tez aşamasına geçtiğim dönem yaptım ben, birkaç ders aldım ama saydırabilceğim bi dersin kalmadığı için keyfime göre ders seçtim, takıldım öyle. teze orda başlamak isterseniz de oradaki enstitüyle görüştüğünüzde bir danışman ayarlayıp yönlendiriyorlar.

tam olarak ozgur bir kusun hatirati'nin dedigi gibi yaptim ben de. alman gereken minimum krediyi dolduracagin dersleri secip tez donemine orada baslayacak sekilde gidebiliyorsun tabi kurali degistirdilerse o kadarini bilemem ama.

gidebilirsin teknik olarak.

"aslında gitme amacım iş bularak yerleşmek olacak. bulursam yüksek lisansı bırakabilirim. ne kadar mümkün bu dediğim sizce?"

Sana calisma izni basvurusunda sponsor olacak bir firma bulursan mumkun. Halihazirda ogrenci olmanin, turkiye'de olmanin veya gitmek istedigin avrupa ulkesinde olmanin bu konuya bir etkisi yok prosedurel olarak. Tek kolayligi fiziksel olarak bulundugun yerde networking, is gorusmelerine gidebilme falan.

tabi ki de yapabiliyorsun, erasmus+ olarak geçiyor. hatta doktora için yoktu sanırım ona da gelmiş artık. tüh gitseydim keşke işe girmeden :( neyse, okulunun erasmus ofisi vardır illa ki, ona git. ek olarak enstitü sayfalarına bak, oralarda yazar.

@Bartebly: tez zamanı giden arkadaşlarım, öğrencilerim de oldu -öğrencilerim dediğim, yani lisansta öğrencilerimdi sonradan yükseğe başladılar ama ben hala doktorayı bitiremedim tembel olduğum için (-_-) - emin değilim ama danışman her iki üniversiteden de olacak şekilde oluyor diye biliyorum. yani iki danışmanlı çalışıyorsun. erasmus'a bu şekilde gittiğin zaman tezini ve araştırmanı yapıyorsun işte. laboratuvarda çalışıyorsun fen bilimleri ya da mühendislikteysen, sosyal alanlardaysan da yine atıyorum sosyoloji psikoloji lab çalışmaları olur, onlara katılırsın.

erasmus yüksek lisans diye aratın google'da daha çok yönetmeliksel açıklama bulursunuz, hatta ilk elden blog yazıları vs bile bulursunuz bence. ya da okulların forumları oluyor, mesela itü'nün teknik forum'u var, ona bakabilirsiniz, illa ki geyiksiz bilgi vardır.

gidilebilir. yüksek lisans 2. sınıf 2. dönem başvuru yaptım uzatma döneminde de almanya’ya erasmusa gitmiştim. tez yazılabilir mi dersen o iş zor çünkü erasmus ortamlarından teze odaklanamazsın. kaynaklarını toplar erasmustan sonra yazmaya başlarsın.

Detayları verirseniz yardımcı olabilirim.

Aradığım DIN EN 13001-1 & 13001-2

libgen'de standart arama sekmesi mevcuttu.

DIN'i kapsamıyor bile olsa EN olarak aratıldığında çıkması lazım. üniversitenizin kütüphanesi ile görüşün, standartları getiriyorlar, yalnız danışmanınızdan yardım istemeniz gerekebilir, bazı kütüphaneler hocalar ya da asistanlar üzerinden giderek standart satın alıyorlar. bir de bazı üniversitelerde direkt standart veritabanı aboneliği oluyor, okuldayken okulun internet hesabına bağlanarak da indirebilirsiniz. gerçi hangi ünidesiniz bilemiyorum ama bir kısım ünide var bu imkanlar.

innovia'dan uzak dur, genel olarak 1+1 ve studio olmayan evler aile apartmanıdır. Kapıcılarla görüş, evin etrafında biraz dolaşırsan kesin görürsün görevlileri, söylerler tutmak istediğin evin ne sıkıntısı var

beylikdüzü değil de esenyurt tarafı oluyor sanırım -yani marmara park'ın oralar- öğretmenler sitesi var, hem patronum orada yaşıyor hem de yengem -dayımdan boşandı, kuzenimle (genç kız) birlikte oturuyorlar güvenle valla- bahçeleri ve havuzu varmış, çocuklu aileler için özellikle ideal gibi görünüyor.

beylikdüzü tarafında da migros'un arkasında kalan pek çok siteler var, diğer dayımdan boşanan diğer yengem de -evet ailemizin erkekleri biraz işe yaramaz- yine ergen kız kuzenimle birlikte güvenle oturuyor. yalnız migros'tan büyükçekmece'ye giden istikamette ilerleyeceksin, direkt migros arkası değil yani.

Burunda Akıntısı var mı?

götürün tabii. yaşlı kedi de yaşlı insan gibidir.

Cremis: soruyu acip uyuyakalmisim :D akintisi yok. Tam olarak bogazina bisey takilmis gibi hirliyor. Gozlerinde falan da bisey yok gorunurde

bir şey yoktur muhtemelen. benimki de sümüklü horlayan insanlar gibi hırıl hırıl sesli uyuyor kucağımda, kucağımdan bıraktığımda ses kesiliyor. götürdük vet'e bir şey çıkmadı. kendisini uyuduğu yerde güvende hissettiği içindir dedi.

torluyorsa sorun yok. yani torultusunu hırıltı zannetmiş olabilirsiniz (ne biçim cümle kurdum yahu?? XD ) bizimki de yaşlı, bazen toruldarken vitesi aşşırı arttırıyor, böyle baya 200 basıyor bir anda, ama vet birşey yok dedi. yine de götürün tabi, yaşlandıkça parçaları eskiyor, tıpkı insanlar gibi. evet kediyi motora benzetmeye devam ediyorum, keşke miyazakideki gibi otobüs olsalar da onlarla seyahat etsek <3

psikologla mı görüşseniz acaba? sosyal anksiyeteniz de varsa klinik psikoterapi, ağır bir durumunuz varsa yanında ilaç tedavisi ile birlikte uygulayabilir. ek olarak belki konuşma terapisi de olabilir. ben de çok bilmiyorum ama anksiyete bende de var, psikoterapi tabi ki de iyi geliyor -tabi psikoloğunuzla olan dinamiğinize göre değişebilir, herkes her psikologtan aynı verimi alamayabilir. uygun psikolog bulana kadar devam edilebilir tabi-

evet psikoterapi alıyorum pskiyatrik ilaç da kullanıyorum belirtmeyi unutmuşum. fakat konuşma anlamında kötüye gidiyorum. bu bağlamda daha pratik tavsiyeler istemiştim. çünkü psikiyatrist ilacımı değiştirmeyecek veya yeni ilaç ekleyemeyecek (konuşmuştuk) psikolog da bana bu konuda huzursuzsan belki diksiyon kursuna falan gidebilirsin, aklındaki çözümleri deneyebilirsin veya konuşurken daha konforlu olmak adına kendini yargılamayı bırakabilirsin bu noktada terapide öğrendiklerinle yola devam et tarzı mesajlar veriyor. artık konuşurken kelimelerin dağınıklığından yoruluyorum ve bu konuda pratik bi çalışmaya ihtiyacım var.

yazarken de cümle üretiminde zorlanıyor musunuz? yoksa yazmanın daha uzun düşünme süresi sağlaması daha düzgün cümleler kurmanızı sağlıyor mu? uzun uzun yazılar yazmanızın konuşmanıza iyi geleceğini düşünüyorum. gençlikte benzer sorunlardan hafif de olsa dertlenmiş şimdiyse günlük hayatta günde 10 saat İngilizce konuşan bireyim. İngilizce'yi de yaza yaza konuşur hale gelmiştim ve ben de İngilizce'de Türkçeye göre daha rahat olduğumu söyleyebilirim.

Dil konuşma terapisi diye bir şey var, dil konuşma terapistleri sana yardımcı olabilir.

Önceden yazarken sorun olmuyordu şimdi yazarken de karman çorman yazıyorum. Yazı yazmayı deneyeyim.

dil ve konuşma terapisti de araştıracağım teşekkür ederim.

Ben de aklımdakileri karşımdakilere anlatırken zorlanıyordum. Bir şekilde düşünme hızım konuşma hızımın çok ilerisinde. Tam bir şeyi anlatacağım aklıma olayın başka bir boyutu geliyor. Bu arada aktaracağım diller birbirine karışıyor. Karışmasın diye durup bekleyince duraksamalarım çok oluyor, konu akıcılığını kaybediyor.
Ne yaptım? Özellikle önemli toplantılar öncesinde deli gibi çalışıyorum. Konuşurken düşünürsem ritmim bozuluyor, o yüzden sanki monolog yapıyormuşum gibi (ama ezberlemeden) tekrar ediyorum konumu. Bir akış çiziyorum ve onu elime alıyorum. Size de bunu tavsiye ederim.

sesli bir şekilde okumalar yapmanı öneririm. hatta mümkünse ayakta, yürüyerek oku. bol dialoglu şeyler tercih et. ağzın, kulakların, beynin...vb alışsın.

ne alakası var ya. insan sevdiği birini kaybedince nasıl kendini "eceldi" "kaderde varmış" diye teselli edebilir?

bir ölüm bir ayrılıktır bir eksilme halidir. ve bence sorduğun şekilde, bu sorunun allaha inanmakla değil bence kadercilik ile alakası var.

bunun bir döngü olduğunu düşünüyorum. allaha inananlar da aksini iddia etmiyor zaten. birileri ölecek birileri doğacak vb. çokta kasmaya gerek yok. eskiyi getir yeniyi götür. sistem bu.

yukarıda yazılanlara katımıyorum. dindarlar ahirette yeniden kavuşacaklarını düşünerek kendilerini teselli edebiliyorlar. ölen kişinin aslında ölmediğini, yer değiştirdiğini düşünüyorlar. ölen kişi kaza, ihmal vs. sonucu öldüyse kaderinde bu varmış diyerek yine acıyı hafifletebiliyorlar. ölümün kendisinden çok allah'ın yazgısıyla yani imtihanları. onlara göre ölmek yok olmak demek değil.

inancın yoksa "life is life" diyorsun geçiyorsun, başka bir tesellin olmuyor. bir acı yaşanacaksa da yaşıyorsun. zaten olması gereken bu. hayatta sevdiğinin ölümünü kabullenmen ve yas tutman gereken bir zaman da geliyor, tutuyorsun işte.

Bir gün ben de öleceğim.
Bu düşünce her şeyi değiştiriyor.

Çocuklar avutulur gerçekçi olmak lazım

Maksat ölümsen sonra yaşamaksa daha mantıklı kavramlar var. Reenkarnasyon gibi.

Kendimi bildiğim yaştan itibaren hiç inancım olmadı. Dini eğitim de aldım, çok da okudum bu yaşıma geldim hala aynı fikirdeyim. İnanmıyorum.
En çok bahsettiğiniz durumu yaşarsam tepkim ne olurdu diye düşünürdüm.
Yılbaşında ani bir şekilde babamı kaybettim. Ailenin diğer üyelerinin aksine son derece sakin karşıladım bu durumu. Cenazesinde de dua etmedim. Mezara koydular, üstünü örtüler. Hoşçakal deyip çıktım mezarlıktan. Sonra normal yaşantıma devam ettim. Taziyeye gelenlerle ilgilendim, günlük işleri hallettim vb.

Geçen sene de çok yakın bir arkadaşımı aynı şekilde aniden kaybetmiştim. Çok üzüldüm ama aynı şekilde veda ettim. Teselli edilmeme gerek olmadığı gibi ben epeyce insanı teselli ettim.

hayat dahil her şeyin bir limiti olduğunu gözlerimle görüyorum. allah gibi, ahiret gibi, cennet/cehennem gibi limitsiz şeylerin zaten var olmadığını düşünüyorum.

canlılar biyolojik birer makinedir ve belli parçaları yeterince eskidiğinde ya da hasar aldığında çalışamaz hale gelirler.

annem inançlıdır, ama erkek kardeşim, babam ve ben ateistiz.

annem ölenlerin "daha iyi bir yere gittiklerine" inanıyor. buna tam olarak ahiret inancı diyebilir miyim, bilemiyorum, kendisi ahiret inancı olarak tanımlıyor. babam ve kardeşim ise kesinlikle sallamıyor, umurları bile değil :))

ben avutulmaya ihtiyaç duyulmadığını düşünmüyorum, insan her yaşta avutulmaya ihtiyaç duyabilir. bu noktada karakterlerimiz, psikolojik durumumuz etkili. karakter ve psikolojik duruma ise beynimizdeki nörotransmitterler, beynimizin fizikokimyasal ve elektrokimyasal durumu, vücudumuzdaki hormonlar vs etkili. bu noktada tam anlamıyla sağlıklı ve mükemmel insan vücutlarına sahip olsak, belki avutulmaya ve haliyle inanç sistemlerine ihtiyaç duymayabiliriz. ama tabi mükemmel insan vücudu neye göre kime göre? dahası insan, yapısından dolayı, mükemmel olsa bile inanca ihtiyaç duyabilir mi? belki buradan konu transhümanizme kadar gider, bilemedim şimdi. çok uzattım. ama kafamdaki fikir şu ölenlerle ilgili: anıları bizde kaldığı sürece, onları hatırlayabildiğimiz sürece, bu benim için onlarla ilgili bir avutmadır. zaten hatırlamazsam da üzülmem artık, çünkü dediğim gibi "hatırlamam". bir de ölüme üzülmek de saçma olabilir bir bakıma, ölüyorsun ve vücudun çeşitli bakteriler vs tarafından parçalanıyor. belli bir noktada moleküler seviyeye kadar parçalanıyorsun. o moleküller her yere dağılıyor -belki de bir sarı çiçekte olacağım şlakjdşajdajlada öyle bir şiir mi ne vardı şimdi aklıma geldi XD - ben unutulmamak, hatırlanmak, ama güzel hatırlanmak ve insanlarda üzüntü yaratmamak için farklı şeyleri hayattayken bizzat kendimizin yapması gerektiğini düşünüyorum. bu bir insana ufak bir iyilik de olabilir, benim kafamda olan şey gibi makale yazıp yayın çıkarmak da olabilir, böylece bilim dünyasına yaptığım ufak da olsa bir katkı, bir küresel atom savaşı çıkıp da tüm databaseler ve kütüphaneler yok olmadığı sürece, orada bir yerde olacak. yaptığım yayınlara atıfta bulunan insanlar sayesinde de dünyada bir ayak izim kalmaya devam edecek. bu beni şu anda mutlu ediyor. ölünce de ben var olmayacağım için, aslında benim açımdan önemli olmayacak :D haliyle şu anda kendimi avutuyor olmak, benim için yeterli. aynı şekilde sevdiklerimi de bendeki anılarıyla, özellikle de güzel anıları ile hatırlıyor olmak, o avuntuyu bana veriyor.

ben bunu daha kısa da anlatırdım sanki ya? XD neyse, bana kalbin kadar temiz bu cevaplama alınını ayırdığın için teşekkür ederim :)

almam.
düzenli almam yani. özel alanlara ihtiyacımız var hepimizin.

Düzenli almam. Arada sırada seve seve. Geçenlerde komşunun oğlanı işe aldırmak gibi bir aptallık yapacaktım. Düşünüp duruyordum "ben sabah bunla yürüyüp akşam bunla dönemem ki her gün bıkarım" allahtan istemedi de kurtuldum.

Bu bile dert oluyor bana bak.

Almam. Sen dogrusunu yapiyorsun. O nolcak aliver diyenlerin arabasi yoktur.
Bi de bi yerde duymustum. Arabadaki insan sayisi artinca daha fazl benzin yakmiyor mu ya bunu hep merak ediyorum. Yanlis mi duymusum acaba

@flipsflops
Teknik olarak kesinlikle daha fazla yakar evet ama bu kayda deger bir miktar midir onu bilmem, oturup hesaplamak lazim.

Bazı jestler zamanla görev halini alabiliyor o zaman sıkıntı olabiliyor.

Düzenli asla almam. Hem verdiğiniz örnekleri yaşama oranı yüksekliği hem de alışmış kudurmuştan beterdir anlayışı bunu yapmama engel oluyor. Üniversiteye 1.5 yıldan fazla bir süre otostopla gidip geldim. Yıllardır araba otostopçu da alırım. Ancak bazen olayın hukiki boyutunu düşündüğüm de otostopçu işinden de vazgeçmek üzereyim. Yolda kalan insanlara yardım etmek çok büyük bir iyilik. Ancak dediğim gibi herhangi bir kaza durumunda filan yaşanılacak olaylar iyi niyetleri zedeliyor.

bu sekilde duzenli yapilan iyilikler goreve donusuyor dediginiz gibi, ben de sevmiyorum boyle seyleri, kimseden boyle bi sey beklemem beklenilmesini de istemem.

arada alınır da düzenli olarak almam kesinlikle. yaptığın iyilik görev haline geliyor+1

adam senin arabanla "bugün beni şuraya atıverir" diye plan yapıyor asfdgfhgjh

@baskalasim
Kaza bela durumda benim nasil bir hukuki sorumlugum oluyor? Taksirle adam oldurme gibi bir şeyden suclanabiliyor muyum mesela, bu tarz bir seyi mi kastediyorsun?

Bir süre arabasızdım kimsenin arabasına binmedim .Otobüs durağına gidip otobüse biniyordum.Şimdi arabam var düzenli olarak kimseyi taşımıyorum ama arada sırada alıyorum.Hatta sevdiğim bir kişi olduğunda yolumu da uzatabiliyorum.

@stavro
Tam detaylı bilmemekle beraber bir örnekle anlatalım.
Kardeşim anlatmıştı çok uzun zaman oldu içeriğini çok hatırlamıyorum ama aşağı yukarı şöyle bir şeydi; Kayseri Erciyes yolunda vatandaşın biri otostop çekiyor. Yanda oturan astsubay olmak üzere şoför de iyilik niyetine duruyor vatandaşı alıp yola devam ediyorlar. Biraz ilerledikten sonra arkalarından bir araç çarpıyor ve arkada oturan otostopçu arkadaş ölüyor. Ardından polis mahkeme derken bu iki arkadaş büyük sakata geliyor. Ölen arkadaşı nereden tanıyordunuz? Neden arabanıza aldınız gibi terletici sorularla beraber kan parası uğruna Astsubay arkadaşın maaşının bir bölümüne uzun bir süre el konuluyor. Meslek durumları sıkıntıya giriyor, şoföründe başına bayağı bir iş geliyor.

@stavro
Mobildeyim düzenleyemedim şoförün başına galiba dediğiniz gibi cinayet durumları sarılıyordu. Anlayacağınız amaç ne kadar iyilik de olsa başınıza bela olma olasılığınız çok yüksek. Bugüne kadar sayısız otostopçu aldım. Otostopçuyu sağ salim indirine kadar yol zulüm oluyor.

düzenli asla almam yolda denk gelir görürsem ve trafik uygunsa dururum yoksa devam ederim.

araç benim değil ise;
yakıta ortak olmak istediğimi söylerim. kabul etmezse binmem.

araç benim ise;
2 sebepten dolayı kesinlikle götürmem.
a)özel alan, sorumluluk vs.
b)hukuki boyutu

ölüm vs. durumu, taksirle ölüm çok uç örnekler ancak taşıyanın da sorumluluğu var. (ticari olmasa bile... kaldı ki düzenli olarak ödeme alsan ve ailesi bu durumu beyan ederse mevzu çok farklı bir yere uzanır)
ticari bir durum yok ama düzenli olarak taşıyorsunuz. bir miktar kusurun da sizde olduğu bir kaza yaparsınız ve yolcu çalışamayacak duruma gelir. sgk tarafından malulen emekli edilir. sgk size dava açar "senin yüzünden oldu" diye.

"düzenli olarak almam" diye bir şey yok malesef. yağmur yağar, alırsınız. "ıslanmadım" diye minnettar olacağını düşünürken ertesi gün "e bugün niye almadı sırtında mı taşıyacak sanki" olur.
sürekli araçla gitmediğimi, düzenimin belli olmadığını ve güzergahta uğrayacak yerlerim olduğunu düşünmesini sağlardım. ya da hiç bu kadar kasmaz, sorumluluğu keyfim ve kahyasına atardım. her sabah "ayıp oldu mu?" stresiyle yaşanmaz.

birden fazla kişiyle aracın fazla yakıt yakması da önemli tabi. km başına %0.00000001 ciddi bir sarfiyat olur bence :)
yazan arkadaş emin olmadığı için açıklama yapmış da olayım. 2 yolcu ile seyrin, tek yolcuya göre yakıt sarfiyatına etkisi hesaplanmayacak kadar düşüktür.

bu tip uygulamalar yapan çalışanlar var, benzini aralarında bölüşüyorlar ya da diğer arkadaşların da dediği gibi her zaman olan durumlar değil. zaten karşı tarafın size benzini paylaşmayı nezaket kuralları gereği teklif etmesi gerekir, sizin de kabul etmeniz gerekir. ve evet, otomotiv sektörüne yarı mamül üreten bir firmada argede çalışıyorum, tüm amacımız gram ölçekte bile olsa yarı mamülleri olabildiğince hafifletmek, üstelik performansını daha da arttırarak. yani arabada ne kadar kişi o kadar benzin.

ha, büyük resme bakarsak da: bir sürü kişinin tekil olarak araba kullanmasındansa araba paylaşımı yapmak çevre için daha yararlı tabi. ama ona varana kadar zaten toplu taşıma ve bisikletle ulaşım öncelikli olmalı. tabi bunları yapabilmek için de türkiye'de olmamalısınız XD yine de en son greta thunberg bize saydırdığında "karbon ayak izimiz düşük ya bizim :( " diye ağlayan arkadaşlar vardı :D , o yüzden bize varana kadar amerika vs var yani.

özgürlüğün kısıtlanmasına ve olayın yakıt paylaşılmadığı sürece görev haline gelmesine bakarsak: kesinlikle doğru, herkes sömürmeye bayılır çünkü. ama türk insanı olarak da çok duygusalız, pek mantıklı düşünemiyoruz toplum olarak. o yüzden karşıdan böyle bir öneri gelmedikçe siz ağzınızı bile açmayın konuyla ilgili. tabi ki de karşınızdaki kişiyi tanımıyorum ama toplumun geneline bakarsak olayın kırılganlıklara gidebileceği mevzubahis. kısacası hiç kasmayın, herkes kendisi gitsin. ha çok zor bir gündür, kardır yağmurdur, toplu taşıma yoktur, o zaman amenna. ama öteki türlü zaten zor hayatlar yaşıyoruz, hele de işe gidiş gelişlerde hiç gerek yok bence.

not: eskiden hümanisttim, artık değilim XD

Yakın arkadaşım vs için asla bu konuyu dert etmem; alırım. Zaten o kadar yakınim olunca 'bugün kendin dönsen iyi olur, ben şuraya ugrayacagim' diyebilirim.

Yakın olmadığım birini her gün her gün almam ama kişiligim gereği biraz paylaşımcı biriyim. Yağmur yagiyordur, hava soğuktur ya da o gün sadece asansörde denk gelmisizdir; alır bırakırım. Dediğim gibi zorunluluk olmadığı müddetçe sıkıntı yok benim için.

Bu arada böyle durumları benzin parasıyla düşünme kısmını ayrıca korkutucu buluyorum; iki gündür arabayla bırakma konulu duyurularda 'e daha çok yakıt harcanıyor, parası bizden çıkıyor' vs gibi yorumlar okuyunca bayağı şaşırdım zira ben ailemde de böyle bir şey görmedim. Bu tarz konularda da aklıma en son gelecek şey cebimden çıkacak paradır. İnsanları alıp Van'dan İstanbul'a getirmiyoruz sonuçta. Sosyal ortamlarda yaşarken bu derece para odaklı olmak hiç doğru gelmiyor.

arada birisinin arabasi bozuk oluyor, ya da baska bir durum oluyor yapiyorum, senede 2-3 kere. duzenli yapmam benzine ortak olsa da yapmam zira o zaman hususi araca gerek yok eger para harcamak istemiyorsan gidip otobuse/metroya bineceksin, araba isini unutacaksin.

devamlı bir şeyler konuşma zorunluluğu, bir paylaşımda bulunacak olma kısmı beni yoruyor ve istemiyorum.

Almam çünkü bir süre sonra bu senin vazifenmiş gibi görülüyor.

hatır taşıması deniliyor bu duruma. olası bir kaza durumunda tazminat istenebilir.

www.tazminathukuku.com

ben duzenli olarak almam. ihtiyac durumunda alirim.

ancak ablam bunu yapiyordu eski isinde, 2-3 yil yapti, evden cikar, 5-10 dk yolunu uzatir, 3 arkadasini alir, ise oyle giderdi. donuste de yine yolunu uzatir, arkadaslarini birakir, eve oyle donerdi.

ben bir arkadasimin benim icin bunu surekli yapmasina razi olmam. icim asla rahat etmez.

Ben sahsen yakitinda degilim, duyuruda yazdığım gibi benim takildigim nokta "ozel alan" mevzusu ki genel olarak insanlar da ayni fikirde buradan gordugum kadariyla.
Alacagim adami zaten alirim, yakit parasi falan beklemem kimseden. Duzenli almaya gelince, yakiti paylasmak degil tamamini odeyecek de olsa istemem acikcasi.

Almam...Sen bu adamı 364 gün taşı 1 gün taşıma suçlu sen olursun. İyilik yapma görevin olur derler bu birinci sebep.

2. sebepte hatır taşımacılığı. Yakınları sana dava açarsa b.ku yedin çok afedersin.

bir hesap numarası vs paylaşamaz mısınız? ben mesela tamamını mümkün değil karşılayamam, maaşım o kadar zaten, ama en azından bir miktar para gönderebilirim mesela. diğer insanlar da öyle yapsalar belki toplanır?

Merhaba, ilk dönüş yapan kisi sizsiniz.

Açıkçası umumi şekilde para toplamak yasal degil valilikten izin almak gerekiyor fakat hem meblağ büyük olmadığından hem de buna vaktim olmadigindan valilikle ugrasamadim. Birileri mesaj atabilir diye düşündüm. Yani, ibani mesajla paylaşmam daha doğru olur diye dusundum.

bana da yollar mısınız lütfen iban? teşekkürler

Arkadaşlar merhaba. Bekledigimden 200 TL fazla toplandı. 1.450 TL. Kalan kısmını da ben karsiliyorum. Ilgilenen ve yardım eden bütün arkadaşlara teşekkür ederim.

Akşam Fare'yi ziyarete gideceğim, yeni fotograf da atarım buraya.

Modlara not, artık üstte kalmasına gerek yok bu duyurunun. Sizlere de tesekkur ederim.

Bizde de x, w, q yok. Birden fazla harf ile ifade ediyoruz, onlar da öyle.

evet ses demek istedim

aslında birçok dilde birçok ses yok. mesela arapça'da kh arası bir ses var. halit ismi böyle söyleniyor sanırım. ama bir direkt halit demişiz. ya da ingilizce de şıva denilen ea arası bir ses var. bir bunu genelde e olarak okuyoruz. bizde de o ses yok. normalde black kelimesi "blek" diye değil "blæk" şeklinde okunması gerekir. aslında var olduğunu düşündüğümüz sesler de birebir olmayabiliyor.

@nick bulamadım, tamam da neden olmadığı soruluyor. seninki maç sonu röportajda, önce 1-0 öne geçtik sonra kalemizde golü gördük şeklinde maçı anlatan teknik direktör misali olmuş :)

www.kitapyurdu.com

bu kitabı okursan belki sorularına bir cevap bulabilirsin.

ihtiyaç duymamışlar?

belki de dil-diş-damak-gırtlak vs vs yani konuşmaya yarayan organların gelişimleri ile alakalı bir durumdur. çevresel de olabilir, mesela atıyorum o bölgenin insanları kum fırtınalarına çok maruz kalıyordur da ağızlarını çok açmaları gereken sesleri çok kullanmıyorlardır vs vs şu anda tamamen sallıyorum. gerçi çevresellik de konuşma organlarını etkilemiş olabilir. ha belki genetik olarak organları belli bir şekilde geliştiği için belli bir bölgenin insanlarının, bu durum gelişmiştir. belki bir mutasyon gerçekleşmiştir. bunu ben de fark etmiştim zamanında ama üzerine düşünme ihtiyacı duymamışım, resmen rezillik XD

@mikahakkinen: kitap için teşekkürler :)

ıhtiyaç duymamışlar +1

biz bir ses çıkarıyoruz diye afrikalı kabilenin de aynı sesi çıkarmasını beklememiz saçma

yüzlerce dil var. hepsi aynı seslerden oluşsa yüzlerce dil olmaz zaten

bence lego her zaman en güzel hediye.. friends serisinden olabilir.

Korku-macera kitabı

D&R Hediye ceki candir. Gidip istedigi kitabi, kirtasiye ihtiyacini kendi alir.

okul gereksinimlerini karşılarsanız güzel hediye olabilir. kırtasiye ürünleri cep yakıyor :(

h&m gibi mağazaların da hediye çekleri var, eğer kıyafet ihtiyacı varsa öyle bir şey de olabilir.

O yaşlarda sevdiğim şarkıcıların CD'sini, konser DVD'sini alsam çok sevinirdim. Kuzenin ne dinlediğini bilmiyorsanız D&R hediye çeki +1.

urun.n11.com

geçenlerde bi arkadaşım aynı yaşlardaki erkek kardeşine kablosuz kulaklık almıştı , düşünebilirsiniz bence.

kablosuz kulaklık +1

bayılıyor o yaştakiler böyle şeylere.

Çık yakınlardaki a101 e gir. Aynı para ve yol stresi yok.

İş bulmadan dışarı adım atma. Berduş gibi de yaşanmıyor artık, direkt batarsın.

isin dandikligine degil maasina bakarak yeni bir is bul ama bulmadan ayrilma, peder icin degil, kendin icin..

iş ara, bulur bulmaz da çık. şu an ortam inanılmaz kötü, öyle pat diye bırakma sakın.

iş bulmadan sakın işten çıkmayın. bir kere "iş işte bulunur" bu inanın çok geçerli bir kural.

ayrıca genç işsizlikten haberiniz var mı? tecrübeli sayılmazsınız 1,5 yıl gerçekten az.

asla iş bulmadan işten çıkmayın. düzenli olarak iş bakın.

Is aramaya derhal basla ve bulur bulmaz cik +1

Is bulmadan cikarsan isin cok zor. Piyasada dutgunluk var issizlik orank her ay bir öncekine gore artiyor. Buna karşılık aradan adam degilsin, spesifik bir meslegin yok gorunuse gore. Is bulman zor. Once bul sonra bas istifayi.

Bence de yakındaki A101 e git kafan rahat olur orada iken de iş ararsın

İşten çıkacağını belirt. “Eşek” değilse neden diye sorar iyileştirme yapar. 2 kişi çalışıyorsanız mecbur yapacak. Bu sürede iş aramaya devam et bulduğunda diğer işe geç.

bedava kölelikmiş seninki de.
durman hata bu zamana kadar.

Çık ama iş bulmadan çıkma aman

sirf yolu icin cikilir bu isten bence. haril haril is arayin bence, cikmadan bulmaya calisin.

ohooo, yanlış anlama, gençsin sanırım, senin daha işe girer girmez iş aramaya başlaman lazım gelirdi.

şimdi böyle dedim diye de bana kızma ya da cevabıma denk gelecek olanlar olursa umutsuzluğa kapılmasınlar, "o ne öyle hemen iş mi aranırmış?" diye. ama türkiye'de hiçbir zaman hiçbir şey kesin değil. bu bir. en köklü firmanın en iyi kademesindeysen bile işten atılabilirsin ya da firma batabilir (mesela bilindik zengin ailelerinin yatırımlarını ve varlıklarını ülke dışına kaydırması bu tip batabilme risklerine karşı alınan bir önlem) ya da devlette çalışıyorsun diyelim, saçma sapan bir suçlama karşısında kalabilirsin, yine atılabilirsin. o yüzden sürekli iş bakıyor ol. yani sen atılma ihtimalini düşünme yine, sonuçta böyle bir şey aniden de olabilir ve öyle bir durumda ortada kalırsın zaten, ama çalıştığın yerin iflas edebilme ihtimalini hep düşün. o yüzden hangi işe girersen gir, girdiğin andan itibaren iş ara. iş en iyi işteyken bulunur (bu da bir arkadaşımın annesinden duyduğum söz, naçizane :) ) bence başka yerlerde çok daha rahat iş bulabilirsin, ne şu adamdan ne de o manyak yoldan çektiğin çileye değmez. yenibosna sancaktepe ne yav, hem de o maaşla. :( çok üzüldüm cidden. niye üzüldün, sana ne dersen, bilmiyorum üzüldüm ya :( kariyer.net, yenibiriş.com, secretcv.com, linkedin vs yardır her yerden bence.

yorumlarınız için teşekkür ederim. peki iş ararken şu şekilde davranmak beni sıkıntıya düşürür mü?

biz komsiyoncu lojistik firmasıyız, gerçek nakliyeci değil. ben şimdi beraber çalıştığımız bu nakliyecilere işe alım ile ilgili e-posta atsam sorun olur mu ki?

bu arada 29'uma giriyorum ben :(

Yazılı iletişimde bulunma.
İlgili firmalarda kendine yakın gördüğün insanlar varsa doğrudan telefonla ya da yüz yüze iletişime geç.

hangi universiteden mezunsun? ui cok guzel bir bolumdur. bir cok sektorde bir cok is yapabilirsin. bankada giseye girsen daha iyi kazanirsin, haftasonu calismazsin. mufettislik sinavlari icin zamanin var hala. araci kurumlara basvurabilirsin. spl'nin ileri duzey lisansini almani tavsiye ederim bir an once. bankalarin genel mudurluklerine basvur. management trainee ilanlarina bak. lojistik sektorunu pek bilmiyorum.

@jimicik : yalova üniversitesi. okul olarak da tırt yani.

yenibosna civarında çok lojistik firması var bildiğim kadarıyla. işin varken rahat kafayla ararsın ama maaş aralığı pek yüksek değil.

bankaların inglizce call center departmanlarına başvur, iyi bir eğitim aldığın için muhtemelen girersin.başlangıç maaşın bile şu andakinden çok daha fazla olur
bir kaç yıl orada çalışıp, bankanın genel merkezine geçebilirsin.

illa bu sektörü istiyorsan, arkas - maersk tarzı yerlere başvur. işi öğreneceksen de orada öğren.

bakırköy sadi konuk hastanesinden "odyotik bulgular formu" diye bir ölçüm yaptırmıştım. aynı şey ise ücretsiz yapıyorlar.(kbb doktor sevki ile gitmiştim)

Cihangir’deki taksim egitim arastirma’dan aldim ben, 1-2 saate halledersin oraya git bence

bazen iş yerleri işe giriş raporu veren özel yerlerle anlaşmalı oluyor, ben 2019 ocak ayında anlaşmalı yerden tam tekmil işe giriş raporu almıştım -akciger grafisi mi filmi mi ne, kan tahlili, odyometri raporu bir de solunum testiydi sanırım- 30 lira vermiştim. çalışacağını firmaya sorabilirsiniz anlaşmalı yeri var mı diye ya da önerebilecekleri bir yer var mı diye.

odyoloji bölümü olan hastaneler.

Karbonhidrat alımını azaltmak
Hiit yapmak
IF yapmak

hep bunlar önerildi. ben en güzel if+yürüyüş ile erittim. 75 ten 67'ye düşmüştüm. ama tabii beni dinlemeyin ben baya kafama göre takılıyorum ya.

@kablevuku hiit ve if i biraz daha açıklar mısın
kilo yok aslında zayıflamaktan daha öte göbek gitsin
aynen skinny fat durumu

göbekte yağ toplanması insülin direncine ve yanı sıra eğer kadınsanız polikistik over sendromuna işaret ediyor olabilir. doktor değilim tabi, ama zaten ara ara kan tahlili yaptırmak gerekiyor özellikle de kilo verme sürecindeyseniz, o yüzden bir tahlil ve doktor ziyareti iyi olabilir.

çok hebele gübele anlatıcam. if özünde oruç. örneğin ben 16-8 uyguluyordum. 16 saat aç 8 saat tok. akşam yemeğinden sonra bir şey yemeyip, ertesi gün öğlen yemeğine kadar aç kalıyordum. tabii tok olduğum sürede her şeyi yesem de oturup ekmek arası pirinç yemiyordum. zaten bünye bir yerden sonra yemek aramamaya başlıyor. sabahları bastıran açlığı kahve ile geçiştiriyordum.

hiit ise hızlı bir yağ yakma tekniği. yeni spor yapanlara zor gelebilir. zira kendini halıya yapışık bulabilirsin. o yüzden başlarda 4 dakikalık tabata ile ısınıp sonra 7 dakikalığa çıkabilirsin.

çok teşekkürler
hiit vs hareketlerle spora gitmeden de gelişim gösterebilir miyim en nihayetinde spor salonuan da gitmem gerekir mi

günlük yaktığın enerjiinin yüzde80'ini yüzde 60 yağdan yüzde 35 proteinden yüzde 5 şekerden alacağın diyetler yapacaksın. günlük aldığın protein miktarı hedef kilonun gram değerinin min.1,5 katı olacak. koşmayacaksın, anaerobik solunuma geçmeden tabata vari egzersizler yapacaksın

@sameidiot koşmanın ne zararı var bilmediğim için soruyorum

kalbi yoruyor hocam

sen takıyon ellerin yağa, sosa bulanmasın diye. parmağını ortasından geçirip donut gibi yiyon.

güya ellerin kirlenmesin diye. yeni nesil hipster trendi işte, bir olayı yok. instagram'da falan şekil duruyor.

Benim gibi ilk insan olarak yemek yiyenler için güzel bence.

Çok gülüyorum o hadiseye ben :D
Az bulunur avamlikta.

bizde de siparişte aynı şey oldu, kardeşim illa alalım dedi. iyi dedim al.

biz laboratuvarda falan kullanıyorduk onu, yanlış hatırlamıyorsam alerjik bünyeler bunu ya da mavi nitril olan eldiveni kullanıyorlar. -bu siyah olan da nitril diye biliyorum ama rengi niye siyah onu bilmiyorum. ultra çirkin duruyor bence yemek yerken falan. ne alaka yani?-

siyah cunku beyaz olsaydi yagi ketcabi mayonezi uzerine bulasacak ve siz de ceset parcalayip yiyiorsunuz hissine kapilacaktiniz.

o nedenle rengi siyah

kutusunda kocaman "steril değildir" yazan eldivenle burgeri yemek için kullanılıyor.

Kutusunu sağını solunu bilmem ama en güzel yanı eldivenin o berbat kokusu olmuyor onlarda. Ve harbiden 10 tane ıslak mendil istemek zorunda kalmıyorsun.

Niye kötülenmiş ki? Süper pratik bir şey. İşin bitince eldiveni çıkarıp atıyorsun sanki 1 dakika önce yağlar her yerinden akmıyormuş gibi oluyor.

Sterildir yazanlar zaten tıbbi amaçla kullanılan cerrahi eldivenler. Sterilizasyon sağlamak gibi bir amaç yok burda.

sosyete pazarında. alana kadar kanser olursunuz

zamanında n11 üzerinden almıştım. oralara baktınız mı?

annem bildiğin perşembe pazarından almıştı, kardeşim çok memnun kalmıştı. herhangi bir mahalle pazarında olur bence ya.

Uskudardaydan spotcular carsisinda bi perdeci var gayet uygun fiyatlari.

Baldo

jasmine

Baldo

Baldo al. Migros baldo mavi paketli olanlat guzel. Reis de guzel. Baldoyu yasminle karistirip da pisirebilirsin. Guzrl oluyor.

Migros baldo +1

Çöpe atmayın kuşlara verin. Migros baldo +1 yasemin sevmiyorum şahsen. Herkes sevmeyebilir onu

basmati bence bize gore bir pirinc degil, tr usulu tereyagli pilav baldo ile yapilir kardes.

Ben besintas ve duru nun baldosunu seviyorum. Migros u denemedim ama yasmini sevmedim.

basmatiden sonra direkt orta sınıfa geçmek ağır olmuş, jasmine e geç iyice alıştıktan sonra baldo denenebilir o da belki.

osmancık güzeldir yaa, tereyağı ile güzel gider. bizimkiler hep ondan alıyor özellikle de organik vs bulurlarsa.

yasemin pirinci aromalıdır, basmati pirinci ilk defa şimdi öğrendim, cahilliğime verin. yasemin pirinci ile olan pilav bence daha güzel osmancık'tan, ama herkese hitap etmiyor işte, mesela benim annem sevmez ve pilav için kullanmaz, hatta eve bile sokmuyor. teyzem ise bayılır ve çok da güzel yapar pilavını.

Baldo varken niye macera arıyorsun ki?

Migros baldo +1

bim baldo

Bana ayni gun baglamislardi / istanbul kucukyali. 3 yil kullandim bir gun bile kopmadi

kullanan arkadaşlarım oldukça memnun.

ailem 10 yıldır kullanıyor. mükemmel çok ucuz ve 10 yılda 5 kere falan kopmuştur. o da en geç 24 saatte düzelmiştir.

Yillarca kullandım cok memnundum

5 is gunu icerisinde baglanirsin en gec

Kullandım memnunum , nitro hizmeti çok işime yaramıştı.

Teknik desteği de eve yakın şubeleri vardı nadiren bozulduğu zaman 5 dakikaya geliyorlardı.

15 senedir falan kullanıyorum. ne kadarda bağlarlar bilmiyorum ama kopma vs neredeyse hiç yaşamıyorum.
aşırı iyi. problem anında telefonla anında ulaşabildiğiniz call center hizmetleri mevcut. problem çözümü olmaz ise kısa zaman içerisinde teknik destekçiler eve geliyor. (sanırım 10 seneye yakındır da eve teknik ekip gelmesini gerektirecek bir problem yaşamadım)

merhaba, kablonet övmeye geldim:

öncelikle çabuk bağlanır ve evdeki her yere çok temiz biçimde kablo çekerler -yani birden fazla odaya internet ve tv bağlantısı çektireceksen, istediğin gibi yapıyorlar, temiz çalışıyorlar, duvarlara sabitleme işlemini yapıyorlar vs vs- teledünya kutusu alacaksan teledünya kart güncellemesidir, kutu güncellemesidir vs, modemin ayarlarıdır falan hallediyorlar, eğer modemden çok anlamıyorlarsa da hemen telefonla çağrı merkezini arayıp hallettirebilirsin, tek sorun modem şifresi manas destanı gibi uzun ve karışık, ama değiştirmeni tavsiye etmem, kırmak için mit'den terk hacker falan lazım XD. çağrı merkezi çok çabuk bağlanır, yaklaşık 10 yıldır kullanıyorum, sadece bir kere habersiz kesildi, onda bir tek bekledim çağrı merkezinde aradığımda çünkü bir anda yoğunluk oluşmuştu. ben genelde hızımı ya da kotamı arttırmak için arıyorum :D o yüzden beni ayrı severler zaten XD onun dışındaki kesintilerde bir gün önceden -hatta bazen iki-üç gün önceden- muhakkak telefonuna mesaj gelir, ne bileyim mail atarlar ama mutlaka haber verirler kesinti olacak diye, kafalarına göre iş yapmazlar. ilk aldığımda bir tek oyunlarda ping sorunu yaşamıştık ama bu da bundan on yıl önceydi, şu anda maşallahı var. eğer kampanyalarına denk gelir de taahhüt verirsen ucuza denk getirebilirsin, özellikle de yeni kullanıcı olarak. mesela eskinin ttnet'i ile karşılaştırıyorum, ttnet daha ucuzdur evet ama ucuz etin yahnisi de pek olur, ttnet'ten eski zamanla tam hatırlamıyorum hızını ama en hızlı ve pahalısını almıştık, hem santrale uzağız hem de apartmanın telefon hattı eski diye hiçbir zaman o hızı görememiştik -ve "şu kadar hıza """kadar"""" olan kampanyalardan da değildi, direkt salt o hızda olması gerekiyordu. atıyorum 8 mb ise 8 mb gelmesi gerekiyordu, 5'i zor görüyorduk. aynı hafta kablonet bağlatmıştık, hatta galiba o gün öğleden sonra aramıştık da akşam mı ne gelmişti sanırım, böyle akşam ona kadar falan çalışan çılgınlar 0_o direkt istediğimiz hız geliyordu, e altyapıları farklı haliyle. dsl hatların hepsi türk telekom altyapılı zaten, gerçi her yer fiber oldu artık sanırım, dimi? diğer fiber hatları bilmiyorum ama nasıllar. kablonetin bir güzel yanı da kablo tv de yanında geliyor, ona ayrı para ödemiyorsun diye hatırlıyorum. ama kutu alayım teledünya olsun dersen onun için de cüzi bir miktar veriyorsun diye biliyorum. eğer teledünya'nın film kanallı vs paketlerini alırsan fiyat artıyor tabi ama bize yetiyor şahsen.

edit: gören de kablonet bana reklam yapıtırıyor sanacak XD

Son 2 senedir bence insanlar genel olarak böyle. Siyasi şeyler, ekonomik sorunlar, geleceği görememe. Ama benim gibi olan bazı insanlar bunu biraz fazla hissediyor. Basiyoruz o yüzden sağa sola negatifi

sosyal medya + bilgiye erişimin kolaylaşması. modern insan dünyanın tüm yükünü ve derdini omuzluyor. hal böyle olunca eksik, yetersiz hissetmek ya da başkalarını görüp onlarla aynı standartları istemek kaçınılmaz. mevcut düzenin bir parçası olarak huzur bulmak kolay iş değil açıkçası.

öte yandan benim çevremdeki insanlar bunalımda ya da mutsuz falan değil. aksine, gayet sakin ve normal hayatlar yaşadıklarını düşünüyorum. kendi çevremdeki en hüzünlü, mıymıy, dingil insan benim. kaldı ki ben bile kendimce çeşitli problemlere değinsem ve farklı sebeplerle üzülsem de GENEL OLARAK yaşamayı seven ve pozitif düşünmeye çalışan bir insanım. sadece çok fazla anksiyete var, "ya kötü olursa?" korkusu ağır basıyor kontrolsüz bir şekilde. yoksa biz çevre olarak iyiyiz açıkçası, bi' tek paramız yok gördüğüm kadarıyla. o da olsa bizden iyisi yok.

Kendi adıma konuşacak olursam evet bunalım geçiriyorum bu aralar.

Bizzat kendim böyleyim. Etrafıma yansıtmıyorum ama kendi içimde böyleyim. 1-2 aydır fln galiba.

hiç bu kadar bunalımda olmamıştım. sabah 8,30 beri aklımdan geçenleri bir bilseniz. yeni bir hayata başlayacağım. anne babayı üzmeyeceğim.
1 barı açıyorum
2 ayla ile aramı düzeltiyorum.

bu kafadayım.. birileri çıkış yolu göstersin.

bende motivasyon eksikliği var, yoksa yapmam gereken iş güç hepsi planlı programlı önümde

neyse yarın kickbox a başlayacağız, belki spor iyi gelir

ben de sporun iyi geleceğini düşünenlerdenim. ve dediklerin konusunda kesinlikle haklısın, bende okb var ve antidepresan kullanıyorum. ama antidepresandan önce de hiç depresyona giren bir tip değildim, okb hep ön plandaydı. belki bir kere falan girmişimdir depresyona, onun dışında bir şekilde -belki de takıntılı olduğum için- kafamı hep oyalayabiliyordum. şimdi ise antidepresana rağmen depresyondayım. valla bildiğin bileklerimi kesesim geliyor her gün. işin kötüsü bir tek ben değil, evimdeki ve çevremdeki herkes böyle. negatif olmayan kimse yok gibi birşey. anlayamıyorum neler olduğunu. kiminle konuşsam hareket edesi yok, başı ağrıyor, paso uykusu var, motivasyonsuz, neşesiz, negatif, enerjisiz.....böyle olumsuzluk ekleri ile gidiyor sıfatlar halinde. hepimize sağlam bir dayak mı atsalar, ardinalimiz mi yükselse nolsa?

Herkes mutsuz. Bunun en büyük sebebi bence sosyal medya. Sürekli beklenti içerisinde olmak. İnsanlardan beklentiler ne kadar azalır kişi kendinden beklentisi olur ve bunu başarırsa o kadar mutluluk oluyor. Mesela geçen günümüz için 3 yıl gibi bir süreye tekabül eden 3 gün sosyal medya detoksu yaptım kendimce ve inanır mısınız kendimle kalınca daha mutlu oldum.. Tabi sonra 9 gün datça akyaka marmaris vs.. gezdim.. elbette sosyal medyaya bir milyon tane şey attım. Sonuç al sana pazartesi. Al sana memnuniyetsizlik. Eskiden pazartesinin tek kötü tarafı okul iş ders vs.. başlangıç tarihi olmasıydı.. Şimdi buna sosyal medyada diğerlerinin ( o sırada tatilde olan ya da dünyayı gezen kişileri ya da süper lüks ev arabasında gezenleri ) hayatlarını görmece ile sınanmaca var. Tabi ülkenin durumu alım gücü sağlıksızlıklaşmış toplum ota bo.ka bağıran sokaktaki insanlar ve regl gibi gezen tüm Türkiyeyi de ekleyince sen de nasipleniyorsun elektriklerinden.

O yazar o hikayeleri kitap yaptı o yüzden de sözlükten kaldırmıştı

eksisozluk.com

silinmiş

peki kitabın ismi nedir? alayım.

mezun olduğunuz lisede kayıtlar yok mudur? diploma değil ama mezun olduğunuza dair bir belge veremezler mi? benzerini 80'lerde üniversiteden mezun olan annem yapmıştı yine 80'lerin sonunda, üniversite diploması için. ama lisenize uzaksanız bilemedim. ya da liseniz değiştiyse?

diploma var da 1100 km uzaklarda bir yerde. ayrıca sorun şu; orada kimse yok diplomaya ulaşacak. okulda ben çalıştığım yerde okumak istedim bir bölüm.

ulan elimde lisans diplomam var, aynı okulda yüksek lisans okuyabilirim ama lisans okuyamıyorum.

bu ne saçma yaşam tarzı?

e lisans okuduysanız okula kayıt olurken diplomanızın onaylı kopyasını okula vermiş olmanız lazım? bir dakika ya ben de başlığı anlamamışım ki, yeniden üniversite okumak diyorsunuz, pardon. üniversitenize sorun sizin dosyanız vardır zaten onlarda, o dosyalardan lise diplomamın kopyasını alabilir miyim diye sorun. bence sıkıntı çıkarmazlar. ben de eski belgelerimi almıştım yüksek yaptığım okuldan, lisans belgelerimi falan. yani en fazla onlara iş çıkardığınız için laf ederler herhalde :)) ki yapmaları gereken birşey zaten. öğrenci işlerine sorabilirsiniz sanıyorum, onlarda oluyor genelde belgeler.

30lar kulübüne hoş geldin.
Umarın hayatının bundan sonraki kısmında hep güzel anılar biriktirir güzel günler yaşarsın

doğum günü kutlu olsun

doğum günün kutlu olsun. da 1. dinOzor, 2. yav niye 30 yaş üstüne dinozor dedin yaaa? (acaba seni düzeltmek ukalalığında bulunduğum için olabilir mi? :D ) neyse, sen bana aldırma, yeni yaşını gönlünce yaşa. hayatta olmayanlar için tabi ki buruk olunur ve üzülünür, ama emin ol, hiçbir ölü kendisi yüzünden üzülünmesini istemez. en azından ben istemezdim. zaten sırf o yüzden intihar etmiyorum XD yoksa 34'üme yaklaşırken çok sebebim var intihar için. neyse yav, rakıyı çıkarayım şuradan ;))

dinazoru geç. insan yaşlandığı için değil, ömrü boşa geçtiği için üzülür. yaşlanmak sıkıntı değil. ömrün içi boş mu dolu mu o önemli.

Dinozorlar kulübü demesen iyiydi :/
İyi ki doğdun nice mutlu yaşlara :)

su sicak mi?
umarim cok guzel zamanlar gecirirsin yeni yaslarinda.

tebrikler, 30lara girdiğim sene zordu benim için. umarım senin için kolay olur.
dinazor falan olmuyorsun bu arada; saçmalama

kutlu mutlu olsun! dinazor falan olunmuyor, harika yaşlar bence :)

mutlu yıllar :)
çok yaşlanmışsın, neredeyse yolun yarısına yaklaşmışsın :/

dogum gununu kutluyorum. huzurlu, mutlu, bol kazancli ve saglikli yillar diliyorum.

iyi ki dogdun:)

Doğumgünün kutlu mutlu olsun ey sevgili aslan burcu @false pretension.

Ama dikkat et yaşını Casio (çakma Cadio değil) hesap makinasıyla bir daha hesapla. Hatta kesin sonuç içün excel'de gün gün hesapla. Cidden 30 musun yoksa 29 bitti 30 dan gün mü almaya başladın? Ehehehe

Doğum günün kutlu olsun :)
Dinozorlar kulübüne ayakbastı parası olarak bize birşeyler ısmarlaman lazım :)

süte su katılmaz. ya sütsüz yap ya da su koyma.

öncelikle nick entry uyumu için sütlü nescafe'yi tebrik ederim.

benim nacizane fikrim ise size katılıyorum tamamen sütlü yapınca süt tadı çok baskın oluyor. sütü su ile seyreltince kendi damak tadıma göre daha güzel bir tad alıyorum. şu sıralar, hangi oranda seyreltmem gerektiğini deniyorum.

Ben koyuyorum, bir sorun olmuyor. Ama bir kahve eksperi değilim yani.

Bazen ben de koyuyorum

Ben de ekliyorum. Sade süt ağır geliyor. 4' te 1 i orani kadar su ekliyorum. Kahveye öyle çok anlam yuklemediğim ve de tiryaki olmadigim için pek ilkeli değilim bu konuda.

ben hiç sadece sütle sütlü kahve hazırladığımı hatırlamıyorum? öyle içen de tanımıyorum. acaba ben mi yanlış anladım ya da yıllardır bizler mi yanlış biliyoruz? :/ bizim durumumuzu geçersek :) belki yağsız süt kullanmak çözüm olabilir ama yağsız süt de herkesin damak tadına hitap eden birşey değil sanırım.

Kahveye niye daha fazla su koymuyorsun? Ben oyle yapıyorum ya da kahveyi az koyuyorum. Sut ekledıkten sonra tadı sut olmaktan cıkıyor bana gore.

dalga geçiliyor herhalde. kahve suyla hazırlanır üzerine 1 parmak bilemedin 2 parmak süt konur. hazır kahve için konuşuyorum.

keyif senin. konur tabii.

@pasp
sadece sütle türk kahvesi defalarca içtim. sadece sütle hazırlanmış nescafe de içtim.
belki de ben yanlış biliyorum :)

Cocuk o dusundugunuz seyler neyse onlara pek engel degil hocam bence.

Aklima gelen sadece sinema ve tiyatroya beraber gidememek. Onun disinda her seyi beraber yapiyoruz. Tek fark daha kucuk oldugu icin 2-3 saatte bir mola verip ihtiyaclarini gidermek. Sonra yola devam :)

boşanmak diyorlardır bence xd.

haha. hasmetizm +1

@hasmetizm2046 iyi güldüm ya :)

@hasmetizm 2046 bombayı patlamış.

hocam, gezebildiğin kadar gez, gidebildiğin kadar konsere vs git. ve evet gerçekten anlaşamadığın bir kişi ile sadece evliliğini kurtarmak için çocuk yapıyorsan hasmetizm 2046 çok doğru bir noktaya yönlendirmiş. boşan. ha sıkıntı yoksa hayatınızı yaşayın. sonra bir kaç sene çok kısıtlı bir döneme gireceksiniz. ha yine yapacaksın ama eskisi gibi olmayacak.

yurtdışı turları

cocuk kabul etmeyen otele gitmek. zira cocuk yaptiktan sonra tatil kavrami degisecek.

ya küçücük çocuğuyla finlandiya gibi bence aşırı soğuk yere dil bilmeden gidip yerleşen arkadaşlarım var, hatta böyle yabancı ülkelere gidip de çocuğuyla yerleşen bir sürü arkadaşım ve akrabam var. benim çocuğum olmadığı için kendi adıma konuşursam tuzu kuru olurum, o yüzden milleti örnek veriyorum. illa ki zorluk çekiyorlardır ama kafaca iyi anlaşıp da hakikaten de evliliği kurtarmak için çocuk yapmıyorsanız, bence çocukla da çoğu şey yapılabilir ya. yani çocuğu sırtına tak da tarla çapala ya da 20 günlük çocukla metrobüse binip istanbulun bir ucundan bir ucuna git demiyorum -ikisini nasıl karşılaştırıyorsun mal mısın diyecekler için, (bkz: metrobüs) ki sonuçta insanlar zorda kalınca ikisini de yapıyorlar- ama yine de yapabilirsin bence ya çoğu şeyi. ne bileyim bence çocuğu tamamen bir engel olarak görmek de hata, çocuk hayatına girince tüm hayatını ona yönelik planlamak da hata. bence bizim insanımızda olan bir sorun bu biraz da, avrupalı aileler çocuğu sırtına takıp dünyayı geziyor misal. çok karışık yazdım kusura bakma ama demek istediğimi çözmüşsündür bence ya :) ha bir de şeyi hatırlarım, kardeşim on beş günlüktü, baya bildiğin istanbul bodrum arası road trip yapmıştık, ben de 9 yaşında falandım. annemle babam da baya manyakmış bu açıdan bakınca, ömürleri uzun olsun <3 ha aynı şeyleri bana da yaşattılar sağ olsunlar, sayelerinde çocuk yaşta ege ve akdeniz'deki tüm kıyıda köşede dağ başında kalmış antik kentlerden en taş üstünde taş kalmamış harabelere kadar her yeri gezdim :D biraz rileeekkkhsss olmak lazım belki de :/

ha bir de, duyuru için teşekkürler, ben daha evlenmedim bile, eşim olacak adamla birlikte şimdiden çocuğa göre (çocuk portakalde fikir bile değil yani XD ) nerede çalışsak da çocuk rahat etse diyoruz, bu duyuruyu ona da okutayım da biz de rileks olalım biraz. evet kendimize hayrımız yok.

ben bunu çok düşündüm, yok. çocuk olduktan sonra da her şeyi yapabiliyorum. biraz planlama istiyor, ama bir engel değil.

opera, bale, tiyatro, sinema gibi yerlere çocukla gidememek tek sıkıntım. bunu da eşimle dönüşümlü halleniyoruz.

bunun dışında isteyip çocuk sebebiyle yapamadığımız bir plan olmadı.

ben bu mantikla bazen sifa niyetine jelibon yiyorum valla, fakat tabii diger iceriklerin toksik etkisi muhtemelen olumlu etkiyi geri aliyordur, ama jelibon falan degil direkt sigir jelatini kullanmak bence faydali olur, uzman degilim kendi kisisel cikarimim, doktor biyolog diyetisten vs daha iyi bilir tabii.

glucosamine +1, sığır jelatinini anneme doktor önermişti, taze sıkma portakal suyuyla karıştırıp içiyordu, hala da içer. paça çorbası da aynı şekilde. ama bunları hiç tavsiye etmeyen ve gereksiz olduğunu söyleyen doktor da var, annemi kalçası kırılınca bir sürü farklı doktora götürmüştük de, oradan biliyorum. yine de belki paça çorbası değil de direkt et yemek daha iyi olabilir, onu da öneren doktor çok olmuştu.

linkin park - rastgele

The Rolling Stones - Anybody Seen My Baby

Earthless - Uluru Rock

Metallica - When a blind man cries

Unsquare Dance - The Dave Brubeck Quartet

spotify'da maksimum konsantrasyon diye bir listeyi dinliyorum, Nino Rota-Jimmy Briere - 15 Preludes: XIII. Andante Cantabile çalıyor.

Pink Floyd - What Do You Want From Me?

open.spotify.com

www.youtube.com

m.youtube.com

Le valse d'Amelie, Yann Tiersen

kafa

ahmet kaya-kum gibi

çocukluğumdan beri müzikle uğraşıyorum, koloratür sopranoyum. son 2 senedir kendi bestelerimi yapıyorum ve onları tanıtmak için uğraşıyorum. şu aralar yerel radyolarda çalmaya başladı.

eğer beğenirseniz belki ekleyebilirsiniz. bu bana gerçekten çok destek olur ama daha önemlisi beğenilmiş ve benimsenmiş olmanı beni mutlu eder.

TÜR: ALTERNATİF/CAZ ve ALTERNATİF/INDIE POP

Arin -(git: youtu.be)
Uzak - (git: youtu.be)

maksimum bütçe nedir?

j8 in yetersiz bir işlemcisi var (snapdragon 450) onun yerine snapdragon 625 kullanılan xiaomi mi a2 lite ya da 636 kullanan redmi note 5 bakabilirsin

ikisinin de kendi hafızası 32 diye hatırlıyorum 64 gb lık versiyonları da var fakat micro sd kart ile de yetmezse genişletebilirsin

ikisinin de pili 4000 mah, oldukça yeterli

fiyatları da 1300-1500 lira arası değişiyor (ithalatçı garantili olanlar 100 - 150 lira daha ucuzdur ama almışken resmi distribütör garantili al)

Bütçe 1500 en fazla diyebilirim J8 bunu biraz aşıyor

Mi A1.

Hatta Mi A2'nin 32'likleri de bu fiyatlarda.

mi a2 delta garantili 1500 küsür lira. O fiyat bandında alabileceğin en kaliteli telefon. tabii annenin telefondan beklentisine göre de değişebilir. Arkadaşın önerdiği a2 lite hem daha ucuz hem de batarya olarak daha büyük.
Bu ikisinden birini tercih etmelisin. Kıyaslamayı da internetten bakarak yaparsın zaten o kadar karışık bilgiler yok.
samsung'a bulaşman hata olur. markaya para ödemiş olursun, cihaza değil.

Lenovo p2 al derim.
4 gb ram var.
Cift sim kart destegi.
5100 mAh pil gücü var.

Bahsettiğiniz telefonların neredeyse bütün ozelliklerine sahiptir. Fiyat olarak da j8'den daha caziptir muhtemelen.

Telefonu elden düşürmeden en az 2 gun sarj dayaniyor. Ellemezsem 1 hafta...

Bence bunu da düşünebilirsiniz.

xiomi'yi kullanmadım ama almayı düşünüyorum elimdeki bozulunca -evet çok umutsuzum kendimden XD - elimde de lenovo var, kardeşimde ve babamda da var farklı modelleri, çok fiyat-performans ürünü çıktılar, tavsiye ederim yani. ek olarak general mobile'ı da çok çok öneririm, anneme kaç sene önce 5 plus'ı mı ne almıştık hala kullanıyor ki gerçekten çok kötü kullanır telefon-tablet gibi elektronik eşyalarını. ben ve kardeşim de general mobile kullandık uzun süre, discovery modelini, cidden dayanıklı telefonlar. o gazla teyzemle kuzenlerime de aldırdım general mobile aldırmıştım, kullanan bir sürü arkadaşım da var, herkes memnun baya. ha niye lenovo'ya geçtin dersen, general mobile 5-6 falan varken gidip almış bulundum lenovo'yu da ama memnun kaldım.

not: ben de eşyalarımı çok kötü kullanıyorum, artık nasıl rezil ettiysem cihazları -asitli ortamda tutmaktır, sulu ortama sokmaktır, metrobüse binmektir vs vs- derken 4.senenin sonunda mefta oluyorlar artık :( yoksa daha da kullanırdım ben :(

Telefonlardan anlamam. Huawei aldım ve ekranın sağ tarafında sarı bir leke çıktı. Daha sonradan ekranın dokunmatiği kafayı yedi. Bu olay birçok kullanıcıya oluyormuş. 2-3 aydır idare ediyorum ama sinir bozucu seviyede oluyor bazen. Kısacası Huawei tavsiye etmem.

Sapanca yakın sayılır mı

ağva olabilir ama yakın olur mu bilemedim? bir de çok aktivite olmayabilir orada ya.

karlı olsun derseniz kartepe olabilir, işte orada aktivite olur kayak vs. ama ben hiç gitmedim, gidenlerin yalancısıyım. sapanca'ya yakındır hatta sanırım, condom kurşununun dediği yere yani.

Besiktas ihlamur caddesinde ivir İvir satan dukkanlar var kesin vardır onlarda.

migroslarda oluyordu bir ara ama tealight değil mi bunun? ben mi yanlış biliyorum acaba? :/ bir de sana uzak gelir sanırım ama itü maslak çıkışındaki kırtasiyede bir dünya çeşidi var, fiyatları da uygun gibi.

parfümler çok pahalı değil bizim paramız çok değersiz.

200 liraya ne parfümü ya? kolonyadır o
iyi parfümlerin hepsi 450-2k arasında, dolapta en az 15klık parfüm var

Ne yazik ki kurlardan dolayı demin Ps4 kolu bakıyorum 240-270 arası şunun şurasında 6-7 ay önce 180-200 liraydı ikinci elleri 100-130 fiyatlar çok uçtu çok asgari ücret 2020 olsa ne olur

bende şikayetçiyim bu durumdan. ne yapsak çakma parfüm mü kullansak? kullanıpta memnun kalan var mı?

200tlye deodorant satiliyor. Parfumler 600lerden basliyor. En son 700kusure aldim 100luk parfumu.

Ay gözlerim yuvalarından fırladı, o paralara yurtdışına uçak bileti var. Neyse allah daha çok versin!

Zara ve avonun parfümleri var onlar da hediye olarak gelmişti. Şu gratisde satılan vücut spreyleri güzel kokuyor, bir ona para verdim kaç yıl önce 15 liraydı.

B2n tester adı altında satılan parfümlerden aldım. O da çakma oluyor mu bilmiyorum. Kokuları birebir ama kalıcılığı yok maalesef. Yani benim kalıcılıktan anlayışım farklı tabi de. Bütün gün buram buram parfüm kokayım istiyorum. O yok işte. 600 700 tl dediğiniz nerdeyse bir evin aylık mutfak masrafı. Fazla lüks geliyor bana.

Parfüm olarak 30 ml için 900 euro,koku olarak ise 3gr için 2500 dolar

Rebul ice kullanıyorum, umrumda değil.

Şimdiye kadar kullandığım en pahalı parfüm versace eros’tu. Gerçi hala kullanıyorum ama rebul ice varken çok nadir sıkarım. Öyle duruyo.

indirimde cacharel noa ve dior j'adore almıştım teeee kaç yıllar önce, 400 tl mi ne para vermiştim toplamda, şu anda mümkün değil 200'den başlaması yav :/ öyle bulursan çakma makma deme al bence XD

o değil de, d&p kullanıyorum mecbur, bence orijinal parfümlerden daha kalıcı, hobareyy'e denilen doğru olabilir o yüzden. yani noa'nın tabi ki de orijinalini bulursam tercih ederim ama çakmasından daha kısa sürede yitip gidiyor kokusu, enteresan.

parfümlerin bildiğim kadarıyla yıllardır fiyatı aynı. dolar ve euro olarak tabii

pasp, dp parfümü tavsiye eder misin? en azından günü kurtarır mı?

@scudman: bir günü değil birkaç günü bile kurtarır, iki fıs sıksan kıyafetinde birkaç gün kalıyor. teninde de aynı şekilde uzunca kalıyor, ama hassas tenliysen alerji yapar mı bilmiyorum, bana çoğu parfüm -gerçek de olsa- sıkıntı yapabiliyor da, d&p sağlık bakanlığından onaylı diye biliyorum, yine de adamları tanımam etmem, tavsiye veriyorum ama sonra birşey olmasın. sen yine kıyafetlerine sık sadece bence. :/

Alışır geçinirler. Bir miktar uyum süreci yaşanacak o kadar.

ben birşey okumuştum ne kadar doğru bilemem: öncelikle iki kediyi hemen ilk başta birbirine yaklaştırma, zaten kavga edecekler. senin yapabileceğin ise şu:

gerekenler:

-birden fazla kedi
-kedi sayısı kadar çorap (eski ya da teki olmaması tercih sebebidir :D )

tarif:
şimdi bu eski çoraplardan biriyle bir kediyi, diğeriyle diğer kediyi, ötekikiyle öteki kediyi... artık bu ardışık olarak gidiyor, bir güzel okşuyor, yoğuruyorsun. özellikle de koku verdiği kısımlar olan çene altı vs gibi yerlerini -tam hatırlamıyorum başka nereleri olduğunu, google'dan aratırsın- sonra kedinin kokusu sinmiş çoraplarla diğer kedileri okşuyorsun, yani kedilerin kokularını birbirlerine karıştırıyorsun, böylece alışıyorlar. ondan sonra da salıyorsun birbirlerinin üzerine XD ama bilmiyorum işe yarar, hiç denemedim. :/ istersen hazır şimdi ayrılarken bir dene, baktın bir araya getirince aşırı tepki vermeden -illa ki tepki verecekler de, yani aşırıya kaçmadan işte- birbirlerine yaklaşıyorlar, o zaman alırsın evine?

gayet mumkun, youtube'da bir suru eski kedi yeni kediye nasil alistirilir gosteren/anlatan video var, onlari izle. kisaca yapman gereken aralarindaki etkilesimi yavas yavas artirman. mevcut kedin kendi yasam alanini yeni bir kedi ile paylasmak istemeyecek dogal olarak. o yuzden yeni kediyi ilk once tek bir odada tutmalisin. kediler kapinin ardindan birbirlerinin kokularina alismalilar. bir kac gun sonra yada 1 hafta sonra birbirlerini gorecek ama temas kuramayacak sekilde ayirman lazim. kapiya parmaklik gibi birsey. bu sekilde birbirlerini de gormeye alisacaklar. daha sonra bir araya getirebilirsin. bir de ilk baslarda ayri mama/su kabi ve ayri kum ayarlayabilirsen daha kolay olur.

Günde 20 saat uyuyan bi canlı bu.

Eve gelince kendisini bulamazsaniz dolaplarin icine bakin. Dolabin icine saklanmayi seviyor bizim koftehor

valla ben bizimkini uyurken nerdeyse gormedim desem yeridir, bizimkinde bi anormallik de olabilir gerci fazla hiperaktif =D

evde yalniz kaldiginda dagitip dokmedigi yer kalmiyor. hele ki mutfak aciksa tezgahta her seyin yeri degisiyor. banyoya girdiyse lifleri ayakkabiliktan falan topluyoruz. bu sebeple evde biraktigimiz zaman camekanli balkona birakiyoruz.

her kedi ayni degildir tabii ki ama bizimki super hareketli.

bu arada bizimki disi ve 9 aylik.

Yaşına, cinsine, cinsiyetine göre değişebilecek bir soru sormuşsunuz. Hayvanlar da insanlar gibi, tek tip bir huyları yok ki.

bazıları yalnızlıktan hoşlanmıyor ve intikam alır gibi eşyalardan çıkarıyor, bazıları mışıl mışıl uyuyor, tembellik yapıyor.
yaşı küçük ve erkekse yaramaz olması daha olası. gibi gibi.

Kırılması, dişlenmesi, parçalanmasından korktuğunuz her şeyi bi odaya koyup kapıyı kapatın.

amelie haklı, mesela bizimki yaşlı bir teyze, an itibariyle evin en yaşlısı bile olabilir, bayramlarda patisini öpüp harçlık olarak mama alıyoruz XD ben kendisini hiç hareketli görmedim sanırım. mesela her kedi gece delirmesi yaşar, bizimkininki 5 dk falan sürüyor alkdjşadjsa ha son zamanlarda dışarı kaçmak gibi bir huy geliştirdi ama böyle yaşlı teyzeler amcalar gibi meeehh meeehleyerek yürüyor, arada pisssmi diyor falan, çağırdım -giriş katta oturuyoruz ve pencereden normalde kediler girebiliyor tel açıksa falan, bizimki ise kesinlikle atlayıp giremiyor, haliyle apartman kapısını açıyoruz- toplamda 5 basamak merdiven var, ikisini çıktı üçüncüye yattı kaldı yorgunluktan XD böyle gülüyorum ama ölürse de çok üzülürüm, pislik prensesim çünkü o benim <3 ha biz kendisini sahibi yaşlılıktan öldüğü için sokakta kalınca aldık, yani bize geldiğinde zaten yetişkindi. şu zamana kadar hem ben hem de ailem bir sürü kedi baktı-bakıyor, her birinin karakteri çok farklı cidden. mesela yavru olduğu halde çok sakin olan var, yetişkin olduğu halde kötü kedi şero gibi takılan var. ama genelde yavrular aşşşırı hareketli olur. sarı kediler çok sayko olur -feline energy diye araştırırsan bulursun, sarı kediler ayrı bir enerjik oluyor- tekirler duruma göre takılıyor, çok kendinden emin oluyorlar. siyah beyazlar aşırı zeki ve panik ataklı oluyor XD beyazlar -mesela benimki gibi- genelde sakin oluyorlar, niye bilmiyorum. ama tabi bunlar çok genel gördüğüm şeyler, böyle derim de sakin bir sarıya denk gelirsin mesela hiç şaşırmam.

@pasp, sarı ve alnında m çizgisi olan kediler aşşırı hamur gibi oluyor, haberin olsun :)

kamera sistemi kurdum ben. bugün baktığımda klavyemin üzerinde geziniyordu. indirene kadar canım çıktı. odada genelde uyuyor oluyor. geziyor, yemek yiyor. vs.

karakterine bağlı. "kedi" diye genellemek yanlıştır diye duyar yapar gibi bi cevap vermek istemezdim ama mesela benimki konuşuyodur kendi kendine, anneminki ortalığı dağıtıyodu, kaçmaya çalışıyodu, bazı şanslılarınki uyuyor dana gibi 20 saat.
kendisine sorun, bizim vereceğimiz cevaptan daha çoğunu alırsınız.

@amelie: aşlskjdşad iyiymiş, öyle kedi görürsem yoğururum o zaman hemen! :3 yakın zamanda görmedim de sarı m çizgili olan.

ha bir de bir uyarı: annem, ben, kardeşim kedi manyağı olduğumuz için dışardaki kedileri de sıkıştırıp severiz, yapmayın, iki senede bir hasekiye gidiyoruz kuduz aşısına, en son gittiğimde adam yakında böbrekleri ve karaciğeri eline vericez o olcak dedi, zaten aşılar bu sefer yatak döşek etti ateşten. o yüzden üstteki yazdığımı "aşılı sarı m çizgili" olarak limitliyorum XD biz salağız evat :(

sanki bulgarca daha iyi gibi ya, neden dersen bulgar mühendis tanıdığım çok var da ondan (evet hiç de güzel bir yanıt olmadı) aslında nerede çalışacaksın ki bu iki dilden birini öğreniyorsun? ben olsam yalnız yunancayı seçerdim, merakım var çünkü.

Mesleğinizi söylediğinize göre mesleki açıdan soruyorsunuz. Ama net olarak belirtmediğiniz için müsaadenizle cevap vereceğim: Yunanca diyorum. Nikos Kazancakis, Yorgo Seferis ve Yunan sineması hatrına.

Bulgarca, Rusça'ya yakın bir dil. Onu öğrenince, sonradan Rusça da öğrenmesi kolay olacağından, daha avantajlı sanki...

Temel seviye bulgarca ya da yunanca sana mühendislik kariyerinde bir fayda sağlamaz. Bireysel olarak hangisi ilgini çekiyorsa onu öğren.

eger yasiniz genc ise yunanca, ileride daha cok faydasi olacagina inaniyorum. zira zor dil, gelistirmek icin zaman lazim :)

Bulgarca öğrenirsen Bulgarlarla,Makedonlarla,Sırplarla,Hırvatlarla vb. anlaşırsın Yunanca öğrenirsen sadece Yunanistanda kullanırsın

Yunanca.

Böyle seksi bir dil olamaz ya. Italyanca ve Ispanyolca halt etmis.

Yunanca, muhendislikten vaz gecersen Yunanistan'a yerlesmeye calisan Turklere danismanilik hizmeti falan verirsin.

İçiyorum, akşam işten geldikten yatana kadar 2-3 tane.

Evet ama pencereler hep acik, uyurken bile.

Ictigim sigaranin nikotini 0.1 mg dumani bile cikmiyor.

camda ya da balkonda. odaların içinde hayatta içmem.

sadece banyoda

Sadece balkonda içiliyor o bile rahatsız edici

sadece mutfakta

asla. ahır gibi oluyo sigara içilen ev. balkonda içerim.

Balkonumda bile içirmem.

babam evdeyse ben içmem -bilmiyor çünkü, yani öyle sanıyorum en azından. umarım bilmiyordur çünkü çok büyük hayal kırıklığına uğrar. kızmaz ama üzülür- kardeşim odasında içer, annem de mutfakta camlar sonuna kadar açık içer.

babam evde yoksa piyeyehhhh herkes her yerde istediği gibi içer, ama sonra evi havalandırırız.

öğrenci evindeyken çok fenaydı yahu, yatakta bile içerdik, ıyyk...

not: yatakta içerdik derken ben zaten sap mühendistim -bıyıklı sap kız mühendis- diğer kızların aktif cinsel yaşantıları vardı, orgazm sigarası olarak içerlerdi :( ben de bilgisayarda oyun oynarken içerdim askdaasdlksad of çok kötü ya XD mahmut abi gibi hissettim ya la...

asla

hem de fosur fosur

Sadece balkonda

sadece balkonda.

evet

içeni balkondan atarım

balkonda içiyorum.

mırmır

narin :3

bitli

Mobili de düşün lütfen, görmeden uyduruyorum mira

Jessy, fotosuna bakinca aklima ilk gelen isim oldu.

sissy

sultan

Mia

maya olsun :)

The queen :)
Narnia

paspas, fosfos, fosur(dak) ne bileyim ya böyle bol tüylü diş kamaştıran bişey buuuu (bilenler ne demek istediğimi anladı) YA BUNU YİYEBİLİYOR MUYUZ ALLAHIM ÇOK TATLIIIII *berserk atar*

Miniş

Lokum lokma vs

Muhterem.

Houdini :)

müzeyyen

yav birisi de çıkıp, dememiş ki karamel lol

humus

hop ya da hey olsun

ses kaydı alıyorum. muhteşem bir ses kaydı kütüphanem oluştu. arada dinleyip dinleyip sırıtıyorum kendi kendime.

Icimden düşünüyorum.

Bazen her duyguyu yansıtmak uygun olmuyor. Ama her şeyi içe atmak da çözüm değil. Bunun bir orta yolu var bulabilirsen o bulamazsan düşünür durursun saatlerce sıva çatlağına bakıp.

Aktaramadığın duygularını bir uğraş ile yansıt mesela resim, müzik, yazmak belki. Bunlar olmuyorsa da bol bol yürü.

Yazıyorum
Anneme anlatıyorum

Bir gün karşına çıksın istemiyorsan içine atmak en iyisi, seni yargılamayacak bi insan bulamazsın, içten de olsa yargılar. Bir defter tutabilirsin arada yırtıp atabileceğin işe yaramıyor gibi gözükse de yarıyor..

Ben genelde heyecan duygusunu paylaşarak yönetebiliyorum. İnsanın hislerini ifade edebilmesi güzel şey. "Şu an biraz heyecanlıyım" demek bile rahatlatıyor. "Evet, duygumu dışa vurdum şimdi elimden geldiğince yapmak gerekene odaklanayım" hissiyatı taşıyorum.

"ama şimdi belli etsen, izi kalacak, sonra gel de açıkla.." Sizin kastınız romantik bir heyecanı yönetmekse başka şeyle meşgul olmak, başka yöne bakmak önerilebilir galiba. Bunlar da gerçi en kabak gibi, "heeey ben heyecanlandım!" diyen hareketler.

Geriye kalan duygular için yalnız kalıp ağlamak, kendi kendine konuşmak, müzik dinlemek, aklın sesini dinlemek diyebilirim.

Allah beni kahretsin ki şekerli şeyler yiyorum :/ stress-eater mode: on. ya da sigara içiyorum. sonra kalp krizine bir-iki bir-iki (-_-)

aslında en güzeli yürürken konuşmak, onu da son zamanlarda sık yapmaya başladım bak. böylece yeme ve sigara içme isteklerim azaldı, iyi oldu.

bir dağa yahut ormana gidip, ağacın birinin kovuğuna fısıldayıp, çamurla kapatıyorum.2046

içimize atıp şişiyoruz.

anonim bir blog yazmaya baslayin ve adresini kimseye söylemeyin sizde sakli kalsin.

Ata ata dertleri hep içime attım diye mırıldanıyorum.

Doganin acimasiz kanunu demek.

Ona yemegi ayri ver. Ayni olayi yasamistim. Digerlerinin yemeginin guzel kisimlarini yiyordu. Hepsine esit paylastird ve yemegini baska odada verdim. Yemegini yedikten sonra yine kaynassin.

Ben bir yere koyuyorum hepsi bir den geliyor bu serefsiz hepsini dovuyor.
Birkac noktaya ayrı ayri mi koy demek istiyorsun? Mantikli sanırım.

serefsiz olana verin ilk verin ayri uzak bi yerde, sonra digerlerine verin.

ne cok verin demisim. bi de bu tarz serefsiz bir kedi kendininkini bitirip digerlerine de saldirabilir, baslarinda bekleme imkaniniz olursa oynatin moynatin yapmasin oyle seyler cogayip.

Önce masumlara verin, sonra diğerini mamayi vs göstererek biraz uzağa götürün, yerken da basina bekleyin ki birakip digerlerinin yanina dönmesin..

Once masuma vermek diye bir durum yok ki. Bu sefersiz lap diye daliyor ortaliga. Mesela turuncu bir tane var onu gorup ona veriyorum, bu hemen atliyor. Digerlerine tek tek verebiliyorum onlar birbirine salca olmuyor. Bu bir anda belirip serefsizlik yapiyor.

bunlardan bende de var, hem de birkaç tane. birkaç tanesi de "aaa kesin bu farklı mama veriyo.." diye aynı mamayı farklı yerlere koymama rağmen bir oraya bir buraya giden meraklılar XD

ben mamayı sokak boyunca dağıtıyorum. öyle mama dağıta dağıta gidiyorum manyak gibi. evet. başka türlü olmuyor çünkü, en sonunda en meraklı ve/veya şerefsiz kedi bile yorulup bir yerdeki mamaya çöküyor. sonra da "sen mi büyüksün ben mi? sen tabi, kedisin çünkü <3" diyorum falan. öyle, manyağım işte..

sularını da ayrı ayrı koy, gerçi suda aynı haltı yemiyor bunlar. bir de mamaları azar azar koyarak git, bir avuç iki avuç, hem maman çok çabuk bitmez, hem de bir sürü noktaya dağıttığın için en azından bir süre birbirlerine karışmazlar, hem de doymazlarsa diğer noktaya da gidebilirler, ki kediler azar azar ama sık öğünlerle yediği için -evet diyetisytenlerin favori hayvanları- sonra da yiyebilirler -gerçi sonraya kalan mamayı genelde köpekler yiyor gördüğüm kadarıyla, kediler değil, ama onlara da mama çıkmış oluyor işte- bir de unutmadan, sularına bir iki damla zeytinyağı damlat, havalar soğudu, su donmasın :(

şerefsize uzak yerde ver. o yerken koş, diğerlerini bul.

Ben de senin gibi dusunuyordum sonra dedim ki kime ne lan koku guzel, ne marka oldugunun ne onemi var. Aldim kullandim.
Kizlardan da olumlu yorum aldim hatta:)

ben de zara orchid kullanıyorum çantamda dursun diye almıştım ama aşırı övgü alıyorum :)

Prada iris’i denedin mi? Ben şu ana kadar kimsede görmedim. Kokusunu da beğendi herkes. Ben de temiz kokucuyum. Bir arada orchid’i koklayıp daha kapsamlı bir yorum yapacağım.

Mobil olduğum için editleyemiyorum jo malone’a bir uğramanızı önereceğim.
Bir de -da ayrı olacak :)

Edit: zara'dan aldim ben de.

@stavro kalici bir koku degil ki bi de iki saat sonra gidiyo tende durmuyo, yani ucuz koku kullanim ok ama koku gidiyo

@irene kendi kullandigim kokular disindahicbir kokuyu bu budur diye bilmiyorum acikcasi cok saatlerimi parfum reyonlarini harcamis olsam da, begenmeyip yillardir ayni seyleri aldigim icin. bakicam ilk firsatta.

Burberry classic, bi ara kullananı çoktu o yüzden bıraktım. ama son birkaç yıldır kimsede denk gelmedim. Tekrar başladım. Uzun süredir görmediğim dostuma kavuşmuş gibiyim.

valla giysici kokusu diyorsun da, fakir öğrenci olaraktan lcw'nin parfümü alıp kullanmışlığım da var -etriel miydi neydi, güzeldi ama sevmiştim-
benim temiz koku deyince anladığım cacharel noa. ama orjinali, yani ilk çıkan noa. diğer noa'ları koklamadım, bilmiyorum. jadore'u da çok severim ama eau de toilette olanını, eau de parfum bana ağır geliyor, yine temiz aslında ama neyse. absolu'yu ise hiç koklamadım, ama jadore serisinden olduğu için muhtemelen temiz kokuyordur yine. bu arada cacharel'in çoğu parfümü temiz kokar, eden -gerçi bu biraz fresh kokar ama- ve anais anais gibi. bir de gucci envy var, cacharel'in parfümlerinden daha ağır ama jadore eau de parfum ağırlığında, çok da değil yani. bir de dior'un yaseminli bir kokusu vardı ama ismini unuttum, miss dior muydu acaba? o da temiz kokuyor ama bana yine ağır geliyor. en hafifleri cacharel'in parfümleri bence, ağır kokular bende baş ağrısı yapıyor da o yüzden dikkat etmeye çalışıyorum. aa bir de elizabeth arden'ındı sanırım, mimosa var o da güzel ve temiz kokuyor.

Ben de temiz kokucuyum. beyaz sabun kokusunun parfümünü yapsalar alırım. Ama maalesef böyle temiz kokan kokular genelde kalıcı olmuyor. Cinsiyet belirtmemişsiniz ama kadınsanız; Uzun süredir chanel chance eau tendre kullanıyorum. Ferah bir koku.

Orchid i ben de çok beğeniyorum. Victorias secretin galiba bir kokusuna benziyor, geçenlerde bir deodorant da buldum aynı koku. Temiz kokular benim de favorim.

erkek kokusu olarak önerebileceğim gucci guilty var. kadın kokusu konusunda bir şey diyemeyeceğim.

boyanmaz, dalgalanmalar olur. sürekli kullanılacağı için seni de boyar,bölgesel olarak renk açılmaları olur. kaplayabilirsin, bu koltuğu kaplamak çok kolay görünüyor. kumaş ve koltuk zımbası yeterli olacaktır.

Olmaz o is kardes. Dosemeleri degistir hosuna gitmiyorsa, boya isi olmaz. Hosaf olur. Ise yaramaz bir kumasta dene mesela ne ciktigini gor ortaya.

Kumaşın cinsi önemli şayet pamuklu ise boyanır. Kumaşın ağırlığı önemli, benim solan yer yer dalgalı lacivert montu boyadım çamaşır makinesinde. Ve eşim inanamadı hiç bir ton farkı yok. Bir paket toz boya 200 Gr kumaş boyuyor, sen kumaş ağırlığa göre hesaplayıp makinesiye atacaksın. Boyanın ismi Viktorya buda boyadıgım mont ışık ters kaldı ama mont gerçekten mükemmel oldu
eksiup.com

kılıf çıkıyorsa fritz'in dediği gibi boyanabilir ama yine kılıf çıkıyorsa yine ikea'dan koltuğun modeline uygun kılıf satın alabilirsin. koltuğu kendin kaplamanı tavsiye etmem, bundan daha basit olan koltuğu bile döşemeciye verdik, çünkü pot yapabilir elin alışık değilse. ama döşemeciler de ucuz değil, belirteyim.

www.idefix.com

@kablelvuku: yok bu değil, buna ben de baktım ama değilmiş öyle dediler :/

Bu olabilir mi? David grossman- bir at bara girmiş
m.kitapyurdu.com

Mucize beklemek yalan. Umut etmeye hayır.

El cevap: beklemiyorum.

Valla ben beklemiyorum.
"Bir gün alakasız bir takım şeyler gerçekleşecek, ve hayat akabinde aslında o olması gereken hale evrilecek gibi bir düşünceniz var mı?"
Yok. Bana çok utopik geliyor artık bu tür şeyler.

Mucize dediğin süreci, hayatın olağan akışı içinde sıradan, alelade bir detay olabilecek kadar herhangi bir olgu olarak görüyorum. Oldu, oluyor ve defaatle olacak da. Ümidi taşıyabilecek ruh olgunluğuna ve içtenliğe sahip olmak önemli.

Kontrol zaten bir illüzyondur. Kendin dahil hiçbir şeyi mutlak anlamda kontrol edemezsin.

Nuri Bilge son röportajlarından birinde “gerçek sürreeldir” demişti. Hayat hiç hesapta edemediğin, hiç aklına gelmeyecek şekillerde nice kapılar açabilir.

"Mucize, ona inananlara gelir."

Ben bekliyorum evet :)

Bekliyorum. Belki o mucizeyi kendi çabalarımla yaratacağım, belki de adeta Allah'ın lütfuymuşçasına karşıma çıkacak. Ama hayat böyle sürmeyecek, ona eminim. Bir zamanlar aldığım muhteşem lezzeti tekrar tadacağım.

Bi fırsat geçecek, geçmeli, o gemi bir gün gelecek.

Mucize beklemek aç bir insanın ellerini yukarı kaldırıp "allah'ım karnımı doyur" demesi gibi bir şeydir herhalde. önündeki toprağı, tohumu görmezsen, ekip biçmezsen, yemeğin için çabalamazsan nah karnın doyar.

Mucize de böyle. Çabalamadan etmeden hayaller alemine dalıp bir şeylerin değişeceğini umut ederseniz daha çok beklersiniz. Önce sen Tanrıya -ya da evrene, fark etmez- gerçekten istediğini göster, yani çabala. Gerisini bırak.

Beklemiyorum. Çabalıyorum.

evet

Mucize beklemek mi? Mucizeyi zorluyorum :D

bekliyoz da olmuyor bea :/

Her yeni gün zaten bir mucize. Belirsiz bir zamana dair hayal kurup, mucizeler beklemek, bu günü/şu anı ıskalamaktan başka bir işe yaramaz. Sonra bir bakmışsınız, mucize beklerken yolculuğun kendisini kaçırmışsınız.

Bekliyorum, eğer beklemez ve umudumu yitirirsem benim için yaşamanın anlamı kalmaz. Hiç mutlu değilim ve bir gün mutlu olacağım, bir şeyler değişecek şu hayatımda. İstediğim gibi bir iş bulup istediğim bir ülkede sevdiğimle yaşayacağım. Zaten bu olmadan ölürsem de ömrüm boyunca bunu beklemiş ve elde edemeden mutsuz bir hayat yaşayıp ölüp gitmiş olacağım

Geçen yıl bu vakitler bir mucize olmuştu ama o mucize gerçekleşsin diye de bayağı yırtınmıştım. O yüzden yeni bir mucize için gene ultra çabalamam gerektiğini biliyorum ve şu ara beklemiyorum.

mucize bekleyenlere değil, onun için çalışanlara gelir. bir kere yakalayınca mucizenin mucize değil de sonuç olduğunu görürsün.

şeyhim beni ışınlarsa niye olmasın?

Eskiden evet.
Artık hayır.

Çünkü öyle bir şey yok

Ben mucizelerle karşılaştım, ama o sen onu beklerken gelmez, hayatına sihirli bir değnek değmez. Tam bir şeyden umudunu kesmişsindir, o şeyin gerçekleşmesi senin için hayırlıdır, o ol der ve olur. Ben yaşadım 2 kez. Bence herkes yaşayabilir..

hayır, aksine acımasızım. :D

Evet

f.lux çok yarar sağlıyor. Mavi ışık filtresi. Gözü inanilmaz rahatlatiyo ve uyumayı kolaylaştırıyor.

Flux benim gözlerimin uzun vadede ağzına etmiş olabilir. Benim mallığım da var tabii. En düşük parlaklıkta ve karanlıkta okuyup izliyordum her şeyi. Hipermetrop oldum.

f.lux'ı çok severek kullanıyorum, tavsiye ederim. özellikle uykuya geçebilmemde çok işe yarıyor -ha diyeceksin ki bilgisayarla yatağa girme, eğer ekranı f.lux ve en düşük parlaklıkla kullanarak saçma sapan birşeyler okuyarak beynimin çalışmasını yavaşlatmazsam sabaha kadar uyuyamıyorum :( o da benim mallığım-

Göz sağlığına pozitif/negatif kanıtlanmış hiçbir direkt etkisi yok bu tarz uygulamaların veya koyu renkli temaların. Ancak dolaylı yoldan sağlığını etkileyebilir iki türlüsü de.

Parlak ışık diğer cevaplarda değindikleri gibi uykuya dalışını zorlaştırır, uykusuzluk problemlere yol açabilir. Tam tersi az parlak ışık daha uzun süre konsantren bozulmadan ekrana bakmaya devam ettiğin için mola vermeyi unutturabilir. İki ucu enteresan değnek yani.

Ben yazılımcıyım, f.lux kullanıyorum ama ekrana bakmak işinle alakalı falan değilse tavsiye etmiyorum.

Ben de yqazılımcıyım da. ubuntu konsol arka plan, yazı rengi. intelji editör arka plan rentgi vs. Bir sürü şey var bakılacak.

Attığım linkteki de 20 dakikada bir uzağa bakman için uyarıyor. adını unuttuğum bir rahatsızlığı önlemek için.

ya da o linki atmadım sanırım.

birden çok göz sağlığı konusu var yani ama açıklayamadım hepsini sanırım.

Jurassic park muhteşemdi.

ben ahlat ağacını çok beğendim.

ama bi arkadaşıma çok beğendiğimi söylediğimde kensinin bu filmde uyuduğunu söyledi :)

ben nbc'yi sevdiğim için ahlat ağacı'na gitmeyi düşünüyorum. ama jurassic'e de gitmeyi düşünüyorum. ama param yok XD

han solo'ya gittim çok tatlıydı <3 her ne kadar lando çekebilitesi varsa da lando <3 ve chewie <3 evet salağım

han solo güzeldi, ona gidip ron howard'ı sevindirin bence.

1'in hitap ettiği kitledeysen 1'e git. değilsen;
star wars seviyorsan jurassic park'a git, sevmiyorsan solo'ya git.

valla ben yakın zamanda hdd çökünce ssd taktırdım, acayip hızlı çalışıyor şu anda, ne yavaşlaması? :D

marka için birşey diyemiyorum.

Yok yok ssd kanatlandırır okey ama bu ekstra yuvadan kullanınca bir sıkıntı olur mu onu merak ediyorum ?

SSD'yi HDD yuvasına, eski HDD'ni de dvd yuvasına takacaksın.

Sorun çözülecek.

niye yavaşlayabileceğini düşündün anlamadım. yani sorsan ki çalışır mı çalışmaz mı anlaşılır bir soru olur.

1-) Yavaşlama yapar mı ?
Hızlanma 50 kat ise yavaşlama 0.1 kat olur. Gözle görülecek bir durum olmaz.
2-) Marka çok farkeder mi ?
Hayır, hepsi aynı, hepsi Çin malı.

yavaşlama olacağını sanmıyorum ama yine de "6 yasimdan beri metal dinliyorum" +1

Aynısını yaptım yavaşla filan olmuyor. Eski hdd'yi dvd yerine takacaksınız. ssd'yi eski hdd yerine. mis.

Eyvallah dostlar. Ne bileyim işin içine converter, adaptör girince her zaman stabilite söz konusu olmayabiliyor o yüzden bir sorayım dedim. Siparişimi geçtim. Bu arada incehesap.com’da james donkey 120likler 149, 240lıklar 269 lira (bu verdiyonda jd mouse da hediye ediyor). An itibariyle 172 tane var ihtiyacı olan kaçırmasın.

Arada conventor yok. dvd'de sonuçta sata ile bağlı. o nedenle içiniz rahat olsun. dvd yerine takılan sadece onu orada durmasını sağlayan aparat.

samsonite alınca sülalen rahat ediyor. bu bir gerçek. fiyatlar öküz parası oldu o da bir gerçek.

pierre cardin alabilirsin. kampanyaları oluyor. hafif ve dayanıklı. 5 yıl da garantisi var.

iyi valiz için 300 üzerine çıkman gerekiyor. kadınsan kabin boy valiz 2 hafta için yetmez bence. orta boy alman lazım. onda da muhakkak 4 tekerlekli model bak. tekerlekler de çiftli olsun.

American Tourister'ı amazondan 40 euro'ya kapamıştım, TR fiyatı 550 liraydı o sırada. Amazon'da kargo bedava iken çok iyi fiyatlara alınırdı. TR'deki bir samsonite parasına 3'lü falan alınabilir oluyordu kimi zaman.

ilk bavul tecrübeniz olacaksa dört tekerlekli bulabildiğiniz en mantıklı fiyata ve markasız almanızı öneriyorum. ben sert plastik dört tekerlekli olanlardan kullanıyorum. mavi, kırmızı gibi çok jenerik renkleri var ve bagaja pek vermediğim için yıllardır taş gibi kullanıyorum. bagaja vermememin nedeni elbette kabin boyu olması. 1-2 haftalık seyahate eşim büyük boy ben ise orta boy bavul ile katılırım. bu da mecburen bagaja verilecek demek. bagaj handling kısmındaki çalışanlar asgari ücret üstünde de alsa genelde sonuç ortada. sağa sola atılan, yağmurda karda ıslanan bavullar görmeniz çok olası. o yüzden yine tavsiyem bulabildiğiniz en mantıklı valizi almak olacaktır.
ben 40 yaşıma geldim hala samsonite bavul almadım çünkü sağolsun ben çok gezerken samsonite kullanan arkadaşlarım oldu ve allahın unuttuğu bir ülkede valizimizi beklerken falçatayla açılmış ya da kilidi kırılırken fermuarı da yırtılmış çok bavul gördüm.
bu işlerde kural ne kadar az ilgi çeken bir bavulun varsa o kadar az sıkıntı yaşarsındır. yine de bagajdan gelecek bavulu kolay görmek için bir takım kozmetik hareketler yapmanızı tavsiye ederim. (bir şey bağlamak, yapıştırmak vs tabi çok ilgi çekecek veya mali değeri olan bir şey değil)

american tourister
delsey

saglamdir bunlar da.

kullanım şekline göre değişir. bizde 8-9 adet valiz var. otobüsle giderken ayrı uçakla domestic uçarken ayrı yurtdışı ayrı kullanıyoruz. otobüs için aldıgımızı öneririm 1-2 sene önce 200 civarı birşeye 3lü set şeklinde almıştık tutqn diye bir marka. tekerlekleri çok dandik taşlı kumlu yolda sürükledik birşey olmadı ama çok rahat olabilir de

It luggage

bende carrefour'dan aldığım ve adını bile hatırlamadığım dört tekerli sert plastik bir valiz var. 6 kere yurt dışı, 10-15 kere yurtiçi yolculuklarda kullandım, hiçbir şey olmadı. üstelik ben öyle uçaktan iner inmez servise, servisten iner inmez taksiye binen biri de değilim. yeri geldi saatlerce o valizle yürüdüm bazen. bazı ürün gruplarında insanların "aman almışken iyi bir şey alayım" algısından istifade edip gerçek değerinin beş katına ürünler satıyorlar. valiz de bence bunlardan biri. 5. kattan aşağı atmayacaksan, üzerinden kamyon falan geçirmeyeceksen standart düz bir valizi uzun yıllar kullanırsın. illa marka bir şey olmasına gerek yok. en ucuzun bir üstündeki segmentten kafana göre al derim.

@ozdek +1

Aşırı seyahat eden biri değilseniz markaya bu kadar takılmaya ya da çok üst modellere bakmaya gerek yok. Zaten, sen de söylemişsin Samsonite için bütçem yok diye. Hâlâ samsonite, american tourister, it luggage diyenleri anlamak mümkün değil. Sana tavsiyem, Pierre Cardin fena değildir. Ona da bütçen yetmiyorsa Migros'larda ara sıra valiz satıyorlar. Fena da değiller, özellikle de aşırı sık seyahat etmiyorsan işini görür diye düşünüyorum. Sadece alırken dikiş yerlerini, fermuarını, vuruğu kırığı var mı diye kontrol etmek yeterli.

Ha, @atom'un dediği gibi, öyle çok uygun fiyata denk getirirsen, o zaman samsonite da olur, american tourister da.

Edit: ÇÇS vardı bir de. Ona da bakılabilir.

valla 1. nereye neyle gidiyorsun 2. içindeki eşyalarının değeri ne, bunlar önemli.

mesela uçakla gittiğin vakit -artık gideceğin ülkeye göre değişebilir ama- çantaya havada taklalar attıran manyaklar var, japonya'daki gibi renk kodlarına göre ayıran titizler de var. (japonya'da komple öyleymiş diyenin yalancısıyım) o yüzden yurtdışı seyahatleri için, dışı plastik yerine -çünkü atam tutem ben seni derken dışındaki plastiği kıran dallamalar var- kalın kalın kumaştan bir şeyi önermişti arkadaşlarım ilk yurtdışı seyahatimde. onun dışında yurtiçi otobüste zaten adam valizlerini koyarken sen veriyorsun resmen valizi elinle XD hiç gerek yok düşünmene yani. alırken de aynı şekilde. o yüzden dışı plastik de alsan olur kumaş da. yurtiçi uçak da yukarıda bahsettiğim gibi olabilir.

2 bavulum var ikisi de tchibo. BaEn deli bir indirim yapıyorlar bavullarda yakalarsan gayet kaliteli bir şeklde halledersin bavul olayını.