www.a101.com.tr

Kaçırma.

Amazon'da da 265 lira: www.amazon.com.tr

farklı renkler için: www.amazon.com.tr

Tefal'in termosları söylediklerinin hepsini karşılıyor. Sürekli içinde elektroniklerin de olduğu çantaya atıyorum bir damla sızdırmadı. Bir seneye yakın süredir kullanıyorum. Fiyati su an 270tl

www.hepsiburada.com

amazon.com.tr'de bu aralar fırsat ürünleri var.
kesin bak derim oraya.
stanley markasına ait.

Ben decathlon'dan almıştım quechua marka, fiyat performans çok iyiydi.

www.decathlon.com.tr

stanley'in 350 ml olanını almıştım başka bir adla satılıyordu ama ağız kısmında ağır bir plastik kokusu ve tadı vardı.. iade etmiştim. içtiğin şeyin tadını bozuyor.

amazonda alaaddin termos var indirime denk gelirsen o da güzele benziyor. ben penguenin 500 ml olanını kullandım basmalı modeli. epey sıcak tutuyordu. penguen genelde iyi termoslar üretiyor. şu modele bakabilirsin

(git: www.hepsiburada.com)

www.boyner.com.tr
2 yıl oldu can parçası

Kararsız kalmış.

hoşlanıyordur ama sevgili olacak kadar değil. arama sorma olayına çok güvenme, biz ne günler gördük zamanında yüzüne bakmak istemediğimiz adamlara mesaj attık. yoklukta olabilir.

bi süre kendini geri çek. mesela yakınlaşıyoruz diyorsun ya, yakınlaşma. hayırdır derse de, sen hayırdır de dökülsün niyetini..

bir ay cok da uzun bir sure degil.

@e haliyle, bence de ama vıcık vıcık bi 1 ay oldu, bana 3 ay gibi geliyor

a. eğer erkeksen:

seni bekleten, senden içi en kıpır kıpır olması gereken vakitlerde emin olamayan hiçbir kadına duygusal yatırım yapma, hatta uzak dur. en iyi ihtimalle çaresiz kalırsa radarına girdiğin 3-4. planında olduğun bir erkeksindir, yedirme bunu kendine.

1 kere buluşursunuz tanışırsınız, 3.4. buluşmada iste bu demen gereken kadın her şekilde sizden deli gibi hoşlandığını hisseder. bu tür kadınları üzme.

b. eğer kadınsan:

ya çok korkak bir erkekle takılıyorsun, ya da senden farklı sinyaller aldığı için, bekli çözemediği için çekiniyor. kanımca 2. opsiyon daha makul. geleceğe dair birşey söylemek için çok erken, o da senden çekiniyor olabilir. biraz daha net sinyaller vermeye çalışabilirsin.

ha yok kendince friendzone köpek çekme falan uyguluyorsa kaç. cekilmez.

bir de ilk ayin icin vicik vicik demişsin. bulutların üzerinde olman gerekiyordu. ilk ayınız daha vıcık vıcık sıfatı biraz köprüden once son çıkışın geçildiğini gösteriyor. eğer kadınsan, a şıkkının karşı tarafı da olabilirsin.

Başkasını bul.

ben de aynı süreçte ve benzer bir durumdayım.
siz söylüyor musunuz mesela geleceğe dair bir şey? tepkisi ne oluyor? 1-2 ay sonrası için konuştuğunuz bir konser ya da öylesine bir tatil hayali konuşulsa ne diyor?
bence ara ara 1-2 gün kendinizi geri çekip böyle normal devam edin. 1 ay gerçekten erken. belki yeni bi ilişkiden çıktı kendini psikolojik olarak hazır hissetmiyor ve bunları düşünmek istemiyor olabilir. size yakın hissetmese bu kadar sık görüşmezdi. sadece düşünmeden yaşamak daha rahat geliyodur şu an için. biraz izin verin, canınızı da sıkmayın.

sanirim degil, o kadar tepkiye kisaca "arac benim" diye cevap verip gecerdi aksi takdirde.

kendisinin degil. altta itin kicina sokmuslar adami zaten ve arac benim dememis bu bir.

ayrica bir yorumda "ya iz kalmis olsa arac sahibi araci kabul eder mi, sacma sapan konusuyorsunuz" diye bir cevap vermis.

kisaca icine etmis baskasinin arabasinin.

böyle cahil adamlara araba emanet edilmez. kişisel fikrim seramik, boya koruma fasa fiso. araç üretilirken karosere otomasyonla, standartlara uygun şekilde kat kat boya ve vernik uyguluyor fabrika, sonra bunun gibi tipler gelip "seramik süper bir şeydir" diye alsın eline aleti arabaya balta gibi girişsin. yaptırmayın etmeyin, ha araba kullanılır ve çizikler haleler artar o zaman bir işlem yapılır ama bu seramik falan saçmalık.

ağustosta olacak şeyi şimdiden soruyosan yürümez

yürümez aga ben yazın evlencem çanakkale-ankara valla ayda 1 görüşme ile yürütüyoruz.

senin iş çok yaş.

saat farkının çok olmadığı bi ülke olsa belki yürürdü ki ben de uzun mesafe ilişkisi yaşadım. ancak güney amerika diyosun. saat farkı 8 9 saat olacak yanılmıyorsam. çok zor.

İlişkiler sınıflandırılamaz, takdir edersen birçok parametre var, yani mesafe ile ilişkinin ömrü arasında ters ilişki vardır gibi denklemlerle yorum yapılmaz.

Sevdiğinden ayrı olmak kolay değildir, ama gerçekten seviyorsan zaten bunları sorgulamazsın. Çünkü Sevdiğinden fiziken ayrı olsan da ruhen ayrı olmayı yediremezsin. Aşk, olgunluk, güven, anlayış gibi faktörleri vardır ama %90'ı size kalmış.

Not: 2.5 sene uzak mesafe ilişkisi, aileye evlilik kararını bugün açıkladım.

çok çok çok büyük bir aşk yoksa yürümez. öyle bir aşk olsaydı zaten süresi belirsiz bir şekilde ayrı kıtalara ayrılınmazdı.

1. hangi ülke bilmiyorum fakat güney Amerika genelde sıcak insanların yaşadığı sıcak memleket. tipik batılıya egzotik gelir, sıcak havalar, eğlenceler...yıllarca farklı kıtadaki kişi akılda kalmaz.

2. erkek tarafıysan, böyle ağır şartları kabul edip evde kendi başına takılmakla kızın gözündeki değerini dahi düşürürsün. ne çaresiz bir erkek ki bunları kabul ediyor dedirtirsin.

3. çok ağır zorlukları olur. hastalanırsın uçağa atlayıp gelemez, aynısını yaşadığında eee sikicem bu aşkın ızdırabını dedirtir karşıdakine. tatiller ve görüşmeler çok masraflı, çok önceden planlanmalı vs.

aklın varsa (aşktan gözlerin toztoztozpembe değilse anlamında) kabul etme, terk et. aksi takdirde maksimum 2 ay içerisinde ikincil bir sebepten dolayı terk edileceksin. ya da ağır şartlar altında yedekleneceksin.

yürüyen uzak mesafe ilişkilerinin (istisnalar dışında) aslında bu şartlardaki gibi hastalıklı uzak mesafe ilişkisi olmadığını görebiliyorsun. yani adamın çok sağlam bir kariyeri vardır, ilişkisi çok sağlam temellere oturmuştur, tayini çıkar bir başka ülkeye o zaman ayrı ki böyle insanlar zaten maddi açıdan da güçlüler, sık sık seyahat edebilirler, karşı taraf istese hemen bileti yapıştırıverirler. yani bu tür durumları pozitife bile çevirebilirler.

ama bu "ben güney Amerika'ya gidiyorum bilmem ne zaman dönerim birkaç ayda bir görüşürüz" ise, dedigim gibi, ayril.

Yürümez.

Daha önce brezilyalı bir kız arkadaşım olmuştu ve 8 ay kadar sürdü. sonrasında haliyle yürümedi çünkü her ne kadar başlarda bir sorun olarak görünmese de sonrasında insan aradaki mesafeyi kapatamadığını farkediyor ve ayrılıyor. Benim tecrübem bu şekildeydi en azından.

hmmm

"make it" kısmında özgüven eksikliğinin giderilmesi lazım. yoksa hiç "make it" kısmına geçemiyor musun? hep mi fake'sin?

şu make it kısmını açalım biraz, aynı sorunu bende yaşıyorum bu aralar, out of leage birinde gözüm varda :)

ne güzel böyle hedef kitle seçiyor insan, güzel teknik kullanacağım :p

ingilizcesi yetmeyenler, burada sizlerin susması gerekiyor jjsdgj

eksiklik duygusu yok olmayacak, "make it" kısmına gelene kadar. yıllar alacak bir süreç bu, çalışacaksın, başarılı olacaksınin, düşecek kalkacaksın.

biraz iyi hissettirmesi açısından, çoğu kişi senin hissettiğini hissediyor. o yüzden rahat ol.

Kendine yatırım yapmadan olmaz o iş.

tamam işte, eksikliği kapatana kadar fake yapacaksın. sen sadece fake yapayım her şey hallolur diye düşünüyorsun belli ki.

Arkadaşlar Türkçesi ne konuştuklarınızın ?

yüksekten uçmaya devam o zaman, illaki yükseklik korkumuzu yenip zevk almaya başlayacağımız zamanlar gelecek. iyi o zaman normalmiş bu.

(bkz: https://eksisozluk.com/dideral--43792)

Nasıl alışırsan öyle gidersin. O kavramı kullanma, şimdi neyse o dur hayat. yoksa hep bi make it beklersin.

son muhabbet nasıldı?

Baskasini bulmus.

- hayır.

- evet.

- evet.

Surekli dertlerinden yakiniyosan sıkılmıştır belki. Onun da kendine gore sıkıntılari olabilir.

Herhangi bir harekette bulunma.

ben olsam yazmazdım, yazacak olsaydım,( selam, sesin çıkmıyo epeydir bir şey de söylemedin merak ettim? yazmayacaksan bi haber edip sonra yine yazmayabilirsin sıkıntı değil ) derdim sanırım belki daha derli toplusu falan işte

sıkmışsın kızı. bu iş böyledir, fazla üstüne düşüp, fazla konuştuğun zaman kendilerini çekerler geriye. şu saatten sonra yapabileceğin pek bir şey yok. silip numarasını unutman en mantıklısı. ileride belki bir gün aklına gelirsin ve içine şüphe düşerse o sana mesaj atar ama zor ya salla. kendini üzmekten başka bir şey geçmeyecek eline. mesaj atma, unutmaya bak.

edit: bundan sonra da derdinin devası o kızda olsa bile, yürüdüğün kıza bu kadar çok konuşma.

konuştukça elektrik gitmiş

baymissin kizi neden olacak.

Bence hayirdir gibisinden biseyler sor, muhtemelen aciksozlu davranmicaktir ama diger turlude kufur eder gibi, hos degil yani. Sonuc olarak olay mahalinden uzaklas.

sen bi yaz naber nasılsın diye. tavrına göre anlarsın. kısa cevaplar veriyorsa yazma artık.

Net, başkası var.

Surekli; bugun cok kotuyum, moralim asiri bozuk, ben iyi olamam, iste ruh halim bugün berbat, 2 gun kesin moralsizim diyerek insanlarin enerjisini ister istemez emen bir insan ile arkadastim. Ulan bir iki kere iyisin 32 kere kotusun. Neyse bir yere kadar insanlar idare ediyor. Olmayinca guzel guzel sorup cozum ariyor. Benim yapim boyle kalibini gordukten sonra işte sessiz sedasiz iletisimi kesmek zorunda kaliyorlar. Cunku gercekten moral bozuyorsunuz. Kiz da benim gibi irrite olmus muhtemelen. Size dair tasidigi enerjiyi emmissiniz eger tekrar dert yanacaksaniz yazmayin derim. Yeter be seninle mi ugrasacagim s git demesi soz konusu olabilir.

yani kirik/bozuk adami duzeltmeye calisan kizlar da var tabi de. normalde iliskinin kendine iyi gelmesini ister insan. surekli dert yaniyorduysan, senin dertlerine bakip bakip, "cok sukur benim boyle sorunlarim yok" dedirtmek disinda sen buna iyi gelmezsin. o da yol yakinken donmus.

ha, yok zaten takilip ayrilacaktiysan, ya da o bunu yapmayi planliyorduysa, uzadigi icin birakmis olabilir.

siklikla yazistigin falan degil, gercekten hayatinda sana destek olan insanlara acil bundan sonra.

Bir bağyan olarak: vazgeç dostum.

kızı hakikaten bunaltmışsın. ki insanlar karşısında biraz güçlü insan isterler.

baktığın ailen yok aç değilsin açıkta değilsin ile nokta atışı yapmış hakikaten. yürüdüğün kızı bırak sevgili ile bile konuşmazsın kolay kolay çok ciddi bir şey olmadıkça.

derdini sikeyim butonuna bastırmış olabilirsin.

biraz içinde çözmeye çalış bunları.

Yoksay.

Özel hayatını yakından tanıdığım bir zengin yok ama çapkınlık yapmayan varlıklı insanlar elbet vardır.
çapkınlık belki zengin insanlar arasında daha fazla olabilir nedeni ise maddi gücün var olması ve başka heyecanlar aramaktır diye düşünüyorum.

Zengin olup çapkın olmayan da çok var ama zenginlerden çok çapkın çıkma sebebi yapabiliyor olmaları.

var tabii, herkes heyecan arıyor, bazısı bu şekilde, bazısı başka şekilde karşılıyor.

sadece göze batıyor diyelim. dar gelirli zengin arasında çapkınlık açısından pek bir fark yok. hayat kadınları şunlar bunlar neler var neler..

Genelde sonradan görmeler yapıyor gibi geliyor. Yani sonradan parayı bulan iş adamları

evlendikten sonra zengin olmussa aldatma ihtimali daha fazla. evlilikten önce zaten zengin olanlar aldatmaya ihtiyac duymayacaklari kalitede birisini bulmus olabiliyorlar.

çapkınlıktan kastın aldatma mı? bakmayanı görmedim ama aldatmayanı evet.

sozlukteki fb araniyor basligina bak.
tipin/fucudun iyi ise eksibition a foto at, burada ifsa yap.
buradan da cok ekmek cikar, takil biraz.

Dating app'lere asıl.

Ahahahaha.
Güzel kardeşim, kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş. Bizim milletin bütün derdi bu zaten. Bunun için yardım istemen "ya ben şimdiye kadar hiç para kazanmadım, parayı nasıl kazanıyorsunuz?" gibi bir şey.

Sosyal medyayı etkili kullan diyeyim ben de.

hem çekingensin, hem short term takılalım beklentisiz sevişsin herkes benimle ki eski sevgilimi unutayım diyorsun.

kısa dönemli işin zor, eline yüzüne bulaştırır özgüvenini yerle bir edersin.

kadınsız, sevgilisiz mutlu olmayı öğren. gerisi gelir zaten.

hem çekingen olup hem de öyle işler becerebilmek malesef mümkün değil. hele öğrenciyseniz, uğruna ciddi paralar dökemeyecekseniz zannetmiyorum.

sizin gibi arkadaşlar için ücreti mukabilinde tavsiye ediyoruz.

Pisman olan da var birsuru ama yapilarinda var evlilige duskunluk. Simdi gelip "yoo benim cevremde bilmem kac yasinda hic de evlilige yanasmayan kadinlar da var" diyecekler:)

Toplum normlari, gelecek icin tek alternatifin evlilik oldugunu dusunuyorlar.

Turk kafasi iste. Adamlarin tek amaci ev almak araba almak ve evlenmek. Gelecekten baska beklentileri yok.

(Simdi birileri daha ne olsun diye soracak sozumu dogrulayacak)

Evlilik kafasında olan varsa yesillendirsin..
Hep kadınlar hevesli olacak değil ya.

benim de nedense çevremdeki erkekler evlenme arzusunda hep.

türk kafası filan değil. bi yaşa gelince insan bazı şeyleri sorguluyor. Bazı şeyler istiyor. o yaştan sonra hala geleceği olmayan ilişki istemiyor. çünkü yaşlanıyor insan. bunu hissetmeye başlıyorsun. o noktada belli bi yaşa gelen ablalar vaktini boşa harcamak istemiyor. sadece ciddi düşünen ile vakit geçirmek istiyo. karşıdan o hissi alamazsa da sürekli vurgulyo. hatta evliliği şu aşamada düşünmüyorum diyen erkek arkadaşından anında ayrılıp başka birini arıyor. aşk filan da önemli değildir bu ablalar için. çünkü genelde daha erken yaşlarda aşkı filan bolca yaşarlar bi vok olmadığını aşk yerine düzenin huzurun sevginin ailenin daha önemli olduğuna kanaat getirirler. sıkıntı şu ki bu hayatı isteyen yaşıtı çoğu erkek çoktan evlenmiş oluyor ya da tabi ki de daha genç bayanlara yöneliyor. her erkek olmasa da geneli bu durumda. bi de aile heveslisi evlenmek isteyip düzenli hayat isteyen erkeklerin çoğu kadının geçmişini kurcalıyor. özgür yaşamış 30 luk ablalara da uymuyo. bunu sorun etmeyen erkek çok az ama rakip çok olunca ortaya böyle bi netice çıkıyor. olay bu benim gözlemlediğim kadarıyla.

aksine tanidigim erkeklerde (+27) var bu heves.
kadinlar artik "aman evlilik mi? pff bakariz yea" modunda.

Sunu bana biri soylesin, huzur eyvallah, aile eyvallah. Ama ask olmadan cok duygulu hamimlarimiz nasil bu adamla yataga giriyor, opusuyor, koklasiyor. Kulaga igrenc gelmiyormu?

30 yaşındayım, evlilik hala korkuyla baktığım konulardan. 26 yaş üstü kadınların hepsi evlenmeyi istemiyor kısacası, hele ki önüne gelen ilk kişiyle evlenmeyi kesinlikle istemiyor. işi gücü, kariyeri olan kadına da toplum baskısı var ayrıca, yok sanmak çok safça.

nafaka sevdası, türkçe bilen kadınlardan uzak durmak en iyisi.

istersen kansere tedavi bul evlenmeyince başarısız sayılmak ve toplum tarafından kabul görmüyor olmak.
28 yaşındayım aile büyükleriyle her konuşmam torun istiyoruz üzerine dönüyor. her telefonda aynı bok diye son 2 yıldır giderek azaldı telefonlaşmalar. her günden ayda bire düştü. 3 yıldır sevgilim vs. yok zaten nasıl evleneyim dersen direk bilmem kimin subay, doktor oğlu var. hiç anlaşamacağın heriflerle baş göz edilme çabası. her bayramda konu komşudan, akrabaya herkesin sorması. eğer evlenmezsen beğenilmemiş seçilmemiş olduğunu düşünmeleri.
baskı falan deme diyorsun da bazı insanların bunlardan etkilenmesi garip değil. bir de yalnızsın bir de bu baskılar var üzülebilirsin çok ve haffiften evlilik için delirebilirsin.

En büyük neden çocuk. Erkeğin bu konuda sıkıntısı yok ama kadın 30'lu yaşlara girince doğurganlık ve çocuğu yetiştirme anlamında sıkıntılı yıllara adım atmış oluyor.

26 yaş üzeri kadınlarda ve 30 yaş üzeri erkeklerde doğal olarak ciddi ilişki beklentisi var, bu da evlilik arzusu şeklinde yorumlanıyor. bu tip kadınlarda gördüğüm en büyük hatalardan biri hala ergen gibi erkeklerin peşlerinde koşup şımartmasını beklemeleri. Erkek ise bu kadar eforu yaşı ilerlemiş kadına hem yakıştıramıyor, hem de "bu kadar uğraşacak isem daha çıtırına oynarım" diye stratejik düşünebiliyor.

duygusal olmakta tek kıstas aşk mı?
30 yaşında kadınlardan gerçekten liseli ergenler gibi; kalpler, çiçekler, böcekler, elele tutuşmalı bakışmalı mizansenler filan mı bekliyorsunuz?
kadınların evlilik meraklısı olup olmamasından bana ne (ki evlenmeyi istemekte tuhaf olan nedir silah mı dayıyor kızlar alnınıza bunu da anlamadım ama) hakketen 30 yaşında böyle bir romans beklemek de rasyonel değil- asıl böyle davranıyorsa o kadından soğuma sebebi bence. o değil de sanki erkekler ay aşık olsam da ayaklarım yerden kesilse, ay ışığında serenad yapsam diye bekliyor arkadaş, kadınlar sırf mantık/maddiyat peşinde ? "olm bi evlensem de kirli donlarımı yıkayıp katlayan olsa" diyen erkek değil mi, aşk bunun neresinde ?
duygusal olmak içinde aile sıcaklığını, anaçlığı, şefkati, yalnız uyumamayı, anne-babasının mürüvvetini görmesi tatminini filan içeriyor olamaz mı?
üstelik "evlilik" hakikaten aşktan ibaret bir şey hiç değil. kadınım, hiç düşünmedim evlenmeyi ama düşünecek olsam ben bu adam aşık mıyım diye 1 kez sorsam bu adamdan eş olur mu baba olur mu sorusunu 10 kez, biz geçinip mutlu olur muyuz sorusunu 100 kez sorarım. aşk=mutlu evlilik sanki. aşk güzel ama ilişki başka şey, evlilik daha başka şey.
"Gayet isi gucu olan kariyer sahibi kadinlar" da evlenmedikleri sürece "başarısız" görülüyor buralarda, plazalardan ibaret değil hayat.
pişmanlık kısmına gelirsek çoook aşık olarak evlenen ve mutsuz olup ayrılan oranı mantık evliliği yapandan daha az değil, bunu istatistikler söylüyor. üstelik aşık olup başka bir şeye bakmadan evlenen bir de "ne o, çok seviyordun hani", gibi bir eleştiriyi de göze almak zorunda. Sırf bu yüzden eroinman eşinden 2 sene boşanamadı benim bi arkadaşım.
benim neredeyse tüm arkadaş çevrem yabancı, ben daha sizin tabirinizle evlilik meraklısı olmayan toplum görmedim, yemişim Türk kafanızı. Burada nikah olmadan hayat çok zor, adetlerimiz kuvvetli bunlar ayrı dert ama temelde bakıldığında tüm dünyadan insanlar biriyle ciddi ilişki içinde olmayı çook da önemsiyor ve bu beklentisi bir yaştan sonra oluyor. yetişkin hayatın evrensel bir parçası bu.

nerde o kariyer sahibi olanlar ? bi tane kekte ben varım evlenmeye hazır erKEK :) kadın = şeytan 26 27 sine kadar bütün erkekleri parmaklarında oynatıp yoruluyor bakıyorlar hepsi aynı bok :) tuttuğunla evleniyor tatmadığı duygu oda çoluk çocuk malum 26 ya kadar kırmış fındığı o saatten sonra yesin ayvayı kalk ayşe çocuğa bak kalk ayşe yemek yap ütü yap temizlik yap çocuğa bak emzir uyut ayşenin uykusu gelir soyun ayşe ufaklık uyandı onu uyut :) ayşeler saracak birazdan beni küfürler le ama kezban demeye dilim varmadı bi umut işte:p

Tüm kadınları aynı kefeye koyamayız, evet bir kısmı cidden daha çocuk yaşlarından itibaren evlilik odaklı yaşamaya başlıyorlar, okul, iş, kariyer tüm hayatları evliliğe endekslenmiş oluyor. Ama içlerinde evlenmek zorunda kaldığı için evlenenler de var, zorunluluk neden doğuyor. En birinci ve yeri doldurulamayacak sebep bence çocuk, çocuk sahibi olmayı istemek, henüz yaşamadan hissetmeye başladığı annelik duygusu evliliği mecbur hale getiriyor. İkinci sebep duygusal eksiklik, belli bir zamandan sonra insan yormadan, incitmeden beraber yürüyebileceği birisini arıyor, maddi olarak beklenti yok, etrafta baskı da yok, ama işte yerini dolduramadığın başka bir eksiklik var.


Sırf evlenmiş olmak için evlenenleri, aile baskısı ile evlenenleri, maddi kaygılarla evlenenleri bu saydığım maddelerin dışında tutuyorum.

Pişmanlık olayı da bizim toplumuzda çok geçerli değil, o pişman olan kadınların büyük çoğunluğu çocuk sahibi olduğu için, diğer bir kısmı da daha iyi bir alternatif yaşam şekli olmadığı için hayatlarına, evliliklerine devam ediyorlar. Bir yerden sonra evliliğe çok büyük anlamlar yüklemeyi bırakıyorlar. Olmuş olması gerektiği için oluyor. Bu yüzden bir çok kadının en yakın arkadaşı eşi değil, hatta eşi arkadaşı bile değil. Aynı evde yaşayan ama birbirinden uzak insanlar haline gelebiliyorlar. Ha günümüzde görücü usulüyle evlenmiş evliliklerinde 30-40 seneyi devirmiş, hala birbirlerine sevgi dolu bakan, 2 gün ayrı kalamayan bir sürü çift de var. Sevgi önemli evet, ama bazı şeylerle anlam kazanıyor. Tek bir şeye endekslememek lazım evliliği...

26 yaş üstü oturup stabil bir hayat istiyorlar sevdikleri kişi ile.

sen diyorsun ki takılalım birkaç sene ama seninle uzun dönemli düşünmüyorum. Kezban mantalitesinden nefret ederim, ama erkeğin bu düşüncesinin altında çok da beyaz sebepler yok. hayattan beklentisi evlilik, stabil bir hayat olan kişiyi bu beklentisi nedeni ile yaftalayamazsın.

beklentiler uyuşmuyorsa yolları ayıracaksın.

yok yahu, ben de güneş varken içmeyi seviyorum.

zil zurna olma. hafif çakırkeyif ol, belki bir tık üstü sonra ara verirsin.

İçmeye devam.

içtiğim alkollerin son kullanma tarihi geçmiş bişi olur mu?

cumartesi zaten boşver,sızıp uyumamaya çalış sadece.

yavaş iç.

Bi daha içkileri öyle şeyyapmayın... Vaktinde için bitirin, yazık günah.

Pis içtim size de afiyet olsun:)

kasma bu kadar. bir problem olmaz.

benim için olmaz heralde. ama yine de her zaman gidilmeyecek bir yere gitmeyi tercih ederim. bi de sessiz sakin bi yer olsun.

ilk buluşma biraz daha nezih bir yeri hak ediyor. nezih diyorum bak, pahalı değil.

İşin içinde biraz romantizm olacaksa eğer köfteyi beklerken gelen acılı ezmeyi ekmeğe sürüp yerken olmaz sanırım. Ayıp değil ama gereksiz bir hareket sanki.

Beklentim oralara gitmek olmazdı tabi ama sorun olmazdı sanırım. Bir de kebabı güzelse mis. Yine de beklentim orası olmazdı dediğim gibi.

hani o yerin bir ürününün methi geçmiştir aranızda mesela olmaz mı yine de

ı ıh olmaz
kafe bistro tarzı bi yer daha makul

ya abi sonra da yersiniz o mekanın ürününü. ilişkide her şey yolunda giderse işler öyle bir hal alacak ki sushi mi yesek diye düşünürken hatun seni ümraniye'ye pide yemeye götürecek falan... olan şeyler bunlar.

"date" klasmanında bir ilk buluşmaysa garipserim, özensiz bulurum. tanışma ilk buluşmasıysa normal bence.

hiç kasmayın soğana beleyin ağzınızı kokoreççide

Ne kadar konusu geçse de olmaz bence ya Daha salaş daha sakin yerler olabilir
balık ekmek bile daha iyi bence

Ay bilemedim

Anlamıyor olabilirim vurmayın wing tzun biliyorum döverim.



Abi içinden nasıl geçiyorsa onu yap


Hem zaten bu konuda depresyonda biriyim buluşsaydık da köfteci olsaydı
pislik ya :(

"Mis, ağzının tadını biliyor bu adam" derim. "Gönlüme olduğu kadar mideme de hitap ediyormuş" derim. Yemeği romantik yapan şey ambianstan öte yemeğin nasıl yendiğidir. Dürüm yerken iki cilveleşirsin, iki karşılıklı sırnaşırsın, yemeğin en güzel yerinden ona ayırırsın, birbirinin gözünde "Yemek bitse de tatlı olarak seni yesem" bakışını görürsün, en ala şarapevinden daha doğal romantik olur. Tabii bu başka şeyler de kötü demek değil. Ben yemeğe genelde "Geçsin de, bir an önce dokunabileyim, yiyelim çabuk, kalkalım" olarak bakıyorum.

olmaz, daha uygun bir yere gidin. tabii hatuna da bağlı ama dediğim gibi ben kebapçıya gitmezdim.

yukarıda dediği gibi bunun parayla alakası yok, sahilde simit çay kebapçıdan çok daha iyidir.

ben yaptım bunu. mexican usulu bir restauranta gidecektik, nezih sakin bir yerdi, güzel manzarası vardı. genelde sakin olduğu için rezervasyona falan gerek yoktu. Gittik bir baktık kapanmış restaurant:) çevrede köfteci ramizi gördüm oraya gidelim dedim ve gittik. sonrasında bi 6 ay bu köfteci ramiz bana laf sokma olarak geri dondu. zuuzuuzahah
bir erkek olarak uygun değil diyorum

ısıt kokusundan anlarsın.

çok kısa bir şekilde diyorum: yeme!

balık mı o. yeme sen dondurucudan da çıksa.

balık!

sakın!

yeme git bakkala acıktıysan üşenme

daha birkaç gün önce bu tarz bir şey yüzünden zehirlenmiş biri olarak söyleyebilirim ki YEME!

bak ben ölmekten çok korkan biriyim. en ufak sorunda soluğu doktorda alırım ama o gece ölmek için dualar ettim ya o derece kötü bir durum. hiç riske girme.

www.eksiduyuru.com

Onlar tavuk veya balık kroket sanırım, sıkıntı olur hiç riske atmayın kendinizi.

Evde çorba yapacak hiçbirşey yok mu? Sıcak suyla neyi karşıtırsan çorba oluyor.

Ye gitsin, dondurucudan çıkarmışsın, donmuş halde sakladıysan bozulmaz.
Eğer dondurmadan sakladıysan ve koku da değişmişse risk alıyorsun.
Ben yerdim ama sen yeme.

enfeksiyon. dediginiz tarzi gobek deliklerinde var.

doktora gorunun. bir merhem veriyor, disaridan surup uzerini kapatiyorsunuz gazli bez ile. bir iki gunde geciyor.

Göbek deliğinde kıl dönmüş. Alkol ve cımbızı eline alarak girişeceksin. Muhtemelen tutam tutam kıl var içeride.

@yirmisantim, pek kıllı biri değilim. acı da yok aslında, kıl dönmesi olsa acı olmsı gerekmiyor mu?

Kulak pamuğu yardımıyla içeriyi bir yokla bence. İltihap, kan vs. koku yapmış olabilir.. Duruma göre doktora gidersin.

iltihap vardır. iltihap artmadan doktora görünün.

birde göbek deliğinize fazla su kaçırmayın hatta hiç su girmesin daha fazla kokuya neden olur.

Orada kıl çıkmıyor zaten, vücudundan dökülen kıllar orada çoğalmış olabilir. Umarız ki öyle değildir. Geçmiş olsun.

batikon dokmeni tavsiye ederim icine benim her zaman geciyor bu sekilde.

Belki hep kokuyordu sen yeni fark ettin. Derin göbek delikleri koku yapabiliyor, duştan sonra katı olan koltuk altı ter ürünlerinden sürünce kokmaz.

atalarınız. bazı figürler ve kokular maskülen, bazıları ise feminendir.

eskiye dönüş olmuyor. eskiden de maskülen ve feminen kıyafetler birbirlerinden jilet gibi keskin hatlarla ayrılırlardı. sadece koku teknolojisi bugünkü kadar ileri değildi, güzel kokmak leş gibi kokmaktan daha iyiydi.

Sat sat sat rulz.

Ürün çeşitlendir, pazar payını artır

10-15 sene öncesinin kadın kokuları artık erkek kokusu zaten.

evet şimdi düşündüm de vanilya ya da aşırı şekerli kokular erkekte tuhaf durur ama bunun sebebi bize sunulan pazarlama algısı da olabilir.

onun dışında turunçgil kokusu özellikle mandalina bazlı çok güzel erkek kokuları da oluyor.

Vücudumu banyo sabunuyla temizlerim, parfüm sürmem. Tüm bu sentetik, ten kokumuzu bastırmaya yönelik ürünlerden nefret ediyorum. Şampuan, duş jeli, parfüm, ıvır zıvır, nefretlik.

resident evil serisi iyidir.

Sony'nin mp3 çaları taş gibi, duvara firlat kirilmiyor. 2013'te 150 tl'ye almıştım, şimdi yeni modelleri çıkltı ama fiyat aynıdır.

guzel bır kulaklık ıle bırlestırdıgınde çok iyi gider. fotoğraf çekemiyor tabii ama radyosu var.

www.sandisk.com

şundan fazlasıyla memnunum.

sandisk sansa + var bende de,memnunum. 40 dolar civarında olması lazım amazon'da.

www.hepsisony.com

ipod killer diye çıkardıkları player bu. 4 yıldır kullanıyorum. bu arada piyasada 16 gb mp4 player kıtlığı var. daha yüksek kapasite istersen mecbur ipoda kalıyorsun.

ipod shuffle (2. nesil). ucuz, ses kalitesi ve pil ömrü yüksek, taşınabilirlik had safhada. sağlam.

1970'lerde standart 50000-100000 giden ve feci benzin yapan amerikan arabalarının dominasyonu ilk kez japon arabaları ile kırıldı. kriz ortamında maksimum 100000 mil ömrü olan ve petrol içen araçların karşısına japonlar 2000000 ömürlü, taş gibi ve az yakan arabalarla çıktı. o zamanlar amerika'da "japonlar düşman daha 30 sene önce savaşıyorduk" tarzı açıklamalar yapıldıysa da 10-20 senede japon arabaları pazarda 1 numaraya yerleştiler. amerikan arabaları da havlu attı, serbest piyasa nasılsa. orada böyle gerçekleşti.

türkiye'de her ne kadar bmw volkswagen dediysen de, istanbul'da mahmutbey gişelerden çıktığın an bunlara pek rastlayamazsın. türkiye genelinde de çok ciddi bir japon otomobili pazarı vardır. tarihden gelen bir alman otomobili ve alman ürünü sevgisinin olması diğer ülkelere göre alman otomobili oranını ciddi şekilde yükseltiyor tabii, fark da burada.

Dev motorlu lüx araçların abd ve arap ülkelerinde yaygın olması petrol fiyatları ve halkın alım gücü ile alakalı. Bizde 1.2 ve 1.4 motorlu araçların yaygın olmasının sebebi tamamen duygusal.

japonlar saglam hocam. dubaide col sicaginda da kanada sogugunda da canavar.

dikkat etmissinizdir zaten dubai'de taksilerin hepsi toyota camry. e taksi demek, dayanikli demek, az sorun cikaran demek.

jip ve kucuk araba kullanimi da benzin fiyatiyla alakali bi durum. hem luks aracta vergi az hem de 5.2 motora benzin yetistirmek ucuz olunca tercih ediyorlar.

(dubai ozelinde konusacak olursam, o jipi olan adamlarin bir cogunu hafta sonu collerde turlarken, kamp yaparken gorebilirsiniz. ayri bir sosyal hayatlari var orda)

öncelikle maddi, sonrasında coğrafi sebeplerden. toyota yıllarca ülkemize dizel araç sokmadı. ülkedeki dizel yakıt kalitesiz diye. bizde araçta hayvan gibi vergi var, kullanırken yıllık vergisi var, yakıtta muazzam vergi var vs. adamlarda araba da ucuz, yakıt da. ben o durumda olsam kışın arabayı park edince kontak kapatmam soğumasın diye.

avrupa'da en çok satılan araba markaları / ülkelere göre 2013 i.imgur.com

abd'de en çok satılan araba marka ve modelleri / eyaletlere göre 2013 i.imgur.com

tüm dünya - 2009
todayilearned.co.uk

Doktor degilim. Uzman degilim.
Tamamen ayni kaygilarla psikiyatra gittiğimde bana anksiyete teşhisi koyulmuştu.

Aynı sıkıntılardan muzdaribim hiç bir zaman çok net geçmiyor bunun adı yaygın anksiyete bozukluğu. Her gece rüyamda bir sevenim ölüyor her telefon çalışında kötü haber geldi endişesi ile açıyorum. İlaç veya terapi ile bir nebze azaltılabilir.

Ozguvenin dusuk, kendini yeteri kadar sevmiyorsun ve kendine guvenmiyorsun. Bunlarla ilgili biraz kitap oku, gidebiliyorsan terapiye git

anksiyite derim ben. feci kemirir aklı aman diyeyim.

@ cigerdelen sen yetkili bi abiye beniyon motrun yazdıklarını okumadım ama aynısı bende de var ne düsünsem yasıyorum amk hepi de kötü ama #diren kendini gerçekleştiren kehanet

@cigerdelen kitabın pdf i var mıdır acaba biraz bakındım bulamadım

istanbuld tavsiye edebileceğiniz ve seans ücretini söyleyebileceğiniz bir psikiyatr var mıdır acaba?

Evet zaten en mantıklı açıklama da o. Ama benimle alakalı bir durum da olabilir, bu sebeple sormam kötü karşılanır mı karşılanmaz mı? Eğer eksik bir yönüm varsa tamamlamak istemem de en doğal hakkım bence. Sonuçta iyi niyet çerçevesinde sormayı istiyorum. İstemezlerse tabi ki cevap vermezler.

düz bir cevap verirler fakat sorabilirsin sakıncası yok. "farkli adayin su anda sizden daha uygun oldugunu gorduk" tarzi politik bir cevabi vardir bunun.

yine de 10 başvurudan 2'sine çağrılmaya alış. yani reddedilmeye alış. bazen seçim yapan algoritmayı bile geçemeyeceksin.

"Sana ne?" olur mu, adam bizzat kendini geliştirmek amaçlı öğrenmek istiyor olabilir.

Sebep sorulması normalde pek rastlanmayan bir şey ama sorabilirsin bence. Kibar bir dille ve çok uzatmadan, salt eksiklerini öğrenmek amacıyla olduğunu ve sakıncası varsa cevaplayamayabileceklerini belirterek sor. İK'cı değilim, iş hayatında senden çok daha eski de değilim, ancak benim düşüncem böyle.

Not: Muhtemelen sadece "Bize daha uygun olduğunu düşündüğümüz bir adayda karar kıldık" diyecekler ama sormaktan bir şey kaybetmezsin.

@Lorik Cana;

Keşke 10'da 2 olsa :) O oranı bile yakalamak güç. Kimilerine göre Türkiye'nin en iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuş olmak çoğu zaman çok da etki etmiyor. Hem master yapıyor olmam hem de askerliğimi yapmamış olmam zaten başlı başına başvurularımın %50'sini havaya uçuruyor. Gerçi zaten 1,5 senedir çalışıyorum halen de çalışıyorum. Ama daha iyisini aramaktan kim ölmüş.

10'da 2 iyimser bir tahmindir evet. ama önemli olan amansızca aramak. iyi bir üniversite asıl işe girdikten sonra faydasını, farkını gösterecek. onun dışında referans şu bu...birçok etkeni var kabul edilmemenin. hatta bir piyasa araştırmasının bile parçası olmuş olabilirsin. yani kabul edilmeyeceğin veya olmayan bir pozisyon için - hatta birinin seçildiği bir pozisyon - için.

alışmak lazım bunlara. yılmadan hep daha iyisine odaklan.

soruna tekrar gerı donmek gerekirse, elbette sorabilirsin fakat açık veya çok yardımcı bir cevap bekleme.

askerliğini yapmadıysan hiç sorma adamlara, başka sebebi olsa da askerlik diyip geçerler, ayrıntıya inmezler. askerlik yaptıktan sonra iş görüşmesine çağırılma oranı %500 falan artıyor bu arada, şirketler bayaa kafaya takıyor bu askerliği.

Sor gitsin zaten işi almamışsın kaybedecek bir şeyin yok. Herkes merak eder böyle şeyleri.

Kardeşim sen milletin tırı-vırı geyiğini dinleme.
Muhtemelen sana IK bölümünden geldi o cevap değil mi?
Eğer o görüştüğün IK'cı ise maili atan "gayet kibar" bir mail ile geri dön ve aynen burada yazdığın gibi "eksik yanlarım neler onları öğrenmek amaçlı soruyorum ki, kişisel gelişimime katkıda bulunsun" gibibir detayla rica et.
Adam gibi cevap verirlerse ne ala, koy cebine +1 olarak, yok vermezlerse hiç görüşmemiş kabul et kendini onlarla. Bu işin doğrusu bu olur eğer çok istiyorsan.
Başarılar.
Not:Muhtemelen askerlik, askerliği gözardı ettilerse bile +1 olarak başka daha iyi bir adayı seçtiler seni eleyerek.

Bence sorun. Nazik bir şekilde tabii. "Eksikliklerimi görebilmem adına olumsuz geri dönüşünüzün sebeplerini öğrenabilir miyim acaba ?" tarzında bir şeyler sorabilirsiniz.

Ben bu şekilde attığım bir mail sonrasında olumsuz geri dönüş aldığım işe alınmıştım.

bu sorunun gerçekten de "senden daha iyisini bulduk"tan farklı bir cevabı olacağını sanmam. eksiklerini kendin saymışsın, seni bağlayan şeyler var. bence sormana gerek yok.

Jurassic Park - Ana Tema Muzigi.

kardeş yerliydi kelime diye hatırlıyorum rakı masası mıydı resim msaası mıydı neydi yaa

Anason olabilir mi. Her geçen yıl masadan eksiliyor dostlar falan diyodu

bikah masasi? resimdeki gozyaslari?

@forvita adamsın kardeş nikah masası


nikahııına beniiiiiiiiiiiiiiiiiiiii çağır sevgilim dımdımm istersen şahidin olurum seniiiiinnnn dımdım bu adam(!) kim diye soran olurrrrsaaaaaaaa

Black desert.

final fantasy xiv.

pve'nin şahıdır, konusu seni yutar bitirir. çok çok keyifli, ah genç olsam ah biraz vaktim osla..

bence aradığın oyun wow. neden oynamak istemiyorsun ki?

DDO

bilmiyorum bi kaç kere başlamayı denedim ama ısınamadım bir türlü. bir kere soğuyunca alışılmıyor tekrar galiba. ben açıkçası daha çok tera online gibi bir şey arıyorum, tera'yı da oynamıştım yazmayı unutmuşum.

FF XIV ve Gw2 diyorum. Bunların haricinde kaç tane oyun denediysem kesmedi.

İhtiyar Delikanlı UO (Ultima Online) 98'den beri oynarım, seneler geçtikçe aklıma gelince tekrar kurar tekrar oynarım :)

bence hep beraber wow oynayalım :)

rift'e başladım arkadaşlar, baya kapıldım ben, 4 arkadaş beraber başladık, kasıyoruz bakalım.

birleşmiş milletler başkanı. uzun uzun açıklamayayım şimdi.

İlk mesleği mi seçmek durumundayız, ben adamı seçtim ilk; hata mı yaptık?

Cevap: vahşi hayatı koruma derneklerinin birinde bakıcı olsun

Mesleği benim mesleğim den düşük olmasın

Çünkü ilerde ben senden az / çok kazanıyorum ezme / burun büyüklüğü olmasını istemem.

nefes alsın yeter dediğimden dolayı meslek kısmını önemsiz buluyorum...

Meslek olarak sınırlandırmadan, her yerden çalışabildiği kendi işi olmalı diyorum :)
İstediğimiz an istediğimiz yere kaçabilmeliyiz :)
(çok isteyince oluyor diyorlar;)

öğretmen olsun öğretmen fetişim var bayılıyorum eşim de öğretmen olabilir o yüzden.

Mesleği olmasin ben çalışır ona bakarim.

fırın ustası olsun. pide yapar yeriz.

Ekmeğini taylor serisinden çıkaranlarla çok iyi anlaşırım.

Filozof :(

Moleküler biyoloji ve genetik bölümünde asistan

mesleğini seçecek lüksüm yok benim şahsen. o yüzden pek fark etmez diyorum. gazeteci veya muhabirlik falan ilginç olurdu ama :P

sanatçı özellikle balerin, soprano ya da orkestra sanatçısı olsun.

su meslek takintisi, mesleklerin yarattigi tuhaf algilar, bazi meslek sahiplerinin kendini toplumdan ust seviyelerde gormesinin veya gorulmesinin sebepleri nelerdir, ben de bunu merak ediyorum.

örtmen haahahah olm insan atanır atanmaz evlenir mi ya bu neyin açlığı bankacı bi de avukat bi de dişci

rayde benle olur evimin erkeği cocuklarımın babsı olurum gel he de zenginsen

Atanamayan da olsa öğretmen candır <3

mühendis olmasını temenni ediyorum şahsen.

manav.

o kadar çok 'makara amaçlı' sallama meslekler varken neden rygard? bunu merak ettim ben. ne alıp veremediğin var bu adamla da ona tik atmadın? :D

cevap olsun, tiyatrocu diyeyim bende.

cerrah olmasini isterim.

halden anlasin, evine bagli olsun, aldatmayi dusunecek vakti olmasin, evdeki huzurun bekasina inansin. stress dolu bir hayati birlikte goguslesinler filan, erken emekli olup kafa dinneriz zaten

bu ne yaman celiski: onedio testi sair cikti :))

yeni iç güvenlik yasa tasarısına binaleyn karım polis olsun .

aşçı, pastacı ya da meyhaneci.

doktor olsun genelde seksi oluyorlar.

mühendis olsun mühendisleri severim
nitekim sevgilim de mühendis hihihiihihhi
:)

beğenmemiş eleman manavı, sorduğun sorunun kalitesine yakışmadıysa demek.

Doktor. Ben de doktorum.

doktor +1

at antrenörü.

www.sabah.com.tr

Avukat ya da savcı olabilir

Evliliğe karşıyım ama birlikte olmak istediğim kişinin yaratıcı bir iş yapmasını isterim, bir de az çalışmasını isterim.

futbolcu, tercihen santrafor.

pasaport ya da prosedür gereği işler haricinde evlenmem de soruya cevap vermem gerekirse erkekte oto tamircisi isteyebilirdim. atölyesi olan biri filan. kadındaysa zincir harici kafelerde çalışan biri olabilir. bu tip işleri daha az kirli görüyorum.

işsiz olmalı

Açıkçası olmuyor. Çünkü karakter ve kişilik olarak oturmamış insanlar anonimlikten faydalanarak tabiri caizse yazıp çiziyorlar. Sen cevap vermeyince giderler :)

Burada düzgün insanlar da var. Sohbetleri hoş yada gerçekten yardımcı olabilen insanlar. İşte o yüzden burayı her gün takip ediyorum.

eskiden oluyordu bana, 12 yaşımdan beri bu ortamlarda sürttüğüm için çok karşılaştım. hiçbir şey demiyorlarsa ergen diyorlardı. sonra alıştım ama. normalde çok uslu bi tiptim geçen sözlükte mesajla birine küfrettim falan kasfhnjk. gelişine vuruyorum artık bi şey diyen olursa da ya iplemiyorum ya kavga ediyorum.

@Northern Mariner

ya şöyle, kesinlikle düzgün insanlar var. ben ise dediğim gibi insanların içindeki şiddetten, sataşma dürtüsünden korkuyorum. çok duyarlıyım bu konuda. bir insanda şiddet hisseder hissetmez geriliyorum. o gerginliği çekmek istemiyorum üzerime. aksi gibi insanlarda da bu git gide artıyor gibi hissediyorum.

Hayır, veririz cevabını nedir ki?

Ancak kişisel bilgilerimi ortaya dökmemeye, hakkımda gereğinden fazla veri vermemeye dikkat ediyorum. Tutup hayatımın herhangi bir mahrem alanını, ilişkimi, ailemi vs elin adamının ağzına sakız etmem elbette.

oluyor :/ bunlar hep ezilmişlik, bastırılmış, pasif agrasyon.

@çaykovski

Dediğim gibi önemseme, cevap yazınca habire yazma isteği geliyor ve tartışma büyüyor. Her yerde sataşma ve şiddet prim yapıyor ülkemizde. Trafikte, sokakta, markette kasa sırasında bile böyle insanlarla karşılaşman muhtemel.

Haters gonna hate. Çok var bunlardan, adama "şu konu hakkında fikirlerinizi bekliyorum" diyorsun, bambaşka yerden eleştirmeye çalışıyorlar. Ben alıştım.

Beni kızdırıp canımı sıkan şey de genellikle ben (saçma veya değil, saçmaysa cevap vermezsin olur biter) x hakkında soru sorarken bana "x olmaz, y olsa neyse, yanlış, çogayıp, püh kahretmesin, böbrekleri gasteye sar, inanak mı panpa" türünden yaklaşım sergileyen, sanki y hakkında fikrini sormuşum gibi bana akıl vermeye çalışan kılçıklar. Onlara fitil oluyorum.

Açtığım duyurudan ötürü veya bir duyuruya verdiğim cevaptan ötürü tepki gösterecekler hiç umrumda değil, çekinmiyorum.

Hiç endişelenmemiştim o konuda. Dalga geçen birkaç kişi olacaktır illa ki, o kadarı sorun olmaz da, linç edilsem üzülürdüm sanırım. Kavgalı başlıklara ya kendi düşüncemi/bilgimi yazıp çıkıyorum ya da girmiyorum bile. Israr ettiğim birkaç kere olmuştur. Yine de birkaç trollük müessesesi dışında, ortalık hiç fena değil buralarda.

Bir şey de itiraf edeyim mi: Bazen sen bir duyuru yazdığında ya da cevap verdiğinde, "Ben ne zaman bunu yazmışım" diyorum nick'lerin yakınlığından :)

@rygard

evet bu enerjiyi üstünüze çekip çekmeme üzerine sordum ama benim tanımını koyduğum mevzu hakkında ne düşündüğünüzü de sordum? yani cevap verebilirsiniz, ama danıştığım/merak ettiğim daha çok böyle bir kitle yok mu sizce de ? ya da insanların içinde artan bu tarz bir yarış. bana yazdıklarında ben de cevap veriyorum, fakat bu olmalarını değiştirmiyor.
ve de işte en çok ikinci paragraftaki olaya takılıyorum. kendin hakkında bir detay vermediğin halde, kişiliğin hakkında bir yafta analiz görüyorsun çoğu zaman. yani bu kanım tamamen takip ettiğim yazılarda gördüğüm, benim pek başıma gelmedi açıkçası. ama adam düzgün düzgün yazmış/sormuş x y z ilan edilmiş falan. mesela bir satış vardı. adamı şark kurnazından ilanın detaylarında belirttiği özelliklerine kadar tefeye koydular. hiçbir şahsi/özel vaziyeti söz konusu olmadığı halde. nasıl bir linç, hor görme dürtüsü şaşırdım kaldım açıkçası.

Burada sataşan yorum sahiplerinin dışarıda pısırık olduğunu düşünüyorum. Orada veremediği tepkiyi bilgisayar başına saklıyor, geliyor buraya kusuyor falan.. Tartışmayı da beceremiyor. Okuduğunu anlamıyor nefretten. Alakasız cevap veriyor, vs..

Açıkçası çok da ciddiye alınacak bir ortam değil. Ürkmen yersiz, salla bosver.

@mandalina kokusu işte ben de cevap verenin ne kadar kıymetlı / kıymetsiz bir kişilik olmasından önemsiz, içindeki o şiddetten ürküyorum. yani mesela aşırı dindar bir adamın, giyindiğin şey hakkında yorum yapmasını onun ideolojisinde olmadığın için konuşssun dursun en fazla bir sanane derim diye algılayabilirsin, ama onun bunun hakkında sesli bir şekilde yorum yapma arzusunda yatan şiddet ve nefretten canın sıkılır. onun gibi bir şey.

olmuyor. sikimde değil çünkü o tipler.

Zaten toplasan 7-8 duyuru açmışımdır herhalde (hep mobil olduğumdan bakamıyorum istatistiklere). Ona rağmen her duyuruya gelip tip tip cevap veren biri vardı. Cevap vermesem de nickini öğrendim. Sonradan açtığı duyurularla 100 kilo, odasından dışarı çıkmaya korkan, kimseyle iletişim kuramadığından yakınan, sokakta gördüğü bi kız için yaa sizce peşinden gitse miydim' diye soran bir tip çıktı. Hepsi öyle emin ol.

Dediğin çekinmeyi ben de yaşıyorum bazen duyurularda. Cevaplarda daha rahatım, istediğimi yazıyorum. Ama duyuru açacaksam mümkün olduğunca azalta azalta yazmaya çalışıyorum, millet bi yerine takılıp asıl soruyu takmayacak diye. Yalnızca dikkat çekmemek için yapıyorum. Ama takılmamak lazım aslında. Kendi ezikliklerini senden çıkarıyorlar sadece. Sen bildiğini oku, hiç takma bile.

Yalniz çok hoş tespit ve çok iyi ifade etmissin. Ellerine saglik demeden gecemiycem :)

E var elbette, hatta daha tehlikelileri de var. Son 10 yıldır haftada 3 ila 4 ölüm tehdidi alırım ben misal, e daha ölmedim. Bu tip durumlarda da daha gri alanlara geçerek mücadele ediyorum. Kişisel verilere ulaşıyorum, araştırma yapıyorum, kimlik deşifre ediyorum, kişinin gerçek hayatına dokunabiliyorum ve bunu yaparken motivasyonum olan adalet duygusu da beni mutlu ediyor.

Yani bir bakıma senin rahatsız olduğun o şiddeti, motivasyonumlka meşrulaştırarak karşıdakine uyguluyorum.

Öncelikle internet biraz öyle bir yer. Doğuşunda da böyleydi, gelişirken de böyleydi, sonucunda da çok farklı olmadı. Ki anonimliğin getirdiği özgürlüğü ucu bana dokunsa bile korumak adına hayli bedel öderim ben. Bir takım güvenlik önlemlerini aldığın takdirde herhangi bir insan yapımı yasanın işlemediği alanda rahatlıkla varolabilmeyi ben seviyorum genel olarak.

Benim önemli motivasyonlarımdan biri de, nefret edenimde yarattığım öfke aslında. Hemen her yazdığım entryden sonra yarım sayfa küfür geliyor ama karşıdaki faşist güruh ne online ne de gerçek hayattaki hareketlerim üzerinde etki edemiyor misal.

Tüm bu örneklerin getirdiği pozitif duygular, beraberinde gelen negatiflerden hayli üstün durumda. İnterneti içerdiği pislikle seviyorum ben. Hani kötü bir koku gelir burnuna, rahatsız eder ama aynı zamanda koklamadan da duramazsın, rahatsız ettiği ve edeceğini bildiğin halde kendi isteğinle onu koklamaya devam edersin, öyle biraz.

Trolsüz, faşistsiz, itsiz, serserisiz elit ve temiz bir internet istemiyorum ben. Kaotik olandan ve baş edebildiğim pislikten rahatsız değilim.

Olmuyor. Zaten kimin ne diyeceği, nasıl sataşacağı belli, keyfimi bozmuyorum.

hiç tanımadığın insanlar benle dalga geçecek ya da sataşacak diye niye endişeleneyim ki? elinden geldiğince cevap verenlere teşekkür ederim dalga geçenleri de duruma göre ya takmam ya da hakettiği gibi konuşurum. takma.

Bende de oluyor. Ne kadar güzel ifade edersem edeyim kendimi, eleştirel ve çok bilmiş bi edayla takılıyor insanlar ana fikrin kıytırık bi köşesine.
Çok açıklamaya gerek yok çünkü siz zaten mükemmel anlatmışsınız durumu. Teşekkürler:)

@rygard

şimdi çok daha yakınlık kurdum, empati yapıp anlayabiliyorum bahsettiğinizi :)
yok ben de tertemiz bir ortamdan bahsetmiyorum zaten, trollerin içerisinde nice sui generis, ne yaptığını farkında olan insanlar var. sözlükte bile en çok takip ettiğim iki kişi troll listelerinin başını çekenlerden. protest bir tavırları oluyor, dikkatimi de çekiyor. fakat troll olmayıp da bu yarış hissiyatıyla hareket edip beni hayretlere sokan insanlar var gerçekten. mesela o ilan duyurusunda adamın üzerine gidenleri hiç unutmuyorum. epik bir olaydı yani. hiçbir şey yok, adam kendini böyle böyle düşündüm ve böyle bir fiyat koydum kimseyi kazıklama gibi bir derdim yok diyip açıklıyor. fakat ısrarla adamın ilan detaylarıyla dalga geçiliyor, yarısı aptal muamelesi yapıyor yarısı şark kurnazı diye saldırmaya devam ediyor falan. artık aklıma yemin ediyorum bu sahne geldi :D www.youtube.com



overall comment:
yav bir de anlatamıyorum ya da okunmuyor galiba. birinin benimle/onunla neden dalga geçiyor olmasından, kötü bir şey yazmasından, yazdığı şeye takıyor olmaktan, içeriğini dikkate almaktan, kişinin ne kadar önemli olup olmadığından bahsetmiyorum. ŞİDDET VE NEFRET CÜRRETTİNDEN, YARIŞ HİSSİYATINDAN BAHSEDİYORUM. dört reply'de belirttim bunu, tekrar açıklamayayım diye büyük puntoylan yazıyorum, sevgiler :)

Bir de aklıma geldi söylemeden edemiycem. Biri daha var. Neredeyse her duyuruda görüyorum. Birine bile mi adam gibi cevap vermez bi insan ya? Her duyuruda ayrı saçmalıyor. Okudukça, duyuru sahiplerinden çok ben sinir oluyordum belki. Dayanamıyorum resmen o tiplere. Ve tam senin tarifine uyuyor. Dalga geçme değil gibi ama, böyle alakasız alakasız cevaplar. Benim duyurum olmadığı için bir şey de diyemiyordum.
Ama geçen gün biri (duyuru sahibiydi) en sonunda 'bi siktir git ya' dedi. Içimin yağladı eridi resmen. Ay sonunda biri bir şey dedi yaşasın' dedim. Daha çok kişi bunlara bi siktir git dese, belki azalırlar.

hiç acımam hemen silerim pislik yaparlarsa. eskiden böyle değildi burası, sonra bozdu.

teknik alan dururken pazarlama gibi bir alana asla geçmezdim.

hevesin varsa, yaşın çok uygun. 2 sene iş hayatı tecrübesi ve sonrasında sevdiğin bir pozisyon harika geliyor kulağa.

hevesin yoksa iş değişir tabii, pozisyonun geleceği de önemli.

gelecek vaadi nedir?
iki kurum arasındaki kültür farkına da bakın
eğer çok hiyerarşi yoksa işinize gelebilir

ben yaptım bunu. eski işimi çok sevmeme rağmen stresine katlanamayacak duruma gelmiştim, zaten kaçış için fırsat ararken diğer taraftan teklif geldi. anında yeni işe geçtim. hiç bilmediğim bir alandı ama yapamayacağım bir şey de değildi. yeni işe geçtikten sonra ilk işimin tam zıttı olarak; çok huzurlu 2 sene geçirdim ve o işi de çok sevdim ama günün sonunda hayat beni yine stresli olan ilk işime geri döndürdü (bir sürü sebep var tabi, uzun mesele).

sonuç olarak şu an ilk mesleğimdeyim ama o aradaki 2 senelik değişiklikten de hiç pişman olmadım.
belki aradığınız odur? denemekten korkmayın, baktınız olmuyor, siz de dönüş yaparsınız şimdiki işinize. gençsiniz.

pazarlama gibi riskli bir alan olduğu için hem ücreti hem hakları tabii ki güzel olacak. bu, seni kandırmamalı. pazarlama kanadı çok sosyal ve girişken değilsen seni kısa ve kısa-orta vadede güzel beslese de işi bıraktığında ortada kalmana çok müsait bir alan. üstelik 40 yaşın üstünü de pek göstermezler satış pazarlamacılara.

eğer kendi işini yapma, kendi ürününü satma gibi hayallerin varsa hiç durma git, satış olayını çözersin.

fakat mühendissen, satış mühendisliğine geçiş yaptığında artık mühendislik vasfı diye bir şeyin kalmayacak diyebilirim. gördüğüm çoğu satışçı makine mühendisleri en fazla bir biyolog kadar makine mühendisiydi mesela.

evet aldırılmalı. tek tarafın isteğiyle olacak bir şey değil çocuk.

bence de aldirilmali, etrafimda gordugum bu tur vakalarin sonunda elinde sonunda anne, baba ayrildi; olan cocuga oldu.

zaten biri istemiyorsa zorla cocuk sahibi yapmaktaki amac nedir, hic anlayamayacagim.

Yasal olarak iki tarafın da rızası gerekir kürtaj için.
Erkek olan istemiyorsa çocuk aldırılmalıdır ya da aldırılmamalıdır demek çok kolay değil bu kadar az bilgi ile. Kadın çocuğu istiyorsa doğurmayı tercih edip adamdan boşanabilir ya da boşanmadan yine de doğurur risk alıp. Ya da kadın, adam istemediği için veyahut farklı başka sebeplerden dolayı doğurmamayı tercih edebilir.

Ben olsam eğer çocuğu istiyorsam adamın lafına bakmaz doğururdum. Bilmiyorum bencilce bir karar mı olurdu bu.

@buff yasal olarak olan değil de, görüşünü merak ettim. eldeki koşul erkeğin çocuk istememesi sadece.

tikler geç gelebilir bu arada.

ortak karar olmalı bence de

çocuk ve kadın arasında, çocuk ve erkek arasında olduğundan farklı bir bağ var. sanırım bu konuda hemfikiriz. kadın 9 küsur ay kendi vücudunda barındırıyor, sonrasında 1 sene emziriyor. üstelik kanun açısından da, anayla olan soybağı doğumla kuruluyor, oysa ki babayla soybağı kurulabilmesi için ya çocuğun evlilik içinde doğması ya da babanın sonradan babalık davasıyla ve ya kendi isteğiyle kütüğüne kaydetmesi gerekiyor. üstelik çocuk evliik içinde doğsa bile, kadın çocuğu baba istemiyorsa, babanın kütüğünden çıkarabiliyor. şu halde, evlilikte kadın çocuğu doğurmak istiyorsa ve erkek çocuk istemiyorsa, kadın 'babasız' çocuk doğurabilir. bu halde bu erkek için haklı boşanma sebebidir ancak kadın için de hakı olmasa da boşanma sebebidir. yani evli çiftten, erkek olan çocuk istemiyorsa, kadın adamı ister boşayarak ister boşamayarak, o çocuğu doğurur ve adam o çocuğa soybağı kurmazsa, çocuk sadece kadına ait olur. zira baba sperm vermiş olsa da, çocuk kadının bedeninin bir parçasıdır ve babalık sorumluluğu yüklenmediği sürece erkek buna karışamaz.

başıma böyle bir şey gelse mantıklı düşünemeyebilirim.

ama mantıklı düşününce, böyle bir halt edilirse top kadında olur derim.

O çocuğa en çok kadın bakacak, erkeğin isteyip istememesi önemli değil. Hatta bazı ailelerde sadece kadın bakıyor. O yüzden kadının ne istediği önemli.

@alice, bildiğim kadarı ile çocuk başkasından değilse baba, evlilik içindeki çocuğu tanımak zorunda? ben mi yanlış biliyorum ki? roma döneminde kalmamış mıydı o prosedür, napolyon'un bir ara tekrar hortlatmasının haricine?

hani bence de aldırmayabilmeli kadın, erkeğe zorla sorumluluk yükleyememeli sadece - ki burada çocuğu tanımamaktan bahsetmiyorum - ama yani, erkeğin tanımama hakkı yok günümüzde sanırım.

kadın ne isterse o.

devilred +1
kadın ne isterse o olur. taşıyan o doğuran o besleyen o büyüten de o. adam istemiyorsa baba olmaz olur biter.

aldırılmalı çocuk sonuçta beraber yetiştirilcek. anne de baba da hevesliyse doğmalı o çocuk. gerçi kadın için de zor bir durum adam bebeği neden istemiyor diye? yani evlilik çatırdayabilir bence. bu kadar istemiyorsa keşke dikkat etseymiş

iki tarafin da fikri bir taraf ikna edilemeyecek kadar sabit mi? duruma gore degisir. belki bir taraf anlamsizca korkuyordur? belki bir taraf anlamsizca cekiniyordur? anormal durumlar haricinde taraflar korkuyor ya da cok cesaretliyse daha akla yakin tarafin oteki tarafi bir sekilde razi etmesini beklerim. bir tarafin digerine uymasi icin ikna edilemeyecegi durumlarin da bir sekilde anormal durumlar olacagini bekliyorum. dolayisiyla duruma gore ve kisiden kisiye degisir ve bence genelleme yapmak icin cok sakat bir durum.

tasiyan besleyen buyuten kadindir diyenlerin babasi acaba evi terk mi etmis? nasil bir vicdansizlik bu? tabi ki babayla annenin rolu toplumda da ailede de farkli fakat bu birinin digerinden daha onemsiz oldugunu gostermez. malesef boyle birini digerinden one koyan sakat ve cinsiyetci dusunceler de genelde erkeklere zarar veriyor.

bir kadin oluyor herkes ayaga kalkiyor her gun binlerce erkek oluyor cit cikmiyor. cunku erkegin bini bi para. bildigin kullan at bir varlik toplum icin. askerler erkek, madenciler erkek, lagim temizleyenler erkek, butun pis, zor ve agir guc gerektiren isleri yapanlar erkek. esit maas almiyoruz diye ortaya cikanlar kadin. kimse esit is yapip yapmadigina bakmiyor kadinlarin. yine babalik annelik olayinda da ayni gorusler kusuluyor, erkegin emegi, insanligi gormezden geliniyor.

bu cinsiyetciligi hak goren pozitif goren kafa yapisi malesef cok elestirdikleri "patriarka"dan hic farkli degil. cifte standarti birakip biraz adil olun. erkegin soz hakki olmak zorundadir. anneden az ya da fazla degil esit.

edit: bence olaya yanlis perspektiflerden bakiliyor. masaya yatmak kalkmak falan filan degil onemli olan o ciftin gelecegidir, cocugun gelecegidir. bu karar, enine boyuna konusulup bir noktada uzerinde anlasilmasi gereken bir karardir. bundan sonra soyle olsun demek de abes. bu sorunun tek bir cevabi olamaz, her ciftin kendi cevabi olabilir.

Korunurken, çocuk istemezken hamilelik gerçekleşti ise aldırılabilir. Ama bu halde oldu ise bile, kadin da aldırmak istemiyor ise bence erkek aldiralim diye diretmemeli. Ben olsam aldirmazdim sanırım bi kadin olarak. Karsımdaki erkek de bana hak verirdi diye düşünüyorum. Sonuçta o masaya yatacak olan kisi kadındır.

hayır. erkek hiçbir şekilde kadının vücudunda yapılacak bir operasyonun kararını veremez. ancak kadının bilinci kapalıdır, acil ameliyat vs gerekiyordur aile üyesi olarak karar alabilir.

Kadinin karninda oluyo. Kadin isterse dogurur istemezse dogurmaz. Kadin 85se erkek 15lik dilimdedir nezdimde.

Kafam rahat diye şükret

bol bol çikolata neyin ye, yanında şarap likör neyin. ya da daha sert olsun tekila iyidir. güzel bi bilimkurgu ya da aksiyon filmi de aç.

allah akıl fikir versin biz değil.

hafta sonu da. git mis gibi bir kahvaltı et, şehri gez. yemişim 14 şubat'ı.

Valla çok takılacak bir durum değil. Ben bu sene yılbaşını da doğum günümü de yalnız geçirdim. Yılbaşını mecburiyetten yalnız geçirdim ve çok hoşuma gitti özel bir günde yalnız olmak. Sonra doğum günümde de kutlama teklifi ile gelen insanlara evde oturmak istiyorum diyerekten yalnız geçirdim. Sevgilim olmadığı için 14 Şubat'ı da yalnız geçireceğim.

Al bi kaç bira ya da şarap, yanına şöyle güzel bi kaç meze ya da kuruyemiş al artık ne seviyorsan, uzun zamandır izlemek istediğin bi filmi aç izle.

senden kralı yok la.
heç kafaya takma.

ben de evde oturup film filan izlicem yapacak bir şey yok napalım :(

sevgililer günü, sevgilisi olmayan insanların kendini hayattan izole edeceği bir gün değil. ne demek sap halimle ne yapayım? hergün ne yapıyorsan onu yapacaksın.

diğer bütün günlerde sevgilin var da bir 14 şubat'ta mı yok arkadaş? nedir bu 14 şubat'a takıklık? diğer cumartesiler ne yapıyorsan aynen devam et bence, ne farkı var?

ha sevgilin olunca da sadece 14 şubat'ta mı gösteriyordun sevdiğini sanki? 14 şubat sevgilisi olmayanların ağlaşma, sevgilisi olanların da birbirine yumuşma günü olmuş çıkmış artık günümüzde. şartlanmak kolay, anlamak güç...

Bana kalsa cok takmiyorum da cevremde herkes cok mutlu gibi lan o kotu daha once o gozle bakmiyordum hic

yok yaw insanlar o kadar mutlu degil. yalniz mutlu olmayi bilemeyen bir baskasini mutlu etmekte hayli hayli zorlanir.

Valla ben sahsen evden adımımı dışarı atmicam o gün. Psikolojim iyice bozulabilir. Bu arada millet mutsuz diye avuntulara gerek yok millet gayet mutlu. Yapabiliyorsan yalniz bir hatun bul takıl o gün.

abi bu 14 şubat olayını çok abartıyorsunuz. beraber olduğum hiçbir kadınla bugünü kutlamadık. kız arkadaşlarıma hediye aldığım çoktur, ama bir gün bile 14 şubat'ta hediye aldığımı ya da 'yavrum bugün 14 şubat, hadi sevindirik olalım...' dediğimi hatırlamıyorum. ki liberallikten ölen adamım ben, 14 şubat kadar gereksiz bir gün daha bilmiyorum ahir ömrümde.

ben de kısa sayılacak bir dönem önce ayrılık yaşadım. şu anda benim de sevgilim yok. takıldığım birisi var, ama ona da 'hey hadi bak ayın 14'ü geliyor, sarılalım sıkı sıkı' diyecek de halim yok. sevgilim olsaydı bile demezdim bunu üstelik.

o yüzden çok da takılmamak lazım. lalettayin bir gün işte, ötesi yok.

kafaya takılacak bişey değil genco. kafan rahat olacak "daha önce ayrıldığın kız arkadaşının ilişkisi varmış." sevgililik müessesi bana her zaman yapmacık gelmiştir. sevgilin olsaydı kafanda bir sürü düşünce olacaktı. evde daşşak kebabı yap.

14 şubat diye bir şey yokmuş gibi davran.

galeri12.uludagsozluk.com

Tavuk. Nasıl seviyorsan öyle, akılalmaz sayıda pesto makarna tavuk tarifleri vardır.

en tepeye koyup yanına ne yiyeceğini düşüneceğin bir yiyecek değildir pesto soslu makarna. eğer et yemek istiyorsan, etin öncesinde geleni ete göre seçmen daha mantıklı.

direkt yanında ne yiyeceğim diyorsan dediğim gibi tavuk tercih et. sote, göğüs, sana kalmış. internetten tavuklu pesto makarna tariflerine de bakabilrsin.

Tavuk

Göğüs etini inceltin ya da parmak kalınlığında şeritler kesin.
Tavada az yağla(1 yemek kaşığı kadar zeytinyağı) kizartin. (Tuz koymayin) pişmesine yakin soya sosu ekleyin (bu yüzden tuz koymadik soya sosu tuzlu zaten) ateşten almadan önce de 1 yemek (çorba ictigimiz hani) kaşığı bal ilave edin. Bal sulanacak hızlıca ateşte çevirip servis tabağına alin.

sana yazan mailde tam tersi söyleniyor "eger konsere ayrı ayrı gelmeyi düşünmüyorsanız iki bilet de kendi adınıza kalabilir" yani ayri ayri gelecekseniz, asagida yazildigi gibi web sitesinde e-bilet'in comment kismina vb. ikinci kisinin adini yazin.

kapıya beraber giderseniz rahatca girebilirsiniz. sıkıntı ayrı ayrı giderseniz.

Birlikte gidecekseniz isim aynı kalabilir, sen bileti teslim alıp gişede gösterme işiyle yükümlüsün.

Ayrı ayrı giderseniz, arkadaşın hem bileti teslim alamaz, hem de kapıdan geçemez anladığım kadarıyla. Böyle bir durum varsa, onun bileti için isim değişikliği yapmalısın.

markadan markaya degisiyor, sony'lerde üzerindeki ışık sönene kadar.. yaklasik 5-6 saat suruyor 5000 mah.

urun bu arkadaslar

www.troyestore.com

eger IQ vesaire girisi yoksa, ki sanmiyorum, nasil sarj ettiginizle de alakali olarak, telefon adaptöründen sarj atmek bilgisayara rakip sarj etmekten cok cok daha hizlidir örnegin, degisecektir. en mantiklisi ürünün belgelerine falan bakmaniz, yok olmadiysa, toplam mah degeri bölü adaptörün cikis amper degeri yaklasik ama cok yaklasik süre vermelidir.

ama o hesap pek tutmaz, full sarj sirasinda, nedenini benm de cok anlamadigim kimyasal olaylardan dolayi, 90dan sonra sarj etmek zorlasiyor. o yüzden ne bir sey kimse diyemez. benzer ürünler kullandim, anker 5 saatte sarj olurken markasi taninmamis bir ürün 13 saatte sarj oldu mesela. bu yüzden kimse size sayi söyleyemiyor.

kaynak:www.mymili.com

1. Charging starts when the Micro USB port is connected via the USB transfer or the Micro USB tip to the USB ports of Computers, AC adapters coming with the phone.
2. The LED power indicators keep flashing until fully charged and staying on.
Note: that they do not indicate the power volume precisely.

kendi sitesi de 4 saat dese de yandaki yanip sönen isiklar bitene kadar sarj devam edecektir diyor. ancak o bile bu ölcülendirmenin yüzde yüz net olmadigini belirtiyor.

soylediklerin, görgüsüz müşteriler, görgüsüz insanlar.

yüksek sesle konuşan insanları -çok sessiz konuşsam da- yadırgamam ama pek. aşırı bağırmadıkça sosyalleşsinler, karışamam onlara.

Tek oturanların sağa sola salça olması. Tek gelmişsin tek otur işte kardeşim, ne diye sağı solu dinliyorsun, muhabbete salça oluyorsun? Otur oturduğun yerde efendi efendi iç, beni neden dinliyorsun? Hadi duydun müdahele etme.

Çayı şangır şungur karıştıranlar ve masadan kalktıktan sonra sandalyesini düzeltmeyenler. Sonuncu neden gözüme batıyor bilmiyorum evde alıştığımdan olsa gerek.

yüksek sesle konuşulması ve insanların cep telefonuna gömülü bi şekilde arkadaşlarıyla oturmaları.

İçeri girdiğimde erkeklerin rahatsızlık duyup kızların omzuna asker arkadaşı gibi ellerini atmalarından ve kızların bana bakıp bir yandan küçümseyici olmaya çalışan bakışlar atmalarından rahatsız oluyorum.

Şaka di mi :)

8:00 bile risk sabah trafiğinde.

edit : yurt içi uçuşmuş. yine de 8:00 derim.

bugün pazar olmasına rağmen trafikte kısa mesafeyi 4 saatte geçirdim.

1. yarın fırtına hala az da olsa etkili.

2. firtina yuzunden deniz ulaşımının bitik olması sebebi ile insanlar kara ulaşımına daha da yüklenecekler.

3. gece feci yağış geliyor.

cakabo haklı, 8 bile sakat.

yetişirsin yetişirsin.

9.30 derken 21.30'u kastediyorsan tabii.

imkan yok

ulaşma ihtimalin ulaşamama ihtimalinden fazla değil.

Metroyla gidersen belki, ki o bile imkansız sayılır.

Ağalar hemen linç etmeyin. Şimdiye kadar her uçağa ya özel araçla ya da taksiyle son dakikada bindiğimden havaş şeklini de aynı sandım. Değilmiş demek ki.

8'dekine bineyim.

Arkadaş bana böyle durumlar fena heyecan yaptırır. Ben aynı durumda olup 8:30 da havaşa binsem o 1 saat bana ölüm gibi işkence gibi gelir yetiştim yetişemedim diye.

Bana dert olacak git taksimden aksaray a ordan havaalanı metrosuna bin trafik çekme. Erken git gazete dergi oku strese sokmayın germeyin insanları efenim

8'dekine binersen de yetişemezsin. Sabah o trafikte 1 saatte orada olman imkansıza yakın.

Ben 16.45 uçağına binmek için 16.15'de havaalanına giriş yapan adamım. Havaalanında beklemek çok sıkıcı.

uçağı kaçırınca burayı editler misin kardeş.

ben de hep böyle son dakikada işlerimi gören biriyim.
geçen gün 20.30 uçağı için havataşa 19.15 te bindim ve uçağı kaçırdım (kadıköyden-s.gökçen'e) sonra atladım metroya otogardan otobüse bindim hınnısını

Elimde canta banttan geciyorum. Yarim saatim heba oldu. Demek ki 8.30'mus.

Ayrica h8ters gonna h8te

hayır yok bence.

internet ortamında her gelen mesajı takarsan kafaya yandın... kaldırmasaydın ilanı sende sıkıntı yok.

Bana kalırsa yok.

Senin sattığın fiyat belli, referans olarak aldığın yer küçük bir ildeki kitapçı olabilir ve indirim yapmamış olabilirler.

Fiyat karşılaştırma işi satın alan kişiyi ilgilendirir.

0'sa ve 30'a satiyorsan hiçbir sıkıntı yok. her indirim yapan yeri takip edecek değilsin.

bana kalırsa direkt hakarete uğramışsın hatta. üstelik çok yersiz ve haksız olmuş.

indirimden haberin varsa ve bunu bilerek oraya "fiyatı" yerine "liste fiyatı" gibi bir ibare koyduysan adına ister üçkağıtçılık de ister başka bir şey de, amacın alacak kişiyi yanıltmak oluyor.

sende hiçbir yanlış yok. indirimli fiyatını baz alsan bile kargo parasıyla birlikte 45 tl'ye filan geliyor zaten indirimli hali.

sen kargo dahil 30 tl'ye satıyorsun. daha ne yapacaksın bedava mı vereceksin? indirimli fiyatından bile 15 tl daha ucuz. kaldı ki dendiği gibi indirim takip etmek zorunda da değilsin.

Sen niye muhattap alıyorsun böyle insanları asla kafanı takma. Sende hiçbir hata yok.

Çoluk çocuk da kendi çapında konulara yorum yapmaya çalışıyor bu sitede. Hiç dikkate almaman gerekirdi.

olay "55 liradan 30 liraya indiriyormuş gibi yapıyorsun, milleti kandırıyorsun"da. hani klasik dolandırıcı mağaza mantığı ile yapılan %55-%70 indirimler gibi yani.

ürünün liste fiyatı 55 lira ise 55 lira demekte bir sorun yok. indirimli fiyat asıl fiyatı değil. gerçi şu an %30'luk indirimli hali 38,50 lira diye eklesen de bir alıcı sayısında kayıp olmaz.

bu arada galadnikov'un dediği gibi bir şekilde kelime seçimine gittiysen o da üç kağıtçılık değil, şark kurnazlığı oluyor sadece.

selam, sahibi geldi ama kacmayin gene de.

mevzu tamamen bu pro-ergen arkadasin kendisine attigim herhangi bir itham icermeyen, bilgilendirici icerikli mesaja karsi "sen x'in y oldugunu ogren once, ben dolandirici degilim taam mi" cevabindan ibaret aslinda. kimseye "sen dolandiricisin" demedim, bu kisim tamamen yalan. adamin kendi kitabi zaten, "benim icin ozel bi anlami var piyasada 20 lira ama burda 200e satiyorum" da diyebilir, banane.

ha ama sen kabalci.com'da (ki bildigim kadariyla kitabin tek yayinevi) fiyatina kolayca ulasabilecegin bi kitapta yaptigin indirimi 8 lira yerine 25 lira gosteriyorsan ve uyarildiginda bunu benim "etiket fiyatinin ne demek oldugunu bilmemem"le desteklemeye calisip yaptiginin aslinda etik oldugunu iddia ediyorsan seninle elbette en fazla alay ederim.

hayatta basarilar sevgili @yokumbenburda, kullandigin "kustah" vb hakaretlerine cevap bile vermeyecegim ama en azindan "bu adam bana dolandirici dedi" gibi yalanlar atmasaydin kendini hakli gostermek adina.

ayrica aramizda gecen diyalogun ne oldugunu bile bilmeden bana "internette gezinen sikintili arkadas" tanimlamasi yapan arkadaslar da gecemi yaptilar, onlara da tesekkurler. normalde buram buram pms kokan su duyuruyu kaale alip cevap verecek birisi degilim ama issiz anima denk geldi:)

edit: ben bilmiyorum kurali, ozel mesajlasma ifsasi yasak denmis ustlerde. eger degilse koyabilirim diyalogu, koyamiyorsam merak eden arkadaslar bana ozel mesaj atsinlar screenshoti yollayayim.

edit2: dusundum de diger arkadasin mesajlasmanin zaten bir kismi yayinladigi, ustelik cok kere ismimin gectigi ve kustah olarak anildigim yalan dolu su duyuruda kendimi savunmak adina diyalogun tumunu ifsa etme hakkim var. o yuzden koyuyorum linki, moderatorler uyarirlarsa silerim.

(zbam)iste o diyalog: link silindi. isteyene gonderirim.

İndirim liste fiyatı üzerinden verilir, uygulama zaten bu şekilde.
Ticari şirketler "piyasada %30 indirimle 38,5 tl, bizde 30 tl" demezler. Liste fiyatından indirim miktarını söylerler. Aksi halde piyasada karışıklık olur.

Sen doğruyu yapmışsın, xfestos hatalı.

Sana mesaj atıp uyaran arkadaş kendine boşu boşuna iş çıkartmış, gereksiz yere bik bik etmiş. 38 liralık kitabı 30 liraya satmanın üç kağıtçılıkla bir ilgisi yok. Sen de kendi kendine tribe girmişsin, boşver hayat devam ediyo be şakirt

edit: diğer arkadaşın yorumunu şimdi okudum, bence xfestos haklı, sen haksızsın

ben mesajlaşmayı okudum xfestos sana üç kağıtçı falan dememiş, ayıp değil mi yaptığın?

@galadnikov; insanları yanıltmak ne anlama geliyor? üçkağıtçılık değil mi?

@yokumbenburda,

hahaha "aaaaa kikiki"ye baglamissin, ne guzel. umarim yalan ve hakaret dolu su duyurunu silmezsin de bir daha su siteye isin dustugunde insanlar buraya bakip karakterin hakkinda fikir sahibi olabilirler.

iyi aksamlar.

edit: bunu arkadasin "sen kimsin ulan duduk makarnasi" diye baslayip bi paragraf dolusu hakaret ettigi postuna binaen yazmistim ama silmis o postu. ogrenecek:)

@xfestos; duyurunun hiçbir tarafında yalan ve hakaret yok. asıl ergenin kim olduğu mesajlaşmada aleni bir şekilde görünüyor. insanları kandırmak, aldatmak; üçkağıtçılık anlamına gelir. hayatım boyunca kimseyi aldatmadım, kandırmadım. bu olaydaki baş karektersizin kim olduğu da açık şekilde ortadadır.

iyi de internette satis yapan her yer fiyati yuksek gosterip %30 indrimli yziyor zaten. kabalci, d&r, pandora, kitapyurdu falan dikkat edersen hepsinde neredeyse tum kitaplar indirimli fiyattan gosterilir. konuyu bu kadar uzatmaniz da hayatsizliktan heralde, birak yapiver hayatinin bir doneminde de uckagitcilik aq.

Yav nelerle uğraşıyorsunuz gençler keh keh keh. Üç günlük dünya lan.

kitabı seneler önce dnr'dan 35 tl'ye almıştım bu bir.

ikincisi ise, "şimdi sizlere soruyorum; benim bu konuda yaptığım bir yanlış, bir üçkağıtçılık var mıdır?" yanlış, var. hem kitabı satacağın insanlara hem de bize (konuyu saptırarak) üçkağıtçılık yapıyorsun. verdiğin tepkiler yüzünden olay bu kadar çirkinleşmiş, yoksa sadece bi uyarıdan ibaretmiş. "oha lan ben görmemiştim, hemen ekleyeyim duyuruma, çok teşekkürler" gibi bir şey diyip, ilanını değiştirseydin bunların hiçbiri olmayacaktı.

ama bizler haklı çıkmayı çok severiz. melekmişiz gibi duyuru açar, üzgün suratlarla soru sorar, haksız çıkınca da çirkefleşiriz. ne iğrenciz. sen, ben, o. herkes.

neyse, gidin soğuk bi su için, sonra da yogaya başlayın. hayat klavye delikanlısı olmak için bile çok kısa. hadi.

@if you leave;

seneler önce ben de kitabı 5 liraya almıştım d&r'dan. ama az önce uğradım 55 liradan aşağı olmaz diyorlar. pazarlık yaptım yine olmadı. ama olsun, ben seneler önce 5 liraya almıştım kitabı.

üçkağıtçı ve çirkef olan sensin ve yukardaki 2-3 tane düdük makarnası. beni o listeye dahil etme.

a-aa ben niye şimdi çirkef ve üçkağıtçı oldum. tamam kardeş biz iğrenciz, üçkağıtçı ve çirkefiz, sen süpersin, çok doğrusun, çok haklısın, meleksin. ben de kitabı 45154123 tlye aldım yalan söylüyorum. egon tatmin oldu mu şimdi? haha.

hadi çav.

xfestos haklı hem kitapfiyatı konusunda hem de üslüp konusunda. köylü kurnazlığı yapmışsın elinde patlamış. xfestos sana hakaret etmemiş ama sen başlığı açıp onu ifşa edip hakaret etmiş ve edilmesine sebep olmuşsun.

ayrıca bilemem kaç yıl önce aldığın okuyup okumadığın beli olmayan kitaplar nasıl sıfır olarak satılıyor? bu biraz akıl karıştırıcı.

Ee, liste fiyatı gerçekten 55 lira. xfestos liste fiyatı kavramını yanlış anlamış, yokumbenburda ise ağır konuşmuş. İkisinde de hata var ama olayın büyümesi saçma.

biri kitabı alsa da tartışma bitse :/

hadi deh köylü kurnazı. buradan iş çıkmaz sana.
git esnaflık yap. spotçuluk yap, öğrenci kandır.

@if you leave; tamamdır, şimdi anlaştık. evet, egom tatmin oldu.

@kuzey li; beraber mi almıştık kitapları? ben hatırlayamadım seni? tam olarak kaç yıl önce almıştık? nereden almıştık? faturası sen de mi kaldı?

kardeş niye bu kadar sıkıntı ettin anlamadım. gelen mesajı okuyup geçecen adam ne demiş ki sanki. anana bacına sövmemiş. sen de durduk yere üçkağıtçı tribine girmişin. yani cidden kavrayamıyorum mesir macunu mu yedin la ne bu hiddet. komedi adamlarsınız yav ahahaha

aynı satışı ben yapıyor olsam indirimli fiyatı üzerinden fiyat verirdim. yani yayıncıda 38,5, bende 30, arabada 5, evde 15 yazardım.

@norek; nasıl hemen çirkefleşmeye başladın ama :) idrak yollarını açtırmaya çalış bence. köylü kurnazı da idrak yolları tıkalı olan da sensin. cevap vermeyip, susacağımı sanmıştın de mi :) hadi sana deh, köylü kurnazı, spotçu, iftiracı.

bu arada, öğrenci olan benim zaten :) hala kandırmaktan bahsediyor iftiracı karaktersiz.

@yokumbenburda bende onu diyorum nereden bileceğim ne zaman aldığını okuyup okumadığını? benim gözümde sıfır değil o kitaplar. sıfırı 38TL olan kitaplara 30 istemek de bana göre normal değil.

acikcasi duyuruyu basindan beri benim disimda gerceklesen bir olaymis gibi takip ediyorum cunku olayin %80'lik kismi arkadasin kendi triplenmesi, %15'i bu baslik altinda onu gaza getirenler, en fazla %5'i de benle ilgili.

@yokum, sana hic soylemedigim sozcukleri (dolandirici, uckagitci gibi) aslinda soylenmis gibi aksettirip magdur tribiyle bu duyuruyu aciyorsun, surdaki butun insanlara yalan soyluyorsun ve beni zan altinda birakiyorsun. diyalogu okuyup "adam oyle bir sey dememis" diyenlere de "x aslinda z anlamina gelmiyor mu" diye savunma yapiyorsun. sence bu davranisin normal mi?

olayin basindan beri basta sana karsi hakaretamiz hicbir sey soylememis olan bana, sonrasinda sana karsi fikir belirten herkese bu duyurunun altinda hakaret ediyorsun. seni kaale almadigim icin bana ettigin hakaretler pek umrumda degil ama insanlara "duduk makarnasi" gibi muhtemelen gazman'dan duydugun yakistirmalarla kendi baslattigin tartismayi cocukca bi boyuta indirgeyip kendini kucuk dusuruyorsun. sence bu davranisin normal mi?

belki indirimi fazla gostermek icin 55 liralik fiyati kasten yazmis olabilirsin ama ben senin hayatini bu dogrultuda harcayan bi insan olduguna inanmak istemiyorum. paraya ihtiyacin vardir, cabuk satilmasi gerekiyordur oyle yazmissindir. buraya kadar tamamim. fakat uyarildiginda iyi niyetli olarak duyurunu "piyasada 38 liraya bulunabiliyormus" seklinde revize etmek ya da sadece "x'te aslinda 55 lira" ibaresini silmek yerine yalanlarla dolu bu duyuruyu acip altinda bana ve diger fikir belirtenlere hakaret etmeyi tercih ediyorsun.

tum bunlari bastan, usul usul, tekrar tekrar dusundugunde gercekten bu davranislarinin normal ve hakli oldugu sonucuna mi variyorsun? cevabin evetse, en iyi ihtimalle yeterince zeki bir insan olmadigin sonucunu cikaracagim zira kotu niyetli ve cirkef olmandan iyidir.

iyi aksamlar.

@xfestos; bak o yukarıda görselini paylaştığın mesajlaşmayı yeniden incele. sana güzelce olayı izah ettikten sonra benimle nasıl alay ettiğini, gülmekten yazı bile yazamadığını belirterek nasıl küstahlaştığını iyi incele. sana durumu güzelce izah etmeme rağmen adeta küstah bir zibidi gibi benimle alay etmeye başladın. insanları yanıltmak, kandırmak; üçkağıtçılıktır. idefix, kabalcı gibi sitelerde liste fiyatı 55 lira yazılıp, sonra bu rakamın üzeri çizilerek yerine indirimli fiyat yazıyor. ben de aynısını yaptım. satmak istediğim rakamı yazıp, parantez içinde de liste fiyatını belirttim. bu olayın insanları yanıltmakla, kandırmakla uzaktan yakından bir alakası yoktur. "liste fiyatı kavramının ne olduğunu ben bilmiyormuşum, kusura bakma" deseydin olay kapanmıştı ama sen benimle küstahça alay etmeyi tercih ettin. ben de sinirle bu başlığı açarak diğer arkadaşların konuyla ilgili fikrini sordum. başlıktan da seni haberdar ettim. bütün olayın müsebbibi senin küstahça tavırlarındır.

@yokum

hahaha:)
neyse. sorumun cevabini aldim, zekayla ilgili olanmis.

son mesajim bu, hayatta basarilar.

@xfestos; bak hala o küstahça tavırlara devam ediyorsun. ben de yanıtımı aldım. çok ciddi şekilde karakter problemi olan küstah bir zibidisin. umarım bundan sonraki hayatında bol bol dayak yersin.

küstah, zibidi, düdük makarnası, geri zekalı...
bunlar hakaret değil de benim dediklerim mi hakaret? biz mi olduk hakaret eden?
köylü kurnazlığından, haysiyetsizlikten, kazıkçılıktan ve yüzsüzlükten suçlu bulundun.
daha fazla reklam olmadan açtığın duyuruyu sil ve terk et burayı da gelecekte kimse şu çıkardığın rezaleti okuyamasın; belki adam zannederler seni. belki bi ihtimal.

ulan şu başlık altında @yokumbenburada'ya yapılan yavşaklığın milyonda biri bana yapılmış olsa hepinizi tek tek bulur dayaktan komaya sokardım.

adam tek başına, koca başlıkta, dünyanın düz olduğunu tane tane anlatmaya çalışmış ama bazı mallar anlamamakta ısrar etmiş.

birincisi, hayatında okuduğu kitap sayısı elliyi geçmemiş, ömrü hayatında 5-10 tane kitapçı-sahaf gezmemiş barzoların "liste fiyatı"nın ne demek olduğundan bi'haber olması gayet anlaşılır bir şey.

ama tüm bu cehaletinizi yüklenip, üstünüze vazife değilken "insanları kandırmaa taaaam mııııı" diye kezbanca karşı tarafa mesaj atarsanız; ya akli dengeniz yerinde değildir ya da arkadaşın dediği gibi küstah bir zibididen başka bir şey değilsinizdir.

bu kezbanvari mesajın üzerine adam size insan gibi, düzgün cümlelerle "liste fiyatı" ile "indirimli fiyat" arasındaki farkı anlatmış. buna yanıt olarak "hahahahahaha kıçımla yazıyorum, bak kıçımla yazıdğım için onu da yanlış yazmışımmmm" gibi haysiyet yoksunu üslubunuzla karşı tarafı tahrik etmeyi sürdürüyorsanız yine arkadaşın dediiği gibi siz sağlam bir dayağı hak etmişsiniz demektir.

"dünya yuvarlaktır!" diyen adama, "ama başka bir coğrafya sitesinde bir yılın 365 gün olduğu yazıyor!" gibi bir cevap vermek ancak yukarda görülecek cinsten ahmakların işidir.

hala adama başlık altında hakaretler ve küfürler eşliğinde saldırmayı sürdürüyorlar. muhtemelen bunların hepsi sözlükten birbirini tanıyor. ve anlaşmalı şekilde buraya gelerek bunları yazıyorlar.

not: gündüz bu duyuruyu okuyunca sinirlerim zıpladı ama bir şeyler yazamadım. eve geldim, şimdi yazabiliyorum. adama edilen hakaretlerin bir kısmı silinmiş ama bir kısmı hala duruyor. bu arada şunu da unutmadan ekleyelim; @yokumbenburada'nın dediği "küstah, zibidi, idrak yoksunu" gibi laflar hakaret değil, başlık altına yazılanlardan da net şekilde görüleceği üzere "durum tespiti"dir.

not2: bazı cümleler çok düşük oldu. vaktim yok. sadece haksızlığı dayanamadığım için yazdım bunları.

olay ne hallere gelmiş!

yokumbenburda, üçkağıtçılık mı yapmış oldum diye sordun, hayır dedik.

bir malı satarken kim ne kadar indirmiş etmiş bakmak sorunda değilsin. ona alıcı bakar, işine geliyorsa alır gelmiyorsa almaz.
olay budur.

üçkağıtçılık yapmadın. konunun daha fazla uzatılmasına izin verme.

ikinci cevabı yazabilseydim reklam alırdık oraya :/

anarsist devlet memuru haklı siz haksızsınız.

xfestos kusura bakma kardeşim ama haksızsın. bu adam bu konuyu niye bu kadar abarttı ki diyebilirsin ama haklıyken haksız, yalancı yerine konmak kadar rahatsız edici bir şey yoktur. Sen indirimli fiyat ile liste fiyat farkının ne oduğunu bilmeden liste fiyatının 38 lira olduğunu iddia etmişsin. Onun liste fiyatı olmadığını anlayıp kabul ediyorsan varan 1 hatalısın. Sonra bu kardeşimiz düzgünce açıklamış durumu sana. Sen pardon liste fiyatı ile indirimli fiyat arasındaki farkı bilmiyordum. ama bence yine de belirtmeniz gerekir ürünün 38 liraya ulaşılabilir olduğunu desen hiçbir sorun olmayacaktı.

Ama naptın? Karşındaki adam haklı ve bi de onun üstüne adamla alay ettin. Dediğim gibi bu dünyada bi insanın haklıyken bir takım yanlış anlaşılmalar ve cahillikler tarafından hor görülmesi alay edilmesi kadar irrite edici bir şey yoktur. Normal bir insan metanetini koruyamaz bu durumda. Kendini tutamamış ve bir duyuru açmış. Olayı anlatım tarzında bir takım %100 hak verdirici ifadeler kullanmış olsa da genel olarak haklı adam.

Üstüne bir de 5-6 cahil gelmiş adama saldırmış. Kardeşlerim bakın adam konuşma capsini kendisi atmış yahu. Adam Liste fiyatı 38 lira insanları yanlış bilgilendirmeyelim istersen diyor. Durup dururken cahillikten sataşıyor. Üstüne hatasını kabul etmeyip adamla alay ediyor. Kim olsa yerinde duramaz sinirlenirdi. Evet biraz aşırı tepki vermiş gibi gözüküyor ama daha önce benzer bir haksızlığı uğradığım için neler hissettiğnii çok iyi biliyorum.

"İyi de üç kağıtçı dememiş ki yeaağ" diyen kardeşlerim. Gayet iyi açıkladım sanıyorum adam cahillikle üstüne gidiyor bir de üstüne alay ediyor daha ne olsun.

Not: ayrıca herhangi bir satıcı başka bir yerde nasıl bir indirim olduğundan bahsetmek zorunda değildir. siz hiç gitti gidiyorda "hiç kullanılmadı" diye elden satılan ürünlerin açıklama kısmında ben x liraya satıyorum ama bakın şurada da y'ye satıyorlar bir göz atın isterseniz dediğini gördünüz mü? Liste fiyatı yahu liste. Adam liste fiyatını belirtmiş mi? evet. Liste fiyatında hata var mı? hayır. Gerisini araştırmak alıcıya kalmış o zaman.

Edit: yokumbenburda keşke biraz daha sakin karşılıklar verseymiş daha iyi olurmuş demek istiyorum ama elim varmıyor. Yerinde ben sen o kim olsa kendini tutamazdı biliyorum. Empati yahu.

bir kültür, sonuna kadar giderseniz apayrı bir edebiyat ufku.

iş için ingilizceyi sonuna kadar öğrenin derim, keza italya'da dahi branşınızda iş bulursanız sizden italyanca konuşmanızdan öte ingilizce bilmeniz beklenecektir.

onun dışında bir dil öğrenmek bir kültür demektir başta bahsettiğim gibi. ilgiliyseniz öğrenin derim, ayrıca yapısal açıdan ispanyolca ve fransızcanın da kapılarını aralayacaktır.

keyif alacaksanız kovalayın sonuna kadar. dil öğrenmek güzeldir.

bence hiçbir işine yaramaz. eğer kariyer açısından düşünüyorsun avrupa dillerini hepsini bir kalemde sil bir kere. bakma sen ülkemizdeki avrupa dili hayranlığına, onlar gidip orada gezmek için öğrenmeye çalışıyorlar. bence geleceğin dili çince, yakında dünyanın yarısı çince konuşacak.

Hacım kişisel gelişim olarak nabıcaksın İtalyanca'yı? Nası geliştirecek yani seni kullanmayacağın bir dil?

Öğrendiğin şeyin profesyonel hayatına da etki etmesine göre karar ver. Sen İtalyanca'yı öğrensen nerde kullanıcaksın bi fikrin var mı? Unutup gideceksin. Zevk için ancak kendini tanıtmayı becerecek kadar öğren gerisi boş.

italyan dili ve edebiyatı öğrencisi olarak söylüyorum, iş anlamında muhtemelen hiçbir şey katmaz. ben mezun olunca hadi bir ihtimal italya'yla iş yapan bir yere girebilirim, ne bileyim edebiyat sanat sepet işleriyle uğraşabilirim ama sen zaten bilgisayar mühendisisin. inşaat mühendisi olup "rusça öğrensem mi?" desen kesinlikle işine yarar derdim ama bilgisayar ve italya çok alakasız şeyler hani, tekstil mühendisi falan olsan yine "italyanca işine yarayabilir" derim. şu şartlar altında iş anlamında bir şey katacağını düşünmüyorum.

italyanca çok güzel dil, ben hiçbir işime yaramayacak olsa bile bu bölümden mezun olup ana dilim gibi italyanca konuşabilmeyi istiyorum mesela. sen de böyle düşünüyorsan otur çalış, öğren. pavese'yi, eco'yu kendi dilinde okuyabilmek veya ne bileyim roma tarihine kültürüne dalıp gitmek benim için muazzam bir zevk. hoşuma gider dersen yürü. ama bunun dışında bir beklentin olmasın. italyanca hem az konuşulan bir dil hem de iş dünyasında italyanca bilmenin neredeyse hiçbir avantajı yok, o taraflarla çalışma şansın yoksa.

ha çok seviyorum ediyorum dedim ama 2 senede 1 tane ders bile veremedim ben hala 1. sınıftayım shfsjkl

kişisel gelişim için kültürden başka bir şey katmaz bu da insan için paradan bile daha önemli bir şey.

ya katkısı olsun para da kazanayım diyorsan ingilizce yeterli zaten sektöründe onun dışında da örneğin almanca öğrenirsin mercedes'in IT'sinde olursun gibi düşünebilirsin.

çin'in nüfusu fazla ve ekonomik olarak güçlü diye bir şey bellemiş geleceğin dili çince diye! bu da günümüzün klişelerinden biri. bunu diyenlerin çin dilinin yapısı ve öğrenmesinin muazzam zorluğu hakkında hiçbir fikirleri yok. anadiliniz çince olmadıkça veya küçük yaşta öğrenip sürekli çinceye maruz kalmadıkça çinceyi öğrenmeye bir ömür yetmez. ayrıca bir de hangi çince tabii... mandarin mi, katoniz mi, hangisi?

italyancaya gelince, ingilizceyi iyi bilen birinin diğer avrupa dillerine göre daha kolay öğrenebileceği, öğrenmesi keyifli bir dil. entelektüel anlamda oldukça şey katar. italyanca yazılmış metinleri, kitapları, kaynakları okumuş olursunuz ama meslekî anlamda ben de çok bir şey katacağını düşünmüyorum. avrupa dillerine bilip bilmeden sallanmış ama almanca hukuktan teknik branşlara kadar pek çok alanda geçer akçe. akademik olarak da sürekli kaynak metin üretiyorlar. bir dili öğrenmekte iki temel amacınız vardır, ya kaynaklara ulaşma ağırlıklı ya da iş-gündelik hayat iletişim ağırlıklı. kaynak metinlere ulaşmada ingilizceden sonra almanca, ispanyolca ve biraz da fransızca. kimi spesifik alanlarda başka diller (sözgelimi türkoloji için rusça önemlidir). onun dışında iş hayatıyla ilgili olarak önce yoğunluklu iletişimde bulunacağınız ülkeyi/dil grubunu tespit etmeniz gerekli. sözgelimi arapça yeni telif metin üretmede son derece zayıf günümüzde (e artık arapların altın çağında da değiliz) ama araplarla ticaret yapacaksanız o zaman işinize yarar.

eğer mütevazılık etmediyseniz ve ingilizceniz dediğiniz gibi 'fena değil' seviyedeyse onu mükemmelleştirmeniz size çok fazla kapı da açar, onu da ekleyeyim.

ben network'te cok guzel bulmustum. fiyat tuzlu ama. yilbasi indiriminde cok guzel bir fiyata inmisti ama firlamistir tekrar yine.

siyah takım elbisenin kendisinin yeleği yoksa ton tutturman mümkün değil. kesinlikle böyle bir çılgınlık yapma derim. belki gri renkte yelek olabilir. network bu işin piri. tek yelekte satarlar. genelde fiyatları 300-400 civarındadır. indirimli zamanlarda 100-150 ye bulunabilir. morhipo ve ya network ün kendi sitesine bakabilirsin. diğer taraftan damat (d's değil) ve chacharel e de bakabilirsin.

veririm ben

Veririm ben de

hayır vermiyorum verenede karşıyım.

Veriyorum, verilmeli.

asla, 5 kuruş para üstünü dahi isterim. yoksa bir sonraki siparişte 5 kuruş eksik veririm.

geç gelmediyse, bariz bir sorun yoksa evet. Genel olarak %10, çok kalabalık ortama söylendiyse, %10u fazla tutuyorsa (atıyorum 300 liralık sipariş) maksimum 10 lira.

vermiyorum, verene de uyuz oluyorum. duygularımı surada da belirtmistim: www.eksiduyuru.com

Tam para vermiyorsam veriyorum genelde. Yani 21.00 tutmuşsa, 25 verip üstünü saklatmıyorum da; 23 tuttuysa "Üstü kalsın" diyorum. Minik bahşişler veriyorum. İşyerine sık yemek söylüyoruz. Birinden alamazsa diğerinden alıyor.

yüzde 10 gibi bir şeyi illaki veririm.

vermiyorum vermem de. dünyanın en saçma olayı.

vermiyor(d)um. çoğu şirket kurye parasını da ekliyor, ayrıca zaten ücreti var bahşiş mantığı nedir anlamıyorum. varlıklı bir insan olsam emeğine saygı duyduğuma veririm. kuryelikte ayrıca ödüllendirilmesi gereken bir emek göremiyorum. garson ve komiler 11 12 saat ayakta çalışıyorlar mesela. onlara tip bırakmak isterdim durumum müsait olsa.

Bazen.

her seferinde 10 lira veriyorum

bahsise karsiyim.

hiç vermedim. öğrenciyim :)))

bazen veriyorum ama para üstünü verecekmiş gibi yapıp "cüzdan çıkmıyor abi ya cebimden :(" tribine giriyorlarsa bizzat bekliyorum para üstünü vermesini.

Siparişin 10%'u , hiç şaşmaz.

Ben vermem de eşim illa verdiriyor.

Hayır

örnek olarak şu şekilde vermiş oluyorum:

22 lira tuttuysa 25 verip üstünü almıyorum mesela. yani siparişi hep 5 veya 0 la bitecek şekilde yuvarlıyorum, takıntı gibi bir şey. 21 olsa da 25'e yuvarlıyorum, 24 olsa da.

bozuk paradan nefret ediyorum belki ondandır.

çok zor, genelde öğrencilerden seçerler ciddi bir kutuphane tecruben yok ise.

ben pek keyif almıyorum. çabuk sıkılıyorum ama renk çeşitliliğinden olsa gerek.

otobanda sıkıcı bir monoton akış ve gri ağırlığı var. gri sıkıcı bir renk.

Her zaman görmediğimiz şeyler olduğu için

Çünkü otobanları, binaları biz yaratıyoruz. Hepsi yapay. Nasıl yapıldıklarını, neler kullanıldığını (demir, çelik, vs.) biliyoruz. Oysa bir ağaca istesek de can veremeyiz, fidanken ona çok iyi baksak da ileride nasıl olacağını bilemeyiz, hep şans işidir. Kontrolümüz dışındadır doğa ve o yüzden büyülü gelir bize bence.

Az daha kassam din hocası olurmuşum kısfmet.

Bi süre köyde yaşayınca da şehre bakmak keyifli, ağaca, manzaraya bakmak keyifsiz oluyo bende.

Ben şehir çocuğuyum. Hiç köy hayatı yaşamadım, doğayla ilişkim haftasonu şehir dışında kurulan sitelerden ibaretti. 19umdan sonra doğaya girmeye başladım. Amatör bir ilgiyle kılık kıyafet aldım, güzel çakılar aldım. Canım sıkıldığında ağaçlık alanlara, su kenarlarına kaçmaya başladım. Kuru dalları kestim, biçtim. Kendimce vakit geçirdim, kafa boşaltım.
Şimdi ağaç görmek, kuş cıvıltısı, ufacık bir gölet görüntüsü beni rahatlatıyor, büyük ihtimalle yeşillik benim için kafa boşaltmak ile aynı şeye denk geliyor,

sehirlere hayran olanlar da var. mimari dokusu ruya gibi olan sehirler vardir oturur saatlerce bakarsin. istanbul'da var boyle yerler.

onun disinda agaclar gecmisten bu yana cekici olmuslardir. sehirler, nehirler cevresine kurulmustur ki o sulardan faydalanilabilinsin. deniz kenarlarina kurulmustur ki ticaret yapilabilsin. agac altlarinda dinlenilmistir ki ferahlik gelsin. butun bu pozitif yanlar edebiyata, kulaktan kulaga sozlere, aska, her seye de yansiyor hali ile.

çünkü senin deden olacak homo erectus, sabah mağarasından çıkınca kendini derelere ormanlara atıyordu.

beton binalar henüz evrimsel kodlarına işlenmediği için seratonin salgılanmaması normal.

Çünkü ağaçlar, dereler, yeşil güzel, otoban ise gürültülü ve çirkin ve daha önce de söylendiği gibi işe yetişme, trafik vs gibi zamanları hatırlatıyor, ben güzel binalara bakmaktan da keyif alıyorum ayrıca, sıralı olmuyor pek ama. Yakından örnek vermek gerekirse Büyükada'daki güzel evleri izlemek de bir keyif.

trafiğin kirliliği, yoğunluğu rahatsız edici tabii.

ama orman, dağ manzarasının bizi rahatlatması bir açıdan kültürel bir olay. bu konu araştırmamın parçası olduğu için biliyorum.
mesela 150-200 yıl öncesine kadar vahşi doğayı keşfetmek, ormana gitmek, dağ tırmanmak gibi şeyler insanlarda hoş düşünceler uyandırmazdı, tam tersine bilinmezlik ve korkuyu çağrıştırırdı. bunun izleri özellikle edebiyat ve sanatta çok açık.

dünya endüstriyelleştikçe, insanların dünyaya 'hükmettiği' algısı yaygınlaştıkça, şehirleşmeyle insan ve doğa arasındaki mesafe arttıkça, doğaya dönme düşüncesi daha keyifli algılanır olmuş. tabii bunda teknoloji ve bilimin ilerlemesiyle daha fazla şey bilmemizin etkisi de var.

Ben de siddetle merak ediyorum bu konuyu. Bana sorarsan insanlar olarak belli estetik, guzellik algilama algoritmamiz var. Herkesinki ayni degil ama ortak noktalar var. İste guzel dedigimiz manzaralarda gordugumuz renkler desenler sekiller bu algoritmaya uyuyor diye dusunuyorum. Bu soruya sal diye net bir cevap verilmesi zor tabi. Mesele "insan yapisi degilya iste ondan guzel geliyor" gibi basit degil. Soyut tablolar mesela, manzara degil, insan degil, hayvan degil, bina degil, tanimlanabilir bir sey değil ama bakinca hayran kaliyorsun. Bu sanatcilar bilerek ya da bilmeyerek bu algoritmaya uuduruyorlar goruntuyu.

Biri allah yapısı diğeri kul yapısı da ondan :)

ona bakmaktan da keyif alanlar var.

çünkü hayvanız biz. pisliği biriktiren beton bloklarda değil kendi kendini temizleyen yeşil alanlarda daha sağlıklı yaşıyoruz.

Faiz duserse ekonomi daha hizli doner, hacmi genisler, bu da siyasilerin isine gelir.

para akışı sağlanır, insanlar borçlanır, ekonomi büyür, hiz kazanir.

gereğinden fazla hızlanan ekonomide halk kredi sıkıntıları yaşayabilir, daha da hizlanirsa enflasyon ortaya çıkar ve satın alma gücünü düşürür. çok sağlıksız büyümeyi şahin ile 200 kilometre hızla kötü bir yolda ilerlemeye benzetebiliriz. büyümek iyidir, güzeldir fakat şartların da uygun olması gerekir.

faizleri yükseltmeyi fren pedalı gibi düşünebilirsin. yavaşlamak her ne kadar ekonomide negatif bir terim olarak gelse de kulağa, tıpkı taşıtlarda olduğu gibi bazen frene basmak durumunda kalırsın.

faizlerde ekonomiyi hızlandırıp yavaşlatmak için merkez bankalarının kullanabileceği araçlardan biridir.

3. tayyip hali ile ekonominin büyümesini dilinden düşürmeyen bir adam. düşük faiz demek, ülke negatif etkilerden pek etkilenmeden, frene basmaya gerek duymadan büyüyebiliyor demek.

4. merkez bankalari ülkenin parasının stabilitesini sağlamak ile yükümlüdür. merkez bankasının bağımsız olması önemlidir, zira para politikası ile siyaset çıkarları her zaman aynı yönde ilerlemeyebilir. kısa dönemlik, seçim politikalarını düşünen hükumetler merkez bankalarını manipüle ederek ülke için yanlış kararlar almalarını sağlayabilirler.

yani uzun lafın kısası, merkez bankası yolda bir engebe, kasis gördü ve faizleri yükseltti. şimdi tekrar düşürdü. düşürmenin sebebi kasisi geçmiş olması da olabilir (sağlıklı olan), yan koltukta oturan tayyip'in zorlaması da (sağlıksız)

faiz oranı düşerse birikim azalır, yatırım artar. mortgage ödemeleri de azalır. öyle olunca insanların harcayacak daha çok parası kalır, ekonomi büyür. tl değer kaybeder, ihracat artar, ithalat azalır.

100 liram var. Faiz yuksek olursa, parami bankaya koyar, faiz geliri elde ederim. Faiz dusunce, para kazanmak icin parayi bir yatirima kanalize etmem gerekiyor. Ne kadar cok yatirim, o kadar cok buyume. Yuksek faiz durumunda yabanci geliyor, dolarini tl ye cevirip faize koyuyor. Bi arada piyasada dolar bollugu oluyor, dolarin degeri dusuyor. Vadesi geldiginde, yabanci yatirimci faizden kazandigi para ile tekrar dolar alip turkiyeden cikiyor. Bu durum da piyasada dolar azaliyor. Boyle olunca da dolarin degeri yukseliyor. Ithal urunler pahalilasiyor. Sonra ithalat acigi oluyor, falan filan.

1) düşürdüğü faiz, borçlanma faizi, yani devletten bir yatırım aracı ya da borç aldığınızda x oranında daha az faiz geliriniz ya da borcunuz olacak.
2) hem mevduat hesaplarındaki faizi hem de kredi tarafındaki faizi etkiliyor, bire bir aynı oran olmasa bile düşüyor faizler.
3)Tayyip'in ipi beton kapitalizmine bağlı, ev satılmazsa tayyip tökezler. Bunun yanı sıra, faizin düşmesi yabancı sermayenin pek hoşlanacağı bir şey değil, bu açıdan tayyip için bir dezavantaj da oluşuyor.
4)MB bu ülkede para basmaya yetkili tek kurumdur ve ülkenin parayla ilgili bir çok politikalarında verdiği kararlar oldukça etkilidir.

1) Politika faizi. www.guneyyildizi.com

2) Bankalarin dusuk maliyetle borclanmasini saglayacagi icin kredi faizlerini dusurmesi beklenebilir.

3) Politika faizi yuksek olunca, kredi faizleri de yuksek oluyor. Yatirimlarin cogu da nakit parayla degil, kredi ile yapildigi icin faizin dusup, finansmana erisimin daha kolay olmasini istiyor.

4) Para politikasini duzenler.

1-) İndirilen faiz, MB'nın bankalara borç verirken talep ettiği faiz. Yani, MB Bankalara parayı daha ucuzdan satacak. Bu da bankaların sermaye maliyetinin düşmesini sağlayacak.
2-) Eğer bankaların parayı MB'den aldığı fiyatla sattığı fiyat (kredi faizi) arasındaki farkın sabit kaldığını düşünürsek, konut kredisi faizlerinin düşmesine yol açacaktır. Aynı şekilde, mevduat faizlerinin de düşmesine neden olacaktır. Çünkü, bankalar MB'den para alırken ödediği faiz düşmüşken, vatandaştan mevduat olarak topladığı paraya ödediği faize de yüksek bir oran ödemek istemeyeceklerdir.
3-)Faizlerin düşmesini ekonominin hareketlenmesi yani tüketimin artmasını istediği için istiyor. Malum Türkiye ekonomisi, tüketim ekseninde dönen bir ekonomi.
4-)Merkez Bankası, fiyat istikrarını ve ekonomik büyümeyi dengeleme hedefi olan bir kuruluştur. Bir nev'i Hazinenin bankasıdır. Piyasaya sürülen para arzını, bankalara borç verilecek oranı, reeskont oranını vs... düzenleyerek, hem düşük enflasyon hem de yüksek büyüme sağlamayı amaçlar. İşin para politikası kısmı MB'ye aittir, maliye politikası kısmı ise hükümete. Kıta Avrupasında, 2. dünya savaşından beri enflasyonun düşük tutulması, MB'larının en önemli ve birincil görevidir.

cevaplar için teşekkürler. çok açıklayıcı oldu.

Ozguvensizlik ne guzel seylerin sonu oluyor degil mi.. biraz zamana birak.. belli ki birbiriniz icin su an yanlis bi vakit...

"eskilerden birisi yazmis bana"

kız gereğinden fazla tepki vermiş ama eskinin burnunu sokması her zaman sıkıntı yaratır.

eğer değer veriyorsan bir kaç gün işin soğumasını bekle, sakinleşsin ortam sonra konuşursunuz.

artı şu anki sevgilin eski sevgilinin sana yazdığını nasıl ve nereden görüyor?