Model olarak herhangi bir secenek yok acikcasi. Ic mekan icin uygun bir ayakkabi arayisi icerisindeyim. Rahat etmek istiyorum.

Fiyarları x2 yapıp sonra da /2 yapıp indirim diye itelemişler. Boyner'de falan indirimli fiyatından daha ucuz modeller buldum. Alınmaz. 200 liralık v racer ayakkabıyı %50 indirim diye 299 a satıyorlar.

(Sevmedigim ve kullanmadigim bir marka olmasina ragmen su hediye edildi.) Salonda kullanirken memnun kaldim: POWERLIFT. 3.1

Uygunmus fiyati. Simdi baktim da, Türkiye´de Almanya´daki fiyatinin cok cok altinda satiliyor hem de.

Boost ;)

Herhangi bir DM subesinde, Altstadt fiyatlarina gore cok daha uygun orjinal 4711 alinir.

bir numarasi yok, almak istedigine emin misin?

Katedralin arka sokağındaki hediyelikçilerde bulabilirsin

bir kadın olarak etmiyorum.
neden sorduğunu sorabilir miyim?

ben de etmiyorum neden edildiğini bilmiyorum.
bir reklam lafıdır gidiyor ama işin aslını öğrenemedim.

Etmiyorum, reklamda beni rahatsız eden bir durum yoktu.

Reklamı şimdi izledim. Bu reklam yüzünden boykot edecek olana Gillette mal satmasın zaten.

Erkekleri kötü gösteren bir şey yok reklamda. Kötülüğü kötü gösteren bir şey var reklamda.

Bu reklama laf atanlar muhtemelen okulda sınıf arkadaşına zorbalık yapan, kızlara laf atan, kadınları kendilerinden altta gören tipler yoksa neden rahatsız olsunlar?

Ha bu arada Gillette bir erkek markası da sayılmaz. Kadınlar da kullanıyor(Türkiye'de pek yaygın değil).
(bkz: Gillette Venus)

Taciz ve şiddet dünyanın bir gerçeği. Bunu yüzümüze vurdular diye herhangi bir markayı boykot etmek yerine bu taciz ve şiddette bulunan insanların genel ahlak kurallarından yoksun yetiştirildiğini kabul edip bizden sonraki nesilleri düzgün birer insan olarak yetiştirmemiz gerektiğini vurgulamaya çalışmışlar diye düşünüyorum. Bence gayet güzel reklam.

Boykot edenlerin reklamda kendini gördüğünü düşünüyorum.

kadınım, etmiyorum. feminist ya da feminazi de değilim.

reklam bir pr çalışması olarak oldukça başarısız, bunu kabul ediyorum. hedef kitlesinin hoşuna gidecek bir paylaşım değil sonuçta. ancak, bütün erkeklerin öcü olmadığını bildiğimiz gibi,kadınların daha çok taciz edildiğiniz de biliyoruz. bu reklamı izleyen erkeklerin "biz böyle değiliz, ne saçmalamışlar" falan diye düşünmek yerine "ben böyle değilim, ama çevremde böyle olaylar var mı gerçekten" diye düşünüp gözünü açmasını isterdim ki bir kadın taciz edildiğinde fark edip yardım edebilsin. çünkü tacizci fark edildiğini fark ettiğinde genelde geri adım atıyor. kadının yanına gidip yardım etmenize bile gerek yok yani. tacizciye bir bakışınız yetebilir.

hayatınızda kaç defa tacize uğradınız? sözlü ya da sözsüz? sadece bakışlarla ya da fiziksel temas ile? kaç defa takip edildiniz? otobüste kaç defa sıkıştırıldınız? sadece ayaktayken değil, cam kenarına oturdurduğunuzda bile yanınıza oturan adamın sizin tarafınıza milim milim kayması sonucunda?

açıkçası ben sayamadım. ki hayatım boyunca izmirde, sözde medeni güvenilir semtlerde yaşadığım halde. en son geçen kış, araba kullanırken ara sokaktan anacaddeye sağa dönecektim ve haliyle yavaşladım, karşıdan karşıya geçmek isteyen adama da yol verdim. adam ne yaptı, arabanın önünde durup direkt bana döndü, saçmasapan dil hareketlerinin ardından kapıma doğru yürümeye başladı. ve sokağın önünde çöp kamyonu durdu cadde üzerinde yani adam arabanın önünden çekildiği halde ilerleyip kaçamadım. neyse ki sokağa birkaç kişi girdi yürüyerek ve adam da benimle uğraşmaktan vazgeçip gitti. evet camlarım kapalı kapılarım kitliydi. ama kendimi arabanın içinde bile güvende hissedemedim.

o kadar çok var ki, günün her anında her yerde tacize uğruyoruz. üzgünüm ama bunu yapanlar da erkekler. ve ben, bir kadın olarak, gillette'in bu olaylarla ilgili erkeklerin farkındalığı arttırmasına çalışmasını sevdim.

bu hafta runner safety awareness week"miş. kadınların yüzde 43ü koşarken tacize uğruyormuş. 30 yaşın altındaki kadınlarda bu oran yüzde 58e kadar çıkıyormuş ve erkeklerde ise bu oran yüzde 4müş. tabi tacize uğrayan kadınların belki yüzde 70i bunu bildiriyrdur, erkeklerde bu oran belki yüzde 10dur. onu bilemem, ancak yine de bir fikir olsun diye söylüyorum.

çünkü ben gerçekten erkeklerin bunu anlamasını dilerim.

bu arada saat firmasının da reklamını izledim, elbette erkeklerin bir çoğu çok daha ağır işlerde çalışıyor, evin direği olma gibi sorumlulukları ve toplumsal baskı var. bunun zaten farkındayım. işlerinin kolay olduğunu asla söylemiyorum. çoğu kızın kahramanı babasıdır en başta, annesi değil mesela. ancak ikisi ayrı şeyler ve ben insanların bunu anlamasını isterdim.

Konusulmak isteyen, ilgi arayan bir ergenden ileri gitmedigi ve bu sinirlar icinde ezik reklamlar yaptigi icin, evet, ettirim.

@the end of time +1

feministim, feminizmi feminazi olarak degerlendiren insanlarin da feminist olmamasi cok guzel bir sey bence.
boykot edilecek bir sey yok. kadinlar tacize ugruyor, siyahiler ayrimciliga, dunyada irkcilik var, taciz var. welcome to the real world. reklamlarin cinsiyetcilik yapmasi ve bir cinsiyeti basmakalip olarak empoze etmeye calismasi baska bir sey, burada gosterilen baska bir sey. reklamda da butun erkekler tacizci olarak gosterilmemis zaten, taciz yapmaya calisanlari engelleyen erkekler falan da var.

Feminazi tavrindan once de ediyordum. Philips makine almistim zaten.

Cunku urunlerine planli eskitme uyguluyor.

evet boykot ediyorum. arko ve wilkinson kullanıyorum ohh mis

neden: bokunu çıkardılar çünkü. kusucam artık bu her yerde feminist propaganda görmekten

birbiriyle kavga eden iki çocuğu teşvik etmeyin ayırın diyen reklamı feminist diye yaftalamak çok bağnazca bir yaklaşım. reklam direkt feminizm üzerinden anlatmıyor ki derdini, bu sorunlar bir tek kadınların sorunu da değil. bağnaz feministlere karşı çıkanların bağnazlıkları komik cidden.

ben etmiyorum, samimi bulmasam da "erkek" bir markanın böyle "cesur" şeyler söylemesi hoşuma bile gitti.

Kavga eden 2 erkek cocuk ayrilmaz. Kavga eden 2 yavru kediyi de ayirmazsin, hatta birbirlerini dislerler. boyle seylerle gelisiyor memeli yaratiklar.

Zaten reklamin tek rezilligi o degildi, 40 tane(oturup saymislar) beyazi suclu gostermesi zencileri super gostermesi vardi.
Bir de isine gelmeyen Youtube yorumlarini silip sonra kendilerine parayla like atan adamlar tuttu.
Yine de rekor dislike yedi.

Reklâm meriç işi. Traşı haftada 1e indirerek protesto ediyorum

reklamı geç izledim, rahatsız olunacak birşey görmedim reklamı olumlu buldum

youtu.be
Yukaridaki cevaplarin herhangi birine dogrudan karsi cevap niteliğinde degildir, tsk.

gonul yarasi www.youtube.com

***DAS BOOT VE NELYUBOV SPOILER'I***

das boot'taki cebelitarık geçişi benim için zirvedir. zaten das boot da sanırım izlediğim en muazzam film. 52'nci saniyedeki SCHNELLEEEEEER delirmesi <3

www.youtube.com

***

nelyubov'da da şu sahneyi hiç beklemiyordum, görünce durdurup ağlamıştım, 47. saniyeden atıyorum, 4-5 saniye sonrasında göreceksin zaten,

youtu.be

korku filmi falan değil bu arada, kendi çocukları kapının arkasındaki, saklanıyor yavrum :/

***DAS BOOT VE NELYUBOV SPOILER'I***

Unutmayacagim sahne varsa o da;
Saving Private Ryan daki o korkak ve fazla vicdanli insan olduremeyecek durumda olan tercuman askerin Alman askerine iyi davranip hayatini bagislamasi, sonra bu askerin tekrar muharebeye katilip amerikan askeri oldurmesinden sonra bunu bir duzine askerle birlikte tekrar yakaladiginda o insan olduremeyen askerin bu askeri orada tak diye vurup digerlerini serbest birakmasi.

Ilk sirada yukaridaki gelir. Buna ek olarak;
ALLIED - spoiler
brad bitt'in bu filmde karisini kurtarmaya calisirken kadin kendini vurdugunda yere cokup karisinin basinda aglamasi. Bu tarz cok sahne gordum, hic de etkilemez ama bundaki cok etkileyicdi lan. Kendi karim olmus gibi uzuldum.

www.youtube.com

benim için budur.

benim için budur ve hep bu olmaya devam edecektir
www.youtube.com

lise yıllarımda buydu: www.youtube.com

-----SPOILER-----

Das leben der anderen: www.youtube.com

-----SPOILER-----

Godfather
Michael'ın Sollozzo ve McCluskey ile yemek yediği sahne.

Goodfellas
De Niro'nun sigara içtiği sahne. Herif sadece gözleriyle oyunculuk yapıyor.
www.youtube.com

Batman Dark kinght
Açılıs sahnesi. Banka soygunu

Matrix
Lobi sahnesi

Blade
açılış sahnesi.

Saving Private Ryan
Dday sahnesi

Taxi Driver
Ayna sahnesi. Çünkü oyunculuk..

inglourious Basterds
Açılış sahnesi

Oldboy
Koridor kavgası

Kill Bill
O-ren ishii kavga sahnesi
''That really was a hattori hanzo sword''

A Few Good Man
www.youtube.com

Girl, Interrupted
www.youtube.com

Scent Of a Woman
www.youtube.com

www.youtube.com (The Grauduate, Mr. Robinson´in Benjamin´i koseye sikistirmasi)

www.youtube.com (The Celebration-Christians Speech)

www.youtube.com (Aguirre-I am the Wrath of God)

sadece stuttgart ve frankfurt'u görme fırsatım oldu. frankfurt hoşuma gitti çok kaliteli bir şehir. linkedin üzerinden iş başvuruları yapmaya başladım.

doğu almanya şehirleri batıdakilere göre bir tık daha kasvetli ve soğuk geliyor bana. belki de önyargılıyımdır bilmiyorum. hamburg liman şehri ve daha kozmopolit ve hareketli haliyle. ben hamburg'u tercih ederdim, hem hareketli hem de ulaşım olanakları daha iyi.

hamburg bence berlinden sonra en güzel şehirlerinden biri. ama tabi düsseldorfu görmedim mesela. franfurtu beğenmedim. çok kalabalık ve pahalı geldi. ama bazı cafeleri barları baya güzeldi.
ben bremen'de kısa bir süre yaşadım. hem hamburga yakınlığı çok hoşuma gitti hem de çok büyük bir şehir olmaması ama aynı zamanda yeterli seviyede eğlence hayatı olmasını sevdim.

sen küçük yerlere gidersen bunalırsın
leipzig dezavantajlı yakınında kozmopolit pek yer yok
hamburg almanyada kozmopolit sayılacak ender yerlerden biri, almanyada almanca bilmeyen mcdonalds çalışanı bi tek hamburgta bulunur derler + hollandaya filan ulaşımı iyi, gece hayatına filan da iyi diyorlar.
frankfurt güzel de çok "bankacı" şehri. o anlamda (plaza tarzı) büyük.

beni anlayan eski dostları bulmak guzel. :) @niyeama
merak ettiklerim bunlardı.

peki sorumu genisleteyim. hollanda'da Amsterdam dışında cazip yerler nereler? rotterdam opsiyon dışı. sıkıcı bir yer bence..

Hamburg'u cok begenmistim ben de. Orada bir alman arkadasin evine aksam yemegine gitmistim, yasadigi muhite gelince ne guzel yer lan burasi dedim millet yasiyor gercedkten. Onlar da Almanya'nin gitmedigimiz yeri kalmadi, kiralar falan cok yuksek ama en yasanilasi yer burasi, gorur gormez bayildik ve buraya yerlestik demislerdi. Normalde Almanya'nin kucuk bir yerinde yasiyorlardi. Hamburg icin gelirin de iyi olmasi lazim biye dusunuyorum biraz ama cok bilgi sahibi degilim bu konuda.

açık ara Hamburg.

tatava yapmaya gerek yok.

2.soruna cevap Utrecht.

almanyada şehirler arasında ekonomik uçurumlar yok
istisnai olarak berlin görece ucuz, münih ve frankfurt görece pahalı -hamburg bunlardan daha pahalı değildir sanıyorum. ama özel olarak hamburg piyasası bilmiyorum.
ev sıkıntısı olan, ya da özel bir durumu olan küçük bir şehir daha pahalı olabilir mesela heidelberg, ABD üssü var...

hollandayı bilmiyorum ben widee'cım, ama şehir şehir sormak istediklerin varsa ben Nijmegen Lahey filan piyasayı sorabilirim.

Açık ara Hamburg +1.

Hollanda çok ufak ülke, bir uçtan bir uca gitmesi max 3 saat. Amsterdam'dan sonra Utrecht Amsterdam'ı aratmaz, havaalanına/Amsterdama 20dk mesafede, Amsterdam'dan daha ucuz ve yaşanılasıdır. Den Haag ufak ama zengin/kaliteli olanıdır. Büyük şehir lazım diyorsanız da Rotterdam.

Hamburg über alles! yaşadım oradan biliyorum.

"bence" kelimesi cok onemli. Basit yazacagim.

Leipzig´de bir Türkiye´den gelme gocmen olarak yasamak istemezdim. Ayrica yasam standartlari Dogu Almanya´nin hala ciddi seviyede Bati´nin altinda.

Hamburg cok guzel, cok hos, canli bir sehir. Zengin eyalet, sosyal hayat iyi, gocmeni bol, sehir guzel. Havasiyla unlu biliyorsunuzdur, ben yasamak istemem Hamburg´da. Yaz gelmiyor, surekli gri gri gri... Arkadaslarimi ziyaret etmeye, konsere, etkinlige vs. gidiyorum ve her defasinda cok begeniyorum sehri. Ama 2-3 gün sonra o ruzgarli igrenc nemli havasina kufur etmeye basliyor insan.

Genel olarak, Almanya´nin kuzeyinden ve dogusundan kacinirdim.


"En güzel" olan sehirler araniyorsa, Bayern, Baden taraflarina bakilmali. Tablo gibi sehirler, kasabalar var. Ama "is imkanlari nasildir?" diye de sormak lazim.

Ben buyuk sehir yasamini sevdigimden Berlin´i seviyorum, Düsseldorf´dayim su an, firsat yakalamaya calisiyorum Berlin´e yerlesebilmek icin. Düsseldorf ve Köln´ü de tavsiye ederim, bu sehirlerde yasamis biri olarak. Ozellikle Düsseldorf´u.

Frankfurt´u tavsiye etmem. Frankfurtlu hic kimse sehrini sevmez, ovmez. Daha lokaline kendini sevdirememis memleket. Kalsin.

kriterleri daha ayrıntılı yazman lazım . ne iş yapacaksın ? ödeyebileceğin kira miktarı? etrafında çok türk olmasını ister misin ? senin içn gece hayatı önemli mi yoksa tarih mi koksun? bunları yazarsan daha net cevap alabilirsin Almanya da yaşayan birisi olarak yazıyorum bunları .

Almanya'da sadece Berlin'i gördüm ve uzun süredir orda yaşayanlara özeniyorum:) düzenli ama kesinlikle sıkıcı değil, kasvetli değil.

Leipzig doğu. 3 yıl ilmenau'da yaşayan biri olarak diyorum.
almanyanın köln hariç elle tutulur her yerini gezdim.

benim oyum Karlsruhe.
Stuttgart da fena yer değil. munih fazla tarihi. berlin tam bir hoşaf. frankfurt dev bir kerane. hamburg müthiş soğuk ama şehir yapısı güzel. göttingen-kasel civarı sakin, daha samimi.

karlsruhe tarafı sınırda olduğu için insanları iletişime daha açık. şehir yapısı daha güzel hayat biraz daha rekli.

Leipzig: yabanci olarak yasamak pek iyi degil, eski dogu alman sehri ve dolayisi ile issizlik cok, bu nedenle de irkcilik cok. Zaten nispeten kucuk bir sehir.
Hamburg: cok kulturlu buyuk sehir. deniz var.
Berlin: Buyuk sehir, kendi icinde bir kulturu var. o nednle yasamak icin guzel sehir. Cok kulturlu. ama her yere uzak.
Munih: Dag, doga kayak sevenler icin cok iyi konumda. kira vs cok yuksek.
Koln: her yere cok yakin, cok kulturlu. ama klasik alman sehri o yuzden bir sure sonra cok da degisik birsey yok.
Frankfurt: Finans ve banka sehri. Cok buyuk sayilmaz ama rahat bir sehir. Almanyani tam ortasinda

Eger bir sehir eskiden dogu almanya sinirlarinda ise o yere mesafeli durmakta yarar var. irkcilik yuksek, yabanci kulturlere acik degiller. dogu alman sehirlerinde her 10 kisiden 4u irkci partiye oy verirken, batida bu 10 kisiden 1 diyebiliriz.

hamburg der geçerim

hamburg & leipzig arasinda hamburg'un bir artisi da hem turkiye'ye hem ucuz hava yollari ile bir cok yere cok fazla ucus olmasi. insanlar buna dikkat etmiyor pek ama bence mobilite cok onemli.

Begenmiyorum eski kasasini da begenmezdim. Nerde e39'lar e36'lar nerde bu steroidli abartilar. Beyfendi arabasiydi gecmiste, son 10 senedir keko arabasi oldu cikti.

eskisine gore daha agresif ve sportif bir goruntusu var bana gore. zamanla alisirsin. eger cogunluk begenmezse iki yil sonra makyajlayip duzeltirler zaten.

Öncelikle taş olursunuz. Sonrasında yaya güvenliği,soğutma gibi artıları mutlaka vardır.

yenisini daha cok begendim.

ızgara olayı yeni trend arabalarda, her marka ızgaraları sürekli daha da belirginleştiriyor, sanırım daha güçlü bir görünüm için yapıyorlar.

eskisi kötüydü, yenisi daha kötü olmuş.

hitler hitler sen misin? he yok bmw 7 serisiymiş.

Bok gibi.
Hatta x6 daha da bok gibi
i.ytimg.com

Arabanin her yerini kabartinca guzel olacak saniyorlar. Porsche de bitti bu yuzden.

hiç biri bi e38 değil

Almancilar ve Almancilari trafikte daha da cabuk tespit edebilecek polisler bunu begendi.

berbat.

C1'in pratik veya hızlı bir yolu yok, en kısa 8-12 ay sürecek bir süreçten bahsediyorsun. Mutlaka kursa gitmeni öneririm, Goethe'nin kursları bu konuda gayet iyi.

Ankara’da goethe’nin kurslarına kayıt çok çok zor. Sabah 6’da gidip sabahın köründe sıraya girmeniz gerekiyor ve o kadar bekledikten sonra kontenjan kalmamış olabiliyor (yaşadım, biliyorum). Ayrıca goethe’nin kursları muadillerine göre pahalı. Muadilleri de dim ve anka. Dim’in sitesi yok, telefonla bilgi alabilirsiniz. Ayrıca odtü’nün a1-a2 için dışarıya açık hazırlık kursları olmalı, onlara da bakabilirsiniz. Başlangıcı kitapla da yapabilirsiniz, kursla da çok fark edeceğini düşünmüyorum. Biraz sizin motivasyonunuza, zamanınıza bağlı. Başlangıç için duolingo da kullanılabilir, bir de benim oldukça beğendim toms deutschseite (internet sitesi, bedava) var, başlangıç ve devamı için, şiddetle tavsiye ediyorum.
Kitap tavsiyesi olarak aklımda spesifik bir kitap yok, ben genellikle amazon.de ve .com’daki yorumlara göre hareket ediyorum ve çoğu kitabı internette buluyorum.
Dw’nin learn german sayfası var ve oldukça başarılı, oraya da kullabilirsiniz. Ayrıca podcast de dinleyebilirsiniz (Ben ios kullandığımdan podcast uygulamasını kullanıyorum ve çok başarılı programlar var). Günlük hayatta ingilizce kadar kullanılmadığından orada burada sabah akşam almancaya maruz kalmanız lazım. Bir de ben sözlük olarak ingilizce- almanca kullanıyorum, siz de bu yönde tercihte bulunabilirsiniz.
B1-B2 seviyesine geldiğinizde artık yavaş yavaş zertifikat’a yönelik çalışmaya başlarsınız ancak o sonranın konusu.
İyi almanca öğrenmeler!

Almanca'nın grameri maalesef Ingilizce gramerine göre çok daha karmaşık, kuralsız ve ayrıntılı.

İyi derecede İngilizce bilmeniz ile orta derecede İngilizce bilmeniz arasında bir fark yok, eğer konu Almanca öğrenimine sağlayacağı katkıyı ölçmek ise... Ortak kelimeler tabii ki var. Bunları akılda tutmanız kolaylaşmış olur. (İyi derecede yabancı dil bilmek, başka dil öğrenmede her zaman artı, orası ayrı.)

Sağlam bir giriş çok önemli bence. Ankara'da Goethe dışında başka bir yer yok bunu verebilecek. Daha doğrusu 3-4 sene once yoktu. Ben B1'den sonra kendim ogrenmeye baslamıstım ama yazdıklarımı duzelten ana dili Almanca olan insanlardan destek görmüstüm. Konustugunuzu ve yazdıgınızı birinin düzeltmesi, ileride alışkanlık haline gelecek yanlış artikel ya da gramere karşı en büyük çözüm. Goethe'de hocalar sabırla düzeltiyorlar sizi.

yepyeni bir şey söylemeyeceğim ancak söylemekte fayda var kesinlikle. eğer iki ay gibi bir zamanın varsa, öğrenme sürecinin B2 kısmını Almanya'da bir kursta geçirmeni öneririm. Hem süre olarak Türkiye'dekine göre daha kısa sürüyor, hem de çok daha etkili oluyor. Para kısmı tabii ki problem. Ancak eğer karşılayabilirim diyorsan oldukça iyi olabilir. Ankara'da var mı bilmiyorum ancak Berlitz diye bir kurs vardı zamanında İstanbul'da. Oraya da bakabilirsin eğer Goethe'de yer bulamazsan. Şimdiden başarılar.

Sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişir, her ülkenin kendi kanunları var.

Ancak kendi gözlemlerime göre öğrenciyken çoğu ülke ya çalışma izni vermiyor ya da sadece part time veriyor ki bu durumda şirket kuramazsınız.

Çalışma izni ile o ülkeye giderseniz çoğu ülkede üniversite de okursunuz çalışırken. Bu şekilde bir yandan çalışırken master yapan pek çok tanıdığım var. Ama gene şirket kuramazsınız. Çoğu AB ülkesi şirket kurabilmeniz için AB vatandaşı olmanızı ya da AB vatandaşı ortağınız olmasını şart koşuyor.

Başa dönersek, her ülkenin farklı kanunları oluyor, hedeflediğiniz ülkenin kanunlarına bakmanız lazım.

calisma izni alinca neden okunamasin? ilk kez duyuyorum. somut olarak bildigin bir ulke var mi bu sekilde okuma izni vermeyen? eger kendi sirketin varsa ankara anlasmasi vasitasi ile ingiltere basta olmak uzere avrupadaki herhangi bir ulkeye gidebilirsin. hem ingilterede hem de avrupada calisma izni ile okumak serbest

Full time calisma hakki-oturum iznini onceden alacaksiniz, sonra kimse size nicin bunun yaninda MBA yapiyorsunuz, niye PHD basvurulari yaptiniz vs. gibi sorular sormaz. Full time calisma hakki dedim, cunku ogrenci vizesiyle de yari zamanli calisabilirdiniz.

Oturum izni olan kisilerin calisma, akademik hayata devam etme haklari var. Elbette vatandaslik olmadan da. (Schengen Bolgesi icin.)

ankara anlaşmasi için ingiltereye baktım, şirket kurarsan sadece kismi bir eğitim izni veriyorlarmış. mesela sadece akşam kurs gibi eğitimler.

3 sene üni öğretimi şirket çalışmasini engelleyeceği için izin vermiyorlarmış

Kiram yok ama kira verseydim degil acimak her ay kira odemesi sonrasi dusa girip aglardim.

kira adamı ilerletmiyor amk. çok üzülüyorum ama mecbur. :(

İnanılmaz canımı sıkıyor. Ev sahibi olmak için elimden geleni yapıcam. Kira ödemeyenlerin bütçesi çok daha rahat.

ev almak için ödeyeceğim kredinin faizi, ödeyeceğim kiradan çok olacaksa acımıyorum. oturduğum evi alabilmek için çekeceğim kredinin ödeyebileceğim ölçüdeki taksitlerinin faizi, kira tutarımdan yüksek. yani sadece anaparayı kredi süresi boyunca bankaya koysam, o arada da kira versem, normal ekonomik şartlarda sürenin sonunda evi trink parayla alabiliyorsam kiraya acımıyorum. yoksa evet acıyorum.

param varken ev almayıp kirada oturacak olsam ben de oturur ağlardım elbet.

ben öğrenciyim, o yüzden acımıyorum - aldığım hizmet karşılığında ödediğim para olarak görüyorum. üç çocuğum olsaydı belki acırdım ama genel olarak umrumda değil açıkçası. evet ben isterim evim olsun, kira ödemek zorunda kalmayayım, gerekirse satabileyim veya çocuğuma bırakabileyim vs. ama en başta kendim için yaşıyorum. bi tane hayatım var zaten, ayda 2500 ödeyip ev sahibi olacaksam ben 1250 kira öderim, 750'sini kenara atarım, 500'ünü de kendim yerim. halim vaktim cidden yerindedir, ev almak çok zorlamayacaktır o zaman ev alırım. yoksa bana ne.

vergi ve kira kesinlikle. özellikle vergi öderken elim titriyor, küfür kıyamet. kira konusunda beş para etmez, dandik ev ve ofislere bu kadar para vermek bana koyuyor sadece.

Yok acimiyorum. Semte ve evin durumuna gore cok dusuk kira odemelerim ve gelirime gore de normal. Icinize sinmemistir ev, semt belki de?

ona üzülecek kadar fakir değilim. en fazla aylık net maaşın %15-18 ini verdim kiraya.

Türkiye’de kirada oturmuştum, kirayı verdikçe canımdan can gidiyordu.
Yurtdışında kendi evimi aldım şimdi de vergisini ödeyince canım cıkıyor sanki:))

Kira ödedim birkaç sene baktım olmuyor artık, kendi evimi aldım krediye veriyorum kiraya gidecek parayı kafam rahat en azından.

Acımıyorum napayım bu yaştan sonra anamlarda kalacak halim yok. E ev almak zaten imkansız. Verceksin mecbur başka bi çaren yok. Başka bi seçenek olsa acıyabilirdim.

acıyorum ama mecburum. kredi oranları düşmeden ev alacak kadar param yok.

Otur hesapla, kendi yolunu çiz. Ben bunun için kocaman bi excel dosyası yapmıştım.

%100 emin olmamakla birlikte;
Ben Aşti'den metroya biniyorum Beytepe durağında iniyorum.
Ankaray'a binilip oradan M2 Hattına geçiş yapılması lazım.
Beytepe durağından kampüs içine ringler geçiyor.

1. seçenek: aşti'den çıkıp 10 dakikak yürüp sögütözü istasyoundan koru metrosuna binmek.
2. seçenek ankaray'a binip kızılay'da inip koru metrosuna binmek (~20 dk).
devamında koru metrosundan beytepe istasyonunda inip ringe binmek.

1. Aşti'den Bahçeli minibüslerine binilir.
2. Oradan, Gökkuşağı'nda hem servisler hem otobüs var direkt Beytepe'ye.

@buf-e kür, beytepe'ye giden otobüs hangi merak ettim :)

yoksa 230 mu :)

eşşeğe binsen oraya götürür.

günlük desenli komikli çoraplar genellikle. şık giyindiysem siyah.

Kisin genelde duz ve koyu renk. Spor giyindiysem renkli desenli de giyiyorum bazen. Ten rengi ince corapla hayatta kalmam imkansiz, ayaklarim cok usur.

Düz siyah, yazın da düz siyah babet çorabı. Komikli çorapları evde giyiyorum.

Ben kışın yuzde 99 siyah giyiyorum. Diğer zamanlarda da beyaz, beyaz simli ve simli gri giyiyorum ya galiba. Renkli giyemiyorum asla.

Hepsi. Pantolon altina renkli corap giydigim oluyor, genellikle koyu renkler bordo gibi... Şu parıltı olanlardan da giyiyorum oxford içine, görünecek şekilde: www.falke.com

Etek altina da farkli renklerde giyiyorum yine. İşlemeli siyahlarda İtalyan firmaları çok yaratıcı, bayıla bayıla alıyorum.

Ten rengi corabı dirndl altina giydim bir kez, eger konsept kifayet vs. degilse alsa giymem.

Kıyafette siyah ve abartısız giyinmeyi cok sevdigim icin, farklı-desenli corap giyinmeyi seviyorum.

Genelde koyu renkler sade desenliler.
Çorapları toplu olarak aldığım için hep aynı oluyorlar çorap çekmecemi görmeyen her gün aynı çorabı giydiğimi düşünebilir.

%40 siyah
%40 koyu gri
%20 lacivert ve diğerleri olarak oranlarsam yanlış olmaz herhalde.

renkli ve desenlileri günlük giyiyorum. biraz daha şık giyinmişsem üzerime de uygunsa simli soket çoraplara bayılıyorum. hemen her rengini, bluz ya da kazağıma uydurup botla, oxfordla, spor ayakkabılarla giyiyorum.

çok şıksam opak ya da ince siyah naylon çoraplar. uyuma göre bronz inceleri seviyorum, ten sevmem. bu arada bazı elbiseler ve botlarla da penti'nin (15 den) mürdüm rengi harika oluyor.

oxford icine ince siyah corap. usuyorum ama hos gorunsun diyorsaniz altina kalin ten rengi (koton bile olabilir) giyip ustune ince giyin (file veya ince). ben denemedim hic ama boyle bir urun gormustum iki katli.

beyaz casual spor ayakkabi icine simli trainers corap

babet icine babet corabi

Ben kışın genelde siyah giyiyorum. Siyah yoksa koyu renk çorap. Eve gelince de açık renk yumuşak ev çoraplarımı giyiyorum. Evde koyu renk çorap pek giymiyorum zira koyu renk pamukları dökülüyor etrafa giyip çıkartırken.

Yazın ise ten rengi ince çorap giyiyorum (sahra), evde de çorap giymiyorum, giysem de açık renkler giyiyorum yine.

her zaman siyah.

Sorunun kendisi cinsiyetçi ve önyargılı iken cevabı nasıl bunlardan uzak olacak?

Soruya başka bir soru ile yanıt vereyim; Diktatörler neden hep erkek?

@reyals ben gözlemle, veriyle konuşuyorum. duygularla ya da önyargılarla değil. doğru ve makul insan olmanın cinsiyetle hiçbir ilgisi yok. evet diktatörlerin hepsi erkek. böyle yüzlerce örnek verebilirsiniz. hepsine de katılırım. o da somut veri sonuçta.

kadınlar daha duygusal, daha vicdanlı ve empati yeteneğine sahip, daha çok kitap okuyorlar.
* erkekspor.

bence burada önemli kelime "tahakküm" bir konuda tahakküm altında olan kişiler/topluluklar başka tahakküm altında olanlarla daha kolay bir bağ kurup farkındalık kazanıyor olabilir

cinsiyetten bağımsız olarak içinde bulunulan durumla ilgili demek istediğim

Beslenme aliskanliklari daha uygun, kilo kilo et yiyen kadin gormedim hic.

//Bütün alakasız şeyleri sildim

Duygusal olarak zayıf oldukları içindir. Vegan erkekler de çok farklı değil. Zayıflıktan kafayı yemişler. 3. dünya savaşı çıktığı zaman görürüz onları.

valla etrafımda kadından çok erkek vegan var. tırt bir genelleme olmuş. karikatürize edilen vegan tipi genelde kadın olduğu için öyle sanıyor olabilirsin.

Daha duygusal oldukları içindir muhtemelen.
Kadin ile erkek arasinda bircok biyolojik fark var sonuçta, bu duygusallik farki da biyolojik farklarin bir sonucu.
Kadinlarin duygusal somuru ile kolay manipule edilebildiği dogru olup sorumlusu erkekler degil "biyoloji" dir.
Gunumuzde bir biyoloji ile savasma ve bu gercekleri inkar etme furyasi aldi yuruyor batida fakat gercekleri değiştirmeyecegi icin bir yerde tikanmak zorunda.

Cunku cogu veganligin olayini ve felsefesini kavrayamamis sadece kilo vermeye/form tutmaya odakli aptallar.

O videoyu izleyen bir insan dünyadaki diğer insanların iyiliği için en azından Trump'a oy verebilirdi. Sokakta gördüğünüz, çevrenizde olan erkeklerin de çok büyük oranı bu şekilde. Çoğunluğu öyle değil diyen ya çoğunlukla gaylerin olduğu ortamlarda takılıyordur ya da yalancıdır.

"Bunu anlamanız için kadın olmanız lazım, sokakta yürürken tedirgin olmanız lazım, tecavüze, tacize uğradığınız anda suçu ilk önce kendinizde aramaya mecbur bırakılmanız lazım."

Ben de bunu diyorum ya. Erkeklerin suçu bu. Keşke zamanında Erkekler kadınları da savaş alanına götürseymiş de biyolojik bazı farklılıklar dışında da eşit olsaymışız. O hastalıklı insanlar yok olur da umarım kadınlarla daha adaletli, eşit koşullarda tartışabiliriz.

Etin Cinsel Politikasi diye bir kitap var, üc bes cumle ile ozetlenebilecek cinsten değil. Bu kitapta sorunuza tutarli bir cevap bulabilirsiniz.

Burada gelip "kadinlar daha duygusal" gibi sacma sapan yargilarla cevabi verilecek bir soru degil.

Sorunuzu ya da tespitinizi genişleteyim: Sadece cis*kadınlarda degil, LGBT-I bireylerde ve Israil'de de ortalamaya göre yaygın veganlık. Şiddetle, şiddetsizlikle, zayıf-güçlü ilişkileriyle iç içe cevap.

Kadinlarin empati ozelligi olmadigi icin redpill cikmadi mi olm zaten. Kadinlar asiri realist ve acimasizdir. Duygu yogunlugunu hemen yasarlar biter, erkekler senelerce atlatamaz.

Oyle empatiyle olsaydi evde kedi besleyip sonra ona inek eti yedirmezlerdi.

kadınların empati yeteneğinin daha gelişmiş olduğunu söyleyen bilimsel makaleler:
journal.psych.ac.cn
www.ncbi.nlm.nih.gov
www.ncbi.nlm.nih.gov
bunun dışında ben de beslenme alışkanlıklarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. onun nedenleri de araştırılmalı tabi, erkekler yalnızca kas oranları daha yüksek olduğu için mi daha et ağırlıklı besleniyorlar, yoksa başka nedenler de var mı diye...

Arkadaşın attığı kaynalardan sonra kendimi sorguladım ve neden böyle düşündüğümü anladım. Neyse ki kaynaklarda beynin çalışma sisteminden de bahsetmiş. Sizden özür diliyorum.

Empati yeteneği ortalama bir erkekten iyi gelişmiş ama demek ki empati ile işler yürümüyor.

erkek doğası gereği savaşçı ve vahşi olmalı/olmak zorunda, aslında sorunun doğrusu veganlık erkeklere uygun olmadığı için kadınlarda daha çokmuş gibi görünüyor.

"kadinlar daha duygusal" ifadesi sacma sapan bir yargı degil, hatta yargi degildir bir sefer. Kulaga basit geliyor olmasi bu gercegi etkilemez.
He bunun vegan olmanın altinda yatan sebeplerden olup olmadigi tartisilir.

Ek olarak "daha duygusal" olmak karsi tarafi daha ustun kilmiyor zaten.
Feminazi ordusunun gerceklere ve bilime (evrim, biyoloji gibi) savas acmasinin altindaki temelsiz motivosyon buyuk oranda bu gibi seyler oldungundan dedim...

@stavro, "kadinlar daha duygusal" yargisinin dayanaklari yok. Dolayisiyla sacma sapan demek gerekir. Cumlede "bilim, evrim" kelimeleri kullaninca, inanilma derecesini artmiyor o cümlenin.

Duygusalligi, mutlulugu, depresyonu etkileyen baska etmenler var, bunlar maalesef kisaca "penis sahibi olmak ya da olmamak" ile iliskilendirilemiyor modern zamanlarda. Su kelimeleri aratarak, yuzlerce analize ve empirik calismaya ulasabilirsin:
"Gender and Emotional Expressiveness"

Kaynak: Gender differences in emotion perception and self-reported emotional intelligence: A test of the emotion sensitivity hypothesis

www.ncbi.nlm.nih.gov

"We found no support for the emotional sensitivity account, as both genders rated the target emotions as similarly intense at both levels of stimulus intensity. Men, however, more strongly perceived non-target emotions to be present than women. In addition, we also found that the lower scores of men in self-reported EI was not related to their actual perception of target emotions, but it was to the perception of non-target emotions."

Aksine modern zamanda bunlar oldugu gibi kultur, sosyal dinamiler vs. ye baglaniyor, aksini soylemek icin kor olmak lazim. Modern zamanlarda bu mevzular ne alemde bunun bir orneginden birisin sen de.

O kelimeleri aratarak neler bulacagimi gayet iyi biliyorum, tesekkurler. Hayatimda ilk kez goruyor olmayacagim muhtemelen.
Netten bir study bulup alinti paylasarak olaya "noktayi koymaya" zahmet etmene gerek yoktu.


Kelime aratmak demisken, insan beyni uzerimde bu zamana kadar yapioan calismalardan, norolojiden biyolijiden de cesitli aramalar yaparak bircok seye ulaşılıyor. Yine inandırıcı olma kaygisi iceren kelimeler secmis bulundum ama mevzu ile ilintili kelimeler bunlar maalesef, muadil kelime bulamadım mecbur kaldim. En basitindem bir takim hormonlatin neler yapabildigi gibi ilgi cekici seyler ogrenilebiliyor. Sadece ornek verdim yanlis anlasolmasin. Gerci "modern zamanlarda" bunlarin pek onemi kalmadi. Zamaninda yaptigi calismalae modern zamana uygun olmayonca simdilerde topa tutulan bilimcileri de goruyoruz.

"Kadinlar daha duygusal" argumanini kahvede kagit oyanayan bir adamdan duyabiliyor olmak onu uydurma bir genel kabul, genellemeci temelsiz bir "yargi" yapmaz. "Erkekler fiziksel olarak daha gucludur" de bir yargıdan ibaret degil ornegin. Bu argunanim sansli tarafi da dogrudan fiziksel olarak gozlemlenebiliyor olmasi, yoksa onun da isi zordu:) hele de modern zamanda.
Dayanagi var mi yok mu bakmadan once bir "olabilir mi oyle bir sey, lutfen olmasin cunku" kafasindan cikmak lazim zaten.
Bos gecmis olmayalim bir tsne koyalim biz de: www.amazon.com

kendilerinin dunyanin merkezi olmadiginin farkinda olduklari icin olabilir.

değil. border collie hiç değil.

Köpeğe yazık olur. Evde çok fazla yalnız kalacak. Maalesef ki tek yaşayan biri için köpek beslemek imkansıza yakın.

tek yaşamamak için köpek istiyordum zaten. imkansızını bende biliyorum imkansızını yazmayın, bir yol varsa onu yazın.

köpek beslemek uzaktan göründüğü gibi değil, zor. havlayacak, parçalalayacak, enerjisini atamazsa dellenecek. illa bir ev hayvanı istiyorsan kedi düşünmeni öneririm.

16 sene civarı yaşıyor bu hayvanlar. 16 sene her öğlen eve mi geleceksin?
Bunun askerliği var, hastalığı, seyahati var, iş değişikliği var. Almak istediğin sorumluluğu daha bir uzun boylu düşünmeni öneririm.

EK: @bos gezenin bos ustası'nın yazdıklarını görünce ekleme yapma gereği duydum.

Köpekler doğaları gereği yaşam alanlarına çişini kakasını yapmayan hayvanlardır.

Bebeklik döneminden çıktıklarında ilk 6 aylığa kadar günde iki kez (tam 12 saat arayla ve hep aynı saatte, 6 aylıktan sonra günde 2 yi birbirine yavaş yavaş yaklaştırarak birleştirip günde bir defa ama mutlaka hep aynı saatte, onu yaşam alanı dışına çıkarır ve gezdirirseniz ve bu gezdirme mutlaka tasmalı olursa, artık yaşam alanına yani evinize çişini kakasını yapmadığını göreceksiniz.

Tabi bunun hastalığı, acil durumu falan olacaktır ki o durumda size tasmasını getirerek veya göstererek hemen tedbir almazsanız ortalığı batıracağını haber verecektir.

Her gün aynı saatte gezdirmemeniz durumunda köpek bu düzeni kuramayacak ve evinizin içine edecektir.

Evinizin içine eden köpeğinizin bu durumdaki ruh halini anlayabilmeniz için birkaç gün tuvaleti değil de odanızın bir köşesini kullanmanızı öneririm.

NOT: Sırf o hayvana saygıdan, o eseri ortada bırakmamak için gezdirirken poşet taşıyın.

Kopek beslemek icin cok vakit lazim, coluk cocuk falan lazim veya bahceli ev lazim.

Cunku bu hayvan kuma iseyip sicmiyor kedi gibi. Senin benim gibi sindirim sistemi de yavas calismiyor. Biz 24 saatte bir ortalama sican varliklariz. Bazi kopekler gunde 3 kere sican varliklar.

Ustelik kopek denen canli dogasinda uzun mesafeler yuruyen gezen bir canli. Haliyle bu hayvani gunde en en en az 2 kere disari cikartman lazim, uzun mesafeler yurutmen lazim.

Turkiye'de kopek beslemeyi bilen insan sayisi kopek sahibi insan sayisinin %1'i falandir. Ahanda iste bu yuzden butun kopekler havliyor, saldiriyor, davranis bozuklugu var veya en iyi ihtimalle evin orta yerine sicmayi normal goruyor. Sahipleri egitimsiz kopegini gectim.

Hikaye degil o genclere kopegini emanet eden amerikan filmlerindeki insanlar, var oyle bir sey cunku o kopegin gezdirilmesi sartoglu sart.

Ben de bayilmiyorum kediye aslinda kopekler cok daha zeki cok daha arkadas olabilen hayvanlar ama gotum yemiyor kopek almaya bakamam ben. O yuzden kedim var. 2 gunde bir kumunu temizle, gunde 2 kere yemegini 1 kere suyunu ver tamamsin.

ben daha pozitif yaklaşıyorum bu konuya. evde, dışarıda olduğundan daha iyi bir yaşam şansı elde ediyor bence köpekler. öğle arası gelmeseniz ve sabahla akşam çıkarsanız o da yeter. ama her gün çıkarmanız gerekir aksatmadan. sevgisini, ilgisini de eksik etmemek gerekir. hafta sonları iyice gezdirmek gerekir. çalışıp köpek bakan çok tanıdığım var. bence sorun değil.

hayvan beslemek çocuk bakmak gibi, cidden büyük sorumluluk istiyor. sürekli ilgilenecek birileri olmayacaksa beslemeyin.

yıllardır kedi besliyorum evde, kapıda. ardımdan bakacak birini bulmadıkça şehir dışına bile çıkamıyorum, çıksam da iyi bir şekilde bakacaklarından emin olamıyorum. kediler daha gıcık olmalarına rağmen onlar bile çok yalnızlığa gelemiyorlar. köpek için daha fazla sorun olacak. tuvaleti gelecek, yalnız hissedecek, sıkılacak.

onun yerine düzenli köpek maması alıp sokak köpeklerine verebilirsin. aynı hissi vereceğinden eminim.

köpeğe yazıkçılar gelmesin diyorsan neden burada soruyorsun? direkt git al.

poddlei yorkshire terrier gibi küçük fazla hareket istemeyen bir cins belki bir nebze bakılır ama border collie imkansız, köpeğe yazık. günde sabah akşam 1 saar dolaştırsan bile hayvan enerjisini atamaz, bir süre sonra evdeki eşyalara, kapılara, duvarlara zarar vermeye veya sürekli havlamaya başlar. kaldı ki şu an istediğin kadar kararlı ol o sabah çıkarmaları bir zaman sonra aksamaya başlayacak emin ol.

eğer ev müstakil- bahçeli değilse, evde köpekle ilgilenecek bir kişi daha yoksa açk, doberman, collie, boxer vs gibi açık alan isteyen, enerji patlaması yaşayan cinsler bakılmamalı.

tek başına üstlenmek için bence çok büyük bir sorumluluk apartman dairesinde köpek bakmak. 4 yaşına geldi benimki, sadece geçen yaz 1 ay kadar otele bırakmak zorunda kaldım. toplam bir iki hafta da annem baktı. 4 yıldan bu süreyi çıkarın ve kalan her zamanı beraber geçirdiğinizi varsayın. bu zaman zarfında tuvalet eğitimi, eşya kemirme, havlamamaya alışma gibi dönemlerden geçecek. her gün 3 kez sonraları iki kez çişe/kakaya çıkacaksınız. millet partilerken sizin aklınız evde olacak. onun aklının da sizde olacağını düşüneceksiniz. tatillerinizi ona göre ayarlayacaksınız. ha deyince bir yerlere kaçamayacaksınız. hastalanacak derdini anlatamayacak, veteriner köşelerinde sürüneceksiniz. maddi, manevi devasa bir yük. hazır mısınız böyle bir şeye? cevap evet ise, daha sakin cinslere yönelin. almadan önce apartmana sorun, milletin nabzını ölçün. yakın arkadaş/akrabaların stepneniz olabilme şansını yoklayın.

Çok zor hacı abi. Bence mümkün değil.

Ben de evde beslemek istiyorum ama arkadaşımdan gördüğüm kadarıyla yapılacak iş değil tek başınaysan. Şaka değil şu an telefon gelip bir yere gitsen sabah evde olmalısın. Akşamdan kalma gibi bir durumun olmayacak. 5'te yatsan. En geç 10'da kalkıp yarım saat yürütmen gerekecek.

başkan köpeğe yazık olur. sana da yazık olur. 3 5 ay sonra köpeğim durmuyor, komşulardan şikayet geliyor veya köpek evdeki her şeyi parçalamış diye duyuru açarsın. sen 10-5 işte olacaksın iyi güzel onla takıl bunla takıl, biraz çalış vb ama köpeklerin gün içinde tek bildikleri gezmek, oyun oynamak (diğer köpeklerle), kedi kovalamak vb. dlayısıyla sen yokken köpek evde yalnızlıktan, oyun oynayamamaktan sıkılacak. yani 2 saat uyusa 3. saat kalkıp "şu evi bi sikem de kendine gelsin" diye düşünecek. havlayacak zırlayacak vb. haklı olarak tabi. bir diğer husus ise senin işin. köpek kedi gibi değil, insan gibi davranışlara sahip olabiliyor. bu da seni iyiden iyiye köpeğe bağlar. öğlen 1 de eve gittiğinde evden ayrılamazsın çünkü ağlamayı falan biliyor köpekler. yani mutlu olacağım derken daha çok mutsuzluk verecek durumlara düşersin. kedi belki yalnız kalabilir, zamanın çoğunu uyuyarak geçiriyor, kendi kendine de oyun oynayabiliyor ama köpek için bunlar mümkün değil. işin bir diğer kısmıda vicdani olan kısım. 5'te eve geldin, yemek yap duş al vb derken saat 7 8 olacak. o arada dinlenmeye ihtiyacın olacak köpekle ilgilenmeyeceksin bile hafta içi doğru düzgün. ancak hafta sonları dolaştırmaya çıkarsın vb. hadi diyelim ki her gün yemek yemedin su içmedin saat 5 ten yatana kadar (11 diyelim) 6 saat köpekle oynadın kendi hayatını hiçe sayıp. bu şekilde bile sen 6 saat köpek mıncıklayacaksın diye köpeğin 7 saat evde tek başına kalması pek mantıklı değil. e birde bunun çişi kakası var. bir başkasının köpeğini çişe kakaya çıkardığın zaman keyif alırsın ama kendi köpeğin olup her gün çişe kakaya çıkarmaya başlayınca bir süre sonra bu iş eziyet gibi geliyor. her gün köpeğin kaka yapmasını bekle, poşetle sıcak kakayı eline al git çöpe al millet tip tip baksın falan. bu işler için vakti daha bol insanlar lazım. yani evde bir başkası da olacak, tuvalet ihtiyacını sıraya koyacaksın gibi gibi. umarım moral kırmaktan başka işe yaramışımdır.

9-5 arasi isteyseniz ve evde bakan kimse yoksa kopekle yasam imkansiz. Yeni evine ve size alisma surecinde izin kullanmaniz gerekecek, uzun bir izinden soz ediyorum. Kopekle yasama fikri cok guzel, biliyorum (ben de senelerce istedim bir kopekle yasamayi; evimin imkanlari uygun olmadigi icin maalesef senelerce de bekledim.). Simdi tum imkanlar saglanabildigi icin bir kopek sahiplendim.

Kopegi aldiginiz hafta 9-5 evde olmazsaniz o evin "evlikten" ciktigini goreceksiniz. En uslu akli basinda kopek bile, daha alisamadigi bir cevrede yalniz kaldiginda psikolojik problemler ve kotu aliskanliklar edinecek. Cozum, en az 2 hafta izin alip, yavas yavas tek kalmasina alistirmaniz ve bakici bulmaniz. Biri gelecek, kopegi disari cikartacak ve biraz da oyun oynayacak.
Mumkunse hep ayni kisiler kopeginize baksin. Yavru kopek alirsaniz aylarca evde kalmaniz gerekecek tabii.

Border Collieler fazlaca bedensel ve de zihinsel aktivite isteyen kopekler. 9-5 evde olmazsaniz, buyuk ihtimal degil, kesinlikle sosyal sorunlari olan bir kopek ortaya cikacak.

Fiziksel olarak daha az aktiviteden memnun kalan kopekler var, internette aratinca cikacak karsiniza.

Bir de, biliyorsunuz sadece evde olmak gerekmiyor. O kopek gercekten yorulmak istiyor. Yasadiginiz yerde kopegi tasmasiz nerede kosturabilir, nerede oynayabilirsiniz? Bir planiniz var mi? Kopek, diger kopeklerle beraber vakit gecirmezse yine sorunlu bir kopege donusecek. Nerede, nasil, kimin kopegiyle bulusturacak ve oyun saati yaratacaksiniz?

Bunlar kendinize sormaniz gereken birkac soru. Bunun hastaligi var, tatili var, var da var... Cogu tamamsa, geriye sizle iyi iletisim kuran bir kopegi bulmak kaliyor.

Bahçeli müstakil eviniz olsa bile yanlız yaşayan biri için zor iş,şimdilik erteleyin ya da kedi alın.

olur
reşat nuri, sabahattin ali öyküleri de edebiyatımızın mihenk taşlarıdır bu konuda
diziler yüzünden reşat nuri güntekine mesafeli bir kitle var, aslında çok güzel eleştirel öyküler yazmıştır kendisi.
devamını arkadaşlar getirir

Sait Faik başlangıç için uygundur ama Bilge Karasu'nun öykü kitaplarını da çok tavsiye ederim.

görece kıyıda köşede kalmışlardan bir iki tane önereyim ben de.

www.kitapyurdu.com&filter_name=ay%20b%C3%BCy%C3%BCrken%20uyuyamam

www.kitapyurdu.com&filter_name=k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20%C5%9Feyler

Durum öyküsü okumak istiyorsun sanıırım. Madem öyle Vüsat O. Bener okumalısınız.

Sait Faik ile baslayin, hatta "Haritada Bir Nokta" ile öykü dünyasina giris yapin.

Büyümenin Türkçe Tarihi adlı bir kitap var ona bakın. Ö. Mungan’ındı.

Sait Faik'le başlayınız. Sabahattin Ali ile devam ediniz. Tanpınar'a mutlaka uğrayınız. Haldun Taner'i, Necati Cumalı'yı atlamayınız. 50 kuşağına (Ferit Edgü, Orhan Duru, Vüs'at O. Bener, Bilge Karasu...) özel bir yer ayırınız. Sevgiler.

Büdüt: Sevim Burak'ı unutmuşuz.

Sait Faik’in çok kendine has bir tarzı var, severseniz oradan akar gidersiniz. Yalnız yazılmamış ama Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’i de çok çok iyi bir öykü kitabı, şiddetle tavsiye ederim.

birkaç tane antoloji var iyi. ancak piyasada bulunmuyor. sait faik hikaye armağanı antolojisi-can öykü antolojisi-modern türk edebiyatında 99 hikâyeciden 99 hikaye. bunlardan başlayıp yürüyebilirsin.

çünkü gaz yapmıyor ve rahatsız etmiyor.

İnsanlar normal sütteki laktoz sebebiyle sindirim sistemlerinde sorun yaşadığını yeni fark etmeye başladı çünkü her yerde okunabiliyor artık.

çünkü türkiye'de halkın %20'si laktozu sindiremiyor. süt ve süt ürünleri hayvan gibi gaz yapıyor. adam da bunu laktozsuz süt ile çözüyor.

bazılarının gerçekten intoleransı olabiliyor, bir kısım da şekil olsun diye istiyor bence.

benim intoleransım yok ama arkadaşların dediği gibi şişkinlik vs yaptığı için normal süt sevmiyorum.

Valla bende 25'imden sonra çıktı ama normal süt içince gurul gurul gurul bütün gün ve sonra mutsuz edici. Yoğurtta peynirde falan olmuyor ama düz süt fena. Laktozsuz isteyip bir de göz kenarıyla kontrol ederim unutmasınlar diye.

hayır yeni değil,

hatta soya sütü var, ki bu da yeni değil. laktozsuz süt'ün bir tık ötesi.

Şekersiz sütü tatlıymışçasına içmenizi sağlıyor bir de :D

Insanlar denesin cahil kalmasin. Ben de soyaciyim cunku yazik ineklere. Hic de reklamlardaki gibi koyde dogada yasayan mutlu inekler degil onlar. Gunes bile gormuyorlar hayatlarinda hic.

Tamamen farabi +1 benim icin.

Kahveye filan seker koymak zorunda kalmiyorum ^^

@Traveller, pek huyum değil böyle aradan söz söylemek gerçi ama dayanamadım. İnekler hakkında söylediklerin tamamen doğru ancak soya fasülyesi tarımının ekolojiye verdiği zarar şu anda diğer bütün her şeyi geçmiş durumda ve Amazonların yok edilen kısmının büyük bölümü soya ekimi için yok edildi. Soya da masum değil yani.

bende laktoz duyarlılığı var.

Ne trendi abi normal sut isteyip de midemi mi bozayim? Sutu sindiremiyorum o yuzden laktozsuz istiyorum. Benim gibi cok var. Bir bardak ust gunumu mahvetmeye yetiyor.

mide ağrısı, gaz ve hıçkırık yapıyor normal süt. laktoz yoksa light mecburen ama o da çok işe yaramıyor.

laktozsuz süt ayrıca veganlar için soya, badem sütü gibi seçenekler sadece starbucks'ta var maalesef. sindirim problemi yaşayanlar ve vegan olanlar için başka alternatif olmayınca tek seçenek starbucks kalıyor.

starbucks degil ama eve 1-2 aldik, gercekten rahatsiz etmemesi guzel ama tadi cayi kahveyi berbat ediyor bence. hafif sekerlimsi yapay bi tadi var

sıtarbaks'ı bilmem ben laktozsuz süt alırım hep çünküm midemi gebertiyor normal süt.

trend iste.

Soya sart degil, findik sutu de olur yulaf sutu de. Soya ornekti.

Laktoz insana iyi gelmiyor. 1 milyon arastirma var bunu kanitlayan. Inatla buzagi gibi inek sutu tuketmek isteyenler de bu yolu bulmuslar iste...

Bence gayet mantıklı. Geçenlerde deneme amaçlı aldım. Gayet iyi. Nadiren süt içiyorum. Onda da laktozsuz içiyorum

süt tüketen bi insan değilim arada latte içerim onu da laktozsuz içiyorum, çünkü içindeki glukoz ve galaktoz parçalanmış olduğu için daha tatlı bir aroması var sanki tatlı bir şey yiyormuşsun gibi gibi durum oluyor. zevkine yani. yoksa intoleransım falan yok. soyadan da pek haz etmediğim için böyle. ama siz yine de süt içmeyin. iyi bişey değil kamu spotu.

Allah icat edenden razı olsun. Sayesinde sütlü kahve içebiliyorum. Ben de sırf ben laktozsuz istiyorum sanıyodum bak şaşırdım şimdi. Trend olamaz çünkü açık açık sindirim sistemim işlevini yerine getirmiyor demek istiyoruz laktozsuz süt isteyince. Tatlı diye isteyenleri ilk burada okudum.

Moka pota espresso koymaniz daha uygun. Eger agir aci bir tat almak istemiyorsaniz, az kavrulmus iyi bir cekirdekten cektirmeniz gerek.

Bir de linkteki filtre kahve icin cekilmis bir kahve ve agir aromali oldugu ustunde de yaziyor. Atmak istemiyorsaniz kahveyi, makinede kullanabilirsiniz ya da makineniz yoksa seramik kahve filtresi alip oyle demleyebilirsiniz. Potta yapilan kahveden cok daha yumusak bir kahve ortaya cikar.

Kahvenin cinsinden bagimsiz iki onerim olacak;
1.pota koydugunuz kahve miktarini azaltabilirsiniz
2.kaynamis sicak suyla kahveyi seyreltip icebilirsiniz

Tavsiyeler icin tesekkur ederim. Malesef bulundugum sehirde kaliteli kahve bulma sansim yok internet uzerinden siparis edebilirim eger onerirseniz. Simdi dediginiz gibi kahveyi az koydum ve biraz da sut ile seyreltmeyi deneyecegim umarim en azindan icilebilir olur...

Edit: Az kahve ve süt ile harika oldu :) Teşekkürler. Umarım pot'a uygun kahve de bulabilirim.

Kahvenin acı olması over-extraction(aşırı demleme) olayından kaynaklı olabilir. bunu önlemek için moka pot'ın haznesine ne soğuk ne de çok sıcak bir su koymanız ve ocağı orta üstü bir ateşte yakmanız.
Öte yandan öğütülmüş kahve kullanmanızı önermem çünkü çekilmiş bir kahvenin tazeliğini kaybetmeye başlaması 10-15 dakika arasında gerçekleşir. Öte yandan kahvenin, moka pot için özel bir çekim olması gerekir. Bunun için el değirmeni alabilirsiniz.

tschibo'daki çekirdek kahvelerin fiyatı uygun. bir kaç çeşit kahveyi 50 gr'lık paketler halinde moka pot için öğüttürebilirsiniz. kahveyle kalın.

Geçen evde moka pot görmüştüm. Bu duyuruyu görünce bir yapayım dedim. Starbucks Kenya - Kağıt filtre / Drip için öğütülmüş kahve ile yaptım, gayet güzel espresso oldu. Espresso zaten biraz sert olur, olayı o.

öncelikle, elde edeceğiniz kahve espresso olmayacaktır. daha çok amerikano ayarında olacaktır. şimdi ise nelere dikkat edebilirsiniz, onları sıralayalım:

1- öğütülmüş kahve kullanmamaya çalışın. taze kahve almaya ve iyi saklamaya özen gösterin.
2- kahvenizi moka pot (medium-fine) için öğütmeli veya öğüttürmelisiniz.
3- hazneye koyacağınız su, oda sıcaklığından biraz daha yüksek olmalı. aynı zamanda, kullanacağınız su, içme suyu olmalı.
4- fokurdamayı duyduktan 10 saniye sonra, pot'ı hemen ocaktan alın ve soğuk suya tutun. amaç, kahvenin demlenmesini devam ettirmemek, anlayacağınız acılaştırmamak. (over extraction)

kahveyle kalın.

Almanya´dan hizliresim´e ulasim yok. Baska bir platforma koyarsaniz yorum yapabiliriz.

bir kaç anahtar kelime ile Google aratınca bahsedilen kanunun "Fachkräfteeinwanderungsgesetz" olduğu ortaya çıkıyor, Aralık 2018 itibarıyla baya haber olmuş, koalisyon partileri tasarı üzerinde uzlaşmış gibi görünüyor.
www.bundesregierung.de

5 şubat git 12 şubat gel 832 lira mesela atlasjet.
peak tarihe bakıyorsunuz, tatil falan heralde.

tarihler? simdi baktigimda mesela ocak sonuna(26-30) gidis donus 138euro=830tl'ye bilet var.

Atlas´in %25lik indirimine bakin. Ya da Sofya aktarmali - Sofya´dan ucuslara.

eskiden ne güzel, keko kebapçılar ve zengin züppeler gidip geliyordu sadece, fiyatlar da uygundu. Özellikle darbeden sonra ipini koparan beyaz yakalı Londra'ya taşındı. Fiyatlar uçtu, bunlar iyi daha günlerimiz

bizimki de (erkek) 8-9 aylık olana kadar çok ısırıyordu. sonra büyüdü, 1 yaşını geçti kısırlaştı. kendiliğinden bıraktı. ama siz yine ısırdığında sert bir şekilde hayır diyin. o yaşta anlıyor ama uygulamıyor. şimdi bizimki neye hayır desem duruyor (1.5 yaşında). ama tabi biraz da mizacına bağlıdır. bir de kovalamak, zorla kucağa almak hırçınlaştırır. onun yerine oyuncakla oynatıp kendisi geldiğinde sevin. mesela ben yumuşak severim, sakinimdir falan benim kucağıma gelir, anneme gelmez. bunlara dikkat edin.

Kopekten bozma derken, kopekler bu isirma olayini ogreniyorlar. Anneleri ile kalma asamasinda bir sey istemek icin ya da yavrular kendi aralarinda oynarlarken... Bu nedenle bu aliskanligi biraktirmak da cok zor degil kopeklerde. Eger kediler icin de ayni durum gecerliyse, kesinlikle isittirmayacaksiniz kendinizi ve yuksek tonda ses cikartip uzaklastiracaksiniz kediyi kendinizden.

Önce şunu söyleyeyim: 1 yaşına kadar biraz çekeceksin. 1 yaşına kadar kedilerin dişleri dökülür ve yeniden çıkar. Bu aşamada diş eti kaşındığı için çok ısırabilir. Düşen dişlerini yuttukları için pek çok kişi bu sürecin yaşandığını bilmez bile.

Oyun oynarken şirinliğine dayanamayıp haşin sevmek isteyebilirsin. Bunu kesinlikle yapma. Sen ne kadar haşin ve sert seversen o da seni o kadar haşin ve sert sever. Özellikle oyun esnasında nasıl sevmek gerektiğini senden öğrenir.

Aç olmadığına emin ol.

ısırsa da elinizi çekmeyin. bilerek parmaklarınızı ağzına sokun. ısırırsam rahat bırakırlar diye ısırıyor. bunun artık geçersiz bir yol olduğunu anlamasını sağlamaya çalışın. yavruymuş zaten delecek kadar ısıramaz. biraz çizikten de bir şey olmaz.

Sosyal etkinlik namına yaptığım sinemaya gitmek oluyor, takip ettiğim bir festival varsa haftada 10 film de izleyebiliyorum, normal vizyonda haftalarca izleyecek film bulamadığım da oluyor. Çok nadir konserlere gidiyorum. Fırsat buldukça da gezilere katılıyorum, seyahati seviyorum.

Tüm gün değil ama her günün en az 2-3 saatini dışarda geçiriyorum, yürüyüş yapmayı seviyorum. Özellikle hava güzelse sokakta olmak tercihim.

Arkadaşlarla vakit ayda bir olarak oranlanabilir, bazen daha sık oluyor, bahsi geçen arkadaşlar en az yirmi yıldır tanıdığım arkadaşlarım. Pek yeni insan görmüyorum.

Kendimi hiç sosyal bulmuyorum ama hayatın dışında olduğum da söylenemez.

okul ve işten geriye kalan vakitlerimde aç karnımı doyurmaya çalışıyorum (yemek konusunda pek pratik değilim, o yüzden çok vaktimi alıyor), onun dışında maç falan izliyor ya da reddit'te takılıyorum. beynim yeterse kitap da okuyorum arada, ders bakıyorum vs. tüm bunların üstüne, param yok. haliyle çok nadiren okul dışında bir sebeple çıkıyorum evden, zaten 5 gün dersim olduğu için gerek de duymuyorum.

en yakın arkadaşım zaten ev arkadaşım. onun dışında dışarıda buluşup görüştüğüm birisi yok, olursa da 2-3 ayda bir, yeni tanıştığım biriyle falan buluşuyorum. ortalama olarak ayda bi' kez kız arkadaşım gelir ya da ben ona giderim, 2-3 gün öyle birlikte vakit geçiririz.

kendimi hiç sosyal bulmuyorum. kulağa çok garip gelecek belki ama 10-12 gün boyunca odamdan çıkmadığım, sosyal fobi ve majör depresyon yüzünden hayatımın kaydığı yıllarda inan daha sosyaldim. internetten biriyle tanışırdım, bi' şey olurdu buluşur ederdik, vaktim boldu, kimse yoksa 1-2 tane arkadaşım vardı... gerçi şimdi yine var ama kimseyle bir şey yapmak istemiyorum.

"yıkık olmasaydın ne yapardın?" dersen şehrimin spor takımlarının maçlarını takip edebilmek isterdim. ankaragücü tribünlerinde ağzımda jilet çevirmek, türk telekom maçlarında efendi efendi basketbolun tadını çıkarmak, gümüş patenler maçına gidip caaaanım buz hokeyimle hemhal olmak... onun dışında sinema, tiyatro falan da güzel etkinlikler tabii ama açıkçası pek ilgimi çekmiyor benim. edebiyat öğrencisiyim ama hiç antin kuntin entellik taslayamayacağım, görsel sanatlardan pek anlamıyorum, puşkin yahut tiyatro oyunu hakkında konuşmaktansa batak oynamayı tercih ederim. ülkenin ihtiyaç duyduğu potansiyel <333

benim sosyallik anlayışım gece bi' yerlerde sürtüp 2-3 bira içmek. saydıklarıma ek olarak bunu yapsam "tamam çok sosyalim" derim.

kendimi sosyal bulmuyorum, hafta içi ayda 1-2 çıkarsam çıkıyorum birileriyle; arkadaş grubum karşıda oturduğu için değmiyor buluşmaya. genelde hafta sonu takılıyorum; ay içinde 1 hafta sonu kendime ayırıyorum, tek başıma yaptığım etkinliklere ayırıyorum, fotoğraf çekmek, sinemaya gitmek vb. 1 hafta sonu dinleniyorum, kalan 2 haftayı da arkadaşlarla geçiriyorum 2'şer günden.

Bölümümle ve okulla ilgili çeşitli sosyal faaliyetlere katılıyorum. Haftada bir oluyor en aşağı. Aslında gidene kadar çok üşeniyorum ama zorluyorum kendimi, bazen tanımadıklarım arasına karışmıyorum bazen ben önayak olup çağırıyorum birilerini ^^ Sosyal olarak tanımlamam kendimi, feci bir "introvert"im aslında.

Haftanın 2 günü sabahları ve akşamları spora gidiyorum, pilates yapıyorum. Önceden yüzmeye giderdim ama bu aralar fırsat bulamadım.
Haftada 2 kere tiyatro oyununa kesin giderim.
Haftada 1 kere sinemaya gidiyorum.
Cumartesi pazarları astroloji kursuna gidiyorum.
Hafta 3-4 günü arkadaşımları işten sonra takılıyorum.
Kendimi sosyal buluyorum hatta daha da sosyalleşmek istiyorum.

Sinema, tiyatro, konser ya da ilgilendigim alanlardaki akademik etkinliklere, mesela workshoplara katiliyorum. Neredeyse her hafta sonu konsere gidiyorum; cevremde cok muzisyen tanidik oldugu icin. Kendimi eskiye oranla cok sosyal bulmuyorum, is yukum artti cunku; ogrencilikteki bos vakitten eser kalmadi. Sokakta gecirdigim vakit ise, kopek sayesinde artti. Ormandir, parktir geziyoruz gunde 2 kez. Yuruyusu seven tanidiklarim da bu sayede beni cagirir oldular aslinda.

Kisin aralik ayi cok daha sosyal geciyor, noel yemekleri, christmas marketlerde bulusma vs. derken bu ay 2-3 günde bir aksamlari disaridaydim. Arkadas cevrem eski ev arkadaslarim, onlarin arkadaslari, cok az miktarda da üniversiteden arkadaslarimdan olusuyor.

Evlenir evlenmez çocuğum oldu. Hani 1 hafta geç yapmış olsaydım, onsuz geçecek o bir hafta için bir ömür hayıflanırmışım. Bu dediğim şu an absürt gelecek ve evet klişe olacak ama bu hissiyatı çocuğunuz olduğunda haklı bulacaksınız.

Şuan için kesinlikle istemiyorum hatta şuan evlenmek istemiyorum. ama 5 yıl sonra tüm fikirlerim değişebilir. Milletin ne dediği düşündüğü 1 gram umrumda değil.

Bahoho + 1... Çok kişisel bir şey. Şahsen ben dünyadaki fazladan bir çocuğun, soyumun devam etmesinin, bir çocuğum olması, baba olma hissiyetı vb. gibi şeyler konusunda bir ilgi hissetmiyorum.

akilfikir.net

hiçbir zaman istemedim. ileride de isteyeceğimi düşünmüyorum.

istiyorum ama bu halkın hiçbir mensubu ile evlenmem. ben değerli roma dölümü slav-yunan bakire kızlarından birine aktaracağım.

Ben de senin gibi düşünüyorum. En çok da çaresiz bir hastalığa yakalanırsa ona bu acıyı ben yaşatmış olduğum için çok üzülürüm. Bazı insanlar facebookta hamile pozu paylaşmak için çocuk sahibi oluyor galiba, her yerde göbek resmi:/.

çocuğum olsun istiyorum:)

27 yaşına kadar evlilik ve çocuk aklımın ucunda yoktu, hele çocuk sevmişliğim bile yoktur.
30 a doğru evlilik ve çocuk istemeye başladım, evlendim 2 çocuğum var, şu an 40 yaşındayım ve keşke 20 yaşında isteseydim diyorum. çocuğun olduktan sonra ilk 3-5 ay hariç pek pişman olacağını sanmıyorum, onun sebebi de yorgunluk ve uykusuzluktur.

avrupada yaşasaydım belki düşünürdüm de.. bu ülkede asla düşünmüyorum..

çocuk dediğin şey büyük sorumluluk.. ayrıca ne ekersen onu biçersin durumu da var..
sen ne kadar aklı başında modern bir insan olsan da topluma karışmadan da olmuyor..
haliyle daha anaokulunda başlıyor sorunlar..
bir de zorunlu DİN öğretmeye çalışıyorlar sanki başka sorunumuz yokmuş gibi..
eğitim sistemimiz zaten kocaman bir fiyasko.. sağlık sistemi de öyle..
kimse kusura bakmasın ama şansa yaşıyoruz bu ülkede..

Ben istiyorum ya, isimleri bile buldum. Kiz olursa Alçin, erkek olursa Teoman.

ben sosyal şartlanma olduğunu düşünüyorum. eğitimli insanlar çocuk sahibi olmayı erteliyorlar, üzerinde çok düşünüp öyle karar veriyorlar. eğitimsizlerin evlenir evlenmez hemen çocuğu oluyor, bakıyorsun 18 yaşında çocuk denilecek kızın kucağında bebe var ve 25ine kadar iki tane daha eklenecek buna falan.

asla mükemmel, kusursuz, harika bir insan olduğumu düşünmüyorum ama tek bir hayatım olduğunu biliyorum. düşündüğün zaman hepimizin atası ilk insana çıkıyor... ne bileyim bundan 1600 hatta 3600 sene önce birileri bizim büyük büyükbabamız, büyük büyükannemizdi. onca zaman, onca badire atlatıp bugünlere ulaştık. evet günümüzde bencilce olduğunun farkındayım ama ben bu tip olayları çok etkileyici bulan bir insan olarak aşık olduğum kadından 2-3 tane bebe isterdim. bi' nevi "görev" belliyorum bunu. düşünsene insanlık var olduğundan bu yana gelmiş soyum. onca sene sonra ben kesiyorum. ayıp olur ya.

ha şu da var: çocuk yapmak için pek iyi zamanlar değil. ben sorumluluk sahibi bir adam değilim. şu yaşıma kadar (83) bana 1 yıldan fazla katlanabilen bir kadın görmedim. parayı tutma konusunda berbat biriyim, çocuklarım aç kalabilir. o yüzden önümüzdeki 8-10 yıl içerisinde çocuk sahibi olmak gibi bir planım asla yok. gerçi 10 sene sonra 34 oluyorum aq, ölmüşüz çoktan piii. neyse 7-8 sene sonra bakarım. evlenmişsem, eşim ilginç bi şekilde beni hala seviyosa falan sorarım belki yapak mı 1-2 tane diye.

güzel bi şey çocuk/bebek. ben çok seviyorum. hem muazzam canlılar hem de kendi çocuğunsa eğer senin ve sevdiğin insanın ortak ürünü oluyo jfjj süper bi şey. o yüzden isterdim ama dediğim gibi çok fazla sorumluluk, hazırlık, emek gerektiren bir iş. belki çocuk sahibi olmam o yüzden. çok değerli, kaliteli, "büyük" insanların çocuk yapmaması rahatlatıyo beni biraz, "bunlar yapmıyosa bi bildikleri vardır, sçayım genine sanki onlardan daha önemlisin" dedirtiyo.

Hayatta yapmayacağıma emin olduğum tek şey çocuk diyebilirim.

Tamamen maddi gerekçeler ile yanaşmıyoruz. Farklı bir ülkede ya da farklı bir refah seviyesinde olabilirdi ama "çocuğu veren Allah rızkını verir" mantığı realitede pek çalışmıyor, malum.

Tamamen sosyal şartlanma.

Bi ara yaparız ya. O duyguyu tatmadan ölmek istemiyorum. Ölmezsek tabii

28 oldum. Bir kez bile cocugum olsun istemedim. Ailemden ya da yakin cevremden hic bu konuda baski gormedim.

Ne istedigimi ben de cogu zaman net soyleyemem. Ama neyi istemedigimi iyi bilirim. Mesela cocuk istemiyorum hayatimda.

kesinlikle çocuk istemiyorum.
hem şu koşullarda çocuğa kötülük yapmış olurum. sonra yaşlılığımda da hastalığımla vs uğraşmasın, üzülmesin.
hem de bencilim ben. hayatımı çocuğa adayamam. o kadar fedakarlık yapamam. çok büyük bir sorumluluk, o sorumluluğu istemiyorum. bir de doğum yapmak çok korkunç geliyor bana. kendime bunu yap(tır)mak istemiyorum.

Üstünde düşünülecek, karar verilecek birşey olarak görmüyorum.
Evlenirsin neden, sosyal olarak kabul görmek rahatça bazı şeyleri yaşamak istersin. İşe girersin neden, para kazanman gerekir yine sosyal olarak kabul edilmek için, ipsiz sapsız görülmemek için. Çocuk da toplumsal yaşam seviyelerinden biri işte. Tam olarak kabul görmek istiyorsan yapacaksın. Kaç tane yaparsın nasıl yetiştirirsin üzerinde düsünülebilecek konular ama eylemin kendisi değil. Kiminle nasıl evleneceğini, nerede hangi işte çalışacağını seçmek gibi. Çalışmak, evlenmek, doğurmak fiilleri sabit, geri kalan ayrıntılar değişken.
"Ay o an gelince hissediyorsuuaannn" türü pembe düşünceler bana göre değil. Toplumun bir parçası olduğun/olmaya çalıştığın için o akışla gitmek zorundasın.

Kutuphanenin kantini hakkinda hicbir bilgim yok. Gokkusagindan cay-simit alip ogleden sonraya kadar araliksiz calisiyordum. Yemegi ise 7. Cadde üzerindeki pizzacilarin salata acik bufesinde yiyordum, vegan bir secenek bulmak zor oldugundan. Bir de 7. Cadde´nin direkt basinda solda ev yemekleri yapan temiz duzgun bir yer vardi, hala da vardir.

Kantinde güzel şeyler var, seçenek çok ödeyeceğiniz ortamala yemek için 15 atıştırmalık için 5 lira

7 ye çıkınca hamburger için burger king, mc ,gobitte ve big burger var maks 20 lira harcarsin

Paran yoksa hosta ama bi süre sonra bayar ya da metronun yanında halk ekmekten börek elma suyu al 5 10 lira

Cuma günleri izin 2 saat olduğu için hostanin yanında ki aspavaya ya da 3. Caddedeki pizzaciya gidebilirsin maks 20liran cikar

7 bin girişindeki ev yemekleri hala duruyor ama ben sevemedim bide kebo var tadı güzel fiyat 10 15 lira

2 yıl harcadim milliye kpss ye çalışıyor olma pls tşk.

evde top oynadigim icin kirmadigim vazo, biblo kalmadi. Ama asil zarari vestiyere el yapimi pota asip smac vurarak vermistim. Vestiyer komple kafama indi haha

Yuh çok eğlendim :D halıya ütü düşürmüştüm halının o kısmı yok oldu. ütünün çocukta ne işi var dersen çocuk sayılmazdım aslında 12-13 yaşlarındaydım. O gün bugündür ütüye mesafeliyim asfafs

salon kapısının camları vitraydı ve sinirlenip kapıya tekma atmıştım camı kırılmıştı :( çok tuzluydu ama yenisini yaptırmışlardı annemler.

Ablamla koridorda top oynarken avizeye çarptı biraz kırıldı. Sonra mutfağa kaçtım ama yakalandım gerisi anne terliğiyle terbiye :D

Yumruk atip komidini kirdim.
Koridora barfiks asip artislik yaparken vida tugla icinde 2 cm oyuk actim.
Top oynarken metrelik cicegi kirdim(icine kurdan koyup sabitlerdim).
Perdeyi yaktim.
Pimapeni yaktim.
Lavaboyu sayisiz kere yaktim (icinde deney yapardim).
Yeni alinmis cillop gibi kristal tuzluga parmagi sikistirdim parmagim icindeyken cekicle kirmak zorunda kaldilar.
Tuplu tv yanina asiri guclu miknatis biraktim. Ayni gun bozuldu.
Baska bir tv onunde termometreyi cakmakla isittim patladi, her taraf kirmizi boya oldu.

Evde elektronik mekanik ne kadar alet varsa icini acip baktim. Toplayamadigim mefta oldu.

Eve değil de evimizin terasından arkasını çakmakla yakarak attığım kağıt uçaklar -bir nevi ateşli ok- plastikle kaplı yanımızdaki çatının yanmasına sebep oldu. Bütün bunlar olup biterken evden olabildiğince uzaklaştım ve evin karşısındaki parktaki salıncakta sallanarak itfaiyenin müdahale edişini izliyordum. Haber ajansları, itfaiye ekspertleri falan bu nedensiz yangının çıkış nedenini aramaya koyuladursun yakalanma korkusuyla akşama kadar parkta olayların yatışmasını bekledim. Yaşım 10-11 falandı sanırım.

edit: herhalde yaşamanın aksiyonuna kapılıp görece riskli hatta illegal sayılabilecek şeyler yapmanın cazibesini hissetmekle alakalıydı o zamanki maceralarım.

amca oğlu ile birlikte sobadan çıra yakıp yüklüğün karanlık kısımlarını görmeye çalışıyorduk ben yatakları tutuşturmuştum, fazla büyümeden söndürdüler :)

mutfakta ateşle oynarken perdeleri sonra halıyı vs yaktım. dolaplar kapı pencere komple değişti. boya yapıldı.

kesecek bir şey bulamayınca makasla oynarken, ablamın ördüğü dantelini kesmiştim.

Arada sobaya pil atardim, birkac dakika sonra patlardi. civa buhari solumusuz da haberimiz yokmus.

Mutfagi yaktim.

Çocukken mutfak yakanlar birleşelim :-)

Boy aynasını kırmıştım yastık atarak
Halıyı yakmıştım üstüne de anlamasınlar diye gazete koymuştum

Yeni tasindigimiz sifir evin elektrik tesisatini yakmistim. Butun tesisat yeniden dosendi.
Ayni evin mutfaginda okul odevi icin gri soba boyasi acmaya calisirken, elimden firlayip butun tavan, fayans, dolaplari griye boyamistim.
Arka apartmanin bahcesindeki sararan otlarini yakip sonduremeyip eve kacmistim. Sonrasi itfaiye komsular kucuk capli bir kaos.

Duyurunun gecmisi kucuk kucuk deccallerle dolu yalniz :)

Leğeni yikadıktan sonra kurusun diye yatak odasındaki mini elektirikli sobanin önune koyup odadan çıkmıştım. Sonrası malum isinan leğen eriyip sobanin uzerine devrilmiş ve yatak odası yanmıştı komple. Allahtan kapı çalmısti da dumanlari görüp müdahale edebilmistik.

yiğit özgür'ün biz o. çocuğuyduk karikatürüne dönmüş ortalık :D valla benip max yaptığım duvara pastel boyayla resim yapmak, bi kere de tüplü televizyonun ekranına mıknatıs tutup gökkuşağına çevirmiştim ekranı ama bozuldu tabi sdhdss

Onun dışında zaten dünyanın en uslu, sıkıcı, heyecan sevmeyen çocuğuydum. Herhangi bir aksiyonum yok

Eskiden ayakkabı boyası vardı, sonra da cilalanırdı ayakkabı. Cilanın ortası azalmış, kenarları hala vardı. Teneke kabını, babam yaparken görmüştüm, çakmakla yakar, 3-5 sn. de eriyen cila düz bir yüzey olarak kururdu. Ben de birgün öyle yaptım, alev çoğalınca tırstım, üfleyim dedim ve her yer alev oldu. Sonrası malum işte.

ütü kırdım, ütü masası kırdım. Davlumbaz örtüsü olurdu eskiden onu yaktım bir kere. Annem bir kere yoğurt mayalamıştı onu devirdim bir de.

ev yakmak nedir abi wtf.

melek gibi bir veletmişim ben. bebekken bir kere halıya sıçmışım onun haricinde hatırladığım bir zararım olmadı. o kadar top oynadım evde bişey de kırmadım.

Olurum yılbaşında hediye beklemem zaten ne gelse sevinirim ama bu baya mutlu eder :D Parfüme sevinmem ama beğendiğim bir koku olma ihtimali çok düşük. Şampuanda da ben pek takılmıyorum ama kıllık yapan olabilir el kremi lip balm gibi şeyler en risksiz.

loccitane falan da olabilir. bu setlerin hepsini severim benim de hoşuma gider.

o setler genelde meyveli, iğrenç ve ekşi kokulu oluyo. alınacak kişi bu tür kokuları seviyosa, “hmfs hmfs! ımmmhh çürük yaban dutu, bayılırım!” diyosa sevinir. yoksa maalesef çöp oluyo o setler :(

Karsinizdakinin ihtiyaclarini ogrenebilmenin bir yolunu bulun. On tane dudak nemlendiricisi varsa, on birinciyi almak gereksiz.

Hazir set olup olmamasi onemli degil de, icerigi sertifikali ve dogal olan, hayvanlar uzerinde test yapmayan bir markadan isterdim. Hatta noel hediyesi olarak bana hediye alacaklara diyorum, su markadan su oje seti, su markadan su nemlendirici seti diye.

Aldığın şarap için evet. Afiyet olsun, güzel maldır.

Diyemeyiz. Her şarap yıllanmaz.
Ben olsam riske girmezdim, kirmizi şarap için 4-5 yil ideal aralıktır. 2015-2016dan eskisi risk

Daha iyisi diyemeyiz. Bogazkere-Okuzgozu cok tipik yillandirilabilen kupajlardan tabii ki, ama eldeki sarap ne ki acaba? Bazisi yas aldikca tum katmanlari kaybedip samana donuyor, bazisi cok sertlesiyor, bazisi gencken ortaya cikamamis tadi kazaniyor. Her sarap yaslandirilmaz, bu kupaj aslinda uygun gorunse de.

2015 iyi bir yil bu arada. Sevdiginiz sarabin 2015 tarihlisini kacirmayin.

Nope.

Nasıl muhafaza edildiği de önemli, dik koymuşlarsa mantar mantar oluyor zamanla, şarap da çöp.

Mecbur kullanıyorum yoksa her şeyi nasıl hatırlayacaksın. 47. Hafta bilmem kim aranacak, fiyat sorulacak falan. Bilmem hangi tarihte sendikayla yemek var şu mekanda vs diye, yazıyorum mütemadiyen.

Ajandaya normal notlar alıyorum.bazen yapacaklarını yazıyorum ama takvime uygun değil defter gibi

Önümde bir takvim var onun üzerine gün güm yapacağım işleri yaziyorim

Kullanıyorum.
Önceden tarihi belli olan şeyleri yazıyorum; diş hekimi randevusu da olur, biriyle buluşma da. Bazen çok öncesinde bilet aldığım tiyatro-konser etkinlikleri de yazıyorum. Ben ajandayı hatırlama amaçlı değil de, daha çok geçmişe baktığımda ne zaman kimle ne yapmışım diye görmek için tutuyorum.
Yeni seneye başlarken güzel bir ajanda almak ayrı bir keyiftir benim için.

kullanıyorum. işim için mecburum zaten. onun dışında kişisel hatırlatmalarımı, günlük işleri, önemli notları, özel günleri, randevuları da ekliyorum aynı ajandaya. faydasını da görüyorum. iş için özellikle iş bitirdiğini görmek motive ediyor, yapılacakları atlamamak açısından da faydalı. ben birkaç senedir çok alıştım kullanmaya. yeni ajandam yolda hatta :)

iki gün kullanıyorum üçüncü gün unutuyorum kenarda :(

ajandaya not almak artık hem gereksiz zaman kaybı hem de çok ilkel. artık to-do listler var, evernote var, hepimizin akıllı telefonu var, bilgisayar kullanıcısıyız. yapılan iş listesi için bir yerden fiziksel bir ürün çıkartıp sayfa karıştırıp not anımsamak son derece anlamsız. artık to-do listler tüm platformlarlar senkronize oluyor, hatta bazıları sms,mail ile ayrıca bildirim yapıyor.

2014de basladim 50. Sayfaya geldim.

İşimle ilgili olarak kullanıyorum.
O anda yapmayıp ertelediğim her işi not alıyorum. Mesela tam bir şeyle uğraşırken biri aradı ve bir şey istedi. Hemen not alıyorum, uğraştığım işe devam ediyorum. Bir mail geldi okudum ama o anda cevap veremeyeceksem bayraklıyorum ve ajandaya da 2-3 kelime ile not ediyorum. Telefonla konuşurken not almam gereken şeyleri yazıyorum, sonra nereye yazmıştım derdi olmuyor. İleri tarihte yapılması gereken her şeyi o tarihli sayfaya yazıyorum. Hatta 2-3 gün öncesine de bu iş yaklaşıyor diye not ediyorum.

Kişisel işlerim için mobil uygulama kullanıyorum.

iş yerinde kullanıyorum, kullanmak zorundayım. hem online ortak outlook ajandası kullanıyoruz hem de kişisel var. kullanmazsam dağılır giderim.

sosyal hayatımda ise tam tersi, planlı hiçbişeyim yok; haliyle kaydetmeye de gerek duymuyorum.

2 gün kullanıp sonra unutanlardanım maalesef.

Evet. O yokken hicbir isi yapamam. Tüm yapilacak isleri cok kisaca yazarim... Günlük halledilecek isleri, randevulari, kutlamalari, dogum gunlerini, gidilecek yerleri... Plansiz hicbir sey yapamiyorum. Yazdigimda cok rahatlatiyor beni, "yarisini" yapmis, o isi halletmis gibi hissediyorum kendimi.

Biraz günlükvari kullanıyorum o gün neler yaptığımı falan yazıyorum güzel bir şeyler yapmışsam. Bazen o sıralarda kafama takılan düşünceleri yazıyorum. Bazı önemli gelişmeleri yazıyorum ileriye dönük de. Beyle.

pasaport kontrol noktasında kaybedeceğin vakit dahil mi hariç mi?

60-70 dakika gibi? Metrobusler her saatte ayni hizla ve yogunlukla calismiyorlar, degisir. Beylikduzu-Mecediyekoy metrobusle, oradan da metroyla Taksim´e...

Metrobüs bir saat sürer. İndikten sonra da metroya yürümesi, metro falan da bir 15 dk sürer. Totalde bir saat 15 dk diyorum ben.

Metrobüs bir uçtan bir uca köprüde trafik yoksa 1 saat 40 dk sürüyor. Beylikdüzü-mecidiyeköy arası ortalama 1 saat 10dk gibi sürer. (Mecidiyeköy-söğütlüçeşme 20dk sürüyor). Mecidiye-taksim arası da 15 dakika desek;
1 buçuk saati bulur rahat.

kırmızı pul biber, kırmızı toz biber, kısır türevi şeylerde sumak kullanırım sana ek olarak.

Biberiye, sumak, toz zencefil. deneyebilirsin

Yazdıklarınıza ek olarak salatalarda reyhan; tavuklu yemeklerde köri; tatlılarda tarçın, karanfil; bunlar dışında da kişniş, beyaz biber, kimyon, sumak, çörekotu, biberiye, klasikler (kırmızı biber, kara biber).

Tazesini kullandıklarımızı ya da kuş üzümü, çam fıstığını falan yazmıyorum.

eğer bir yemekten sıkıldıysam, kırmızı biber + kimyon + kekik + karabiber + köri + az nane şeklindeki karışımı o yemeğe katıyorum. her yemekte başka bir tad/kokular veriyor.

bu arada aklıma gelmişken, bağdat baharatın tüm baharatlarına radyasyon yedirilmiştir. ben "ışınlanmıştır" uyarısı olmayan baharatları tercih ediyorum.

reyhan, kişniş ve biberiye değeri çok az bilinen baharatlar; güçlü aromaları sayesinde içine girdikleri yemekleri sıra dışı hale getiriyorlar.

Kekik, pul biber ve tuz dışında bi şey kullanmam. Gerçi pek yemek yaptığım söylenemez ama.

hazır tarhana çorbasının içine ve cips banmak için yoğurdun içine aktarlarda gökkuşağı gibi içinde kat kat baharatların olduğu tüpte satılan bir baharat var onu karıştırıp koyuyorum. körili yemeklere (ben nohut ve mercimek yapıyorum, bunlara ayrıca zencefil, tane kimyon, kişniş, toz zerdeçal, köri tozu da konabilir) garam masala diye bir baharat var ondan koyuyorum. onun dışında salataya taze ya da toz reyhan, foccaciaya taze biberiye, çorbalara nane, rafadan yumurtaya pul biber, taze kekik ve biberiye kıyıyorum, güveçlere kekik ve pulbiber, dolmaya yenibahar, reyhan, nane koyuyorum, fırında pişen sebzelere taze adaçayı, kekik, biberiye, mercanköşkten biri konabilir. sütlaça taze mercanköşk koyuyorum, beşamel sosa muskat, pizza sosuna ve mantar soteye kekik koyuyorum. bunlar aklıma gelenler.

Muskat patatese yakışıyor bence.

Cayenne biberi, farkli köri türleri, muskat, kuru dereotu, kuru sarimsak-sogan, yenibahar...

Kimyon, zerdeçal, zencefil, kekik (bi kaç tür), nane, biberiye, fesleğen, karabiber, kirmizi biber, kişniş (hem toz hem tohum), hardal, muskat, köri, adaçayı, tarçın, haşhaş, defne, kenevir.

Sumak, her yere girmez ama girdiği yemek veya salatalar level atlar tat olarak.

kişniş (patatesli her şeye, köftelere)
kırmızı toz biber, kara biber, pul biber(her şeye)
köri (tavuklu yemeklere, her türlü çorbalara, patates püresine,kremalı makarna soslarına)
sumak (salatalara, dolma-sarma içlerine)
zencefil (pek sevmem sadece kurabiyelerde nadiren kullanırım)
zerdeçal (etli tavuklu, garnitürlü kısaca sade olmayan pilavlara çok yakışıyor)
kimyon (bulgurlu her şeye, her türlü köfteye)
yenibahar (sadece ekşili sarma içinde kullanıyorum)
kekik (ızgara tavuk marinasyonuna, et ve tavuk sotelerde, kahvaltılık domates üzerine)
isot (sadece kısır yaparken kullanıyorum şimdilik)

@slow like honey
aktardaki tupteki baharatin ismi ne markali urun mu?

hepinize tesekkurler sayenizde birsuru baharat cesidini ogrenmis oldum. simdi birkacini almaya gitmekle basliyorum ise

Mevsiminde yesil nane, reyhan alarak kurutup onlari her turlu dolma, sarma, manti, zeytinyaglilarda ve sebze yemeklerinde(sadece nane) kullaniyoruz.
Tane karabiber alip ögüterek et, sebze yeneklerinde kullabiyoruz. Yesil karabiberi de ayni sekilde kullaniyoruz.
Son zamanlarda zerdeçali makarna suyuna katmaya basladim guzel renk veriyor. Normalde bunu nohut yemegine ve kiymalara katiyordum.

yeni gördüm sorunuzu. belli bir markanın ürünü değil. tam tüp değil düzgün ifade edememişim kendimi. şöyle bir şey, tarhana baharatı diye aratınca çıkıyor:
goo.gl

şimdi aklıma geldi, bir de susam, kekik ve sumağı (en çok susam en az sumak olacak şekilde) karıştırıp havanda döverek kendimce bir zahter karışımı yapıyorum (zahter aslında bizim bildiğimiz kekikten yapılmıyor, ona benzer tatta daha uzun yapraklı bir ottan yapılıyor ama olsun). bunu kahvaltıda ekmeği önce zeytinyağına sonra bu baharat karışımına batırarak tüketiyorum, tavsiye ederim. ayrıca direkt aktardan kahvaltılık zahter diye sorarak da alabilirsiniz (direkt zahter derseniz zahter otunu verirler).

tesekkurler slow zahteri egeli arkadasim geldigince ona ozel hazirlicam :)

Vokka.

kolonya

ısırgan çayı

Içerde bir grup insan var da ben halsiz hissediyorum o yüzden içmicem galiba. Oysa enerji içeceği almıştım votka şişesinin dibini sıyırırım diye.

Bira iciyorum ben. Besinciyi actim simdi. Cümleten afiyet olsun.

Bira hamallık ya...

ne yapacaksiniz?

yok alkol. lazim degil.

Glenfidditch

vodka

çamaşır suyu

çay, ciğerlerimi seviyorum :)

güzel bir beyaz şarap içmiştim dün akşam

jagermeister
keglevich

var ama ben öyle ağır şeyler içemiyorum. tuborg ve fıstığa devam.

sabah basladim. sarap, viski. aksamdan da birayla devam edecegim galiba.

Antibiyotik nedeniyle, hayir. Cok zor cok. Tam zamani, herkes sabah-ogle-aksam bulusup icerken... Kutlamada alkolsuz beyaz bira ictim az once. Cocuk punchi ile de aksama devam ederim.

It besliyorum ben de. Sizin bahsettiginize ek olarak artik kalan ev yemekleri, yumurta, yogurt, salata allah ne verdiyse artik.

hiç bir şey kullanmıyorum. yaş mama bile çok nadir veriyorum, malt hiç kullanmadım.
kendi yediklerimden veriyorum arada, durmuyorlar çünkü yemeğin içine giriyorlar.

Ben de yaş mama yazdım ama onu da çok nadir veriyorum. Ayda bir gün fakat biraz büyüsün iki haftada bir vereyim diyorum.

ne kadar takviye kullanırsanız o kadar arsızlaşıyorlar :) kedilere ve köpeğe normal kuru mama veriyordum. temizmama, tazemama gibi yerlerden ekstra fiytlarla günlük üretimler vermeye başladım. mama seçmeye başladılar. yaş mama verdim kuru mama yemez oldular. tavuk, et vs alıp haşlayıp vermeye başladım yaş mama yemez oldular. şimdi akıllandım arada ödül olarak veriyorum bunları. bazen çiğ yumurta ılık süt karıştırıp veriyorum.

Yaş mama midesine dokunduğu için vermiyorum. Kuru mama ve maltlı ödül yiyor. Haftada 1 yağsız ton balığı yiyor. Ağız ve diş sağlığı için de ödül veriyordum. Kendisi çok seçici. Denemediğim marka kalmadı, sadece Reflex'inkini yiyordu. Bir gün veterinere götürmek için taşıma çantasının içine koydum ödülü. O günden beri yemiyor zilli. Trixie marka misvak veriyorum, onu ısırmıyor pek; ama güzelce oynuyor. Bir de her daim çimi oluyor.

Haftada 2-3 kere malt, haftada bir de ıslak mama veriyoruz biz ama verdiğim ıslak mamanın sahiden kaliteli olmasına dikkat ediyorum. Cok seviyor islak mamayi,heyecanla kuyrugu sallayarak mama kabına gelmesi bile mutlu ediyor beni. Onun dışında başka ev yemekleri vs yemiyor zaten.

Vitamin sorduğumda 'zaten sağlıklı bir kedi, ekstra bir şeye gerek yok ama ara ara balkabagi püresi ya da kefir verebilirsin' demişti veterinerimiz. Balkabagini sevmedi; aklıma geldikçe 1-2 tatlı kaşığı kadar kefir veriyorum.

Ha bir de küçükken bazı şeyleri öğretmek için gerçek et parcalarindan olan ödül maması alıp veriyorduk. Büyüyünce bıraktık.

Var. Bitkisel D3, L-Carnitin, Taurin ve b12. Bunlarin hepsi bir takviye tozunda mevcut zaten. (Bu saydiklarim kuru mamada da ek olarak varlar hep.) Ev yemegi verdigimde ekliyorum, eksik olan hicbir sey kalmasin diye.

Bunlar disinda kuru mamaya "golden paste" (kediler icin yapilabilir mi bilemiyorum.) ekliyorum ara sira. Taze baharatlari ya da berryleri saymiyorum takviye olarak.

Evcil hayvan sagligi, insan sagligina gore cok az bilgiye sahip oldugumuz bir alan. Dun Taurinin Golden Retriverlerde sagliksiz oldugunu destekleyen bir calisma gordum. D vitamini desen, olcumu tam olarak yapilamiyor bunun. Cok dert etmemek lazim o nedenle.

ben köpeğime sarımsaklı, ev yapımı yoğrut, haşlanmış kırılamayacak boyutta dana kaval kemiği, sarımsaklı pirinç lapası.

etli tüm yediklerimizden nasibini alıyor sıpa.

Dessera.

Bakucha, dessera ,

terimden öte, kısa bir tür olan haiku var, o geldi aklıma, olabilir mi?

basit ve aykırı gibi gözüküp derin anlam taşıyan tasavvuf şiirlerine "şathiye" deniyor. Zorlama fakat bir ihtimal.

Haiku olabilir mi?

Ekleme: Ilk cevapta soylenmis, gormemistim. Nazim sekli "rubai" var, dili kolay ve anlasilir. Terim olarak sehl-i mümteni var, ancak Divan Edebiyati notu dusulmedigi icin, bu da olamaz?

şathiye ve haiku değil arkadaşlar. onları biliyorum. :(

demek istediğim şiir türü değildi.

edit: buf-e kür allah razı olsun. sehl-i mümteni imiş hatırlamadığım bu terim. divan edebiyatı içerikli olduğunu da hatırlamıyordum. sağ ol. :)

(bkz: sehl-i mümteni)

maddi durum zorlamayacaksa kesinlikle özel hastane

bence ameliyati yapacak doktor onemli.

Hacettepe disinda hicbir devlet hastanesine "dusmek" istemem Türkiye´de. Istanbul´da birkac sene oncesine kadar Cerrahpasa´da kisin ortasinda kaloriferler calismiyordu, tavanlar akitiyordu. Doktor iyiyse de "hastane hastaligindan" korunmak cok zor.

Devletin iyi doktoru da zaten ozelde ameliyat yapanlari taniyor, yonlendirebiliyor. Emin olamazsaniz bu yolu deneyin.

özelde ameliyathanelerdeki sterillik konusunda devlet kadar dikkat etmiyorlar genelde. Özellikle üniversite hastanelerini tavsiye ederim. Hani olmasın ama ileride ameliyat olmam gerekse muhtemelen üniversite hastanesini tercih ederim. Tabi belli bir ekole sahip Çapa, Cerrahpaşa, Marmara, Hacettepe, Ankara, Gazi, Ege, Dokuz Eylül vs. gibi. Yoksa dandik dershane bozması üniversitelerin özel hastanelerden farkı yok.

Anestezi uzmanlığı okuyan bir arkadaşım, hem devlet hastanesinde hem de ünlü bir özel hastanede staj yapmıştı ve özelde tek kullanımlık aletlerin yıkanarak yeniden kullanıldığını söylemişti. Bunu yapan da öyle kıytırık bi özel de değil yani. Devlet ameliyathane açısından çok daha iyidir diyorum

Okulun yönetmeliğine göre değişir. Ordan bakabilirsiniz. Sorbornne Paris I de mesela ingilizce olan bölümde Fransızca da yazılmasına izin var. En azından ekonomi için. Çoğunda ingilizce ise ingilizcedir.

Türkiye'dekileri kastetmiştim. Yönetmelikte yazmıyor.

Hangi üniversite? Yönetmelikte yazması gerekirdi aslında, ama genel uygulamada eğitim dili İngilizce ise tezi İngilizce yazmak zorunlu. ODTÜ'nün yönetmeliğinde belirtiliyor mesela.

itü'de dili %70 türkçe %30 ingilizce olan programda ister ingilizce ister türkçe yaz diyorlar. %100 türkçe bölüm kaldı mı emin değilim.
enstitüye sorman en doğrusu olur.
bir de danışmanın yazacağın dile ne kadar hakim o önemli.
türkçesi iyi olmayan yabancı bir danışmanla türkçe tez yazman pek güzel olmaz.

Fakülte ne diyorsa o. Bir de tabii tez danışmanının bileceği iş. Sen İngilizce yazmak istersin, danışmanın ''İngilizce düzeltme yapmakla uğraşamam, başka hoca bul ya da başka dilde yaz.'' diyebilir. Avrupa'da bilim yapılan diller bellidir, o dillerde yazılmasına izin verilir, hatta bazı fakülteler hala Latince tez kabul ederler.

Program dili ile aynı olmak zorunda değil kısacası.

Belirli bir üniversite yok , bahçeşehirin yönetmeliğinde göremedim mesela, en iyisi fakülteye sormak sanırım

muhtemelen finale filan giriyordum. tez savunmam bile doğum günüme denk gelmişti. hocalar arasında popüler bir tarih demek ki.

Askerdeydim, kalp seklinde pasta aldim 4e kesip ev arkadaslariyla gomduk. Kendime ilk arabami almistim hediye olarak.

Su ankinden 10 numara daha mutluydum.

Doğum günün kutlu olsun. 26dan küçüğüm, inşallah uzmanlık sınavını istediğim şehirde kazanmış, mutlu bir evlilik sahibi, kendimin ve sevdiklerimin sağlığı sıhhati yerinde, mesleğimde adım adım yükselen bir insan olurum 26. doğum günümde.

Askerdeydim. Doğumgünüme nöbet yazmışlar. 24 saat nöbet tuttum nizamiyede.

Zaten kutlamam doğum günlerimi. Bi şey fark etmedi. Özellikle bi yerde olmak istemezdim.

Ben de 06:30'da kalkıp işyerine gitmiştim. Sonra ablam çiçek göndermiştir, erkek arkadaşım yoktu o zaman. Öğleden sonra da pasta kesmişizdir ofiste.

Tam olarak 3 gün önceydi. İstediğim hayatla alakası yok şu an hayatımın.

Doğum günün kutlu olsun bu arada.

Doğum günün kutlu olsun!

Sabah okula gidip yüksek lisans dersinde sunum yapıp oradan işe geçmiştim. Sağolsun arkadaşlar pasta söylemişti, lab'da kutlamıştık.
Aslında 23.-31. arası bütün doğum günlerimde, doğum günüm olmayan günlerde olduğu gibi, sabah 6:30'da uyanıp işe gittim.

2010 yılıydı.
O dönem nispeten dandik bir işte insanlık için küçük ama benim için büyük bir adım atarak terfi almıştım. Şirketin bünyesinde ilk defa bir Türk terfi alıyordu, o yüzden güzel bir deneyimdi. Eski eşimle sevgiliydik, izne çıkmıştım da birlikte tatile gitmiştik.

Şimdi o zamana ışınlanacaksın istediğin an deseler koşarak kaçarım. Otuzların hiçbir senesini yirmili yaşlara değişmem. (yoksa yirmileri otuzlara değişmem mi demek gerekir, bu cümle nasıl kurulur bilmiyorum. Kısaca otuzlar daha iyi.)

Doğum gününüz kutlu olsun ayrıca.

ne hayal etmiştin ki, baş ucunda hindistan cevizi sütüyle seyşellerde uyanmayı mı?

yaşamak istediğimiz hayat yapmak zorunda olduğumuz ve büyük ölçüde değiştiremeyeceğimiz şeylerle çatışmak zorunda değil. hatta gerçekçi ve sağlıklı bir hayat tecrübesi için "çatışmamalı" denebilir. sabah 6'da uyanıp işe gittiğin bir günü 26 yaşına layık bir şekilde geçirme ihtimalin var, akşam iş çıkışı sevdiklerinle beraber güzel vakit geçirebilirsin örneğin.

benimki çarşamba gününe denk gelmiş, ben de kalkıp işe gitmiştim. benim için doğum günü hunharca çikolatalı pasta yemek demek, bu açıdan mutlu edici geçmişti; daha fazlasını da istemiyordum zaten.

mutlu yıllar.

az buçuk duyurularından seni tanıdığım kadarıyla, senin şu an ibiza'da olman lazım.

Askerdeydim. Hastaneye sevk edilmiştim. "Ohh istirahat alır nöbetten yırtarım" planları yaparken birliğe döner dönmez nöbete gönderilmiştim. Dümdüz bir gündü.

bir buçuk ay kaldı 26. doğum günüme. senden çok farklı değilim tek farkım ben sabah 7:30 da kalkıp işe gidiyorum. bu yaşıma kadar yapmak istediklerimi tan olarak yapamadım aslında ama birkaç sene gecikmeyle de olsa emim adımlarla ilerliyorum hedeflerime.
doğum günün kutlu olsun bu arada yeni yaşın ve devamında daha mutlu olman dileğiye

doğum günün kutlu olsun öncelikle.

Bende 25 yaşındayım şuan da. İstediğim bölümü okudum ancak ne işim istediğim bir iş ne de beni sevecek bir insan bulabildim.

Mutlu sağlıklı ve keyifli yıllar dilerim.
Bundan yıllar yıllar önce, 26. Yaş günümde evdeydim (doğum günlerinde şirket bir gün izin veriyor) ama normal şartlarda elbette sabahın kör karanlığında ise gitmek zorundaydım.

Hayallere dalınca işin sonu yok ama onlar hayal. Gerçeklikle kıyasla hale gelirseniz sürekli elbette moral bozucu olur. Birbirinden iyi ayırmak lazım.
Neyse, kısaca şunu diyebilirim, sevdiğim işi yapıyor bir süredir ve gerçekten insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden biri. Ömrünüzün büyük bir çoğunluğunu alan şeyden zevk alıyor olmak olumlu yönde çok etkiliyor.
Sorunlar asla bitmez, bitmiyor. Algıyı ve yaklaşımı, tutumu değiştirmek en yapılabilecek şey.
Tekrar mutlu yıllar.
Son şey, gerçekten ne güzel yaşlar o yaşlar. Kıskanıyorum.

doğum günün kutlu olsun! seni iyi hissettirecek ise senden daha kötü bir doğum günü geçirmiştim. :)

kısa dönem yapar geçerim dediğim askerlikte istemememe rağmen uzun dönem çıkmıştı. yedek subay eğitiminden sonra kurada 5 batı 1 doğu ili arasından çeke çeke Siirt'i çekmiştim. yetmezmiş gibi oradaki tugaya da değil, dış bir birliğe, korunaksız, terörist mahallesi ile sırt sırta bir kışlaya düşmüştüm. henüz acemi sayıldığım için nöbeti bana kilitlemişlerdi ve ortama daha doğru dürüst ayak uyduramamıştım.

nöbetçi kulelerini kontrol ederken 1-2 ay önce roket yiyen, derme çatma ve hendek operasyonları zamanından balkonlarında silah deliği olan evlere 20 metre mesafedeki 7 numaralı kuleye geldim. nöbet kuleleri, merdiveni açıktan çıkılan bir konumda, yerden 4-5 metre kadar yukarıda bulunan açık hedef şeklindeydi.

her bir basamağı tek tek hafif eğilmiş vaziyette "mermiyi şimdi kafama yiyeceğim", "mermiyi şimdi kafama yiyeceğim" diye diye çıktığımı hatırlıyorum. kafamdan doğumgünümde şehit olsam haberlere çıkarırlar mı, ajitasyon içeren haberler yaparlar mı acaba diye düşünceler de geçiyordu.

bir şey olmadı çok şükür, zamanla da alıştık o ortama koşa koşa, güle güle, nöbetçi asker kardeşlerime takıla takıla çıkmaya başladım merdivenleri. alışılmayacak şey yok. sıkma canını. hayata bakışımı değiştiren günlerden biridir 26 yaş doğumgünüm. hayatta doğumgünü, kötü patron, kötü iş gibi şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu fark ettiğim bir gündü. :)

26. doğumgünümde evlenmeme 2 ay vardı, sevgilimle aynı evde yaşıyor gibiydim. Bir ay sonra 33. doğumgünüm var, boşandım, hiç arkadaşım olmadığını fark ettim, alkolün depresyonun dibine vurdum. işe gitmek yine iyi yani :)

bomboktu o doğumgünü. iş, aşk mevzularında dibe vurmuştum. aile arasında basit bir kutlama yapılmıştı ama ruh gibiydim.. tek derdin işe gitmek olsun.. o doğumgünümde ölü gibiydim. işe gidip kafamı dağıtma şansım bile yoktu.

işten ayrılalı birkaç ay olmuştu, işsizdim. sevdiğim kişiyle iletişimimiz kopmuştu. doğum günümü kutlamasını bekledim içten içe, kutlamadı. sonra antalya'ya gittim, eski evime. hayvan hayvan içtim, kalan son eşyalarımı toplayıp memlekete döndüm. pek bi şey değişmedi hala. yok lan, hiçbi şey değişmemiş.

doğum günün kutlu olsun!

bayağı kötü başlayıp güzel sayılabilecek biçimde bitmişti. o zamanki işkolik ötesi sevgilimle (düşününce sevgilim demeye bin şahit istermiş) maalesef telefonda bir konuda tartışarak güne başlamıştık, doğum günümü hatırlamaması tuz biber olmuştu.

o gün sevdiklerimle de olmak istemedim üzüntümü anlarlar diye, bir blues bardaki etkinliğe gidip bir sürü güzel insanla tanıştım, şahane bir şekilde enerjimi yükselttiler. sık telefon gelince söylemek durumunda kaldım ve gecenin geri kalanı pub crawl'a döndü, hala görüşürüz :)

26. yaşımda hiçbir şey yaparak geçirmedim sadece çalıştım. tüm ömrüm böyle geçecek galiba. çalışmamak veya daha az çalışmak gibi bir lükse sahip değilim.

mezun olmuş, bir yandan çalışırken bir yandan da sınava hazırlanıyordum. 3 aylık evliydim. gece gündüz iti gibi çalıştığım, ancak eve misafir gelirse mecburen dinlendiğim zamanlardı.

bugün 33. 26.'yı hatırlamıyorum da sanırsam zatürre olduğum kıştı. karışık durumlar içinde, çalıştığım saatler dışında sürekli içtiğim zamanlar olabilir. tam olarak ne yaşamam, neresinde olmam gerektiğini idrak etmiş değilim, o yüzden hala pozisyon alamıyorum. doğum günün kutlu olsun.

Kesinlikle kendi seçimlerimle yaşıyordum, istediğim yerde ve istediğim kişilerleydim. Yine de zor zamanlardı, sağlık sorunlarım çok artmıştı ve üniversitede can cekişiyordum.

Tek bir güne odaklanmak ve büyük beklentiler içine girmek beni çok yoruyor, çok plan yapan ve takıntılı bir insanım çünkü. Sen de öyleysen, bunu değiştirmeye bak 26. yaşında, çok daha az canın sıkılacak böylece.

askerdeydim. hayat bana güzeldi.

26'yı dert etme. daha çok seneler var hayatında. değiştirmek istediğin bir şey varsa hiç vakit kaybetmeden başla. Yoksa ikinci 26. senede yine aynı duyuruyu açarsın. aha da buraya yazdım.

Limonlu bahçe, galatasaray

Urban, Muaf ?

Bence en mantiklisi mevsimde cikan sebzelerle salata, markette neyi ucuza buluyorsan onu al.

Sadece salata lezzetli bir sey degil, ben humus, peynir hatta cig kofte ile seviyorum. Hic yag ya da tuz eklemiyorum.

Daha lezzetli olsun istersen elma, kuru uzum falan da ekleyebilirsin.

Sevdigin bir peynir koyabilirsin. Zeytin yine guzel oluyoe.
Aslina bakarsan nar eksisi de yakisir ama sekerli. Belki guzel bi sirke
Bir de mercimek haslayip koymak guzel olabilir

Bu mevsimde domates salatalık aşırı tatsız. Ispanak körpe değilse çiğ yemesi hoş değil, lahana da ağzınızın tadını bozuyor olabilir. Öncelikle aşırı karışık yapmayın bence. Örneğin kaynar suda 2 dakika tutulup çıkarılmış brokoli çok lezzetli salata oluyor bol limonla ekşi ekşi, küp kesilmiş pancarla ekşi tatlı bir tat ekleyebilirsiniz. Her gün farklı bir şeyler ekleyin, ince ince kesilmiş elma ya da armut da ekleyin.

edit: Ispanağı çeşitli meyvelerle vestel mix& go gibi bir blender'a atarsanız tadı hiç anlaşılmayan smoothie'ler yapabilirsiniz. Marka verdim zira sebze meyve yiyecekseniz ve smoothie seviyorsanız çok faydalı olabilir. Smoothie'ye yulaf falan da ekleyince bayağı doyurucu oluyor.

Marul, havuç , mor lahana, domates , soğan, üzerine yağ limon tuz. Bitti gitti.
Patates salatası var haşlanmış patates haşlanmış yumurta soğan yeşil sogan yağ tuz.

Karnabahar haslamasi, havuc, nar, brokoli denemelisin. yakistirdigin sebzelerle zeytinyagi ve limon da eklenir. nar bayagi guzel tat oluyor salataya.
bir de beyaz peynir(light da olur) corek otu, kucuk dilimlenmiş avokadolar, ustune zeytinyağı.
maydonoz, limon,zeytinyagi.

Havuç bana göre acayip lezzetli bir şey. İster haşlayıp limon sıkın ister yağda kızartıp limon sıkın ister tarator yapın. Ben genelde havucu parmak boyutunda kesip haşliyorum. Sonra zeytinyağı ve limon ekleyip yiyorum. Size de öneririm.

Geçen kış havuç, brokoli, karnabahar haşlayıp üzerine konserve haşlanmış mısır+ zeytinyağı ve limon ekleyip öğle yemeği olarak yiyordum. Ama üstte de yazıldığı gibi mevsim sebzelerini farklı şekillerde bir araya getirip yiyebilirsiniz. Ceviz badem kuru üzümle de zenginleştirebilirsiniz.

Sos. Mayonezle ilgili bi sikintiniz yoksa mesela Sezar sos harika bi sey.

Ooo salata güzeldir, candır ama siz de çok karıştırmışsınız.

Benim favori salatam şöyle:

Marul + Semizotu + az maydonoz + küçük bir kırmızı soğan + bir bardak haşlanmış nohut, Yarım avokado (iki kişi yiyeceksek bir tam), Zeytinyağı, limon, tuz. Deli gibi karıştır. Tabaklara bölüştür. Her tabağa bir poşe yumurta o yumurtanın üzerine az rende parmesan (yoksa kaşar) birkaç kırt karabiber.

Off, olsa da yesem...

malzeme iyi olmazsa lezzetli olmayacaktır. o nedenle mevsim sebzelerini kullanın.
1-2 haftadır yediğim salata: mor lahana, beyaz soğan, havuç, turp, marul, maydanoz
+ sumak, balzemik, limon, tuz, zeytinyağı

domatesi çok severim ama kış domatesi salatanın tadını bozmaktan başka işe yaramıyor.

Ben farkli turden malzemelerin o kadar karistirilmasini sevmiyorum.

Yesil salata yapacaksam iceberg, roka, marul, ispanak, mor uclari olan marul, nane, reyhan, kuzukulagi ve tere haricinde bir sey katmiyorum. Uzerine varsa bir salatalik dogruyorum.

Coban salatayi yesil biber, maydanoz, salatalik ve kuru soganla yapiyorum.

Havucu ve kabagi genelde zeytinyaginda cevirip sarmisakli yogurtla yiyorum. Semizotunu da sarmisakli yogurtla yapiyorum.

Turp havuc karisik salata da yapiyorum.

Bazen de havuc ve mor lahana tursusunu karistiyorum.


Salata sosu olarak zeytinyagi, cok az tuz, limon, turunc suyu, elma ve uzum sirkesi kullaniyorum.

Bazen salatanin ustune keten tohumu veya susam ekliyorum. Bazen de salatanin icine haslanmis nohut atiyorum.

Ayrica balli hardalli salata sosu tariflerini yesil salatalarda kullanabilirsiniz.

Ek olarak su kitabi oneririm: goo.gl

Biraz turşu dilimleyip atabilirsin ufak ufak.
Ceviz ufalayabilirsin.
Brokoli haşlayıp içine parçalayabilirsin.
Kırmızı tatlı biberi küçük küçük doğrayıp atabilirsin. Hatta önce biraz közleyip öyle koyabilirsin.
İyi bir nar ekşisi de salatanın tadını epey güzelleştiriyor.

Ispanak yeşil soğan maydanoz ve limon bolca koyunca çok güzel oluyo.
Çiğ ıspanakla salata yapan bir tek annemi tanıyorum. Çok güzel tadı.

Narlı maş fasulye salatası. Gerçek nar ekşisi ve taze nane-dere otu ile çok çok iyi oluyor.

Doğada öldürüyor, hemen yiyor, leş yiyen hayvanlar değil bunlar. Bir yerlerde kesilen, oradan dağıtımcıya, markete/kasaba giden, oradan eve getirilen, soğuk zinciri kimbilir kaç yerde kırılan ve bir de hayvan yiyene kadar oda sıcaklığında bekleyen eti yemiyor.

Bizim aldığımız etler hayvan yiyene kadar bakteri ve parazit oluşturmaya çok müsait.

Köpeklerin “doğal ortamı” diye bir şey kalmadı. Bu nedenle sindirim sistemlerinin dogadaki kurta göre farklı evrimleşmesi normal. Kendi avlanan köpek, genelde ev atıkları, fare-tavşan ve böcek, bir miktar da yeşil ot vs. ile besleniyor. Oranlarını gösteren dünyadaki sokak köpekleri üzerinde yapılan bir araştırma var, linki bulursam ekleyeceğim. Bulabildiği meyveyi de gömüyor. Gerçi onu kurtlar da severek yiyor. Köpekler etçil değil hepçiller.

Dediğiniz gibi birçok bakteriye bağışıklıkları var ama küçücük cevizin üzerindeki mantar onları öldürebiliyor. Her şeye karşı da bağışıklık kazanmış değiller tabii ki.

Barf'ı araştırabilirsiniz. Ben ev kedilerini uzun yıllar çiğ tavuk etiyle besledim. Üşengeçlik bıraktım.

Benim kopek les mes tanimiyor sokakta bulsa yiyor. Kac kere kanli ishalden veterinere kostuk bilmiyorum artik. Ama hepsi degil, bazilari yiyor. Her kopegin her yiyecegi tepkisi de farkli. Bazisi kuru uzumden zehirlenirken, bazisi afiyetle goturebiliyor. Ama mesela cukulata belli bir miktardan sonra zehir.
barf aldigim yer, uzerine kaynar su dokun bakterilerin cogu olsun demisti.

tavuk ciğeri verilir tabi, ben eski köpeğimi mama harici tavuk ciğeri ile besledim yıllarca.

paketle al, bi suya bas kanın kabası aksın, haşla ver.

insan verken incik cincik ayıklanıyor ama köpek için fark eden bir durum değil.

haslamasak da olur mu? zira is yerinde biraz zor o is

Çiğ et vermeyin.

tavuk eti çok çabuk bozulur ve zehirlerse öldürür. o yüzden haşlamadan vermemek en iyisi.

bir de çiğ et kurt parazit gibi şeyler de yapıyor diye duyuyorum hep.

Kemikli tavuk eti kesinlikle vermeyin. Tavuk kemiğinin boğaza takılması sonucu ölüm çok görülen bir şeydir.

Arkadasim husky kopegine ciger vere vere hayvanin karacigerini iflas ettirmis. Verin ama her gun degil.
Eger bulabilirseniz tavuk boynu ucuz mesela, ya da kemikli tavuk gogsu de verebilirsiniz. Kemikleri sakin pisirip vermeyin, haslayinca kemik elastisiteyi kaybedip sertlesir, cam gibi etki eder. Kuzu kemigi de problem degil. Zaten bu hayvanlarin dogasinda canli hayvan yemek yok mu? Sadece cig et ishal yapabilir, o yuzden uzerine kaynar su dokup bakterilerin buyuk kismini oldurebilirsiniz.

haşlanmış tavuk ciğeri hem hesaplı hem besleyici olur. arada tavuk salam verebilirsin, o da hesaplı.

temizmama.com'dan alın mamayı. çok ucuza geliyor.

erkapet mama firması, sokak hayvanları besleyen kişilere sürekli olarak ücretsiz mama desteği sağlıyor. aşağıdaki bilgilere bi göz atıp mama desteği alabilirsin erkapet'ten.

eksisozluk.com

Yeni dogurmus kopegin kalori ihtiyaci cok cok fazla, normal ev yemegi ile karsilamak guc olacaktir. En azindan bir ogun hazir mama verin. Ev yemegini bol yagli yapabilirsiniz, kopekler daha iyi islerler yagi. Bildigimiz ezogelin corbasinin icine ne giriyorsa onu sogansiz ve daha kati bir sekilde yapip verebilirsiniz, en ucuzu bu olur.

opetlerde dost maması var 2.5 tl 100 gramı.
Denk geldiğinizde 5-10 tane alıp gün aşırı verebilirsiniz belki.

Bir de ben yemekhanede oglen yemeginden artanlari topluyordum. Daha sonra calisanlar sagolsun benim icin torbaya doldurmaya basladilar, aksam cikista alip sokak kopeklerine dagitiyordum.
Eger civarda buyuk bir firma varsa, rica edin ogle arasinda artanlari ara sira gelip toplayabilir miyim diye? Belki sevinirler yardimci olduklarina.

Tarçın serp dediler bana.