surekli miyavliyor mu? karni tok, tuvaleti yok ve surekli miyavliyorsa acisi vardir.

patisini tutup yumuşak yerine bastırın, tırnaklarını inceleyin.
kazayla çok dipten kesilmiş olabilir.
veya gece koştururken olmuştur.

geçmiş olsun. 1 yaşına kadar sürüyor. sonra bir anda sakinleşiyor. gün içerisinde iyice oyun oynayıp yorun. yoksa gecenin 3'ünde oyanıp çok acayip şeyler yapar :)

oyun oynatıp yorun iyice, bir de tırmalama kütüğü alın.

o bir yavru kedi. biblo değil.

doğası gereği hiperaktif olacak 1-1,5 yaşına kadar. her tarafı keşfetmesi, oynamasıi karıştırması çok normal. 1 sene sonra durulacak.

biraz sabredeceksiniz. ona oyuncak verin, oyunca yapın, oynayın.

dişleri kaşındığı için sizi ısırıyor gibi yapabilir artık henüz tırnaklarını geri çekmeyi öğrenmediği için tırnakları ile size ve eşyalara zarar verebilir. tırnaklarını keserek bunu minimuma indirebilirsiniz.

oda içinde çok deli gibi koşturuyorsa ara ara koridora filan bırakın, kapıyı kapatın. siz odada dinlenin.

eğer bunları bilmez ve kabul etmezseniz kedi yetiştiremezsiniz.

unutmayın ki bir çocuk o. kedi bile olsa çocuk çocuktur. oyun oynayacak. çözüm diğer arkadaşlarında dediği gibi bu veleti yormak. o zaman sakin sakin uyur. tırnaklarını da kesmeyin onları kullanmayı öğrenmesi lazım. tırnaklar kesildiği anda tamamen savunmasız kalır.

öncelikle kediciğe tırmala tahtası alın, tırnaklarını törpülesin onla ve rahatlasın.
ona alışınca eşyaları bırakır.

bir de o yaşlarda gece 3 te ağzıyla oyuncağını getirip yatağınızda dibinizde bitip sizinle oynamak isteyebilir çok normal o daha minnoş bi yavru.

bol bol oynatın, sevin ve asla sokağa bırakmayın <3

@mea'ya ekleme yapmak istedim, madem hiç kedi deneyiminiz yok, en iyisi tırnakları şimdi kesmeye kalkmayın, biraz büyüsün.

kesecek olursanız asla tırnağın içindeki pembe kısımlara denk getirmeyin, keseceğiniz yer bembeyaz olmalı. patisinin yumuşak yerine bastırınca tırnaklar dışarı çıkar o zaman görebilirsiniz. uçları beyaz dipleri pembedir. hatta yavru kedide daha komple pembe olabilir tırnak. keserseniz çok canı yanar.

söylemesem içim rahat etmezdi, neme lazım.

arkadaşlar kedilerin tırnaklarını kesmek gayet normal. sonuçta ev kedisi bu. jungle da ava çıkacak panter yetiştirmiyorsunuz.

asıl çözüm ikinci bir kedi. benim de yavru kedim var. ortanca kedimle alt alta üst üste güreşip duruyorlar. sonra ikisi de memnun yorgun yorgun yatıyorlar.

:)

tırnak kesmek tabii normal, ben de kesiyorum.
arkadaş deneyimsiz olduğu için bilmeden girişmesin diye yazdım.

yok valla benim ilkokuldan topu topu 5 gün falan var. ara ara benim durmuş. ortaokul bile flu aq.

kısa dönemli hafızam iyi ama o yüzden hep başarılı oluyorum. 3 ay beyine atarım sonra geri dönüşümsüz silerim.

3,5 yaşına kadar hatıralarım var ama onlar olaydan çok durum şeklinde, bir şeyin rengini falan hatırlıyorum.

İlkokulu ise çok net hatırlıyorum, arkadaşlarımla yaptığım bazı muhabbetler bile aklımda. Zaten bu tarz uzun süreli hafızam fazla iyi. Ama kısa süreli hafızada sorun yaşayabiliyorum. Özellikle isim hafızam çok kötü, yeni tanıştığım insanların nereli olduğunu falan hatırlarım ama adlarını hatırlamam

Uzun ya da kısa fark etmez hafızam kötü..
Geçmişle ilgili çok az şey hatırlıyorum çoğu net değil, yakın zamanda olanlar yine net değil..
Bir saat önce olan bir şeyi bile hatırlamakta zorlanıyorum..

Üniversitede birlikte okuduğumuz insanları gösteriyorlar bazen, tanımıyorum..
Oha hafızamın kötü olduğunu biliyordum ama böyle yazınca bayağı vahim olduğumu fark ettim yahu.. Bunamış gibiyim resmen..

Nedendir bu acaba? Yediklerimizden içtiklerimizden mi?

Bu yaştan sonra B12 almanın faydası olur mu acaba..

valla benim beyinde orta okul civarında bi hard reset yemiş, sorduklarında 12-13 yaşındayım demem lazım aslında, ilk 12 yi hatırlamıyorum çünkü

sheisguilty bayıldım hafızana..
hatıralarım kıvamında ama gün geçtikçe siliniyor,buradan arttıkça oradan eksiliyor..

benim tek tük anlar halinde. ilkokul öncesinden birkaç sahne falan hatırlıyorum.
yalnız böyle 1-2 yaşımı hatırlıyorum diyenlere hadi ordan derdim içimden, sonradan annemle konuşunca çok iyi hatırladığım bir şeyin ben 1-1,5 yaşındayken olduğunu öğrendim. hatta ben detaylandırdıkça annem şaşırdı. o anıyı 4-5 yaşıma ait zannediyordum mesela.

ben bazen emeklediğim sadece 1 ''an''ı hatırladığımdan ısrarcı oluyorum ama bana kimse inanmıyor, ondan sonrası yok mesela ta ki 3-4 yaşlara kadar.

mesela altıma kaçırıp annemin naylon poşet serdiğini de hatırlıyorum demek ki beni tuvalete alıştırıyomuş emin değilim?
gülmeyin ciddiyim :D

üniversite yıllarımı bile hatırlamıyorum. sadece bazı resimler var kafamda cocukluguma dair. hepsi de kötü resimler.

aklıma Almanya-Avusturya ilişkisi geldi, tarihçi değilim ama eskiden beri çeşitli düzeylerde ilişkileri olan iki bağımsız ülkenin birbirine bakış açısına dair zebil gibi yazı bulunabilir en azından Germany-Austria relationship araştırılırsa. Diğer yandan ne düzeyde bilmiyorum ama Avusturya'yı Almanya'dan tamamen bağımsız bir ülke -Almanca konusu tartışmalı- olduğu yönünde bir kitle de mevcut, kaynağını hatırlayamadığım bir yazıya rast gelmiştim geçmiş zamanda. Hatta internette bir keresinde Avusturyaca sözlüğe bile denk gelmiştim. Yöresel/bölgesel dilde kullanılan farklı ifadeler dışında klasik Almanya Almancasından kendini soyutlama/farklılaştırma fikri olup olmadığını bilmiyorum.

Merak edip Almanca google araştırmasında şu haber Avusturya vatandaşlarının bakış açısıbakımından baya açıklayıcı geldi www.welt.de

Habere göre Avusturyalıların %47'si genel olarak Almanlar hakkında "oldukça iyi" kanaatine sahipler, sadece % 4'ü "kötü" kanaat bildirmiş. haberin devamındaki diğer istatistiğe göre Avusturyalılar, Almanları en çok güçlü sanayi ve ekonomi yönüyle överken, en çok eleştirdikleri nokta ise çok fazla göçmen ve yabancı bulundurması olmuş.

hindistan ve pakistan diyeceğim. urduca ve hintçe neredeyse aynı. ama ilişkileri gergin.

Amerikalılar kanadalıları her fırsatta bokluyorlar.

İskandinav ülkelerinin dilleri birbirine çok yakın. Politik/resmi anlamda nasıllar bilmiyorum ancak halkları birbirinden nefret ediyor. Sanırım en nefret edilen de isveç olmalı.

sadece dilleriyle ulkeler arasi iliskileri belirlemek zor gibi. yani kktc falan denmis ama kktc turk topragi her ne kadar baska ulke statusunde olsa da yani orada yasayanlar da gayet turk.
benim ornegim rusya- ukrayna, ayni dil (ukrayna nin kendi dili varmis sanirim ama ulkede hakim olan dil rusca) nerdeyse ayni kultur fakat rus yayilmaciligindan dolayi adi konulmamis savasin icindeler su anda.

iskandinavların dilleri çok benziyor, hatta Norveç'in resmi dili İsveççe iken, milli nedenlerden dolayı dilin ismini Norveççe'ye çevirdiler. Ama aralarındaki ilişki bir değişik, hepsi diğerlerini eziyor, kendini üstün görüyor.

Amerika vs Kanada, dilden dolayı özel bir yakınlaşma olduğunu düşünmüyorum.

Almanya - Avusturya, tarihten gelen bir yakınlaşma da var. Şayet kendileri Alman kökenlidir.

Güney Amerika genel olarak Kristof Kolomb'un (ki adamın orijinal adı Cristobal Colón, neden adamın adını Türkçeleştirmişiz ya da İngilizceleştirmişler, anlayamıyorum) keşfedip sömürgeleştirdiği yerler. Yerliler varmış o zamanlar, kendi dinleri ve dilleri ile, şimdi İspanya'dan çok Hristiyanlar. Canlarına okumuş Kristof Kolomb (gerçekten, çok sağlam sömürmüş).

Sao Paolo'ya İtalyanlar çıkartma yapmışken, Rio de Janeiro'ya Fransızlar ypamış çıkartmayı; Portekizlerin elinde kalmış bir şekil. Ama bu yörelerde hala yerel isimlerde İtalyanca ve Fransızca kalıntısı kaldığı söyleniyor.

mısır ekmeği?

etsiz diye duyurumda belirtmiştim. et tüketmiyorum. balık seçeneği de et kategorisine giriyor :)

Corn tortilla yapabilirsiniz. Arasina izgara ya da sote sebze koyunca cok lezzetli oluyor.

(bkz: kuymak)

kuymak ya da muhlama az yağla da yapabilirsiniz. tamamen yağsız yapmanızı tavsiye etmem. un kavrulur su katılır sonra da eriyen bir peynir. aslında italyanların polenta dedikleri şeyle çok benzeşiyor, bu yüzden onun gibi yemeklerin yanına garnitür olarak kullanılabilir.

(bkz: abısta)

1/1 Yoğurtla karıştırıp peeling yaparak.

denemedim ama eskiden evde yapılırdı. mısır unuyla aram olmadığından sürdürmedim geleneği. tereyağı koyulmayabilir, sevilen kahvaltı malzemeleri eklenebilir. bizde salça eklenmezdi. bir de sıcak yedikten sonra kalırsa, kalan dolaba konulup daha sonra ılık sütle yenebilir. yoğurtla da yenir. tarifi netten veriyorum:

Önce 8 su bardağı suyu tencerede kaynayıncaya kadar ısıtın. Kaynamaya başlayınca suyun ortasına gelecek şekilde mısır ununu dağıtmadan dökün. Kaşıkla karışımın 5-6 yerinden delikler açıp hava almasını sağlayın. 10 dakika kadar pişirip karıştırarak helva kıvamına gelince kaşık kaşık servis yapılacak tabağa aktarın. Aktarma işlemini tamamladıktan sonra üzerine tereyağlı salça döküp, peynir ve pul biberden katıp sıcak servis yapın. Özellikle çayla birlikte kahvaltılarda yenilen kaçamağı, pekmezli yemek de mümkün.

yaprak pidesi

tepsiyi zeytinyağı ile yağlayın
asma yapraklarını tepsiye serin. sadece 1 kat. boşluk kalmasın. kalın olmasın.
üzerine mısır unu ile hazırladığınız krep hamurundan az daha yoğun karışımı ekleyin. bu karışımın içinde un, zeytinyağı, taze soğan, maydanoz, dereotu, tuz bulunsun.
ardından en üst katıda asma yapraklarıyla kapatın. son kez zeytinyağı gezdirin ve tuz ekleyin. fırına atın.
çıktığında bir tepsiyi nasıl bitirdiğinizi anlayamayacaksınız...

vegan ya da vejetaryen misiniz bilemedim ama krep hamuru gibi hazırlanan iç malzemesine süt ve yumurtada ekleyebilirsiniz. yalnız bunlar baskın tatlar olduğundan yumurtayı 1den fazla eklemeyin! süt o kadar etkilemez...

bu arada şimdi hatırladım babanem otlu peynirli kek de yapardı mısır unundan. mısır ekmeği gibi ama mısır unu + buğday unu karışımı ile istediğin tip ot (maydonoz, taze soğan, dereotu güzel yakışırdı) ve beyaz peynirle çok güzel oluyor (tepside pişecek yalnız :)

cliquot, vegan değilim. bir de dediğiniz tarifin adı nedir? internette varsa ölçülerine de bakıp deneyeyim. değişik geldi.

sheisguilty, tarifin var mı? :D

adını bilmiyorum. annem eskiden çokça yapardı. Karadenizli falan da değiliz ama nereden öğrendi bilmem.

Mamaliga:
Romanya'da sadece irmik ile yapılıyor ama mısır unu ve irmik karışımı ile yapabilirsiniz. Geleneksel yemekleri...
irmik ve mısır ununu haşla ve lapa yap. tabağa koy.
yanına bulabilirsen grek yoğurdu denen tatlı yoğurt ekle. ya da hazır kremayı çırp ve ekle. bir de tuzlu bir peynir ekle yanına. olay bu.
milli yemekleri ancak lapanın yenmesi çok keyifli değil. bayıla bayıla yiyorlar. belki sende seversin.

araştıracam, teşekkür ederim :)

kara lahana çorbası

ağzının ıslak olmasıyla pek alakası yok gibi.
bazı yavrular kum yiyebiliyorlar. bu da beslenmesindeki bir eksikliğe işaret olabilir.
süt dediğiniz inek sütü değil umarım? kedilere süt verilmez, sindiremez hastalanırlar.
eğer mama yiyebiliyorsa sütü bırakıp mamaya geçmesi daha iyi, ıslak mama da olur. onun içinde ihtiyacı olan mineraller ve taurine bulunur.

çok sevdiğim bir grup olmasına rağmen acunun programında olması beni rahatsız etti.şarkılarını yine aynı zevkle dinliyorum fakat şahsına karşı olumsuz bakmaya başladım

Mazhar Alanson hakkında bir hayalim yoktu açıkçası, bunu ima eden bir şeyde söylemedim. Cerrahi Cemaati mensubu olması muhalif bir siyasi kimlik manasına mı geliyor pek anlayamadım? Bugün Acun'dan maaş almanın tarafı bellidir, bu konuda aynı fikirde olsak gerek?

@mimikli kendisini orjinal cd'den dinlemediğim için eleştirme hakkımın olmadığını düşünmüyorum. Sadece benim de eleştiriye açıldığımı düşünüyorum. Taraflardan her ikisininde eleştiriye açık olması, kimsenin eleştiri getirememesi manasına gelmez.

tarikatı falan bilmiyordum ama eşinin akp'yle, erdoğanlarla bi alakası var diye biliyorum oradan antipatim var.
fuat ve özkan için geçerli değil diye biliyorum / umuyorum.

acilin ben konserlerine gitmistim bir kere, evde de kasetleri vardi, ben elestirebilirim sanirim.

bulent ortacgil demis zamaninda "neden mazhar?":
www.youtube.com

sevdigim sarkilari vardir da ben de sevemiyorum boylelerini. gerci boyle olunca da ortada adam kalmiyor. borges diyorsun pinochet diyorlar. heidegger diyorsun nazizm diyorlar. (aman bunlarla mukayese ettigim sanilmasin, ornek olsun diye soyluyorum) en guzeli yine de oluleri sevmek. onlar ne hata yapiyor ne de gunah isliyorlar.

mehmet sifo'yken ne guzeldi, yilmaz erdogan mukremin'ken. ya da biz cocukken.

hiç umursamam. mazhar alanson komünist olsa bile onu dinlemeye devam ederdim. zaten solcu olup da sevdiğim yazarlar, müzisyenler de mevcut. hem de oldukça. onların sola yatkın olması benim onları reddetmem için hiçbir meşruiyet taşımıyor. çıkan eserin niteliği önemli benim için. yazanın, yapanın ideolojisi ikinci planda.

murat uyurkulak mesela, fikirlerinden nefret ediyorum. ama eseleri mükemmel. solcu olmadığım için o eserlerden mahrum mu kalayım?

aynı şekilde ismet özel. onun kadar radikal değilim, olamam da. fakat benim için türkiye'deki en büyük şair o.

kısacası bende ideolojinin çok da etkisi olmuyor.

ya muhafazakarmış değilmiş çok ilgilenmiyorum da acun'un programında reza'nın karısıyla yer alıyo olması beni de bi bozdu açıkçası.

Sarki soleyen bir insani neden icsellestiriyorsun ki adamin isi bu.hosuna gidiyorsa dinlersin gitmiyorsa dinlemezsin.heleki bizden ya da onlardan kivamina getirmek nedir,bugun ku hukumeti sevmeyisimizin en buyuk sebebi bu degil mi?

Isini iyi yapan herkesi sevdigimiz gibi sevmeliyiz bence.arabami tamir eden adami nasil icsellestirip resmini odama asmiyorsam ,butun sanatcilarda bana gore ayni kategoridedir.yapmaya calistiginiz seyin aynisini cat stevens a yapti insanlar,yusuf islam oldu diye.adamin yusuf islam olmasi lady darbanville i wild world u degistirmedi ama.hala sevilir dinlenir.

Cerrahiliginden bahsedilmis ki bir arayis denemeler olayidir.keza cemaatci olsa veya hindu putperest olsa banane sananedir,beni ilgilendiren sari laleler aldim diye en olmasi gereken anda arabada calmaya baslamasidir sevgilimin elini vitesin uzerinde tutuyorken,gerisi bostur,

Bir acayiplik var birde yok ebru gundesle yok acunla diyorsunuz ama her haltindan haberiniz var ve sovdugunuz adamlarin programini izliyorsunuz ki elestirebiliyorsunuz,seyretmeyin abi bana gore mazhar iki yerde vardir birisi acik hava tiyatrosu digeride arabanin radyosu.

Kisacasi kimseyi otelestirip,kizdiklarimiz gibi olmamak lazim.

politik duruşu olmayan adama daha çok sempati besliyorum.

çok ilginç geliyor bana bu türden yaklaşımlar. politikanın herhangi bir şerefli tarafı mı var ki adamımızı ona göre seçiyoruz?
sormussun söyleyeyim, senın aksıne politik duruşu olan insanlardan muzisyenlerden gönül insanlarından uzak dururum. (çabalamadan)
şey gibi olmuş, "ahmet kayanın şarkılarını dinlerim ama kendisini sevmem". ılerı derecede tuhaf bir söylem, cunku o şarkıların ruhu zaten ahmet kayanın kendisi.
kasmaya gerek yok. ya seversın ya sevmezsın. ya dınlersın ya dınlemezsın. bunlara nedenler uydurmaya çalışmak beyhudedir.

Hayir arkadaşlar tabii ki saldırı olarak almıyorum. Zaten sorum çok açıktı, sizin düşünceniz nedir diyerek sonlandırdım. Arabayı tamir ettirmekle, sanatı bir tutamayız. Sanat, müzik, şiir, edebiyat sana bir duygu nakşeder. O duyguların arkasında belli bir yaşanmışlık vardır. Yani hangi duygunun ne yönden geldiğini önemsizleştiremeyiz. çok basit bir örnek olması için, mesela Cemal Süreya'nın sonra memelerin vardı, kahramandı dizeleri hadi isim vermeyelim, yeni peydahlanmış bir dizüstü edebiyatçısının kaleminden çıksaydı, bırakın aynı duygulanımı, ne diyor bu gerizekalı? diye düşünürdük. Söz kadar, söze değer katan o sözün aynı zamanda kimin söylediğidir. Tam da bu yüzden, sözü her kim söylediyse, onun ardındaki hikayeyle ona bir anlam katıyorum/z seviyorum/z.

İdeolojik olarak birebir aynı fikirde olmalıyız gibi bir çıkarım da bulunmuyorum. Fakat bugün ben anaakım siyasetin içinde, yanında, etrafında olanları hiç de hoş anmıyorum. Bunun başlıca sebebi, esas o bahsettiğin ötekileştirme gafletininin memba-ının ta kendileri olduğundan ötürüdür her şeyden önce. Yani beni zaten kendinden görmeyenle neden ben bir duygulanım ortaklığına hem de, kazancımı paylaşarak gireyim ki?

Daha şahsi konuşmak gerekirse, ben bugün yeyip, içerken bile, işletmecesini tanıdığım, paramın kime gittiğini bildiğim yerleri tercih ediyorum. Tabiki mevcut düzen içinde bunu motomot gerçekleştirebilme imkanım yok. Fakat bu bir tercih meselesi.

Duygulanım ortaklığı, yani benim için sanatın özünde yatan şey, bunun nereden geldiği önemli.

muhakkak akademik olarak devam etsin. linguistics alanında iyi işler çıkarabilir. ama bana soracak olursan kesinlikle türkiye'de kalmasın, bu alanda akademik olarak çalışma olanağı çok sınırlı ne yazık ki.

edit: işin sayısal boyutu da olduğu için computational linguistics bölümü güzel bir tercih olur. en.wikipedia.org

bilgisayar mühendisliği okursa bir yandan da bir şekilde dilbilim eğitimi alırsa muazzam olur diye düşünüyorum.

İyi bir mühendisin yurtdışında iş bulma olasılığı çok daha yüksek. O bakımdan mühendislikte ilerlemeni öneririm. Dile kabiliyetin varsa daha da iyi, diğer mühendislerin bir adım önüne geçersin. Öteki türlü ancak akademisyen olursan yurtdışı imkanın olur.

hayır linguistics ayrı bir dal.
türkiye'de bölüm olarak nerede var bilmiyorum, mesela boğaziçi'nde yan dal olarak var, öyle bir şey yapıp sonra dilbilim master'ı için yurtdışı düşünebilir.

mühendislik okuyan bir sürü adam tanıyorum rusya'da, almanya'da, avrupa'nın çeşitli ülkelerinde çalışan. ben dahil, yabancı dil okuyan hiçbir arkadaş o taraflara gidip yerleşemedi.

ben de aynen senin gibiydim. babam sayısal seçeceksin falan dedi 10. sınıfta, hayırdır oğlum sen şekil falan diye tuttum kolunu dedim skerim yabancı dil okuycam ben. iyi ki de yapmışım. dile yatkınım, kolay anlarım, yabancı dili seçtiğimden beri resmen yata yata okuyorum çünkü dili ders çalışarak değil yaşayarak öğreniyorum resmen.

ama gel gör ki yurtdışına çıkamıyorum işte. olmuyor. çıkabileceğimi de sanmıyorum. düşük ihtimal. yani derdin illa yurtdışıysa, mühendislik daha rahat olur. iskandinav dilleri bi boka yaramaz. heves edip bayağı bayağı norveççe öğrenmiştim ben. unuttuk sonra. kullanmıyorsun çünkü hiçbir şey için. açıp emekli amca gibi norveç gazetesi okuyoduk netten.

gerçek dünya çok acımasız aq. bildiğim kadarıyla 17-18 yaşındasın sen. ben de abilik taslamıcam hiç 20 yaşındayım. ama 9 yaşında yağmur yağdığında "şimdi norveçmiş burası öyle düşüniyim" diye hayal kurarak sevinen bi çocuktum. şimdi diyom ki norveç nereee, bura nere. beşinci sınıf ülkenin vatandaşıyız amk, tüm iskandinav dillerini bilsek kimin skinde olur norveç'te?

selam

gsü'de fransız dili ve edb diye bir bölüm var ama bölümde dilbilim, semiyoloji, edebiyat, toplumdilbilim, çeviri gibi çok çeşitli dersler var. öğrenmek isteyene hayvani kredilik ispanyolca var, b1'e kadar gelir çalışan adam. felsefe'den latince de alınabiliyor. bir sürü dille mezun olunabilir. 6-7 senelik ve öğretim kadrosu çok geniş olmayan bir bölüm olduğu söylenebilir ama çalışana öğrenmek isteyene hedefi olana yeter de artar. buraya giren adam önce fransızcayı bir güzel öğrenecek, sonra ikinci hazırlık senesinde hafiften derslere giriş yapacak, ardından da 4 sene fakülte okuyacak. iyi notlarla mezun olursa, cebinde ingilizcesi de var diye farz edelim, dilbilim alanında master için gidemeyeceği yer yok. jüri mülakatıyla fransız elçiliği ayda 900 euro burs veriyor örneğin fransaya gidenlere. değişik bursları kendi araştırabilir. buradan sonrasını ayarlamak, uzmanlaşacağı alanı seçip o yönde ilerlemek ve okulu seçmek kendisine kalmış. abd, ingiltere, kanada, fransa, isviçre. bence her yere gidilebilir ama tekrarlıyorum lisans notu çok önemli.

kullanılmış bir jilet mi? bence doktora gidin en azından enfeksiyon kapmamak için. bence jileti de götürün.

mutlaka hastaneye git, dikiş gerekebilir, tetanos aşısı yaparlar mutlaka. :(

hadi durma git hemen

eğer iş yeri bilgileriniz aynıysa belki oradan çıkarıp gösteriyordur?
çekin yapıyorsanız da olabilir sanki.
başkalarına sunulmayı engellemenin bir yolu olduğunu sanmam. facebook kullanarak bunları baştan kabullenmiş oluyoruz. sadece arkadaşlarımın arkadaşları aratabilsin ve ekleyebilsin seçenekleriyle biraz kapsamı daraltılabilir.

o kişilerin arasına seni stalklayanlarda ekleniyor diye biliyorum. yani senin profil sayfanı fazla görüntüyorlar anlamına geliyor.

@lily, işyeri bilgisi + check-in yok. fb'nin konum odaklı çalışıyor sanırım. Bilemedim emin değilim ama, tanıdığım fakat hiçbir ortak beğeni, check-in, hakkında kısmı, arkadaş olmayan insanları bana önerip duruyor. bu insanlarla tek ortak noktam aynı yerlerde fiziken bulunmuş olmam.

@air bu bilgi nereden merak ettim?

evet o halde öyle olmalı, facebook'a bağlandığımız yer bilgisiyle eşleştiriyor demek ki. vay be.

stalkerların orada çıktığından emin değilim, facebook profil görüntüleyenlerin bilgisini kullanıcılara vermiyor.
mesela benim profil sayfamdaki her şey dışarıya kapalı, stalklanacak hiçbir şey yok, yani listemde olmayanların sayfamı tekrar tekrar görüntüleyeceğini hiç sanmam. ama facebook yine de bir sürü insan öneriyor bana.

Ortak arkadaşlar vardır da arkadaşları gizli olduğundan görünmüyordur belki.

@bagdf öyle olduğu zaman, ortak arkadaş sayısını söylüyor, ortak arkadaşları söylemiyor. + ortak arkadaşım olmadığı insanları önerdiği hususunda kesin kez eminim.

hiçbir ortak arkadaşım olmamasına rağmen telefon numarası kayıtlı insanları öneriyor bana.
Rehbere ulaşıyor face olanları öneriyor

@sleepy evet bu akla oldukça yatkın.

ben de ev sahibini tanıyor olabileceğim insanlar arasında görünce işkillenip burada sormuştum : (git: 838137)

başka bir duyuruya yazmıştım aynen buraya kopyalıyorum;

Facebook birçok özelliğinde değişime gitti buna ilk örnek arkadaş önerme algoritması olabilir. Artık telefon rehberinde mevcut kişiler pat diye önerilerde çıkıyor. Bu aslında facebook ile yaptığımız (farkında olmadan) gizlilik anlaşmasında açıkça belirtilen bir durumdu ama düne kadar facebook bizim rehberimizi kullanmamış yada optimize etmemişti. Arama algoritmasında da değişiklik yapıldı, artık son bulunulan bölgeyi kıstas alarak daha detaylı arama ve kişi bulma işlemi yapıyor. Altyapıyı değiştirdiler desek yeridir. Ama facebook corp hakkında çıkan haberlerin hepsi hikaye çıkar genelde (paralı olacukmuş vs gibi) genelde hepimizinde bildiği gibi yapıcam demez yapar bu adamlar çaktırmadan :)

www.asos.com
www.asos.com

tango mu yapıyorsun?

google image search ile bu resmi aratın bakalım neler çıkacak.

Hobilerinle oluşturabilirsin çevreni. Örneğin okumayı seviyorsan kitap kulübünde tanışırsın, kayak yapmayı seviyorsan ona göre çevren şekillenir, vs. Örnekler çoğaltılabilir. Gönüllü sosyal hizmetlere katılabilirsin. Yaratıcı faaliyetlere yönelebilirsin. İlgi alanını geniş tutup, farklı farklı çevrelerden insanlarla etkileşim kurabilirsin, böylece tek bir ortama mahkum olup, onunla ilgili aksilik çıkınca yalnızlığa geri dönüş yapmazsın.

Hobi önemli tabii. Ama zamansızlık gibi bir sorun da var, çünkü doktora yapıyorum. Pek bir hobim de kalmadı aslında. Müzikle ilgilenirdim, artık sadece dinliyorum.

vesna +1
toplanzi var internetde hoş bir platform veya bayan arkadaş tercih ettiğini anladığım için aklıma dans kursları geliyor hem bi hobin olur hem de çevre edinirsin.

Hobiye vakit mi var ya? Benim gibi yalnız takıl. En güzeli. Toplam 1 bekar arkadaşım var. O olmadığı zaman hep yalnızım.

Kedi köpek edin ya da. Ben crazy cat lady oldum bak. Ne güzel

@high hopes: Bayan arkadaş tercih etmiyorum. Yani insan tercih ediyorum arkadaş olarak, cinsiyeti önemli değil.

@suicides: Kedi köpek candır, ama iyi bakamayacağımı düşünüp istemiyorum.

Belki de bakarsın? Neden olmasın?

Nerde yaşıyosun bu arada?

ben de 30'um ve çoğu arkadaşım 24-27 yaş aralığında. hiç de bir sıkıntı yok, gayet iyi anlaşıyorum herkesle. 25 ve üstüyle 30 arasında öyle bir fark yok zaten, hele aynı ortamdaysanız problemler, konuşulacak mevzular çoğunlukla ortak oluyor. doktora yapıyorsanız okul çevresinden arkadaş edinmek mantıklı olacaktır.

@suicide: Bakamayabilirim, o sorumluluk ağır. İstanbul, Mecidiyeköy'de oturuyorum.
@freekara: Yaş ortalamasının çok üstünde değilim, 2-3 yaş var işte.

ortak amaç uğruna toplanılmış heryerde arkadaş edinilir. Bu öğrencilikte sınıf olur, iş hayatında ofis olur, askerde koğuş olur, x de y de z de başka şeyler olur yeter ki aynı amaç uğruna toplanılmış olsun arkadaş olmak kolay. Olay fotoğraf çekmektir. herkes makinasıyla gelmiştir. Meraba dersin meraba derler.Bu kadar.

(bkz: couchsurfing )

@maxhoper: Belki de benim sorunum 29 yaşında olmak değil de sosyalleşemiyor olmak. Aslında eskiden de böyleydim, ama üniversite filan olunca daha kolay tanışıyordum galiba insanlarla. Şimdi tanışsam da muhabbeti ilerletemiyorum.

bazı insanlarla muhabbet ilerlemiyor. Ben başlarda kendimde mi bi problem var diye düşünüyordum. Konu açıyosun kısa kısa cevaplar geliyor, cevap gelmiyor. Sanki açtığın konunun önüne kalas deviriyorlar da konuyu kapatıyorlar. Böyle insanlar var. Ben de diyordum ki bunlar benden hoşlanmadı galiba. Konuşmak istemiyorlar falan. Ancak hoşlanmalarını gerektirecek bir konumda değilim. Aşk meşk niyetim yok sadece konuşuyoruz. Daha doğrusu konuşmaya çalışıyoruz konu bir yere gitmiyor. Acaba ben mi yeteneğimi kaybettim bende mi sorun var derken bir başkasıyla tanışıyorsun. Sabah bi başlıyorsun zaman nası geçmiş nası bu kadar derin muhabbetlere girilmiş anlamadan akşam oluyor fark etmiyorsun. Öyle insanlar da var. Onu görünce dedim ki hee demek ki bu benim sorunum değil. Karşımdaki hödükmüş. Sende de öyle birşey olabilir. Karşındakiler hödük çıktıysa konuşmanın devamını getirememiş olabilirsin. Benden tavsiye. Hiç efor sarfetme o insanlar için Yeni insanlarla tanış ta ki rahat rahat muhabbet edebilecek birilerini bulana kadar.

yöntem olarak 400 gr yerine 100 gr haşlasan.

Biz kaç kişilik aileyiz o kadar mercimek yapmıyoruz. :-) miktarı azaltın.

bakliyatlar pişmiş olarak hesaplanır. atıyorum spor yapıyorsunuz günde 500 gram mercimek yiyeceksiniz 100 gr kuru mercimek 500 gr oluyorsa referansınız budur.

gerçi o kadar da olmaması lazım sizin suda bi şey var.

mercimek çok bereketlidir bunu düşünerek az haşlayın.

spor yaptığım için mercimek yiyorum zaten. 100 gr besin değeri olarak dişimin kovuğuna gitmez.

sporla mercimeğin ne alakası var ? protein içinse benim bildiğim protein almak için et yemekle mercimek yemek aynı şey değil.

@proletarier aller lander vereinigt euch karbonhidrat ve tadı lezzetli oluyor.

sadece mercimek değil peynir vb ile kuvvetlendirirseniz diyeti daha iyi olur.

yav herhalde sırf mercimek yemiyoruz protein için. hala dişe dokunur cevap gelmedi.

peki az miktarda pişir diyenleri beğenmemişsin o halde direkt soruya cevap vereyim:
su çekmemesi veya çektikten sonra salması için bir yöntem yok.
çünkü mercimek suyu çektikçe şişer ve yumuşar, yenebilir hale gelir.
eğer suyunu geri salabilseydi yine kupkuru ve sert mercimekle baş başa kalırdın ve yiyemezdin.

sık mercimek yiyorsan en mantıklısı o bir kiloluk pişmiş mercimeği porsiyonlara ayırıp buzluk poşetlerine doldurmak. canın istedikçe direkt buzluktan çıkarıp çözdürmeden tencereye atabilirsin, yemeğini de yaparsın bulgura, çorbaya da katarsın, çözdürürsen salataya da katarsın.

tübitak yayınlarının kitaplarına bak, çok güzel kitaplar ve baya da ucuz. 400 sayfalık kitap 10 lira falan.

verdiğiniz linkteki kitap çöp hocam. yani wikipedia'ya girin, yukarıdan rastgele yerlere, isimlere, şehirlere vs. girin daha iyi. ikisi de aynı gereksiz(?) bilgileri veriyor.

tam olarak dediğiniz tarza girmiyor fakat -farklı- insanların gözünden harika tasvirler sunuyor; elias canetti - körleşme.

özellikle kitaplarla, yalnızlıkla ve insanları takmamakla ilgileniyorsanız biçilmiş kaftan diyebilirim.

tam olarak bilim kitabı olmasa da geçen radyoda bu kitabı inceleyip önerdiler. Eğlenceli geldi bana
www.dr.com.tr

www.idefix.com

şu an yukarıdaki kitabı okuyorum. tavsiye ederim.

@papillon7'yi dinleyin ve o kitaba para vermeyin diyorum.
eğer illa ki o tarz bir şeyler okumak isterseniz oxford universitesi yayınlarının bastığı 'a very short introduction' serisini tavsiye ederim:
ukcatalogue.oup.com
ilginizi çeken konularda bu minik kitaplar çok güzel başlangıç noktaları olabilir. hepsi alanında önde gelen akademisyenler tarafından hazırlanıyor. aklınıza gelebilecek neredeyse her konu var.
e-kitap olarak da bulunabiliyor bildiğim kadarıyla. amazon'da olabilir.

şu seriye sardırdım bu ara,

www.idefix.com

felsefe ve psikoloji ilginizi çekecektir. serinin gelecek kitapları da var daha.

egonuz biraz yüksek mi?

"bu kız" lafı art niyetle söylenmiş olabileceği gibi gayet masum ve şefkat dolu bir şekilde de söylenmiş olabilir.

Bana da koyardi he.

Bozulurdum yani, egonun yuksek olmasiyla ne alakasi var, insan en yakin oldugu kisiden o kadar uzak biriymis gibi bir sey isitince tabii ki bozulur. Hic masum ve sefkat dolu gelmedi bana.

Biraz söylenişine bağlı. Şefkatten de öyle denir; örneğin, eniştem teyzeme kızım der ve biz oradan 80 yaşındaki eniştemin 70 yaşındaki teyzemi hala çıtır olarak gördüğünü anlarız. Ama aynı "kızım", mahalle delikanlılarının sevgilileriyle kavgalarında da geçer. Bu da böyle.

Mesafeli bi kelime. El yerine koymuş.

erkek olarak yorumlayayım,

benimki bana karabaş diyen kişilere kulak asma. hoş değil.

egon filan yüksek değil, erkek arkadaşın art niyetli olmayabilir, ama ola da bilir, diğer davranışlarını da bir süre incele karar ver.

iki türlü olabilir. iyi niyetle, ben malım bu kızı seviyorum. mallığımı anlarsa uyanır ve kaçar tarzı bir şeyde olabilir; bu salak elimizin altında bunu bari kaçırmasak şimdilik tarzı bir şeyde.

not: erkek

bence çok sevmekten diyor.

bazen arkadaşlar arasında evlilik meselesi konuşurken "şimdi elin kızını alıp rezil etmeyelim" diyoruz. iş güç parasal durumlardan yani. elin kızı dediğin müstakbel eşin oluyor. kötü bi niyeti yok bence elemanın. art niyet arama yani.

"bu kız" lafı hoş değil tabi ki. ayrıca "4 yakin arkadastik, 2 si evli ve cocuklu benim halime bak" demesi de sizin açınızdan çok olumlu değil. :(

bi kafa doktoruna gitmen şart, uyuma numarası falan bunlar ucuz şeyler

kızcağız anlamında da bu kız denebilir bazen, annem de der benim için mesela bu çocuk da burada uyuyakaldı vs.
bence sana ondan önce söyledikleri daha çok batmış, halime bak falan demesi. halinde ne var, memnun değil mi o zaman yani.

25 yaşından sonra geçer.

(Bkz: prenses sendromu)

Ne var bunda şimdi ya. Karı dememiş ya? "Bu kız"? Ne var yani cidden ne var ki? Kıllık olsun diye yapmıyorum ciddi kafa yoruyorum ya. Böyle ufak şeylere takılmayın çok rica ediyorum ya. Böyle kıldan yünden sebeplerle sevgili harcayıp harcayıp sonra saçma sapan insanlarla evleniyosunuz sonunda.

Üzerine 5 saniye düşünmeye değmez. Ne diyecekti, "prensesimi uyandırmayalım" mı diyecekti? Hayvan gibi sevdiğim bir kızdan da "bu kız" diye bahsedebilirim. kaba bir tarafı yok. Bu kız. Son derece normal. Get a life.

@meltem neden hos diil benim acimdan?

Ne diyecekti Mahmut mu deseydi

bu tarz şeyleri dert ediyorsan yazık adama valla.yanında değilken neler diyordur kim bilir sevmiyor gibi geldi ayrcıa .

sfsdıgjfdk.

böyle şekilci kadınların egosunu biri ezdi mi çok harika oluyor ya.

Gıcık bir durum imiş sahiden. İlişkinizin boyutu da önemli bir yerde,birbirinize olan mesafeniz mesela.. Amma ve lakin bunu baz alarak önünde iki şık oluşturabilirsin kendine;

-"üslûbu böyle/şefkatindendir" mantığı ile takmayacaksın,

-"ne ayaksın olm sen,bu kız ne demek len?" mantığı ile posta koyacaksın.

kendimi toparlamam lazim artik: kendimden memnun değilim, olmak istediğim kişi bu değil

4 yakin arkadastik, 2 si evli ve cocuklu benim halime bak: benim de aile kurma vaktim geldi geçiyor, halen evlenip yuva kuramadım, evlenip baba olmak istiyorum

karar verdim sigarayi da birakicam: ciddi kararlar veriyorum, değişmek istiyorum, kendim için iyi olanı yapmak istiyorum

böyle samimi duygularını paylaşırken sizinle ilgili herhangi bir gelecek planından bahsetmemesi, sizinle beraberken halinden memnun olmaması, değişmek istemesi, bunun üzerine de "bu kız" diyerek sizi başkalaştırması bana olumsuz geldi.

ama şu da var ki bu sadece sizin anlattıklarınızdan yaptığım "şahsi" çıkarımlar ve de bu insanın size nasıl davrandığını hiç bilmiyorum. öyle bir anlık dikkatsizliğine denk gelmiş de olabilir, "bu kız" derken böyle bir "kızcağız" havası yaratmak istemiş de olabilir. onu siz anlarsınız. ilişkinizi kendiniz bilirsiniz.

tabi sizin uyur gibi yapmanız da hoş değil ve onun açısından olumsuz. güvensizlik göstergesi. gizli gizli dinlemişsiniz gibi bir durum olmuş sonuçta.

bu kız lafına bu kadar takıyorsan bence çocuğun işi biraz zor.
kafaya takılacak, problem edilecek bir şey değil. ne kadar ciddi düşünüyorsunuz genç misiniz, olgun musunuz bilemem ama uzun vaadeli bir ilişkiniz olacaksa böyle küçük şeylerde bu kadar moralini bozup kafana takmamaya çalış.

bence orada sana koyması gereken şey "bu kız" değil, diğer arkadaşlarının özel hayatlarındna bahsedip "benim halime bak" demesi. artık evlenmesi gerekiyormuş da, o boş şeyler yaşıyormuş gibi birşey olmuş. moralini bozmak için yazmadım ama ben oraya takıldım. ilişkinizin durumunu bilmiyorum. "bu kız" seni rahatsız ettiyse, sizinki sırf takılma amaçlı bir ilişki değil sanırım.

kesin ayrıl bu kız ne yaa sanki zigon sehbadan bahsediyor bir kere bir insan tanıdığı adını bildiği birisi için bu zamirini kullanamaz! Çok çirkin bir şey.

bunu beğenmiyorsan bence buna göre giyinemezsin. boşver sen zevkine uygun birisine ver.

@takemerufee bir örnek verebilir misin buna göre giyinmeye?

değiştir ama annen beğendiyse ona verebilirsin.

çok şekermiş bakma sen bu zevksizlere. çan etekle, kısa paçalı dar pantolonla falan çok güzel olur.

bence çok kötü ama zevkler tartışılmaz.

prhn 'ın verdiği linklerdeki gibi giyinirsen çok güzel ama öyle bir giyim tarzın yoksa hiç olmaz değiştir.

hayir bu koyden olsam nolcak + 1
Yakışırsa iyi de, yakıştırmak mesele. Ben olsam daha kolay bir şeyleri tercih ederdim.

Prhn böyle kotlarım ve pantolonlarım var baktıkça da ısındım değişmicem valla. Dar paça kotla nasıl olur o bile kötü gözükmedi gözüme ama bu bir göz yanılsaması mı :)

çok güzel bence. zevkler renkler tabii ki...

yalnız bu ayakkabının resimdeki ayakkabılardan bir farkı var o da burun kısmının dar olmayıp geniş ve yuvarlak olması (foto.da öyle görünüyor en azından). benim beğenmeyiş nedenim de bu aslında. bir de tabi rengi zor bir renk. bu rengi çok sevmeme rağmen ayakkabıda kullanımının çok zor olduğunu düşünüyorum.

mavi boyfriend kot üzerine basic ve bol gri tişört giyip, belk onun üzerine de oduncu gömleği giyip veya gri skinny kot üzerine siyah bir tişört giyip güzel güzel kullanırsınız ama kullanım seçenekleri kısıtlı renkten ötürü.

güle güle giyin. :)

ben beğenmedim, @prhn'ın yolladığı linklerdekilerle bunlar arasında fark var. o linklerdeki ayakkabılar daha ince tabanlı, daha kibar. bunlarsa eskiden lisede giyilenlere benziyor.

@meltem fotoğrafta öyle çıkmış ya baya sivri aslında.

@lily hakkaten yaa baya benziyor o eski lise ayakkabılarına :/ bak yine kararsız kaldım.

Degistirebiliyorsan degistir.

Ben beğendim, giyilir gayet de cool hoş bir havası var. Renginden dolayı özellikle.

benim bildiğim uzun tüylüler daha çok kusuyor. yaladığı tüyleri çıkarmak için. tüy var mı baktınız mı?

bonacibo başlığındaki entryleri okuyun. Mamada ucuza kaçmayın. Ödül maması ve yaş mamayı sık vermeyin.

Arada kusması normal.

yaş mamayı buz dolabında mı ttuuyorsunuz?

iyi bir mama verin.
kusmuğunda tüy topağı var mı?
kısırlaştırılmamış kediyse kızgınlığa gireceği zaman da kusabilir. iştahsızlık da olur.
birkaç gün gözlemleyin durmazsa veterinere götürün.

yaş mamayı açtıktan sonra buzdolabında tutuyoruz hepsini bir günde vermiyoruz. bonaciboyu tecrübesizliğimizden aldık bitince başka mama devam edicez ama tabi böyle olursa şimdiden değiştirmemiz gerekir sanırım.

kısır bu arada.

Tuvalette gözlemleyin. Tuvaletini yaparken bir türlü yer beğenemiyor, sürekli kumun içinde dönüp duruyor, çişini yaparken miyavlıyor ya da tuvaletin dışına çişini yapıyorsa idrar yolları-böbrek problemi olabilir. Kusma eşlik ediyor çünkü bu hastalıklara.

Tüy kusuyor olsaydı iştahsızlık sorunu olmazdı. Sıvı tüketimine dikkat edin, susuz kalmasın. Sadece ishalde değil, kusmalarda da su kaybı fazla olur.

Bir başka ihtimal buzdolabından çıkmış yaş mama. Açılmış yaş mamayı dolapta iki günden fazla tutmayın, iki gün içerisinde tüketin. 2 günden fazla beklemiş ise, mama midesini bozmuş olabilir. Ayrıca vermeden 1 saat önce dolaptan çıkarıp oda sıcaklığında bekletin. Bunu yapmıyorsanız, midesini üşüttüğü için kusuyor olabilir.

Verdiğiniz bilgiler doğrultusunda akla gelenler bunlar.

kediniz kısır mı ve erkek mi? profesyonel mama kullanmıyorsanız. idrar yolları tıkanıp üresi yükselmiş olabilir. bu da kusturur. tuvaletini başka bir yere yapıyorsa mutlaka bir sağlık problemi vardır. vakit kaybetmeden veterinere gösterin.

evet kısır ve erkek. tuvaletini daha önce iki kez farklı yere yapmışlığı da oldu evet.

kustuğu şey tüy değilse, tuvaleti de başka yerlere yapmışsa veterinere götürün hemen. ben normalde telaşlı değilimdir ama bir şeyi varsa hızla ilerleyebiliyor.

geçmiş olsun.

benim bildiğim krem allıklar için stippling brush kullanılıyor, tabii elini hafif tutman lazım.

yerinizde olsam hiç vakit kaybetmeden hemen bir prof.dan randevu alır yarın muayenehanesine giderdim, ikinci bir doktordan hemen fikir almalısınız daha fazla ilaç kullanmadan önce.

bu işin uzmanı değilim, doktor da değilim ama hamilelikte ilaç kullanmak riskli iş. yukarıda arkadaşın dediği gibi sizin acilen işin çok ehli bir doktorla görüşmeniz lazım. kuzenim hamilelik sırasında ciddi bir hastalık geçirdi, doktor ilaçları gram gram ölçe biçe verdi, bir kısmı için de hiç vermedi "dayanacaksın ağrıya, daha fazla ilaç yazamam bebeği mahvederiz" dediğine şahidim.

direk bi isimleri var bunun da hayatta hatırlayamam valla. bana pek şık gelmiyor açıkcası eşofmanla falan tamam da kotun falan üstüne giyenler çok zevksiz geliyor bana

spor giyimle olabilir,
mesela bu fotolardan siyah olanı daha iyi, öbürü çok kalıp gibi ve güdük durmuş.

ben bayılıyorum bunlara ama bir türlü makul fiyatlı ve güzeline denk gelip alamadım. bir akraba opet'in çalışanlarına verdiği yeleği vermişti bayramda, 1 hafta onunla dolaştım. pompacılık kanımda varsa demek..

soğuktan korusun diye değil de aksesuar gibi kullanacaksan olur. ben üşürüm bunlarla. benim vücuduma hiç bi yerden soğuk girmiycek abi. donarım lan harbi.

özel üniversiteli zengin piçi yeleği.

bugunku antremanda goz dolduran futbolcu +1

gel bizim okula aralarında değiş tokuş falan ediyorlar hatta. yelek kendi piyasasını yarattı anasını satayim.
hiç güzel bişey değil abi modadan gerçekten anlayan biri olarak söylüyorum nolur alıp giymeyin.

tiksiniyorum.

dönerci çırağı gibi duruyor bunu giyenler.

24 yıllık hayatımda bir kez olsun şu yeleği giyen efendi birini görmedim. nerede bu yelek var, orada bir it kopuk, serseri var arkadaş.

ben çok severim iki modelde çok iyi zengin piçi aksesuarı denmiş tüpçü sucuda giyiyor bunu zaten ilkbahar/sonbahar giyilmesi gerekli timbirlenk kahve bot+kot+gömlek ile ünüformam gibi bir şey. bir nevi nickimle müsemma.

Tamam şöyle olsa tüpçü gibi oluyor da
goo.gl

İçine giydiklerini ve yeleği doğru seçersen çok da kötü görünmezmiş gibi geliyor.
Şimdi bunlar kötü mü?
s7.jcrew.com
media-cache-ak0.pinimg.com

Giymezden önce çirkin geliyordu. Giydikten sonra bu mevsim ve kış başı/sonu resmi kıyafetim gibi oldu. Kansızlıktan ötürü sürekli üşüyen biri olarak bu Yelekle üşümüyorum. Bol cepli olması çanta taşımama gerek kalmıyor. Karda bile daha rahat oynanıyor bunlarla.

İ love tüpçüyeleee

Hem mobil hem uyku sersemliğiyle gurbetçiden hallice yazmışım. Affola :)) düşün düzelt tuşunu seçemedim.

Ayrıcs bisiklete binerken falan da çok konforlu oluyor

Tüpçüyü niye hor görüyorsunuz hem lan :(( ayıp.

yakışana yakışıyor.

siyah yelek güzel olmuş mesela fotodaki.

Apaçi itemi gibi geliyor bana.

Balığa gideceksen olabilir.

büyük konuşmamak lazımmış arkadaşlar. ben yukarıdaki ithamlarımı geri alıyorum. öyle çalışırken içeri-dışarı gir çık yapan adamlar soğuktan korunmak için giyinebilirler. mantıklıymış.

babama aldık amk.

omlet. küp patates ve sosisin üstüne yumurta kırıyorum, omlet deniyordur sanırım ona da. ton balıklı makarna. ya da tavuk sote veya ona benzer bi' şey. küçük küçük dilimleyip atıyorum tavaya. domatesle momatesle şeyapıyorum. öyle.

genelde dışardan yerim üşengeç olduğum için. "madem o kadar para veriyorum bari tıka basa yiyeyim" dediğim için genelde pizza, döner gibi ya çok büyük ya da daha sonra da ısıtılıp yenebilecek şeyler tercih ediyorum. yani 20 liraya büyükçe bir hamburger menü alıp 4 saatliğine doymaktansa aynı paraya gidip 4 tane döner alıyorum, bütün gün tutuyor. mis.

bazen "evde yapsam bu 20 lira benim olurdu, başka şeylere harcardım" diye hayalleniyorum. sonra "harcamazdın yav boşver" deyip yine pizza söylüyorum. oley.

tavuk sote, ızgara tavuk, ızgara et, fırında somon balığı, hindili/tavuklu salata.

Bulgur pilavı! Bayılıyorum ben buna ya, içine de bir tutam nane atıyorum çoğu zaman piştikten sonra oh mis. Canım çekti bak yine :)

makarna. çok seviyorum öyle ki kahvaltıda bile yiyebilirim.

köfte.

Son 1 yılımın her günü günde 2 defa tavuk göğsü hindi göğsü ve kırmızı et yemekle geçti.

küçük bir fırın aldığımdan beri ve buradan aldığım tavsiyeler ile şunu yapıyorum:
patates, biber, domates püresi veya domates, 250 gr kıyma, karabiber, kimyon, kekik, zeytinyağı, salça. bunları fırın poşetine koyup bir saat pişiriyorum. eskiden kıymayı kavurmadan filan atıyordum direk fırına, çok bilmediğimden, yeni yeni biraz soğanla önce kavurup öyle fırınlıyorum, ve şahane oluyor.

ayrıca @an engineer +1

mantar kremalı sebzeli somonlu tagliatelle, bunu çok yapıyorum
sebzeli kızarmış pilav
körili mantarlı tavuk
kızarmış somon + salata
makarnalı salata (o mayonezli olandan değil, zengin bi yeşil salata şeklinde yapıyorum, beyaz peynirli cevizli pancarlı falan)
nohut yemeği ve bulgur pilavı

sebzeli pizza, zeytinyağlı sarma, taze fasulye, domatesli makarna ve bulgur pilavı en çok yaptıklarım galiba.

Sebzeleri tofu ya da et ile kavurup pilav uzerine koyup hupletmek. Yalniz arkadaslar saglsun eve gidince bulgur pilavi yapacagim sanirim, efsane canim cekti.

ekmeksizyiyin.com, benim ev.

fajita
evde ne zaman yalnız kalsam en pratik onu yapmak geliyor bana

Boşnak mantısı

mücver yapmayı öğrendim, 1 haftadır acımıyorum. onun dışında tavuk sote rulez.

haftalık döngü olarak düşünürsem her hafta en az bir kez tavada biftek, tavuk/hindi göğüs-sote, somon, mevsim balığı buğulama, k. fasulye yaparım.

fırında et köftesi, semizotu, bezelye, ıspanak, ızgara balıklar (genelde somon), brokoli çorbası, tarhana çorbası, domates çorbası, kabak ograten, fırında mücver.

Taze fasulye

sebze graten (mevsimine göre ne varsa artık)
kinoa salatası
makarna, ben de kahvaltıda bile yerim o kadar seviyorum.
fırınlanmış sebzeler (havuç karnamahar, brokoli, kabak vs hangisi olursa zeytinyağı, biberiye, balzamil, sarımsak, defne böyle şeylerle marine edip pişiriyorum)
tavuk (körili ve soya soslu )
kağıtta somon
güveçte et
bulgur pilavı yapmayı bilmiyordum ama öğrendim, muhtemelen bundan sonra salçalı sebzeli bulgur pilavı da buraya dahil olacak
bir de ot yemekleri, semizotu, pazı, ısmapanak kavurma gibi

evde yemiyorsam tercihimi hep hamburgerden kullanıyorum. virgina angus <3

Türlü. Biber dolmasi. Saksuka. Karnibahar kizartmasi. Brokolili kremali makarna. Kuru fasulye.

börek ve türevleri
beşamel soslu tavuk
tavuk pane
fırında patates
pilav
cupcake-kek her gün ama her gün!

ben kapattım. aramıyorum. ihtiyacım olursa açıp sonra tekrar kapatıyorum.

dondur hesabi

önce telefonundan sil. pilin de çok uzun gidecek güzel oluyor.
kademeli olarak uzaklaşabilirsin böylece.
bana etkinlikler için lazım oluyor o yüzden silmiyorum.

hiç face açmadım, hiç gerekliliğini duymadım. kapa. herkes kapasın bitsin şu furya.

## etkinlikler ve bir grup benim için önemliydi. onu da arkadaşalrdan duyduğum için sıkıntısızım. eğer böyle bir derdin de yoksa tekrar diyorum kapa gitsin. dene gör en azından.

Twittera gel daha güzel :)

6 sene once falan vardi sanirim feysbukum. sonra dedim bu nasil bir zaman kaybidir. ertesi gun kapadim. bir gun bile eksikligini cekmedim.

insanlar hep arkadaslarinla nasil iletisimde kaliyorsun diye soruyorlar. gayet guzel kaliyorum. zaten benimle iletisimde kalmak isteyen kaliyor, feysbuk cok da elzem degil.

hiç olmadı. hiç de ihtiyaç hissetmiyorum.

film izle canın sıkıldıkça ya da ne bileyim kitap dergi filan oku.

sen kokuya alışıyor olabilir misin?
çevrendekilere sor bakalım, parfümünün kokusunu alıyorlar mı?
bir de tenine değil kıyafetine sık.

kokuya alıştığından bi süre sonra kokuyu alamıyor olabilirsin. kalıyordur yani o.

burun alışıyor muhtemelen artık kokuyu alamaz oluyorsundur..

İkiye ayrılıyor onlar,
Eau de Parfum yani EDP gerçek parfümden sonra içeriğindeki esans miktarının %20'ye kadar olduğu koku çeşididir. EDT lere göre daha uzun süre kalıcıdır ve kokuları daha baskındır. Fiyatı Edt lere göre daha yüksektir.
Eau de Toilette yani EDT ise esans miktarının %10'a kadar olduğu koku çeşididir. Hafif ve spor kokular genelde bu gruptadır. EDP ye göre biraz daha az kalıcığı vardır ve yine EDP ye göre daha uygun fiyatlıdır.

@solem o konudan haberdarım da, kokunun kalıcılığının zamanla değişmesinden bahsetmiştim aslında.

Hah. bilemedim şimdi. belki uçucu maddeler vardır, zamanla buharlaşıyordur vs vs. olabilir belki?

Musluk cesmedir. Muslugu acinca su akar.

Soyledigin baska bi sey olsa gerek.

Tenks

Onlara gerek yok. Pompala açılır. Lavabo aç türü kimyasallar yağları çözmek için gerekli. Öbür türlü tesisatı çok çabuk eskitirsin.
Fakat çay posası (posa mı deniyor bilmiyorum) çöpe dökülür. Mutfak lavabosuna dökme. Az da olsa dökme. Yine tıkanır ilerde.

tesisat temizleme teli oluyor ondan alıp salıyorsun gidiyor tıkanıklığı açıyor.

bir daha da gidere çay posası dökmüyorsun. annen hiç mi bir şey öğretmedi sana?

evyenin altını açabilir misiniz? yani ordaki sistemi bilmiyorum ama çok fazla alet edevata ihtiyacınız olmamalı.
bizim evde anne arada açar banyonun mutfağın giderlerini, temizler takar sonra.

hocam musluk açıkken(su giderden gitmeye çalışırken) önce elini pompa gibi gider kısmına uygula(bas çek bas çek) sonra fazla bir miktar su kaynat, evyeye dök bulaşık deterjanı/sabun/şampuanla suyu köpürt(kayganlaşması için). sonra da kaşık maşık gibi bir şeyle giderin üstünü karıştır. ( tencerede çorba karıştırır gibi ) muhtemelen açılır.

ama öyle olmaz ki. bi tane tel süzgeç al orta boy, demliği ona baş aşağı et ki posa orada kalsın.
avcunla bas çek yaparak da pompa etkisi yapabilirsin evet.

kabartma tozu ve limon suyu ile açılabileceği kalmış aklımda.

toz halinde degil likit vardir. camasir suyuda ise yarayabilir.

innerbliss'in dediği gibi evyenin altındaki tesisatı açtım. biraz pis bi iş olsa da içindeki çerçöpü temizledim yerine taktım. taktıktan sonra damlatıyo mu diye kontrol ettim sorun yok. teşekkürler herkese

Demlik poşet çaylar var toz çaylardan pek fazla fiyat farkı yok. Onları kullanınca sorun çözülüyor aklınızda olsun.

kaynak tarama başlığına baktınız mı?

alakasız bi başlıktaydı, bulamıyorum ondan sebep

hakkaten ya ben favlamıştım onu hatta bulamadım şimdi. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgilerdeydi sanırsam

bulan buraya yazsın lütfen takipteyim.
sayenizde ben de merak ediyorum o muhteşem tekniği :)

bugün ben de girişiyorum veri madenciliğine, bulunca eklerim buraya :)

beyazlar ve diğerleri olarak ayırıyorum yıllardır. hiçbişi olmadı.

Rengi çıkan çamaşırlar haricinde renklileri ayırmana gerek yok. Ama bazi çamaşırların rengi kaç kere yıkarsan yıka hala çıkıyor, diğer çamaşırları da mahfedebiliyor. Ben böyle rengi çıkanları ayrı yıkıyorum(bazı havlular mesela), yıkadıktan sonra tüyü de çıkan bir şeyse bir kere de kısa programda sıkmayı kapatarak boş yıkıyorum, sonra diğer çamaşırları yıkıyorum.

renk koruma mendilleri var onları kullanabilirsin , kırmızı ile siyahı koyu renkli ise ayırmaya gerek yok bence

beyazlar, koyu renkler, gerisi.

çok çamaşır biriktiyse gerisini de ; açık renkler - orta renkler diye ayırıyorum.

beyaz ve renk bırakmayan renkliler
siyahlar, koyu renkler ve renk bırakan renkliler olarak ikiye ayırıyorum.

ben ayırmıyorum atıyorum elime ne gelirse

ayrımcılığın her türlüsüne karşıyım. hepsini beraber 30 derecede yıkarım.

Annem siyahları, grileri, kırmızıları hatta kotları bile ayırarak yıkıyor. Deli oluyorum iş çıkarıyor kendine.

renkliler, siyahlar ve beyazlar.

renklilere + renk mendili eklerim.

tipine ve rengine göre ayırıyorum ben.

rengine göre: beyazlar, renkliler, gri ve siyahlar (hepsine ayrı deterjanım var)
tipine göre: iç çamaşırı+çoraplar, pantolonlar+şortlar, tişörtler+gömlekler, yünlüler

bu genelin dışında kalanlar da var elbet (pijamalar gibi), onları da en uygun gruba yediriyorum.


belki de çamaşır makinem bu yüzden bozuldu...

beyazlar her zaman ayrı. renklileri de 30 derecede yıkıyorum renk vermiyorlar. bir de renk vermesinden şüphelendiğim bir şeyler atıyorsam makineye, renk geçse bile belli olmayacak etkilenmeyecek kıyafetleri bir araya toplayıp atıyorum, garantiye alıyorum bir nevi. çok çamaşır biriktiyse 2 seferde siyahlarla grileri ayrı, diğer renklileri ayrı yıkıyorum. o zaman kafam pırıl pırıl.

renkliler ve beyazlar olarak ayırıyorum. beyazları ayrı yıkıyorum, renklilerde de siyah da oluyor her renk oluyor. renkleri karışmadı hiç, belki de kumaş renk bırakmıyorsa sıkıntı olmadı.

tamamen beyaz gomlekler
havlular (karisik renk)
boxerlar (karisik renk)
digerleri (karisik renk, gomlek, pantalon, kazak vs vs)

seklinde 4'e ayiriyorum, hepsine standart renkli deterjani ve yumusatici koyuyorum. sorun yasamadim hic.

siyahlar - beyazlar- renkliler
hepsine ayrı deterjan kullanıyorum. mendil falan kullanmıyorum. bugüne kadar karışma olmadı.

beyazlar zaten ayrı. kısa programda yıkacayacak kadar siyah varsa onları ayrı yıkıyorum. yoksa renklilerle beraber. hepsinin deterjanı ayrı.

kirliler ve diğerleri

renkliler, beyazlar ve siyahlar diye ayırıyorum. siyahları ayrı perwol ile renklileri renkliler için olan deterjanlarla beyazları da aynı şekilde beyazlar için olan deterjanlarla yıkıyorum. renklilerin ve siyahların çabuk ağarmaması için tabii ki.

Bunların her birini ayrı grup yapıyorum. beyazların ve siyahların deterjanı farklı. özellikle siyah deterjanı çok önemli yoksa siyahlarınız solar, gider.

havlugiller 50 derecede
beyazlar 40 derecede
renkliler 30 derecede
siyahlar 30 derecede
sentetikler 30 derecede yumuşatıcı olmadan

cardio sonrası bana da bir kere oldu, nabzımız fazla yükselince oluyor sanırım benimki 2-3 dakikaya geçmişti.

Nefes problemi olabilir. Yanaklarını şişire şişire yani iç basıncı çok arttırarak nefes veriyorsan, özellikle kardiyoda bir süre sonra mümkün böyle şeyler.

evet nefes problemi imiş tam kopyalıcaktım arnold reis yazmış:

www.livestrong.com

1-2 yudum su iç demişler

genelde en başta oluyor sonra geçiyor, burundan nefes alıp ağızdan (yanak şişirmeden) nefes veriyorum.

Çok endişelenecek bir şey değil neticede. Ama sen yine de egzersiz sırasında nefes tutmadığına emin ol. Arada kendini sıkıp farketmeden tutuyor olabilirsin. Powerlifting yaparken biz kasıtlı olarak tutuyoruz ama normal egzersizde gereksiz.

Kulakla ilgili de olabilir. Benim kulaklarim 3 4 yilda bir yikanmasi gerekir mesela yikanma ihtiyaci oldugu zamanlar boyle oluyor yikandiktan sonra geciyor

şunu anlamadım, eğlenceye gelemeyecek insanlar nikaha nasıl gelecek?
düğün zaten başlı başına sıkıntılı bir iş ve 3 yerde nikah yapmak çok saçma bence. çok sıkılacak ve yorulacaklar ve neden? başkaları da görsün diye.
en güzeli en çok kişinin gelebileceği yerde nikah/düğün yapsınlar, diğer sevdikleri de ya kalkar gelir, gelemeyenler tebrik yollar, o şehirlere gidildiğinde de ziyaret edilir, beraber yemek yenir kutlanır vs.
daha ötesine girişip herkesi memnun etmeye çalışmasınlar.

Olabilir tabii.
Nikah memuru ücret karşılığı "fake nikah" kıymak için gelir belirttiğiniz yere eğer müsaitse.

Bu tür nikah organizasyonunda kullanılan mekanların kendi "fake nikah memurları" da oluyor.

resmi nikah memuruna gerek yok ki. benim en son gittiğim düğünde nikah önceden yapılmıştı. şovmen tarzında bir adam fake nikah kıydı eğlendirdi insanları :)

başlıkla soru ayrı şeyler soruyor, yeni dönem türk yazarları çevriliyor mu diye mi soruyorsunuz yoksa ingilizceye yeni çevrilenleri mi?
ikincisine cevap vereceğim, en son dikkatimi çeken ahmet hamdi tanpınar'ın saatleri ayarlama enstitüsü oldu, penguin bu sene bastı ilk kez. maureen freely çevirmiş.

Son zamanlarda cikmis roman cevirileri ( eski-yeni yazar ayirmaksizin) sae den haberim var da boyle kenarda kosede kalmis, gozden kacanlardan var mi?

Türkçeden yabancı dillere çevrilen yayınları TEDA'nın sayfasından öğrenebilirsiniz:

www.teda.gov.tr

Buzluga at?

hiç buzluğa atmadım desem? o yüzden soruyorum buzluk çözerse atayım.

buzluğa koy+1
yiyeceğin zaman fırına koyar ısıtırsın sanki yeni yapılmış gibi olur

bir soru daha, neyle koyayım :) cam kasedeler (kapaklı) şu an.

önce kağıt havluya sarıp sonra da buzdolabı poşetine koyabilirsin.

yağlı kağıda yan yana, veya aralara kağıt koyup üst üste dizerek buzluk poşetlerine koyabilirsin

buzdolabında içleri bozulmaz ama milföy kendinden geçer, o ilk kıtır kıtır kabarık halinden eser kalmaz. yine de yenir tabi ama.

en önemli soruyu sorayım. pişmiş mi, pişmemiş mi?

pişmişse buzdolabında pazaretesiye kadar durur ama yavşar, kıyır kıyırlığı kalmaz. buzluğa atarsan da çözünce kıyırlığı kalmaz. o güne kadar elbet kıyırlığı kalmayacak. nasıl saklardan fark etmez.

pişmemişse buzluğa at.

2. ay

1 aydan sonra yavru için olan mamalardan yiyebiliyorlar

2

annesiyle olsaydı 2 ay ama şu durumda 1 ay sonra yavru kedi maması yiyebilir.
2 ay şırıngayla beslemek yeterli gelmez zaten.

1 aylık yavru kedi, kuru mamayı ıslatıp verdiğimde kendi başına yiyordu.5 haftalık kadarken de kuru mamayı küçük parçalar halinde rahatlıkla yiyordu.

KESİN yükselt.

almışken 8 olsun, uzun ömürlü aletler zira ve sonrasında yükseltme şansın yok.

Kendin al tak. 100 TL'ye.

@6 yasimdan beri metal dinliyorum Air'ler unibody. Sonradan yükseltme diye bir seçenek yok bu cihazlarda.

ben photoshop bile kullanmıyorum ama almışken iyisi olsun diye 8 gb sipariş ettim, sana da öyle tavsiye ederim.

8 al fotosop kullanacaksan.

250 TL için yükseltmediğine sonra çok pişman olursun.

Mutlaka 8 al derim ben de.

4 yetmiyor artık, 8 al mutlaka. Zaten macbook pro modellerinden de 4 seçeneğini kaldırdılar, minimum 8 den başlıyor artık. Hatta 15" modelleri direk 16 gb'dan başlıyor.

Edit: Ha bu arada elindeki macbook air'i yükseltmeya çalışıyorsan öyle bir şey yok :) Yükseltemezsin yeni alacaksan 8 al.

4 yetersiz olur. 8 al.
pro aldim 8 gb. anca olmus. (gerci eskisi 2'ydi ama yine de PS6'yi calistiriyordu yani)

bence değer. mac'imi satalı 3-4 ay oldu ama mac'te her şey daha kolaydı. windows'tan sıkılmıyor değilim virüs vs. ama her işimi de görüyor.

ama 13" için küçük gelebilir.

ben olsam mac alırdım sonuç olarak 13" pro'ysa:)

pc çok kasıyor, iyi bir sistem olsa zaten o paraya mac alıyorsun, gayette memnunum ben macimden, aynı özellikte bir pc de var ama çalışmaları açtığımda kasıyor ağlıyor resmen.

macbook pro 13'' ile her işini halledebilirsin gayet memnunum ben kendisinden bahsettiğin işleri yapıyorum.

Deger, masa ustu veya laptop fark etmez. Windowstan sonra cennet gibi gelecek. Ayni programlsri kullaniyorum.

14 sene windows kullandım, ta ki 2 sene öncesine kadar. bilgisayarım bozulunca boştaki bir macbook pro'ya geçtim. önce çok yadırgadım ama bir alışınca gerçekten windowstan çok daha kullanıcı dostu ve hızlı bir sistem olduğunu anlıyorsun.

evde windows çalıştıran iyi bir laptop da var ama onun başına bir sebepten 10 dakika oturursam içime afakanlar basıyor. neden bir daha windows istemediğimi hatırlıyorum o zaman. yakın zamanda macbook air aldım, yok böyle bir rahatlık. pil ömrü, klavyesi (çok yazı yazıyorum benim için önemli), hafifliği, hızıyla gayet şahane bir makine.

ben office ve tarayıcı kullanıyorum, editing kısmını bilemiyorum.

cad programları mac uyumlu mu ona bakmak lazım önce. 13"de çizim mizim olmaz bu arada. 1440p 27" monitör aldım anca rahata erdim

marcus ve april12th +1. degisimi goruceksin :p

şimdi olmuşken iyisi olsun denildiğinde 13"mac pro kabaca 5000'e geliyor, ama üstükörü şöyle bir pc'lere baktığımda işlemcisi i7 ve depolama kapasitesi daha yüksek 15" aletler 3500 civarı hallolur gibi geliyor. ekran çözünürlüğü yüksek olduğu için 13" sorun olmaz gibi geliyor ama bir yandan kendi kendimi kazıklamaktan çekiniyorum. poff.

işimi göreceğini biliyorum ama değip değmeyeceği konusunda emin değilim.

PS, Illustrator, foto edit falan hepsi süper hiç problem yok ancak CAD programlarına gelince biraz durakla derim. Eğer Autocad kullanıyorsan mac versiyonu hiç sağlıklı değil bunu bil.

Windows lazim oldugu durumlarda parallels veya vmware ile sanal windows kurup islerimi hallediyorum. Visual studio bu sekilde hic bir sorun cikartmadi. Hem de air 13'' base model.

kedileri yeni mekana oynatarak alıştırın derler.
ipli olta oyuncaklardan alıp öyle oynata oynata mekanı gezdirin önce.
sürekli korktuğunda yanında bitip sevip okşayın, elden ıslak mama filan yedirin.
benim kedi müziği seviyor, belgesel izliyor filan aslında kedi ile daha fazla vakit geçirseniz alışır hemen.
bir de benimkine benziyor aynı <3

yavrum benim. çok tatlı, çok mahsun bakıyor.

bahsettiğiniz şekilde bir şey duymadım ama mümkündür.

deneyin bence :)

kıyamam T_T
bol bol oyun oynat, sev, iyi bir şey yapınca ödül kurabiyesi ver.
geçer merak etme, biraz zaman alsa da alışacaktır.
benimki de yeni kedi gelince hastalandı, sonra düzeldi.

kurbanlık koyun gibi bakmış garibim :)

kedi otu deneyin?

my cat from hell'de seyretmiştim; odaları biraz ona göre dekore etmek gerekiyor. böyle odaya girince dairesel olarak tırmanıp oturabileceği bir sistem kurabilirsin, mevcut eşyalarla yani sandalye, raf, merdiven gibi eşyalarla yapabilirsin bunu, böylece yeni yeri sahipleniyorlarmış.
bir de diğer kedilerden yalıtman lazım, benimki de çok huylanıyor başka hayvan görünce.
kedi otuyla benimki hiç ilgilenmiyor, sakileştirir mi bilemiyorum. müzik iyi fikir ama kedi milleti biraz inatçıdır, kolay gelsin.

evinizin bahçe katı olması sebebiyle bahçenizdeki diğer hayvanlardan huzursuz olmuştur. siz almasanız da bahçe ziyaretinde bulunan kedilerin/köpeklerin bıraktığı kokular, eskiden kalan kokular... şu an onun için oldukça huzursuzluk verici olmalı.
evin kontrolünü kendisinde görmüyor, sürekli bir savunma hali içinde, sürekli rakipleri olduğunu hissediyor.

kedilerin kabına yapmamasındaki ilk sebep güvensizlik duygusudur. tuvalet kabı kedi için mahrem ve savunmasız kaldığı bir alandır. kabın çok ortada olması kedinin mahremiyetini zedelerken, dip köşe saklanmış bir tuvalet kabı da çevreyi izlemesini ve bir saldırıya uğradığında kaçmasını engelleyeceğinden kedi kabı kullanmayı reddeder.
ayrıca düzeni değişmiş stresli kedilerde de ilk olrak tuvalet kullanım alışkanlığı değişir.

öncelikle kumunun yerine bakın. sürekli tuvaletini yaptığı yerler kendini güvende hissettiği noktalar olabilir. size tuhaf gelse de kum kabını oraya alın. eğer sorunsuz kullanmaya devam ederse eve alıştıkça siz de kum kabını daha uygun bir yere alırsınız.

bahçe katında biraz temizilik gerekebilir.
camlarınızı silin, duvar diplerine ve cam diplerine sirkeli su sıkın. sirke koku örtücü olduğu gibi kedilerin de sevmediği bir kokudur. diğer kedileri evden uzak tutacaktır.

bahçeye çıktığınızda giydiğiniz terlik ve kıyafetlerinizi (hatta çorabınızı bile) eve sokmayın. dışarıdan eve taşıdığınız koku da hayvanı huzursuz eder. temizliğinizi yapın, eşyalarınızı kirli sepetine atın, duşunuzu alın ve evin içinde öyle dolaşmaya başlayın. kedi eve alışana kadar bir kaç kere bunu yapmanız gerekebilir. sonra zaten sorun olmaz. bu sürede bahçeyi mümkün oldukça az kullanmaya çalışın.

kediler hakimiyet kurmayı severler. onca koku ve başka kedi tehdidine karşın bu evin egemen kedisinin kendisi olduğunu bilmeli.
evde kedinin dikkatini çekebilecek bir yükselti oluşturmaya çalışın.

tiny penny'nin dediği gibi genelde vakit geçirdiğiniz odada alçak bir kütüphaneniniz varsa üzerini boş tutun, kediniz kolayca çıkabilsin. ya da duvara bir tek raf monte edebilirsiniz. bu raf oda kapısıdan uzakta olursa daha iyi olur.

bolca şımartın, sevin, oynayın.

evde çok keskin hareketler yapmayın. (çalan telefona koşmak gibi)
matkap v.b çalışacaksa kediyi bir odaya alın, yumuşak bir yer yapın -bir battaniye ya da polar ceket bile olur- ve odanın kapısını kapatın)
yüksek sesle müzik dinlemeyin, bağırıp çağırmayın.

alışana kadar geçici önlemler bunlar, sonra yavaş yavaş hayatınız normal rutinine dönecektir.

ayrıca benim için de sevip okşayın lütfen!

roberto bolano tavsiye ederim

Hocam Marquez'den başla derim :)

kaplan kaplan'la başla:)

Her kitap duyurusuna aynı kitabı yazıyorum sanırım ama ne yapayım, çok güzel bir kitaptı:

simone de beauvoir - tüm insanlar ölümlüdür (bkz: tous les hommes sont mortels)

Bu arada Ursula Le Guin'in de bütün kitapları, sadece Mülksüzler olmasın o listede, Yerdeniz komple olsun mesela (okunmadıysa tabi, belki okunmuştur). Albert Camus de keza, Veba da olsun mesela, başka kitapları da. Paul Auster'ın da başka kitapları da olsun, güzeldir onlar da, kolay okunur falan.

Hepsi pek meşhur kitaplar da hepsini çok çok sevmeyebilirsiniz, pek ayrı türlerdeler. Şİmdi Le Guinler nere, Douglas Adamslar nere, Camus bambaşka bir kafa, Coelholar falan daha bir farklı.. o sebeple o gruplama kısmını pek bilemedim.

A bir de burada Stefan Zweig yok, o da olsun, Marie Antoinette harikaydı mesela.

37. Ray Bradbury - Fahrenieht 451
38. Stanislaw Lem - Solaris
42. Ursula K. Le Guin - Mülksüzler
34. Necib Mahfuz - Midak Sokağı
1. Agatha Christie - On Küçük Zenci
4. Amin Maalouf - Doğunun Limanları
25. Jared Diamond - Tüfek, Mikrop ve Çelik


bunlar güzeldir.

Bana göre kolay okunurluğa göre sıralıyorum okuyup sevdiklerimi:
Otostopçunun Galaksi Rehberi
Nietzsche Ağladığında
İmkansızın Şarkısı
Görünmeyen
Siddharta
Doğunun Limanları
Yüzyıllık Yalnızlık
Kırmızı Pazartesi
Yabancı
Mülksüzler
Görünmez Kentler

Stefan zweig +1

Fouche diye kitabıv ardır onu mutlaka oku marie antoinetteye ek olarak

@nimberjack bilerek böyle karıştırdım aslında. Her ülkeden, ödül almış yazarlardan, çok övülenlerden konusunu beğendiklerimi seçtim. O yüzden hangisni hangisinden önce sonra okusam bilemiyorum. Arda arda depresif olmasın mesela. Yarım bırakmak istemiyorum. Tavsiyeler için teşekkür ederim ayrıca ;)

A evet Ursula Teyzenin mümkünse bütün kitaplarını oku, Yerdeniz serisi özellikle.
Umberto Eco da olsun mesela.

ardarda depresif olmaması için en azından ardarda camus, hesse, marquez yalom, nietzsche, bradbury falan konmayabilir:) bir de bu karışıklığa ben izninizle iki yazar daha eklemek istiyorum.

Sylvia Plath - The Bell Jar

bir de Neil Gaiman - özellikle Stardust, Neverwhere ve American Gods için.

bir şeyler daha var ama gelmiyor şimdi aklıma.

aklıma geldi, ne eksik diyorum burada. J. D. Salinger eksik. Çavdar Tarlasında Çocuklar olmak zorunda değil. Franny ve Zooey falan da olur.

jack kerouac - on the road

Değişik bir tat daha olsun:
Henry Miller- Yengeç Dönencesi'ni de ekle bence.
Bi' tane de Ayrıntı yeraltı edebiyatı serisinden patlatalım:
Jean Genet - Hırsızın Günlüğü

sırasını bılemıyorum ama ben olsam carlos fuentes ve emıle ajarı alıp kaçarım.
emıle ajar gercek ısmıyle de romain gary bulabıldıgın her kıtabına bak.
huzursuzlugun kıtabı yoksa lıstede ekleyebılırsın
bır de cabrera infante kapanda üç kaplan
yarasalar marcel beyer
giovanninin odası james baldwin
hep yuvaya dönmek ursula k le guin


ilk aklıma gelenler.

George Orwell eksik.
Küçük Prens?
Bence de Yerdeniz kitaplarını oku.
Veba, Kolera Günlerinde Aşk, Sineklerin Tanrısı. Daha ekleyecek şeyler var da aklıma gelmiyor. Çok faydalı bir liste olmuş.

Murakami'den Zemberekkuşu'nun Güncesi, Isabel Allende'den Ruhlar Evi, Arundathi Roy'dan Küçük Şeylerin Tanrısı buraya eklenebilir. Sıraya bir şey diyemeyeceğim ama liste için ellerine sağlık, ben de bunu favoriledim. Bir de John Steinback'in GAzap Üzümleri ile Fareler ve İnsanlar.

Tavsiyelerden eklediklerim:

James Baldwin - Giovanni'nin Odası
Jean Genet – Hırsızın Günlüğü
Stefan Zweig – Korku (Hem kısa hem de başlangıç için daha kolay okunur diye düşünerek seçtim. Bakalım.)
Sylvia Plath – Sırça Fanus
Truman Capote - Soğukkanlılıkla
Umberto Eco – Gülün Adı

(@Lim5 George Orwell’den 1984 ve Hayvan Çiftliğini okumuştum. Diğer kitaplarını eklemek yerine hiç okumadığım yazarlara geçeyim diye şeyetmiştim)

Edit: Kocaman teşekkürler!

liste çok faydalı olmuş elinize sağlık :)

Bir F.Kafka da ilave edebilirsin.
Dönüşüm, Şato, Dava.
H.Hesse var; Bozkırkurdu, Siddharta,
James Joyce abimiz var.

ben mesela bi tarihi roman üstüne basit bi yeraltı ya da kısa bir öykü, satranç gibi... böyle miks edip okurum. yani üstüste fuko sarkacı ile gülün adını okumam. sıkılırım. orhan pamuk benim adım kırımızı'dan sonra fahrenayt 451 'i okumuştum.

Sende çok çeşitli kitap var. bence bir basit, bir zor kitap koy. su gibi akar gider.

Ben romanda psikolojiyi çok severim. tehlikeli oyunlar, tutunamaynlar, yeraltından notlar gibi şeyleri... senin tarzın daha değişik. öle çok kitap göremedim ama bir camus'dan sonra alamut'u oku mesela. ondan sonra uzun bir tane ne bileyim mülksüzleri oku...

amerikan edebiyati diyince aklima gelen ilk isim john steinbeck. 2-3 kitabi girer zaten listeye.

The great gatsby, gazap üzümleri. hemingway ayrıca..

İlk kalemde akla şunlar geliyor:

To Kill A Mockingbird (Harper Lee), The Great Gatsby (F. S. Fitzgerald), Hemingway Amcadan bir şeyler, Catcher In The Rye(J.D. Sallinger), Fahrenheit 451(Ray Bradbury), The Grapes of Wrath, Of Mice and Men (Bu ikisi Steinbeck), In Cold Blood (Truman Capote), On The Road (Jack Kerouac), Slaughterhouse-5 (Kurt Vonnegut), Cathedral (Raymond Carver), Faulkner Amcadan bir şeyler, The Road (Cormac McCarthy)


Bu arada Goodreads'te böyle listeler var. Göz atmanızı öneririm. www.goodreads.com

philip roth - american pastoral
cormac mccarthy - the road / blood meridian
toni morrison - beloved
william faulkner - the sound and the fury
ernest hemingway - the sun also rises
amy tan - the joy luck club

tan ve morrison örneklerinde olduğu gibi azınlık edebiyatına da mutlaka bakın

lolita - nabokov
as i lay dying - william faulkner
black boy - richard wright
the fire next time - james baldwin
invisible man - ralph ellison
the 42nd parallel - dos passos
the hidden persuaders - vance packard
of mice and men - john steinbeck
slaughterhouse-five - kurt vonnegut
post office - bukowski

en iyi on diye sey etmeyeyim de vucutta mallik orani cok yuksek oldugu icin sonradan 'ay su kitaba haksizlik mi ettim acaba' diye dusunuyorum. aklima gelen 10 farkli yazardan 10 iyi kitap.

senin çin'den getirip satacağım dediğin şey çoktan türkiye'deki büyük balıkların depolarında hazır halde bekliyor. örnek: iphone kılıfı. orada görüyorsun tanesi 2 dolar, diyorsun 5 bin tane alırım bundan. türkiye'deki alışveriş sitelerine girip bakıyorsun, meğer başka biri 1 aydır satıyor onu, üstelik senin satmak istediğin fiyatın yarısına.

büyük balık, küçük balığa ekmek yedirmiyor bu işten anlayacağın.

vatansever biri olarak bu zihniyete karsiyim. bizden bir bok olamamasinin sebebi bu. herkes oturdugu yerden biseyler satmanin derdinde. emlakci, cep telefoncu, 1 milyoncu vs.. herkes cinden bisey getirip satsin. kimse uretmesin.

Baya bir websitesi gezdim ve satmak istediğim şeyi göremedim. Benzer malın farklı türleri ise aynı malzemeden olmasına rağmen yaklaşık geliş maliyetinin çok çok üzerine satılıyor. Fiyatları makul seviyede tutarak satılabileceğini düşündüğüm bir şey. Yani aradığım cevap bu değil.

@mayeskuel
Hiçbir şey üretmemek beni fazlasıyla rahatsız ettiği için şöyle bir duyuru açtım az önce (git: 847290) farklı bir başlıkta inceliyoruz bunu da. Amacım bu işi ana gelir kapısı olarak görmek değil şimdilik. 1000 lira fazla kazansam iyidir.

olur çok zor değil yapması, millet üşendiğinden ya bilmediğim işe girmeyeyimden dolayı kaybediyor. maaşlı işler daha çok sevilir bizde.

kutuları açınca getirdiğin malların yarısının kusurlu olduğu gerçeğiyle yüzleşme ihtimali de hiç az değil. alacağın yeri çok iyi araştırmalısın.

cidden zor. öyle aldım sattımla olmuyor

sigara içme

sigaraya ek; bol su iç, sabah akşam temiz suyla yüzünü yıka.

Sigara içmiyorum, bol su içiyorum. Daha önce kullanip tavsiye ettiginiz bi ürün varsa ismini ogrenmek isterim. Yağı suyla falan seyreltmeden direkt mi sürücem?

Yazın güneş kremi kullanmadan sokağa çıkmayın. Yüzünüzü çok yıkıyorsanız şebeke suyundaki flor cildinizin daha çok kırışmasına neden olur, ona dikkat edin. Beslenmenize dikkat edin, kullanmıyorsanız multivitamin kullanın. E, B2 ve C vitamini eksikliği kırışıklıklara neden olur. Aşırı makyaj yapıyorsanız yapmayın, cildiniz biraz hava alsın ve düzenli spor yapın. Ne kadar çok oksijen tüketimi, o kadar sağlıklı bir cilt.

angelus + 1

vücutta yaşlanma belirtisi kollajen sentezi azaldıkça beliriyor ve kollajen öyle kremlerle filan ciltten emilecek kadar minik bir molekül değil.

ya cilt altına enjtekte edecekler ya da kendin sentezleyeceksin ki bunun için c vitamini lazım.

her gün bi mandalina yesen kremden daha faydalıdır yani.

yaz-kış güneş kremi kullanmak lazım
ve yine yaz-kış güneş gözlüğü, gözleri sürekli kısmamak için.
onun haricinde beslenmene, içtiğin su miktarına dikkat edip bir de günlük iyi bir göz nemlendiricisi kullanıyorsan gerisi genetik bence.

burada yazılanlara ek olarak bilgisayar başında gerektiğinden fazla zaman geçirmemenizi tavsiye edebilirim. bir de bu yaş için krem tavsiyesi olarak 3 tane örnek verebilirim. bütçenize uygun olanı alırsınız.

-kiehl's creamy eye treatment with avocado (almdan önce mağazalarından tester isteyebilirsiniz.)
-sebamed anti aging q10 lifting göz kremi
-neutrogena radiance boost göz çevresi kremi (son ikisini gratis veya watsons'larda bulabilirsiniz.)

erkek olmam hasebiyle sadece güneş gözlüğü kullanıyorum. 30u geçtim bir adet kırışık dahi yok.

Duyuruda lesmiserables ekitap bulma konusunda bayagi iyi.

şurada var:
www.scribd.com

fiyatlar birbirine denk
e-pasaport.gov.tr'de gereken bütün bilgileri bulabilirsin

bi de eger erkeksen askerliginin tecili kadar pasaport suresi veriyolar.

@ lamartin

o eskidendi artık askerlikte kaçak durumunda olsan dahi pasaportunu uzatmak zorundalar başvurduğun süre kadar.

dramatic cat olur bu

kahverengi havana gibi duruyor ama tüyleri uzun. kırma olma ihtimali yüksek.

wtf cat olabilir.

apartmanda tanımadığın birine verince zorla alanlarda var. onlarıda bu gruba dahil edelim. sanki kafalarına silah dayıyoruz...

Sosyal fobi ve depresyonda da olabilirler. Aslında selam vermek istiyor ama heyecandan ne yapıcağını şaşırıp kalakalıyor olabilirler.

görmemiş, duymamış olma ihtimali olabilir, bazen insan bakar kör olabiliyor, sosyal fobik olabiliyor.

ama bariz şekilde umursamıyorsa bu o kişiye son selam verişim olur.

maalesef bizde böyle. yaşadığım yerde asansörde, otobüs şoförüyle, hatta küçük yerlerde sokakta bile selamlaşıyor insanlar sürekli. istanbul'a döndüğümde ilk birkaç gün iyi günler, teşekkür ederim, günaydın vs deyip cevap alamayınca bok gibi kalıyorum sürekli, sonra mecburen default ayarlara dönüş yapıyorum.
ya daha memlekete girerken bile seni kaykılmış oturan muşmula suratlı pasaport polisleri karşılıyor. her girişte ve çıkışta içimden küfrediyorum.
ben de dolmuşum yani.

Ben boylelerine inadina selam veriyorum abi, eskiden canimi falan sıkıyodum alinmayinca veya boyle gonulsuz alinca falan ama simdi gozlerine soka soka veriyorum.Alirsa alir almazsa onun psikolojik sorunlarini s.keym sana bisey olmasin abi.İnadina ve zorla da olsa kazandiralim topluma şu olayi ya Allahinizi seversiniz.

Zamaninda apartmanda bize gelip giden 35 yaslarinda bir kadin vardi. Bir gün merdivenden inerken iyi günler dedim tepki yok. Sonrasinda evdekilere durumdan bahsettim, onlarda kadina söylemisler. Kadinin verdigi cevap: Taniyamadim.

Ulan tanimasan ne olacak iyi günler de gec degil mi :)

Işte ben de o insanların sayesinde hep karsidan bekler oldum. Selam vermedikce selam vermiyorum kimseye.

Ben de çok kıl olurum onlara. Selam da veririm bol bol tanımasam da.

Ama şu da var, tek kulağımın zarı delik, bazen kafam başka yerdeyse duydugumu anlayamadığım oluyor. Selam veren biri de gelip geçince lan selam mıydı o? moduna giriyorum. Malca bir durum ama oluyor böyle şeyler :)

ben şu an oturduğum eve yeni taşındığımda bir bakkal vardı. ilk günler halimi hatrımı sorardı, işte alıştınız mı gibi sorular...vs. sonra bir ay boyunca kendisinden alışveriş yapmadım, denk gelmedi yani. o bir aydan sonra adama göz göre göre selam veriyordum, yüzünü başka yere çeviriyordu :) şimdi iki buçuk senedir buradayım, biraz daha uzaktaki bir tekelden alıyorum ne alacaksam. adam da evin dibinde ha, birbirimizi görmezden geliyoruz, eğlenceli.

yıllaaar önce kadıköy'den taksiye bindim, "günaydın" dedim. cevap "nereye!" oldu. (imla hatası yok, sonda soru işareti olmayaca, çünkü azarlar gibi soruldu. artık ne kadar dolmuşsam önceden "ya önce bi günaydın'a cevap verseydiniz, nereye gideceğimi zaten mecburen söyleyeceğim, yakın mesafeyse hemen inmemi isteyecektiniz değil mi, aceleniz bundan? şimdi zincirliuyu'ya gidelim." demiştim nefes almadan.

bi de bi esnaf var, merhaba'ya cevap vermez, alışverişten sonra teşekküre, kolay gelsin'e de tepki göstermez. ama öyle dalgınlığına veya moralinin bozukluğuna gelmiştir de diyemiyorum, on defa gittiysem hepsinde böyle... öyle kızdım ki, daha sonraki gidişimde selam vermeyip kendimi zorlayarak göz teması da kurmayıp doğrudan ne istediğimi söyleyip parayı uzattım, gülümsemeden, uyuz bir tavır takındım kendisi gibi. bu defa kolay gelsin demediğim halde "sağol abla" dedi adam. emin olmak için birkaç kez daha böyle yaptım ve her defasında o teşekkür etti bu sefer. dedim ki adam kendisine selam verilmesine, teşekkür edilmesine alışık değil, afallıyor; hiçbişiy yapmazsan da teşekkür ediyor normal normal...

tanıdıklarla olmadı böyle şey.

selamlaşmak çok hoş bir şey. İstanbul'da yaşamama rağmen mahalledeki büfedir,bakkaldır öyle selamlaşmayla başlayıp resmen arkadaş gibi olduğum insanlar var.
ammaa fatura ödeme merkezinde bir kadın vardı...hadi anlarım yaptıkları iş zor bütün gün orda oturup gelen gidenle uğraşıyorsun.güzel,sıcak bir an olsun bi gülümsesin diye selam veriyorsun, pişman ediyor. 2 oldu 3 oldu artık "merhaba" veya "iyi günler" laflarına aldığım cevap "öküz öküz bakmak" olunca daha da selam vermedim.halbuki yanındaki diğer çalışan öyle bir insan değildi gayet selam alıyordu.
direkt o geldi işte aklıma.

aman ne önemi var sanki.

sözlüğü bok götürüyor, ekşistats'a 4 ay sonra girildi ve bir sürü veri eksik vs vs bir yığın eksik varken burayla ilgileneceklerini sanmıyorum.

duyuru böyle iyi
kurcalayıp bozmaya hiç gerek yok bence, ne kadar basit o kadar iyi

çok güzel olmuş. siyah miyah hiç düşünme ben koyu kahve yaptırdım ve çok pişmanım. keşke açık renk olsaydı ferah ve geniş görünecekti. senınkı cok daha hoş hayırlı olsun.

canını hiç sıkma beyaz iyidir, tertemiz ferah ne güzel
renk haricinde benim zevkime göre biraz karışık, hem aynadaki aydınlatma hem 2 lamba hem de duvardaki süs çok karmaşık durmuş. üstelik stil olarak da alakasızlar. lambalar çok klasik kalıyor ve neden ikisi yan yana onu da anlamadım. hem lambaların hem de kelebekli şeyin gitmesi lazım bence.
ama dediğim gibi beyaz olması konusunda hiç sıkıntı yok, yerler siyah olunca iç boğucu oluyor.

Seramikçi akıllısı yanlışlıkla bi delik açmış o kelebekli şeyi o delik kapansın diye üstüne astım :)

beyaz en mantıklısı ya. gayet de güzel olmuş. çamaşır suyunu hunharca kullanabilirsin. bizim banyo ve tuvalet açık kahve ama benim yine de hoşuma gitmiyo yani.

o lambalardan birini sök bence. bir de tüm ışıklar aynı renk olsun. biri florasan biri sarı ampul olunca kötü duruyor. onun dışında güzel

Ya ilk birini taktık inanın çok saçma durdu yoksa tek tek taktık, normalde sağına soluna takılır da bu modele olmadı işte. Teşekkür ederim sevindim valla :)

fazla zorlama olmuş.

Lambalar kotu, gerisi guzel.

Lavabo şık ama biraz küçük/dar olmuş. Yüz yıkama esnasında etrafa su sıçrayabilir.

ben genel olarak beğenmedim. ışıklandırma kötü, lavabo çok küçük, dolaplar ve ayna çok cafcaflı. güle güle kullanın yine de.

Dolap hiç küçük değil aslında 2 tane 32 li tuvalet kağıdı var, evde zaten 2 banyo daha var bu sadece misafir için dolaba da çok ihtiyacımız yok zaten. Işıklandırma da aynı renk olacak sadece o lambalar daha bugün geldi yeni ampul alamadım.