ik multimedia iloud'un stereo seti var. o tamamdır. al arkana bakma. Basları kesmezse yanına küçük 6" bir sub alırsın ileride canavar gibi olur.

şimdi fiyat önemsiz ama kalite en iyileri konusunda mac ile iyi çalışan 2 ürün öneririm.

birincisi harman kardon aura..macbook pro kullanıyorum ve paraya kıyıp almıştım,inanılmaz bir sesi var cok memnunum.

diğeri dinlediğim ama para vermeye kıyamadığım "vifa" markasının ürünleri.

sonos nasildir? her yerde onu goruyorum.

@mukon: harman kardon auro da tek hoparlor degil mi? bunlar da nasil oluyor stereo olayi?

müthiş bir alet.
deneme şansın olursa dene mutlaka öyle al ama.

www.apple.com

@gerard : tek ama 360 derece ses veriyor..genelde tek hoparlörler stereo verir başka özelliği olmaz.bunda 360 olunca mesela benim odada köşede duruyor,odanın neresinde olursam olayım ses netliği ses şiddeti aynı.gerçekten iyi ki almışım diyorum.

sonos u hiç denemedim.mesela @teritori bose demiş..eet bose markasını ilk 3 e yazarım ama ev sinema sistemi alacaksam veya normal pc hoparlörü olarak kullanıcaksam.sen tek hoparlör olsun macbook ile kullanıyım dediğin için bluetooth tarzı olanlara yöneldim.bulunduğun yerde best buy varsa aura yı bi dinle derim.

edit : aurada airplay var mac os cihazları için..ama alırken eski aurayı alma dikkat et,önceki versiyonunda airplay yok

Pardon ekleniyorum, mesela toplu derste insanlar bişey öğreniyor, geride kalan biri var. O kendini "yapamayan tek kişi" olarak görmesin diye, bir diğeri, yapabilecekken tam performans sergilemiyor. Bu durum da böyle bişi gibi dimi?

(bkz: altruizm)

@neynep o da olabilir ama genel olarak ikili iliskiler de olur bu olay. mesela bir dilenci para istemek icin yanassa cogu insan "kibarca" reddeder. Direk ana avrat küfretmez, cunku zaten dilencidir ve zor bir hayati vardir, bir de sozlerimizle hayati ona daha da zehir etmeyiz. gibisinden.

@e haliyle: evet bu olabilir sanki.

baska daha bilimsel bir ad var mi?

sorunuza yanıt değil ama belki buradan bir yerlere ulaşırsınız:
(bkz: ayna nöronlar)

ali sabancı.

Haluk Okutur-Simit Sarayı kurucusu
Odtü İşletme Mühendisliği mezunu

birebir tanıdıklarım var bir kaç tane, ünlü olan 2 kişi var bir de. isim vermek hoş olmaz bunlar açısından.

daha ünlü bildiklerim,

girişimci olarak hiç sevmesemde baybars altuntaş var iyi eğitimli girişimci.

boğaziçili cem boyner.

bülent eczacıbaşını unutmamak lazım.

bunlar dışında çok var aslında. orta halli girişimciler genelde kötü eğitimli. o bir noktayı aşmayı sağlayan eğitim ya da aile kültürü oluyor.

bu arada şahenk boston ve isviçrede eğitim almadı mı?

bir de çoğu girişimcinin hikayesi başarıdan sonra parlatılıyor, süsleniyor, olmayan şeyler eklenip, olanlar çıkarılıyor, birebir bildiğim bir örnekten gidiyorum garanti olsun diye.

türkiyede sektöründe lider ve 20-50 milyon dolar cirolu 3 ülkede üretim yapan niş sektörde olan bir tanıdığım/akrabamız var.

bunlar tr de iyi sayılabilecek bi ünide, ve ardından amerikada master yaptılar kardeşler. döndüler türkiyeye, o sırada iyi bir elektronik şirkette genel müdür oldu biri, 1 sene sonra kovuldu, ordan birkaç yerden daha kovuldu. 2-3 iş batırdılar kardeşiyle total değeri o zamanın parası 97-98 1-2 milyon dolar olan. babası da çok zengin bir esnaf. neyse bunlara sonra 1 milyon dolar kadar daha para verdi, babamlarla çok yakınlar o sırada, işte çok iyi bir lokasyonda ofis ve çinden ithalat yapıyorlardı, oradan büyüdüler.

geçen senelerde haberleri vardı gazete ve tv de filan, anlatıyorlar ama sanki yemeye ekmekleri yokmuş, evlerini satmışlar- doğru ama 20 evleri daha vardı :D eauheahudaushe :D böyle böyle anlatıyorlar, komik yani oldukça. adamların abşarısına lafım yok, ama böyle anlatmalarına da gerek yok.

@kurnaz: aldi ama kendi kurmadi. babasindan devraldi bankayi. onun saymam.

benzer sekilde ali sabanci da sayilmaz. bulent eczacibasi da ;)

Abi ali sabanci, cem boyner, bulent eczacibasi nasil iyi girisimci oluyor? Bunlarin babalari iyi girisimcidir. Kendileri de iyi egitimlidir. Bunun disinda bir olaylari yok yani. Girisimci kendi azmiyle, yoktan var edendir. Bu isimler gibi baba/dede sirketini sirtlarina alip is yapanlar degil.

@sckxyss: aynen.

ataman özbay

italya'ya gidin.

bu aralar havasi kotu degil mi italya'nin?

gitmedim ama fas.

biz geçen sene aralık ın ilk haftası bologna + floransa yaptık. iyiydi valla deli gibi soğuk yoktu. yağmur vardı ama şansımıza gece yağdı gündüze kalmadı. yani avrupada zaten kar, çamur yiyeceksin illa ki. güney amerikaya kadar uzanıyorsanız atlayın meksikaya gidin. epeyce eğlenirsiniz seversiniz. ucuz hem.

Yozgat

italya'nın en güzel havaları bence ne çok soğuk ne sıcak, serin bir hava. güneşliyse de şahane.

sağlayamazsın.

burası türkiye, adam seni her türlü tek ayak üstünde uyutur. başında durmadığın işin elinde patlamaması mucize.

o iş çok zor. mal sayımı yaptırabilirsin diyecem ama fotokopiden falan geçirir en kötü. aldığın kişinin vicdanına kalmış biraz da aslında. iyi para verirsen tenezzül etmez.

iyi maaş çözüm değil, cumhuriyet baş savcısının tıraş bıçağı çalarken yakalandığını biliyorum ben. adam sana günde 1 tl geçirmekle bile mutlu olabilir. Bence yapacağın en doğru adım çalışacak kişiyi referanslarından sorgulamak, verilecek sorumluluğu anlatıp durumun önemini hatırlatıp tekrardan dürüstlüğünü değerlendirmelerini istemek olabilir. Bu adımdan sonra iyi maaş, destekçisi olur adamın yoldan çıkmaması için.

hic teknolojiyle (kamera, stok denetim sistemi, ileri maliye teknikleri) falan kurtaramaz miyim?

sonucta o kadar restaurant isletmecisi falan var? suruyle restaurantlari var, hepsinin basinda duramazlar. bu adamlar nasil yapiyor?

Elektronik güvenlik + dış denetimlerle çok rahat halledersin. Yeter ki paran olsun, gidip KPMG'den mali denetçi bile istersin yani :) Ama bu tarz konularda zaten ufak bi miktar herkesin yemesine göz yumulur, sıfıra sıfır yürümez işletmeler yani. Sana totalde yeterli kar getirdiği sürece bırak yiyen yesin modu hakimdir türk şirketlerinde.

stok durumunu takip eden programlar ile bir şekilde kontrol sağlanabilir mi? çıkışı yapılan ürünün barkodu okutulur ve siz sistemden ne satıldı, ne getirisi olacak görürsünüz?

çalıştırdığınız adam kendi parasıyla toptancıdan bir koli kalem alıp tezgaha koyup satıp karını yerse, size de "kalem satmıyo abi" derse ne yapacaksınız? kalemlerin yarısını böyle satsa dükkanın ağzına sıçar.

şurası iş görür mü: www.milliyet.com.tr

fena degil. tablo olsa daha da iyi olurdu.

www.konsolosluk.gov.tr

e-devlet'i dene.

E-devlet'ten alabiliyorsun ve gecerli bir evrak olarak kabul ediliyor

e-devlet sifresi ptt'den aliniyor anladigim kadariyla. bende yok.

hemen cevaplıyorum. konsolosluklar verir. o gün başvuruya gelmiş vatandaşın sayısına göre 15 dk ile 2-3 saat arası çıkar. eğer uzun sürecekse, e-devlet şifresi isteyebilirsin. konsolosluklar bedava olacak şekilde edevlet şifresi veriyor. onun ile kendin girer alırsın.

e devlet sifresini internet bankaciligi üzerinden alabiliyorsun ama her banka olmuyor. is bankasi icin anlatiyorum, internet bireysel giris yaptiktan sonra, üstte seceneklerde e devlet logosu var, tiklarsan e devlete aktariyor ve ordan e-devlet sifresi girilmis gibi islem yapilabiliyor.

1) çok paradır :D (hiçbir fikrim yok)
2) Ne mühendisi?

haklisin belirtmemisim: elektronik ve/ya makine.

1) 8 5k
2) 5.5k

(kusuratli sayi vereyim de salladigim anlasilmasin)

1- +30k alıyorlardır çok rahat

1) Net bilgi sahibi degilken tahmin etmesi zor, cunku yan haklar ve hisseler cok yer kaplar. Ancak tahmin etmek gerekirse ellerine gecen net paranin 1M civari oldugunu dusunuyorum. (yanlis anlasilmasin 1M maas arti diger hak ve opsiyonlar)

2) 6-8K

1. Pazarlama, Hazine ve IT'nin başındaki abiler 50-80 aralığında değişen maaşlar alıyorlardır. Ayrıca 300-500 veya bankanın yıllık başarısına göre daha yüksek primler de alıyorlardır.

2. Hangi bölümde çalıştığınıza ve şansınıza göre değişir ama 5k üzeridir. 8k altıdır. 8k üstüne çıkması için çok şanslı olmak gerekir. (Müdürün gitmesi, bölümde işi bilen tek adam olarak kalmanız vazgeçilmez olmanız vs)

PS: Bu arada belirttiğim rakamlar net maaş rakamları.

1) bunlar kardan falan prim alıyorlar maaşları var yaşlar ilerlediyse yıpranma tazminatları var var da var. yıllık 500000-1000000 tl arası oynar ellerine geçen para pozisyona göre diye tahmin ediyorum. enka'nın yönetim kurulu bundan daha fazla para alıyor ama ondan eminim.

2) il / sektör / pozisyona göre değişir. istanbulda 5 sene tecrübeyle alt kademe yönetici isen 8-10k civarı alırsın diye tahmin ediyorum.

1- o adamlardan birinin bir süs tabağına yaklaşık 30 bin lira verdiğine şahit oldum. gmy gelirleri muhtemelen yıllık 2 milyon TL üzerinde olmalı diye tahmin ediyorum.

nasil alamam? normal vizeye basvurucam.

Ayni durumdayiz, ben de J-1'la buradayim, mail atmistim basvurabilirsiniz demislerdi. Zaten sitesindeki formu doldurunca da "you are eligible" diyor, bi numara veriyor filan. Ama bir ay surer yaziyordu LA icin, benim gitmek istedigim kongre de tam bir ay sonrasindaydi, riske atmak istemedim, basvurmadim.

gecen kasimda aldim amerikadan kanada vizesi (bende f1 var ama kanada vizesi almak acisindan j1le farki olacagini sanmam). 5 hafta surdu almam. online basvuruyorsun once. 2 hafta sonra falan pasaportunu gonder diyorlae. gonderiyorsun 2 hafta falan da orda oyaliyorlar. posta surelerini de hesaba katarsan 5 hafta surdu iste benimki.

canli yasaminin bir tek dunya'da oldugunu bilmiyoruz. bana sorarsan evrenin baska noktalarinda var bir dolu canli yasami, sadece cok uzaklar.

bizim gunes sistemimizde 9 (artik 8 gerci ama pluton benim nazarimda her zaman gezegendir) gezegen var. evrende bunun milyarlarca, katrinyolarcasi, zibilyonlarcasi var. 9 gezegenden 1inde yasam varken, katrilyon tanede 1 tane bile olmamasi mantikli mi sence? :)

bizim gibi canlilarin ysamasi icin standard kosullar var tabi ki. gunese uzaklik, atmosfer, su, dunyanin yuzeyi ile ilgili kosullar vs. vs. ama bu demek degil ki farkli bir gezegende farkli kosullara ayak uydurmus canlilar olamaz..

Yaşam bir tek Dünya'da var diyemeyiz; bizim yaşamamıza uygun şartlar -şu an için- yalnızca Dünya'da var. Yoksa başka gezegenlerde en azından bakteri düzeyinde de olsa bir yaşamın olmadığını bilemiyoruz. Yaşamsa o da yaşam.

@sl78 evet orası öyle de dünyada ilk yaşam formu sanırım dünyanın oluşumdan 1.5 milyar yıl sonra meydana gelmiş. Bunun sebeplerini de oksijene, hidrojene, güneş ışıklarına, ısıya vs. bağlıyorlar. Şimdi dünyada farklı iklim, bölge ve koşullarda yaşamını sürdüren canlılar var. Kutup ayısı çöl sıcağında yaşamını sürdüremez ve ya balık sadece suda yaşayabilir vs. Bir şekilde doğaya adapte olup yaşamını sürdürme durumu var. Evrim teorisinin bize anlattığı şey bir bakıma canlılık için belli bir standart ve düzenin olmamasıdır. O zaman canlılığı neden bir takım koşullara tabi tutuyorlar evreni anlatırken? Mars'ta neden o atmosfere uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş? Ve ya dünyada neden suyun oluşumundan sonra canlı varlıklar ortaya çıkmış da ondan önce 280 derece iken alevle falan beslenen canlılar ortaya çıkıp evrilmemiş?

oralarda abartılı manyak iklim koşulları nedeniyle yaşam oluşamamış. o nedenle sadece burda var yaşam.

La olm biliyoruz evrenin sadece güneş sisteminden ibaret olmadığını. Güneş sistemindeki gezegenlerde neden o gezegenlerin atmosferine uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş, onu soruyoruz.

Olmadığını bilmiyoruz ki, araştıramıyoruz. Araştırabildiklerimizde de bazı yaşamsal faaliyetler bulunmuş eskiye dair. Misal Mars'ta eskiden okyanus olduğuna dair bazı bulgular var, su yolları nehir yatakları gibi izler var. Bu da eskiden bir yaşamın olabileceğini anlatıyor. Ama onun dışındaki gezegenleri zaten bilmiyoruz. Varsa da haberimiz yok yani.

Yaşam formunun oluşması için en temele inersek "kendini kopyalayabilen molekül" bulmamız lazım. Bunun detaylı açıklaması için "Kör Saatçi"nin son kısımlarına bakabilirsiniz. Buna göre biz kendini kopyalama peşindeki nükleik asitlerin yan ürünüyüz bile diyebiliriz. Herhangi bir gezegende kendini otomatik kopyalayabilen (mesela kristalleşme) başka bir molekül/bileşik var ise pekala yaşam imkanı da olabilir.

Üstte denenlere katılıyorum ve rakamlarla konuşuyorum :)

Evrende 100 ile 200 MİLYAR arası galaksi var ve sadece Samanyolu, bizim galaksimiz için 400 MİLYARa yakın yıldız var.
150.000.000.000 x 400.000.000.000 = 60 000 000 000 000 000 000 000 yıldız var demek ve her yıldızın da etrafında en az 3-5 gezegen olsa, bu yukarıdaki rakamı onla çarp ve kaç gezegen olduğunu bul :)

www.collective-evolution.com
www.space.com

Ayrıca şunu da atlamayalım, aangelus da değinmiş:
www.collective-evolution.com

Nereden biliyosun ölçtün mü? :) Standartdı yok onu bende anlamıyorum. Diyorlar ki bilmemnerde su bulundu yaşam da olabilir. Yahu belki suya ihtiyacı olmayan bir yaşam formu var. Sonsuz bir sistemden bahsediyoruz. Bir de hep uzaylılar çok gelişmiş/teknolojiye ulaşmış varlıklar olarak betimleniyor. Onu da garip buluyorum. Belki trilyonlarca ışık yılı ötesinde onlar da bizim gibi ve bizi arıyorlar. O kadar çok değişken var ki sadece bizim açımızdan bakıyoruz. Belki çok yüksek sıcaklıklara dayanabilen bir kabuğu olan canlı var. Belki suya ihtiyacı olmayan?! Ya da su bulunan gezegenler de var. Bilemeyiz.

Güneş sistemindeki gezegenler için soruyorsan sadece onu da bilmiyoruz ki? Hepsine uzaktan bakıyoruz zaten.

(Ne olur tik ver, yalvarırım)

bu soruyu ben de sorarım sık sık. mesela marsa gönderilen araçta, ancak bildiğimiz anlamda atom ve molekül arayan, analiz eden bir alt yapı var.

karadeliklerin, egzotik parçacıkların, higgs'in bile çözülememiş sırları, anlaşılamamış yanları bulunurken; belki bizim bildiğimiz anlamda ışık ve maddenin ötesinde başka şartlarda ve henüz çözemediğimiz sırlarla oluşmuş bir 'hayat' mevcut. öyle ki bildiğimiz analiz teknikleri işe yaramıyor mesela, ya da ışıkla etkileşime geçmiyor mesela.

soruna cevap değil, daha da derinleşmiş başka bir soru oldu gerçi.

abi soruyu öyle soruyorsun ki sanki kuralları biz yarattık gibi hesap sorar haldesin. bi aciz dünyalılarız.
bilinen yaşam bizim eşleyicilerimizin dışına çıkmamış. daha alt ya da üst bi mekanizma yok. dna ve rna bu gezegenin gerçek ve tek sahipleri.

şunu izle:
www.youtube.com
çok sorgulama kafayı sıyırırsın.

Gunumuze gore en dogru bilgi olarak kabul edilen bazi gercekleri hatirlayalim...

evrim icin uzun bir surec ve uygun sartlar gerekir.

Su anda bildigimiz tek yasam cesidi dunyadaki butun canlilari da olusturan 'carbon temelli yasam'... Carbon'un bu surecte temel rol oynama nedeni, kucuk ve manageable olmasi, son enerji duzeyinde 4 elektron olan bir atom olmasi (ki bu da 4 farkli elementle ayni anda kovalent bag olusturabilmesi demek) ayrica kendiyle de cok rahat bir sekilde double bond ya da triple bond yapip, saglam molekuller olusturabilmesi icin kendisini ideal kiliyor... Eger karbon bu kadar esnek ozelliklere sahip olmasaydi degisik kosullara ayak uyduramayip bugune gelemeyebilirdi (buyuk ihtimal gelemezdi).

Peki ayni tur bir canlilik icin carbon sart mi? Bugunku bilgilerimiz dogrultusunda evet Carbon sart... Bu ozelliklere en yakin diger element Silikon ki o da Carbon kadar saglam molekuller olusturabiliyor fakat Carbon gibi uzun chain'li molekuller yerine kristal olusturuyor bu da cesitli atomlarla degisik baglar yapmasina engel olacak bir sey... Bu konuda carbon kadar esnek olmadigi icin, Silikon based bir yasam biraz daha zor bir ihtimal...

"Su"ya gelecek olursak.... su neden onemli diye sorarsak, benim aklima gelen ilk sey, suyun hucrenin olusmasini saglayan temel molekul olmasi. neden temel molekul? cunku bir molekulun suyu sevmeyen (hydrophobic) kisimlarinin sudan kacmasi ve biraraya gelme cabasi, tam tersi suyu seven (hydrophilic) kisimlarinin da suya dogru yonlemesi ile bir ortami disaridan(sudan) ayiran bir ceper olusmasina olanak sagladi...

Bu nedenle bizim su anda bildigimiz tek tur canliligi diger gezegenlerde ararken, toprakta bulunan elementler incelenir...

Tabii baska turlu canlilik mumkun mu? Mumkun tabii, ama suanki bilgimiz kadariyla bu canliligin nasil olabilecegini tam kestiremiyoruz... Fakat diger gezegenelerde de olabilecek/olan elementleri bildigimiz icin ne tur kimyasal molekuller olusabilecegini az cok kestirebiliyoruz (Burada insan gibi canlilar olusmasini saglayan bir surecten degil de, carbon temelli yasam olusmasini saglayan olaylardan bahsediyorum)...

DNA, RNA ve protein gibi yasamimizi saglayan molekuller calismak icin belirli kosullara ihtiyac duyarlar (ozellikle proteinler), bu kosullardan biri sicaklik. Bu molekuller dusuk sicakliklarda cok cok yavas calisan/calismasi duran, yuksek sicakliklarda ise parcalanan/bozulan molekuller... Dolayisiyla canliligi saglayabilecegini dusundugumuz bu elementlerin olusturdugu molekullerin calismasi cin belirli bir sicaklik araligi sart.

Ayrica soruda gezegenlerin atmosferinden bahsetmissin ama her gezegende atmosfer olmadigini hatirlatmak isterim.

Son olarak da bazi gezegenler dunya gibi kayac degildir, mesela Jupiter gazdan olusan bir gezegendir. Dolayisiyla o gezegenlerde dunyadaki benzer bir yasamdan bahsedemeyiz gibi, ancak gaz temelli bir yasam olabilir, o da nasil olacak olsa bile biz nasil bunu anlayacagiz? ya da anlayabilecek miyiz? tartisilir :)

@angelus Mars icin sonradan o nehir yataklarini vs. ruzgarlarin da yapabilecegini soylediler. Yani aslinda eskiden yasam var miydi o kadar da emin degiliz hala...

edit:
Carbondioksit ile ilgili soruyu unutmusum, dunyada su an tum canlilarda gerceklesen olaylar icin enerji gerekir... bu enerji de kolay elde edilebilen bir sey degil. Mesela dunyada canlilarin cesitliliginin bir anda artmasinin en onemli nedenlerinden birinin -su an icin- oksijenin varligi oldugu dusunuluyor. daha fazla bilgi icin en.wikipedia.org

eksisozluk.com

the great filter olmadı, fermi paradoksu linki verelim

eksisozluk.com

@icince bokunu cikaran arap atmosfer'den kastım havadaki tabakalar değil, koşullar, ortamdı. Koşul yerine atmosfer kelimesini kullanmayı tercih ettim.

eğer istediğin buysa, güneş süpernova aşamasına geldiğinde titanda dünyanın ilkel koşullarına uygun bir yapıda olacak ve bizdekine benzer bi evrim için birkaç milyar yılı olacak diyorlar.
istediğin bu değilse ne istiyosun mna koym?
bi sitokrom c kolay mı evimleşiyor sanıyorsun?
oksijen oksitleyici işte. karbon enerji bağlayıcı.
bunların ikisi yerine de bir şeyler koymazsan bildiğimiz enerji taşıma mantığını uygulayamazsın.
bildiğimiz solunumun bir üstü ancak florun son safhada reaksiyona girmesiyle oluyor diyor ali demirsoy. oksijene mecburuz çoğu konuda.
millet atmosfere göe cevap vediğinde de "yeaaa ben iklimi suyu amonyağı hepsini kastettim" diye çevirme lafı sinir bozuyorsun.
eğer ortamın tüm şartlarını sayacaksan önce eşleyici mefhumunu bilmelisin. bildiğini sanmıyorum. yüksek enerjili dış faktörlerin yarattığı düzeni anladınsa bunun için elde ne kadar az "mobilize" molekül tipi olduğunu da bilirsin. ama bunu da bildiğinni sanmıyorum.

burada ali ağaoğlu gibi bu değil bu değil bu hiç değil kapisi yapman sinir bozucu.

@namus ninjası ben atmosfer konusunu yanlış anlaşıldığı için düzelttim, atmosfer kelimesini koşul, ortam manasında kullandığımı belirttim.

Senin açıkladığın, dünyadaki canlı hayatı için gerekli olan bileşenleri esas alarak kurulan mantığın dışında bir evrim süreci 5 milyar yıldır neden oluşmamış? "Oluşmuşsa da henüz insanlık bunu keşfedemedi" cevabına aklım yatar. Ama bizim dünyamız için geçerli olan mantığa dayanan bir cevaba aklım yatmıyor. Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı.

mountaincat ben anladım seni tamam, sorun yok. Sen diyorsun ki; Dünya'daki hayatın başlamasına neden olan evrimin bir benzeri, kendi ortamında kendi şartlarına göre diğer gezegenlerde neden başlamadı. Bu olay neden bir tek Dünya'da oldu. Misal Andromeda Galaksisi'ndeki bir gezegende, kendi çevresel koşullarına göre bir evrim neden oluşmadı. Bu evrim bir tek bize mi işledi diye soruyorsun anladığım kadarı ile?


Benim tahminim, ki bir önceki cevabımda da söyledim; olup olmadığını bilmiyoruz, zira uzak yerler gitmemize veya uydu göndermemize imkan yok. Yani bizim ahir ömrümüz yetmez bunun bilimsel cevaplarını almaya. Onun dışında geriye bir tek o galaksilerdeki gezegenlerde yaşayan canlıların kendilerini göstermesi seçeneği kalıyor ama onların da o teknolojik imkanlara sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz. Belki de bizden daha geri bir medeniyete sahiptirler. Ne bileyim, belki de bakterilerdir henüz. Uzaylı diye illa süper olacaklar diye bir kural yok. O yüzden bu konuları bu tip sorunlar nedeniyle şu an açığa çıkaramıyoruz ne yazık ki.

tesadüf diye bir şey yok. rastlantı ve zorunluluk var. sınırsız rastlantı zorunluluğun katı kalıplarında bugüne getirdi bizi. öncelikle bunda bi anlaşalım.

"Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı."

bu yazdığın sadece vasayım. ve maalesef bu bir non sequitur.

anliyorum...

oncelikle "Evrim bi tek bize mi evrim amk" gibi bir yaklasimin cok yanlis oldugunu belirteyim. Evrim akilli bir surec degildir, evrim bir sonuctur. Rastlantisal gelisen bir takim olaylardan sonra olusan bir sey, neden baska sekilde olusmadi ya da neden baska yerlerde de olusmadi diye sormak cok rasyonel durmuyor kanimca...

vucudumuzda bulunan bir polimeraz enzimi -farazi konusuyorum- iki DNA bazini bilmemkac saniyede bir araya getirebiliyor diyelim, bu enzim olmadan bu olayin gerceklesmesi milyonlarca yili bulabilir. Bu nedenle enzimler onemli. Bunlar olmadan dedigin milyarlarca yilin pek anlami kalmamis oluyor. Tabii bu dedigimi herhangi bir baska enzim icin de soyleyebilirsin...

Bu enzimlerin olusmasi icin su ya da bir sivi neden cok onemli? Cunku sivida ya da suda bulunan molekuller cok daha hizli hareket edip (kati ortamda bulunan molekullere gore), baska molekullerle temasa girme ve tepkimeye girme sansini arttiriyor. Bu nedenle suyun/sivinin olmadigi kayac olan gezegenlerde yanyana duran iki tane kayaya bakip 'hadi canli olusturun' demek cok realist olmasa gerek?

Ayrica "yasam formu" demissin ama bunun tanimini yapabilir misin?
Dunyadaki gibi carbon temelli bir yasamdan mi bahsediyorsun? Yani C, O, H, N gibi molekulleri icinde barindiran virusler bile canli olarak kabul edilmiyor. Bu nedenle 'yasam formu' derken, hollywood'un aklimiza soktugu insana benzeyen kafasi gozleri, iki kolu, iki bacagi vs. olan bir uzaylidan bahsediyorsak, bunun gerceklesme ihtimali biraz dusuk gibi...

Tabii gaz devi gezegenler de var, ve gazin su gibi akiskan bir yapisi var, molekuller diffuzyonla yayilabilir. Misal Jupiter'e bakarsak, atmosferinde dunyada bulunan molekuler de var, peki bu molekuller neden bir araya gelip bir seyler yapmiyor? Bunun bir nedeni sicaklik olabilir? Her ne kadar Jupiter'in iclerinde, merkezinde kayac olusumu var mi bilinmese de (en azindan ben boyle biliyorum) oyle olsa bile bu kayacin cok yuksek bir basinca ve sicaklik altinda oldugunu tahmin etmek zor olmasa gerek? Ve bu sicaklik bu molekulleri parcalayacak kadar yuksek. Bildigim kadariyla -eger varsa- Jupiter'in ust atmosfer katmanlarinda bir canlilik vardir diye dusunuyorlar.

Buradan alip, son vurgulamak istedigim noktaya geleyim... "yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş" demissin... nereden biliyorsun meydana gelmedigini? Belki gelmistir de biz daha kesfedememisizdir... Gunes sistemindeki tum gezegenlerin ve onlarin tum uydularinin tamamen kesfi ve incelemesi yapildi mi?

birincisi derim göze daha güzel geliyo sanki yani bana öyle geldi :)

2

1

2.

ama ikisi de cok sahte duruyor, sanki 2 gune boyasi akacakmis gibi. ben olsam ikisini de almazdim.

1 daha şık.

1

kuşlu olan çok şirinmiş.

2

Kuşlu olan

dusunce ve acikgorusluluk bakimindan buyuk ihtimalle 3000lerde falan yasamam gerekiyordu.

fakat "romantizm" (duygusal anlamda degil, genel anlamda) ve tarz, agir baslilik falan acisindan 1800lerden kalma bir hatunum kesinlikle.

yeni farketmişsiniz;) hermann hesse bozkırkurdu saatiniz gelmiş.
"bu acımasızlıklar gerçekte acımasızlık değildir. ortaçağ'ın bir insanı bizim bugünkü yaşam üslubumuzu bambaşka açıdan değerlendirir, tümüyle acımasız, dehşet verici ve barbarca görüp aşağılardı! her çağ, her uygarlık, her gelenek ve görenek kendine özgü bir üslubu içerir, kendisine yaraşır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır kendisinde, kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür. ortaçağ'da yaşayacak antik dünyanın insanı havasızlıktan içler acısı bir şekilde boğulup giderdi, bizim uygarlık ortamında bir ilkelin havasızlıktan boğulup gideceği gibi tıpkı. öyle çağlar vardır ki, bütün bir kuşağın insanları iki çağ, iki ayrı yaşam üslubu arasında sıkışıp kalır, her türlü doğallık, her türlü gelenek ve görenek, her türlü korunmuşluk ve suçsuzluk duygusu çıkıp gider elden. kuşkusuz herkes bunun aynı ölçüde ayrımına varamaz. nietzsche gibi biri bugünkü sefaleti bir kuşaktan çok daha fazla süre önce yaşamak zorunda kaldı; onu tek başına, hiç anlaşılmadan yaşadığını bugün binlerce insan yaşamakta. " (s. 23)

birine tecavüz ederdim galiba. herhangi birine değil yalnız. bi kişi var. ona.

şimdi bu yazdığım infiale neden olabilir, tam bir şerefsiz olduğumun düşünülmesine yol açabilir ama hayır. böyle bi şeyi asla yapmam. çünkü vicdanım el vermez, kaldıramam öyle bi şeyi. ama ölecek olsaydım alayına giderdim galiba. yani benim korkum hapis ya da toplumun tepkisi falan değil. kendim kaldıramam öyle bi şeyi. zaten normalde düşündüğüm, isteyeceğim bi şey değil. bi tek ona karşı var böyle bi his. yıllar içinde gelişti. o da biliyor zaten bunu. ara sıra geyiğini de yapıyoz. çok çarpık hayatlar :((

sevgilimin yanina tasinirdim. uzun mesafe iliskisi bizimkisi. eger yakin zamanda olecegimi bilsem kalan vaktimi onun yaninda gecirirdim.

kimseyi oldurmezdim, ne gerek var.

parami da gereksiz harcamazdim. insanlarin yararina kullanmaya calisirdim. olmeden elimden geldigince cok insanin hayatinda pozitif bir degisim yaratmaya calisirdim.

kendimi dine vermezdim, inanmiyorum zaten dinlere. olecegimi zaten biliyorum, eger bu beni dine yakinlastiracak olsa coktan yakinlastirmisti. doktor bana beyin tumorun var dedi diye bir anda dindar olmazdim.

bu konuda su an global gundemde olan bir konu var, acikcasi beni cok uzdu, istersen sen de bir goz at. ingilizce bilmiyorsan soyle ben sana anlatirim konuyu.
edition.cnn.com

Ailemle geçirirdim.

ölene kadar içerdim her türlü uyuşturucuyu denerdim.

Tüm sorumluluklarımı bir anda geride bırakıp sevdiğim ama yeteri değeri veremediğim tüm insanlara hak ettiklerini göstermeye çalışırdım. Bazı insanları sevmeye yeteri kadar vaktiniz olmuyor şu hayatta. Dostlar, akrabalar falan.

Bir de bir hesap var, bir kardeşim adına görülecek. Bıyıklı, hafif seyrek saçlı, uzunca. İstanbullu ama Ankara'da yaşayan biriyle. Onu görürdüm.

malı mülkü satar çıtır çıtır yerdim.

bilmiyorum farkinda misin ama zaten ölmek uzereyiz.

su an yaptigimdan farkli bir sey yapmazdim.
ders calisirdim.
Battfield oynardim.
Yemek yerdim. Cok su icerdim.
uyurdum.

Üzülürdüm. O şokla "Ya ölüyorum en iyisi süper şeyler yapayım" gibi şeyler aklıma gelmezdi. Zaten o moral bozukluğuyla bunların hiçbirinden zevk alacağımı da zannetmiyorum.

varislerime hesap kitap alacak borc cek mevzularini anlatir, benden sonra duzenlerinin dagilmamasi icin herseyi ayarlardim.

cok sukur zaten dindar bir adam gibi yasamaya, dogru olmaya calisan bir adamim. olucem diye fazladan ibadet edip sanki allahi kandirmaya calisiyormus gibi yapmaya utanirdim :)

allah hepimize hayirli olumler versin.

pescador'a tecavüz ederdim. :D

Hiçbir şey yapmazdım.

beğendiğim bütün hatunlarla gerekirse parasını verip sevişirdim herhalde

Ahaha seçilmiş üye :D

Ben belki dexter vari kötüleri öldürürdüm. Dünya benden sonra çok daha rahat bir yer olsun diye.


Vaktimi ailem ve çok sevdiklerimle geçirirdim.

Varlığım varsa ihtiyaç sahiplerine verirdim.

Normalde inançlı biriyim ama dinin getirdiklerini yerine getirmeyen biriyim zaten. O yüzden ölüm korkusu dine sarilmama sebep olurdu sanıyorum.

asosyal veya sosyal degilim fakat ice donugum (introvert).

sosyal olmam gereken ortamlarda insanlarla vakit gecirmeyi seviyorum, herkesle iyi anlasiyorum ve kalabalik ortamlarda kendimi rahatsiz hissetmiyorum. bu yuzden kendime asosyal diyemem.

fakat eger bana tercih etme sansi verilirse bir cumartesi aksamini evde yalniz basima veya sevgilimle gecirmeyi, arkadaslarimla veya yeni tanistigim insanlarla sosyalleserek gecirmeye tercih ederim. kendi kendime dusunerek gecirdigim zamanlari (cogunlukla) baskalariyla fikir alisverisi yaptigim zamanlara tercih ediyorum. sadece gercekten cok siradisi dusunen, sorgulayan, bilgi birikimi cok gelismis insanlarla gecirdigim vakti kendi kendime gecirdigim vakte tercih ediyorum.

is disinda sosyal aktiviteye haftada 3-4 saat ayiriyorumdur en fazla. arkadaslarimla bile cok sik gorusmem. hatta genelde 1-2 hafta arkadaslarimla cok sik gorustuysem sonraki 2-3 hafta kendimi eve kapatirim. boyle daha mutluyum.

Asosyal degilim, son birkac aydir pek sosyal de sayilmam, bir suredir pek vakit ayiramiyorum kendime. Son bir kac ayi saymazsak sosyalim diyebilirim.

kendimi tanımlayamıyorum.

yalnızlıktan, odamda oturup nette takılmaktan ya da yalnız başıma bir şeyler yapmaktan büyük keyif alıyorum. genelde çekingen, rahat iletişim kuramayan, insan içinde rahatsız hisseden, ortamlarda pek aranmayan biriyim.

ama dün akşam MR sırasında birine "ilk kez mi sizin?" diye soruverdim. muhabbet ettik öyle. bazen gaza geliyorum. çok konuşuyorum, çok pozitif ve dışa dönük oluyorum. o yüzden karakterim hangisi, çözemedim aslında. yani aslında pozitif ve konuşkan biriyim de kendimi mi baskılıyorum; yoksa ağır asosyalim de ara sıra gaza gelip kendimi dışa dönük mü zannediyorum bilmiyorum.

genel olarak ağır asosyal olduğum söylenebilir ama. sözlükte görmüştüm bugün, ben de öyleyim: acil durumda aranacak kişilere 112'yi yazarım. sevgilim yok, arkadaşım yok, dostum yok bi' şeyim yok. eskiden vardı. şimdi kimseyi tanımıyorum. tanıdıklarımla görüşmüyorum. falan.

sosyal aktivitelere kendimce vakit ayırmaya gayret ediyorum ama onlara da hep yalnız çıkıyorum. işte sinemasıdır konseridir maçıdır hep yalnız giderim.

asosyalin önde gideniyim.

pescador +1

pescador +2

Asosyal.
Sıfır.
Insan sevgim + tahammülüm kalmadı.

epiphany

iş görebilir :)

"ufkunu genisletmek" "broaden your horizons" olarak cevrilebilir

epiphany evet belki is gorebilir ama o daha cok boyle "oha anladim bu boyleymiiiiis!", yani boyle bir seyi fark etme anina denk gelen bir sey.

eye-opener olabilir.

adamlar çağını yapmış: enlightenment

enlightening facts, mind-blowing facts?

yatmadan içeceksen ya 1 kadeh şarap ya da 1 bardak viski iç.

Baileys

Ertesi sabah en az rahatsız edecek içki bana göre viskidir ama herkesin damak tadına uymaz.

Şarap iyidir.

Brendy al, kahvene katarsın. Ben kahvede acıbadem likörünü de severim.

baileys +1
Hatta kahve icine koymak zorunda değilsiniz. Kahve uykunuzu acmasin. baileys kahveli yumuşak tadiyla azicik içime gayet uygun.
Kahveli bir içecek daha vardi. Şişenin yarisi kremali yarisi kahveli bir likör o da olur ama simdi adini unuttum.

Viski diyorum ben de.

Bi kere kahve insanı gevşetmez. Kafein olduğundan daha çok uyarır, uykunu da açar. Hele ki başın ağrıyorsa daha da arttırır. Bu yüzden kafeinli şeyler içme Kola, kahve, çay vb. Sütlü baileys olur bak. Aromatik şarap da olur. Yani sert ya da asit oranı yüksek olanlardan değil de daha tatlı olanlardan. Yine yüksek aromalı(yani meyve sulu) vodka da olabilir. Ama o belki baş ağrıtabilir çok içersen.

1 kadeh sarap diyorum.

rahatlatir, uyumana yardimci olur, gunde 1 kadeh iciyorsan sagliga zararli degil hatta yararlidir.

kadinsan gunde yarim kadeh ama, bunyeler arasi fark var.

Baileys + kahve + sıvı kahve kreması.

bütün diller! hiçbir alfabe fonetiği yansıtmakta mükemmel değildir. telaffuz işiterek öğrenilen bir şeydir. sesleri okunduğu gibi ancak transkripsiyon alfabesiyle yazabilirsiniz.

@microfiction, sorumu tam duzgun soramadim sanirsam.

demek istedigim sey; mesela turkce'de internette falan yazili yazarken yapacagim yerine yapicam yazabilirsiniz, bunu herkes anlar. fakat ingilizcede kimse "cat" yerine fonetik olarak ifade etmek icin "kat" yazmaz. bunu bizim turkce'de yaptigimiz gibi yapan baska diller biliyor musunuz diye sormaya calismistim.

tabi bir seyleri yanlis biliyor ve sacma sapan bir soru da soruyor olabilirim :)

'bunu bizim yaptığımız gibi yapan' derken tam olarak neyi? konuştuğumuz gibi yazabilmeyi mi yoksa yazdığımızdan farklı biçimde telaffuz etmeyi mi? birinciyse eğer ingilizcede de come on yerine c'mon, doing yerine doin' vb. yazarak telaffuzdaki vurguları ifade etmek mümkün. sözcükleri birebir yazıldığı gibi değil de daha farklı telaffuz etme ise her dilde mevcut.

dunno, gonna, i'm, ma'am...

Bence hala tam anlaşılmadı sorulan soru. "Come on" diyorsun da alfabede "C" harfi "si" diye okunuyor, "gonna" diyorsun da "G" harfi de "ci" diye okunuyor. Alfabedeki ile okunan şey bambaşka.

ingilizcede harf harf okuma yok. sözcükler yekûn olarak bir ses ifade ediyor. aslında harf harf okuma hemen hiçbir dilde yok. bizim alfabemiz fonetiğe çok yakın olduğu için böyle bir yanılsama yaratıyor. dolayısıyla c ingilizcede si diye okunuyor vb. diyemeyiz.

aynen aguilas'in dedigini soruyorum.

evet c'mon diyorlar, dunno diyorlar, tho diyorlar fakat bunlarin hic biri bizim yaptigimiz gibi fonetik kisaltmalar degil. biz mesela "yarin gelecegim, gorusuruz" yerine, "yarin gelicem, gorusuruz" diyoruz. tipatip okudugumuz gibi yaziyoruz. eger ingilizler de tipatip okuduklari gibi yazsalar "kamon" veya "donno" veya "do" yazmalari gerekirdi.

turkce'de yapildigi gibi direk fonetik daralma/degistirme yapan var mi diye soruyorum yani.

Anladım sorunu sanırım. Yani doğrusu gideceğim dir. ama gidicem yazsan da herkes anlar. böyle diller var mı demişsin? bildiğim kadarıyla yok. ama kısaltma ve argoları saymıyoruz heralde? çünkü gideceğim-gidicem argo, kısaltma değil okunuş aslında. eğer kısaltma ve argoları saysaydık 4ever, (for)4you falan gibi örnekler verecektim. Yani yukarda verilen örnekler, kısaltma veya argo olduğundan fonetiği değişiyor. Öyle okunması gerektiği için değil.

Latince disinda hicbir dil yazildigi gibi okunmaz. Eskiden Turkce yazildigi gibi okunur derlerdi bize okulda, yanlisti bu tabi.

eger arkada calicak bilgisayarima indirmem gerekmiyor diyorsan www.infinitelooper.com

vidyonun youtube adresini ver, sonra asagidaki minik mavi bar'i kullanarak basindan ve sonundan istedigin kadar kesebilirsin.

Muzikle ilgileniyorum ama sesim de guzel olsun isterdim. Iclene iclene sarki soylemek isterken kendi sesimden tiskinip susuyorum.

müzik tabii ki. şimdi öhöm yani fena değil de, daha iyi olsa iyi olurdu.

resim yapıyorum ben ve harikalar yaratmak isterdim. bir de piyano çalabilmek isterdim.

yazmak yazmak yazmak.

muzik aleti caliyorum ama sesim hic hos degil. sesimin guzel olmasini isterdim. ayni rayde +1

Okumayı seviyorum ama okuduklarımı hiç unutmayayayım isterdim.

yeni dil öğrenme yeteneğinin

Bazen oyle cizimler, tablolar goruyorum ki icim aciyor. Bunu hayal eden ve kagida doken de insaaaan ben de insanim diyorum. Bi de cok iyi dans edenleri izleyince bu hisse kapiliyorum keske dansa devam etseydim profesyonel olsaydim falan diyorum.aglamisligim bile vardir

evde bu tip aletlerle kardiyo yapmaktansa tabata ve evde yapılabilecek hiit antrenmanlarını araştırmanı tavsiye ederim ben. youtube'a home hiit excercise yaz. hem paranı harcama, hem daha keyifli ve de daha etkili antrenmanlar yap. kolay gelsin.

kürek aleti komple çalıştırır vücudunu, bisiklet lokal bir çalıştırma sağlar. ama kürek aleti derken hangisini düşünüyorsun?

bu mu:
www.google.com.tr

yoksa bu mu:
www.google.com.tr

birincisi için fazla bir tekniğe gerek yok ama ikincisinden düşünüyorsan biraz kürek çekme tekniğini bilmen lazım efektif kullanabilmek için. ama her durumda bisiklet aletinden daha iyidir. ben ikincisini kullanıyorum evde, çok memnunum.

kurek bence. ayni zamanda daha cok calistirir vucudunu, daha cok kalori yakarsin. hem bel/core, hem kol, hem bacak calistirir.

ama teknigini ogren de cek yoksa belini ve sirtini cok feci sakatlarsin.

Bence boşuna bu aletlere para bayılma. Eve alırsan maksimum bir bilemedin iki hafta sonra hevesin geçecek. Bir daha kullanmayacaksın. Eğer kardiyo yapma niyetin varsa bir spor salonuna yazıl veya evin civarında bir parkta hergün yarım saat yürü.

maxim aynı hevessizlik durumu spor salonuna yazılıncada olabilir, heryer salona parayı pesin verip gitmeyenlerle dolu. biraz irade meselesi sanırım.

"yarım saat yürüyerek" kardiyo yapmana imkan olanak yok bu arada.

evde calisma istasyonum var ondan once ısınmak adina yapıcam. arkadaslar iki tane tercihimi soyledim yanlizca bir tane ise yarar cevap var. havluyla calıs diyenden salona git diyene kadar. biliyorum cevap vermek zorunda degilldiniz ama eyvallah zahmet edip cevap yazmısssınız.bana. diyeceginiz su bisiklet alsan daha iyi cunku boyle boyle yada kurek aleti al cunku su su avantajları var. su yazdiklarınız moral bozmaktan baska ise yaramaz kusura bakmayın..

bana kalırsa kürek al, bisiklet aleti değil de gerçek bisiklet ile dışarı çık.
koşu bandının gerek çok sağlıklı olmaması gerekse de çok ses çıkarması nedeniye elenmesi doğru.

Sırf ısınma amacıyla yapacaksanız en ucuzunu alın. Yok eğer haftada birkaç defa uzun süreli kardiyo yapacaksanız koşu bandı derim. Ses çıkarmasını önleyen pedler var, bir tane de ondan alırsınız ses çıkarmaz.

İkisinden de sıkılma riskin var. Evde bir kaç round tabata döndürmek daha pratik ve ucuz olur senin için.

concept 2'nun kurekleri diyorum. cunku kurek bisiklete kiyasla butun vucudu calistiriyor.
yani kardiyolu vucut calisma gibi garip bisi oluyor, cok guzel oluyor.

robert lisesinin tiyatro kolu oynuyor senede 2-4 oyun. benim bir arkadasim kadroda oldugu icin hep davet ederdi gidip izlerdim ama sanirsam disaridan gelip izlemek de mumkun. oldukca da kaliteliydi o zamanlar, oyle liseli oyunu deyip gecmemek lazim.

scenic route
the fall
izlemediysen devil's advocate, mutlaka tavsiye ederim.

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

trance
psycho
the body
enemy

tahmin edilebilir ama güzel film yeni izledim.
the dark valley

her

www.youtube.com

cok uzun suren bir islem. ama efektif, siliniyor yani iyi bir yerde yaptirirsan. Benim mesela toplamda 12 seans gitmem gerekecek, henuz 7-8 tane gittim. eger seni deli etmiyorsa bosver kalsin. veya uzerine bir sey yaptir. uzerini kapatmak ekonomik ve vakit acisindan cok daha karli.

nüfus ve sosyal yapı değiştikçe kitaplar güncelleniyor, ana komutlar/sistem mekaniği aynı: çalma, öldürme, incitme, zina yapma vs. ayrıntılar değişik.

son versiyon ise tüm bilgisayar ve sistemlerde geçerli "ultimate" versiyon. öncekiler başta sağlıklı olsada kullanıcı hataları sebebiyle bolca virüs yemiş, ana sistem dosyaları trojanla kaplanmış ve geçerliliklerini kaybetmişler. yeni gelense antivirüs ve firewall son derece sağlam versiyon

3 farklı kitabı üç farklı zamanda olarak değerlendirmen lazım. 1.eski ahit ardından update ediliyor. İnsanlar bozuldukça update etmek gerekiyor. Ama Kuranda diyor ki bu son kitap artık ne bok yerseniz yiyin :D

Bu arada ekleme yapmak istiyorum. Ben bazen Tevratın da değiştirilmediğini düşünüyorum. Yani yahudiler çok kapalı bir toplum. Herkes kiliseye gitmiştir ama sinagoga giden pek yoktur. Bu şartlarda bu kitabın değiştirildiğini düşünmek pek mantıklı gelmiyor.

hepsi aynı kitap aslında.

(bkz: rig veda)

bir tane de ciddi cevap yok he, ne lakayit bir guruh :D

Tanri tembel mi o zaman, gelecege soyle bir bakip updateleriyle beraber yollasa olmuyor muymus?

Hayır, merhametli ve insaflı olduğu için.
İlahi inanıştan yola çıkarsak, sadece 2 insanla başlayan topu topu 100-200 kişinin olduğu bir kavme 600 sayfalık kitabı yollamak yerine 10 sahife yollamış.

(Bkz:atayizler bunu da açıklayın)

Açıklıyorum: Allah yazmamış.

@suicides tamam orasini biz de biliyoruz da, diyelim ki Allah yazdi. neden boyle bir sey yapmis olabilir yani? nedir inancli insanlarin bu konuya bakis acisi? onu soruyorum.

Mantıklı bir açıklama gelirse söz veriyorum dine döneceğim.

Tevrat şu an yeryüzünde değil, levhalar halinde geri çıkarıldı. Günümüzde 2 kitap kaldı demek de sakat iş, diğer peygamberlere inen nüshalar nerede bilinmiyor, onlar da geri çıkarılmış olabilir. Son Update Kuran beyler.

3 mü? en.wikipedia.org

mantıktan soz ederek dini konularda bi yere varilamaz. cünkü sonu süpheye gider, din bunu yasaklamistir. yasaklama nedeni de olasi cikis yollarinin hicbiri tanrısal inanisi dogrulayacak sekilde olmaz. dindarlar da bunu zaten "aklımız yetmiyor" diyerek aciklamaktalar.

bunları buralarda degil de yüz yüze konusmanızı oneririm :)
(dinde mantık aranmaz tabi ki demissin, simdi gördüm, kutlarım ve sevgiler)

buna ben bile veririm (erkeğim)

edit: sıraya girmişiz resmen

erkeklerden bize sıra gelmeyecek ki :/ yine gitti zengin koca

olumsuz yönde etkilenirim.

bi de kırmızı.

bu ney allasen attention whore erkek versiyonu.

sanki bana roberto carlos arabaya bak :D

ama fiat doblo da olmasın mümkünse.

Görgüsüz kıro der geçerim. Normal hayatta, Türkiye yollarında bu tarza araçların kullanılması beni inanılmaz irite ediyor.

www.youtube.com

edit:videolu kanıt sunduk tik atmamış. peki.

olumsuz bakanlara yav he he diyorum. beni de yaz listeye :/

(bkz: araba bahane)

evet. ilk gordugumde normal bir adamken o arabayla geldiginde artik gerizekali bir adamdir benim icin.

gosteris meraklilarindan, boyle bos seylere para harcayan insanlardan nefret ediyorum. boyle arabalara para veren insanlar benim gozumde gerizekalidir. onyargi biliyorum evet ama bu yani hissiyatim.

tanisirsam tabi ki duzgun davranirim, bir yargiya varmadan dinlerim tanirim karsimdaki insani. ama sadece bu kritere bakarak hissiyatimi soruyorsan budur. gerizekali.

@buff arabanın türü çok önemli değil. senin için arabayı şu şekilde değiştirebilirim:

carsreports2014.com

veyahut

funmozar.com

Ben esra eroldaki jetliyi dusunuyorum aslinda

gerçi şimdi bu resimde güzel gözüküyor ama bunun değişik modeline sabri ve bütün gs'li oyuncular biniyordu. o ara hiç güzel gelmiyordu.

www.youtube.com

''don't get a ferrari get a dog''

Benim için isin rengini değistirmez, ama tesla roadster kullanıyorsa + puan.

İğrençsiniz ak bunları ve cevapları gördükçe hayattan bi gıdım daha soğuyorum :(

Çok hafiften bir kaynama olur sonra kendime çüş derim derken yine bir ısınırım falan.... Sonuç ne olur bilemiyorum.

gerard bırak bu işleri, duyurularına baktım telefon listesi çıkarmışsın iPhone 5 yazmışsın. Çok mu lazım iPhone? Ya da gitmişsin iPad almışsın, ne kadar büyük bir ihtiyaç.

Herkes kendi sahip olduğu paranın miktarına göre lükse kaçıyor. Senin paran Concord tablet yerine iPad almaya yetiyor, adamın parası da Opel yerine Ferrari almaya.

@i was made for you burada aynı erkekten bahsettiğine göre ve işin rengi değiştiğine göre adam 1 gün önce modifiye şahine biniyormuş yani bütçenin yetme ile alakası yok ayrıca entrylerden ad hominem yapmak için bilgi toplamak nedir dashgfshf

yıllarca uğraş didin çalış, paraları çuvalla ferrari'ye teslim et, sonra erkekler versin. bıraktım arkadaş çalışmayı. hiç bir anlamı kalmadı.

Veririm(erkeğim) :P

@douchebag tosbağa arabalardan almak lazım puantiyeli falan, kızlar ona daha çok bayılıyor

Saçmalık. Arabayı koynuma mı alıcam?

neferkitty zengin olan herkes zengin doğmuyor. Adamın normal bir geliri vardır, barda gitar çalıyordur, hop yazdığı bir şarkı patlar zengin olur. Eee işte bir anda zengin oldu ve geliri değişti? Ya da sıradan bir işi vardır, üst düzey bir firmada işe girer, ertesi gün BMW'ye binmeye başlar, ee gene bir anda değişti geliri? Kast sisteminde yaşamıyoruz, normal bir geliri olan biri ertesi gün zengin olabilir.

Bilgi toplamak değil, gereksiz lüks bir ürün kullandığına emindim, yazdım arama kısmına adını direkt çıktı zaten. Ad hominem falan yapmadım, direkt dediğiyle ilgisi var benim dediğimin.

@i was made for you.

bu duyuru hesabini iki kisi kullaniyoruz. benim ipad'im yok, iphone da kullanmiyorum.

ayrica su yemek gibi ihtiyac olmayabilir, ama yararli bir sey olabilir ipad. o ipad'in sahibi fransizca ogrenmek icin kullaniyor su anda onu baslica mesela. fakat bu arabayi almanin tek amaci gosteris olabilir. yani mesela ben ipad istiyorumdur, o veya su sebep icin isime yariycaktir. normal ipad yerine gidip arkasi altin kaplatilmis, onu elmas bezeli bir sey alirsam bu gosteris icin olur, gerizekaliliktir bence. bu arabayi alan adamin yaptigi da bu kategoriye girer benim icin.

şunla gelsin şeklin yeter karşim diyelim

static.cargurus.com

@error o gönderdiğin diğer arabalar da değil de şununla gelse değişebilir. 3.bp.blogspot.com

O kadar para akıtmış ve bunu almış, ulan zevkli ve nostaljik bir adammış derim.

@animal, "herif" degilim, hatun kisisiyim.

ayrica senin sahsina gerizekali demedim, onyargim bu yonde dedim. nasil seni once doblo'yla gorup, sonrasinda tanisam tanimadan hakkinda bir yargiya varmayacaksam, z4unle gordugumde de tanimadan yargiya varmazdim. su yazdiklarindan oldukca fikir edindim mesela, seninle ilgili yargilarimi bunlara dayanarak yaparim yapmam gerekirse, z4'une degil.

normalde insanlari genellemem zaten, ama bu soru genelledigi icin ben de genel hissiyatimi belirttim. sen gerizekali olmayabilirsin pekala, bilemem.

he ama bize aciyacak kadar ustumuzde olmadigina oldukca eminim, o ayri mesele.

kötü yönde değiştirir. inanmayıp yav he he diyenlere cidden üzülüyorum hatta buna evet değiştirir diyecek bi dünya hemcinsime de çok üzülüyorum. hayatta her haltı parayla ölçüp biçenleri ise hiç anlamıyorum.

Bu tür sorulara burada doğru cevap almayı beklemeniz çok komik arkadaşlar.

o zamanlar öyle bi türkçe konuşuyomuş peygamberler ondan olsagerek

yazan sen ben gibi değil sanırım, o yüzden olabilir.

sen de böyle bir kitap yazsaydın ağdalı bir dil ve ilahi bir üslup kullanmaz mıydın? edebi anlamda çok üstün, benzeri yapılamaz vb. argümanlar da burada devreye giriyor.

sorularlaislamiyet.com'a gir. sorunu sor. bence. adamlar iyi.

insan yazımı olmadığını iddia etmek için.

@fallthepieces ve @kaptanmaydonoz yazanin sen ben gibi bir insan olmadigina dair elimizde hic bir kanit olmadigindan dolayi, yazarinin bir insan oldugunu varsaymak durumundayim.

@acccra ben yaziyor olsaydim cok basit, herkesin anlayabilecegi bir dilde anlatirdim. bu kadar onemli, dunyaya ve insanliga yon verecek bir dokumani herkesin anlayabileceginden emin olurdum. cocuk var, genc var, zeka geriligi olan var, normal hali cok zeki olmayan var, edebi anlatimlari anlayamayan, mecaz kullanimlari kavrayamayan var. bu insanlarin gunahi ne? benzeri yapilamaz cok sacma bir arguman. Shakespeare'in de esi benzeri yok, adam edebiyatta cigir acti ama herife Tanri demiyoruz.

@gerard

hatan var. sen olsan yön verilme ihtiyacı duran aciz bir varlık yaratmazdın. yani ortalama bir insan allah olsa update'e ihtiyaç duyan bir varlık yaratmaz sanırım. whatsapp mı bu? bir de bütün telefonlara gelmediğini düşün. (aptalı var, allahsızı var)

Orijinalinden okumadığınız için öyle geliyor. Senin gençliğe hitaben gibi oradaki hitaplar o dilde, o adamların dilindeki hitaplar. O yüzden dilencisinden alimine herkes anlıyor.

@ack3000 sesli guldum :D mantikli bir arguman, katiliyorum dedigine.

@emirkulu: eger gercekten dilencinin bile analyabilecegi kadar acik bir dilde yazildiysa nedir bu kavga dovus o zaman? orda demiyor mu birbirinizi oldurmeyin? veya basinizi soyle ortun/ortmeyin? veya su kadar kadin alin? bunlar nasil yoruma acik seyler olabiliyor eger kuran'in dili cok anlasilirsa?

Neresi yoruma açık ya. Kitapta yazıyor diye insanlar geri durmuyor ki yapacağından. O kadar ahlaklı varlıklar olsak yüzyıllardır tepemize kitap üstüne kitap yağmazdı. Bu dünya imtihan yeri, kitaplar açık olsa bile okumayanlar da sınıfta kalıyor bu kadar basit. Son peygamberin ebediyete göçünden sadece 100 yıl sonra kabrinin önünde yaşananları okuduğumda on gün kendime gelememiştim. Her orospunun bahanesi olur hesabı bahane yaratıp dine yamamış adamlar, aynı bugünün el kaidesi ışidi gibi, hiç bir fark yok. O alçaklar yüzünden de dinimi terk edecek değilim. Mükemmel olmayan Müslümanlar, İslamın kendinde hiç bir kusur yok.

çocugun ailesinin maddi durumu iyiyse sikret. özel dersi kaldıramayacak kadar kötüyse haftada 1 saat ders ver sevabına.

çocuğu ailesinin maddi durumu iyiyse söyle özel ders alsınlar birinden.özel dersi kaldıramayacak kadar kötüyse haftada 1 saat ders ver sevabına.

çocuğun ailesiyle bir konuşsanız? belki özel ders aldırıp açıklarını kapatmasına yardımcı olabilirler. diyelim workbook'tan ödev verdiniz, o kısmı hocasıyla evde yaptığından haberiniz olursa sınıfta ona bildiği yerden sorup özgüvenini arttırabilirsiniz. aileyle iletişim halinde bunu çözmeniz daha iyi olur. umarım bilinçli bir ailesi vardır.

yine bence bir şeyler kapması için çabalayın.
ayrıca onun olaya biraz daha pozitif yaklaşması için farklı zeka türlerinin varlığından bahsetseniz? mesela kiminde dilsel zekanın, kiminde görsel zekanın daha baskın olduğunu ve bund akendisinin bir suçu olmadığını söyleseniz?

balık yağı içse ceviz yese , böyle zeka geliştirici egzersizler var ya , hani hafıza şampiyonu bi adam vardı onn setleri var matematik vs için. ondan alıp hediye falan etseniz belki gelişir daha hızlı öğrenir mi acaba? üzüldüm ya canım yazık

evet herkesin aynı şekilde ve aynı yöntemle öğrenmediğini, farklı farklı öğrenme şekilleri olduğunu söyleyebilirsiniz, yani sen 'geri' değilsin sadece diğerlerinden değişik bir öğrenme şeklin var ve bu kötü bir şey değil şeklinde.

ben şöyle düşündüm;

açıklarını kapatana kadar haftada 2 gün 1 saat erken çağırayım okula. aradaki açık kapandıktan sonra da haftada 1 gün 1 saat erken gelsin, o hafta sınıfta öğrenilecekleri önceden göstereyim, sınıfta da pekiştirmiş olur.

kendine güveni böyle gelir mi sizce yoksa daha mı çok gururuna dokunur? (ilkokul 2. sınıf öğrencisi)

@m e b ; (sanırım siz de öğretmensiniz.) bugün bahsettim biraz ama pek ikna olmadı. daha kendi zekasını çözümleyememişken, farklı zeka türlerinden bahsederek iyi mi yaptım bilmiyorum.

sözlüden yüksek verin... yapacağınız başka bir şey yok... çocuğa da sen elinden geleni yapıyorsun o bana yeter deyin... yazılıları kafana takma diyin.

@inanmazsan inanma ; ilkokul 2. sınıfta yazılı-sözlü yapılmaz. kaldı ki çocuğun derdi not değil. çocuk öğrenme güçlüğünün farkında ve bu durum gururuna dokunuyor.

ilkokul ise ona daha çok görsel şeyler hazırlaman lazım... kağıtlar ve oyunlar... yukarıda dediğin gibi ekstra saatlerde çalıştırman lazım...

ideal bir dunyada bu cocuga ozel hoca verilirdi, ozel olarak calistirilirdi. ama boyle bir sey bu ulkede tabi ki olmaz. ne yaparsan yine sen yaparsin. elinden geleni yap, okula erken cagir, okuldan sonra calistir. ailesiyle de konus mutlaka bu durumu.

devlet okulunda mi geciyor bu olay? eger bir cozum bulamazsan bana mesaj at, yerimiz falan uyuyorsa ben cocugu ekstradan calistirmaya gonullu olurum. uzuldum cok.

@ gerard ; çok teşekkür derim. devlet okulunda geçiyor evet. şimdilik zaman sorunum yok ama olursa, yardım teklifinizi seve seve kabul ederim. :)

benim ortaokul 1.sınıfta ingilizcem berbattı, karneye 2 gelse sevinecek durumdaydık neredeyse. komşumuz ingilizce öğretmeni vardı, en sonunda ondan birkaç ay ders aldım. şöyle söyleyeyim, o derslerden sonraki tüm eğitim hayatım boyunca sınıfta ingilizcesi en iyi olan hep ben oldum, şu an bile çevremde yabancı dili en iyi olan benim. tam hatırlamıyorum ama defter kitap kullanarak değil de evdeki eşyaları örnek göstererek anlatmıştı bana grameri. atıyorum vazo verb oluyordu, biblo noun oluyordu işte bunları masanın üzerinde dizip dizip öyle öğretiyordu bana. hiç doğru düzgün not aldırdığını ya da bir şey yazdırdığını hatırlamıyorum ama dediğim gibi öyle canlandırmalar yaparak öyle bir yerleştirdi ki kafama temeli, sonradan çok büyük rahatlığını gördüm bunun.

siz de arkadaşların dediği gibi ders saati haricindeki zamanlarda onun yatkın olduğu bir yöntemle öğretmeye çalışırsanız başarılı olursunuz diye düşünüyorum.

siz kendi dersiniz için çok güzel çözüm üretmişsiniz ama uzun vadede problemi çözmeyecek bu. diğer derslerde hala aynı problemi yaşamaya devam edecek. öğrenme güçlüğü olan çocuklarla çalışan özel eğitim öğretmenleri, yine bu alanda çalışan pedagoglar var. onlardan yardım alarak uzun vadede problemi çözülebilir. bulunduğunuz şehirde ilgili uzmanları araştırabilirsiniz. şehir istanbulsa tavsiyede bulunabilirim.

ne seviyosa, o konuyla ilgili şeyler çalışsanız?
YouTube'dan filmler bulup beraber seyretseniz?
gözleri iyi görüyo mu? göz muayenesi olmuş mu? bazen görme bozukluğu olan çocuklar farkedilemiyo ve öğrenme güçlüğü var zannediliyo.
gözleri bozuk değil de gerçekten öğrenme güçlüğü varsa, önemli olan şeyin, hızlı öğrenmek değil, çalışkanlık olduğunu öğretin ona. sen çalışkan ol, herşeyi yapabilirsin diyin.
bu konudaki en kardinal eser, tavşanla kaplumbağa masalıdır. sonunda kaplumbağa kazanır yarışı. neden? tavşan kendine çok güvenmektedir ama kaplumbağanın kararlılığı ve çalışkanlığı, tavşanın hızını bile alt eder. bu masalı örnek gösterebilirsiniz. hatta belki beraberce, masalın İngilizcesini okursunuz biraz daha ileride.
kendini dışlanmış, lanetli, şanssız hissetmesin, ona şans ve destek verin lütfen. en ufak başarısında dahi, alıp bağrınıza basın.
bu konuda, çocuk psikologları, pedagoglar, çocuk psikiyatrları ile görüşmeniz gerekiyosa da görüşün ve onların desteğini isteyin.
anne babayı okula davet edip onlarla da işbirliğine girmeyi zaten düşünmüşsünüzdür herhalde. kardeşleri var ve kardeşleriyle arasında öğrenme açısından fark varsa, bir kat duygusal yük de evden getiriyordur. o konuyu da araştırmanız gerekir.
rehberlik eğitim merkezleri, özel eğitim merkezlerinin tecrübeli hocalarıyla temasa geçebilirsiniz.
ona minik ve resimli hikâye kitapları, minik ve resimli sözlükler hediye edebilirsiniz.
yazılı şeyleri algılayamıyor olabilir ama görsel şeylerle çok daha iyi öğrenecek olabilir. görsel ve işitsel öğrenme tekniklerine ağırlık verebilirsiniz. misal, müzik kulağı gelişkindir, işitsel olarak çalıştırmanız, açığı telafi etmesine yarayabilir.
gerçi öğrenme güçlüğü yoktu ama, benim tanıdığım bir çocuk, İngilizceden bütünlemeye kalmıştı ortaokulda. Sonra büyüyünce, felsefî metinler tercüme eden bir çevirmen oldu. Çünkü bir başka öğretmen, ona İngilizceyi sevdirmişti.

Ah yavrum, ah canım, çok ağlattı beni! Bana adresinizi yazarsanız, öğrencinize burdan bişeyler yollamak istiyorum. Bana İngiizceyi sevdiren şey, ben tam o yaşlardayken hediye gelen resimli bir sözlüktü. Ama teklifimi kabul ederseniz, bişeyler yollayacak olursam, başka çocuklara çaktırmadan verin. Kıskançlık filan olur, çocuğa bi de kötü davranmasınlar sonra.

ekleme: Gugıla, English for slow learners yazdım, bissürü kaynak geldi. Madem İngilizce öğretmenisiniz, tekerleği yeniden icat etmeyelim. Amerika'da ve İngiltere'de böyle binlerce vaka olmuştur. Nasıl vaka? Çocuk 7-8 yaşındayken, ailesi Amerika'ya veya İngiltere'ye göç etmiştir ve aynı zamanda çocukta öğrenme güçlüğü vardır. Tamam, bu ülkelerde Special Education sınıfları var ama, gene de bu ülkelerin elinde son derece önemli miktarda tecrübe vardır ve bu tecrübelerini de mutlaka yayımlamışlardır. Onları arayıp bulsak ve onları okuya okuya gitseniz? El yordamıyla gitmekten çok daha akılcı olur böylesi.

herkese teşekkür ederim.

derslerde tahtayı yazı yazma amaçlı kullanmıyorum. ingilizcenin yazılı haliyle henüz karşılaşmadılar. sadece dinleme ve konuşma var şu an. yazıyı bu sene boyunca da vermeyi düşünmüyorum açıkçası. 3. sınıfta başlarız yazıya. anadil öğrenme prensibi üzerinden gidiyorum. bizler önce dinledik konuştuk, sonra okuma yazma devreye girdi. bu da madem yeni bir dil, aynı mantıktan yürümeli diye düşünüyorum. (zaten birçok bilimsel araştırma da bunu destekliyor.)

derslerimde poster, flash card, şarkı, oyun, animasyonlar ve kinestetik çalışma üzerinden gidiyorum. yaşları çok küçük, 40 dakikada bir sırada oturmak için çok çok küçük. o yüzden bedensel hareket imkanı tanıyan oyunlar mutlaka ekliyorum. ayda 1 dersi (haftada 2 saat ders var) bahçede yapıyorum, havalar soğuyunca kantin ya da spor salonuna geçeceğiz boş bulursak.

15 tane sınıfım var. 400 civarı öğrenci demek bu. bu 15 sınıfın 8 tanesi 2. sınıf, diğerleri de 3. sınıf. daha önce sadece lise gruplarına derse girmiş öğretmene ortaokul grupları vermek yerine ilkokul 2-3 verenleri her gün anıyorum. bütün materyallerim, her şeyim üst seviye konulara göre benim. 12 senede birikmişlerdi. yurt dışına senede 2-3 kere çıkıyorum ve her çıkışımda bol bol materyal topluyordum. bu sene çok fena kilitlendim tecrübesiz olduğum bir yaş grubunun dersine girince.

neyse ki istanbuldayım da kaynak sıkıntısı çekmiyorum.

aile maalesef ilgisiz. ben çocuğun sorununun önüne geçmesin diye söylememiştim ama anne-baba "olduğu kadar hocaaanım, büyütmeyin" deyip işin içinden çıktılar. annesi "profesör mü olacak sanki" dedi!

ben bu çocukla yalnızım. çocuk üzerinde bir tasarruf hakkım yok. aile alıp rehberlik araştırma merkezine götürmediği sürece ben alıp zorla götüremem. okulun rehberlik öğretmeni yok. doğum izninde (1500 kişilik okulda 1 rehberlik uzmanı var ve doğum izninde). el elde baş başta kaldım yani. sınıf öğretmeni ile soğuk savaş yaşıyoruz. 26 taneler, hangisinin derdine dertleneyim dedi. bende 400 tane var dedim sadece. "sende koca yok çocuk yok, sana kafa yoracak mesele lazım, benim sıkıntım bana yeter" dedi, şimdi de beni görmezden geliyor. bırakın çocuğa yardım etmeyi, bir de bana saldırdı yani.

tavsiyelerinizi ve yardım önerilerinizi büyük bir dikkatle okudum. elimden geleni yapacağım. yardıma ihtiyaç duyduğumda da yardım teklifinde bulunan arkadaşlara(arkadaş diyebilirim, değil mi?) ulaşacağım. yeniden çok teşekkür ederim hepinize. bu kadar saçma insanların arasında umut oldunuz.

zeka seviyelerinden bahsetme. birak onu pedagoglar falan yapsin. kas yapayim derken goz cikarmaya gerek yok. o yastaki birisinin belli olgunluga erismedigini biliyoruz sonucta. anlayamaz yani garibim.

ozellikle ingilizce de benim farkettigim su, alinan egitimden cok ogrencinin kendi caba sarfetmesi lazim. ozellikle dilde bi zeka gerekmiyor, cünkü kurallar belli. aklında kalmiyorsa az calisiyor demektir, ya da "calisamiyor" demektir. bu da aslında bizim hatamız, biz ogrenmeyi ogretmeliyiz. ama onun yerine i am sage diyoruz bu sage demektir diyoruz mesela.

kendi cabalamali cocuk. o zmn ogrenir. matematik degil sonucta.
calismali. baska bi sey yok yani cok normal.

hemen geri verdigin zaman o sekerin yere dusmedigini, senin pis ellerinle dokunmadigini, veya ne biliyim yalamadigini biliyor adam, gidip kutuya tekrar koyabilir. obur turlu yapinca o seker yere mi dustu agzina mi soktun bilemez. tek mantikli aciklamasi bu olabilir diye dusunuyorum.

ambalajsızsa dokunmadan alınsın istiyorlardır belki. ambalajlıysa koyarsın kenara alırlar ama o zaman bence de gösteriş gibi. şekersiz içmek çok popi oldu:(

First world problem

Tek takintin bu olsun.

İyi niyetli fakat gereksiz bir hareket.

paketli şekerse kenara koyuyorum da, kenara da koysan masanın üstüne koyacan, belki yere düşecek, belki çay damlayacak, garson halihazır ordayken veriyorsun işte. bence gösteriş gibi bir durum yok. hatta sadece çayı şekerli içenler bunu bir gösteriş olarak görür bence. zira çayı şekersiz içmek neden gösteriş olsun ki? bunu hakikaten anlamakta zorlanıyorum. yani çayı şekerli ya da şekersiz içmekle, ice tea'yi limonlu ve ya şeftalili içmek arasında fark yok.

gerard +1

benim de böyle davranma sebebim tamamen bu yüzden.
mesela böyle kafelerde filan bir sürü gıdanın çöpe gitmesine, israf olmasına gönlüm razı olmuyor. ben de hemen bu yüzden bu şekerlerin zarar görmediğini, çöpe atmalarına gerek kalmadığını belirterek şekerleri kenara ayırıyor ya sonra, ya da en başta veriyorum.

ben başka bir çay için kullansın diye geri veriyorum direkt. çay bu, dökülür, damlar, ziyan olur, olmasın diye söylüyorum. gereksiz değil, gösteriş de değil. olması gereken.

Şu an masamda 6 tane açılmamış şeker var. Benimle ölecekler zihaha.

Gösterişle ne alakası var? Diyabetim, şekere çay damlıyo eriyo falan bi de hani pisletmedim yere düşürmedim gibi olsun diye hemen veriyorum.

Seker kullanmamanin ne gosterisi olacak ki.bende direk geri veririm cunku tabakta kalirsa bir sekilde islanip eriyor.her yere yapisiyor.masaya koysam seker taneleri dagiliyor elimize kolumuza yapisiyor.zaten ilk cayda sekeri geri verirsen ikinciye vermezler.takinti yapilacak bisey degil

ıslanır erir o şeker, ya da kayar tabağa düşer çayı koyamazsın

garson ya da komi herneyse iste o konuyu hic takmiyor merak etme. sinir olduklari bir cok mesele var ama bu onlardan biri degil.

İyi niyetli birşey. Bunu yapanlara bak kaşığı da veriyorsa gösteriş kaygısı olabilir. Bneim formulüm bu olurdu.

tanimadigi insanlar hakkinda onyargiyla tespitlerde bulunan, yorum yapan, arkasindan konusan insan gordugum zaman bogasim geliyor.

gerard+1500

saçma sapan bomboş konuşan, yanındakini küçük gören, el kol şakası yapan(saç bozmak-enseye şaplak atmak) insanlara odunla dalmak istiyorum.

bir de srouna cevap mı bilmiyorum da; yetenek sizsiniz gibi programlarda ya da her hangi bir programda kendini yetenekli sanıp meşhur olmak adına olsun olmasın yapılan her hareket beni çok utandırıyor. mesela bir tv programında seyircilerden birinin büyük bir özgüvenle cartlak sesiyle şarkı söylemesi gibi... çok utanıyorum lan. sanki benim başıma gelmiş gibi, izleyemiyorum kanalı değiştiriyorum hemen.

trafikteki denyolar.

mesela; sinyal vermeden dönenler, saçma sapan bir yerde götüme kadar girip taciz edenler vb.

gerçi eskisi kadar gerilmiyorum. kendi kendimi telkin ediyorum "bunlar hep mal, sinir olmaya gerek yok" diye.

Coook var boyle gereksiz yere gerildigim sey:)
Aklimna gelen birkac taneyi yazayim:

- Facebook, instagram gibi mecralara yaptigi kahvaltinin, ictigi kahvenin resmini koyanlar (Halbuki sana ne? Koyan koysun, istemiyorsan bakma.)
- Sagda solda unlu birini gorunce sevinenler
- Basarili bir muzisyen ya da oyuncuyu ya da bir tur sanatciyi goklere cikarip bildigin "tanri" yapanlar
- Akilli telefon kullanip, bu teknoloji harikasi aletlerin nimetlerinden faydalanmayanlar.
- Ayse Arman
- Ayse Arman hayranlari
- Bi daha Ayse Arman (Birazdan duyuru vatandaslari bana vurmaya gelecek)
- Cem Yilmaz esprilerini hayati boyunca unutmayip, her lafin arasina sokanlar.
- Komedi filmi icin olen Turk milleti
- "Turistik geziden yiyecek birseyler almadan donersem Allah turu kabul etmez zihniyeti" (Genelde kadin kismi icin gecerli)
- Asktan meskten dem vurup birsey karalayarak kitap cikaran takim.
- Bu kitaplari cikar cikmaz alip mutlaka okuyan takim.
- "Photosop kullanmissin, bu fotograf mi simdi?" gibi bakis acisi. (Aslina bakarsan photosopu birak, isin en buyuk kismini teknoloji harikasi makine hallediyor zaten. O zaman insanlar takdir etsin diye filmli makine kullanalim, bu muhendisler mertligi bozdu:P Hatta o da olmaz, yagli boya ile tuale isleyelim)
- Baskalari hakkinda uzaktan yorum yapanlar, baskalari hakkinda aralarinda konusanlar. Arasira olurda surekli yapanlar beni geriyor. (Sunu soyle yapiyormus, bunu burda ogrenmis, vs..)
- Facebook'ta surekli "ozlu soz" paylasanlar. (Belki de bir cumle ile aydinlamayacak kadar mal oldugum icin gicik oluyorumdur)
- Facebook'ta "bunalim" temali sey yazanlar, yazilmis olanlari paylasanlar.
- Bir fotograf paylasma platformu olan Instagram'a bir yaziyi (genelde ozlu sozler) resim formatinda atan Instagram hesaplari. (Facebook, Tweeter'i isgal ettiniz zaten, bari burayi birakaydiniz:)
- Stand-up gosterilerinde gosteriyi yapan araya kufur soktugu anda en guclu kahkahayi koparanlar. (Git varos semtlere, sokaklarda biraz yuru, inanilmaz yaratici kufurler duyarsin, hem de istemedigin kadar. Hos ayni seyi orada ayiplarsin ama.)
- Yemek programi izleyenler. (Beni ne ilgilendirir? Ama gicik oluyorum:)

Daha eklerim belki.

Var kiyaslama, kiskanma, cekememe,

Bu konularda gecen sohbetlerle cok yipraniyorum hatta bende dahil olursam direk sinirlerim atiyor.

Onun disinda fanatiklik -takim marka kisi fanatizmi adamliktan cikariyor.

Televizyon dışında hepsini atardım, onu yeni aldım taksiti bitmedi daha. Bir de kitaplarımı atmazdım diyeceğim ama onlara eşya gözüyle bakmıyorum.

Şimdiki eve de eşya çok sokmuyorum ama minimalist bir evde tek mobilyaya birkaç işlev sıgdırılmalı bence. Mesela şimdilerde popüler olmaya başlayan büyükçe, ahşap çalışma masaları, yan ayakları arası kitaplık. Hatta L şeklinde olup çalışma harici kapanan, tam kitaplık halini alanlar var. Koltuksa mesela ve ortadaysa koltukla bütünleşik, arkasında bir dolap olabilir.

Deli gibi 7 kişilik koltuk doldurmak anlamsız geliyor benim için. 3'lü ve tekli, gösterişsiz ve desensiz bir koltuk yeterli. Dolaplarda, masada incik boncuk süsler, duvarlarda 1-2 taneden fazla olan resimler süsler vs hep fazlalık bana göre.

Konuyla alakası yok ama yer uygun olursa ileride, şu her eşyayı duvara yaslama olayına son vermek isterim. Geçen seneki evde uyguladım, çok iyi sonuçlar verdi.

süs eşyaları, tablo, duvar saati, fazladan tabak çanak. bir gün lazım olur diye sakladığım ambalaj ürünleri :)

Vantilatör ve ufoyu hiç kullanmıyorum. Onlardan başlarım. Süs eşyalarının hepsini atarım vazodur, biblodur, fotoğraf çerçevesidir. Ses sistemi var odamda hiç kullanmıyorum. Hep kulaklıkla dinliyorum. Küllük var sigara içmiyorum, eskiden içerdim.

valla hiçbir şeyi atmazdım. üstüne, alırdım. odamda sadece masa, kıyafetlerimi falan içinde tuttuğum bavullarım, birkaç gömlekle bornozu, montu falan astığım bir askı ve yatağım var. daha doğrusu yatak var. o da benim değil. eğri büğrü acayip bi şey zaten. üstüne nevresimi seriverdim öyle yatıyom aylardır. bi de bu bilgisayar masasıyla sandalye var. taşınacak olsam 2-3 bavulla giderim yani. eve gelen kızlara minimalist olduğumu söylüyom. öyle deyince daha seksi oluyo. "param yok alamıyorum" dersen hmm fakir diyolar.

@pescador "eve gelen kizlara minimalist oldugumu soyluyorum" hahahah ay sesli guldum cok komiksin. bosver oglum hic olmazsa eve kiz geliyor. beterin beteri var.

Şöyle baktım da benim evde hiç süs eşyası yok. Minimalistmişim.

Biriktirdiğim anılar-resimler, kitaplar, cdler, koltuk takımı -yerine sadece masa-, her türlü obje-süs eşyası, halı

bir buzdolabı alırdım.

bir sene boyunca kullanmadığım ne varsa atıyorum ya da başkasına veriyorum. matkap gibi her an lazım olabilecek şeyler dışında tabii.

bazı manyaklar da deney yapıyor hani. evi boşaltıp tüm eşyaları bir yere gönderiyor ve bir geceyi bomboş evde geçiriyor. sonra ihtiyacı oldukça eşya getirtiyor, bavuldan çıkarıyor ıvır zıvırı teker teker...vs. belli bir zaman sonra yerleşiyor düzen zaten. artan eşyalar da gidiyor başkalarına. üşenmezsen dene :)

sırf odamı soyleyeyim. koltuk, oyun konsolu, saat. kücük bi kitapligim var onu atardım.
kocaman bi kitaplık alir tüm kitaplarımı (ortalik kitap dolu) ona kaldırırdım.
bi de idealim olsa garaj alır halter/agirliklari da oraya koyardım tabi.

1 Mayis 1977 gibi bir sey olurdu.

Birileri de o grubu öldürürdü.

katil olurdu. kesin bilgi yayalım.

melisa çayı bu etkiye sahip diyorlar.

zamanında kırgızistan'da uyku sorunu çektiğim bir zaman oldu. eczaneye gidip bu durumdan bahsettiğimde rus malı bir sakinleştirici-uyku hapımsı birşey verdi. tamamen bitkiselmiş ve içinde melisa özü varmış. arkadaş da benimle beraber meraktan içti evde bir tane. yemin ediyorum sana 3 saat gülmekten çenemiz ağrıdı. öyle bir durum hiç yaşamamıştım, çok acayibime gitti. bi melisa çayını dene.

m.youtube.com

Zarar derken yan etkiden bahsediyorsan malesef oyle bir ilac yok. Yan etkiden cekinmiyorsun soyle aliyim:

en.wikipedia.org

cannabis. en.wikipedia.org(drug)

yok

sevişmek.

istenmeyen gebelik gibi bir yan etkisi olabiliyor ama.

Deparlı koşu. (bkz: runner's high)

marka olarak stradivariusa bakmanızı öneririm.

mümkünse bir kaç milyon doların altında markaları tercih ediyorum.
asıl sorunum boy? 1/4, 1/2, 3/4, 4/4, vs..?

Biz kuzenime valencia aldık 1 yıldan sonra carlovy aldık, carlovy ile devam ediyor. Carlovy'yi hocası el yapımı da yaptırabiliriz demiş ama şimdilik öyle bir şey yapmadık. Daha iyi bir şey olsun derseniz carlovy'nin üst serileri de var veya bende strunal var bence carlovy'den daha güzel sesi. 7 yaş için ölçü tavsiyesi veremem ama öncelikle kimden ders alacaksa çocuğu ona gösterip boy tavsiyesi istemekte fayda var bence, biz kuzenime 3/4 alacaktık ama hoca iri bir çocuk gerek yok tam boy alın dedi, 10 yaşındaydı o zaman.

Bu benim kemanım : www.do-re.com.tr

Şu anda kuzenimin kullandığı carlovy: www.n11.com

Bu da ilk aldığımz valencia: www.n11.com şimdi artmış da o zaman 100 tl ye almıştık bu kemanı.

ilk dersine gitsin, sonrasinda hocasina danisin nasil bir keman alalim diye. en saglikli bilgiyi iyi bir hocadan alirsiniz.

burada bir keman öğretmeni vardı. hatta öğrenci de arıyordu. en sağlıklı bilgiyi o verebilir. belki ders de verir.

ıspanak yemeği ikinciye bile ısıtılınca saçmalayan bir yemek sanırım öyle yapraksı şeyler sulanıyor.

Ispanağı denedim ben pek iyi olmuyor. Patlıcan yemeğini atabilirsin, dolma ve sarmalar buzluğa atılabilir. Kabak yemeği atmışlığım var, onda da çok bozulma olmadı.

genelde su orani yuksek olan sebzeleri/meyveleri buzluga attigin zaman su kristalize oluyor, sebzenin yapisi bozuluyor. cozdurunce bir seye benzemiyor. su orani dusuk seyler icin yapilabilir.

erken alinca fiyat farki olmuyor, binmeden almak en temizi.

2. sinif kompartmanda tek gidis 49 chf eger turist olarak gidiyorsan. isvicre'de ikamet ediyorsan halbtax karti alip yari fiyatina gidebilirsin, onun da yillik fiyati 150 chf.

otobüs kismini bilemiyorum ama muhtemelen daha ucuzdur.

biletler 1 saatlik ve 24 saatlik oluyor. 10.30dakine de alsan, 11.30a da alsan buyuk ihtimalle 24 saatlik alicagin icin fark etmez. en iyisi ucagin indikten sonra burdan almak. tam tren istasyonuna inmeden transport ofisi var, orda derdini anlatirsan sana en uygun bileti verirler hemen.

tren hizli ve rahat. bern'e otobus oldugunu dusunmuyorum, hic gormedim.

aperatip olarak mercimek köftesi olsa da yesek.

foodgawker.com'da tarif bakinabilirsin

herkes bilir ama nedense pek yapılmaz; yarım kerevizle bir yeşil elmayı rendeleyip mayonezli yoğurtla karıştırın. Tabii rendelere biraz limon suyu sıkın ki kararmasınlar. Ceviz de koyabilirsiniz, nefis olur.
Bir baget ekmek alın, ikiye bölün, bıçakla dilimlermiş gibi kesin ama ayırmadan. Yani dilimler gibi başlayıp durun. Yumuşamış bol tereyağına bol sarımsak ve biraz ince doğranmış maydonoz koyun, karıştırıp yarıklara bolca sürün. Alüminyum folyo kaplayıp 200 derecede 15 dakika fırına atın. İnanılmaz olacak.
Patates püresi yapın, tereyağı kaşar falan da koyun ama süt fazla koymayın, çok yumuşak olmasın. Küçük toplar halinde yuvarlayın biraz soğuyunca. Grup grup ince kıyılmış dereotunda, kırmızı pulbiberde, susamda, çörekotunda yuvarlayın. Renkli ve şık olurlar. Yuvarlayacağınız şeyleri değiştirebilirsiniz tabii, maksat renk olsun.

ana menude nelerin olduguna da biraz bagli. mesela ana yemek salcali domatesli bir sey ise meze olarak da benzerini koymamalisin veya hem meze hem yemek patlican agirlikli olursa yine hos olmaz. bu durumu dikkate alarak gavurdagi salatasi yapabilirsin. humus yapabilirsin. yogurtlu havuc yapabilirsin. bir de diyette olan var mi? herhangi bir yemek allerjisi olan ar mi? yine cok begenilmeyen bir sebze ile riske girmemek iyidir, fakat seveni icin zeytinyagli bamya evlenme sebebi olabilir.

Aslında insanlar yemeklerini yiyip gelecekler. biz daha çok atıştırmalık böyle masada self service tarzında, akşam yemeği olayına girmeden gerçekleştirmek istiyoruz.

bence o zaman bir adet yogurtlu meze, bir adet salcali yagli meze, bir humus, bir de taze yesillik tarzi birseyler iyi gider, mesela en basitinden limonlu bardaga ince ince kesilmis havuc salatalik dilimleri gibi bir taze yaklasim olabilir. salcali yagli olan icin ise ben saksuka oneririm. patlican ve patatesle yapabilirsiniz, hatta daha saglikli olsun diye kabak da karisitrabilirsiniz. yogurtlu olarak whoosie'nin kerevizli ezmesini yapabilirsiniz. bir ekmegi dilim dilim kesip firina atarsiniz isteyenler bu kucuk ekmek dilimlerinin ustune birsey surebilirler. bir de bu mezeleri tek bir buyu tabaga koymak yerine mumkunse iki kucuk tabaga bolusturun masanin iki ucunda da birer tabakcik olsun.

festane şekeri. kurufasulyeden yapılıyor, kestane lezzetinde güzel ve yapımı kolay bir atıştırmalık.

meyve salatası,

kaymaklı ayva tatlısı

cips şeklinde doğranmış patates- dilimlenmiş sosis kürdana dizip kızartabilirsiniz.

ıspanakları doğramadan krep hamuruna bulayıp kızartabilrsiniz. birkaç dal ıspanağı bir arada tutun, hamura bulayıp kızartın. kuzu ıspanak olursa daha iyi olur.

mücver. içine birazcık jülyen doğranmış kırmızı biber ilave edin. lezzet olarak çok yakışıyor, sunumda da daha neşeli görünüyor.

kereviz salatası yazılmış zaten.
edit:
bir de deniz börülcesi salatası

alternatiftarif.wordpress.com

kesinlikle kısır, semizotu salatası ya da havuç salatası, tatlı olarak da bisküviden yuvarlak hindistan cevizine bulanmış toplar.

ablam çikolatalı şekerpare yapıyor fiuuuuuu canım ablam.

tavsiye ederim yani.

ameliyatini nerde oldun?

eger enfeksiyon kaptiysan veya omuriliginin etrafindaki tabakayi yanlislikla deldilerse cok ciddi bas agrisi yapabilir. bence gidip bir gorun ve mutlaka bazi testler yapip kontrol etmelerini iste. ben epidural aneljezik almam gerektigi zaman yaptigim arastirmadan hatirliyorum bunu, birazdan doktor arkadaslar daha detayli bilgi verir zaten heralde.

bol kahve tüketilmesi olayını ilk kez duyuyorum. bi tanıdık epiduralle doğum yaptı. ona bol kahve için denmedi. belki farklı bir uygulama olduğu için olabilir bilemedim. neyse şey dicektim. çok kahve içmekte baş ağrısı yapar.

özel hastanede olduysanız doktoru arayıp sorun. belki bi ilaç tavsiye eder ya da bi kontrole gidin.

bu arada spinal anestezi de olabilir yapılan. ikisi arasındaki fark tam nedir bilmiyorum "omuriliğe yakın yerden yapılan iğne" olarak bilgi sahiibi olmuştum

bende de olmuştu . anam ağladı 3gün kafein komasına girdim geçmedi kafamı kaldıramadım . oradaki sıvının sızıntı yapması sounucu oluşuyormuş . 3. gün epidural yamam denen bi işlem var onu yaptılar tak diye geçti . oraya kanla yama yaptılar acayip bi işlemdi ama beş dakika sürüyo . git konul bu geçmiyo de yamam yapsınlar sana . ingilizcesi epidural blood patch diye geçiyo yabancı dilin varsa türkçe de epidural kan yaması

epidural anestezi doğumlarda kullanılan bir yöntem. sanırım sadece ağırıyı kesiyor, geri kalanı hissediyorsunuz, ıkınabiliyorsunuz.

spinal anestezide alt taraf taş kesiyor, yok gibi.

siz spinal anestezi olmuşsunuzdur. baş ağrısı da en bilinen yan etkisi. enfeksiyoni omuriliği delme falan gibi şeyler olacağını zannetmiyorum.

yatarak değil de, sırtı dik şekilde, hafif oturur gibi uyumayı önerirler.

@waterhard @kibritsuyu nun dediği gibi epidural değil spinal anestezi olmuşum ben. (öğrendim) bu omuriliğe yapılan kan pıhtısı yamasını gördüm ben de nette. @kibritsuyu sence böyle bir şey için tekrar hastaneye gitmeli miyim? önümüzdeki günlerde geçer mi

doktor değilim. babam fıtık ameliyatı olacağı sıra araştırmıştım. benim de pek bilgim yok.

ama çok kıvrandıırmıyorsa tekrar gitmeyi gerektireceğini zannetmiyorum. bana olağan ve beklenen sonuçlarından biri gibi geldi.

en.wikipedia.org

yurtdisinda boyle bir sey var, ama turkiye'de var mi bilemiyorum. bir bak bakalim.

is icin dedigin is kurucan is fikri falan mi, yoksa halletmen gereken bir sey mi?

@gerard, yok hayır halletmem gereken bir şey. uzun vadede 50 lira ödeyebilirim ama tek seferde bırak 600'ü 100 lira verecek durumda bile değilim. o yüzden benim çok işime gelir.

şimdi araştırırken iş bankası'nın (ki benim hesabım var orda, bütün girenimi çıkanımı görüyorlar, güzel) varmış kredisi onu gördüm. bi' sorayım bakayım çok belge ıvır-zıvır istemeden verecekler mi acaba. belgelenebilir gelir olarak kyk kredimi göstercem, komik olcak. e ama gelir sonuçta, 300 lira az para mı. aa.

yahu amma faiz ödeme meraklısı adammışsın.

@icemint, her şekilde ödüyorum zaten, neden bana daha rahat geleni varken başka türlü ödeyeyim mi? DİS İZ BİZNIS. hepsi gelir belgesi istiyor zaten. alt tarafı 500 lira para istiyoruz ya 500 ay vadeyle öf.

anlamazdan geliyorsun.

Ice mint kredi kartini kullan alisveris yap demek istemis heralde.sanalpazar vs kullanilabilir bu tarz bi durum icin. Hatta faizsiz naki avans veriyorlardi bir ara iyi arastirmak lazim.

Eksi hesap acsinlar bankamatigin varsa.

ben bu durumlar için esnek hesap (yapı kredi'deki ismi bu, diğer bankalarda da başka isimlerle mevcut) tanımlattım, ordan hesabı eksiye düşürüp işimi görüp kafaya göre kapatıyorum, ona göre de faiz ödüyorum. çok yüksek bir şey değil.
bir de bir ara hepsiburada'dan kredi kartına taksitle altın alıp kargoyla geldiği gün bozdurup kredi kartına borç ödeyenler vardı. pek yoklar artık onlar, altın artık kredi kartıyla satılmıyor falan olabilir..

parafly kredi kartında nakit avans var gayette uygun bir oranda 6 taksite kadar para çekebiliyorsun.

kerdi kartından nakit avans.

bankalar en az 1000 lira vermez. istediğini verirler. kredi kartın varsa nakit avans ya da taksitli nakit avans çekebilirsin...

genelde radyo odtü dinliyorum. özellikle sabahları. onun dısında sourberry'de çalıyorum, dinliyorum. radyoyu bir neden için dinlemek saçma zaten. müzik çalıyor keyifleniyoruz, efkarlanıyoruz falan.

Nokia Mix"Radio" sayılıyorsa...

yon fm 96.6 guzel muzikler kaliteli programlari vardir..bu aralar pek dinleyemiyorum ama genelde cok iyidir..

Radyo voyage,radyo ki(kocaeli üni iletişim öğrencileri uygulama radyosu müzikleri güzel)

araba kullanırken number one fm dinliyorum genelde.

soma fm lush

yeni şeyler keşfetmece, arkada hafif bayan vokalli şarkılar çalışmama yardımcı oluyor.

Rock fm den baska dinlemiyorum o da nadir.

joy

tunein radio var tüm platformlar için. özellikle telefon ve tablette müthiş iş görüyor.

post-rock'tan caza favori kanalları da belirleyince dadundan yenmiyor.

swiss radio classic sabahlari, swiss radio jazz gun boyunca aksamlari da fg radyo genelde. etrafta ses olsun diye, calisirken de rahat konsantre olmami sagliyor.

canliradyodinle.web.tr

mümkün oldugunca açarım, bursa da tüm arabalarda bu kanal açıktır genelde

tabii ki.
rock fm rabarba

Dinlenmez mi radyo yaw?
Radyo Eksen, Radyo Voyage, Rock Fm dinlediğim radyolar.

soma fm mission control
dinamo locodyno
eksen
acik radyo

. sourberry
. powerfm
. powerturk

radio paradise
soma

yazar olmak, yazının yenisini hazırlamak ve onay için göndermek gerekiyor. ancak sallamıyorlar. türkçe vikipediyi pek sallamıyorlar.

ben bir zamanlar vikipedi de yazardım. bir denedim, iki denedim baktım sedetten beterler, bıraktım.

E peki turkcesinden bahsediyorum neden yalan yanlis seyler yaziyorlar sinir oldum.

ciddiyetsizler çünkü. sıkıntı bence bu.
sıkıntı türkçe olanda zaten, ingilizce olanda sıkıntı yok.

ikametgah ilmuhaberi?





şaka bir yana kenarda düzelt tuşu oluyor oradan başlayabilirsiniz.

benim bildigim direk girip yazabiliyorsun. sonra dogrulatiyorlar bir sekilde, sanirim birden fazla kisinin bu bilgi dogrudur demesini istiyorlar. ama yani kimse oturup herkesin her yazdigini kontrol etmiyor, wikipedia'nin ozelligi o zaten. cok az calisani olan, kolektif bilginin toplandigi bir yer. yoksa reklamsiz calisamazdi site.

Gay oldugunu soyleyen cocuk gayse, gaydar dedikleri bazen inanmak istedikleri olabiliyor. Cocugu etkileyici buluyorsa bunu iddia etmis olabilir. Sirf yakisikli diye ayan beyan straight adamin gay oldugunu ve sakladigini iddia eden gay cok gordum ben. :) Turkler haric o yasta gayligini oyle bir ortamda saklayan insan olmaz bencr, erasmusta hele. Kendiniz anlayacaksiniz tabii. Baskalarinin ne soyledigine bu kadar takilmayin.

biseksüel olma ihtimali hayli fazla. senin için sorun değilse devam edebilirsiniz belki.

"erkek arkadaşın olduğunu duydum. var mı?" diye açıkça sorabilirsin.

brezilyada homoseksüellik oldukça yaygın(mış). gittiğimde öğrenmiştim. birinden epey hoşlanmıştım, ondan da karmaşık sinyaller alıyodum. bi gün çıkışta açık açık sordum "are you gay?" diye, güzel bi kahkaha atıp öptü

sormak en iyisi, garip triplere gireceğini sanmıyorum

salla. seks yap iyi gelir.

sor ya nolucak. yurtdisinda cok alinmiyorlar boyle seylere. eger saklamak istiyorsa ya sinirlenir ya utanir, gay degilse icten bir sekilde guler ne alaka der, veya saklamak istemiyorsa acik acik soyler. senin de kafan karismamis olur :)

duyurudan çıkardığım sonuç: ahh, o kadar güzelim ki adama gayliğini sorgulatırım.

Elemanın gay olduğunu ilk söyleyen kişi sana yazmak için yapmış olmasın? Adamdan soğu da kendisine gel diye. Bu da olabilir çünkü.

Haklısın banada aynısı oluyor.

Olmaz mı? Basit geldiğini söyleyemem de, içimdeki Grammar Nazi onu düzeltmek için ölüyor.
Mobilde yazmışsa o ayrı, çok zor yazabiliyorum telefonda da.

Bana da oluyor. Nickimi alırken antrenmanı yanlış yazmışım, o bile baktıkça uyuz ediyor beni.

(bkz: amlarına koyayım onların çok ayıp ediyorlar)

Bana olmuyor.

Bana tam tersi oluyor. Ben konuştuğum şeye çok önem verirken, karşımdaki kişi hiç önem vermiyormuş gibi hissediyorum. O yüzden ciddiye de alamıyorum öyle kişileri doğrusu.

mrb veya slmlar ile başlayan/biten iş maillerini bile kaale almıyorum genelde. seni ciddiye almayıp 3 tane tuşa basmaya üşenen adam olamaz benim gözümde

de da ve ki yi duzgun ayirmayan insanlara deli oluyorum. deli deli. hele bir de o de'yi ayirmayip uzerine sertlestiriyorlar ya. "bakipta gelicem" mesela. ozensiz geliyor oyle insanlar. hani yine cok yakin aile arkadas yapinca cok sallamiyorum, alistim artik kimler yapiyor biliyorum ve yaninda rahat hissettigin insalarla konusurken boyle seylere ozen gostermemek tahammul edilebilir bence. ama tanimadigim, yeni tanistigim insanlar yaptigi zaman buyuk bir eksi puan olarak yaziliyor hanelerine. daha 2 yasindan beri konustugu dile hakim degilse yaptigi ise nasil guvenirim ben o insanin?

ama sorsan bunu yapmayan tek bir kisi yok etrafimda sanirim. sevgilim duzgun kullanmaya gayret ediyor arada hata yapsa da. ama o da yuzyillardir kisaltarak yaziyor. koca adam oldu boyle daha az vaktimi aliyor diyor inatla kisaltarak yaziyor. gerci artik o kadar alistim ki o da gozume batmiyor.

ama bir de mesela telefonda falan yazarken edebiyat hocasi gibi yapacagim, daha sonra sana geri donecegim gibi yumusak gler falan dahil herseyiyle duzgun yazanlara da sinir oluyorum bazen. gereksiz geliyor.

isabetli tespit. ama ben senin yazına bakınca da özensizlik/basitlik gördüm. örnek; sadece ingilizce karakterler kullanılarak yazılmasını anlarım, türkçe karakterleri kullanmaya özen gösterilmesini de anlarım, ama aynı cümle içinde bi ordan bi burdan hooop olayına uyuz oluyorum.

ha, @gerard'ın dediği gibi aşırı formal bi uslupla "derhal oraya geleceğim" yazılması olmazsa olmaz değil tabii iş maili falan atmıyorsak. gelicem diye kısaltılabilir ona takılmıyorum. ayrıca konuşmada vurgu nasıl önemliyse (bkz: hitabet sanatı), yazıda da noktalamalar o kadar önemlidir bence. ona dikkat ederim.

ok onu değilde kalıba baksak. geçmiş zamana

he went home / he went to his house
he has gone home / he has gone to his house
he has been home

birincisi gecmiste gitti, epey oldu gideli. oradan belki başka yere gitmistir.
ikincisi gitti ama gelmedi hala evde.
ücüncüsü gitti geri geldi, simdi bizimle.

en iyi soyle aciklayabildim:

he went home- eve gitti. yani past tense oldugu icin tamamen gecmisteki bir olaydan bahsediyorsun.
he has gone home- eve gitmis bulunmakta. boyle kullandigin zaman gecmis bir eylem hala gecerli oluyor gibi bir sey. anlatmasi cok zor, gramatik olarak aralarindaki fark bu ama.

gunluk konusurken ikisi arasinda hic bi fark yok. biri sana gelip kamil nerde dese, he went home da diyebilirsin, he has gone home da.

bir hikaye yazarken ama mesela he went home dersin, digerini kullanamazsin.

he went home: eve gitti.
he has gone home: eve gitti (yakin zamanda).

bu kadar basit. genelde he has just gone home or has just left dersin ki olaydan kisa bir sure gectigi anlasilsin.

Kuvvetli muhtemel telefon konuşması değilde elinden düşmemesi

Kötü düsünmeye gerek yok. Spordan önce hocasindan taktik aliyor olabilir. Spor disindada whatsapp ile hocasina performasi hakkinda geri bildirim yapiyordur.

Yüzde 99.

değildir, yakın arkadaşlarımdan biri iş gereği genelde spora başlamadan ve spor esnasında telefon görüşmesi yapmak zorunda kalıyor, kapat gitsin desem de iş bu 24 saat açık durmak zorunda telefonum diyor. ama bahsettiğin kişinin böyle bir iş durumu yoksa vay haline! yazık lan adama, üzüldüm.

yoo olmaya bilir. asıl eğer kızsa yüzde 99 sevgilisi vardır.

Adam işkoliktir belki. Ama o kafasını kaldırıp da bakmaz sana üzgünüm. Yaramaz o.

%87,7

Neredeyse kesin. Öyyk en sevmedigin erkek modeli.

buyuk ihtimalle evet. ya iskolik, ya sevgilisi var.

Benim de telefonum sürekli elimde ama ekşiye ve duyuruya bakıyorum yani :) spordan önce telefonla konuşma kısmı düşündürücü ama.

pesine bir delinin takilmasi gerektigine dair bir kanit degildir.

ya sevgilisi vardır ya da aşırı meşguldur işle.

sana dönüp bakmaz + 1

sadece spor yapıp gidiyor, amacı kız kesmek değil.

kitty +1

%96,555

5 devrediyor.

her zaman kesin değildir. spordayken ya da sürekli geyik muhabbeti çevirdiğim, mesajlaştığım kanka mertebesinde arkadaşlarım vardı. hoş değil ama kestiği kızları falan anlatıyorlardı.

ben bbc'den takip ediyorum. en guvenilir orayi buldum.

ışid tarafından izlemek istersen takvahaber.com
pkk açısından rudaw
genel açıdan bbc...