Ton balıklı salata da iyi bir seçenek.
Veya soğuk makarna.

zeytinyağlı barbunya. ılık soğuk her türlü gidiyor.

Hava sıcaklığı yediğim şeyleri etkilemez. Yaz kış aynı yiyorum.

ben de hava sıcaklığının yemek üzerinde ne kadar etkisi var anlamayanlardanım. çölde adana kebap yemem ama ortalama sıcaklıkları olan bir ülkede bir akşam saati yiyeceğim hangi çeşit yiyecek beni ne şekilde etkilesin, hiç yaşamadım ve anlam veremedim.

soğuk gıdalar tüketebilirsin, mesela soğuk sandviç tarifleri.

bu akşam tarhana çorbası içtim sıcak sıcak

sindirimi zor olmayan şeyler yemek lazım bence hava sıcakken. yoksa yemeğin sıcak ya da soğuk olması fark etmiyor.

soğuk yenebildiği için zeytinyağlı sebzeleri tüketiyorum yapmaya fırsat buldukça. onun dışında yazın alkol almıyor olsam da meze stili takılmayı çok seviyorum. yoğurtlu semizotu, közlenmiş patlıcan vb. gibi.

etin bile soğuğunu istiyorum resmen, geçen gün dil haşladım mesela, soğuk soğuk kesip yiyorum, oh. ton balığı da güzel bir alternatif tabii. mesela bu akşam ton balığı, sarımsaklı-limonlu deniz börülcesi ve kendi yaptığım mor lahana turşumdan yedim akşam yemeği olarak.

bazı akşamları da kahvaltı yapmayı tercih ediyorum. genel itibariyle bu şekilde.

yaz kış aynı.

ayran aşı

Zeytinyağlılar, salatalar, mezeler ve balık.

El mahkum Abendbrot denen seyi yapiyorum. Siyah ekmek, ekmege surmelikler (humus, avacodo, zeytin ezmesi vs.), hardal, tursu... Gece cok gec yattigim icin sadece meyve yemek yeterli gelmiyor, bu ogunu de aksam altida yiyorum.

barbare bağları.

Arcadia Baglari´ni oneririm. 2012 ve 2015 kirmizilarini israrla isteyin, 2018 de iyi bir yil sarapta, ama daha deneme sansim olmadi. Guncel tadim fiyatlarindan hic haberim yok. Ama Trakya Rotasi´ndaki ciddi ureticilerden biri Arcadia, oneririm.

Dessera´nin sitesinde ayrintili bilgi ve guncel tadim fiyatlari var. Blushi ve denedigim beyazlari cok basarili degildi ama isletmeciligi iyi.

Kırklareli Hamitabat - arcadia bağları

Marmara Ereğlisi - Tekirdağ chestau nuzun

Büyükkarıştıran chamlija

Büyükkarıştıran - gürbüz winery / akın gürbüz

şerefsizim aynısını düşünüyorum. çok garip geliyor gerçekten. 1'den sonra eve dönsem diye bakıyorum çoğu zaman. :(

3 yine iyi ben taş çatlasa 1.30'a kadar dayanabiliyorum.

28 yaştan sonra pil bitiyor.
fakat o gün geç uyandıysam gece daha uzun sürüyor, biraz da uykuyla alakası var.

Geçen sene birkaç kez 6-7yi gördüm de max 3 iyidir ya. Ertesi gün insan gibi geçsin istiyorsam 3 yeter.

Geçen Cumartesi günü rakı içtik, sonra diğer arkadaşlar elinde viskiyle geldi onu içtik. Üzerine 2 bira içtim 4 gibi yattım. Pazar günü 3 kişi 2 70'lik viski içtik, sonra kadıköy dorock'a gittik, girdiğimden çıkana kadar dans ettim içeride de 2 bira söylemiştim ama bir tanesi içirmemişler bana sağolsunlar :DD 4 gibi eve geldim, gecenin geyiğini yaparken 5 gibi sızmışım.

Henüz yaşlanmamışım lan sevindim. Ama pazartesi zehir gibiydi, sanki benliğim yoktu, hasta gibi yatakta yattım akşama kadar.

02.30-03.00 maks. o da cumartesi felansa. cuma bile 02.00'den sonra zorluyor.

00.00 gibi evde değilsem huzurum kaçıyor artık

20'li yaşlarda akşam 8-9 gibi içmeye başlayıp sabah 4-5'e kadar kusma limitlerinde içip, o halde evin yolunu bulup ertesi gün veya bir sonraki gün aynısını yapabiliyordum.

Şimdi kırk yılın başı çıksam bile saat 1-2 gibi eve gitsem de uzansam diyorum. Canlı müziği kafam kaldırmıyor, eskiden kolonun dibinde mekan kapanana kadar oturabilirdim. ayrıca eskiden içtiğim gibi içemiyorum. ekonomik yükünü geçtim, bünyem de kaldırmıyor. 1-2 kadeh sonrasını istemiyor vücut. İçeyim dersem de sarhoş olma eşiği düştüğü için feleğin şaşıyor.

Mutsuzluk veren bir durum değil ama insan "vay bee eskiden nasıl dayanıyormuşum" diyorsun.

Bunların temel sebebi de yorucu iş hayatı. haftanın 6 günü bütün enerjini sömürüyor, düşünebildiğin tek şey sana kalan tek tatil gününde elinden geldiği kadar dinlenebilmek.

eş, çoluk, çocuk varsa o bir günde onlarla mı ilgileneceksin, kendini mi dinlendireceksin derken bir kısır döngüye giriyorsun.

bi gün önceki uyku durumuma ve yediklerime göre değişiyor

ama 02.00' ı pek görmem

Gece 2.
Sonrasinda uyuyorum :D

Valla yaslandim ya :/

Zaten 12’den önce dışarı çıkılmıyor ki partilenecekse. Ben yorulmuyorum ama 22-23 yaşımdaki gibi haftada 3-4 kez de partilemeye çıkmıyorum dışarı. Onun dışında zaten hep geç yatıyorum, bir yerde geç oturup bir şeyler içmeyi - atıştırmayı seviyorum. Mesela 9 gibi akşam yemeğine çıkmayı eve 2-3 gibi dönmeyi...

keşke görüş belirtenler güncel yaşlarını da yazsaydı, daha güzel anlaşılırdı yaş/yorgunluk skalası hehe.

ben hala dayanabiliyorum, daha doğrusu dayanmak şeklinde bile bakmıyorum; ki sabahları -hafta sonu dahil- 7, maksimum 8'de kalkan insanım, ona rağmen gece dışarıdayken öylesine bir saate bakıyorum ki ne göreyim, saat 4 olmuş bile. yorulmuyorum kısacası. dışarı çıkmak için cumartesini falan da beklemem. ertesi gün iş olmasını umursamam.

buraya bir ama gelecek; ama...

ertesi gün performansım, özellikle 20li yaşlarımın başındaki halime göre yerlerde. /: eskiden bunu 3 iş günü üst üste dahi yapıp gık demezken, şimdi alkolü de fazla kaçırdıysam ertesi gün baya leyla modda takılıyorum.

hele minimum 12 saat süren hayvanlar gibi içme maratonlarından birinde, ki o sefer 19 saate yakın sürmüştü diye hatırlıyorum, değil ertesi gün, iki gün sarhoş gezdim, hareket edemedim. /: eskiden olsa bir sonraki gün öğleden sonra kendime gelmiş olurdum...

dertliyim, yaşım 31.

yaş konusunda brena +1

25 yaşında biri 5 yıl öncesine bakarak bunları söylüyorsa oturup bi düşünmesi gerekir gibi sanki.

Ben de dışarıda gece 1'den sonra yamulanlardanım, zorlarsam ve çok keyif alıyorsam 2 ama bu ola ki iki gece üst üste tekrarlanıyorsa ruhum bedenimi terk ediyor.

yaş 37.

36 yaşındayım. Bir iş günüyse 10'dan sonra hiçbir yerde duramam.
Tatildeysem 12-1'i bulur ama çekilmez olur, eziyet gibi.
Doğum günümdü birkaç hafta önce, saat 11:30 gibi "ay ben şu anda evime gidip yatakta Harry Potter izlemek istiyorum, gidelim mi?" dedim.
Hele alkol malkol, iyice çekilmez.

20 lerimde sabah 5 6 kadar oturup sonra yatip 12 de sokaga cikardim.

25 30 arasi 3 4 kadar disarda durabiliyordum.

37 yasindayim ve 12 1 oldu mu eve gitmenin hayallarini kuruyorum

3 mü? Benim 11'de uykum gelmeye başlıyor. Hadi 12'ye kadar durayım. Normal koşullarda 12'den sonra yatağıma kavuşmak istemeye başlarım.
Birkaç ay önce, normal olmayan bir koşulda, sabah 4'e kadar durmuştum (24 saat uyumamıştım). Ertesi gün çok fena geçmişti.

eğer party hard ise "there is no tomo" kafası. zaten gece 12 e doğru çıkarsın buf-e-kür +1

öyle olunca gün ağırana kadar devam ederim. 3te ayrılanlar olunca moralim bozulur falan.

ama yok normal gece çıkması ise 12-1 ideal.

yaş 31/E

Partilemeye çıktıysam gece 4 ten aşağı girmem eve ki uyumadan işe gitmişliğim de güncelde hala devam eden bir durum benim için. Dışarıda bir buluşma, iki içki içmece yemek yemece olayları varsa da en geç 12 de dönmeye çalışırım eve çünkü kendim için en az yarım saat hatta 1 saat oturmam ve müzik dinlemem gerekiyor uyumadan önce. 2 yıldır süregelen spor ve düzenli beslenmenin bu takılmalarda çok işe yaradığını belirtmeliyim bu arada. 20 25 arasında üstüste fazlaca vodka içer ve ertesi gün de bunu yapardım. açıkçası 20 yaşından itibaren bende pek bir değişiklik olmadı, aksi yönde spor sayesinde daha rahat atlatıyorum bu gece gezmelerini.

ben 2 seneye yakindir kullaniyorum, kendi yasadigim yerdeki bir marketten gittim aldim. baktim simdi sunlar yokmus icinde: Latex, Proteine, Phthalate, Alkylphenol, PVC und BPA.

diger markalarinkine de baktim, onlar da bu listedekiler yok diye reklam yapmislar. Türkiye'de lunetta var, hic düsünmeden alabilirsiniz onu da. ilk cikan cuplardan biriydi, cevremdeki herkes lunetta kullanip bana önermisti.

tum tabaklarimizi bu modelle degistirdik yakin zamanda, cok hafif ve dayanikli.
kirilirsa da tekrar aliriz :)

Alinmaz kesinlikle.

Ben modellerini cok begendigim kahve kupalarindan ve pasta tabaklarindan hediye istemistim. Icleri cok cabuk ciziliyor hepsinin, kotu gorunuyor. Kupalarda da ince catlaklar olusmaya basladi, maalesef cope gidecekler. (Hepsini 3 yildir kullaniyorum.)

Günlük kullanım icin Ikea kullanıyoruz. Herhangi bir problem yaşamadık. Çatal bikac konusunda aynı şeyi söylemem. Kolay paslaniyor.

bütün tabaklarımız ikea. 6 aydır her gün makinede yıkanıyorlar daha hacamat olmadılar.

biz bunları kullanıyoruz yaklaşık 1 yıldır, hiç sorun olmadı

ikea'dan her şey alınır.

eğer bütçeniz varsa, evi kaliteli döşemek istiyorsanız fiyatları piyasadaki aynı kalitede ürünler ile 200-300tl civarı pahalı oluyor. hatta bazen piyasadan uyguna denk geliyor. yeni evlendim hem dışarıdaki esnaftan hem de ikeadan baya malzeme baktım. özellikle büyük parçaları ikea'dan almak mantıklı.

yemek masaı, tv ünitesi, kitaplık vs gibi.

ikeanın tüm tabakları için yorum yapamam ama bu tabakları kullandığım için yapayım. Bu tabakların yüzeyleri çok kaliteli değil, bu sebeple özellikle kaşık çatal temas ettiğinde huzursuz edici bir duygu oluşturuyor. bunlar yerine uygun fiyatlı porselen tabak alırsanız daha memnun olursunuz diye düşünüyorum.

Adrasan en duzgun secenek gibi, yine de cok beton, cok hotel.

Ciralinin sahili "aslinda" guzel ama isletmecilik stili korkunc, sahili sezlong doldurmuslar, kotu restaurantlar var, yemek yenilecek bir tane duzgun yer yok. Bungalowlar guya bahceli ama iki bungalow arasinda yarim metre yok. Her sey dip dipe. Nerede kaldi doganin tadini cikartmak? Ekinoks disinda duzgun bir yerinde gormedik/kalmadik biz en azindan.

Phaselis guzel, cok bilinen bir yer haline geldi; ama gidilip gorulmesi gereken bir yer.

göynük kanyonu

Birkac sene once yazlari 1-2 ayligina fruteryan besleniyordum. `

Tamamen gecmenin uzun vadede saglikli ve tatmin edici bir beslenme bicimi olduguna inanmiyorum ve de etik altyapisini kendimce yeterli gormuyorum. Bu nedenlerle de fruteryan degilim.

Cok fazla seker agirlikli beslenmis olursunuz, uzun donemde saglik sorunlari olusturabilecek bir beslenme turu.

Ben sadece et yiyorum. Fruteryan değilim canım

Ben denedim kesinlikle olmuyo benim icin. Devamli yemek geliyor insanin icinden ilk evrelerde, ki youtubedakiler da devamli yiyolar ve normal oldugunu soyluyolar. Ama sonra insanin butun enerjisi cekiliyor, agzi eksiyor. Bende bas donmesi ve mide bulantisi da cabasi oldu. Hemen bi misir cipsi ve salsa yaptim guzelcene kendime geldim sonuc olarak.

Kellikle bence pek dalga geçilmiyo. Bi şişmanlık değil. Ya da zayıflık.

Senin bahsettiğin kellik dışındaki şeylerle aşırı dalga geçildiğinden zaten beden olumlama tarzında bi akım doğdu. Kellikle de o kadar alay edilse aynısı onun için de olurdu

Ps: Kelim.

bence çevrenizi değiştirin. çevremde tonla kel var daha dalga geçildiğini duymadım.
uyuz oldukları kel adama bile kel demiyorlar.

Ben farkinda degilim oyle bir trendin. Instagram ile zaten isler cigirindan cikti. V sekil yuz tipi olmayan ablak suratli, 1 metreden az bacak boyu olan cüce sayiliyor. Normal ve anormal algisi cok degisti, keller oyle arada kaynamis olabilirler.

Bence seksi, tabii herkes bir Bruce Willis ya da Jason Statham olacak diye bir durum yok.

@ozdek @saint: twitter arama kısmına keltoş yazın okuyun bi isterseniz. en son norm ender ben fero'yla kel diye dalga geçiyor herkesin şarkıda en sevdiği yer orası olmuş, ben fero kel değil de obez olsaydı ayı diye dalga geçecek miydi geçse bile bu büyük tepkiler almayacak mıydı? veya internette kel birinin fotosu, tiviti falan yayılsın biraz yine milyon tane kellik şakası oluyor altında. gerçek hayatta da yüzüne karşı dalga geçilmesinden bahsetmiyorum zaten kel birinin arkasından konuşulurken dalga geçiliyor genelde.

@cesario: saç ektirenle de geçiliyor tabii. hatta birisi bi forumda yazmıştı hatta ekşi de olabilir tam hatırlamıyorum "keldim kel diye dalga geçiyolardı saç ektirince onla dalga geçicekler boşa uğraşmıyorum o yüzden" tarzı bi şey.

son günlerde olabilir belki.
(bkz: keltoş babana koş)
(bkz: norm ender)

Valla benim çevremde kellikle dalga geçen kimse yok. Nasıl bir cevreniz var bilmiyorum ama biz kız arkadaşlarla bunun kötü bir şey olduğuna dair hiç konuşmadik bile. Sanal alemdeki muhabbetleri bilmiyorum ama bu şekilde düşünenleri ister gercek hayatta ister sanalda olsun hiç sallamayin bence.

Dalga geçenlere "Johnny Sins'in nasıl dünyanın en güzel hatunlarını elden geçirdiğini" hatırlatırsın olur biter.

Hah, Blacked cast'indeki siyahi abilerin de aynı şekilde ilahe hatunları götürdüğünü ve saçsız olduklarını da ilave edebilirsin.

kanka şişmanlığıyla dalga geçseydi ayıp olurdu. çünkü şişmanlık sağlık sorunu kaynaklı olabilir. onu da geçtim, iradesi zayıflık olur. yani bu insanlara üzülerek bakılması doğal. ya hasta ya da iradesi zayıf. iki şekilde de üzücü. böyle bi insanla dalga geçilmesi hoş değil, doğru değil. ayıp.

kellikte böyle bi şey yok. kel erkeklerle saçlılar arasında sağlık açısından hiç fark yok. böyle bi bilimsel çalışma yapıldı mı bilmiyorum, varsa bilen gönderebilir.

ayrıca kel erkek saçlıya göre zayıf değildir. birçok kadın saçlılara göre daha güçlü bile bulur kel erkekleri. kel adamla dalga geçsen ne olur, geçmesen ne olur?

biri bana kel dese, "keller eller" der, güler geçerim. alınabileceğin bi şey yok ki.

bana göre eksiklik değil. sporda etkilemez, sekste etkilemez, kız tavlamada etkilemez, hiçbir şeyde etkilemez. ama şişmanlık-çok zayıflık böyle değil. aynı adamın saçlı haliyle kel hali aynıdır. ama şişman-aşırı zayıf haliyle fit-kaslı hali aynı değildir.

edit: norm ender'in kel fero demesi de ağza güzel oturduğu için. yani kelliğiyle dalga geçme olayı yok. lakap gibi kullanmış.

Kellikle dalga geçen birisi değilim ama dalga geçilince istemsizce gülüyorum. En son strainger things dizisinde kel adama telsiz kod adı kel kartal dediklerinde gülmüştüm.

Onun dışında dalga geçildiği bir ortamla karşılaşmadım.

@saint kemoterapi görme nedeniyle, testiküler feminizasyon veya alopecia hastalıkları geçirmiş olabilir.

çevre değiştir diyenlere cevap: genel olarak internetten bahsediyorum kendi arkadaşlarımdan değil. arada sosyal hayatımda da sevilmeyen birinin arkasından konuşulurken kel olmasıyla ilgili hakaret edildiğini de duydum 1-2 kere, dalga geçilen kişi ben değilim yani. potansiyel kel olduğum için belki dikkatimi çekti bu konu ama dökülmeyen saçlarımla idare ediyorum ben şimdilik. henüz o kadar kel olmadık...

@saint: o mantıkla bakarsak belki malını mülkünü eşini dostunu kaybetti de onun stresiyle kel oldu kişi? güzel bi kafatasına ve vücuda sahip değilsen kellik yerin dibine sokuyor insanı ya nasıl fark yok. ayrıca kelliğin yakıştığı insanlara bile (çok şanssız bir saçı yoksa) saçlılık daha çok yakışıyor.

Kellikle nasıl dalga geçilmiyor ya, en çok dalga geçilen şey olabilir. Fiziksel olarak laf edilen kim varsa "o kendine baksın kel ve göbekli" şeklinde aşağılanır. Kellik kişinin kendi ulaştığı bir durummuş gibi bakılır hep.

internet demişsin işte. internette fiziksel özelliklerle çok dalga geçiliyor. özellikle boy ve kiloyla çok geçiliyor. ama gerçek hayatta kimsenin yüzüne söylediğini görmedim.

hiç öyle yoğun bir romantik komedi izlemedim ama beğendiklerim arasında amelie, 50 first dates, delicatessen, purple rose of cairo, cashback var.

the sheltering sky

About time

sheltering sky+1

pride&prejudice

Manhattan

A Star is Born

Cléo de 5 à 7.

komedi sormuyorum diyor 50 first dates - amelia - about time yazıyorsunuz! painted veil nokta atışı olur +1 @seycik

the bridges of madison county istediğiniz gibi bir örnek olur mu bilmiyorum ama günlerce aklımdan çıkmamıştı.

love me if you dare

You've Got Mail

www.imdb.com

soruya cevap değil biliyorum ama fritöz çok gereksiz bir alet ya. annem çok istedi diye aldık şimdi duruyor kenarda öyle.

güzel, fanlı bir fırında yaparsın daha iyilerini.

Sosis, kabak ve patlican

tam olarak fritöz sayılmaz ama actifry kullanıyoruz biz. sağlıklı pişirmek için iyi bir seçenek. patates dışında kabak, patlıcan, biber ne varsa pişiriyoruz. hatta kışın kestane bile pişirdiğimiz oluyor.

@muslugubozukhayrat +1
Actifry daha iyi ve yemekleri de gayet lezzetli oluyor. Ablam kullanıyor ordan biliyorum.

almak için soruyorsan alma. adı üzerinde derin yağda kızartıyor. yani çok fazla yağ istiyor. o yağı fritöz içinde bırakırsan kabı temizlemek zor oluyor. her seferinde yağı boşaltmak istesen bir süre sonra üşenirsin. sonra o yağı atmak ayrı bir mesele.
sağlık konusuna hiç girmedim. yağda kızarmış patatesin tadını fırında yapılmışından almana imkan yok ama uğraşmak yoruyor insanı.

Hayir, evime sokmam oyle bir sey. Patates kizartmasina, hele Hollanda fritjesi ise, karsi koyamiyorum. Evde fritozum olsa herhalde 40 olmadan kalp-damar cerrahlarinda gezerim.

Grill tava, yazin her hafta en az bir kez barbeku ve firin. Bunlari kullaniyorum daha cok sebze yemek icin.

Duygusuzromantik +1 yağda hiçbir şey kızartmam.

yok. ben de sürekli hocam derim insanlara. özellikle tanımadıklarıma.

Bende de yok. Ben de sürekli kullanirim. Kurtarıcı bir hitap bence.

herkes bana hocam diye hitap eder, ben de çok sık kullanırım. ne gereksizce cıvık ne de fazla mesafeli bence ikisinin tam arası. irite olmayınız, memnun olunuz :)

Yok, üniversite yıllarımda çok kullanırdım çok da severdim bu hitabı. Hâlâ da boş değilim kendisine karşı ^^

Hocam şaka mısın sen yaa sal gitsin be hocam. Yalnız hocam sende sinir var gibi geldi bi hocaya görün bence.

yok. duyuruda ya da sözlükte ben de hocam diye mesaj atıyorum bazen.

Öğretmen olduktan sonra normal karşılar oldum. Hatta ben de kullanmaya başladım. Öncesinde itici geliyordu.

3 üstüme tabi olan koordinatörümüz yaşça kendisinden ort.20 yaş küçük olan bizlere hitap ederken hocam der.

Üniversite döneminden alışkanlık ve büyük kolaylık. Genci yaşlısı tanıdığı uzağı, nasıl hitap edeyim diye düşünmek yerine mis gibi kullanıp geçmek iyidir valla hocam.

Bas geç kafaya takma
Hocam diyoruz baba diyoruz hacı diyoruz orti diyoruz kanka diyoruz
Birader diyoruz kirve diyoruz, emmioğlu diyoruz ağabey diyoruz

ya yok hocam olur mu öyle şey
ya yok abi olur mu öyle şey
ya yok babuş olur mu öyle şey
ya yok kanki olur mu öyle şey
ya yok hafız olur mu öyle şey
ya yok üstat olur mu öyle şey
ya yok başkan olur mu öyle şey
ya yok usta olur mu öyle şey


hocam wins!

yok birader olur mu öyle şey

yok genco olur mu öyle şey

yok zıkımın kökü olur mu öyle şey

Kurtarıcı oluyor bazen, genel bir hitap, hakaret ya da küçümseme içermiyor, agresif içeriği yok.
Örnek: "kardeşim" dediğin zaman bunun tehditvari bir şekilde tonlaması olabiliyor bazen. Hocam iyi.:)

Yok, üniversiteyi Ankara‘da okumam nedeniyle olabilir.

Ben bu tarz hitap şekillerine acayip kıl oluyorum. Dostum kardeşim bilader gibi saçma sapan kelimelere ne gerek var. Gel ismimi öğren ondan sonra derdini anlat.

iyyy. Daha kotulerini ustte yazmislar. Hocam yine iyiymis. Tovbe ediyorum.

@uzunincemalbrodayim derdime tercüman olmuşsun. dünyanın hiçbir yerinde böyle kardeşim, hocam, genco, hacı vs. hitaplar bu kadar yaygın kullanılmıyor. bunların eğitimli kesim tarafından kullanılması da çelişki bence. dediğin gibi medeni toplumlarda insanlar önce birbirine ismini sorar ve ismiyle hitap eder.

ne diyelim?

tamam gıcık olun, hakkınızdır gıcık olmak. ama gıcık olurken alternatifini de bulun da öyle gıcık olun. size hitap edecek kişileri niye zor durumda bırakıyorsunuz?

samimi değilsek zaten isim bey/isim hanım veya ismini bilmiyorsam hanımefendi, beyefendi derim.

beyli hanımlı olmayacak kadar samimiysek, kişi de benden yaşça büyük gibiyse "abi" derim, "abicim" derim.

e benden oldukça küçük. ben 40 yaşındayım, karşımdaki 25 yaşında. beyli hanımlı olmamın anlamsız olacağı bir durumdayım.

ne diyeyim? adını da bilmiyorum. adını bilsem de doğrudan adıyla hitap edecek kadar da samimi değilim. hiç mi karşılaşmıyorsunuz böyle durumlarla? hocam demeyelim peki. usta, müdür, başkan, hacı, birader, kardeş, yeğen, haculi, baboli, hangisi olsun?

ya da var mı alternatifiniz?

Var. irrite kelimesini kullananlardan nefret ederim. gözümde anında değersizleşirler ve son derece yapmacıktırlar.

yok

@038576 +1

ayrıca fikir sorup sadece kendi gibi düşünenlere tik atanlara da kuruluyorum.

söyleme tarzına bakar aslında. ağzını eğe eğe hojaam diyenin ağzının ortasına vurulabilir. ya bilader ya, dönemleri üniversitede, toyluk zamanında kaldı. ne derse desin, yapmacık değilse ve ortama uygunsa gıcık olmam, normal karşılarım. ben bu tür hitapları toptan kullanmam, yani karşımdakine hitap etmem. direkt soruyu sorarım. işyerinde konumum gereği zaten kimseye hocam, abicim, kardeş, birader gibi şeyler söyleyemem, bana da kimse söyleyemez.

hocam pardon saat kaç? ile pardon saat kaç? arasında fark yok. hocam bu işi nasıl yapacağız ile, direkt, bu işi nasıl yapacağız? arasında bir fark yok. göz teması kurarak bu tür ifadeler olmadan sağlıklı bir iletişim kurulabilir.

Gouda (mümkünse karabiberli), isli peynir ve eski kaşar seviyorum ben. Bir de küflü peynir seviyorsanız rokfor diyorlar.

Edit: bi de emmental ya da gravyer.

Divle Obruk Peyniri(Karaman), Kopanisti Peyniri (İzmir), Manyas Kelle (Balıkesir), Bir çeşit isli Peynir olan Saganaki ve Kars Gravyeri

ben ağzı kaplayan tam yağlı ve yumuşak peynirleri seviyorum, bu nedenle herhangi bir yumuşak ve tam yağlı peynir iyidir. Örneğin Edirne tam yağlı beyaz peyniri..

Brie

Şarabınıza göre değişmekle beraber Kars'tan aldığım gravyer.

Eski kaşar bana göre çok iyi

Yukaridakilerin hepsi yanlis. Cevap, d. Hepsi.

Sarabi soylersen ona uyanlari soyleriz.

Yas almis saraba genc peynir olmaz. Asil kural bu. 89´dan Jura´yi Gouda ile eslestirirseniz bicaklanabilirsiniz ya da genc Riesling´i 4 yillik Parmesan ile.

Tulum

kemoterapi MRI makinesi gibi içine girip yattığınız türden bir şey değil, damardan verilen ilaçlar silsilesi. iğneyi alıp yakınlarına saplamayacaksa bişey olmaz.

Vermez

Psikolojik olarak evet.

Ben de aliyorum radyasyon disindaki tum kisimlarini kemonun. Radyasyon alanlarla da ayni bolumde yatiyorum, cok buyuk bir sorun olarak gorulse, alanlarla hastanede ayni yere konmazdik herhalde.

Radyasyonla tedavi olani kast ediyosunuz aslinda galiba ama onun da bi riski yok

Arkadaşlar tuvalet falan sıkıntıymış öğrenin diye yazdım

Türk Dili Edebiyati´nda devam zorunlulugu var (Ankara ve Hacettepe´de). Ilk sikki kesinlikle eleyebilirsiniz.

gazlı değil de jel yakıt- reşo ocaklar var, kapağını kapatınca sönüyor. ondan alabilirsin

bir de süt. sütle ısıtmadan kahve yapabilirsin, soğuk da gider zira..

edit: ismini hatırladım:)

poşet filtre kahve var, isviçre almanya tarafında rahatlıkla bulursun. suyun içine at, demle ve iç.

sıcak olursa daha iyi ama ılık suyla da idare ediyor.

eski tüplü tvlerin içinde plastik bi mercek vardı ekran boyu kadar, ismini hatırlayamadım, aşırı acayip psikopat güçlü bişeydi bu, youtube da kesin vardır, siyah geniş bi tava bulursan 10 dakkada kaynar su. buldum fresnel lens diyolar. www.youtube.com oha 10 saniye sürmedi. işin bitince rulo yapar koyarsın çantana rulo olmuyosa bile hazır satılan lensler var ufak onlardan alırsın a4 boyutunda, burada suyun çok hızlı kaynamasının bir sebebi de taşın çok ısınmış olması.

portatif küçük ocaklardan neden kullanmıyorsunuz?

urun.n11.com

başlığı keyfine göre alabilirsin elbette, ben rüzgarda sönmeyen bir model kullanıyorum.
sadece kahve için çok üzün süre gider.

ya da bu manastırda hiç mi ateş yanmıyor, bi demlik semaver bişey götür, çay içmiyor mu bu insanlar?

ilik suyla cokca calkalayarak isi olmadan belki kahveye benzer bir sey elde edilebilir. iyi kol kasi da yaparsin.

chemistry.stackexchange.com

özetle diyor ki basıncı artırırsan 30 derecede de suyu kaynatıp kahve elde edebilirsin :)

cok kahveyi az su ile bir kapta demleyin. bir gece bekletin. sabaha olmus olur.

1-2 kamp için gaz kartuşu alacaksın. bir tane mokapot bir tane de msr pocket rocket

Cok yaratici cevaplar geldi, tesekkurler.

Cok eski bir bina oldugu icin yok. Tup ya da ocak kuramam. Trenin gittigi yere kadar gidip oradan 10-12 kmlik dag yolunu bisikletle asacagim. O nedenle tup ya da ocak tasimam zor yanimda.


@hasmetizm, icmiyorlar, cay kulturleri yok katolik nenelerin.

tüp dediğimiz 10-15cmlik ve yarım kiloluk bir şey. ocak dediğiniz de pocket rocket alırsanız 100 gram sadece. sırtımızda taşıyoruz bunları bisikletle nolacak.

tupu ucaga almazlar ama. indigi yerden almasi lazim.

@jimicik, ucaga binmiyorum, trenle 6-7 saat uzagimda bir yer.

@argent dawn, oyle bir ortamda techizat kurmam hos karsilanmaz, o nedenle sorumu bu sekilde sordum. Yer Yuksek-Alpler. Yuk sikintim var bisiklet kullanirken.

aslinda yuruyusculer icin ultralight kamp ocaklari var. agirlik konusunu da gectim, siz tehcizat da istemiyorsunuz. ama neticede kahve demplemek icin bir tehcizat olacak ufak da olsa.

www.kagitpil.com
urun.n11.com

bunlar usbli isitma alternatifleri. usbyi de harici batarya ile sarj edebilirsiniz. harici bataryayi da bisiklet surerken sirtiniza asabileceginiz gunes enerjisiyle dolan panellerle sarj edeblirsiniz.

bir de tealight mum geliyor aklima. sabir isi tabi.

abi su bile ısıtılma imkanı olmayan bir manastırda kahve de içmemek gerekiyor demek ki. yani içilebiliyor olsa bi ocak mocak bişey imkanı olurdu, en azından dışarıdan getirme şansı olurdu. hem kendileri içmiyor, hem dışarıdan portatif ocak getiren hoş karşılanmıyor. e demek ki oradayken de kahve mahve içmemek gerekiyor. yani bu asker ocağında bira içmeye çalışmak gibi bir şey bence.

pet şişe suyun içine filtre kahveyi at, ertesi gün de süzüp iç. buzdolabı olmasa da cold brew gibi olur yine.

bi de kahveyi koyup keyif yapmak değil de, kafein alayım, kahve tadı gelsin yeter gibi bir düşüncen varsa, sallama kahve diye bir şey gördüm. aynı poşet çayın kahvelisi.

maraş otu gibi poşetiyle ağzına atıp emikleyerek biraz tatmin olunabilir mi acaba? daha da aklıma bir şey gelmiyor.

poşet kahveyi musluk suyuna atıp denedim bugün. fena olmadı. Isviçre'de indiğin yerde rahatlıkla bulursun...

Yanlış hatırlamıyorsam, YÖK gereği, yeni kurulan (son on yıl)her üniversite, isminin başına bulunduğu ilin ismini almak zorunda.

@KaraSakall fenerbahçe üniversitesi 2018 yılında kurulmuş. ama istanbul fenerbahçe üniversitesi değil adı.
aynı şekilde Kapadokya Üniversitesi 2017 yılında kurulmuş başında Nevşehir kelimesi yok!

Isimlerin basina ya da sonuna cogunlukla sehir bazen de eyalet adi geliyor. Dünya´da da bu boyle. Ludwig-Maximilians-Universität München, UC(University of California) Berkeley gibi binlerce ornegi var. Verdiginiz orneklerdeki universitelerin de uluslararasi arenadaki kodlarinda sehir ismi var.

En basitinden Erasmus sürecine katilanlar hatirlar. Hacettepe Universitesi Ankara diye yazar basvurularda.

Istanbul Üniversitesi eger Istanbul´un imajini zedelemiyorsa, Istanbul Sari Cizmeli Mehmet Aga Üniversitesi de zedelemez. Zaten Istanbul´un zedelenecek bir imaji da kalmadi ayakta.

Yüz: La Roche Posay güneş kremi
La Roche Posay güneş sonrası
Neutrogena Yağsız Yüz Nemlendiricisi
Yves Rocher yüz temizleme jeli

Cilt: Yves Rocher vücut sütü
La Roche güneş sonrası nemlendirici krem

Saç: Yves Rocher Jojoba yağı
Nashi Argan durulanmayan bakım kremi
Herhangi bir market şampuanı

Yaş:25

Sac nashi sampuan sprey +1 ve on gunde bir falan nemlendirici bakim yapiyorum

Yuz donem donem farkli markalar kullanarak ama hepsi dermokozmetik ya da daha temiz icerikli markalar nemlendirme, maske, gunes koruyucu - markalar avene, la roche posay, skin ceuticals, weleda, itcosmetics gibi gibi

Nemlendirmek ve gunes korumak temel prensip

Saç için:
içine zeytinyağı eklediğim şampuan ve duş sonrası 1-2 damla zeytinyağı ile ovma.

Yüzüm için:
Sadece sabun. Geçen gün heves edip tonik yaptım ben genelde pek dikkat etmediğimden değişimi pek fark edemedim ama illa ki fark ediyordur. İçeriği de maden suyu, salatalık suyu, aloe vera, yeşilçay ve birkaç damla limon. Arada yumurta akı maskesi yapıyorum ya da türk kahvesi içtikten sonra telveyi yüzüme sürüyorum.

Cilt için: Valla sadece duş sonrası ayaklarıma masaj yaparak vazelin sürüyorum. Nemlendirici krem vs sevmiyorum ihtiyaç da duymuyorum açıkçası.
yaş:25

saçlarım sarı ışıltılı kahve, o yüzden john frieda'nın ona uygun şampuan ve saç kremini kullanıyorum. sen de sarı saçlara uygun olanını kullanabilirsin. bunun dışında 1 2 haftada bir saçıma hindistan cevizi yağı sürüp bekleyip yıkıyorum. bazen hindistan cevizi yağı ile shea butter'ı karıştırıp sürüyorum. saç uçları ve boyanın etkilerine iyi geliyor bayağı, saçlar pırıl pırıl oluyor.

cilt için aynı anda çok ürün kullanmamaya çalışıyorum. aklım yeni başıma geldi, artık dışarı çıkmadan önce yüze uygun güneş kremini (nemlendirici etkisi oılunca ayrıca nemlendirici sürmeye gerek kalmıyor) fiks sürüyorum. onun dışında ara ara kiehl's in cilt canlandırıcı yağlarından kullanıyorum. temizlik için yine kiehl'sin karma ve yağlı ciltler için gözenek temizleyici yüz maskesi ve toniğini düzenli olarak uyguluyorum.

vitamin olarak sadece suda eriyenlerden kullanıyorum ara ara ama bi faydasını beklediğimden değil açıkçası. günlük hafiften toparlayıcı etkisi olursa olsun diye. rossmann'ın alphabilmemne olanlarından. (: cilt açısından önem verdiğim şey klasik olarak bol su içmek ve sağlıklı beslenmeye çalışmak tabii.

yaş 31. şu ana kadar herhangi bir kırışıklık giderici/önleyici vaatli ürün kullanmadım. kullanmayı da düşünmüyorum uzunca bir süre.

Cilt için çok bir şey yapmıyorum açıkçası. Yüz yıkama köpüğü, nemlendirici ve tonik dışında hiçbir şey kullanmıyorum. Bir de güneş kremi sürmeden çıkmıyorum.

Saçımla bayağı uğraşıyorum çünkü saçlarıma biraz takığım çok döküldükleri için. Bir ara bıraksam da çok uzun süre boyunca e vitamini, bepanthen, bemiks, zeytinyağı, badem yağı... Bir sürü şeyi karıştırıp düzenli olarak maske yapıyordum. Şimdi yeniden başladım buna. Bunların dışında memnun olduğum bir hazır maskem daha var, bazen onu kullanıyorum. Ara ara saç peelingi kullanıyorum duşta. Her duş sonrası tonik ve saç serumu kullanıyorum. Bir de ısı öncesi sprey kullanıyorum ama artık ısıyla şekil vermemeye çalışıyorum. Bu kadar şeyle birazcık toparlayabildim şimdilik saçlarımı.

saçımda boya yok elseve şampuan ve saç kremi kullanıyorum. bu aralar ombre yaptırabilirim, o zaman rutin değişir muhtemelen.

yüz için de clarins'in süt temizleyicisi ve darphin köpük temizleyici. bunları değişmeli kullanıyorum. nemlendirici lancome. clarins'in bir serumunu da geceleri. güneş kremi clinique.

yoğun iş dönemlerinde pharmaton vs. kullandığım oluyor. geçen kış -20'lerde bayağı güzel hasta oldum. bu kış imuneks Q10 de ekleyeceğim vitamin takviyesinin yanına.

27.

Cildime Ordinary´nin vampire peelingini kullaniyorum ama yazin bu vakitleri gunesten tam olarak korunamadigimdan kestim bir sureligine o urunun kullanimini. Dr. Hauschka´nin goz kremi harika, yuz nemlendiricisi de. Yoksa, Kiehl´s.

Sacima ve vucuduma sadece kati sabun kullaniyorum. Sac icin ozel hindistancevizli sac sampuani, hatta sac kremi var kati halde. Dus sonrasi cold press yaglarla da ozellikle bacaklarimi,kollarimi hep nemlendiriyorum. Plastik icinde urun almamaya calisiyorum.

Vitamin olarak sadece yilda bir kez b12 kürü yapiyorum ve arada da spirulina. B12 cok dusukse cilt etkileniyor.

Gunes kremim de mineral bazli. Elimden geldigince 150 kimyasalin karistilmadigi urunler secmeye calisiyorum. Cildim de sacim da cok cok iyi durumda. Kronik bir sorunum hic olmadi ama simdiye kadar.

Yas 29. Son bir yildir yuz nemlendirici ve goz-alti kremi kullaniyorum. Cizgilenme vs. sorunum yok.

Aloe vera

Bizim gunes alan balkonda hicbir cicek tutunamadi ya :/

Buradaki yazı şerezadeyi yalanlıyor: www.osevio.com

aloe vera direkt güneşi sevmiyor +1
bizim teras da bol güneş alıyor. begonvil aldığımdan beri serpildi büyüdü çok seviyor direkt güneşi. karanfil ve cam güzeli de öyle. sardunyalar da güneşte coşuyor. nane, maydonoz, kekik, reyhan, fesleğen, biberiye..

Çok güzel biber, maydanoz, roka, semizotu, domates ve taze soğan yetişiyor. Boşver çiçeği.

Ben bir tek sardunya yetiştirmeyi başarabildim, aşırı güneş çoğu çiçeğimi öldürdü.

Kıbrısta 2-3 metrelik aloe veralar gördüm direkt güneş ışığı alan. Hayvan gibilerdi. Nasıl sevmiyo ya? Saksıdaki hali mi sevmiyo acaba

@scheherazade +1

ya ben büyük, ağaç gibi, balkonu yeşillendirecek bitkiler istiyorum. minicik bitkiler neyi değiştirebilir? hobi değil, dekor için.

İyi bakarsan tek bir tane begonvil işini görür o zaman.

Kedi tirnagi. Cok cabuk yayiliyor. Ciceklerden dusen tohumlar ertesi seneye kendiliginden cikiyor. Zahmetsiz, bakimi kolay, rengarenk.
Ben olsam kedi tirnagi ekerdim.

Bebek aloe veralar direk ısıktan oluyorlar, kesin bilgi. Cok buyuduyse ancak o zaman ve de kucuk olanları ayrı saksıya alarak aloe vera koyulur gunes alan yere. O dev aloe veralardan da Türkiye'de gormedim ben.

Italyan feslegeni cok guzel gorunumlu ve guzel kokulu bir bitki. Cicekten daha kolay bakımı. Cicek ise petunya, cok risksiz.

hocam polisten başka nasıl bi cevap yazılabilir ki ? bilemedim, ara söyle polise

Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14’üncü maddesinin yasaklar bölümü

“Pitbull Terrier, Japanese Tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasaktır

1-savcılığa şikayet edebilirsin
2-orman bakanlığının bir hattı vardı sanırım oraya şikayet edebilirsin

kiyiya vuran dildolar+1
pitbull bebeklere en iyi bakan köpektir.

şu anda onların başında olan şey eskiden dobermanların, kangalların ve rottların başındaydı.
dönem dönem katil köpek tanımı değişiyor.
bütün köpeklerde söylediğin içgüdüler var.
belli ki hayvan saldırgan değil, bugüne kadar öyle bir şey olmamış.

adama söyleyin, tasmalı dolaştırsın.
onun dışında hayvan bugüne kadar kimseye bir şey yapmamışken neden saatli bomba olsun?
parka rastgele ateş etmekle falan da aynı değil bu durum tabii ki

hayvan neden durup dururken yuvasından sahibinden ayrılsın, adam neden durup dururken sevdiği hayvandan olsun?
saldırgan pitbulllar bile gözü dönüp delirmiyor, kendine göre bir tehdit görünce saldırıyor.
adam müptezel ya da değil, neticede belli ki hayvanı dövüştüren hıyarlardan değil.
hayvan normal ev köpeği herhalde.
hatta belki yaşlı falan bile olabilir.
önce biraz araştır, endişelerinin yersiz olduğunu göreceksin.
biraz sakin.
aktif olarak dövüştürülmediği sürece pitbull da herhangi bir köpektir.

aynı zekadan bir kadın yıllar önce halka açık bir partkta pitbull' u tasmasız gezdiyordu, 3-5 ay derken bir gün çocuğun birinin nerdeyse kolunu koparıyordu.
(yıl 99 konya)

şahsi düşüncem risk mutlaka vardır, mutlaka birine saldıracaktır, belki 3 ay sonra belki 3 yıl sonra.

oncelikle ben pitbull sevdim tassaklarini siktim hic bir sey olmadi sen ne zalim bir insansin demek bir cozum degil. sorun da bu zaten. senin tassaklarini siktigin kopek bir cocuk aniden kolunu sallayinca isirabiliyor. bir cok kopegim oldu. kimisi cocuklarla cok iyi anlasirken durup dururken yoldan gecirmedigi cocuklar da oldu.

kisisel anektotlar burda gecerli olmuyor. bu kadar insan icinde sorun etmeyenler oldugu kadar tedirgin olanlar da olacak. bunlar da bilincsiz olarak pitbull icin tehlike olusturabilirler.

ustelik israrlara ragmen gerekli onlemi almayan bir kopek sahibi var burda. sanmiyorum ki direk gidip bre muptezel tasma tak demediler. usulunce ilettiler arkadasa. bu durumda bu arkadasin kopegine ve beraber yasadigi insalara saygisi olmadigi sonucunu cikariyorum.

oncelikle kopek sahibinin basina gelecek seyleri bilmesi ona gore kopegini korumasini beklerim eger gercekten kopege deger veriyorsa. inatla bunu yapmasi ise farkli. burda kopek sahibine de sorabiliriz eger biri sikayet etse de kopegin uyutulsa vicdanini etkiler mi diye?

Hayvan saatli bomba olmayabilir. Bir ırka tümüyle kötü demek gerçekten korkunç şeyler. Ama pitbull bebeklere en iyi bakan köpektir demek açık olarak yalan konuşmak. Koruma güdüsü çok üst düzey bir cins bu. Bu bebeklerle çok iyi anlaşır demek değil. Onları çok iyi korur demek olabilir belki. Pitbull savunacağım diye yalan konuşmaya gerek yok.

Hayvan saldırgan değil diyen de, köpeklerin hatta çoğu hayvanın kriz anlarını yaşamamış belli ki. Aslında tehdit olmayan durumları, tehdit gibi algılayıp saldırması çok mümkün hayvanlar bunlar. Pitbull'daki sorun, acı eşiğinin çok yüksek olması, karakterinin çok inatçı ve vazgeçmeyen bir yapıda olması ve çok güçlü olması. Golden'ın bile çenesini kitlediğinde açmak çok zorken, Pitbull'da bu az önce belirttiğim sözler yüzünden imkansızlaşıyor.

Köpeği başka insanların içinde tasmasız dolaştıran, köpeklerin kriz anlarındaki hallerini görmeyen insanlardır. Bir şey olmaz tavrının o kriz anlarında hiçbir işe yaramadığını gördü bu gözler. Elinde tuttuğu canlı saldırdığında, nasıl ayıracağını bilmeyen, hayvanları döverek ayırmaya çalışan gözler gördü. Tasmasız köpek gezdirmek, insanların arasına tasmasız bırakmak, net olarak ahmaklıktır. Pitbull da ise tasmaya ek, ağızlık da bulunmalıdır.

Araştırın diyen, bu konuda araştırmamış olunca komik oluyor.

Kişiyi uyarın. Aksi halde şikayet etmek zorunda kalacağınızı kibar bir şekilde belirtin. Şikayet etmek istemediğinizi, orta yolu ılımlı bir şekilde bulmak istediğinizi belirtin. Onun da haklı olduğunu söyleyin hatta. İletişimin gücünü kullanın kısaca.

kötüsünüz ya vallahi kötüsünüz. pes.
"kalabalıktan bir çocuğa saldırmıştı" desin diye tavsiye geliyor. bravo. fikrimi savunacağım derken kendinizi kaybediyor, haklıyken haksız duruma düşüyorsunuz.

ha; pitbulu besleyen adam da kötü bu arada. hani biri şikayet etse polisin köpeğini elinden alıp barınağa koyacağını biliyor olmalı. bu neyin özgüveni. gösteriş olsun diye yapıyor muhtemelen. benim hayvanım olsa sırf böyle tatsızlık çıkmasın diye tasma takarım. yoksa anlatılanlara bakılırsa köpeğin kimseye bir zarar vereceğini düşünmüyorum. pitbulların böyle kötü şöhrete sahip olmalarının tek sebebi onları dövüş köpeği olarak yetiştirenler.

bu durum sadece pitbullarda değil her köpekte var. örneğin chihuahua diye bir köpek var hani sinirli, ona buna car car havlayan ama boyutu nedeniyle tehlikeli bulunmayan bir köpek. o köpeği de sakin yetiştirirseniz sakin oluyor. ama mal insanlar onun bu sinirli halini komik buldukları için öyle yetiştiriyorlar.

bence adama söyleyin, tasmayla dolaştırsın. tasma takmazsan şikayet edeceğiz köpeğini elinden alacaklar diyin.

ayrıca senin gibi düşünmeyenlere tik atmaman sığlık olmuş. herkes saygı çerçevesinde fikrini belirtiyor.

Köpegi tasmasiz gezdirmesi yasak, 5199 Hayvan Haklari Kanunu oyle diyor. 5 kiloluk kopek dahi olsa bu kanun boyle.

Pitbull zararsiz olabilir ama konu o degil. Hicbir kopek sizin bahsettiginiz sekildeki bir ortamda tasmasiz ve kontrolsuz dolastirilmamali.

Polisi arayip tam olarak hangi birime sikayet edebileceginizi sorun. Sanirim buyuk irk oldugu icin ayni zamanda agiz maskesi de tasmasi gerekiyor. O sart da saglanmadigi icin ekstra para cezasi kesilir. Ilk olarak boyle bir uyari gelsin. Devam ederse sitedekiler ile ortak hareket edip oyle sikayet edin.

Genelleyecek olursak, bu kopeklerin sahipleri sorumsuz, kopegi agresiflestirme egiliminde olan gerizekali tipler. O tiplerle olan deneyimlerden dolayi da soruyu soranin kopegi "tehlikeli" gormus olmasi normal. Buyuk cins kopegim var, kendi kopegimi de otobuse-trene agizlik ile bindiririm. Agizliksiz dolasan pitbull dolastiran biri gorursem aninda sikayet ederim. Bu tur kopekler besleniyorsa, kuralina gore beslenecek, bu kadar basit.

Öff pitbullu savunan insanlarda ciddi bir algılama problemi var. Genetik nedir bilmeyen cahillerin yazdıklarını geçersek eğer, şikayet et ve uyutsunlar. Vicdanım zarar görme ihtimali olan masum insanlar ve çocukardan yana.

Deli köpek seviciyim, köpek de aklım gidiyor, o kadar, ne olursa olsun toplum icin de o köpek tasmalı, sahibinin yanında olacak. tasmasız dolaştırmak istiyorsan çık dağa bayıra ormana sal yavruyu, atsın taklalarını. Ya da diyelim oralaeda da insan var sabah erkenden git, insan olmayan zamanlarda. Türü falan fark etmiyor. Cocuklar, insanların yanında köpek tasmalı olacak. Insanın bile koşullar altında nasıl davranacağıni evrensellestiremedik, hayvana koşulları bilmeden "yapmaz demek" dünyanın en saçma şeyi. Ha evde yetismistir, kendi cocuģuna, bebeğe tanıdıktır, sevemesi anlasması icin koşullamışsındır, ona bir şey demiyorum. Ama yabancı başka. Bir koku bile neler yaptırabilir. Birinin bir yerine zarar gelse, insan kopek sahibi olarak vicdan aģrısindan ölür. Kaldırılamaz yani, ihmale gelmez. Cevap, site yönetimi ve güvenlik görevlileriyle konuşmak.

1. pitbullar doğaları gereği saldırgan olmayabilir. ama pitbullar doğaları gereği ısırdığını kopartan güçlü çenelere sahip. istersen bununla ilgili ikiyüzelli tane kaynak bulabilirim. bulmama da gerek yok, biliyorsundur.

2. ayrıca sadece pitbull değil, sadece köpek de değil, insan dışındaki hiçbir memelinin insan gibi muhakeme yeteneği yoktur. bu hayvanların (insan dışındaki bütün memelileri kast ediyorum) içgüdüleri, akıllarından önce gelir. bazılarının öğrenme yeteneği daha fazladır. ama en öğretilebilir olanında bile "dur lan bunu yapmayım, yok bunu böyle yapayım" şeklinde muhakeme yoktur. içgüdüleri her zaman akıllarının önündedir. öğrenme denilen şey de aslında öğrenme değil, şartlı reflekstir. bu da biyolojik bir gerçektir. kaynak istiyorsan darwin'den, pavlov'dan falan girip başlayalım.

yahu hiçbir canlı doğası gereği saldırgan değildir aslında. memeliler dedik madem, memelilerden gidelim. aslan da doğası gereği saldırgan değildir, ayı da saldırgan değildir. durup dururken saldırmaz hayvan. ne dedik, içgüdü dedik. açlıktan seni yemek olarak görür, gelip yemek istediği için saldırır. kendi alanına tecavüz ettiğin için düşman olarak beller, alanını korumak için saldırır. her hayvan (ya da her memeli) içgüdüsel olarak, düşünmeden, muhakeme etmeden saldırması gerektiği bir durum fark edip ona saldırır.

hayatında hiç kedi görmemiş bir köpek bile ilk defa kedi gördüğünde onu kovalama isteği içine giriyor. hayatında hiç köpek görmemiş bir kedi bile köpek gördüğünde "bu ne lan" demiyor, kabarıp tıslıyor. gurbanolduğum yüce rabbim öyle yaratmış işte. doğuştan bunlar kodlu geliyor hayvanlarda. birlikte yaşayanlar da birlikte yaşamayı sonradan öğreniyorlar.

o yüzden saldırgan mıdır, doğası gereği bilmemne midir diye uzun uzun yazmaya gerek yok. saldırgandır veya değildir, ama kesin olan, gerçek olan iki şey var.

1. o bir köpektir ve köpek içgüdülerine sahiptir. o içgüdüyü bızıklayacak en ufak bir harekette "dur bi dakika ben buna kızmayacak şekilde yetiştirildim, buna kızmamam lazım" diye oturup düşünmez, içgüdüsü ağır basar ve saldırır. bunun ne olduğunu da anlamazsın.

2. çok güçlü bir çenesi vardır, kaptı mı kopartır.

sadece ve sadece kendi belirlediği alanın içine girdiği için koruma içgüdüsüyle saldırabilir.

o yüzden pitbulları "saldırgan değildir" diye savunmak yerine köpeklerin (ve insan dışındaki diğer memelilerin) birer insan olmadığını, insanlar gibi muhakeme yeteneklerinin, düşünme yetilerinin olmadığını, içgüdülerinin ağır bastığını kabul etmek gerekir. her an hangi içgüdüyle neye kızıp saldıracaklarını da bilmek pek mümkün olmadığından pitbull veya golden fark etmez, tasmayla dolaştırılmaları gerekir.

''Bu gerizekalı beyinsiz ... kıt beyinli uyuşturucu müptezeli bir serseri'' diye tanımladığınız kişi sizin hakkınızda hiçbir şey düşünmüyor.
Sizi tanıdığı kadarıyla da bu seviyede şeyler söylemeycektir. Siz ise ne kadar haklı olduğunuzu yeterince gösteremiyormuşçasına karşı taraf hakkında kendi içinizi çok net yansıtan şeyler yazmışsınız.
Sözkonusu şahısla ikili iletişime girmeye çalışmadığınız belli. Bütün memleketin komşusu ile konuşmamasının sebebi bu zaten 'yaftalamak'. Siz de buraya sığınıyorsunuz şikayetvar.com yerine. ''Belki köpek korkusu taşıyan başka cahil insanlara rastlarım, bana destek çıkarlar'' diye durumu güzelce süsleyip anlatıyorsunuz. Sonra eleştiriye açık bu gönderinize verilmiş en güzel yanıtlara saldırıyorsunuz. Tek istediğiniz onaylanmak. Yoksa tavsiye alsanız da harekete geçeceğiniz yok. Bu belli bir şey. Pasif davranıp olayın kendiliğinden sona ermesini ya da başkasının çözmesini bekleyeceksiniz. Alın size sizin tarzınızda çözüm.

pitbull gibi bir hayvanın zararsız, masum olduğunu iddia edecek kafalara sahip olanlara güzel bu dünya. aynen, diktatörler de esasında demokrat adamlar. kendilerine tehdit algılamadıklarında hiçbir zararları yok kimseye.

semt pazarlarında uygun fiyatlı beyin satışına geçilmesi lazım acil.

Tıpkı sözlükte olduğu gibi burada da yaygın bir pitbull-sever terörü hakim ve ısrarla kendi argümanlarının bizim öne sürdüklerimizden daha hakkaniyetli, iyimser ve de adil olduğunu düşünüyorlar şaka gibi. Belinde AK-47 ile gezen, uzun sakallı ve sarıklı abiler de kamuya açık alanlarda ellerini kollarını sallayarak dolaşsın mesela, sonuçta onun da makul(!) bir açıklaması olacaktır.

Her neyse, değil pitbull, normal, ortalama bir köpeğin bile park gibi, cadde gibi halka açık ortamlarda sahipsiz dolaşması hiçbir medeni batı ülkesinde kabul dahi göremeyecekken bizim über düşünceli anadolu çomarları bu konuya da bir çıkış yolu bulmuşlar: "herkes pitbulları sevecek aksi taktirde parçalanırmışız sahiplerinin de desteğiyle."

eğer pitbull aşılı, karneli,çipli ve kısır ise isterseniz allah'a şikayet edin yine de hiçbir şey yapamazsınız.

eğer değilse de belediye el koyar, hayvancağız sonsuza kadar barınağa kapatılır.

buna razıysanız şikayet edin.

ek: pitbull veya japanese tosa gibi yasaklı ırklar içgüdüsel olarak saldırgan değildir. herhangi bir hayvanı saldırgan yetiştirirseniz saldırgan olur. yeleli arslanı bile evccilleştirebilirsiniz. bilip bilmeden "pitbillir diğisi giriği sildirgindir." diye atıp tutmayın.

Tarım Orman Bakanlığı'ndan yerel hayvan koruma görevlisi veterinerlik öğrencisiyim. kesin bilgidir.

Bakin anlamadiginiz ya da anlamak istemediginiz bir nokta var:

Hayvanin insanlari isirip isirmamasi, isiracak gibi olmasi, isirma ihtimalinin yuzde kac oldugu, genetiginin isirmaya meyilli olup olmamasi, yetistirenin duzgun yetistirip yetistirmemesi, oyle ya da boyle o hayvan bir sekilde isirdiktan sonra neden sonuc iliskisini cozumlememis, sucun kopekte/sahibinde/isirilan adamda olmasi falan bunlarin hepsi baska konu.
O kopek hicbir zaman isirmayacak diyelim. Ben kopekten korkan bir vatandas olarak bu kopegin beni isirmayacana dair bir teminatla karsilasmis degilim. Kopegin isirmamasi sahibini kopek birini isirana dek sucsuz kilmaz. Kopegin genetigi asiri minnos olup asla isirmayacak olabilir, bunu sen biliyorsun ben degil.
Kopek sahibinin etraftaki insanlara bu korkuyu yasatmaya hakki yok. Ayrica bir sekilde isirirsa bunun geri donusu de yok.
"Bu hayvan saldirgan degil" argumani hicbir sekilde gecerli bir savunma degil. Bu sav %100 dogru bile olsa.

Hayvan seviyor, kopeklere bayiliyor, pitbull cinsi de ozellikle sevip sempati duyuyor olabilirsiniz. Ama kendinizi baska insanlarin yerine koymaniz olaya adil bakmaniz lazim. Pitbull seviyor olabilirsiniz, bu seviginizi diger insanlarin kisisel hak ve ozgurulukleriyle cakismayacak cercevede yasamalisiniz.

ozetle @kiyiya, @blatta, tamamen haksizsiniz bu konuda.

polise ve şikayet edebileceğiniz her yere şikayet edin.ama büyük ihtimalle sonuç çıkmaz.
ağızlıkla gezmesi gerek. internetteki pitbull saldırı videolarının çoğunda pitbullar zaten tasmalı ama bir önemi yok. bi defa çenesini kitledikten sonra sahibi de o köpeği durduramaz. size tavsiyem yanınıza sustalı gibi bir bıçak alın. herhangi bir saldırı durumunda boğazına saplayın. internetteki pitbull sevicileri hayvanat bahçesine gidip timsah sevseler onun da evcil hayvan olarak beslenmesini savunur. akıl sağlığı yerinde değil bunların.

Tatavaya gerek yok şikayet et geç.

Haberlerde vardı geçen sene bu pitbullardan biri çocuğun tekinin ayağını kapmış bırakmamış. Esnaf koşmuş su dökmüşler falan ama bırakmamış tabi. Sonra esnaflardan biri bıçağı kaptığı gibi 2-3 tane sallamış köpeğe öyle bıraktırmışlar. Haberde köpeği tedavi eden veterinerle konuşuyorlardı, kadın ''O esnafı şikayet edicem'' diyordu :DD Çocuğun ayağı, canı falan hiç önemli değil tabi.

Tatava yapmadan şikayet et, eğer can güvenliğin tehlikedeyse yine tatava yapmadan o esnafın yaptığını yapmak gerek.

tonic zaten garip bir tada sahip olan ve cin ile karıştırılıp içilen bişey değil mi?

martiniyle çok güzel oluyor.

tanquarey. salatalik dilimi ile.

Tonik dediğimiz şeyin tadı pek güzel değil zaten. Hindistana, Afrika'ya giden İngiliz askerleri Sıtma olmamak için bunu içiyorlar, tadını beğenmedikleri için Cin ekliyorlar öyle içebiliyorlar. Yani keramet Tonik'te değil orda Cin'de tat olarak..

tam olarak büf-e kür, +1. tanquarey ile buluşturmak lazım kendisini.

Köpeği bilmem ama kedim 2 ay boyunca pire li gezdi. Her hafta dış parazit yaptırıyordum yine de gitmiyorlardı, belediyeyi aradım sokağı ilaçlattım önce, sonrada tüm evi şimdi maşallah sorun yok.

Veterinere oral yoldan alinan bir ilac vermesini soyleyin, 1 ve 3 aylik koruyucu ilaclar var. Diyelim ki kene yine de isirdi -cok dusuk bir ihtimal- bu ilac sayesinde direk dusuyor. Kopegimle 3 farkli ulkede dag-bayir dolastim, bir kez kene buldum uzerinde. Onda da birkac dakika sonra dustu gercekten ilac sayesinde.

15

dedem 25 ananem 15, ananemin dayısı dedemin asker arkadaşıymış

Dedem 25, babannemi bilmiyorum.

23-25. ananem ve dedem.

60 yasin üstündeyken dedem, 30 yasinda anneannem ile evlenmis.

dedem 23
anneannem 18

Dedem 17 anneannem 13. Evlendikten hemen sonra dedem askere gidiyor. Tam 4 sene askerlik yapıyor. Askerliğinin sonlarına doğru adam evlendiğini unutmuş.

Dedem 20'li yaşlarının başıbaymış. Ninem de 15-16 yaşlarındaymış.

Babaannem 14 yaşında babamı doğurmuş... yani 13 yaşında falan evlendi sanırım. Dedemle aralarında 12 13 yaş var diye biliyorum.

Gittim hem de çok kere. Ama eller havaya holaa konserleri değil, koltuk numaralı salon konseri.
Hareketli parçalarda tempo tuttum romantik olanlarda yandaki çiftlere kıl oldum ama arkadaşlarla tabi ki daha eğlenceli

gittim, hissetmedim. git bence, niye kaçırasın ki? zaten yanında biri de olsa onunla değil konserle ilgileneceksin çoğunlukla. git tadını çıkar.

gerçi ben çoğu şeyi tek başıma yapmaya alışkın olduğum için eksiklik hissetmemiş olabilirim.

gitme boşver, sap sap konser hiç çekilmiyor

Yine de çok istediğiniz bi konseri size keyif vermeyecek bi arkadaşla dinlemek yerine tek dinleyin. Tat almadığım insanlarla da gittim ve çok daha berbattı keşke tek olsam demiştim

Bana da bilet alirsan gelirim. :-) Ben olsam giderdim. Hayatini baskalarina bagimli kilarsan her zaman tutsak olursun işte na böyle. Cok sevdigin halde konsere bile gitmek istemezsin.

Ben de bu konser iicn aynı soruyu kendime sordum :)
Sonra gitmeye karar verdim. Ancak bir mani çıkabilir, salı ya da çarşamba netleşecek. Sonuçta engel çıkmazsa gideceğim.

ben hiç gitmedim, gitmem de muhtemelen. sinema tiyatroya bile tek gidemiyorum zevk vermiyor.

salon konseriyse gidilebilir.

insan belki konser öncesi sonrası vakit geçirmek için iyi olur, konser sırasında kendini glenn hughes'a bırakırsın bu konsere tek gidilir

Gittim, çok da eğlendim.
Sadece konser başlamadan önceki bir 15-20 dk biraz boş oluyor. İyi yerden dinlemek gibi bir derdiniz yoksa tam başladığında gidebilir veya öncesinde barda takılabilirsiniz.
Sırf yanımda biri yok diye bir daha ne zaman yapılacağı belli olmayan etkinlikleri kaçıramam.

Hatirladiklarim hep cok guzel.

18 yasinda ilk kez tek basima gitmistim, hatta o konserden sonra (festival dahilinde bir konserdi) gidip arkadaslarimla bulusup baska bir konsere gitmistim ama sohbet-muhabbet nedeniyle oyle konsantre olamamis, uzulmustum.

Simdi muzik zevkim farkli oldugu icin cevremle, yine tek basima konsere gittigim oluyor. Konsere muzik dinlemek icin gidiyorum, baskasiyla bulusmak icin degil. Festival ise ama, arkadas ortamiyla cok daha eglenceli oluyor.

Gittim çok da eğlendim

bu hafta gideceğim konserleri de sayarsam son 1 ay içinde tek gittiğim konser sayısı 8 olacak. bir kere başladınız mı tek konser acayip keyifli olay, şiddetle tavsiye ederim. Sevdiğiniz sanatçıları boş yere kaçırmayın.

Türkiye maalesef coğrafik ve ekonomik olarak etkinlik zengini bir ülke değil artık. Bu sene nispeten konser sayısı fazlalaştı ama bu demek değil ki bundan sonra da böyle olacak. O sebepten bir gelenin bir daha gelme ihtimali çok çok düşük olan birtakım sanatçı ve grupları gidip görmekte fayda var.

Ben Mark Knopfler'a gitmiştim tek başıma. Tabii ki arkadaş ile vereceği keyfi vermeyebilir öyle alıştıysanız ama müziğin atmosferine kapılınca etrafınızdakilerin varlığı çok da belli olmuyor.

Gidin, görün, pişman olmayın :)

@kiyiya vuran dildolar

Haber ver salı günü beraber gidelim. Yalnız bırakmayayım seni ;)

Motorhead konserine tek gitmistim. Bir daha da tr ye gelmediler ve adam öldü.
Iyi ki gitmisim lan.

Travis'e gittim, iyi ki de gitmişim :)

öğlen 12 gece 12, 3 günlük festivale tek başıma gitmiştim. Evet biraz yavan oluyor ama hala daha iyi ki gitmişim diyorum.

Gittim, çok da keyif aldım

judas priest konserine gitmiştim. sıkıldım tek başıma.

çok gittim.

en sevdiğim şey tek başıma konsere ya da tiyatroya gitmek.

Aynı kıyafetlerden birden fazla alıp sürekli aynı giyerek. Eskileri de ihtiyaç sahiplerine vererek

birbiriyle uyumlu olacak renkler seç ve bir tarz belirle, diğer renkteki ve tarzdaki giysilerini bağışla. bundan sonra da hep aynı renk skalasında ve tarzda giysiler al. özetle dolabında daha az giysi olsun ama her parça her parçayla kombine edilebilsin.

(bkz: kapsül gardırop)

dolapcom'da satmaya başla, para kazandıkça daha çabuk vazgeçiyorsun kıyafetlerden :)

Bir sey almaktan vazgecip once dolapta ne var ne yok gozden gecirmek gerekiyor. Birkac aya anliyorsunuz hangi kiyafeti kullanip kullanmadiginizi. Eksiklerinizi de ancak oyle gorursunuz. Mevsim baslangiclarinda ilk olarak alisverise cikmayin, eldekileri kullanin, terziye goturun; sonra karar verin ihtiyaciniz olup olmadigina yeni bir giysiye.

bence de bağışla

İki yıldır giymediğim hiçbir şey kalmayacak diye söze başlayabilirsin.

Marie kondo ablamiz bu isin uzmani, tum tum kiyafetleri yataga yigip girisin ama ne kadar anlamsiz kiyafetiniz oldugunu goruyorsunuz

12 ay kullanmadığın herseyi gardroptan çıkarmalısın. atar mısın, satar mısın, bağışlar mısın bilmem...

gardrobun kapaklarını sök2 kapak açıkken ne kadar çok kıyafet olduğunu görünce azaltman gerektiğini göreceksin.

@hlt1985

açık gardrop zaten ondan fazla gözüküyor:))

Project 333 diye arayabilirsiniz.

Den haag veya leiden da olabilir

rotterdamda bi gün geçirirdim, kunsthalla market hall'a erasmusburg dan geçip da rotterdam tarafına,city info alanındaki rotalara göre şehrin bi ucundan bi ucuna giderdim, akşam da cube house da kalırdım ben, orayı hostele çevirdiler

Sadece Hollanda icinde kalacaksaniz, Waddenzee sahiline gidebilirsiniz. Maastricht´ten Düsseldorf´a ucuz otobüsler var Düsseldorf´a ve sadece 1,5 saat sürüyor. Marken ve Edam´i sanirim ayni gunde bitirirsiniz, bos gununuz kalirsa Düsseldorf-Köln alternatifini düsünürebilirsiniz.

Airbnb yerine sunu kullanin derim. 74, 75 Euro ama icinde kahvaltisi olan duzgun yerler var: www.bedandbreakfast.nl

Bisiklet kiralarsaniz, 4-5 km uzakliktaki hotelleri de secebilirsiniz. Amsterdam Nieuw-West bölgesinde kaldim en son bir arkadasimda, oradan bile, ki merkeze uzak bir yer olarak geciyor, cok iyi metro agi vardi sehrin turistik bolgesini de kapsayan. Ulasim genel olarak iyi Amsterdam´da.

www.localbus.nl

Volendam, marken, edam ve diğer köyler için Amsterdam tren garının üst katından otobüs kalkıyor. 10 euro ile bir köyden diğerine gün boyu gezebilirsiniz. Giethoorn bu gruba dahil değil, ben fırsat bulup gidememiştim.

Amsterdam'da konaklama ucuz değil. Dam meydanında bir hotelde küçücük bir odada kalmıştım. Konum olarak çok merkezi ama daha sakin, konforlu konaklama için vondelpark civarına bakabilirsiniz. İamsterdamcard almamıştım ben, müze ve kanal turu ağırlıklı gezmeyecekseniz çok da gereksiz bence. Tramvayda satılan gvb biletler daha mantıklı gelmişti bana.
Rotterdam, den Haag gitmedim, yorum yapamam. Utrecht'i de araştırın. Antwerp, brugge gezip Brüksel dönüşlü bilet alabilirsiniz.

muze vs gezecegimiz isim amsterdam card alacagiz. bu kartin gecerli oldugu guzergah'ta da otel/oda tutabiliriz oneri varsa. :)

berlinle karşılaştırınca butik amsterdam müzeleri kartı çoooook kazık gelmişti bana umarım ucuzlamıştır

Merhaba,

Den Bosch - Amsterdam arasi tren gidis donus 32.40€. 60-70 abarti olmus biraz.
Bu listedeki butun sehirleri gormek isterseniz tren/otobus icin cok fazla para harcarsiniz. Fiyatlar icin www.ns.nl adresine bakabilirsiniz. Maastricht cok guneyde, Giethoorn cok doguda bu ikisini listeden cikartirsaniz Amsterdam'da kalip buralara gitmek daha makul. Delft de bildigin dum duz Dutch sehri herhangi bir numarasi yok. Onun yerine Utrecht daha mantikli olabilir.

Konaklama konusuna gelirsek, Amsterdam'da 70€ civarina otel bulmaniz cok zor bu mevsimde. Abnb'den private room bulabilrsiniz 70-80 arasi. Amsterdam card alacaksaniz toplu tasima ile bu fiyata yer bulabileceginiz cok fazla mahalle yok. bijlmer harici toplu tasimasi olan her yer size uyar. Buyuk ihtimal ijburg ya da amstelveen tarafinda bulabilirsiniz. Eger kuzeyde yer bulursaniz google map'ten otobus duraklarina bakim, gvb otobuslerinde gecerli iamsterdam kart. Diger otobusler icin gecerli degil, feribotlara kadar yurumek zorunda kalabilirsiniz.

geleceginiz tarihler tam festival sezonu. eger ilginizi cekerse festivaller google'dan aratabilirsiniz takvim icin pek cok site var. ama size uygun bir tane bulsaniz bile %99 ihtimalle sold out olmustur, o yuzden bilet icin de ticketswap'e bakmaniz gerekli. %10 daha fazlasina bilet bulabilirseniz orada. Bir de eger den haag'a kadar inecekseniz yaz mevsiminde scheveningen'e ugrayabilirsiniz. Turkiye'den gelenler icin deniz/plaj tatmin etmese de hareketli guzel yerdir yazlari.

ya çekmeköy belediyesi aile falan demiş. eşcinselliğin ne olduğunu bile bilmeden ahmak kesiyorlar aile diye.
iki babası ya da iki annesi olan çocuk ailesiz mi oluyor? dünyada ciddi bir ailesiz büyüyen çocuk sorunu var. eşcinsel bir aile bu çocuklardan birini evlat edinip istediği hayatı yaşayamaz mı?
cehalet hep bunlar ondan oluyor.
pardon ya eşcinsel evlilik daha gelmemişti değil mi? karıştırıyorum medeni ülkelerle.

Evet ailesiz olur. Batı şu an bunu normalleştiriyor diye sapık bir ilişki içinde çocuk büyütmeyi normal saymayacağız.

bence batıdan mümkün olduğunca koşarak uzaklaşın. size ters.

Selam. Escinsellerden hicbir istegim yok, kendi halinde takilsin istedigini yapsinlar. Benim derdim escinsellerin kendisiyle degil, bunlarin sozum ona avukatligina soyunmus SJW'lerle.
Ayni evde 3 tane escinselle yasarim ama 1 tana SJW ile 1 hafta dayanamam.
Tesekkuler.

Aile doğuran değil, bakıp büyüten, ilgi gösterendir. Kişilerin cinsiyeti bu konulardan bağımsızdır. İki baba veya iki anne de düzgün insanlarsa gayet iyi bir şekilde çocuk büyütebilirler.

Bence belediye eşçinsellikten ziyade ailenin ne demek olduğunu bilmiyor. Ezbere büyümüş işte insanlar ne yapacaksın.

Normalde böyle uzama potansiyelli tartışmalara hiç girmem ama dayanamadım bu sefer.

stavro+1
Benim de bir isteğim yok. Ama nasıl ki "ben heteroyum. Ben heteroyum" diye gözümüze sokulmuyorsa, "ben homoyum, ben homoyum" da gözümüze sokulmasın.
Olay nefret suçuna karşı olmayı geçti. Reklama ve zorla yapay bir gösteriye döndü.
Netflix in felsefesi "herkes gay olursa dünya ne güzel olur" a döndü.

Escinsellerden heterö erkekler erkek olmalarini istiyor olabilirler. Kutsal bir seyi nasil reddettiklerini almiyorduk kafaciklari. Onlar icin pozitif ayrimcilik yok mu, yani her yerde dislanan kisiler midir bu escinseller? Batiya dogru gidince cinsellik uzerinden sosyal sinifsal ayrismalar azaliyor ve pozitif ayrimciliklar artiyor, kadinlarda oldugu gibi bu da. Ekmegini de bu magdur edebiyati yapip her zaman mağrur kalan kesim yiyor. Sonra birileri kendi yedigi naneleri kabullenebilmek adina her türlü cinsel ozgurlugu mesrulastirmak icin baska insanlarin savunuculuguna soyunuyor. Yani insan insan oldugu icin ozgur kilinabildi mi ki? her seyi yapip kendi cinsellik anlayisinda hicbir escinsel egilim gormeyen kendini tahakkum kurunca erkek sanan gibi, kendi yaptiklarini kabul ettirmek icin her turlu ozgurlugu savunmaya baslamis bireysel ahlaki yargisi olmayan surekli bir kommun ve fikri etrafinda oyalanan insan da ikiyuzludur, celiskilidir. Herkes kendi davranislarinin sorumlulugu alabilse ve ahlak anlayisini bunun uzerinde kurabilse sorunlar ortadan kalkar.

Eşcinsellerden bir şey istenmiyor sadece yapılan şeyin normalleştirilmeye çalışılması can sıkıcı. Eşcinsel bireylere lafım yok eşcinselliğin kurumsallaşmasına karşıyım.

ben heteroluğumu milletin gözüne sokmuyorum, eşcinseller de sokmasın, denmiş? oldu paşam,
başka isteğin? senin davrandığın ya da uygun gördüğün gibi davranmak zorunda herkes ?

@dieis, ben de senin fikirlerini hastalıklı ve tehlikeli buluyorum ve tedavi olmanı istiyorum. o nasıl olacak ?

Ben farklı bir görüş beyan etmek istiyorum.

eşcinseller istediği gibi yaşayabilir. isterse yan komşun olsun isterse arkadaşım olsun benim için sıkıntı yok. fakat sosyal medyadaki iki yüzlü, çıkarcı hetero tiplerden nefret ediyorum. bu sene daha çok ikiyüzlülüklerini gördüm. sosyal medyada konuyla ilgili paylaşım yapmadım diye tavır takınanları gördükçe midem bulanıyor. kaldı ki ulusal bayramlarda bile çok fazla birşey paylaşan bir insan değilim.

ortamlarda küfür niyetine "ibne" kelimesini kullanırken, sosyal medyada pride hakkında birşeyler paylaşıp birilerini tavlayacağım diye ikiyüzlülük yapmayın.

Bir şey istemiyorum. Gözümüze sokmasınlar. Heteroyum. Kimseye “knk ben heteroyum he adım mehmet bu arada” demiyorum. Ama eşcinsele yol sorsan “ben eşcinselim, gideceğin yer şurada” diyor. Kimsenin gözüne sokmadan ne isterlerse yaşasınlar. Biz de toplumun genelinin veya azınlığının uygun görmediği bir çok şey yapıyoruz ama kendi içimizde yapıyoruz. Eşcinseller bunu kamusal alanda göstere göstere yapmak istiyor. Sorun burada. Hiç bir heteroseksüelin ben heteroyum veya eşcinsel değilim demezken eşcinsellerin yakında kartvizitlerine bile bunu yazacaklarını düşünüyorum. İnsanları rahatsız eden de bu. Kendilerinin de bu durumdan zevk aldığını düşünmüyorum. İnsan her dakika tercihlerinden bahsetmekten (sadece cinsel yönelim deil, herhangi bir tercih) bıkmalı. Hayatın olağan akışı buna izin vermiyor, gereksiz kalabalık oluyor bu belirtme ve belli etme arzusu yüzünden. Tabi yukarıda yazdıklarım sadece kıçını başını “ben eşcinselim ooooh bunu duymak zorundasın” diyenler için geçerli. Yoksa cinsel tercihiyle alakalı kesin bir fikre sahip olduğum fakat bu durumun aramızdaki ilişkiyi bir zerre etkilemediği bir çok tanıdığım var. Eşcinsel olduğunu hali hazırda bildiğim kişiler de mevcut. Herkes istediği gibi yaşasın, her nasıl mutlu oluyorsa. Sadece gözümüze sokmasın. Herkesin derdi böyle gibi zaten. Dindar kesim de bundan rahatsız muhtemelen. Yoksa kim kime ne yapıyor kimseyi ilgilendirmez.

Eşcinseller ile derdim yok. Heterolar da gözüme sokmasın, homolar da.

Madem tercih değil, madem dogal bir yönelim-heteroseksuelizm gibi-
olağanüstü aşırı davranışlarla "normal" yönelimi anormal/olağandışı gibi lanse etmesinler.

Ek olarak şu lut kavmi tweetleri atan; hak yemek, zulmetmek gunah degilmis gibi davranan, isine geldigi gibi günah secen ultra dincilerimize allah akıl fikir versin.

Not: aseksüel

biz heterolar insanların gözüne sokuyor muyuz diyoruz da hayatın büyük kısmı tam da bu heteroluğun kutsanması yolunda ilerliyor, her şeyimizi göze soka soka yapıyoruz aslında heteroların yaptığı sıradan şeyleri gayler yapınca gözümüze sokmasınlar oluyor

örneğin, bir mağazada çalışan kadını iş çıkışında erkek sevgilisi almaya gelir, karşılaşınca mağazanın ortasında kısaca sarılırlar mesai bitince el ele çıkıp yemeğe giderler, ne kadar iyi bir çift deriz arkalarından

gay bir çalışan için aynı el ele tutuşma senaryosu tekrarlandığında gözümüze sokmayın deriz, önce bir kendimizle yüzleşelim

@false pretention bunu kişisel alma sadece senin örneğin üzerine söylemek istedim, insanlar iki yüzlü davranıyor o yüzden gayleri yok sayalım demediğini de biliyorum, fakat böyle bir olay varsa bunu o arkadaşınla konuş, o kişinin olmamışlığı sığlığı için bu konuyu tümden kaldırıp atmamıza gerek yok, kişisel bi aymazlık

Homoseksuelligi goze sokmaktan kasit bu degil, bunu hepimiz biliyoruz. Iki homoseksuelin magazadan el ele tutusarak cikmasi biz siradan heterolar icin escinselligin gozumuze sokulmasi degil.
Escinsellik muhabbetinin boku cikmis durumda su an.
Durum sunun "escinsellik" versiyonu olmus vaziyette artik: c12.incisozluk.com.tr

Edit:
Imza: 20li yaslari escinsel haklari, pozitif ayrimcilik vs her turlu liberalizm kasmakla gecirmis en nihayetinde mantigi agir basip tum bu sacmaliklarin icinden siyrilmis former SJW.

Bir de o kadar popüler ki... eşcinsel olup olmadığının farkında bile olamaycak yaşta gençler eşcinsel oluyor. Farkında derken, yani eşcinseller bunun tamamen hislerle alakalı olduğu konusunda ısrar ettiği için böyle yazdım. Yoksa 15 16 yaşında çocuk sadece özentilikten eşcinsel taklidi yapıyordur, başka açıklaması olduğunu sanmıyorum. Bizim zamanımızda da sigara içmek popülerdi hepimiz sigara içtik... şimdi feminen erkek olmak moda, makyaj yapan erkek olmak moda, sakallı feminen erkek olmak moda, “kadınım ben” diyen sakallı adam olmak moda falan.... gençler de modaya ayak uyduruyor.

Soruya cevap değil ama
Evet eşcinsellik bir psikolojik rahatsızlıktır. Cinsel yönelim bozukluğudur.
Tedavi edilmelidir/edilebilir bilemem.
"Tarafların rızası vardır, doğuştan gelir, hislerle ilgilidir, sanane kim kimi s.yosa lan" tarzı şeylerle savunmak da mantıksızdır. Çünkü misal aynı durum ensest ilişkide de vardır.

CSD Köln için daha iyi bir organizasyon istiyorum. Beklentilerimi bu sene de karşılamazsa yolum Amsterdam'a düşecek.

Gönül ister ki, lokal organizasyon güçlü olsun, arkadaşlarım bunun için gelsin.

Yoksa niye elin tahta papuçlular memleketine gideyim... Bu tahta pabuçların iyi organizasyonlarını bizim gözümüze sokmasını istemiyorum. Kutlasınlar, Hollandalı olmak bir hastalık değil, bir tercihtir neticede. AMA GOZUMUZE SOKMASINLAR Hollandalılar ve sjwler.

şöyle de bir gözlemim var lgbtq+ toplulukları heterolar için bir kütle gibi, herkesin aynı fikirde olduğu bir yapı gibi görünüyor, içeride ise birçok farklı fikir görüş canlı tartışmalar sürüyor, yani sizin öyle yapmasınlar böyle yapsınlar, şunu da şöyle anlatsınlar dediğiniz şeyler zaten çok önce konuşuldu, konuşuluyor, yani ilk defa sizin aklınıza gelmiyor bunlar

herhangi bir topluluğun, hareketin, düşüncenin bu kadar dışında olup da bu kadar kesin konuşmak bana tuhaf geliyor

bu sadece lgbtiq+ topluluğuyla da ilgili değil, örneğin çevre aktivistleri bir eylem yapıyor, bu hareketten daha bir saat önce haberi olmuş, konunun geçmişini, imkanlarını, politikasını, yol haritasını, hukukunu, deneyimini bilmeyen insanlar, onu öyle yaptınız ama olmaz böyle yapın diye akıl veriyor

işçiler eylem yapar akıl verilir
kadınlar eylem yapar akıl verilir
öğrenciler eylem yapar akıl verilir
çevreciler eylem yapar akıl verilir
sosyalistler eylem yapar akıl verilir
...
gider bu daha

kişisel bir cevap değildi bu genel gözlemimi paylaştım

Ya şu soruda yazan yorumları okumaya bile dayanamıyorum. Ötekileştirici ve nefret dolu söylemleri nasıl bu kadar kolaylıkla benimseyebiliyorsunuz? Allah aşkına gidin kitap okuyun ya. Gerçekten. Kitap okuyun! Önce bilgilenin, konuya dair farklı fikirler edinin, güncel tartışmaları takip edin. Ama bunları yapmadan ahkam kesmeyin. Hakkınız yok bunu yapmaya.

Soruya cevap: Herkes cinsel yönelimini de, cinsel kimliğini de istediği şekilde, özgürce yaşasın. Bırakın artık şu homofobiyi, transfobiyi.

@lolita onu diyenlerin bazıları troll hesap. boşver.

kadınlar ne yapsın, nasıl yaşasın?" diye sormak gibi bir şey bunu sormak. elbette ki eşcinseller de keyifleri nasıl istiyorsa öyle takılsınlar, kafalarına da tokadan başka bir şeyi takmasınlar :p sonuçta hepimiz saygı, görgü vs bazı toplumsal kurallar olduğunun farkındayız. kimse "ben eşcinselim, bu da benim özgürlüğüm hüsnü" diye sokağın ortasında sevşimiyor ya da atacağı bir işveli bakışıyla bacınızı kocanızı eşcinsel yapmıyor.

eşcinsel olmak normal bir şey. bana asıl anormal gelen, eşcinsellerin bugüne kadar bu derece kapalı kapılar ardında eşcinselliklerini yaşamış olmaları. başka insanlar onlar için anormal demiş, onlar da yıllar yılı ses çıkar(a)mamışlar ve bugün geldiğimiz nokta bu: "eşcinselliği normalleştirmeyelim". ya da "eşcinsellik tamam, ama adam adamı uluorta öpmesin". bir de çok haklı bir savunmaymış gibi eklerler; "hiç estetik değil çünkü." bazı insanların koca popoları da benim estetik algıma ters, ben bir şey diyor muyum?

neyse. alışılacak bence zamanla ve hiç konusu bile açılmayacak kadar normalleşecek. nasıl ki 1900'lere kadar kadın toplumsal hayatta hiç yoktu, nasıl ki çarşıya, pazara, işe vs sadece erkekler gider; kadın sokağa çıkınca herkes laf ederdi; şimdi de eşcinseller için benzeri bir şey geçerli. o zaman da eminim ki kadınların toplumsal hayatta olmasını "şunu normalleştirmeyin kardeşim yeaa" diye eleştirenler vardı. ne oldu? normalleştirdik. eşcinsellik de gittikçe daha da normalleşecek.

başkalarının hayatlarına karışmaya, onlara nasıl yaşamaları gerektiğini dikte etmeye ne deniyordu? faşizm?

neden sevilmediklerini söyleyeyim;
ataerk ve devamında gelen;
kültürel değişim ve ekonomik çıkarlar ve faşizmle ilgili.

eşcinsellik, aile kavramı dolayısıyla; mülk ve sermaye sürekliliği açısından tehdittir.bu evlilik kavramının ortaya çıktığı (yani ekonomik güçleri birleştirme süreci) ilkel dönemlerden beri böyle.
yani önce "ailenin" ortaya çıkışı nasıl olmuş tarih-felsefe falan bakmak gerek. komün yaşam neden terk edilmiş, dinler nasıl ortaya çıkmış vs.

öte yandan özgürlük ve baskılanmaya engel olması açısından da tehdit. eşcinsellik bir tabudur; bir tabu yıkılırsa bütün tabular yıkılır ya da yıkılma olasılığını daha rahat taşır. (berlin duvarı gibi :D) eşincsel biri özgürce bunu söylerse, şiddet gören kadınları, düşük ücretle çalışan işçileri, adalet bulamayan halkları vs vs kimseyi tutamazsınız. modern toplum ve devletlerin ayakta durabilmesi için baskı ve şantajlara ve dolayısıyla tabulara ihtiyacı vardır.
bu değerler de koşullara göre anlam kazanır.
bayrak gibi, devlet gibi .. yani örnek olsun diye yazıyorum bayrak yakmak neden tabu? kumaş lan alt tarafı? birbirine düşmeye ne gerek var? ya da devlet vatan vs dediğin ne? sen öldükten sonra ne anlamı olacak? ama başka bir anlamı/değeri var bizim için. olmasaydı sürekliliği olamazdı. oysa saçmalığın daniskası. neden bir insan hayatından kıymetli olsun? ya da bunun kararını kim veriyor?

neyse özetle; ataerkil toplum inşaasıyla ilgili hepsi.


soruna cevap değil ama :) ne istiyorlar ben de biliyorum.
ha bir de eşcinsel hayvanları ne yapacağız?
ya da interseks bireyleri? onlara da bir cevap veriversinler.

bir de yazmaktan bıkmadım;

cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği başka şeylerdir.

Valla hakim güçlerin bunu pompalaması bir şey değiştirmiyor. Normal diyince de normal olmuyor.
"Eşcinsel hayvanları ne yapacağız"
Eşcinsel hayvan olur mu, hayvan aşık olur mu sonra olursa hemcinsine olur mu bunları geçiyorum.
Bir sıkıntı da burada yatıyor zaten, hayvandan farkımız olmalı diyoruz. Hayvan eşcinsel olsun/olmasın, hem cinsiyle çiftleşsin/çiftleşmesin nihayetinde hayvandır. Hiç bir hukuk sisteminde/inanç sisteminde/dinde cezai ehliyeti, ahlaki sorumluluğu, toplumun geri kalanına karşı yükümlülükleri, etik kodları falan yoktur.

Özet:
"Siz kabul etseniz de etmeseniz de dünya dönüyor."
Galileo

hastalık savına karşın hayvanları ne yapacağız dedim? :D bence de zeka açısından bi farkımız olsaymış keşke.

@trene

hakim güçler bunu pompalıyor derken tam tersi hakim güç dediğimiz devletler aileyi, evliliği, heteroseksizmi pompalar destekler, kutsal ve makbul görür, evlilik dediğimiz şey esasında miras hukuku üzerine kuruludur, içinde olduğu suyun farkına varamayan balığa benziyor senin durum

modlardan da ricam: şuraya kadar iyi bir tartışma oldu, bunun devamında biri gelir soruyu cevabıyla troller gerginlik yaratırsa duyuruyu tamamen uçurmayın bari, herkes az çok birşeyler yazıyor yazık oluyor

Hakaret eden faşist olan bizdik değil mi?
Son iki mesajda, ilkinde zekasız hakareti,
İkincisinde farkındalık yönünden vurma çabası.
Neyse aile kurumu kutsaldır zaten, pompalanmaya ihtiyacı yoktur. Toplumun sağlıklı devamının temelidir. Hayvandan farklılıklarımızdan biridir. Gerçi burdaki bazı kafalara göre (bazı tür) hayvanlar aile kurumuna daha yatkın ya neyse.
Evlilik dediğimiz şey miras hukuku üzerine kurulu değildir. Yani en azından bu kadar basit değildir.
Hayvan olmadığımızdan evlilik ve bunun getirdiği akrabalık-kan bağıyla bağlı olduğumuz kişilere karşı sorumluluk duymamızı sağlar bir nevi.

Bir de aynı burada da görüldüğü gibi saldırganlar. Konu nasıl olduysa halkların kardeşliğine, asgari ücrete, kadına şiddete falan gelmiş kendi kendine. Biri bir diğerine alttan alttan beyinsiz demeye çalışmış falan. Bu kadar işte. Sanki eşcinsel olmayanlar her gördüğü kadını dövüp herkesi asgari ücretle çalıştırıp, azınlıkları adaletsizce yargılıyor. Durumu ajite etmek tam olarak bu. Bir diğeri de kitap okumadığımızdan o kadar emin ki... üf diyorum sana, bi kendi okuyor kitabı. Bizde okuma yazma yok. Bitek eşcinseller okuyabiliyor amk tamam.

@trene

öyle bir saldırı niyetim yoktu ama durum bu devlet dediğimiz yapı bizim aşk hayatımızı, sevgimizi, mutlu yuvamızı değil askere alacağı insanların sürekliliğini, ideolojiyi taşıyacak nesillerin devamlılığıyla ilgileniyor, bunu da kutsal aile kılıfı güzellemesi üzerinden yapıyor

sağlıklı nesillerin devamlılığı üzerine de şöyle bir çalışma var

evrimagaci-org.cdn.ampproject.org

alıntı:

Eşcinselliğin genellikle yavru üretimiyle sonuçlanmıyor olsa bile, elenmemesinin ana nedenlerinden birinin popülasyonun geri kalanına pozitif bir dolaylı uyum başarısı katkısı sağlıyor olması olduğu düşünülmektedir. Yani eşcinselliğin bulunduğu popülasyonlar, hiç bulunmayan popülasyonlara göre yavru koruması ve bakımı açısından daha avantajlıdır. Bu da, popülasyon içinde bir miktar eşcinsel bireyin bulunmasını evrimsel açıdan avantajlı kılmaktadır. Elbette bunun genetik ve fizyolojik altyapısı halen çalışılmakta olan bir konu.

fikri uymayınca hemen homofobik diye zırlamasalar sevilirler, august ames bunların yüzünden gitti biraz da.

Söylenecek çok şey var ama uzatmaya gerek yok.

Eşcinsel insanlar kendilerini ayrıcalıklı sanıyorlar. Sanki çağın ötesindelermiş gibi. Onlara karşıt olan kişileri ise yobaz diye laftalıyorlar. Öyle bir şey yok arkadaşlar :) Herkesin tahammül seviyesi olmalı. Mesela bir keresinde ''Shameless'ta Ian'ın öpüşme sahnelerini geçiyorum'' ve ''Sense8 dizisinde çok fazla eşcinsel aktivite var. Sürekli ileri sardığımdan dizinin tadı kalmadı ve ilk sezon bitmeden bıraktım'' dedim diye zamanında divxplanet(planetdp oldu şimdi) sitesinden banlanmıştım bir süreliğine :D Sadece bunları dedim. Başka hiçbir şey.

Yani düşüncemizi bile söyleyince ''Geri kafalı'' yaftası yapıştırılıyor. Stavro'nun da dediği gibi avukatlık yapanlar asıl can sıkıcı(o sitede bunlardan bolca vardı. sitenin adminleri zaten koca koca ergen insanlar) Nasıl Türkiye'nin çomarı varsa, Avrupanın da var, eşcinsellerin de çomarı var. Eşcinsellik kimseye bir statü kazandırmıyor. Yoksa istediklerini yapsınlar. Bana ne. Sadece başkalarını dar kafalılıkla suçlarken asıl dar kafalı kendileri olmasın. Kimseyi kırmadan herkes düşüncesini dile getirsin. Oh mis.

Bir de bahsetmeyi unuttum demiş birileri ben de yazayım.
Biraz daha abartsalar eşcinsel olmayan herkese homofobik diyecekler.

abi bu kadar basit platformda bile yukarıda yazılanlardan da görüldüğü gibi; insanlar tahammülsüz.
ne isteyecekler herkes kendi gibi olsun istiyorlar.
yani forum gibi her yoruma üşenmeyip cevap vermiş bi de.
herkesin fikri kendine, ben @jimjim'e katılıyorum harfiyen, güzel özetlemiş.

heteroyum.

Önce insanlar tahammülsüz diyip sonra herkesin fikri kendine demek de garip olmuş.

jimjim+1

yazmamak için direnmeye çalıştım ama olmuyor.
ilk olarak en basit anlatımıyla elma armut mu seçiyoruz eşcinsellik tercih değildir. Tercih olsa emin olun bir kadına aşık olmayı seçmez, sizin o kutsal diye adlandırdığınız aileyi kurup canım kocamla söz, nişan, kına,düğün yapıp eş bulup sevişeceğimi gözünüze sokarak toplum normlarında yaşamayı ve benim gibi olmayanları suçlamayı, iğrençsiniz demeyi tercih ederdim.

Gel gelelim ki durum öyle değil hayatınızda senelerdir olan sevgilinizi arkadaş diye tanıtmaya, özellikle bir kamu kurumunda çalışıyorsanız risk almamak için hayali sevgili, nişanlı uydurmak zorunda kalmaya giden yalan zinciri bile var. O karısını döven kutsal aileden çok daha birbirine bağlı gerçek aile kavramını yaşayan. Ama bir hastanelik durumda ailesi misiniz diye kan bağı ya da resmi imza aranmasına tepkisi olan insanların sayısı oldukça fazla. Evlendim ev aldık bunun mirası nasıl bölüşülecek diye maddi çıkarlar peşinde koşmayan. Sizin rahatsız olduğunuz makyaj yapan erkek, erkeksi kadın rollerini üstlerine almayan da (ki bunların da olması bence sorun değil.)
Hastalık mı değil mi? Hastalık deniyorsa asıl hasta kimdir kısmını da geçtim. Ama soruda geçen karşıtlıktan, nefretten dolayı yıllarca hislerinden dolayı kendini suçlu hissedip psikolojisi bozulan insanlar aslında asıl sorunumuz. Bırakın insanlar hissettiklerini yaşasınlar. Aşık olmak, birini görünce içinin titremesi kimseye zarar vermez.

Öncelikle, yaşamalarını istiyorum. Bu ülkede nefret cinayeti haberi duyuyoruz, aile üyeleri ise baş fail oluyor genelde.

Ne yapacaklarına gelince. Aşkın kazanacağını unutmasınlar. Saldırılar karşısında asla geri çekilmesinler, derhal özsavunmalarını yapsınlar. Ve mücadeleye birlikte devam edelim ki biz heteroseksüeller de özgürleşebilsin.

Severim.
Izgara Et ve tavuk/sosis/salata sosuna malzeme seklinde kullaniyorum genelde.

Ama burada bin cesit hardal var, incirli hardali peynir tabaginin yanina koyarim mesela.

bayılırım. et ve patatesin yanında. denk geldikçe.

Nefret ederim.
Soyle soyleyeyim yanlislikla icine hardal konuldu ya da koymayin diye soylemeyi unuttuysam yemegi komple cope atarim. Hardalla yemem mumkun degil.
Hardal ve ben asla yanyana gelmeyiz.

patates kızartması ve salata soslarında, mümkün olduğunca keskin hardalı seviyorum, ballısıdır ya da bilindik markaların hardalları yumuşak, tatlı geliyor

hardal tohumu alıp evde yapmayı düşünüyordum iyi oldu hatırlattın

Cok seviyorum, cok.

Her gün tüketirim. Salata sosuma koyarım, seitandan yapilmis ürünlerin yaninda severek yerim.

Sandviclere orta aciliktaki hardallardan kullanıyorum. Amerika menseelilerini asla begenmiyorum ama.

Acili orjinal Düsseldorf hardalini seviyorum. Sekersiz, katkisiz, burnu yakiyor. Kücük isletmelerinkini de denerim ama yine de son durak Düsseldorf hardali oluyor benim icin.

Dijon hardalinin tarhunlusunu çok seviyorum, kremalı sebze sotelerde kullanıyorum.

Tatlı hardalı da bretzele sürüp yemek ayrı bir keyif. Ama yılda bir iki kere.

Severim. Deliziyanin hastasıyım.

tane hardal severim, ötekini de sosisle tüketmeyi seviyorum

Hiç sevmem.

Olsa da olur olmasa da olur. Çok da fark etmiyor benim için. Ama varsa köfte ve patates ikilisinde kullanırım.

taneli hardala bayılıyorum. iyi pişmiş bir kırmızı etin üzerine sürerek yemeyi seviyorum. patates kızartmasıyla da çok güzel gidiyor.

40 yıl yemesem aklıma gelmez.

Küçük kasede yoğurtla karıştırıp tavuk yemeklerinin yanına hep yapıyorum. Hardal+yoğurt bence donmuş market burgerini fastofood burgerine çeviriyor.

Hamburger ve sandviçte çok severim, başka bir şeye koymam.

hicbi seyin yaninda sevemedim, bayagi cirkin bi tadi var bence.

çk sewerim. pattes ve hot dog (:

parfümü yok yağı var, www.tisserand.com.tr

Saf tek koku olarak istiyorsanız ben almistim kokucuk gibi bir markadan, ağır gelmişti. Rebul nature kolonya tavsiye ederim.

Loccatine - orange blossom

Jo Malone - Orange Blossom. İsmi bile portakal çiçeği.

kıstas eğlence-gece hayatı ise benim yorumum sırasıyla;
düsseldorf'a gitmedim
dortmund 6
berlin 7

Dortmund´un bu klas bir karsilastirmada isi olmaz bence. 3-4 veririm. Her sokak bası toplanmıs arabanın arkasını acıp muhabbet eden erkek surulerini görmek sıkıcı cünkü bence.

Berlin asla sıkıcı bir yer değil, tam aksi. Etkinlikten kacsanız da bir yerde bir konsere, protestoya, bir work-shopa gelmemek zor.

Düsseldorf da sıkıcı değil, burada kasımdan beri yaşıyorum. Biraz ne aradığınıza bağlı. İyi film ve müzik festivalleri var, ancak Berlin kadar 'alternatif' değil. İnanılmaz iyi restaurantları ve şarap barları, fine-diningin her çeşidini bulabileceğiniz yerler var mesela. Doğaya kaçma alternatifleri de iyi, Berlin kadar olmasa da. Yaşam standartları çok yüksek, en yaşanabilir şehirlerinden Avrupa'nın. 7 veriyorum.

Dortmund korkunç bi yer.

Ddorf 7 8

Berlin 10

Dortmund sevmedim 5
Berlin gitmedim
Düsseldorf 7.6

en az sıkıcı olanı berlindir kesin

2 bucuk yil dusseldorf'ta yasadim, 6 aydir da berlin'de yasiyorum. dortmund'u bilmiyorum.
berlin 10, dusseldorf 5 diyorum.

yasanilabilirlik dersen de dusseldorf 10 berlin 9 derim :)

Düsseldorf leş, berlin yılan.
2 ve 7 diyorum.

düsseldorf - köln - frankfurtu bağlayan hızlı tren hattı var. biletleri bi kaç ay önceden alırsanız acayip uygun oluyor. düsseldorf köln arası gemi de vardı sanki


açıkçası kölnde 2 günden fazla ne yapılabilir bilemiyorum, müzesi katedrali barlar sokağı falan derken şehir bitiyor ufaktan. benim için en güzel tecrübe kolumba müzesiydi.

Yerinizde olsam Köln ve Düsseldorf’da hiç vakit geçirmezdim ya da Ludwig Müzesi, Dom ve Köln altstadti bir günde bitirip hemen güneye yönelirdim. İlgi alanlarınızı yazarsınız daha çok yardımcı olabilen çıkacaktır.

Ama amaç güzel şehirler görmek, sokaklarda keyifli vakit geçirmek, güzel yiyip içmek ise hemen ilk trenle güneye geçerdim. Düsseldorf ve Köln’de yaşadım, güneyde de yaşadım. Frankfurt hattından aşağısı candır.

Heidelberg-Konstanz-Münih. Buralara kesin giderdim.

düsseldorf yarım günlük bir yer, köln için de bir gün yeterli. heidelberg sonrası strasbourg ya da bodensee olabilir. stuttgart'ta gezilecek bir şey yok, boşuna orda vakit kaybetmeyin derim. dbnin eyalet biletlerine bakın. flixbus da yaygın.

Düsseldorf Köln 1 günde gezip güneye doğru inerdim. Heidelberg ve Fransa Alsace bölgesine geçip Strasbourg Colmar devam ederdim. Ek olarak Freiburg da harika şehir.

müdür yer sofrasında gazete kağıdınun üstünde mi.içtiniz?

Couchsurfing ile Stuttgart´in en lüks semtlerinden birinde inanilmaz bir dairede kalmistim, kac misafir odasi vardi bilmiyorum. Benimkinde cok luks bir banyo ve cok rahat ve cok buyuk bir yatak vardi, klimali oda, cok sik dosenmisti her yer. Kucuk atistirmaliklara kadar her sey misafir icin dusunulmustu.

Amerikali ve cok iyi kazanan, ancak surekli seyahat ettiginden hic cevresi olmayan biriydi. Surekli CS aliyor, boyle biraz sosyallesiyordu. "Aksam ben yokum, dolapta biradan saraba her sey var, istedigini ye-ic" dediginde dolaptan Krug cikacagini tahmin etmemistim. Ben de CS´den gelenlere o gunden beri oyle diyorum, ama zaten bulacaklari sey Moëtler degil.

varyap meridian'ın ana kulesinin (a blok) en tepesindeki eve gidip çüş demiştim. sahibi eşimin uzaktan akrabasıydı. sap işinden deli paralar kazanıyordu. adam ataşehir'de kafede otururken "dur yav cem'i ariyim bakalım napıyo hem sizle de tanıştırıyim" diyip cem yılmaz'ı falan arıyordu. bizle bir işi vardı, işi bitince bir daha görüşmedi dksajhk.

Eski sevgilimin amcasının türkbükünde villasına gitmiştik. Amca bize robdöşambrla mini barından viski ikram etti agshshdf. Evden lüks akıyordu ama hiç rahat edememiştim. Fakir her yerde fakir ahaha

annemin kuzeninin siradan bir sitede dubleks evi vardi havuzlu. bu. televizyonlari da duvar kadar.

yurt disinda bir üniversitede bir sinifa göz kulak oluyordum, sinifta ailesi inanilmaz nüfuzlu biri vardi. ismi soylu ünvanli biriydi zaten. bir teknik gezi ayarlanmisti ve bir kismi bu elemanin sirketinin sunumuydu.

bir saraya gittik sinifca. saray derken, bildigimiz saray. ismini cismini vermeyecegim ama sunun gibi
de.depositphotos.com

adamin ailesinin vakfina ait bir yerdi. baya baya sarap mahzenleri, kütüphaneler, sergi odalari, misafir salonlari müze gibiydi.

Vanikoy de arkadaşın yalisi + bir kaç hollywood yıldızının misafir edildiği taş ev.

@kisa küçük bi iskele?

@same
Ahşap bir iskelesi yoktu sanırım. Yapılmış olabilir.

Arkadaşımın ailesinin villası var, meşhur bi ev. Turistler gelip fotoğraf falan çekiliyor, Orasıydı sanırım gittiğim en lüks ev.

Avcılar'da bi müstakil eve gitmiştik, müstakil villa aşkım orada depreşti oluştu herhalde.

Cocujlugumu iyi hatirlarim. Evet tatlari berbat geliyor. Kendi adima konusursam acliktan kivransam da kalkip pirasa, patlican, dolma vs yemezdim.
Gerci 31 yasindayim hala da yemem.

Yemek seçmeye alışırsa ilerde kötü olur. Küçük yaşta her yemeğe çocuğun alışması lazım. Aç kalırlarsa o yemekleri yemek zorunda kalırlar, alternatif sunulmazsa. Düzensiz beslenmek de iyi değil tabi.

nedeni türk aileleri bence. çocuklara çok ısrar edildiği ve daha da kötüsü kandırılarak; uçak geliyormuş, kuş geçiyormuş vs gibi yalan dolan cümlelerle yemek yedirildiği için böyle oluyor. çocuktur anlamaz sanıyorlar ama anlıyor işte ve bunu reddediyor. başından beri kendi haline bıraksalardı, yemek yemeyi bu kadar büyük bir olay haline getirmeselerdi bugün her şeyi yerdi.

yabancılarda genelde gördüğüm şey, yemek ye bile demiyorlar çocuklarına. çocuk oynuyor, koşuyor, yoruluyor, gelip acıktım diyor, ne verirlerse yiyip gidiyor. hatta yabancı çocuklar bu saydığınız türk yemeklerine özellikle bayılıyorlar. ablamın da çocuğu var ve o da böyle örneğin. annem geldiğinde çocuğun ağzına köfteler tıkmaya çalışır hep. oysa bıraktığında zaten her yemekten kendi istediği kadar yiyen bir çocuk. gayet de sağlıklı, hatta biraz tombik. ama annem onun yediğini hep az buluyor.

bence çocuğa her canı istediğinde cips mips almazsan, iki günde bir sırf onu seviyor diye köfte patates yapmazsan, sofraya sağlıklı yemekler koyarsan çocuk her türlü buna alışır ve yer o dolmaları ıspanakları.

çocuk o yemeği yemek istemiyor, çünkü yemediği zaman ilgi göreceğini biliyor. yemiyor, ilgi odağı oluyor.

yemezse bir halt olmaz. akşama kadar aç kalır, akşam it gibi yer. ben şahsen kendi çocuğumu yemediği bir gün masadan kaldırıp akşama kadar yemek vermedim, o gün bu gündür "ye" demedim. 3 sene geçti, hala hatırlar o günü.

önemli olan çocuğun yemek seçmemesi, yemek düzenine alışması, kendi yemesi, bunu sorumluluk olarak taşıması. yiyip yememesi hiç önemli değil.

bu kadar ısrar edilmesinin tek sebebi var, manyaklık.

Olması gereken: peki, acıkınca yersin.
Bizde olan: yavrum ye, gözünü seveyim ne olur ye. Peki, başka şey yapayım sana. Canın ne ister?

alıştırılmadığından yemeyen de var da
bizim tat alma duyumuz bozulmuş. çocuklar daha hassas bu konuda; kötü, lezzetsiz yemeği ayırt edebiliyorlar

@ cemallamec: hayır. olması gereken "bir sonraki yemek akşam, akşama kadar başka yemek yok. sen bilirsin." demek ve akşama kadar bir tek lokma yemek olmaması.

Genelde asiri tuz-asiri seker ve yag, hazir gida ile yemek aliskanliklari bozuluyor cocuklarin. Yemek yemezse, cikolata, dondurma, borek vs. yemesinde sorun gorulmuyor. Cocuk biraz cilizsa, daha da kotu besleniyor, ac kalmasin diye bir ton sacma sey konuluyor onune.

Evet tatlari kotu geliyor, sagliksiz alternatiflerin yaninda cok da cekici bir sey gibi gelmiyor. Ben topraktan cikan her yesili, sebze ve meyveyi cok severek yiyen bir insanim, veganim senelerdir. Kucuklugumde makarna-pilav, bol ketcapli doner ve birkac meyve disinda cok sey yememisimdir. Hic sebze yedigimi hatirlamiyorum kucukken. Duzelir yani, o kadar israra gerek yok.

Bizde ne arar disiplin? Ama israri severiz, taciz etmeyi, orasi ayri.

@babilbaligi nin dediklerini dogumdan sonra her anne babanin eline bir zarf icinde vermek gerekir.

ozellikle 2 yasindan sonra cocuklarda cok guclu bir sekilde kendi iradesini ortaya koyma hissi oluyor. kendini kabul ettirmek icin otoriteye karsi cikma, ya da tehlikeli birsey varsa israrla yapmaya calisma, inat etme seklinde oluyor. cocuk aslinda acikiyor, yemek yemek istiyor, ama yemek ye denilince bu otoriteye karsi koyma hissi galip geliyor ve tam tersini yapmaya calisiyor. Israr ettikce de bu iyice pekisiyor ve aliskanlik haline geliyor.

bu durumda da aileler bunu birkac sekilde cozuyor, bazilari siddetle baskilayarak, kizarak cocugu sindiriyorlar. bu cocuk ilerde ozguven problemi yasar. bazilari da mukafatlandirarak asmaya calisiyorlar, yemegini yersen bu oyuncagi alirim diyerek. bu durumda da cocuk ilerde kendi iradesi ile birsey yapmaz, hep mukafat bekler, simarik bir cocuk olur.

ideal olan kendi haline birakmak, yemek yemeyince sofrayi kaldirip bir sonraki ogunu beklemek. cocuk acligi tatsin, aclik nedir bilsin ki bir sonraki ogunde yemegin tatini iyi alsin, damak tadinin ne oldugunu bilsin. elbette cocuklar devamli ac birakilmasin ama aclik nedir bilen bir cocuk o disiplini edinmis olur, yemek yemenin otorite koyma, iradeye karsi durma gostergesi degil de kendisinin bir ihtiyaci oldugunu bilmeli. zaten aclik ic gudusel birsey, acliga karsi koymak zor. ama cocuklardaki irade koyma hirsi bunun onune geciyor.

o nedenle cocuklari direktiflerle, emirlerle egitmek yerine, bazi seyleri iyi kotu hayatlarini riske atmayacak sekilde deneyimleyerek ogretmek cok daha iyi bir yontem. biz bile bu yaslarda sirf biri bize emrettigi icin once yapmak istesek bile sirf emredildigi icin veya zorunlu oldugu icin yapmadigimiz seyler oluyor.

gerçekten acıksalar dolma da yerler, ıspanak da yerler. canlıdan bahsediyoruz sonuçta. acıktığında hayatta kalmak için kakasını bile yer.

çocuğum olsa muhtemelen nazi gibi yetiştiririm. yemeği yemezse peki der tabağını kaldırırım, bir sonraki öğüne kadar da bir lokma ekmek vermem. herhalde birkaç güne ne yapası gerektiğini öğrenir. kedi/köpek bile öğreniyor.

Ben olsam bu yemekleri yemiyorsa ısrar etmem belki yeterince acıkmamıştır diye. Sonra yine yemezse bu yemekler var başka yemek yok derdim. Çocukların sevmedikleri sebzeler farklı şekillerde de çocuklara sunulabilir aslında mesela ıspanak yemeği değil de ıspanaklı börek şeklinde yapılabilir ya da ilgisini çekmek için sebzelerden figürler yapılabilir.

çocuğum yok ama yakın çevremde gözlemlediğim şöyle bir durum var; çocuk bu ıspanak, kereviz vesaire zaten sevmez ki diyerek her şeyi birbiri ile karıştırıp blenderdan geçirip yediriyorlar çocuklara, sonra ilkokula başlamaya yakın sadece ıspanak yedirmeye çalışıyorlar, o zamanda çocuğa tadı çok farklı ve tuhaf geliyor. çocuğa sakatat yedirmek için kakaolu ev pudingi yapıp içine sakatatı karıştıran ebeveynler var. ya da 8. sınıftaki çocuğa meyveyi soyup, dilimleyip çatalla yedirenler var. çocuklarda bir yemek yeme kültürü / alışkanlığı gelişemiyor. sadece bunlardır demiyorum ama bunlarında bir sebep olabileceğini düşünüyorum.

bir de en yakın arkadaşım okuduğu bir şeylerden yola çıkarak evet hayır sorusu sormuyordu çocuğa, yani ıspanak/yemek yer misin değil, ıspanak ve tarhana çorbası var, hangisini istiyorsun şu anda şeklinde soruyordu.

Bizim oğlan 4 yaşında ciddi bir yeme sıkıntısı yok ama biz de yemeğe oturttuğumuz zaman yemez ise ısrar edip uğraşıyoruz çünkü öğünü kaçırırsa özellikle dışarıda enerjisi düşüyor, bazen hırçınlaşabiliyor, daha kötüsü az biraz üşürse veya kreşten kaptığı bir bakteri veya virüsle mücadele halinde ise hasta olabiliyor. Akşam eve döndüğümüzde ona uygun bir yemek hazır olmayabiliyor. Yemek masasında oturup önündekileri yeme alışkanlığı kazanmasını ve herkes ile birlikte yemesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Ne yazık ki çocuk söz konusu olduğunda biraz ısrar gerekli oluyor çoğu zaman.

en büyük sebebi kokuları olabilir. koku önemli eved.

tavsiye; yoğurtla takviye yap. ben de pırasaya böyle alıştım, şimdi pırasa delisi olabilirim.

besin değerleri için tüketecekseniz yeşil yapraklı sebzeleri yoğurtla tükettiğinizde besin değerlerinden neredeyse bir şey kalmıyor, boşuna midenizi zorlamamış olun diye söylüyorum.

bir de anne usulü çok pişirince de değeri kalmıyor.

ben ıspanakları birkaç dakika buharlama yöntemiyle pişirip üzerine ceviz, parmesan peyniri vs. koyuyorum. çok güzel oluyor! peynir zaten kokuyu az baskılar.

Ispanagi salata yaparken kullanabilirsin.
Pirasayi baska sebzeleri pisirirken yanina katip corba yap.
Lahanayi da bence dolma falan yapabilirsin. Biraz daha katlanilabilir oluyor yemesi :)

Bu sindirim sistemiyle alakalı değil, tamamen psikolojik. Onları ilk yediğiniz ve rahatsız olduğunuz anki tadı anımsamazsanız kurtulabilirsiniz bu sorundan. Bunun içinse kendiniz hazırlamayı deneyin. Çiğken tadın mesela? Sonra tuz ekleyip bakın, pişirip bakıni kızartıp bakın, sevdiğiniz yemeğe dahil edin. Her yemek güzeldir, her malzeme de öyle. Nasıl hazırladığınız asıl olay.
Acı seviyorsanız acı tatlar eşliğinde deneyebilrsiniz.

lahana, ıspanak, semizotu, kereviz ve bir çok sebze çiğ de tüketilebiliyor. ayrıca zeytinyağlıları 1 gün sonra yiyince hem daha lezzetli oluyor hem de kokmuyor. (bana kokmuyor yani) denemenizi tavsiye ederim. bir de semizotu salatasına çilek doğruyorum ben çok değişik ve güzel oluyor onu da tavsiye ederim. (yoğurtsuz tabi ki)

Iyi bir grill tava alin. Patlicani, domatesi, kabagi vs. bu tavada yagsiz pisirin, icleri gecmesin. Sonra balsamik sirke-yag ve tuzla basit bir sos hazirlayin. Sogan-sarimsak seviyorsaniz onlardan da ekleyin grill edilenlere. Bu mevsimde pirasa yemenin bir mantigi yok. Lezzetli yaz sebzeleri ile baslayin, gerisi gelir.

Saglik sorunu oldugunu dusunuyorsaniz bir alerji testiyle merakinizi gidebilirsiniz. Benim midemi agzima getiren hindistan cevizi. Inatla yedigimde de kizardigimi ve alerjik reaksiyon gosterdigimi gordum. Psikolojik de olmayabilir, ama tum sebzelerden igrenmek muhtemelen psikolojiktir.

semizotuna gömül hocam
yoğurtlu salatası oh miss

1)sinavlar bittikten sonra diploma yerine gecen gecici mezuniye belgesi verebilirsin.
2)butun derslerinin notunu gosteren ve tezi de verdigini gosteren bir transkrip gosterebilirsin.

oncelikle verecegin belgenin resmi bir belge olmasi lazim, ingilizce yada almanca yada turkce ise noter onayli cevirisi ile beraber gondermen lazim. bu belge almanyadaki gocmenlik ofisine gidecegi icin hangi belgeli kabul ettiklerini iyi bilmen lazim, yoksa basvurun red olabilir. sirketi arayip onlara sorman en iyisi. 2-3 haftaya diplomani alacaksan sirkete soyleyip diplomani beklemek en iyisi bence

Bu başvuruda en önemli belge diploma ve is sozlesmesi, o nedenle büyük ihtimalle diploma olmadan degerlendirmeye baslamayacaklarini tahmin ediyorum. Alternatif olarak diploma yerine is tecrubelerinizi kanıtlayan belgeler isteyebilirler. Riske girmemek adina diplomani beklemek en iyisi, yoksa 3 ay sonra red olabilir. onun yerine gerekirse birkac ay diplomayi beklemek daha mantikli olabilir.

Siz üniversitenizden "bu donem mezun olmasini engelleyecek bir durumu yoktur." belgesi alabilirsiniz, tum sinavlar yapilmamis olsa dahi. Ogrenci Isleri bunu bilir, Ingilizce evrak hazirlar kisa surede. Transkripti de o tur belgelere ekliyorlar genelde, eklemedilerse siz gonderin.

ben yerinizde olsam devlet okuluna gönderirim. o esnada koleje vereceğim parayı da biriktirir, üniversiteye yurtdışına gönderirim. hiç kolej olayına bulaşmam.

kolejlerde genelde (belki ilk 5 ayrı) bir numara yok. zaten parası olan gidiyor. e Bilkent'i paralı kazanmakta da bir numara yok. e o zaman ne halt etmeye ödedik biz bu paraları?

iyi bir devlet okulu en iyi seçenek gibi görünüyor...

Koleji bilmem ama devlet okulları çok fena bir halde maalesef

Mahalleniz iyiyse (cankaya filan gibi) iyi de bir ogretmen buluyorsaniz devlete verin.

bahçeşehirde bilingual eğitim var, bi gözden geçirin derim..

Çocuğum olsa kesinlikle ted ankara koleji'ne yollardım.

kolejlerde universite kazananlarin daha cok ozel universiteye gitmesinin sebebi zaten daha cok boyle yonlendirilmeleri, yoksa Tifil'da okuyup devlet universitesini kazanamayacak kadar kotu egitim gormek diye bir sey yok. ozel okulun tek artisi iyi okula girebilme ihtimali de degil bu arada, ne olursa olsun dil egitimi daha iyi (duzgun ozel okullarin), hocalari daha iyi, cocuk ortalama devlet okulundan ciktigi gibi cikmiyor bence kesinlikle, daha iyi bir egitimi var.
ama turkiye'de iyi ozel okullarin fiyatlari inanilmaz bir seviyede, iki cocugunuz var, iki cocugu iyi bir ozel okulda okutmak icin gercekten cok zorluk cekersiniz, dusunun ki bir sene iki sene degil en az 10 sene inanilmaz paralar, cok zor bir sey. dolayisiyla bence turkiye'de ozel okula verilen paralar dikkate alindiginda, ozellikle ilk okulda ogretmen cok onemli, iyi bir ogretmenin oldugu devlet okuluna/sinifa verin, arttirabildiginiz kadar parayi arttirarak biriktirirseniz ve bence hatta dovize yatirim yaparsaniz dediginiz gibi o paralarla ilerde yurticinde hatta yurtdisinda bile okutursunuz. ancak dil egitimini ihmal etmeyin kesinlikle, yasi geldiginde yazlari yurtdisina yaz kamplarina vs. de gonderebilirsiniz.

bence önemli olan sınıf öğretmeni. devlet okulundaki öğretmenleri araştırın, veliler memnun muymuş. memnun değillerse iyi bir sınıf öğretmeni olan okulu seçin. öğretmenleri iyiyse devlet okulu olmasının bir dezavantaj yaratacağını düşünmüyorum.

Çocuğun mayasında okumak varsa kümeste eğitim görse okur anlar idealinin peşinde koşar. Devlet okuluna verin derim, özel okul denilince halkımız bebelerin üzerine bilgi tozu serpiştirilip yoğuruluyor ve aha sizin bebe bir mark , bir elon efenime söyliyeyim bill olacak zannediyor :)
Tespitiniz çok doğru kolejlerde okutuluyorlar başarı listeleri binalara asılıyor dişe dokunur kaç üniversite var 15-20 , geri kalanı ?
Çocuğunuza zaten bale, yakın dövüş eğitimi gibi ona bir şeyler katacak aktivitelere başlamışsınız bu akıl ve yolda devam edin.
İlçede 6 lise (2'si meslek) 2 çoookk methedilen özel lise var, geçen yılın başarı ortalamaları istatistiki olarak elimizde. Devlet lisesi %91 başarı ( %8 özel üniversite geriye kalanı devlet üniversiteleri ) , 2 özel lise başarı oranı %93 (%13 devlet üniversitesi geri kalanı özel üniversite).
Burada asıl soru şu olmalı o okul benim kızımın okuması gereken devlet okulu mu ?
Not: MEB çalışanıyım

Benim ozel okulla ilgili dusuncem, eger gercekten cocuga ekstra verebilecegi bir sey varsa o masrafa deger, yoksa bir cok ebeveyn gibi "Cocuk herkesle ayni okulda okumasin" derdindeyseniz bence o masrafa degmez zira o yolun sonu ya cocuk bir lise kazanincaya, olmadi universiteye ya da egitim hayatinin sonuna kadar gidiyor.

Esim ogretmen oldugu icin oldukca yakindan biliyorum: Ozel okullarin onemli bir kismi (Baya baya isim yapmis olanlar da) "Her sey dahil tatil koyu" gibi, disardan cok guzel gozukuyorlar. Aktiviteler, etkinlikler, kaliteli bir egitim vaadi vb. ama sonra goruyorsunuz ki egitim o kadar kaliteli degil (Zira oradaki ogretmenler uc kurusa calisan ve hemen hepsi devlette calisma hayali kuran insanlar), aktiviteler o kadar abartilacak seyler degil ve cogunlukla ekstra maliyet yaratiyorlar, okulun ekipmanlari ve imkanlari 40 yilda bir ogrencinin kullanimina sunuldugu icin bir ayricalik yaratmiyor vb.

TED kolej vb. gibi yerlerde bu denklem tersine donuyor cunku bu okullar her seyden ote cocuga kiymetli bir sosyal cevre ve karakter kazandiriyor.

Acizane tavsiyem, yakindaki devlet okulu herhangi bir sebepten dolayi adi ozel olarak kotuye cikmamis bir okulsa bence ona gonderin. Ozel okula gonderecekseniz de gercekten iyi bir ozel okula gonderin.

Tevfik Fikret´e eger cocugun Fransizca ogrenmesinin sizin icin bir esprisi yoksa ya da Fransa´da okutma ihtimalini hic dusunmezseniz, gondermeyin. Hocalari iyidir, hepsi iyi üniversitelerden gelirler, o kismi ayri. Benim universite hocamin dahi ovdugu bir okuldu.

Ortalama bir ozel okula gidecegine, iyi bir muhitte devlet okuluna gondermek mantikli bence. Guvenlik ve temizlik disinda sagladigi cok ekstradan seyler yok Doga Koleji capindakilerin. Yegenlerim Ankara´daki subelerine gidiyorlar Doga´nin, ama gercekten yalnizca bu iki nedenden dolayi.

O kadar parayi gercekten her ay kenara koymazsiniz, cok utopik bir yaklasim bence. Ama hesap acip, her ay bir miktar bunun icin yatirim yapmaniz harika bir fikir.

Belki liseye gecerken yine dusunmeniz gereken bir ikilem, cünkü sosyal cevre-networking derseniz, o is cok koklu kurumlarda lise yillarinda basliyor.

hemen vücuttan atılmıyor kortizon. ne kadar uzak durmanızı söyleyemem, bir uzmana danışırsanız iyi olur.
ben diş çekimi sonrası az doz uzun zaman kullandım (30 gün). bıraktıktan da bir ay sonra tuz tüketimini sıfırladım, yemekler dahil olmak üzere.
sirke, nar ekşisi gibi soslara da dikkat edin. her şeyde tuz var. geçmiş olsun.

Ben uzun yillar kortizon kullandim, 1-2 biradan yarim bardak saraptan vs. cok etkilenmemisti bunyem. Doktorlarim sadece ozel gunlerde bir bardak saraba kadar izin veriyorlardi. Ama dedigim gibi araliksiz aylarca kullaniyordum. Iki gün cok yuksek duzeyde (1000mg-1000mg) kortizon verdiklerinde hastanedeki yemegimin tuzunu bile degistirmiyorlar.

Normalde tukettiginiz her seyi yavas yavas yeniden diyetinize eklemeniz gerekiyor. 4 gün cok az bir sure. Bir haftaya kalmaz eski duzeninizde yiyip icebilirsiniz bence. Cok su icmeyi unutmayin.

Twitter sabah kuşağı
Almıyorum
Sabahın erken saati olduğu içün ayık kalmaya çalışmak

1 ROMAN, BİLİM, GAZETE

2 7

3 hayır

4 mecburiyet, can sıkıntısı, boş zaman değerlendirme

Roman, edebiyat araştırma ve inceleme, başvuru kitapları, felsefe.

Her gün açıp kitap okumuyorum. O günü de internetten makale okuyarak kapatmaya çalışıyorum.

Niye okuduğuma bağlı daha çok. Üzerinde çalışma yapacağım bir kitapsa muhakkak. Keyfi okuduğum bir kitapsa, kitabın üzerine alıyorum.

İleride bununla alakalı iş yapacağım. Ama buna karar vermeden önce de çok okurdum. "Okumam lazım." düşüncesinin kafamdan geçmesi dahi yeterli oluyordu. O zaman bir meslek hedefim olmamasına rağmen.

1- Genelde bilim, dergi ve makale okuyorum.
2- Haftanın hemen hemen her günü okuyorum.
3- Hayır.
4- Araştırmaya ve bir şeyler öğrenmeye olan merakım.

1) Roman, fantastik, bazen makale
2) 5-6 gun/hafta
3) hayir
4) gercek hayatla baglari koarmak birazda okumayinca eksik hissetmek

Roman, tarih, bilim, makale okuyorum. Evde ve ofiste ayni donemde okudugum birkac sey oluyor.
Bir suredir okudugum seylerde yeni ogrendigim veya hosuma giden bolumleri google drive'da arsivliyorum.

1.Roman, tarih, siyaset
2.7
3.Yoo
4.Motivasyon?

1- Roman, dergi, makale. Arada, sırada da çizgi-roman.
2- 3 bazen de 4.
3- Evet.
4- Keyifli vakit geçirmek veyahut birşeyler öğrenmek.

1. Makale, bildirim, sosyal bilimlerden kitaplar (bilgisayardan ya da kindle uzerinden) daha yogun. Ancak elimde hep bir kurmaca roman da oluyor.

2. Her günü neredeyse. Uzun zamandir okuma yapmadigim bir gün olmadi. Ama rutinim yok. Yalnizca uzun zamandir yatakta hicbir sey okuyamiyorum, cocuklugumda ya da ergenlik yillarinda yapabildigim gibi. Bunun disinda her yerde, her sesli ortamda okuma yapabilirim.

3. Evet, maalesef hastalikli derecede.

4. Kendi alanimda gelismek demeliyim. Ancak aslinda bu sorunun cevabi aliskanlik.

non-fiction tarzı araştırma kitapları okuyorum.
haftanın 3 akşamı max
not almak yerine postit tarzı minik ayraçlar yapıştırıyorum. çünkü 3-5 ay sonra unutunca açıp direkt bu işaretlediğim yerleri okuyup tekrar ediyorum.
motivasyon öğrenme tatmini.

1- ekşi sözlük entryleri
2- 7
3- yoo
4- gündemin 2 saatte bir değişmesi

veterinerlerde ağızdan verilen jel formlu sakinleştiriciler var, köpek kilosuna göre üzerinde yazıyor ve tabi veteriner anlatır size.

bunlar enjektör formunda ve çok kullanımlık olarak satılıyor ayrıca.
mcdn01.gittigidiyor.net

linki örnek olarak verdim, veterinerden alıyordum ben ve tabi onayını alıp, markası falan da farklıydı.

enjektör arkasındaki tırtıklar kilo hesabı için. atıyorum 1 tırtık 10 kilo geliyor gibi.

Hic oyle seyahat etmediyseniz, acilen pratik yapmaya baslayin. 2-3 dk. sakince beraber arabaya girip sonra inin. Bol bol da odullendirin.

15 kiloluk bir hayvanin kesinlikle kopeklere ozel tasima kafeslerinde bulunmasi gerekiyor. Yasal zorunlulugu var mi bilmiyorum Türkiye´de. Ama iki tarafin can guvenligi icin cok onemli.

ben de oyleyim ya. parfum denemeye gittigimde iskence cekiyodum. ama sigara icmedigimden kokusunu aninda aliyorum mesela. keske pis kokulari da alamasam. goz sagliginiz nasil peki? benim cok iyi durumda ornegin, ailede tek gozluk takmayan benim. biri dengelemek icin boyle oldugunu soylemisti, evrimsel bi aciklamasi vardi sanirim.

İki burun ameliyatı sonrası karşılaştığım sorun. Ameliyatlarda koklama yeteneğimi katletmiş olmalılar. Kesif olmayan kokuları pek duymam.
Faydasını da zararını da çok gördüğüm bir durum.
Ya kokuyorsam veya kıyafetim kokuyorsa da farkında değilsem düşüncesi insanı temizlik takıntılı yapıyor.

@pide gozlerim 1,25 miyop lens kullaniyorum. Onun disinda bir sey yok ama cok sukur.

@Mirket evet bi de o kendin kokma durumu var. Yaz kis roll on kullanirim bu konuya takintiliyim. Esimle tanisali 10 yil oldu, 10 yildir bir kere bile ter koktugun olmadi dedi bana gecen gun konusu acilinca. Demek ki iyi gidiyorum

Hobilerimi dusundugumde cok kotu hissettim kendimi. Tedavisi varsa kesinlikle dusunurdum.

Korkutmak gibi olmasın fakat aynı sorunu babam yaşadı ve burun kökünde tümör olduğunu öğrendik mr çekilmesi sonucunda.

@bigcaptain, sonradan oluşma durumunda altta bir sebep aramak gerekli zaten. Alzheimerin de en öncü belirtisidir.

@matilda benim durumumun sebebini bilip umudum olmadığından kovalamadım ama bir tedavisinin olduğunu da duymuşluğum var. Hapşırmayı çok severim mesela. Hapşırmanın şiddetine bağlı uzunlukta birkaç saniyeliğine koku duyum açılıyor benim. Çok şey kaçırdığımı düşünüyorum öyle zamanlarda.

@bigcaptain tesekkurler ama hep boyleydi yani dogustan boyleyim.

Tekrar @Mirket senin durumun benimkinden beter ya. Ben o kadar kotu durumda degilim. Cok gecmis olsun..

burun ameliyatı olmadan önce de çok az koku alıyordum sonrasında da çok az koku alıyorum.Genelde sinüziti olan insanlarda gözüken bir şey bu.Kötü kokuları da çok çok az aldığımdan ben bu özelliğimi seviyorum.KBB'ye gitmeni öneririm.

Seninle aynı durumdayım. Kokuları bir şekilde duyuyorum ama ya en son ben duyuyorum ya da hiç duymuyorum. Duyduğum zamanda belli belirsiz seviyede duyuyorum. Burnumun içinde kıkırdak eğriliği vardı. onun için ameliyat oldum. O ameliyat ile birlikte burnumun içindeki konka denilen zımbırtıları da küçülttüler. İyileştikten bir süre sonra koku duyumda pozitif bir gelişim vardı. Daha sonra eski haline döndü. Sonrasında bahar alerjisi gibi oldum doktor içeriğinde kortizon olan bir iğne yazdı. Ameliyattan sonra da bu ilacı vurmuşlar. Hapşırma olayını baskılıyormuş. İlacın içinde bulunan maddelerden biri atıyorum kortizonun bir yan etkisi koku hassasiyetini arttırıyomuş. O iğneyi vurulduktan sonra bildiğin limitless filmindeki eleman gibi oldum. Algılarım açıldı resmen. Koku alma konusunda limitless oldum. Sokakta yürürken evlerde pişen yemeklerin kokularını bile alıyordum. İlacın etkisi geçtikçe eski haline döndü. Keşke o ilacın o etkisi kalıcı olsa. Hayat bence o şekilde daha güzel.

(Not: yemek yemekten zerre keyif almayan biriyim. Yemek yerken sıkılıp kalkan bir insanım. Koku duyumun zayıf olmasına bağlıyorum)

Ben yemek yerken zevk aliyorum ama daha iyi koku olsam daha mi zevk alirdim acaba merak ediyorum gerci o zaman da cok kilo alabilirdim.
Cogu kisinin aksine daha iyi koku alabildigimi hissettim. Bence pek sikayetci olmamak daha iyi :)

burada yazılanların aksine inanılmaz yüksek bir koku alma duyum var. kesinlikle tavsiye etmem. en azından güzel kokuları burnunuza yaklaştırarak alabiliyorsunuz, bununla yetinin bence. diğer türlüsü hayatı çekilmez kılıyor çok zaman.