B

ben de a diye biliyorum. altıncı sınıftayken bi' bayram için kartona yazmamız gerekiyordu, bahar adlı sınıf arkadaşım "ata'mız" diye yazmıştı - epey batmıştı bana. edebiyat hocasına sordum, doğru olduğunu söyledi.

bağlam önemli bu hususta, "ata = atatürk" ön koşulu var ise, "ata'mın" olmalı.

Şimdi, normalde ilkini okuyunca herkesin aklına Atatürk geliyor. İkincisini okuyunca kendi atana, ceddine içiyormuşsun gibi anlaşılıyor. Takma adlar büyük yazılır. Ata da Atatürk'e verilmiş bir takma ad. Bütün bunların ışığında cevap A.

Ata özel isim olduğundan a diyorum ama aynı anda neden “Atam izindeyiz” diye çok yazı gördüğümğ merak ettim.

A

Ata diyerek belli bir kişiden bahsediyorsun. MEB'in dediği doğru.

Ücreti iade edecek siteyi bilmiyorum da, gümrüğe takılmadan supplement gönderecek bir site yok.

E aile hekimine yazdırıver. Geçiyo gümrükten öyle. iherb'ü tavsiye ederim genel olarak.

Bir kas grubunu belli prensipler içinde ne kadar sık uyarırsan o kadar verim alırsın, buna antrenman frekansı denir. Aynı gün yaptığında sadece o gün için kas grubunu uyarmış olursun, efektif protein sentezi de ertesi gün biter, çalışma hacmin yüksek olur ama 1 gün çalıştığın kas grubunun gelişimi 2 sürer, 3 gün çalışırsan 6 gün sürer. Ha 1 hareket yaptığın için belki biraz daha az olur ama her şekilde 1 gün çalışmaktan daha etkili olur.

Benim tavsiyem ilk seçenekten yana olacak. Çünkü biceps ve triceps kasları her ne kadar uzun kas olmasa da ayrıntılı kaslardan oluşuyor özellikle triceps için. Yaptığın tek hareket triceps'in tamamını çalıştırmayacaktır. O yüzden hareketleri çeşitlendirmen önemli.

Olaya bir de iktisatçı kimliğimle bakarsak verimliliğin ilk seçenekte yine daha fazla olduğunu belirtebilirim. Kas yapmak biraz kaslara yüklediğin tansiyonla ilgili. Yani aynı gün içersinde ilk hareketten sonra kaslar muhtemelen ısınma derecesine gelip daha fazla isteyecektir. Bu şekilde ağırlık arttırman daha kolay olur. İkinci seçenekteyse zaten yapacağın tek hareket ısınma noktasına taşımakla kalacaktır seni sadece.(İşbu Adam Smith'in labor divison ve çivi örneğinden esinlenilmiştir)

Son olarak eğer diğer günlerde göğüs omuz vs. çalışıyorsan zaten bu hareketleri yaparken biceps ve triceps devreye giriyor. Yani aslında sen her gün bacak çalıştığın gün dahi bu kasları çalıştırıyorsun. Gidip triceps ve biceps yapmak üstüne bu hareketlerin kaslarını gereksiz yere yoracak efektif olmayacaktır diye düşünüyorum.

Türkiye'de direkt Luxottica'dan almadığın sürece hiçbiri %100 güvenli değil ama daha az risksiz olan Atasun Opmar gibi satıcılar sanırım. Ha ama nereden alırsan al, bunların çoğu Çin'den geliyor, Rayban gibi bilinen markaların da parçaları Çin'den gelip İtalya'da falan montajlanıp İtalya'da üretilmiştir denilerek pazara veriliyor, bunları da atlamamak lazım. Yani bizim orijinal-sahte dediğimiz ürünlerin orijinal de çakması da Çin'de aynı fabrikadan çıkıyor.

Ykm boyner atasun ve opmardan alabilirsiniz

@angelus, @filipis
Dün konuştuğum bir satıcı atasundan bazı şikayetler olduğunu, hepsi değil ama sattıkları icinde sahte olanlarna rastlandığını soyledi.
İnanasim gelmedi ama zincir mağazalara da guvenilmeyecekse nerden alacağız :(( bir de buralar internete oranlara ortalama 100 TL daha fazla fiyata satıyor.

Subesine gore zincir magazalarda da sahte var. Deposunda bi dolu sahte gozluk cikan da var malesef.

@brkylmz peki senin alışveriş yaptigin bi web sitesi var mı güvendiğin :/ o zaman nereden alacağız :((

1: Çeneye doğru kaydıkça göğsün hiçbir yeri çalışmaz omzunu sakatlarsın.
2: Omuz genişliğinde tutmadığın sürece neresinden tutarsan tut göğüs komple çalışır, omuz genişliğinde ve daha dar tutuşlarda etki triceps'e kayar..
3: Incline bench press göğsün üst bölümünü çalıştırır (çalıştırdığına inanılır) fakat standart bench press çalışınca da yine aynı bölge çalışır bir şey değişmez.

hangi açıda nerenin çalıştığını anlamanın en güzel yolu dokunmak bence hocam. iki kişi farklı tutuş açılarında ağırlık altına girecek diğeri hangi açıda nerenin kasıldığına dokunarak bakacak. biraz elleme oluyor tabi ama bence kağıt üstünde yazana göre hareket etmekten daha mantıklı :))

genişletmek için incline pozisyonda dumbell fly öneriliyor.

Guzel duyuru, en sevdiklerim:

Kodlama ogrenmek sacma degil mi? Sacma diyenlere tik var, egitimin onemini savunanlara yok.

Sinop'a gideyim mi? evet diyene tik var, hayir diyene yok.

Ona cicek gondereyim mi? evet diyene tik var, hayir diyene yok.

Otobusteki cocugu beni taciz ediyor ibne diye suclasa miydim? evet diyene tik var, hayir diyene yok.

Su ulkeye vize var mi? hayir diyene tik yok, evet diyene var ve o ulkeye vize yok!

Teşekkür ettiklerinde cevapları siliniyor.

ben kullanıcıya göre cevap veriyorum ya da vermiyorum.

Ya aman bosver

burayı bu kadar ciddiye alma. ciddi bir platform değil.

yani bir süre vakit geçirince kimi ve hangi duyuruları ciddiye alıp almayacağını anlıyorsun.

Acikcasi, kimsenin bana tesekkur edebilecegi aklima gelmedi. O yuzden, cok elzem bir bilgi olmadigi surece ben de tesekkur etmedim mesajla ya da baska sekilde. Tiki de tesekkur anlaminda gormedim; bilgi sorularinda "Bu dogru cevap", yorum sorularinda "Okudum ben bunu" olarak dusundum. Acikcasi, tiklere de bakmadim zaten. Insanlar aliniyor diye tik koyuyorum. Cevap yazarken biraz da icimi bosaltir gibi yaziyorum, o yuzden soran kisiye ben de tesekkur borcluyum o acidan. Ben burayi ciddiye aliyorum bir miktar ama ciddiye aldigim yani tikler ya da tesekkur degil.

burayı ciddiye almak ayrı bir şey, buradaki insanların kibar olmadığını fark etmek ve bunun üzerinden toplumu genellemek başka bir şey. buraya gelmeyi becerebilecek medeniyet seviyesine erişmiş insanlar bile böyleyse sokaktaki insandan bir şey beklemeyelim o zaman.

kibar olmayı bilmiyor insanlar, görmemişler yani, birilerine teşekkür etmeyi bilmiyorlar. teşekkür etmek isteyen mesajla da eder, olay soruya cevap da değil. ayıp olduğuna katılıyorum, öğretilebilecek bir şey olduğunu da düşünüyorum. teşekkür etmek, minnet göstermek çok güzel bir şey arkadaşlar, lütfen teşekkür ediniz insanlara.

Herzamna Konu teşekkür değil orda, yanlış yorumluyor olabilirsini. Soru ve o Soruya verilen cevapların dogruluğu, işe yararlılığı, faydalılığı bence. Ben bu şekilde değerlendiriyorum. Soru bana izlicek bir film önerin ise teşekkür olarak yorumlayıp cevap verenlere teşekkür edebilirsin. Ama soru “şu şu oyuncunun oynadığı bi film vardı yönetmeni şuydu ismi neydi o filmin?” İse gelen cevaplardan hangisi dogruysa onu tiklersin ki okuyanlar da o dogru bilgiyi görebilsin. 5 cevap var 5i de tikli ve ben de duyuruyu o an okuyan biri olarak bilmiyorum o filmi tek tek filmleri mi araştırmam gerekecek gibi..
Herzaman teşekkür bekleme o yüzden :)

erty_ksk +1

Bana genelde ya hiç cevap verilmediği ya da öyle alakasız cevaplar gelmediği için tik atarım her cevaba, teşekkürü de sorumun altına erkenden eklerim daha sonradan sadece teşekkür edilmediği için.
Kendi yazdığım cevaplarda çok takılmıyorum.

Benim en sinir olduğum da yazdığı soruyu çabuk silenler.
Uzun uzun cevap yazıyorum "cevabla" diyorum soru yok.

En son geçen gün iki çok eski arkadaşına kitap almak isteyen birine cevap yazmıştım mesela linkler verdim önerilerde bulundum vs. Bayağı vaktimi aldı yani, bi yolladım soru uçmuş. Delirecektim sinirden.

Kesin bilgi gerektiren şeylerde, doğru cevap hangisiyse ona tik verilmeli bence de (@erty_ksk'nin de vermiş olduğu örnekteki gibi). Ama fikir soran şeylerde de @Traveller'ın dediği gibi saçma davranan tipler hala var maalesef. Eğer sen fikir danışmak için açmışsan duyuruyu, her kullanıcı da kendi mantık ya da zevk süzgecinden geçirerek cevap verecek demektir. Zevklerin uyuşmadığı ya da aynı pencereden bakılmayan cevaplar olacaktır ama bu "Hmm, aynı fikirdeyiz, al sana tik!" demeyi mantıklı hale getirmiyor. Bunu yapan duyurucular da zaten onaylanmak için açıyor o duyuruyu, fikir danışmak istediği için değil.


Ha, bir de ayrıca teşekkür edilmesi gereken cevaplar olduğunu da düşünüyorum. Bazen o kadar önemsiz bir soruya ya da soru soranın bile sanki çok önemsemediği bir konuya o kadar detaylıca cevap veren yazarlar var ki insanın bir tikten daha fazlasını yapası geliyor. (eksiduyu.ru)

çünkü ışık hızına ulaştığında zaman senin için duruyor. ışık hızına ulaşmasan bile aynı şekilde zaman senin için daha yavaş akıyor. bundan dolayı da daha az yaşlanıyorsun.

çünkü yer çekimine meydan okumuş oluruz. yaşlanmak yer çekimi ile alakalıdır, ışık hızına yaklaştıkça yer çekiminin etkisi azalıyor dolayısıyla genç kalıyoruz.

Abi yutupta nat geo belgeseli var. İzle. Bana çok faydası olmuştu. Bi iki cümleyle anlatılacak bir şey değil. Çünkü mantığımıza oturmuyor.

E=m*c^2 burada e enerji m kütle c'de hız. normalde ışık hızı olarak kabul ediliyor. yani senin kütleni sabit kabul edersek hızın arttıkca sana bi güç enerji geliyor bu sebeple daha az yaşlanıyorsun.

denef'in dediği gibi değil. Yer çekimi zamanı büker dolayısıyla zaman yavaşlar. Yer çekimsiz ortamda yaşlanmayız gibi bir mantık kesinlikle izafiyetin tam tersi.

Örneğin uzayın en çok büküldüğü yerler kara deliklerdir. Kara delik çok büyük bir kütlenin, varsayımsal olarak sıfır hacme sıkıştığı yerdir. Uzayı o kadar fazla büküyor ki uzay yırtılıp kara delik oluşturuyor. Kara deliğin sınırında zaman akmaz mesela. Yer çekimi bizi yaşlandıracak olsa kara delikte anında yaşlanmamız gerekirken tam tersine zaman duracağı için hiç yaşlanmayız.

Daha önemlisi aslında yer çekimi diye bir şey yoktur. Kütle uzayı büker (en klasik tabirle ortasına ağırlık koyulmuş gergin çarşaf) bu sayede kütlenin merkezine doğru izafi bir kuvvet oluşur. Biz de bunu yer çekimi olarak adlandırırız. Aslında yer çekmez. Bükülmüş uzaydaki hareket kütlenin merkezine doğru olduğu için çekmiş gibi algılarız.

Bunu anlamak cidden ama cidden zor. Anlatmaya çalışacağım.

Işığın hızı tüm gözlemcilerden bağımsız olarak sabittir (yaklaşık saniyede 300 bin km). Ne demek bu? Yani atıyorum sen 100.000 km/sn hızla giden bir araçtasın ve elinde bir ışık kaynağı var. Işık kaynağının dümesine bastığında anda kaynaktan fırlayan fotonların hızı sana 300.000 km/sn olarak görünür. Ben de uzayda sabit bir noktada seni izliyorum. Sen 100 bin ile, senden çıkan ışık da 300 bin ile hareket ediyor değil mi? Öyleyse benim gördüğüm ışığın hızı (bağıl hız teoremine göre) 400 bin km/sn olmalı. Ama öyle değil. Ben de ışığın hızını 300 bin km/sn olarak gözlemliyorum.

Şimdi şöyle düşün (ışık hızını düz 300 bin km/sn varsayalım)

Sen 299.999 km/sn sabit hızla gidiyorsun. Elinde ışık kaynağı. Düğmesine bastın. Işık 300 bin km/sn hızla fırladı olarak görürsün. Ben de seni izliyorum. Işığın senden sadece 1 km/sn hız farkla ilerlediğini görüyorum. Senin gördüğün ile benim gördüğüm arasında fark var. Ben sana 1 saniye baktığımda ışığın senden 1km uzaklaşmış olduğunu göreceğim. Senin ise, ışığın 1 km uzaklaştığını gördüğün süre bana göre çok çok çok daha az. Yani senin hızında zaman çok daha yavaş akıyor. Bu da senin daha yavaş yaşlanmana sebep oluyor.

Bu hız/zaman dönüşümleri de Lorentz Dönüşümleri ile yapılıyor. Yani basit içler dışlar çarpımı ile hesplanmıyor.

Yavaş yaşlanmıyorsun. Kendine göre yine yaşlanıyorsun, saatine baktığında normal şekilde ilerliyor.

Ama senin zamanınla statik olanların zamanı aynı olmuyor.

Işık hızına çıkamazsın da diyelim %90 yaklaştın ışık hızına. Bindin rokete, açtın kronometreyi, çıktın uzaya. Kronometre 1 yılı gösterdiğinde döndün indin dünyaya. Dünya'da geçen zaman belki 15-20 yıl, sende geçen zaman ise 1 yıl olur. Çünkü hızın çok yüksekti.

V=X/t
Işık sen ne kadar hızlı olursan ol, senin yanından ışık hızıyla geçer. Yani saniyede 300 bin km ile geçer. İstersen sen saniyede 290 bin km ile ilerliyor ol. Işığın bu izafi hıza uymayışı uzayı ve zamanı büker. Yani V sabit kalır x sabit zaten ama t değişir. Zaman değişken hale gelir.

E=mc^2 ile alakası yok. O ayrı bir meselenin konusu.

Zaman, bizim dünya üzerinde her ölçüye getirdiğimiz standartlardan biri sadece. Yani 1 saniye 1 dakika 1 yıl 100 yıl, bizim dünya üzerinde belirlediğimiz, bilinen fizik kurallarıyla kabul ettiğimiz bir kavram. Mesela birinci yıldan sekseninci yıla geçtiğimizde, kendi zaman ölçümüze göre yaşlanıyoruz fakat ışık hızına yaklaştığın durumda, misal bir kara deliğin olay ufkunda-kenarında, bizim bildiğimiz fizik kurallarının dışına çıkarız, zaman bizim için dünyada kabul ettiğimiz zaman ölçüsüyle işlemez. Dünyadaki zaman için 60 saniye 1 dakika ederken, aynı şey ışık hızı için geçerli olmaz, ışık hızına girildiğinde uzay-zaman bükülür, zaman durur tekellik başlar, bu da bizim algımızın dışında farklı bir zamanın oluşmasına neden olur, o nedenle yaşlanmazsın. Bilimsel argümanlara girmeden magazinsel anlamda, bu şekilde olur.

www.youtube.com

@bos gezenin bos ustasi doğrusunu kısaca anlatmış. yer çekimi, E=m*c^2 gibi cevaplar sorunla ilgili değil.

Yukarıdaki cevabıma ekleme yapmak istiyorum. Sen yüksek hızlarda (rölativistik hızlar) hareket ettiğinde zaman yavaşlıyor. Ancak senin bunu algılaman mümkün değil. Yani sen yine zaman normal hızında akıyormuş gibi algılarsın. Zamanın sana göre yavaş aktığını anlaman için durup ilk başladığın noktadaki zaman değişimini ölçmen lazım. Yani sana göre sen geç yaşlanmıyorsun. Diğerleri hızlı yaşlanıyor. Diğerlerine göre de tam tersi. İzafiyet dediğimiz şey de tam olarak bu.

Hazır beyinler davul gibi olmuşken bir de İkizler Paradoksundan bahsedeyim ki bu paradoks bir çok kaynakta eksik ya da yanlış anlatılıyor.

İkizler paradoksu şudur: Bir ikiz kardeş düşünelim. Bunlardan biri, ışık hızına yakın bir sabit hızda hareket eden bir uzay gemisine biniyor. Bu arkadaşın adı Yolcu olsun. Diğer kardeş de dünyada kalıyor. Bu arkadaşın adı da Hancı.

Şimdi Yolcu, uzay gemisine binde ve sabit hızla (örneğin 200.000 km/sn) dünyadan uzaklaşıyor. Geminin camından dünyaya baktığında şunu söyleyebilir: "Ben sabitim ve dünya benden 200 bin km/sn hızla uzaklaşıyor. Öyleyse dünyada zaman daha yavaş akıyor olmalı. Yani kardeşim benden daha geç yaşlanacak.". Bunu söylemesinde bir beis yoktur. Çünkü ivmesiz hareketlerde (izafi kuvvet oluşmayacağı için) hareketi algılamak mümkün değildir (bkz: galileo'nun görelilik prensibi). Bun benzer olarak Hancı da "Ben sabitim ve kardeşim benden 200 bin km/sn hızla uzaklaşıyor. Öyleyse gemide zaman daha yavaş akıyor olmalı. Yani kardeşim benden daha geç yaşlanacak."

Şimdi ikisi de aynı şeyi söylüyor ve mantıken ikisi de doğru şeyi söylüyor. Paradoks denilen şey budur. Ancak aslında paradoks değildir. İşin doğrusu, kim gerçekten hızlı hareket ediyorsa o daha geç yaşlanır.

Bunun yanlış anlatılan hali de şöyle:
Bu adamlar ikiz. Biri ışık hızına yakın hıza çıkınca daha hızlı yaşlanıyor. Bu adamlar ikiz ama biri daha yaşlı ?!? Bunun mümkün olamayacağını falan düşünüyorlar heralde ki buna paradoks diyorlar. Halbuki gerçekte olan şey tam olarak bu.

Himmet dayi

Ortada paradoks yok aslında o mevzuda. Şöyle ki gözlemlediğin ikiz kardeşin sana göre çok yavaş hareket ediyorsa sen hızlı yaşlanacaksın yani o hareket halinde demektir. Tabi pratikte o hızla uzaklaşırken dünyadan birini gözlemleyemezsin muhtemelen o ayrı mesele.

Gerçeklik paradoksu karadeliğe düşme gibi durumlarda meydana gelir. Çünkü aşırı yüksek yer çekiminde zaman çok yavaş akar hatta durur. Yani biz karadeliğe düşmekte olan birini sürekli düşüyor ve limit sonsuza giderken hızı sıfıra yakınsıyor olarak gözlemleriz.

Fakat düşmekte olan kişi perspektifinden olay farklı vuku bulur. Düşen adam düştüğünü tecrübe eder acı biçimde ölür ama biz bunu göremeyiz.( Bkz: the blackhole war) (bkz: Leonard susskind)

O kadar protein gereksiz, 110-120 gram protein yeter; o yağ düşük, en az kilon kadar yağ tüket. Bunların dışında bol bol da yeşil bitki tüket.

@angelus 95 kiloyum bu arada :(

Proteini kilo*2 değil, yağsız kas kütlesi*2 olarak hesaplamak gerekiyor, vücut yağlarının proteine ihtiyacı yok, bu şekilde yüksek protein aldığında aldığın proteinin büyük bir kısmı, özellikle karbonhidratın düşük olduğu diyetlerde, glukoza çevrilecek, yani ziyan olacak, hatta yağ sentezine bile katılabilir, o nedenle gerek yok. Fakat yağ alımında iş değişiyor, vücut yağlarının en optimal şekilde enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi için, dışarıdan yağ alımının görece olarak yüksek olması gerekiyor, yani 95-100 gram yağ alımı senin için iyidir. Ayrıca vücudun 2 tane enerji kaynağı var; yağ ve karbonhidrat, bunlardan birini düşük alıyorsan diğerini yüksek alman lazım, ikisini de düşük alırsan vücut er geç kas proteinlerine saldırır, kas kaybı yaşarsın.

O kadar az karbonhidratlı diyetle, açlığınla başa çıkamayacağın için kısa süreli bir diyet olacaktır.
Günlük alacağım dediğin karbonhidratın yarısını yiyeceğim dediğin bir avuç yulaftan alıyorsun zaten.
Daha ayakları yere basan bir program yap.

Whatsapp Business diye bir şey var bi bak ona.

ben boşuna 5 senedir sağlıklı beslenicem diye uğraşıyorum demek ki. okayi diyetten siyirip.yasam standsttina sokuyorum. aslında tüm olay leş besinler ile zayıf olmakmış. normal yiyen normal kiloda oluyor zaten. normal yemediginizi kabul edin artik. internette yaziyor her sey. ac bak dun yediklerin kac kalori ne kadar zararlı icinde sağlıklı bisey var mi?

Tuğçe Işınsu

O kadarı biraz uç gibi ama , kiloyu takıntı haline getirip, veremedikçe vücudu strese sokmanın kilo vermeyi zorlaştırdığını okumuştum bir makalede..

Bu düşünce gücü olayı şu noktada mantıklı; kişi kilolarını takıntı haline geldiğinde, yani hayatının birincil amacı haline getirdiğinde, beslenme vs gibi durumlar stres kaynağı oluyor, stres de kortizol-adrenalin salınımına neden oluyor, bu hormonlar da kilo verme işini durduruyor zira kanda insülin gibi kortizol ve adrenalin varsa, yağ yakımı olmuyor, bu noktada pozitif olmak iyi, kilo vermeye ya da en azından almamaya etkisi de olabilir ama tabii ki vücut yağları bir enerji formudur, bu enerji formunu değiştirmek, yani yağı ATP'ye çevirip yağ halinden kurtulmak-yağ kaybetmek için eylem gerekir, bu da düşünerek olabilen bir şey değil, düşünerek yağ yakıcı hormonları aktive edemeyiz ya da termojenik anlamda bir etkisi olmaz düşünmenin. Bu durumda da "Yedim yedim kilo almadım" gibi bir şey olmaz; ihtiyacından fazla yersen, sabahtan akşama akşamdan sabaha kadar da düşünsen, kilo alırsın.

@angelus, tam yerine geldin:) sormak istedigim bir soru vardi. hamburger, pizza, soslar vs.. tum junky foodlari hayatimizdan cikarsak spor yapmadan zayiflayabilir miyiz? yoksa saglikli da olsa yediklerimizin miktarini dusurmeli miyiz?

mayeskuel; Kilo vermek-yağ yakmak genel anlamda alınan kalori-harcanan kalori hesabıyla ilgili bir durum, spor yapmanın, yaptığın spor türüne göre, farklı farklı etkileri oluyor ama sadece beslenmeni düzenleyerek ve sıfır sporla tabii ki kilo verebilirsin, yağ yakımında önemli olan zaten beslenme rutinin. Günlük kalori ihtiyacın 2200 kaloriyse, 2000 kalori alarak yağ yakarsın fakat sıkıntı, spor yapmadan yağ yaktığında, ortaya çıkan vücut hoşuna gider mi gitmez mi, problem bu. Ayrıca aynı hesapla, çöp gıdaları diyetinden çıkarmadan da yine kilo verebilirsin, ha daha yavaş olur daha sağlıksız olur ama öyle de olur.

bizim bir arkadaş vardı düşünce gücüyle zayıfladığını iddia eden. sonradan öğrendi ki kansermiş :(

Paraya kıyacam diyorsan; www.supplementler.com

Aynen doğru bir bilgi. Sıcaklığın etkisiyle yağlar termojenik etkiye maruz kalıp yağ asitlerine ayrılarak mitokondriye taşınıp krebs döngüsüyle ATP sentezine katılıyorlar.

nesi saçma bunun abicim? angelus açıklamış işte bilimsel olarak. devam...

işe yarasa çok daha popüler bir uygulama olurdu.

Bizim bir komsu bunu denemek icin gece tek koluna Vicks surup yatmisti, simdi bir kolu incecik digerinde kollar patlican :(

bunlarla uğraşılacağına akşam 1 saat yürüyüş yapılsa kesin sonuçalınır

eda taşpınar sürekli güneşlendiği ve terlediği için incecik. angelus açıklamış sebebini. ben ikna oldum.

Hahaha böyle bir şey olabilir mi? İnanmayınız.

bu aptallıklarla uğraşmaman için sana özet geçiyorum:

bölgesel yağ yakımı diye bir şşey yok. kolunla dambıl kaldırırsın bütün gün, gider baldırlarındaki yağlar erir.
50000 tane mekik çekersin günde, gider yanaklarındaki yağlar erir.

vücudun, metabolizman ilk nereden vermek istiyorsa ordan verir. bölgesel zayıflama aptallıklarıyla vaktini harcama. yağ yakıcı aktiviteler yap.

Şimdi şöyle bir gerçek var... hergun akşamları yaklaşık 8 kilometre yürüyorum bunun son 1-1.5 kilometresini koşuyorum. Tişörte bakıyorum sırt ve biraz göğüs bölgesi ter içindeyken göbek çevresinde zerre ter izi yok dolayısıyla bu bölgede terleme az belli oluyor...bunu artırabilirsem faydası çok olacak göbeğin erimesi için...

Ben küçükken mahallede çocuklar yapardı bunu. Vicks olmayan versiyonunu ama. Yani efsane o zamanlardan beri yaşıyor demek ki. Yaşım 31 bu arada :) Yukarıda da denmiş. İşe yarasa kimsede göbek kalmazdı.

zamanında bunlardan giyip yürüyüşe çıkan amcalar, teyzeler görmüşlüğüm var.

saunaesofmanii.files.wordpress.com

Mısır ve soya en çok genetiğiyle oynanmış iki ürün dünya çapında, yediğinde vücudunun ne tür tepkiler vereceği belli olmuyor kanser mi olacaksın başka bir şey mi, şans.

Östrojen salgilattigi için sevilmiyor erkekler tarafından.

Ayrica Bizim kültürde çok olan bir besin değil

Tamamen yanlış ve eksik bilgilendirme yüzünden.

Soya Çin'den veya Güneydoğu Asya'dan gelmediği sürece GMO olamaz. Çünkü dünyanın geri kalanında GMO soya insan besini olarak yasak. Ama hayvan yemi olarak kullanılıyor.

Onu yiyen hayvanı yiyen insan da bundan etkilenme riski var. Mısır için de geçerli bu.

Östrojene gelirsek; iki tip östrojen hormonu var. Bunlardan birisi erkekler için iyi değil, diğeri iyi. İyi olan soyada çok az miktarda var. Öyle ki kilo kilo yemeniz lazım her gün etki edebilmesi için.

Gel gelelim sütte erkeklerin almaması gereken östrojen mevcut halihazırda. Sadece östrojen de değil bir ton almamanız gereken madde var ama herkes süt içsin süt çok sağlıklı diye propaganda yapılır durur.

Kulaktan dolma bilgilere inanmayın, bu yazdığıma da inanmayın hatta. Direkt kaynakları okuyun, kaynakları gösteren kaynakları okuyun en olmadı.

m.youtube.com

Valla ben bizim fabrikadaki soyayı kuru fasulye gibi pişirip yemiştim. Tadı afedersin ama leş gibiydi.
Hani zombiler ülkeyi istila etse o zaman yerim ancak.

alerjinin kediye olduğu kesin mi? yakın zamanda değiştirdiğiniz bir şey varsa belki ondandır. mesela ben geçen gün yeni bir şampuan kullandım ve inanılmaz öksürdüm şampuan yüzünden. artık içinde ne varsa... belki öyle bir şeydir sizinki de.

Alerji sonradan gelişebilir, normal yani, verdiği ilacı düzenli kullan uzun süre rahat edersin.

5 sene kediyle yaşadıktan sonra çöt diye alerji çıktı. Doktora gittim verdiği hiçbir şey para etmedi. Kendi halime bulduğum çözüm: allegra (eve geliş saatime 1 saat kala içiyorum evde çok vakit geçireceksem) şiddetli öksürük krizlerinde Ventolin. Ama uzun süredir aşağıdakileri uygulayarak kriz yaşamadım:

Evin koltuklarını komple değiştirdim. Deri koltuk tüy tutmuyor,

Yatak odama kesinlikle sokmuyorum kedişleri.

Kurutma makinesi şart. Kıl tüy yün hav ne varsayok ediyor. Silkelemekle o temizlik asla yakalanmıyor.

Kediyle uyumuyorum :( en üzücüsü.

Tabi ki halı vs hemen kurtulun.

burpee haricinde 6000 metre koşmalı versiyonunu (barfiks 7'şerden 3 set) askerdeyken yapıyorduk. bayağı forma sokmuştu yani. sen de koşu ekle derim.

30 burpee yapabilecek duruma gelirsen Sparta askeri gibi bile olursun.

gayet normal, aynen devam

sağlık açısından bakarsak gayet normal ve iyi bir şey. böyle devam.

ha yok sigaram yok içkim yok ama kutu kutu nutellam, kutu kutu coca colam var diyorsan. boş ver içki kültürün olsun ondan daha iyi.

Senin gibi vardır bence. hem de çok. ben senin gibi değilim. Sigara kullanmıyorum. Merak edip denedim benlik bir şey olmadığını gördüm. Sigara ile alakam yok.

İçki kültürüm var. Ayrıca zamanında çok içtim, denedim. Şimdi onu da bıraktım diyebilirim. Gerek yok. Ha katı bir kural değil özel bir şey olur gün olur bir şey olur içilir yine ama içmenin merkezde olduğu şeyleri bırakalı oldu biraz. Umarım böyle devam eder.

Ben aslinda sigara ve ickinin birlikte kullanilmasini sevmiyorum cunku cok alakasiz olduklarini dusunuyorum. Sigara konusunda cok haklisin, gerekli olmayan bir sey. Icki ise guzel hissettiriyor, cesaretini artiriyor, sessiz ortamlari neselendiriyor. Tek basima icmem cunku sagliga zararli ancak arkadaslarin yaninda iyi hissettiriyor. Oyle durumlarda guzel hissetmek icin bira ile degil ama belki bir kokteyl ile baslayabilirsin. Ictikten sonra kararini verirsin.

Sigara hiç içmedim, merak da etmedim; alkolü de yılbaşından yılbaşına. Alkolü daha gençken daha sık aralıkla içiyordum ama son 10 yılda bu şekilde seyrediyor.

hiç sigara içmemiş ve içkiyi de yılda sosyal ortamlardan dolayı 5-6 şişe bira şeklinde içen biri olarak söyleyebilirim ki normalsin, sigarayı bilmiyorum ama alkolün tadı güzel değil ki bu kadar seveni olmasını anlamıyorum.

bence süprsin...

alıcısı olma ama arkadaş ortamında denk gelirse ot iç.

tütün ve içkiden uzak dur...

Senin gibiyim, sigara hiç içmedim, bana göre sigara tüketilmesi ultra saçma bir şey, yaptığı bağımlılığın cebe verdiği zarar üst seviyede, zevk olarak (sosyal) içen yok gibi bir şey herkes bağımlı oluyor ve kesinlikle gün geldiğinde direkt olmasa da dolaylı olarak sancılı bir ölüme sebep olacağına inanıyorum.
İçki sigaradan biraz daha farklı, belki çok pahalı olması da etken olabilir ama içki bağımlısı olmak sigaraya oranla çok zor gibi, tüketim şeklinin ve etkisinin farklı olması da etken olabilir tabi.
Bu sebeple içkiye soğuk bakmıyorum, sosyal ortamlarda, yemeğin yanında 1-2 kadeh olacak şekilde tüketiyorum. Bu da ayda 1'den seyrek denebilir.

Durumun normal ve güzel bir şey ama dendiği gibi içki, tadılması gereken bir şey yine de bence. Fakat sigara asla.

Bence gayet normal.

Sigarayi yurtta arkadaşlarla hele bir deneyeyim deyip tadina bakmistim 1-2 defa. Ciğerlerim çıkana kadar öksürmüştüm. O kadarla kaldı. Şimdi ise migrenimi nuksettirdiği için nefret ediyorum neredeyse, tahammül edemiyorum kokusuna.

Hiç alkol kullanmadim kullanmayi nedense hic istemedim oyle bir merak oluşmadi. Sosyal anlamda bana hiçbir sey kaybettirmedi kazandiracağini da sanmıyorum.

Birde ikisi de uzun vadede vucuda zarar veren şeyler bilincli olarak bedenime bunu yapma taraftarı değilim olmadım.

Aynen devam.

ikisinin de tadina baktim bakmasam da olurmuş. Sigarasiz, alkolsüz hayata devam.

boşverin gitsin ya. normal gayet. şimdiki aklım olsa ben de hiç bulaşmazdım içkiye. hayır bir kere o güzelliğin tadını alınca haftada 1-2 istiyor insanın canı o kötü.

Kendim de dahil olmak üzere hiç sigara içmemiş insanlara denk geliyorum ama içki içmeyen insan sigara içmeyene göre daha az bence. Şahsen tanıdığım iki kişi var: biri muhafazakar, diğerinin de çevresinde alkol kaynaklı tatsız olaylar yaşandığı için hep mesafeli olmuş, merak dahi etmiyor.
Elbette normal bir durum. Hiçbir şey kaçırmıyorsunuz, emin olabilirsiniz.

25ime kadar sanırım ben de sigara içmemiştim. denemek amacıyla birkaç dal içtim ve bıraktım. gereksiz gerçekten.

alkolü daha erken yaşlarda başlamışımdır ama onu da ay yılda bir kere içiyorumdur. alkolün bazen tadı hoşuma gidiyor. bokunu çıkarmamakta fayda var.

bu arada sigara için normal diyebilirim ama içki için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. hiç mi merak edip bir bira içmedin mesela? :)

Senin 34 yas versiyonunum hic icmedim merak etmedim ovunulecek bisey degil ama boyle

içki de sigara da var.
keşke senin gibi olsaydım.
senin gibi olan arkadaşlarım var, normal.
hakem oyna diyor.

hayatında bir kere abartmadan sarhoş olmanı öneririm sadece. Onun dışında içki kültürün olması, olmaması falan bir artı veya eksi değildir. Canın çekmiyorsa boşver gitsin.

Olabilir cok da anormal degil. Ickinin su gibi icildigi ulkelerde agzina icki surmemis insanlar var.

sigaraya hiç başlamamak gerek zaten, öyle alkol gibi ayda 1 içerim olmuyor ama hiç alkol almamış olmak benim için tuhaf bir durum. hafif sarhoşluğun yarattığı o gevşek ortamın arkadaşlar arasındaki eğlencesini ayık kafayla yaşamak her zaman mümkün olmuyor. özellikle günlük hayatında çok "rahat" bir insan değilsen, stresli bir hayatın varsa alkolün getirdiği gelişine yaşanan anlar insanda bir rehabilitasyon etkisi yaratıyor. dini sebeplerle içmesen anlarım ama şu haliyle bir şeyler kaçırdığını söyleyebilirim.

illa kültürünün olması da gerekmez, sarhoşluğun keyfi bir başka. şu zamana kadar içmeden geldiysen bu saatten sonra bağımlı da olmazsın muhtemelen, bence dene.

Bahsettiklerin steroid değil, medikal ilaç. Onun dışında, ancak iyi bir diyetle biraz işe yarar, o da belki %5, %5'lik bir etki için çok gerekli ilaçlar değil, gerekli olmadığı gibi riskleri de var, değmez yani, üstelik vücut çok kolay adapte olur bunlara, belki bir haftalık kullanımdan sonra o %5'lik etkisi de kalmaz, o yüzden diyetini düzelt. Bel bölgesinde yağlanma varsa tamamen kötü beslenmeden olur, gitmiyorsa eğer diyetin kötüdür. Ben diyeti kötü olup de Clenbuterol'le yağ oranını düşüren kimseyi görmedim.

Internet uzerinden satilan bu tarz ilaclarin cogunlugu sahte.adamlar aynisinin tipkisi sadece etken maddeleri daha dusuk diye ovunerek bunu soyluyorlar.balkan pharma uzerinden konusursak direk moldovadan temin edebilen kisi sayisi az ,aracilardan alinanlar genelde sahte.ilacin kendisi cok ucuz oldugu icin sahtesini yaparken etkin maddeleri ayni oranda kullanabilme ihtimalleri yok.her halukarda bilmedigin bir kimyasali alip yutmak buyuk sacmalik.yarismaya vs hazirlanmiyorsan gobegindeki yagdan kurtulmak icin bu riske girmeye degmez.organlari eline alma,bi tik ilerisi olme ihtimalin bile var.

Bel bölgesindeki yağlanmanın sebebi yüksek kortizol ve sürekli stres olabilir.

Değmez +1

Maden suyu-tuz-limon.

Sağlıklı olması tartışılır ama

Soguk light süt, kahve ve buz ile kendi soğuk kahvemi yapıyorum. 30 saniyede hazır ve guzel.

Soya sutu

en çok bira içiyorum. iş çıkışı soğuk soğuk çok iyi geliyor.
maden suyu + bir dilim limon + birkaç yaprak nane ikinci sırada. sağlıklı bence.
bunun dışında, erik, şeftali, vişne vb. evde o an olan bir meyveyi azıcık şekerle kaynatıyorum (bildiğin komposto), sürahiye süzüyorum, soğutup içiyorum. marketten alınan paketli meyve suyuna göre daha sağlıklı.
bir de neskafeyi azıcık sıcak suda çözüp üzerine soğuk süt, kahve likörü ve neskafeyi dondurarak yaptığım buzlardan koyuyorum, o da çok güzel oluyor.

normalde bira derdim de, sağlıklı istedin, buyrunuz kalorisiz ve yeni keşfettiğim içecek ^^

yeşil çay demle; poşet çay şeklindeyse bir büyük fincana sallama şeklinde yap. çayın demlendiğinde süz/poşeti çıkar ve buzdolabına kaldırarak soğut.

soğuyunca büyük bir arjantin bardağa al çayı, üzerine bir şişe sade soda ekle.

kalorisiz bira benzeri soğuk içeceğiniz hazır. (:

kefir gibisi yok. hiçbiri kefir kadar etkili gelmiyor.

Reyhan şerbeti. Gecen yaz epey yaptim bu hafta yine yapacağım.
Limonata. Bunu yapmaya eriniyorum hazir alıyorum.

Kefir yapıp içiyorum. Bir de meyan şerbeti içiyorum kayınvalidem yaparsa. Tabi çok fazla da ayran içiyorum soğuk olarak.

Elma shorlesi: en.wikipedia.org

Mineralli su bol bol. Buzlu, naneli, cilekli. Icine ne koyacaginiz sevdiginiz aromalara bagli.

versinler

Ben insan seçiyorum biraz, gözümün tutmadığına yer vermem diğerlerine veririm.
Bana da öyle yapılsa çok koymaz herhalde.

vermesinler.

Verirse sagolsun, vermezse de bunu goze alip cikmis olmaliyim zaten

versinler, ben yer vererek 60 yaşıma yatırım yapıyorum.

ama ben de hepsine yer vermiyorum şimdi. bu konu çok şey. üni sınavı zamanında sabah okul öğleden akşama kadar dersane koştururduk, genç de olsak insanız dimi yoruluyoruz. bu durumda evde canı sıkılmış 65 yaş kartıyla şehre gidip bi tane simit alıp geri dönen yaşlı reyize neden yer verme mecburiyetim olsun? homurdanıyorlarmış filan bazen, hatta zorla kaldıran yaşlılar varmış "galk" diye. Allah tabi hayırlısını versin de yani yaşlanınca kafa da gidiyo hafiften. yaşlanmak fobisi var bende artık...

he yine yer veriyoruz gönlümüz el vermiyo koltuk sevdamız yok çok şükür;))

ben yer veriyorum, annem de otobüse binince ayakta kalmasını istemiyorum kendisi 66 yaşında

kendimce karma yapıyorum

Vermesinler

55-56 gibi olmeyi dusunuyorum.

ama diyelim ki olmedim, 60 yasimda neden hala otobus, dolmus ile seyahat ediyorum? bu yasima kadar ne yaptim? bu yasima kadar eger ozel jetim veya arabami edinememissem, suc bendedir. basarili bir hayat yasamamisim demektir. varsinlar yer vermesinler. gocunmam.

60 yaşımda taksiyle ya da özel aracımla gezecek param olmasını umuyorum. Olmazsa da yer vermek zorunda olduklarını düşünmem açıkçası

Ayakta duramayacak kadar güçsüz gorunuyorsam ve herkese bana yer vermek zorundasiniz bakislariyla bakmiyorsam versinler. Ben genelde vermiyorum.

alaimisema gibi düşünüyorum. eğer imkanım olmazsa da yoğun olmayan saatlerde yolculuk ederim (30 yaşımda bile bunu yapmaya çalışıyorum), en azından otobüsle bedava seyahat etmeyi hobi haline getirecek kadar boş bir hayatım olmasını istemem yaşlandığımda.

bir de 60 artık yaşlı sayılabilecek bir yaş değil. 75-80'den önce kendime yaşlı dedirtmem.

Başlarında dikilip ters ters bakmam yer verin diye ama veren olursa da oturmam demem. Ben genelde yer veriyorum o yaştakilere, gençler de ileride bana verse hoşuma gider, yalan yok.

yorgun değillerse vermeleri güzel bir jest olur. ben çok yorgun olmadığım süreçte mutlaka yerimi veririm.

Arkadaşların dediği gibi, 60 yaşında hala metrobüse-otobüse biniyorsam bana müstehaktır yer vermesinler fakat 15 yıldır bilfiil deadlift yapıyorum, yaşarsam bi 20 yıl daha yaparım en az, yani bana çok koymaz yer vermemeleri sıkıntı yaşamam.

versinler amk 30 senedir veriyorum

30+'im geçenlerde genç bir çocuk abla geç lütfen dedi:D ben de yok dedim otur dinlen kardeşim. Ben de yorgun olmadığım zaman yer veriyorum, özellikle hamilelere. Minibüste hiç vermiyorum çünkü denge problemim var, kapıdan uçarım diye korkuyorum. Yer vermezlerse sorun etmem, kimseye dert olmak istemem. Hoşgörülü bir insanım.

Var.

Sanırım var. Su içtiğim zamanlar cildim güzelleşmiyor ama içmediğimde kötüleşiyor.

soru aceleye geldi.

su içmekten kastım günde 1 bardak su içmek ile 6-7 bardak su içmenin cilt üzerindeki etkisi. haftada 1 bardak su içen kişiler tanıyorum ve görünüşleriyle şaşırtıyorlar beni.

Vücut sudan oluşuyor, gün içinde de çeşitli yollarla su kaybediyor, sen bu suyu yerine koyarsan hücreler iyileşmeye güzelleşmeye başlıyor; vermezsen fonksiyonlar bozuluyor.

Sicaklardan dolayı günde takribi 3-3.5 lt su içiyorum çay kahve limonata dahil değil buna. Daha az içtiğim gunlerle kiyaslayinca cildim daha çok su içince daha parlak, canlı ve yumuşak oluyor.

De gidi @angelus, glikoz ile buluşan mitokondrinin ATP sentezleme sürecinden "hücreler güzelleşiyor"a geçiş yapmış.

Biraz daha fazla "çok fazla" olmadığı sürece etkisi var.

İkide bir tuvalete gitmeye üşendiğim için günde yarım litre içiyorum ortalama. Bazen daha az ya da daha çok. Zayıf sıska bir bünye olduğum için çok etkilemiyor ama yüzdeki yağlanma belli oranda artıyor bence. Ya da psikolojiktir bilmiyorum ama 1 litreyi geçtiğim günlerde kendimi daha dinç ve daha az yağlı hissediyorum :D

Hedefim günde 1.5 - 2 litreye çıkarmak.

farklı dönemlerimdeki kıyaslamalarıma göre daha sağlıklı parlak ve gergin oluyor

bununla ilgili bir before after resmi vardi. ne kadar dogru bir deneydi bilmiyorum ama cidden fark buyuktu gunde 2-3 litre su icenle 1-2 bardak su icerisinde. google yap bulursun zaten.

Ben olsam bi otele yerleşir uçuşa kadar otelden çıkmazdım, hava çok sıcak çünkü o valizlerle falan hayatınız cehennem olur.

15 temmuzda ben olsam pek bişey yapmazdım
günün anlam ve öneminden ötürü kutlama programlarına bakardım ya da, o programlara en uzak ne varsa onu yapardım. ya da yeşilköy marinada takılırdım.

ben de atatürk için yazdım

öncelikle hangi havalimanı? Buna göre bir plan yapman lazım. 14'ünü 15'ine bağlayan akşamda ertesi günkü kutlamaların hazırlığı olur. Bence bir otele eşyalarınızı bırakın, 2-3 saat dolaşıp yiyip için. Zaten uçağınız sabahın köründe, erken kalkmanız gerek.

not: Atatürk havalimanını baz alarak yazdım

Otele gidip dinlenin.

havalimanı atatürk evet.

O yaşta hepimize oluyordu böyle şeyler. Şaka şaka, biz o yaşlarda günde 10 saat kolasına maç yapıyorduk ayı gibi, Celal Şengör'müş bilimmiş maneviyatmış çok bilmiyorduk, kolasına maç yapınca pırıl pırıl oluyorduk, çözüm kolasına maç, ya da bu dönem kendi akranları ne yapıyorsa onları yapsın, düzelir. Bu yaşta gereksiz yere varoluş sancısı çekiyor.

iki tane dünyamız var, birisi iç dünyamız, birisi de dış dünyamız.

kendini iç dünyasına (yani dünyanın bu genel haline) bu kadar kaptırmasın. biraz dış dünyaya da (o anki fiziksel etrafına mesela parklardaki basket sahaları, basket topu, onu oradan attırabilmek, biraz terlemek filan?) ayık olsun. ayrıca hiçççç bilemez, öyle bir an olur ki (etrafta baya da var) bilim bilim derken bir an kendini ibadet ederken bulan insan sayısı azımsanamayacak kadar çok. (ya da tam tersi)

uçlara çok gitmesin, gri diye de bir renk var.

ayrıca arkadaşlar, sex, deniz güneş, kızlar espiriler falan bunlar da güzel şeyler. yine çok kaptırmıyoruz. herşey dozunda.

bu çocuğa yaklaşmak için en az onun kadar birikim edinilmesi, daha önce bu yollardan geçilmesi ve bu açmazdan çıkabilmiş biri olunması gerekir. Bu özellikleri taşımıyorsanız sadece laf salatası olur en son da "çok düşünmeyeceğn olum gafayı yersin, salla boşver"e çıkar.

Şahsen bende dönem dönem bu çukurlara düşen biri olarak, benzer durumlarda hiç konuşmamayı tercih ediyorum.

Yalnız bırakmayın yeter bence.

karismamani tavsiye ediyorum.

birak kendi sorularina kendi cevaplarini bulsun. arastirsin, okusun, dusunsun kendine bir kisilik olustursun. onu dusunce tembelligi ile tanistirma. sen simdi manevi destek verdiginde sana veya hayati boyunca kafasindaki sorulari/sorunlar icin birine bagimli hale gelecek. hep birinin gelip bu sorunlarini cozmesi icin bir sey soylenmesini bekleyecek.

onu kendi haline birak.

Bence sadece arkadaş olabilirsin. Abi ya da baba olmaya çalışma bence.

Rana beri-anda kalmak bu kitabı okusun.

Süreç benim de yaşadığım bir süreç ama bahsettiğiniz düzeyde okuma yapmadığım için herhal pek derin bir kaygı yaşamamıştım.
Allah her zaman yanında diye yetiştirilmiş birisinin Allah'ın olmadığı düşüncesine gelmesi zor oluyor.
Uçlara gitmek, bunalıma girmek gibi süreçler olmadığı sürece tahmin ediyorum kendisi yolunu bulacaktır.

Psikolog a gitsin bilimsel yardım alsin.

Bence normal, kabuğunu kırmaya çalışan herkes yaşıyordur o yaşta. Küçükken etrafında safsatalara çok maruz kalanların kırması daha zor oluyor. Halbuki Allah'ın yanında olduğu düşünülünce cihada bile gidebiliyor. Bu kadar etkili bir hissiyatın eksilmesinden bahsediyoruz, kolay olmayacaktır ama bulur elbet yolunu. Endişelenecek bir şey varsa bir psikolog yardımcı olabilir.

Çok rahat 45-50 arasındadır.

@angelus; evet rahat vardır. Geçmişine baktığımda zaten 90'ların ilk yarısında Ankara'da müzik yaptığı yazıyor.

46 yasındaymiş, daha önce duyuruda biri sormuş, milliyet haberi linki paylaşilmıs 2011'e ait, o dönem 39 yaşinda olduğu soyleniyor haberde.

Yani yaşını merak edip bulamadigim kimse olmadi şu ana kadar googleda bi aramayla, bunu bulmak biraz uzun sürdü gerçi ama zaten ismen tanimiyodum kendisini, yuksek sadakatta olduğunu görünce yüzünü hatirladim

Ülkeler arasındaki saat farkı. Oralarda piyasa açık oluyor.

onu biliyorum hocam da ordaki piyasaların açık olmasıyla ne alakası var onu anlamıyorum. yabancı piyasaların açık olması tl ye neden değer kaybettiriyor onu merak ediyorum.

USA'de piyasa kapaliyken sen nasil dolar alabiliyorsan burada piyasa kapaliyken de tl alip satilabiliyor. Acik olan piyasalar vasitasi ile. 24 saat aciktir piyasalar. Biri kapanir biri acilir. Sadece haftasonu tamamen kapanir.

Asya piyasasında dolar TL karşısında artıp yükseldikçe, bizde de artıp yükseliyor, Dolar TL karşısında sadece Türkiye pazarına göre işlem görmüyor, orada Japonlar bi işlem yapıyor Dolar TL karşılığında değer kazanıyor, o bize de yansıyor.

Ekonomiden çok anlamıyorum bu yüzden belki çok saçma olacak ama oradakilerin tl bozdurması falan gerekmiyor mu abi bunun için?

Hayır neden TL bozdursunlar, Asya piyasasında Dolar değer kazanınca TL karşısında da değer kazanıyor. Bak şu linkin sağ tarafında döviz sekmesi var, orada Dolar-TL paritesi var anlık olarak işleyen.

tr.investing.com

Asyadakiler diyor ki o an elinde tl olan kisilere, Bak kardes bana biraz tl borç ver verdigin tl ile tl satıp dolar alayım bi iki saate dolar yukseldikten sonra tl alıp dolar satar, tl ni sana geri veririm.

Dişlerini fırçala her gün duş al roll-on kullan ayakkabın giysilerin temiz olsun yeter.

tırnaklar çok önemli, düzgün kesmeyi öğren ve içini temizle. çok kısa, dipten kesilmiş tırnak hoş değil çünkü, biraz uzun olmasında sakınca yok, yeter ki temiz olsun.
ayrıca jilet gibi olmalarına gerek yok ama kırışık tişört bile giyme.

giysilerin yeni olsun. bir yıllıktan eski giysi kullanma.sana çok yakışsa da eski olduğu bellidir. yenisini al aynısından bulmaya çalış.ayakkabı çok önemli. her zaman sil. temiz olmalı ense traşın keskin çizgili yani yeni olmalı. 1 aylıktan eski traşlar arkadan bakımsız gösterir. sıfır tırnaklı olma. 2 mm kadar uçları uzun olsun ve tertemiz olsun.burnunun üzerinde tüy bile olmayacak sakal bölgesinin dışında asla kıl olmamalı.tek renk ve ince gömlek giyeceksin kemerin hep yeni olacak renk uyumları önemli.ve güzel kokmalısın.her zaman.

Tırnak, diş temizliği. Ense traşı. Roll on veya deodorant kullanimi.
Temiz saçlar.
Temiz ayakkabı (çamurlu veya uzun süredir temizlenmemiş ayakkabi kötü görünüyor)

Söylenenlerin hepsi doğru. Ama hepsinden önceye göbeksiz ve düzgün postürlü olmayı koy bence.

Disler ve ayakkabilara ozen goster oncelikle. Bunlar ilk sirada. Sonra saclarina da ozen gosrter.
Eski giysileri giyme +100. Rengi solmus eski giysileri sapasaglam olsa da giyme, eski kiyafet kumbaralarina falan at hepsini. Hem ihtiyac sahiplerine faydan olur hem de yenilerini alip duzgun giyinmek zorunda kalirsin.
Sakal birakiyorsan duzgun toparla sakalini.
Aksesuar kullan. Kol saatidir, kupedir, tarzina uygun ayarda akseur kullan bol bol.

diğer yazarlara nazaran ben farklı bir cevap vereceğim (onlara katılmadığımdan değil)

queer eye diye bi program var, ingilizcen varsa indir izle. gay erkekler heteroseksüel erkeklere yaşam stili, kişisel bakım, moda, diyet gibi konularda tavsiyelerde bulunuyor. önyargılı biri değilsen hoşuna gideceğini ve bazı tavsiyeler alabileceğini düşünüyorum.

Hepsi çok doğru, ben ütüyü eklemek istiyorum.
En sıradan günlük giydiğin tişört bile ütülü olsun. O kadar değiştiriyor ki görünümü

Dislerini günde iki kez fircala mutlaka, dis ipi kullanmayi ögren.
Hergün mutlaka dus al ve roll-on kullan.
Spor yapmaya calis. Düzgün bir fizik giydigin kiyafeti iyi gösterir.

Kiyafet secimi olarak yardim istiyorsan zevkine güvendigin insanlarla alisverise cik.

size yakışmayan saç-sakal kombinasyonlarında ısrarcı olmayın
spor yapın. vücut biraz oturmalı. çok çelimsiz veya kilo açısından salmış vaziyette olunmamalı.
giyimin ve vücudun temizliğine özen gösterilmeli.
bunlar çehreyi çok değiştiren şeyler bence. bakımlılıkla ilgisi yok ama, gözlük kullanmayı da bu çehre değişimine sokabilirim, lense geçmek lazım bence

Evet çevirmen farkı var, zaten yetiyor da bu fark. Dost Körpe farklılık yaratmak için öyle gereksiz uzun ve komplike cümleler kuruyor ki, konudan kopuyorsun bir süre sonra, bir çevirmenin bu kadar yorum katması büyük hata. Okuyacaksan Zerrin Kayalıoğlu çevirisini oku, olabildiğince sade ve kitabın konusundan sapmayan bir çevirisi var.

Mevcut siyasi iklimden dolayı olabilir mi?
Bu arada, ilk linkdeki kitabın kapağını çok beğendim.

Ne demek tekrar basıldı? Bu kitap bir klasik. Baskısı bittikçe yeniden basılıyor. Bunda neye şaşırdınız, anlamadım.

Yayinevi bilimkurgu klasikleri adı altında bir dizi kitap basıyor o kitabı da seriye dahil ettikleri için tekrardan farklı kapakla basmışlar. Çevirmen de değişmiş. Farkları bu şekilde.

Farkları birinci kitabın Ray Bradbury'e, ikincisininse Dost Körpe'ye ait bir eser olması.

ahmet hakan zaten ekşiyi takip ettiğini söylüyor ki

@oekuklu takip etmek başka birşey enrtry'ları kopyalamak başka birşey.ona bakarsan ekşi sözlüğü takip etmeyen gazeteci,yazar vs varmı?

Ahmet Hakan'ın böyle bir durumu var, daha doğrusu çoğu gazeteci yapıyor böyle şeyler. ahmet hakan sözlükten entry çarptığı gibi kendi yazılarında da yapıyor bunu, en son birkaç yıl önce yazdığı bir yazının başlığını değiştirip tekrar yayınladığı ortaya çıkmıştı, oluyor bunlar.

dediğiniz gibi ekşiden konu da arakladığı oldu. demek istediğim şey sizin anlattığınız konu aslında konuşuldu zaten ekşide

Diz hemen her harekette dominant bölge, hem HIIT yapayım hem dizlerim etkilenmesin diye bir şey olamaz sadece üst gövdeyi çalıştırmadığın sürece, yüksek yoğunluğu yakalaman için illa ki bacaklarını kullanacaksın, o zaman da dizlerin etkilenecek. Dizlerinde sıkıntı varsa, HIIT yapmak yerine daha düşük yoğunluklu egzersizleri tercih etmelisin.

Elbette her harekette dizler girer işin içine ama bana iyi gelmeyen squat ve lunge. Farklı hareketler deneyerek kendi vücudumu az çok tanıdım, neyin iyi gelmeyeceğine karar verebilirim. Fakat kafama göre program oluşturamayacağım için örnek arıyorum.

Squat ve lunge'sız HIIT yapabilirsin. Ben mesela düz treadmill'de yapıyorum 40 saniye 16 km'de koşu, 20 saniye 5 km'de yürüyüş. 20 tekrar.

Onun dışında koşarak yapmak istemiyorum diyosan en mantıklısı battle rope ile yapacağın HIIT bana göre.

www.youtube.com

Madem öyle diyorsun, tamam program veriyorum:


3*30 jumping jack

3*10 Burpee

3*30 Mountain Climber

3*30 High Knees

20 dakika boyunca, aralarında 10 saniye dinlenerek, her bir döngüyü tamamladıktan sonra da 1 dakika dinlenerek tamamlıyorsun. Kolay gelsin.

Squat ve lunge yerine bunları yapabilirsin:
girlsgonesporty.com

Eğer bir sakatlığın yoksa bence formun doğru olmadığı için problem yaşıyorsun, bu hareketlerden kaçınmak yerine formunu düzeltmeyi deneyebilirsin.

Birkaç güne faiz artırımı olur düşer yine, 4,90'dan girilmez.

4.78'e kadar gevşeme durumu var. Ayrıca 4.8875'de direnç seviyesi var oraya dokunup yıldırım çarpmış gibi geri sekebilir.

girilmez

4.97 oldu. 4.90 treni de kaçtı.

Sabah uyandın, dolar 4.85.

Bence bu seviyeden de girme biraz daha bekle şelaleyi. Not: Dolarını 4.77'den bozdurmuş adam.

Kimse demedi, Türkler de dahil. İş işten geçtikten sonra mecburen müdahale edildi.

Olayın uluslararası hukuk boyutu var ve burda önemli 2 ilke var:

İlki uluslarin kendi kaderini tayin hakkı
İkincisi egemen devletlerin içişlerine karışmama ilkesi

Hal böyleyken kimse mudahale etmedi (etmek istemedi) taa ki katliamalar artıp soykırım ve insanlığa karşı suç raddesine gelene kadar. Burada da Birleşmiş Milletler bu aşamaya gelince (çok geç kalarak) birlesmiş milletlerin 7. Maddesi ( kuvvet kullanma ilkesi) gereğince olaya müdahale etti. Tabii bu kadar geç kalması bm'ye olan güveni sarsmakla beraber akıllara dünya 5'ten büyük mü sorusu geldi.
Bu makale faydali olabilir:
www.academia.eduşı_ve_Uluslararası_Hukuk

Bi tarihçi arkadaşım (özetle) şöyle anlatmıştı olayı.
Özal ısrarcı da olsa bir süre İzzetbegoviç yardım kabul etmedi. Sonra yardım (Boşnak askeri eğitimi) edildi. Boşnaklar öne geçmeye başladığı zaman da Birleşmiş Milletler olaya el koyup savaşı durdurdu.

Ben anlatan arkadaşımın yalancısıyım.

Benim hatırladığım kadarıyla NATO içindeki hollandalı askerlerin parmağı varmış.

@kapitalist gerilla +1

BM ya da NATO adına bölgeyi koruyan Hollanda'lı askerler varken Sırplar nasıl korumayı geçip katliamı yaptı? Bunu da sormak lazım.

normalde yürünmüyor. hiç görmedim daha doğrusu.

Yaya geçişi yasak ama yürüyen oluyor, fakat riskli tabii.

Her gün kullanıyorum da yürüyen görmedim, tavsiye de etmem.

Kimse hız limitine uymuyor, motorlar da epey tehlikeli oluyor. Baştan aşağı reflektörle kaplasan kendini yine vururlar, yok yere ölürsün.

tok karnına içtiğim l-carnitinden hiçbirşey anlamıyorum mesela ben.
aç karnına etkisini daha fazla gösteriyor.

Karnitin düşündüğünüz gibi bir madde değil, Karnitin vücut tarafından üretilen bir aminoasit, görevi taşıyıcılık yapmak. Yani kanda serbest hale gelen yağ asitlerini alır, mitokondriye taşır, burada da ATP üretilir. Karnitinin başka bir görevi yok, bu görevini yerine getirmesi için de kana serbest yağ asidi salınması lazım, sen ne kadar yağ asidini aktif hale getirirsen, Karnitin de o kadar yağ asidini taşır. Yani sen 1 birim yağ asidi salınca, Karnitin de 1 birim yağ asidi taşır. Sen dışarıdan 10 birim Karnitin alınca o Karnitinler 10 birim yağ asidi taşımaz, mevcutta ne varsa yine onu taşır. Ha sen 10 birim yağ asidi salarsan, vücudun kendisi zaten 10 birim yağ asidi taşımak için gerekli olan Karnitini kendisi üretir, ekstra dışarıdan almaya gerek yok. Öncelikle bunu belirteyim. Yani sen dışarıdan nasıl alırsan al, hepsi çiş yoluyla atılıyor bir etkisi olmuyor.

İkinci olarak, 1 porsiyon çalışma günü için normal ama önemli olan toplamda ne kadar kalori aldığın. Yani toplam alman gereken kaloriyi geçmiyorsan günün geri kalanında yediklerinle-yiyeceklerinle birlikte, çok sıkıntı olmaz.

merhaba. öncelikle karbonhidrat protein ve yağ hesaplamalarınızı yapmanızı tavsiye ederim. yağ yakmanız için günlük yaktığınız enerji aldığınız enerjiden fazla olmalı.

örneğin günlük 2500 kcal ihtiyacı olan birisi 2000 kcal almaya başladığında diyet haline girer ve -protein yağ karbonhidrat mikrolarını da uygun miktarda dağıtarak- yağ yakmaya başlar. buradaki en önemli noktalardan birisi kıstığınız kaloriyi karbonhidratlardan kısmak. size tavsiyem, myfitnesspal adlı programı kullanmanız. kilonuz ve hedeflerinizi yazdığınız zaman size ihtiyacınız olan tüm protein yağ karbonhidrat miktarlarını çıkartıyor. yediğiniz yemekleri gram hesabıyla yazarak gün içinde alacağınız kaloriyi ayarlayabilirsiniz.

ayrıca ağırlık çalışmalarının yağ yakım sürecini hızlandırdığı biliniyor. kas kütlesi kazandıkça yağlarınızda azalma olacaktır.

bilek ağırlığıyla çalışmak, bileğe gereksiz ağırlık yüklemesi yapacağı için tendonlara zarar vermekten başka bir işe yaramaz.

Anlattigin sekilde calisip plaj vucudu yapman mümkün. Ama bunun icin günlük kalori ihtiyacini saglikli sekilde doldurmalisin. Haftada 1 kere fast food da da sorun yok bence.

Her hafta bir önceki haftayi gözlemleyip ona göre kalorilerini assagi yada yukari cekebilirsin.

Örnegin ben, hafta ici kahvalti yapmadigim icin sabah kendime bi shake hazirliyorum ve bu sekilde kalori ihtiyacimin 500 kadarini doldurmus oluyorum.

Sondan başlayayım: Olur, fakat sağlıklı değil. Misal hamburger yedin, proteini protein karbonhidratı karbonhidrat yağı yağ ama kalitesi katkısı vs hep sıkıntı. Mesela yağı yağ ama trans yağ, vücut tarafından hiçbir şekilde kullanılamıyor, kullanılamamasını geçtim toksik etkisi var. Fakat karb-protein makroya uyarsa olur mu dersen, olur.

Kasların gelişmesi için ne yapılması gerektiğini söylemişsin, konuyu biliyorsun, vücut ağırlığıyla kısa süreli fayda görürsün ama orta-uzun vadede fayda getirmez kas gelişimi için ya da kasların korunması için.

Antrenman yapmıyorsan ve işin de inşaatta çimento taşımak değilse, işin ne olursa olsun sedanter bir hayatın var demektir, yani standart bir erkeğe göre günlük 2000-2100 arası bir kalori alıp bunun da %40'ını protein %40'ını yağ %20'sini karbonhidratan alırsan mevcut kaslarını uzun süre korursun ama bir noktadan sonra yine illa ki kas kaybı yaşamaya başlarsın ağırlık çalışmazsan.

"skinny denilen tipteyim"
Asnetik tip denir ona arapçasının ne olduğu önemli değil. Zor adele alır ve kolay adele kaybeder bu vücut tipi. Dahası boyun fazla uzun olduğu için "eğer sporcu değilsen" fazla hacim antipatik bulunabilir sende. Yani asnetik yapıda olman kabul edilebilirlik sebebidir. Neyse zamanla anlarsın bunu da. Yani boyun uzun olduğundan zayıf olman zannetiğin gibi kötü bir şey olmayabilir demiş oldum.


Kas kaybetmemen için protein ağırlıklı beslenmen lazım. Protein enerjiye de rahatlıkla dönüştürülebiliyor fakat senin çabuk yakan hızlı metabolizman ve yaşam tarzın için bu yeterli olmayacaktır. Karbonhidrata da ihtiyacın var.




"son olarak, kas antrenmani sonrasi fast food dalgasi hakkinda ne dusunuyorsunuz? olabilir mi oyle bisey lutfen olsun cunku. cok kolaylastirir isimi her anlamda."

Sen yapabilirsin zaten asnetik yapıdasın yani yediğini yakıyorsun fakat hızlı çöp yemekler diş kaybının en belirgin sebeplerinden biridir. Hızlı yemekle kilo almaya çalışanların diş kaybı yaşadıklarını seyrettim. Fare için fare zehiri neyse insan için un ve şeker odur.




Internetdeki mucize öneren videolarda aletsiz çalışmayla bir miktar adele mümkün. Ancak bunların çok fazla enerji harcattırdığı da ayrı bir gerçek. Yani karbonhidrata da ihtiyacın olacak.

Senin için aletsiz çalışmayla elde edilecek adele miktarı biraz daha az olabilir. Asnetik hızlı metabolizma böyle. Anlayacağın doğru düzgün kaliteli maskülen erkeksi bir vücut yerine "hacimlendirilmeden hafifçe şekillendirilmiş" satışta olan insan vücudu; Jigolo Vücudu ya da diğer ismiyle Plaj Vücuduna sahip olabilirsin ancak. Sporcu değilim sadece satıştayım diye bağıran ucuz bir görüntü oluşacaktır. Farkında değilsen cehalet mutluluktur bak keyfine elbette. Güç, performans artışı falan da bekleme.






JARGON NEDİR?
Jargon bir zümrenin bir diğer zümreyi aşağılamak üzere mevcut lisanı deforme etmesidir. Bir öteki oluşturur böler ve onun elde edemediği fakat kendisinde eksik olduğunu hissettiği özelliklerini de tukaka eder hiçleştirir vs.

Amele vücudu, plaj vucudu, jigolo vücudu, on numara aşağılayıcı jargon kalıplarıdır. Art niyet kanıtı olduğundan kalıcı bedelleri olur. Bu sonuçlar olgunlaştıkça farkedilir.

İlk porno filmlerde yoğun olarak vücut geliştirici erkekler kullanılmıştı. Bu filmlerin asıl müşterileri olan erkeklerin aşağılığa girdikleri farkedilince asnetik yapıda olan ve diğer ölçüleri de ortalamanın üstünde olmayan erkekler tercih edilmeye başlandı.

Kızlar da aşağılığa girdikleri için video kliplerde aşırı güzel kızların kullanılmasına son verildi. Aradan kaçanlar da feminazilerce imha ediliyor. Bkz. "David Guetta Feat. Justin Bieber - 2U" 1. ve 2. version farkı.

cok tesekkurler. tek sikinti su ki kas kazanmak derken ben aslinda guclenmeyi kastetmistim. yani goruntu kaygim hic olmadigindan ezelden beri, aslinda sizin anladiginiz anlama geldigini unutmusum. goruntumden sikayetci degilim yav, baklavaya falan gerek yok. ben soyle tuttugumu koparmayi, asilinca takir tukur barfiks cekebilmeyi istiyorum aslinda. yemisim plajini yani cok sey degil esasen.

@neotunc

asnetik biraz daha "kusurlu" bi anlam tasiyor sanirim; eksisozluk.com

oyle degilim yav. hayatim boyunca herhangi bir toplu fiziksel aktivitede hic geri kalmadim. hali sahada cogunluk yerdeyken depara devam ederim yani mesela. ektomorf oluyor sanirim daha cok.

jargon icin de asagilayici bir anlam bulunmuyor tdk da. ki ben de duymadigim icin kullandim. kaldi ki su an zaten ben insaatta amele olarak calisiyorum. hepsinden ote emek karsiligi para kazanilan herhangi bir isin digerlerinden asagilik oldugunu dusunsem bizzat ben yapmam zaten bu isi.

Güçlenmek kas inşasından daha zor, kas inşası için %60 yoğunlukla çalışmak işe yararken güçlenmek için %90-95'lik bir ağırlık yoğunluğuyla ve sürekli artan bir ağırlık sistemiyle çalışman gerekir. Yani daha iyi anlaşılması için şöyle söyleyeyim: Mesela kas inşası için 90 kiloyla squat yapıyorsan, güçlenmek için 150 kiloyla squat yapman lazım, zira kas inşası kasların tahribatıyla sağlanırken güçlenmek dediğimiz durum için hem kasların tahribatı hem de sinir sisteminin uyarılması gerekir, bunun için de 5-6 tekrar yapabileceğin maksimum ağırlıkla çalışman gerekir ki bu ağırlıkları da dönem dönem artırman gerekecektir.

Asnetik tip spor terminolojisinde süper hızlı metabolizmaya sahip olduğu için zor kilo ve adele kazanan insanlara denir. Diğer disiplinlerdeki anlamları konumuzun dışında. Deriyle adele arasındaki yağ miktarı az olduğu için damarlar görünebilir durumdadır. Aynen vücut geliştiricilerin yarışma öncesindeki aşırı yağsız halleri gibi ki bu kısmı istenen bir şeydir. Onlar yarışma öncesi damarlar iyice fırlasın daha yağsız görünsün diye deriyi yakan bir krem de sürüyorlar.

Asnetik sürekli diyetle zar zor ortalama kiloda kalmayı başarabilen ve asla istediklerini yiyemeyen insanların gizli ya da açıktan kıskandıkları vücut tipidir aynı zamanda. Zor adele kazanma sorunları hariç.



Eğer gerçekten inşaatta amele olarak çalışıyorsan seni akademisyenlere yeğlerim. Fakat kullandığın bu isimlendirmeyi uyduran toplum kesimi bunu malesef kendilerinin erişmesi imkansız olan bir vücut mükemeliyet standardını aşağılamak üzere türettiler. Klasik erişemediği ete mundar deme durumu.

Senin anlayacağın o isimlendirme, ismin mucitlerinin kendilerinin ulaşamayacaklarını bildikleri bu yüksek fiziksel standart karşısında hissettikleri yetersizlik, acziyet ve reddiye (duygusal zeka düşüklüğü sonucu gerçeği reddetmek) duygularının bir dışa vurumundan başka birşey değil.

Yani isimlendirmenin toplumdaki karşılığı önemli.



"goruntumden sikayetci degilim yav, baklavaya falan gerek yok. ben soyle tuttugumu koparmayi, asilinca takir tukur barfiks cekebilmeyi istiyorum aslinda. yemisim plajini yani cok sey degil esasen. "

İstememen anormal olur. İste ama elde edene kadar mundar anlamına gelecek şekilde isimlendirmelerden uzak durman senin için iyi olur.

Güç malesef hacimle oluyor. Performans hacimsiz olabilir. Şınav gibi performansla ilgili hareketler fazla hacim kazanmadan da ilerletilebiliyor. 90 barfiks çeken 40 yaşın üstünde astsubay gördüm. Sayıyı arttırınca adele eriyor! Binlerce mekik çekenler var ama tek bir baklaları yok.

Bu performansları çok çok yüksek enerjileri asla bitmeyen hafif sıklet boksörlerin neden tek bir müsabakada nakavt gerçekleştiremediklerini düşün. Bir de ağır sıklet Mike Tyson'ın 550kg'lık (doğru yazdım) tek bir nakavt yumruğunu. Tercih senin.

Simon Adebisi ve beresi.

Ryan O'Reily olabilir. Eh belki biraz Miguel Alvarez. Hepsini izlemek keyifliydi aslında.

Ayrıca bu düet
www.youtube.com

Augustus Hill, Tobias Beecher (schillenger'in agzina sictigi - gercek anlamda- sahne harikaydı) ve chris keller.

vern schillinger

omar white. boyle bir aksan yok. boyle bir konusma tarzi yok. adam duygulari hep uclarda yasiyor.

asil efsane ise dino ortolani. o yasasa ryan o reily pek uzun yasamazdi.

Beecher, O'Reily , Said, Adebisi aslında hepsi

Ryan O'Reily tabi ki. çok uyuz olurdum ama ileride çok sevdim. müthiş karakterdi.

Cyril O'Reily, Bob Rebadow (çatal reis) bir de tipi orjinal Chucky Pancamo abi.

kareem said tabii ki

miguel alvarez.

Tabi ki ve tabi ki...
Ryan O'Reily

Hepsinin yeri ayrıdır ama manyaklıkta çığır açmış Adebisi'nin önünde ceketlerini ilikler, tövbe istiğfar getirirler.

miguel alvarez.

Augustus tabi. Kareem de çok kral adamdır.

MIGUEL ALVAREZ.

aşkım...

Ryan O'Reily, Adebisi ve Omar

kareem said. gururumuz

Bizim İstanbul'un fethi dediğim yer, Osmanlı toprakları arasında sıkışmış Eminönü kadar bir yerin ele geçirilmesi sadece, çok abartılacak bir şey değil. Gücünün neredeyse doruklarındaki bir Osmanlı imparatorluğunun böyle bir yeri ele geçirmesi gayet normal, asıl şaşırtıcı olan şey o döneme kadar ele geçirilememesi ama bu tabii güçsüzlüğünden beceriksizliğinden olan bir şey değil, daha çok politik konular.

Hayır. Havan topu olayını tartışmak da manasız. 2. dünya savaşında Amerika askeri dehanın zirvesi sayılmalı öyleyse.

Askeri deha tam olarak ne demek ayrıca? Daha fazla uzatmayacağım, oyum Sezar'a.

o dönemdeki şehirler bir los angeles, bir dallas genişliğinde olduğu için @angelus'un eminönü kadar tespitine katılıyorum... sanırım kendisi şaka yaptı, zira istanbul o dönem için en büyük şehirlerden birisi. ortada büyük şehirler yok o sıralarda. ikamet ağırlıklı köylerde tarım yapan kırsal kesimde. sanayi devriminin bile öncesi fantastik bir çağdan bahsediyoruz.

istanbul'un fethinde ise, büyük bir askeri deha görmüyorum ben. timur'un stratejileri gibi esneklik alanı geniş bir konu değil. bir muhasara. hatta gereğinden fazla uzayan ve ordu içinde isteksiz seslerin duyulmaya başladığı bir muhasara.

çandarlı'nın özellikle isteksiz olduğu, fatih'i fetihten vazgeçirmeye çalıştığı söylenir. burada fatih'in 21 yaşında bir genç olarak psikolojik baskıyı kaldırabilmesi daha büyük bir olay bence. zira baş vezirlerinizin size karşı olduğu ve işlerin sizin adınıza pek de iyi gitmediği bir noktada kararın arkasında durmak kolay değil.

diğer vurgulanması gereken nokta ise, istanbul'un fethinden önceki dönemde beyazit olmak üzere bir deneme olmuş, istanbul'un etrafı tamamen sarılmış ve şehir deniz yoluyla gelecek yardımlara bağlı hale gelmiştir. bu nedenle zaten şehrin düşmesinden önceki birkaç on yıl boyunca şehirde bulunan sanatçı, düşün adamı, bilim adamı gibi değerli insanlar burayı terk ederek miraslarını peşlerinden italya'ya taşımışlardır.

bence burada büyük bir dehadan ziyade, iyi hazırlanılmış bir kuşatma var. dönemin en büyük topları dökülüyor ve bu topların açtığı gedikleri kolay kapatamıyor bizans ordusu. günde 2 kere atış yapabilen toplar bunlar ama bizans üzerinde yarattığı baskı korkunç. o dönem şehirde bulunan venedik veya cenevizli bir doktorun notları var satılan. alıp okuyabilirsin.

Şöyle de bir şey var. Tarih her zaman 'görmek istediğimiz gibi değildir' dedirtiyor insana.

eksisozluk.com

çok basit mantıkla bir çağı açıp başka bir çağı kapatan olay olması, daha önce sayısını hatırlayamadığım kadar kuşatılıp alınamaması, 21 yaşında bir komutan tarafından fethedilmesi, gemilerin karadan yürütülmesi(ki bazı tarihçiler bunu küçümsüyor), havan toplarının ilk defa kullanılması gibi sebepler işin içinde dehanın olduğunu ispatlıyor.

O konu komplekssiz davrandığımız ender konulardan biri, kenti ele geçirdikten sonra yüzlerce yıl ismini değiştirmemişler, en son Cumhuriyet döneminde posta teşkilatı kurulurken ismi resmi olarak İstanbul oldu şehrin, onun öncesinde yine Kostantiniye kaldı, daha ne olsun, saygıdan şehrin ismi bile değişmemiş.

Belki Turkiye 2000'lerin ilk gunlerinde bugunkunden farkli bir yolda ilerleseydi, Avrupa ile yakinligimiz surseydi ve kendini Avrupa'nin parcasi olarak goren bireyler olarak ilerleseydik bu mumkun olurdu.

Bir de illa bi saygısızlık arıyorsak, İstanbul'u asıl kuran Bizas'a saygısızlık yapılıyor, yani adam Yunanistan'dan kalkmış gelmiş kedi köpek olmayan çorak arazide şehir kurmuş, asıl kahraman o. Konstantin buraya geldiğinde ortada zaten 1000 yıllık bir kent vardı, Konstantin'in tek olayı, Roma İmparatorluğu yıkıldığında burayı Doğu Roma'nın başkenti yapması, onun dışında çok bir numarası yok açıkçası.

Bir şey olmaz.

ben giderdim

git

gitmelisin. çivi çiviyi söker

Ağrı ve acı birbirinden farklı şeylerdir. Zorlanan kaslarda spor sonrası ağrı normal, eklemlerde acı normal değildir.
Ağrıyan kasları tekrar zorlaman doğru değildir. Başka bir kas grubunla antenmana devam etmeni tavsiye ederim.
Diz acısı farklı bir konu.

Diz dediğim dizlerimin üst kıstmı, bacaklarımın içi. Gideyim o zaman, bacakları elimize almayız inş. :))

Bu ağrılar genelde antrenman öncesi-sonrası esnetme çalışmaları yapılmadığı için oluyor, özellikle bacak çalışmalarından sonra bir 10 dakikayı esnemeye ayırın, sonraki çalışmalarda daha rahat edersiniz.

@angelus peki gideyim mi? Senin yorumun ne? :)

Acı değil de ağrı varsa, iyi bir ısınmayla antrenman yapılabilir düşüncesindeyim fakat baktın verimsiz bir antrenman olacak, ısınmayla da ağrıların geçmedi, Oğuz'un dediği gibi başka bir bölgeyi çalış, yani illa bacak çalışacam diye zorlama kendini programın bozulmaz.

Bi sıra söylemeyeyim de, Cesur Yeni Dünya'yı okuyacaksan eğer 1984'ü ve Fahrenheit 451'i de okumalısın, yoksa eksik kalır.

yıkıma giden adam, biz (cesur yeni dünya ve 1984'e ilham olduğu söylenir), mülksüzler de eklenebilir bu listeye. hg wells'den görünmez adam da başarılı.

Asimovu kafana göre okuma. Okuma sırasına gore git.

Dune ve ender oyunlari harikadır. Okuyunuz okutunuz.

elbette bunlardan daha okunası eserler de vardır onları da sıraya alırım tabii ki. ancak dediğim gibi bunları aldım, şimdilik bunlar arasında bir sıralama öneriniz olursa daha mutlu olurum.

@angelus; 1984'u okudum, fahrenheit 451'i de ilk fırsatta okuyayım.

şundan başla bundan başlama demek zor ama arthur clarke ve philip dick okumadan olmaz, sonrası için aklında olsun. tabii hepsi müthiş bir külliyat yapıyor, kitapların konularına göre tek tek bakıp ilgini çekenle başlarsın.

ya da yazarları daha detaylı araştırıp felsefik yaklaşımlarını araştırır, hangisi daha ilgini çeker ona göre başlarsın. kimileri için sci-fi bir araç ve kitabı asıl güzel hale getiren altındaki fikir ve sana sorgulattıkları oluyor, kimileri de aksiyonu ve sürükleyiciliği ön safhaya alıp güzel bir okuma seyri sunuyor. okudukça tarzını bulursun, bazıları sıkıcı gelir bazıları ufuk açar; bu açıdan da araştır derim. senin ne tarz sevdiğini, ne tarz şeyleri okuduğunu bilemeden bir şey önermem çok işine yaramaz; o yüzden araştır dedim.

Dune ve asimov’un vakıf serisini yazım sırasına göre okumanı öneririm.

Kİtaplar birbirinden farklı aslında herhangi bir sıra ile okunabilir. Ortak noktaları gelecekte geçmeleri. İşte insan, zaman makinesi direk zaman yolculuğu, efendi uyanıyor da böyle denebilir.
Cesur yeni dünya ve ben robot'ta zaman yolculuğu yok ama gelecekte geçiyor.

Cesur yeni dünya, önemli bir distopya bence bunu biz-1984-fahrenheit ile birlikte kara dörtlü ile okumak iyi olur. O nedenle diğerlerini okuyacağın zamana bırakabilirsin. Ama muhtemelen dört kitap içerisinde en rahat okuyacağın kitap bu olacaktır.

Zaman makinesi ve işte insan bir çırpıda okunur kitaplar zaten kısa. Ben Robot ise Asimov külliyatında Robot Serisi sonrasında Vakıf Serisi'ne giriş olarak okunabilir. Ama bundan önce Sonsuzluğun Sonu monokl yayınlarından bulup oku, doğrudan bağlantılı değil ama evrenin başlangıcı için doğru bir seçim.

Karşim sen bunları geçi Asimov golden age'ten bi amcadır, sıkıcıdır. (mühendislerin yazdığı edebiyat janr edebiyatından -pulp fiction'dan- öteye pek geçemez) HG Wells iyidir ama fikir adamıdır, karakterlerde derinlik yoktur, roman değil fikirsel metin okursun.

Bruner oku, Dick oku, Strugatsky oku, Lem oku, Le Guin oku, Gibson oku. Sora bunlara da geçersin bi ara.

rüzgar etrafında oluşturduğun ısı alanını dağıtıyor, vücut bir süre sonra zayıf düşebiliyor bu durumdan.

Vücut en büyük enerjiyi, kendi sıcaklığını sabitlemede kullanıyor, ortalama 1200 kaloriyi falan bunun için harcıyor, cereyanda kaldığında vücut sıcaklığı düşüyor sistem onu sabitlemek için ayı gibi enerji harcamaya başlıyor, ekstra ve hızla harcanan enerji de bir zaman sonra bağışıklık sisteminde negatif kaymaya neden oluyor. Bu yüzden risk. Ondan sonra hastalanıyorsun zaten.

Yillardir basima boyle bir sey gelmedi. Klimayi acip altinda cok yattim. Sicaklamisken 16 derecelik klimanin onune gecmek harika. Yeni evimde klima yok, vantilatoru yatagimin 1 metre uzaginda acip yatiyorum. Terli terli soguk su icmek kadar sevdigim bir sey de yok.

hocam ben de sordum sağlık nedenli sorunlar var getirtemiyoruz dedi barista.

maliyettendir

Nedeni basit,normal inek sutunun 1 litresini 3 liraya alirken badem sutunun fiyati 20kusur lira.dogal olarak maliyetten dolayi getirmiyorlar artik.

aylar once bi arastirma cikmisti badem sutu erkekler icin zararli diye. cinsel hormonlara mi ne etki ediyormus. ondan olabilir.

Maliyetinden olsa bütün Starbucks'larda varken birden bire bitmez. Türkiyede Starbucks'ların hepsi franchise şeklinde veriliyor. Çoktan çıkarırlardı maliyeti çok yüksek olsa.

@mayeskuel badem sütü değil de soya sütü olmasın o östrojen içeriğinden dolayı?

@astrid inek sütüyle karşılaştırıldığında badem sütü hep öyleydi zaten. şimdi de alpro'nun soya sütünü kullanıyorlar ki onun da maliyeti euro'nun şimdiki kuruyla bademden farklı değildir. badem sütü ayrıca starbucks'ın kendi ürettiği bir süttü sanırım. alpro falan değildi yani. dolayısıyla maliyeti çok daha düşük olabilir soyadan.

@maleficent çevresel kaygılar olsa, sanırım önce inek sütünü keserlerdi komple :)

www.instagram.com

Badem sütünün tiroid bezi üstünde alerjik reaksiyon etkisi var ama bunu düşünerek kullanmayacaklarını sanmıyorum, öyle olsa soya sütü kullanmazlardı. Belki maliyeti nedeniyle kullanmıyorlardır diyecektim ama baktım soya sütü de ucuz değilmiş.

Hayır. Sen onun kölesi değilsin. Nasıl alıştırırsan öyle gider.

Sabaha karşı 3te arayan müdürün telefonunu açmadım, ertesi gün laf sokunca da "benim de bir özel hayatım var" demiştim.

Teknik olarak bir şey yapamaz, esasında senin özel telefonun olduğu için günün herhangi bir saatinde de sana o telefondan ulaşabilme ayrıcalığı yok, misal sen telefon kullanmıyor da olabilirdin; o zaman ya şirketin tahsis ettiği telefondan ya da şirket telefonundan sana ulaşabilirdi. Tabii bu dediklerim teorik konular, pratikte intikam soğuk yenen bir yemektir deyip sana takabilir de, böyle bir sıkıntı yaratabilir.

Trip atar en fazla. Acmak zorunda falan degilsin, jakuzi keyfi yapiyor olabilirsin o sirada.

Ben olsam açardım en başlarda.
Baktım ki lüzumsuz şeylere arıyor, o zaman açmamaya başlardım.

Yaptırımı olmaz, yerine birini bulduğunda kovar. Hepsi bu.

İşimden ve kendisinden memnunsam ve müdürüm mesai saatleri dışında çalışıyorsa ben de çalışmaya çekinmem, dolayısıyla açarım. Onun dışında rahat ol.

@tomcruise ahhahahahaha, entri nick uyumunda mükkemmel örnek.

Keleş, bixi, kanas vs tarzı silahlar Tsk envanterine giriyor. Ruhsatsız ele geçen tabancalar ise bildiğim kadarıyla vatandaşlara satılıyor.

'zoralım silah' statüsüne alınır.

@tomcruise devlet baba satacaksa almaya hazırım :))

şaka bir yana askerde keleş kullandım. seri numarası 67H2011. 1967 yapımı yani. Arkadaşlarla muhabbeti geçince işkilleniyorduk, pkklı şerefsizlerden ele geçirilmiş silahlar olabileceği için. Tabancalara ruhsat çıkarılması uzun mesele.. Muhtemelen açık arttırmayla satılıyordur ama bunun takibi filan gerekiyordur.

Tabancalar için asker ve polis personelin satın alma işlemleri var, biraz tuhaf ama hatırladığım kadarıyla bir para yatırıyorlar ve tesadüfen ne denk gelirse onu alıyorlardı. Tabi ki çok ucuza.

Tsk envanterine giriyor fakat şöyle ironik bir durum var, benim askerdeki silahım AK47'ydi, bu silah Rusya'dan satın alınmadığına göre kuvvetle muhtemelen bir Pkk çatışmasında ele geçirildi ve o silahla muhtemelen pek çok asker öldürüldü. Şimdi bu silah alınıyor, sonra üstünde yaptıkları tek şey namluyu değiştirmek oluyor, belki onu bile yapmadan oradan alıp bana veriyorlar, çok ilginç bir durum bu.

Turkiye'de ne oluyor bilmuyorum da mesela USA ele geceridiklerini depoluyor, lazim oldugunda demokrasi getirmek istedigi ulkelerdeki cesitli orgutlere dagitiyor. Atiyorum Nikaragua.

Ve Entry nick uyumu:)

Aynen öyle bir şeyler vardı tam hatırlayamadım ben de, aklımda namlu değişimi diye kalmış.

Bacağın sürtünüp pişik yapmasını önlüyor.

Angelus, ama bu siyah koruyucuyu kavurucu sıcakta bile görmüyoruz da akşam bacaklarını yayarken görüyoruz. Bu adamın yaptığı şey anormal o zaman?

Net göremedim ama Kompresyon tayt olabilir, uzunları da oluyor.
Nedeni işte kasları desteklesin, ağrıyı azaltsın, kasları sıcak tutsun vs vs. Ama birçok insan da bu etkilerin placebo olduğunu söylüyor, o yüzden bazıları kullanıyor, bazıları kullanmıyor.

Polyester boxer

Pişiğe, varikosele, frikiğe tedbir.

Frikik dediğin olay aradan iç çamaşırının görünmesi değil mi? O oturuşta iç çamaşırı görünse auuuuvv!!! demezler miydi? Şimdi demiyorlar.

Ayrıca bazı şortlarda, şortun bir parçasıdır o.
Örnek:
www.nike.com

@oguz altun: frikik derken adamın penisinin, testisinin aradan sıyrılıp bizlere selam vermesini kastediyorum :D

Otururken şort falan toplanıyor ondan gözüküyor normalde kısa bir şey zaten iç çamaşırı gibi düşün, ondan gözükmüyordur.

İnsanla çok içli dışlı olmuş yumurtalara pek yanaşmayabiliyorlar.

insan elleyince bi daha gelmiyorlar ya. bizim balkona yuva yapmışlardı ama çok dağınıktı, sadece çalı çırpıları biraz düzenleyip yumurtaları iyice oturtmuştum yuvaya ama bi daha gelmediler ben elledikten sonra. yumurtalar da böceklendi ve atmak zorunda kaldık :(

1-2 ay balkonu kullanmayın

Temizlikle ilgili bir endişeniz olmasın bir kaç ay sabredin biraz kuş kakası olur sonra yıkarsınız geçer,o yavruların çıkışını ve büyümesini seyretmek daha keyifli inanın.Kıymayın kuşların emeklerine.Eski evimde her sene pencereme yuva yaparlardı,yavruları yumurtadan çıkar, büyür uçmaya başlar havalar soğuyunca da giderlerdi. Bir süre sonra bana alışıp kaçmıyorlardı bile size de alışırlar kardeş kardeş 2 ay balkon paylaşırsınız.

Güvercin az hazırlıkla yuvalamış, daha önceki yeri sorun olmuş belli ki son dakika size çökmüş.

O yumurtadan bi nane olmaz, acı ama gerçek. Karar sizin ya şimdi ölsünler ya da sonra

Kesinlikle karışma etrafı filan çok az kirletirler. Güvercin beslemiş biri olarak yaşayabileceklerini düşünüyorum.

ellerseniz, yerini degistirirseniz, eldiven giyip tasisaniz bile bir daha gelmeme ihtimali var. benim salondaki koltuguma yumurtlamisti. mindere koyup balkon girisine tasidim. ama her salona girisimde gene de ayaklaniyorlardi urkup. o aralarda yumurtalar hep sogudu herhalde. bir gun gittiler tamamen yumurtalari birakip.

C vitamini gibi suda çözünen vitaminler pek bir risk yaratmıyor, kullandıktan sonra 1 gramdan fazlası zaten çiş yoluyla atılıyor vücuttan.

her şeyin fazlası zarar :)

şaka bir yana, çinkodan kronik zehirlenme yaşayan pek görülmemiştir.
günde 500mg - 1 g seviyesini geçmedikçe sorun olmaz.

ps. eczacı.

@angelus, @demirkamil, @amuda kalkan solucan, teşekkürler arkadaşlar cevaplar için. Peki son bir soru, nezle anında da içilebilir değil mi?

İçilir niye içilmesin, fakat C vitamini içtim nezlem geçti gibi bir durum olmaz. C vitamini sürekli kullanım halinde serbest radikalleri etkisiz hale getirip bağışıklık sistemini destekliyor, yani günlük bir faydası olmaz sürekli kullanım halinde etkili. Zira dediğim gibi C vitamini suda çözünen bir vitamin yağda depolanmıyor, depo edilmediği için de çişle atılıyor, o nedenle düzenli kullanımda etkisi hissedilir.

Niye sadece c vitaminine takıldınız? çinko var, aspartam var, Asesülfam potasyum var.

Bazı vitaminler mide bulantısı yapabiliyor.Midenize etkisini gözlemlemeye çalışın.Mesela bende one a day felaket miğde ağrısı yapıyordu

Doktorların işi bu niye zamanını almayacaksın belki de ölmek üzeresin kim bilir, git tabii.

acile de gitsen sıranı bekliyorsun sonuçta. bence gitmelisin.

gribe benziyor. eklem ağrısı, kırıklık, ateş.

Parasetamol aldın mı?

normal doktora neden gitmiyorsun? İşten izin alma, doğrudan gitme gerekirse.
Doktora söylersen işe gitmeden size gelmek için diye rapor verirler mutlaka.

Doktorun işi bu dostum. Git acile.

Ne bileyim ya, bacağı kopan acile gidebilirmiş gibi bi intiba var bende : D

acile gittiğinde fikrin değişecek. ayakta acil diye bir bölüm var. oranın adı "o kadar da acil değil aslında" olarak da değişebilir.

bence de kesin git. sonuçta hastalığının teşhisi yapılmamış.

burfak +1

Maalesef acil doktorunun işi bu değil.

Durumunuzun acil olup olmadığını en iyi siz biliyorsunuz. Aile hekimine gidebilirsiniz, gerçekten hastaysanız rapor verecektir.

Hastane acilini boşuna meşgul etmeme düşüncenizi de takdir ediyorum.

Geçmiş olsun.

Rapor almak mesele değil de şu ara özel bi projeler var işi bırakamıyorum gündüzleri, niteliği itibariyle.

daha önce de yazdım yine yazayım;
acil servis ani gelişen semptomlara, yaralanmalara, travmalara müdahale yeridir. acil serviste tedavi olamz, amaç hastanın stabil ya da tedavi alabilecek kadar normale yakın duruma getirilmesidir.

tedavi etmek polikliniklerin işidir.
acil servis o an sıkıntınızı gidermeye yönelik işlem yapar. bu sebepten pek çok hasta hastaneye gittim bakmadılar düzgün şikayeti le dolaşır. sorasanız çoğu ilaçlarını accilden almıştır.

ateşiniz 40 dereceyse, evey acile gidin, düşmesi için müdahalede bulunsunlar. sizi ertesi gün polkliniğe yönlendirirler asıl sebebin bulunması için.

ama hayatınızı idame ettirecek kadar ayaktaysanız, direkt polkliniğe gitmeniz en uygun davranış olur. bu şekilde acile giderseniz hem çok sıra beklersiniz, hem de durumunuz (eğer özel hastane ise) para ödersiniz.konu uzmanı bir doktor nöbetine de denk gelmezseniz muhtemelen aldığınız ilaçlar pek işe yaramaz; gereksiz yere böbrekleri yormuş olursunuz. bilginiz olsun.
geçmiş olsun dilerim.

Site bir soru-cevap sitesi, yasalar ve kurallar dahilinde olduğu sürece her şey sorulabilir, aksi halde zaten bu sitenin bir anlamı olmazdı her şeyi Google'a sorup öğrenebilirdik.

Laf olsun torba dolsun diye.
(bkz: attention whore)

O tarz sorularda sorulmak istenen aslında mapsten açılıp bakılan şekli değil. Örneğin Ankara'dan İzmir'e ilk kez gelmiş birine harita üzerinde yolu göstersen de oraya hangi vasıtayla nasıl gideceğini bilemiyor. En kolay gidiş yolunu soruyor. Gayet normal buluyorum bu soruları. Şu duraktan bilmemne numaralı otobüse bin sonra in dolmuşa bin daha hızlı olur diye gprs size söylemiyor sonuçta.

Çok fazla adres sorusu soran biri olarak üzerime alıyorum hemen :)

Net adresi ve hatta çoğu zaman gidiş yolunu da öğrenebiliyorum lakin her zaman daha kolay bir yol vardır, daha hızlı gitmem gerektiğinde soruyorum bunu doğal olarak.
Bazen daha toplu taşımadayken bile soruyorum inince ne taraftan yürürsem kolay olur diye, "acil" uyarılı sorularımda hep yola çıkmış vaziyette oluyorum.

Bazen bazı sorular bana da gereksiz geliyor ama vardır elbet sorulmasının bir sebebi.

Cok gerginisiz. Rahat olun. Birakin sorsunlar dert etmeyin bunlari. Hayat kisa amk.

benim en sevdiklerim, hakkında binlerce video, blog,entry vs olan en turistik şehirler(amsterdam, new york vs) hakkında dahi sorulan "nereye gideyim, ne yapayım, tavsiye edeceğiniz şeyler nedir?" türü sorular. okumaya üşeniyorum bana özel cevap yazın diyolar kısaca. çok acaip.

Tokat uzerinden git o yol cift serit cevabini burasi veriyor.

Ama evet soru basligini google’a yazarak cevabina direkt ulasilabilecek soru sayisi da fazla.

Bir de bazi tipler arastirmayi sevmiyor. 30 yasi geckin 2-3 arkadasima hala ucak biletlerini ben aliyorum. “Yeaa sen daha guzel aliyosun” diyorlar sgahajd

Bu tepki bana da gelmisti bir sorumda, neden sordum falan hic bisey yazmadim. Cunku internette sordugum uyduruk bi sey icin hesap mi verecegim. Isteyen cevaplar.
Ben mersinde bir yere nasil gidebilirim diye sormustum. Sivri zekali biri google maps vermisti. Ama benim merak ettigim seyi mersinliler anlayip cevap yazmisti.

İnsanlar sitelerde bu tür soruları sormasa Google işsiz kalır.

arama motoru zaten bu soruları bulup önümüze getiriyor. o soruları google bilmiyor yani:)
daha önce sorulmuşsa ne ala ama cevaplarda verilecek ek bir bilgi hem google için hem ileride arayacaklar için nimet olabilir. Gerçi semantic web ile işleri sadece aramaktan çıkmaya başladı.

Uzaklaşmaz ama en azından durmadan gebe kalmaktan kurtulur. Bizde de var böyle bi kedi şimdi yeni doğurdu, daha önce de 3-4 defa yavrulamış apartmanın içine, yavrularını emzirme döneminin bitmesini bekliyoruz şimdi sonra kısırlaştıracağız biz de, hayvanın canına yazık.

Hamile kalmasından çok kaçarken yola fırlayıp ezilmesinden korkuyoruz, keşke uzaklaşmalarının bir yolu olsa.

Onun için yapacak bir şey yok, sokaktaki kedilerin çoğu kısırlaştırılıyor zaten kulakları falan kesik oluyor aynı olay devam ediyor doğa kanunları gereği.

Kısırlaştırın hocam izin vermez o zaman, koku da salgılamaz. Rahat eder hayvancık. Bazen Nadiren de olsa kısırlaşan kediler de çiftleşebiliyor ama en azından Doğum yapmaz

Bazen aşırı agresifleşiyor ama genel olarak iyi, konuştuğu konulara hakim biri denk gelirsem dinliyorum Ali Ece familyasından.

Yalnız yemek yerken youtube'a uğur meleke yazar, en son yorumlarını dinlemek isterim, hep bu bu adamın videoları çıkar, sinir olurum. Liseli tipi var zaten, ciddiye alamıyorum, hiç bir yourmunu da dinlemedim evet ön yargı böyle bir şey

ben seviyorum ya, genç nesil sosyal medya kullanan spor yorumcularının çoğu iyi. Zaten de marke, eurosport ve socrates dergi arasında dönüp duruyor bu kadro. Çoğu işini de iyi biliyor, tv'de çıkıp boş boş konuşan güya "büyük" yorumculara bin basar hepsi.