Anlattığın kadarı ile beslenme rutinin güzel, fullbody'e geçerek de iyi yapmışsın. Ben sana bundan sonrası için şunu öneririm: Bu aşamada kas inşasına değil yağ yakımına odaklan, antrenman rutinini çok değiştirmeden sadece bir miktar ağırlık düşürerek, karbonhidratı da biraz daha düşürerek ama kalorileri yine aynı miktarda alarak yağ yakımı gerçekleştirirsin. Protein alımını da yağsız kas kütlesi*2-2,5 oranında alırsan bu dönemde kas kaybetmede göbekteki yağları yakarsın. Fakat dediğim gibi bu dönemde kas kaybetmemek için proteini yüksek almak gerekiyor.

yky / roza hakmen

Yky iyidir.

Yky

YKY çevirisi Don Kişot müzesinde diğer dillerdeki çevirilerle birlikte yer alıyor, başka bir çeviri almak manasız olur.

Güvenlik soruları soruyor, belki onları biliyorsundur. Onu da bilmiyorsan eğer zaten senin olmayan bir hesabı ele geçirmeye çalışıyormuşsun gibi oluyor, yani güvensiz bir ortam oluşuyor. Onun dışında daha önce Google üzerinde hesabını tanımladıysan, passwords.google.com adresine girerek kayıtlı şifrelerine ulaşabiliyorsun, onu da kontrol edebilirsin. Gerçi şifresini hatırlamadığın hesaba kayıt ettiysen bir işine yaramaz ama başka bir hesaba da kaydetmiş olabilirsin.

hocam gmail de eski bir sifreni felan biliyorsan
alabilirsin sifreni geri
ya da datalarını biliyorsan ( dogum tarihi vs. )

oo
once biraz kardio yapacaksın kosacaksın
eliptik bisiklet
kosu bandı
3 kg i eritirsin


sıkılasmak icin de pilates
macfit e ben de dun yazıldım - orada pilates var dersleri

Yağ yakmak için diyet, sıkılaşmak için ağırlık çalışman lazım. Sıkılaşmak da çok enteresan bir kelime aslında, sıkılaşmak dediğin şey yağı yakıp kas kütlesini artırmak aslında. Bunun için de dediğim gibi iyi bir diyet+ağırlık çalışması şart. Bunların yanında kardiyo da kalori açığı oluşturmak için güzel bir yan çalışma olur. Pilates olayı açıkçası biraz tembel işi, klasik pilates esneklik falan için güzel de senin hedeflerin için çok anlam ifade etmiyor ama bununla birlikte reformer pilates de bir dereceye kadar iş görebilir düşüncesindeyim, fakat yine de çok şey beklememek lazım.

Önce kardio sonra pilates.

Yemek konusunda dikkatli ol bi süre.
Pilates yap ve ek olarak haftada 2 gün 1'er saat hızlı tempo yürü-koş.

Kesinlikle pilates.

Daha önce spor yapmamissin, pilates daha zevkli olur bence.
Fit olmak icin birebir.

yap tabi, iki dklık iş.

kesinlikle yap

Aç tabii ki. İleride altin inanilmaz değerlenicek.

Daha açmamış olman hata.

Ac tabii ki.
Durdugun kabahat.

Altın bu aralar baya düştü ama Türkiye şartlarında illa ki yükselişe geçer, bu dönemde ne kadar altın alınırsa o kadar iyi. Seçimden önce bir ara gramı 205 lirayi görmüştü sonra faiz artırımı falan oldu 184 liraya kadar geriledi ama bunlar suni önlemler tabii, bir süre böyle düşük seyreder sonra yine artar.

hiç düşünme bile. ben de elime geçen her parayla gram altın alıyorum oradan.

O kadar boş vakti varsa zor değil de çok enerji harcayacağı için çok yemek yiyecek, beslenmeyi sporla dengede götüremezse sonuç istediğiniz gibi olmayabilir. Bir de dediğin gibi sürdürülebilir mi bu o konu var, bir zaman sonra overtraining olup tamamen bırakabilir de bu işleri.

seyler.eksisozluk.com

seyler.eksisozluk.com

Kullanın, gezin güzelce zarif şemsiyenizle, bırakınız düşünsünler, bırakınız geyik yapsınlar. Sizden kıymetli mi milletin düşüncesi? Ben görüyorum arada tek tük olsa da dolaşan. Çok da hoş.

Japonlar Koreliler falan hala kullanıyor güneşte, onun dışında şemsiyeden güneşin zararları nedeniyle değil gölge olsun diye kullanıyorlardı eskiden, sonradan da pratik gelmedi demek ki yavaş yavaş önemini yitirdi.

Zaten arapça şems = güneş kelimesinden türetilmiş bir alet olan şemsiyeyi güneşli havada kullanınca gülenler açsın kendi kıçlarına gülsün. Ben geçen yıl gördüm bi teyzede, hiç de garipsemedim. Sen de kullansan o da kullansa böyle böyle üç beş kişide görünce inan kullananların sayısı çok artar. Belki de herkes senin gibi alay edilmekten korkup kullanmıyor. Örneğin al bi şemsiye eline çık dolaş biraz dışarda, hemen şimdi!

@gulbatur ben kullanıyorum zaten ama benden başka kullanan hiç kimseyi görmüyorum eheh anca yaşlı teyzeler belki. İnsanlar garipsiyor doğal olarak.

ya yine aç, milletin ne dediğine bakarsan, tey teeeey

@acemi şapka terletiyor, kafaya ağırlık oluyor. Halbuki şemsiye öyle mi? :(

memleket plajlarında güneşten korunmak için hepimizin kullandığı şeyi elde taşıyınca gülen zeka düzeyine çok aldırma, istediğin gibi takıl...

sabit olunca oluyor, hareketli olunca komik. değişik kafalar onlar. çok şeyyapma...

Büyük boy Americano al seni bütün mesai boyunca idare eder.

cold brew

kahveden anlamıyorsan kahve içmek zorunda değilsin, çok matah bişi değil. ice tea'leri güzel, ondan iç bence.

bu sicaklarda frappuccino karamel guzel olur

ben uzun süredir düz filtre kahve içiyorum, bir yanlışını görmedim.

white chocolate mocha buzlu ic
güzeldir

her gün yeni bişey deneyip kendi sevdiğini bulsan daha iyi değil mi sencede?

Sıcak: Filtre kahve
Soğuk: Cold Brew
İmza: Düz adam.


Ayrıca ferrarimizolaydisatardik +1

Normalde nasıl şeyler seviyorsan ya da canın nasıl bir şey istiyorsa, tarif edip öneri isteyebilirsin, çalışanlar kibar çocuklar yardımcı oluyorlar.

ne kadar sade cevaplar gelmiş. herkesin zevki bir değil ki.

bol şekerli şeyleri seviyorsan: white chocolate mocha

aşırı olmasın ama tatlı olsun diyorsan: caramel macchiato

ne şekeri yav saf kahve tadı olsun diyorsan: americano

türk kahvesi gibi sert ve az miktarda olsun: espresso

sütü severim bol sütlü diyorsan: latte

süt olsun ama kahve tadı ağırlıkta olsun diyorsan: misto

bu sıcakta ancak soguk içilir diyorsan: frapuccino

Turk kahvesi de var. Sekerli sekersiz durumuna gore karar verin.
Filtre kahve, americano filan duz lezzetler. Sekersiz, sutsuz. Sutlu bir sey isterseniz, latte soyleyebilirsinuz, bu da sekersiz. Sogugu da ice latte diye geçiyor.
Bir de sekerli aromali zimbirtilar var. Lattenin beyaz cikolatalisi ya da normal cikolatalisi seyler. Ya da latteye surup ekletme secenekleri var.
Bi de soguk olarak kremali seyler var. Frappe isimleri.
Bir de ice tea, limonata ve gibu serinleticiler var.
He bi de son secenek sutlu cay. Bunun da isterseniz sogugu var. Chai tea latte. Bu tarz suruplu urunlerin surubunu biraz daha az isteyerek seker oranini azaltabiliyorsunuz. Sec begen al yani:)
Olmadi sallama cay da var.

Orta boy sutlu filtre kahve

ben latte dışında bir şey içmiyorum (bazen cold brew). kışın sıcak, yazın buzlu.

aldığın şeyi beğenmezsen söyle değiştiriyorlar bu arada.

Chai Tea Latte veya Cafe Latte

Bunu @angelus reyize sorsana delikanlı.

Kalori hesabına göre yağ yakımını etkilemez ama içerdiği tatlandırıcıların insülini etkileyip etkilemediği konusunda kesin bir bilgi yok, insülini etkiliyorsa efektif yağ yakımını etkileyebilir.

hocam, şekerli ya da şekersiz kolanın gözlemlerime göre şöyle efektleri var benim bünyemde. şekersiz kola, tamam kalori olarak sıfıra yakın. ancak mühtemelen vücuttaki insülin seviyesini aniden değiştiriyor. artı, midenin hacmini kısa zamanda çok büyütüyor. mide hacmi büyüyünce de çöp mide moduna geçiş çok kolay oluyor. çöp mide benim doktorumun kullandığı bir tabir(tüp mideliyim). çöp mide modunda artık ne varsa mideye atıyorsun. mide hemen hazmediyor hacim geniş olduğundan (asit miktarı da normalden fazla). ondan sonra kalori sayma filan yalan oluyor. bu düzene alışan miden daha fazla kola istiyor filan.
2,5 senedir kola içmiyorum. sigara bırakır gibi kolayı bırakmak lazım. (ooww çok zararlı diyen tayfadan değilim, zaten diğer zararlarından haberdarsın)

Her yerin ve her şeyin tüy olması. Tuvaletini temiz tutma /temizleme zahmeti. Ara sıra halıya kusması. Bunlar dışında (belki bunlara rağmen de) dünyanın en güzel şeylerinden biri bence <3

Sabah beşte uyanıp bokunu temizlemek zorunda kalabiliyorsun, temizlemezsen eğer inat edip tuvaletini yapmıyor bu sefer ağlamaya falan başlıyor mecbur temizliyorsun. Bir de kedi boku çok pis kokuyor. Onun dışında bi çocuğun falan aynı sorumlulukları var işte maması kumu vet. masrafları inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor, her canı sıkıldığında sevgi göstereceksin oyun oynayacaksın. Bunları göze almak lazım.

Evet gerçekten çok pis kokuyor. Yine de çocuk bakmaktan daha az zahmetli. Bi de daha hafif düzeyde zorluklar aklıma geldi mesela yiyebileceği şeyleri açıkta bırakmamaya çalışıyorsun. Yemek hazırlarken telefon çaldı mutfaktan ayrıldın diyelim, yiyebileceği bi şey varsa yiyor. Eğitmek mümkündür de ben yapamadım. Tatile falan giderken kime bırakacağın dert oluyor. Yanında götürsen ona da sana da eziyet oluyor.

kedinin karakterine bağlı. tüyünü, mamasını, kakasını geçerek konuşuyorum. benimki gün içinde onunla yeteri kadar oynamazsam, hayatı bana dar eder. gece koridorda maaaooov diye bağırır. 2 saat oynamam gerekiyor.

her gece kumunun gürültüsüne uyanıp kaka temizliyorum muhakkak. kalıcı bir hastalığı varsa masrafını geçtim, ilaç vermek çok zor. bir hafta şırıngayla ilaç vereceğim diye sinir hastası oldumsjdjdjd.

dışarı çıkmak istiyor. istanbul gibi bir yerde serbest bırakamıyorsun. ya insanların tuhaf bakışlarına katlanıp tasmayla çıkaracaksın ya da çıkarmayacaksın; hayvan sıkılacak, daha fazla yaramazlık yapacak. bir hastalığı olduğunda veterinerler ne olduğunu anlamayabiliyır, bu durumda hem daha çok stres oluyorsun, hem de daha fazla vakit ve para harcıyorsun.

Benim soruma bakın lütfen

Kedinin karakterine bağlı olduğu konusuna katılıyorum. Bizimkinin bahar döneminde aşırı tüy dökmesi dışında pek bir sorunu yok. O da bir ay kadar sürüyor. Her gün taramaktan başka elinizden bir şey gelmiyor. Her gün ev süpurup, silip,
toz almaktan aglayacaktım bir ara. Neyse ki geçti.

40 günlükken eve geldi; şu anda 1 yaşında. Ne sağı solu dağıtmak, tirmalamak gibi huyları var, ne de başka eziyeti. Tuvalet konusunda hiç sorun yaşatmiyor. Ben günlük temizliyorum; sadece bir gün aşıri hasta olduğumdan temizlemeyince ortalığı yıkmışti miyavlamaktan. Yani tuvaleti günlük temizlemek gerekiyor, o da beş dakikalık iş.

Bunlar dışında maması ve veterineri var. Veterinere yavruyken sık gidiyor; sonrasında 3 ayda bir.

Oyun konusunda bizimki 70 yaşında amca gibi; zorla biz oynatıyoruz resmen, yoksa hiç oralı olmuyor. Arada gelip kucağımıza yatıyor, o kadar.

Yukarda saydıklarımın çoğu da sorun değil, canlı sorumluluğu aslında. Ayrıca sevgisini, bakislarinı, hiriltilarini düşününce hiçbiri gözünüze zor gelmiyor.

1)Tırnaklarını düzenli kesmek lazım, yoksa evdeki mobilyaların çoğunu parçalar. O yüzden dikkatli olun, koltuk takımlarınizdan iplikler çıkarken görünce üzülürsünüz.


2) Kumunu temizlemezseniz inanılmaz kötü kokar, düzenli temizlemeniz ve değiştirmeniz lazım. Kumu havadar bir yere koyun

3) Maması kötü kokar. Mamayı da havadar bir yerde bulundurun.

4) Uzun tüylüyse eğer ilk baharda deli gibi tüy döker her yer tüy içinde kalabilir. Düzenli taramaniz ve dökülen tüyleri tarakla kendiniz dökülmeden ayırmalısınız.

5) Kısırlaştırmazsaniz koltuklara, yatağa ve halılara bol bol işer. İlk işiniz kısırlaştırmak olsun

6) Gece uykunuzda üstünüze çıkıp sizi uyandırabilir.

Gerekmiyor, moderasyon döneminde gerekiyordu şimdi gerekmiyor, süren bitince çıkıyorsun.

Azaltmaz, normal yani bu şekilde vermen genelde böyle olur, yoksa sen yutturamazsın hapı. Yutturabilmen için senin çenesini alttan sıkıp ağzını açman lazım, sonra da boğazına hapı bırakıp içgüdüyle yutmasını beklersin ama bunu sen yapamazsın, en sağlıklısı bu şekilde vermek.

malt etkiyi azaltmaz +1.
dünkü duyuruyu görmedim fakat angelus'a ek olarak şu hileyi verebilirim, belki işinize yarar.
kedinin alt çenesinin üst dudağıyla birleştiği noktalara iki yandan baskı yapıyorsunuz, kedi refleks olarak ağzını açıyor. hemen gırtlağına hapı yapıştırıp çenesini kapıyorsunuz, çene altından yutkunma refleksini güçlendirecek şekilde yukarı aşağı biraz sertçe okşuyorsunuz. o hap yutuluyor. geçmiş olsun.

ya dört döndüm, elleriyle itiyor elimi şerefsiz. kucakta zor tutuyorum. ve 1 ay sabah akşam yutturmam lazım kabus gibi

maltı bilmiyorum, ama yutturmak konusunda angelus'un dediği gibi, ağzını açıp boğazına hapı sokup yutmasını sağlaman lazım. yutkunma refleksini harekete geçirmek için gırtlağına soktuktan sonra bir elinle ağzını kapatıp, diğer elinle de (kafasını yukarıya doğru tutarken) gıdısını ovabilirsin.

yapılamayacak bir şey değil, madem 1 ay boyunca yapacaksın alışsan iyi olur. hırpalamak olarak da düşünme, tereddüt ede ede yaparsan süreci uzatırsın, seri ve kararlı ol, 3 saniyede tamamdır. eliyle itmesine falan da aldırma, itsin ne olacak gücü ne ki ^^ aynı zamanda onunla konuşarak da dikkatini dağıtabilirsin sesini duyunca pür dikkat oluyorsa.

köpeğime üst üste 4 tane yutturuyorum alıştım artık ben, aynı taktiği arkadaşımın yutturamaması sebebiyle onun kedisinde de denedim, %100 çalıştı.

Birisi tutmali, birisi de hapi yutturmali. Baska turlu zor bence.

İnsülin direnci başlangıç aşamasında spor ve diyetle yeniliyor da, insüline duyarlı reseptörler artık tamamen işini yapamaz duruma geldiyse metmorfin bazlı ilaçlarla sorun çözülüyor, insülin direnci çok abartılacak bir sıkıntı değil, hastalık bile sayılmaz. Doktorun çözüm yolunu gösterecektir.

metabolik balans’ı araştırmanı tavsiye ederim. yakınım çok uzun bir süredir tip iki diyabet iken aylardır ilaç bile kullanmıyor.

Kenan'in 98 yil yasadigi ulkede, 90+ rahat gorur muhtemelen. Paran varsa ve mal degilsen uzun yasamak, yillar gectikce daha mumkun.

100+.
sporun en iyisini yapıp yiyeceğin en iyisini yiyor. ömrü anca stres ve yorgunluktan azalır.

Sporla, yeme içmeyle olsaydı Jobs abimiz hayatta olurdu.

Doğal ömrü konusu o kadar önemli değil, belki 200 sene de yaşar ama önemli olan elden ayaktan düşmeden siyasetten çekilir mi yoksa rahmetli Bülent Ecevit gibi siyasette ısrarcı olur mu, asıl mesele bu.

90 en az.

Şimdi 64 yaşında. -Vay be 2002 yılında 48 yaşında bir delikanlıydı. Yıllar sonra Türkiye'ye genç bir başbakan gibisinden haberler çıkardı.-

Eski zindeliği yok ama yaşına göre gayet dinç duruyor. 85'i görür.

Şimdilik senden bulundukları ortamdan vs her şeyden tırsıyorlar, bi şeylerin altına girdiklerinde kendilerini güvende hissediyorlar, zamanla düzelir.

Bir süre böyle. Normal.

Teorik olarak doğru ama pratikte pek çok değişken var. Misal çıkan kalori giren kaloriden fazlaysa kilo verirsin fakat giren kalori cinsi itibari ile dandik bir ürünse insülin direnci gelişir 2 haftada, tiroid dengen bozulur, kilo veremezsin, veremediğin gibi yağlanma eğilimi de başlar kilo alırsın. Böyle düşün. Önemli olan kalori kaynağının cinsi.

kişiyi acıktırma vs durumlarını bir kenara bırakırsak, dediğiniz gibi bir kişi hergün 1500 kalori alıyorsa düzenli, mutlaka kilo verir. önemli olan alınan kalori miktarıdır.

Kilo vermeyebilir. Vücut 2000 kalorilik ihtiyacını fonksiyonlardan kısarak 1500'e düşürebilir. Bunu fiziksel olarak hisseder insan zaten. Protein ve yağ almak önemli.

Prometheus ve Alien Covenant filmlerinde gördüğün gemi, ilk Alien filmindeki gemi. Hani Alien filminde sinyal duyup gezegene iniyorlardı ya, o sinyali bunlar göndermişti buraya gelmeyin diye. Gemi de Mühendislerin gemisi işte.

Prometheus tam bir prequel değil. En azından Ridlley Scott Prometheus'un kendi hikayesi olan bağımsız bir film olduğunu söylemişti. Ben bunun sebebini hikayeyi doğru düzgün bağlayamamasına veriyorum. Kısmen ilk film çekilirken Alien'ın nereden geldiği düşünülmediği, kısmen de devam filmlerinde (resurrection, predator vb.) konu saçmaladığı için bu yola baş vurmuş olabilir. Yine de Alien'ın nereden geldiği hakkında fikir sahibi olmuş olduk. (Engineer gemisinin orjinal filmedki gemi evet.)

Covenant ise Prometheus'un devamı olacaktı ancak Promethous çok az bir şey anlattığı ve bir çok soruyu havada bıraktığı için, Riddley abi onu toparlamak yerine hikayeyi baştan anlatmayı tercih etmiş.

Ben bu iki filmi orjinal Alien'a olan saygımdan ötürü Alien evreninde geçen farklı filmler olarak algılamayı tercih ediyorum.

1: Yapılmaz.
2: Protein miktarı yağsız kas kütlesi üstünden hesaplanır.

hocam hiit kas yapmaya yönelik değil, yağ yakmaya yönelik bir antrenman stilidir.

Bana da Rammstein şarkıları gibi geldi ama çıkaramadım ben de.

17:30 da işten çıkıyorsan 18:00 civarı yemeğini yiyip spora öyle geçebilirsin.
Ben akşam yemeğimi iş yerinde yer öyle salona geçerdim.
Daha sonra zor gelmeye başladı sabah işten önceye döndürdüm spor saatimi çok daha iyi oldu her açıdan. İmkanın varsa bunu tavsiye ederim.

1: Gün içinde yediklerin yeter, spor yapacam diye ekstra bir şey yemek gereksiz. Belki bir fincan kahve.

2: İş çıkışı kalabalık oluyor ama yeterli donanımı olan bir salona gidiyorsan bir sorun olmuyor. Ben sadece halter kullanıyorum, benden başka kullanan yok. O nedenle kalabalık beni etkilemiyor ama makineler de çok fazla, yani makinelerde çalışsaydım yine sıkıntı yaşamazdım.

3: İlk maddede açıkladım ama daha teknik bir detaya gireyim. Gün içinde yediğin karbonhidratlar kasa girdiğinde, yani kas glikojenleri dolduğunda, bunu spor yapmadan boşaltamıyorsun, yani enerji buradan geliyor. Gün içinde vücudun kullandığı şeker karaciğerden yıkılıyor, kaslar hala dolu yani. O nedenle spor yapacam enerjiye ihtiyacım var deyip yemeğe abanan insanlar çok da doğru yapmıyorlar.

akşam 8'de evde oluyorum. genellikle spora gideceğim günlerde yanıma muz elma vs alıyorum. biraz da kuruyemiş. yolda onları yiyerek enerji açığını kapatıyorum.

eve geçip, üzerimi değiştirip, çantamı da alıp spora gidiyorum. başlangıç saatim 9 civarı oluyor. 10:30 gibi salondan çıkmış oluyorum. 11 gibi evde yemeğimi yiyorum.

yemeği yiyip direkt uyumak olmayacağı için 2 saat daha zaman geçirip yatıyorum. sabah 6'da uyanıyorum. ortalama uyku saatim 5 saatin üzerine çıkmıyor.

en büyük zararı uykudan görüyorum. kasların gelişmesinden pek fayda göremiyorum.

Öğlen yemeğini 2 gibi yiyorum. İşten çıkışta da direkt spora gidiyorum. Başlarda biraz zor gibi oldu ama şimdi hiç zorluk çekmiyorum. Arada işten çıkmadan varsa bir şeyler atıştırıyorum kuruyemiş gibi. Spordan sonra da akşam yemeğini yiyorum.

- işten çıktığım gibi direkt gidiyorum. eve girip üstümü değiştirdiğim an dükkanı kapatmış oluyorum çünkü.

- yemek yemeden gidiyorum, öğle yemeğini sağlam yediysem zaten gerek kalmıyor; sadece sade kahve içiyorum öncesinde. akşamüstü acıkacak şekilde yemişsem de çiğ kuruyemiş, meyve gibi şeyler atıştırıyorum öncesinde, kahveyle birlikte yine. sır bu yüzden işyerindeki çekmecelerim silme kuruyemişle dolu.

- spordan sonra akşam yemeğimi yiyorum.

dediğim gibi öğlen öğününde güzel proteinini yağını ve temiz karbonhidratını aldıysan akşama kadar ölecek gibi olmamalısın. spor öncesi kahve içme alışkanlığın yoksa bir deneyebilirsin, zıpkın gibi yapıyor adamı. her halukarda acıkıyorum diyorsan da kendi sistemimi önerebilirim yine.

ayrıca akşam neden dışarıdan yemek zorundasın ki? hızlıca bi salata yapıp yanına 2 parça beyaz-kırmızı eti tavada çevirmek 10 dakikalık iş. en kötü yumurta kır peynir çiğ sebze ile yiyiver işte.

@angelus
O dedigin bende olmuyor. Herkeste nasil bilmiyorum ama bende oyle degil iste. Oglen yedigim yemek beni kurtarmiyor, aksama enerjim kalmiyor benim. Aksam yemeginden once yolda yuruyemiyorum ben spor nasil yapayim:)
"Spor yapacam yemeliyim" dusuncesi degil mesele, yapamiyorum zaten yemezsem. Aksam yemegi yemeden kahve icmeye kalkarsam kusarim oracikta bir de.
Gereksiz derken, gerekli-gereksiz kismini dusunmeye firsatim olmadi bahsettigim sebepten.

ben genelde eve uğrayıp gidiyorum. ama öyle olunca çok hızlı hareket etmem gerekiyor. en geç ihtimali yazarsam, 7'ye doğru evde olup bir şeyler yiyip çıkıyorum 8 gibi salonda oluyorum. bazen 7de salonda olduğum da oluyor.

işten direkt gideceksem ofiste yemek yiyip çıkıyorum. bazen yemeği ofiste halledip yine eve gidiyorum. değişiyor. yemek derken tıka basa yemiyorum tabi. vaktim varsa hazırlıyorum düzgün bi şeyler.

öğle yemeğiyle durup direkt spora geçmem. aslında oluyor ama ben öyle deneyince pek iyi hissetmedim kendimi. en kötü bi muz bile olsa yiyip çıkıyorum. akşam 10dan sonra yemek yiyince rahatsız hissettiğim için spor sonrasında yemek yememeye çalışıyorum. o yüzden öncesinde hallediyorum yemek işini. belki yemem daha doğru ama bir bardak sütle falan kapatıyorum günü.

stavro; Şimdi gün içinde yediklerinin vücutta depolanış şekli kullanım modeli herkeste aynı, yani bende oluyor sende olmuyor gibi bir durum sözkonusu değil ama bazısı bunu sever bazısı sevmez, sevmeyenler de otomatik olarak kendini şartlar çalışma verimi düşer, buna bir şey diyemem. Ben de "Bir şey yemeden spor yapamam" desem, birkaç gün sonra bir şey yemeden spor yapamam, bu normal. Çalışma şekli sadece fiziki değil aynı zamanda mental olarak da düzenlenmeli. Ben moralim iyi olduğunda 250 kiloyla deadlift yapabiliyorum ama mental olarak hazır değilsem, 150 kiloda bile fail olabiliyorum, belki olayı bu açıdan değerlendirmek lazım. Yani mental olarak da hazır olmak lazım. Yoksa enerji mekanizması hepimizde aynı, ekstra bir şeker rahatsızlığı yoksa, bu çalışma şekli hepimiz için aynı şekilde ilerliyor. Fakat sen yok abi illa ben bir şeyler yemek istiyorum dersen, salona gitmeden 2 saat önce birkaç tane muz ye seni idare eder. Tabii ben böyle diyorum ama böyle diyorum diye aç antrenman yapmayı savunuyorum diye düşünme, sadece gün içinde yediklerin yeter diyorum. Yoksa sabah antrenman yapacaksan, salona gitmeden önce ben de baya yiyorum.

ben 18:30'da işten çıkıyorum. 17:00 gibi muz falan yersem çoksel oluyo ama bugüne kadar sadece iki kez yapabildim. aç aç gidiyorum salona. 19:15'te giyinmiş falan oluyorum. sporum zaten 1,5 saat sürüyor esnemelerle. 21:00-21:30 arası çıkıp eve gidip yumurta haşlıyorum veya yoğurt yiyorum sadece. yani 22:00'de falan yiyorum yemeği evet. bu şekilde kilo vermeyip kas yüzdemi arttırdım. kilo veremiyorum :(

Ben işten eve gidip üstümü değiştirip çıkıyorum genelde. Yemek yemiyorum, öyle çıktığımda ağır geliyor, bazen çıkasım bile gelmiyor. He gelince on kaplan gücünde yiyorum, gelir gelmez iştahım açık olmuyor o arayı yemek pişirmekle değerlendiriyorum.

Senin akşamüstü bir şeyler atıştırman lazım, belki kan değerlerini de ölçtürmelisin. O kadar enerjinin düşmemesi lazım sanki bilemedim.

Muz veya kuruyemişle halledersin edit ile dediğini.

@angelus Abi ayni degil herkeste iste. Temel prensip ayni olabilir, ama pratikte ayni bunye yok hepimizde.
Denemedgim bir sey degil, cok denedim. Mental olarak hazir olma durumunda hak veriyorum, ama bahsettigim baska sey. Sendeki enerji bende yok mesela. Ayni degiliz. Seninle ayni saatte ayni seyleri yesek bunyemiz ayni tepkiyi vermiyor. Ayni sekilde sen oglen 1'de yemek yersin bir dahakini aksam 8'de yersin diyelim, ben 2'de yiyip 6'da yine acikirim mesela, yemezsem kivranirim acliktan.

He dersin ki metabolizmada bir sikinti olmadigi surece benim dedigim olmali, dogrudur belki bir sey diyemem uzmani oldugum konu degil. Belki sikinti vardir benim isleyiste ama sonuc olarak olay bu, yani cok da denedim bir seyler yemeden olmuyor. Yarida kesmek zorunda kaldim her seferinde antrenmani. Cunku gucum yetmiyor yani olay net. Bir seyler yiyip gittigimde bir sikinti yok, gayet guzel antrenmanimi yapip cikiyorum. Artik bir hastalik mi var yoksa normal miyim bilmem ama olay bu, enerjim yetmiyor. 1-2 hareteketi guc bela yapip pilim bitmis oluyor, zorlasam dusup bayilacam zaten sinirlari fazla zorlayip macera aramak istemiyorum. Bir noktadan sonra gozler kararmaya basliyor zaten ileri gidersem. Programladigim antrenmanin yarisini anca yapabiliyorum yemeksiz.
Bu arada bir ara sekerimi olcturecegim cunku ben de supheleniyorum biraz.

Aslinda soru bu yemek isi gerekli mi gereksiz mi degil de nasil hallederiz idi ama bu konuda bir sey ogrenmek de benim icin cok iyi tabii.

Bunun disinda moral olarak dusuk ve uyusuk oldugum gunler de bir nebze enerjisiz hissediyorum tabii ki ama gidip antrenmana basladiktan sonra gerisi geliyor, kendime gelip bitiriyorum antrenmani. Ama obur turlu bos depolu araba gibiyim:)

Bu arada spor sonrasi tekrar yiyorum, acikmis oluyorum.

Kışın işten çıktığım gibi gidiyorum, yazın evde 1-2 saat durup gidiyorum (çünkü kalabalık)

İşten çıktığım gibi gideceksem (saat 7'de sporda olacak şekilde):
Öğle yemeğimi 4 gibi yiyorum. 5-6 arası da bir meyve veya az kuruyemiş yiyorum. Spor ağır olacaksa yulaflı smoothie vs yapmış oluyorum, onu içiyorum.

Daha geç gideceksem (saat 9'da sporda olacak şekilde)
İşten çıkınca eve gidiyorum, 6:30-7:30 arası yemek yiyorum (evde yemek yoksa yumurta haşlıyorum, yanına peynir, domates vs kahvaltı tarzı yapıyorum veya bir salata yapıyorum).

Tavsiyem öğle yemeğini alabiliyorsan geçe al. Alamıyorsan spordan yaklaşık 2 saat önce meyve, kuruyemiş, tost, sandviçş, smoothie, salata vs vs yenilebilir. Bunları evden hazırlayıp götürebilirsin, ben öyle yapıyorum, her gün dışarıan yemenin maaliyeti çok yüksek gerçekten hem de istediğin gibi şeyler bulamıyorsun.

Stavro; Tamam onu diyorum zaten, yani sen kendini iyi hissetmiyorsan tabii ki ye, "Gün içinde yediklerin sana yeter" kısmı işin bilimsel kısmı sadece, önemli olan senin kendini nasıl hissettiğin. Bu anlamda ben sana iki öneride bulunabilirim en pratik şekilde; meyveler normalde çok enerji vermez ama muz fruktozla birlikte iyi bir glikoz deposu olduğu için muz yiyebilirsin ya da akşamdan karbonhidrat-protein karışımı bir pankek yapıp onu yiyebilirsin, yani soğuk olur ama en azından bozulmaz falan idare eder. Normalde kuruyemiş de yenir ama kuruyemiş çok fazla yağ barındırdığı için hazmı uzun sürüyor, o biraz sıkıntı olabilir.

Bir de ben zamaninda aclik kan sekeri olcturmustum tavsiye uzerine, normal cikmisti. "o zaman sende gizli seker olabilir" diyen arkadaslar oldu. Onu nasil anlayacagiz eger ole bir sey varsa? Sekeri olctureli epey zaman gecti ama yine olcturecegim, yine normal cikarsa neyi olcturecegim gizli seker her neyse o var mi diye anlamak icin?

akşam 5 gibi bir avuç badem yiyorum. akşam 7 gibi sporda oluyorum. eve gelince de normal yemeğimi yiyorum.

Gizli şeker dediği, pre-diyabet aslında. Yani açlık kan şekeri ölçüldüğünde sana diyabet tanısı koyacak düzeyde bir sıkıntın yoktur ama adım adım yaklaşıyorsundur, referans düzeyin o noktadadır, o zaman sana "Sende gizli kan şeker var" derler. Sende öyle bir durum olsaydı, ölçümünü yapan kişiler söylerdi zaten. Yani şeker ölçümün normal referans aralığında ama kendine çeki üzen var, yoksa ufak ufak insülin direnci oluşmaya başlayacak derler. Gizli kan şekeri gizli bir şey değil yani.

15:00 de işten çıkarım 15:45 gibi spor salonunda olurum çıkışta yemek yerim.
Hayır işten çıkınca yorgun olmuyorum aksine spor sayesinde zinde oluyorum.
Sadece başlarda zor gelebilir sonrası çok kolay

Yemekten sonra spora gidilmez. Atıyorum 5'te çıkıyorsan 4 gibi muz, kuruyemiş benzeri ufak bir ara öğün alıp spora gitmek spor çıkışı yemek yemen gerekiyor.

yani yapılabilir/yapılamaz dışında tavsiye de veriyoruz aslında ama neden senin hoşuna gitmiyor cevaplar anlamıyorum. illa bir şeyler yemen gerekiyorsa da tam bir öğün yemek durumunda değilsin ki? denildiği gibi 1-2 saat öncesinde meyve olarak muz ye işte, yanına kuruyemiş, kahve, az kalorili besinler de değil bunlar. angelus orada güzelce açıklamış, salona girmeden 15 dakika önce kuruyemiş yersen hazmı uzun sürdüğünden faydasını görmezsin örneğin ama ona göre ayarlarsın işte.

açken spor yapamıyor olabilirsin ama emin ol tıka basa tokken de spor yapamazsın ki. açken tansiyonun düşer, başın döner; çok toksan da bu sefer yediklerin ağzına gelir, miden bulanabilir ya da istediğin verimi alamazsın spordan. arasını tutturabilmek için de halihazırda verilen önerilerin işe yarayacağını düşünüyorum.

Oneriler dogrultusunda muz, kuruyemis tarzi atistirmalik yemeye karar verdim spordan isten cikmaya yakin.
Cevaplar icin tesekkurler.

nueve reinas . Doğru yazmışımdır umarım.

Tam dönemi sayılır; No.

Relatos salvajes

Relatos salvajes +1 ayrıca

la danza de la realidad (şili)
el secreto de sus ojos (arjantin)
maria full of grace (kolombiya)

hala izlemediysen diğerlerini geç direkt bunları izle:

amores perros (meksika)
cidade de deus (brezilya)

kimse city of god dememiş.

Yazılan filmlerin dışında biraz eski de olsa Diarios de Motocicleta izlenmeden olmaz. Ayrıca Tropa de Elite serisi de iyi filmlerdir. Bir de Biutiful ve Amores Perros var. Meksika filmleri olsalar da Latin kültürüne dahil edilebilirler sanırım.

Una noche (küba)
O som ao redor (brezilya)
El hijo de la novia (arjantin)

Cumartesi günleri pazar kuruluyor, en taze oradan alınabiliyor, onun dışında üç aşağı beş yukarı hepsi aynı.

merhaba. şöyle bir şeyler yapmaya başladık biz. ilginizi çekerse diye linki bırakıyorum. eksisozluk.com

IF bir diyet değil, şunu ye bunu yeme demez; şu saatler arasında ye şu saatler arasında yeme der. Meyvedeki karbonhidrat evet enerji kaynağı olarak kullanılmaz, büyük bir kısmı karaciğerde yağ olur, belki %1'lik bir kısmı bazı reaksiyonlar sonucunda glikoza çevrilir ama bu kayda değer miktarda olmaz, bununla birlikte 1 tane şeftalinin oluşturacağı yağ miktarının da kayda değer olmaz. O nedenle yemek istiyorsan yersin, bir sorun olmaz. Fakat senin asıl sıkıntın 1200 kalori almak, bu sürdürülebilir bir kalori alımı olmadığı gibi uzun vadede pozitif sonuç almanı da engeller.

Göbeğim yağlı ve yağ yakmak için kalori açığı bırakıyorum. Eğer amaç kilo vermek ise günde ne kadar kalori almalıyım? Mesela spor yaptığım günlerde iki öğünde kalori ne kadar olmalı ki hem sağlıklı olsun hem de haftada ortalama 1 kilo vereyim?

Kalori açığı bırakmak böyle bir şey değil. Kalori açığı bırakmak için en tepe noktadan kalori alırsın, hangi kaloride yağ yaktığını buşursun sonra aydan aya tekrar kalori açığı oluşturmak için kalori düşürürsün. Misal bir erkek ortalama 2200-2300 kaloride yağ yakımına başlar, yağ yakımı durdukça 200-250 kalori açık verir öyle öyle diyetini sürdürür, sen kafadan 1200 kaloriden başlamışsın, yağ yakımın dursa 1000 kalori mi almaya başlayacaksın? İnternette ne kadar kalori alman gerektiğini bulan kalori cetvelleri var, oradan ihtiyacın olan kalori miktarını bulup ona göre bir program oluşturabilirsin.

Ketojenik yapıyor gibisin 45 gr erkekler için uygun diye biliyorum.
Ben hem if hem keto yapıyorum.
Şeftali yediğim günü ona göre ayarlıyorum. Ben senden daha az karb. Alıyorum ve kadınım.
1200 erkek için az değil mi bir de

Amacım şişmek değil şekillenmek dediğin için, asıl yapman gereken şey Stronglifts tipi güç programları, zira güçle birlikte yağsız kas kütleni artıracağı en estetik sonuca bu tip çalışmalarla gidersin. Ha senin program kötü mü? Değil. Yani izolasyon çalışacaksan bu program da çalışır.

Deadlift esasında 5 set de yapılır 10 set de yapılır, set sayısını belirleyecek pek çok etken var. Misal 200 kiloyla sinir sistemini aşırı yoracak, çalışma kapasitenin %95'iyle çalışıyorsan o hafta tek set yaparsın ama çalışma kapasitenin %65'iyle çalışıyorsan 5 set de yapabilirsin, ki izolasyon çalışmaları da bu yüzdeyle olduğu için 5 set yapman problem olmaz. Zaten set sayın 5 ama tekrar sayıların düşüyor, o nedenle çok problem olmaz.

Kendini Alevi gibi hissediyorsan öyle yaşayabilirsin, Alevilik dini biri itikat olmakla aynı zamanda felsefi bir yol bir kültür gibi de görülebilir, bu şekilde hayatını düzenleyebilirsin ama illa dini boyutunu da soruyorsan soy yoluyla geçiyor Alevilik.

@angelus peki Ali Rıza Uğurlu diye bir Alevi Dedesinin bir röportajı var internette kendisine sormuşlar; sonradan Alevi inancına geçmeyi seçebilir mi isteyen diye. Kendisinin cevabı çok ilginç;

"Yetmişi iki milleti kucaklama sevdasında olan inanç; nasıl olur da Alevi olmak isteyenlerin önüne set oluşturur. Bu aleviliğin inanç yapısına terstir."

Sonra röportajı yapan kişinin sorusu geliyor;

Ama bu savı sizin kaynaklarınız yazıyor.

Kendisinin cevabı ise;

"Saygın hocam, bu güçlü propogandaya Aleviler bile inandırılmıştır. Konuyu toparlayacak olursak: Alevilik bir inançtır.Ucu, bucu olmayan kutlu bir yolun adıdır. Kabesi insandır. Yani insan merkezlidir. ”Ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm” deyip insanlığın son aşamasına erebilmektir. İnsanlar nasıl özgür iradeleriyle Sünni, Şafi, Hıristiyan olabiliyorsa, bu inançta olanlar da Alevi olabilirler. Senin annen baban Alevi değildir, sen Alevi olamazsın demeye kimsenin hakkı ve haddi yoktur. Bunu söyleyen kişi bilinmelidir ki Aleviliğin inancından habersizdir, yolun cahilidir."

şeklinde

tuncel kurtiz i kabul etmeyen adamlar seni mi kabul edecek?

Her inancın kendi içinde fraksiyonları vardır, saygın insanların kendi görüşleri kendine göre doğrusu yanlışı vardır, o da öyle düşünüyor demek ki bir şey diyemeyiz. Ha ama işin temeline inersek, biliyoruz ki Alevilik Hz. Ali soyundan gelenler için kullanılır ama misal Türkiye'deki Alevilik Anadolu Aleviliğidir, yani Hz. Ali ile bir ilgisi yok, haliyle o soydan gelme ihtimali de yok Türkiye'deki Alevilerin, yani soydan geliyor diyoruz ama böyle de bir durum var, demek ki o dönem Aleviliği seçen Türklerin soyundan gelenler Alevi oluyor. Şimdi sen "Ben Alevi oldum" desen, teknik olarak çok da Alevi olarak görülmezsin ama senin soyundan gelenler de bunu kabul ederse birkaç kuşak sonra muhtemelen Alevi olmuş olursunuz, bu iş biraz böyle yürüyor.

Bektaşi olun siz de. Onlarda böyle şart yoktur, zaten felsefe aynı (sanırım). Ama yukardaki arkadaşların dediği doğrudur, isteyenin benimseyebilmesi gerektiğini düşünüyorum tabii.

Bektaşilik de Alevilik içinde bir tarikat, Hacı Bektaşi Veli'den gelir. Bu anlamda her Bektaşi aynı zamanda Alevidir de ama her Alevi Bektaşi değildir gibi bir durum var.

Neden kendinizi o yolda gördünüz? Belki diğer dinleri okusanız da etkilenirdiniz diye söylüyorum. Budism'de, tasavvuf'ta da çok benzer şeyler var alevilikte, Hristiyanlıkta da. Onlara baktınız mı?

Alevilik okuduğum kadarıyla kültürel ve dinsel bir olarak yolu ele alan bir inanış. Bu arada @damba, ben İslam'a, 12 İmam'a inanıyorum. Bu sebeple hristiyan da budizm'e yönelmeyi düşünmedim.

Reis birsey soyleyeyim mi? Alevilik soydan mi inanctan mi gecer bilebilecegim bir konu degil. Ama sunu biliyorum, hem aleviler hem sunniler sizi asla ama asla "bizden" olarak kabul etmeyecek. Alamanci gibi olacaksiniz. Hem orada hem burada yabanci durumunda kalacaksiniz. Ne istiyorsaniz onu yapin ama kimseden icazet almayin kimseye de acilmayin nacizane onerimdir. Bos muhabbetten baska bir kazanciniz olacagina inanmiyorum.

Bilirkisi misin kardesim sen? Dediginizi duyar gibiyim. Evet bilirkisiyim. Aklina bir cirpida gelen dinlerden birine mensup olup da bir baska inanca gevis yapan hemen hemen her kombinasyondaki insanla gorustum. O is bende haci.

bence gidip bir dedeyle konuş bu konuyu, en net çözümü onlar sunarlar sana. fakat bütün alevilerin soydan gelme olayı çok imkansız gözüküyor, özellikle türkmen alevileri, safevilerin anadolu coğrafyasındaki etkisi sonucu alevi olmuş kimseler. balkan alevileri ise şeyh bedreddin müritleri genelde.

ben alevi bir aileden geliyorum dedem de onun dedesi de bildiğimiz alevilerdi fakat arap coğrafyasıyla hiçbir bağları yok.

eger amacin alevi komunitesinden kabul gormekse, onlarin geneli ne dusunuyorsa o olur - alevi inancinin dedelerinin, bilgelerinin ne dusundugu onemli degil: komunite girebilecegini dusunmuyorsa (yanlis biliyor dahi olsalar) o komuniteden kabul gormezsin - bu da amacina aykiri olur.

ha kisisel olarak inanmak istiyorum dersen inan kim karisir...

dershanede çalıştığım dönemde, alevi olduğunu o vesile ile öğrendiğim öğretmen arkadaşa değil de, bana sordu birkaç kişi; "alevi misin?" diye. sonraları da bunu soran/söyleyen oldu. işin garibi inanmadılar da, belki korkup çekinip kendimi sakladığımı düşündüler herhalde.

ben de bir vesile ile sema/semah deneyimi yaşayınca bu yöne ilgim inanılmaz arttı. kendime çok yakın görüyorum ama her şeyi de kendi içimde yaşamak istiyorum bir yandan. kimseye duyurmadan, kimseden onay almadan. ama sadece cem evine gidip o ortamı görüp yaşamak istiyorum. belki semah da yaparım, ama daha çok semayı seviyorum, onu yaparım ben.

bence soy önemli değil, bu bir inanç. inanırsın ve öylesindir. kabul etmeyecek alevi grubu ya da cem evi olabilir elbette ama biri kabul etmezse öteki eder.

ben de anadolu yakasındayım, bir gün beraber mi gitsek ne yapsak? :)

keşke bir alevi arkadaş elimizden tutup götürse bizi de turist gibi gitmesek. alevi birkaç tanıdıktan istedim de çok ilgilenmediler.

kısa dönem yaşamak isterim 3 ay gibi
istanbulu seviyorum parise bile değişmem

İsterim. Dünya şehri. İzmir'den iyidir.

Acikcasi su anda bana Yunanistan'in en yakin kasabasindan en uzakta Irlanda'nin en bati koylerine kadar her yer daha cazip geliyor.

Louvre Müzesi gibi yerleri turist stresi yaşamadan rahat rahat gezebilmek için kısa bir süreliğine yaşamak isterdim. Onun haricinde özel olarak bir ilgim yok.

kesinlikle. metropol hayatını seviyorum ve paris avrupa'daki en "metropol" metropol. bir tek londra ile karşılaştırırım bu açıdan, seçimim paris olur.

paris'e özel bir ilgim yok ama şuan fas, cezayir, tunus üçgeninde yaşamak bile türkiye'de yaşamaktan daha iyi olur diye düşünüyorum.

Isterim ama evler cok kotu, sehiricine yakin evler fare deligi gibi oluyor genelde.

Bu olumsuz durum disinda, cok seviyorum Paris´i, simdiye kadar 3 kez gidip hep 5-6 gün kaldim, orada yasama dusuncesi heyecanlandiriyor beni.

Hiç güvenli değil. Bir kere gittim. Bir daha da gitmeye cesaret edemem.

siktir olup gideceksem neden olmasın..
bu soru türkiye'de yaşayanlar için mi?

5 ay kadar yaşadım. geniş caddeleri ferah bi his veriyor, devasa bi şehirde yaşadığınızı hissettirmiyor. kenar mahallelerde değilseniz her şey elinizin altında, 14 adet metroluk ağ var, velib denen kiralık bisikletle biçok noktadan ödünç alıp başka bi yere bırakabiliyorsunuz. uygun fiyatta küçük restoranlar mevcut, 10 euro ya doyuracak yemekler bulmak mümkün. kiralar uçuk, 7-8 m2 lik odaya 700 € kira verenler var, merkezi yaşama derdi yoksa merkeze 15 dk metro uzaklığında aynı fiyata 60-70 m2 kiralar da mevcut.
yaşadığın bölgeye bağlı olarak yaşanır diyorum.

Paris muhtemelen Avrupa'nın en leş şehirlerinden biridir, yani ismi Paris ama kendisi o kadar da Paris sayılmaz, tüm şehrin çiş koktuğu ender şehirlerden biri.

Avrupa genelindeki insanların türklere yukarıdan bakma olayı bu kadar fazlayken, fransızların snobluğu hiçççç çekilmiyor maalesef. Buradaki yaşam standartlarımı devam ettirecek şekilde kazanırken, artı olarak ayda 25-30 bin kenara atmadığım sürece yaşamam.

Fransiz ekolunden gelmiyorum, Franco kizi degilim, tarihine derinlemesine hakim degilim, muzik kulturu desen o da oyle. Tarihini detaylica bilmedigim, ilgimi cekmemis, muzikleri benimle ortusmeyen hicbir yerde yasayamam. Ayrica Fransizcaya karsi da bir meylim yok.

Başıma bir iş gelmeyecekse ben istemezdim. Paris beni hiçbir zaman çekmedi. Oslo’yu tercih ederim. Daha sakin, efil efil bir şehir.

cok da guzel yasanir, pek de guzel yasanir

Skseler yasamam.
Nedeni, neden yasayayim? Beni cezbeden bir tarafi yok. Ayrica keko kayanayan bir sehir. Nereden bakarsam bakayim cekici bir tarafi yok bana. Insani, sartlari, atmosferi hicbir seyi cekici degil. Arti fransizlari pek sevmem. Tek begendigim tarafi metro agi. Baska da hosuma giden bir sey olmadi.

Ben istemem. 10 senedir senenin yaklaşık 80-90 günü Paris'te geçiriyorum. Bence en büyük problem fazla turistik olması. Merkezin hemen her yeri turist kaynadığı için fiyatlar, kalabalık vs her şey uçuk durumda.

Yurtıdşında yaşama imkanım olsa, Almanya'da bir şehri tercih ederdim kesinlikle.

Amonyak.

tuz diyolla
www.si.com

amonyak tuzu. NFL'de çok yoğun olarak kullanılıyor.

amonyak iğrenç kokuyor, burun deliklerine aniden iki çubuk sokmuşsun gibi hissettiriyor. neden onu kokluyorlar?

Stimulan özelliği var.

www.espn.com

şöyle anlatmışlar.

kıyamam ben ona. nasıl daha cesurlaştırabilirsiniz bilemiyorum ama benim de bir o kadar korkak olanından var bir tane. havaalanı deneyimimizden bahsedeyim size belki sizi rahatlatır.

benim kedim de sizin kedinize benzer şekilde 4-5 aylıkken gelmişti evimize. ev sakinleri dışında eve misafir gelene kesinlikle yanaşmıyor, kişi uzun süreli kalıp alışana dek. araba seslerinden ötürü vs. balkonun kapısından öteye dahi geçmiyor. yalnızca bir kere bahçeli bir eve götürüp orda çıkarmıştım dışarı, kendi kendine gezer vs. diye korkunç bir deneyimdi. ancak tüm bunlara karşın havaalanında oldukça sakin, x-ray kısmında çantasından çıkmak istemiyor. orda ben kedimi tutuyorum ve başka birinden çantayı yavaşça çekmesini rica ediyorum. ister istemez bırakıveriyor tırnaklarını zaten. dediğiniz gibi biraz tırnak geçirme, kendini kasma vs. oluyor kucağımda o sırada. hemen x-rayden geçiyoruz birlikte, çantasını alıyorum ve kendi direkt çantasına giriyor ki evde zorla koyuyoruz çantasına. çantasındayken x-ray kısmı dışında hiçbir problem yaşamıyoruz ne uçakta ne havaalanında beklerken, sakin sakin oturuyor içerde hatta sedatif bir şeyler alıp almadığını soranlar oluyor. umarım siz de sakin ve sorunsuz bir biçimde geçirirsiniz o günü.

Cesurlaştıramazsın ama seyahat için sakinleştiriciler var uçak vb durumları için.

Tırnaklarını da düzgün biçimde keserseniz batıramaz küt olur en azından.

@havana, yorumunuz icin tesekkurler, gercekten de biraz rahatlatti beni :)

@bos gezenin bos ustasi, bildigim kadariyla hostesler ucus baslamadan once kedinin normal halini gormek istiyormus, o yuzden sakinlestirici verme isini ucaga bindikten sonra, hatta mumkun olan en gec anda verecegiz. ABD'ye ucacagimiz icin en azindan bir 12-13 saat sakin kalmasina ihtiyacimiz var.

Ayni sekilde bizimki 1 aylikken geldi ailemize :) ilk 2 ay hersseyden korktu ama cabuk ogreniyorlar ve alisiyorlar. Bahceli bir evimiz var sehirden uzak, oraya goturup bahcede bortu bocekle tanistirdik. Bi oyunlar bi oyunlar :D O sekilde korkusu giderek azaldi :) Eger imkan varsa dogaya cikarin bi. Yavas yavas alissa da alisiyorlar merak etmeyin :)

Bizimki 4 yaşında o da hala korkak, küçükten travmatik bir şeyler yaşadıysa o korkaklık pek geçmiyor.

Toplu taşımayla gideceksen eğer stadın oradan 37T 49T geçiyor, onlara binersen önünde indiriyorlar.

@ angelus

kaç dk sürer hocam ortalama ? bir de eminönünden nasıl giderim ?

Otobüse bindikten sonra 15 dakika falan sürüyor. Beşiktaş'tan Eminönü'ne 28T gidiyor, iskeleden kalkıyor otobüs; Santral'den gideceksen 47E geçiyor kampüsün önünden ona binebilirsin.

Denizcilik Müzesi´nin karsi tarafindan servis kalkiyor.

saatleri var mi servisin hocam ?

Üniversitenin sitesinde shuttle saatleri yazar hep guncel olarak. Genelde vapur gelis saatinin bir 5 dakika sonrasi oluyordu, tabii trafigin oldugu saatlerde dakik olmayabiliyor.

@buf hocam çok sağol, sayende acaip rahat gidip geldim eyw

Şubeye gidip sevk işlemi yaptırman lazım bakaya durumuna düşmemek için, takip eden ilk celp döneminde de askere gidersin.

Sevk işlemi şubeden değil edevletten yapılıyormuş artık diye duydum

contratiempo
el cuerpo

dead snow

The Station Agent

Sevmek zamanı
Once

13. kat.
oyun.

www.imdb.com

Blue Is the Warmest Color

www.imdb.com - Victoria-2015
www.imdb.com - turist - 2014
www.imdb.com - insanları seyreden güvercin - 2014

el topo.

bakın bunu izleyin.. bunu izleyin siz bi.. o yukarıda saydıklarınızın ne kadar fark ettiğini anlayacaksınız :d

tabi ki hiit kardiyo. somut olarak gözlemlemek için de hr belt alıp iki antremanı da deneyeceksin. nabzın bu iki antremanda ne kadar yükselecek diye.

tabii ki hiit. koşmak şart değil, bisiklet de olur, eliptik de olur.

Daha uzun soluklu low-intensity cardiolarla, daha kisa soluklu ama high intensity intervaller atrenman sirasinda yag yakimi acisindan asagi yukari ayni hatta belki low intensity icin daha fazla..

Lakin EPOC ( Excess Post-exercise Oxygen Consumption) icin durum degisiyor. Bu konuda HIIT daha etkili. yani HIIT antrenman sonrasinda yag yakimini daha uzun sure devam ettiriyor. Dolayisiyla toplam etkide HIIT daha fazla yaktiriyor.

Low intensity baglaminda ama tabi 50-60 dk laylaylom yuruyorsan tabii ki bir halta yaramaz. yine belli bir hafif-orta tempoda uzun sure tutmak belli bir seviyenin altina inmemek gerek nabiz ve tempo baglaminda.

insanlar treadmill uzerinde hiit kosmuyorlar cunku bazi insanlarin dizlerine vurabiliyor ya da kosmak zorlayabiliyor.

tabii illa kosmasina gerek yok spinning olur o olur bu olur cesit cok.

HIIT

bu da yapılan çalışma

www.colorado.edu

HIIT daha çok kalori yaktırır ama yağ yakımı hemen hemen eşit olur, hatta yürüyüşü ne kadar uzun süre devam ettirirsen yağ yakımı o kadar artar ama HIIT süresi uzadıkça dokulara oksijen taşınması azaldığı için anaerobik solunum geçer, yani oksijenle yağ oksidasyonu durur şekerden ATP üretmeye başlarsın. Günlük enerji üretimi durağan-yavaş anlarda yağlardan, yüksek tempo gerektiren durumlarda karbonhidrattan karşılanır.

Skapuladaki o gerginliği kaybetmemek için arch kurmayı öğrenmen lazım, yani skapulayı tek başına sıkıştırman bir kazanç sağlamaz, aynı zamanda alt tarafta da karşıt bir direnç olması lazım, onu da arch kurup kalçanla ve ayaklarınla yapabilirsin.

kabaca omzunun üstünde uzanmalısın sırtının değil ama tamda böyle değil aslında.

Arabaya binerken üç buçuk atmayacak noktaya gelene kadar kullanılabilir.

Var, bana almışlardı universitedeyken 8 senedir kullanıyorum, herhalde degistiririm artık :)) soyle düşünün; bi yere sürtüp vurursanız caninizin cok yanmayacagi ve parcalari ucuz bir araba olsun. Toyotanin parçaları ucuz diye biliyorum. Diger araclari da arastirirsiniz.

parçası bol olan. daha önceki hasarları nedeni ile fiyatı uygun olan arabalar genelde bu grup. illa kaza yapacak diye bir şey yok ama özellikle park manevraları sırasında çok sayıda sürtme ve çarpma olabiliyor. bu durumda 0 araca göre ucuz oluyor fiyat.

amortismani sonlanmis aractir genelde. benimki 1989 Honda Civic idi, ozlerim hala.

kaza sürtme vb illa ki yapılıyor. dünya kadar para verip, güzel sıfır bir araç alıp satmaya kalktığınızda, el kadar çizik yğzünden aracını değerini aşağı çekenleri gördüğünüzde hak vereceksiniz.

ayrıca acemilikte mekanik sorunlara da yol açabilirsiniz. debriyaj baskı balatası tüketmek, ön takım oarçaların erken bozulması vb gibi.

Valla paran varsa alabileceğin en iyi ve en yeni arabayı al. Çiziksiz araba diye bir şey yok, ustanın kralı da olsan çizilebiliyor, kafaya bu kadar takmıyorum ben. Babam yıllardır araç alır satar, hep de hasarsız çiziksizdir, bir tane adamın "abii süper" dediğini duymadım, fiks laf "abi istanbulda çiziksiz araba mı var, canın sağolsun".

Ha bi de bu alacağın dandik "acemilik arabası"nın değişen parçalarının, yaptırılan kaportasının güvenliği var, eskimiş parçalarının yaratacağı güvenlik zafiyetleri var, yani bildiğin kendini riske atıyorsun aslında.

ablamda bu eğilim vardı. "ben hiç araç sürmedim çarparım" vs..
bir sürü ikinci el baktık. hiçbiri içine sinmedi.
inceldiği yerden kopsun dedi gitti sıfır aldı. direksiyon derslerini ben verdim.
şu an sorunsuz kullanıyor.

"alırım biraz kullanır satarım" veya "ileride model yükseltirim" diyorsanız acemilik arabası alın.
arabayı uzun yıllar kullanırım diyorsanız sıfır alın.

Tecilin bittikten sonra işlemlerini yaptırmak için şubeye hiç uğramazsan, yoklama kaçağı olursun; şubeye gidip işlemlerini yaptırdıktan sonra askere gitmezsen, bakaya kalmış olursun. Bakaya ya da yoklama kaçağı olduğunda teknik olarak sonuçları aynı oluyor, yani misal 1 eylülde yoklama kaçağı olarak GBT'ye girdin, otel de bilgilerini jandarmaya iletti, jandarma sana tutanak imzalatır bırakır, ikinci defa yakalanırsan muhtemelen şubeye götürürler, sana orada durumunu tebliğ ederler tutanak imzalatırlar yine bırakırlar, üçüncü defa yakalanırsan orada işler biraz karışık. Yani 3. defa yakalandığında şubeye götürülürsün, mevcut durumun sana tebliğ edilir ve serbest kalırsın ama aynı zamanda hakkında dava açılır kaçak durumuna düşer hakkında suç duyurusu ilan edilir, yani mahkeme sana para cezası ve hapis cezası verir, bu noktada 4. defa yakalanırsan önce hapis cezasını çeker sonra da birliğine teslim edilirsin. Yani ilk iki yakalanmada sıkıntı yok ama 3. defa yakalanmamaya çalış, zira 3. defa yakalanırsan mahkemeye düşüyorsun, mahkemeye düşünce de suç duyurusu ilan ediliyor, o noktadan sonra şemsiye bir daha açılmıyor.

2 defa yakalandiktan sonra subeye gidip islemlerimi yaptirsam sonra askere gitmesem bakaya kalsam?

Bu anlattığım ikisi için de geçerli, hangi statüde olursan ol, üçüncü yakalanışında yine aynı prosedür çalışır, yani yoklama kaçağı da olsan bakaya durumuna da düşsen durum değişmiyor, zira her iki durumda da genel olarak asker kaçağı olmuş oluyorsun.

iPhone'u şarja taktığın yer var ya, onun telefonun içinde kalan kısmı telefon düşünce kırılabiliyor, bu elektrik sıkıntıları o nedenle gerçekleşiyor telefon açılmayabiliyor, o parça değişirse sorun kalmayabilir.

Bu Arada şarjı %1 den %3 e yükseldi. Ve kendi kendine kapanmaya devam ediyor.

Donanımsal arıza olduğu kesin. Garantisi devam ediyor ise tamire götürün.

doğru düzgün adaptör ve kabloyla şarj ediyorsunuzdur umarım.

7 değil ama 6'si olan bir arkadaş geçenlerde benim telefon açılmıyor şarj da olmuyor diye geldi ofise. senelerdir kullandığı (kaliteli ama orjinal olmayan) adaptör ve kabloyla şarja taktı. telefon şarj oluyorum diye gösteriyordu kendini ama açılmadı.

sonra benim orginal olmayan ama kaliteli bi adaptörle orjinal kabloyu taktık. telefon 30 sn de açıldı şarjı da %100dü.

bu olayın üstünden 2-3 hafta geçti ve telefonu o zamandan beri sorunsuz kullanıyor.

O fiyatlar standart, yani kurslar kendileri fiyat belirlemiyor.

siz bakmayın öyle fahiş fiyatlar çektiklerine, 10 15 kişiyseniz yarı yarıya düşer hemen hemen her kurs.

ikincide olmadı üçüncüsü kesin düşer.

korkmayın pazarlık yapın, ne olabilir ki? belki 500 tane kurs vardır istanbulda...

@angelus: kurslar kesinlikle indirim yapıyor. Biz arayıp konuştuğumuzda telefonda yapamıyorlar ama yüzyüze konuştuğunuzda yapıyorlar.

Biz sadece öğrenci olduğumuzdan biraz daha uygununu arıyoruz.

@acemi: Kardeş iniyorlar diyorum neden anlamak istemiyorsunuz. İndirim yapıyorlar toplu gidilirse ya. Hey allahım :))

(bkz: kulunç) olabilir mi? eğer öyleyse bir hamama git tellak seni yoğursun güzelce. sonra da tam ağrıyan bölgeye yakı yapıştır büyükçe. hamama gitmeden de direkt yapıştırabilirsin.

Bir kısmı Latissimus Dorsi bir kısmı Trapezius, daha altta bel çukurunun oralarda da Thoracolumbar Fascia var.

Omurganın iki yanında paravertebral kaslar var. Derin sırt kasları da denir. Seni ayakta tutan kaslar. Spazmı sık olur.

Amerika'da fizyoterapistler bel fıtığı olan hastalara deadlift yaptırıyorlar, zira bel bölgesini güçlendiren en şahane egzersiz bu, doğru ağırlıklarla ve doğru teknikle yapılırsa muazzam faydası var ama bizde hastalar beceremediği için, doktorlar tavsiye etmediği için ağırlık çalışmaları cinayetmiş gibi muamele görüyor. Buradan çıkarılacak sonuç, bel için yapılan ağırlık çalışmaları maceraya kaçılmadığı takdirde hem iyi bir tedavi yöntemi hem de güzel bir antrenman rutini olur.

L4-L5 fıtığı olan biri olarak manuel terapi sonrası doktor önerisiyle reformer pilatese başladım. Hem esneme hem de güçlenme olarak kısa sürede geri dönüş alabileceğiniz nadir sporlardan biri. Eğer kilo probleminiz yoksa ve yağ oranınız düşükse vücut inanılmaz hızlı bir şekilde biçimleniyor ve daha güçlü oluyor. Tüm vücudu en etkin biçimde çalıştırmak için ideal bir spor.

Çarşaf sererken fıtık olduğum için bana en bilgili, en tecrübeli eğitmeni getirseler yine ağırlık kaldırmam. Biz fıtık hastalarının eklemleri ve omurları açması gerekiyor. Deadlift pozisyon olarak işe yarar görünebilir ama reformer ile o kas gruplarını daha verimli çalıştırabiliyorsunuz.

Ağırlık altına girmek ise tamamen eklem ve omur sıkıştırmaya sebep olacağı için yasaklı. Aynı şekilde koşmak da sakıncalı. Hafif tempoda koşabilirsiniz fakat bunun için önce bel, karın ve bacak kaslarınızı güçlendirmenizi tavsiye ederim.

Ekleme: Sırt üstü yüzme de oldukça etkili. Haftada 3 gün, her seferde 2 km yüzmek iyi geliyor. O kadar vaktiniz yoksa haftada 1 gün de yeterli olur. Biraz fazla yüzersiniz fakat kesinlikle sınırlarınızı zorlamayın. Aşama aşama artırın.

en başta şunu belirteyim: bu KESİNLİKLE doktor tavsiyesi değil ve hatta ben de yapıp yapmamam gerektiği konusunda şüpheliyim ama bana iyi geliyor.

rapora bakmaya üşeniyorum ama yanlış hatırlamıyorsam üç diskte fıtık var bende. çoğunlukla "düşük ayak" olduğu için yürümekte dahi zorlanıyorum (b12'min aşırı düşük olmasının da etkisi var sanırım, sinir sistemini komple çökertmeme az kaldı). gelgelelim tempoyu fazla abartmadan, yavaş koşarak ve genelde "sakin" hareket edip ani manevralardan kaçınarak basketbol oynamaya başladığımda çok ciddi faydasını gördüm.

örneğin her gün yürüdüğüm yolun 5. dakikasında güç kaybetmeye başlarken, bir haftada 3-4 kez basketbol oynadıktan sonra, 20-25 dakikayı sorunsuzca yürüyebilir hale geldim. sonraki bir hafta hiç topa dokunmadım; bu sefer 7-8 gibi zorlanmaya başladım.

"basketbol oynayın" KESİNLİKLE doktor veya uzman tavsiyesi değildir, altını çizerek söylüyorum. belki uzun vadede belime daha çok zarar verecek bir şey yapıyorumdur, bilemem. ama ani hareketlerden ve fazla efor sarf etmekten, beli rahatsız etmeyecek şekilde toplu sporlarla uğraşmak bana çok iyi geldi.

Geçmiş olsun. Neredeyse 10 yıl olacak fıtık olalı. L2-L3 galiba, kuyruk sokumuna yakında bende, üç tane. Koşu ve basket yapardım, onlar bitti. Bir sene kadar yüzdüm. Zaten hep yüzme öneriliyor. Yüzme yapılabilir.
Benim için şu an önemli olan ameliyat olma evresine gelmemek. En azından yürüyebiliyorum diyorum kendime. Şu an iki hafta süren bir ataktan daha yeni kurtuldum, ara ara oluyor ne kadar dikkat etseniz de. Size tavsiyem iyi hissedip kendi kafanıza göre spora yeniden başlamamanız. Bana bazen oluyor, yürüyüş yaparken koşanlara imreniyorum, bir iki deniyorum ama sonra bir yerden çıkıyor. Spor konusunda herşeyi mutlaka iyi bir doktor gözetiminde yapın.

Bel fıtığı olup ağırlık çalışmalarını aksatmadan sürdüren biri olarak, konu hakkında aşırı bilgili ve bilinçli olmayan birinin yürüyüş dışında bir spora yönelmesini yanlış bulurum.
Doktor kontrolünde anca.

İlave: Yüzme güzel bir seçenek
@xu +1

sıçramak bele zarar verdiğinden kesinlikle basketbol oynama. yüzme ve bel egzersizleri yapmalısın.

Millet canından bezdi artık futbol falan umrunda değil insanların.

Seçim olayı, geçim derdi filan önüne geçti her şeyin.

aynen. milletin derdi başka.
eskiden sokaklara gençler dökülürdü kutlamalarda, şimdi gençler instagramda takılıyor..
yaşını başını almışların ise derdi geçinmek.

Galatasaray deli gibi ceza alacak pazartesi günü, şampiyonluğun neyini kutlayacaklar.

Hep gs batacak zaten :) algı muhteşem. Beşiktaş icraya veriliyor, ali koç gs dan fazla borcumuz diyor. Ama gs batan oluyo hep. Süper.

Deli gibi ceza alacak he. Avrupadan menden kurtuldu bu kulüp başkanı sayesinde. Bu en büyük hediye zaten. Diğer gelecek cezaları bekliyoruz zaten.

Bu şampiyonluğun coşkusu olmadı dersenin bunum 1.sebebi 21 tane olmasıdır. 2.si şampiyonlar liginin her şeyden önemli olmasıdır. İnsanlar onu düşünüyor. Daha genel sebepse ülkenin durumu.

Fenerbahçe seçiminin yakın olmasıydı.

Gayet de güzel kutlandı. Son haftalarda zaten çoğu taraftar şampiyonluğa garanti bakıyordu. Çoğu için sürpriz olmadı

bir gs'li olarak, süper finalden beri futbol zaten çok vermiyor. ikinci sebep, takımda sempatik oyuncuların azlığı, muslera ve gomis dışında taraftarın çok sevdiği bir futbolcu yok. ve son olarak, eldeki kadroyla gelecek sene avrupa'da bir başarı gelme olasılığının düşüklüğü.

Biri göğsü diğeri tricepsi çalıştırır.

Birinci kişi şişmanlama sürecindeki yaptığı şekilde değil, doğru makro dağılımıyla alması gereken kaloriye +500 kalori ekleyerek en az 6 ay-1 sene beslenip ağırlık çalışmalarını yapmalı, bu şekilde belli bir miktar kas kütlesi inşa edecektir, aynı zamanda zaten şişman olduğu için antrenmanlarda ve günlük yaşamında yağdan bol miktarda enerji üretip yağ oranını düşürmeye başlayacaktır ama yağ oranı için asıl çalışması, 1 senenin sonunda, belli bir kas kütlesi inşa ettikten sonra kalorilerini kısıp diyet uygulaması gerektiğinde başlayacaktır, bu şekilde de fazla yağdan kurtulup kas kütlesini daha detaylı hale getirecektir. Ha bunu kolaymış gibi anlatıyorum ama ben bunu başaran çok kişi görmedim açıkçası bu yaşıma kadar, belki birkaç kişi. Yani üzmek istemem ama şişman her zaman şişmandır derim ben.

İkinci sorunun cevabı; İkisinin de çok avantajı yok. Yani şişman için düşüncelerim yukarıda ama aşağıda birkaç şey yazacam onun için tekrar. Zayıf-skinny kişilerin de metabolizmaları çok hızlı çalışıyor, yani kabaca anlatmak gerekirse, vücudu o kası oluşturacak kalorileri sürekli yakma eğiliminde oluyor, o nedenle çok yemek yemek durumunda kalıyorlar, yani burada 4000-5000 kalori arası bir miktardan bahsediyorum. Bu hem ekonomik olarak yıpratıyor hem de makro ayarlaması doğru yapılmazsa kas kütlesi yerine sadece göbek de büyüyebiliyor o zaman da skinny fat oluyorlar. O nedenle zayıf kişinin çok şahane bir makro ayarlaması, çok şahane çalışma programı ayarlaması gerekiyor. Aslında skinny adamın işi bu anlamda daha zor, ama başarırsa mükemmel vücuda sahip olan da yine skinny adam oluyor.

Şişman adama tekrar gelirsek, şişman adamın metabolizma yavaş olduğu için kas kütlesini koruyacak kalorileri muhafaza edebiliyor, ayrıca kütlesine göre daha fazla ağırlık kaldırabileceği için daha kısa sürede daha çok kas inşa edebiliyor ama bunlar genelde estetik vücuda çok sahip olamıyorlar ve başta da dediğim gibi, çok dikkat etmezlerse tekrar şişmanlayabiliyorlar.

yağ tüm hormonların üretimi için gerekli ve vucudundaki yağ oran belli bir seviye altına inerse (genelde pek mümkün değil) bunlar aksar. artınca olan sorunları biliyorsun zaten.

protein kas sentezi için şart. karbonhidratlar ise enerji için lazım. zira proteinlerin kalorisi (enerjisi) oldukça düşük.

yeterince karbonhidrat almazsan kalori açığın oluşur ve aldığın protein kas sentezine değil de eksik enerjiye gider.

ben zeytinyağı içmeyi doğru bulmuyorum. bunun yerine her gün 100gr kadar kaliteli kurutemiş (badem, fındık, ceviz vs.) yemek ve kaliteli yağı + bol miktarda kaloriyi buradan temin etmek mümkün.

www.youtube.com

Yağdan kolesterol, kolesterolden testosteron, testosterondan kas-hücre inşa ediliyor.

Protein aminoasitlere yıkılıp kas hücrelerine-fibrerlerine yamalanıp kasların daha güçlü ve büyük olmasını sağlıyor.

Karbonhidratın en büyük faydası insülin salgılaması, insülin ribozomları uyarır, ribozomlar protein sentezini başlatır, yıkılan proteinler de kas efektine etki eder. Bununla birlikte insülin, karaciğerden IGF-1 isimli hormonun salgılanmasına neden olur, IGF-1 hormonu salgılandığında hipofiz bezinden salgılanan growth hormonu IGF-1'e sentezlenir, bu da yine kas efektine etki eder. Yani hepsi birbiri ile ilişki içinde, biri eksikse tam sonuç alamazsın.

Diğer soruna gelecek olursak, eğer yağ içmeyle ilgili bir sorunun yoksa, yağı herhangi bir yemekle salatada vs yemekle bu şekilde içmenin hiçbir farkı yok, yağ makrosunda eksik varsa bu şekilde tamamlanabilir.

Tabii sen direkt kas gelişimine olan etkisi sorduğun için olabilecek en kompakt şekilde cevap verdim, yoksa her birinin farklı farklı pek çok etkisi var metabolizma üstünde.

0,191 küçüktür 0,9(00)'dan. Bu durumda temiz, geçmiş olsun.

tşk matematiğim hep kötüydü

Biz nerden bilelim kardes

bilen biliyor

sonuç pozitif çok riskli bunu bir genel cerrah söylüyorum acilen başka bir hastanede test yaptır dersem inanma ..kaçak et kesme bundan sonra, sonuç temiz geçmiş olsun

Gerek yok.

Mevcut ehliyetinizde ya da saglik belgesinde yaziyor ise gerek yok.

sabah uyandıysam şekerli daha iyi netice verir, enerji alırsın, kafan çalışır.

öteki türlü normal zamanda ayılmak istiyorsan acı kahve, acı tadı da bir uyarıcı çünkü

Şekerli kahve şekeri yükselttiği için bir miktar daha yüksek enerji verir ama bu haliyle kısa süreli olur sonra düşer; şekersiz kahve salt kafein nedeniyle uyardığı için daha uzun ve stabil bir şekilde uyarıcı etki gösterir.

"Lan dişimi kırıyor galiba" gibi bir tedirginlik yaşayıp panikleyebilirsin ama diş taşını kırıyordur o esnada, panikleme yani.

sürekli kan yutma ihtimalin var kendini hazırla miden bulanmasın :D

korkulacak hiçbir şeyi yok. işlemden sonra sadece bir süreliğine hassasiyet hissedebiliyorsun.

dişimin kırılma ihtimali var mıdır? :/

şikayet var ama form doldurmak lazım. işe yarayacağının garantisi de yok.

ben şikayet formuyla çok entry şikayet ettim ama hiçbir sonuç alamadım.

Kamuyu ilgilendiren birine küfür hakaret vs. olmadıktan sonra bu tip entry'ler için işlem yapılmıyor.

bahsettiğiniz şikayet formunu ben de biliyorum, onun haricinde, sözlük dinamikleriyle ilgili bir şikayetti bahsettiğim.

10-15 sene önce ekşide yazmaya çok hevesli bir ergenken üstte verdiğim tanıma kıyasla çok daha düzgün olan entry yüzünden sözlükten atılmıştım.

sözlük formatına kesinlikle uymayan bir entry. kastettiğim hakaret küfür vs değil. format.

Formatla ilgili bir kısıtlama yok sözlükte uzun zamandır, yani formata uymuyor diye entry silinmiyor.

2007 de sanıyorsunuz galiba sözlüğü.. Şuan hiç birşey ile ilgilenmiyorlar

adamın hem başlıkları hem kendisi engelliymiş ona rağmen verdiğin linkten bakınca her şeyini görebiliyorum. hakikaten sözlük bitmiş.

Rusya ve Ukrayna üzerinden giden birkaç kişi tanıyorum, o şekilde daha ucuza gelmiş ama ayrıntılarını bilmiyorum.

Rusya transit vize falan ister ama. O da ayri sikinti:)

Ukraynadan gidilir anca vizesiz olarak.
Ben polonya uzerinden gitmstim.

@kuehles
Polonya'dan ne ile gittin?

Kiev’den trenle gidiliyo.

Litvanya ya bir bak Vilnius dan direkt otobüs kalkıyor Minsk e hem de havalimanından

@stavro

Otobusle polonya’ya donus yaptim belarustan, giderken de trenle gittim polonya’dan.

Iki yolu da kullandim yani:)

Kiev'den uçak yada otobüs aktarmalı. en uygunu budur

Lviv'den trenle gidip, Minsk'ten St Petersburg'a ucakla gecmistim.

ben iki ya da üç sene önce kiev'den trenle geçmiştim. 15 haziran için baktım biletlere, üçüncü sınıf açık vagonda tek yön 185 lira. bunun nedeni hrivnaya karşı bile değer kaybetmemiz. ben o zaman 110 liraya mı ne almıştım.

booking.uz.gov.ua adresinden kendin de kontrol edebilirsin. tarih seç, çıkış noktasına "kyiv" yaz, varış noktasını da "minsk pas" olarak seç.

üçüncü sınıf deyince millet korkuyor ama korkacak bir şey yok, gayet temiz ve düzgün oluyor vagonlar. yatağın da var. bu trenler genelde zaten gece 10 gibi kiev'den ayrılıyor, sabah 8-9'da minsk'te oluyor. manzara muazzam ayrıca. ormanların içinden falan geçiyorsun, kışın süper oluyor. ben o dönemde zaten kiev'de bulunduğum için minsk'e geçmeye 250 lira vermek koymamıştı ama amaç doğrudan minsk'e gitmezse şu an için bu da pek uygun bir alternatif sayılmayabilir, hem ekstra bir gün alacak hem de toplamda yaklaşık 400 lira ekleyecek masrafa. yine de daha ucuz tabii nyc biletine göre.

bu arada belarus için vizeye ihtiyacın yok ama sigorta konusunda çok katılar, sigorta yaptır. trene binmeden "strahovka" diye soracaklar zaten, o zaman göster.