten korkuyorsun demek ki...

Beton binanin pencerelerine sineklik de taktirirsin bu bakis acisiyla.

agshdjklasşdis

geçmişim hakkında harika tespitleriniz var ama malesef isabetsiz.
://

bir dağ köyünden şehre gelmiş biriyim ve yeşil bir kentin nasıl oldugunu da yeşilin önemini de pekala biliyorum.

sadece yüksek yüksek binalar bana ağaçtan doğadan daha güzel geliyor. bu kadar basit arkadaş.

dağ köyünde yeşil ne arar yav? bunu yarıtropikal bi tatil beldesinden yazıyorum. türkiyede insanların %90ı doğru düzgün yeşil görmemiştir. belki biraz karadenizliler.

Henuz sehre doymamissin kardesim.buyuk binalar,granit yapilardan ihtisam bekliyorsun.cigerlerin henuz dolmamis alabildigin nefesle yetinebiliyorsun.gercek anlamda planli sehirleride yeterince taniyamadiysan bu dusuncelerinde hakli olabilirsin.

Singapur tam dusundugun gibi bir ulke ve sehir mesela.1960 lardan sonra belli bir planda dahilinde tamamen ihtisamla uretilmis binalardan olusuyor.pek cok insan tatillerini bu devasa granit bloklarini gorerek gecirdiler uzun sure.su anda gelinen nokta ise turistin artik kendi sehrinde gordugu beton yiginlarini gormek istememesi oldu.eskiye oranla turizm gelirlerinde ciddi bir dusus sozkonusu.

Ben senin tam zittinim.cocuklugumdan beri merkezi noktalarda buyuk binalarda yasadim.yurtdisina ciktigimda gene ihtisamli binlarin oldugu yerlerde yasadim.bir yere kadar hersey cok guzeldi.yavas yavas bundan bunaldim ve aldigim nefes yetmemeye basladi.evimi nispeten sehir disina tasidim.oldugum yerin onunde hic bir bina yoktu,kapinin onune ciktigimda ruzgardan duramiyordum ve mutluydum.son 10 yilda gayrimenkulun hizli gelisimi evimin cevresinide yakaladi ve su an camdan baktigimda aramizda 500 metre olsada betondan bir sozde rezidans perdesi var.hava surekli puslu cunku ruzgar esmiyor olan pislik oldugu yere cokuyor.nefes alinmiyor.

Istanbuldaysan ve aracin varsa sana demek istedigimi hemen anlatabilirim.aracina bin buyukcekmece yonunde gitmeye basla e5 den haramidereye inerken karsi yamacina bak.orada karsinda duran binalardan olusmus suru,duvari hissedeceksin.gokyuzune bak ve hapsolmus dumani gor ve beylikduzu boyunca icinden gec.buyukcekmeceye geldignde bir daha bak gokyuzune.aradaki farki hissedeceksin.

Sehirde yeterli sureyi gecirdigin zamana kadar bu sekilde dusunmen normal,mal falan degilsin yani.

mal degilsin de kanka ya beton ne allani seversen... çelik yapi seveydin iyiydi.

Sovyet tarzı mimari ile bir şeyler inşa etseler ben de karşı çıkmam da sik gibi aynalı bina avm yapıyorlar her yere, o biraz insanın moralini bozuyor.

neden böyle düşündüğünü bilmiyorum ama mal olabilirsin. neden mi? çünkü betonu yeşilden estetik buluyorsun(olabilir) ama bunlar aynı kulvarda olan şeyler değil. Biri keyfi yapılan bir şey biri ihtiyaç/zorunluluk.

"Bu ay hiç yemek yemeyeyim onun yerine yerleri laminant parke kaplayayım." demekle aynı şey. o kadar saçma ve birbirinden alakasız iki meta :)

köylüsündür muhtemelen, öyle mi?. köylülerin kimisi köy yaşantısından, onun zorluklarından vb. o kadar bıkmış, ya da kendini şehirde yaşayanların karşısında içinden o kadar ezmiş o kadar aşağılamış oluyor ki (tabi bu bilinçaltlarında yer etmiş, belki kimisi farkında bile değildir) böyle beton apartman falan pek bir seviyorlar.

fringe. 5 sezonla sonu yapmışlar sanırım, spoiler yememek için doğrulayamadım bi türlü.

fringe i de izledim, ama son 3 bölümünü izlemedim, sıktı :)

hbo dizilerine saldır bence.

oz,
sopranos,
six feet under,
the wire

hepsi on numaradır.

Luther.

six feet under

the blacklist

@zxcv; house of cards a başlayacaktım ama, imdb de bozdu diyorlar, bitecekmiş zaten ?

eskilerden six feet under, sopranos, oz, deadwood

güncellerden hannibal, luther, sherlock, house of cards

3. sezonu başlayacak hoc'ın.

Tabi lan manyakmisin hepimiz 1071 de gelenlerdeniz.kovduk butun o pisleri:)

Gocedenler,yok olanlar var ama yerel halklar guclu olana biat edip normal hayatlarina devam ederler.bu yuzden o ailelerde halen devam ediyor.bende ayni safi niyetle patara daki bir sohbette sormustum bunu.oranin yerlisi kazilarda calisan sevdigim bir abide bana bakarak gulumsemisti.hala ordalar yani.

Anadolu'ya Türkler girmeden önce Anadolu'da pek çok halk vardı ama genel olarak tabii ki Rumdu lakin nüfusu fazla yoğun değildi, o nedenle Türkler geldiğinde asimile olmaları çok zor olmadı. O günden kalan bir ırkın devamı olma ihtimalimiz çok düşük. Bir de Türk tarihçiler Anadolu'nun o zamanki halkı kilisenin baskısından bunaldığı için Türkleri kasabalarına işgal etmeleri için davet ettiklerini, hatta direkt Türk kimliğini benimsediklerini söylerler ama insan yazarken bile içinden "Yok daha neler amına koyım" diyebiliyor. Çok da inandırıcı değil yani.

Genlere gore irk siniflandirmasi yapabilseler keske. Nasil sonuclar cikardi kimbilir?

Ben olmeden yapsinlar bunu.

Bütün Türk soyları çekik gözlüdür. Biz Türk falan değiliz kendimizi kandırmayalım. Her türlü gen karışmış.

yok abi. hepimiz horasan diyarından geldik. o zaman anadolu'da yaşayanları da ups kargo ile italya'ya gönderdik. bazıları gümrükte takıldı.

hocam valla benim tipime bakan türksün demez :P ama ne dümenler döndürmüş atalarım bilmiyorum ..hani bi de bizimkiler dışarıdan kız filan da almazlar kolay kolay. gel de açıkla durumu şimdi.
hani doğuda ermeniler karadenizde rumlar güneyde araplar filan diye insan az-çok biliyor ama ben anadolunun bağrından kopup geliyorum. bizim orada dağ köylerinin hemen hepsinde kilise var. hemen hepsi eskiden gayri müslimmiş. e bu adamların türk olmadığı belli. tehcir mübadele filan da olmadı bizim oralarda. nereye gitti o kadar insan??? bi yere gitmedi gayet aramızdalar işte.
ha ama biz yörüğüz, etrafımızda bilinen yörük köyleri de yüzyıllardır kaydıyla filan bilinen köyler biz onlardan da değiliz neyiz bilmiyorum.

bildiğim kadarıyla portre olarak sadece fatih sultan mehmet'inki var. diğer padişahların ki kulaktan dolma bilgilerle hazırlanmış. yavuzun saçı siyahtı, burnu şöyleydi, kaşı gözü şöyleydi denilerek çiziliyordu.

harem bölümünün büyük kısmı ziyarete açık değil deniyor. belki oralarda dediğin eşyalar olabilir.

topkağıdaki portreler kısmını tam hatırlamıyorum ama sütlü nescafe'nin dedği doğru genelde tasvirlerden çizmişler ama kanuninin de çiziminin gerçek olduğunu duymuştum.

muhammed'den kalan hatıraların büyük kısmı doğrudur, sonuçta çok eski bir zamandan bahsetmiyoruz. musa'nın asası gerçek olmaya bilir.

osmanlı padişahları genelde obezler onunla ilgili olabilir diye düşünüyorum. kardeşim ve benim kilo farkımız var aynı tisortu ikimiz giyiyoruz onda daha uzun bende daha kısa duruyor.(hangimiz şişman söylemem) kaftanlarının yerde süründüğünü düşünmüyorum osmanlı padişahları islama düşkün kişilerdi kıyafetinin paçaları yere değerse pislenir, kirli kıyafetle namaz kılmak uygun bir davranış değil.

onların alayı depolarda, açsalar güzel olur ama onlara yer yoktur.

not: tarihçi değilim kişisel fikrim bunlar.

portreler ve eşyalar gerçektir. ancak misal o asanın Hz. Musa'ya ait olması bir rivayettir. kanıtlanacak bir şey değil bu. oradaki kutsal emanetler Arabistan'dan getirilmiş benim bildiğim, Osmanlılar orayı fethettikten sonra.

harem ve özel eşyalar konusuna gelince kurtuluş savaşı yapıldığı ve sonrasında Topkapı sarayı müzeye çevrildikten çok önceleri padişah ve ailesi zaten orada yaşamıyordu. Çırağan sarayı, Beylerbeyi sarayında yaşıyorlardı. Topkapı sarayının hareminde uzun zamandır kimse yaşamıyordu, ya da yaşıyorsa bile sultan ailesi yaşamıyordu.

o kaftanlar vs törenlerde kabul salonlarında filan giyiniliyordu. onları giyinip dolaşmaya çıkmıyorlardı. gündelik hayatlarında basit kıyafetler giyiniyorlardı.

bir zamanlar ben de aynı dertten muzdarip idim, sadece bir kişi cevap vermişti :)

www.eksiduyuru.com

harem bölümünün çok zayıf kalmasına istinaden Topkapı sarayı depolarında sandıklar içinde müzede sergilenenden fazla sayıda eser olduğunu ancak kaynak yetersizliği yüzünden bunların sergilenemediğini biliyorum.

sandıklar açılır ve sergilenmeye kalkılırsa o eserlerin restorasyonu, sergilenmesi, korunması için epey miktar harcama yapılması gerekiyor. biliyorsunuz biz devlet olarak böyle kültürel-bilimsel işlere para ayırmıyoruz. parayı yeni saraylar inşa etmek için saklıyoruz.

(tarihçiyim, epey sanat tarihi dersi almıştım.)

Arkadaşlar ben aslında portrelerin orjinal mi yoksa sahte olanının mı sergilendiğini öğrenmek istemiştim. Yoksa kim gerçek, kim değil diye sormak istememiştim.

3. soruya cevap veriyorum: Bahsettiğiniz şey şalvar değil kaftan. Şalvar zaten kaftanın altında kalır gözükmez. Padişahlar kendilerini daha heybetli göstersin diye illa ki üstünde oynamalar yapılan kaftanlar giyerdi fakat bu giysiler öyle sizin hayal ettiğiniz gibi yerlerde sürülen pejmürde şeyler değildi; dönemin en yetenekli terzilerine yaptırılan giysilerdi. Yani komik gözükme gibi bir ihtimalleri yoktu.

@angelus'un yazdıkları üzerine ekleme yapayım.

komik gözükmek derken, kime göre neye göre komik? 16. yüzyıldaki komiklik anlayışı ile bugünkü komiklik anlayışı çok farklı. ayrıca şartlar çok farklı.

padişahın komik görünmesi şöyle dursun padişah ve sultan ailesi o şekilde giyindiği için bir moda, bir trend oluşması daha mümkün :)

Arkadaşlar, anlatamıyorum.

Topkapı sarayında günümüzde sergilenen kaftanlar kadar şalvarlarda var. Hatta bir adet şalvar var. Şalvar ve kaftan arasındaki farkı ayırt edemeyen insanlar için de zaten açıklamalara yazılmış.

Bahsettiğim şalvar, 180 cm. boyunda var neredeyse. Heybetli görünmek isteyen bir sultana elbette dönemin en yetenekli terzileri (hatta bildiğim kadarıyla İtalyan terzilerin popüleritesi çoktu Osmanlı sarayında) kostümlerini dikecek, ondan şüphe yok, ancak böylesine büyük parçaları obez olsun, uzun olsun, kısa olsun, bir insan nasıl taşıyor, yerlerde sürünmeden nasıl kaldırabiliyor onu anlamakta zorluk çekiyorum. Yani giyim esnasında boyu uzun gösteren bir destek mi yapılıyormuş? Kaftan neyse de o şalvarı gören yok mu aramızda, asıl kafamı karıştıran onun büyüklüğü.

Bahsettiğim şalvar şöyle bir şey değil bu arada: www.google.com.tr

Bir vitrini boylu boyunca kaplıyor.

dessy; Şalvarın uzunluğu önemli değil; zira dışarıdan gözüken bir şey değil o. Kaftanın altından sadece paçaları gözükür, üst kısmı da neredeyse göğüs bölgesine kadar çekilir. Boyunun 1.80 metre olmasında bir sorun yok yani. Ayrıca o giysiler kat kattır, bugünkü pantolonları gibi düz değil. Giyildiği zaman vücutta normal şeklini alır. Padişahın boyunu uzun göstermek gibi bir işlevselliği yok yani.

şalvar bir garip kıyafet zaten. içinde mantık yok :)

kelebekgaleri.hurriyet.com.tr

1) evet
2) allah bilir
3) bilmiyorum
4) harem sergisinden bahsediyorsun sanırım, o geçici sergiydi. uzun vadede kalicisi da olur sanırım.

ben de tam o şalvar üzerine sormuştum yine bu soruyu, hangi şalvardan bahsettiğini biliyorum yani. arkadaşların zorlama yorumları beni hiç ikna etmedi. bence hakikaten o şalvar sadece sergilemek üzere yapılmış birşey, giyebildiğini hiç sanmıyorum.

@demet zorlama derken?

Bir şey soracağım, yorum yapan arkadaşlar, bahsettiğim şalvarın hangi şalvar olduğunu biliyor mu? Hani gidip gördünüz mü vitrin boyundaki şalvarı? Tamam katlayarak giysen nereye kadar. Açsan çift kişilik battaniye boyutu neredeyse :) Yoksa genel iri kesimli şalvarları mı aklınıza getirdiniz?

@dessy bu gibi konularda uzmanlık bilginiz yokken ısrarla bu şalvarın komik olması gerektiğini söylüyor, sadece sergilenmek için yapıldığında ısrar ediyorsunuz.

21. yüzyıl zihniyeti ile 15-16. yüzyıl zihniyetini yargılıyorsunuz.

buna tarih biliminde anakronoloji deniliyor.

ayrıca komik diyorsanız komik olsun da bitsin bu tartışma.

mea, gerilme. komik olduğunu ısrarla belirtmiyorum. benim adıma yorumlarda bulunma lütfen.

tarihe saygım ve sevgim sonsuz olmasaydı anlamak için ısrar etmezdim. ben bir yorumumda komik demişsem, çok şebekler demiyorum. gayet açık bir şekilde anlamak istediğimi örnek ve mantık ile ilerletmeye çalışıyorum.

tartışma derken ben bu tartışmayı kapatmak istemiyorum. tartışma güzeldir, yeni ufuklar açar. eğer kapatılmasını istiyorsan, yorum yazmazsın, olur biter. duyuru'nun amacı anlamak, öğrenmek zaten.

çünkü ben ısrarla anlamaya çalışıyorum.

bahsettiğim şalvarı görmüş müydünüz mesela? onun üzerinden mi ilerliyoruz? diyorum ki, evet, o dönemde ihtişamlı görünmek için bu şekilde dikilirdi. biliyorum. ancak yerlere kadar değmediğini de söylüyoruz. bu zaten islam dinine uygun da olmazdı arkadaşın dediği gibi. o zaman diyorum, benim o gördüğüm, vitrin büyüklüğündeki şalvar nasıl yerlere sarkmadan giyilebiliyordu? tamam, belden katlasan, nereye kadar. kaftanın altına giysen, görünmese, yine nereye kadar. koca vitrini kaplıyor diyorum. giyimi için bir taktik mi var acaba da bilmiyoruz diyorum. bununla ilgili bir açıklama, tarihi bir tartışma var mı diye öğrenmek istiyorum.

bilgin varsa yaz lütfen. yoksa da, o tarz kıyafetleri komik bulduğumu ve bu konuda ısrarcı yaklaştığımı yorumunu kendine sakla ve beni tanımadan, etmeden, benimle ilgili fikir yürütme lütfen.

şalvarı gördüm, Topkapı sarayını tahmin edemeyeceğin kadar çok defalar gezdim, sarayı Osmanlı sanat tarihi dersinde konu olarak öğrendim, çeşitli Osmanlı sanatları ve Anadolu Selçuklu sanatları üzerine dersler aldım. üstüne bonus olarak rahmetli hocam Aptullah Kuran ile beraber bir sınıf gezisi yapmıştık.

iyi pazarlar. iyi irdelemeler size.

dessy, mea en makul yorumları yapmış (yalnız sandık raf olucak :) padişah elbiseleri seksiyonundaki kıyafetler törensel, detayını ben de bilmiyorum ama bu konuda yazılmış akademik yazılar var, onları inceleyebilirsin.

mea'cığım, ne kadar bilgili olduğunu kanıtlamana gerek yok. kendinden emin olduğun bilgileri aktardın, kendinden eminsen zaten sıkıntı duymamalısın.

ben sadece mantığım kabul etmiyor dedim. gücü temsil ettiğini bildiğimi zaten duyurumda da belirttim. bunun bir giyiş şekli var mı, o boyutta bir şalvar nasıl giyiliyor diye öğrenmek istiyorum. katlamak? tamam. ama nereye kadar?

mesela evet, devlet tarafından açılmayan onlarca şeylerin olduğunu tahmin edebiliyoruz. fakat misal, bir ara var olup, sonradan neden kayboldu haremdeki cariyelere, sultanlara ait kişisel eşyaların sergisi? Yani dönemlik olmasının sebebi nedir misal? Yoksa belli bir tarihten sonra topkapı'nda yaşanmadığını biliyoruz, evet.

kutsal emanetlerden, örneğin asa'nın gerçekten tarih öncesi dönemden kalıp kalmadığını bizlere gösterebilecek bir teknolojinin olduğunu, ancak bunun insnaların güvenilirliğini yıkması anlamında büyük bir risk taşıdığı için yapılmadığı söylenmişti Tarihin Arka Odasında. nitekim, milattan önce yaşamış olan bir mamutun bile kaç yaşında olduğu artık araştırılabiliyor. Asadır, peygamberin kasesidir vs., bunlar araştırılarak mı getirilip sergilenmiş? yoksa araştırılmadan mı sergileniyor?

yavuz sultan selim Mekke'yi fethettiğinde kutsal emanetleri İstanbul'a getirmeden önce bütün eserler üzerinde karbon testi yaptırmıştı orjinalliklerini kanıtlamak için :)

iyi pazarlar.

tarihin arka odası programını ciddiye alıp da örnek veren insana başka cevap veremeyeceğim. kusura bakma.

inanılır gibi değil. örnek vermedim. bu adamlar böyle söylüyor, hakikati de böyle mi dedim. günümüzde kutsal emanetler olarak sergilenen şeyler bu bahsedilen testten geçmiş mi, geçmemiş diye sordum.

bi aşağılama artık. ben tarihçi olmadığım için sorguluyorum. ancak evet, bu tarz cevap vereceksen, zaten hiç cevap verme. duyuru'nun tek tarihle ilgileni de sen değilsin, başka arkadaşlar da gayet güzel bilgi paylaşmında bulunabilir.

yine de; verdiğin ve vermeye çalıştığın bilgiler için teşekkürler.

Demet, bu arada ben senin verdiğin duyuruyu vakti zamanında favorilere atmışım :)

@dessy ben tarihle "ilgilenmiyorum".

tamam canım. artık her ne ise.

mea maxima culpa "zorlama" yorum derken, "bir şekilde giyiliyordur, kaftan kapatıyordur görünmüyordur" tarzında yorumlar yapılmış şimdi dönüp bakmadım kim yapmış diye, onları kastediyorum. hani benim boylu boyunca bir bacağına sığabileceğim bir şalvarı herhangi bir adamın giyebiliyor olduğunu varsayan yorumlar bana "zorlama" geldi. 1,75 boyundayım yani sen de biliyorsun :)

edit: sonuç olarak yazdıklarınızda "kesin bilgi" vermediniz o yüzden ben tatmin edici bulmadım.

lütfen silme. bilmeyenler bilsin. öğrenelim. bu paylaşımlar çok güzel. ben de ilber hoca'nın o şekilde dediğini biliyorum. demek aynı programı dinlemişiz :)

Yavuz'un döneminde karbon testi yapılabilecek bir teknoloji (teknoloji ile elektronik alanı kastetmiyorum. şimdi yine atlamasın 'bazı arkadaşlar' üzerime), bilgi, deneyim söz konusu muydu bu arada? Eğer öyle ise, Yavuz döneminde yapılan her ne testi olursa olsun, madem orjinalliği biliniyor, neden kutsal emanetlerin 'gerçek kutsal emanet oldukları' rivayet ediliyor?

Yavuz Sultan Selim'in, kupeli portresi disindaki portreleri gercektir. Fatih oncesi padosahlara ait gordugunuz portre vs ne varsa temsilidir. Sonrakilerde gercek olan da var, temsili olan da, semayilnamelerden yola cikarak cizilenler de var. illa ki yuzde yuz dogru portre ariyorsak, 15. asir icin konusacak olursak Fatih'in meshur portresi dogrudur.

Kaftan meselesine gelince, o kaftanlarin heybetli gorunmek amacindan baska oyle buyuk olmasinin baska bir nedeni yok. O donemin insaninin heybet, azamet, keyif, begeni gibi algilarinin bugunkunden farkli oldugu bir gercek. Haydi bakalim ilgin bir dey soyleyeyim, o zamanlarda "avredin (kadinin) beyazi ve tombulu makbul" idi. Neden? Cunku tombulsa iyi yer, yedirir. Beyazsa fazla gezmez, evinin "avradidir". :) bugun kac kisi boyle bir kadini begenir?

Adini veremeyecegim cok meshur bir tarihci, oradaki kutsal emanetlerin cogunun gercek olmadigini soyledi bana. Bunu o zaman, benim de birlikte calistigim, Saray'in sabik muduru Ilber Hoca'ya sordugumuzda, halkin manevi duygulariyla oynamaya gerek yok, kurcalamayin diye kacamak cevaar vermisti. :) Haydi bir karbon testi yaptir hocam dedigimiz de, iciniz mi rahatlayacak diye dalga gecmisti. Bahsettigim diger meshur tarihci bunu neye dayandiriyor bilmiyorum ama Ilber Hoca da kismen bunlarin cogunun orijinal olmadigini kabul etti.

Haremde neden cariyelerin kisisel esyalari yok? Cunku adi ustunde kisisel esyalar. Saraydan cikarilanlar yaninda goturdu, sarayda kalanlar elden ele gecti, yok oldu bir sekilde. Kacimizin 20 yil onceki kiyafetleri duruyor ki su an? :) sarayda bunlsr olmadigi veyahut istisna sayilacak kadar olduklari icin sergileiyor. Yoksa neyi sergileyeceklet ki? Cariyeler saray icin cok da onemli degillerdi, arkalarindan esyalari saklamacak degildi. Padisahlarin bile kisisel esyalari bir elin parmagini gecmeyecek kadardir.

Not: Tarihciyim. Bu konularin uzmani veya basindani isimler de ya hocamdir, ya birlikte calismisligim vardir. O buz gibi ve issiz sarayda resmi izinler sayesinde haftalarca sabahlayarak calismisligim vardir.

Düzeltme: Kutsal emanetlerin gerçek olmadığından kasıt onların uydurma olmaları değil. Örneğin zamanında X kişisine ait olan bir kılıcın, atıyorum Hz. Ömer'e ait olduğu zannedilmesi gibi. Doğru bilinen yanlışların farkında olmadan senelerden beri devam etmesi durumu yani.

Aradığımız kan, evrenos gazi! Çok saol, var ol!

Kutsal emanetlerin Yavuz döneminde karbon testinden geçtiği kısmı ile ilgili bir bilgi var mı elimizde?

Bir de, kişisel eşyalar konusunda haklısın. Padişahların bile sergilenmiyor hakikaten kaftanı, kılıçları vs. haricinde.

Aynı şekilde, vakti zamanında sultanların (mesela Hürrem'in mendili, Kanuni'ye yazdığı mektup) ve hareme ait bazı eşyaların (cariyelerin çeyizlerini anlatan, yazan defterlerin gibi) sergisi noldu da kaldırıldı, onu biliyor muyuz bir de?

bak kalitesine. hoşuna giderse al. benim 1 liralık çoraplarım var yani sevdiğim. yazın evde giyiyorum biraz ince oluyorlar sanırım.

yıllardır 1 liralık çorap alırım. süper bir şey lan bence. al tabi manyak mısın.

ayak tırnaklarını kesersen yırtılmaz da. al binlerce.

O çoraplar genelde transparan oluyor.

alsaydın bir lira verip deneyip görürdün buraya yazmaya yorulduğuna değmez. :)

Ben almıyorum, o çoraptaki boya büyük ihtimal kanserojen etki taşır diye düşünüyorum.

@
angelus


kalındı ya öle transparan falan değildi

@ take me

bi tane almıcam hacı ondan...

bazıları çok güzel çıkıyor bazıları koku yapıyor bakmak lazım güzel gibi duruyorsa al ben kullanıyorum. koku yapanları atıyorum ama hemen.

dikiş yerleri jilet gibi olmadığı sürece ve pamuklu olduğu sürece giyilir ne olacak.

alınır tabi. Ben özellikle öyle alıyorum. Çünkü hep eşleri kayboluyor. Evde şu an 2 çamaşır sepeti bekleyen çorap var. Eşleri yok. Makinaya çift atıyorum tek çıkıyorlar. Bunlar hep gidip çorap alalım diye bence. Tabi ben bu oyuna gelmiyorum, çorapları uygun renklerde eşleştirip giyiyorum. Kim demiş ikisi de aynı olacak diye?

Bende bir sürü var, hepsi aynı kalitede olmuyor. Pazardan aldıklarım çok güzel çıktılar. Esnaftan ayağımı ayakkabı vurduğu için acele aldığım akşam yırtıldı. Havlu gibi olanlar var, onlar sıcacık tutuyor. Pamuk olsun hepsi.

keneabidin +1

Üstad miorre nin çorapları 2 TL. En azından bildiğin marka... Ötekinde kimbilir ne boyası kullanıyorlar..

www.bulabilirim.com

Tanesi 10 kuruştan tek giyimlik çorap aldığımı bilirim.

benim bir liraya alıp yıllardır kullandığım çoraplar var.

çok kalitesiz görünmüyorlarsa alınır.

hepsini aynı renk aynı desen al ki yırtılınca 1 çifti gözden çıkarma. yırtılanları atarsın sürekli. öyle kolayca da yırtılmaz zaten.

Bunu bir tür meydan okuma olarak görebiliriz. Teknik direktörler sahaya süreceği kadroyu son dakikaya kadar gizli tutarlar ki rakip hoca o kadroya göre taktik oluşturmasın. Fatih Terim artislik yapmış ama artislik yaptığı takım Kazakistan. Gereksiz olmuş. Ha diğer maçlardan önce açıkladıysa onlar da gereksiz olmuş; neticede hepsinde puan kaybettik.

Ben fantastik adamım, fantastik hayvan olur, Anka olurdum.

Panda <3

hayvanım zaten, ekstra bir şey olmama gerek yok.

şimdi de hayvandan pek eksiğim yok, sahibim eksik bi' tek. yani hayvanların normalde sahibi olmaz ama ben evcil olduğum için diyorum. ben penguenleri, ayıları ve koalaları çok severim. ama kendim hayvan olacak olsaydım, sanırım kuş olmak isterdim. "yav skerler" deyip fıtı fıtı uçup başka bi' yere gitmek muazzam olsa gerek.

kedi,

kedimin de öz anası olmak isterdim çok özledim kedimi :((

büyük camgöz köpekbalığı. adı yanıltmasın, avcı değildir, nazik devdir.
bi de galapagosun deniz iguanaları olsa iyi olur.
kutup ayısı olmak da eğlenceli gibi.

Martı. Hem her zaman suya yakınsın, hem de uçuyorsun. Bildiğim kadarıyla martı avlayan hayvan da yok. Daha ne isterim dünyadan.

Sualtı hayvanı kesinlikle. Büyük balıklardan olabilir. Okyanus memelisi de olur.
Küçük olsam hemen yem olurum:( büyük olmalıyım.

hamambocegi

www.google.com.tr
www.youtube.com
koalalar günün 16 saatini uyuyarak geçirirler.ayrıca çok sevimli ve inanılmaz keyifci ve cool hayvanlardır.

köpeğim olmak isterdim.

tembel hayvan

katil balina

kedi :D

Kaplumbağa. 150 yıl yaşıyor. Biraz sıkıcı olabilirdi ama kaplumbağaların da eğlendiği bir şeyler vardır elbet.

öküz, kedi, her hangi bir tembel hayvan.

bal borsugu.

sincap

kartal ya da kurt. belki bi ihtimal ren geyiği.

jaguar

Önümüzdeki 3 4 gün biraz daha dikkat edersin bir şey olmaz.

Bir şey olmaz.

Cevap çok basit.atıyorum 1000 kcal aldın.yarın pazar.1000 kcal lik yürü koş zıpla ;)

angelus + 1

kendine has kokusu olan şeyleri koklayarak; rokfor peyniri ve diğer çeşit peynirler, şaraplar vb..

Koku duyusu gelişmez. Koku duyusu da tıpkı görme ve duyma duyusu gibi bir özelliktir. Onları nasıl ki geliştiremiyoruz; doğuştan gelen özellikleriyle kullanıyoruz, koku özelliğimizi de aynı şekilde geliştiremiyoruz.

var. özellikle ingilizce konuşamayanları(çok sayıdalar, önlerindekini bile okuyamıyorlar) daha da itici.

Pilotları sesi karizmatik olanlar arasından seçiyorlar.

Bir THY uçuşunda, kadın pilot denk geldiydi bir defa. Pilotların İngilizce aksanlarını hiç beğenmem genelde. Bu qızın hem İngilizcesi, hem sesi, hem de kendine güveni çoğoşuma gittiydi.

Şöyle karşılıklı bi fıskoloci de var uçuş sırasında:

Yolcununun canı pilota emanet. Ayrıca yolcu pilotun emirlerine tâbi. Pilota kafa tutarsa, indikleri alanda tutuklanır bile.
Hem bir can emanet etme durumu var hem de emirlere itaat etme durumu var. Göt korkusu daha ağır basıyo olabilir. O göt korkusunnan, pilot lirik tenor olsa, biz onu bariton hatta bas olarak algılamak istiyor olabiliriz.
Öte yandan, pilot da bunun farkında. (Lafa bak! Farkında ne demek lan?)
Bi de şu var: Anonsu yapan kaptan genellikle 45-50 yaşından büyük oluyo. Bi görmüş geçirmişlik ve kendine güven var sesinde. Ayrıca pilot anonsunun yolcu fıskolocisi üzerindeki tesirini de çoğiy biliyo. Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. Sonunda ben müdahale ettiydim küçük şişe kırmızı şarapnan.
Pilot bu tesiri bildiği içün, bi de ekstra hava katıyo sesine. Korkmayın lan! Emin ellerdesiniz! meşazını vermesi lâzım buram buram.

@compadrito ağzına sağlık gurban. essahlı bi aydınlanma yaşadım sayende (ironi içermez) hostes falan mısın?

compradito +1

bence sesin karizmatikliğinden çok, bilerek, kendine güvenli, derin, genizden, sakin konuşuyorlar. teskin edici ve her şey kontrol altında hissi vermek için bilerek derin bir sesle ve rahat konuşuyorlar.
yani çeneni gıdına doğru çekip sesini derinleştirip, yuvarlayarak ve rahat konuşursan benzer ses elde ediyorsun. belki eğitimlerinde, yolcuyla ani ses çıkışları yapmadan, arada sesi çatlayıp milleti panikletmeden konuşmak konusunda tavsiye alıyorlardır.

Telsizden oyle konusulur cunku.

telsizle alakası olduğunu düşünmüyorum.

"Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. "

buyrun benim. demesinler o zaman öyle türbülans falan? hatta duyuruda pilot varsa buraya da yazayım
allahınız varsa türbülans demessiniz olum. geçmeyin o türbülanslı bölgeden zaten ne gerek var? hep riks.

Yav hostes değilim de, bi IST-JFK uçuşu sırasında, 'Aramızda doktor var mı?' diye bağırdı kabin amiri. Bi ben, bi de sakallı bi abi ayağa kalktık. Bana bayaa yakın bi yerde oturan bir hanımefendi fenalaşmış. Sakallı abi New Jersey'de anesteziyologmuş. Kabin amiri hemen emrimize bi çanta açtı. Ulan o ne? İçinde yok yok! Küçük ameliyat yaparsın o çantayla. 'Yav bu çantayı bana versenize' demek geçti içimden! Ben bu hanımefendiye bikaç soru sordum ve henüz o anesteziyolog abi düşünme sürecindeyken, pilotun biraz önce yapmış olduğu 'Kemerlerinizi bağlı tutun, türbülans olabilecek bir bölgeye yaklaşıyoruz' mealindeki anonsla bu fenalaşma arasında kuvvetle muhtemel bir bağlantı olabileceğini hissettim. Hemen hostesten 1 şişe kırmızı şarap istedim. Koridorda hanımefendinin yanına diz çöküp ellerini avuçlarımın içine aldım. 'Bakın, şimdi bu size çok iyi gelecek!' diyerek yavaş yavaş şarabı içirdim ve yüzüne gülümseyerek tatlı tatlı sohbet ettim onunla. 15 dakka sonra geçti gitti bitti! Yüzünde güller açtı. Bu 15 dakka içinde, kabin amiri geldi ve 'Kaptan, inelim mi diye soruyo' dedi. Yav, hayatımda kendimi hiç o kadar adam yerine konmuş gibi hissetmemiştim! Muhteşem bi duygu. 'İnelim!' desem inecez yani. Sonunda dayak yeme ihtimalim bile yok yani, çünkü Atlantik okyanusu üzerindeyiz. Bu arada idareyi ele almış durumdayım, anesteziyolog abi bi miktar figüran durumunda. Çünkü yolcumuz gülüyor artık. 'Hayır, inmeyelim!' dedim kendinden emin bir şekilde. Biraz sonra, kabin amiri gene geldi. 'Kaptan çok teşekkür ediyo ve doktorlarımızın bir arzusu var mı? diye soruyo' dedi. 'Ben hiç kokpit görmedim, kaptana bi meraba diyebilir miyim?' dedim hemen. Anesteziyolog, 'Benim öyle bi talebim yok!' diyip sıyrıldı. Kaptandan cevap geldi 'Siyeeeeeeeeeeee!'

Nasıl yani? kaptan kabul etmedi mi?

Kabul etmedi. Çok büyük bi ihtimalle, 11 Eylül 2001'den sonra konmuş kesin kurallar var heralde. Kokpite misafir yasaktır sanırım. Steward ve basond abilerim çok daha iyi bilir tabii.

ekleme: azizakin - çok güzel bi abimizmişsin sen beyav!

arkadaşım pilot , normal hayattaki sesiyle , uçuştaki sesin farklılığını şöyle söylüyor,
kendini şahinle, köyünden izmire gidiyorsun farzet,
kendini c180 , izmirden istanbula gidiyorsun farzet,
kendini ferrariyle milanodan romaya gidiyorsun farzet,
işte bunların kat ve kat farklısın hergün düzenli olarak yaptığını düşün,
o piskolojiyle konuş,
demedi...
direk ses sistemi yüzüden ve yolcu rahat hissetsin diye imiş.

compadrito, ayıp etmiş pilot valla. insan bi kapıdan da olsa meraba dedirttirir(ne dedim lan ben)

valla uçaktan inerken, ben de bi elimi sıksın, afferin goçum! diyip omzuma vursun isterdim ama yoruluyodur, kafa beyin kalmıyodur onnarda da abim be. çok büyük stres, çok büyük sorumluluk! annayışlı olmak lâzım.

düzenli telsizde konuştuğum dönemler oldu. kendi sesimin bu kadar krizmatik ve otoriter olduğuna inanamadım. tabi telsiz tüpçülerin de kullandığı bir alet ama her zaman öyle olmuyor.

eksi sozluk e bir daha geldim, iyi de telsizle konuşurken kendi sesin sana normal gelir ki. karşındakine hışfış lı gider. bir de polislerinki falan da karizmatik olmuyor. tüpçü örneğine katılıyorum.

Polis telsizyle ucak telsizi farkli, sabit telsizle konusan adamlarin sesi degisir zaten onun egitimi de var ibneligine uzatarak soylersin falan, ben almistim egitimini. (Comp. Abinin dedikleri) + telsiz derim ben.

O kadardan bisi olmaz.adi ton baligi zaten kutuyu okursan ton tipi yazar.

yağını iyice süzüyorsundur zaten. içinde cıva var diye çok tüketilmesi zararlı diye biliyorum ancak haftada 2-3 kutudan zarar olmaz.

Ton balığı iyidir. Yalnız alırken tek bir bütün olarak satılanlar var ondan alırsanız daha iyi olur, zira diğer parçalı olanlar genelde artık ton balığı oluyor. Bir de ayçiçek yağı ile korunanlar yerine zeytinyağlı olanları veya yağı süzülmüş olanları tercih edin. Bir de Dardanel'den şaşmayın.

Bu dizideki herkes ayrı ayrı antipatikti. Bir dizide hiç mi sevimli karakter olmaz arkadaş, yoktu işte.

5 para etmez. Ciddi soyluyorum, hicbirsey yapamasam oturur evin bir kosesine duvari seyrederim, ama yine de bu diziyi seyretmem. En azindan duvari seyrederken birseyler dusunurum.
Ama bu benim fikrim.
Imza hicbir diziyi begenmeyen vatandas.

karakterler sinir bozucuydu dizinin ilk başları fena değildi ama sonra kötüydü ama izlenebilirdi yine de. farklı bir şeydi en azından şu anki şeylere göre. gerçi şu an neler var onu da pek bilmiyorum ama neyse. bu yazıyı yazan adam çok derin düşünmüş sosyolojik cart curt yaklaşmış da mesele o kadar basit değil ki. nice sanat eserleri var çok anlamlı, düşündürücü veya pek çok değere sahip ama tat vermeyen. ne yapalım yani ?

çok kötü bi diziydi ya. bi kere klişeden ölüyodu çoğu zaman. kesin şu olacak diyodun oluyodu.

karakterler zorlama ve abartı durduğu için izleyiciyi yoruyordu. ben de beğenmiyordum.

Avrupa yakasi gibi iyi bir isten sonra beklenmeyecek kadar kotuydu.

Bir de gulse birselin elitist tavirlarindan nefret ediyorum. O tavrini diziye ve oyunculara da gecirince itici bir yapim cikti ortaya.

Sarmadı.

ne güzeli ya tahammül edilemeyecek bir diziydi

ekşi duyuru her halde türkiye içerisinde ilginç bir topluluğu temsil ediyor. bir kişi de çıkıp "güzeldi" dememiş. öncelikle şunu bir görmek lazım, dizi uzun zamandır yayında. son sezonlara ilgi düşmüş olabilir, reyting sistemi düşmüş olabilir,... yayından kaldırılması ayrı bir mesele. anca beğenilen bir yapımdı.

eğer türk dizi sektörünün saçma sapan kuralları olmasaydı bayıla bayıla izlerdik. her hafta 2 saatten uzun süren bölümler çekmek zorunda kalan ekip, ellerinde ki malzemeleri gerçekten iyi kullandı. düşünsenize, anlatılacak bir iki hikaye var. ne yazık ki bu iki hikayeyi 120-130 dakika da anlatmak zorundasın. diziyi çekebilmek için de ayrıca her yerinde reklamlardan bahsetmek zorundasın... ne büyük zulüm yarabbi.

orçun ve eylem karakterleri, ya da bazen sıkan vasfiye teyze, neden sıkıcı, neden abartı zannediyorsunuz! süre doldurmak zorunda kaldıklarından. yoksa 3-5 dakikalık sahnelerde harikalar yaratıyorlardı.

Gülse Birsel, hikayenin tutarlı olması için, olay akışlarının kontrolü için resmen zorluyordu hikayeyi. Ha bu dizi bu hikayeyle 40-50 dakikalık bölümlerle 10 yıl gidebilirdi bence. Üstelik bu çağda televizyon dizisinden bahsediyoruz.

Neden böyle düşündüğümü, dizi bittikten sonra oyuncularının başarı hikayelerinden göreceksiniz. Her biri başarıyla yoluna devam edecekler...

kısacası hikaye, senary

İlk başlarda keyifli, son zamanlarına doğru iyice zorlamaydı. Ben her zaman söylerim; gülse birsel yazsın ama oynamasın. O ayrı bir iticilik zaten. Avrupa Yakası'da sonlara doğru zorlamaydı fakat bu kadar basit gülme efektli esprilere maruz kalmamıştık.

hiç beğenmedim, ilk seferde bir hevesle izledim sonralarında hiç bakmadım bile.
hani insanın canı sıkılır bir şey açayımda izleyeyim der ya o zaman bile bu dizi aklıma gelmez.

gülse birsel'i çok severim, avrupa yakasını izlemiştim eğlenceliydi. yalan dünyayı da başlarda izledim ama yeni sezonu hiç izlemedim, güzeldi bence. tiplemeler falan iyiydi. mesela nurhayat, vasfiye teyze, açılay, bünyamin karakterleri çok komikti bence.

türk dizilerinde olay komedilerine ihtiyac var. karakter ve tiplemelere degil. örnegin avrupa yakasini ele alalim. ilk sezonlarda özellikle saliha bölümüyle kafama kazinmis cok güzel hikayeler var. oturup gecen sene avrupa yakasini bir daha izledim zaten. sonra burhan geliyor, gaffur geliyor. dedikleri ve yaptiklarinda komik bir sey yok, ama abartili hareketler ve sacma sapan davranislarla komik diye iteleniyorlar önümüze. ben durumun icinde ince bir sey görmek, komik bir durumda mimikleri tepkileri seyrekmek isterim. "neeeappppiiiyiyyyooosssuuuuuhh beebbbiiisssiiimm" dedigi icin ya da "beni begenmiyor musun" dedigi icin komik oldugu düsünülen karakter olmamali. bu degil benim güldügüm sey.

ama garip bir sekilde o dönem gaffur en sevilen en favori tiplemeydi, pijamasindan ivir zivirina haberlerde bile verir olmuslardi. okulda geri zekali karaktersizlerin özenip benzer tarzlarda konusmalarina katlanmistik.

yalan dünya gene gülse birselin benzer kafasindan cikiyordu. iyiydi hostu basta belki ama cok sey bosa sariyordu. su hödükle pavyonda calisan kizin hikayesi cok uzadi. vasfiye karakteri orcun karakteri selahattin tiplemesi. olaylar degil komik bulunan. tiplemelerin uc ve absürt olmasi. bu yüzden iyice sogumustum diziden.

ancak gene de belli bir bölüme hitap ettigi ve eglendirdigi, geziden surdan burdan arada laf sokabilmesi iyiydi hostu. sevmesem de kaldirilmamaliydi. türk dizilerine bakarsan fox flash su bu dahil, aralarindan gayet siyrilabilecek bir seydi. herkes senin benim gibi yabanci dizi odakli degil cünkü. benim begendiklerim begenmediklerim bunlar, ama devam etmeliydi her sekilde.

8/10du şuanki türk dizileri arasında.

güzeldi. izlemediğim zamanlarda bile o gün tv'de yalan dünya olduğunu bilmek mutlu ediyordu.

not: bu arada ben telegol de seven bir insanım. görüşümü ona göre dikkate alın.

ararsanız sorun hallolur muhtemelen

sakin. önce bir çağrı merkezini ara, oradan yönlendirirler lazımsa. çağrı merkezi de halledebilir.

geçen aynısı benim de başıma geldi. ziraat atm'sinde oldu.
aradım anlattım durumu hemen. OK dediler. 2-3 gün sonra sms geldi, paranız hesabınıza geçti diye.

yani ara hemen, miktarı da soruyorlar yatırdığın. söylersin tam. o atm'nin açılıp sayılmasından sonraki işgünü işlem sisteme girilir. en geç ondan sonraki işgünü işlem gerçekleşmiş olur. o para yalan olmaz, rahat ol.

Hemen ara yalnız şimdi. rayt nau.

hemen ara

Atm'ye giren para belli yapılan işlem belli, bi problem çıkmaz halledilir.

atm bozulunca parayı kendi çöp bölmesine atmıştır .Ondan sisteme geçmemiştir büyük ihtimalle . (çöp : tanımlayamadığı parayı koyduğu bölme)

yüzünüzü neyle temizliyorsunuz? hiç nemlendiriyor musunuz?

Daha once hic nemlendirici kullanmiyordum. Zaten acayip bir cildim var burnum kururken alnim yagli bir yapiya sahip oluyor. Dudaklarim hep kururken cenemde sivilce cikiyor falan. Simdi dove aldim gunde 4-5 kere yikiyorum. Soyulmalar azalsa da hala hatir hatir kasiniyor yuzum sanki derimin alti kasiniyormus gibi. Burnuma da bepanthen surmeye basladim

Yeterli su tüketmiyorsanız ondan da olabilir. Vücut susuz kaldığında etkileri ilk olarak yüzde çıkıyor.

günde 4-5 kere yüz yıkanmaz bütün dengesini bozarsın. cilt koruyucu tabakasını kaybedince daha da çok yağ salgılar.
sabah kalkınca ve akşam yatmadan yüzünü yıkayabilirsin ama uygun bir ürün kullanman lazım, doktor bir şeyler tavsiye edecektir.

uzman doktorla görüşeceksiniz zaten. yüzünüzü nemlendirmeniz gerekiyor. cildinize uygun bir ürün söyler.

bir de traş için kulladığınız malzemeler cildiniz uygun olmayabiir.

Ada: Zombilerin Düğünü

Dabbe cin çarpması

yeme

yemezsen ölmessin.

ben yiyorum. tadına bak kötü değilse ye gitsin.

oha 1 aylık peynir yenmez yani eğer tuzlu suyunda falan durmuyorsa.

bozuk yoğurdu, balık; fare zehri ve sinek ilacıyla beraber götürdüm, bi zararını görmedim. bence yenebilir.

yenmez

O peynirin yaşamsal faaliyletleri oluşmuştur artık, yersen günaha girersin.

Börek ya da gözleme yapsana hoş olur

Tam zamanlı çalışıyorum, program yazarken kafa gidince açıp 2dk dolanıyorum, başka şeyler düşünmeme, kafamı dağıtmama yardımcı oluyor.

Ben çok hızlı ve etkili çalışanlardanım. Bu da bana verilen bir hediye <3

tam zamanlı çalışıyorum. facebook, twitter vs kullanmıyorum. yalnızca buraya ve sözlüğe girip bakıyorum vaktim olunca.

Düşük tempolu bir işim var. Dünyayı kurtarmıyorum.

kimlannbu +1

Pomodoro aralarında, çalışna programın sonuç vermesini beklerken dolanıyorum.

tam zamanlı çalışıyom. gün içinde sürekli girerim. internette gezerim. başka türlü çalışamam ben.
işimin çok yoğun olduğu zamanlarda bile günde 2-3 sefer girer bakarım.

Bizde eldeki işi verilen sürede yetiştirdiğin sürece sıkıntı yok. İster 1 saatte yap ister 5 saatte, bitirdikten sonra serbestsin. Oyun da oynayabiliyoruz kalkıp eve de gidebiliyoruz. Rahatız yani, ferah ferah çalışıyoruz. Çalışana köle muamelesi yapılmayan ender ortamlardan biri.

Kimlanbu +1
Sigara içmiyorum ona saysınlar

iş saatlerinde 1-2 saatte bir 10-15 sn bakıyorum. çok hızlı düşünüp çok hızlı yazıyorum :P

tam zamanlı çalışıyorum + ek iş yapıyorum akşamları. Diğer tüm boş zamanımda internette takılıyorum, asosyal de değilim, dışarı da çıkıyorum. ekşiduyuruyu ve insanlara yardım etmeyi seviyorum.

işim bazen çok yoğun ki 1 hafta giremediğim oluyor, ama bazen de çok boş mesela bu hafta full boş geçti. belli olmuyor bi toplantı oluyor 4 saat sürüyor.

facebook, twitter, instagramım yok.
sözlükte de zaman geçirmiyorum.
işim bilgisayar karşısında.
tam zamanlı çalışsam da rahat bir işte çalışıyorum.

ha evet, bir de sigara içmiyoruma +1

o yüzden bence daha fazla zaman bile ayırabilirim.

Ogrenciyim.
benden bol zaman kimde var.

Ceo' yum ben

benim için de sadece duyuru başka bir portal yok.

çalışan insan değilim. başka da söze gerek yok sanırım.

çalışmıyorum, kpssden atama bekliyordum 20 tane kadro açtıkları için o da başka bahara kaldı. mayısa kadar evdeyim, dolayısıyla da burdayım.

Bulamıyorum. Şu an ders çalışıyor olmam gerekiyor. Başlayayım ben artık saat kaç oldu, sınav yarın sabah.

işi bilecen işe gitmicen diye bi söz var,

insanlar molada cepten 5 dk bakıyolar bence sebep bu.

çılgın bedişim yok başka işim...

isyerinde cok sik giremiyorum. sadece bazen kafa dagitmak icin bes dak. falan. ama genelde cevap yazamiyorum iste.

eve gelince yardiriyorum ben daha cok :/

Gun icinde ara ara 5-10 dk takiliyorum. Bazen 15-20 dk da oluyor. Bunu gun icinde defalarca yapinca butun günü duyuruda geciriyormus gibi gorunebilirim.

benim işin yoğunluk durumu değişiyor o yüzden fırsat bulduğum her boş anımda giriyorum.
neden mi çünkü iş yerinde ilaç gibi geliyor resmen stresimi alıyor duyuru <3
sigara da içmiyorum, yakında ördeğe işeyip tuvalete de gitmesem moderatör olurum sanırım.

duyuru'da çok dengesiz insanlar var kanka ya.

bak işten geldim, 2 dk bakayım dedim, sinir, stres sahibi oldum :)

212 güzeldir fakat kış için biraz hafif kaçabilir. Ama güzeldir dediğim gibi.

Iyi de hangi 212 ? Vip mi sexy men mi ?

Sadece 212.

www.i9artigos.com.br

diğer cevap veren arkadaşlara katılıyorum; 212 benim erkeklere en çok yakıştırdığım kokulardandır, hatta ilk 3'tedir. bence boşverin diğer ikisini, angelus'un verdiği linktekini alın.

yalnız beyaz tenli erkeklere daha çok yakıştığı kanaatindeyim, çok fresh bir kokusu var çünkü; onu da belirteyim dedim.

212 vip kullandım bi süre. Gayet farklı hoş bi kokusu var ama kış için hafif kaçabilir gibi.

212 vip derim ben

asics, new balance

Nb outlet var starcityde

reebok var

reebok +1 yeni çıkardığı modelleri çok iyi

Saucony.

Asics Gel-Kayano 20

mizuno

mizuno + 1500

istanbul'da outrunners mağazası var bağdat cad ve beşiktaşta. bilimum ayakkabı çeşidi var. mizuno'ya inanarak gitmiştim, asics kayano alacaktım derken ayağıma denedim...mizuno aşırı büyük, kayano da yeterince sarmadı gibi geldi

gidip denemeli orası var. ayrıca decathlon'da da bazı markalar var (gerçi çeşit daha az)

ayrıca duyuruda tik verme diye bi olay var, istersen bi bak, bu kadar insan cevap vermiş

cv demirbaşları : sinema, spor, müzik.

gitar çalıyorum
illüstrasyon yapıyorum
kaligrafiyle ve handlettering ile uğraşmaya başladım

hier kommt un da dediği gibi özel bir ilgin olan alana ait okumalar araştırmalar deneyimler de sayılır

gitar çalmak
ney üflemek
cd ve plak koleksiyonu

Osmanlı mutfağı
Uzun mesafe koşu
Yağlı boya (eski hobim, şimdi zamanım yok)

ben dış ticaret departmanında çalıştığımdan, başvurularım da bu yönde olduğundan, işim sık sık seyahat gerektirdiğinden ve perakende sektöründe yer aldığımdan şunları yazıyorum;

Seyahat, Fotoğraf

Bonus olarak sinema ve teknoloji de yazıyorum.

başvurduğun işle alakalı olabilecek hobilerin varsa mutlaka onları yazmanda fayda var.

Puzzle yapmak, bisiklete binmek, fotoğraf çekmek.

Puzzle ve Ebru Yapmak.

resim yapıyorum, heykele meraklıyım kursa gideceğim.

@douchebag ve @rock n roll'un hobilerini sevdim.

Motor sporları da güzelmiş.

benim hobim yok.

çok fazla maç izliyorum. spor pek fark etmiyor. basketbol, futbol, voleybol, buz hokeyi... ne bulursam. kulüplerin kültürleri, taraftarları, atmosferleri, o anki durumları vs. hep ilgimi çekmiştir. işim de bununla alakalı zaten. hobim sorulduğunda MAÇ İZLEMEK dediğim zaman haliyle çok gülüyor insanlar ama ben çok memnunum. kitap okumak gibi bi' şey bu. farklı dünyalar, farklı karakterler tanıyorsun. sporun güzel yönünü görüyorsun falan filan.

onun dışında hobim yok valla sığırın tekiyim. kitap okurum müzik dinlerim başka hiçbi aktivitem olayım yok. elektronik müzik yapmak istiyorum. kurs kaydını kaçırdım. keman çalmak istiyorum. ders/keman alacak param yok. mal gibi duyuru kasıyom.

Osmanlı tarihi. Siyasetten ziyade günlük Osmanlı hayatı. Bayılıyorum. Saatlerce araştırabilir, bilgi okuyabilir, bilgin birisinin sohbetlerini dinleyebilirim.

Resim çizmek. Stilistlik ve soyut şekiller üzerine resim çizmekten feci keyif alıyorum. Bu akşam güzel bir bira eşliğinde çizimime devam edeyim hatta, iyi ki hatırlattın.

Akustik ve elektro gitar çalıyorum. Altyazı çevirisi yapıyorum, bin kişi indiriyor iki kişi teşekkür ediyor, 998 kişiye küfrediyorum. Hatta buradan da New Girl altyazısı indiren varsa ve kulakları çınlıyorsa benim yüzümdendir.

Klasik olarak film izlerim, yabancı dizi izlerim, kitap okurum, çok müzik dinlerim. Fenerbahçe maçlarını izlerim, bu sene Chelsea maçlarını da izliyorum. Ekşi'de entry giriyorum falan böyle. Bir de yemek yerken mutlaka NTV Spor açık olur. Tv'de tek izlediğim kanal o Lig Tv ile birlikte.

Yemek yapmak. Mutfağa girdiğim zaman bir günümü sırf yemek yaparak geçirebilirim sanırım.

ben bir kere cv'ye puzzle yazdım herif bana direk "en son hangi puzzle yaptın" dedi. sonra da çok zekiymiş gibi "nasıl şaşırttım mı " diye sordu. basketbol, futbol yazdım bana kurallardan bahsediyor. kuralları biliyor musun diye.

Ben birde farklı ülkelere ait mutfak yemeklerini yapmayı/denemeyi çok severim.

@yapma volkan
CV'ye yazdığın hobiler hakkında böyle sorular sorulması doğal.

kitap okumak (sadece CV de yazmak gibi değil gerçekten haftada 1 bazen 2 kitap bitiriyorum:) özellikle polisiye ve macera romanları
puzzle yapmak
örgü örmek (özellikle kış mevsiminde)

gitar çalmak, dans etmek, fotoğrafçılık, resim yapmak. pasif olarak yaptıklarım ise klasik film, dizi, tiyatro falan.

trombon çalıyorum ortaokuldan beri o yüzden hep konservatuara gitmek istedim fakat klasik yap ama hobi olarak yap durumları oldu, sinir olup 7-8 arkadaş orkestra kurduk amatör şimdi 100 küsür kişiyiz :) ocakta 3 şehirde konserimiz var;

motosiklet kullanıyorum gerçi tam hobi sayılmaz hayat felsefesi gibi oldu, Türkiye'nin çoğu şehrini gezdim hedef Asya üzerinden Bering bogazını geçmek;

spor default zaten spor diye hobi mi olur la

boks
yemek yapmak
karalama yapmak. -> karakalem desem değil, sketching desem o da sayılmıyor galiba :(

ekstra: motorsikletlere özel bir ilgim ve sevgim var, bi iron 883 almak istiyorum. tabi önce okulu bitirip para biriktirmem lazım. :')

ne çok motorcu varmış!

boks da güzel.

@meltem

adam benim hobimi ne yapacak. oturup puzzle mi çözeceğiz?

Çeşit çeşit çiçeklerim var (ağırlıklı kaktüs ve sukulent) Yetiştiriyorum, üretiyorum, şu an menekşelerim üzerinden hibrit çalışması yapıyorum, terrarium gibi aranjmanlarla uğraşıyorum. her bitki için araştırma yapıyorum ve ajandam var bu bağlamda kullandığım.

Ufak bir akvaryumum var, yerim uygun olduğunda onu büyütme hayali kuruyorum.

El yapımı şeylerle uğraşıyorum ufak tefek, kalemliktir yastıktır öyle şeyler.

Her ay en az bir tiyatro ve konser (en son p.tesi çello konçertosu dinlemeye/izlemeye gittim)

@yapma volkan
O zaman yazmayacaksın hobilerini. :) Yazdığın için soruyor. Gerçekten o yazdığın şey senin hobin mi, yoksa öylesine mi yazdın, onu bilmek istiyor.

Çiçek üretimi şahaneymiş. Bayağı da değişik.

Piyano&keman çalmak, fotoğraf çekmek, başkalarının çektiği fotoğraflara bakmak, özellikle osmanlı,ingiltere ve 2. dünya savaşı tarihiyle ilgili kitaplar okumak veya filmler izlemek. Ps3'te oyun oynamak işte bunlar hep hobilerim ama hiçbirisini yazmıyordum cv'de hobi sekmesini kaldırmıştım sonra bi sinema, piyano çalmak yazdım pek farkını göremedim açıkçası yazmakla yazmamamın.

Bi de bizim şirkete inşaat mühendisi arıyorduk iş başvurularına ben bakıyordum, başkalarının davranışlarından karakter analizi yapmak yazmıştı, mail adresi de zumbadancer@hotmail tarzı bir şeydi sanki, böyle saçmalamadıkça her türlü hobi yazılır aslında.

www.eksiduyuru.com buldum duyurumu burada da sormuştum :)

@ekaterina
Bu duyuruyu açmadan önce böyle duyuru var mı diye bakarken gördüm o analiz yapma zımbırtısını. 3. sıradaydı hatta. :) Bayağı komik. Belki Sherlock Holmes'e, Dr. House'a filan özenmiştir.

Yan flut caliyorum.
ukulele caliyorum.
neye basladim.
puzzle i yapmayi seviyorum.
Asiri bos zamanlarimda resim de yapiyorum.
bilimkurgu kitaplarina düşkünüm. Gerci bilimkurgu olsun camurdan olsun. Dizi film her turlusune. Kendim de bir seyler yazmaya calisiyorum.

hazir konu hobilerken, aramizda boks yapan hatun arkadaslar varsa bana mesaj atabilir miii? cok istiyom boks yapabilmek!!!!

kitap okumanın (ayrıca sinemanın da) gerçek anlamda hobi sayılabilmesi için öncelikle sistemli bir okur olmanız, okuduğunuz kitap, yazar, edebiyat akımı ile ilgili ciddi araştırmalar yapmanız, belki kendinizin bunların üzerinde yazmanız, not tutmanız vb gerekir. bunun dışında kitap okumak herkesi zaten yaptığı, yapması gereken bir etkinliktir.

benim hobilerime gelirse edebiyat, kitap kulübü ve çağdaş plastik sanatlar, sanat tarihi

ayrıca sağlıklı ve değişik yemekler yapmak.

Yugoslav iç savaşı müzikleri dinlemek, Işid neşhitleri dinlemek, 4chan, ekşi'de falan takılmak, 31 çekmek, yemek, pc oynamak.

Wohooooo.

Yavaş yavaş hayalini kurduğumuz şehirli, aristokrat sınıf oluşuyor mu ne?

Adam Ortaçağ İngiliz resim sanatı falan diyor ya la. Piyano, keman, yan flüt çalmak.

Beyler cidden soruyorum aile olarak bu kültürden mi geliyorsunuz yoksa kendiniz mi böyle şeylere merak sardınız? Hangi dürtü sizi bunlara yönlendirdi?