benim için mikrodalga fırın. mikrodalga fırın olan ofiste çılgın atarım ha.

-bir bahçe/teras ve salıncak koltuk
-ps4
-espresso makinesi

sebil
klima (şart)
kahve makinası (cezve de iş görür ama olsa fena mı olur?)
bol bol post-it
not kağıtları
güzel yazı yazan mavi tükenmez kalemler
renkli renkli markerlar
güzel zımbalayan (takılmayan yani) zımba
hızlı çıktı veren yazıcı
şarj takabilmek için bol priz.

daha aklıma gelirse yazarım

kaliteli bir ağ yazıcısı/tarayıcısı. Kablo derdi olmadan, minimum eforla işini görebilmek gerçekten paha biçilemez.

kahve makinası, fincanlar ofislerin vazgeçilmezleridir.
takvim
ajanda
bitki
temiz hava alınabilecek açık mekanlar
masa ışıklandırmaları
kütüphane / raf

@liyakat
mikrodalga hiç ama hiç kullanmadığım bir şey :)) teşekkürler.

@gawain
espresso makinesi listede zaten.
www.amazon.de

@matilda
filtre kahve makinesi var zaten. ama espresso da alacağım.
klima yok ama gerekte yok, yaşadığım yerde yılda sadece bir kaç hafta çok sıcak. normalde yaz 25 derece ortl.

yazıcı da var güzelinden.

priz için masanın üstüne alınacak prizlerde.

@kim
var o hocam.

tikler sonraya, millet cevap vermiyo sonra :))

başka neler var aklınıza gelen?

mutfağa yakın cafe tarzında bi köşesi olmalı. bar tabureleri vs ile. o bölge ışık alacak ve ofisin biraz uzağında olacak. kahveyi orda içeceksin. masana getirmeyeceksin. burda envai çeşit çay olacak. kurabiye kavanozu olacak. ayrıca rahat bi kanepe de olabilir.

ofisin köşelerinde büyük yapraklı bitkiler olmalı. zemin parke olacak.

bildiğin üzere amazon türkiye pazarına girdi. Buradan kahve ve çay makinası tercih et.

Kedimi bile yenemem.

O derece.

yenerdim :(

Yenerim.

Adam 56 yaşında, olsun o kadar.

Babamla 5 sn'den fazla iletişime geçince birbirimizi boğazlayacak duruma geliyoruz.

Yenemem

babamla hiç bilek güreşi yapmadım :/

2 eliyle bile deviremiyor.

ben kedimi yenerim.
ama sinirlenip ısırıyor hayın.

Yenerim. Ergen kardesimi yenemiyorum ama. Hidrolik gibi kol gucu var cocukta.

imkansız, dedemi bile yenemem. cılız birisi falan da değilim ama ikisi de aşırı güçlü.

Paramparça ederim

babamda deli gücü olduğu için şüpheliyim. kapışırız

orta okulda yenemiyordum, şimdi yerden yere çarparım.

edit : şimdi yaş 30+

evdeki güç dengesini bozmak istemem. kalsın

Düşünmezdim. Kesinlikle düşünmezdim.

14 15 yaş bi çocuk olduğunu

Ben de onun hakkinda dusunmezdim cunku onun bir sey dusunemedigi kesin

Neşeli ve yüzeysel bir tip diye düşünürdüm. Tersi pistir büyük ihtimalle de.

Hande yener varken...

fazla okumayan, cahil biri insan oldugunu dusunurdum. ayrica muzik bilgisi olmadigini dusunurdum.

tüm önyargılarımı kıran bir arkadaşım var ki büyük fan. o yüzden doğal bişey olarak görüyorum

en sevdigi sarkici demet akalin olabilir; beni ilgilendirmiyor. muzik zevkimizin uymadigini dusunurum sadece.

ama herhangi bir insanin faniysa ve 15 yasindan buyukse onun icin sozler hazirlarim, sonra da hicbirini soylemeden giderim. boyle insanlari cevremde barindirmiyorum.

müzik konusunda zayıf olduğunu düşünürdüm. Benden senden kültürlüyse anlaşılır zaten, genelleme yapılacak yer mi la bu.

"-ağbi aslında İsmail YK var ya öyle biri diil, enstrüman falan filan..."

çok iyi anlaşırım

Kötü bir şey düşünmezdim. Demet Akalın gibi insanlar onları dinleyen ve konserlerine giden bir dolu insan var diye varlar hala bu piyasada. Demek ki bana hitap etmeyen ama toplumun belli bir kesimine hitap eden duygu, düşünce, tavır barındıran ve kabul gören şarkıları ve şarkı sözleri var.
Hor görmezdim, içinde bulundukları kültür, çevre bu demek ki der geçerdim.
Sadece aynı konserlere gitmezdim.

Bu tartışmaya girersek, kimi dinleyen kültürlü oluyor?


Hepsi birbirinden kalitesiz sanatçıların olduğu bir çağdayız.


.

Uzak dur dostum, boşver. Canını sıkma boşu boşuna.

çok fazla solüsyon olmuş. o kadar fazla tutmana, kullanmadan önce tekrar solüsyonlamana gerek yok. lenste kalanı da elinle itebilirsin. lens harika bi şey.

kaptan çıkardığın lensi gözüne takmadan önce solüsyonla temizlemelisin. bunun için lensi işaret parmağının ucuna yerleştirdikten sonra baş parmağını kullanarak bir yandan da temiz solüsyon dökerek hafifçe "çitilemelisin". tabi öncesinde ellerini iyice sabunlaman lazım.

bir de solüsyona konulan lens en az 4 saat beklemeli diye biliyorum.

@bellbane hiç katılmıyorum kaç yıldır lens kullanıyorum

kaptan çıkardığınız lensin üzerinde kirlenmiş solüsyon kalmış oluyor. göze takmadan önce temiz solüsyon kullanarak lenste kalan kirli solüsyonu uzaklaştırmak gerekiyor.

vıcık vıcık dediğiniz nedir? solüsyon viskoz hale mi gelmiş?

üzerinde solüsyon kalsa bile göze oturudğu an o dışarı çıkıyor. bir kez bile böyle bi problem yaşamadım.

optifree kullanıyorum ve @bellbane in anlattığı işlemi hiç yapmama gerek kalmadı. zaten lensin üzerinde baskı ile sürtünme yaratmak aşınmaya yol açacaktır.

Peki son bir soru: Sanırım lens kuruluk yaptı gözlerimde, bir süre sonra geçer mi? yoksa ben bunları kullanamam deyip vaz mı geçeyim?

@qui vazgeçmeni tavsiye etmem, lens harika bir şey, göz de zamanla biraz daha alışıyor. kuruluk problemi devam ederse gözyaşı damlası kullanabilirsin.

@ konar konmaz ömer konur,

Üstad, refresh kullandım bugün ama yine de kuru hissediyorum, maalesef bilgisayarla çok haşır neşirim bu dönem :(

bilgisayar çok kuruluk yapıyor doğru malesef. göz daha çok yoruluyor, ben bilgisayar başında gözlükle oturmayı tercih ediyorum. bilgisayar için ayrı özellikli lensler oluyor ama ben kullanmadım.

Sttc +1 - optifree vıcık his bırakmıyor, memnunum. Lensi takmadan once bir damla içine damlatıp elimle birleştirip açıyorum durulama amaçlı. Eskiden doktorum protein birikmesi olur durulamak lazım demişti, gerçi artık yeni sularda olmuyor diyorlar. Bazen cok kuruma oldu mu direkt gözüme de damlatıyorum, onun içinden çıkan birşeyi kullanıyorum zaten.
Renu markalılar ise hem vıcık yapıyordu hem de lensler sonrasında gözlerimi rahatsız ediyordu.
Göz kuruluğu için günlük lensler ve damla kullanımı çözüm olabilir.

burada problem, lensin solisyonda az kalmasından kaynaklı gözüküyor.
yatmadan evvel solisyona koymak en iyisi.
ben, neredeyse 6 senedir bu şekilde kullanıyorum lenslerimi.
öyle takarken de, hiç ovma movma işlerini yapmıyorum.
kem gözlerin nazarları uzak olsun, 4k görüntü alıyorum ki, cam cam!

@pangea

sanırım astigmatınız yok

daha yeni almışsınız, bir hafta bir kullanın da sonra kuruluk yaptı diyin ya da demeyin. solüsyondan solüsyona da fark var. birinin gözünü yakan size iye gelebilir. o da zamanla bulunuyor. ilk başta o yüzden büyük şişeler yerine deneme boyu solüsyonlar alın derim.

Yillardir kullaniyorum henuz ic kısmında kalan solusyon gorusumu bulaniklastirmadi. Bio true'yu oneririm o solusyon gozu yakmiyor.

infinite jest e başladım. henüz başındayım,şimdilik yorum yapamiyorum.

bundan önce understanding a photograph kitabını okumuştum. roman değil fotoğrafları yorumlamış. gayet güzel, kısa bi kitap.

ondan önce Turn the Ship Around u okumuştum. onun dili de çok sade idi. 3-4 günde bitti. liderlik kitabı ama klişe şeyler yok, normalde çok önyargılıyımdır ama bu kitabı sevmiştim.


türkçe olarak, zamyatin den biz i okumuştum. 1984 ü sevdiysen buna da bak.

şu an a tale of two cities ve ince memed-2'yi aynı anda okuyorum.

alfred bester-yıkıma giden adam okuyorum, bilimkurgu seviyorsan öneririm.

tesadüf : the picture of dorian gray fena ilerlemiyor türk filmi havası var
türkçe olarak da bir yandan kinyas ve kayra; güzel biraz fazla kötü ama güzel
saatleri ayarlama ens. vol.247618746 malumunuzdur zaten
cehenneme övgü; pek ilerlemiyor sevmedim sanırım.

sabahattin ali'nin 'içimizdeki şeytan' ını atlamışım, onu okuyorum sevdim, şaşırtmadı.
ingilizce çok sık okumuyorum ama en son we need to talk about kevin'i okudum beğendim onu da (filmini izlemedim henüz ama kitap güzel).

şuan charles brockden brown "wieland" okuyorum. öneririm.

diğer öneriler: decameron, memoirs of a dutiful daughter, the farther reaches of human nature

Aşık Bir Adam'ı okuyorum ama öncesinde Kavgam'ı da okumak lazım, ikisini birden öneriyorum. İngilizce en son Generation Loss'u okudum, değişikti epey, punk dönemi ama polisiye gibi de.
Alfred Bester'e de +1

Seçme Sanatı - Sheena Iyengar
Vişnenin Cinsiyeti - Jeanette Winterson

birlikte okuyorum. İki kitap da akıp gidiyor, şahane.

İngilizce olarak cepten de We Were Liars - E. Lockhart okuyorum.

türkçe: ince memed
ing: beyaz geceler (güzel öyküdür)

herkes parlayan yıldız olacak diye bir kaide yok, kendimizi bu kadar önemsemesek hiç böyle derin dertlerimiz olmayacak.

bence karakterden çok yetiştiğin ortam önemli. özgüven genetik olarak geçmiyor. kazanılıyor.

Babam ve üç amcamın hepsi alkol ve sigara kullanıyor. Ama ben bu yaşıma kadar (23) hiç alkol ve sigara kullanmadım. Küçükken bana herkes büyüyünce başlar falan diyorlardı ama ben hiç başlamadım. Böyle şeyler ilgimi çekmedi. Rahat olmayı karakter özelliği gibi düşünürsek biraz bende de var maalesef. Bazen çok rahat oluyorum.

o genetik değil.

genetik derken ne manada olduguna bagli. huy anlaminda mi yoksa fizyolojik anlamda mi?

benim annem bipolar bozukluk hastasi. ayni zamanda bi teyzem sizofren, digeri panik atak. rahmetli dayim da sinir küpü bir insandi. ben de ice kapanik ve depresif bir insanim, son zamanlarda etkisi azalsa da hala yogun.

bunun disinda ailenin geldigi gelenei de onemli. ailem köyden göçmüş. ilkokul mezunu. az sehirlilesebilmisler. bizim çevremiz icerisinde inceledigimde yani daha dogrusu disari acilmadan once her sey daha normal geliyordu. kendi cevremi eksik hissetmezdim. ancak açıldıka farklı kulturlerle karsilasip onlara uyum saglayamadikca ice kapanik oluyorsun. benim ailemin de kendi kulturleri disinda baska insanlara karsi asosyal olduklarini gordum. yatta sosyofobik davranışları var. bendeki sosyal fobi de buradan geliyor.

neyse, bu olaylar neticesinde yetistirilme seklin de ona gore oluyir ve ben nu yetistirme sekli sebebiyle boyle oldugumu dusunuyorum. insanlara karsi hep yabancilik cektim. bir zaman sonra bu ofkeye dondu. diger yandan ekonomik imkansızlıklar ve cevre eksikligi de umutsuzluga yol acti. artik okuma amacim azaldi, sadece kendi gotumu kurtarmaya bakiyorum. bir yerden yirtmaya calisiyorum.

ailenin "loser" kişilerden oluşması, sana da genetik ile geçecek bi loserlık katmaz. zeka seviyeleri çok düşükse, bu kalıtılabilir(ki özürlü olmadıkça zeka denen şey insanlar arasında o kadar büyük farklar yaratan bir şey değil). öncelikli araştırman, neden silik insanlar olduğunu bulmak olmalı. sorun sadece silik olmaksa, git kalabalıklar içinde bağır, seni fark etsinler.

bunun dışında silik insanlar arasında büyümek elbette insanda genetik olmayan, olumsuz bir etki yaratacaktır fakat bunu aşmak da yine kişinin kendi elinde. ben aşmamayı tercih ettim, gölgelerde yaşıyorum.

Bunu bahane edersen hayatın bok gibi geçer.

arnavutluk. meraktan.

edit: neden en dandik demişsiniz. ben onu neden gittiniz anlamışım.
en dandik çünkü hiçbir şey yok. dandik işte.

Sirbistan sanirim. Eglence hayatini saymazsak hicbir sey yoktu cunku. Karadag da dandik geldi bana. Manzara var diye gittim de o manzaralar bizim ulkede de var. Buradan kalkip Karadag'a gitmenin bir anlami yok. Meraktan gittim iste:)

Edit: Gerci 2 ulkenin de insanlari guzeldi, nankorluk etmeyelim. Insanlarini sevmistim genel olarak.

arnavutluk, motorla gittim hemde makedonyadan geçip tirana gidicektim, elbasana gelince devam etmenin saçmalık olduğunu düşünüp geri döndüm.

not:polonya ve üzeri kuzey avrupa hariç tüm avrupayı gezdim.

Türkiye. Mecburiyetten

Arnavutluk +3

Iraq

dandik demeyeyim de turistik bulmadığım Vilnius var. denize kıyısı da yok. belki kışın gittiğim için öyle bi hava vardı.

erasmus'ta birkaç ülkeye gittim. bulunduğum en kötü ülke hala türkiye.

Fas. tarihi yapilari vs guzeldi sozum yok ona ama insanlarini hic sevmedim. bir de cok pis geldi bana.

slovakya. atmosferi hic sevmedim. genel olarak "bu iyiydi" diyebilecegim hicbir sey yok.

Ulke demek dogru olmaz, sehir diyecegim.

Vilnius ve bratislava. Cidden iki cok dandik sehir :D

Bratislava'da hic ama hicbir sey yok hakikaten. Ozellikle belirtelim de belki faydamiz dokunur gezi planlayanlara.

Ülke degil de şehir olarak en büyük hayalkırıklıgım Milano.

@akatreil ibrahimovic paris, barselona, milano arasından en çok milano'yu beğendiğini söylemişti

@qazwsx parası olana güzel demek ki ben 2 gece sokakta kalmıştım homeless gibi :D

Afganistan'dan daha dandiği yok mu :/

haritayı eline al, elini istanbul üzerine koy, aşağı bi çizgi çek ve ve sonra aşkabat üzerine elini tekrar koy ve aşağı çizgi seç. aralarda kalan yerlerin hepsi dandik.

Bratislava diyenler ayıb ediyor. Adamların hiçbir olayı yok gösterecek. Bir kale, bir anıt ve bir kiliseden başka. O yüzden etrafa heykeller koymalar, kendi tarihlerini yaratmalar falan peşindeler. Uğraşıyorlar en azından. Bizden daha iyiler o konuda :D

- Görülecek en az şey olarak ama katılıyorum (Slovakya) Bratislava
- (Türkiye'nin) İstanbul'un medenisi (Macaristan) Budapeşte. (taksicisinden, dandik yollarına kadar)

karadag ozelinde podgorica. acayip kotu, bizim bilecik bile daha heycanli. ingilizce bilen yok gibi bisey. sehirde bisey yok.
kiyi seridindeki sehirlere gitmedim belki oralar iyidir.

Türkiye dışında 5 ülkede bulundum. Yani hiçbiri dandik değildi ama aralarında en dandiği belçika idi galiba. Sadece brüksel'e gittim ama, diğerleri kadar sevmememin sebebi de her yerin uzun binalarla dolu oluşuydu. O kadar avrupa şehrinden sonra ankaraya geldim gibi hissettim. Tabi bazı yerlerini gördükten sonra geçti o his.

Romanya, kostence. Gorulecek pek bisi yoktu.

50 shades of grey in ilk kitabi.

Digrlerini okumadim zaten. Bir arkadasim vermistii, cok seksi , grey tam karizma filan diye ajdjsh ayip olmasin diye okduum da yazan kazma kadinin "anastasia dudagini isirdi, grey tahrik oluyom dedi. Anastasia inadina isirip isirip durdu" betimlemesinden fenalik geciriyodum artik.

Kiz kitabi verince okuyum diye yani.

Adam Fawer - Oz
Aslında sıkmadı ama büyük hayal kırıklığı oldu.
Zorunlu değildi adamın kredisi büyük.

Vardır başka da en son bu olduğu için aklıma ilk bu geldi.

Karamazov Kardeşler

Hayvan gibi uzundu. Gerçi bitirdim mi tam hatırlamıyorum. Belki son 10-20 sayfayı okumamışımdır. Sonları ne olacak diye merak etmiştim. Zaten başıma ne geldiyse bu fikir yüzünden geliyor. Breaking Bad'i Walter'ın sonu ne olacak diye bitirdim, şu anda Game of Thrones'u demir tahta kim oturacak diye izliyorum. Karamazov Kardeşleri de Dimitri'ye ne olacak diye okumuştum.

Okuma alışkanlığı kazanmak için zorlamıştım ben kendimi. Daha çok okursam zekam daha da artar gibi bir düşünceye sahibim. İstemiyorsan bırakabilirsin. Belki dili falan sıkıntılıdır.

Dorian Gray'in Portresi ni okumam aylar sürdü.

lise haricinde zorunlu kitap okumadım. şuan ilk 50 sayfası sarmıyorsa bırakıyorum kitabı.
lisede de inat etmedim. özetini arkadaşlardan dinleyerek geçtim dersi.

gorkim ana'yı zorla bitirmiştim ama sonu öyle güzel bitmişti ki ananın yakalanmasını defalarca okumuştum.

Yaşama Sevinci
Körleşme
Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi
Azizler ve Alimler

Zorunlu değildi, belki devamında güzel şeyler olur diye zorladım kendimi ama olmadı.

tabii ki oldu. tutunamayanlar, bir kış gecesi eğer bir yolcu, savaş ve barış ve gurur ve önyargı.
"tutunamayanlar"daki o anlam kargaşası, diyaloglardaki karışıklık beni bedenen bitirdi. iki defa yarıda bırakıp ertesi gün yeniden başladım.


"gurur ve önyargı" kadar boş bir kitap daha görmedim. vakit kaybının getirdiği sinir haricinde üzerinizde hiçbir etki bırakamayacak kadar duygudan, güçten, edebi tattan ve anlamdan çok çok uzak, içi boş bir "karalama".

"bir kış gecesi eğer bir yolcu" ise kendinden nefret ettiren bir başka saçma anlatım tekniğine sahip kitap. zerre içine çekemediği gibi kitabın içeriğine dair tek bir şey hatırlamakta bile zorlanıyorum.

"savaş ve barış": cidden bu kitabın neresi bu kadar tutuluyor, şahane sayılıyor, anlamıyorum. bana hiçbir şey hissettirmedi maalesef.


bu dördünü de "başladığım kitabı bitirmeliyim, illa bana katacağı bir şeyler vardır. belki ilerisi de çok daha iyidir." mantığıyla bitirdim.

bu mantığıma rağmen bazı kitapları ise sınırımı çok zorlamama rağmen bitiremedim:
-başkan babamızın sonbaharı: kitapta nokta yok, sadece virgül var. bitiremedim dolayısla.
-pedro paramo: anlatım tarzını beğenmedim, tutunamayanlar'daki gibi diyaloglar ve zamanlar arası düşünmekten yarım kaldı.

Rama serisi 3. kitap. 4 hiç başlamadı o sebepten. O mis gibi ilk kitabı mundar etmişler. Uzay efsanesi ise 4. ve son kitapta batırıyor maalesef.

mai ve siyah halada bitirmedim. ana karakteri dovesim var hala.

Neil Gaiman'ın iddialı bir fanı olmama ve Terry Pratchett'i çok sevmeme rağmen Kıyamet Gösterisi'nin bitirene kadar akla karayı seçtim. Neden bilmiyorum, hikâyeye giremedim bir türlü. karakterler, diyaloglar hiç mi hiç sarmadı. Ama iki yazarın bu kitap dışındaki bütün eserlerini bayıla bayıla okudum.

i7 den sonra gelecek guncellemelerle zaten 6 yi yavaslatirlar der ve cevap vermeden kacmis olurum.

bence degmez.

değmez.

en düşük 2000 olur, daha aşağısı olacağını da önceki örneklerden sanmam. ama bir mucize olur da dolar düşerse, telefonlara uygulanan bazı zamlar geri çekilir veya indirime gidilirse, o zaman 1800 bandına düşer. ama bu ihtimal hayal tabii ki.

güncelleme konusunda yukarıya katılmıyorum.

ios 9 güncellemesinde ilk birkaç sürümde bazı telefonlar zorlanmış gibiydi. 5s'ten 5'e, 4s'e kadar. şahsen bir 4s kullanıcısı olarak (5 yıllık neredeyse), bu yavaşlatma olayı bir bana mı denk gelmedi bilmiyorum. sürüm ilerledikçe zaten baştaki bazı sorunlar kayboldu. 5 yılın vermiş olduğu bir ağırlaşma var tabii. o da klasörü açarken 1 saniye bekletip öyle açması. bir kez açtıktan sonra bir daha yapmıyor bunu zaten.

android adam olana kadar kendi adıma ios'ten başka çare de göremiyorum. sade, hızlı, uzun ömürlü. bu yavaşlatma iddiaları neye göre konuşuluyor bilmiyorum.

genelde önceki modeller 100€ civarı düşüyor.

şık ve offical giyin.
saçın başın düzgün olsun.

referans gösterdiğin makalelerle ilgili konuşacak kadar fikrin olsun.
içindekiler ve özet kısmında yazan herşeyi sunumda kısa ya da uzun anlatmaya çalış. burada bu yazıyor e hani anlatmadın demesinler.
sen onlara soru soracak malzeme ver ki bildiğin yerden soru sorsunlar.
jüriyi önceden öğrenebiliyorsan senin konunla ilgili daha önce ne yazmış ne yapmışar ona bak.
ayşe hoca şununla ilgili sorar, mehmet hoca bu konuyu sever gibi fikrin olur.
elinde tezinin hard copysi olsun mutlaka..
prezi de falan sunum hazırlayabilirsin..zorunlu değilse kuru kuru power pointte sunum yapma.

"nereden vurabilirler" olarak düşünme. sonuçta karşındaki insanlar tezini okumak için bir zaman ve emek harcamış, tezinin daha iyi olabilmesi için kafa yormuş insanlar. dinle, değerlendir; aklına yatarsa haklısınız,dediğinizi yapmam faydalı olabilir dersin, yatmazsa neden öyle yaptığını ve sence neden eksik/hatalı olmadığını açıklarsın. karşındakiler düşman değil. sadece sakin ol, iyi dinle, ölçüp tartıp konuş. 3 jüri üyesiyle de göz teması kurmaya çalış. başarılar :)

sunumunu yapıyosun, soru olursa cevaplıyosun, zaten danışmanın sana destek oluyo.
üzerine çok gelecek bişeyler bulurlarsa o tez olmamıştır ve düzeltme verirler zaten. o da bu aşamada az çok bellidir sanırım.

sunuma ikramlık, atıştıracak ve içecek bişeyler götürmeyi ihmal etme. en olmazsa olmazı bu hatta :P

sen aylardir o konuda okuyup yazip ciziyorsun, rahat ol.
onlar tez konun hakkinda bilgili ve tecrubeli olabilirler ama yuzde 90 tezini okumadan gelecekler rahat ol.
elestiri olursa ukalalik yapma, mazaret uretmeden neden oyle yapmadigini ya da neden oyle yaptigini acikla.

sunuma baslarken once neden o konuyu sectin, nasil calistin ve senin alana ne katkin oldu bunu anlat. benzer calismalarda ne eksikti, sen neleri tamamladin ya da neleri farkli yaptin bunlarin altini ciz. soru icin orta yap, oradan soru sorsunlar. emin olmadigin toplara girme. cok ustune gelirlerse bu konuyu doktorada devam etmeyi dusunuyorum gibi bi savusturma yap, mantikli bir cercevede tabi ki.

yaninda mutlaka kagit kalem olsun. hocalarin soylediklerini not al, elestirilerini not al. duzeltme verme ihtimallerine karslilik soylediklerini not et. ileride isine yarar.

giyiminde seni sikmayan, terletmeyen (ya da koltuk altlarindan falan terini belli etmeyen), frapan ya da goz alici olmayan (cok renkli, cok desenli, cok dekolte, cok dar, cok trend olmasin vs vs) seyler tercih et. savunma sirasinda ister istemez terleyeceksin, bunu dusunerek kiyafet sec. sunum sirasinda ceket vs cikarman hos karsilanmaz, ya bastan izin isteyerek cikart ya da sonuna kadar dayan ya da hic giyme.

her yerin sunum ritueli farklidir, kimi yer de asla bisey yiyilip icilmez, kimi yerde gün gibi kisirlar borekler dolu olur. danismanindan ya da daha once sunum yapmis kisilerden ogren ona gore hazirlan. her halukarda masada mutlaka su, bardak ve pecete olsun. kimi yerde hocalar savunma sonrasinda yemege goturulmeyi bekler mesela. ya da hocalari senin alman, cikista senin birakman gerekebilir. bu tarz seyleri onceden danismaninla konus mutlaka.

sunumdan en az yarim saat 45 dakika once orda hazir ol. (hocalari alma isi olacaksa bi arkadasin yapsin bunu) mutlaka enstitude eksik kalan bi evrak isi, bi memurun hatasi vs olacaktir. double check yap/yaptirt, cikista imzalarin ve tum evraklarin tamam oldugundan emin ol.

ac karnina girme, tika basma tok girme. yaninda su ve mendil/pecete olsun.

tezinin ciktisi yaninda olsun. ayrica pdf olarak laptobunda veya usbinde yaninda ve acik olsun.

basarilar.

hocan ok diyorsa bişi olmaz.

ek olarak,

sunumda paragraf tipi yazı olmasın 5 satır 8 kelime gibi düşünülebilir max.
okuma sunumunu
sunuma tam bilmediğin şeyleri asla koyma.
literatürde kim ne yapmış gözden geçir, şu şunu demişti, şu çalışmada şunlar vardı gibi hafızadan ekler yap
şekilleri iyi olsun sunumun

başka da bişiye gerek yok. ek olarak çok da büyütmeye gerek olmuyor genelde.

1. Soru icin orta falan yapmana gerek yok. Aklimiz ogrenci ortalariyla calismiyor. Hazirlanip geliyoruz, soyledigin seyelerden ziyade yazdiklarindan soruyoruz.

2. Bize taz olarak gonderdigin pdf dosyasi noktasina, virgulune kadar okunuyor. Okuyoruz. Eger gercekten cok sacmaladiysan zaman kaybetmemek icin bir kac paragraf atlayip juride soruyoruz.

3. Yazdigin herseyden sorumlusun. Tez diye hazirladigin sey tamamen sana ait.

4. Juriye geldigimiz icin disiplinde senin konunla igili cogu seyi biliyoruz demektir. Ayriyetten calismalarimiza bakmana gerek yok. Senin konunla uzaktan ilgili olsak bile kendi calisma alanlarimizi soracak degiliz. Bizim ne calistigimizla degil senin kendinin ne calistigiyla ilgilen.

5. Kiyafet olarak bir sey demeye gerek duymuyorum. Master'i bitirdin, nasil giyinecegini biliyorsundur. Ceket falan giymene gerek yok. Kimse ceketle basladi ama ceketini cikardi bak bu olmadi diyecek degil. Ilgilenmiyoruz boyle seylerle. Ne anlattiginla ilgileniyoruz. Ogrenciler niye bunlara takiliyor hic bilmiyorum

6. Seni her yerden vurabiliriz :)

7. Eger hocalarinin yazdiklarini okumadigini dusunuyorsan o juriden gectiginde hak etmeden gectigini, gercek bir degerlenidirme olmadigini bilerek o egitimi tamamla. Vicdanin rahat olmasin ve ciktiktan sonra " ya zaten o hocalar okumuyorlar" lafini utanmadan tek bir kere soyleme. Bu senin basarinda saibedir. Seni gercekten degerlenidrecek bir okul bularak egitimine devam et.

8. kolay gelsin. Yaparsin.

benim savunmamda eleştiri yapmadılar. sınav gibi de değildi, hadi anlat bakalım demediler. amaçları tezi benim yapıp yapmadığımı kontrol etmek. bu yüzden temel şeyleri soruyolar.

ayrıca sunumda detaya girme, şunu şöyle hesappladım (sayısal ise) şu faktörü şurdan aldım vs deme. işine güvenmiyorsun izlenimi veriyor.

vurma dertleri yok. tezi kendin yaptıysan hiçbir soruları zor gelmeyecektir. yaptığını anlatmanı isteyecekler sadece.

daha erken yat. 11-11.30 gibi
bir de uyumadan en az yarım saat evvel tüm teknolojik aletlerle bağını kes.

odanı havalandır, ses - ışık yalıtımını sağla. alarm erteleye erteleye uykunu bölmek yerine mümkün olan en geç saate alarmını kur. eski eşyalar satan dükkanın birinden bir kaç tane gürültülü saat al. odanın çeşitli yerlerine koyup hepsini aynı saate kur.

aynı dert bende de vardı, evlenince çözüldü :)

kan degerlerine baktir.

bi sise su icip yat. sabah net kalkip kosarsin tuvalete.

çözüm daha erken yatmak kesinlikle

kimse söylememiş ama daha erken yatmalısın..
erken yattığında vakit yetmiyor, hayatın iş-uyku ile geçiyor gibi gelecek ama işin gerçeği bu, belli ki diğer türlüsü yetmiyor vücuda.

su içip yatmak kesin çözüm:) sabah testislerin patlamasın diye kalkıyorsun korkudan.

çok bariz geç yatıyorsun en geç 7de kalkman gerekiyorsa ama bence sorun bu değil. sorun iş hayatına henüz alışamaman, muhtemelen işini sevmemen, bunu yük gibi görmen.

ben pazar günü hariç her gün 8 buçukta sürünerek uyanıyorum, mesaim 9'da başlıyor, üç senedir şirkete 9'da girdiğim günler yirmiyi geçmedi. pazar günü 7 buçukta son derece keyifli uyanıyorum. ne yapayım demişsin, kendini gün içerisinde yapacağın aktivitelerle motive et. aklıma bi' bu geldi.

akşamları bir saat erken yatmak o kadar çok fark yaratıyor ki. 11:45 te yatakta olmayı dene.

antidepresan vs. kullanıyor musun?

@evde liyakat kalmamis, aslında sevmiyorum diyemem, sadece sabahtan akşama kadar oturmak kıçımı ağrıtıyor, sevmediğim bir yön. elbette büyük bir heyecanla gitmiyorum ama.
@bushido77, hayır kullanmıyorum. öyle etkileri mi var? ben kullanırsam ölürüm herhalde.

etmiyorum, bulaşıklar yıkansın tuvalet banyo temiz olsun başka tip bi' temizlikle hayatta uğraşamam valla.

Erkek arkadaşımı motive ediyorum. Ütü konusunda özellikle full motive :D

temizlik yapınca motive oluyorum. iyi hissettirdiği için zor gelmiyor yapmak.

temizlik benim için bir nevi kafa rahatlatıcı. o nedenle motivasyonum zor olmuyor. birşey düşünmemek için ideal.

evet. eğer temizlik yapmaya üşenirsem temizliği bitirdikten sonra gelecek olan rahatlık, hafiflik hissini düşünüyorum ve girişiyorum.

bizde arçelik bulaşık makinesi var, leydi 170 mi ne modeli, 20 seneden fazladır kullanıyoruz. aşırı iyi.

çamaşır makinası da arçelik, ama onu 5 sene önce değiştirdik, şimdiki de bozuldu.

bosch ı-ıh ya, sebebi neydi ki dersen biz arçelik'le büyüdükten başka bi' sebep sunamıyorum.

boş.
alman olması yeterli
bizimkiler boş memnunuz.

Arçelik. Annem hep Arçelik alıyor hiç pişman olmadı.

kalite olarak bosch olması pratikte daha iyi evet ama ilerde bir parça bozulduğunda arçelik'in yan sanayisi bile bulunurken bosch çıkma parça aramak durumunda kalabilirsiniz. bulaşık makinesinde başımıza geldi. tuz kutusu arıyorduk, her yerde arçelik varken bosch çıkma bulabildik ancak.

Bosch o yüksek fiyatların hakkını veremiyor sanırım. Ben çok araştırdım çeyiz düzerken. Beko aldık. Ana evinde bulaşık makinesi hariç her şey arçelik. Memnunuz.

13 yıldır arçelik buzdolabı ve çamaşır makinesi kullanıyoruz Biri şehirlerarası olmak üzere 4 taşınma yaşadık maşallah bir sıkıntı çıkarmadılar.

Bu bütçeye göre değişir. Zenginsen Bosch. Çünkü bana göre beyaz eşya konusunda en kaliteli ürünlere sahip birkaç firmadan biri. Cidden çok kaliteli.

Zengin değilsen Arçelik. Çünkü Bosch'un muadil modelleri hem fiyat olarak ucuz, hem de yedek parça, servis maliyeti oldukça düşük. Arçelik de iyidir bu arada. Bir Bosch olmasa da ihtiyacınızı karşılamaya yeter.

şimdi bosch ile arçelik arasında fiyat namına pek fark yok. paran varsa bosch diyorsanız arçelik'in makinelerine de bir bakın. arçelik'in de bosch'un da aynı özellikli aynı fiyatlı makineleri var.

fiyatı arçelik ile aynı olan makinelerin hiçbiri alman üretimi değil, alman markasına güvenip alman diye aldanmayın.

üst düzey ürünlerden alacaksanız alman üretimi bosch'lar da var. ama onların fiyatları uçuyor.

ben arçelik öneririm. alıp da kısa vadede pişman olan görmedim.

bütçeniz yeterse miele alın.

bu ikisi arasından ise bosch'un almanya'da üretilenini alın. tr üretimi basit ve dandik.

bosch un tr üretimine dandik denmesi çok dayanaksız. bosch çamaşır makineleri dünyadaki tüm bosch üretim tesisleri arasından en düşük hata oranına sahip.

bosch çamaşır mak serisine göre değişiyor. ama genel olarak kaliteli. yine de arçelik makinede kullanılan parçaları görmediğim için karşılaştırma imkanı yapamayacağım.

ayrıca 15 senedir kullanıyoruz gibi yorumları dikkate almayın. 15 sene önce her ürün şuankinden daha kaliteli. bosch için de geçerli. rekabet için sürekli parça ucuzlatmanın peşinde herkes. limitlerde artık makineler.

:) boş alman üretimi değil, öğrenmiş olduk.
öyle bilmiyorduk ama yine de öğrenmiş olduk.
üstün alman teknolojisi boş alın.
arçelik çok bozdu, eski arçelik değil.
eski makineler daha sağlamdı +1

vekalete de gerek yok ki aslında.

başka bir şeye gerek yok bence.

yakın zamanda şöyle bir şey sormuştum, cevaplar yardımcı olur belki,

www.eksiduyuru.com

e devlet şifresi al. ekstra e imza da düşünebilirsin.

bazı bankalar giriş için telefonuna şifre gönderiyor. ve bu telefon hattı türk hattı olmak zorunda. tr sim kartını orda kaybetme olasılığını düşün. belki yedek bi kart alıp aktive ettirmezsin, mümkün mü böyle bişey bilmiyorum, sormak lazım.

diş doktoruna görün. gideceğinden bahset.

basit reçetesiz ilaçlar al, reflor, talcid vs. ilk zamanlarda hastaneye nasıl gidilir vs işini çözene kadar elinde bulunsun.

iki üç vesikalık bulundur

kimlik vs fotokopisi olabilir, pasaport vs kaybolursa evinde bulunması için.

gittiğin ülkeye vardıktan sonraki 15 gün içinde konsolosluğa adres değişikliğini bildir. yakın ise şahsen git, uzak ise posta ile de yapılabiliyor. internette olan bir formu doldurup kimlik fotokopinle iadeli gönderiyorsun. iadeli olması önemli, değilse konsolosluk dikkate almıyor.
adres değişikliğini 15 günden sonra yaparsan cezası olduğu söyleniyor. ayrıca tr deki sgk borcunun devam etmemesi için önemli.

kredi kartı ve hesabının yurtışı özelliklerini kontrol et, açık olduğundan emin ol.

ilaç al.
diş doktoruna git.

-Herkesin bahsettiği ilaç olayını pas geçme. Kronik hastalığın varsa (örneğin migren, ya da bağırsaklar zayıfsa fazladan reflor/lomotil gibi bağırsak antiseptikleri).
-Vekaletleri unutma. Sevgilinle arandaki ilişkini bilemesem de vekaletleri sevgili yerine anne/babaya vermek daha uygun olabilir.
-Gideceğin ülkeye göre, eğer kalacağın yer çoktan ayarlandı ise orada kesinlikle bulamayacağın ve çok sevdiğin 5-10 saatte bozulmayan yiyecek götürebilirsin(eser miktarda). Annemle babam Kuveyt'teler, orada ağız tatlarına göre zeytin bulamıyorlar ya da annem börek yapmalık istediği gibi yufka bulamıyor. Giderken hem kendileri bagaj kg sınırına takılmadan götürüyorlar hem de biz ziyarete gideceğimiz zaman bizden sipariş istiyorlar :) .
-Her ihtimale karşı yanında her daim küçük de olsa bir cep sözlüğü ve rehberi taşı. Elektroniğe fazla güvenme, şarjı biter, internet çekmez falan başa gelince kafayı duvarlara vurma.
-Giderken valizini streç film gibi bir koruma kılıfı alıp koruyabilirsin ve karışma ihtimaline karşı değişik renkte bir kurdela ile sapını bağla ki hava alanında valizini hem hızlıca tanı hem de karışma ihtimalini engelle. Valize bir de kilit edin. En azından basit düzeydeki hırsızlıkları engellersin.
-Evraklarını valiz yerine her zaman yanında taşıdığın çantanda bulundur ki evrak lazım olduğunda hem hemen erişebil hem de yine hırsızlık durumunda çok sıkıntılı durumalarda kalabilirsin.

Kapılarının önüne zehirli et bırak.

kulak tıkacı kullanıyorum. zaten sadece yatak odasına gelmiyor ses..başka bir yol mümkün belki bilmiyorum. bir avukata falan sormalı

elektrik panosundan şalterini indir arada. su vanasını kapat. böyle küçük şeyler.

zaten bu konuşmayı yapacaksın, şuan yapılacak bişey yok. senin açından olaylar sadece iyiye gidebilir, bunu düşün. kabul eder çözüm ararsa iyileşir ama aynı modda devam ederse karar almak sana düşecek.
mülakat için fake sosyal ve enerjik insan moduna girmene kimse engel olmasın :)
iş görüşmelerinde bol şans.

kafa dağıtmak için a man called ove izle.

yanlış bilgi sanırım.
ürünün son satıl alma ekranında senden ektra bir ücret istiyorlar. eger ürün vergi sınırına takılırsa o parayı kullanıyorlar. yok takılmaz ise iade ediyorlar.
hatam varsa düzeltinsin.

kontrol ettim: 144 dolar oluyor.
22 dolar deposit isteniyor.

Yüz yıllık +1
bende de aynı durum olmuştu. vergisi önceden ödenmişti. gümrükte daha az vergi çıktığı için üstü iade edildi. ürünü ise ptt kargo eve teslim etti. bi de ona 4 tl elden vermiştim.

satıcısı amazon.com olduğu sürece satın alıyorsun ve adresine teslim ediliyor bu kadar... türkiyeden bir siteden alışveriş yapmandan farkı yok sadece genelde biraz daha fazla beklemen dışında. sipariş sırasında verdiğin dışında teslimatta gümrükte şurada burada senden ek bir ücret çıkmayacak.

bir de stealth öneririm ben www.amazon.com

Elbette kapalı olmalı, tabi çok sık durakta durup uzun süreli yolcu indirip bindiriyorsa o arada da baya kayıp olur ama yine de kapalı cam iyidir.

Genelde birileri seferber olup kapatiyor ama sonra sofor klimayi manasiz bi sekilde cok yaktiyir bu mantalitesiyle bi kapatiyor oyle sik gibi kaliyoruz

kesinlikle var. klimanın dışarıya attığı enerji camdan giren havanın entalpisini karşılayamaz. ayrıca kapılar yalnızca otobüs dururken açıldığından hızla giden otobüsün camından giren hava hacminden çok daha azdır. ayrıa klima çalışır çalışmaz içeriyi soğutamaz. buzdolabı gibi düşünün. sıcak yemeği dolaba koyarsan birkaç saat geçmesi gerekir. aynı şekilde klima da tüm gün çalışır olması lazım, camların tüm gün kapalı olması gerektiği gibi.

mühendisim. geldiğim noktaya bakılırsa iki temel bilimden birini okusam da olurmuş, yine aynı yerde olacaktım. fazla kasmışım kendimi bu haliyle ısı aktarımıyla, termodinamiğiyle, tank hesaplarıyla.

ben henüz meslek sahibi olamadım. önümde daha 3 yıl var. okuduğum bölümden mutluyum ama şu dünyaya bir daha gelsem 'steve ırwin' gibi bir mesleğe sahip olmak isterdim.

henüz öğrenciyim, meslek seçmiş değilim ve bölümüm dolayısıyla (italyan dili ve edebiyatı) bitirince ne halt edeceğim konusunda hiçbir fikrim yok şu an için AMA imkânım olsa kesinlikle pilot olmak isterdim. gerçi bu çocukluktan beri hayalim oldu hep ama ortaokul ve lisede matematik hocalarımdan nefret ediyordum, o yüzden daha iyi olduğum ve sevdiğim yabancı dil alanını seçtim. bugün altından kalkabileceğimi bilsem yine pilotaj için uğraşırım da olmaz artık. 9'la 7'yi toplarken üç saniye düşünüyorum, gözlerim bozuldu, kulaklar zaten nanay, pii.

tüm epic fail'lerime rağmen şu anki bölümümü seviyorum ama bitirince ne yapacağım konusunda en ufak fikrim yok açıkçası. dış ticarete heves ettim, herkes "aöf'te okumasan da olur" kafasında. e ne yapayım kardeşim öleyim mi ben o zaman, aöf okuma staj yapma ee amk taş mı yiyelim. meslek eleştirileri konusunda "yav he he" demek bence en iyisi yoksa insan demoralize olup iyice salıyor. bu doktorluk şöyle, avukatlık böyle, mühendislik hede hödö adamlarını dinleyen hiçbir yere varamaz. ha ben dinlemeyince de varamıyorum ama olsun, en azından dinlemiycem eheh

Veteriner olurdum, insanlar yerine hayvanlarla uğraşmak beni mutlu ederdi. Hayvancılık işine de girebilirdim belki kimbilir, ufak bir mandıram olurdu... (iç çekiş)

Şimdiki mesleğim de fena değil (İngilizce öğretmeniyim), mesleğim kendime vakit ayırmama epey fırsat tanıyor ama yeniden seçme şansım olsa kesinlikle görsel sanatlarla ilgili bir meslek seçerdim. Çizim yapayım, boyalarla haşır neşir olayım, yaratıcılığımı ortaya koyayım, rengarenk gözüm okşansın... Çok isterdim bunu. Tasarımcı olmak isterdim ya da mimar. Şimdi kendi çapımda evde resim falan yapıyorum vakit buldukça, bu şekilde tatmin ediyorum içimdeki sanatseveri. Bir de çocuklara renkli materyaller falan hazırlıyorum, tahtaya rengarenk kalemlerle yazıyorum örnekleri, arada defterlerine küçük resimler çiziyorum tek tek. Onların da hoşuna gidiyor bu.

öğretmen olacağım ama son olaylardan sonra büyük bir soğuma yaşadım. abim kpssde alanında birinci oldu ama saçma sapan mülakat çıkarttılar başımıza ve belki bu yüzden ilk tercihine atanamayacak, bir nevi adam kayırma. puan kassak bile yandaş olmayınca atanamayacağız yani. soru çalınmalarına değinmek istemiyorum bile.

eğer şimdiki aklım üç yıl önce olsaydı, antropoloji veya sosyoloji gibi bir bölüm okuyarak yurt dışı yüksek lisans kasardım. hatta içimden bir ses hazırlanmakla uğraşmadan yeniden gir sınava diyor. önümüzdeki yılın ygs ve lyssine girmek istiyorum bu yüzden.

Haftabaşı ço keyifli bir tren yolculuğu yaptım. Trenin en arkasındaydık. Bilet kontrolü yapan görevlli 40-50 yaşlarında bir adam. trenin arkasında olan makinist bölmesinde duruyor duraklarda çıkıp bilet kontrolü yapıyor.
Biz kızımla bir kulaklığı paylaştık müzik dinliyoruz bir yandan kitap okuyoruz. arada da sohpet ediyoruz. sohpet esnasında kulaklıklar çıkarınca biri türkü söylüyor ama tam seçemiyorum.
Oldum olası tren istasyonlarına ilgim var, bazı duraklarda kalkıp kapıdan durağı inceliyorum. kafamı trenin sonuna çevirdim bizim bilet kontrol görevlisi pencereden kendini yarı beline kadar dışarı vermiş türkü çığırıyor. Adamın sesi de güzel. Güzergah yemyeşil, yeşilin her tonu var. Evden de ev yapımı börek almış yanına. Ohh, keyif o keyif.
Gezmek güzel, manzara güzel, türkü söylemek güzel, bu iş ne güzel dedim. Erkek olsam galiba bilet kotrolörü olurdum. Çok özendim.
Meslekleri yazma editi:
Ben emekliyim. Turizm sektöründen ekmek yedim. O işi de severek yaptım. Hükümetler ve kararları olmasa, keyifli iş.
Geriye dönme olanağım olsa yani yeniden başlasam yapamadığım öğretmenliği yapardım.
Şimdi kâh gönüllü öğretmenlik kâh terzilik yapıyorum. Dkiş en sevdiğim yan uğraş. Hele kostüm dikmek çok keyifli. Kukla yapmak da öyle. kumaşlar, renk renk iplikler, yaratım süreci... hepsi beni mutlu ediyor.

memnunum. 100 kez dünyaya gelsem 101. kez yine aynı mesleğin peşinde koşardım.

meslekleri de yazsak güzel olurdu editi: doktor

Meslekleri de yazsak güzel olur aslında.

Tamirciyim gene tamirci olurdum.

bi sene üniye gider arkadaş edinir okulu bırakırdım. kaydımı sildirmez ama gitmezdim, lisansın geriye kalan en az 3 senesi harcayacağım para ile ticarete atılırdım. arada okula uğrar ortam yapardım.

pazarlama iletisimi yapiyorum, hic dusunmeden veteriner hekim olmak isterdim.

Ziraat mühendisi veya makine mühendisi olmak isterdim. Alakasız ama evet bunları isterdim.

Avukatım, aklım olsa duz bir okulda rehber ogretmeni vs olmayi tercih ederdim.mesai belli, sorumluluk alanın belli .

otomobil/motor ustası falan

eksisozluk.com

Yazilimciyim, isime asigim resmen. Baska bir meslek sahibi olmayi hayat bile edemiyorum.

psikiyatrist.

önce mesajla bi ulaşın zaten, gelme saatiniz, nasıl geleceğiniz, ev durumu gibi. reviewları iyiyse falan zaten sorun çıkmaz. adama gelcem diyip gelmezseniz o da onun sorunu oluyor.

iptal politikası kişiden kişiye değişiyor. bazısı bir gün önceye kadar iptalde %100 para iadesi yaparken bazısı %50 yapıyor. ama airbnb nin en başta aldığı servis ücreti iade olmuyor.

eğer rezerve ettin ve buluşma günü adama ulaşamadıysan şikayet edersin, case açarsın, paranı iade alırsın. çok madur olduysan harcayabileceğin kredi verebilirler (belli bir miktarın üzeri için).

ürün demişsin de biraz daha detay verir misin? ürüne göre test şekli değişir elbet. aradığınız test tahribatlı mı tahribatsız mı olmalı?

Pasaport calindi/kayboldu deyin, gerekli islemleri yaptirin (tutanak, zayi ilani vb). Sonra yeni pasaport cikartin. BUyutulecek bir sey degil bir pasaport icin.

Senin pasaportuna el koymasi buyuk suc,direk savciliga git suc duyurusunda bulun aninda paket ederler.

bela mi ariyorsunuz durup dururken ? emniyete gidin pasaportum kayboldu diip yenisini cikarin.6 sene once yasanmis bir taciz olayinin ustune oraya pasaport almak gibi sacma bir nedenle gitmek bile bile kasinmaktir.

6 senedir adam laptopunu aramadıysa seni unutmuş demektir. hiç dert edinmeye gerek yok, gidip yeni pasaport çıkarın. huzur bozulmasın

senin pasaportunun 6 senedir adamda olmasi ne alaka? neyse, adam olay cikarmak icin cagiriyor belli ki. belki yeniden taciz edecek. kimse 6 senelik çalışmayan laptop'un peşine düşmez. pasaportunu çok yollamak istese sana haber yolladığı kişiyle yollarlardı. ben olsam hayatta muhatap olmazdım.

Ne olursa olsun, herşey alttan yakılır. İstisnalar mevcuttur muhakkak.

Çoğu kişi senin gibi yapar. En alta kömürü dizer, sonra üstten ya da sağdan soldan yakmaya uğraşır. Yanmaz. Üstteki çalı çırpı yanıp söner okadar.

Kömürü bir yığın halinde dağ gibi üst üste dizeceksin. Dağ şeklinde olacak. Sonra o kömür dağcığının altına çırayı ve bolca kuru çalı çırpıyı döşeyip yerleştirecek ve yakacaksın. Mümkünse kağıt kullanma. Böylece üstteki kömür dağındaki tüm kömürlere alttan alltan alev gelecek ve yanacak. Bu işlemi yaparken ara ara duruma görw kuvvetli yellemelerle ateş ve közlenme durumu kontrol edilir.

Yanıp közleşen kömür dağı zaten yandıkça kendi kendine dağılır, mangalcı da maşasıyla kömürü zemine yayar ve nihayetinde hazır olur.

ilk once odunu yak. O yaninca komuru ustune at. Hepsini birden koymana gerek yok.

geçen sene bir mangalcı hilesi keşfettim ki sorunsuz çalışıyor.
sıkı durun açıklıyorum; kömürlerin üzerine çok hafifçe tiner damlatıyosun abi, yine çalı çırpı olabilir ama olmasa bile olur. gazeteye kağıda ona buna gerek yok. ellere damlatmadan önlem alarak ateşliyosun ve seri bir şekilde yellemeye başlıyorsun bu kadar. 4-5 kez falan sorunsuz yakmışlığım var bu sayede.

Tiner kolonya gibi malzemeler mangaldilik raconuna terstir,ayip bir seydir.

Bir mangalist santor olarak benim sistemim sudur.yarim gazete sayfasini top haline getir,bunun uzerine varsa 2 ince cirayla beraber kuru tahtalardan bir kac parca koy,kuru komurun parcalarindan uzerine serpistir.yak ve seyret.alev gidince hafifce yellemeye basla gazetenin kullerini sistemden cekelim etlerimize yapismasin.
Varsa bacani atesin uzerine koy ve kendi haline birak.komurler tamamen yandiktan sonra islem tamamdir.

Sisteminde hata var ama komurlerde sansina kotu cikmis.

en kolay yanandan en zor yanana doğru gitmelisin, dayı videoda çok güzel yapmış

www.youtube.com

@jadle o nasıl yakmak ya o nasıl kömürler, oncacık ateşe kömğr yanıyorsa benim kömürler gerzekmiş demek ki..tüm tavsiyeleri dinleyeceğim ve en kısa zamanda tekrar yapıcam, çok içerlendim

yellemek için bişey olması şart. yoksa çok odun ve kağıt gerekiyor.

en alta buruşturduğunuz gazeteleri koyun. (2-3 tam gazete sayfası yeter)
üstüne olabildiğince ince odun parçaları. kuru olmaları önemli. inceden kastım ise kalem kadar olursa güzel olur. üzerlerine biraz daha kalın odun parçaları. tüm odunlar koni olacak şekilde dizilecek.
tüm bunlar yandıktan sonra odunların da kor yaptığını gördüğünde kömürleri odunları boğmayacak şekilde at. az at önce, 4-5 parça koy. ve sonra yellemeye başla, kömürler tütemeye başlayana kadar yelle.

kolay gelsin

Alta kağıt, üste çalı çırpı, üstüne birkaç parça odun. Onlarharlayınca kömürleri at. Odun önemli kömürler yanana kadar onlar ateş sağlar. Sonra alev gider kömürler közlenir falan.

@kakao yakıcı madde kullandığımı belirttim zaten, yarım şişe bitirdim hatta tık yoktu

Ben de çok uğraşıyordum mangalı yakmak için. Yakana kadar mangaldan soğuyordum. Sonra gittim bir küçük tüp aldım bir de nalbura gidip 15-20TL verip şalama, pürmüz de diyorlar, aldım. Artık 5 dakika bile sürmüyor mangal yakmak. Eğer çokça mangal yapıyorsanız, çıraymış, gazete kağıdıymış, tutuşturucu jelmiş uğraşmayın.

gerçek mangal yakmak:

gazeteyi top yap, üstüne mümkünse çam çırası, yoksa kuru ve ince çalı çırpıyı diz, en üste kömürleri koy, gazeteye ver ateşi. gazete tahtaları tutuştursun. tutuşan tahtalardan da kömürlerin ucundan ateşi aldıktan sonra al eline faraşı yelle allah yelle. sıvı tutuşturucular bu işi kolaylaştırır. tek amacımız kömürün uçundan kenarından areşi alması.

gazeteyle odunla uğraşmak istemeyen için mükemmel bir ipucu, yumurta kolisi. bakkaldan iki yumurta kolisi alıp en alta onu, üstüne kömürleri diziyorsun, hem kömürler yuvarlanmadan duruyor, hem uzun yanıyor ve kömürlerin ateli aşması daha kolay oluyor.

kolaycı işi: mangal boruları var. közmatik. üste kömürleri dolduruyorsun, alttan gazeteyi verip ateşliyorsun, kendi kendine yanıyor. ateş en üste ulaşınca alıp mangala dökmek kalıyor. yelleme melleme hiçbir şey yok.

ufak dallardan bir piramit yapiyoruz, piramitin etrafini uzerini de kuru yapraklarla donatiyoruz ve cirayla sagdan soldan tutusturuyoruz. odunlardan koz elde ettikten sonra komurleri azar azar dokersin ustune. dallarla ugrasirken komur piramitin etrafinda olursa iyi olur, isinmis olur biraz.

komur kotu muhtemelen ama atma gene de. baska komur al, bunlari iyice koz olan atese ilave edersin.

fön makinesi hayat kurtarır. kömür bi ucundan köz alsın yeter. 5 dakikada koca mangal dolusu köz hazır oluyor :)

özür.. contend with olarak okumuşum :(

Zombilerle birlikte (yasamaktan) memnun kalınmalıdır.

kardeş iki çeviren de birbirine tamamen zıt çevirmiş ikisine de aradığım cevap bu demişsin :D

bir çeviri de benden...

"zombiler kanaatkar olmalıdır."

Fiil content.
Contend değil kaptan memo.

cümle yarım gibi. with ten sonra bi isim gelmeli

12 saat sonra test yapmanız da enteresanmış.

72 saat etkili o haplar. ama tabi ne kadar erken alırsan önleme oranı o kadar fazla.

12 saat önceki ilişkinizden ötürü olmayabilir o pozitiflik bilgisi, gebelik var ise ertesi gün hapı içmeyin, işe yaramaz zaten ama zarar da verebilir.

hali hazırda hamile olabilir. ialç alırsanız düşük yapabilir, yapmayadabilir. belki başka sıkıntılara neden olabilir

aynen öncesinden kalmış olabilir o gebelik.

o testlerin doğru gösterme oranı baya yüksek ama... umarım istemediğiniz bişi olmaz.

12 saatte çıkmaz o sonuç. Kızın önceden bir gebeliği vardır.

kan testi bile en erken yumurtanin fertilize olmasinda 3-4 gun sonra cikar ki, kan testi cok daha hassastir. o 12 saat onceden gelen bir sonuc olmasi zor kisacasi
12 saatte ne zaman fertilize oldun da, hormanlari salgiladin, idrara karisti peh
:p

Dünün olayı değil o. Almasın ilaç. Kan tahlili yaptırın. Hastanede ultrasonla gebelik varlığını doğrulanması lazım.

test kiti arızalı olabilir. başka bi tane daha alın doktora gidene kadar.

www.reddit.com

şöyle bir başlık vardı. sinirleri zarar gören parmak suda buruşmuyordu. iyileşme sürecinde test edebilirsin belki.

ama doktor 1 haftada iyileşir dediyse ciddi bişey olduğunu sanmıyorum.

ilkini bilmiyorum da ikincisi için el başparmağında 2 farklı yerde toplam 7-8 dikiş olan biri olarak sinirler için endişelenmen gerekmediğini söyleyebilirim.

Öncesinde muayene etmiştir sinirleri doktor. Mesela parmak ucunda hissizlik yoksa hareket de ettirebiliyorsan hiçbir şey olmaz.

Sinir iyileşir. Sinir kesildiyse eğer günde 1 mm duyunuzu geri kazanırsınız.
Motor fonksiyonlarınız ise kas atrofisi olmadığı sürece geri gelir.

vize alacaksan mecbursun zaten. yoksa keyfin bilir. ben yaptırmamıştım mesela, bir sorun olmadı.

yani 10 lira falan verirsin. yaptırırdım ben olsam. ölürsem para eder en azından :)

Kesin yaptırırdım.

yaptırıyorum. yaptırmalısın. çok pahalı değil

40 lira veriyorum memnunum.

15 veriyorum. ben de memnunum.

16 senedir aynı berbere giderim. 15 lira veriyorum. çok memnunum

15 veriyorum, yanlar 5 numara üstler seyrek diye makas. Memnun değilim, favorileri çok kısaltıyor. Usturada da elinden gelse boynumdan aşağı göğsü falan alacak, sınır yok.ayarsız yani.apartmanin altinda olmasa gitmem ben de :/

20 memnunum

2 berberim var.
Biri 8 biri 20 liraya yapıyor. Memnunum. Birinde sıra bekliyorum. Birinde randevu alıp istediğim saatte gidiyorum.

60 tl. bir zahmet memnun olayım.

gittiğinde ben taşındım, kusura bakma uzak kalıyor burası dersin bi daha da gitmezsin.

35 falan veriyordum en son

hiç para vermiyorum. kendim kesiyorum; memnunum.

ketçapsız yersen ayıp edersin.
pattis diyet yemeği değil malesef

Patates sıkıntı. Kabaktan patlıcandan yapsan?

döktüm pattisi arkadaşlar... mındar oldu.

yiyeydim bari ya nimet sonuçta...

ara öğünde yoğurt veya meyve ye. patatesi öğüne bırak illa yiyeceksen. ekmek yemez patates yersin.

Ana öğünde etin yanında iyi gider baharatlı-az zyağlı fırınlanmış patates, low carb yapsan bile tadımlık böyle bir olayla günlük limitini aşmazsın bence, ha daha da kuruntuluysan k.hidrat oranı daha düşük tatlı patatesi aynı şekilde yap derim, hem de daha lezzetli olur ama fiyatı fakir patatesinin 10 katı Tr de yaklaşık olarak.

sadece migroslarda mlife diye bir cips var 160 kalari gibi bişey hiç uğraşma git onu al.. ben bulduğumda 10 tane alıyorum manyak gibi :F

American crew fiberi tavsiye ederim. Mat, hacimlendiriyor ve kolay atılıyor saçtan.

Loreal -Clay piyasanın babasıdır.

aradığın şey osis - mess up. Azcık pahalı diğer waxlara göre ama mükemmel.

wax yağlıdır, parlar. clay denilen killeri deneyin. hem yıkaması kolay hem de parlamaz. ama saç çok kısa değilse sprey en iyisi. asıl şekli sprey ile verip minik saçları da clay ile toparlamak.

osis pahalı. wella nın shockwave i var bulabilirsen. ondan memnundum.

www.londontown.com

şurdan rastgele buluver.

sw1w8rb eger dogru hatirladiysam londradaki eski posta kodumuz, bir dene bakalim.

Mekanına göre karar veriyorum.
Adam akıllı bir yerde kalkıp kasaya gitmeye çalışsan büyük kekoluk. Gidip mahalle arasındaki çay ocağında da "CNM HESAP" dersen sıkıntı.

masaya isterim. kasaya gitmenin mantığı ne ki?

Mekan çok kalabalıksa ve garsonların bakması çok uzun sürüyorsa beklememek için kasaya giderim. Öbür türlü masaya isterim.

@naberabi+@buff +1

Genel olarak şey yaparsak: Öğlen yemeğinde kasaya giderim. Akşam yemeğinde masaya isterim.

mekanına göre şık bir restorantta kasaya gitmezsin ama bir barda kasada ödersin.

Acelem varsa kasaya ödeyip çıkarım. Eğer Yavaş yavaş, yemekten sonra çay kahve keyfi yaparsam içeceğim bitmeye yakın masaya söylerim.

Masaya isterim. Mecbur kalmadıkça kasaya gitmem. Nedenini bilmiyorum. Pek sevmiyorum kasaya gitmeyi.

mekan falan farketmez. direkt kasaya giderim. sabırsız adamım ben.

bazı yerler kasaya gitmeni nedense hoş bulmuyor. garson bahşiş beklediğinden midir nedir. bazen de kasada çok bekletiyorlar. garsondan çıktı istiyorlar, onu kasaya getiriyor falan. kasada ayakta beklemek hoşuma gitmediğinden masaya istiyorum.

Masaya istiyorum. Eger hesabin kasaya odendigi bir yerse kasaya oduyorum.

Mekanına göre değişir +1

Eğer şık bir restoran falansa naberabi'nin dediği gibi kasaya gitmek bayağı kekoca görünüyor; fakat orta karar pideci, tatlıcı vs. gibi bir yerse kasaya giderim.

yukarıdaki cevaplara ek;

masada hesap ödeme konusunda valla olmaz senin paran burada geçmez tarzı arbede çıkacaksa ve benim ısmarlamam icap eden bir durumdaysam (ben davet etmişimdir mesela) tuvalete gidiyom diyip kasada hesabı da öderim.

www.ebay.com

www.ebay.com

www.ebay.com


2 ve 3 klas

ya işinize karışmak gibi olmasın ama ne kadar ince olsalar bile, ayraç dışındaki her türlü cisim kitap arasındayken kitabın cildinde dikey, boydan boya çatlamalara yol açıyor.

valla ben pc rami kullanıyorum.rahatım.tavsiye ederim.500mb ddr-1 hey gidi günler...

Bir kurşun kalemi önce kenarlardan kesip törpüleyerek, sonra da camkağıtlayarak istediğim inceliğe ve şekle getirdim:

oi66.tinypic.com

Vermez.

Turbonun milinin etrafından sirküle olan yağ motor çalışırken hareket halinde, motor durduğunda ise bu yağ ortadan kalkmıyor. belki basıncı düşer ama orada hala yağ var. bi anda o yağ uçup gitmeyeceği için sürtünme hala düşük.

ecoboost motorlu araçların manual inde şöyle bir bilgi var:
"MOTORUN DURDURULMASI
Turboşarjlı Araçlar
UYARI
Motoru yüksek devirde çalışırken kapatmayınız. Bunu yaparsanız,
motor yağı sıfıra düştükten sonra turboşarj çalışmaya devam edecektir.
Bu durum turboşarj yataklarında aşınmaya sebep olur.

Gaz pedalını bırakınız. Motor rölanti devrine ulasıncaya kadar bekleyiniz ve ardından kapatınız."

yani rölanti devirinde ise motorun durdurulması turbo için risk teşkil etmiyor.

start-stop özellikli örnek bir vw araçtaki motorun durdurulma şartlarına bakacak olursak:
workshop-manuals.com

motor devrinin 1200 altında olması gerekiyormuş.

özet olarak, araçla trafikte durdunuz, boşa aldınız, devir düşüyor, 1200 ün altına düştüğünde rölanti seviyesine geliyor. turbo için tehlikeli bölgeden çıkılıyor, start-stop devreye giriyor, motor duruyor.

fitwell'e bir bakın derim.

nike+training

program oluşturuyor. koşmak istiyor musunuz, evde alet var mı vs soruyor.
yapılacak hareketleri video ile gösteriyor.
zor gelirse veya o günü atlamak istersen program değişiyor.

wd40 olabilir veya başka bir kimyasal ama hiçbiri bence sağlık için güvenli değildir. bence aksesuar olarak kullan. kahve çekmek için yenisini al.

ben olsam zımpara ile temizlerim. finiş için de 500-1000-2000 gibi zımpara kullanıp ayna gibi yapılabilir.

Ben de wd40 ile denerdim.

Zimpara zor cunku ici paslanmis. Disi ayna gibi parliyor. Muhtemelen 70'li yillardan beri kullanilmamis cunku annem liseyi bitirdikten sonra kullanmadiklarini soyluyor. Elektriklisini almislar.

bir şey olmaz da sen yine yağ, su, akü suyuna bak ki için rahat etsin. bir de kontağı açınca marşa basmadan önce biraz bekle. lastiklerin havasını da kontrol et.

3 hafta uzun bi süre bir daha bu kadar uzun süre arabayı bırakma hele soğuk havalar akü boşalabilir.

Ben 2 ay hiç çalıştırmadım bi keresinde yurtdışında olduğum için. Hiçbir şey olmadı. Sadece anahtarın kumanda pili bitmiş. Onu da kontağa takınca şarj oluyor sanırım 2-3 gün sonra düzeldi. Araba 2006 fiesta dizel.

Büyük ihtimalle aküsü boşalmıştır. Yanına akü takviye kablosu al derim. Bazı sigortalar bunun için ücretsiz servis yönlendirebiliyor)
Onun haricinde de aracın lastiklerine ve altına bak, çoluk çocuk altına birşey sıkıştırır vs.

Birakin yahu, 3 haftada hicbir sey olmaz. Bin ve git.

bizim servisci amca 15 günde bir yağına suyuna bak hiç kullanmasan bile demişti. fare yer mişmiş de altına kedi girer kemirirmişmiş de...

sat kurtul. binilmez artık ona, ağır masraflar çıkarabilir.

Garantisini yakmışsın akü bitmesi ne ki:( muayene sıfırlanmıştır:( akü kesin bitti:(

oha 3 hafta beklemiş arabaya binilir mi ya. bu sıcakta dışarda dura dura bozulmuştur o atın gitsin. mideniz nasıl alıyo anlamıyorum.

motorun altına eğil ve yere akmış bişey var mı kontrol et. yoksa çalıştır git. hiçbişey olmaz o kadar sürede. galerilerde araçlar kaç hafta bekliyor.

Tespitim yok da beslenmedendir herhalde.

Bokun kokusuyla değil, tuvalet kullanma alışkanlığıyla ilgili o. Eğitimli kişiler pisliğinizi temizlemeden çıkmaz o yüzden koku yayılmaya fırsat bulamaz ama eğitimsiz kişiler duvara bile işediği için koku her yeri kaplar. Örnekleri biraz uç verdim ama eğitimli kişilerin daha bilinçli olup temizliğe önem verdiğini, toplum bilincine ortak kullanım alanlarının temizliğine daha saygılı oldukları için durum böyle. Eğitimli adam doğal olarak daha çok kazanıyor, eğitimsiz ise daha az kazanıyor. o yüzden zenginin boku kokmuyor gibi bi durum ortaya çıkıyor.

idari katlar daha üst katlar ise, üsttekilerin bütün boku pisliği aşşağı katlara iniyor, hepsi karışınca o daha kötü kokuyordur diye bir teorim var. Tabi her şey olabilir. Beslenme alışkalığı falan.

Benzer muhabbet mustafa hakkında herşey filminde de geçiyor Fikret Kuşkan Nejat islere siz fakirlerin boku bile baksa bi kotu kokuyor falan diyordu

onedio.com

kaç idari personel kaç işçi var şirkette?
kullanan sayısı da fark eder.

Kullanan kişi sayısı en mantıklısı bence. Sanmıyorum orada çalışanların çıkarıp kapılara işediğini.

3 kere temizlenmesi de kullanan insan sayısındadır.

yorumlara katılıyorum. kullanma şekli ile alakalı. temiz bırakılsa böyle kokmaz. ayrıca mavi yakaların molaları belirlidir, işinin başına dönmesi gerekir. geç kaldığında şefi wc yüzünden bile laf edebilir. bu yüzden acele ile kullanım da bunun bir sebebi olabilir.

ikinci olarak havalandırmada fark olabilir. ofislerdeki wcnin havalandırması daha iyi çalışıyor olabilir. veya insanlar gün içinde farklı zamanlarda gittiğinden wc de yoğunluk olmuyor, hava hep temiz kalıyor. fabrikada ise herkes aynı anda mesai giriş çıkışlarında, molalarda hücum ediyorsa bu yoğun zamanlarda hava sirküle olamıyor, bu koku bir süre kalıyor olabilir.

son olarak fabrika kısmındaki wc temizlendikten sonra bile ofislerdeki gibi olmayacaktır. aynı özen gösterilmeyecektir.

özet olarak bu tespitindeki korelasyonun doğru olmadığını düşünüyorum.

kullanılan yağ ile alakalı
alt kalite yağlar kötü koku yapıyor
kullanma da vardır tabii. idari personel oraya sıçmıyor olabilir

eğitimli olmakla alakası yok. kişi sayısıyla ve temizlenme sayısıyla alakası var. bulunduğum katta 3-5 kişiyiz idari personel olarak. 3-5 kişi kullanıyor tuvaleti. her sabah temizlenir fakat hala sifonu çekmeyen mallar var.

bence bu ruh hastalığına giden ilk adım
yardım al.

istediğin cevapları vermezse neden sinirlenesin?

puding mi waffle mı yersin
puding alayım
NE DEMEK Puding LAAAAAYNN!!!??

Küçükken çok simartildigin ve güzel bi dayak yemedigin için muhtemelen

Bobinhoo +100000

kucukken cok simartilmadim. aksine insanlarin davranisi simarikca geliyor. rahat yasadiklarini dusunuyorum, kendimin ise zor. o rahat tavirlar beni irite ediyor.

Aynı sorun bende de vardı. spor yapmaya başladım bide içimden 10'a kadar sayıyorum. işin ilginci annem babam beni küçükken hiç dövmediler.

hakikaten birazdan lince gelecekler.
seni anladım. ben de böyleyim ve bence dediğin gibi sorun onların o dünyadan, gerceklerden uzak sımarık tavırları. ama ne yazık ki tahammül etmek gerek. antidepresan kullandığım dönem tahammülüm bir hayli artmıştı.

Cipralex...

Ortada ciddi problemler var; profesyonel yardım almanızı öneririm.

başına bi iş açmadan bunun çözümünü ara. profesyonel yardım al.

zekı bırısındır muhtemelen gerızekalılıga katlanamıyorsundur. bende de var aynısı. cıtoles alabılırsın bı sure ama bı zaman sonra ondan da sıkılıyorsun.

bundan sonra düzelirsin yavaş yavaş. çünkü farketmek düzeltmenin çok önemli bir parçasıdır. en azından hatalı davranışını farketmişsin. uzunca bir müddet yine böyle devam edersin. yıprandıkça farklı metodlar denemeye girişirsin.

bakmadıysan craigslist'e bak bi. orada uygun bir şeyler bulabilirsin

Amac ne? Usa hostel guzel orda kal. Yeri de guzel.

Hostel olmaz malesef belki idareten kalırım. 1 yıllığına gidiyorum oda bulmam lazım. Craiglist ten de kimse maillere dönüş yapmıyor malesef.

airbnb'den 1 aylığına bir yer bak. gidince ev sahibiyle ilişkini geliştir airbnb'yi aradan çıkarıp fiyatı düşür.

araba alıp şehirdışında ucuza kaldığın bir yerden seyahat etmek bir çözüm olabilir.

San francisko'da toplu taşıma bir çok Amerikan şehrine göre iyi, merkezde arabalı olmak ise zulm. Ama metro güzergahına bakıp o şekilde uygun ev bulabilirsin. Bir de amerikanın en pahalı ya birinci ya ikinci şehri. Ucuz sınırını yüksek tut:(

Arkadaşım orada kalıyor
bi sorayim sana dönerim.
Ne zaman gidiyorsun ve orada nereye yakın olman gerekir?

18 inde gideceğim mission street te çalışacağım. Valla buraya yakın, uzak heryer olur yeter ki götümüzü kesmesinler.

ticaret odasında girmiştim ben de. bilgisayarında virüs vardı. antivirüs programı uyarı penceresi 10 dk da bir ekrana geliyor sınav penceresinin önüne geçip dikkatimi dağıtıyordu. neden şikayet etmedim bilmiyorum.

ama salon olarak ferah. gidilebilir.

offcloud.com

burdan drive'a indirilebiliyormuş torrent. sonra drive'dan da pc'ye indirebilirsin. denemedim, google araması ile buldum. günde 2 torrente izin veriyor sanırım.

burdan buldum.

Seedr.cc

telefonlar için var, ben denedim gayet güzel çalışıyor. indirmelerini telefona yapıp pc'ye atarsın (tabi totoş it elamanları harici bellekleri de yasaklamadıysa)

edit : android için utorrent

play.google.com

seedbox kullanarak yapabilirsin

geçmiş olsun ama öncelikle iyileşmen gerek. ardından bel kaslarını geliştirmek gerek. bunun için de yürüyüş veya bele özel hareketlerle egzersiz yapman gerek.

Kas gevşetici

Pilates

Onyargilarima gore...

bencilse, hep paradan bahsediyorsa, diyalog yerine monoloğu tercih ediyorsa, tek muhabbeti kadın, futbol veya siyaset ise; uzak dururum.

Buna verecegim cevap 200 sayfa kadar tutar.

Irkci, seksist, turcu, homofobik sifatlarindan birini tasiyorsa ben yokum. Onlari kendi pisligini yiyen domuza benzetiyorum. Zaten geriye de pek kimse kalmiyor.

Nick'lerine gore.

Mütevaziyse seviyorum, olduğu gibiyse, yüzüme gülüp arkamdan kuyumu kazmiyorsa seviyorum, yanında kendimi kasmiyorsam, güç savasina girme mecburiyetinde kalmiyorsam seviyorum.

Bencil pislik nankörse sevmiyorum.

iyi niyet, temiz kalp.

Tamamen samimiyete göre. Dünyanın en kötü insanlarından biri bile olsa samimiyse ve derdini anlatabiliyosa sevebilirim.

Eline fırsat geçse en çok nefret ettiği insana ne yapacağına bakarım, ya da tahmin etmeye çalışırım. Çünkü nefret çok akışkan bişey, yarın kendinizi de o kişinin hedefinde bulabilirsiniz.

kendini nasıl görüyor ona bakarım. büyük mü görüyor, eziyor mu, neysem o mu diyor yoksa o ne ise ben de o'yum mu diyor..

insanlığına bakarım bir de. insanlığın içine zaten saygı girer, merhamet girer..

ilk karşılaştığım anda o ilk parıltı az çok şeyi belli eder zaten. sonrasında bazı önceliklerim vardır. kibirli, ukala, küfürbaz, fanatik, yalancı, züppe tipleri çabuk ayıklarım çevremden.

insanı sevmek ya da sevmemek için bence onlarca şey lazım ama şahsen işini düzgün yapan insanlara çok büyük saygı duyuyorum. bundan dolayı bir sempati, bir "bu adamdan zarar gelmez" hissi de oluşmuyor değil tabii.

son birkaç aydır sayısız belgeyi apostilletmem gerekti mesela, bissürü memurla muhatap oldum. yapılacak şey atla deve değil yani bir tane kağıdı belgeye zımbalayıp mühür vuruyorlar ama içlerinden bir tane memur vardı ki adam mühür düzgün basılsın diye deli gibi enerji sarf etti. iki tane mühür vurmak için bi 100-200 kalori yakmıştır herhalde, nefes nefese kaldı resmen.

o adama büyük saygı duydum mesela o an. halbuki çok minik bi detay. çoğu memur öyle lap lap diye basıyor, mühür soluk kalıyor. bu adam nereye basacağından tut da nasıl basacağına kadar ölçüp biçti resmen, bir mühür ne kadar muazzam basılırsa o kadar muazzam bastı. kaymakama GIVE THIS MAN A COOKIE diye mail attım, ikramiye mikramiye versinler.

tamamen keyfi. sevesim varsa severim yoksa sevmem

gerizekalı olanları sevmiyorum.

erkekse kadınlardan bir eşya gibi bahsediyorsa, kadınsa erkekleri cüzdan gibi görüyorsa nefret ederim.

bişey olmaz
garantide sıkıntı çıkar mı bilmiyorum

hiç bir sıkıntı olmaz. garanti durumunu bilemiyorum ama.

daha motorunuz çok yeni ve yağınızın içinde çok fazla mikron boyutta çapak var motorunuzun uzun ömürlü olması için arabanızın kilometresi dahi gelmeden yağını değiştirmenizi öneririm.

sudo su +1 yağ önemli. onu değiştirin bi, gerisi dönüşte de olur

önce bakıma sokun.

Servisi ara sor bizde benzer durumda kalmıştık sıkıntı olmaz dediler.

araba için problem olmaz ama garanti için bilgi alın. yolda arıza çıkarsa da bu ömür kaynaklı bir şey değildir, parça imalat hatası veya kullanım hatası olacaktır.

Arabaya da birşey olmaz garantiye de birşey olmaz. O mantıkla herkes tam 10000 km'de götürmesi lazım.

kendisinden sonra gelen daha düşük çözünürlükle arasında belirgin fark görülmeyen değer önceki setteki en yüksek değer olmaktadır.

Herkes götünü başını kaşıdığına göre elde. Ayakla böyle şeyler yapılamıyor.

Ellerde..Normal bir günde metroda otobüste elinizle tutunduğunuz yerlere, önünü arkasını kulağını burnunu kurcalamış bir sürü insan temas ediyor, her gün eve kaç pipinin terini pisliğini getiriyoruz belli değil.

@cedilla öyle bir yazmış ki ellerimi kesip atasım geldi. el o yüzden :(

zor soruydu bu, baktım teknik cevap veren olmamış. Ben de fikir belirteyim o zaman.

Ben hep ayaklarda zannederdim, çünkü ayaklar kokuyor, kokan şeyin de baktari olduğunu filan söylüyorlar. onun dışında eller aşırı sık yıkanırken ayaklar ellere göre çok daha az yıkanıyor. onda da yıkama sırasında yoğunlaşılan bir bölge olmuyor ayaklar, oysa eller sürekli ve özel olarak yıkanıyor.

mesela her gun duş alsanız bile ayaklarınızı günde 1 kere onda da foşul foşul aralarını maralarını bileğinizi filan voyink voyink diye yıkama aksiyonunu çoğunlukla es geçiyorsunuzdur ama eller, hem o banyo/duş esnasında hem de sabah kalktığınızda tuvaletlerden sonra yemeklerden önce, sıcak bastığında orayı burayı ellediğinizde, canınız sıkıldığında filan sürekli yıkadığınız bir organınız.

yani bence heryere elimizle dokunuyoruz ama tonla da su harcıyoruz temizlemek için, ola ki temizlenmiyorsa siz haklı olabilirsiniz ama o kadar sabun mabun işe yarayan birşeylerse elleri şuna benzetiyorum ben; işleyen demir pas tutmaz.

söyliyeceklerim bu kadar.

bir yazı görmüştüm, doğruluğunu bilmiyorum. avmlerde yürüyen merdiven tutamaklarında en çok rastlanan maddelerden biri spermmiş :/ el döver her türlü. çorabı temiz tutarsan bir şey olmaz. sürekli aynı kalıp içinde tuttuğumuz için kokuyorlar bence. ayrıca ayaklarımızı da elimiz kadar sık temizlemeye çalışsaydık hiç kokmazdı.

ellerde. hem de kaç kat fazla.

cep telefonları mesela, dışarıda spermli otobüs tutacaklarında tutunup, sonra o elle telefonu çıkarıp facebook falan geziyorsun, sonra eve gelip ellerini güzelce yıkayıp, yine o telefonu çıkarıp facebook geziyorsun.

cep telefonlarında, klozet kapaklarından 10 ila 400 kat fazla bakteri var. elini sen düşün.

www.livescience.com
info.debgroup.com

mikrop miktarı mı yoksa mikrop çeşidi mi?

çeşit olarak el olduğu kesin(farklı yerlere dokunup çeşit çeşit mikrop alıyoruz) ama miktar olarak bilemem.

executive bio(graphy)

kurumların yönetim kadrolarının fotoğrafını screenshot al diyor. genel bi sayfa olur ya ceo cfo chairman vs.

patates,su benim bildiğim.

Pirinç lapası, haşlanmış patates, kola, kahve.

Kahve'ye limon sıkıp top haline getirip yut hocam suyla.

Bunu saatte bir yapabilirsin. Bir de karanfil yut su ile.

lebleb + gazoz, bir kaşık türk kahvesi.

kesin formülü veriyorum, yapması zor olsa da:
bir çorba kaşığı kuru çayı ağzına atıyorsun. bol su ile boğazından geçirmeye çalışıyorsun. geçmiş olsun.

kahve-limon u yapabildim tadı da güzelmiş hee

leblebi + tuzlu çubuk kraker
muz

Haşlanmış patates, pilav, tuzlu çubuk kraker

denildiği gibi kahve limon iyi gelir. fakat bünyeden bünyeye de değişiklik gösteriyor. yani 1 saatte 1 yaparsanız sonuç kötü olabilir. bir kere yapınca muhtemelen kesecektir. bol bol su tüketin.

(bkz: reflor)

reflor
veya
Probien

ykm lerde celal birsen şemsiyeleri satılıyor. bende bi tane belki 10 senelik şemsiye var. bi kolu hafif yamuldu, bazı iplikleri çözüldü, biraz paslandı ama hala rüzgarda falan çok iyi iş yapıyor. bi de su geçirmiyor. :P

tchibo tavsiye ederim. uzun zamandir baya baya ruzgarli bir yerde kullaniyorum halen saglam.

tchibo + 1

Rossmandan aldım memnunum

rossman+1
hem küçük hem de büyük boyunu almıştım, memnunum. ben de orda burda unutuyorum. o yüzden pahalısına elim gitmiyor hiç.

Bazardan.

rossman diyorum ve artırıyorum.