oxford veya longman

Oxford Advanced Learner's Dictionary

Mümkün olduğunca, sözlüğe bakmadan anlamaya çalışın.

e birak o yapsin iste negzel bulasiklarla munasebetini azaltmis olursun. o yerlestirsin sen bosalt.

bulaşık makinesini yerleştirmenin optimizasyonu, zekâ gerektiren bişey. belli ki arkadaşınız, o becerisiyle gurur duyuyor. işi ona bırakın, yağlı yağlı şeylerle siz uğraşmayın. bu konu için didişmeyin, dirsekleşmeyin, gıcıklaşmayın. böyle bir konunun, evdeki ilişkinizi germesine izin vermeyin. bırakın bir süre hevesini alsın. ileride zor gelmeye başlayabilir ya da işi olur, sizden yardım ister filan. o zaman da siz gösterirsiniz becerinizi.

bulaşık makinesindeki mevziini kaybetmişsin. artık favori kanal listelerine falan abanmalısın. ama adam hegomonik, kendi çamaşırlanrını yıkarken gelip ayarını eleştirirse ve hatta değiştirirse bu casus belli olur.

1.siz bölgenizi işeyerek mi belirliyorsunuz?

2.ciddi bir durum olmadıkça münakaşaya gerek yok. O 1-2 tabaklık yere koyacağın bir şey var mıydı?

İşi ehline vereceksin, hadis bile var böyle.

burç başak mıydı? arkadaşınki değil, seninki...

erelbagdatc.vw.com.tr

Hafta içi servis Maltepe'de.

knowledge is something fixed and objective. it is a fact and it does not change, it does not show any variance either such as pi number. (pi sayısının ingilizcesini bilmiyom, yannışsa vurmayın).
whereas, information is relative, subjective and it may vary from one person to another.
just like our using descriptive and interpretive adjectives while we are telling somebody about a news.

pi zaten sayiyi belirttigi icin pi number kullanimi gereksiz olur. pi yeterli.

yerebatan sarnıcı
ayasofya müzesi
hava güzel açık olursa galata kulesi
aynı şekilde boğaz hattı vapur seferleri var dolaşan
topkapı ve dolmabahçe sarayı

yalnız şöyle bir şey var, yarın pazartesi. müzeler kapalıdır onun için yukarda saydığım yerler de muhtemelen kapalıdır bir gitmeden kontrol edin.

sultanahmet yürüyerek gezilebilir üstüne kapalı çarşı yapılır zaten gün bitti. akşam da boğazda güzel bir yerde yemek/balık vs.

İstiklâl'den yürüyüp Tünel'i gösterin. Dünyanın 2. en eski metrosu diyin.
Yannış hatırlamıyosam Romanya'da deniz yok. Ortaköy'ü gösterin.
Mısır çarşısını gösterin. Sultanahmet meydan. Gün bitti.

klasik rotanin disina cikmak istiyorsan otobuse bindir kurucesme'de inin. galatasaray adasinin orda. Kopruye bakarlar, bogaza bakarlar sonra ordan arnavutkoye yuruyun 10 dakika mesafede, ordaki eski yalilari gosterin. Sonra Arnavutkoyde adem baba veya takanik'e goturup ucuz balik, salata falan yiyebilirsiniz.
Vaktiniz kalirsa rumelihisarina kadar gidin. Hisara girmeye gerek yok eskiden surlara tirandiriyorlardi simdi yasakalmislar bir anlami kalmiyor dolayisi ile 10 tl verip iceri girmenin.
Bu arada ortakoyde gosterilebilir, hediyelik esya falan alacaklarsa.

Best Hotel. Hastaneye yürüme mesafesinde. Pahalıdır tabii. Altındağ semtinden bahsediyosanız, taksiyle 15-20 dakka sürer.

altındağ'dan uzak durun oradaki oteller yaramaz size
kızılaya uzak değil burası -netten bakıyorsanız- beşevlerden kurtuluşa her yere bakabilirsiniz. en yakınındaki oteller meclise filan yakın olduğundan pahalıdır tahminen.

öğretmen evine bakıp, oradan metro ile ulaşmak 10 dakika sürer.

yatagants, metro kavaklıdere'ye de gidiyo mu?

önce ateşinin yükselip yükselmediği anlaman lazım. belki de üşüyorsun sadece. eğer ateşin yüksekse at yorganı. hatta soğuğa yakın bir suyla duş al.

(bkz: ateş/@compadrito) elleme çıksın. iyice sarın, ateş düşürücü içme. kazak mazak giy, sıcak iç, daha da çıksın ateşin.

taylıl hot,aferin gibi bir ilaç al sonra da yat

çıkıp düşüo geceden beri amk gene fenalardayım

ateşin kontrollü yükselmesine izin ver. tehlike sınırını geçmesine izin verme.
bu arada sen de yardım et enfeksiyonla mücadeleye.

sarımsak ye bol bol.

yarım limonun içine bir aspirin tık küçük ocakta pişir. limonu direkt koy ocağa. limon suyunu salıp aspirin şişince ocağı kapat. elin dayanacak ısıya gelince limonu bir çay tabağına sık. yanında birisi varsa sırtına sürdür. yoksa göğsüne sür güzelce. el bileklerine ayak bileklerine tabanlarına da sür.

bunları yapmadan önce çok kısık ateşte nane limon kaynat. sıcak sıcak iç onu. şeker koyma.

değiştirmelik çamaşır al birkaç kat, yakınına bir yere koy, battaniyenin altına gir kıpraşmadan yat. iki üç dört terle terleyebildiğin kadar. terledikçe çamaşırını değiştir.

yarına zımba gibi kalkarsın. kalkmazsan "olmadı o" de.

unutmadan, iç ateş diye bir durum var, halüsilasyon neyim olursa ateşe hemen müdahale et.

haa, cuvara içme bi de.

Marble cover notebook deniyor ona. Amerika'da klasik ve ikonik bir defter. en.wikipedia.org

selpak var mı? burnum akıyo deriz ya, defter diyince, ilk akla gelen şey bu olabilir. adını bilmiyodum, öğrenmiş oldum.

abi klasik defter işte :)

amerikada bizim kadar gelişmiş kırtasiye sektörü yok. olanlar küçük çocuklar için genelde koreden filan geliyor. amerikan üniversitelerin kendi basım defterleri bile aynı defterin kapağının değişmiş hali. logo filan koyuyorlar işte. ayrıca türkiyede de var bunlardan müdavimi olanlar var. klasik çizgiden şaşmayanlar. babamın üniversite defterleri de hep bunlardan.

Balkon var mı? Halıyı kaldır balkona koy. Ayrıca çamaşır suyu rengini attırabilir o halının. İkinci bir ayrıca çamaşır suyunu bi daha suyla seyreltmeden kullanma, sağlığın için söylemiyorum da eşyaya zararlı.

balkona koyma gibi bir ihtimalim de yok malesef. halının rengi sorun değil de tek derdim uyumak. sorun olur mu acep?

Ya olur. Başka odaya da mı koyamazsın? Yani halıyla aynı odada yatmak zorunda mısın? Eğer öyleyse cam açık yatabilirsin.

o eve girilmez bile, reklamlardan mı etkilendin

o odada uyuyacağıma, odanın ilk hâlinde uyumayı tercih ederdim. çamaşır suyu buharı kanserojen çünkü.

temizlik çamaşır suyunu boca ederek olmuyor maalesef.
temizlik yapmak istiyorsan yüzeyleri silmen veya paspaslaman lazım. camsil, cif, vs. uygun ürün kullanman lazım.

sana tavsiyem her şartta halıyı odadan kaldırman, çünkü ev o kadar pisse o halı elektrik süpürgesiyle temizlenemeyecek durumdadır. mite ve toz kaynağıdır.

uyuma orda ya ciddi söylüyorum. halıfleks falan gibi çıkaramayacağın bi halıysa başka odada uyu. çıkarabiliyorsan da çıkar ve yerleri, kaloriferi, yani çamaşır suyu değen her yeri iyice durula.

bi kova suya ufak bi kapak döküldüğünde bile 2-3 saat havalandırınca ancak çıkıyor koku, boca ettiğininki çıkar mı hiç :ı

saç kurutma makinası/ütü ile kurutabilirsin. bu arada cam çerçeve açık olmalı tabi. çamaşır suyu dökülü yerde uyumak iyi bir fikir değil.

bilgi yetersiz. o kabuk tutmuş yara nerde ve neye maruz kaldı? nası bi yara bu? (bu soruma cevap gelirse yarın yazacam bişeyler. çıkıyorum şindi).

kabugun altindaki bolge ne kadar iyilesmis, ne kadar hep-b icerigine maruz kaldi (hep-b bulasiciligi yuksektir bu arada) bunlar da etken olabilir...

not: cok tirsiyorsa(aniz) immunoglobulin yaptirin. hemsire olan anama hepatit b'li igne batmisti, kanatma-camasir suyu solusyonu ile yikama ve immunoglobulin ile bulasmadan kurtarmisti.

o 3 bucuk saatte napiyorsun?
internet, ofis gibi basit isler yaparken en az 6 saat kullaniyorum eve geldigimde yariya yakin sarj duruyor
gecen ocakta alindi bu arada late 2013

flash gerektiren birsey kullanirsan 2-3 saate bile duser, o dokuz saat omrun ayrintilarini oku, hangi sartlarda 9 saat demisler

bende de o civarda gidiyo aldığımdan beri. neye kullanıyom? duyuruya. duyuru çok şarz yiyo heralda.

windows mu kurdun alete?

hayır windows kurulu değil, @compadrito+1 sözlük,duyuru,facebook bu şekilde kullanıyorum. Dizi falan da izlemiyorum.

safariyi kullanmak flash gerektirdiği için çok şarj yiyor. safari genişletmelerinden clicktoflash genişletmesini yüklerseniz. siteleri flash kullanmadan açıyor. sarjı daha az yiyiyor.

Chrome kullanıyorum ama ben genelde :/

ekran parlaklığını ve klayve ışığını sonuna kadar açtıysan gözle görülür derecede düşer kullanım süren. sadece sörf yapıyom diyosun.

pilde arıza olabilir mi? onun için şu programı bi indirip baksana:
itunes.apple.com

parlaklık sonunda değil ama %85 civarında. kısayım bakalım. Programı da kurdum %100 sağlıklı diyor.

sen bilirsin tabi ama safariyi biraz kullanırsan alışıyorsun ve kullanışlı, sade bir arayüzü var. daha da uyumlu safariyi deneyebilirsin. ama temel olarak web tarayıcılarını sürekli açık bırakıyorsan o şarjı çabuk bitirir. sadece sayfayı kapatmakla kapatmışta olmuyorsun command-q ya basarak uygulamayı kapat, kullanmadığında.

Safari kullanmak flash gerektiriyor diyen iskembeden sallamis. Click to flash veya clicktoplugin kullanmak iyidir. Ve chrome flashtan cok daha fazla islemci kullaniyor haliyle sarj suresi neredeyse yarisindan fazla dusuyor.

Chrome yerine safari kullanin. Parlakligi koklemeyin. Mba ile 10saat kullaniyorum bu sekilde.

launchpad'de diğer klasöründe etkinlik monitörü var. ona girip enerji sekmesine tıklarsan hangi uygulamanın daha cok enerji harcadığını görebilirsin.

@naylonlee haklısın aslında bana da daha uyumlu gibi geliyor.

Chrome safariden* olackati mobilden duzeltme yapamiyorum ne yazik ki.

eksi sözlükte eskiyen adam haklı. click to flash, flash geerektiren sitelerde kullanılıyor ve enerjinin daha az tüketilmesini sağlıyor. ama tabiki safariyle chrome u karşılaştırmadım. bende safariyi öneriyorum zaten.

Siz safari flash uzerinde calisan birseymis gibi soylediniz flash gerektiriyor diyerek. Yoksa flashlari tiklamadan acma ayari chromeda da safaride de var.

haklısın, haklısın öyle demiş oldum bu cümleyle:)

şu programı indirim ekran görüntüsünü koyabilir misin buraya:

www.coconut-flavour.com

hocam, batarya ikonuna tiklayinca pilin omrunu yiyen application'lari siraliyor. bi ona bakiver, ya da activity monitor'dan daha da detayli bilgi alabilirsin. ayrica evvelce coconutbattery diye bir programcik vardi. bu programin yaptigini kendin de yapabilrisin: system information'dan power'a bak, orada bataryanin durumuna bakabilirsin. olmadi kalibre etmeyi dene. bence yaptigin islere gore az gidiyor gibi.

Aynı ürün, bizim de o civarda dayanıyor.

çok zeki olan adam ekşi duyuru'da millete laf yetiştirerek zaman öldürmüyordur zaten panpa. sorunun cevabı burada yok.

soruya cevap vermek kafadan ''ben çok zeki değilim'' demek ha, şimdi fark ettim.

Böyle

Sorunun cevabını bende bulamıyorum bir türlü. :(

şunun sorularına cevap vermeyin amk
don't feed the troll

Gene mi sen.. Sen ve saçma soruların..

hangi soru

yazarak.
unutmadan, kıskanmayın anacuım ama, hala kapı pencere açık burada. hava missler gibi.

cevap vermeye bile tenezzül etmezdim.

Hep asilmaz aslinda. Mesela japonyadan bir grup muhendis, finlandiyadan ceo vb. Geldi toplantiya.

Toplanti yerini de "x otel" uzerinde yapacaksiniz.

X otel nezaketen gelen konuklar icin bayraklarini asar.


(diye biliyorum)

Editleyemiyorum.

Konuklara nezaketen ve evinde gibi rahat hissetmeleri icin*

bizde şu anda bu kadar milletten misafir kalıyo demek için.

uluslararası müşterilerimiz olan oteliz demektir.

Dikkat çekiyor, bir yerin önünden 10 kere geçersin farketmeyebilirsin bile otel olduğunu özellikle işlek caddelerde, merkezi yerlerde. Her yer tabela zaten. Bayrakları görünce aha otel diye yerini belli eder. Turist olduğunu düşün kendi ülke bayrağını görünce direk zaten dikkat çekiyor

var. özellikle ingilizce konuşamayanları(çok sayıdalar, önlerindekini bile okuyamıyorlar) daha da itici.

Pilotları sesi karizmatik olanlar arasından seçiyorlar.

Bir THY uçuşunda, kadın pilot denk geldiydi bir defa. Pilotların İngilizce aksanlarını hiç beğenmem genelde. Bu qızın hem İngilizcesi, hem sesi, hem de kendine güveni çoğoşuma gittiydi.

Şöyle karşılıklı bi fıskoloci de var uçuş sırasında:

Yolcununun canı pilota emanet. Ayrıca yolcu pilotun emirlerine tâbi. Pilota kafa tutarsa, indikleri alanda tutuklanır bile.
Hem bir can emanet etme durumu var hem de emirlere itaat etme durumu var. Göt korkusu daha ağır basıyo olabilir. O göt korkusunnan, pilot lirik tenor olsa, biz onu bariton hatta bas olarak algılamak istiyor olabiliriz.
Öte yandan, pilot da bunun farkında. (Lafa bak! Farkında ne demek lan?)
Bi de şu var: Anonsu yapan kaptan genellikle 45-50 yaşından büyük oluyo. Bi görmüş geçirmişlik ve kendine güven var sesinde. Ayrıca pilot anonsunun yolcu fıskolocisi üzerindeki tesirini de çoğiy biliyo. Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. Sonunda ben müdahale ettiydim küçük şişe kırmızı şarapnan.
Pilot bu tesiri bildiği içün, bi de ekstra hava katıyo sesine. Korkmayın lan! Emin ellerdesiniz! meşazını vermesi lâzım buram buram.

@compadrito ağzına sağlık gurban. essahlı bi aydınlanma yaşadım sayende (ironi içermez) hostes falan mısın?

compradito +1

bence sesin karizmatikliğinden çok, bilerek, kendine güvenli, derin, genizden, sakin konuşuyorlar. teskin edici ve her şey kontrol altında hissi vermek için bilerek derin bir sesle ve rahat konuşuyorlar.
yani çeneni gıdına doğru çekip sesini derinleştirip, yuvarlayarak ve rahat konuşursan benzer ses elde ediyorsun. belki eğitimlerinde, yolcuyla ani ses çıkışları yapmadan, arada sesi çatlayıp milleti panikletmeden konuşmak konusunda tavsiye alıyorlardır.

Telsizden oyle konusulur cunku.

telsizle alakası olduğunu düşünmüyorum.

"Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. "

buyrun benim. demesinler o zaman öyle türbülans falan? hatta duyuruda pilot varsa buraya da yazayım
allahınız varsa türbülans demessiniz olum. geçmeyin o türbülanslı bölgeden zaten ne gerek var? hep riks.

Yav hostes değilim de, bi IST-JFK uçuşu sırasında, 'Aramızda doktor var mı?' diye bağırdı kabin amiri. Bi ben, bi de sakallı bi abi ayağa kalktık. Bana bayaa yakın bi yerde oturan bir hanımefendi fenalaşmış. Sakallı abi New Jersey'de anesteziyologmuş. Kabin amiri hemen emrimize bi çanta açtı. Ulan o ne? İçinde yok yok! Küçük ameliyat yaparsın o çantayla. 'Yav bu çantayı bana versenize' demek geçti içimden! Ben bu hanımefendiye bikaç soru sordum ve henüz o anesteziyolog abi düşünme sürecindeyken, pilotun biraz önce yapmış olduğu 'Kemerlerinizi bağlı tutun, türbülans olabilecek bir bölgeye yaklaşıyoruz' mealindeki anonsla bu fenalaşma arasında kuvvetle muhtemel bir bağlantı olabileceğini hissettim. Hemen hostesten 1 şişe kırmızı şarap istedim. Koridorda hanımefendinin yanına diz çöküp ellerini avuçlarımın içine aldım. 'Bakın, şimdi bu size çok iyi gelecek!' diyerek yavaş yavaş şarabı içirdim ve yüzüne gülümseyerek tatlı tatlı sohbet ettim onunla. 15 dakka sonra geçti gitti bitti! Yüzünde güller açtı. Bu 15 dakka içinde, kabin amiri geldi ve 'Kaptan, inelim mi diye soruyo' dedi. Yav, hayatımda kendimi hiç o kadar adam yerine konmuş gibi hissetmemiştim! Muhteşem bi duygu. 'İnelim!' desem inecez yani. Sonunda dayak yeme ihtimalim bile yok yani, çünkü Atlantik okyanusu üzerindeyiz. Bu arada idareyi ele almış durumdayım, anesteziyolog abi bi miktar figüran durumunda. Çünkü yolcumuz gülüyor artık. 'Hayır, inmeyelim!' dedim kendinden emin bir şekilde. Biraz sonra, kabin amiri gene geldi. 'Kaptan çok teşekkür ediyo ve doktorlarımızın bir arzusu var mı? diye soruyo' dedi. 'Ben hiç kokpit görmedim, kaptana bi meraba diyebilir miyim?' dedim hemen. Anesteziyolog, 'Benim öyle bi talebim yok!' diyip sıyrıldı. Kaptandan cevap geldi 'Siyeeeeeeeeeeee!'

Nasıl yani? kaptan kabul etmedi mi?

Kabul etmedi. Çok büyük bi ihtimalle, 11 Eylül 2001'den sonra konmuş kesin kurallar var heralde. Kokpite misafir yasaktır sanırım. Steward ve basond abilerim çok daha iyi bilir tabii.

ekleme: azizakin - çok güzel bi abimizmişsin sen beyav!

arkadaşım pilot , normal hayattaki sesiyle , uçuştaki sesin farklılığını şöyle söylüyor,
kendini şahinle, köyünden izmire gidiyorsun farzet,
kendini c180 , izmirden istanbula gidiyorsun farzet,
kendini ferrariyle milanodan romaya gidiyorsun farzet,
işte bunların kat ve kat farklısın hergün düzenli olarak yaptığını düşün,
o piskolojiyle konuş,
demedi...
direk ses sistemi yüzüden ve yolcu rahat hissetsin diye imiş.

compadrito, ayıp etmiş pilot valla. insan bi kapıdan da olsa meraba dedirttirir(ne dedim lan ben)

valla uçaktan inerken, ben de bi elimi sıksın, afferin goçum! diyip omzuma vursun isterdim ama yoruluyodur, kafa beyin kalmıyodur onnarda da abim be. çok büyük stres, çok büyük sorumluluk! annayışlı olmak lâzım.

düzenli telsizde konuştuğum dönemler oldu. kendi sesimin bu kadar krizmatik ve otoriter olduğuna inanamadım. tabi telsiz tüpçülerin de kullandığı bir alet ama her zaman öyle olmuyor.

eksi sozluk e bir daha geldim, iyi de telsizle konuşurken kendi sesin sana normal gelir ki. karşındakine hışfış lı gider. bir de polislerinki falan da karizmatik olmuyor. tüpçü örneğine katılıyorum.

Polis telsizyle ucak telsizi farkli, sabit telsizle konusan adamlarin sesi degisir zaten onun egitimi de var ibneligine uzatarak soylersin falan, ben almistim egitimini. (Comp. Abinin dedikleri) + telsiz derim ben.

Valla, tam 12'den vuran bir isim uydurmuşsunuz! Çünkü bu işin İngilizcesi, Depth Perception Disorder. Binocular Vision diye de geçiyor ama Depth Perception çok daha spesifik bir terim.

Göz doktoruna gözlük reçetesi almak için gitmeyeceksiniz. Gidip, bize bu söylediğinizi, aynen ona da söyleyeceksiniz.

www.novapublishers.com

oh yes :P thanks ;)
ben doktora göz kuruluğu için gitmiştim ama gitmişken göz dibine falan da baktırmıştım. öyleyse bunu diyeyim.

Bu durumu sosyal hayatta degil de tvlerdeki 3d yi izlerken yasiyorum ben.

Insanlar 3d filmlerden etkilenebiliyorlarken ben hicbir sey algilayamiyorum,

bardağı ağzınıza denk getirememek vs. nörolojik bir hasarın işareti olabilir. bir nörologa görünmenizde fayda var.

@kosun, ben de 3d'de sorun yok.
@dear, onu ben de düşündüm. bana daha çok bir göz problemi gibi geliyor ama ona da gideyim, yola çıkmışken.

lazerle ameliyat sonrası olabiliyormuş, daha önce göz ameliyatı oldunuz mı?

astigmattan tutun da beyincik hasarina kadar yolu var. once saglam bir goz muayenesi yaptirin cikmazsa bir sey norolojiye gidin

@aziz, yok olmadım
@minik, dişe çarpma ya da üste dökme oluyor bende de,çok sık değil bende de ama diğerleriyle birleşince şüphe uyandırıyor.
En fenası da trafigi sınırlayan babalara çarpma. Hadi görmüyorum, yerini de ezberleyemiyorum demek. İnsan iki güne bir aynı şeye çarpar mı..

bence bu nörolojinin işi gözle alakalı değil.

@godoş, teşekkür ederim.
ben solağım. ben de sağ gözümün sol kadar geniş açı ve netlikte göremediğini farkediyorum ara ara. ama dediğim gibi doktor bişey yok dedi.
tam bir solağım, zor olacak ama dediklerini ben de deneyeyim bari.

amsuyu?

jvkdlsfhdlfalkjdçsalkjla ama bana fularlı adı lazım.

The lubricative fluid contains water, pyridine, squalene, urea, acetic acid, lactic acid, complex alcohols and glycols, ketones, and aldehydes.[1]

Adı yok ama içeriği hakkında bilgi var, vaginal kayganlaştırıcı sıvı demiş.

amsuyu +1

[1]en.wikipedia.org

zevk suyu

ikiyus birahim denir

mustafa

alkislarlayasiyorum.com

vajinal mukus

Dolap, yatak, koltuk için istikbal, doğtaş ve saloni öneririm. İstikbal'deki tüm takımlar sert hiç rahat değil normalde ama sadece 1 takım çıkarmışlar hem hoştu hem de rahattı, doğtaş hep rahat olur zaten sadece yere biraz yakın oluyor koltukları oturup kalkması zor biraz, denemeden almayın sakın. Saloni'nin ise tasarımları çok güzel hem de rahat da kesinlikle tavsiye ederim.

son soruna cevaben:
hayır evlilik kötü bir şey.
geri kalanlara cevaben: en ucuzunu alın.

önce bir teklif edin, kız kabul etsin, ondan sonra bunları birlikte araştırırsınız. bu ne acele? :)

moralini bozmak gibi olmasın ama :

www.eksiduyuru.com

:)

@m e l t e m, heveslenmiş şu an, bi de çok heyecanlı yazalım bir şeyler rahatlasın :)

beyaz eşyaya falan beraber karar vericeksiniz muhtemelen.

a++ olanlar daha uygun. bi ara bunlarda ötv kalktı vs muhabbeti vardı. belki ona yetişirsiniz :)

bulaşık makinasını çok programlı alıp bi sürü para vermeyin. bekonun iki programlı mis gibi bulaşık makinesi var 600 tlye. çok memnunuz gidin ondan alın.

çamaşır makinesinde de çok deli şeyler çıktı. hiç anlamam da. kısa programı olan bişey alın mutlaka. ablamda var. çok kirli olmayan çamaşırları 30 dakikada yıkıyor. çok pratik.

ocak ayının 2. pazartesi günü başlayan dünya enerji verimliliği haftasında beyaz eşya markaları indirim yapıyorlar özellikle a+ ürünlerde. o zaman almayı düşünebilirsiniz.

edit: evlilik güzel bişey, bence :)

evli değilim ama bu yaz küçük çapta bir ev döşeme olayına imza attık. hangi marka başını ağrıtmaz bilmiyorum ama;

vestel alma. vestel'den buzdolabı, çamaşır makinesi, set üstü ocak kombosu yaptık. buzdolabının kapağı bozuldu, yiyecekleri de bazen donduruyor bazen hiç soğutmuyor bile. çamaşır makinesi kendi kendine yürümeye başladı. geçen gün kapının önüne geçip kapıyı da üstüne kapatmış. ikna edip giremedik banyoya saatlerce, tam bir ergen. ocağı da markanın kendi teknik servisi bizzat gelip bağlamıştı, 1 tllik doğalgaz borusunu 15 tl'ye sattı. sanki alete yarım milyar gömmemişiz gibi hala üç kuruşun peşinde. sonradan öğrendik ki o para istediği şeyin bağlantı noktası kırıkmış. doğalgaz kaçağından ölmedik ama ağustosun ortasında çok ağır doğalgaz borcu girdi. kaçağın neden olduğunu çözmek için 3 kere gidip geldiler. 4.sünde çözmeyi başarabildiler aynştaynlar.

koltuğu da bellona'dan alma. kanepenin küççük göt koyma yeri var üstelik sert ve yüksek. hiç rahat değil. tasarımları da çok çakma, yaratıcılık sıfır. o fiyatlara hiç değmez.

biz de ne kadar dandik şey varsa doldurmuşuz eve şimdi fark ettim.

not: evlilik pek güzel bir şey değil.

evlilik gibi kulağa sıkıcı/zor gelen bir yapıyı bile sevdirebilir yaşadığınız şey.. tüm evlilikleri bilemem tabi ama benim evliliğim çok güzel.. keşke daha önce evlenseymişiz diyoruz hep:)

eşya konusuna gelince ,
biz baya araştırmıştık, sevgilim excel yapmıştı sayfalarca..
tv + ses sistemi ve çamaşır makinesini lg,
buzdolabı ve bulaşık makinesini bosch aldık..
özelliklerine falan baktık işte , kafamıza yatanları topladık..
kullananlara sorduk, şikayetvar.com'dan baktık, forumlarda dolaştık..
siz de öyle yapın.. her gün bir yenisi çıkıyor bunların..

oturma grubu,yemek ve yatak odasını kelebek'ten almıştık..
ama gardrop yatak odamıza büyük geldiği için onu ikea'dan köşeli aldık mesela..
hem çalışma odası hem de gelen misafiri yatırmak amaçlı kullandığımız küçük odaya ider'den daha ucuz bir L koltuk aldık mesela.. kelebek'teki gibi para bayılmadık..
hangisi daha dayanıklı olmalı sorusunu sorun kendinize ve bütçenize göre ayarlayın bu öncelikleri..

yemek ve çatal bıçak takımını karaca'dan aldık.. ve ben bütün eşyalarımdan gayet memnunum..

midi bi fırın aldım arzum'dan , altı üstü eşit pişirmiyor.. kek yapamıyorum fırında.. böreği,yemeği ayarlıyorum bi şekilde de, kek de önemli nihayetinde.. arzum'un midi fırınını sevmedim.. modele göre değişebilir tabi..
ama arzum buka saç kurutma makinesi harika..

bir sürü kalem var , hangi biri hakkında ayrıntıya gireyim bilemedim..
kafa karıştıran bir durum olursa mesaj at, yardımcı olmaya çalışırım..

hala vaktin varken arkanı dön ve derhal kurtul bu beladan. geri dönüşü -neredeyse- olmayan, kendi hayatını kendi ellerinle zincirleyip sonrasında da çok sıkılacağın, içinin bunalacağı, tüm alışkanlıklarının kısa ya da orta vade içerisinde avucunun içinden kayıp gideceği bir döneme giriyorsun.

ille kendini bi yerlere kelepçeleyip hayatını zora sokmak istiyorsan şu an yaşadığın evdeki kalorifere kendini kelepçeleyip anahtarı yut. ille bi gün biri gelir kurtarır. en azından kurtuluşu kolay olur.

eşyalarla ilgili soruya gelince;
a++ olanlar evet çok daha uygun hale geliyor. bizim buzdolabı biraz eskidi, onu yok edip bi tane a++ bişi almayı düşünüyorum. elektrik faturasına etkisi tahmin edilenden fazla oluyor biraz hesaplayınca. hele bi de yazın falan.

çamaşır makinesi o kadar da önemli değil abi. iyi kötü hepsi yıkıyor yani. bu beyaz eşya konusunda en büyük kazığın döndüğü dal çamaşır makinesi bence. ne kadar sürede bozulur bilmiyorum da, e 2 kat hatta 2.5 kat fiyat farkı olanlar var. yani ille bozuluyorsa daha ucuzundan bi şey alıp çok kafanı bozar ve tamir edilemezse atıp yeni bi ucuz alsan aynı şeye gelir 5-10 yıl içinde. buzdolabı gibi değil.

televizyon önemli bi şey, ona dikkat etmek lazım. ben 1 ay falan araştırdım almadan önce. 3 seneye yakın oldu hala çok memnunum. tabii ki tonla yeni model ve teknoloji çıktı, ben aldığımda pek 3d televizyonlar bile yoktu. ama o dönemin cihazları arasında iyi bi şey araştırıp bulmuşum diyorum.

bulaşık makinesinden hiç anlamam bi şey diyemem. ütü mütü onlar kolay ve ucuz zaten.

eh, seni de evlilikten vazgeçirdiğimize göre (umarım) özgürlüğüne kavuştun ve gözün aydın diyorum. aman bi daha öyle lanetli iğrenç fikirleri aklına sokma. hadi eğlenceli güzel bi hayat dilerim.

eşyayı siktiret. kızı kırma ve üzme. ne olursa olsun, olan, orda kalsın. ne sen başkasına anlat olanları, ne o başkasına anlatsın. kol kırılsın, yen içinde kalsın. kan kusun, kızılcık şerbeti içmiştik diyin. birbirinizin kıymetini bilin. birbirinizle önce arkadaş ve iyi bir dost olun.

eşya, kafa yormanız gereken en son şey.

evlilik cok guzel sey. Allah mesut etsin :)

oturacağınız ev kendinize ait ise:
mobilya: doğtaş (yatak büyük bir indirim teklif edilmezse işbir veya yataş olsun),
beyaz eşya: tamamı siemens'in ithal olan tam ankastre serileri (özellikle ithal olanlar gerçekten mükemmel cihazlar, yerli olanlar bildiğin profilo zaten. mutfağın durumuna göre buzdolabı ankastre olmayanlardan olsun. tümünü aynı markadan ve aynı yerden alırsanız iyi bir indirim olur. aynı listeyi başka bayiye de götürüp fiyat alın.),
klima: mitsubishi electric,
tv: samsung 4k modelleri (55" den küçük ve curved olmasın),
kahverengi eşya: bu biraz karışık. meselam philips ütü olabilir, dyson veya elecrolüx süpürge olabilir gibi. eşinizin çeyizinde gelebilir bunlar, adettendir.
bütün bunlar öncelikle bütçe meselesi elbette.önce bütçenizi belirleyin ve yola öyle çıkın. ev kendinizin değilse yerli üretim arçelik, beko gibi markalara yönelebilirsiniz. mobilya da markalı olmak zorunda değil. ileriki yıllarda daha iyileri alınır. unutmayın bir süre sonra 3-4 kişi olacaksınız. onlara da oda düzenlenecek.
evlilik gerçekten güzel. hayata anlam katan en önemli şey belki. sizin seven bir eşinizin, ailenizin, sıcak bir yuvanızın olması güzel.
gelsenize olm, boyu geçmiyo bak valla :))

hayırlısı olsun, mutlu olun.
eşya konusunda ilk tavsiyem şu:
çok komplike olmasından ziyade asıl işini iyi yapıyor mu ona bakın.
desinler ya da ne derler diye düşünmeyin.
ihtiyaçlarınız düşünüp ona göre hareket edin.

çamaşır makinesi için şuraya bakabilirsiniz: eksisozluk.com

bulaşık makinesi için:
buraya yazıyordum, sözlüğe yazayım da başka soranlara da link olsun dedim. taze taze: eksisozluk.com

buzdolabı: derin dolap daha kullanışlı oluyor. şimdiye kadar kullandığım üç dolaptan da başka açılardan memnun kaldım. bundan öncekinin joker bölümü vardı. 3 kapaklıydı. aradaki bölümü ister derin dondurucu istersem soğuk saklama için kullanıyordum. duruma göre ayarlıyordum. çok güzel düşünülmüş iyi bir işti. şimdi o tür dolap yok galiba. aeg üretimiydi o.
şimdiki dolabım derin. derinlik çok işime yarıyor.

bir de derin dondurucu bölümüne bakın. buzdolabında en büyük sıkıntı koku yapma olayıdır. baş edilemeyen koku derin dondurucuda istemeden çözülen akan gıdaların alta sızmasından oluyor. köpük var altta ona geçiyor ve dondurucu tabanını çıkarıp o köpüğü temizlemeden geçmiyor. (köpüğün yenisi bulunmuyor, mecbur temizleyeceksiniz başka çare yok ya da dolabı elden çıkaracaksınız)
derin dondurucunun alt tabanı ya çıkarılabilir olsun, ya da tek parçaysa alt kısımda hava üfleme ızgarası olmasın. ona dikkat edin.

o son yumurtayı yemeyecektin

Kolesterol ust sinirda, demir deposu ve hemoglobin de alta yakin. Onun disinda gayet iyi. Cok cay tuketimi olabilir, ozellikle yemeklerden sonra birkac saat icinde cay tüketmemek, yagli besinleri de biraz azaltmak yeterli olacaktir.

yok işte hepsi zaten olması gereken yerde. 1 tanesi fazla o da muhtemelen yediğin bir şey ile alakalı. iyisin sıkıntı yok.

bence domuz gibisin, HDL'nin eccük yüksek olması sıkıntı değil bence, LDL yüksek olsaydı bir nebze dikkat et diyebilirdim ama, yumurtaya devam, kolestrol değer aralıklarını da kafaya takma derim, azami olarak belirtilen 200 normalin biraz üstü bir değer bence.

şindiye kadar nası yaşıyosanız, o şekilde yaşamaya devam edin. kilo fazlanız varsa, onu halledin. sigara varsa onu bırakın. içkiyi de, ayda bir kereden fazla içmeyin. takmayın kafaya tokadan başka bişey.

dikkat etmeniz gereken şeyler bunlar.

turp gibin. doymuş yağlardan uzak dur.

Hepinizle detayları mesaj olarak paylaştım arkadaşlar. -Olmaz ya- bir şekilde atladığım birileri varsa lütfen hatırlatın :) Yarın görüşmek üzere, iyi akşamlar.

biz kartaldan bir hatun ile biraz erken gelebiliriz. erken gelmek isteyen olursa dm'den yürüsün bana. yine bu taraflardan metro ile gelecek kişileri pembe vagonda toplayabiliriz.

pembe vagon :D

Tebrik ederim, pembe vagon diye diye aklıma serbest çağrışımla pembe mezarlık şarkısını soktunuz. Üstelik şarkıdan hem nefret ediyor hem de kendisini tam bilmiyorum, çıldırıcam!!!11

"Çok istedim bu gece kendimi asmak, ellerimle oturup zılgıt çalmak (?) elimde kalan otum belimdeee sana şarkılar yazmaaak (8)" \m/

ehe daha kötüsünü de yapabilirim 118 33 yani 118 33 :D

bi de bu versiyonu daha güzel galeri3.uludagsozluk.com orijinalinden daha iyi coverlardan.

Son saatler seksen9, kulağına kulağına söyliycem bütün şarkıları :D

uu beybi
unuttuklarımı fısılda :D

Iyi eglenceler kizlar, ben daha yeni ucaktan indim. Bir dahaki bulusmada görüşmek üzere :)

evet beyler buraya bakıyorsunuz biliyoruz. (bkz: buraya bakarlar) kızlar zirvesi başladı başlayacak hala geç kalmış değilsiniz!!

banka hesabıma yapacağınız çok cüüüzi bir ödeme karşılığında kızlar zirvesinin lokasyonunu öğrenip birbirinden güzel duyuru kızlarımızı bir dedektif edasıyla dilediğinizce süzebilirsiniz. belki tanışıp bir hamburger bile yiyebilirsiniz?! bir mesaj kadar uzağınızdayım... grup indirimimiz vardır.

:PP şaka şaka, sizi satacağıma kendimi satarım be! iyi eğlenceler bacılar :)

Sevgilin emin ellerde networker :)

çok eğlendiniz mi :(

Bence çok güzeldi sta :) Ben yan masada da arkadaşlarım olması sebebiyle birazcık bölündüm ama emeği geçen ve gelen herkese çok teşekkür ederim :)

Düşününce çok garip geliyor, birisi hadi görüşelim diyo ve ne olduğunu bile pek bilmeden, sadece güvenerek hop bi yere geliyorsun filan :D Aslında çok enteresan bir durum. Bu yüzden yeniden çok teşekkürler :) Bi dahakinde de hep beraber olmak dileğiyle.

@n3tw0rk3r sevgilini ben eve atmaya çalıştım da cıks yemedi :/ çok akıllı kızmış niyetimi anladı :(

@sta bence 2.sine göre daha güzeldi. isimler akılda kaldı en azından. senin de dedikodunu yaptık :p

@emirkulu gayet de gelebiliten varmış aslında. hatta gelsen daha güzel olabilirmiş. gelmeliymişin. gelseydin iyiydi. gelsenee.

bu arada haftaya karma zirveyi trollemeye geliyoz kızlar olarak :D gıcık olduğumuz erkeklere gerizekalı diyip kaçıcaz :p
sizin de gıcık olduğunuz, intikam almak istediğiniz duyurucu varsa mrc: 89 duyuru feminikleri birleşin!

ekleme: la hep unutuyom. teşekkürler pandispanya! teşekkürler evin yanıt! dabıldeytlerde buluşuruz.

Tüh üzüldüm şimdi :/ kendi düşen ağlamaz ondan ağlamıcam fırkk

@sta,çok eğlendik maalesef keşke gelseydin:(
@n3tw0rk3r, sevgilin <3 <3
@seksen9, doktorum sabah yumurta yedim ayıptır söylemesi.
@pandispanya! eline sağlık!

@sta Çok eğlenceliydi, ben azıcık gecikerek senin dedikodun yapılan kısmı kaçırdım galiba ama keşke gelebilseydin. emirkulu da gelseydi keşke.

@n3tw0rk3r Sevgiline bayıldım ben. Tam sana göre, sana layık :)

@pandispanya Çok teşekkürler, eline sağlık. Bölünmek zorunda kaldın mecburen, yormadık seni akşam akşam umarım. Bir dahakine fraise'i de bekleriz artık.

@kırmızıkaşekaban, Afiyet olsun. :)

zirve trollüyormuşsunuz, TROLLETMEMMMMM :)

ne dedikodumu yaptınız? :)

@sta, senin çok acayip genç gösterdiğini söyledim. evli olduğunu duyunca da çok şaşırdım. kötü şaşırmak değil ama iyi şaşırmak. hep mutlu olun :)

yaa teşekkür ederim :) haftaya olan zirveye katılıyor muyuz? :)

Cok uzuldum ama su anda, gelebileydim iyiydi :(

Sta, sen haftaya zirveye gidiyor musun? Listede ismin var, gidiyorsan erkek arkadasimi kandirip ben de geleceğim :)

Kizlar sizden kim gidiyorsa bana da mesaj atsa ya? Hem kadıköyu de tam bilmiyoruz, bize yardim eder.

Pandispanya, cok iyi oldu bunu ayarlaman, benim yüzümden kimse gorusememisti bir turlu, bir dahaki sefere herkes tam kadro gelsin ama lutfen :)

@sta arkadaş et yemediğinden senin evli olduğunu unutmuş :D kendinden küçük zannediyomuş. üstüne innerblissle tekrar tanışmaya çalışınca fotoğraflardan kendisine hatırlattık herkesi :D

@kırmızılı benim için yapmıyon biliyom :D adonisimiz yok ki sözümüz geçsin. içine azcık kıyma da koy.

@c1b2k3 görüşürüz :p

evet ben haftaya olan görüşmeye gidicem. siz de gelin:

IV müydü III müydü bilmiyorum ama çok güzeldi :)

Bekleyin bir dahakine ben de gelicem umarım

@emirkulu & isadora; evet lütfen bekliyoruz bi dahakine inşallah. Bu seferki büyük transferimiz icemint idi :) Dünyanın en şeker insanıymış kendisi. Sıra sizde :D

@innerbliss, artık nickini gördükçe ne kadar dikkatli bir insan olduğunu anlayacağım; lotr ilginle kalbimin sultanı oldun diyebilirim :D

@fraise'cim, zamanlamamız çok iyi olmuş aslında, haftaya olsa diğer zirveyle çakışacaktı. keşke uçağın 2 saat önce olsaydı :( bundan sonrakilerde yine hep beraber oluruz inşallah :)

@kırmızıkaşekaban, çok açım :( bana gırabiye yapsana hep :(

@seksen9, demirbaşım, taşınmazım :D biz daha çok bılışırız.

@aychovsky, muck :*

btw, ben haftaya yokum. hepinize şimdiden bol eğlenceler :)

bu sefer bensiz gerçekleşmiş :(

hakikaten üzüldüm yaaa

bu kadar üzülen varsa bu hafta da yapak, üzgün kaslı duyuru kızları?

bu hafta kadıköyde yine var ona gidiyoruz zaten tüm kızlar:)

@sta nerde yahu?

eksiduyu.ru burda :)

Ben de memnun oldum herbirinizle tanismaktan. Çok tatil bi muhabbet oldu. Tekrar görüşmek dileğiyle. :)

Ek: Pandispanya ya o kadar işinin gücünün arasında bizlere de zaman ayirdigi için ayrıca bol tesekkur :))

O değil de aynı mekanda tesadüfen ben de vardım. Sizi gördüm falan da çok tipsizdiniz kızlar k.bakmayın ama bunu size değil merak edenler için falan söylüyorum.

I m all that, bir senaryo uyduruyorsan usturuplu uydur bari. Hangi mekandalardi sorabilir miyim? Gidenler haric kimsebilmiyor nerede olduklarini, ben bile.

Hahahahaha masamızın üzerinde kocaman bi "EKŞİ DUYURU (TİPSİZ) KIZLAR BULUŞMASI" pankartı asılıydı ya sanırım oradan farketmiş fraise'cim :(

@damdanakan, ben çok teşekkür ederim, benim için bir zevkti ve iyi ki geldin :)

Kızlar alakasız olacak ama karma bir şey yapıldığında buradan duyuruluyor mu yine? Ya da nereden haberim olabilir şu zirve zımbırtısı dışında. 7 yılı bulan yazarlığım süresince hiç zirveye katılmadım, sözlükle de sosyalleşme zamanı geldi bence.

@deliyimben afedersin de yuh be abi bi üstteki duyuru karma zirve hakkında be abicim. hatta al diret linki www.eksiduyuru.com

@emirkulu tamam bağırmayalım, hasta olabilir, yoğun iş arasında yazmış olabilir.

çekilişle bir erkek de alınsa çok iyi olur.

pandispo, ıccık dedikodu annatsana gız!

Ohoo, compadrito şöyle, compadrito böyle, neler neler :p (uyduramadı).

Ama fotoğrafları hala göndermiyorsunuz, çok ayıp ediyorsunuz! :D

oo fotoğraf da mı var? koysanız da nick tahmin etsek güzel olur. :)

top muymuşum yani?

Hahahahahaha! Estağfurullah! Şöyle iyi, böyle süper filan anlamında!

ya fotoğraflar biraz manyak çıkmış :/ yine de hatıra olarak kalsın köşede derseniz mailinizi şeyapın bana.

@compadrito abi hakkında hiç kötü bişey söylenmedi.

Ben compadritonun arkasından konuştum ama zirveye gelmedim, sayılır mı

emirkulu,

top muymuşum?

Topluk o kadar ilgi çeken bi konu değil ya artık

Aktarma limanlarinda, havaalanindan disariya cikmayacaksan vize gerekmiyor. Ulkeye giris yapmiyorsun zaten

@surfer: havaalanından çıkmayacağım ama transit vize gerekli mi? bazı ülkeler çıkmasan bile transit vize istiyor.

Hayir hiç birşey gerekmiyor.

Hayir katar da BAE de transit vize uygulamiyor.

oralarda bi deprem mi oldu nooldu, tsunami durumları nedir?

atasözü ise "imam os...sa cemaat s..ç..r." mı?
ters anlam mevcut ama dediğiniz anlama da geliyor bir yerde.

balık baştan kokar.

abi iyi manada arıyorum aslına bakarsan. balık baştan kokar tarzında değil.

"imam osurursa cemaat sıçar" var.

baştaki kötü olursa diğerleri de onu takip eder anlamında.

"baştaki iyiyse diğerleri de onu takip eder" anlamı da çıkıyor doğal olarak.

direkt bu anlamı veren aklıma gelmedi.

nasıl başlarsa öyle gider derim ben direk.

perşembenin gelişi çarşambadan bellidir de olabilir duruma göre.

vay arkadaş yok galiba güzel türkçemizde.

baş nereye giderse ayak da oraya gider.

iyilik veya kötülük belirtmiyor ama imamdan iyidir ha?

@nocturness şimdilik en iyi cevap senden! :) daha iyisi olana kadar en iyisi bu.

"ayağı yürüten baştır" diye geçiyor tdk'nın atasözü deyimler sözlüğünde.

"baş nereye giderse ayak da oraya gider"in anlamı ise şöyle belirtilmiş:
küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar.

aynı anlamda şunlar da var:
keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar
ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider

bu da kaynak: tdk.gov.tr

@nocturness: "madem öyle cevabı verirken de bu kadar araştırsaydın bunlara gerek kalmayacaktı." bak işte seni bunun gibi cümlelerin sebebiyle sevemiyorum. benim araştırma yapmak gibi bir yükümlülüğüm yok, yazdığım deyim beğenilmeyince araştırma gereği duydum. soruyu soran da benim yaptığım gibi basitçe araştırıp bulabilirdi, sen de bulabilirdin. bana ne çatıyorsun anlamadım. :) cevabımı beğendiğine sevindim. beğenmesen ne yapardım bilmiyorum.

madem öyle cevabı verirken de bu kadar araştırsaydın bunlara gerek kalmayacaktı.
bence en iyi cevap meltem'den gelmiş.

tam manasıyla olumlu olan yok galiba. ne negatif toplummuşuz yahu.

bak bu tam manasıyla olumlu:
taşa çıkan keçinin ağaca çıkan oğlağı olur
veya
ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur

anlamı: çocuklar ana babalarından , küçükler büyüklerinden gördüklerini yapmaya özenirler, yaparlar da.
demiş ömer asım aksoy (atasözleri ve deyimler sözlüğü)

Katrani kirk yil kaynatsan olmaz ki seker
cinsini siktigim cinsine ceker..

Hızlı koşan atin boku seyrek düşer

Ressam, oyuncu ya da ic mimar olmak isterdim

Uçak bakım mühendisiyim(tamirci)
Gene Uçak bakım mühendisi olmak isterdim

darwin gibi gezgin bir biyolog bilim adamı ya da çok önemli çalışmalar yapmış prof akademisyen tarzı bişey olmak isterdim ama bu gidişle esnaf olucam:)

sanatla ilgili olmalı. ressam, heykeltıraş gibi. çok iyi olmalıyım ama, öldüğümde hayatım anlatılmalı.

bence insanlar kafalarındaki mesleği oluştururken asla toplumdaki saygınlığını düşünmez. yani o kadar hayallerinin peşinde olan insanlar bunu önemsemez.
neyse ki -uzun yıllar aç kalmama rağmen- çocukluk hayalim olan mesleği yapıyorum. ne olduğunu söylemicem ama :)

tam zamanlı yazarlık.

Ben kutuphanede calismak isterdim ya da kirtasiyem olsun.kitaplari cok seviyorum her yer kitap koksun :)
Ya da cafe pastane tarzi bir yerim olsun guzel kucuk sevimli bir yer.

isletmeci olmak isterdim.

müzikten para kazanmak isterdim. ara ara kazanıyorum ama tüm vaktimi buna ayırmak çok daha güzel olurdu.

antrparantez, şu anki mesleğimden de şikayetçi değilim. sadece en sevdiğim şeyden tam zamanlı para kazanmak güzel olabilirdi.

nörobilimci olmak isterdim

balerin olmak isterdim, küçükken söyledim beni gönderin diye de dikkate almadılar.. şimdi sanat tarihçisiyim.. bunu da isteyerek seçtim tabi

bi de nocturness'in dediklerine katılmakla birlikte ne iş yaptığını çok merak ettim :)

futbolcu. ah ulan ah.

anne olmak isterim. evde tüm gün çocukla oynamak, el işi yapıp öykü okumak sonra pasta yapıp onu süslemek falan böyle şeyler güzel geliyor. ama büyüdüklerinde iş zor.

okuduğum bölümden memnunum, yine psikoloji okurdum. sosyolojiyi tarihi antropolojiyi falan da seviyorum, onlar da olabilir.

@nocturness
Ben de çocukluk hayalimle ilgili eğitimi alıyorum ama bu tıpın zor olduğu ve sayısal alanda en yetenekli olduğum konu olsa da genel olarak sözelde daha iyi olduğumu değiştirmiyor. Yani şöyle ki 5 yaşımda büyüyünce ne olacaksın diye ilk kez sorulduğundan beri bilim adamı diyorum. Orta okul liseden beri de farmakolog diyorum. Tıp bunun için ilk adım. Ama ilber ortaylı gibi bir tarih profesörü ya da ülkelerin tarihiyle ilgili araştirma yapan bir hoca olsam daha mutlu olurdum çünkü fende de çok iyi olsam da tarih ve coğrafyam çok daha iyi ve çok keyif alırım ikisinden de. Ama hiçbir zaman hayalim bu olmadı çünkü benim için hobi daha çok bu konu.

balerin olmak isterim galiba. hayat koşulları beni de tıp fakültesine sürükledi

makine mühendisiyim.
yine makine mühendisi olmak isterdim.

sinema elestirmenligi, makine muhendisiyim.

3d tasarımcı olmak için yırtındım bayadır, oldum gibi. ilk gerçek işime ptesi başlıcam inş sıçmam :)

eksiduyu.ru

diplomat olmak isterdim.

Oyun tasarimcisi. Ozellikle belirtmek gerekirse dan houser'lik.

@bass solo

Tam sorduğum şey o değil benim. Yukarıda da yazdım çocukluk hayalim olan meslek için eğitim görüyorum ama her koşul eşit oksa daha kolay ve daha eğlenceli bir iş yapabilirdim. Ama bu dünyada şu an ki düşüncemle 100 kez tercih hakkım olsa 100'ünde de bu eğitim hattını seçerdim çünkü 5 yaşından beri hayalim bu.

Glastofest, coachella gibi müzik festivallerinin organizatörlüğü


Rockstar olmak :(

Dilbilimciyim.

şovmen olmak isterdim

çocukluktan beri çok istediğim iki şey vardı, biri bilişsel psikoloji alanında çalışmak diğeri de pastacı olmak. pastacı olacağım bu gidişle.

motorsporlari, tercihen ralli.

dünyaca ünlü bir müzisyen, f1 pilotu, mars'a giden bir astronot ya da plastik cerrah olmak isterdim.
tıp okuyorum, plastikçi olacağım eğer başka bir branşı daha çok sevmezsem.

yazarlık yapardım.
oturur düşünür yazardım.

Farmakolog ol. Doğruyu ortaokulda bulmuşken, yalpalama şindi.

kreatinin böbreklerin fonksiyonu ile ilgili bilgi veriyor diye hatırlıyorum, bu durumda kendi kafamıza göre ilaç filan içemeyeceğiniz için düz mantık
bol su (ama gerçekten bol),
böbreği yoracak kadar fazla şeker, proteinden kaçınacak dengeli bir beslenme akla ilk gelen.

alkolden, asitli şeylerden, böbrekte metabolize olup yoracak ilaçlardan filan uzak dur bu sürede, tuz tüketimini de azalt.

Yine de taş, enfeksiyon vs varsa ve düşmeyip de artarsa bilemem.

bol bol su içeceksin. tek yol bu. böbreklerini sulaman lazım.

@fayfim, abi su içince toparlar mı? yani meşrubattan uzak durup böbreklere ver edersek suyu? bi' de ne kadar sürer belirgin bir değişikliğin olması? mümkün olan en yakın zamanda çekilmem lazım çünkü bu MR'ı. bir ay günde 2 litre su içmem gerekecekse işimiz var. atın beni denizlere.

kreatinin'in kendisi değil sorun, onun yükselmesi böbreklerinin yeterince çalışmadığını gösterir. kreatinini vejetaryen beslenerek, aşırı kas aktivitesinden kaçınarak, bol su içerek biraz düşürebilirsin ama bunlar yanıltmaca olur. böbreklerinin fonksiyonel kapasitesini düzeltmez. şu an bir değişiklik yapıp testleri etkileme, normal sağlıklı beslen. doktor başka testlerle böbreklerinin bozuk olup olmadığını, bozuksa ne kadar hasar olduğunu anlamaya çalışacak.

edit: günde zaten 2 litre su içmen gerekiyor normalde, içeceksin mecbur.

günde 1, 1 buçuk litre suyu sağlıklı insana öneriyoruz lan. bir zahmet iç 2 litre su sen de. kimse bir şey diyemez 3 günde 5 günde düzelir diye ama bol su içip az tuz tüketince düzeliyor merak etme.

Gendini ziyan etme diye diye dilimde tüy bitmesinin bi sebebi varmış, bak! Fayfim abin, Lim5 aplan ne diyosa aynen yap.

Tam ''Ulan Allah bilir, o içtiğin sülale boyu kolaların yüzünden olmuştur bu...''

yazacaktım ki, ''Dur lan, ben şunu bi gugıllıyim'' dedim.

Buyur! Kola naapıyomuş insana bi bak. Böbrek bi gitti mi, bi daha da geri gelmez. Bi gün bi diyaliz merkezini ziyaret et de, ordaki hastaların hâline bi bak istersen. Kola aynı zamanda osteoporoz da yapıyomuş. Efsanenin çöküşünün resmi sebebi bu olsa gerek:

www.ncbi.nlm.nih.gov

@compaditro Associations of Sugar and Artificially Sweetened Soda with Albuminuria and Kidney Function Decline "in Women"

ne demek istiyorsun sen şimdi pescador'a :))

fayfim,

valla dikkat etmemişim abicim. 'soda'ya yani kolaya nası kitlendiyse beynim, gacıları görmemişim. ama şu da var, sigara erkekte akciğer kanseri yapıyo, KOAH yapıyo da, kadında yapmiyo mu?

bilmeyenler için not: soda dediklerinde, kola-gazoz türü zıkkımları kastediyolar. bizde gazlı-şekerli-tatlandırıcılı içecek olarak adlandırılan zehirin ABD'deki adı soda. İngiltere'de ne deniyo bilmiyom. Belki onnar da bunu diyodur.

ben bu kolanın böbrek lanetini yaşadım arkadaşlar 15 yaşımdan beri kola içmem ilk defa yazın bir günde 3-4 bardak olacak şekilde evdeki cola zero'dan içmiştim ve ertesi sabah böbrek ağrısı ile uykumdan uyandım, apandisitim patladı zannettip acile gittim o derece, ordakiler dedi böbrek ağrısı diye.

içmeyin sakın.

BOS

oo aynen beyin omurilik sıvısı alırım bi spinallik

herkeste olmasa da, aklıma ilk amniyon sıvısı geldi.

testis-sperm (biri yazacakti)

ter dışında herşey olabilir.
çok zor bir soruydu bu compadrito :)

meme-süt

yeni doğanın yaşam kaynağı.

Alın teri. Evet geyik ama TDK'ya baktım ayrı yazılıyormuş en azından bilmeyenlerin kârı bu olur.

plasenta?

manly tears ise gözyaşı da iyi aslında ;_;

mide asidi

Peki neden?

benim için ter.
çünkü emek, çünkü ar, çünkü masumiyet.

Duruma göre değişir.

İlki oldboy + 1. Çok çalışmaktan gelen ter gayet saygın bir şey.

Sonra hastaya bağışlanan kan ve lenfler var. Hele ki ilik nakli.

Peşinden, kadınlı-erkekli senden sıvı getirebilen kişiye çok saygı duyabilirsin, duruma göre madalya bile vermek istenebilir.

Uğraşıp da bir şeyi başarmış, birçok şeyin üstesinden gelmiş bir insanın zafer gözyaşlarına, onu ayakta alkışlayarak saygı duyarsın. Ya da başaramadıysa da, hüzün gözyaşlarına ortak olarak saygı duyarsın. Yakınını kaybeden birinin de gözyaşları saygındır.

Kendinden büyük bir zalimin, kimsenin bir tarafı yemezken, suratına tükürmeyi başaran bir kişinin tükürüğü de saygın olabilir.

gözyaşı. mutlulukta ve hüzünde gözyaşı. yaşayan ölüler ile yaşayan hayatlar arasındaki tek farkı yaratan sıvı.

ilk tur cevapları okuduğumda, 3 kişiye hafifçene kırıldım:

1. neferkitty'ye: Bu soruyu sorarken, BOS hiç aklıma gelmemişti. Hastanın belinden, elceğizimle BOS aldığım ilk günü ve ilk ânı hatırlıyorum da, o billur damlasını görünce, içimden geçen ilk his, gönlümde Tanrı'ya secde etmek olmuştu. Ben ''ana sütü mü, alın teri mi?'' ikilemini aşamamışken, beni düğüm ettin neferkitty. Sana sadece şöyle itiraz edebilirim, BOS'a bu kadar saygı duyacaksak, extracellular fluid'a ne kadar saygı duyacaz? Hangisi daha az saygıyı hak ediyo?
2. rock'a: ter dışında nası herşey olabilir yav? Zaten soruyu insanın 'neresindeki' diye sormamın sebebi o. Taam, koltuk altı, apış arası terine saygı duymanı beklemiyoz da, alın terini nası sildin attın bi kalemde?
3. oldboy'a: Alın teri nasıl geyik olur yav?

m e l t e m, madem sütçü bi tek sen çıktın, kolostrum de bari de, tam olsun! doğuyon, bi de bakıyon ki, bissürü şeye karşı aşı'n hazır! çiçek gibi tazecik, kıymetli bi tanecik, ana sütü gibi tertemiz...

bohr atom modeli, yüzüne aynı anda 3 erkeğin boşaldığı kadının yüz ifadesini görünce, spermin ne kadar saygı duyulması gereken bir sıvı olabileceğini ben de düşündüm. yannış annama olmasın, fotoğrafta gördük tabe.

comptrol, ne kadar zor bu dediğine karşı çıkmak!
bi kere, hayat kurtaran bi sıvı. yeterince ve doğrusundan bulup da zamanında verebilirsen, hayat kurtarıyon. sonra en önemli kargocu. Allah etmiye, 2 dakka gitmese, beyin bayrağı çekiyo!
Harp zamanında en stratejik unsurlardan biri. Sonra işin içine, muhtâc olduğun kudret giriyo, bayrak giriyo, memleketin her karış toprağı giriyo, yerde kalmayacak giriyo, panpa ya da panpiş giriyo, sen de düğüm ettin beni kenks!

ninja, plasenta pek sıvı gibi olmuyo abim be! üzgünüm. doğumevinin arka bahçesindeki kediler niye tombul olur hiç düşündün nü?

bxgx, çoğzel bi cevap valla! içinde yüzüyon ve seni boğmayı bi tarafa bırak, seni koruyo.

battal, mide asidine neden en çok saygı duymam gerektiğini, kafamda tam canlandıramadım. mesai sonrası kafa kalmadı, belki de ondandır.

ninja, aychovsky ve dessy: göz yaşı da güzel cevap. ninja, manly demenin sebebi, 'qarı gibi ağlama lan?!?' azarlamasındaki mesaj mı?

hayat aplam, hiç şaşırmadım bu cevâbına!

aychovsky, tükmük de hayat kurtardıydı, hatıllıyon nu? Van depreminden sağ kurtulan bebeyi, annesi tükmüğüyle kurtatdıydı. ana sütünden sonra, ana tükmüğü! yannız, 'senden sıvı getirebilen' kısmı heyecannı olmuş! Ankara'da çalışıyoken, Amerika'dan bi herif transfer ettiydim bizim şirkete. Bildiğin Amerikalı. Götürdüm ve ellerimle TÖMER'e yazdırdım. 3 Vakit sonra, ofisteki radyoda, gâvurca bi şarkı çalarken, bizimki, 'Cık cık cık, terbiyesiz!!!' dedi Türkçe. Ben afalladım tabe, 'Hobaaa!! Nooluyoz lan? Bu herife cık cıklamayı ne ara öğretmiş bu TÖMER?' düşüncesinnen, 'Neye terbiyesiz dedi aceba??' düşüncesi bi anda rekabete girdi ve terbiyesiz merakı galip geldi. Meğer şarkıda, 'She was wet where it counts!' diye bi laf geçiyomuş. Herifin bunu bana annatması kısa sürdü de bende intikal geç oluştu.

compadrito, alın teri çok önemli bişey, çok saygı duyulası haklısın ben de böyle düşünüyorum. fakat benim bu cevabım biraz şaka, espri mahiyetinde bişey. yine de özür dilerim. sen benim duyuruda düşüncesini en ciddiye aldığım kişisin.

hocam, süt ter ikilemi demişsiniz. önce ben de aynı ikilemde kaldım diyebilirim. düşünce sürecimi anlatayım:

soruyu okuyunca ilk önce insanın bütün sıvılarını tek tek bilmediğimi düşündüm sonra bunun normal olduğunun ayrımına vardım. soruyu soran doktor olunca, ister istemez işlevinden haberimiz olmayan bilmediğimiz önemli bir sıvımız da olabileceğini düşünüyorsun. mesela müendis, öğrenci avkat vb sorsaydı bu soruyu çok ayrıntılı düşünmeden (halk tipi)cevaplardım. ya da mesela testestoron nickli biri sorsaydı goy goy sorusu der girmezdim.

kendi cevabımı düşünmeye başladığımda ilk aklıma gelen süt oldu. süt hakkaten saygı duyulacak bir sıvı. öyle düşünüyoruz. mesela "sütümü helal etmem" sözü var, vicdani tehditlerin en büyüğü. benim diyen adam kaldıramaz. "süt hakkı" var, "ananın ak sütü gibi helal olsun" var.. süt konusu çok önemli. ancak bana göre sütün önemi sıvı olarak değil, bir bütün olarak, doğum öncesi ve sonrasını kapsayan sürece saygı. var olmaya saygı aynı zamanda.

sıvıları düşünmeye devam ediyorum.
doğumlarımın birinde suyum erken gelmişti. o suyun bebek için öneminin sütten büyük olabileceğini düşünüyorum. yaşamsal önemi var. en basitinden (aslında hiç de basit değil biliyorsunuz) bebek kuruya kalınca doğum süreci uzuyor, bebek bir süre oksijensiz kalıyor. sonrası bir ömür boyu sürecek acı olabiliyor.
hemen ardından plasentaya geçelim. evet o da çok önemli. (sıvı gibi değil ama sıvı gibi de aynı zamanda)
e böyle bakınca hangisi saygıyı hak etmiyor ki diyorsun.

süte geçiyorum. süt sadece kadınlarda bulunan bir sıvı. siz insan demişsiniz. erkeklere de haksızlık etmek istemiyorum aynı zamanda. var olma sürecimizde fiziki olarak babanın da payı var. doğum sonrasında babanın da çok çok emeği var. hatta öyle babalar var ki bir tek rahimleri yok, anadan daha çok emek veriyor bebeğine yavrusuna.

sonuç olarak ter yazıyorum. çünkü görüyorum ki sütü süt yapan olgu emek ve masumiyet. (ananın koşulsuz sevgisi bence masumiyetin ta kendisi ve pınarı)
hemen burada eskilerden onay alıyorum:
"evlat değil emek sevilir" daha çok babalara hitap eden bir söyleyiş olsa da analar için de doğruluk payı büyük.

üstelik "ter"in emek ve masumiyetten bir fazlası var; utanma, ar. utanan insana saygı duymak lazım. (utangaç değil, utanabilen)

rock n roll ın cevabında da haklılık payı var, siz unutmuş olabilirsiniz oralarda da yıkanma sorunu hala devam ediyor hocam burada. bu da biraz utanabilmeyle ilgili:) başkalarını rahatsız edince utanıp kızarıp terleyen de var, terini temizlemeyip çevresini rahatsız etmekten utanmayan da.

not: çıkmam lazım, alel acele yazdım, hatalar olduysa affola:)

bazı toplumlarda/inanışlarda kan.
kan davası, kan kardeşi, kanının son damlasına kadar savaşmak vs...

sadece ortadoğu veya türk/kürt/arap coğrafyasını kasdetmedim:
kan içerek hayatta kalma miti (vampirlik)
bakire kanı akıtma, içme vs (satanizm)

kolostrum'u yeni öğrendim. o zaman kolostrum ve devamındaki süt diye cevabımı genişleteyim. biri olmadan öteki de olmuyor diye anladım okuduğumdan.

en önemli sıvı sorulmuş olsa kan derdim. süt bence daha saygın. kanın, her şeyin tam olduğu halde ana sütü emmezsen bağışıklığın gerektiği kadar iyi olmuyor. ana sütü seni hayata hazırlıyor, koruyor, güçlendiriyor. hem de analara özgü bir sıvı. onlara özel. doğadaki tüm memeli dişilerde de var. çok güzel, çok hayranlık uyandırıcı geliyor bana.

hayat aplam, alel acele yazdığın buysa, Allah etmiye bi de özenip, düşünüp, taşınıp yazaydın, ne okiycaktık acaba? bu bile başucu eseri olmuş! suyu gelmiş mi gelmemiş mi mevzuundaki su, bxgx'in bahsettiği amniyon sıvısı. bebe onun içinde yüzüyo biliyon. sonra vakti gelince, önce keseyi çıtlatıyo ve su öyle geliyo. 35 yaşı geçen anne adaylarının karnından iğneynen acıcık alıyolar o suyu, soğna da bakıyolar, bebede bi yannışlık, bi arıza neyin var mı diye.

rock ben onu latife olsun diye yazdığını biliyom, üstelik çok zor bi soru bu diye de eklemişin. ben de şakacıktan ve hafifçene kırıldım zaati. enişteye selam sööle. seni atıp tutarkene belini sapıtmasın bak! yiğenin kardeşsiz kalır soğna!

valla düğüm oldum ben! hâlâ alın teri, ana sütü ikilemini aşabilmiş değilim. hayat aplam, bi de 'sütü bozuk' diye tabir var. cümle içinde kullanalım: 'cinsini cibiliyetini .iktiğim, südü bozuk lan bunun!'

pleural fluid

neden habib hocam?

ciğer zarları arasında bulunuyor, esneme sürtünme nefes alışverişi elastikiyet için vs çok önemli. gitmesi ölümcül olabilir.

insanın özgürlüğü için savaşırken aldığı yaradan akan kan desem aşırı hamaset olmaz di mi? yeni geldi aklıma.

perikardda da var mı ondan gates hocam? yoksa pericardial effusion olunca mı oluyo sadece? patolojik mi?

namus hocam, dağda ölen ayrılıkçı örgüt mensuplarının kanı da dahil mi buna?

eğer ayrılmayı başarıp kendi resmi tarihini yazarsan evet. acayip kutsal bir kan oluyor hatta. özgürlüğü alamadığın sürece hayınsın, dolayısıyla kanın da bozuk oluyor o süreçte. mefhum basit aslında.

peki mesela, İstiklâl Harbi'nde dökülen kanlar?

eklemler arasındaki sıvı. bilinen en lubricant (kayganlaştırıcı, kaygan) sıvı imiş lendisi.

20 cm, hadi yaa?!? vay anasını! ulan amma çok sıvı var be! naapmışlar lan bize?

he.. onlar da. varmaya çalıştığın nokta ne compadrito?

benim de ilk aklıma gelen amniyon sıvısıydı --hep bu hormonlar

namus, sesli düşünerek, ileri sürdüğün şeyin ne kadar mantıklı olduğunu bulmaya çalışıyorum. söylediğinde müthiş bir haklılık payı olduğu aşikâr. Çin Halk Cumhuriyeti devriminde, uzun yürüyüş'e katılmış ve sağ kalmış olanların, Parti içerisinde müthiş bir rütbeleri ve prestijleri olmuş.

ama vatan işgal altındayken savunmak için dökülen kan, özgürlük kazanmak için dökülen kandan niye daha az saygı uyandırsın?

Olum manyak misin lan?

o ne lan?! kanım dondu amına koyayım...

Adam psikopat aq. İzleyip tahrik mi oluyodun napıyodun?

:D olum çok komikti lan, yere bildiğin götten bir parça düşüyodu. senin götünü keserim tehditinin tek uygulanmış haliydi belkide. dosta güven düşmana korku veriyordu o video.

galeri7.uludagsozluk.com

reserved

sadece götü yiyenler açsın:

www.youtube.com

www.slate.com

www.historynet.com

blogs.reuters.com

history.stackexchange.com

www.pbs.org

Karmaşık=girift=complicated

Karmaşık complex'in Türkçesi.

Tlf'dayım. Yani çözmesi zor demek.
Halbuse karışık, zor olmak zorunda diil.
Düzensiz olabilü.

3 sene

1 sene

Ofis işiyse 3, sahadaysan 5 sene..

Bu süre geçmeden her halinle çömezsin çiko

3 sene falan oldu.
hala hatalarım falan oluyor ama hakimim diyebilirim artık.

5-6 sene

ilk 6 aydan sonra yaptıklarım hep birbirinin tekrarı oldu. yazılımcıyım ama kod bile yazmıyorum zamanında herşeyden 1 tane yazmışım yapıştırıp geçiyorum.

nasıl üç sene ya, ben 5. ayımdan sonra gayet yaptığım işin her detayını öğrenmiş tıkır tıkır yapıyordum. şu an 1. senem dolmadan ayrılacağım ve departman can çekişiyor ben gideceğim için, hayvan gibi iş yükü üstlendim çünkü bu sürede. belki de bizim iş yeterince zor değildir, bilemiyorum.

Tam hakimeyete takıldım ben, 14 senedir aynı sektördeyim, hala tam hakim görmüyorum kendimi, ki yani kendimi övmeyeyim sektörle alakalı beni bilip de olumsuz bi' şey diyecek insan yok - valla yanlış anlamayın paşalar-

Bence Kendi görevini öğrenmek 2-3 ay,
Görevini hakim olarak yapmak 6 ay - 1 yıl,
Yöneticisine vizyonel destek verecek ve karar alma sürecinde bulunacak kadar öğrenmek 3 yıl,
Kendi yetki ve sorumluluğu alacak şekilde işine hakim olmak 5 yıl.

Tabii ki öğrenmenin de sonu yok. Her gün aynı işi yapan adam yerinde sayıyordur. İşe hakim olma kıstasına bile girmez bence. :)

Ustalık, 10 bin saat. O da 7 sene ediyor.

Public tracker kullanmak epey riskli. İlla kullanmak şartsa VPN üzerinden denenebilir, veya private tracker kullanılabilir.

ben kullanmıştım bir dönem. henüz ne fbi ne de polis kapımı çalmadı. sana kalmış, bir defaya mahsus kullanabilirsin de bulaşmayabilirsin de. bu arada ciddi yaptırımları olduğu doğru.

gugıla torrent ve FBI yazıyim dedim. bi bok bildiğimden diil, sadece içimden öyle geldi. bu çıktı:

www.fbi.gov

Tesekkurler arkadaslar. O riski alacagim sanirim. Koskoca amerikanin 7 bin nufuslu bir sehirde yakalanma riskim pek de yuksek degil diye dusunuyorum, ya da kendimi boyle avutuyorum diyebilirim. sagolun.

bizim bir arkadasin indirdigi filmden sonra internetimiz kesilip ekranda "su tarihte indirdiginiz xmen3.avi dosyasini silene kadar internete giremeyeceksiniz, yoksa yaptirim baslatilacaktir." tarzinda bir sey cikmisti, public tracker kullaniyordu. dikkat etmek gerek o yuzden nerede ncektigine, bazen aliyorlar adamin aklini :) yorumlarina filan bak indirecegin seylerde, bazilarinda takip tarzinda bir sey oluyor sanirsam.

60bin nufuslu bir yerde okuyan tanidik saglam ceza odemisti 60binde oluyorsa 7binde de olabilir riske girme derim.

tek torrent le bulunan bir şey ise türkiyeden arkadaşın indirsin sonra bir siteden upload yapsın sen oradan indir

9-10 dolara Avrupa vpn i ve seedbox al

ABD'de, Avrupa'da filan şöyle oluyor: Bir şey indiriyorsun torrent ile. Otomatik olarak tespit ediliyor IP adresin. Bilgisayarına uyarı geliyor, "tekrar yapma" diye. Sonra tekrar yaparsan "yine uyarılıyorsun". 2. uyarıya rağmen yaparsan inetrnet bağlantını kesiyorlar. Bir de para cezası var diye hatırlıyorum. O cezayı ödemeden açtıramıyorsun. Sonra aynı prosedür tekrar ediyor.

Sadece torrent için değil, tüm P2P'ler için.

Gül Okutan'ın makalesi vardı bu konuda, okuyalı 2 seneden fazla olmuştur ama bulabilirsin belki nette. Gerçi ben kitaptan okumuştum. Çok merak edersen sayfaların fotoğrafını çeker koyarım.

yaşım 29, kendime baktığımı söyleyemem, kaş-bıyık uzundur, bi 10 kilo kadar fazlam var, istersen arkadaş olabiliriz.

not: kadınım.

devilred'in yazdığında bi sarcasm sezmedim ben. düzgün bi ilişkinin ilk adımı bu. bi de bi kız biznen niye ilgilensin abi? en fazla, aklından 'hmm, hoş çocukmuş' diye geçirir. o düşünce de, saniyenin kesrinde gelir geçer. o kadar. senin ruhun bile duymaz.

biz ilgilenecez abicim. onnar ilgilenmeyecek. üst baş pasaklı olmıycak, eller güzel olacak mesela. nasırlıysa bile temiz olacak. tırnaklar bakımlı olacak. tutup da parlatıcı sür demiyorum, temiz ve kısa olacak tırnaklar. kulaklar temiz olacak. burundan kıllar pıskırmıycak. ayaklar kokmiycak, ayakkabı cillop olcak. şantiye ayakkabısınnan kız tavlamaya gitmiycen.

mapusanelerde demir parmaklıklara sarıldım...

valla moralim bozuk zaten. hassas davrandım heralde yine. sildim zaten o yüzden. özür dilerim.

seninkinde sarcasm var sanki? :)

cevabımı editledim, karambole gitmesin.

sarcasm yok abicim. gerçeklerin tespiti var.

zaten morelmanım bozuk dersen, bu iş olmaz zaten. o ruh hâlini 100 metreden okur qız. postüründen annar seninle arkadaş olmaması gerektiğini.

morelman bozukluğu bi tarafa, qız senin postüründen, sesinden, duruşundan, bakışından 'alırım, satarım, yaparım, üstesinden gelirim, ben bunu başarırım, ben bu işin anasını bile ..kerim, üstüne de iki pantolon dikerim'i okuycak ve 'etkilenecek' you know what I mean? ve o iş, 'herhangi' bir iş olacak! içinden 'hmmm, hoş çocukmuş' diye geçirmiyosa bile, 'oha! bu ne özgüven? eridim resmen lan!' diycek kendine.

ya bu sistem baltalıyor bizi hep. tüm lise hayatı öss'yi düşünmekle geçince, gerçi tembelin teki olduğumu da eklemek isterim, çünkü sadece düşünmekle geçti. daha sonra küçük yerde yaşamanın etkisi. parasızlık da eklenince, yeterli bi karışım oluyor zaten. üniversiteyi de boktan bi şehirde okuyunca orada da 4-5 yıl geçti. ve işin kötü yanı yıllar geçtikçe insanın güveni de daha çok törpüleniyor. badaklığı da sayabiliriz ayrıca :)

ilgilendiğin kız olmamış ki belli edesin. ilgilendiğin olursa belli edersin de bu yaşa kadar neden kimse ile ilgilenmedin o da ilginç. şu boyda, şu yaşta olsun, eğitimi şöyle olsun, ailesi şuralı olsun şeklinde kıstasların yoktur umarım.

bak hep bardağın boş tarafını görüyon. dolu tarafa hiç bakmıyon. bi kere sana paradigm shift lazım. bu paradimayı, bu gözlüğü atacan. iyimser, pozitif gözlük takacan.

qız, hoş vakit geçirmek, esprilere gülmek istiyo. naapsın senin gibi negatif, karamsar adamı? yüz ifadene ve omuzlarının çöküklüğüne, kambur duruşuna kadar yansır bu dediklerin. qız da içinden 'kim la bu ezik?' bile demez. seni görmez bile. transparansındır onun gözünde.

Amerika'da Meksikalı kaçak işçiler var mesela. Boyları 1.55-1.60 civarlarında geziniyo. Tip desen, bi tuhaf, Allah'ın gücüne gitmesin de, çarpıcı örnek verebilmek için yazıyom, sen mühendisken ve muhtemelen ekmeğini eline almışken böyle karamsar olursan, hiç bi eğitimi olmadan, kaçak göçek, aynı evde 15 kişi üst üste yaşarak, tek kelime İngilizce bilmeden hayatta kalmaya, hayatta kalabilirlerse de, ülkelerine 3-5 dolar para göndermeye çalışanlar naapsın? Ben bunnarı görüyom ve gene de şanslı buluyom. Bi de o sınırı geçemeyenner var. Bi de Meksika'daki şartlardan çok daha ağır ve zor şartlarda, hayatta kalmaya çalışan milyarlarca insan var. Senin şu satırları okuyabiliyor ve yazabiliyor olman dahi, en üstteki şanslı azınlık dilimine ait olduğunun delili. En üst %5'te bile olabilirsin.

Mind set'i, kafayı, paradigmayı değiştirecen önce.
Saç sakal gezme, niye geziyon?
Berbere verecek paran mı yok? Saç, insanın görünüşünü çok feci değiştiriyo. Maalle arası beberinde eşşek tıraşı olma. Bi saç, bi de ayakkabı. Bunnara verdiğin paraya acımayacan. Niye? 'Tepeden' 'tırnağa' bakıyo insannar. İki uca bakıyo. Bi en tepeye, bi de en aşşaaya, ayaklara. From top to bottom diyo mesela. Bunu saniyenin kesrinde, bilinçsizce yapıyo. İlk algı bu. O ilk algıda elendiysen, gerisi gelmiyo zaten.

(bkz: gömlek ütülemek/@compadrito) bu yazımda da bir ipucu var, sabrın olur da okursan.

haa, bi de gömleğe verdiğin paraya acımayacan ve zevkli giyinecen abicim. renk kombinasyonlarına kafa yoracan. ünlü ressamların resimlerini mi gezersin gugıl görsellerden, color combinations diye mi aratırsın bilmem. kemerin ve ayakkabın aynı renk olacak. bu renkler, üstündeki diğer renklerle birlikte, gözlere ve gönüllere hitap edecek.

kadınlar, renk kombinasyonlarına çok dikkat ediyolar. senin hayatta siklemediğin bi kombinasyon detayı, onnar için önemli oluyo. ben güzel bi renk kombinasyonu yakaladıysam, o kadın gözü de, arabanın içinden bile yakalıyo benim üstümdekini, o arabada ben kaldırımdayken.

Amerika'daki kadınlar, Türkiye'deki kadınlara göre kendilerini baskılamadıkları, bastırmadıkları için, ben daha rahat gözlemleyebiliyorum neden hoşlandıklarını. Hani Türkiye'deki 'güldü! verecek!' durumunun yarattığı bastırma, baskılama burada geçerli olmadığı için, bi şeyi beğendiklerinde, sözel veya sözsüz olarak mutlaka belli ediyolar beğendiklerini. Bu gözlem imkânımdan faydalanarak diyorum ki, gömlek çok önemli abicim! Tahmin ettiğinin ötesinde bi anlamı var. Futbol sadece futbol değildir gibi bi durum var gömlekte. Kemerde de var o durum. Kemerin de güzel olacak abicim.

Toparlayacak olursak, saçın, gömleğin, kemerin, ayakkabın can yakıcı olacak. Geriye de bi pantolon kaldı zaten.

Ellerin, parmakların, tırnakların, kulakların, burnun TEMİZ ve bakımlı olacak. Metroseksüel bakımı kastetmiyorum. Temel, sıcak su-sabun/tırnak makası-cımbız kardeşliğini kastediyorum. Eh, bi zaamet suratın da tıraşlı olsun be bilâder. Hani Kenan İmirzalıoğlu diiliz ki kirli sakal lüksümüz olsun. Onun da yeri ve bağlamı ayrı aslında. Sert bi görünüşün, kapı gibi 'boy'un, geniş omuzların, kaslı önkolların vardır, oduncu gömlek ve süper bi kot giyersin, maço bi bot, mühendissin filan, o bağlamda, kirli sakal 1-2 günlük iyi olabilir.

Bakışların ürkek tavşan gibi ya da küçük Emrah gibi olmayacak. Kendine acımayacan, kendini acındırmayacan.
Sadece bakışların bile, ''iki de pantolon dikerim!!!'' diycek.
Duruşun, yürüyüşün, konuşman, sesin, oturman, kalkman hep bu mesajı verecek.
Tabii bu mesaj da kolpa olmayacak, kofti olmayacak, içi boş olmayacak. Götüne güveniyo olacan. İlle de paradan puldan bahsetmiyom.
Götüne güveniyo olman daha farklı bişey. 'Ben yaparım!' mesajı benim dediğim. Halbuki şu anda senden, buram buram 'Ben yapamam' mesajı yayılıyo etrafa...

Dur şimdi işe gidiyorum. Akşam yazıcam. Silme duyuruyu.

ailene söyle birisini bulsunlar sana evlen.

hocam gay olma ihtimalin var mı acaba?

abi bu "ailene söyle bulsun" cular adamı direk badak pozisyonuna sokup bırakıyorsunuz. öyle olsa der heralde ailesine burda da işi olmaz.

dostum belli ki şimdiye kadar hayatında bir kız olmamasının eksikliğini hissediyorsun ve bu tecrübesizliğin sonucu da artık karşı cinsle flörtöz durumlara giremiyorsun.
öncelikle yaşı kafana takma onu geç. kendine çeki düzen ver biraz bak. sonraki aşama korkularını yenmeye çalış. git tanımadığın bir ortamda bir daha karşına çıkması muhtemel olmayan bir kızla uzun yol otobüs yolculuklarında yanındakiyle konuştuğun şeylerden farklı muhabbetlere girmeye çalış. olmadı çıkma teklifi bile yap. ama bunu yaparken kaybedeceğin hiç bir şey olmadığını aklından çıkarma. bu şekilde birkaç tecrübe edinmeye çalış ve kızların tepkilerini ölç. üç olur beş olur illa ki olumlu bir dönüş alacaksın. sen öncelikle kalıbını yırt. güzel veya çirkin demeden yaklaş. birisnden hoşlanmak zorunda değilsin bunu unutma.aşık olma aşık et. amaç bu korku durumunu yenmek, tecrübe kazanmak. gerisi kendiliğinden gelir hiç merak etme ;)

kızlara ilgi duymuyor olabilir misin?

mühendislikle ne alakası var abi? olay sosyalleşmemekte. ben de mühendisim, ben de o şekilde kendimi kandırıp öyle takılıyordum ama uyandım sonra. şimdi bir işletmeciden daha az sevişmiyorum. sosyalleş, sosyalleş, sosyalleş başka yolu yok. eğlenceli yerlere, ortamlara gidip takılıp çevre edin, gerekirse kurslara git falan çevreni genişlet, sonra bu çevrelerde olayı çözmüş erkeklerle takıl, yardım iste zaten bir kaç ay sonra "oha lan 3 haftadır mastürbasyon yapmıyorum" diyeceksin.

illa gayliğe bağlamak zorunda mısınız? gay olsam niye kafaya takayım bunları.

gay olmadığımı ispatlamak için illa seks mi yapmış olmam gerek?

ihtimal yahu, hemen niye savunmaya geçiyorsun ki? 28 yaşında daha ilk defa bu yaz bir kızla öpüşmüşsün, doğal olarak aklıma kızlara ilgi duymuyor olabileceğin ihtimali geldi. kızma lütfen.

ben erkeklere anaokulunda ilgi duymaya başladım, ilk ciddi (ciddi olmayanı da var anlayacağın) öpüşmem orta okulda oldu. o yüzden tuhaf geliyor bana 28 yaşında ilk kez birini öpmüş olmak.

belki etrafında pek kız olmamıştır, ya da olmuştur ama muhafazakar bir çevrede/şehirde büyümüşsündür. bundan ötürü kızlara nasıl yaklaşacağını bilmiyor olabilir misin?

beğendiğin biriyle bir bahaneyle tanışırsın, "merhaba bağyan tanışabilir miyiz?" şeklinde olmaz tabi. sohbet edersin doğru zamanı bulduğunda.

"kız sıkılmazsa eğer" kısmında özgüvensizlik seziyorum. kızlarla ne konuşulacağını bilmiyorsun belki de, ama kızlarla kız muhabbeti dışında her şeyi konuşabilirsin. arkadaş kalmak istediğin kızlarla kız muhabbeti yapabilirsin.

"olay erkek-kadın ilişkisinden çok iki normal insan ilişkisine döner" diye devam etmişsin. herhalde flört etmeyi beceremiyorsun. flört nasıl edebilirsin? iltifat ederek olabilir, gözlerinin içine bakıp gülümseyerek olabilir, karşındakinin saçını nazikçe yüzünden uzaklaştırarak olabilir, onun yanında küfürlü ve kaba konuşmamaya özen göstererek olabilir, otururken ya da beraber yürürken elini onun eline hafifçe dokundurarak olabilir...

biraz romantik filmler izlemek faydalı olabilir senin için. bu tavsiyeyi lütfen hafife alma. izlediğimiz filmler sayesinde henüz tecrübe etmediğimiz pek çok durumda nasıl davranabileceğimizi öğreniyoruz.

kendine bakmanı kendine güven kazanman için öneririm. özgüven olunca zaten gerisi gelir. 10 kilo fazlanı da spor yaparak gayet rahat verirsin.

edit: imla

ha bir de piç olmana hiç gerek yok. lütfen efendiliğini bozma. compadrito'nun tavsiyelerine de kulak ver.

Bunun muhendis olmakla alakasi yok. Kisilik meselesi. Ben isletmeciyim mesela daha şimdi 4 kiz 4 erkek bir grupla mekandan geldik arada kizlara sıkıcı gelen bir kisiligim var bunu cok iyi ben bile anliyabiliyorum. Biraz pic olcaksin cenen laf yapcak baska turlu olmaz bu isler abi mumkum değil yoksa. Yok ben yapamam diyorsanda evlencen baska turlu nasil yapacan yoksa. Bir 28 yıl daha boyle gecer.

compadrito güzel açıklamış.

şu gay olabilr misin yorumlrına koptum. sığır mısınız lan :))

@compadrito:

abi dediklerinin çoğuna katılıyorum amma... bütün genellemeler yanlış olduğu gibi seninki de yanlış galiba :( abi kadınlar sakaldan hoşlanıyor. sevgilim benden kirli sakal bırakmamı istiyor ama bende malzeme yok bırakamıyorum :( top sakalda mutabık kaldık. mesela öperken sakallarımın batmasına bayıldığını söyledi. birçok arkadaşım da kız arkadaşlarından aynı feed back'i aldığını söylüyor.

özet: sakal candır.

sensible, ben kendimi iyi ifade edememişim abicim. benim iyi olmaz dediğim, harbi sakal, ya da kirli sakal değil. benim iyi olmaz dediğim, 'saç sakal genelde uzundur'. bu cümle benim gözümün önüne, saç tıraşı olma vaktini 5 hafta kadar geçirmiş ve bi haftalık da sakalı olan birini getiriyor. buna itiraz ediyorum ben. yoksa, bu duyuruda, saçlı sakallı erkek sevdiğini söyleyen kızlar da var.

estağfurullah compadrito ağabey. ama şimdi daha açık olmuş :)

Önce façayı düzelt. Hayatı sallamıyorum kafasından kurtul.

relationship kullanılıyor.

relation kullanılır

Google Scholar'a sormak aklıma yeni geldi, relationship dedi.

misal:
Investigation of relationship between reduced, oxidized, and protein-bound homocysteine and vascular endothelial function in healthy human subjects

Farklı bi önerisi olan varsa yine de alabilirim.

intercourse demeyin hocam, cinsel sex'e girer, pek doğru olmaz.

relationship duygusal münasebete girmiyo.

x, y'ye sebep olduysa, causally related deniyo mesela.

x ve y'nin birlikte, bir arada bulunmalarını, beraber görülmelerini tarif ediyosanız, correlation deniyo.

tabii, (bkz: correlation does not imply causation)

x ve y arasında, karşılıklı bir etkileşim varsa, interaction deniyo.

bir arada bulunmanın, beraber görülmenin, concurrent, concomitant, intercurrent gibi çeşitlemeleri de var tabii. ama aralarında nüanslar var.

bu arada, endothelial function mı çalışıyosunuz? verdiğiniz örnekten yola çıkarak...

yok hayır bambaşka bir çalışmam var. Bir z olayı bu x ve y'ye sebep oluyor. Biz de bu x ve y nin kendi aralarında ne gibi bir ilişki var ona bakıyoruz. tam olarak korelasyon değil. etkileşim de değil yani interraction da diyemeyiz. Öyle olsa birini kapatsak diğerine bişey olurdu. Burda öyle bişey yok. İkisi bize bi olayı farklı yollardan gösteriyor.

Ben relationship e biraz sıcak bakıyordum ama o ilişki acaba iki kişi arasındaki gönül işlerinden mi ibaret diye biraz tereddütte kaldım. ingilizce-ingilizce sözlüğe baktım orada da iki insan arasındaki ilişkiyi vurgulamış. O yüzden bi bilene sorayım dedim.

relationship diyceksiniz devilred'in dediği gibi o zaman. asla gönül işlerinin tekelinde değil relationship!

discussion kısmında da, bu relationship, concurrent mi, concomitant, intercurrent mi diye irdeleyebilirsiniz belki.

adsabs.harvard.edu

www.sciencedirect.com

www.sciencedirect.com

nedensellik bağı kurulmuyorsa association diyoruz genelde biz. relationship'i x ve y arasında sebep-sonuça bağlayacaksak kullanıyoruz.

oha! association'u nası unutmuşuz lan?!?? bu gibi hallerin en kardinal lafıdır.

teşekkürler galadnikov!

sebep-sonucu tasrih ya da specify etmek için causal relationship demiyonuz mu?

Hatirlamiyorum tam nedenini ama bana cok defalar oldu daha once kisa surede gecti ayni bahsettigin sey.

Latince gidelim:

Calor: Sıcaklık artışı
Dolor: Ağrı
Rubor: Kızarıklık
Tumor: Şişlik

Bunlar, enfeksiyonun ve enflamasyonun belirtileri. Enfeksiyon, bakteri ve virus adı verilen mikroorganizmalara bağlı durum. Belli bir bölgede sınırlıysa, iltihaplanma, abse; genel ve yaygın bir görüntü oluşturursa, ateşli hastalık, bulaşıcı hastalık, enfeksiyon hastalığı diye de adlandırılıyor. Halbuki enflamasyonda, mikroorganizmanın neden olması şartı ve durumu yok. Bölgesel veya genel 'yangı' var.


Siz bu 4 belirtiden 3'ünü saymışsınız. Calor'dan bahsetmemişsiniz.

Bir kan pıhtısının oturması olabilir. Eklem yangısı olabilir. Böcek sokması olabilir. Alerjik bi durum olabilir. Aklıma bunlar geldi. Antienflamatuar bir ilaca, mesela ibuprofene iyi cevap veriyorsa, enflamasyon yani eklem yangısı olma ihtimali kuvvetlenir. Bi çekap iyi olabilir. Bir muayenenin ardından, sedimantasyon, CRP, tam kan ve doktorunuzun gerek duyabileceği başka şeyler...

küçükse iyileşir. kavga kaynaklıysa iyi yine. deri hastalığıysa müdahale şart.

@namus ninjası yazmamışım ama küçük bir yaraydı ve deri hastalığı değildi eminim

Muhtemelen deri hastalığıdır, kabuksuz olduğu için söylüyorum bunu. Küçükse iyileşir diyemeyiz, büyüyebilir de. Birkaç gün kontrol et, büyüyorsa veteriner şart.

duyuru nick uyumu diye buna derim ben işte!!!

betadin al dök diycektim, yalar da zehirlenir diye vazgeçtim.

deFacto'nun pantullara baktınız mı?

dockers benim favorim. damat'ta da gömlekler çok hoştur.

ceket vesaire için kiğılı öneririm outlet mağazalarından...

boynere git cok cesit gomlek var. her keseye uygun var birseyler.

ceket icin de boyner ve mudoya bakabilirsin

@exlibris

şişli-mköy civarı nerde boyner var? metro hattındaki diğer avm'ler de olur.

İndirimde Zara'yıkovalayabilirsin
.

levi's

metrocity olur mu?

kurumsal.boyner.com.tr

asalaklarmış ne diyelim, bir sebep yaratıp uzak durmayı tavsiye ederim. o da olmuyorsa onlar geleceği zaman yiyeceklerin mümkün olduğunca saklanması da bir çözüm olabilir.

yorum basit, görmemişlik. kendi evinde yiyemedikleri için sizin evi talan etmişler.

@ minik donut +1

sabit azalan bir şekilde ilişkinizi koparın.

hak verirsiniz ki sadece terbiyesizlik olarak yorumlanabilir. çocuklar belki evde yiyemedikleri için sizde görünce yemek istiyor olabilirler, çocuk sonuçta normal diyeceğim ama belli ki görgüsüzce davranıyorlar. meyveleri yarım bırakmak filan, ıı ıh.

bana göre akraba = akbaba...

illa ki her aile içinde bu tarz akrabalar vardır; samimiyet seviyesi "merhaba-merhaba" olacak şekilde ilişkilerinizi tekrar düzenleyiniz...

çocuklar kaç yaşında? çok ufaklarsa hadi onlar maymun iştahlılık yapıyorlar, şımarıyorlar diyebilirz. Evde görmediklerini sizin dolapta çeşitleriyle görünce coşmuşlar.
Ama ebeveynler ses etmiyorsa keriz skertmeyi kendilerine şiar edinmişler. İyi niyeti suistimal oluyor bu.

Kullanılıyorsunuz.
Ayrıca çocuklar da çok şımarıkmış. Gerçi onların suçu yok, aile alıştırmış böyle herhalde.
büyük ihtimal tembihliyorlardır m e b in evimne gidince istediğinizi yiyin için diye.
Akrabalığınıza güveni böyle birşey yapılması ayıp birşey bence.

Ben çocukken beni büyüten ananemin evinde bile asla bana bunu yedir şunu yedir demedim, dolabın kapağını açmadım.

ben kendi abimin ablamın evinde bile dolabı açıp karıştırmam, şunu da yiyelim demem, onlar ne ikram ederlerse razı olurum. bana göre başkalarının dolabını karıştırıp hele bir de açılmamış paketleri açmak çok büyük görgüsüzlük.

yapabileceğin iki şey var, ya bu konuda muhatap olmamak için fazladan yaptığın alışverişleri onlar gelince kilere veya başka bir yere kaldıracaksın, veya onlar gelmeden önce depolama tipi alışveriş yapmayacaksın,

ya da çok açıkça söyleyeceksin, mesela bütün meyve sularını açmak istediler, ben bunca meyve suyunu nasıl bitirebilirim siz gittikten sonra, hepsi ziyan olur, 2 kutu seçin onları açayım diyeceksin. aynı şey yiyecekler için de geçerli. önce açılanlar bitsin sonra diğerlerini açarız demen lazım. ayıp olur diye de düşünme, onlar düşünüyor mu?

Benim de var böyle bir akrabam, tek kişi yaşıyor. Bir keresinde bizi kahvaltıya çağırmıştı. Değişiklik olsun diye simit aldık. Gelir gelmez bim içeri oturdu, ben ona yardıma mutfağa geçtim, çünkü biraz da nazlı, 3 kişilik çayı demlerken "Ay, demlik ağır geldi" diyor. Simitleri buzluğa attı anında, dolaptan oldukça bayat, artık dilimlenmeyen ekmek çıkarıp ısıtmaya başladı. Ben bir iki kere "Simit" diyecek oldum, lafı değiştirdi. Kahvaltıya geçtiğimizde abimin 30 kere Emrah bakışı ile "E, simit?" dediğini hatırlıyorum, ya lafı değiştirdi ya da "Ekmek ne güzel değil mi" diye bir şeyler geveledi.

Aynı kişi "Yiyecek içecek getirmeyin" yazan yerlere çantasında bisküvi ya da bizim bıraktığımız simidin donmuşu ile gidip masanın altından altından kemiriyor. Hiç bir şeye para harcamıyor ama tek para harcadığı şey var: Dünyayı gezmek. Onun için de maaşı çok yeterli değil, dişinden tırnağından arttırdığı da yetmiyor; bizim dişimizden, tırnağımızdan arttığı ile gidiyor. Her sene mutlaka birkça ülke geziyor. Oradan da artık 1-2 TL civarında ne bulabilirse bize hediye olarak geliyor. Bize geldiğinde de her şeyi hamuduyla götürüyor.

"Annesi onun cebini sırtına dikmiş. Eli ne yapsa paraya ulaşamıyor" diye dalga geçer onunla. Onu da öyle kabullendik artık.

Ben evlenince hiçbi akrabamı yatılı misafir etmem ama hem kendi evinde yiyemediğini benim evimde yiyip hem de beğenmeyen herhangi biri çıkarsa anında kovarım evimden.

Direkt kovamıyosan yavaş yavaş uzaklaş. Zararı olur, faydası olmaz böylelerinin.

aç it, fırın duvarı yıkar.

Nasanın falan uzay araçlarını yakıttan tasarruf için gezegenlerin ilerideki yıllarda bulunacağı yerlerden geçirerek çekim kuvvetlerini kullanması çok şaşırtıyor mesela beni. (Cümle kurma özürlüsüyüm anlamazsan benim suçum :() Ha şurda gif varmış img-9gag-lol.9cache.com

sınıftan bi kızın yine aynı sınıftan 3 kişiye verdiğini öğrenmem, 4. kişi de sevgilisydi.
eskiden bu kadar marjinal değildik bu yüzden şaşırtmıştı.

yenidoğan bebek beyniyle, 5 yaşındaki çocuk beyni arasındaki fark. Beceriler açısından tabii, görünüş açısından diil.

hayatta olduğuma şaşırıyorum. hatta şaşı bakıp şaşırıyorum. şaşırdım resmen.

Ben en çok insana şaşırıyorum. Özellikle canım ülkemde yaşarken.

Matemdeyim, bu soru çok yanlış zamanda gelmiş de olabilir. 1 değil 2 değil 6000 zeytin ağacı kesildi. Ben kendi ellerimle özene bezene büyütmeye çalıştığım caanım zeytin fidanıma bakıp bakıp ağlıyorum. İçim çok acıyor. Nasıl olur da düşünmezler, nasıl olabilir böyle bir şey, aklım almıyor, gerçekten anlayamıyoum.

"Rant" mı bu şimdi, "e herkes bir değil tabi" mi diyeceğiz? Ne demek gerekiyor? Benim nazarımda bu katliamın iskenderiye kütüphanesini yakmaktan pek bir farkı yok. Zeytin ağacı bu yahu zeytin ağacı!

İşin en acı yanı da bu olayda normal olan tek şeyin o adamın "götüme kim dokundu benim" demesi. Ve beni tanıyanlar göt kelimesini kullandığımı görseler, ipler kopmuş hakkat derler, ilk kez kullanıyorum, evet. Hem de normal olan tek şey diyorum.
O kadar insan var orada, o kaddar insan, biri de "ne oluyor burada, siz ne yaptığınızın farkında mısınız" dememiş, demiyor.
compadrito hocam, ilk beş yılında olağanüstü işler başaran o beyin, nasıl oluyor da sonradan bu hale geliyor? Bunun bir açıklaması var mı tıp ilminde?

hayat aplam, o soruyu Rakel Dink sorduydu. Cevap verebilen olmadı heralde.

bavula koy götür. orada bir kuru temizleme bul temizlettir. ütüleyip güzelce verirler.

mantıken tek alternatifin kalıyor o da uçağa vermek, şöyle bir alternatifin mevcut www.xlpromosyon.com

takım elbise çantası var onu da business ın onunde dolap varya rica edip astırabilirsiniz asarlar gibi geliyor önce beklerler boş yer kalırsa alır asarlar.

o ''çeşitli toplantılar'', feci corporate bir ortamda gerçekleşmeyecekse, takım elbise elzem diil aslında. Amerika'daki şirketlerde insanlar genellikle smart casual giyinirler. Siz bunu bi tık yukarı taşıyıp business casual giyinebilirsiniz.
Smart casual giyinen yani altta khaki/kanvas, ayakta kösele ayakkabı, üstte gömlek şeklinde işe gidip gelen insanlar takım elbiseyi, sadece düğünde ve cenazede giyiyolar. Hadi biraz daha resmi bi ortam diyelim, kumaş pantolon ve ceket olabilir. Takım elbise biraz tuhaf duruyor Amerikalıların yanında. Peki bi zararı var mı? Hiç bi zararı yok.

Bunu dedikten sonra, ille de takım gerekecek diyosanız, ceketin en az buruşacağı yer, sırtınız. Uçakta düzgünce katlayıp baş üstü dolaplarına kaldıracaksınız. Ya da becerebiliyosanız, business class'ın oradaki askılardan birine asacaksınız. Ama yanınızda bi de kazak mazak gibi bişey olması lazım, yoksa donarsınız uçakta. Üşüyen biriyseniz, en sağlam yün kazağınızla binin uçağa.

Kalacağınız otel, en az orta kararsa ve dandik olmayan bi yerse, otel odalarında ütü ve ütü tahtası bulunması standarttır. Valizden çıkan pantolonun ve güzelce katlanmış gömleğin bir iki kırışığı, o ütüyle hemen hallolur.

Diyelim ütü yok. Bu ihtimale karşı yanınızda mandallı askı götürün bi tane. Otellerde hep oluyo ama bakarsınız olmayıverir. O askıyla banyoda bi yere belaşağı asmaya çalışın pantolonu. Ceketi de otelin askılarından biriyle, banyoda bi yere asmaya çalışın. Gider gitmez toplantıya girmeyeceğinize göre, siz duş yaparken, o duşun buharından, pantolon da ceket de kendini bayaa bi toparlar. Gömleğin de yakasında ve düğmelerine yakın kısmında bariz ve derin kırışıklık yoksa, gömlek de idare eder.

Çok hayati bi toplantı, kesin çok feci bi corporate ortamda geçecek, siz orada jilet gibi olmak istiyosanız, o zaman, otelde ekspres ütületeceksiniz. 10-15 dolar tutar heralde.

10 sene falan prozac kullandım. bunun çoğunda da haftanın 5 günü deli gibi içiyordum. hala sağlamım. karaciğerim de sağlam, testler hep normal çıkıyor. tabi bu biraz da bünye meselesi ama bana bişi olmadı.

Çok büyük bir risk taşımamakla birlikte elbette antidepresan ve alkolün birlikte alımı sakıncalıdır. [Psikiyatri asistanıyım.]

Ben ölümden döndüm o komboyla.

cevap: bir şey olabilir, evet. bunun dışında içtim bir şey oldu/olmadı diyenlere göre kararını şekillendirme. herkesin karaciğeri aynı kapasitede iş görmüyor, bünye meselesi denilen durum yani.

genel olarak sadece prozac değil SSRI denilen bu grup için alkol önerilmez zaten. ama abartmamak kaydıyla bir kaç kadehten büyük ihtimalle bir şey olmaz.