Hey gidi hey! Ankara'da yaşıyokene, Amerika'da bi toplantıya gidecem. En güzel ceketimi giydim sırtıma. Katlayıp valize de koymadım ki, kırışmasın, buruşmasın. Ankara - İstanbul - JFK yapacam. İstanbul uçuşunda da ceketim buruşmasın diye güzelcene tersyüz edip katladım ve kabin başüstü dolabına yerleştirdim. İstanbul'a indik. Gate'e yanaştık, kemerleri çözdük, ayağa kalktım, bi de aldım ki, ceket sırılsıklam! Leğene batırmışsın gibi böyle! Su zannettim salak gibi önce ama saniyeler içinde buram buram sızma zeytinyağı kokusunu aldım tabii. Ayak parmaklarımın üzerinde yükselip bi de baktım ki, başüstü dolabının içi göl! Kabin görevlileri de çok şaşırdılar ve üzüldüler. Anlattım toplantıyı. Daha da üzüldüler. Koc-caman bi laylon torba verdiler şeffaf. Ceketi onun içine bastım çuval gibi. Amerika'da ilk iş kuru temizlemeci bulmak oldu. Ulan nası becerdilerse, sıfır gibi yapmışlar ceketi ha! Toplantıya da girdim, dansa da kalktım, çok bilirmişim gibi!
0