aslında tarifimden o çıkıyor ama değil.

epistemoloji? yanlışsa çok vurmayın.

maalesef değil, hatta hoca son çalışmalarının bununla alakalı olduğundan bahsediyordu, yaşadığı bir şeyi anlatıyordu bir köyün adını köylüler değiştirmek istemiş onlara geçmişini anlatmış vazgeçmişler.

ontoloji?

verdiğiniz bütün örnekler kökenbilim (etimoloji) konusu.

Morfoloji??

antropoloji, semiyoloji?

cevap onomastik, teşekkürler zeta :)

anatomi :))(yanılmış olabilirim .)
(bkz: swh)
bir bu kaldı ama

Bence beklemek yerine aradıkları numarayı internetten veya bir şubelerini arayarak öğrenebilirsiniz. Eğer bir durum varsa kartı iptal edebilirsiniz sonuçta.

@elitist numarayı aratınca Unicef Ankara Yüz yüze projesi facebook sayfası çıktı. sayfanın iletişim bölümünde bu numara var. sıkıntı yok sanırım.

Evet, çocukların hayatını kurtaracak hamlelerde bulunuyorlar. Unicef'le bilfiil çalıştım ben.

Shadow economy is crucially important for two reasons:

Akşam evde oturup loş ışıkta içtiğim 3-4 bira, kedilerim, annem. Hayata bağlayan şeyler bunlar. Mutlu olmamı sağlayan bir şey yok şu sıra.

Baglayan pek bi sey yok ama ben bu hayatta mutlu olabilme ihtimalini sevdim.

spor, müzik ve edebiyat. hayatımda başka bir şeye yer yok.

hiç bilmediğim bir şehirde tuttuğum bahçeli evim ve üst katimdaki tornaci ziya amca ve karısı nimet teyze.

Cesario bence de.Bir de geçmişteki iyi güzel olumlu olaylar var.Ama şu anda bir insan var beni delirtmek üzere hayattan soğutmak üzere olan.

kemanım.. çocukluğumun anayurdundan kaçırdığım, elimde kalan tek mirasım.

beşiktaş.

sevgilim, hayallerimiz, ailem, kedimiz...

ailem, kedilerim, arkadaşlarım, hobilerim, sanat, edebiyat.

umut

Menemen

sürekli değişiyor. ama şu an espresso makinem.

kendim olmam.

şu an için hiçbirşey... derdimi s.keyim ama yani yok beni mutlu eden bişey... olsun diye uğraştıkça iyice b.k oluyor herşey...

tek başına anne yaw.

arkadaşlarım bir de midye dolma :)

none

hedeflerim.

Seks, futbol, müzik.

sağlığım.
ona bağlı olarak, çalmadan, çırpmadan, kul hakkı yemeden, alın teri, göz nûruyla, ipek halı dokur gibi ve insanlara hayırlı bir işte çalışarak para kazanıp, cacık ve menemen yiyebilmem. nâmerde muhtac olmamam. Allah bugünümüzü aratmasın! Allah bizi gördüğümüzden geri komasın!

Beni hayata bağlayan en önemli şey çocuklarım.

Çocuklarım ve tüm çocuklar için daha güzel, yaşanılır bir dünya bırakmaya çabalamak beni mutlu ediyor. Gönüllü çalışmalara katılıyorum. Bu çalışmalarda hedeflediğim tek şey, kendine yetebilen, düşünebilen, sorgulayabilen, araştırabilen bireyler olmalarına yardımcı olabilmek.

benmişim.

müzisyenliğim ve motorumla uzun yola çıkmak heralde en azından şu an için

hiçbir şey

yazar olma isteği ve fikri diyebilirim en önemli olarak. yani her zaman bir şekilde toparlamamı sağlıyor. ama bu yolda hiçbir şey yapmıyorum işin açığı. bunun dışında çok uzun vadeli olmayan, kafamı meşgul edip beni gaza getirecek şeyler yapmaya gayret ediyorum çünkü sistemsiz ve disiplinsiz biri olduğum için, devrilmemek adına sürekli tetikte olmam ve bir şeyler planlamam gerekiyor. şimdilik hayata bağlayan şey, oaka'da panathinaikos maçı izleme fikri. şubata kadar falan bu götürür. sonra bilmiyorum ne yaparım.

mutlu olmayı unuttum ben. en son ne zaman mutluydum hatırlamıyorum. en boktan hayat kimin temalı bi yarışma düzenlense tartışmasız ben kazanırım yani. o yüzden hayattaki mutluluğunuz nedir sorusuna da saçma sapan bir cevap vermem normal. dizi izlemek ve futbol haricinde beni mutlu eden birşey yok bu aralar.

eşim.
kitaplar, dersler, hayaller.

sevgilim. bir de balmorhea ile nick cave.

aileyi yazmıyorum bile. her şey ondan sonra.

spor

şu an hasta olunca, bu soruyu da görünce aklıma ilk gelen sağlığım.
annem.
sağlık çok önemli ama.

Beyaz Futbol.

Ucmak ucmak ucmak. Bir de adrenalin. Bu ikisi birlikte olursa tadindan yenmez.

sovyet bloğuna ya da natoya dahil etmek gerekir.

halka baskı.
secim hakkini halka verirseniz dogru yonetilemezsiniz.

30 senede kalkındıracağıma inanıyorum ben. Eğitim sistemi sıfırdan yaratılacak. Önce eğitmenlerin eğitimine önem verilecek, yeni düzene uygun bir eğitimden geçecekler. Sonra temel eğitim onlara emanet edilecek.

İlk etapta ekonomide liberallerin biraz önüne geçmek, yabancı sermayeyi kısıtlamak gerektiğini düşünüyorum. Devlet eliyle yapılan üretimin uzun vadede yararları halka kabul ettirilirse ve ağır sanayi bu yönde gelişirse en azından kendi yağında kavrulan bir ülke olur.

aydınlanma çağının başlaması gerekir. 200 sene alabilir heralde.

pratikte yaşam doyumu için gerekli olan şeyleri kaliteli ve ucuz hale getirirdim. bu da tarıma ve giyim sektörüne büyük önem vermek oluyor. sağlam kışlık bot, kaliteli kışlık kıyafetler. sağlıklı ve ucuz yiyecekler(misal devlet lokantaları kurulabilir). sonra halka ilk yardım gibi deprem gibi konularda yapılması gerekenlerin öğretilmesi. kısacası insanların aç kalmaya üşümeye mahkum olmadığını, bunlar için risk alarak çalışması gerekmediğini hissettirecek bi devlet düzeni oluştururdum.

daha sonra müzikle sporla ilgilenme gelir. ilgilenenler için bilim okulları ilgilenenler için teknisyen okulları kurulur. herşey halk için.

nüfusu %80-90 oranında azaltırım

adorno olduğunu tahmin ederekten;

nickini çok beğendim diyor ve ekliyorum:

İnsan haklarına önem vermek.

www.kitapyurdu.com
önce şu kitabı okumak gerekir

geometride mi?

Hem de ne yamuklar var.

Haşlanmış patates.

sen zamanında hiç uğur Dündar'ın arena programını seyretmedin galiba. yaşın yetmiyor mu yoksa?

ne hikayeler, ne evcil böcekler.

Iki turlu uretiliyor.kurnazlik yapmadiklarini varsayarak sutun veya yogurdun kremasini alip yaparlar.tabi bunu yapsan yapsan koyde,ciftlikte yaparsin.alakan varsa buralarla elde edersin.

Paketli satilan,seri uretilen turler ise normal sutu kimyasalla kremaya ceviriyor,icerisine sari gida boyasi atiyor,biraz aroma ekleniyor.buyuk miksere atiyorsun.donuyor bir kac saat oluyor tereyag.

valla başkalarını bilmem ama biz evde kendimiz yapıyoruz.

anneannem bu makinada yapıyor ; www.akildakal.com

Bilindik markalar ozellikle afrikadan, nijeryadan, ispanyadan ithal yag getirip azcik ilave ile kendi etiketlerini basip satiyorlar mesela.

olmaz mı!
www.yenisehirtarim.gov.tr
www.tarimtv.gov.tr

tağşiş ve taklit olmayan tereyağlar da gerçek tereyağ değil ki zaten.
nerdee annemin yaptığı tereyağlar nerdee bizim yediklerimiz. hiç alakaları yok.

üretim şöyle oluyormuş:
www.megep.meb.gov.tr

edit: tereyağı işine gireceğniz sandım da ben, ondan nerden bulursunuzu demedim.
evde üretmek için gerçek süt ya da yoğurt bulmak lazım.

ben tereyağımı mümkün olduğunca köyden almaya çalışıyorum. tanıdık bildiklere ısmarlıyorum, getiriyorlar. zaten çok kullanmam. hemen her şeyi zeytinyağ ile yapıyorum.
izmir foça yarı açık cezaevi üretim yapıyor yumurtası, yoğurdu çok iyi, acil olursa ordan alırım, aoç den alırım. fekat onlar da kültür kullanıyorlar sanırım.
yani çok içime sinerek tereyağı yediğimi söyleyemem.

Biz kendimiz uretiyoruz ustunde el izleri var hatta :)

bu soru bana ecnebi kanallarda çeşitli firmaların kanallara fabrikalarını açarak hem şeffaflık hem de bilgilendirme mahiyetinde ürünün müşteriye ulaşana kadar ki aşamlarının anlatıldığı yayınları hatırlattı. Tv az izlediğim için türkiye'de bu yayınlar arttı mı ne kadar vardır bilemiyorum ama tereyağ gibi önemli bir gıdada böyle bir yayını ön piyasada ön planda olan firmalardan beklerim -web sitelerine girsek, araştırsak idareten koymuşlardır belki bilemiyorum-.

isadoranın da dediği gibi AOÇ tereyağını ben de severek tüketenlerdenim, yamuğunu görmedim firmanın ama namıssızlar son zamanlarda deli zam yaptılar ürünlerine, AOÇ dükkanlarına girince sanki gurme dükkanına girmiş gibi olabiliyor insan bazı spesifik ürün ve fiyatlar anlamında. Bir kez bir markette AOÇ bulamadığımdan Muratbey'in -1,2 çeşit peynirini sevdiğimden hareketle- almıştım, pişman oldum, berbattı Ama çoğunlukla içimin daha rahat ederek aldığım tereyağı ürünlerinin kalitesine güvendiğim yöresel ürünler satan dükkanlar oluyor.

Market tereyağları için söylüyorum: İçeriği %80 eritilmiş margarin.

onlar margarinse biz ne yicez :'(

@compadrito şakaları 2 saat sonra görüyorsun ya.

yav bir şeyi kötülüyorsanız. yanlış diyorsanız doğrusunu yazın.

şuradaki mallar kötü diyorsanız iyisi nerede satılıyorsa onu yazın.

ne anlamı kalıyor böyle duyuru açıp fikir danışmanın?

Ağır yamuk var.

arnold

ne gibi yamuklar hocam? somut bi bilgi var mı?

iyi markaları yazın, siz nereden alıyorsunuz tereyağı?

yoksa aldığınız yerdeki stoklar bitmesin diye mi böyle yapıyorsunuz. siz de haklısınız. ne diyelim.

duyurulardan çıkan sonuç bir çiftlik al, oraya taşın. bir inek, bir keçi, bir sebze bahçesi, bir meyve bahçesi. kendin yetiştir, kendin pişir, kendin ye.

hadi gelin köyümüze geri dönelim, Fadime'nin düğününde halay çekelim.

İçine herhangi bir şey katılmamış tereyağı yemenin tek yolu; memleketinde köyünde tereyağı yapan akrabaları olan komşular edinmek. Bu komşular vasıtasıyla sağlıklı tereyağı alabilirsiniz. Saf gibi çiftlik kurmaya köye taşınmaya gerek yok, orada yaşayan insanlar da ücreti mukabilinde bu ihtiyacınızı giderebilir. Bu yöntem biraz pahalıdır ama en güvenilir şeklidir. Marketten tereyağı alıp yemektense hiç yememek daha iyi. Tereyağı dediğiniz şey, sütün bir süre sallanarak yağının yüzeye çıkmasıyla, ve bu yağın içine hiçbir şey "Katılmadan" dondurulmasıyla elde edilir. Ki 1 kilo tereyağı için yaklaşık 30 kilo süt kullanılır. Hiçbir market ürünü tereyağında böyle bir şey olmaz; büyük bir kısmı koruyucu madde margarin ve tereyağı esansından oluşur. Hülasa, yenilmez.

angelus

peki o köylünün böyle bişeye kalkışmayacağını anlamanın bi yolu var mı hocam?

@compadrito işte bunun çözümü yok :)

compadrito o noktadan sonra işin içine biraz güven duygusu, biraz da yediğin tereyağının lezzetinden içine bir şey katılıp katılmdığını anlayabilme tecrübesi giriyor. Ben bizatihi nasıl yapıldığını gördüğüm için içim rahat bu konuda. Ama hiç mi yoktur bu işin içine hile katan dersen ona ben de dahil olmak üzere kimse garanti veremez tabii.

angelus'un dediklerine katılıyorum. Yalnııız, köylüden ürün almanın da riskli tarafları var. Köylü çok bilinçli değil, sağım öncesi temizlik yapılmayabiliyor. Ahır temizliği ihmal edilebiliyor. Hayvan pisliğinin üzerinde yatıyor, sütü kovaya sağarken meme temizlense de hayvana yapışıp kuruyan dışkılar kovaya düşüyor.
İlaç veriyorsa ne kadar vereceğini bilmesi, ilaç verilen hayvanın sütünün sağılıp sağılmayacağını bilmesi lazım. Bilen de var, bilmeyen de.

Fabrikasyon üretimin hijyen/ilaç vb sorunu olmaz diye varsayıyoruz. E, onun da yem faktörü var, genetik oynama faktörü var,kimyasal faktörü var...

Ben tereyağından vazgeçtim gibi bişey. Gelin siz de vazgeçin bence :)
Zeytinyağı iyidir.

peki bi soru daha soracam.

ABD'de aldığım Hollanda malı, Amerikan malı tereyağları hiç Pınar marka gibi kokmuyo. Hatta bazıları bildiğin ahır kokuyo. Ama tiksindirici bi koku diil, böyle köy kokusu gibi. Barnyardy mi ne diyolar o kokuya.

bu bilginin yorumlanabilecek bi yanı var mı? yoksa hiçbi işe yaramaz bi bilgi mi bu?

compadrito tamamen tahmin üzerine söylüyorum; hayvanın yediği yem nedeniyle öyle kokuyor olabilir. Zira bizdeki tereyağların rengi kokusu da hayvanın yediği yeme göre değişiyor. Misal samanla beslenen hayvandan elde edilen tereyağı sarı tonlarındayken otla beslenen hayvanınki bariz beyaz oluyor. Öyle bir farklılık olabilir.

Pınarın kokusu tereyağı aroması, sanırım vanilyası biraz fazla. yanlış hatırlıyor da olabilirim, epeydir kullanmadım.

Doğal beslenen hayvanın sütü biliyorsunuz biraz ağırdır. Koku olarak da kıvam olarak da hazır sütlerden farklıdır. Sizin de dediğiniz gibi ahır kokusu değil de köy kokusu gibi :)
Seri üretimde öyle bir koku olması pek anlamlı gelmiyor bana. Yağa veya yeme konulan aroma olabilir. Yine de çok iyi bildiğim bir konu değil, yanıltmış olmayayım.

angelus, ben tam tersi diye biliyorum onu. yemle beslenen beyaz, taze otla beslenen sarı olmuyor muydu?

@hayat aplam, bu yağlar hiç Pınar gibi kokmuyo diye üzülmiyim mi yani?

hayat aklini konusacak bir filozof uret; o şekilde de olabilir evet, renk konusunda yanıltmayayım ama rengi kokusu yediği yemin türüne göre değişkenlik gösteriyor. compadrito'nun kullandığı tereyağın kokusu da hayvanın yediği yem nedeniyle farklı kokuyordur muhtemelen.

cdn.yemek.com

@compadrito. Amerika'nın ekşi duyurusu yok mu, hah işte orada Amerika'nın angelus'u vardır. işte o komşusu mary ann teyzenin virgina'daki akrabalarından tereyağı getirtmiyor mu? reca etsen.

aynen hocam, köy tereyağlarını düşünün, o niyetle yiyin.

mea maxima culpa; bulgur yemek kilo vermeye yardımcı olmadığı gibi espri yeteneği de olumlu bir etkisi olmamış anladığım kadarıyla.

@angelus bulgur değil de yediğim ekmekler, kurabiyeler, puaçalar fazla geldi sanırım.

mahakeme yeteneğimi yitirdim. kendimi karbonhidratta kaybettim :)

mea maxima culpa; bugün ben de sucuklu puf böreği yedim, baya güzel oluyormuş.

@angelus afiyet olsun. eğer annen yapmışsa haftada 1-2 ilaç gibi gelir onlar :)

Öyleymiş ya. Haftaya da yumurtalı ekmek siparişi verdim bakalım neler olacak.

mea maxima, Amerika'nın ekşi duyurusu mutlaka vardır da, benim İngilizce geyik becerilerim bayaa bi geri olduğu için, pek keşfedemedim. Ama şu komşu Mary Ann teyze ve Virginia, aklıma ne getirdi biliyo musun? Amishleri. Ben hiç Amish tereyağı yemedim. Düz mantık yürütecek olursak, bu herifler her türlü teknolojiyi reddettiklerine göre, ürettikleri şeyin doğal olması gerekmez mi? Bu konuyu bi araştıriyim ben. Teşekkür ederim bu fikir için.

angelus,

ha şöyle hocam! sıfır karb'la hayat mı geçer yahu?

compadrito yok hocam, ben ve benim gibi beslenen insanların konuşmalarından genelde sıfır karb. alıyormuş gibi bir izlenim ortaya çıkıyor ama aslında öyle değil. Ben kendi alışverişimi kendim yapıyorum, cuma günü pazar kuruluyor gidiyorum brokoli lahana karnabahar ıspanak roka dereoru ne bulursam alıyorum sebzelerden. Onların hepsi karbonhidrat. Et yerken yanında da onları pişirip yiyorum. Sıfır karb. olmaz zaten. Bi insan müsabık değilse sıfır karb. beslenmez zaten. Öyle beslenenler de çok kısa bir dönem besleniyor. Ben ölçmüyorum ama günlük 100 grama kadar karb. alıyorumdur muhtemelen.

Ben çoğunlukla paleo tarzı besleniyorum. Yani karbonhidratı sebzelerden alıyorum. Tahıl ve bakliyatı gluten ve lektin nedeniyle tüketmiyorum. Zaten gluten alerjisi var bende yemek istesem de yiyemiyorum. İnsanlar klasik biyoloji bilgisi nedeniyle tek enerji kaynaklarının karb. olduklarını düşünüyorlar ama tekli doymamış ve doymuş yağ kaynakları kanda parçalanıp ketonları açığa çıkarır, onlar da vücutta glukoz işlevi gördüğü için karbonhidrat kaynaklı enerjiye ihtiyaç duymayız. Tabii bu sistemi kullanmak için basit şekeri kesmek gerekiyor. Ben gerek sağlık durumum gerekse de bu şekilde beslenmeyi tercih ettiğim tahıl kaynaklı karbonhidrat kaynaklarını kullanmıyorum/kullanamıyorum, böylesi daha sağlıklı geliyor bana.

Biraz uzun oldu ama bu sıfır karbonhidrat konusuna bi açıklık getirmek istedim. Sıfır karbonhidrat değil de sebze kaynaklı karbonhidrat alımı yapıyoruz, o da az bir miktar değil 100 grama kadar çıkıyor bazen. Ortalama bir insanın günlük karb. ihtiyacı 150 gram zaten :) Aradaki fark ben sebzelerden karşılıyorum bunu, diğerleri sebzelerle birlikte tahıl ve bakliyatı da kullanıyor. Tek fark bu. Ha dönem dönem şımarıklık yapıp pasta börek yediğimiz de oluyor. Esasında paleo tipi beslenmede bunları da yiyebiliyorsun günlük ihtiyacın kadar, o konuda bir sıkıntı yok da bizim kodumuz bozuk sanırım ipin ucu kaçınca toplaması zor oluyor, kesin çözümü hiç yemek de bulduk :)

Dore veyahut lame bir ayakkabı al. Çok hoş olur.

eğer elbisen düz ise taşlı falan değil hareketi az ise kırmızı ayakkabı al bence. çanta kırmızı olmaz ama bilemedim ne renk olsa. et rengi ayakkabı çanta +1. siyah ve ya parlak şeyler kullanma bence. çok zorda kalırsan siyah ayakkabıyı giy ama altın aksesuar tercih etme o zaman.

evet googleda çıkan o cart mavi rengi dogrudur :)

teşekkürler yorumlar için. şu anda et ve taş rengi ayakkabılar hoşuma gitti birkaç resme bakınca.

@buff lame ayakkabı da olabilir ama o zaman aksesuar olarak da mı altın kullanmam gerekecek?

@trumanshow et ve taş rengiyle hangi tarz/renk aksesuar çanta kullanmalı peki?

@biyik elbise düz aslında üstünde taş yok sadece gögüs kısmında çapraz çizgiler var ama elbiseyle ayrı renk. kırmızı ayakkabı fikrine ısınamadım. çok cart bir mavi kobalt mavisi dediğimiz. kırmızı abartı olmaz mı ?

işte aslında o kırmızı ve cart mavi birlikte patlayacaktı ama çanta olayında tıkandım ben :D neyse sen boşver beni trumanshowu dinle :D

@trumanshow mor kolye çok çok güzel bir fikir! mor ve kobalt mavisi hiç aklıma gelmemişti! peki o zaman et rengi mi taş rengi mi güzel gider? :)

www.color.interiordezine.com

www.colorcombos.com

www.colorcombos.com

itici oluyorlar. ha belki 40 yılda bir,bir şeye sinirlenir yada geyik muhabbetinde 1-2 kelime eder eyv ama şu erkek gibi olma niyetindekiler baya itici oluyor.

çok itici geliyor. nasıl bir aile'de yetiştiklerini merak edip ortamdan uzaklaşıyorum.

Üniversitedeyken zırt pırt a. koyayım diyen bir kız vardı.iğreniyordum kendisinden.neyle koyacan nereye koyacan ???

iğrenç.

çok çirkin bi durum. ki erkeğe de yakışmıyor.

doğada güzellik ve zarafetin temsilcisi olan kadında durum ister istemez daha da kötü duruyor ama.

Böyle hocamlı, abili, eyvallahlı konuşan kızlar, yerli yersiz küfür eden kızlar, facebook'ta paylaştığı fotoğraflarda nah işareti, orta parmak yapan kızlar ve türevleri beni iğrendiyor. Devasa bir iticilik.

kadınına, bağlam'a ve neyi, nerde, nasıl söylediğine göre değişir. çekici de olabilir, itici de.

ben öyle konuşmuyorum, ama konuşanlara karşı özel bir kinim gıcığım yok. yerine göre çok yakışabilir veya hiç yakışmayabilir, sakil durabilir.

kadınlar neden güzellik ve zerafetin temsilcisi olmak zorunda onu da anlamıyorum :)
küfür etmenin çok erkeksi görülmesi ve kadınlar bu alana girince hemen tepki verilmesinin de ilginç bir konu olduğunu düşünüyorum, buradaki tepkiler de o yönde.
mesela sözlükte bir tip vardı s..erim yerine a..arım diyordu ahah. trolldü diyebilirsiniz ama yine de komikti ve birçok kişiyi çileden çıkarmıştı. erkekler çok sert tepki gösteriyor bu tarz şeylere, işaretledikleri bölgelere kadın girince gözleri dönüyor sinirden :)

ben bunun "alanıma girmek" meselesi olduğunu da düşünmüyorum. yersiz küfür etmek erkekte de itici duruyor. fakat "eyvallah, hocam" falan gibi laflar erkeksi hareketler, kadına yakışmıyor. nasıl ki ben arkadaşım osman'a "canım" diye hitap edersem iğrenç olur, o hesap. erkekler erkeksi hareketlerde bulunsun, kadınlar kadınsı.

göz dolduran futbolcu +1

arkadaşlarıma canımı geçtim, şekerim, güzelim, cicim falan şeklinde hitap edersem hem sopa yerim hem de gay derler. kim böyle arkadaşlarına şekerim diye hitap eden bir erkek ister? kadınsı hitaplar, kadınsı sözler. moruk, hacı, bro falan da aynı şekilde erkeksi sözler işte. abla değil abi diyesim gelir öyle kadınlara. olağanüstü itici yani. küfürler de buna dahil.

yakismiyor, ne küfür, ne kabalik.

kadına da erkeğe de aynı şekilde yakışmayan şeyler. cinsiyet ayırt etmeye lüzum yok, kabalık kabalıktır.

Leş olduklarını düşünüyorum.

anında soğuma sebebi

1) fanatik gibi futbol izleyen kadınlar (futbol izlemesi güzel ama her hafta hakemlere federasyona yardıaran var)

2) küfürlü konuşan kadınlar

3) birbirlerine " aaabbiii" diyen kadınlar

aşırı tiksindirici görünüyor benim gözümde. zaten onlar da benden tiksiniyor. müthiş uyumluyuz.

hayatımda hiç küfür etmemiştim; ne zaman evlendim ve eşim yanımda küfürle konuşmaya başladı (başkalarına, ters giden işlere) son bir iki haftadır ben de sinirlendiğimde falan küfrettiğimi fark ettim. kendimden rahatsız olduğum gibi hiçbir kadına da yakıştırmıyorum. çirkin duruyor.

www.monster.de

ile giden duymuştum daha önce.

indeed
monster
careerbuilder
LinkedIn

bi de man'li bişey vardı hatırlayan olursa,

manpower

justengineers.net özellikle inşaat sektörü için.

stepstone

"en iyi yatırım, insana yapılan yatırımdır."

Eğitim bir devlet politikasıdır çünkü. Eğitilen bireyler devleti oluşturan kişilerdir devlette kendi kuruluş amacına, gayesine, hedeflerine göre bireyler yetiştirmek ister.

Devlet olarak kalabilmek için:)

devlet zaten vatandasların sectıgı kısılerden olusur. devletin vatandasina bakmasi dediginizde, devleti farkli bir kurum olarak gordugunuzu dusunurum..

1 sene sonrayı düşünüyosan, buğday yetiştir,
10 sene sonrayı düşünüyosan, ağaç yetiştir,
100 sene sonrayı düşünüyosan, insan yetiştir.

Çin atasözü

Çinli bi arkadaşım demişti ki, 'Çin'de bir köydeki liseden mezun olan bir öğrenci, burdaki (ABD'deki) üniversite mezunlarından daha iyi matematik bilir.'

Bi lafa bakarım laf mı diye, bi de söyleyene bakarım adam mı diye, ilkesinden hareketle, ayda 25 bin dolar filan net maaş geçiyodur eline heralde, bana bu lafı söyleyen kişinin.

@comptrol, yetiştirmek diyor, totaliter rejim de yurttaşını yetiştiriyor, yetiştirmek zorunda.

her rejim kendine uyan yurttaş yetiştirmek zorunda. aksi halde varlığını sürdüremez.

yetiştirmek denince iyi yetişmiş evlat sözünden anladığımızı anlamıyoruz değil mi? zira yetiştirmek görecenin başta geleni bana göre.

yazacak çok şey var da... editi
soma'yı hatırlayın. "şehit" oldu demek için kasabaya akın edenleri hatırlayın, çok uzak değil daha dünkü olay. maden kazasında ölmek şehitlik kabul edildi, kaybedenler kaybetmemiş, hatta daha yüce bir şey kazanmış oldu demi? daha dün!
her rejim kendi felsefesini, kendi inanç sistemini oluşturur.
oğuz kaan destanını oku aynı şey, amerikan filmi izle aynı şey. piyasaya sürülen kitaplar, müzikler, şiirler, türk dizileri, yabancı diziler, çizgi filmler, oyuncaklar, kap kacaklar, kıyafetler neye göre değişiyor? Bize etkileri ne? Şekilleniyoruz. Yetiştirmek de şekillendirmek değil mi?
Hitler'in doktorlarını hemşirelerini müendislerini ele al. "yetişmişler" işte onlar da.
Dün cumhuriyet yazısıyla ödül alıp kaymakamın elini tutamayan liseli bir kızımız vardı haberlerde. Yetişmiş ki bir konuda yazı yazıp ödül bile almış. Konu cumhuriyet, lise için oldukça kapsamlı bir konu. (Yazıyı da merak etmiyor değilim.)

kafamda az çok bir şeyler oturmaya başladı. evet devlet, devlet olarak kalabilmek için bireyi yetiştirmek zorundadır. bunu sosyal ve ekonomik alanlarla örneklendirmem gerekiyor ama toparlayamıyorum bir türlü.

EKONOMİK VE SOSYAL KALKINMADA EĞİTİM

Yrd.Doç.Dr. Vural HOŞGÖRÜR

Bunu ve benzerlerini, gugıldan okusanıza biraz.

www.beykon.org

rowentanın bi modelini aldık, fena değil hızlı ısınıyor sağlam bir ütü. 170 TL civarındaydı teknosada.

tefal supergliss serisi

www.hepsiburada.com

100-120 tl arası

cok arastırdım ve phılıps azur gc4870 aldık babam bayıldı. o begendıyse baska sart aramamak lazım :)

öncelikle, bu konudaki manyaklığımı görmen açısından:

(bkz: gömlek ütülemek/@compadrito)

benim tavsiyem,

www.silter.com.tr

süper mini profesyonel modeli SPR/MN 2000

altına bi de teflon tabanlık geçirdin mi, profesyonel ütüler yapar valla.
ne yazık ki 110 voltla çalışmıyo, ütümden ayrıyım, çok özledim onu!

Yağ bezecikleri mi oldu ki?

Sabah akşam temizleyici jel, tonik, nemlendirici. Haftada bir peeling. Ayda bir maske.

@i-pek sanki peeling iyi gelmiyor gibi hissediyorum hep.
evet yag bezecikleri, sebebi nedir ki? @Icha

Yağlı yiyor olabilirsin. Cips, çerez ya da yemekte biraz fazla yağlı yediğim anda yüzümde pırtlıyorlar benim. Yağı azaltırsan azalacaktır.

Makyaj temizleyicine dikkat et. Suya dayanıklı makyajları silmek için kullandığımız yağlı temizleyiciler de buna sebep oluyor. Bu nedenle makyajını böyle bir şeyle temizliyorsan sonrasında yüzünü yıkayarak, tonik kullanarak (hatta gülsuyun varsa evde o bile olur) cildini temizle.

Büyükçelerse sivilce gibi temizleme ihtimalin var, ama küçüklerse bulaşma cildin tahriş olmasın. Bu dediklerime dikkat edersen bi süre sonra kalmaz geçer.

kil maskesi yap, kuruyunca duşa gir. çenemde bir sürü minik beyaz nokta vardı, bu şekilde kurtuldum.
duşta maskeyi akıttıktan sonra sıcağın da etkisiyle hepsi çıkıyor, cildini ovalarsan ölü deri gibi çıkıp gidiyorlar.

buradaki en büyük problem, su içemiyorum, aklıma gelmiyor. cildi mildi boşverin.

böbrek yetmezliği olur, diyalize bağlanırsınız hayatınız boyunca.

Sana mesaj attıklarında tek tık görecekleri için engellediğini farkedecekler, evet.

Ya artık whatsapp'e girmeyi bırakmışsam da o yüzden mesajlarını almamışsam mesela?

whatsapp + (plus) yükle. böyle dertleri yok. her torrent sitesinde bile bulabilirsin aratırsan.

ahahaha.
135 kişiye laf anlatmaya çalışırken iyi çalışmalar=D

türk'ün teknoloji ile imtihanı.

seni listelerinde görecekler. girip bakacaklar fotoğrafın yok. son görülme tarihin yazmıyor. oldu da mesaj attılar diyelim, o zaman da mesaj serverlara iletilecek ancak senin telefonuna iletilmeyecek. tek tık görecekler yani. ben bu durumda heralde son görüşme tarihini gizlemiş ve whatsapp'a da girmiyor diye düşünürüm. yoksa daha yeni whatsapp'a katılmış bir arkadaşım beni engelledi diye düşünmem sanırım. öyle bir arkadaşım yok sanırım.

edit: whatsapp'ı kurdun diyelim, programı açtın. sonra bir daha hiç girmedin o zaman listede yine gözükürsün yani programı kurduğunda artık listedesin demektir.

şimdi baktım da ne fotoğrafın ne statusun görünüyor ama whatsapp listemde varsın. yani burdan whatsapp kullandığını ama senin listende ekli olmadığımı ya da beni blockladığınj anlayabiliyorum asdfdss.
artık whatsappa girmiyorumu da kimse yemez o zaman whatsapp listemde gözükmezsin zaten.

Evet geçenlerde engellediğim birisi "haa dur şunu sana whatsappten göndereyim" dedi. Ben de "eheh ben whatsapp kullanmıyorum yeaa" derken bi baktım kabak gibi gözüküyorum onun listesinde :D Sonra beni bulup fotoğrafı gönderirken "ya şey benim internetim bozuk, ordan atarsan gelmez" filan diye uydurup saçmalayıp yerin dibine girdim iyice akljsjhdakjhsa :D Of yaa lanet olsun aşırı teknolojiye. :p

@sta alskdjakj aahahahahhahaha yakalandık :p yok canım sen benim listemde yoksun :D ama şimdi kimseyi de inandıramam artık dimi ahahaha :D numaranı gönder de ekleyeyim :D:D

yok artık gerek yok abahshsjs
şaka şaka :)
bi dahaki buluşmada şey ederiz shshsjs

Kaldir herkesin engelini olsun bitsin. Ortaligi karistirmissin:) Kendini begenmis pandispanya diyorlardir sana ileti yazanlar.

Haydaa. Kendini beğenmişlikle alakası yok yahu :) Ben sevmiyorum öyle vıcık vıcık. Ayrıca rehberimde sadece çok süper yakın arkadaşlarım yok. İş için eklediğim insan neden benim fotoğrafımı, gece kaçta girdiğimi filan görsün? İnsanları kendi listemden komple silmem dışında bi yöntem yok diyosunuz yani. Ne boktanmış.

bu gizlilik sevdasına da hayranım :) bir senedir whatsapp kullanıyorum, çok yakın arkadaşlarım dışında kimse zırt pırt yazmaz, çünkü herkes aynı amaçla kullanıyor bu mereti. görsünler kaçta girdiğimi de çok önemli bir konu değil, ondan gizlilik olmaz.

çalıştığım yerde patron whatsapp'ı keşfettiğinden beri işler whatsapp üzerinden yürüyor. eğer çalışıyorsan whatsapp kullanmak istemediğini, sadece iş ile ilgili konularda kullanmak amaçlı açtığını, bunun dışında herkesi engelleyerek kullanmadığını söyleyebilirsin.
çalışmıyorsan da bir proje için, dernek için, topluluk için, vs açtığını söyleyebilirsin.
ya da kıskanç bir sevgilin olduğunu, bu konuda sorun yaşadığınızı söyleyebilirsin...

Whatsapp'ın rehberdeki kişileri gruplandırıp, o gruplara göre gizlilik ayarı yapılmasına izin vermesi lazım. Mesela iş, arkadaş, yakın arkadaş gibi gruplar yapacaksın, iş arkadaşlarına son görülme vesaire kapatılabilecek, sadece yakın arkadaşlara açılabilecek falan. Seni böyle bir şey kurtarır ama böyle bir özellik te şu anda yok. Whatsapp'ın orjinal olmayan sürümleri var, böyle ek özellikler ekleyerek kullanıma sunanlar var, onları incelemekte fayda var.

Bu arada milletin Whatsapp'ında hiç görünmemek ise hiç mümkün değil. Adamlar mümkün olduğunca insanları birbiriyle eşleştirme, iletiştirme amacı güdüyorlar. Facebook'da aynı şekilde sürekli milleti birbirine gösterme merakında.

@pokerface çalışıyor musun, bir iş hayatın var mı? Neden benim sadece alo alo diyip iş halletmek için rehberime eklediğim alakasız bir adam ya da servis şoförüm ya da okulumdaki bilmem ne görevlisi bana istediği her an ulaşabilme ya da hayatımı takip edebilme özgürlüğüne sahip olsun? Bana göre bunlar ince hususlar, bu konuda taviz vermek istemiyorum. Hakkaten bu baya bariz bir açıkmış; bence gelecek zamanlarda düzelecektir zaten.

@osurdum, evet peşpeşe yazmışız sanırım. tam olarak bahsettiğin tarz bir yöntemden bahsediyordum. neyse bulacağım artık bir çaresini, teşekkürler herkese :)

'Ben sevmiyorum öyle vıcık vıcık'tan kastın birinin senin whatsapp'in olup olmadığını görebilmesi mi? Ahahhahahah. Lan çeşit çeşit insan var ya. Samimiyet anlayışına bak, çay demle.

Roket adam, çevremdeki çoğu insan zort zort elli çeşit grubun içinde 7/24 öterek, velhasıl mecburiyetten ya da isteyerek devamlı cırt cırt her birini cevaplayarak, ya da her muhabbetini yazışarak yaşamaya alışmış. Çok geniş ailemde 70 yaşındaki akrabalarıma kadar whatsapp kullanıyorlar :) Ben sırf 5 kişiye daha rahat fotoğraf göndereyim diye yüklediğim birşeyle birlikte tüm bu insanların muhabbetlerine de katılmak zorunda mıyım? Sizin çevreniz bu şekilde değilse ya da siz insanlarla sıkı fıkı iletişim halinde olmayı çok seviyorsanız ya da o insanlar size zaten hiç bulaşmıyorsa ne mutlu size. Ama benim çevrem bu şekilde değil. Ve ben cevap vermek istemediğim birisine cevap vermediğim zaman "aaa bana neden yazmadın:(" tribini yemekten hoşlanmıyorum ya da samimi olmadığım densiz insanların iş saatlerim dışında bana yazabilmesini, ulaşabilmesini istemiyorum.

Bu sorum da bir yorum sorusu değil, bilgi sorusuydu. Bu sebeple samimiyetimi sorgulayabileceğin bir cevap geçerli değil. Sanki samimi miyim diye sordum amk işe bak. Ne enteresan insanlarsınız gerçekten.

135 kişiyi niye engelledin madem engellenecek kadar sevmiyorsun iletişimin neden devam ediyor?

tabi bunlar senin kişiselin özelindir vardır bi bildiğin mutlaka bana değişik geldi sadece.

neyse soranlara da whatsup arada sırada kullanıyorum genelde kapalı, bildirimleri kapatıyorum diyebilirsin.

Tamam iste, kendini begenmislikle alakasi yok ama oyle dusunurler:)

basond: whatsapp bence 'iletişim'den fazlası. Devamlı online olunan bir msn gibi. Ne yazık ki insanların çoğu da kalmaları gereken sınırı kendileri belirleyebilme başarısını da gösteremiyorlar. İletişimin "o denli yakın olanını" kurmak istemediğim insanları hayatımdan çıkarmam gerekmez; orada açık olmak istemiyorum sadece. Nasıl böyle abartıldı anlamadım :)

sil kurtul canım. whatsappı fazla ciddiye almışsın gibi geldi bana. altı üstü mesaj, duyan da çıplak fotoğrafını yükledin zanneder.

evet çalışıyorum, hatta bazı işlerim sadece telefon üzerinden yürüyor ve şu bir senede hiçbir sorun da yaşamadım. yani ben seni tanıyor olsaydım uzaktan da olsa, işyerinde arkadaşım olsaydın ve seninle whatsapp üzerinden bir iletişimim olmamasına rağmen beni engelleseydin 1. kırılırdım, 2. sana olan düşünce ve doğal olarak tavırlarım değişirdi.

patronum, müdürüm, iş arkadaşlarım, depo çalışanları bile şu anda whatsapp'ımda ekli, bir kez bile konuşmadık. nasıl rahatsız olunabilir kısmı saçma geliyor kısacası bana.

whatsapp'tan rahatsız oluyorsan bu kadar, farklı ve daha az kullanılan mesajlaşma programlarını kullanabilir, yakın olan arkadaşlarına da bana buradan ulaşabilirsiniz diyebilirsin.

sözüm sana değil genele yazıyorum; bu kadar endişeye gerek yok sabah akşam kimse kimseyi takip etmez, önemsemeyin bu kadar kendinizi

Ben de baktim simdi, bende de gozukuyorsun ama son gorulme tarihin ve profil resmin yok. Kardesimde bir program vardi yanlis hatirlamiyorsam bu derdine care oluyordu. Ona sorayim varsa ismini ogrenip sana soylerim :)

Pandispanya dediklerinde haklısın özel/mahremiyet konuları vb.

Fakat son tahlilde pokerface'in yazdıklarıda doğru, yani insan niye engelliyor ki, sapık mıyım ben yahu şeklinde hissedebilir.

Bence profil resmi koyma, görülme ayarlarından onu da kapat kimse göremez. stalk eden olursada engellersin

biraz abartıyorsun gibi.

Sen bu kadar garipseyenlere bakma. kendileri yapamasa da burada çoğu insan 'sevgilisinin' senin kadar ince düşünebilmesini isterdi. düşündüğün ve istediğin şeyde sonuna kadar haklısın. bunu eleştirmek de kimsenin haddi değil. engellenen insanlar senin en son ne zaman girdiğini görmez. fotoğraf da görmüyorlar.

bi dakka yav! senin ''15 kişi dışında başka kimseyle WhatsApp'tan görüşmek istememe'' özgürlüğün olamaz mı? hayat senin, zaman senin, karar senin. Sen WhatsApp'ta belirli kişilerle görüşmek istiyorsun. Diğerleriyle görüşmek istemiyosun. Bitti. Bu kadar. Trip mrip atan olursa da, 'Bizde böyle şekerim!' diyeceksin. Başka da bi açıklama yapmayacaksın.

Avrupa ya da Amerika kıtasında değil. Geri kalan alternatifler hakkında bilgim yok.

o kurlara bakarak hiçbi yerde yaşayamazsın. örn: elindeki para 9000 isveç kronu falan ediyor. ev kiralar su faturanı öder parkeleri yersin. dahası etmez.

rusya federasyonunda kral olursun kral.

@stereoseyfi: abartma. 9000 krona isveçte yaşanır. ha krallar gibi yaşanmaz ama yaşanır.

Yazdığım şey hoşuna gitmemiş olabilir ancak buyrun buradan istediğiniz şehirlere bakınız.

www.numbeo.com

Orta ve Doğu Avrupada, bazı balkan ülkelerinde.

Ör: Macaristan, Çek Cum. , Polonya, Litvanya

Mesela Macaristan'da 300 euroya aylık tek başına 1+1 ev tutabilirsin güzel bir yerde. 1000 tl gitti. 100-150 euro aylık faturaların gelir. Geri kalanını da çatır çatır yersin.

cek, polonya, macaristan da felan rahar gecinirsin

tayland

çek, polonya, macaristan, slovakya, romanya, tayland, litvanya, letonya, vs

ukrayna. kral olursun.

@fengari abartı değil, marketler göreceli olarak ucuz kalsa da kira, elektrik, su, internet, telefon, ısınma gibi ihtiyaçlar 9000 kronla olacak işler değil. kaldı ki bunlar ortalama bir yaşam değil elzem olan şeyler.

ingilterede bir hafta yaşarsın :)

Hindistan'da kral olurmuşsun. Pakistanlı arkadaşım söyledi geçenlerde.

bir tek bizim için değil aslında. avrupa da bu konuda çok açık değil rahatlar ama çok açık değiller. amerika bambaşka bir kafa ama :)

bir zamanlar, Türkiye'nin, kendini küçük Amerika sanması modası vardı. şu sıralarda kalmamıştır öyle bişey heralde.
Amerika'ya geldiğimden beri, her geçen gün, iki ülke arasında ne kadar derin bir uçurum olduğunun başka bir örneğini yaşıyorum. şirketin danslı yemeğine, gay mesai arkadaşımız, kocasını da getirmişti. gay olduğunu bilmiyodum önce. komşu pisuarlarda işerken, bi yandan da çene çalıyoduk, 'My husband'la başlayan bi cümle kurdu. Bi süre, kendi kendime, 'husband koca demekti, di mi lan?' diye sordum durdum.

bir ülke süpergüç oluyorsa, boşuna olmuyor.

Yaratir ama sen bilirsin. Öldürmez.

karaciğer daha fazla yorulur o kadar.

alkol depresan oldugu icin antidepresan kullaniminda tavsiye edilmiyor

çabuk sarhoş eder antidepresanla beraber alkol. bir de karaciğeri çok yorar işte.

cipralex çok sikko bi ilaç tabide. 3-4 bora da hergün gömme aga

ben o dediğini yapıp, yoğun bakıma yattım. öyle diyim.

alkolun sonrasi zaten beyni depresyona iten bir durum degil mi? doktor cipralex'i depresyon tedavisi icin yazdiysa eger, bira ile devam etmeniz tedavinizi olumsuz etkiler.

bunu bize degil de doktora sormak mantikli.

playstation falan pek oynamıyor ya. 4 ile kıyaslamak olmaz ama en son oynarım diye benim ps2'mi almıştı bir kere bile oynadıgını görmedim. gerçi dediğim gibi ps2 ile 4'ü kıyaslamak olmaz ama teşekkürler fikrin için. Ben daha yaratıcı bir şeyler arıyorum aslında. elimde benim ya da onun gögüs röntgeni falan olsa onu çerçeveletip vermek isterdim aslında ama :D

@buff şırınga çerçeveletmek derken? tam anlayamadım?

Misal şu tarz bi şırıgna bulabilirsen static3.depositphotos.com

bunu güzel bir çerçevenin içine yaptır, normal resim çerçevesi değil camdan böyle prizma gibi çerçeveler yapıyorlar ya onlardan, duvarına assın.

bunu da değerlendiricem, teşekkürler! başka fikri olan var mıdır acaba???

X ışınlarının babası Wilhelm Conrad Röntgen'in şu resmin çerçeveletip hediye edin.

Hem Alman, hem röntgen!

upload.wikimedia.org

beraber röntgen filmi etik ve doğru bir davranış olmaz. komik, güzel gibi gelse de gereksiz radyasyon almış olacaksınız. zaten sevgiliniz hayatı boyunca yeteri kadar radyasyona maruz kalacak

Prozac almayın. Zedpreks alın. Bi zamanlar 7 liraydı. Şimdi kaç bilmiyom. Kendi kafanızdan başlamasanız çok iyi edersiniz. Bunlar iki tarafı keskin bıçak. Kaş yapacam derken göz çıkarma ihtimaliniz var.

Olur da sözümü dinlemezseniz, sakın alkollü içkiyle birlikte kullanmayın. Pat diye de bırakmayın.

Belki buradan birinin incelemiş ve beğenmiş oduğu br kaynak vardır diye sormak istemiştim aslında.

Bir de bilinen yerli bir kaynak varsa iklim/oprak yapısından dolayı daha yardımcı olabilir.

(edit: önceki cevap silinmiş)

Gunes ruzgar ve toprak yapisi cok onemli trakyanin nersinde topraginiz?

Lüleburgaz'da. Yakınlarda bağ evleri var şarapçılık yapan, bizim olduğumuz yerde neden olmasın diye denemek istiyorum.

Ticari bir beklentim yok, yani satma amaçlı yapmayacağım. Hobi bahçesi gibi düşünebilirsiniz.

breeding wine grapes filetype:pdf

gugıla aynen kopi peyst

çıkan sonuçlara en az 20 sayfa süreyle tek tek bakın, mutlaka işinize yarayacak bişey bulursunuz.

(sildiğim cevap buydu)

sildiğim cevapta bulunmayan da şu:

şaraplık üzüm filetype:pdf

bunu da gugıla kopi peyst.

arazinizin bağlı bulunduğu yerin tarim müdürlüğüne de gidin mutaka. toprak analizi, hangi türün verimli olacağı, hastalık ve zararlı mücadelesi gibi konularda yardım alır bilgilenirsiniz.

Burgazda olabilir bak :) guneybati-batiya dogru hafif egimli bir arazi ise tadindan yenmez daha iyi gunes alir. Sarap konusunda bir iki tanidigim var pomaklardan kendileri yapiyor onlara bir danisirim

agaclar.net forumları sonsuz bilgi kaynağı

@piotrsuss Cevanin icin tesekkur ederim. Yalniz parcacik cifti olusturulmasi ile ilgili pek fikir vermedi halen:) Parcacik cifti dedigim sey - benim anladigim - cift yarik deneyinde gozlemlelen birden fazla parcacik olayindan farkli, bir parcacigin birebir kopyasini olusturup gozlemliyorlar. "Belirsizlik ilkesi" sebebiyle ayni anda karsilastirma yapacak sekilde gozlemleyemiyorlar. Iyide arkadasim sirandan bir vatandas olarak benim parcaciklar arasinda - sorduda da soyledigim gibi - isik hizi otesi bir iletisim olduguna ikna olabilmem icin "parcacik ciftini nasil yarattiniz?", "gozlemlediginiz parcacigin diger parcaciga ozdes oldugunu nereden biliyoruz?" sorularina cevap almam gerekiyor.

Yavaslatip gozlemleme konusuna gelince, parcacik hizlandirici hakkinda birsey bilmiyorum ama gozlemleme yapmaya kalkarsak zaman farki - goreli olarak - ortadan kalkmasi gerekir diye dusundum. Yine "belirsizlik ilkesi" gibi birsey ortaya cikmaz mi? Gozlemlemeye kalkarsak goreli zaman akisina gozlemci de - insan ya da herhangi birsey - ortak olmaz mi? Kafam karisti:) Yani zaman farkini es zamanli gozlemleyemiyor olmamiz lazim degil mi?
Neyse parcacik hizlandiri konusunda soru sormadim farzedelim:) Onu ayrica ele aliriz, suan aklima takilan "parcacik cifti yaratmak". Bilmedigim icin soruyorum bunlari:)

deli, soruyu silme lütfen, pasp'a mesaj attım. belki godsparticle hocam da uğrar bi ara.

Anti madde olayindan bahsetmiyorum.

Parcacigi gozleme olayi ile ilgili aklima takilan kisimlari biraz arastirayim. Bu sekilde ne soylesem yanli olacak cunku. Belirsizlik ilkesini ornek verdim, sebep olarak bunu belirtmedim. Gozlemlenemeyecegini iddaa etmeye kalkismiyorum haliyle, sadece aklima bahsettigim problemin olup olmayacagi sorusu geldi. Belki de gozlemlemeden kasit, direk gozlemleme degildir, cifrt yarik deneyindeki gibi bir gozlemleme olayidir ne bileyim? Herneyse, bu bahsettigimiz konu ayri bir konu, muhtemelen bu konuda soracagim sorularda hatali sorular olacak. O konuda ayrica aydinlanirsam buraya yazarim birseyler.


Belgeseli de izleyecegim.

@compadrito, silmeyip cevaplari yazmani bekleyecegim:)

en.wikipedia.org

anlamadığınız yer olursa sorabilirsiniz.

ektir:

esas olarak sorunuz, atomaltı parçacıklar hangi ortamlarda oluşturuluyor ve davranışları nasıl inceleniyor ise;

atomaltı parçacık oluşturma ve inceleme sorunu, modern fiziğin değil, nükleer fiziğin sorunu iki türlü yapılabiliyor.

1- varlığı düşünülen yerlere bakarak; ör: nötrino için uzaydan gelen dalgalar içinde nötrino olduğu düşünüldüğünden bunları nötirnoya duyarlı bir ortama sokarak izlerini gözlemleme.

2- yapay oluşturma; iki atom parçacığını (ör:elektron-elektron) yüksek enerjilerde çarpıştırarak dedektörlerde (ör: atlas) hareketlerine ilişkin bilgi toplama.

İlk tipin örneğini detayları ile bulmak zor, ama ikincisine ilişkin bir örnek için detaylı açıklama şurada var; arxiv.org

Yaş kaç?

pandikle kalmazdım.

yaş muhtemelen 12.

yaşım 32 can sıkıntısından soruyorum şimdi işe yaramaz yaş tahminlerini bırakın

4ünden de hızlı koşarım, pandik atmakta sorun olmaz.

çekerdim köşeye tek tek ve,

'agalar, hâl beyleyken beyle, iddiaya girdik, bi pandik atacam, karşılığında 500 bin dolar verecem, uyar mı?'

diye sorardım.

orası neresi?

cevap: bilemedim.

eski model arabalarda dediğin geçerli. ama yeni modellerde 2000 sonrası her kapı açılıyor.

Gecen isyerinin arabasiyla eve gittim, araba kango. Kapiyi kitleyip kontrol ettim, arka kapi acik. Uzun ugraslar sonucu hepsini kitleyebildim:) Nasil oldu bilmiyorum.

ABD'deki gibi değil buradaki araçlar, hepsi tek tıkla açılıyor.

himmet dayı, ne güzel özetlemişsin! tek tık! ağzına sağlık! bunun şerefine kendime de tik atacam!

capitatum, bi türlü beceremedim onu demeyi işte. evet, kumandadan basınca, sadece şoför kapısını açıyo. hepsini açman için iki kere basman gerekiyo ve ben bunu hep unutuyorum.

benim arabada ayarı var bunun. istersem tek seferde hepsini açıyor, istersen bi kere basınca sürücüyü 2 kere basınca hepsini açıyor. arabadan arabaya değişiyor yani hepsi tek tıkla açılcak diye bişi yok.

bazil yeni modellerde ilk basista sadece soforu, ikinci basista hepsini aciyor. mesela babamda Honda CRV va oyle.

sorması ayıbolmazsa, sizin araba ne t joe hocam? acaba bizde de öyle bi ayar var mıdır kine?

alınır ama çok sağlam kolile dökülmesin

Ben Hırvatistan'dan Türkiye'ye getirmiştim. Öyle markalı falan da değildi. Bildiğin çiftçi bir amca kendi kendine üretmiş, kola şişesine koymuş. Bagajda sıkıntı olmadı. Kabine alırsan izin verilmez tabii.

kabine alamazsın ama bagaja verebilirsin. iyice paketlemen lazım ama.

İtalya'dan pet su şişesiyle zeytinyağı getirmiştim. Bagaja verdim. Sorun yaşamadım.
Tek endişem basınç farkıyla şişenin zarar görme ihtimalinin olmasıydı. Bu yüzden 4-5 kat poşete geçirdim. Faydası olur muydu bilemem o ayrı. Bir sorun yaşamadım...

Hey gidi hey! Ankara'da yaşıyokene, Amerika'da bi toplantıya gidecem. En güzel ceketimi giydim sırtıma. Katlayıp valize de koymadım ki, kırışmasın, buruşmasın. Ankara - İstanbul - JFK yapacam. İstanbul uçuşunda da ceketim buruşmasın diye güzelcene tersyüz edip katladım ve kabin başüstü dolabına yerleştirdim. İstanbul'a indik. Gate'e yanaştık, kemerleri çözdük, ayağa kalktım, bi de aldım ki, ceket sırılsıklam! Leğene batırmışsın gibi böyle! Su zannettim salak gibi önce ama saniyeler içinde buram buram sızma zeytinyağı kokusunu aldım tabii. Ayak parmaklarımın üzerinde yükselip bi de baktım ki, başüstü dolabının içi göl! Kabin görevlileri de çok şaşırdılar ve üzüldüler. Anlattım toplantıyı. Daha da üzüldüler. Koc-caman bi laylon torba verdiler şeffaf. Ceketi onun içine bastım çuval gibi. Amerika'da ilk iş kuru temizlemeci bulmak oldu. Ulan nası becerdilerse, sıfır gibi yapmışlar ceketi ha! Toplantıya da girdim, dansa da kalktım, çok bilirmişim gibi!

rus aksanına benzettim.

www.youtube.com şurdaki yorumlara da bakılırsa rus aksanı gibi görünüyor.

ben de rus aksanına benzettim

kendisi amerikali.
i.imgur.com

Rus aksanını ustalıkla taklit eden Amerikalı aksanı bu.
Nerden biliyon derseniz, Allah vergisi. Geçen bi herif bi cümle söyledi bana. Ukraynalı mısın sen? diye sordum. Yes dedi.

Aynen ben de öyleyim.

Ben nesnelerin ve mekanların ruhu olduğuna inanıyorum. Bazısıyla çok iyisindir, her şey güzel gider, bazıları ise hep kötü şeyler getirir insanın hayatına, senden nefret ediyor gibidirler. Ama iyi olsun kötü olsun hayatıma giren bir şeyi, nesneyi, mekanı terk etmekte hep zorlanmışımdır. Senin dediğin gibi bağlanıp da bırakamadığım çok şey var benim de. Bilmem. Bunda romantik bir güzellik buluyorum ben. Her şey bana bağlı ve ben de her şeye bağlıymışım gibi. Yaşamımın bir noktasında denk gelip aldığım bir şeyi atmaya, elden çıkarmaya kıyamam çoklukla. Yaparsam da şimdi kimde acaba diye merak ederim, düşünürüm.

Evet, ben bir animistim.

bir arkadasimi eşi bu yüzden terk etti. bence hakli da.

Buff+1
Etrafta başka animistler gördüm, mutluyum.

Valla ben bağlanmam hiçbir nesneye, yeniyi de eskiye her zaman tercih ederim senin yerinde ben olsam, bu halıyı at diyen ilk ben olurdum heralde. Evin çöp ev olmasa da çok gereksiz şeyler dolu olan bir ev olabilir bu gidişle, eskileri atmak iyidir ya böyle bi ferahlık gelir, bi de bu tip huylar yaşlandıkça artıyor büyük dayım böyle mesela, yengem çok eskidi diye bi halısını atmış temizlik yapılırken, ooo kıyametler koptu neymiş efenim o halı oraya tam uyuyormuş genişliği ne 1 cm fazla ne 1 cm azmış böyle mükemmel bir halı atılır mıymış, 1 ay sürdü bu muhabbet, sürekli aynı şeyi söylüyordu. kendisi şu an 80 yaşında, eskiden daha azdı işte yaşlandıkça doğrusal bir şekilde arttı gitti o yüzden bir an önce kırmaya bak bu alışkanlığını, hatta profesyonel bir yardım bile alınabilinir.

Bende de var sanırım ancak sikko nesnelerden ziyade hatırası olan nesneler. yani bazı nesneleri araç olarak görürsün, bazılarını da amaç. kupa, halı, çatal, bıçak falan benim için araç klasmanına giriyor yani. Gerçi halı'yı da zorlarsan aynı klasmana sokabilirsin. Lebowski amcamın "It (rug) really tied the room together" durumu varsa hele.

Üzerinde kaçan ve dönmeyen kedimin tırnaklayıp deldiği izler dolu yırtık bisiklet yaka tişört valizi toplarken ilk elimin gittiği giysi oluyor.
bir nal parçası bulduyduk 100 yıllık madende, kaaybedince canım sıkıldı çok.

bu mobilde niye yok edit yaa

Ben bunun sağlıksız bir şey olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar insanın eğilimi bu yönde olsa da elimden geldiğince hiçbir maddi cisme anlam yüklememeye çalışıyorum. O yüklenecek anlamı kendi içimde taşımaya çalışıyorum. Bundan 3-5 sene öncesine kadar gittiğim sinema biletlerini, ziyaret ettiğim şehirden aldığım uyduruk turist broşürlerini, uçak biletlerimi bile saklardım. Sonra baktım ki aslında güzel şeyleri hatırlamak için bunlara ihtiyacım yok. Saldım gitti.

@buff mutlu oldum :)

@iron bu yazdıklarım, bu huyumun çok ufak bir kısmı. Kupa hariç, kahve kupası önemli. Ama silgiyi atsam birkaç saniye içinde unuturum. Ama halı, kupa, masa, radyo falan önemli benim için.

Dünyanın bütün animistleri, birleşin!

Hepinizi seviyorum.

şöyle düşünsen; şimdi eski olan o şeyler de sana geldiklerinde yeniydi. yaşanmışlıklar biriktikçe eski oldu. alacağın yeni şeyler de zamanla öyle olacak.

halıyı alsan, kilimini halının üzerine sersen, bir yandan kilimin varlığını korusa ama diğer yandan yeni halıya da yavaş yavaş gözün alışsa, hem onunla da yaşanmışlığın birikse bir yandan? olabilir bence.

bu şekilde bir geçiş süreci sağlayabilirsin.

nesnelere bağlanmıyorum, çok saçma buluyorum. bağlansaydım gereksiz şeylere çok üzüleceğimi de biliyorum. atmak, hayatından çıkarabilmek en güzeli. benim için fazla duygusal.

hastalık değil de seni yoracağı aşikar.

south park bölümü:
spoylerli:
en.wikipedia.org

it'a always sunny in philadelphia da da vardı frank ve charlie bazı şahsiyetli eşyalara bağlanırken abartıp spoyler spoyler spoyler işte.

Ne kadar az eşya o kadar çok huzur aslında. Genel olarak minimal hayat güzel olsa da uç bir örnek olarak:
www.minimalstudent.com

Aslında yazdığın uzun yazıda şurası önemli "Onunla hatıralarım var çünkü.". Pek çok insan için oldukça normal bu şekilde düşünmek. Ancak halı gibi eskiyen ve bir süre sonra değiştirilmesi gerekebilecek bir eşya için hastalıklı bir hale dönüşebilir. Bir yerden sonra ayrılmak gerekebilir bu tip nesnelerden.

Ancak nesne rahatsızlık vermeyecek türden bir şeyse misal kupa, istenildiği sürece saklanabilir.

Bende de var sanırım aynısı. Hatta fazlası var, gün gelir işime yarar diye de bir sürü şeyi saklarım ben. Hani özel bir duygusal bağım falan olduğu için değil. Çok zaman dalga geçerlerdi hatta o nesnelerin bir gün işe yaramadıkları gün gelip çattığında. Çöpçüye çıkmıştı hatta adım.

Onun da şöyle bir faydası var, antin kuntin bir durumda alakasız bir nesneye ihtiyaç duyulduğunda çıkarıp o ihtiyacı giderebiliyorum. Ancak insanlar detaylarla çok ilgilenmedikleri için işin bu pozitif yanını görmüyorlar.

Pek tabii sürekli toplar, sürekli de gözünün önüne yığarsan o işin sonu çöp eve kadar gider :)

@vesna Gayet mantıklı bir çözüm önerisi :)

@sayns Yani hayatından çıkarabilmenin güzel olduğuna eminim. Ama dolabımda bir yerlerde bana geçmişi hatırlatan nesnelerin olması da iyi hissettiriyor. Aynı şekilde fotoğraflar da öyle. Veya eski parfümler. Geçmişi hatırlatıyor hep, değerli.

+1 de benden gelsin. külüstür elektronik cihazlarımı(çekmeyen telefon, mavi ekran veren bilgisayar) bile değiştiremiyorum. kıyafetlerime, takı-tokalarıma karşı da çok hassasım. 10 yıllık tişörtümü bile hala giyiyorum. sol kulağımda 7 yıldır hiç çıkarmadığım 2 adet küpem var.

ödünç alınıp da verilmeyen eşyalarımı çok özlüyorum :/ sevmişim ki almışım sonuçta. laf olsun diye almıyorum ki..

geçen gün evimde kalan biri ceketimi alıp gitmiş mesela, fiyatı önemli değil de severek almıştım içimde kaldı.

@iron Ayrılırız, çok sorun değil. Çok içime sinen bir şeye rastlarsam ayrılırım yani. Zaten "yarın öbür gün bu halımdan sıkılırsam oradaki halıyı alırım" dedim. Eheh aynen bazen bir şey yıllarca lazım olmuyor ama saklıyorsun, sonra çok acil bir zamanda ortaya çıkarabiliyorsun.

aguilas,

sen eski maaleden taşınacaanız zaman da karalar bağladıydın. nooldu son durum? hâlâ o kadar üzgün müsün?
bunun fıskolocik bi sebebi olmalı. biz bilemezik de, fıskoterapistler bilirler.

buff,

aminist ne qı? bana da görsetsene aminist olmayı. ben de istiyom ondan olmak.

liseyi dışarda okuduğumdan mütevellit annemin giderken valizime koyduğu bir yastık kılıfı vardı. kullanmasam da hala saklarım o kılıfı. 13 yıl oldu. tarak desen bir dişi kırık ama onu da 12 yıldır kullanıyorum. bir ara kaybettim gibi oldu aklım çıktı. cüzdanım; onun da bi 8-9 yılı var. sağı solu sökülüyor ufaktan. hediye olarak cüzdan geldi geçen doğum günümde öylece duruyor.

hatırası olmasına gerek yok. bir şekilde duygusal bağ kuruluyor zaman geçtikçe. şuan çalıştığım yerde ilk tuttuğum evde arkadaştan aldığım sarı bir kanepe vardı. imkanım olsa onu da götürürdüm gittiğim yere.

abartmamak lazım elbette ama güzel de bişey bir yandan. yastık kılıfına, tarağa, cüzdana bakınca mutlu oluyorum. garip bir his.

@dolaysiz tumlec Aynen ben de mutlu oluyorum.

İYİ O ZAMAN YA ANLAŞTIK, BENİM GİBİ BİR SÜRÜ İNSAN VARMIŞ.

buff ne güzel demiş. Sen de ne güzel şeyler demişsin. Herkes ne güzel şeyler demiş. Yalnız olmadığımı bilmek güzel.

Ev çöp ev değil ama uzun süre rahatlıkla kullandığım şeyleri atamıyorum. Gerekirse baştan yaptırıyorum. 2004'te bir ayakkabı almıştım. O da ucuzluk standında 10 TL'ye satılıyordu. Şimdinin olsun olsun, 30 TL'si olsun. "Kaybedeceğim ne var ki" diyerek almıştım, tipini beğenmiştim. Hala da giyiyorum bol bol. İçini değiştirdim, bağcıklarını değiştirttim, altını yapıştırttım ama hala giyiyorum. Atamıyorum, annem de son 5 senedir "At bunu" diyor. Ev o atamadıklarımla ve hala kullandığım eskilerle dolu ve biri atarsa çok sinirleniyorum.

@aychovsky Sizin bu soruya vereceğiniz cevabı çok merak ediyordum. Beklediğim bir cevap verdiniz :) ben de sinirleniyorum. Onlar için çöp olabilir ama benim için değil.

İyi ıbo şarkısı var mi ki

beni benden alırsan seni sana bırakmam

usta

Zerre kadar sevmem kendisini ama tutun kollarimdan duserim simdi sozlu bir sarkisi var o harbiden guzel. Sarkinin adini bilemedim

vur gitsin beni tabikide

ayağında kundura

(bkz: #42889493)

not: steward pls go..

-seni sevmediğim yalan

-leylim ley (bence livaneli'den daha iyi söyler)

-terketmek ne kadar kolay

-bırakın gitsin

-hesabım var

-nankör kedi

-yorgunum (güzel mi değil mi bilmiyorum ama çılgın atmış sesiyle)

-mutlu ol yeter

-sormadın beni

-güneş doğmayacak

yalan

bu da geçer.

Pala Remzi

bir prozodi şaheseridir.

boş kovan

Askere gitmeden bilmen lazım bunu. Kovan. İçindeki kurşun ateşlenip namludan çıkıyor, boş kovanı da dışarı atıyorsun. Tüfekteki trink trunk diye çektiğin şey de kurma kolu veya tüfeğine göre boşaltma kolu.

Mermi kovanı diyorlar, o sanırım.

iyi de mermi kovanı ne? olayın mantığı ne? işleyişi ne? mermiyi niye ateş edilirken fırlayan bi kovanın içine koyuyolar? direkt mermi sktir olup gitse tümden olmaz mı? anlamadığım o. mermi kovanı dendiğini çok duydum, aklıma gelmedi sorarken.

bu mekanizmanın özel bi esprisi var mı onu merak ediyorum daha ziyade.

@hiko, şimdi daha iyi anlıyorum yrrağımın kurma kolu küfrünü. meğer silahtan dolayıymış. ben de diyorum ne kadar zorlama bi küfür.

o aslında bir kabuk. içinde barut var silahın içindeki mekanizma tetiğe bastığın zaman gidip o kovanlı merminin arkasına vuruyor barut patlıyor bu şekilde ve mermi de uçup gidiyor. büyük ihtimalle eksikler veya yanlışlar vardır ama bilen biri gelip düzeltir belki.

ben kovanını yarı yolda bırakmayan, tetiğe basınca direkt neyi var neyi yok toplayıp giden şerefli mermi istiyorum. o tarz bir silah yok mu? yapılmış tüm silahlar aynı mantıkla mı çalışır? yani "mermi" dediğimiz şey kovansız olmaz mı?

bu arada donut canavarı, dunkin donuts'tan 6'lı kutu donut söyledim demin. senin için yicem hepsini. ben kendim bıraktım şekeri.

***

o değil de soru cidden çok saçma olmuş ya kusura bakmayın. ama kovansız mermi olmuyor mu gerçekten merak ediyorum onu.

kovansiz mermi atan silahlarda mevcut fakat hala deney asamasindalar.

en.wikipedia.org

www.youtube.com

şimdi mermi dediğimiz şey 2 kısımdan oluşur diyelim. ön kısımdaki o ucu sivri kısım çekirdektir birde silindirik uzun kısım vardır oda kovandır. o kovanın içerisi barut doludur. merminin en arkasında yuvarlak mavi renkli bir şey vardır işte biz tetiği çektiğimizde içersindeki mekanizma o merminin mavi noktasına aniden iğne gibi bişey vuruverir ve içersindeki barut yanar. bu yanmanın etkisiyle içerde yüksek bir basınç oluşur. bu basınçtan dolayı çekirdek dayanamaz ve o kovanda sıkıştığı yerden kurtuluverir. o sivri kısım gider hedefe geriye o boş silindirik kısım kalır onuda sniperda geriye çekerek yerinden dışarı çıkarırsın. tabancalarda bu çıkarma işlemi otomatiktir sağa doğru boş kovan fırlar.

imgim.com

kabaca anlattım.

o fırlayıp giden mermi çekirdeği. mermi çekirdeğinin takılı olduğu bir parça var, içi barut bolu. orası da mermi kovanı. bu ikisi birbirine takılı, tek parça gibi görünür.

tetiği çektiğinde iğne gibi bir şey mermi kovanının götüne vurur ve içerideki barutu ateşler. barut patlayınca oluşan basınçla mermi çekirdeği ayrılıp silahtan fırlar. e ateş ettik, içinde barut olan kovan hala silahın içinde duruyor. onu çıkarmak lazım. işte kurma kolunu çekince o kovan dışarı atılır. kurma kolunu yeniden itince de silahı içindeki mekanizma aşağıdaki şarjörde dizili olan mermilerden bir tanesini daha alıp silahın içine koyar ve atışa hazır hale getirir.

otomatik ve yarı otomatik olarak tabir edilen silahlarda bu kurma kolu çekip bırakma işine gerek yoktur. barut patlayınca mermi çekirdeği ileri doğru fırlarken silahı da geriye doğru ittirir. bu geri ittirme gücünden yararlanmak için silahın içindeki mekanizmaya bir yay konur. silah patlama gücüyle geri teperken aynen kurma kolunu çekmiş gibi içerideki mekanizmayı geriye iter, bu arada kovan atılır. yay demiştik. o yay da mekanizmayı tekrar ileri iter, o sırada da yeni mermi şarjörden alınıp namluya sürülür. o yüzden otomatik ve yarı otomatik silahlarda şarjörü taktıktan sonra silahı atışa hazır hale getirmek için kurma kolu bir kez çekilip bırakılır. ilk mermiyi kendin sürersin, sonrakileri ateş ettikçe kendi sürer. kovanı atar, yeni mermiyi alır.

Uzaya fırlatılan uzay mekiklerini düşünün. Atmosferden çıkana kadar başka bir mekiğin sırtında gidiyor; daha sonra o parça ana mekikten ayrılıp denize düşüyor, ana mekik de kendi yoluna devam ediyor. Bu şekilde ne oluyor? Ana mekik ateşleme anında kullanılan patlayıcı yakıtı kendi bünyesinde değil de sırtına bindiği diğer mekiğe kitleyip kendisine yük olacak fazla yakıtın depo inşasından kurtulmuş oluyor. Mekik ne kadar hafifse o kadar iyi. Mermi ve kovan ilişkisi de buna benzer bir ilişki.

Eski tüfeklerde olur ya, önce barutu koyarsın sonra mermiyi, onlar senin istediğin gibi sanırım.

Senin istediğin tufekler amerikan ic savaşında kullaniliyodu.bilye atanlar.

hatta av fiseklerinde tekrar doldurma bile var.

eski ve işi bilen avcilar kendi fişeğini kendi doldurur.

ben askerde ateş ederkene kovanların yandan patır patır fışkırdığını görünce, 'ulan ya bunnar kafamıza değerse? savaş kötü bişey lan!' sonucuna vardıydım.

Bildiğimiz konularda elden geldiğince, bazen ağır geyikler döndüğü de oluyor. Geçen gece sağ tarafı sucuk kaplamıştı mesela.

ben gönüllüyüm eğer biliyorusam cevabı yardımcı olmaya çalışıyorum soru sorduğumda da %95 yardımcı cevaplar alıyorum umarım hep böyle kalır.

kendi adıma konuşayım. kaliteli bir insan değilim. piçin serserinni tekiyimdir. burada bile çoğu zaman millete laf sokuyorum. cins cins sorular soranları öldüresim geliyor. küfür edesim geliyor. ama duyurudan atılmamak için yapmıyorum. yani nasıl bu kadar aptal olabiliyor insanlar anlamıyorum. bi boktan haberi olmayan zibilyon tane insan var burada.

kaliteli insanlar da var tabii. ben hariç gördüğün gibi.

bazen sözlükten bile daha faydalı olabilen bir aparat kısaca. :)

1000 cevabı geçtikten sonra cevap başı 0,1 tl alıyorsun.

maaşlar yattı mı divit?

@douchebag yüzde 35 zam konuşuluyordu. o ne oldu ?

Bence benzerlerine göre buranın bariz farkı var. Bu sorulan sorulardan ve cevap verenlerin üslubundan çok rahat anlaşılıyor. Umarım hep böyle kalır ve ben de elimden geldiğince yardımcı olup sorularıma cevaplar alabilirim.

ekşiden daha faydalı benim için, deotak denen lanet ötesi faydalı kremden tut aliexpresse kadar, kindle ne işe yarardan tut pasaport hakkımı satmama kadar her işime çare buldu.

bu aralar pek okuyup yazamıyorum, meslek gereği hukuki sorulara cevap veriyorum denk geldikçe, insanları aydınlatmak hoşuma gidiyor, yine başka insanların da bilmediğim konularda beni aydınlatması... ortam güzel yeani.

Boş insanlarız lafına katılmıyorum. İşteyken bile sözlük+duyuru hep açık, ve duyuruya daha çok takılıyorum. Hem birşey biliyorsam cevaplamak hem de ilgimi çeken soruları takip için.

hayatımda merak ettiğim birşeyi buradan daha hızlı yanıt aldığım başka bir ortama rastlamadım. bu ortamı bozmamak için bildiğim anladığım konularda herkese elimden gelen desteği sağlıyorum.

ölümsüzlük egosunu tatminn etmek için yazıyorum

trajikomix, tolgan, bluebey aynen katılıyorum.

arkadaşım sayesinde derken? ne kadardır takip ediyorsunuz? nasıl aldınız kullanıcı hesabını?

yardım etmeyi neden garipsediniz bu arada?

Bildiğimi paylaşıyorum, bilmediğimi öğreniyorum.

1 aya yakın süredir takip ediyorum. Arkadaş ortamında denk geldi öyle öğrendim. Yardım etmeyi garipsemek değil burada diğer yerlerden farklı olarak tabiri caizse insanlar yardım etmek için birbirleriyle yarışıyor. Çok gereksiz bir soruda bile 10-15 cevap gelebiliyor.Bana garip gelen bu oldu. Diğer forum vs. de bu durumu görmek pek mümkün değil.

kota var, 100 cevaptan sonra para ödüyor duyuru

nasıl aldınız kullanıcı hesabınızı?

mea maxima culpa LÖSEV'E bağış yaptım hem hayır işledim hem de hoşuma giden bir ortama katıldım. Sen neye takıldın sıkıntı ne?

siz nasıl bazı şeyleri merak ediyorsanız biz de merak edebiliyoruz. normal değil mi?

ok yardımcı olmuşumdur umarım...

mottom sen yardımcı olursan millet yardımcı olur. nitekim de öyle oluyor... bir de buradakilerin yüzde doksan beşi diyelim tartışmak için değil bir sorununa çözüm bulmak için gelir. mahallede birinin evi yanar da türkü kürdü lazı birlik olur koşar yardım eder. ama iş kendi aralarında siyasi görüşme oldu mu birbirlerini yerler...

arkadaşım sayesinde derken? ne kadardır takip ediyorsunuz? nasıl aldınız kullanıcı hesabını?

yardım etmeyi neden garipsediniz bu arada?

mea maxima culpaekşi sözlük yazarı

hahhsahsadsa. bu var bide stanbul.

mahone tahmin ettim zaten belli oluyor :) Sıkıntı yok severiz sözlük yazarlarını da.

bu var bide stanbul? ahahahahah falan filan

bazı arkadaşlarımız da Türkçe ve dilbilgisi bilmiyorlar. meramlarını anlatamıyorlar. mazur görüyoruz kendilerini :)

aslında hepimizde içten içe bi self interest durumu var. yardım edeyim ki yardım lazım olunca istemeye yüzüm olsun hesabı. insan doğası gereği pür bir şekilde çıkarsız bakamaz hadiseye. ondan ötürü. hoşumuza gidiyor yardım lazım olunca koşup soracak bi yer olduğunu bilme hissiyatı. o hissiyat pekişsin diye el birliği yapıyoruz işte. sonuç böyle bi şey oluyor. hoş bi ortam.

bende gönüllüyüm süper bi ortam :)

bence bir bütünleşik muhakeme mekanizması, bir çoklu zeka prototipiyiz.

şimdi mesela duyruyu kapatıp yatağa giderken o gün ne olduğunu hatırlayanınız var mı? ben hatırlamıyorum. niçün? bütün bilişsel faaliyetlerimizi bu site emiyor.

cevap botu ben de bunu düşünüyordum. Bir yerde insanlar kendilerini garantiye alıyor.

Hosuma gidiyor birinin merakini gidermek ya da birkac klavye tusuyla yardim etmis olmak. Olabiliyorsam ne ala. Onun haricinde ilgin konular denk geliyor, benim de merak ettigim birseyi baskasi sormus oluyor, takip ediyorum.
Evet gonulluyum.

Bir de bazi insanlara bir konuda fikirini ayrintili soruyorum, uzun uzun anlatiyorlar. Su nedir bu nedir diye degil, daha genel, yoruma acik konularda usenmeden uzun uzun cevaplayan arkadaslar var.

hangi soruya nası cevap geleceğini tahmin etmek zor olabiliyor duyuruda. bazen millet birbirine giriyor bir hiç yüzünden. bazen ifşası gelenler oluyor. trolleyen, azarlayan, özel mesajdan küfreden filan da oluyor tabii.
bi keresinde, kalbimde bi ağrı var, kolum uyuşuyo dedi birisi. birileri hemen acile git dediler. çocuğun kalbi durmuş ve çalıştırmışlar. sonradan öğrendik bunu. şu an yaşıyor olmasını duyuruya borçlu.

bi keresinde de, ani harabelerine nası giderim? gibi bi soru sorulmuştu. içimizden biri oraya giden bir taksi dolmuşun şoförünün cep telefonunu yazdı.
böyle bi imece ortamı duyuru.

Herkes bildiği konularda yardımcı olup, bilmediği konularda konunun uzmanı veya tecrübe eden insanlardan yardım alabildiği sürece daha da güzel olmaya devam edecek...

Tabii arada cinsler de çıkmıyor değil. Onları da önemsemezseniz olur biter. :)

sedimentasyon yüksek çıktı diye yazmıştır bence. yoksa bir alakası olduğunu düşünmüyorum. takılmamak lazım o kadar herhalde.

periferik nöropati ise diyabet'in zaten beklenen bir komplikasyonu. dikkat etsin kaloriferlere falan yaslamasın elini ayaklarını. periferik nöropatisi olduğu için ayakları üşür gider kalorifere dayar yine de ısınmaz sıcağı algılayamadığı için de uzun süre ayaklarını kalorifere dayarsa ayaklarını yakabilir. böyle çok oluyor hastalara.
özellikle ayaklarına dikkat etmesi lazım. sürekli kontrol etmesi lazım diyabetik ayak açısından.

Yok yanlis anlatmisim emg sonucunda sedim ile ilgili bir ibare yok.
Ayrica yapilan kan testinde sedim:45 cikti. Sedim de ki artisin nöropati ile bir alakasi var midir? Yoksa ayrica bunu da araştırmalı mıyız
Tesekkurler

sedimantasyon normal değeri kadınlarda (yaş+10)/2 olduğuna göre annenizin normal değeri 35 zaten. 45 çıkması bir şeyi ifade etmez. 100 falan çıksaydı şüphelenebilirdik. o laboratuvarda yazan normal değerlere çok takılmayın.

sedim yaşla artan bir parametre, spesifik bir durumu da göstermez.

Sedim, Genelde kanser v.s. İle ilişkilendirildiğinden korkmuştum. Cevaplarınızdan dolayı teşeklür ederim.

kanser değil daha çok enfeksiyon durumlarında rastlanır yüksekliği, ama 45 dendiği gibi öyle anormal bir rakam değil, endişelenecek durum yok.

sedimantasyon, periferik nöropatiye değil, metabolik sendroma ve ateroskleroza bağlı genel enflamasyona bağlı yükselmiş olabilir. diyabetliler enfeksiyonlara dayanaksızdır. bir enfeksiyon olabilir. bir de meme muayenelerini aksatmadan yapması, yaptırması lâzım annenizin.

şeker alışkanlık yapıyor. verdikçe vücudun daha çok istiyor. zaten karbonhidratlardan yeterince şeker alıyor vücut, bir de üstüne çikolata falan yiyoruz.
ekstra şekeri tamamen keserek kendine çok büyük bir iyilik yapabilirsin.

durum şekerle değil de şekerli gıdalarla alakalıysa (bkz: monosodyum glutamat)

Karbonhidrat bağımlılığı. Ayrıca bir beslenme sisteminde çikolata hurma ballı fındıklı pekmez varsa, o beslenme şekli sağlıklı beslenmenin yakınından bile geçmez. Bu tip basit şeker alımını keserseniz şekere olan bağımlılığınız da sona erer.

www.youtube.com

cok yanlis gelmissin. ileride sikintilar cikartir sana.

şöyle bir yazı vardı, belki senin durumunla alakalıdır.

eksisozluk.com

www.eksiduyuru.com

Pekmez demişim, pestil. Yapay şeker koymuyorlar ona. Onu da sık tüketmiyorum, pahalı bişiy.
Basit şeker rutin diyetimde sadece çikolatada var. Çaya da koymuyorum..

bu işler için: doktor

Karbonhidrat yoğunluklu beslendiğin müddetçe bu iş böyle gider. Uzun vadede sağlığın elden gider. Kilo da alırsın.

sabah puaça, öğlen snickers yemek akşam 9'da.

çok sağlıksız bunlar. elbette ki yanlış yapıyorsun.

snickers ın kalorisi neredeyse bir öğle öğünü kadar fakat içeriği sağlıksız, daha kısa sürede acıktırır.

reklamlardaki sloganlara inanma :)

sabah poğaça direkt margarin hiç bir faydası yok

poğaça da keşke margarin olsa. tanımlanamayan cisimlerden yapıyorlar o tip şeyleri.

şeker önce kan şekerini yükseltir ama bu kısa sürelidir. aç kaldığını fark etmezsin düşer bayılırsın bir yerde :)

abi "yanlis mi yapiyorum" derken ciddi misin gercekten? birilerinin cikip "yo yo gayet saglikli bu, tebrikler" demesini bekledin mi?

Her şey hatalı!
Sinckers'ı hiç bir zaman yememelisin! Bomba o bildiğin!!!

@hjarteblod Yani en sağlıklı şeyi yapmadığımın farkındayım. Gün içinde pek acıkmıyorum. "Snickers yiyeceğine git bir tost ye, hem daha pratik hem daha sağlıklı" ile "Snickers enerji verir, kendini zinde hissedersin boşu boşuna tost falan yemek" gibi cevaplar bekliyordum. Yani belki çok kötü değildir diye ümit etmiştim.

Ne kadar şeker tüketirsen, o kadar acıkırsın; ne kadar acıkırsan, o kadar şeker tüketirsin. Konu fazla şeker tüketiminin sonuçları olmadığı için o topa girmiyorum ama şeker tüketimi bahsettiğim döngüye neden oluyor. Ayrıca o enerji yüklemesi yükselen şeker nedeniyle oluyor, ki anlık bir şeydir. İnsülin nedeniyle aynı hızda tekrar düşecektir kan şekeri ve bu da hipoglisemiye neden olacaktır. Hipogliseminin etkileri yorgunluk bıkkınlık allah canımı alsa da kurtulsam türü şeylerdir. Yani özünde enerjik falan olmuyorsunuz. En iyisi bu tür şeyleri yemeyin, kötü sonuçları oluyor. Ben ekmek ve benzeri şeyleri de tüketmiyorum ama çikolata yemektense tam tahıllı ekmekle yapılmış küçük bir sandviç yemen çikolata yemenden daha iyi olabilir.

vücudumuza gerekli besinler var. protein (et-balık-yumurta), süt ürünleri (süt, peynir, yoğurt), sebze-meyveler ve az da olsa baklagiller ve kuruyemişler var. bunları birbirine karıştırarak binbir çeşit lezzetli ve sağlıklı yemek yapılabilir.

iş yerinde yapamıyorsan dışarıdan alabilirsin, evde yapıp yanında götürebilirsin.

poğaça ve snickers'in içinde insan vücudu için gerekli hiç bir madde olmadığı gibi kötü yağ, şeker, beyaz un, glikoz şurubu gibi çok zararlı maddeler var.

bilmem yeterince açık olabildi mi? bunu ilk defa burada duyuyor olman, sağlıksız yemekler için duyurudan destek beklemen çok ilginç tabii.

Düzenli olarak çikolatayla beslenmek yanlış ve ötesi.

İlla olumlu bi cevap istiyorsan hiçbir şey yememektense snickers daha iyi tabii.

@angelus @mea maxima culpa Evet yeterince açık oldu. Bundan sonra üşenmeden yemekhaneye gideceğim sanırım. Yarım saat vakit kaybı ama ne yapalım artık.

Teşekkürler herkese.

Sayın arnold abim, snickers çikolata bile diil. Bildiğiniz zehir.

snicker yiyeceğine activia kahvaltı saati yemeni tavsiye ederim.
hem tok tutuyor, hem yoğurt, hem masabaşında yenebiliyor.

uzun tüylü bir kedi olmadığı için çok sık taranması gerekmez.

tırnaklarını kesmek için bir arkadaşınızdan yardım alabilirsiniz. biriniz ensesinden tutsun, öbürü tırnağı kessin. hatta ben bu şekilde tek başıma kesiyorum.

burnunu nasıl sıkıyorsunuz o da ilginç :) burnuna tırnağının ucu ile fiske vurabilirsiniz. çok kızdığınız zamanlarda.

öncelikle çok sevimli o.ç.
benip payıma neden hep kara kedi düşüyor anlamıyorum.

sonrasında... kedilerin eğitilebileceğini düşünmek çok temel bir hata.
kedi kendi, tüy dökülmesi, tırnak uzaması, canı sıkılması hallerinde ve kızgınlık döneminde kendi mizacını insana kabul ettirir.

edit: ben de beeyle saygısız itin kopuğun tekiyim işte.

-masaya çıkmamayı öğret (bu konuda çaresizim, hayır diyip hızlıca aşağı indiriyorum, burnunu veya patisini biraz sıksam anne kedi gibi işe yarar mı?)

bunu x yere çıkmamayı öğret şeklinde uyarlayabiliriz. mesela deri koltuk vb. (kenarlarında tırnak biliyorlar ya koltukların, deri koltuk oluca deri parçalanıyor haliyle)

"hayır"ı yumuşak bir şekilde söylememek önemli. bir de "hayır"ın anlamının olumsuz olduğunu anlaması için -burnuna dokunmak, patisini sıkmak olmaz (normalde sevmek isteyeceğiniz bölgeleri cezalandırmak için kullanırsanız oralarını hiç sevdirmeyebilir sonra belki)- sert ve net bir şekilde "hayır" derken el çırpabilirsiniz, ya da o sırada nerdeyseniz sert bir yüzeye elinizle vurup gürültü yapabilirsiniz. hoşlanmayacağı sesle "hayır"ı duymaya alıştıktan sonra sadece "hayır" demek yeterli olacaktır zaten.

tabi siz evde yokken tüm yasakların delinebilceğini unutmayın. :)

ısırmamayı öğretmek mühim sizin yazdıklarınıza ek olarak. bir de şu anda tam oyun öğrenme döneminde. minik lastik toplardan, minik hışırtılı kumaş oyuncaklardan, çıngıraklı kumaş püsküllü oyuncaklardan, oltalı oyuncaklardan alabilirsiniz. küçüklükte topla oynama alışkanlığı kazanması ileride evde tek başına topla oyun oynayabilmesini de sağlar. :)

ninja ne biçim konuşuyorsun sen kızımla? olm severken hırpalanır da bu şekilde sevgi ifadesi olmaz, asabımı bozuyorsunuz.

kendisi şu aslında : imgur.com daha spesifik bir fotoğrafı, mea neresi denk gelirse sıkıyoruz ama ben hala mesafeliyim kendisine, zira geçmedi yeni deştiği yer.

masum göründüğüne bakmayın, ben eğitileceğine inanmıyorum, evde hipnotize olmuş bir halde kendisini izlemekten mala bağladım çünkü.

kediler gayet de eğitilebilir. alışkanlık kazandırılabilir. ev kedilerinin tırnaklarının kesilmesi hem kedi hem de sizin için gereklidir.

köpek gibi eğitilemeseler de tepenize çıkmamayı öğrenirler. sizi çok kızdırıyorsa yaptıkları bir kaç defa bulunduğunuz oda dışında, balkonda vs cezaya kalması ona çok şeyler öğretecektir.

ev kedisini kısırlaştırırsak hayvana ve kendinize işkence etmemiş oluruz. ayrıca erkek kediler evin içine hormonlu çişlerini yaparak evinizi sonsuza kadar ahır gibi kokutabilirler.

kısırlaştırma işini gecikmeden, istenmeye davranışları "öğrenmelerine" fırsat vermeden yaptırmak gerekiyor. sonra öğrenilen davranışlardan vaz geçirmek zor oluyor.

henüz tüyleri dökülmez zaten, taramanın pek anlamı yok, ama vücudunu sevmeye alıştırabilirsin, kuyruğa doğru ilerledikçe huylanırlar malum.

kapalı tuvalete alıştırabilirsin.

masaya çıkmamayı öğretebileceğini sanmıyorum, kediler yüksek yer seven hayvanlardır. ama yemek varken masaya çıkmamayı öğretebilirsin. bunun da en düz yolu 'hayır!' diyerek kızmak.

mutfak tezgahına çıkmamayı da aynı yöntemle öğrenecek ama ona biraz daha vakit var, o level yükseğe zıplamaya başlayınca açılıyor :) bence en zorlulardan biri bu, hele açık mutfaksa. çünkü yemeğin oradan geldiğini öğreniyorlar, ayrıca su kaynağı da orada.

ben taramıyom kedilerimi ya, gerekmiyor kısa tuyluleri taramak pek bence.
otur komutu alan kedi gördü bu gözler, kedi eğitilemez ne demek yahu? kedinin karakterini şekillendiremezsin ama bazı şeyleri yapmaya, yapmamaya çok da güzel alıştırabilirsin.

saç kıl tüy avlama huyu varsa ondan kesin vazgeçir, yoksa beş kiloluk bir kedi saçlarına asılabilir yahut gece kirpiklerini avlayan bir yaratık yüzünden uyanabilirsin:/ uyanmak bir şey değil de, gözümüzün çıkması tehlikesiyle yaşıyoruz biz resmen:(

neye istiyorsan ona alıştırabilirsin ya, ben benim üç numarayı çokzel kucağa alıştırdım, sürekli üzerimde uyuyor mesela.

burna tırnakla fiske değil de, burna parmağın içiyle pıt yapmak işe yarıyor acayip, burna dokunulmasını sevmiyorlar, canları da yanmıyor böylece.

bir de yavru kedi bir şeyi yapmaması gerektiğini biliyor olsa bile yapmaya devam ediyor genelde. yetişkin olana kadar aynı konuda sürekli sabırlı bir şekilde aynı tavrı göstermek gerekiyor öğrenmeleri için. köpekler gibi bir haftada vazgeçirilmiyorlar davranışlarından puştlar.

>tfw no qt3.14 samurai ninja kitteh

yine aklıma gelenlerle devam ediyorum:
gece yatağa almayacaksan kapında ne kadar miyavlarsa miyavlasın kapıyı açma. en sonunda gidip kendi yatağına yatacak ve en fazla 1 haftaya öğrenecek. yatağı çok seviyorlar tabii ama hem gece uyutmadıkları için hem de kakalarını gece yaptıkları için yatağa almıyorum ben. yatmadan önce ve vakit varsa sabah kalkınca yatakta güreşme seansı güzel oluyor :)

sevdiğin davranışlarını cesaretlendirip sürekli hale getirebilirsin. mesela büyük kızı eve gelince hemen kucağıma alırım, öp kızım derim, yanağımı yalar. sabah tepeme çıkıp yoğurur. bu gibi hareketler cesaretlendirdiğim için öğrendiği şeyler. kovalamaca oynarlar senle mesela, bir sen kovala bir o kovalasın. çok güzel oyun öğrenirler.

Kumuna işemeyi alıştırın yeter. Sonrasında siz hiç fark etmeden kedi sizi kendine göre eğitmiş oluyor zaten.

yavru kedi nasıl alışırsa öyle gidiyor. benim kedilerim geceleri benden ayrı yatmaya alışıklar. bazen haydi beraber uyuyalım diyip ışığı kapatıyorum veletler kapı önüne gidip tırmalıyorlar dışarı çıkmak için.

o yüzden iyi yoldasınız. zaten o da size bir sürü şey öğretecek :) sizi eğitecek.

durumunuz müsaitse bir kardeş alın yanına derim. iki kedi her zaman tek kediden iyi. arkadaş oluyorlar.

zamanla kendilğinden oluyor bunlar ama sen kendini fazla yasak koymamaya alıştır.
benimki gel, hayır, otur gibi şeyleri biliyor ama önemli olan uslu bir kedi olması. kedinizin uslu ve sakin karakterli olması önemli, bunun için sizin dingin ve rahat bir kişiliğiniz olması lazım. böyle olursa zamanla bakışınızdan bile anlar.

masa ve mutfak tezgahı üstüne çıkmamayı öğretin kesinlikle. yanan ocağın üstünden atlamaya kalkıyorlar sonra aman diyeyim. hayır diye sert bir sesle bağırmak üstüne biraz su sıkmak çeşitli yöntemler arasında.

evde saksı varsa saksı eşelememeyi öğretin (veya bizim gibi pes edip diplerine koca koca taşlar koyun)

tuvalet kağıdının asıldıkça gelen bir şey olduğunu kesinlikle öğretmeyin!

Yemek yerken masaya çıkmamasını öğretmek için hayır yada şşiiişt diye yüksek sesle kızabilirsiniz. Lakin bunlar çoğu zaman yetersiz kalabiliyor. bu durumda fısfıslı bir kaba su koyup masaya çıktığında ya da yapmaması gereken bir şey yaptığında yüzüne sıkabilirsiniz. Emin olun hayır ve şşşişşt'ten daha etkili bir yöntem. bir süre sonra su sıkmanıza bile gerek kalmayacak sadece bu kabı gördüğünde bile o istemediğiniz şeyi yapmayacak.Bizim evdeki ufaklıkla ben bu şekilde başa çıkabildim.

dehşete düştüm cevapları okuyunca. tarçın'la ilk tanışmamızı buraya yazmıştım ama böyle bir soru açmamıştım. pişman oldum. bambaşka bir hayatım olabilirdi demek :/ ben hiç birşey öğretmedim. denemedim bile yani öğretmeyi. şuan tek sıkıntım kapalı kapı olayı. gerçi yalnız yaşıyorum, kapılar hep açık. ama kapatmak gerektiğinde ev savaş alanına dönüyor. belki sen şimdiden kapı bazı kapıları kapalı tutarak alıştırabilirsin. onun dışında da çok kasmamak lazım sanırım. ikiniz yeni bir düzen kuracaksınız :)

ve çokkkkk tatlııııı

www.eksiduyuru.com

Yanlış hatırlamıyosam, bizim maalledeki çilingirlerden biri, eski bir kasa hırsızıydı. Cezasını çektikten sonra, hevesini ve becerisini, yasal yollardan, helâl paraya dönüştürme yolunu seçmişti.

O nasıl iş ya? @compadrito

Mesleği yapabilmeleri için almaları gereken bir ruhsat falan yok mu? Eski hırsıza nasıl tamam çilingir olabilirsin deyip ruhsat veriyorlar? Adamın sabıkası hırsızlıktan :/

Milli Eğitim Bakanlığı'nın konuyla ilgili okulları var, oraya gidip sertifika alma zorunluluğu var diye biliyorum ama tam da emin değilim açıkçası.

birde yoğun bir denetim var. herhangi bir hırsızlık olduğunda da kilit açılmış ya da kırılmışsa polis ilk çilingirlere gidiyor.

Eğer bu konuda bir sertifika alma mecburiyeti varsa, bu söylediğim şey, o sertifikalar mecbur olmadan önce tabii. Adam bir hapishaneye bakmış, bir dışarıdaki hayata bakmış ve 'Bu iş böyle olmayacak, ben daha az ama sürekli para kazanayım bu becerimden' diyerek tevbekâr olmuş olabilir.

başka türlü değil bildiğimiz şeker hastalığı belirtisi bu. dahiliye uzmanına görünün.

(bkz: insülin direnci/@compadrito)

şeker hastalığı sonnnn derece sinsi ve sonnnn derece habis bir hastalıktır.
tıbbın, bir hastaya Tip 2 Diabetes Mellitus teşhisi koyması utanç verici bir başarısızlıktır. bu başarısızlık, yılanı, küçükken farkedip başını ezmemekten kaynaklanır. peki bu farkındalık nasıl yaratılır? sosyal medya vasıtasıyla insanları aydınlatarak.

Çocuklukta başlayıp, insülin iğnesi kullanılmasını gerektiren şeker hastalığı olan Tip 1 Diabetes Mellitus 'henüz' önlenemiyor. Ama yetişkinlikte başlayan ve mutlaka insülin iğnesi yapılmasını gerektirmeyen şeker hastalığını yani Tip 2 Diabetes Mellitus'u önlemek mümkün.

Tip 2 DM, sonnn derece sinsi başlar. Marifet, o başlangıç safhasında yakalayıp, yılanın başını küçükken ezerek, o kişinin, 40'lı, 50'li, 60'lı ve 70'li yaşlardaki hayat kalitesinin düşmesini ve 10 sene daha az yaşamasını önlemektir.

Peki bu sinsi başlayış nasıl olur?

1. Glukoz metabolizması bozulur (Aslında bozulan glukoz değil lipid metabolizmasıdır ama şimdilik böyle diyelim).
2. İnsülin direnci başlar
3. Prediyabet yani diyabet öncesi dönem başlar. Yani kişi, resmen diyabet adayıdır artık.
4. Diyabet teşhisi konur.

Bu aşamalar, yıllara yayılmış olarak gerçekleşir.

Marifet, o teşhisi, 1 ya da en geç 2. aşamada koyabilmektir. Bundan sonrası, o teşhisi almış olanda biter. Teşhisi koyan doktorun dedikleri yapılmazsa, 3. ve 4. aşamalara geçilir.

cigerdelen'in yazdıklarına minik bir ilave:

açlık kan şekeri
açlık insülini
hemoglobin a1c (a bir ce diye okunuyor)

bu 3 tahlili yaptırmakla başlayacaksınız işe. önce bir durumun fotoğrafını çekeceksiniz yani.
diyelim, hepsinin sonucu normal ama açlık kan şekeri biraz üst sınıra yakın. veya üst sınırı bi tık geçmiş.
bu arada 'açlık' nedir? onun bi tarifini yapalım: en az 10 saat en fazla 11 saat oruç tuttuktan sonra kan verilmesi demek. bu oruçta su içmek serbest. onun dışında herşey yasak.
ne demiştik? açlık ken şekeri biraz üst sınıra yakın veya üst sınırı bi tık geçmiş. diğerleri normal.
''Hmmm, bi şey yokmuş, iymişim'' dediğiniz, ya da ''Bişeyin yok, tatlı şeyleri fazla yeme'' dendiği anda sıçarsınız. Maçın kırılma ânı o andır işte. Maç tam o anda aleyhinize döner!

Ama akıllı ve basiretli bir hekim varsa karşınızda, 'Yav bu sonuçlar normal olmasına normal de, bana anlattığınız bu hikâyeden çok işkillendim. Ben size bir de oral glukoz tolerans testi yaptırmak istiyorum'' der. İşte o an, gene maçın kırılma ânı, ama bu defa, maçın, sizin lehinize dönme ânıdır.

Bu arada, bu saydığınız belirtilere ek olarak, çok su içmek ve çok idrara çıkmaya başlamak, 3. aşamanın DA geçilip, 4. aşamaya intikal etmiş olduğunuzun habercisi olabilir.

Endokrinoloji poliklinikine veya endokrinoloji uzmanının muayenehanesine gidin.
Kendinize ve geleceğinize yapacağınız en önemli ve en değerli yatırım bu olur.

Ayrıca, yarından tezi yok, profesyonel kalitede bir yürüyüş ayakkabısı ve çorapları alın ve günde en az 100 dakika yürümeye başlayın. yürüme hızınızın ve yürüdüğünüz mesafenin bir önemi yok. hergün 100 dakika yürüyün. bunu hergün yapmak mümkün olmaz. o günlerde de en az 30 dakika yürüyün. haftalık ortalamanız 6-7 saatin altına düşmesin.

Bildiğiniz karbonhidrat bağımlılığı, şekerin insülin etkisi nedeniyle bu tip bir açlık çekiyorsunuz. Basit şeker alımını kesip birkaç hafta dayanırsanız eğer bu isteğinizin kaybolduğunu göreceksiniz. Geçmiş olsun.

Durumun ciddi olduğunu düşünmemiştim, açgözlülük yapıyorum diye kızıyordum kendime. Teşekkürler önerileriniz için yarından itibaren hepsini yapacağım.

Jüri, 3 yaşındaki ikizlerinin ve 4 yaşındaki kızının ölümünden sorumlu olan Tania Clarence'ın suçlu olduğuna kanaat getirmiş.

teşekkürlerrrr fakat bana tam tersi savunmasını kabul etti gibi gelmişti cümleyi okuyunca. by diminished responsibility'i oturtamadım cümleye :(

Ne jürisi hocam? Pardon yani!

Hâkim, TC'nin, 3 yaşındaki ikizlerinin ve 4 yaşındaki kızının ölümüne, sorumsuzluk nedeniyle sebep olmaktan dolayı suçlu olduğunu beyan etmesini kabul etti.
Kadın suçluyum diyo, sorumsuz davrandım ve çocuklarımın ölümüne sebebiyet verdim diyo. Hâkim de bunu kabul ediyo.

Jüri yok hâkim var, ölümden sorumluluk yok, sorumsuzluk nedeniyle ölüme sebebiyet var.

Yannışsam, m e l t e m ağzıma isot çalsın.

ben senin yerinde olsam serviste zaman geçrimelik bir şeyler yapardım, mizah dergisi okumak ya da müzik dinlemek gibi, ya da psp oynamak da olabilir, 3 saatlik motor kullanmak hergün hergün zor gelmesin, servisde uyuma imkanın da var hani, kış kapıda.

scooter alacaksan illa honda pcx öneririm.

@redeath, arabada kitap okuyamıyorum ne yazık ki midem bulanıyor :( tabletten azar azar sözlük ve kitap okuyorum ama o da yarım yamalak oluyor. Uyuma işlemi de yine hep bölük pörçük, bu yüzden iyice sarhoş gibi oluyorum. Yol, trafik nedeniyle o kadar uzun. Yoksa maksimum 25 km'dir mesafem. Tanıyan arkadaşlarım bilecektir, yavaş işlere tahammülü olmayan bir insan olarak şu arabada 1,5 saat tin tin kapalı kalmak ömrümden ömür çalıyor :(

daha önce hiç motor kullanmamış birine istanbul trafiğinde motor kullanmasını tavsiye etmiyorum.

imza : istanbulda 4 yıl, toplamda 15 yıl motorsiklet kullanmış birisi.