Bir pamuğa biraz krem alarak silmeyi deneyin.

aseton ve pamuk

sigara içen biri varsa pamuk ve sigara külüyle silmek de işe yarar diyorlar.

vazelin

Kesinlikle sigara külü.

SAKIN tiner sürme yüzüne. Cayır cayır yanar cildin. Tiner öyle bir şey değil.

Kolonya ile silebilirsiniz.

kalbimde deniz dizisinin müziği sanırım.

edit: dizinin ismi bu mu bilmiyorum, annem böyle diyor. Onun evine gittiğim zamanlarda duyuyorum.

pavane mı?

ek: www.youtube.com

Bana da Faure' nin pavane' si gibi geldi.

youtu.be

@misterturist@amaranta

cok sagolun arkadaslar kulak memenizi emikleyim, sonunda buldum aynen pavane

para verin, harçlık erin, bir şeyi yaptığında ödüllendirin. kendi parasıyla istediğini alsın

3 yaşındaki oğlumun eline para veriyorum pazara giderken, "bunun kadarlık bir şey alabilirsin" diye, skıntı olmuyor. pazarcıya soruyor "yetiyor mu?" diye

Benim kanadalı bir arkadaşım da çocuğa bir bütçe yapıyor, çocuk oradan harcamayı seçiyor. Ailenin, büyükannenin vs verdiği harçlıklar bir havuzda birikiyor, çocuk orada ne kadar olduğunu biliyor. Tam anlamıyor ama az kaldı, çok kaldı gibi kavramları biliyor en azından. "bunu alırsan, sonra x alacak paran kalmıyor" gibi açıklıyor anne.

Bu dediğim lüzumsuz şeyler şeker çikolata oyuncak için böyle yani. Yoksa kadın çocuğuna yemek vermek için "hayır kumbaranda 10tl kalmış" demiyor.

Evdekileri ara ara saklayın başka yere. Ve onların kıymetlerini anlamasını sağlayacak sözler söyleyin .
Anne babayı üzmezsen geri gelirler gibi.. Artık pirince giderken, aklı evdeki bulgularda kalır en azından.

sopiro +1

çocukların parayı bilmesi, bütçe öğrenmesi önemli bence de. pahalı bir oyuncak istediği zaman para biriktirmesi gerektiğini parasını çarçur etmemesi gerektiğini öğrenmeli.

"Bu şekilde ısrar etmen beni üzüyor."

Valla cocugum olmadan once sana harclik onerisinde bulunurdum ama cocugum olduktan sonra anladim ki, harclik guzel bir fikir ama bu devamli esya istemenin ne yazik ki baska nedenleri de olabiliyor. En hafifinden arkadasinin yaninda ezilmeme, en kotusu de duygusal olarak yasanan bosluklari esya alarak doldurmaya calisma. Yani bu istedigi kadar sevilmedigini hissetmesi(dusunmuyor bile olabilir, sadece duygusal olarak disa vurumu olabilir) ya da ne bileyim, okulda vs cok stresli olmasi, gelecekten endise duymasi vs bile olabilir. Insanoglu stres oldu mu stok yapar. Cocugun guvende hissetmemesi olabilir yani problem. Umarim degildir tabi ama gozlemleyin, o tip kaygilari varsa onlari yatistirdiginizda sorun cozulecek.

Baktığınız kısım tam bir cümle değil. Çok uzun bir cümle o yüzden ben şu kısma odaklanacağım:

"Tucked securely behind gates at the end of a private driveway shared with a couple of other multi-million dollar homes, the unassuming residence, which Liu picked up in 2001 for an unrecorded amount from Oscar and Golden Globe winning actress Patricia Arquette, was built in the late 1950s

The unassuming residence (gösterişsiz ev)
was built in the late 1950s. (1950lerde inşa edilmişti.)

Asıl cümle bu.

Şimdi burada "built" olan da residence, tucked (saklanmış) olan da residence. İki cümle aynı özneyi paylaşıyorsa bu şekilde birleştirilebilir. Misal,

"Having lost his wallet, he borrowed money from a friend." Cüzdanını kaybeden de, arkadaşından borç alan da aynı kişi zira.

Sizin seviyenizden üstte bir konu ama, bir şey yapmanıza gerek yok.

cümlenin öznesi unassuming residence. ondan önce "tucked securely..." ile başlayan phrase'i aslında "the unassuming residence which was tucked" gibi düşün. sonrasında da relative clause olduğu için (which liu picked..) bu ilk relative clause which/that atılarak başa alınmış. ingilizcede yaygın bir kalıptır bu, daha önce görmediysen karıştırman normal. zaten sadece yazı dilinde kullanılır, kimse konuşma dilinde böyle bir cümle kurmaz.

daha basit bir örnek vereyim.

this tree is 1000 years old
this tree is located in istanbul.

cümle: "located in istanbul, this tree is 1000 years old."

gibi.

tahmin ettiğim gibi öznelerine bile ayıramamışım. peki nasıl bunları anlayacak seviyeye gelirim? bu cümle kalıbı 1000 defa gelse karşıma anlamazdım sanırım. kelime eksiğim mi vardır yoksa ileri bir grammar yapısı mı bu?

kelime eksiğinizden değil, grammar yapısını bilmemenizden kaynaklanıyordur. ne kadar kompleks cümle okursanız, o kadar aşina olursunuz. ilk verdiğiniz örnek cümle değil, “unassuming residence”ı niteleyen sıfat görevinde. relative clause’u biraz araştırırsanız daha yararlı olacaktır.

www.youtube.com

ocw.mit.edu

bir de 1-2 Haziran'da (?) Istanbul üniversitesinde kısa ders var.

John Gribbin'in In Search of Schrödinger's Cat kitabı
Türkçeye de Schrödinger'in Kedisinin Peşinde diye çevrilmiş.

Top patlasa uyanmayacak kadar ağırdır uykum ama nefret ettiğim sese karşı hemen uykum bölünüyor. Bu da onlardan biri. Annem sağ olsun, günde dört kere makina çalıştıra çalıştıra helikoptere çevirdi kazanı, kurutmaya geçince evde kimse kimseyi duymuyor.

Tam aksine huzur veriyor. Özellikle denk gelirsem bir müddet çömelip izliyorum o çamaşırların girdap gibi dönmesini ve derin düşüncelere dalıyorum. Hatta bazen youtubedan bile dinlediğim oluyor hayattan koptuğum dönemlerde youtu.be

Care dusuk ses seviyeli makine almak. Hic duymuyorum ki mutfagimin kapisi yok (ve makina mutfakta)

benim tam tersi hoşuma gidiyor evde beyaz eşyaların çalıştığını duymak. muhtemelen makineyi sen çalıştırmıyorsun, ondan rahatsız ediyor. çamaşırları sen yıka bak ne kadar huzurla dolacaksın. hani para verip yeni bir elektronik eşya alırsın, ilk zamanlar her çalıştığında "vay be çatır çatır çalışıyor" diyip mutlu olursun ya, onun gibi bir şey.

Har har har ise rahatsız ediyor. Ama mırrmırr har mırmırr ise rahatsız etmez. Arada su alıyor.

Evet, o nedenle sabah evden çıkmadan çamaşır ve bulaşık makinesini erteleme modunda çalıştırıyorum. Ben işten geldiğimde ikisi de işini bitirmiş oluyor.

Pek değil. Çok rahatsız ederse takıyorum kulaklığı geçiyorum.

Çalıştırıp gürültü önleyici kulaklık takıyorum.
Ama aynı zamanda o tarz sesleri ben de huzurla, evle özdeşleştiriyorum biraz. İşimi gücümü kendim yapabildiğim anlamına geliyor sanki. O yüzden kulaklık takmasaydım da çok rahatsız etmezdi.

öf ediyor valla, makineyi değiştirdik eskisine alıştığımdan mı, bu daha fazla ses çıkardığından mı bilemiyorum ama ediyor. ikiside bosch olduğu halde:/

Cevabı bilmiyorum, ama kadının kimliğini tanımlayacak ve erkek üstünden anlamlandırılmamış bir tamlama neden kullanılmıyor, gibi bir tepki alabilir mi acaba? Bu kadının birinin karısı olmak dışında bir fonksiyonu yok mudur yani? Yoksa yoktur bilemem de, kadının da pekala kendine ait tanımlayıcıları varsa, birinin eşi olmasına vurgu yapmak manasız gibi.

Cumartesi günü royal wedding sırasında bununla ilgili bir şaka dönüyordu hatta. George Clooney ve karısı Amal Alamuddin'in fotoğrafını çekmişler. Altına da "ünlü insan hakları avukatı Amal Alamuddin'e düğünde eşi de eşlik etti" yazmışlar. Şimdi bu kadın ISIS'e karşı çatışırken, göçmenlerin haklarını vs savunurken "George Clooney'nin karısı" denmesi bir mantıksızlık olurdu zira.
Keza, Obama için de "Michelle's husband" diye bahsettikleri bir geyik vardı falan filan.

Sorunuz genel olarak "feminizm karılık kavramına karşı mıdır" gibi bir şeyse, o da çok çetrefilli bir cevap, zira milyon tane alt başlıktan bahsediyoruz feminizm deyince de.

etimolojisini falan bilmem. ben karı kelimesini genelde kadını küçümseyen kişilerden duyuyorum. tabii birinin karısı derken değil tabii. bir kadına karı diye hitap etme durumundan bahsediyorum yoksa ahmet'in karısı şeklindeki bir isim tamlamasında hiçbir cinisyetçilik yok bence. bundan alınan duyar kasıyordur olsa olsa.

Sozcukleri tek basina degil icinde bulunduklari baglam icinde degerlendirmeliyiz. Kadin sozcugunu de baglam icerisinde ustalikla cinsiyetci bicimde kullanabiliriz.

kullanıma, üsluba göre değişir; ben karı-koca sözcüklerini daha doğru buluyorum; eş deyince kimden bahsedildiği anlaşılmıyor çoğu cümlede.

Birinin karısı yerine birinin kadını da denebilir. Her kelimeyi de aşağılayıcı ya da hiyerarşik anlamlarla kullanmamız mümkün. Yurttas diyelim madem birbirimize ^_^ Türkiye'deki feministlerin entelektüel düzeyde de akıl mantık boyutunda da ciddiye alınabilir hiçbir tarafları yok.

Aynı mantıkla "Ayşe'nin kocası" demek de cinsiyetçi. Ayşe kim ki birine sahip olabiliyor?

Sözlüğümüzde kelime kalmadı valla her şeye yerli yersiz "cinsiyetçi" etiketini yapıştırdığımız için.

Belgesel kategorisinde Wild Wild Country önerebilirim, oldukça ilginç geldi bana.

Dizi olarak da Vikings, Star Wars: The Clone Wars, Better Call Saul önereyim.

Dizi: The IT Crowd.
Film: The Big Kahuna

Yakın zamanda The Rachel Divide'ı izledim ben, Rachel Dolezal'ın olayları dünya çapında yankı uyandırdıktan sonra başından geçenleri anlatıyor, yaklaşık bir yıllık bir zamanda. Ben bu tarz ırkçılık, identity, trans-kimlikler gibi konulara ilgi duyduğum için çok değişik gelmişti.

Komedi olarak da Brooklyn 99'ı bayağı beğendim. Jen Kirkman gibi komedyenlerin stand-up showlarını da izliyorum sık sık.

David Letterman'ın yeni programı "My Next Guest Needs No Introduction" biraz yüzeysel ama yine de, özellikle Obama, Tina Fey ve Jay-Z ile olan bölümler bayağı hoştu.

Manhunt: Unabomber mutlaka izleyin.

The affair dizisi güzel

Once upona time in america
İn the line of fire
Lost in translation
Shining’i netflix’ten değil, yönetmen kurgusundan öneririm. 18 dk kadar uzun olmalı
2001 a space oddysey
A streetcar named desire
Full metal jacket
Bourne serisi
Minority report
Collateral
Miami vice
Varsa Heat


Dizi
The crown

Belgesel
Planet earth ve aynı adamın diğer belgeselleri. Blue planet vb

Schitt’s Creek: Unbreakablw Kimmy Schmidt ile birlikte en çok güldüğüm dizi

Oldboy (2003)
I am Legend
The Great Gatsby
Godless

Eğer onu kullanarak düzenli olarak okyanus aşırı uçuşlar yapacağınız bir hayatınız yoksa (Japonya'ya iş seyahati, Amerika'da okumak vs) çok da bir özelliği yok. O durumlarda bile mucizevi değil hatta.

harcamaniza bagli.
ben surekli seyahat ettigim icin (avrupa ici- okyanus asiri degil) ucak bileti, harcamalar derken baya bir masraf yapiyorum. 10 kusur bin de aylik ortalama mil kazaniyorum.
kredi karti harcamaniz yuklu ise kesinlikle mantikli.

- bütün kredi kartlarını bırakıp sadece miles kullanacaksın
- en az 4-5 bin aylık ekstren olacak.

Bu 2 şartı sağlıyorsan kazanılan mil iş yapar. Sağlamayacaksan gereksiz.

Yapı Kredi kullanıyorsunanız adios da çok iyi wordlpuanları uçuş puan olarak x5 kullanıyorsunuz.

Örneğin bize çalıştığım kurum her yıl 800 tl worldpuan yüklerdi. ben onunla 4.000 TL'lik bilet alırdım.

Ben kullaniyorum. Esim ile birlikte tek kredi karti kullaniyoruz.

Aylik ort 2500 lira oduyorum. Sene basindan beri 5000 mil biriktirdim.

Surekli ic hat uctugum icin avantajli oldugunu dusunuyorum.

aylık harcamam, şirket için yaptıklarım dahil 15-18 arası. o zaman m&s mantıklı gibi duruyor. bu kartın bonus özelliği var değil mi?
edit : adios benim için çok mantıklı değil. öncelikli hedefim bedava uçak biletinden çok, sunduğu vale, cip, lounge, fast track vs. yararlanmak. çevremdeki arkadaşlar yararlandırıyorlar sağolsunlar da, benim misafirim olunca sorun oluyor.

geçen sene başında milesnsmiles aldım. ilk ekstrede yıllık ücreti geçirdiler. telefonla itiraz ettim. dilersem ücreti mil olarak geri vereceklerini söylediler.

neyse aldık milleri, alışveriş kampanyalarına bakıyorum. akaryakıt kampanyası yok. yok! bunların dışında harcamalarım oluyor ama mil yok denecek kadar az geliyor.
bonus flaş yükledim. bildirim gönderiyorlar şu restoranda yemek yersen ekstra şu kadar mil. bütün restoranlar istanbul'da. bütün mağazaların sadece istanbulda şubesi var. istanbul'da yaşamıyorsan ve restoran harcamaların yüksek değilse, o restoranlara gitmen imkansız. kartların iptali için bugün yarın arayacağım.

maximiles kullanıyordum. ondan memnundum aslında ancak son bilet alımında farketmediğim bir olay yüzünden sorun yaşadım. maximiles sitesinde bilet almak zorundasın, her bilete de 25 eur masraf alıyor şirket. biletlerin bagajı yokmuş meğerse. seçme imkanı da vermiyor sana ayrıca. bende görmedim. portekizde telefonda kadının birine laf anlatmak zorunda kalıp 80 euroyu ödemek zorunda kaldım. ha yinede işbankası ve maximiles iyidir.

bonus ile mil birbirinden farklı kavramlar. miles kart alırsan mil kazanacaksın, bonus değil. biriken millerle de (vergiler hariç) uçak bileti alacaksın. yazdıgın tutar civarı harcama var bende de ve şu an 120 bin milim var. ayda 1-2 kere yurtdışı bileti alıyorum. örneğin geçen hafta Astana bileti 2.000 TL idi. ben 15.000 mil + 500 TL (vergi) ödedim. aynı şeyi yurtiçi bileti için yaparsan pahalıya gelir: yurtdışı biletlerinde çok daha iyi verim alıyorsun.

maximiles deme hocam. 158 tl yıllık aidat yansıtmışlar. iptal isteyince de, 50 tl puan verelim diyorlar :D

Ayda 10 bin civarı normal alışverişe (yiyecek, içecek, restoran, yurtdışı harcaması, benzin vs) 2500 civarı mil veriyor gibi düşün. Onla da sabiha gökçenden bir iç hat gidiş bileti alabiliyorsun yaklaşık olarak. Benim işimi görüyor açıkçası.

Ateizm düşncesinin pekiştirlmeye pek ihtiyacı yok aslında. Bilimsel düşünme yetisi edinmiş olmak, sorgulama alıkanlığı olmak, tarih blmek, neden sonuç ilişkilerini sağlıklı kurabilmek gibi kazanımlar ateizme giden yolun kilometre taşları. Din inançtır, ateizm ise bilginin sentezlenmesi.

Baraka belgeseli bütünü görme açısından güzeldir. Sanatsal açıdan da tatmin eden değerli bir yapım.

Merhaba, bir ateistin "MUTLAKA AMA MUTLAKA okuması, izlemesi" gereken seyler, yapmasi gereken seyler derken kendinizi baskalarinin gorusu ile sinirlandirmiyor musunuz? Bu dusunce ile "bir yahudinin mutlaka okumasi gereken dini kitaplar" gorusu arasindaki farki nedir? Tesekkurler

@Traveller burada kastım şudur, "ateistim diyorsun ama altı boş bunun" şeklinde düşünülmesini istemiyorum. hani inanmıyorum, mantığıma ters gelen bir dünya şey var, ama bunları sağlam şeylere dayandırıp millete açıklama yapamıyorum. bu konuda eksik olduğumu düşünüyorum ve çeşitli şeyler okuyup, izleyerek kapatmak istiyorum.

"bir yahudinin mutlaka okuması gereken kitaplar" da çok mantıksız değil bence, "yahudi olduğunu iddia ediyorsan şunu şunu bilmeli, bunu okumalısın, bundan haberi olmayan yahudi mi olurmuş yahu?" denebilecek şeyler illa vardır çünkü

Adam Şenel sürüngenlerden sömürgenlere insanlık tarihi.

Izlemissindir buyuk ihtimal diyerek zeitgeist belgeselleri diyorum.

Richard Dawkins'ten gelsin:
-Gen Bencildir
-Kör Saatçi
-Tanrı Yanılıgısı

Michael Shermer'ın İnanan Beyin kitabını okumanız iyi olabilir.

God Delusion
God is Not Great diğer seçenekler olabilir.

Ayrıca ben bir zamanlar hangi kitapçıda olduğunu bile hatırlamıyorum ama "Radical terrorism for beginners" diye bir kitap almıştım. Belki on sene önceyi kastediyorum. Bu kitapta da farklı dinlerin kişileri ve bazı düşünceleri nasıl radikalleşmeye yönlendirdiğini anlatıyordu. Direkt olarak dediğiniz şey değil ama, düşüncenize yeni bir boyut katması açıdan iyi olabilir.

@dedi ayca

Ama ateistseniz bunu neden baskalarina aciklamak zorunda hissediyorsunuz? "Millete aciklama yapmak" zorunda degilsiniz. Elbette okuyun ama ben okuma yapmanizin sebebinin aslinda altini bos buldum.

mutlaka diyemem ama turan dursun'un kitapları ufuk açıcıdır.

The Selfish Gene'i mutlaka okumalısın.

Bunlar da son okuduklarım:

İçimizdeki Maymun - Jared Diamond
Üçüncü Şempanze - Frans de Waal

parkın içinde cadde genişliğinde yollar var zaten. bir güneyden kuzeye doğru yürürken biraz eğim var. h. sonu epeyce kalabalik. ben eylül'de görmüştüm. sıcaklık fena degildi. ama yazın gezmek biraz zor olabilir.

google mapsden de bakarsan şehir resmen cetvelle çizilere yapılmış avenue ve streetlerden oluşuyor yani 5 cadde 42.sokak dediğinde eline koymuş gibi buluyorsun sokakları sayarak.

o geniş caddeler avenue olarak geçiyor baya uzun boydan boya yürünen caddeler trafikli araçlı vs. o caddelerde bir sürü mağaza vs var yani gezilecek yerler çok o caddelerde

central park dersen baya büyük bir park doğal gibi insanlar oturuyor top oynuyor vs çayır çimen içeri girip şehir hayatını kısa süreliğine unutabilirsi ama gece tehlikeli olabilir.

Ben bayılmıştım ya en sevdiğim yer oldu New York'taki, hemen her yerinde yürüdüm saatlerce. Çok güzel bir gölü var, orada bot sürmüştüm, New York'ta yaşasam her hafta sonu gider, botu köprünün altına çeker kitap okurum. Cidden fantastik bir yapı Central Park.

Etrafındaki caddeler yürüyüş için uygun da trafik akıyor sonuçta, parkın içinde yürümek daha güzel.

Yürüyüş, bisiklet, sürekli bir etkinlik olur hava güzelse, etrafta bir sürü sincap var onları da beslemek çok eğleneceli olur.

park muhteşem. kahve ve bagel alıp kahvaltı yapmak, yürümek sağı solu izlemek çok keyifli. ben bir temmuz sonu hafta içi sabah-öğleye doğru gitmiştim. aşırı kalabalık değildi ama gene de hafta içi ve erken saat olmasına rağmen kalabalık sayılırdı.

bana ilginç gelen kimsenin diğeri ne yapıyor diye bakmaması, herkes rahat, herkes kendi halinde, üstsüz güneşlenen, koşan, bisiklet süren, köpeğini oynatan, beyzbol oynayan. en ilginci o kadar çocuk olmasına rağmen hiç bağıran çağıran zırlayan çocuk olmaması. illa bir film çekimine denk geliyorsunuz. ona bile kimse dönüp bakmıyor.

ve bizdeki gibi saçma ve plastik çocuk parkı dizaynları, bakın park yaptık diye göt kadar yere yapılan saçma peyzajlar ya da trilyonluk mevsimlik çiçek ekimi dikimi olmaması.

parkın kendisi kadar ortasındaki koca gölet de ayrı güzel. onun etrafında koşmak veya yürüyüş yapmak da çok güzel oluyor.

bir enterasan noktası da parkın iki kenarında birbirinin karşısına denk gelecek şekilde iki büyük müze olması. bir tarafta national history museum diğer tarafta metropolitan museum of art. artık kasıtlı mı tesadüf mü bilemiyorum tabi. gerçi parkın etrafında başka bir sürü müze daha var ama en büyük ve meşhur iki müzenin karşılıklı olması ilginç.
bizim alışık olmadığımız derecede düzenli bir şehir zaten. basond''un dediği gibi şehir ya da en azından manhattan island cetvelle çizilmiş gibi. kaybolmak için ciddi embesil olmak lazım. elinde adres varsa elinle koymuş gibi bulabilirsin her yeri. bu kadar muntazam ve ileriye dönük bir şehir planlaması ve ortasına da bu derece devasa bir yeşil alan bırakmak bizim için çok şaşırtıcı. oraya kaç ağaoğlu my central park sığardı. bir de şehrin nizami yapısına karşın parkın içindeki yollar kısmen kaotik. nereye çıkacağınızı bilemiyorsunuz, ya da ben embesilim :/
parkın içinde yürümek varken neden etrafında yürünsün ki? ama yürüsen yürürsün o yollar da güzel. 5th ave tarafı biraz daha az katlı ve eski tip binalar ve daha yeşil sokaklarken, central park west tarafı daha yüksek katlı binalar. ama o gökdelenler bile parkın kendine has havasını bozmayacak bir mimaride. bildiğimiz, soğuk çelik ve cam milennium mimarisi değil.

Spor yapmayanı dövüyorlar. Turistler harita ya da nivigasgonla geziyor. Pedicap kullananlar çoğunlukla Türk. Beklediğimden çok büyük gelmişti bana. Göletler de hiç temiz değildi.
Sahi göletlerdeki ördekleri kışın ne yapıyorlar?

Ben şubat'ta gittim, şehiriçi zaten diz boyu kardı, park da haliyle bembeyazdı. Göller donmuştu ve çok az kişi vardı sakindi. Epey güzeldi.

ilkbaharda gittim superdi. agustota gittim bomboktu. zamanlamasi cok onemli yani, yazin new york'a gidilmez. asiri nemli/sicak ve kalabalik. nokta.

Mart ayında gittim. Yapraklarını dökmüş ağaçların olduğu yerler çok hüzünlü görünüyordu. Uzunca bir süre yürüdük, dolaştık. Parkta bulunduğum süre boyunca sanki etraftan hiç ses gelmiyor gibiydi, bir fanus gibi. Oradan yürüyerek Roosevelt Island Tramway bilmemnesine geçtik, orası da çok güzeldi.

Beklediğimden çok büyüktü, bir de ne taraftan yürürsek yürüyelim insanlar hep karşıdan geliyorlardı nasıl olduysa ters yönde kaldık hep :D

Set to take - almaya hazırlanıyor

Took in - phrasal verb

Friday'den once this/last gelmemesinin sebebi haber başlığı olması.

United - birlik
ABD başkanına karşı birlik(Kudüs olayına karşı söz birliği sanırım) kurmakta zorlanıyorlarmis.

"is setting to take" olması gerekmez miydi? -ing olmadığı için isim cümlesi diye düşünmüştüm.

front over çok kullanılan bir edat mı? anlamını bilmediğim için bir çok yere baktım bulamadım. google'a yazınca bile front cover'ı öneriyor.

bu tarz ufak ayrıntılar okumayı çok zorlaştırıyor. gerçi şu an okuduğum şeyler seviyemin üstünde ama zorlamadan ilerlenmiyor.

front over degil, united front. yani birlesik cephe. avrupa amerikan baskanina karsi birlesik bir cephe bulmakta zorlaniyor.

set = ready

front over değil, united front diye düşünmeniz gerek. Front da cephe demek. (Misal “batı cephesinde yeni bir şey yok” romanını biliyorsunuzdur, ingilizce ismi “all quiet on the Western front”tur.)

çok teşekkürler hepinize. şu an daha net anladım. bu sorunları çözmek için ne yapmam gerek? her gün bir şeyler okuyorum ama böyle seviyemin üstüne çıkınca işkence gibi oluyor. 1000 defa okusam "united front over" bölümünü anlamazdım açıklamasanız.

ya da set=ready olarak düşününce daha anlamlı oldu. yoksa aynı anlama geldiğini bilmiyordum.

grammar vs. de çalışıyorum ama böyle asıl okumam gereken metinlerde çok zorlanıyorum. basit romanları rahatlıkla anlıyorum ama her gün 1 tane the guardian haberi okuyayım diyorum hiçbir şey anlamıyorum. bu sorularıma göre sizce nerelere yoğunlaşmam gerek?

Sözlüğü yeterince iyi kullanmıyorsun bence. Sözlüğe daha dikkatli bak. Daha fazla vakit harca. Konsantre ol sözlükteki farklı anlamlara. United front’u nasıl anlamadın mesela? United birleşik (abd gibi) front da cephe. İkisini yan yana getirince oluyor sana birleşik cephe. Take in phrasal (phrasel değil) verb mü demişsin sonra da değil bulamadım demişsin. Take maddesini yeterince incelediğinden emin misin? Ya da yetersiz bir sözlük kullanıyorsun.

evet kelime öğrenme konusunda ciddi sıkıntılarım var. front'u ön olarak biliyordum. front ve over kelimelerinin birlikte kullanılması garip gelmişti. başka anlamda kullanılmış demek.

aslında onunla da ilgili bir soru açacaktım. kelime çalışıyorum ama verimli çalışamıyorum sanırım.

bir de çok fazla kelime var. bunları okuma/konuşma/yazma'de verimli kullanabilmek için ne yapmam gerek? phrasal kelimesinin anlamını biliyorum. okurken ne demek istediğini anlarım ama gördüğün gibi phrasel yazabiliyorum. kelimeyi şöyle çalışıyorum. her gün 10 tane kök seçiyorum. develop kelimesi mesela. bu kelimenin sıfat, fiil, isim hallerini öğrenmeye çalışıyorum. böylece günde 30 kelime öğrenebilmeyi umuyorum. ama çok yavaş ilerliyorum sanırım. ve çok fazla kelime var öğrenilmesi gereken. amacım 1 yıl içinde rahatlıkla the guardian falan okuyabilmek. ingilizceyi halledip okumam gereken kitaplar vs. var çünkü.

her gün mutlaka 1-2 saat bir şeyler okuyorum yazdan beri. sıfırdan iyi yol kat ettim. ama bu sefer yazarken hata yapıyorum gördüğün gibi. :/

Bence sen biraz acele ediyorsun. Her şey hemen olmuyor. Biraz zamana bırak. O arada da bol bol oku. Dil hemen öğrenilebilen bir şey değil.

Sıfırdan başladıysan 1 yılda rahatça the guardian okuman biraz zor bir iş. Çıtayı biraz düşür istersen :)

@i've been neden ağır mı seviyesi? hazırlık öğrencileri eylül'de başlayıp mayıs, haziran gibi dersleri bitiriyorlar. 1 yılda the guardian okuyabilecek seviyelere gelmiyorlar mı? yanılıyor muyum?

Bir mucize söz konusu değilse, gelmiyorlar.

Evde oturmaca :/

Kitap okuyordum balkonda ama gs şampiyon olmuş çok gürültü yapıyorlar. Herkes efendi gibi sevinsin lütfen! Kafam şişti.

Denizden geldim. Oturuyorum evde.

şarap içiyorum, stand up izliyorum.
Günüm şahane geçiyordu aslında ama şu an çok üzgünüm.

Bilgisyaraım saçmaladığı için çok kızgınım, 23 yaşında hala istediğim hayata sahip olamadığım için de çok mutsuzum. Boş boş sandalyede oturuyorum.

Müzik dinliyorum.

www.youtube.com

cin-limonla beraber müzik dinleyip gelecek planı yapıyorum.

@antikitleruhlu : onu az sonra bende deneyecegim

@denef : besiktas :’(

@beyaztenlikiz : nick ile cevabın sonrası bronz tenliye gidiyor gibi

@sopiro : senin olay enteresanmis, stand up sonrasi uzgunluk

@dedi ayca : merak etme yas daha fazla ama istedigim hayati bulamiyorum bile

Bütün gün bisiklete bindim. Eve yeni döndüm duş almaya üşenmekle meşgulüm.

@dissendium : guzel muzik

@neverlose : gelecek bombok icinde diyorlar

@acemi : yanim yok be

@bass solo take one : nickini yazana kadar bende bi ter attim

dans ediyorum:

www.youtube.com

Gezi blogları okuyorum önümüzdeki hafta işime yarayabilecekleri için. Bir yandan da Friends açık yine, arada ona bakıyorum.

Ama en en çok yaptığım şey yarın nasıl nöbete gideceğimi düşünmek. Bunu düşününce ne tatil planının etkisi kalıyor ne Friends'in. :(

iş başvurusu ve dota :D

Nası olsa dolapta majezik var diyerek saatlerdir oyalıyodum baş ağrımı. Az önce baktım yokmuş. Bi paket unuttuğum sigara buldum içiyorum. Yapacak başka şey olmadığı için uyumak fikri hoş gelmiyodu. Saatin 12ye yaklaştığını şu an fark ettim. Şimdi uyumak için güzel bi bahanem var.

Tea lady

maid

Tea lady diyorlar bizde.

Maid diye bliyorum ben de.

janitor

Söylediğiniz kriterlerle aratınca Ruble in The Bronx diye bir Jackie Chan filmi çıkıyor ama o da 15-16 yaşlarında değil.

yok değil maalesef. düşündükçe bir detay daha geldi aklıma, marketi kızın amcası işletiyordu :)

Karete kid olabilir mi?

karate kid de de bir kızdan hoşlanıyor ama o sahilde. benim dediğim oğlan paso markete gidiyor. kız kasada duruyor. kızın amcasına kötü adamlar salça oluyor sonra kızı kaçırmacalar falan.

Merhaba, sevgili dostum @la cadillac et le the chaud der ki filminmadı tiger heart imiş :) sevgiler

bütün insanlar için bir gereklilik olarak düşünebilirsin

means kelimesi kafamı karıştırıyor. o neden var? saçma oldu belki ama genel olarak anladım ama o kafamı karıştırdı. :D

means fiil değil orada. Plural olarak kullanıldığında "araç, yol, yöntem vs" demek.

anladım. aklıma mean'e gitti o yüzden saçma gelmişti. teşekkürler.

Çalışmak günümüzde birkaç istisnaya rağmen dünyada yaşayan tüm insanlar için gerekli bir araç haline gelmiştir.

A neccesary means=gerekli bir araç

Ne için gerekli olduģunu belirtmemiş tabi.

means burada "anlamına gelmek" olarak değil de "vasıta, araç" anlamında kullanılmış.

means, isim olarak "araç" anlamına geliyor.
çalışmak, dünyadaki bütün insanlar için gerekli bir araç gibi.
eş anlamlıları tool,vehicle

Means burada in terms of anlamina geliyor.

Yahşi/Ortakent var benim bildiğim, bir iki bar var ama genelde sessiz. Denizi soğuk, taşlı ama çok güzel.

Bir de Turgut Reis'in beş yıldızlı otellerin yan yana olduğu sahil şeridinde pek bir şey yok. Yürüyüp çarşı pazar alanı gibi bir meydana çıkıyorsunuz o kadar.

ben geçen yıl ege - akdeniz turu yaparken uğramıştım bodrum tarafına ve bitez, gümüşlük, turgutreis ve güvercinlik e uğramıştım. hepsi ayrı ayrı güzeldi.

yahşi ortakent güzel seçim, conconluktan uzak bi yerler arıyorsanız eğer. aracınız varsa gümüşlüğe gidin, sahile indikten sonra sağa, en sağa yürüyün. ufacık bi koy var. yatın orda misler gibi.

bu tarzda çok yer var aslında bodrumda.

Onun bir ilacı yok. Çözümü kafayı meşgul tutmak. Başka şeylere odaklanmak. Bol bol dışarı arkadaşlarla çıkmak. Benim içinse sürekli alkol almaktı mesela. Eve gidip her gün bira veya şarap içtiğim günler idi.

Anksiyete mi var acaba?

David Burns- İyi Hissetmek/Feeling Good okuyun bir isterseniz. Böyle olumsuz döngülerden nasıl çıkılabileceğine yönelik güzel tavsiyeler var.

eşim de bu şekildeydi, takılmayacak basit şeyleri kafaya takıyordu. en son doktor tavsiyesi ile günde yarım doz 10 mg cipralex kullanmaya başladı. 1 haftadır acayip huzurlu.

Taylor Swift - Delicate (Spotify Akustik Single) olabilir mi?

Bu şey gibi olmamış mı, beyler bi şarkı vardı hani dı rı rıt dıt dı dı dı yapıyodu neydi o şarkı, sorusu gibi :D
Hatta yazarken düşündüm adamın sorusu bundan daha kolaymış sanırım

Eğer zincir kahvecilerden biriyse, onların çalabilecekleri müzikler belirli oluyor telif hakları nedeniyle. Hatta bazılarına aylık listeler falan verilebiliyor. Aynı şubeye gidemeseniz bile herhangi bir şubesine gidip sormayı deneyebilirsiniz.

@m e b büyük ihtimalle bu sanırım ya. teşekkürler.

kadin misin erkek mi?
ne klinigi? veteriner klinigi mi psikoloji mi yoksa tip merkezi mi?
klinikte ne pozisyonda calisacaksin? güvenlik? hasta kabul? doktor? yönetim?

@kuehles blondes

kadınım.

özel bir psikoloji kliniğinde web sitesine içerik üreteceğim.

koton'da kısa paça pantolonlar var bir sürü, yeşilinden şarap kırmızısına kadar.

@nice tnetennba

teşekkür ederim, bakacağım :)

Şirket size zaten bir dress code verir, orada kadınlar ve erkekler için kabul edilebilir şeyler yazar. Vermezlerse de siz sorabilirsiniz.

HM'de şu slacks diye bilinen pantolonlar oluyor ya, onlardan edinebilirsiniz. Ama iyi denemeniz gerekebilir, bazılarının kalıpları aynı olmuyor, kumaşı kalın oluyor vs. Stradivarius'ta da biraz daha hoş görünen versiyonları var. Daha kumaş pantolon gibi onlar ama. Bunların üstüne dökümlü kolsuz bluzlar giyebilirsiniz.

Gerçi ben yabancı bir okulda öğretmenlik yapıyorum ve neredeyse hep siyah skinny jeans üstüne tişört/ince gömlek ve spor ceket giyiyorum. Şimdiye kadar hiçbir yönetici de bir şey söylemedi.

Siz danışan kişilerle yüz yüze gelmeyeceğiniz için o kadarına bile gerek olmaz aslında diye düşünüyorum. Şort giymeyin yani tabii, ama usturuplu yazlık elbise falan gayet de uygun olur. Ama şu plajda giyilen, pijama gibi penye şeylerden olmasın. Öyle işe gelen var. (Usturupludan kastım şirketin dress code'una göre. Mesela benim eski çalıştığım yerde kolsuz şeylere izin yoktu, gibi.)

allah razı olsun, en detaylı açıklamayı siz yaptınız. çok teşekkür ederim. söyledikleriniz içimi rahatlattı.

gençlerimiz vatandaşlarımızın bir parçası olduğu için "başta gençlerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımız" mı denmek isteniyor, yoksa "gençlerimizin de diğer vatandaşlarımızın da 19 mayıs'ı" mı denmek isteniyor anlaşılmıyor.

gençlerimiz, vatandaşlara refer ediyor. o yüzden "gençlerimiz" olmalı, sondaki iyelik eki fazla olmuş.

gençleri hariç tutarak kuralım aynı cümleyi.

"gençlerimizin hariç olmak üzere tüm vatandaşlarımızın 19 mayıs atatürkü anma..."

oldu mu? olmadı, aynı mantık.

her patron zalim bir diktatör olacak diye bir şey yok. çalıştığı kişiler üstünde üstünlük kurmuyordur, adil davranıyordur.

Hocam Ankara'daki şirketlerde genelde aşırı mesai yapan arkadaşım yok. (ben arkadaşlardan örnek verdim, Ankara'dayım fazla mesaiden çatlıyorum diyen varsa alınmasın) atıyorum 8-5 ya da 9-6 çalışıp kalanında müzikle ilgilenebilirsin. sosyal hayat da genelde arkadaş ortamı üzerinden ilerlediğinden sorunsuz olur.

yok mesela mesaiyle nasıl gidiyordur ki? sonuçta bu adamlar sahne alıyor, turne yapıyor. sabahları prova yapmaları gerekir. fao nasıl bir yer bilmiyorum. birçok iş gibi sıkı değildir belki. ben de kendi çapımda müzikle ilgileniyorum. popüler ve profesyonel olma amacım yok ama bunu görmek biraz umut verdi.

redd'deki ikizlerden birisi de (gunes sanirim) arkeoloji doktoru

cok da zor degil ikisini beraber goturmeleri.

evet onu da biliyorum. akademisyen olup başka işlerle uğraşan var da diğer bir işi olup da bu kadar müzikle iç içe olmaz zor görünüyordu. mümkünmüş demek.

benim eski erkek arkadaşım da hem albümü vs olan bir şarkıcıydı, hem de yabancı bir şirkette üst düzey yönetici pozisyonundaydı. Hatta şirketi albümün çıkması sırasında maddi destek bile yapmıştı. Geri kalan zamanlar kendisinin sorumluluğu tabii, atıyorum eğer bir barda konsere çıkıp gece 2ye kadar orada kaldıysa, ertesi gün yine normal saatte kalkıp işine gidiyordu. Bir tv programına çıkıyorsa veya başka bir şehire gidiyorsa falan izin veriyorlardı makul ölçülerde. Ya da veriyorlarmış diyeyim daha doğru olsun, ben tanıştığımda albüm tanıtımları falan bitmişti, sadece barlarda çıkıyorlardı.
Mümkün yani, olmayacak iş değil.

Problemleri konuşarak, mantık çerçevesinde çözebiliyor musunuz? Bence hayattaki en önemli kıstas budur.

Seks. Türkiye'de seks yapmadan önce sevgili, nişanlı, evli olunduğu için çözümsüz bir yola giriliyor bence yani bir insanla bu kadar mühim bir konuda uyumsuz olup ömür geçirmeye karar vermek nasıl bir manyaklıktır nasıl bir risktir ben anlayamıyorum. Asla da anlamiycam herkes aklını kaçırmış bence.

zorluk karşısında birlik ve beraberliğinizi koruyabilmeniz.

kendim için konusayım. her erkek için de böyle olmalı bence

1. cazgır olmayacak. cazgır ve çirkef kadından allah korusun
2. sadık olacak. güvenmediğin bir kadınla uzun birliktelik imkansız
3. güzel olacak. güzel derken aşırı güzellikten bahsetmiyorum, bakınca sevesin gelecek, yoksa gözün dışarı kayar
4. karakter benzer olacak. dışa dönük birisiysen eşin de öyle olmalı, evcimen isen eşin de öyle olmalı, muhafazakarsan ya da gösteriş meraklısı isen de öyle, ya da aileler de benzer olmalı. yoksa birbirinizi beğenmezsiniz.

1. Tatlı dilli ve iyi niyetli olacak.
2. Çalışkan ve dürüst olacak. Fiziksel anlamda yakışmakta önemli tabi.

Ortak zevkler, benzer hayata bakış açıları, beraber gülüp eğlenebilme, anlayış, güzel bi seks hayatı.

doğurganlık,
her daim sexse hazır olma,
üç öğün yemek,
temizlik

bana köstek olmasın yeter :)

Beraber yuva kurma, çocuk sahibi olma ve onu doğru yetiştirme isteği/yeteneği olup olmadığına
Çocuk yapma yıllarının bolluğuna
Bana olan sevgisinin şiddetine
Ona olan sevgimin şiddetine
Namus mevhumu kafadadır ya deyip de gangbang'lere dalıp dalmadığına
Genel olarak uyumlu ve mutedil bir karakteri olup olmadığına
Sakince konuşarak anlaşabilme yeteneğine
Hayata bakış açısının ortanın solu civarında olup olmadığına
Beraber yaşanabilecek biri olup olmadığına
Tatlıdilli olup olmadığına
cinsel uyumumuza
ve ona saygı duyup duymadığıma

dikkat ederim.
Erkek 36

1 hafta aynı evde karı-koca stajı yapılmalı.

öncelikle flört dönemini uzun tutup o insanı tanıdıkça sevgin daha da artıyor mu bi bakmak lazım. acele başlayan ilişkilerin sonu bok olur. ardından:

-yatakta uyum
-ilgi alanlarında uyum (birlikte aynı şeyleri yapmaktan zevk almak)
-çok zıt karakterlerde olmamak
-en ciddi tartışmalarda bile saygı seviyesini düşürmemek

daha yazacak çok şey var da ilk aklıma gelenler bunlar.

gay/28

guvenilirlik, sadakat, durustluk, saygi, anlayis, destek olabilitesinin varligi, guzel yemek yapmasi, dogurabilme yeteneginin olmasi. bu kadr sanirim.

"Uzun birliktelik kararı" hakkında on paragraflık yazı yazasım geldi önce de, şimdi kendi konuşmama bile tahammül edebilecek durumda değilim. O yüzden "bence öyle bir şey yok" diyerek atlayayım.

Öfkesini nasıl yaşadığı çok önemli bir değerlendirme kriteri olmalı bence.

media.giphy.com

Zevkler aynı olmasa da karşılıklı merak, beraber eğlenebilmek, hayata aynı pencereden bakabilmek, öfke kontrolü. Bunların dışında her şey iyi niyet.

Bak şimdi... Sedat Peker'in bir hikayesini aklıma getirdin. Kendisini de hiç sevmem ama çok güzel bir ana fikir vermişti.

"Kar yağınca İstanbul'da tüm yollar kapanmış ve hiçbir avukat ya da ziyaretçi Silivri'ye gidememiş.

Gardiyanlar Sedat Peker'e 'Boşuna hazırlanma bugün kimse gelemez yollar kardan kapalı' demişler. Sedat Peker ise görüşe çıkacağını söylemiş ve gidip görüş yerinde beklemeye başlamış. 10 dakika sonra da eşi Özge Peker görüşe gelmiş.

Sedat Peker tüm gardiyanların "eşinin geleceğinden nasıl bu kadar emin olduğunu" sormaları üzerine şu yanıtı vermiş;

-"Cezaevi için özgür insanlar orası cehennem diyorlar ya eşim 10 senedir her gün bu cehenneme geliyor. Ancak ben şundan bile eminim ki bırakın cezaevini ben gerçek cehenneme bir gün gidersem eşimin sorgusuz olarak her ne pahasına olursa olsun oraya bile geleceğini biliyorum."

Velhasılı kelam her koşulda, hayatını birleştirdiği kişinin davasını davası bilecek kadar sizi seven birisiyle evlenmelisiniz. Davadan kastım mahkeme davası değil.

imse "ekonomik konularda uyumluluk" dememiş veya ben atladım.

para yonetimi konusunda benzer yapilara sahip olmak lazim. seks falan hikaye, bosanmalarin en buyuk nedeni ekonomik problemlerin getirdigi baskidan dogan yan etkiler.

ciftlerden biri para biriktirici, digeri savurgansa mesela, buyuk cok buyuk problem. birinden biri hakli degil, ikisi de farkli yaklasimlar. eger para konusunda anlasamiyorsaniz gunleriniz sayili.

uzun komik durur kısa olabilir ama

Öyle giyen çok gördüm ben, kadınsanız ve uzun bacaklıysanız hoş bile durur.
Erkekseniz ve klasik erkek şortu olan dizin bir parmak üstü tarz bir şort giymekten bahsediyorsanız, güzel olmaz diye düşünüyorum.


(Ama bu noktada sormadığınız halde bir şey söylemek isterim. Geçen hafta uzun süre sonra, yani bir iki seneden sonra ilk defa converse giydim. Eve gelip çıkartana kadar her dakikayı saydım diyebilirim. Ne rahatsız ayakkabılarmış, gençken nasıl giymişiz hayret.)

@sopiro; aslında ben de sevmiyorum. Yıllardır giymemiştim. Şimdi ucuza buldum bir tane, kısa süreli idare etmelik alayım dedim.

Uzun ince olmak lazım ama her durumda biraz liseli geliyor bana şort altına uzun Converse.

Converse moda oldu ya tekrardan. Millet cayır cayır giymeye başladı. kısası daha güzel olur.

park central da kaldık biz, çok da memnunduk.

airbnb

Ben American Dream hostel diye bir yerde kaldım, sanırım 3 kişilik odaları da vardı. Bir bakın, temiz ve güzel bir yerdi.

pod 51 tavsiye ederim, times square’e de yakın

Ücret ödemedik biz arkadaşımın loyalty puanları ile ödendi, o yüzden bilemiyorum ne kadar tutar, fakat Times Square Holiday Inn'de kaldım ben ve lüks bir otel değildi ama konumu çok iyiydi.

Yazdığım metni okumadan paylaşmış bulundum. Hataların kusuruna bakmayınız.

Size o örnek ders sunumuna kimin katılacagını söylemediler mi? Yani bir grup öğrenciye mi anlatacaksınız yoksa idareden birilerine mi? Bunu öğrenin bence sorabiliyorsanız.

Bir de, herşeyinizi hazırladıktan sonra, o demo gününden önce (mümkünse alanınızdan olan) arkadaşlarınıza bir iki kez o dersi verebilirsiniz, gözden kaçan şeyler varsa diye, aynı zamanda tecrübe etmiş olursunuz.

Örnek dersinize öğrenci değil de, meslektaşlarınız veya idareden birileri girse bile onlara öğrencilere nasıl dersi sunacaksanız öyle yapmak daha doğru. En basitinden instructionları nasıl veriyorsunuz veya misal dağıttıgınız kartlardaki sözcükler hedef seviyeye uygun mu vb şeylere de bakıp değerlendireceklerdir.

Dersi öğrenciye anlatmayacağım kesin ancak zümre başkanına mı veya başka birine mi anlatırım net değil, onu öğrenemedim maalesef.

Bu durumda kim olursa olsun karşımda kafamda belirlediğim seviyede bir öğrenci varmış gibi hareket edip buna göre karşımdaki kişi veya kişileri olaya dahil edeceğim. Teşekkür ediyorum.

Rica ederim. Evet, bu durumda ne yazık ki o diğer kişiler öğrenciymişcesine onlara anlatacaksınız dersi. Oysa, 8-10 öğrenci falan olabilseydi sizi o şekilde de gözlemleyebilirlerdi. Sunum gününden önce arkadaşlarınıza bir prova yapabilirsiniz gene de.

Bol şans:)

Dendiği gibi, iki türde yapılıyor. Birinde ve yaygın olan versiyonunda sizi alıp öğretmenlerden birinin dersine sokuyorlar. Haliyle asıl öğretmen, bölüm başkanı, belki bir idareci ya da koordinatör bulunuyor derste. Sizi öğrencilere sunarken gözlemliyorlar. O zaman normal ders gibi yapıyorsunuz.

Bir başka versiyonda ortada öğrenci olmuyor, sizden sunum yapmanızı da istemiyorlar. Ders planınızın ve aktivitelerinizin mantığını anlatmanızı, anticipated problems üstüne konuşmanızı vs istiyorlar. Differentiation aktiviteleri üretmeniz gerekiyor o sebeple, zira "X olan bir öğrenci varsa bu aktiviteyi nasıl yaparsın?" diyorlar. "Y konusunda zorlanırlarsa bunu on the spot nasıl değiştirirsin" vs diyorlar. Diyoruz.

Bence bir çocuğun hayatına dokunup ona annelik/babalık yapmak özel bir davranış, bu kararı almak için illaki kısır olmaya gerek yok. İmkanı elveren ve o sorumluluğu kaldıracağını düşünen herkes bunu bir düşünmeli :) kendi adıma konuşacak olursam “neden olmasın” diyorum.

Öncelikle belirtmeliyim ki kimseye karşı bir eleştirim yok. Toplumların bakış açısınadır bu eleştirim.

Zaten olması gerekenin 2 katı nüfusa erişmiş, üretimi tüketiminin çok çok altında kalmış, düşmanlığın dostluğa karşı ezici bir baskısı olmuş, havası, suyu, toprağı her geçen gün yaşanmaz hale getirilen bir dünyaya çocuk getirmek bence bencilce bir hareket.

Ülke genelinde düşünürsek kaliteli yaşam standardının kalmadığı, bozulmuş, her sene değiştirilen eğitim sistemi ve sonu gelmez bir başarı, iş, aşk, amaç arayışına çocuk emanet etmek de oldukça acımasız.

Sırf soyum devam etsin, ailem yaşasın kafasında düşünerek çocuk yapanlara kızmıyorum fakat düşünce yapısı bu olduğu sürece dünya maalesef daha da yaşanılmaz bir yer olacak benim bakış açımdan.

Çocuk yaparak nasıl bir insan yetiştireceğiniz sizin elinizde fakat nasıl bir insan olacağı bir süre sonra sizden çıkıyor. Bu sebeple çocuk yapıp dünya nüfusunu artırmaktansa evlat edinerek bir kişinin hayatını gerçek anlamda değiştirdiğimi görmek beni daha çok tatmin eder. Benim yaptığım çocuk tek başına dünyanın dengesini değiştirmez ama 8 milyarız ve herkes aynı şeyi düşünürse işimiz zor. Aynı kanı taşıyabilmek değil, aynı şeyleri hissedebilmektir önemli olan.

Saygılar.

olumlu yaklasiyorum, angelina ve bay pitt kadar olmazsa da ben de ilerde evlatlik edinebilirim. kendi cocuguma ek olarak :)

7. Sınıfa gidiyordum o zamandan aklıma koymuştum koruyucu ailelik ya da evlat edinmeyi. Çevremde kim varsa şimdi küçüksün büyüyünce fikrin değişir dediler. Kimlikte yeterince büyüdüm ve düşüncelerimde ilgili konuya dair olumlu gelişmeler olmaya devam etti. 2. Lisansımı okurken okulda düzenlenen panel ile daha da sıcak bakmaya başladım. Gecen hafta yasadıgım ilçenin sydv’si bir anket yaptı, 1-2 aya dönüş olacagını ilettiler. Merakla beklemedeyim.

yapılabilir, neden olmasın.

çok erdemli bir hareket ve bir yenisini dünyaya getirip nüfusu arttırmaktansa, hiç var olmayan çocuğun huzurunu kaçırmaktansa halihazırda var olanın hayatını güzelleştirmeye çabalamak neden olmasın? takdir ediyorum, ileride yapabilir miyim yapacak bir ailem olur mu bilmiyorum.

valla bu yaşıma kadar illaki olur diyordum. şimdi istiyorum olmuyor. çocuk yapmayı zorunluluk olarak görmeden hazır olup yapmak lazım.

Iyi bir toplum icinde yasiyor olsaydim bunu dusunurdum. Ilk kez Santa Barbara'da yasarken burada cocuk yetistirmek isterim dedim ve evlat edinmek cok mantikli geldi, ama vizem bitince dondum iste. Simdi tekrar aynu dusuncedeyim, cocuk bakamam cunku ne param var ne de zamanim.

Karşı değilim, hatta kendim çocuk sahibi olmaktansa evlat edinmeyi tercih ederim, fakat kendimi bir çocuğu herhangi bir şekilde büyütme sorumluluğuyla sınırlandırmak istemiyorum. Bu fikir bana korkutucu geliyor.
Dünyanın en duygusuzca laflarından biri olacak herhalde ama, düzenli bağış yapıp, burs verip, sağlık masraflarını üstlenip vs yardımcı olurken görebiliyorum kendimi şüphesiz fakat evde bir (ya da üç beş) çocuk ile yaşayabileceğimi düşünemiyorum.

Çok daha genel bir cevap vermek gerekirse şu halde evlat edinmeye çocuk yapmaktan daha sıcak bakıyorum.

Bunu yapanlara büyük saygı duyuyorum ama benim hayatta yapabileceğim son şey olabilir. İhtimal bile değil benim için.

Cok iyi degilim bir suredir.

İyi biri değilim +1 ancak özellikle kötülük yapıyor da değilim.

YEZZZ

Hayır

Değilim.

evet oyleyim. hic kimse iyi degildir, iyiyim diyene de gidim inanmiyorum.

ama iyi olmak onemli degildir; asil onemli olan kotu olusunu minimum duzeyde tutabilmektir.

Bazen evet. Salt iyiyim ya da salt kötüyüm diyemem.

media.tenor.com

www.youtube.com

I am, man. Yes, I am...

Edit: çünkü; my mother was a witch, she was burned alive...

Yok değilim, ama bu aralar çeşitli sebeplerden sandığım kadar da iyi bir insan olmadığımı düşünmeye başladım.

Değilim. Çok iyi bir insanım.

İmkân yok imkan olsa anasını ağlatacağım dünyanın (:

değilim asla

kimseye zararım dokunmaz. iyi adamım.

iyiyim.

%60 iyi, %40 kötüyüm.

Yoo iyi bi insanim bence. Temiz kalpli iyi niyetli oldugumu dusunurum hep.

Süper bir insanım bence

Oldukça iyi biriyim.

değilim. kötü alışkanlıklarım ve kötü huylarım var ama kötü biri değilim.

bazen...

Kime gore neye gore? Delirtir bu sorular insani.

@yuzir : kendine göre.

yeterince degil.

Fazlası ile kötü bir insanım.

Nein.

Cevremdekilere gore baya iyiyim ya. Arkamdan kotu diyeceklerini hic sanmiyorum ki degilim zaten.

Karda kışta yağmurda zor olacaktır.

yürünür 20-24 dakika sürer

2 km yol değil yürürsün.

2km nedir yahu? 90 yasinda falan degilsen yurursun.

yokus var mı yokus? cok onemli yokus..

Yürünür. Spor olarak düşünürsen hiç sorun değil.

Yürünür.

Ben her gün büyük bir kısmı yokuş olan bir 2km yürüyorum işten eve, evden işe. Yaklaşık 25 dk sürüyor. Müzik dinleye dinleye gidiyorum. Sorun olmuyor.

Yuruyemezsin bence

sabahları değil de akşamları yürü, tabii araçla gidiliyorsa bu olmaz, bisiklet olabilir.

Biraz yürümeyi sevmeye, biraz da nasıl bir yol kullanacağınıza bağlı. Ben bir süre düzenli bir şekilde yapmıştım. İşe yakın diye gecekondu gibi ama bahçeli tek katlı eski evlerden birini kiralamıştım. Yürüdüğüm yol şehirden kasabaya olan bir ana yol boyuncaydı, çoğunlukla yürürken insana rastlamazdım. Çok yoğun bir trafik de olmazdı. Kışın kurtlar iniyor diye efsaneler söylenirdi hatta. Sıcak, yağmur, kar, akşam karanlığı demeden yürürdüm. Çok da zevk alırdım. Özellikle akşam iş dönüşleri müthiş keyif verirdi. O zamanlar yirmili yaşlardaydım.

2 km yarım saatten az sürer bence.

Ek: İşkence olmaz bence, ayrıca kendinizi servis veya otobüs saatlerine göre ayarlama derdiniz olmaz.

6 aydır haftasonlari da dahil her gün 1,5 yürüyorum. Bir beş dk daha yürüsem de zor gelmezdi

Duzse ve trafik-insan yoğunluğu bunaltmayacaksa yürünür.

Ben yürürüm

2 km yürünür bence düzse

1.5 km isim. evden cikista ve ise varista hafif yokus var 20 dakikada yuruyorum. Sabah hava guzelse bu aralar uykumdan feragat edebilirsem yuruyorum aksam cikislarda kesin zaten.

ben 10 dk kadar yürüyorum her gün işe. yağmur çamur zamanları dışında 2 km de yürünür.

Rastgele bulduğum her yerden alıyorum. H&M, Stradivarius falan.

ben okumadım ama herkesle konuşabiliyorum. yoldan çevirip birader bi baksana diyorum oluyor. esmer, çirkin ve paspal olmadığın sürece sıkıntı çekmezsin zaten bu konuda.

Bu ulkede yapan pek gormedim..konusmaya calissan karsi cinsse 'yaziyorsun' gozuyle bakiliyor maalesef..ama amerika'da markette orta yasli ablalarin bak sunlarda indirim var sakin kacirma her zaman olmuyor diye muhabbete baslamalarini ya da bi cafede otururken merhaba gunun nasil geciyor diye konusmaya baslayan kadin erkek cok kisi gordum..burada tanimadigin bi insana bile merhaba gunaydin demek tuhaf karsilanabiliyor.ama isterdim tabi herkesle rahatca konusmak yanlis anlasilmadan

Pratikle oluyor.
Ben tam Jerry Seinfeld'in standup gösterisinde söylediği gibi, "I can talk to all of you, but I can't talk to any of you" tarzında bir insanım. Sık sık diyemesem de düzenli olarak topluluk önünde konuşmam gerekiyor (girdiğim dersler hariç, konuşma yapmak gibi şeyleri kastediyorum). Sanki zihnimde bir düğme varmış gibi, onu "on" yapınca önüme gelen herkesle sohbet edebiliyorum, güldürüyorum, dinliyorum, hiç çekinmiyorum.
Ama o düğme "off" olduğu zamanlarda telefonum çalsa, kapım çalsa açmıyorum. İnsanlara "kusura bakmayın, tanımadığım kişilerle konuşmayı sevmiyorum" veya "şu anda konuşmak istemiyorum" falan dediğim çok olmuştur.

Yani kastettiğim şu, herkesle konuşulur tabii, birkaç kere yapıp da ölmediğinizde bunun aslında bir seçim olduğunu fark ediyorsunuz. Tanıdığım çok kişi var böyle, yanlarında vakit geçirmeyi biraz yorucu buluyorum.

Sır konuşmak.

Hele turkiyede bu is icin cok degisken var. Malum ortam zaten gergin :) herkes her adimdan bi art niyet bekliyor. Ben insanlara laf atmayi seviyorum. Su ana kadar ortasina daldigim hicbir muhabbette ters bi durumla karsilasmadim. Ama karsilasma olasiligim her zaman var. Bana kalirsa uslup ve yaklasim cok onemli. Ricaci bi durusla soru sorarsaniz dinleyen bile zor bulursunuz. Buyurgan davetkar laf atmalar genelde olumlu karsilaniyor diyebilirim.

Ben herkesle konusurum. Oyle ozel bir sey degil, sirri falan da yok.

Bana oluyor ya. Ama bar-meyhaneler ve çok nadir caddebostan sahilde oluyor. Hadi alkolden desek ertesi gün sosyal medya ya da telefondan tekrar haberleşiyoruz. Bursa'ya git gel bir sürü adam-kadın tanıdım, çanakkale'de gece evin yerini bulamayınca adres sorduğum 2 tane çocuk gel bizde kal vodka var içeriz demişlerdi. Bazen mesajlaşıyoruz onlarla. Yine gitsem oralara onlarla takılırım herhalde :)

Alnımda bundan bir zarar gelmez yazıyor herhalde. Bence işin özü herkesle değil, bir şekilde elektrik aldığın kişilerle konuşacaksın. erkek-kadın farketmez, bunu hissetmek önemli.

yani işin sırrı his ve alnında bundan zarar gelmez yazıyor olması.

Üniversite 1. sınıfta verdim. Türkiye'de okul dersleri için yardıma ihtiyaç duyan öğrenciler, lise için sınava hazırlanan öğrenciler ve üniversite için sınava hazırlanan öğrenciler olmak üzere üç ayrı grup var basitçe. En fazla öğrenciyi bu gruplarda bulursunuz. SAT gibi sınavlar için öğrenci bulmak zor olabilir. Eğer bahsettiğim üç grup için ders verebilirseniz geçinecek kadar para kazanma şansınız var ama genel olarak tavsiye etmem.

Bir tanıdığım ayda 30bin lira civarı kazanıyor. Başka yerde çalışmıyor, sadece özel ders veriyor.

Bir başka iş arkadaşım da saati 200 liradan IB English A dersi vererek haftada 1600-2000 lira civarı gelir elde ediyor. Zaten maaşı da 12bin civarı. Onun aylık geliri de 20bine yakın oluyor yani.

Yani evet.

Bu işler çevreyle alakalı biraz. Geçen sene bi dershanede soru çözüm öğretmenliği yapıyordum. O dönem 5-6 öğrenci özel ders istemişti. Bu sene çalışmıyorum ama hala o dersaneden tanıyanlar vasıtasıyla teklif geliyor. Öğretmenler de birbirine çok iş paslıyor ama komisyon alıyorlar ve kimse yadirgamiyor (ben öğrenciyim diye benden isteyen olmadı ama)

tutturursan gecinmeyi birak koseyi donersin. ilk baslarda cevre sart sonrasinda olay mufredati sindirip, bilal'e anlatir gibi millete sunmaktan geciyor.

ünide ben de çok verdim. bi öğrenci için oldukça iyi kazandım. başka bi arkadaşımsa okulu bırakıp bu işe yöneldi. 2 arabası var ve askerliği bedelli yaptı. şimdi devam ediyor. ve bunlar ailesinin olmadığı bir şehirde oluyor. branşına da bağlı biraz. matematik ve ingilizce her türlü iş görüyor buna yakından şahidim en azından. diğerlerindeki piyasayı bilmiyorum.

Geçen sene kendim tasarladığım Star Wars X-Wing temalı tişörtüm var. (27 E)

25 yaşındayım. Çok var. Ve sürekli giyiyorum şu an fotoğraf ile kanıtlayacaktım üşendim. Fabrikada bile giyiyorum. Yadırgandığım olmuyor mu oluyor ama sorun yok

Hiç kullanmam (kullanmadım da. Kıyafetlerimi kendim seçtiğim zamandan itibaren). Çizgifilm karakterli vs hiçbir şeyim yok.

Sadece siyah bir tshirt'üm var, Snape siluetinin üstünde "Always" ve Alan Rickman'ın doğum-ölüm tarihleri yazıyor.
Bir başka tshirtte "- After all this time? -Always" yazıyor. (Bilmeyenler için, Harry Potter göndermeleri bunlar)

Bir de yakın zamanda bir öğrencim üstünde Central Perk logosu olan bir tshirt hediye etti.
Bunlar dışında üstünde marka logosu olan şeyler bile giymiyorum. Düz siyah veya gri giyiyorum. 34 yaşındayım.

çok giyerim, binbir çeşit, farklı fandomlardan tişörtüm var. çoğu değerli, kaliteli olduğu için evde giymem bile hatta. sokakta giyerim, serbest giyim günlerinde iş yerinde de giyerim. zaten fandomcu olduğumu anladılar artık, yadırgamıyorlar heh heh.

yalnız öyle her şeyi giymem, üzerinde kabak gibi sembol-logo ya da karakter olanları. bi tasarım çizgisi, bi farklılığı, bi estetiği olması lazım.

Yaş 29

hemen hemen bütün süper kahramanlara ait tişörtlerim var ve bazı toplantılarımda da giydiğim oluyor.

şirinlerli ve garfieldli pijamam var.
central perk tişörtüm var dışarda giymelik.

marvel tişörtüm vardı, bi arkadaşımda kaldı maalesef.

çizgi filmli giymezdim de süper kahramanlı giyerdim.

Düşündüm de zannedersem hiç yok. Ne çizgi film ne de süper kahraman karakterli.
Aksesuar vs de yok.

Ama şu günlerde kendim için Holden Caulfield baskılı tişört ya da çanta boyayacağım.
24k

hatırladığım 3 charlie brown'lu, 1 moe'lu, 1 homer'lı, 2 temel reisli, 1 de dalton'lu tişörtüm var. dalton'la homer'lıyı ben almadım ama hepsini kullanıyorum. yaş 32.

address - konuşma, hitap
luncheon - nispeten resmi yemek

Diyor ki: karanlıklarda, belirsizlik içinde yaşayacak olsak bile keşke senin kalbini kazanabilsem ve hayatımın kalanını seninle geçirebilseydim.

luncheon f. öğle yemeği yemek

IMHO: "Tamamen bilinmezlik içinde ya da her ne şekilde olsa da, senin kalbini kazanmak ve hayatımın geri kalanını seninle geçirmek isterdim."

Bu düz yazısı oldu. orada şiirleştirmişler biraz.

"ne ölümüm ne gamım, yüreğini ver bana senin olsun yaşamım." diye çevirirdim.

Lucida Blackletter?

''canterbury'' adında bir font. genel olarak medieval ve old english başlıkları altında arayıp durdum ama sonunda buldum. burada kalsın.

www.1001fonts.com

Old English Text MT
kesin bilgi.

Bu tip fontlara medieval fonts diyoruz. bu şekilde aratarak farklı varyasyonlar bulabilirsin.

Demek istediğinizi doğru anlıyorsam, ameliyatla düzeltiyorlar o yapıyı. Bir plaka koyup birkaç yıl sonra çıkartıyorlar. Benim annem ve ablamda da var o problem zira. Sizinki ciddi bir durum mu, müdahale gerektiren bir şey mi ona da doktor karar verir herhalde.

Aynı göğüste çöküklük sorun kuzenimde vardı. Çok zor ve iyileşme sürecinde acılı bir ameliyatı var. Göğsünüze takılan metal çubuklar ile 3 sene yaşıyorsunuz; daha sonra çıkartıyorlar. Bu 3 sene içinde de düşme ihtimalinize karşı spor yapmak vb. şeyler kesinlikle yasak. Nadeyus vse budet harasho.

merhaba, eğer doğru anladıysam bahsettiğin problem bende de vardı. lise 1de göğüs kafesimin içine metal bir bar yerleştirip göçüklüğü gidermişlerdi, lise sonda bir ameliyat daha yapılıp metal bar çıkarıldı. sizin durumunuzu bilemiyorum tabi ki ancak bir doktora gidip baktırsanız iyi olur. pectus excavatum olarak geçiyor bu arada bu durum.

ben genel mantık açısından bakıyorum, yüzlerce milyon dolar bir uçak. En başta havayolu şirketleri hastalık derecesinde bakımları konusunda dikkat edeceklerdir.

uçak kazası raporlarından izlediğim kadarıyla, firma ne kadar büyük olursa olsun, eğer ihmal yüzünden bir uçağı düşüyorsa, o firmayı komple kapatıyolar.

yani o bakımdan bakınca büyük firmalarda herhangi bir ihmal olma olasılığı bence çok düşük.

küçük çartır tabir edilenler nasıldır bilmem ama.

Youtube'a falan bakın, bir yazar vardı, daha doğrusu bir pilot vardı kitap yazan bu konuda. Uydurma hakkımı kullanarak ismi "Fly without fear" mı neydi demek istiyorum. Onunla yapılan röportajlar var, sakin sakin anlatıyor. Çoğu insanın panik olduğu şeyler uçmanın normal bir parçası falan diyor.

Birisi de videonun altına yorum yazmıştı, "bir insanın amerika başkanı olma ihtimali uçak kazasında ölme ihtimalinden daha yüksek" diye. Araba kazasına maruz kalma ihtimaliniz %25 mi ne daha yüksekmiş uçak kazasından.

bakimlar zaten duzenli olarak yapilir. fakat bakimi gec zaten her kalkistan once pilot ve yardimci pilotun bir listesi vardir. nerdeyse her seyin kontrolunu saglarlar. hatirladigim kadariyla bu liste 100 maddeden uzun.

ya da icini daha da rahatlatman icin soyle diyeyim. bir havayolu sirketinin kaza sonucu dusecegi marka prestijini dusun, hicbir firma bunu istemez. daha da onemlisi o ucagin dusmesinin firmaya getirecegi maddi zarari dusun. bu sadece ucak maaliyeti olmaz. o ucagin yapamayacagi seferler de olacaktir. bunuhicbir firma istemez.

icini rahat tut havayolu sektoru ihamlkarligi onleyen/onune gecmeye cabalayan en buyuk sektorlerdendir.

en güvenli uçak operasyon uçağıdır. Her uçuştan sonra bakım yapılmaz sadece preflight check denen bir kontrol yapılır. Uçağın tipine göre ya pilot yapar anormal bir durum görürse teknisyeni çağırır yada yetkili teknisyen gelip yapar ve uçağın seyir defterine gerekli kontroller yapıldı diye imzalar.

bunun dışında planlanan rutin bakımları var elbette ancak sorunuzu karşılar mı bilemem.

Hız göstergesi öyle kolayca arızalanacak bir şey değil ihmal vs gerektirir arızalanması için. Havada arızalansa bile uçağı düşürecek diye bir şey yok düşen örnekler var ancak bunlar pilotaj ve mühendislik hatası olarak nitelendiriliyor.

Her uçuştan önce detaylı bakıma girse uçacak uçak bulamazsınız. Yok öyle bir şey. Günlük kontrol var o da 48 saat geçerli.

Hız göstergesinden üç tane var. Çok saçma bir korku olmuş.

sözlük havacı kaynıyor. teknisyeni pilotu kabin görevlisi hepsi var. ilgili başlıklara bakarsanız mutlaka merakınızı tatmin edecek entryler görürsünüz :)

ben de uçaktan inanılmaz korkarım.
uluslararası bir firmanın teknik bakım falan filan ekibinde çalışan bir arkadaşım var. ona sormuştum bakım mevzusunu ve çok net cevaplamıştı
"şirketler için uçaklar insan hayatından daha değerli. o yüzden merak etme bakımları en ufak detayına kadar yapılıyor" demişti. tabi bu dediğim genel bakımları. her uçuştan önce uçağı komple söküp takmıyorlar :)

konu çok komplike, ancak basitçe anlatayım; bakımları aksatmak gibi bir şey ıcao, yani ülkemizin de bağlı olduğu "international civil aviation organization" bünyesindeki ülkeler içinde faaliyet gösteren havayollarının bakımları aksatmayı bırakın, anlık çıkan teknik sorunları bile anında çözmesi ve uçağı uçuşa elverişli (airworthy) hale getirmesi gerekir. Uçakların kondüsyonları safa, saca, sana diye adlandırılan (safety assesment of foreign/national/company aircraft) teftişlerle sürekli takip halindedir, duruma göre tek bir perçin eksik olsa uçak kalkamaz örneğin.

demem o ki, uçak bakımı konusunda içiniz çok rahat olsun. her uçuştan önce uçak teknik olarak denetlenir, 48 saatte bir detaylı incelenir, her parçanın ömrü izlenir. hiçbir firma birkaç bin dolarlık hatta milyonluk parça yüzünden selahiyetini tehlikeye atmaz.

hız göstergesi demişsiniz, ondan uçakta en az 3 adet var. hepsi arızalanmadıkça uçak bir şekilde iner, geçmişteki kazalardan sonra o konular tamamen çözüldü.

ha teknik olarak çözülse de emergency durumu doğru tahlil edip yöneten pilotlar her zaman kilit rol oynuyor. o nedenle pilot eğitimleri zor, işe girmek zor, işte kalmak için sürekli kendini geliştirmek ve 6 ayda bir sınavlarda kendini kanıtlamak şart pilotlar için. bu yüzden pilotlar alıyor bu yüksek maaşları.

İstedikleri kadar iyi baksınlar sonuçta dizayn sırasında öngörülmeyen sorunlar yaşadıkça ortaya çıkıyor..

Uçak güvenlik teknolojisinde en tepe noktaya geldik artık daha fazla gelişim olanağı yok diyebilen var mı? Makina ve insan faktörü varsa arıza her zaman olasıdır

şöyle anlatayım her nokta için sensör ve sensör arızası için de uyarı sistemi bulunuyor. uyarı sistemi analog olduğu için de çalışmama şansı yok.

hız göstergesi yolcu uçağında bozulması en zor parçalardan biri. bozulma ihtimaline karşı çift yedeği var, uçaklarda gps var, var oğlu var.

korkacaksanız küçük uçaklardan korkun, ama ticari havayollarında kolay kolay bir durum olmaz.

Korkacaksan uçaktan değil kafayı bozup uçağı yere çakabilecek pilottan kork, uçağa bir şey olması zor.

yanlışınız var. birgen air kazasında hız göstergesi kendi kendine arızalanmıyor ihmal var tüp gerekli örtülerle kapatılmıyor. Üretici bu tip olayların önüne geçmek için bunu yazmış zaten ama sen bunu yapmazsan kaza geliyorum der.

Sen arabanın suyuna bakma sonra hararet yaptı diye veryansın et.

Dubai'de bir süre yatıp pitot tüpleri kapatılmadı ise içine rüzgarlarla kum kaçması tıkanması işten bile değildir. Tüm raporu okuyup daha net bir şey söylemek mümkün olabilir ancak.

detaylı düşünmeye gerek yok.
istatistiklere göre en güvenli ulaşım aracı uçak.

www.washingtonpost.com

herhangi bir konuda herkesten daha fazla sivrilirsen illaki başına bişey gelecektir anlamı yada askerlikte derler ya ne en önde olucan ne en geride her zaman ortalarda gezeceksin mantığıdır.

oradaki yemeyi alt etmek gibi değil de, "kafasına yer" gibi düşünmek gerek yukarıda dendiği gibi.

hmm web siteleri / internet kullaniliyor. ancak okunan, izlenen, bakilan, dinlenen, oynanan, karaoke bir sey degil.

o zaman chat / mesajlasma icerikli bir sey olmali, baska bir opsiyon kalmiyor?

chatrubate falan? ama o da herkesin yapacagi bir sey degil bence. C ile baslayan baska bir chat meselesi varsa o da olur...

Cyberdating

baş harfine gerek olmaksızın chat olduğu çok belli. yabancı erkeklerle ingilizce chat yapmış.

@sopiro +9999

cyberdating/cybersex
konu kilit.

cevaplarınız üzerinden tahminleri kendisine ilettim. sonuçları bildiririm. :)

couchsurfing.

cevap: chat imiş arkadaşlar. :/ hile yapmış bence. sapyoseksüelliğimi sarstı bu durum biraz.

kandirilmissin bence de.

-sizin ailede başka biri var mı onunla ilgilenen, bilen vs?
-Varsa da bilemem bana soylemez

-tüm dünyada herkesin doğal ve normal kabul ettiği bir şey mi?
-Himm sanirim cok kabul gormez

-eğer bunu bana söylemek istemesen, sebebi seni yargılayabileceğimi ya da utandırabileceğimi mi düşünmen olur muydu?
-Yok utanmam herhalde ya. Yargilamazsin ona da eminim. Sadece yaparsin ve kimseye soylemezsin ya oyle bir sey.

chat bunlara uymuyor bence, bu konusma internet uzerinden gectiyse zaten chat yapiyordunuz.

cybersex falan olsa hadi neyse

hadi len ordan. ailede biri chat yapsa niye bize söylemiyo olm. seni yiyor bu hanım...

chat olabilir, neden olmasın? içeriği başka ama. chatroulette olabilir ya da sexting olabilir. değilse de arkadaşın birazzz..

Bu, eskiden bir milyoncu diye bilinen mağazaların çoğunda şu tarz şeyler oluyor: tinyurl.com
Nazar boncuğu falan da bulursunuz.

bu carb orani butun sut urunlerinde benzer zaten

O ürünler biraz keriz silkeleme operasyonu gibi geliyor bana. Yani 500 ml protein sütte 30 gram protein var, herhangi bir standart sütün 500 ml'sinde 25 gram protein var, birini satıyorlar 6 liraya diğerini satıyorlar 2 liraya, yani büyük kerizlik. Karb. oranı da my pink'in dediği gibi hepsinde aynı.

@angelus ben geçenlerde baktım da birçok sütün besin değerinde 100mlde 3gr protein gibi bir oranda görünüyordu. Mesela Sek'in proteinli sütü 330 mlde 30.5 gram diyor. Öyle olunca bayağı fark var aslında. Sanki. Galiba.

Edit. Çok teşekkürler, tam da bu sıralar anlamaya çalıştığım bir şeyi söylemiş oldunuz. @angelus

Sopiro; Sek'in protein sütünü inceleme fırsatım olmadı açıkçası o yeni çıktı sanırım ama protein miktarını o düzeye çekmek için muhtemelen whey kullanmışlardır, e whey kullanılıyorsa ve diğerleri gibi 5-6 lira bandında satılıyorsa o da kerizlik, whey'le protein miktarı artırılmış süt içmek yerine direkt whey kullanmak daha mantıklı, bu şekilde hem daha ucuza gelir hem de gereksiz süt şekerini almamış olursun. Whey'lerin servis miktarı ortalama 3-3,5 lira oluyor, şeker miktarı da 1 gram civarı.

çok pahalı bunlar. protein tozu al süte karıştır çok daha uygun fiyata içersin.

bu tarz ürünler bana göre böyle sabah 8 akşam 6 gibi çalışan insanlar için ideal ki bunlardan biriyken kullanmışlığım var. onun dışında ev vs için denildiği gibi gereksiz. ki kesinlikle denildiği gibi wheyden pahalı çünkü daha konforlu. her şey hazır halde size sunuluyor.e haliyle konforun bir maliyeti var.
denildiği gibi hiç kasmadan bir whey alıp geçebilirsiniz.

Hazır whey içecekler var mı acaba şişe olarak? Hazırlanaması ayrı bir dert

Içim fit 6 tane alinca 3.70 tl ye geliyor adedi tespo markette. Kahvaltıda yulaf ceviz chia tohumu ile kullanıyorum. Bi kutu iki gun yetiyor. Tadı güzel yulafi her gun yenilebilir kılıyor. Bana göre de protein tozları kerizlik. Mis gibi et yemek varken ama herkes evde hazırlayıp ise goturmuyor benim gibi. Adamlar ürünü yapmis begenirsen beslenme tarzına uyarsa kullanırsın. Kerizlikle cakallikla ilgisi yok. Şokta a101 de migrosta ucuz sütler var ama tadları rezalet. Ucuz arayan onları içsin litre litre nasıl olsa protein var içinde.

Ben bir ara Tea Tree serisini kullandım ve memnun olduğumu sandım ama Kiehls ile tanışınca aslında zamanında hiçbir fayda görmediğimi fark ettim.

Dus jeli(birkac farkli urunu), rimel, pudra kullandim. Moringali dus jeli disinda hicbirinden memnun kalmadim. F/p iyi degil. Bir de universitedeyken(6-7 yil kadar once oluyor bu) aldigim indirimli dus jelleri alerji yapiyordu. Sonra indirimdeyken almamaya karar verdim ve alerji sorunum cozuldu. Belki magazaya ozgu bir durumdur; ama sanirim bayat urunleri "indirim" diye kakaliyorlardi. Neden magazaya ozgu? Cunku internet sitesinden yaptigim indirimli alisverislerde boyle sorunlar yasamadim.

the body shop, hayvanlar üzerinde deney yapma konusunda tanrı olan loreal grubuna ait bir marka. öncelikle bunu belirteyim.

sülfatsız şampuanını kullanmıştım ama performans anlamında diğer şampuanlardan bir farkını göremedim. body butterları fena değil ama artık çok pahalılaştı. o paraya değecek bir ürün değil.

@straight from the heart; Loreal'den ayrıldılar ve hayvanlar üzerinde asla deney yapmıyorlar diye biliyorum ben. Bir ara imza falan topluyorlardı hayvan deneylerinin yasaklanması için ve internet sitelerinde de yazıyor sürekli test yapmadıkları. Doğru değil mi şimdi bunlar?

Benim bu markaya yönelmemde asıl sebep hayvan deneyi yapmamalarıydı zaten. Eğer doğru değilse başka alternatifler arayacağım. Hatta direkt öneriniz varsa çok güzel olur.

@ms brownstone yanlış bilgilendirmişim özür dilerim. eylül ayında satılmış natura cosmeticas adlı bir firmaya. o firmanın ise cruelty free olduğunu söylemişler.

loreal bünyesindeyken bile hayvan deneylerine karşı kampanya yapıyorlardı. biraz salağa yatıyorlardı yani.

maalesef herhangi bir önerim yok ama rossmann'lardaki ürünlerin büyük kısmı sanırım cruelty free. ayrıca temiz içerikliler. araştırabilirsiniz.

Diş ağrısı için Arveles ya da Apranax iç.

Apranax fort

Advil

majezik demeye gelmiştim.

cataflam iyidir.

Arveles +1

Ben de arveles diyorum,

Apranax plus ya da cataflam

Tadolak - cataflam

Apranax plus

Ben üç gün önce yirmilik dişimi çektirdim. Çıkarken doktor “çok ağrırsa ağrı kesici al” dedi. “Evde majezik var, olur mu?” dedim. “Dostum majezik çok güçlü bir ağrı kesici, ölmüyorsan alma” dedi.

Arvales +1. Diş ağrısı için hayat kurtarır.

geralgine k
apranax plus

ama bunlar hep reçeteli ilaçlar

Majezik+1

bizim de moralimizi bozdun.
idare eder. uzun süre sonra cumartesi çalışmama mutlulğu

Sinemadaydım yeni geldim, keyfim yerinde. Bu hafta hızlı geçti, mutluyum.

Kötü. Sabahtan beri uğraştığım projede hata çıktı. Sen de bir gün başka biri ol.

Geçmiyor.

Bugün bardaktan boşanırca deyimindeki yağmuru yedim. Elimde kitabımla sel gibi yağmurda her adımda ayakkabımdan fışkıran sulara baka baka depar attım. İnsanın doğa karşısinda çaresiz kalması çok acı gerçekten.

Ömrümün en stresli, en umutsuz, en yorgun günlerini yaşıyorum. İyi değilim.
m.youtube.com

Cok sevdiğim arkadaşımın doğum gününü kutladık, eşiyle ve arkadaşlarla organize olup. Hediyesini verdim cok eglendik çalıştığım kurumda, hayvan gibi güldüm. Bu kadar boktan bir şehirde bu dostlukların kıymetini anlatamam.
Sonra is çıkışı spora gittim, öküz gibi beslendim. Bacak çalıştığım günler melek subaşı'nın kocası gibi oluyorum her seyim kapanıyor. Titreyerek geziyorum amg.

Çiçek gibiyim. Motosikletle 1 haftalık yunanistan seyahatinden yeni döndüm. Bu akşam da eski bir arkadaşımla rakı içtim. Şimdi eve geldim. Kahvemi hazırladım, sigaramı yaktım. Hayat bana güzel.

Tl:dr; enerjini sömüren her şeyi hayatından çıkartmalısın.

rakıyı çıkardım az önce dolaptan.

hani aslında keyifliyim de keyifli olmayı yediremiyorum kendime sanırım.

Yirmilik diş çektirdim. Dk oturarak uyuyorum.

Her yerde akşam değil.
birisini bekliyorum. Gelse ya:(

gelmeyecekmiş.

Gecmis olsun.

Mesaideyim. 4 gibi is biter herhalde... servisle ece gitmeyip burada sabahlayacagim. Disciye giymem lazim, iki gündür öldüm agrisindan. Disi cektirip eve gecicem. Uyuyabilirsem, birkac saat uyuyup ise gelcem yine.

Kotu...

Sırtım ağrıyor.

:((((((((((((

reklam sektörü
pozisyon; sosyal medya uzmanı (uzman değildim, küçük bi yer olduğu için uzman demek istediler.)
üniversite mezunuyum.
1000 tl ile başlamıştım.
2014 ocak

450 tl part time öğretmenlik 2006

350 tl. 18 yıl önce. Muhasebe elemanı.

1000 tele
Makine muh 4. Sinif ogrencisi
Metal sektoru
Proje ve saha muhendisi
2011

Net ortalama 2837 tl. it sektörüydü. yıl 2014

2000 tl.
2010, boya sektörü, kimya mühendisi.

reklam
sinema ve tv mezunuyum
prodüksiyon ve kurgu asistanlığı
ilk iki aydan sonra 1300 tl (2016 asgari ücret)

Katılım yurt dışı.

2017 Aralık, part time olarak yemek servisine başladım bisiketle. Sipariş başına ödendiği için maaş bana bağlı. 1 ay az çalıştım 5000 sek (2400 tl) diğer aylar 7000-9000 sek (3300-4300 tl) aldım.
Haftada 15 20 saat çalışıyorum.
Şu an belim kopuyor.

Kendi alanımda iş bulmam lazım, eğitimim mimarlık

2009, tıp doktoru: 1900 TL

vet. hek. özel sektör 1500 tl sene 2010

sektör: fmcg
pozisyon: satış temsilcisi
eğitim: iktisat - mba
4500tl

2016

Sektör mobilya
Is erp implementasyonu
Eğitim endüstri mühendisi - yeni mezun
Şehir ankara
Sene 2015

1600

Oha ben 3 senedir çalışıyor muyum? Ne çabuk geçmiş zaman.

günlük 5 tl. komi/lokanta.

800$. Ama o zamanlar dolar yüksek değildi, o yüzden çok yüksek bir maaş da değildi. Kozmetik sektörü ama benim işim satış vs. değildi. Bir daha da maaşı dolar olarak aldığım bir yere denk gelmedim.

1500, reklam ajansı, 2016

2 ay sonra 500 lira zam almıştım.

2016 _ 1910 tl _
sektör ilaç
Pozisyon kalite kontrol uzman yardimcisi
Egitim yuksek lisans ogrencisi

Idi,

2013
özel sektörde bilgisayar mühendisi
1500 TL. hey gidi günler...

İlk işim üniversitenin yemekhanesinde paso tepsi yıkamaktı. Yanlış hatırlamıyorsam saatim 5-6 lira filandı.
Sonra buz pistinde patenciydim, kaymayı bilmeden milletin patenlerini hazırliyordum. 50 lira için akşama kadar belim kırılıyordu. Sene 2015.

Ne sefil günlerdi hey gidi... Ben biraz ağlayayım.

Grafiker stajeri olarak başlamıştım, sene 2009 maaş 250 tl

İlk işim kendi işimdi, ayakkabı boyama, simit filan satma gibi. maaşlı olan ilk işim ise ofisboy du;bunda haftalık 60 lira alıyordum. Mesleğe yönelik ilk işim de inşaat experiydi galiba(bunu karıştırıyor olabilirim o dönem aşırı fazla sektör değiştirdim) ama fiyatı anımsıyorum 750 + sodexo almıştım ilk ay. harcayarak bitirememiştik o dönem, bizim için süper paraydı.

yazilim, 3800, 2014

1800+yol idi, yıl 2013.
Öğrenciliği de katarsak 2008'de 450 tl idi.

Astronotlar.
Bir de güzel sanatlarin herhangi bir dalındaki sanatçıların yaratım süreçlerini merak ediyorum.

Pilotlar. Özellikle de savaş pilotları. Örneğin bazı insanlar çok iyi araba kullanırım diye konuşurlar sürekli. O anda ortamda bir pilot olsa mesela, ben de çok iyi F-16 kullanırım diyecek. Bayağı uç bir nokta.

İtfaiyeci

Hepsini merak ediyorum ben. Hangi meslek erbabı olursa olsun. Öğretmen doktor polis asker hariç. Her detayı her şeyi sorar öğrenirim. Gerçi geçen pöh gördüm ona da sordum her detayı.

f1 de çalışan insanlar.

metro şöförleri. hemen her gün görüyoruz kendilerini ama çok izoleler o odada. canları sıkılıyor mu merak ediyorum. yani moralleri de bozuluyordur kesin. kocaman aracı kullan diye oturuyorsun mesela, ama yapabildiklerin sınırlı. bir bunlar bir de müze, sergi gibi yerlerde sandalyede oturup eserlere göz kulak olanlar.