o nasıl bir tanımlamadır yahu. okuyunca arabalardan soğudum.

neyse soruya cevap vereyim, ben de tam tersi hatchback olmasından yanayım. küt popolu dersen onu da almam ama asdfgghjkk..

ben küt popolu, yani hatchback arabaları daha çok seviyorum. araba gibi araba onlar bence.

Hatcbacklerin %80ini, sedanların %20sini beğeniyorum.

yalnızken hatchback, aile kurunca sedan. hatchback başlangıç için de iyidir diye düşünüyorum hem kolay kaçar, dar yerlere girer çıkar. sedanın bir ağırlığı var.

dünyanın en çok satılan senin tabirinle popolu arabası.
www.creativecrash.com

hatcback ve sedan mı deniyormuş? ben de küt popo uzun popo filan diyorum burada :/
s2.quickmeme.com

Popo mühim! Ben Jetta alacaktım, biri bok attı, 'O ne yeaaa, memur arabası gibi!' diye. 'E peki madem Golf alıyim o zaman' dedim. Golf alacaktım. Akıl veren arkadaşım, 'Golf'le valiz taşıyamazsın, havaalanından yolcu karşılayamazsın', dedi. Bunu başka bi arkadaşıma dedim. O da, 'Doğru söylüyo, babamın Golf'ü var, biz yolcu karşılamaya gidemiyoruz' dedi. Bunun üzerine, Golf yerine Jetta aldım. Yani Golf'ün uzun popolu olanını. Şindi rahat rahat valiz taşıyabiliyorum. Gurbetçilikte çoğönemli valiz!

araba sedan olur.
neredeyse her güzel araba sedandır, ama sedanın kötüsü de berbattır.

Küt popo, a180'e bi bak

Kısmen douchebag +1
Sedan'ı daha çok sevmekle birlikte, A180'e bir torpil geçilebilir.

dünyadaki bütün insanları haşırt diye ortadan "uzun popo sevenler ve küt popo sevenler" olarak ayırman hoşuma gitti :)

ben hatchback diyeceğim. sedan olarak sevdiğim modeller de vardır ama az çıkar. sedanlarda bile "küt değil ama kısa popo" seviyorum (3. bir tür bulduk lo). volvo'cuyum, V40'ı tek geçer, kısa popo kısmında da sedanlarını severim

Sedan ama daha güzeli coupe götü tabii ki.

götçü değilim ben götsüz seviyorum.

www.youtube.com

şaka bir yana şu an hatchback kullanıyorum ama bir sonraki arabam herhalde ya sedan ya da coupe olur. yeteceğini bilsem böbreğimi satıp bmw 420d alacağım da yetmiyormuş =/

Konu başlığını okuyunca şoför koltuğunda oturduğumuz (popomuzun değdiği) kısımlardaki şekillerden bahseden teknik bir duyuru bekliyordum valla. Orayı tartışsak olmaz mı :/

capitatum, verdiğin örnekler cabrio, coupe değil.

Porsche Panamera

İfşa sırasındaki güzelliğini görmesem bu popo tanımına fena giydirirdim ama neyse...

Sedan her zaman tercihimdir.

Ben de uzunlari seviyorum :)) ama park etmesi ve kullanmasi koly olur diye kutlerden kullaniyorum :) bu ayrimi ben de yaparim, kucukleri sevmiyorum

@evocati ben göremedim ya, tarif etsene. yok mu fotoğraf kenarda köşede?
@eskiden sizofrendim simdi iyiyiz sen de atabilirsin yani :D kaçırmışız bak...

İyi yönlendiriliyorlar.

sürekli böyle bu işler zamanında yapamayanların yapamadıklarını şimdikiler boş vakitlerinde yapıyor bundan belki bilinmez kaç yıl sonrasıda artarak çoğalarak gidecek en azından bi yerden yakalamanız çabalamanız bile bi artı onu bile yap(a)mayan var

İyi okullarda (ortaokul-lise) ingilizce + spor kısmı halloluyor. Farkındaysan bu biraz aile biraz çevre işi.
Ben de bunların aynı zamanda çok gezip 3 dil bilen ve işlerini aksatmadan sosyal kalabilen 25-30luk versiyonlarına imreniyorum. Öğrenme ve kendini geliştirmenin sınırı yok.

angelus +1
kesinlikle vizyonu geniş bir aile çok önemli etken.
valla bizimkilerde vizyon falan, sanata merak yoktu. hiç yönlendirmemişler.

şimdi ben de bahsettiğin insanlara imreniyorum.

fırsatları kovalıyoruz götümüz yere değmiyor.

baya benim gibi insan çokmuş burada ailem resim okumak isteyen ablama karşı çıktı oyıllarda ben daha küçüktüm ve birüsürü şeye karşı çıkarlardı elektro gitar isteğimede karşı çıktılar ve hepsi bastırıldı şimdi 23ünde üniversite yüküyle birlikte içimde kalan şeyleri yapmaya zaman ayırmaya çalışıyorum ama olmuyor yıpranıyorum-aynı zamanda çalışıyorum.vay arkadaş şanslı doğmak gerekiyormuş demekki

geceleri sozlukte duyuruda takilmiyorlar

ben mesela trombon çalmaya ortaokul da başladım sonrasında orkestra olarak devam etti, üni de lisanlı hakemliğe başladım tosfed de, şimdi çalışıyorum tabii, iş için bulundugum şehir de yeni bi dernek kuruyoruz bi taraftan da. merak ettiğin alanla ilgili çevrende birileri olursa o yönde hareket ederken destek oluyorsun birbirine bende öyle oldu hep

kesinlikle aile abi bu iş parayada bakmıyor aile diyorum

aileye bağlı olduğu kadar sana da bağlı. hep devlet okullarında okudum. ingilizce sorunum yok, yaşadığımız yerler dolayısıyla çok istememe rağmen sporla müzikle ilgilenemedim küçük yaşta. ailem kurslara güvenmiyordu, sapık hoca çoktu sanırım. lisede okula gelen keman hocasıyla başladım, okulumun voleybol antrenmanlarına gittim bir iki sene. lys senesiydi bıraktım. şimdi iyi bir okulda okuyorum.

kardeşim daha şanslı ben deneme tahtası oldum. jimnastik derslerine gitti, çok iyi bir anadolu lisesinde evinden okuyor, ben yatılı fen lisesi çocuğuydum. liseyi bir sene değişim öğrencisi olarak gideyim dedim de yok elalemin evinde kalınır mıymış falan dediler ona git istersen tecrübe olur diyorlar. izmir amerikanı kazandım yollamadılar falan. ilk çocuksan bu kadar oluyor, yine iyi olmuşum.

ha tabi bizimkilere sorsan zamanını dizilerle öldürüyor der, komşular rahatsız oluyor diye keman çaldırmazlar. öyle yani. aile yönlendirmesi önemli ama o kadar da değil. iş sende bitiyor. zamanını duyuruda öldürebilirsin engel değil bak biri öldürüyor mesela.

edit: haklarını yemeyeyim baskete yolladılar ama herkes benden büyüktü, ortamda dev zenci abiler falan vardı. ben de basket oynamayı pek sevmezdim uzun süreli olmadı. izlemeye bayılırım o ayrı.

Aile önemli tabi ama ergenliğe girdikten sonra paran varsa onlara asilik yapıp kendin de öğrenebilirsin..
Ben param olmadığı için yapamadm.
Gitar öğreniyim dedim, yıllarca söyledim her seferinde "gavur çalgısıyla ne işin var bağlama çal" diye bastırıldım. Metal dinlerken nasıl bağlama çalıcaksam..
Hatta kursa başlamştm ücretsiz bi yerde(istediğimi görünce alırlar belki diye) almadılar yine..
Off niye açtın bu konuyu, nasıl da dertlendim..
Ama ingilizcem iyi bakk, okul sağolsun. Kursa göndermediler ama kendim iyi öğrenebildim:)

profesyonel spor hariç dediklerini çok abartmışsın.

gitar merakım yüzünden gitar öğrendim;
dil merakım yüzünden iki dil biliyorum,
okuduğum bölüm türkiye'nin sayılı bölümlerinden

22 yaşında bunların hepsi mevcut idi. şu an yaşım 26. hala da mevcut, vakit buldukça da geziyorum.

bence sebebi aile yönlendirmesi + sevgili vs çok uğraşmaman. 30'uma kadar olabildiğince yeni şeyler daha keşfetmek istiyorum; örn. dans, yemek, profesyonel kamera alıp dag bayır şehir insan manzaraları fotograflamak. ama mesela bi sevgili ya da nişanlı olsaydı boş vakit olmayacaktı. eleştirmek için değil, hayatın akışıyla ilgili şeyler.

Ekşiduyuru'da takılmayla da bir ilgisi yok belirteyim. Hatta bilmediğim çoğu şeyi burdan ve sözlükten sorarak tavsiyeler ile öğrendim.

Buna benzer bi soru vardı. Divit şöyle bi cevap yazmıştı: ailem beni o dediklerinizin hepsine yolladı, özel okullarda okuttu, iki dil öğrendim. Sonunda nooldu? Don atlet oturup Recep İvedik seyreden bi adam olup çıktım!

Siz başkalarına imrenmeyin hocam. Kafanıza bişey koyun ve onu yapın. İsterse 30 sene sonra olsun ama mutlaka yapın o kafanıza koyduğunuz şeyi.

Geçennerde, çok zengin bi adama, başarısının sırrını sordular. "Akşam olunca, ertesi gün ne yapacağımı düşünür ve 3 kalem iş belirlerim ve ertesi gün, ne pahasına olursa olsun, o 3 kalem işi yapar, hallederim." diye cevap verdi.

Sizin ihtiyacınız olan şey bu. Sadece bunu yapın, seneye bu zamannar gene görüşelim.

"In this context" denebilir.

peki şöyle kullanılması nasıl olur. in the context of competition.

in reference to
with reference to
with regard to
as for
Considering that
Given that

daha cok var, context i bilmek lazim.

her zaman olmasa da bazen "therefore".
"In this context" sevmezsen belki "in this regards":

-...In this regards, the ongoing studies by the OECD/DAC and the Commission
on the added benefit and impact of further untying is to be encouraged.

örnek kullanımlara şu sayfadan bakabilirsin:
www.linguee.com


not: bu bağlamda benim kulağıma pek hoş gelmiyor, kullanmaktan kaçınıyorum genelde.

given the fact that .....

Bağlam hangi bağlamsa, onu tarif edip noktayı koyduktan sonra, That said, diye devam ederseniz, o hissi verirsiniz.

yapacağınız ilk iş avro ve dolar ile konuşmak olmalı.

yapılır neden yapılmasın. iş derken ev boyama bandana işi yaparsın. bi kaç temel gereksinim 2bin dolar olsa 5-10bin de ilk basta reklama versen bu miktarla bile başlanır. yaptığın işe bağlı yani

yatırımcı olarak oturma izni almak için alt limitler var. 100 bin dolara kıbrısta yatırımcı olabilirsiniz mesela ama kanada'da galiba 1 milyon dolar'dı alt kimit. ispanya'da ise 250 bin euro diye hatırlıyorum.

Eğer soruda kastedilen, yatırım yapmak yoluyla oturma izni almaksa, ABD, herhangi bir rakam telaffuz etmemekle birlikte, Allah'ın unuttuğu yerler için 500 bin dolar, metropolitan bölgeler için 1 milyon dolar gibi bir yatırımı öngörüyor. Yapılan bu yatırım, iki sene içinde batmaz ve en az 10 Amerikan vatandaşına ekmek kapısı yaratırsa da, green card veriyor.

gösteri bilmiyorum da gidecek yer pierre loti olabilir.

ayrıca mdem levent'te kalacak, bir bebek sahiline götürün, ulus parkı'na götürün az vakit olduğu durumlarda bir çay içmeye filan.

@compadrito abi sen ne zaman geleceksin acaba istanbula?

türk olsa eyüpte sabah namazı kılsın derdim ama türkçe dua ediyo imam. hoş pierre lotiyi görmüş olur.

üsküdara gitsin üsküdar çok ulvi bak. haydarpaşadan hareketle üsküdara gitsin. sahilden yürüsün fethi paşaya kadar.

aklıma geldikçe editleyem.

tarihi yarımadada arkeoloji müzesini ıskalamışsınız maalesef. doğma büyüme istanbulluyum, 6 ayda bir gitmezssem kaşıntı tutuyor.

boğaz turu yapmış mı? ortaköy'den tekneye binse? adalar'a da gidebilir. sarıyer, rumelifeneri uzak mı kalır?
bir de rahmi koç müzesini ilginç bulan birçok yabancı biliyorum, haliç'i de görmüş olur, çıkışta da halat veya cafe du levant'da yemek yer.

@reverse
arkeolojiye gitmemiş demek ki. onu da yazıyim listeye. teşekkürler. Metropolitan'dan sonra, biraz zayıf kalabilir tabii.
@la lykia - benim de ilk sorduğum şey Boğaz turu oldu. Bosphorus dedim, mosque and shopping dedi. Ortaköy! dedim, Yesssss, Ortakoyyyy! diye bağırdı. Boğaz'a river diyo garibim, New Yorklu olduğu içün. Rahmi Koç'u düşünüyodum da emin diildim. Taam yazdım listeye. Teşekkürler.
@prhn link için çok teşekkürler! Çok makbule geçti! Vakit 48 saatle sınırlı olunca, Adalar'a gitmek bana biraz lüks gibi göründü.

boşver alternatif olarak da yazma. levent'e yakın, trafiğe uzak diye tavsiye ettim ulus parkı'nı ama gerek yok. etkilemez. anca etiler'de, ulus'ta oturan bzileri etkiliyor işte. new york'ta yaşamadığımız için tabi, napalım. 5th avenue'da, soho'da bir evimiz olmadı.

@m e l t e mcim, Central Park'ta, Washington Square'de büyümüş adama, bi parka git diyebilmem için, o parkın çok çarpıcı bi özelliğinin olması lâzım. Bu adam benim patronumun, patronunun, patronunun, patronu. İlk defa odasına çağırdı, ilk defa bişiy istedi benden. O bakımdan şeyaptım. New York'ta büyümüş dediysek, 5th Av'de oturmuş da demedik tabii. Messenger boy olarak çalışmış senelerce.

compadriş, iyi güzel de baştan demedin ki adam nyc'den geliyor diye. :) büyük büyük patronun olduğunu da tahmin edecek değildim ya, kahin miyim ben? hayır.

neyse, pierre loti'ye gitsin. hamdi'de kebap qeyfi yapsın. mısır çarşısı'ndan baharat alsın memleketine götürsün.

patronunun patronunun patronunun patronu mu? patronun kıdemlin olsa, onun patronu başhekim olsa onun patronu da sağlık bakanı olsa o zaman gelecek adam obama!

obamaysa eminönüne gitsin. balık ekmek yer saat alır :p

güzel türk kahvesi yapan bi yer de bulmak lazım. bana göre en güzel türk kahvesini kadıköydeki közde kahveciler yapıyor. diyarbakır, menengiçli, dibek, damla sakızlı.. hepsinden denesin.

m e l te mcim özür dilerim. çok haklısın. huyum kurusun, hep yarım, eksik annatırım herşeyi. cevabı da tam isterim. Cahilliğimi yüzüme vurmadan, Pierre Loti'yi nası justify edersin?

89: gözümden yaş geldi qı! Allah da seni guldürsün inşallah!

nasıl justify edersin derken?

Yani Pierre Loti o kadar çarpıcı bi yer mi? Adama, 'Yav, iy ki beni oraya göndermişsin!' dedirtmem lâzım.

bence demesi lazım. turistik, tarihi ve de nefis bir manzaraya sahip. orada teleferik de var. isterse teleferik yolculuğu da yapmış olur. o da ayrı bir anı olur.

büyük çamlıcaya gitsin bi nargile içsin boğaza karşı mis

metropolitanda kadeş antlaşmasını görebilrmiymiş acaba kendileri?

not: kendisi yazılı tarihin "ilk" antlaşması olur. 2. ramses ile hititliler arasında imzalanmıştır. ve evet, istabulda bu antlaşmanın bir parçasını tablete kazılı halde görebilirsiniz.
daha fazlası için:
(bkz: istanbul arkeoloji müzesi)

Kız Kulesi'nden İstanbul'u seyredebilir. Dolmabahçe Sarayı'nın içini gezebilir (İngilizce turlar var), Çengelköy Çınaraltı'nda bir kahvaltı yapabilir (biraz salaş kaçabilir), Kanlıca'da yoğurt yeyip Hidiv Kasrı'na çıkabilir, gitmediyse Mozaik Müzesi'ne gidebilir, Bağdat Caddesi'ni keşfedebilir. Yolu uzar da Büyükçekmece'ye gelirse eski hanları gezebilir, Mimar Sinan köprüsünde (eskinin E5'i imiş, Tekirdağ'ı İstanbul'a bağlayan yol), oradaki yöresel evlerde yöresel yemekler deneyebilir (Kayseri evi, Kapadokya evi, Denizli evi, vb evler var; böylece İstanbul dışı da bir kültür almış olur ama 3 günlük turda şehir dışına çıkmaya değmeyebilir). Bebek'te waffle yiyebilir. Yine şehir dışına doğru Yoros Kalesi var ama orası da 3 gün için değmez.Miniatürk'ü dolaşabilir. 1001 Direk Sarnıcı'na gidebilir.

la lykia haklı, Rahmi Koç Müzesi'ne bayılıyorlar bir şekilde.

2 gün çok kısa bir süreymiş.

Pierre loti+1 gerçekten görülmesi gereken bir yer. bambaşka bir İstanbul manzarası var.

yapılan önerilere ek olarak. İstanbul'un en önemli özelliği boğaz ve boğaz turu. ancak boğaz turu bütün günü kapsıyor. patron Ortaköy'e gelip Ortaköy'den yarım boğaz turuna binerse çok iyi olur. 1-1,5 saat sürüyor. Ortaköy'den çıkıp Rumelihisarı'na gittikten sonra karşı kıyıdan dolaşa dolaşa Üsküdar'a gelip sonra Ortaköy'e geri dönüyor. herkes çok beğeniyor.

aynı şekilde Sabancı Müzesi, İstanbul Modern bunlar hep güzel manzaralı ve kaliteli kafeleri olan turistlerin çok sevdiği yerler.

Pera Müzesi'ne yakın bir yerlerde kalıyorsa oraya da gidebilir. küçük ve samimi bir müze. kalıcı kolleksiyonunda eski İstanbul resimleri, gravürleri var. Ve elbette Kaplumbağa Terbiyecisi. Kahve molası sergisi de hoşuna gidebilir.

@aychovsky Çok teşekkürler. Kız kulesinde yemek yeniyo mu? ''Günbatımı, şu saatte Kız kulesine gidiyon, orda bi yandan demleniyon, (yok, bunu demesek iy olur), bi yandan patlıcan salata yiyon, obir yandan, Sinan'ın, Allah'a uzanmış mermer kollarını seyrediyon hacı ağbiy!''.

Yoğurt yemeye Kanlıca'ya diil, Hacı Abdullah'a yolliycam, yogurt iz e Törkiş invenşın diyerek. Aslında kaavaltı etmesini istediğim yer Swiss Hotel Bosphorus ama, kendi otelindeki kaavaltıyı ek, git orıya 30-40 dolar bayıl demek de çok cazip gelmiyo. Kapadokya'yı zaten görmüş olduğuçün evlere gitmesine gerek yok. Bebek'te waffle biraz irrelevant olur. Onun yerine, Namlı'da sucuklu yumurta, onun üstüne yan tarafa geçip yarım su böree, yarım fıstık ezmesi daha şık olur. 1001 direkle Yerebatan aynı yer mi? Bi de ne diycem, hâlâ şu five domme muammasını çözebilen olmadı. Acaba öyle bişiy yok da, bende işitsel halüsinasyonlar mı başladı kine?

@mea maxima, bir Ortaköylü olarak, çok kıymetli bi bilgi vermişin. Çok teşekkürler. Kaplumbağa Terbiyecisi nerde, nerde????? Üfff lan, ne çok yerimiz oldu listeye yazcak! Ben en iysi, 'Hem iki gün, hem Kasım. Siz en iysi Kasımpaşa'ya, (yok, o öyle diildi), siz en iysi Avustralya'ya gidin, İstanbul'a Mayıs'ta beraber gidelim daha uzun süre' diyim. (Avustralya toplantısı yeni çıktı da).

Patron Nisan sonu Mayıs başı gelsin. Lale zamanı :) Boğazda erguvanlar, her yerde laleler. Yıldız Parkına ve Emirgan'a gider mest olur.

mea maxima culpa + 1
Mayıs'ta gelebiliyorsa Mayıs'ta kaçmaz zaten.

Onun dışında Kız Kulesi'nde yemek yeniyor ama saatleri var, her saat yenmiyor. Öğle yemeği saati, akşam yemeği saati olmazsa sadece kahve içilebiliyor veya birtakım bazı sıvılar.

ayrıca patrona Hafız Mustafa'yı tarif et. Sirkeci ve Taksim'de şubeleri var.

oradan lokum ve helva alsın. en güzel lokum orada.

Hafız Mustafa mı? Vay anasını, hiç duymadıydım! Lokum dedin de, aklıma geldi. Bahçede yürürkene karşılaştık. Elinin tersiyle karnıma vurup, I gotta talk to you! dedi. Ben de hemen asistanına gidip 15 dakkalık bi süre kapattım ertesi gün için. Akşam da 3 porsiyon kazandibi alıp getirip ofisin mutfakçığındaki buzdolabına attım. Toplantının sonunda, 'geçen sizin evdeki dâvette, eşiniz bana biraz leftover verdiydi. Bizde adet, kap boş verilmez geri, kazandibi getirdim size!' dedim. Hani nerde? Göster bana! dedi. Götürdüm, ahan da bu kuzu sizin! dedim. Gece gittim baktım dolaba, almış paketi. Bakalım ne diycek kazandibine? Ulan var ya, bu adam arkamdan hafifçe iteklese beni, negzel olur bea!!! Tokansa yeter.

hmmm böyle bir durum varsa biz bu adamı havaalanında karşılayalım, özel olarak ağırlayalım @compadrito :)

Delisin! Yav, ne diyom sana? Şeytan diyo, atla uçağa sen de git beraber. Çalışma arkadaşım, seni götürmez ki toplantıya, niye götürsün? dedi. Ööle diil gülüm, ben gendi paramı gendim verecem, dedim.

biz Türkler çok misafirperveriz. öyle böyle bildiğiniz gibi değil. ben de geliyorum sizinle. tek başınıza bırakmam hayatta olmaz de :P

aym gana şov yu törkiş hospitaliti! it dazınt heppın in layf!
ezbelledim bile!

doğru ezberlemişsin. haydi bakalım :)

ölümü öpün, kiss my death :P

bunu da unutma.

kis may ded badi daha şık olma mı? çoğiymiş!

gittiği yerlerde little little in to the middle demeyi unutmasın :D

yalnız kız kulesinde yemek yemesin. buzdolabı bile olmadığından soğuk içecek içemez. kahve belki.
o kadar kebap-hamurişi varken midesini doldurmasın hiç.

yanında fotoğraflarını çekecek birini arıyosa çekinmesin çeker hemen çıkartırım :p

Sanarsin kucuk bi oglan geliyo
kerli ferli parali pullu gorgulu bi herif geliyo. Gorecegini zaten gormustur.

bu ne heyecan comp? Menmun galirsam saglik bakani yabicam seni, haftalik mecmualarda boy boy fotonu bastirticam mi dedi ne dedi?
Hayir millet yirtmis sana tavsiye vermek icin, mukafattan at üc beş bise.
turkceyi unutuyosun raconu unutma.

@Cecilia önemli bir insana törkiş hospitaliti gösteriyoruz. bu bizim geleneklerimizde var. niye şaşırdın?

sex'n nine: Allah gısmet eder de, hayıllısınnan mezun olursan, şu espirik zekânı, vizitlerde hastalarını guldürmek için de gullan, gurban oluyum! Bu dediğimi yap, senin hastaların, obir tohturların hastalarından daha hızlı iyleşmezse, gel yüzüme balgam tükür! Var ya, yazzaanen hasta dolar taşar qız! Meşhur olun!

cecilia: bu adam benim ömr-ü hayâtımda görüp görebileceem, ennnn iy lider. ürəkimde çoğözel bi yeri var. qalbsiz, merhametsiz ve seni görmeyen patronnardan biri olsa, semtine bile uğramam. buralara gelip de, akıl makıl dilenmem. girerim gugıla, 2 dakkamı alır sadece. yazarım eline 3 kalem liste, geçer gider. yolda 50 metro öteden görüyo da, elini havaya galdırıp selam veriyo. bayramları ben unutuyom, o unutmuyo, kalkıyo odasından, taa yanıma gelip 'Eid mubarak saahib!' diyo elimi sıkıyo. Ramazan bayramında, Londra'dan SMS attı la! Bi karısı var, evlerindeki davetin sonunda teşekkür ettim, 'Çekinme, sen aileden birisin, al şu kabı, şu mamalardan tepeleme doldur, götür!' dedi. ben kimim? zurnanın son deliği bi amele! yaban ellerde bunun ne mânâya geldiğini, bayramın 1. günü, yaşlı gözlerle 14 saat çalışan gurbetçi annar. yoksa mevzu, bunu verdik, onu aldık filan deel. gene de tasvib itmiyosan, özür ossun!

Aynalara dikkat et aracın sağını solunu görmek için.
Bir de sollama yaparken mesafeyi iyi kontrol et yeter.

Gerisi standart şoförlük.

hız sınırına dikkat et.bunlar kamyonet diye geçiyor ve 90 km olması gerek hız sınırı.

Toyota Auris Hatchback: 4275 mm boy, 1760 mm genişlik.

Ford Fiesta Hatchback: 3565 mm boy, 1567 mm genişlik.

Fiat Doblo: 4253 mm boy, 1722 genişlik.

Sonuç: Gördüğünüz gibi iki sınıf arası hatchback'lerin arasına tekabül ediyor. Bir sedan boyutlarında bile değil. Endişe edecek bir şey yok, bir hatchback'ten boyutsal olarak çok farklı değil.

Çok fazla düşünüp endişelenme. Kafanda komplike hâle getirme. Ticari araçlara tabi olduğunu unutma yeter. Atla deve değil, makina altı üstü.

Bir kere gorus alanin hb araclardan daha iyi. Bu sinifta yol tutusu sorunu vardir virajlarda. Bir tek connect cok iyidir. Doblo fazla kopar viraja sert girersen. Virajlara uugun hizla gir yeter. Bir de fren dozajlamasinj olc bic. Binek arabadan daha keyiflidir uzun yolda bunlar.

Senelerce bu tip araba kullandim.

kafaya takacak bi şey yok yazdıkları gibi hatta yüksek araç olduğu için kullanması daha rahat oluyor.

boyut olarak hatchbackten çok farkları yok. tek dikkat etmen gereken frenler. bu sınıfın fren mesafeleri genel olarak kötü.

anaaa, ne güzel gidiyo la bu! diye gaza abanma. efendi efendi, yavaş yavaş git. bi de yüksek araç, yan yüz ölçümünün geniş olmasından dolayı, yani YELKEN ETKİSİ ile, yandan yediği rüzgardan çok etkilenir. misal, bir tepenin yanından geçtin ve fırtına var. o tepenin yanından gelip senin aracına yandan bindiren rüzgâr, o aracı, seyrettiği şeritten alıp bi yan şeride geçirebilir. maazallah kaza yaparsın. aynı şekilde, yanından hızla geçen otobüs, kamyon veya TIR, senin aracını, heçbeki salladığıından çok daha fazla sallar. bunu önceden bilmende fayda var. panike kapılma ve direksiyon hakimiyetini kaybetme. en iyisi yavaş yavaş ve it gibi dikkatli git. gevşeme. yola, müziğe, telefona, anılara, düşüncelere, hülyalara, sohbete dalma. şunu da hiç aklından çıkarma: hızlı araç kullanmak, sadece fren mesafesinin uzaması, virajlarda savrulup takla atmak açısından emniyetsiz değildir. aracın ''yol tutuşu'' çok azalır yüksek hızda. yani dediğim yandan gelen rüzgârı, saatte 90 km süratleyken yemekle, 120 km süratleyken yemek arasında çok ciddi bir etkilenme farkı olur. süratli arabanın direksiyon hakimiyetini, saniyenin kesrinde kaybedersin. evrenos'un da dediği gibi, aracın ağırlık merkezinin değişik bir yerde olmasından dolayı, virajlara YAVAŞLAYARAK VE YAVAŞ girmezsen, yoldan çıkar, takla atarsın.

emniyet kemerini tak. aynaları en rahat edeceğin şekilde ayarla. kendini de aracı da alışana kadar zorlama. virajlarda dönüşlerde dikkat et. merak etme kısa sürede alışırsın zaten.

sadece hız limitine dikkat et. kamyonet geçtiği için araba gibi 120+12=130 ile bir şey olmaz dersen ruhsat sahibinin adresine gelecek olan radar cezalarından çok çile çekersin. şanslıysan çevirirler de 1 kere yersin en fazla.

belki gitmişsindir ama yine de yazayim.

hiz siniri sehirler arasi yollarda 100 km/s

yuksek suratte seninkinden cüsseli bir arac gecerse yanindan, sarsildigini hissedersin yandan aldigi ruzgar gucu ile

onemli olan frenler, tam yola cikmadan once test etmelisin. opelden sonra fiat kullaninca frenlerin sert dozaji dokundugum gibi gelmisti. buna alisman gerekecek.

ortalama bir benzinli aractan daha cabuk hizlanir. gaza gelip sınırları gecme.

iyi yolculuklar.

Virajlarda biraz daha dikkatli ve temkinli ol. Zaten yola ciktiginda alisacaksin arabaya.

sağ salim gittim geldim, teşekkürler. :)

Karaköy güllüoğlunda diabak var. İstanbuldaysan ondan alabilirsin.

Ya da mado dan diyabetik dondurma alabilirsiniz ki tatlı adına gerçek diyabetik olan da birtek o aslında. Baklava , kek , kurabiye vs bunların içine tatlandırıcı koyuyorlar ve diyabetik diye satıyorlar , alakası yok zaten içlerindeki un yeter şekeri patlatmaya. Dondurma çok iyidir hem afiyetle yiyebilit yakınınız. Hem kaç saatlik yola götürcekseniz o kadar da buz koyuyorlar dondurmayı erimeden götürebiliyorsunuz

şeker hastasına zararlı olan şey sadece şeker diil ki! hamur da zararlı. dolayısıyla, diyabetik diye satılan baklava, diyabetik filan olmuyor. zararlı oluyor.

bence kahve falan alın damla sakızlı türk kahvesi gibi değişik bişey olsun pişirirsiniz yanına ufak lokumlardan alabilrisiniz çok glisemik yükü yok (abartılmadığı sürece)

ama ben bir diyabetli olarak mado'nun light dondurmasını tercih ederdim yine de aman dikkat sıfır karbonhidrat değil o dondurma kararında yiyiniz

afiyet olsun :)

Winston Smith Victory Malikanelerindeki evine korkunç rüzgardan kaçınmak için başı önde bir şekilde acele ederek gitti.

Gözlerinin hastası , çevirilerin ustasıyım.

usta çevirmen, başı önde bir şekilde demez sadece başı önde der. ayrıca acele ederek gitti demez aceleyle der. ayrıca kaçınmak için demez, kaçmak için der. yağmurdan kaçarken'deki kaçmak. kaçınmak avoid'ın Türkçesi. Victory Malikâneleri'ndeki evini de, gitti den hemen önce yazar.

Compadrito'cuğum hayırdır editör olmuşsun? :))

usta çevirmen, aceleyle gitti demez seğirtti der bir de :)

Ahhh o usta çevirmen...Ahh....bi çıksa meydana, diyeceklerim var ona :)))

atmaca sen hayırdır?

''Winston Smith korkunç rüzgardan kaçmak için başı önde aceleyle Victory Malikâneleri'ndeki evine gitti.''

usta çevirmen korkunç değil korkutucu der, başı önde aceleyle demez ...

aynı görüntü ( cetvel, gönye ) bugün son teknoloji askeri gemilerimizde de veriliyor.. belki işin yapılış şekli budur? kaldı ki resimdeki görüntüyle nokta atışı yapılıyor?

çok değil 5 - 10 sene sonra dahada iyi hale geleceğini düşünüyorum ordunun silah ve işleyiş bakımından.. kıyafetinden, piyade tüfeklerine.. helikopterlerden, uçaklara kadar bir çok alanda değişim yaşanıyor... tübitak, tai kısaca herkes çalışıyor...

belki gözle görülmüyor ama çok şey değişti...

yer/yön olayı için elbette son derece gelişmiş ürünler var. ancak konuşlanılan yer önemli. hızlı/gizli/sıcak operasyon bölgesine de sen tutup high-tech karargahını götüremezsin diye düşünüyorum. ha bizim headquarter'larımız ne derece gelişmiş orasını bilmiyorum ama saha meselesinde durum farklıdır büyük ihtimalle.

o resmin altında şunlar da yazıyor:

Milliyet gazetesinde bilgi veren askeri kaynaklar Türkiye ’ye, Suriye tarafından atış yapılan yerlerin koordinatlarının belirlenmesi için F-16’lara ihtiyaç olmadığını, sınıra konuşlandırılan AN-TPQ-36 radarlarıyla anında belirlendiği ve Fırtına obüsleriyle anında karşılık verildiğini bildirdiler.

@advocatusdiaboli

twitterına baktım ve gördüm ki aynı soruyu benden önce biri sormuş. o da cevap olarak otomatik sistemleri kullanmak için ilk önce geleneksel yöntemlerde uzmanlaşmak gerekiyor demiş. yine de benim kafam almıyor. google earth bile x y z kordinatı verirken, ordunun çoktan tüm bölgenin topografyasını GIS olarak işleyebilir durumda olmasını beklerdim. yukarıya insansızı gönderir, kordinatı alır, zaten önceden bildiğin nokta yüksekliğine göre de sistem otomatik nişan alınır derdim. bunun için hangi geleneksek yöntemde uzmanlaşmak gerekiyor anlamış değilim.

@compadrito

haberle fotoğraf ayrı bir tezat zaten. yine de "AN-TPQ-36" kodundaki "Q" den dolayı bunun yerli üretim olmadığını düşünüyorum. soru da bu zaten, 5-10km ötende hedef var ve yerini tespit edebilecek yerli teknolojin yok. çok üzücü.

Elektronik sistemlere cokbagli kalinirsa muhtemel bir savaş ve siber saldiri durumunda hasar daha ciddi olabilir. Ayrica yüksek düzeyde elektronik bagimliligi tembellige yol acar topcu birliginde.

www.urbandictionary.com

burdan annadığım, yavşak, Meriç, dallama, puşt kibin bişey.

www.sanliedessa.com.tr

Kızılay'dan Ankaray'la Emek.

izmir caddesi firik antakya.

3.bp.blogspot.com

bir güneyli olarak ankara'da yediğim en iyi künefe burdan çıkıyor.

@freekara 184 gunu tespit edebilirler pasaportla da yurda kesin donus yapmak nasil tespit ediliyor onu anlamadim.

184 günü geçirdiğinizde, hmmm, bu adam artık kesin olarak dönmüş! sonucuna varıyolardır.

doğru yerde, doğru zamanda, doğru insan olmaları heralde. patladı gitti hesâbı. sadece söze, müziğe değil, zamanın rûhuna da bakmak lâzım.

sana güzel gelmiyordur belki. herkese hitap eden bir tarz değil beatles'inki. o yılların tarzına asinaysan her sarkısı güzel gelecektir.

su sarkı bana her zaman huzur verir mesela: www.youtube.com

tshirt baskıları çok güzel ondan sanırsam. yoksa yıllardır bende soruyorum kendime.

Aynı şey Elvis Presley için de geçerli, dinleyince "Ben bundan daha iyi çok şey dinledim" diyor insan. Baktığında o dönem için rock, pop diye bir şey belirli belirsiz var ama adam kırılma noktası yaratmış ki Kral diye lakabı var. Beatles da öyle, dönemine göre yaptığı şey inovasyon ama şu anla karşılaştırırsan klişe bile kalabiliyor. Michael Jackson'ın 30 sene sonra alacağı hal gibi.

2-3 tane güzel şarkıları var nostalji falan

www.youtube.com

Pek dinlememiştim, ama geçen şunu duydum sevdim:
www.youtube.com

iphonedo versiyonu da çok hoş: www.youtube.com

Ben de grubu seven ama abartılacak bir yanını bulamamakla birlikte Across the Universe coverlarını daha çok seven güruhtanım. Bi' Across the Universe izleyin derim. Jim Sturgess Beatles şarkılarını Beatles'tan 10 kat güzel söylüyor. Bence. Misal:

www.youtube.com

sorunun yanıtı için: @compadrito +1

Merhaba dostum, dinlediğin şarkılardan bi beğendiğin şarkısı biraz bilinmiş. İmagine şarkısı hem söz hem muzik olarak Güzeldir, yesterday şarkısına da bak.dunyada en cok coverı yapılmış sarki. Ama tabii ki yine de beğenmeyebilirsin. Sadece su bilgiyi vereyim. Hayatinı Müziğe vermiş insanların cogu bu grubu beğenir . Yani sertac Ortaç'ın kötülüğü ne kadar gerçekse bu grubun kalitesi de o kadar gercek. Sözler ve muzikal Altyapıdan bunu anlıyoruz. Ama yine de beğenmeyebilirsin.her kalite sey beğenilecek diye bir sey yok.

ilk dinlediğinde hoşuna giden genelde ne gibi müzik türleri?

metal? klasik? pop? türkü?

şu var ki beatles dinleyenler genelde rolling stones, led zeppelin, the doors, ccr, hendrix, janis joplin, bob dylan vb.. de dinlerler. bunları dinleyerek zamanını geçirmemişsen aynı hale giremeyebilirsin.

ayrıca 20 yaşının üstündeysen eğer ve beatles la yeni tanışıyorsan müziğe daha fazla zaman ayırmalısın.

Rubber Soul ve Abbey Road albümlerini çok severim ben.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band albümü de çok değişiktir mesela müzikal bakımdan.

Evet, çıktıkları dönem çok önemli tabi bu kadar popüler olmalarında ama şu anda da çıkmış olsalardı ben yine dinlerdim.

silver apple'ın andığı müzisyenleri de çok severim ve dinlemenizi tavsiye ederim.

zamanın rûhu... compadrito+1

zamanının one direction'ı işte beatles. balon bildiğin.

sonunda biri cesaret edip patlattı. kral çıplak amk.

yerküresel ölçekte, kültürel ve sosyolojik bir fenomen ve hatta İngiltere'nin ihraç ürünü hâline gelmiş bir grup. üzerine kitaplar, makaleler, tezler yazılmış, üniversitelerde ders olarak okutuluyor. kral çıplaka indirgemek doğru olur mu çok emin değilim. 57 veya 59 veya 62 model Şevroleye, 'Hadi lan! O da araba mı?' demek gibi oluyo biraz. Şimdi araba olmayabilir ama o zamanlar fena arabaymış onlar.

keşke şunları anlayan biri çıksa da bize de bi özet geçse:

www.bbc.com

homepage.psy.utexas.edu

musikforskning.se

www.visitliverpool.com

pcasacas.org

www.sandiegohistory.org

www.pitt.edu

www.beatlesstory.com

is.muni.cz

www.edb.gov.hk

merhaba. ya ben müzikten anlamam aslında vay arkadaş şunu kesin dinle "çogacaip" diye öneride bulunmam ama izlemediysen "i am sam" i izle. öyle güzel başarılı film ki iyi ki beatles varmış ta bu senarist esinlenmiş dedim.

soruna cevap saçlarını seviyorum.

deotak. duştan sonra kurulanıp sür, üzerine deo sık. Terlemeyi engellemiyor ama kokuyu kesiyor tamamen.

koltukaltı tüylerinden tamamen kurtulmak. biraz uzayınca bile koku yapabilir. deotak da tavsiye edilir tabii.

Deotak + 1
Terlemek sağlıklıdır, terlemeyi engellememek gerek ama bu ter kokusunu güzel engelliyor.

roc keops

www.britishsupermarketworldwide.com

bundan kullanıyorum. harika. koku sıfır.

bu da zararlı mı size göre?

mevzu (bkz: hiperhidroz) ise, yaklaşım farklı olmalı.

karakteropat

yavşak diyorum ben genelde.

bildiğim kadarıyla karşılayan bir sözcük yok, ama merak ettim ben de.

Kendine güveniyorsan kesin git bence, yolu da takma gerekirse yavaş gidersin. Ama 4. Gün yollar kötü olur..

Ben o yolda bir arkadaşımı kaybettim. Usta şofördü. Çılgınlık yapcam derken, eve bomba düşürmeyin. Otbiznen gidip gelin.

puahahahahaah

babası arada seni de halleder o telaşın içinde

herifin elinde pıçak varkene açılma istersen.

@grid+1

yardır gitsin. hayırlı bayramlar de:))

ilk defa gordugun kiza ne diye acilican cok merak ediyorum?

git konus insan gibi, sonra hoslanirsan acilmayi dusunursun.

yasal olarak bu tavsiyeye uymak zorunda olmadigini da belirtiyim. sonra babasi seni dilimlerse suc bana kalmasin.

Babasından bıçağı kap ve § bu benim davam artık baba § de

spor ceket elbette olmaz. iş arkadaşlarınızdan sizden daha yaşlıca, tecrübeli olanlar vardır, onlara danışın.

smokini geç, takım giy.
spor ceketten kastın blazersa olabilir tabi ancak içine t-shirt altına kot giymeyi düşünme. kravat takman çok önemli değil ama şık bir gömlek ve kumaş her zaman iyidir. renk işine üzerine denerken karar ver.

klişe renklerden kaç (siyah pantolon beyaz gömlek, siyah pantolon siyah gömlek gibi gibi) gerisi önemli değil.
siyah takım elbiseden koşarak kaç.

ben uzak durman gerekenleri yazdım gerisini doldurursun.

edit: kravat takmama olayı blzer ceketle olur, takımın ceketinde bunu denersen ya mafya olursun ya da alkolik enişte.

ama sen takıma öncelik ver.

bence siyah takım beyaz gömlek ince kravat iş görür.

patronun oğlunun düğününe spor ceketnen gittiydim, patronun suratı beş karış olduydu beni görünce. içinden, 'Ulan Allah'ın kırosu, senden başka bi dallama daha var mı böyle giyinip de şu güzel ortamı bozan' dediğini duyar gibi oldum ya da yüzündeki anlık ifadeden onu annadım. Zaten bi daha da semtime bile uğramadı düğün boyunca.

Smokin de giymeyin.

lacivert takim beyaz gomlek siyah kravat. hatta su icine yelek giyilen takimlardan. kumralsan on numara bes yildiz olur lacivert.

galata ya da kabataş sahil

Yıldız Parkı?

Emirgan korusu.

arkeoloji müzesinin bahçesi
yıldız parkı

Tarihi binaların olduğu bir yerde olabilir arkadaşlar. Yeter ki çekim parası istemesinler ve etrafta musallat olacak insan olmasın. By the way elinde foto makinesi istiklal civarında Koreli çift çeken bir Türk görürseniz o benim

cihangir'de her yer olur bence :)

yıldız parkı iyidir de bayram sebepli çok kalabalık olabilir.

Sabitlenmiş Raptiye
Şişli/İstanbul yakınında

goo.gl

Otağtepe. Tüm boğaz ayakların altında, ayrıca doğa parkı ve kalabalık olmuyor.

Salacak'a

GÖRDÜM GÖRDÜM SALACAKTA GÖRDÜM! duyuruda verilen cevapları ciddiye aldığınız için tebrik eder, çekimler için daha çok balon dilerim. iyi akşamlar.

salacak değilde ortaköy, yıldız parkı ve istiklal.

bir tane basitçe foto paylaşıyorum. esas fotoğrafları düzenledikten sonra paylaşacağım. katkı veren herkese teşekkürler.

link1: i.hizliresim.com

kısa dönem misin, yedek subay mısın, boş zamanın nasıl fazla dostum?

merakınız olan bir alandaki dergileri ve özellikle reklamları, okuyucu yorumlarını okuyun. gramer kitaplarıyla filan vakit kaybetmeyin.

Ben Türkçeyi unutup gelmediğime şükrettim. Nasıl bir ortamdasın :)

"titanic dizayn edilirken batmamasi icin denizde olabilecek tum olasiliklar dusunulmus ve hemen hemen tum olasiliga karsi onlem alinmisti. mesela gemi ayni boyuttaki baska bir gemiyle kafa kafaya carpissa bile batmayacak sekilde dizayn edilmisti. yine gemi buzdagina tam karsidan veya tam yandan carpmayla da batmayacak sekildeydi. buzdagi gemiye olabilecek en kotu acidan carpmisti ve geminin alt kismindaki kompartmanlardan 6 tanesini yarip su almasini saglamisti. halbuki bu kompartmanlardan 4 tanesi su almis olsaydi gemi batmayacakti. yapilan olasilik hesaplarinda bir buzdaginin gemiye carpip 5 kompartmani birden yarma ihtimali %1 olarak hesaplanmisti cunku boyle bir sey olmasi icin geminin tam da buzdagina carptigi acidan carpmasi gerekiyordu. baska bir acidan carpilsaydi o kompartmanlarin 1-2 tanesi su alacak ve gemi kurtulacakti."

eksisozluk.com

Koc ca man gemi yaptık. Bölmelere ayırdık. Bölmenin biri delinse, su alsa bile, gemi, diğer bölmeler sayesinde yüzmeye devam eder.

Kimse tahmin edemedi ki, gemi aysberge teğet takılacak ve sürtünecek, aysberg de sırayla her bölmeyi bi güzel delecek.

İşlevinin değil boyunun önemli olduğunu düşünüyorlardı.

tanrı bile batıramaz diyolardı battı

kompartman değil kamara

Üsttekilere ilaveten; ingiliz küstahlığı

şehir efsanesi o.

titanik batmadan önce "batmaz" iddiası olmadı hiç. yapıldıktan sonra çıktı.

"The shipbuilders Harland and Wolff insist that the Titanic was never advertised as an unsinkable ship. They claim that the 'unsinkable' myth was the result of people's interpretations of articles in the Irish News and the Shipbuilder magazine. They also claim that the myth grew after the disaster."
www.historyonthenet.com

Tarihi yok ama bu gazete küpüründe anladığıma göre, geminin sahibi olan şirket, kazadan önce "unsinkable" ifadesini bizzat kullanmış.
www.lva.virginia.gov

teknolojik yetersizlikten. metallerin farklı sıcaklıklarda farklı mekanik dayanımlar göstereceğini hesaba katmamışlardı muhtemelen. buz denizinin soğuğunda gevrekleşti büyük ihtimalle geminin gövdesi, ve haliyle kırılma gösterdi.

batmasının sebebi devasa boyutuna rağmen minik kalan pervaneleri

bkz: sivilarin kaldirma kuvveti

silahla ve güçle özdeşleştiriliyor olabilir. maço bi iş yapıyor olabilir o üniforma giyen. göt isteyen, cesaret isteyen bi iş yapıyodur. dişiyi ve dişinin doğuracağı çocukları daha iyi koruyabilir o üniformalı. silah da penisle özdeşleştiriliyor olabilir.

Erkege de seksi geliyor duruma gore?

Resmi olduğundan. Resmi Kıyafet içindeki insanların yapabilecekleri eylemler kurallara bağlıdır. İşte o Yüzden üniformalı kişiyle Sevişme, çeşitli oyunlar yapma fantezisi insanı cezbeder.

herkese seksi gelmez. örtük bir şekilde domine edilme, itaat etme isteği olabilir.

Benim için Her üniformalı değilde bahriyeliler özellikle. Çok maskülen geldiği için olabilir belki.

yasak seylerin cekici gelmesiyle ilgili bence. uniforma giymis insan belli kurallara uymak zorundadir, belli bir resmiyeti korumak zorundadir. uniformali insani o kurallar disinda gormek, veya o kurallari yikmaya yonlendiren insan olmak yasak birsey yapmak demektir. kurallari cignemenin ne kadar zevkli oldugunu hepimiz biliyoruz zaten..

üniforma değil de üniformanın mini etekli olması ya da memelerde yarattığı seksilik hoş gelir. mesela hemşire. uzun etekli ya da pantolonlu normal bir hemşire seksi gelmezken şu gelir.

ecx.images-amazon.com
www.vpillsgoldmedikal.com

Uniforma biraz daha bir şeyler yapıyormuş etkisi verebilir. Ne bileyim örneğin, itfaiyeci hayat kurtarır, asker ülkeyi korur, vb. Ortada bir de otorite figürü var, biraz daha alfa yapabiliyor kişiyi; o zaman "Otorite beni seçti" ilüzyonu yaratıyor olabilir.

Aynı şeyin tersi erkekler için geçerli olabilir. Hostes, hizmetçi, okul giysisi, vb. gibi şeylerle kendini "efendi" gibi hissediyor olabilir erkek. Formalı biri ona boyun eğiyor, vb.

fantezi dunyasi sonucta, ondan gelebilir :)

Zaptedeni zaptetme fikri seksi, ister polis olsun ister hemşire.

Tabii bu genellenemez bir şey. Mesleğiyle hiç işim olmaz, ben direkt üniformaya kılım mesela.

genelde yüksek lisans öğrencileri ve akademisyenlere lazım oluyor.
kendi üniversitelerinin belli bir yayına erişim hakkı yoksa, o yayına başka bir üniversite kanalıyla ulaşabilenlerden makale temin ediyorlar. mesela sabancı üniversitesinin aboneliği olmayan bir akademik yayına boğaziçinin erişimi vardır, boğaziçili makaleyi indirir sabancıdakine yollar. karşılıklı dayanışma.
bu makaleler araştırma, tez, makale yazımı gibi şeyler için kaynak olarak lazım.

Genelde araştırma yapanlar istekte bulunuyor. Bu tez çalışması olur, makale yazımı olur ya da tamamen meraktan okumak için olabilir. Ben de birkaç kez bu yolla makaleye eriştim ya da denk geldiğinde ihtiyacı olan kişilere indirip gönderdim. Her makaleye google'dan ulaşmak olası değil. Bazıları özel veritabanlarında(jstor, sciencedirect vs.) bulunuyor ve bunlara ya para ödeyerek ya da halihazırda üniversitelerin üye oldukları veritabanları aracılığıyla ulaşıyorsunuz. Üniversitelerin ya kampüs içinden girişlerle ya da uzaktan erişim web siteleri aracılığıyla size verilen kullanıcı adı ve şifretyle çevrimiçi olunarak bu makalelere ulaşılabilip indirebilirsiniz. gayet güzel bir paylaşım aracı, çünkü bazen üniversiteniz/kurumunuz bazı veritabanlarına üye olmuyor ya da kısmi üye oluyor, bu bakımdan faydalı.

yeni makale yazarken, araştırma yaparken referans olarak kullanılıyor. bazı makaleler, hatta çoğu, sadece belli üniversitelerin veritabanlarında oluyor veya sadece bu üniversitelerden giriş yaptığın zaman erişilebilir durumda oluyor. dışarıdan kendi başına erişmek istediğin takdirde belli bir ücret ödemen gerekiyor. dolayısıyla bunlara erişmek için o üniversitelere devam eden öğrenciler, akademisyenler vs. yardımcı, aracı olmakta.

dünyadaki insanların bi kısmı bilgi üretir.
bunların bi kısmı bu bilgiyi yayımlar. (her bilgi üreten, o bilgiyi yayımlamaz).
dünyadaki başka bi kısım insanlar bu bilgiyi okuyup, anlayıp, kendi araştırmalarında kullanmak isterler.
başka bir kısım insan ise araştırma filan yapmaz, sadece bu bilgilerden bir derleme ile yalapşap bişey yapıp günü kurtarır.
dünyadaki başka bir kısım insanın bu bilgilerden hiç haberi bile olmaz. olsa da umursamaz.

(bkz: literatür taraması)

sözlüğü sırf bu duyurular için takip ediyorum desem abartmış olmam.

sözlüğün boku çıktı filan ama sırf makale aranıyor duyuruları başlığı bile bu sitenin ayakta kalması için bir neden.

hepatit marker'larının bakılması gerekir
aile hekimliği merkezleri yapıyor olabilir emin diilim
hastanelerde enfeksiyon hastalıkları (intaniye) bölümüne gidin.
bazı yerlerde hepatoloji, gastroenteroloji de olabilir.

454 gramı 10 dolar

oradaki pound agirlik birimi. yarim kilosu 10 dolar diyeceksin. compadrito tam agirlik karsiligini yazmis zaten.

kilosu 50 tl de gitsin, hemen hemen o hesaba geliyor :)

teşekkür ederim. Konuşma sokak ağzı olduğundan "yarımlığı 10 dolar" dedim

sözlüğe taşıdım, lütfen silmeyin.

makale demissiniz de o makale degil.
surda da görebileceginiz gibi:
scitation.aip.org
metin derginin "PROGRAM ABSTRACTS OF THE 147TH MEETING OF THE ACOUSTICAL SOCIETY OF AMERICA" basligi altinda verilmis. sayfa numaralarindan da belli oluyor zaten gerisinin olmadigi.
ha sunum daha sonra makale olarak baska yerde yayinlanmis olur o baska. onun icinde yayinlanmis oldugu derginin bilgilerini verirseniz ona göre arariz.

hmm doğru, makale değilmiş, ben article yazınca bir an öyle zannettim. yanlış alarm : )

Tek sayfalık bir makale olamaz mı yani?

Article
Relationships between objective acoustic indices and acoustic comfort evaluation in nonacoustic spaces

Jian Kang
Jian Kang
The Journal of the Acoustical Society of America (Impact Factor: 1.65). 01/2001; 115:2371-2371.
ABSTRACT Much attention has been paid to acoustic spaces such as concert halls and recording studios, whereas research on nonacoustic buildings/spaces has been rather limited, especially from the viewpoint of acoustic comfort. In this research a series of case studies has been carried out on this topic, considering various spaces including shopping mall atrium spaces, library reading rooms, football stadia, swimming spaces, churches, dining spaces, as well as urban open public spaces. The studies focus on the relationships between objective acoustic indices such as sound pressure level and reverberation time and perceptions of acoustic comfort. The results show that the acoustic atmosphere is an important consideration in such spaces and the evaluation of acoustic comfort may vary considerably even if the objective acoustic indices are the same. It is suggested that current guidelines and technical regulations are insufficient in terms of acoustic design of these spaces, and the relationships established from the case studies between objective and subjective aspects would be useful for developing further design guidelines. [Work

herhangi bekar bir karşı cinsle devletin o kağıdına imza atman demek.

sadece bu değil. eşin seks yapabildiğin iyi bir arkadaştan daha fazlası olmalı. olmazsa eğer seks yapabildiğin herkesi eşine tercih edebilir hale gelirsin. adı üstünde eş olm, ne bileyim senin diğer yarın işte. özel biri. arkadaş ve dost. ama başka bir arkadaş veya dost gibi değil. öyle bir büyüklüktür ki adı konulamaz.

isteyen evlenir isteyen evlenmez ona bir şey demiyorum ama evliliği "devlet onayı" ve "imza"ya indiren tiplerin ergen olduğunu düşünüyorum açıkçası. bir insanla hayatı paylaşmak, sorumlulukları bölüşmek, akşam aynı kaptan yemek yemek bu kadar basit bi olay değil aq. insanların hayatı gezip tozarak, dağ tepe koşarak geçmiyor. o yüzden sizin için özel olan bazı insanlarla bazı anlaşmalar yapabiliyorsunuz. ha siz istemiyorsanız yapmazsınız ama bu anarşist ayakları da komik oluyor yani. devletin de çok sikindeydi sizin imzanız.

en sade hali bu ama bazı durumlarda arkadaşlık da gerekmiyor.

edit: muhakkak beraber yaşamak da gerekmiyor lan. bu açıdan evlilik aslında süper bi şey.

hayır. evlilik bir hukuki işlem her şeyden önce. evlilikte karşılıklı olarak bazı yasal haklara sahip oluyorsun. mesela malvarlığını paylaşıyorsun. sözleşme yaparak bunu değiştirmek mümkün olabiliyor ama birbirinize mirasçı oluyorsunuz mesela.

evlilikte öyle ben senden sıkıldım/bıktım deyip kapıyı vurup, ben gidiyorum diyemiyorsun. boşanman gerekiyor. yine boşanma sebepleri sayılmış, eşinin senden boşanmasını istemiyorsan o sebepleri ona vermemen gerekiyor. sadakat yükümlülüğü var evlilikte en basitinden.

evlenmek duygusal bakımdan da ciddi bir karar. ömrünü birlikte geçirmek istediğin, birlikte yaşlanmayı düşündüğün, hastalıkta yanında olmak istediğin kişiyle evleniyorsun. bu sebeplerden değil de maddi sebeplerden evlenen de yok mu, var tabi ki.

çocuk meselesinde de, türk toplumu bakımından, evlilik dışında doğan çocuğa da ailesine de iyi gözle bakılmıyor. ileride, çocuk farklılıkları idrak edebilecek yaşa geldiğinde sıkıntı yaşanabilir, kafası karışabilir. beraber senelerce yaşayan ama çocuk sahibi olmaya karar verince evlenen çiftler de var o yüzden.

Sen yunan köyündeki kızı almadın mı hala

Edit: Pardon o arkadaş mehmetoloji miydi karıştırdım mı acaba

evlilik başkasi ile seks yapmayacagina dair yasal bir baglilik olmadan seninle birlikte ayni evde kalmak istemeyen "bir arkadasin" ile ömür boyu aynı eve hapsolmaktir. gercekten iyi bir arkadasin, senden her aksam eve gelmeni istemez.

abi evli insanların başkasıyla sevişemeyeceği ya da sevişmemesi gerektiği nerde yazıyor? evliliğin nasıl olacağına sen ve eşin birlikte karar verirsiniz, size uyuyorsa başkalarıyla sevişirsiniz evliyken. la ne garip kafalar bunlar ya.

pescador, sadakatsizlik boşanma ve tazminat sebebi evlilikte.

öyle değildir. çünkü denedim gördüm öylesi pek evlilik olmuyor. evlilik daha duygusal bir hadise. hayatında herkesten herşeyden daha önemli bir karşı cins olunca o karşı cinste sana herkes ve herşeyden fazla önem veriyorsa ve resmiyete dökülünce evlilik oluyor.

bunun dısındakiler resmiyete dökülse bile ya boşanma oluyor veya kabus..

"abi evli insanların başkasıyla sevişemeyeceği ya da sevişmemesi gerektiği nerde yazıyor?"

medeni kanun'da. sadakat yükümlülüğü var. öte yandan buna uymak zorunlu mu, hayır. eşler oturur karşılıklı, derler ki biz open marriage yapalım. dilediğimiz kişiyle beraber olalım. eyvallah. ama taraflardan biri eşinin başkalarıyla beraber olmasını istemiyorsa elinde medeni kanun var kapı gibi. :)

bence de öyledir.

yani öyle olabilse öper başıma koyarım.

daha fazlasıdır diyenler somutlaştırsınlar da anlayalım. çoğu insan ne seks yapabiliyor ne de iyi arkadaşlar eşleriyle... eminim %50'den fazladır bu insanlar. çevrenize bakın, çokça göreceksiniz bunlardan.

bu iki ölçüt çok iyi bir başlangıç. dahasını bulabilirsen zaten tadından yenmez ama bulmak bence hiç de kolay değil.

evlilik basond'la duyond'un yaşadığı şeyin adıdır. birbirini sevmenin ötesinde, birbirine saygı duymak, birbiri için fedakârlık yapmak, iyi arkadaş olmak ve kötü gün dostu olmak.

tabiki değildir. olm aşk diye bir şey var aq. daha ne olsun? başka nasıl birisiyle bıkmadan usanmadan her şeye rağmen tüm hayatını birleştirebilirsin?

Devlet gözetminde çocuk yapabilmek veya mahalle/aile baskısından kurtulmak veya sosyal olarak seviye atlamak veya kimileri tarafından bir ilişkinin ulaşabileceği en üst ciddiyet mertebesi olarak görülür.

Benim içinse devletten aldığın bir kağıttan daha fazlası değil.

Hadin.

değildir.
Belki evlisin belki değilsin belki evlendin boşandım bilemiyorum,
İnsan arkadaşı ile kavga edebilir küsebilir, sırtını dönüp gidebilir, ancak karı koca olmak bundan çok daha fazlası ve ötesidir,
Karşılıklı saygı çerçevesinden çıkmadan kavga edebilmektir, küstüğünde karşındakini dinleyebilmendir. Silip atamamandır, silip atmak istememendir.

evlilik ülke ahlaki değerlerini bozmadan sex yapabildiğin,doğum yapabildiğin, sevdiğin bir arkadaşı kaybetmeme sözleşmesini imzalamak olabilir

@pescador +1000

ya ama ben tokluk kan şekeri ölçümüne arbys'te patates kızartmalı kolalı menü yedikten sonra gittim, ondan o kadar yüksek çıkmıştır bence. istedikleri şeyleri 5-6 farklı restorana sordum ama yok veremeyiz dediler. öğle vakti kimse bal reçel süt yumurta vermedi. şimdi tekrar teste gitmeye de üşeniyom. öf.

idrar yolumda bi şey yok, varsa da bilmiyorum zira şikayetim iki saat aç kalınca ateşimin falan çıkmasıydı. idrarla alakalı bi şey demedim. idrar testi de yaptırmadım. kandan anlaşılıyo muymuş öyle şeyler?

@freekara, adlarını bilmiyorum işte neyse ama yumurta-domates yiyip gel dediler ben gidip kola içtim, onu diyorum. yumurta falan yeseydim yine o kadar yüksek çıkar mıydı ki acaba? ben yine şekeri zıplatacak sağlıksız pis pis şeyler yedim. yav benim en büyük korkularımdan biridir duyu organı kaybetmek, şeker olursam kör olurum kesin pff

hem açken hem de tokken kan verdim. burda ikisi de yok mu? görevliye ısrarla sormuştum başka kağıt var mı diye, yok dedi. ben mi yazmadım diyorum ama kağıtta sadece sedimantasyon, kan alma saati falan yazıyor... başka değer yok yani.

peki şekeri azaltırsam düşer mi bu? yoksa tamamen mi kesmem lazım? ara sıra tatlı falan yiyebiliyo muyum? diyabetten, şeker hastalığından falan cidden çok korkuyorum. ama şekeri de çok seviyorum yahu.

Evet şu anda kreatinin daha acil ve önemli. Ama açlık kan şekerinin 103 olması, freekara'nın dediği gibi, glukoz metabolizmasının bozulmuş olduğunun delili. Kolaları içip, pizzaları gömerken düşünecektin.

20 yaşında bu olursa, 30 yaşında diyabet olur, 40 yaşında diyaliz makinesine bağlanırsın.

Çare, günde 90 dakka yürümek, zehirlerden uzak durmak ve 2 sene içinde şu anki kilonun %15'i gibi bir miktarda kilo vermek. Ama böbrek daha acil şu anda.

kreatininle ilgili ne yapılabilir şimdi? bakıyorum yüksek kreatininin sebebi nedir, çözümü nedir vs. diye ama hiçbir şey bulamıyorum doğru düzgün.

su içmeyi artır kreatinin normale döner
keza ürik asit de öyle

şekeri o kadar kafana takma ama sana süt yumurta dediler, sen de gidip arby's yediysen problemlerin kısa süre içerisinde başlayabilir. yiyecek daha normal şeyler bulabilirdin yani. pek çok kronik hastalığın temelinde davranışlarımız var, bunu unutma

coşmazsınız ama hiç de fena yaşamazsınız. hele kirayı mantıklı bir şeyde tutabilirseniz ayda cebinize 1500$ falan kalır ki bununla da yaşanır

Brut mu net mi? Netse rahat yasanir, brutse de yasanir.

kirayı 700-800 dolar civarında ve bir evin odasını paylaşmak şeklinde çözebilirseniz, rahat edersiniz.

Net rakamsa, çok rahat yaşarsın. Ufak tefek incelikleri bilmek lazım. 1bucuk yıl orada yaşadım, sorun olursa yardım ederim.

Multifaceted'ta karar kıldım. Aynı anlamda olmasa da "multi-layered" da yerine göre iş yapar.

books.google.com

proje, eser olarak

bu dünyada geriye bir eser bırakmak için. sen gittikten sonra senin var olduğunu kanıtlayacak bir şey için temelde. Dünyada bir iz, bir yansıma bırakmak için.

Evrimsel açıklamada insan türünü devam ettirme ihtiyacı hisseder, modern insanda bu ihtiyaç yukarıda saydığım sebeplerin sonucu olarak gözükür. Basite indirgediğimizde ikisi de aynı neden aslında.

ama yani düşününce ben geriye bir şey bırakmak için çocuk yapmak istemem. sonuçta ben bir hiç olacağım, çocuğumu, ne yaptığını göremeyeceğim ve hadi çocuğumun yaşantısında benim ismim geçer ama torunumdan itibaren unutulmuş olurum, dünyada yaşamış mıyım yaşamamış mıyım kimse fark etmez.

Bencillikten bazen

ama yani düşününce sen öyle istemiyor olabilirsin ama demek ki isteyenler var. hepimiz her konuda aynı nedenlerle aynı şeyleri istemiyoruz, ancak bu durum o nedenlerin var oldukları gerçeğini değiştirmiyor değil mi?

düşününce...

bununla ilgili kendi çapımda ufak bir analiz yapayım, sıkılan okumayabilir.

bu dediğim süreçler evrimsel olarak bilinçaltımıza işlenmiş bilgiler zaten, hemen hemen her insanda öyle ya da böyle mevcut. mantık düzlemine oturtmak istediğimizde dediğin gibi dini inançlardan sıyrılarak baktığımızda hepimiz hiç olacağız ve ne olduğunu göremeyeceğiz. pek çok din içerikli felsefik akımda insanın ölümle olan mücadelesinden bahsedilir. hatta insan ölümden korkmayı gerçekten bıraktığında ruhu özgürleşir ve dini olarak en üst mertebeye ulaşır. ölüm kimi zaman tanrıya ulaşmaktır kimi zamansa nirvanaya ulaşmak olur. Bunun bu kadar yüceltilmesinin nedeni de insanın ölümden gerçekten korkmamasının ve kabullenmesinin çok zor olmasıdır. Ölümden korkmuyorum diyen insanların bir çoğunun aslında ölümden gerçekten korktukları için bu düşünceyi bastırdıklarını ya da görmezden gelmeye çalıştıklarını biraz konuşarak anlamanız mümkün.

Ölümden korkan insan gerçekten tanrıya, nirvanaya ya da dinden arınmış bir şekilde huzurlu bir hiçliğe ulaşacağına tam olarak inanmayan insandır. Korktuğu şey aslında bilinmezliktir. Bu da onu hayata tutunma davranışına iter. Kimisi sağlıklı yaşayarak, kimisi sanat eserleri, şarkılar, resimler vb. yaratarak kimisi de bunların yanında daha kanlı canlı bir eser olan çocuk yaparak tutunmaya çalışır. Hayatı belki de biraz daha anlamlandırmak içindir bu çaba. Ölüm korkusu şu soruyu da akla getirir : Neden yaşadım? Neden yaşıyorum?. Gerçekten de eğer hepimiz bir gün öleceksek neden yaşadık? Yaşamımızın bir anlamı olması için bir şeyler yaratmamız gerekiyordu ve o ya da bu şekilde yarattık ve yaratıyoruz da. Bir canlı yaratmak ise insanın egosunu tatmin edebilecek en muhteşem varlık.

Şimdi şu soruyu sorabilirsin; hayatın bir anlamı olmak zorunda mı?

Hayatın bir anlamı var ya da yok. Ölüm olan bir dünyada hayatın anlamının olmaması insanı ölümden daha da korkutan bir şey bence. Bir çoğumuz bir şey için yaşamak ihtiyacı duyuyoruz eninde sonunda. Arada kendi kendime düşünürüm; annemi ya da babamı bir gün kaybettiğim gün umarım çoktan bir çocuk sahibi olmuşumdur diye. Çünkü bu durum bana çok büyük bir acı verecek ve benim biri için ayakta kalmam gerekecek. Bu da muhtemelen kendi çocuğum olacaktır.


bence bu konuyu anlamak için bu kadar derine inmek gerekiyor, çünkü sadece basit evrimsel kuramla dalarsak olayı seks güdüsüne indirgememiz lazım ki korunma yöntemlerinin bol olduğu modern dünyada bu saçma olurdu.

Dediğim gibi hayatın anlamı var mı yok mu bu gerçekten başka bir tartışma konusu. Tek bildiğim ise insan olarak hayatın bir anlamı olmasını inkar etsek bile içten içe istediğimiz.

biraz uzun oldu galiba. okuyanlara sabırları için teşekkür ederim.

aslında çoğu bebeğin düşünmeden yapıldığını biliyoruz değil mi?
şöyle terimlerden haberdarız 'tekne kazıntısı' 'kaza kurşunu' vb.
konu dışında tuttuğunuz hormon, evrim, yavrulama içgüdüsü vb. bunlar için açıklama olabilir.
bunu düşünerek yapan adam için de lokomotif güç, yavrulama içgüdüsü tabii ki.
bunun dışındaki tüm sebepler duygusal bence. bu duygular bencilce olabileceği gibi samimi/zararsız da olabilir.

-'eser' gibi soğuk bir kelimeyle açıklamayı tercih etmesem de, insan kendisinden bir parçayı görmek istiyor olabilir.
-ya da 'ulan herkesin var benim neden olmasın' diyerek 'kıskanma/özenme/vb.' duygularıyla yapıyor olabilir.
-biri olsun ve bana baksın mantığıyla yapan çok biliyorum. çünkü şöyle bir dua var 'hayırlı evlat olsun' yani hastalandığında yaşlandığında sana baksın(bunları öldürmek istiyorum).
-öleceksin ve bu dünyada sahip olduğun şeylerin birilerine kalmasını istiyor olabilirsin. (veliaht)
-gerçekten çok fazla sevebileceğin, hiçbir şey beklemeden bir şeyler verebileceğin, hayatında kimselere göstermeyeceğin ilgiyi gösterebileceğin, çok fazla mutlu etmek istediğin birini istiyor da olabilirsin (bunlar daha güzel insanlar).

çoğaltılabilir bu örnekler. ama kaç madde yazarsam yazayım hepsi bir duygunun izdüşümü olur bence.

bir çocukla yaşamak, dünyaya onun gözünden bakmak, defalarca kez yapacağı bir şeyi ilk kez yaparkenki heyecanını görmek güzel ve biricik bir şeydir çünkü. çocukluğumuzu hatırlamak için yani biraz. o masumiyete duyulan özlemden. benim için böyle.

hukukçu gözüyle ise çocuk yapmak için en mantıklı nedenin "miras" hususu olduğunu söyleyebilirim.

ilaveten: tanrıların, yarattıkları insanı sevdikleri ve iyiliklerini istedikleri de nereden çıktı? belki de insanı yaratacak güce sahip oldukları için yaratmışlardır. belki biz amaç değil aracızdır? bir ego tatmini aracı... çoğu insan da bu yüzden çocuk yapıyor. saygı görmek ve önemli hissetmek için.

acaba neye benziycek merakı
çocuk sahibi olma hissine duyulan merak
çocuk sahibi olanlara özenti, imrenme
soy'un devamı (hormonlar, dürtüler v.s.'ye bu da giriyo mu yoksa?)
can sıkıntısından kurtulmak, bir meşguliyet bulmak için
hayatta bir amaç sahibi olmak için
ebeveynin torun beklentisini karşılamak ve mahalle baskısından kurtulmak için
evde kalabalık, gürültü olsun diye (kahvaltılar sessiz geçmesin diye çocuk sahibi olmak isteyen biri vardı mesela)

Soyum devam etsin diye bir takinti var birde.

Sevgi benim gibi icin sadece sevgi kucagima aldigim onu uyuttugumdaki sevgi parkra oynarken yasadigim mutluluk baba olmanin verdigi mutluluk tamamen manevi bencilce bir cikar yok. Insanlar neden cicek büyütür hayvan sever kedi köpek besler çünkü bunlarla mutlu olur

Insan, hayatinin bir amac ve anlam icermesini ister. Bu durtusel bir sey olabilir, zira mutlu olabilmek icin gunluk hayatta yaptiklarinizin bir amaci olmali. Calisiyor, para kazaniyorsunuz, bir yandan da sevdiginiz kadinla/adamla evlisiniz. Bu durum sizi tatmin edebilir, kendinize yeni hedefler koymazsaniz da anlamini yitirir. Bir ev almak isteyebilirsiniz, daha cok calisirsiniz ya da hayalinizdeki arabayi almak icin ugrasirsiniz vs. vs. ancak bunlar sizi tam olarak tatmin etmez cunku bu getirilerin hepsi size ancak maddi tatmin saglar ama kalici bir mutluluk saglamaz. insan, elindekileri paylasarak, birileri icin bir seyler yaparak esas mutluluga dogru gider ve bir gun bunu anladigi vakit cocuk yapar ki bu edinimlerini, guzel ve kotu gunleri beraber yasayabilecegi, paylasabilecegi biri daha olsun. bu saydiklarimi insan tasarlayarak yapmaz belki ama icguduleri de zaten uremek uzerine programlanmis oldugundan ve kisisel tatmin duygusu da yukarida yazdigim sekilde islediginden, cocuk yapar ve sonrasinda hayattaki amaci degisir, cok boyutlu bir hal alir. artik sadece kendisinin ve esinin degil bir de cocugunun mutlulugu onun hayat amaclarindan biri haline gelmistir.

Çünkü içgüdüsel olarak çocuk yapmamız gerekiyor. Alt beyin iç güdüsel olarak bir şey yapmak istediğinde, üst beyin bununla ilgili kişiye mantıklı gelecek bir mazeret uydurur. Çocuk olayında bu: herkes yapıyor, çok şirin yea, soyum devam etsin vb. olabilir. Ama altta yatan sebep üreme iç güdüsü.

Çünkü bir insan yetiştireceksin. Düşün; ne çok şey öğreneceksin, o büyürken sen de büyüceksin, gerçek sevgiyi öğreneceksin, kalbin daha yumuşak derin olacak. Belki çok "mantıklı" sebepler değil, ama tamamen bencilce de değiller.

aga mustang'in sitesine girsene bir. Sıfırı 23 bin $ :/

evet abi aslında sormak istediğim ucuzluk da değil. bu tarz 3-4 bin dolarlık arabalar 200 bin ve üzeri kilometre yaptıkları için alanı üzerler mi yani? biz burada 100 bilemedin 150 bin üzerine kötü gözle bakıyoruz ama orada bunların piyasası var mı böyle? 1-2 sene kullanılır mı mesela başlangıçta iş görsün diye. sormak istediğim buydu.

yani bu insanlar artık bu arabaları iş görmez, yeter ki elimden çıksın diye mi bu fiyata satıyor yoksa, bi kaç sene daha giderleri var mı?

tamamen kendi düşüncem:

fiyatının düşük olması, genel olarak piyasanın ucuzluğundan kaynaklı bence.

200 binlik arabaya gelince... amerika şartlarında eğer bakım onarım falan çok pahalı değilse üzmez. Kocaman ülke zaten. Bir sahil şeridinden gezeyim desen, dolar kota :p Ben olsam fazla çekinmezdim. Çünkü dünyada herhalde bir araplar bir de bizizdir bu kadar yeni araba meraklısı.

newyorkta arabayla isin olmasin.en zengininden fakirine herkes toplu tasima kullaniyor. park edicek yer yok sehir icinde. sehir disinda yasiycam diyorsan bilemem.

new york'a gitmeyeceğim. wayne/new jersey'e gideceğim. craigslist'te new jersey yok ya da ben bulamadım. o yüzden new york'a baktım.

O kilometreler gayet normal periyodik bakimlari zamaninda yapilan araclar ufak tefek problemler haricinde 400-500 binlere kadar gider. Bakim maliyetleri yukseldigi icin o fiyatlara dusuyor aslinda. Birde amerika da en ucuz arabalar new yorkta

arabanın kendisi 4500$ zaten . Hadi oldu korktuğun başına geldi arabanın heryeri bozuldu. Sağlam tek parçası kalmadı. Tekerlekleri falan yerinden çıktı gitti yani öyle bozuk. Tamirciye götürsen 500$ masraf çıkarır en fazla. :D Niye kasıyosun. Temiz bi araçsa sesi güzelse al geç.

upload.wikimedia.org

arkadaşımın bundan vardı. 1500 (binbeşyüz) dolara almıştı. bikaç ay kullandıktan sonra yolda kalmış.

sizin verdiğiniz örnekteki cherokee'nin 5 bin dolar olması normal. bi de VIN (vehicle identification number) yardımıyla, kaza geçirmiş aracı tespit edebiliyosunuz. misal, piyasası 9 bin dolarsa bir aracın, kapısında hafif bir göçük olması, fiyatı pat diye 5 bine düşürebiliyo. halbüse o göçüğün o araca hiçbi zararı yok.

harbiden o kadar ucuza arabaların satılması gerekiyo çünkü ülke çok büyük, insanların işlerine ulaşmaları ve hayatta kalabilmeleri (yani alışveriş yapabilmeleri) lâzım.

Türkiye'de benzinin fiyatı da nerdeyse 3 katı zaten.

para derdiniz yoksa, certified pre-owned alın. rahat edersiniz. en ucuz aracın new york'ta olduğu bilgisi bana pek doğru gibi gelmedi. ama ispatlayabilecek durumda da diilim.

500 bin kilometre yapmış araç alıp, toplayan ve kullanan adam da var ama nadir.

o Mazda güzele benziyo.

Ben 2 bin dolara 3 yaşında ve 6 silindirli cillop araç satan da gördüm. İnsanların başının sıkışması hâlinde, (ani ve çok şiddetli parasızlık, ülkeyi acilen terketme ihtiyacının doğması v.s. gibi hallerde) böyle çok ucuz arabalar bulunabilir.

abi pardon da 3000 dolara mis gibi araba alsam ve 3 ay sonra bozulsa yeminle üzülmem. 3000 dolara türkiye'de macbook falan alıyorsun lan. Şaka gibi.

Craiglist, newyork sayfasından bakmani yadirgamiyorum ama benim burada araba satış alanında tanıdığım birinin, akraba gibi biri- yardımcı olur, numarasını verebilirim. Geldiğinde işine yarar.

bakım maliyetleri, ustaların pahalı olması, arıza yapma olasılığının artması arz talep dengesinde kendine bu fiyatlarda yer bulabiliyor. örnek olarak aynı arac, amerikada türkiyedeki bakım maliyetleri ve usta fiyatları olsaydı cok daha fazla fiyata satılırdı.

Normalde araba fiyatları zaten ucuz da, bize gelene kadar öyle vergi kitliyorlar ki arabanın fiyatı 3 katına çıkıyor. Orada öyle bir durum yok demek ki.

karakter oyle 3,5 ayda oturmuyor. cocukluk, ergenlik, genclik vs..katlanarak oluyor. dolayisiyl;a 4 ayda da degismez. sen degistigini saniyorsundur. davranis ve yaklasim degil duygu onemlidir. seni uyuz eden birine artik ilimli daqvraniyor olabilirsin; ama kendini zorlamasan icinden duz gideceksin belki,.

ergenliğe hoş geldin.

O süre içinde ölüp de hayata yeniden döndüğünü de söyleseydin, böyle "ergenliğe hoş geldin" gibi cevaplar almazdın.

Bu tarz deneyimler insanı ister istemez değiştirir zaten, normal yani. Kalıcı olması da büyük ihtimal.

Zayıf karakterli (karaktersiz de denebilir) insanlarda mümkün. Ama onlarda karakter hiçbir zaman oturabilen bir şey değil zaten.
Ben bunu yavşaklık olarak nitelendirmekte beis görmüyorum.

@buff hocam ama değişim şu şekilde; uzun uzuun oturup özeleştiri yaptım, kendimin ve arkadaşlarımın (onlarla da konuştum kendim hakkında) tespit ettiği kötü yanlarımı törpilemeye başladım. ilk başta zorlama olarak yaparken daha sonra karakterimin bir parçası haline geldi. asıl sormaya çalıştığım buydu. tüm kötü özelliklerinden kendini eleştire eleştire kurtulmayaı yavşaklık ve zayıf karakter özelliği olarak görmüyorum.

O karakter değişikliği değildir o zaman. Yaşama pratiğini değiştirmişsindir. Yaptıkların senden potansiyel olarak önceden de vardır zaten.

karakter değişmez, en azından ana çizgisinden imkansız sapmaz. can çıkar huy çıkmaz demişler. kısa dönemli psikolojik bir şey olarak gördüm ben.

çok kötü bir olay yaşamıştım geçen sene. kısa bir zaman zarfında da yaşadığım o olay beni baya değiştirdi. ama sonra yavaş yavaş eski karakterime döndüm, olay kalıcı bir takım etkiler bıraksa da. ben karakterimin değiştiğini düşünürken aslında bir takım psikolojik dönemeçler yaşıyordum. 3 yaşında filan değilsen yıllar içinde oturmuş bir şeyi kökünden değiştiremezsin diye düşünüyorum.

senin durumun farklı. ona bağlı olabilir. kalbin durduğunda beyninin kansız kalmasına bağlı bir değişiklik olmuş olabilir. by-pass ameliyatı geçirenlerde de görülüyor.

öncelikle değişimin zayıf karakterli olmakla alakalı olduğunu düşünmüyorum. ne kadar esnek olabildiğinle alakalı bence. ve esneklik katılığa göre çoğu zaman daha avantajlıdır. bana göre sen değişmedin. yüzeysel olarak değiştin gibi gözüküyor ama değil. değişim diye adlandırdığın şey; evet bunları bunları yapmalıyım şeklinde olan bir durum. bu değişim değildir, zorlamadır. mesela ani durumlarda kendini kontrol edemezsin ve eski düşünce kalıbıyla hareket edersin. değişip değişmediğini o zor durumlarda anlarsın genelde. değişim ancak "anlayış"la mümkündür. daha önce yaptığın şeyleri neden yaptığını düşünürsün altındaki sebepleri görürsün ve o şekilde hareket etmeden de sonuç alabileceğini anladığın zaman ya da hangi şekilde davranmanın sana daha çok artısı olacağını fark ettiğin zaman değişiyorsun. bir şekilde anlayış geliştirmiş oluyorsun. madem bu kadar kararlısın anlayış üzerine yoğunlaşmanı tavsiye ederim. değişimin daha kalıcı olur.

4 ay böyle bir değişim için kısa bir süre. bence. ama başardıysan ve bunu oturtabildiysen başarı bence. normalde böyle köklü değişimler kolay yaşanmaz, çoğu insan da yaşamaz. yani +27-28 yaşında bir insan için zor şeyler bunlar. değişim olur, kabul ama kökten olmaz çoğu zaman. sen bence daha çok alışkanlıklarını, dostlarını ve sınırlarını yeniden belirlemişsin.

safe mode da açıp bilimum (çok seviorum bu kelimeyi kullanmayı) virus programlarıyla temizlik yapacaksınız.

safe mode'da açılmıyo. Shift F8 filan da yemiyo BIOS içün filan.

hubris kullanılabilir

Conceited
Big headed
Arrogant

Arrogant olur, smug ya da cocky de olur. Snob da olabilir yerine göre.

hubris sıfat değil isim. Arrogant ve cocky'e ek olarak self righteous kullanılıyor.

Haughty?

Arrogant küstah'a yakınsar.
Snooty'yi daha çok duyuyorum. Hatta elleriyle burunlarını yukarı doğru itip, kalkık burun yapıyolar snooty derken.

snob

cocky vardı.

hani bazi kelimeler vardir ya sozlukten ezberlersin ama adamlar genellikle kullanmazlar. sen de bir yerde kullanirsin ters ters bakarlar. o yuzden takildim bu kadar. 8-9 kelime cikiyor sozlukte aynen

complacent var bir de. ama benim en sik duydugum cocky.

smug

evet tabi ki kuruluyor.

"Why don't we go to cinema?" gibi bir kullanimdan mi bahsediyoruz ben çok mu yanlış geldim. Öyleyse tabi ki kullanılıyor. İlkokulda öğretiyorlar let's go, shall we ve benzerinin yanında.

Neden kurulmadığını düşünelim ki?

kuruluyor. bizdeki "acaba çıkıp x mi yapsak?" kalıbının ingilizcesi işte. "why don't we x?" diyorlar.

Hadi lan/kız şeyapak!
Tabi lan manyak mısın?

Burdaki hadi cümlesinde, why don't we güzel gider.

münzevi

ölü

guru, fakir, sofi, ermiş

Meczup olabilir.

duygusuz.

zahid

Avare

aşık

abdal,fakir

tarzan (bkz: manisa tarzanı )

ben

bilge yazmamış kimse?
kitabı bile var (bkz: ferrarisini satan bilge)

bir de şu işe yarayabilir: tureng.com

Arif.

şaman, evliya, enbiya, veli

ilhan elmacı'ya gidin. ibo'yu ameliyat eden hoca.

"Okuduğu gibi, ben senin uykuya dalman gibi aşık oldum; ağır ağır ve bir anda..."

[O] okurken (kitap vb..), ben uykuya dalarmışcasına aşık oldum [ya da onun uykuya daldığı gibi bende -ona- aşık oldum]: yavaşca ve [ama/fakat öte yandan da] aniden/birdenbire...

Context önemli tabi edebi çeviri için; öncesi ve sonrası. Kaba hatlarıyla bu.

birebir çevirisi şöyle olur: "onun okuduğu gibi, senin uykuya dalış şekline aşık oldum: yavaşça, ve ardından tamamı bir anda." yani anlıyoruz ki bu sözü söylediği kişi önce yavaşça uyuklayıp sonra birden uykuya dalıyormuş, kahramanımız da ona bu şekilde, önce yavaşça çekilerek, sonra tamamen kapılarak aşık olmuş.

"read" bazen "anlamak" anlamında da kullanılır. daha çok radyo yayınlarında ve telsizde böyle kullanılır. önceki ve sonraki cümlelere, sözün nasıl bir metinde geçtiğine bağlı olarak hangisi olduğunu seçebilirsin.

diğer cevaplar sonrası düzeltme: "o okurken" diye başladığını sanmam, çünkü "read" fiili "he" öznesinden sonra geldiği için past tense kullanılmış, ama burada belirli bir anda olmuş bir olayı anlatmıyor bence, yani "o adam bir şeyler okurken ben de sana aşık oldum" gibi bir şey demiyor. aşık olma şeklini anlatıyor. bu nedenle de, anlattığı şey aşık olduğu zaman değil, aşık olmasının kendisi olduğu için, "as"i "yaparken" anlamında kullanmamıştır diye düşünüyorum

"ben uykuya dalarmışcasına" diyor da olamaz, çünkü "the way you fall asleep" diyor, yani açıkça "fall asleep" eylemini yapan kişi "you". bu nedenle de o kısım sadece "senin uykuya şekline" anlamına gelebilir.

o kısım "senin uykuya dalman gibi" diye de çevrilemez. çünkü böyle demesi için, "i fell in love"dan sonra, "like", "just as" vb. şeklinde "gibi" anlamı verecek bir ifade kullanılmalıydı. ama böyle bir ifade yok. bu nedenle "i fell in love"dan sonra gelen kısım aşık olma biçimini değil, aşık olduğu şeyi tarif ediyor olmalı.

o okudukca ben senin uykuya dalis sekline asik oldum, yavasca ve sonra aniden.

Ben zaten kaba hatlarıyla demiştim zira anlayabildiğim kadarıyla cümle edebi bir metinden. İçerikle alakalı farklılıklar bir tarafa benim de @tembel tnt'nin de vurguladığı ve üzerinde karar kılmaya çalıştığımız cümlenin context'i önemli ve tekrar bakılmalı;

Çeviriden öte ki bence çeviriyi gerçekleştirecek yegane soru; cümle kaç kişiye hitap ediyor/içeriyor? 2 kişi mi 3 kişi mi; yani "onun okuduğu gibi" (1. person -reader-), "senin uykuya dalış şeklin" (2. person -sleepyhead-) ve son olarak aşık olan (3 person -romantic one-) yoksa sadece 2 kişi arasında, "okuyan" ve "okuduğu gibi -okuma şekline/tarzına- uykunun kaçınılmaz cazibesi gibi aşık olan" arasında mı?

O okurken, tıpkı uykuya dalarmışsın gibi, önce yavaş yavaş sonra birden tamamen aşık oldum.

çeviriden ziyade metni tahmin etmeye çalışıyorum nedense.. sanırım burada bir anne bebeğine olan sevgisinden bahsediyor. babası bebeğine masal okurken bebeğin uykuya dalışı gibi aşık olmuş.

olabilir. 43 tırsacak kadar yüksek bir sonuç değil ama alkolden ve karaciğeri göçerten ilaçlardan uzak durun.
şöyle bi örnek veriyim: hepatit yani karaciğer iltihabı olduğunda, o değer 1000 küsur filan oluyo.
ilaca bağlı harabiyette de, 300-500 filan oluyo.

karaciğer enzim dediğiniz alt ast herhalde. o şekilde artması önemsiz. alkolden dolayı artmıştır o. ggt de artmıştır büyük ihtimal.

alt-ast ise alkolden dolayı artmıştır, sonraki tahlil için 3 gün önce alkol almayı bırakın.

anlayamadığınız yer the purpose of which

''ki bunun amacı'' demek.

ki bunun amacı, varsa, kurbanları ve çocukları şiddetten ve deliver due hizmetlerinden / servislerinden korumaktır.

emin olmadığım şey, oradaki if any, varsa, (ne varsa?)
deliver due services - bunu da bilmiyorum.

düzeltme: teşekkürler i was me - evet, kurbanın çocuğu varsa, oradaki if any, çocuğu kastediyor olmalı. ben onu göremedim.
deliver due services - bunu da hiç anlamamışım.

o zaman nası oluyo?

ki bunun amacı, kurbanları ve varsa çocuklarını, şiddetten korumak ve gerekli hizmeti yerine getirmektir.

Teşekkür ettim, bir türlü kuramamıştım mekaniği.

kura kura, daha doğrusu, kuramaya kuramaya öğreniliyo o meret zaten.
ben de kuramamıştım da, i was'ın cevabı yardım etti. sonra da cevabını sildi niyeyse.

bağışıklı birine değil hasta birine aşı yapılmaz.

bana test yapmadan yapmıslardı :/ test yapılması zorunlumuymuş?

aşı zor tedarik edilen bişey ve yurt dışına döviz ödenerek satın alınıyor. peki teşhis koyduran laboratuar kitleri bedavaya mı geliyor?

o zaman başka bi sebebi olmalı. bi bakıyim ben buna, niyeymiş.

lim5 +1

hasta kişiye aşı yapılmaz

gordon ramsey

Tesla

Ulus Baker

(bkz: Hüseyin Nihal Atsız)

Kesin bir cevap veremem ama kesinlikle bir edebiyatci olmayacagini soylerim hic dusunmeden.

Bilgi birikimimden memnunum. Eskilere ozenmiyorum.

aa hayret kimse ilber ortaylı dememiş :)

Ahmet serif izgoren.

basarılı bir playboy olmus herhangi bir erkek. evet.

Çok kişi var sanırım ama şu an aklıma ilk gelen 2 isim var, Mîna Urgan ve İlber Ortaylı

isaac asimov

steven wilson, roger waters, jean-christophe grangé, steven moffat.

Peki o şahsın yerine geçiyor muyuz yoksa kuru kuru bilgiler bize mi geçiyor? Kişinin yerine geçiyorsak tabii ki Bill Gates. Hem yarattığı şeyler tüm dünya tarafından kullanılıyor, kullanılacak hem de aşırı zengin.

1-emre kongar
2-aydın boysan
3-ilber ortaylı

nikola tesla

fuat köprülü

louis c.k.

ciguli

rem koolhaas

-ilber ortaylı
-nikola tesla
-muazzez ilmiye çığ
-zahi hawass
-albert einstein
-karl marks
-the doctor

www.youtube.com

Noam Chomsky

İlber Ortaylı. İlberalizm!

Google!

@i was made for you: sadece bilgisini olacak, bedenini veya konumunu değil :)

atatürk

david foster wallace.

@proletarier aller lander vereinigt euch: neden atatürk?

iskender savaşır

freud efenim freud. nasıl kimse demez.

o kişinin bilgi ve birikimine sahip olduğumda,
mevcut hastalık ve korkularına da sahip olacağım düşüncesi ile 'hiç kimse' diyorum.

(eklediğin bedeni ve konumu değil cevabını görmemiştim)
bedeni zihinden ayıramıyorum,
bu da benim bilgi birikimim,
ona ne olacak peki,
ya bilgilerimiz çakışırsa,
veya onun bilgi birikimi benim bedene overload olursa ve beni kanser ederse
o bilgi ile hayatımda tutmak ve yol vermek istediğim şeyler de değişeceği için zaten ben ben olmayacağım ki
neden böyle sorular soruyorsun
ühü

@sadegazoz: öyle irdeleyince çok acayip oldu tabii :))

Başkasının bilgi birikimine ihtiyacım yok şu anki bilgi birikimim ve düşünce yapımı 14 sene öncesindeki halime aktarabiliyorsak o yeter de artar bile bana..

kendimin.

Şu halimize bakın; daha imla hatalarımızın önüne geçebilmiş insanlar değiliz.
O bilgi birikimle ne yapmak istediğimiz önemli.

neden atatürk çünkü pek çok sayılan kişi burada hep tek alanda bilgili kişiler, karl marx misal adamdır adamın hasıdır ama yaptığı hareketler yanlış, yaptığı düzenlemeler yanlış değil. neyse demek istediğimi anla yani bu adam misal ekonomist diğeri başka vs. atatürk çok daha kapsamlı bir adam gerçekten o yüzden onunkine sahip olmak isterdim. kitaplar atatürkü put gibi anlatıyor ama şöyle tarafsız bir kitap olsa da okusak atatürkü insan gibi anlatan neler başarmış neler biliyormuş öğrensek gerçi böyle bir şeyi tam olarak asla öğrenemeyiz çünkü adam kendini geliştirmiş sonra da savaşa girmiş kendini pazarlayacak hiçbir şey yapmamış ki doğru düzgün. yani belki yeni bir ülke kurmakla devrimlerle uğraşmak yerine mevcut imparatorluğu sürdürseydi şu an tam bir ortadoğu ülkesi ama çok da zengin ve refah içinde olan bir ülke olabilirdik. Diyeceksin ki sen nereden biliyorsun çoğunlukla oradan buradan parça parça ufak bilgiler ve onları birleştirme biraz da varsayım ve tahmin.

@bigl0rd: sence o kadar basite mi indirgenmeli durum?
bence daha fazlası yapılabilir.

Madem kişinin yerine geçmiyoruz sadece bilgi geçiyor, o zaman sevdiğim bir müzisyenin bildiklerini bilmek isterdim. Eric Clapton, John Mayer, Stevie Ray Vaughan vs. vs. O zaman onlar gibi şarkı yazabilirdim herhâlde. Karl Marx gibi bir şeye derman olmayan adamın bilgisini ne yapayım.

ada lovelace, marie curie, albert einstein, stephen hawking, nikola tesla, robert oppenheimer -ama kesinlikle yerinde olmak istemezdim :/ - , ebu musa cabir bin hayyan -bak düşün ne kadar geriye gittim.. gerçi onun ürettiği bilgileri şimdi zaten biliyoruz da, bazen "oha nasıl düşünmüş ki bunu?" dediğim olmuyor değil.. ben salağım, evat-, niels bohr, john william strut rayleigh,werner heisenberg, erwin schrödinger ...daha bu böyle gider. evet bir kısmı quantum mekanikçisi ve onların bilgi birikimine sahip olmak isterdim. (bir kısmı değil tabi)

ha bi de, sadece bilgi birikimlerini değil de zekalarını ve sebatlarını da alsak oluyor mu? :/ zira şu anda çok ihtiyacım var da :( *ağlayarak uzaklaşır*

warren buffett.

para lazım. :)

Nikola Tesla
Hedy Lamarr
Marie Curie

ilk defa duydum da, olsa olsa, yeni bir drug delivery teknikidir.

spermium hareketlerini taklit eden mini robotlara ilaç yüklüyolar onnar da hedef organa gidip yapışıyo filan gibi.

çok mu saçmaladım aceba?

ben de ilk defa duydum, sallamaya çalıştım sallayamadım:)

biraz araştırdım ama kesin olmamakla beraber plasebo gibi bir şeyler anladım. sözlüklerde yazmıyor.

Ha ha haaa! Amma değişik bişeymiş ha!

en.wikipedia.org

savaşta advanced trauma support'u tank benzeri zırhlı paletli araç içinde yapıyomuşsun.