2 dil 1 bavul
40m2 almanya

yerli:
7 numara
seksenler
doksanlar
pis yedili (daha çok iskambil kağıdı ama neyse)


yabancı:
50 first dates
500 days of summer

101 Dalmaçyalı.

11'e 10 kala

Nineteen Eighty-Four - www.imdb.com
Zero Dark Thirty - www.imdb.com
Nine 1/2 Weeks - www.imdb.com
The Fifth Element - www.imdb.com
The Sixth Sense - www.imdb.com
The Zero Theorem - www.imdb.com
The Thirteenth Floor - www.imdb.com
Se7en - www.imdb.com
Apollo 13 - www.imdb.com
300 - www.imdb.com
1917 - www.imdb.com
12 Years a Slave - www.imdb.com
the 100 - www.imdb.com

mydramalist.com

Two Weeks Notice
4 Ay 3 Hafta 2 Gun
Dordumuze Bir Es
Yedinci Muhur

Kriterlere pek uymadi sanirim ama aklima ilk anda bunlar geldi.

adı sadece "İki" olan bi korku filmi var, türk yapımı.

beş kurşun iki adam-Yılmaz Güney

üç arkadaş- Hülya Koçyiğit-Kadir İnanır filmi

iki kadın-haluk Bilginer ve Zuhal olcay'ın oynadığı film

Bir Şeftali Bin Şeftali
Bin Muhteşem Güneş
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
Denizler Altında Yirmi Bin Fersah
Seksen Günde Dünya Turu

uc kardese bir gelin
bir cicek uc bocek

6 days 7 nights

Iki genc kiz _ hulya avsar

Dört kişilik bahçe
Yedi kapılı kırk oda
Üç aynalı kırk oda
Kırk oda

Murathan Mungan

Profiterol tabiki.
Hatta bana da ikram et.

Demin tvde arda turkmen cheesecake yapti. Cok pratikti. Seviyosan cheesecake onu yap

@etna
5 çayına hazır olur :D

@Kittie
evet o da ne zamandır aklımda yahu, bi girişemedim :/

damndelicious.net Bu çok güzel, biraz malzeme lazım.
www.foodnetwork.com Aşırı güzel tarif.
www.gamzemutfakta.com Acı seviyorsanız çok güzel, sevmiyorsanız bile hâlâ güzel.

Deneme sırasında tuttuklarımdan:
www.davidlebovitz.com
hostthetoast.com
thekitchenpaper.com

cheesecake +1.
pratik olur, arkadaşlarınıza da yaparsınız ilerde. güzel oluyor.

Damy’s kitchen blogunda brownie kurabiye var o tatları seviyorsanız bence kesinlikle denemelisiniz.

30 yaşımdayım, bunların hiç birini yaşadığım sürece göreceğimi düşünmüyorum. Özellikle 1 ve 2 için şu an öngörülemeyecek (en azından benim limitli aklımla öngöremediğim) bir şey olması lazım.

1- 7-10 yıl
2- 15-20 yıl
3- 7-10 yıl
4- 15-20 yıl

1- soruyu anlamadım
2- 40 yıl sonra
3- 30 yıl sonra
4- anca petrol bulunup ülke aşırı zenginleşirse

Maalesef bunların gerçekleşme ihtimali yok bana göre bu şartlarda

hepsi ennn geç 20-25 sene sonra olur.

Hatta yıllar konusunda signore +1

Bular olmaz diyenler neye göre diyor bilmiyorum ama dünya hızla değişiyor. Türkiye de sonsuza kadar yerinde sayacak değil :d bu yukarıda sayılanlar temel insan hakları ve en aşama aşama gerçekleşecek hepsi işte

başörtülü biri başsavcı oldu, kıyamet koptu. eşcinsellerin haklarına daha çok var.
bu bahsettiğim iki grubu dışlayanlar farklı gruplar, ama zihniyet aynı. eşcinsellikte bir de din faktörü var. kutsal dinlerin yasaklamaları söz konusu. bu nedenle ben böyle bir olayı görecek kadar yaşayacağımı düşünmüyorum.

vicdanî ret ise çok daha geç olur bence. çünkü iktidara hangi görüş gelirse gelsin, otoriteyi ve düzeni korumak zorundadır.

Escinseller askere gidiyor mu? Gey bir arkadaşım durumumu anlatıp askere gitmicem demişti.

4 < 1 < 3 < 2

Bence böyle bir sira ile ilerler. 10ar yıl ara ile.

1,2 maalesef asla.
3 bunun olasiligi 1 ve 2 olur bu olmaz o derece.
4 10 yil

lovemyself +100000000

5-10 yil arasi tahmin yurutenlerin optimistliginden istiyorum.
belki 50 yil sonra.

hiçbiri hiçbir zaman

tayyipten sonra gelecek hükümet bu yasaları çıkaracaktır. Bundan kaçışı yoktur. Tayyip gitsin bunları değiştirmek 3 sene sürmez.

Her ne kadar son yıllarda sistematik olarak ortadoğululaştırılsak da yönümüzün batıya dönük olduğunu unutmayın. On sene önce ab uyum süreci diye neler neler yapıldı bu ülkede unutmayın. Hem de çok kısa sürede. Hiç olmayacak gibi düşünülen şeyler çok kısa zamanda değiştirildi. Askeri savcılıklar kaldırıldı, habur sınır kapısı mevzuları vs.

Eşcinsel evlilik avrupa'da genelde referandumla getirildi. Hatırladığım kadarıyla İrlanda yüzde 60 ile eşcinsel evliliğe evet dedi. Yine yanlış hatırlamıyorsam bu konu İtalya'da da gündeme geldi ve yüzde 51 ile hayır sonucu çıktı. Avrupa'da bile oranlar birbirine çok yakın. Türkiye'de akp oyları ve taşrada yaşayan muhafazkar kesim düşünüldüğünde böyle bir olayın gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Hatta bırakın taşradaki insanları, ekşide eğitimli geçinen, şehirli insanlar bile böyle konularda oldukça homofobik tepkiler gösteriyorlar. Kısa süre içerisinde insanların zihniyetinin değişeceğini düşünmüyorum.

Vicdani ret ve profesyonel askerlik konusu ise ülkenin ekonomisi ile alakalı. Şu anki ekonomik durum düşünüldüğünde böyle bir şey yakın zamanda gerçekleşecek gibi görünmüyor. Açıkçası bana kalırsa uzun vadede bile Türkiye profesyonel askerliği, vicdani reti gündemine alacak kadar zengin bir ülke haline gelmeyecek. Ben de diğer bazı yazarlar gibi bahsi geçen hiçbir şeyi yaşarken göreceğimizi düşünmüyorum.

ilk üç için en azından iki yüz yıl daha geçmesi lazım ki o bile yetmez bana göre, 4 biraz zor ama olabilitesi var.

insanlar homofobik yetistiriliyorlar. okul, din, toplum, medya ve aile heteroseksuel propaganda ile cocuklarin beyinlerini yikiyor. tek normalin bu oldugu dikte ediliyor. oyle bir hale getiriyorlar ki; gercek escinseller bile kendilerinden nefret ediyor, homofobik oluyorlar.

boyle yetistirilen bir ortamda insanlar, buyuyunce politikaci oluyor. ve bunlardan escinselleri tanimalarini istiyoruz.

ilk once insan yetistirmeden baslamak lazim. insanlara ideoloji, din veya propagandalari degil; sadece ve sadece gercekleri ogretmeli.

silah ve savunma sektorune gelirsek; dunya'da her yil insanlar birbirini oldurmek icin milyarlarca dolar harciyor. bunu farkedip goren ulkeler ve bu bilince ulasan ulke insani oldugunda vicdani ret vs. gelir.

sorularinin hicbirine yil tahmini vermiyorum, cunku bir anlami yok.

Gecmis olsun. Su anda yapacaginiz en yanlış şey panik yapmak. Devlet hastanesiyse paniği otomatikman sıfıra indirin zaten. Sakin olun ve pazartesi günü mümkünse çok pahalı olmayan orta segmentte özel bir hastaneye gidin ve tahlil, film vs. gibi işlemleri de mutlaka özel hastanede yapın.

Neden:
1-Zamandan kazanırsınız.
2-Başka hastalıklardan uzak kalırsınız.
3-Devlet hastaneleri sizin değil doktorların ihtiyacı olan tedaviyi öneriyor.

istanbulda bilgidiniz bir özel hastane var mi acaba bu konuda iyi oldugunu bildiginiz

10 dk'lık bir muayeneyle kanser teşhisi doğru şekilde konamaz. Bunun aşamaları yayılması vs. var ve bunlar tedavide çok önemli parametreler.

En az 3 farklı doktorla görüşmenizi tavsiye ederim:
1-Devlet Hastanesi
2-Özel hastane
3-Özel Klinik

Hastaneden ziyade önemli olan doğru tedavinin bulunmasıdır. Pazartesi için yakınınızdaki bir özel hastaneye gidebilirsiniz. Gitmeden önce telefonla onkoloji servislerinin olduğunu teyid edin ve randevu alın.

Özel hastane onkoloji sürecinde en iyi hastane olacak diye bir şey yok. Özel hastane var, özel hastane var.. Eğer orta halli bir özele gidecekseniz, bence devlete gidin. Anormal bir sıra bekleme durumu, ekstra bir sıkıntı yaşamadım ben devlette. İşin ehli profesör bulduk, devlete gittik.

Alan farklı diye hastane ya da doktor adı veremiyorum. Sadece şunu bil: Onkolojiye günde yüzlerce kişi gidiyor ve ağır seyreden, ilerlemiş kanser hastalığı bu kişiler arasında yüzde 10 değildir. Bir ameliyatla, yahut önlem tedavisiyle işi biten hastalar da çok. Adım adım süreci takip edin ve babanıza sürekli "bilmemkimin babası da gitmiş, üç ayda iyileşmiş" anıları anlatın. Çünkü gerçekten de bilmemkimlerin babaları da gidiyor ve birkaç ayda iyileşiyor. Moralinizi yüksek tutun.

Annem icin ayni supheyle hastanelerde dolandigim surecten bir bilgi vereyim. Akcigerinde bir leke gorunuyordu ve ben cok panikledim. Kendisine katiyen ciddi birsey yokmus gibi hissettiriyordum tabii.

Lekeye ragmen ongkologu koseye sıkıştırıp sorduğum soruya aldığım cevap şöyle olmuştu: annenizin akcigerinde gorunen leke toplumdaki erkeklerin cogunda var ve herkes hicbir sorun olmadan bu lekeyle bir ömür gecirebiliyor. Yillar gecti ve annem hala gayet iyi, sarece kontrol ettirmek gerekiyor yılda bir falan.

Demem o ki panik yapmayin. Doktorlar durum cok kotu dese bile size ortami sakinleştirmek düşüyor. Gecmis olsun.

hepinize cok teşekkür ederim. babam cok kilo kaybetti ve sık sık istifra etmekte . çok korkuyorum . birde sizden rica etsem sözlük te akciğer kanseri başlisinda alternatif ürünlerden bahsediyorlardi nicklerini yazsam iletişime gecip sorar misiniz acaba

Sorarım sen yaz bana özel mesajla...

Çaylaklar da mesaj atabiliyor yazarlara, eğer yazarlar bu özelliği kapatmamislarsa. Genelde de kapatilmamistir zaten.

Teyzem akciğer kanseriydi 5 yıl önce. atlattı. Beynine de sıçramıştı onu da atlattı. Alternatif bir şey denemedi ama doğal beslendi, şeker yemedi. İzmir tepecik hastanesinde ameliyat olmuştu. ustelik hemşire olmasına rağmen 7 ay gecikmeli tedaviye başlandı.

hocam bundan 10 sene önce onkoloji doktoru uzman biri baksın diyerek babamı yönlendirdi.. sonucunda akciğerinin yarısı alındı.. kemoterapi ve ışın tedavisi süreci geçirdi.. maden işçisi emeklisiydi.. şuan sağlıklı bir hayat geçiriyor.. önce her ay, sonra 3 ay, sonra yıl, sonra 5 yılda bir olacak şekilde de bir kontrol süreci geçirdi.. her gittiğinde doktorumuz ilgi alaka gösterdi..

zonguldak bülent ecevit üniversitesi hastanesi
doç. dr. mertol gökçe

üslubuyla, kişiliğiyle, yeteneğiyle harika bir doktor.. bizde lifemed kadıköy'de pet ct'ye falan girdik hatırladığım kadarıyla.. tıp fakültesinden farklı bir şey görülmedi.. özel hastane tercihiniz olmakla birlikte bence tavsiyeme kulak verin..

Yürümede zararı olmaz.

zemin daha sert (dışarda asfaltta taşta yürümüyorsanız tabi), hem de sabit bir zemin üzerinde ileriye doğru gitmek sanırım daha sağlıklı bir hareket. ama koşu bandında ayarladığın tempoyu da dışarda ayarlayamazsın o yüzden sportif açıdan daha iyi koşu bandı. siz zaten yürüycem diyosunuz yürümede bir sıkıntı olmaz.

bölüm başkanı diye bir profesöre gitmişti arkadaşım. Yanında ben eşlik etmiştim ona hastaneye tek gitmesin diye. Sıkıntısı dizlerindeydi. Doktora az mı yürüyeyim, dedi. "İstediğin kadar yürü, asla zararı olmaz, yeter ki koşu bandı kullanma, evde yürümeye çalışma" demişti doktor. Sonra bana dönüp, "aman siz de yapmayın koşu bandı falan, hastalarımın-ameliyatlarımın yarısı koşu bandından" demişti. Doğal yürüyüşe göre kasları daha çok kasıyormuşuz, yıpranma oluyor falan derken, kemikleri bile mahveden bir süreç olduğunu söylemişti. Ben ikna oldum, bant kullanmıyorum. Üşenmeyip dışarı çıkmak lazım. Her açıdan dışarda yürüyüş daha mantıklı, insanlar, oksijen, gözün de oyalanması, vs.

yav bırak onlar koşsun peşinde sen işini yapmış durumu bildirmişsin bu kadar düşünceli olunacak bir ticari ahlak yok bu ülkede. isterlerse parayı yollarsın.

3 haftadir bana gelmeyen urunun iadesini almaya calisiyorum ben :) hepsiburada konusunda birak onlar pesinden kossun derim.

Benzer bir duyuruya da cevap vermiştim, bana da benzer bir şey oldu, kargodan teslimn aldım ama bir şekilde son gün teslim alabildim. Ben teslim almama rağmen ürün kargodan iadeye dönmüş gibi olmuş, ben de bana iade parası yatınca hepsiburada'yı arayıp öğrendim.

Aradığımda baktılar duruma, ürün sizde kalsın, iade edilen para da sizde kalsın dediler. Ben de iptal edin, parayı geri yollayayım demiştim ama almadılar. Satıcıyla olan zarar kısmını biz hallediyoruz dediler.

Sizden de yatırdıkları iade parasını geri almayabilirler. Ürünü iade etmenizi bekleyemezler zaten. Parasını da almıyolarsa kendi sorumlulukları.

Geneli degil kendini degerlendir. Baska insanlarin baska firmalarla yasadigi sorunlarin intikamini bu alisverisinden cikarma. 1 lira da olsa hakkin olmayan bir kazanc elde etmişsin. Senin yerinde olsam mağazaya ya da hepsiburada'ya yazarım konuyu. Gerekirse mağazadan IBAN alıp gönderirdim ben olsam. Evet sistemdeki açıklardan dolayı bir seye bedavaya sahip olmak tatlı gelebilir ama bunun etik ve vicdani yonu beni hayatim boyunca rahatsız ederdi.

@pass dostum duyuruyu okuduğuna emin misin? Cevabın çok ilgisiz başlamış o yüzden soruyorum.

Kuzenimin de başına geldi hem de aynı siparişi 3 kere geldi falan ilginç bir olaydı.

Ürün de kalsın para da kalsın diyorlarsa çok şey etmeyin, böyle bir soruna ayıracakları vakitte zaten daha fazlasını kazandıkları için bunu diyorlar, böyle bir soruna iş gücü ayırmak pek mantıklı değil onlar nezdinde.

pass +1 diyorum.
ticari ahlak zaten yok, aman ben ne koşayım peşlerinde, derseniz kendinize küsersiniz zamanla.

zaten siz de böyle davranmışsınız, arayıp bildirmişsiniz. bundan sonrasından onlar sorumlu. hiçbir şey yapmanıza gerek yok.

@Lovemyself, pass in cevabi ve verdiğin cevabın ikinci paragrafında ne alaka var anlamadım.

@Topalordek itham etmedim yanlış anlaşılmış olabilirim. Kusura bakma.

Benim arkadaşımın başına benzer bir durum geldi. 40 liralık bir ürün aldı. Aynı gün teslimat seçeneği için de ekstra 9 lira verdi. Ürün 3 gün gelmeyince durumu hb'ye bildirdi. hb ürünün bedeli kadar hesaba hediye çeki tanımladı tekrar alabilsin diye. ancak ürün 4. günde eline ulaştı. hediye çekini de iptal etmediler.

Pass ve lovemyself sizin duyurunuza değil, cevaben siz peşinde koşmayın diyenlere hitaben yazmış.
Yani peşinde siz koşmayın para sizde kalırsa da kalır yapmayın. Olması gereken neyse onun için uğraşın.

@Kediyi uzdun, Evet tam olarak bu aslında :)

geç gördüm, ama @kediyi üzdün beni anlamış.

bence okurken tonlamayı yanlış yaptınız. ne sizi bir suçla itham ettik, ne de terledik yahu. yaptığınız şeyi, bu soruyu sormanızı takdir edip, işin üstüne gitmenizin etik olduğunu söyledik. size "aman, salla gitsin, az parayı" mealli, yahut "onlar peşinde koşsun" anlamındaki sözleri dikkate almamanızı söyledik. ne sıkıntı olabilir ki yazdığımda? nasıl anlamamış olabilirsiniz?

yol durumunu okuyuncaya kadar "tabi git manyak mısın durduğun hata" diyecektim. yol durumu tüm fikrimi değiştirdi. o kadar yol bir süre sonra hayatı zindana çeviriyor. kendimden biliyorum. ben yerinde olsam kalırdım.

git. gitmediğin her gün mevcut işinden daha da mutsuz olacaksın.


eskisi:
- küçük ekip
- sözler tutulmadı
- sürekli aynı şeyleri yapıyorsun

+ servisi var.

yenisi:
- servis yok, yol uzun

+ daha büyük bir şirket
+ yeni bir proje ve kendini geliştirme imkanı
+ %18 daha fazla maaş
+ özel sağlık sigortası

metro+ring'e ceviremez misin yolu? ozel saglik sigortasi, kendini gelistirme imkani vs. gayet cazip etkenler. %18 biraz dusuk bi zam, zaten bu sirkette kalsan da sene sonu oyle bisi alirdin enflasyon menflasyon derken. miktar biraz daha yuksek olsaydi sirf o is icin yolu tek vasitaya dusurebilecek bi tasinma planini bile onerebilirdim. ayni sektorden biri olarak ben yine de 2'yi tercih ederdim ama. belki bi kez daha senin icin 3 vasitali bi yol sureci olacagini ve maddi acidan bu artistan yeterince tatmin olmadigini belirtebilirsin, imkan varsa biraz daha yuksek maasin seni daha motive edecegini belirtmenin zarari olmaz saniyorum. ha olmazsa ve 1'de kalsam da cok uzulmezdim yerinde olsam, ortalama bi yazilimci bile olsan is bulabilirsin ulkede kimse kalmadi zaten.

Ben gitmem. Türkiye'de ve anladigim istanbum'da %18 maas artisi deli bir artis degil ki o yolda anladigim gunde ortalama 1 saat gibi bir süre ekstra yolda gececek. Yani haftada 5 saat daha fazla calisiyor gibi olacaksiniz ( her gun 1er saat ekstra desek).
7 bin lira maasiniz desek, ayda 45 saat *4 calisma +20 saat yolda vakit gecse, saatlik maas 35 lira.
%18 zamla 8260 tl desek, haftada 45*4 calisma+40 saat yol, saatlik 37.5 lira maas yapar.
Boyle oranlarsak maas artisiniz 450 lira olur zamani da maliyet olarak dusunursek.

Ki maasiniz daha düşükse fark da o kadar azalacak. O yol icin deger mi siz dusunun, bence yol sikinti bir olay.

Metrobüsü görene kadar gidin diyecektim. Kariyer açısından yeni bir iş daha iyi olacak gibi ama sabah balık istifi işe gitmek bile insanı yoruyor ve verimini düşürüyor. Akşam eve gelince de dönüş yolunun yorgunluğunu atana kadar zaten uyku saati geliyor. Böyle saçma bir yaşam tarzı bana çok koymaz derseniz geçin. İstanbul'da toplu taşıma insanı haddinden fazla yıpratıyor. Şu anki işinizde kalırsanız çok daha kötü bir durumda olmayacaksınız gibi anladım; mevcut işinizde bardağı taşıran son damlayı bekleyin.

yol parasını da şirketten iste. ondan da kurtul öncelikle oluyorsa.

ben olsam ayak ağrılarından dolayı kabul edemezdim. işkence olurdu bana.

yerinde olsam mevcut yönetimime gider durumu anlatır %20 fazla maaşla bir teklif aldığımı söyler, şartların iyi olduğunu anlatır, teklif çok iyi ama burada da mutluyum eğer tatmin edici bir zam yaparsanız kalmak devam etmek isterim de.

yol yaklasik bir saat tutuyorsa kabule edilebilir bence, gunde iki saate yakin cok da kotu degil. bence kaul et, hem maasi daha iyi hem de gelismen icin firsatin varmis.

git

ben git derim. çünkü kaldığın yerde ne uzayacak ne kısalacaksın.

yol konusu da, sana göre değişiyor. ben yolculuklarda -toplu taşımada ayakta olsam bile- kitap okurum, müzik dinlerim, ilgimi çekecek seminerleri dinlerim/izlerim, arkadaşlarımla ve ailemle konuşmaları yollarda hallederim. bu şekilde yapacaksan ve durumu kabullendikten sonra her gün mutsuz olmayacaksan dene derim.

imkan yok demissin ama bu sartlarda ben ev degistirmeyi zorlardim ve yeni isi kabul ederdim. sunulan sartlar gayet guzel, en azindan kendini gelistirme imkani olmayacak olsa yine birakma yol cekilmez derdim ama boyle bir imkan varken diger sartlari uygunlastirmaya bakmak lazim. ben olsam ring servisin guzergahina ya da olamiyorsa tek vesaite indirebilecek uzakliga (tabii mumkunse yurume mesafesine :) ) tasinirdim.

gitme. %18 zam konfor alanından çıkmaya değmez. o metrobüs insanın ömründen ömür alır. ayrıca yeni ortama alışabilecek misin bakalım? pazarlık yap zam oranını %30'a çıkartırlarsa bir düşünüşür anca.

değiştirirdim.

yol cidden bir eziyet ama bahsettiğiniz yerde kendinizi geliştirme imkanının olduğundan bahsediyorsunuz. ikü buçuk yıldır çalışıyorsunuz burada. alacağınızı almış, vereceğinizi vermişsinizdir.

servisle gidiyorsunuz ama yol ne kadar tutuyor? zaten yolda harcadığınız bir zaman dilimi var. serviste giderken zamanınızı ne kadar değerlendirebiliyorsunuz ki?

confort zone'dan çıkmak lazım. zor ama çıkmak daha iyi.

eğer çok arada kalırsan şu da bi seçenek: şuanki şirketine aldığın tekliften bahset. de ki böyle bi teklif aldım. burda kalmak isterim ama mantıklı değil. bana aynı şartları verirseniz veya şartlarda bi iyileştirme yaparsanız kalıcam. yoksa gidicem.

sogan yatagina tavugu koy. patatesleri etrafina diz. tuz biber at. 250 derece firinda 1 saat pisir.

veya tavugu firin poseti icine de sokabilirsiniz daha cabuk piser tabii buyuklugunu bilemiyorum. Posetsiz de olur, etrafina patatesleri dizin, sona dogru tavugun ustune balli portokal sulu karisim suruyordum siz de bal ve biraz limon suyu ile karisim yapip tavuk ustune gezdirebilirsiniz, damak tadiniza bagli.

Eger hic ugrasmak istemiyorsaniz knor un tavuk cesnisi var herhangi bir cesni olur, tavugunuzu baharatlayin cesnileyin oyle firina surun daha guzel olur.
Afiyet olsun!

önce ocakta haşlayıp, sonra baharatlayıp, yağlayıp fırına koyarsanız daha lezzetli olacaktır. patatesi de yanına koyarsınız fırında. tavuğun üstüne yoğurt sürerseniz daha güzel kızaracaktır.

Sıkı bir polisiye dram hastası olarak berbat buldugum bir yazar Ahmet Ümit. Ama bir dönem okumak hatasına düşmüştüm. Beyoglu rapsodisi ve patasana bir nebze kurgu olarak daha güçlü. Ama Ahmet Ümit im popülerleşmeden önce yazdıgı sis ve gece hem kitap hem film olarak hepsinin üstündedir.

@deerhunter siz ne önerirsiniz polisiye için?

Tess gerritsen in cerrah-çırak serisi

Maxime chattam ın kötü ruh, karanlığın solugu, kara büyü üçlemesi

Jean Christopher grange in kızıl nehirler, leyleklerin uçuşu, kurtlar imparatorluğu başta olmak üzere bütün kitapları

Craig russell kitapları

Jo nesbo mum bütün kitapları. Hepsinde aynı polis başrolde oldugu için sırasıyla okumanızı öneririm seri 10 kitaptan fazla ve ilk iki kitabı biraz zayıf ama karakterin bütün yolculuğuna gelişimine sahit olmak için şart. Bağımlısı
olursunuz.
Polisiye diyince tabi Thomas Harris bir tarafa diğerleri Bir tarafa. Sırasıyla kızıl ejder,kuzuların sessizliği, Hannibal, Hannibal on doğuşu bu mutlaka okuyun.

Henning mankellin kurt wallander serisi.

Şibumi
Direksiyondaki adam
Öteki kız
Aklından bir sayı tut
Baskısını bulabilirseniz mahşerin beşinci atlısı
Glenn meade in 8. Gün

Ahmet Ümit az kitap okuyanlar için güzel; ama bu alanda farklı kitapları okumuş kişiler için kötüdür.
Polisiye az okumuştum lise yıllarımda, çok hoşlanmıştım. geçenlerde Aşkımız Eski Bir Roman'ı okuyayım dedim, yazımı gerçekten de kötüleşmiş. Beyoğlu Rapsodisi yine daha iyiydi. Artık işin piyasa kısmında kalmış, çok yazıp, çok satmaya adamış kendini. Daha da okumam, dedim.

Agatha Christie gibi, polisiyede dünya çapında isim yapmış kişileri okuyun bence. Ahmet Ümit okusanız da, arada farklı kalemleri okumak, polisiyeye daha geniş bakmanızı sağlar.

Komik

yapan tanıdıklarım olmuştu, kilo veriyorlar tabiki.
Ama şu var, hurma kansızlığa iyi gelir, ama yoğurt o etkisini söker atar. üstelik hurmadaki şeker kandaki şeker dengesini bozacaktır bir yerden sonra.

vücudun her şeye ihtiyacı var. bu yüzden tek çeşit ürün yetişmiyor ağaçtan, topraktan. bir hafta boyunca birçok vitamini, minerali alamayacak arkadaşınız. onun yerine, her öğün önüne ne yemek gelirse ondan sadece 7 kaşık yesin, yine aynı kiloyu verir zaten. hurma yediği için değil, az yediği için verecek o kiloları.

her öğün yedi kaşık/lokma yerseniz, arada kızartma yeseniz bile yine kilo verirsiniz. ama vücudunuz farklı vitaminler alır. arkadaşınıza tavsiyem budur.

bir insanı folyo gibi bir şeyi tekinsiz bir tipe verdi diye ihbar edemezsiniz. ayrıca, bir tipi "tekinsiz" diye tarif etmek resmiyette pek işe yaramayabilir.
gördüğünüz şey sizi rahatsız edebilir; ama suç içeren bir şey yok.

ihbarınız sezilere dayandığı için sizden aldıkları bilgi yetmeyecek ve o kişinin de ifadesine başvuracaklar. bence başınıza iş almayın. emniyetten değilim, cevap gelmemiş diye yazmak istedim.

ikinci tasarımı ben de almam. düzenli kitap okumayan kitleyi hedef almışlar gibi. düşünülmeyen, ucuz bir mantıkla tasarlanmış ikincisi. görsellik önemli. tasarımcılar da önemli.

İyi yayınevlerinin genelde kapak tasarımları iyi olur. İstanbul manzaralı kitabı almazdım çünkü ben kalitesizim diye bağırıyor. Ayrıntı yayınları daha iyi bir iş çıkarabilirmiş. Yerli bir kitap ve birçok yayınevi tarafından basılıyorsa, diyelim YKY, Can, İletişim önce yazarın daha önceki kitaplarını hangi yayınevinden aldığıma bakarım, sonra kitabına göre alırım. Eğer çeviriyse muhakkak çevirmene ve yayınevine göre alırım. Mesela az önce almam dediğim kitap bir Roza Hakmen çevirisi olsaydı, kapağını önemsemeden alırdım.

Oldukça önemli. Bazen muhtemelen yakın zamanda vakit ayırıp okuyamayacağım halde sırf çok güzel görünüyorlar diye ithaki bilim kurgu klasikleri serisi, iş bankası modern klasikler serisi, can yayınlarının yeni tip kapaklı kitapları (eski beyazlardan daha çok beğeniyorum) vs alasım geliyor set şeklinde. Aynı şekilde alıp okuduğum kitapları bile sırf güzel ve yeni bi kapakla bastıklarında tekrar alasım geliyor. Çok kitap okuyabilen biri değilim son yıllarda maalesef, ama zaman ayırabilen ve para konusunda sıkıntı yaşamayan biri olsam çok şık bir kütüphane dizerdim dshdshs

genelde e-kitap okuduğum için okuduğum pek çok kitabın kapağını bile bilmem.

yayınevlerinin kapak tasarımlarına önem vermesinin esas sebebi, avm'de alışveriş yaparken kitapçı görüp hiçbir fikri olmadan sadece kapak odaklı, "aa bu kütüphanemde güzel durur" kafasında kitap alan kitle.

yani özünde haklısın, kitap satışını %50 arttıran bir olay; bununla ilgili bir araştırma vardı isteyene bulabilirim..

ikinci tasarım, zevksizlik abidesi.
hiç işim olmaz bu tür çiğ ve özensiz kapak tasarımı olan kitaplarla.
velev ki, dünya'nın en iyi romanı olsun. almam.

en basit kapaklı olan en çok hoşuma giden oluyor. gerekirse sadece kitabın adı yazsın. böyle abartı resimli kabartmalı içinde saman bulunan hayvan çiftliği gibi olanlar falan koşarak uzaklaştığım kitaplar.

çok önemli. kötü kapak ile okuyamam. kötü kapaklı kitapların editörlüğü ve çevirisi de kötü oluyor.

don't judge a book by its cover diye atasözümüz bile var (ingilizim evet).

kapak kitabın içeriğinden izler taşımalı yoksa özenilmemiş izlenimi yaratıyor. kitabı okudukça kapak daha anlamlı hale gelmeli.
ben chip kidd'in tasarımlarını çok beğeniyorum. hatta kendisinin bu konuda bir ted konuşması da var.

gözüm kanadı ne o öyle. ilk baktığım şey yayınevi ve varsa çeviri olur ama bu kadar da değil kardeşim.

Kapak tasarımına ben de önem veririm. Kitap başka seçeneğimin olmadığı bir mesleki kitap/o eserin tercih edilecek tek çevirisi değilse fotoşop terk gibi görünen kapakları tercih etmem. Hatta yayınevlerinin kapakta kullandıkları resmin ressamını, tasarımcının adını da künyeye yazmaları benim için o yayınevinin kalitesini gösteren bir detaydır. Yaptıkları işi ciddiye aldıklarını gösterir.

Ilk kapak olan ist manzaralı kitabı asla almam. Çok klişe geldi.

Kapak tasarımına tabiki önem veririm ama aşırı değil. Zaten alacağım kitabı araştırmış adını duymuş öyle almış oluyorum.

@üğpoıuy kötü bi haberim var.. migren ailesine hoş geldin :(

Atak sıklığının 2-3 güne kadar düştüğünü biliyorum. Sanırım artık neyin tetiklediğini biraz daha anlıyorum; tam emin olamasam da un olduğunu düşünüyorum evet beyaz ekmek yani bitiyormuş beni. Tam buğday ekmek tüketip (eskiye göre tüketimi se düşürerek) atakları 10 günde - hatta 2 haftada 1e düşürdüm.

Evet.

Ayda 2 defa en az. 3-4 defa olabiliyor. En ağır atak tipi 3-4 ayda bir (çok bulantıli, yemek yiyememeli)

Beni açlık en çok tetikleyen şey.

karnın acıktığında yemeyi ihmal etmemek çok önemli. acıktığımda bisküvi gibi şeyler atıştırdığımda ağrı daha fena başlıyor.
stres, kafaya takma, üzülme olmamalı. ne kadar saçma bir şey yazdım, ama bu durumlar tetikliyor. Polyanna olmak iyi geliyor.

ağrının başlayacağını hissettiğin an hap atmak da etkili. başlayıp biraz ilerlerse hap da durdurmuyor.

Hayat böyle zor, ama migrenini tanırsan kolaylaşıyor.

benim iki türlü oluyor;
ilki regl olmadan önceki gün inanılmaz ağır geçiyor. normalde auralı migren teşhisim var, ama bu aurayla gelmiyor. bu regl oncesi her ay fix.

auralı migrenim de ya çok stresli olduğum zamanlar ya da aç kaldığım zamanlar geliyor. ayda 3-4ü de bulabiliyor, bazen 2-3 ayda bir de olabiliyor.

Benim bu aralar 10 gun falan surebiliyor. Stress ve hava durumu degisikligine bagliyorum. Hava cok sicakken daha sik oluyor mesela bende. Gecen senelerde 13. Gunumde agridan bayilacak gibi olup acile gitmistim bir sey cikmadi:)
evde nefes egzersizlerine ve yogaya basladim. Gecirmiyor ama rahatlatiyor.
Agrinin baslayacagini hissettiginizde ilac alin bazen sonrasinda ise yaramiyor lovemyself’in de dedigi gibi.

15 günlük periyodlarda gelirdi. Tam periyodik olduğu için bir tetikleyiciye ihtiyaç duymazdı. Ama biyolojik saatimle oynarsam ekstra gelir daha uzun kalırdı. 24 saat süreyle tam karanlık tam sessiz bir ortamda ağrı noktasını bastırarak ovmak ağrı şiddetini azaltırdı. Aksi taktirde kusmaktan öleceğimi düşünürdüm. Bastırarak ovacağım diye şakak derimi yüzdüğüm çok olmuştur. Ağrı gelmeden 6-7 saat önce belli belirsiz bir his oluşurdu. O hissi farkedip iki ağrı kesici atıp ağrıyı uykuda karşılayabilirsem atağı nispeten hafif atlatırdım.
Dili geçmiş zaman kullandım çünkü 10 sene seviştikten sonra bir gün valizlerini toplayıp geldiği gibi sessizce çekip gitti.
O dönem yaşamımın en stresli dönemiydi. Ben birlikteliğimizi o strese bağlıyorum.

Beni en çok düzensiz uyku tetikliyor. Gün içerisinde bir-iki saat uyuklayayım dediğim her beş seferden dördünde net migren atağına uyanıyorum. Alkol bazen tetikliyor ama her zaman değil. Bir de genel olarak stresli dönemlerimde ataklarım başka hiçbir şey yokken bile iki günde bire düşüyor. Neyse ki sık sık ama daha kısa sürelerde yaşayanlardanım. Bir günüm piç oluyor ama uyanıp uyandığımda çoğunlukla bitmiş oluyor. Henüz bir çözüm bulamadım. :D

şahsiyet daha kaliteli.

7yüz'ü beğenmiştim. her bölüm farklı konular işliyor. güzel.

daha önce bu tarz Türk yapımları göremedik. ekstra beğenilmesinde bu durumun da etkili olduğunu düşünüyorum.

Ama şahsiyet kesinlikle kalitetli. masum'u ve 7yüz'ü de izleyin onlar da kaliteli.

Türk dizilerini sevmiyorum ama bu iki yapımı Haluk Bilginer var diye izlemiştim. Masum’u daha çok beğenmiştim ben. Okan Yalabık olduğu için sanırım. Bir diziden beklentine göre değişir. Ben kahvaltı yaparken izliyordum keyif alıyordum.

masum'un yazarı orijinal bir adam olduğundan kelli, izlemek için şahsiyeti öne alın bence. gerçi onda da polisiye sevmeniz lazım azıcık.

ben bozkır'ı da beğenmiştim. masum ve şahsiyetten sonra bozkır, 7yüz'ün birkaç bölümü gelir. 7yüz'ün bazı bölümleri çok saçma gelmişti, hafif kalmıştı.

7yuz'de cem davran cok hosuma gitmisti. Ilk bolumdu galiba.

Sahsiyet vs masum derseniz de masum derim.

Ya yanlış anlama da ikiside böyle bir soruyu gerektiren diziler değil. Çok uzunda değil otur ikisinide izle. Tüh niye izledim demezsin hatta üstüne bozkır ıda izle. Ama diyorsan ki kardeş benim vaktim kıymetli, ikisinde izleme boşver

şahsiyet güzel. masum sıradan bence. izlenir mi? izlenir ama öyle farklı değil. tülin için izlenir.

ikisi de cok iyi. hatta uluslar arasi duzeyde de iyi. Sahsiyet belki bir tik iyi olabilir.

İkisini izledim, ben masum u daha çok sevdim. İkisi de güzel dizi onda sorun yok ama şahsiyet biraz uzatılmış gibi geldi bana kısa dizi olmasına rağmen. Türk dizileri içinde kaliteli yapım ikiside.

diğer öğrenciler kopya çekecekse, ki çok büyük ihtimalle çekecek, çekerim.

çekerim.
normal sınavlarda önüme kitap tutsanız bakmam. gözetmen gelip doğru cevabı gösterse, gözetmeni şikayet ederim. ama online'da çekerim. çünkü çekilir. bilen de çeker. ve belki de yüksek puanla çan eğrisinden kalacağım.

bu durum bütün dünyada böyle. asla "bu ülkede böyle aga" falan denmesin. online sınavlarda kopya çekilmemesi imkansız.

ben normal yazılı sınavda da çekilebiliyorsa çekilsin mentalitesinde bir insanım. O yüzden çekerdim rahat rahat.

100 alınca da farkedilir ya? çok ufak bişeye hemen bakıp belki bilmiyorum, o gün dünyaya adaleti getirmek üzere de uyanmış olabilirim. belli olmaz.

Çekerdim neden çekmeyeyim.

çekmem, ahlaklı olmak için birilerinin görmemesi mesele değil. insan her zaman ahlaklı olmalı. kitap okumak insana bu ahlakı kazandırır.

ilkelerinden taviz vermemek için ölüme gitmişti sokrates...

Çekmem, çekmedim, notum da çekip itiraf edenlere göre düşük geldi. Aferin zaten böyle devam etsinler. İlerde de k.çımın bilimini yaparlar. Zaten akademik ilerlemek isteyip kopya çekenleri temelli anlamıyorum, o ucuz embesil zihniyeti de anlamak istemiyorum zaten.

sonuna kadar çekerim.

çekerim. kopya çekilebilecek sorular sormuşsa o hocanın problemidir. öğrencileri düşünmeye veya öğrenmeye itsin onlar da kopya çek(e)mesinler.

Bugüne kadar sadece lisedeki iki derste kopya çekerek yüksek not alabildim. Hayatta kendimi en çaresiz hissettiğim sınavlar açık kaynak girdiğimiz sınavlardı. Kopya çekilerek 100 alınabilecek bir dersse çok da vicdan yapmam açıkçası. Uzaktan sınav yapıp cevapları kabak gibi kitaplarda/notlarda olan soru sormasınlar mümkünse.

Öncelikle kopya çekilemeyecek bir soru yok. Öyle “yaratıcı sorsun öğrenci çekemesin” diye bir şey yok.

70-80 değil, geçebilecek kadar biliyorsam çekmem. Kopya çekmek daha çok yoruyor çünkü. En fazla belki bitikten sonra kontrol etmek için bakarım.

devam etmem.
açıkça söylerim ve cevap verirse de tartışmaya girmem.
benimkinin yapmadığını biliyorum ama yüzde 85-90'ı yapıyor bunu maalesef.

edit:
tekrar düşündüm, hiç konuşmayabilirim de.

Asla almaya devam etmem. Konuşma da yapmam. Böyle bir durumda kabul edip özür dileyecek insan sayısı çok az. İnkar ile uğraşacak sabrımın olduğunu düşünmüyorum.
Etik bulmayanlar olacaktır belki ama bu bende otelde yaşadığım dönemde başlayan, sonra da devam eden bir alışkanlık oldu. Çekmecelere ve gardrobun sürgülü kapağına saç telimi bırakırım. Gardrobun kapağını açınca saç düşüyor veya çekmeceyi şöyle bir ellese saçın yeri değişiyor. O yüzden anlarım kurcalama olmuş mu olmamış mı.
Bunu her seferinde yapmam ama. İlk geleceği 1-2 sefer yeterli bana kalırsa.

Bazi temizlikciler cekmecelerin de icini duzenlemeleri gerektiginin is tanimlarinda oldugunu dusunuyorlar.
Daha once ona cekmecelere dokunmamasi gerektigini acik acik soylemis miydiniz?

Kuehles blondes +1 demeye geldim. Bizim eve gelen abla da giysi dolabını açıp önünü siliyor (sürgülü ve cok toz tutuyor) bir de ütü yaptığı günler gömlekleri vs askıya asiyor. Ben söylememiştim; ilk görünce biraz şaşırdım ve uyardim, iyı niyetli olduğunu anlayınca (komidin, takı dolabi, ic camasirlarinin oldugu dolap vs gibi kısımlara hiç karışmıyor ve yıllardır çok yakın başka tanidiklarimiza da gidiyor) çok ustelemedim.

İki yıldır hala aynı düzende devam ediyor.

Önceden söylemek gerekir eğer özel bir şey varsa.

Türkse bence çekmeceleri karıştırmaması gerektiğini bilmeliydi. salondaki çekmeceleri açsa düzenleme amaçlı diyebilirsiniz, ama yatak odasındaki çekmeceleri açmaması gerektiğini bilir bence.
kadının çok profesyonel yaklaşması lazım konuşmaya. yani, siz "çekmeceleri açmışsın, açma lütfen" dediğinizde itiraz etmeden, size gıcık olmadan görevi sürdürmesi gerek. yoksa size gıcık olur bi yandan. nedense böyle konuşmalarda üstümüze alınıp olayı içimizde büyütüyoruz.

benim temizlik çalışanım yabancı ama türk asıllı. hiçbir çekmeceyi, dolabı bile açmadı.

Yatak odasındaki çekmeceler için uyarıp devam ederse yolu gösteririm. Denilen gibi düzeltilmesi gerektiğini düşünebilir gelen kişi.

Temizlikçi çekmeceleri düzenleyebilir. Çok özel, görülmesini istemediğiniz şeyleri kutularda ya da kilitli dolaplarda saklarsınız.

yanıtlar için teşekkürler fakat söz konusu çekmeceler düzenlemesi gerektiğini düşündüğü çamaşır, çorap çekmecesi değil. kozmetiklerimin olduğu çekmece dahil, özel eşyalarımın olduğu komodin çekmeceleri. düzenleyeceği bir şey yok, açıp bakıyor, eşyaları karıştırıyor ve koyduğum düzende olmuyor. maddi olarak değerli eşyalarım da var, saat, kolye, bileklik gibi.

peki ortalıkta kalmış eşyaları çekmeceye koyduğu için dağılıyor olabilir mi?

yani yukarıda yazdıkları gibi, bazen çekmeceleri düzenleme, toparlama vb. amacıyla açabiliyorlar ama karıştırma nedeniyle yapmak kabul edilemez tabii.
çünkü karıştıran, "şu ruju ben de bir deneyeyim", "bu saat kolumda nasıl duruyor?" diye de bakıyor olabilir.

ama şifoniyerin, dolabın vb. üzerinde duran makyaj malzemelerini, kolyeyi küpeyi toparlama amaçlı koyuyordur belki.
öyle olabilir mi?
ondan emin olmak lazım.
ama o zaman da en üste iki parça şeyi koyup kapatır, yani çekmecenin düzeni bozulmaz herhalde.

öyleyse uyarırım.
ama öyle değilse, dediğim gibi evime almaya devam etmem.

Bence açıkça konuşun. O kozmetik dolaplarından bizde de var, ben mesela o dolapların arada temizlenmesini bekliyorum kendisinden. Dışarıda bıraktığım mücevherlerim bellidir. Şimdiye kadar o konuda kötü bir tecrübe yaşamadım.
Öte yandan bize gelen temizlikçilerden biri çocukların kumbaralarından para aşırıyordu. Bunu hırsızlık olarak bile görmüyordu. Yol verdik ama yüzlemediğimiz için hala arada arayıp kandilimizi filan kutluyor. Şaşırıyorum bu yüzsüzlüğe.

belki baska gittigi evlerde cekmeceleri de duzenliyor? sadece temizlik degil ortaligi toplama, duzenleme isi de yapiyordur sonucta bu insanlar. niye hemen "karistirmak" olmus yani kadinin yaptigi onu anlamadim, sorarsam reddeder falan demissiniz sanki bi sey calmis gibi. tanimadiginiz birinin evinizde dolasmasina, esyalariniza dokunmasina izin veriyorsunuz. bana manasiz geldi cekmecemi karistirmis hassasiyeti.

aydonno, komodinde kan testlerimin çıktıları ve transkriptimin olduğu bir dosya vardı. transkript kapalı zarfta ve mühürlüydü. zarf açılmış. yakın zamana kadar kapalıydı ve açacak başka biri yok. direkt suçlayamıyorum ama eve başka giren çıkan yok, kapalı olduğuna da eminim. bu çok rahatsız edici değil mi sizce? maddi değeri olan eşyalarımı da koyuyorum, belki biri eksik ve ben fark etmedim? sağlık dosyalarımın karıştırılmasını da istemiyorum, bunlar çok normal istekler?

blatta, elbette öyle bir durum olsa anlarım ama orada düzenleyeceği bir şey yok. başka biri alsam aynı şeyler tekrar olacak, güvenilir biri bulmak epey yorucu bir iş. devam etsem mi kalsa mı çok kararsızım.

Bu saatten sonra güvenemezsin, bir daha çağırma. Bana 5 yıldır aynı abla geliyor ama yine de evde yalnız bırakmıyorum annem, yengem, kız arkadaşım,vs olur hep. Kameralarla da devamlı yaptıklarını kontrol ederim. Evinde kamera sistemi yoksa birkaç yere kurmanı tavsiye ederim yoksa çaldığında onun yaptığını ispatlayamazsın.

ben eve yardımcı aldığımda mesela çalışma masasını kesinlikle temizlemeyin, gardrobun şu rafına dokunmayın, şu antikayı temizlemeyin diyorum. şu ana kadar hepsi uydu.

satışı üstüne alan öder

anlasmaya bakar. misal ben evi alirken, pazarlik icin bir rakam soyledim. ev sahibi benim de tapu masrafimi odersen tamam dedi.

her iki tarafin tapu masrafini illa alici odeyecek diye bir kati kural yok. bence pazarlik konusu yap. genelde alici oduyor evet. ama kati kural degil.

aynı, alan öder.

Yasal olarak eşit ödenmesi gerekir, hatta tapu harcı için bankanın ödemeler kısmına geldiğinde hem Alıcı hem satıcının adı çıkıyor ama teamül alıcının ödemesi.

Ha anlaşabilirsen yarı yarıya da ödeyebilirsin tabi sonuçta yasal olan zaten o.

wilhelmwasmuss +1

yasal olarak döner sermaye ücreti satıcıdan, tapu harcı da yarı yarıya.

Ev 300k olsa, 12k tapu masrafi var, sen bana yasal olarak 6sini senin odemen lazim dersen bende sana o zaman evin fiyati 306k isine gelirse derim. Bu karmasaya girilmeden tapuyu full kendinin odeyecegini kabul ve karsiya soyleyerek evin kendi fiyatinda pazarlik edebilirsin.

Yüzde 4 tapu masrafı çıkıyor genelde bunu Alıcı öder

yasal olarak farklı, ama alan ödüyor her türlü masrafı. işlemler sırasında kutu kola alınsa bile evi alan kişiye otomatın parasını attıracaklar neredeyse. adet böyleymiş.

çalışanın deli gibi hakları olan bir ülkede çalışıyorum.

şirket bana yarın ofise geleceksin dese hayır diyemem çünkü social distancing vs uyduktan ve başbakan da bunu söyledikten sonra sorgulamak bana düşmez. tek itirazım toplu taşıma kullanımı olabilir onu da pik saatleri es geçerek bir şekilde çözersin diyebilirler. ama bu durumda işe 11 da geliyorsan 20 de çıkman gerekir vs diyebilirler.

yönetici olmak zor zanaat ve bu adımları atmadan önce mutlaka hr business partner vs varsa onlarla konuş. ileride gelebilecek davaları önler ve kafanın rahat olmasını sağlar.

ama şu şirket çalışmıyor ben de çalışmayalım istiyorum geçerli bir argüman değil. yemez.

öncelikle işinizde başarılar. sizi anlayamam, yönetici olmadım hiç ama "özellikle çalışanın deli gibi haklari olan ülkede hic degilmis" burada kastettiğiniz "deli gibi haklar nedir merak ettim gerçekten?

Yönetme noktasında zor olan insan yönetmek gerçekten. Ben bir ara kreşte miyim napıyorum diye düşünüyordum.

O benden bunu istedi, bu bana bunu dedi, istediğim işte yardımcı olmadı, az çalışıp çok kazanıyo, terfim gelmedi, zammım az geldi vs. Her işlerinde otur konuş bak. Bir de dış ekiplerden gelip benim ekibimdekilere atar yapan oluyor, onlara ayar ver ekibi koru. Yetmiyor, bu sefer ekipteki biri saçma bir mail atıyor, onu uyar. Firma koruma kısmında da şöyle oluyor: Mesela pandemi döneminde bizim şirket çok iyi davrandı. Gerçekten çok destek çıktılar bizi korumayı amaçladılar çok belli. Ama tüm bayramlarda da kalan zamanı bağlayıp izin yazdık. 1 haftalık iznimiz yandı. Şimdi benim ekip bunu dert etti, yazmasak, çalışsak vs. Orda firmayı koruyorsun mecburen.
Hep bir denge hali ve yoruyor insanı. 3 senedir bu durumdayım. Arada bi kanunları açıp davalara bakıyorum mesela, kimsenin hakkı yenmesin diye. Eğer adil olmaya çalışıyorsan işler çok karışabiliyor.
Arada küsüyorlar sana bir de o çok çılgın..

Neyse ama iyi performans gösterene sürpriz hediye gönderiyorum ben, x2 çalışmaya başlıyorlar bu sefer. Onu görmek sevindirici oluyor. Böyle böyle geçiyor zaman..

Çok garip bir iş, içimi dökme fırsatı oldu bu başlık bana resmen.

sizi iyi anlıyorum.

ekşi sözlük benzeri bir sözlük projem var.
orada bile yönetici olmak o kadar zor ki. herkes her şeyi kendisine en uygun şekilde istiyor. bir kişinin istediği olmayınca hemen adaletsiz olduğunuzdan dem vuruyor. biri birinden şikayet ederken kendisinin şikayet edilecek eylemlerinin farkına bile varmıyor.

yöneticilik, birinin mızmızlanmaları görmezden gelirken, arkadan konuşup şirkettekileri de isyana getirmemesini sağlayıp, şikayetlenilen durumu ortadan kaldırırken hem çalışana "sen ne istersen yaparım" mesajını vermeyip, hem de "elbette arkandayız" iletisini ortaya koyarak, motivasyon-şımarma-önemsememe dengesini korumak demek.

artık kafam yandı gördüğünüz gibi. sizi o kadar iyi anlıyorum ki :)

@ozdek bizde de maske takmak zorunlu degil ulkede ama firma;
Girişte derece olcuyorsun, ellerini jel ile temizliyorsun.
Herkese maske dagitildi, ofislerde klima kapatildi, 2mden yakin en azindan 1 ay boyunca yasak, sabah ve aksam masani silmen için set var vs. Toplu tasima kullanan yok herkeste araba var zaten. Olay neden geliyoruz degil de millet gitmiyo biz niye gidiyoruz.

@meiyisi örnek verirsem; bir çalışanın isi değişti çünkü eski isi artik yok gibi. Ama bu yeni iste başarısız oldu baya kötüydü yani. Neyse burnoutt dedi 1.5 ay calismadi. Sonra isten ayrılacağım ama ayrilma sebebim sizsiniz verdiğiniz is icin iyi eğitilmedim vs dedi ve fransa'da yasalar calisan tarafli. Firma dava acmasin diye anlasarak bitti. Ya da ben mudur olunca bir calisma arkadasim bu konu icin aciklama istedi calisan sendikasina gitti, onlar da hr ve müdürlerle sadece calisana "neden logistics mudur de baskasi degil vs" diye aciklama yaptilar. Gene baska bir calisa' burnout dedi ve isten tazminat ile ayrildi sebebi de onceden iki kisilermi tek kişiye dusmusler onun işi cok fazlaymis bu sebepten burnout olmus, haliyle firma dava ile ugrasmamak icin tazminat veriyor. Ya da bir dönem bu burnouttlar cikinca çalışan sendikasina gidildi, sendika sorusturma baslatti aylarca yok egitimler, anketler falan en az 4-5 ay müdürler bunla ugrasti. Bunlar kötü demiyorum ama bir müdürün isini zorlastiran şeyler.


@icha zamaninda yakin oldugum biri mudurum olunca bana "müdür hayati cok yalniz bir şey, önceden arkadaslarin simdi calisanin oluyor" demişti. Harbiden öyle. Ne kadar calistigim ofisin mudurlugu arkadaslik gibi olsa da her zaman bu durum var. Yani simdi calisana gidip 'haklisin lanet firma neden getiriyor bizi" diyemem yani ama calisan olsam tam tersini derdim belkide.
O hediye olayi var bizde sistemde, cok ciddi olaylarda puan veriyorsun sistemden hediye alabiliyorlar (bende su an kamera telefon falan alacak puan var) ya da sadece yaptiklari isi ovmek için yolluyorsun puan degil ama sistemde bütün herkes gorebiliyor.
Ya misal dün müdür dediki herkes su excele istedigi tatilleri girsin simulasyon yapicaz nedir nasildir bakicaz diye. Bir eleman da noel doneminz girmis ki noel donemini oturup konusuruz. Neyse baskasi bunu almis beni ve benim müdürüm koyup "bize HIC sormadi bile bile, nasil bunu alabilir" falan diye yardirmis cunku saniyormuski bunlar kesin onaylanmis tatil. Yani bize yazmadan arkadasina sorsa çözülecek ama nerde...
Ya da biri var tam ikiyüzlü; misal tatile gitsin sen backup yap. Donunce senin basladigin isi senin bitirmeni bekliyo. Ama o birine backup yapsin, donunce direkt veriyo isleri. Sikinti olunca "e sen dondun senin sorumlulugun" diyo :)

Çalıştığım çokuluslu firmada senelerce uzmandım. Son birkaç senedir (basamak olarak 3-4 level birden yükselerek) yönetici oldum. Birkaç sıkıntılı durum haricinde yöneticilik işini iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Bana bağlı takım arkadaşlarımın ve yöneticilerimin görüşü de bu yönde. Hatta yabancı yöneticim ilk senemin sonunda "Zorro, yöneticiliğe doğal bir yeteneğin varmış, beni pozitif olarak şaşırttın" demişti. Her kurumun kültürü ayrı, dolayısıyla benim örneğim size tam uymayabilir ama ne yapıyorum anlatayım.

Öncelikle ben de eleman olarak senelerce çalıştım. kendi yapmayacağım, kendime mantıklı gelmeyen bir şeyi şahsi olarak istemiyorum kimseden. Ama malum bir de "göklerden gelen bir güç vardır". Merkezi yönetim istemişse bunun çok da fazla tartışılacak bir durumu yok. Yöneticiler toplantısında zaten bunu konuşuyoruz, elemanlara "örneğin Corona sonrası işe dönme konusunda" ortak bir açıklama üzerinde fikir birliğine varıyoruz. İletişim bire bir olabilir ama verilen bilginin ve mesajın hep aynı olması lazım.
İkinci olarak kuralları koyup açıklamayı yaptıktan sonra çok özel bir durum yoksa durum üzerinde inatla tartışmak, pazarlık yapmak isteyen tipleri nazik ama kesin bir dille susturuyorum. Bunu TR'de yapmak daha kolay biliyorum ama Fransa'daki meslektaşım da aynı durumda. Dediğim gibi ortak kararlardan bahsediyoruz.
Üçüncü olarak çalışan bazen sendika ile ya da (yerse) dava açmakla tehdit ediyor. Burada çok dikkatli olmak lazım. Bu yolları her zaman kullanma yetkisi var ve saygı duyulacak bir şey. Eğer kararımız zaten burada uygulanan hukuka aykırı değilse kesinlikle pısmadan "hodri meydan" diyebilmek lazım. İlk burnout örneğinizde belki yapılması gereken ilk fonksiyon değişiminde tercihin çalışana verilmesiydi. Eğer zaten çalışan bu tercihi yapıp sonra nitelikleri uygun gelmemişse geçmiş olsun. Bundan sonrasını ben değil hukuk halleder. Ya da firma parasını öder, elemanı gönderir. Burada elemana tazminat ödemek / ödememek sizin şahsi başarı ya da başarısızlığınız değildir, sakın kendinizi o duyguya kaptırmayın. Hayat bu.

@xportant hocam neden bahsettiginizi anlamadim vallaha. Biriyle mi karistiriyorsunuz acaba çünkü is arkadaslarimdan emekliligi yaklasan yok (en az 20-25 yil), is arkadaslarimdan benim yaptigim isi yapmis hic kimse yok ne de ivir zivir is yapıyorum.Bana biriyle karistiriyorsunuz gibi geldi.

İnsanın dünyaya bakışı değişiyor. Daha önceden eski yöneticilerim bana ne demek istemiş, ben onlara neler yapmışım, nerede iyi elemanmışım, nerede kötü elemanmışım hepsinde aydınlanma yaşadım yemin ederim ilk ayımda.

En zoru da, en yorgun ve yoğun döneminde bile yanına gelen her çalışana her zamanki gibi davranman gerektiği. O anda onun dünyası bambaşka ve senin en rahat olduğun günündeki gibi zannediyor seni.

@burfak katiliyorum. Allahtan cok iyi mentor gibi mudurlerim var da bana hep nerede nasil ne yapilir, neye dikkat edilir, hangi durumda nasil davranilir soyluyorlar hep.
Yani misal pandemi dönemi her yer kapaliyken biri izin almis haliyle izni evde gecirmis. Başkasının da izni varmis ama iznini tam en sona otelemis. Digeri diyorki ben otelemesini istemiyorum ben evde kullandim o niye kullanmiyo. Yani açıkçası su muhabbetler bana basit geliyor bilemiyorum ama tabiki o kadar sorun varken bunu basa aliyorsun vs...

Misal simdi gitmis başka departmanlara sormus ise donuyorlar mi diye onlar yok demiş, bana diyorlarki onlar donmuyo biz niye dönüyoruz. Haklilar ama en ust yonetimler bu kararlari veriyorken ben ancak arada elçiyim :)

yoneticilik zor degil.Zorluk, buna karakter olarak uygun olmayanlarin yonetici yapilmasiyla ortaya cikiyor.Yoneticilik karakteri farkli bir olay.Isi bilmekle isi iyi yapmakla cok az ilgisi var

@turkuaz cok iyi yoneticiler gordum ve cok iyi yoneticilerim var ama islerine asla kolay demem. Hem calisani mutlu edip (ozellikle fransa'da cok zor) hem sirketi mutlu etmek kolay degil.
En basit ornegi; proje ertelendi ve normalde proje phase donemi tatil almıyorsun. Otelenince amerika "o doneem tatili olanlar otelesin" diyor ama kadin ailesiyle tatil planlamis. O an psikolojisi nasil denk geldiyse aglamaya başladı nasil yapicam edicem diye. Aha bunu yonetmesi gereken kişi yönetici ve ben bu ise kolay asla diyemem.

Bu arada bir is kolay olsaydi bu kadar para vermezlerdi :)

@logisticsmanager, cok kolay demiyorum zorluklari elbette vard ancak gotunden ter aka aka santiye vs. ortamlarda beden gucuyle uc kurusa calisanlar varken yoneticilik zor demem.Yonetici oncelikle sirket kulturunun uygulayicisidir.Calisanlarin izinlerinin son dakikada degistirilmesi sirket kulturunde varsa maglesef elinden cok az sey gelir ancak bunun da careleri var.Kritik adamlarin izin planlamasini ona gore yapmak, disaridan birilerinin izin planlamasina karismamasini saglamak vb.

@turkuaz agree to disagree diyelim.

(git: 1424388)

kobuzchu, ilk defa aratmadan soru sordum, onda da sorulmuş yakın zamanda bak görüyor musun :))

o ürünlere bakacağım. teşekkürler

iki bölmesinin de çelik olması önemli, homend kullanıyorum gayet memnunum.

Yaklaşık 15 senedir Arçelik’in birkaç modelini kullandık, bir kere bile sıkıntı çıkarmadı.

bildiğim kadarıyla öyle zaten (yanlış biliyor da olabilirim).
hristiyanlıktaki baba-oğul kavramını insanlardaki baba-oğul ilişkisi gibi düşünmemek lazım. sonuçta tanrı meryemi döllemiyor. isa bir nevi tanrının zuhuru.

bu arada ateistim.

inanıştan inanışa fark var. islam için net söylemin oluşu kutsal kitapta tanrı tek'tir ifadesini cebrail'in muhammed'e tebliğ etmesinden geliyor. (bkz: ihlas suresi)

İhlas suresinde direkt "O doğmamış ve doğurmamıştır." ayeti var. Ayrıca tevhit inancı var. Tanrının bir ve tek olduğuna dair. Bunlar Hıristiyanlıktaki teslis inancına karşı.

bildiğim kadarıyla islamda zaten her insan tanrıdan geliyor. Allah insana kendi ruhundan üfledi diye ayet var.
ama oğul olarak yok sanırsam.

tanrının tekliği, ilginç bir paradoks.
yani, tanrının kendisine eş-yahut tanrı özelliği gösteren bir başka varlığı yaratmayı istememesi, tek tanrılı çoğu dinin ortak inancı. isa eğer tanrıdan bir ruhsa, tanrının parçalarının farklı şekillerde görünebileceğini kabul etmiş olursun ki, bu mantık zamanla taşa-güneşe-ağaca tapmaya kadar gitmiş. "güneş de tanrının bir lütfu" deyip, tanrıya tapmış insanlar. ya da, yaptıkları heykellere, tanrının ruhunu temsilen tapmışlar, yoksa kimsenin "bu minik heykel beni yarattı" falan dediği yok.

tanrının bir parçası, ruhunun bir kısmı diye bir şeyi kutsallaştırdığında, yaratıcının biricikliği yok olur. teklik, bozulmayı önlemek adına önemli. hz muhammed'e bile "dünya onun adına yaratılmış" diye diye bir üstünlük verdiler ve sonunda şimdi sorsan bir müslüman "hz muhammed bizim peygamberimiz" der. halbuki, adem de bizim peygamberimizdir, Yakup da. İslam'da peygamberler arası torpil yoktur. imanın şartlarından biri peygamberlere inanmaktır, son peygambere daha çok inanmak değil.

demeye çalıştığım, yaratılanlar arasında bir torpil, "şuna da biraz ruhumdan katayım" durumu tek tanrılı dinlerde olamaz. duayı sadece kendine ister tanrı. araya torpil kabul etmez. gidip bir kabirden, bir ağaca çaput bağlayarak falan dua etmeni istemez. kaldı ki, bir peygamberi hiç yarı tanrılaştırmaz. ölen, bedenini eninde sonunda yaratıcıya teslim edecek olan tanrısal bir özellik alamaz. hristiyanların alimlerinin birleşip de kutsal kitabı derleyip, temel ilkeleri belirleme sürecinin en büyük paradoksudur bu.
bu arada, kimse İsa'nın gerçekten oğul olduğunu düşünmez. en azından kitabı mukaddesi okuyanlar düşünmez. oğulluk, yarı torpilli, tanrı olmayan ama herhangi biri de olmayan bir manevi sıfat haline gelmiş zamanla.

...lem yelid ve lem yuled...


...ondan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir) kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)...

İslamiyet inancında böyle.

Matematiksel olarak Isa'nın tanrının oğlu olması; ilahi tanrının varlığından veya Muhammed'in göğe yükselmesinden daha düşük ihtimalde değil. Hepsinin oranı aynı. Yüzde 0.

Kira sözleşmenizi bulacaksınız avukatla ihtar yollayacaksınız sözleşme yenilenme tarihine göre.

kira sözleşmemiz yok malesef. onu not geçmeyi unutmuşum

Faturalar senin üzerine mi? Tümünü iptal et.

asla kavga, tartışma, onları zor durumda bırakmayı tavsiye etmiyorum. bir yalan bulup taşınmalarını hızlandırın. bu konuşmalarda da üzgün olduğunuzu hissettirin, zorunluluk belirtin. bir akrabanızın işsiz kaldığı, onların taşınacağı gibi. tartışırsanız işi inada bindirirler, sözleşme olmadığı için de zor durumda kalırsınız. bilinçli kötü davranabilirler. yalanı asla tasvip etmiyorum, ama güzel ayrılmak en iyisi. siz onları zorlarsanız onlar daha beter zorlar sizi. çıkmamakta direten kiracı fenadır.

siz taşının, ciddiyim.

Avukata gideceksiniz.

Evin tapusu sizin olduğu için elektrik su doğalgazı kapatabilirsiniz.

Direkt elektriği kapatın. Ertesi gün çıkar. Eve zarar vermemeleri için çıkarlarken kontrol edin. Gerekirse bir şeye el koyarsınız.

eve tadilat yaptıracağız diyerek çıkartabiliyorsunuz. Avukatım öyle demişti.

@guitarissimo, hocam benim de aklıma gelen ilk bahane buydu. lütfen bilgin varsa detaylı bilgi verir misin bu konuyla ilgili

Onlar laftan anlamaz. Pazartesi elektriği kestir salı koşarak kaçarlar.

amcamın oğlu hapistan çıkıyo, 12 yıldır içerdeydi cinayetten. işi yok gücü yok, onu alıcaz bu eve de.

bazı düzeltmeler yapmak istiyorum yapılan yorumlar üzerine.

1)kiracınız kiraları ve aidatları ödüyorsa çık diyemezsiniz. Ödemiyorsa da yasal yollar üzerinden önce uyarı vermeniz gerekiyor. Hiç kira ödemiyor olsa dahi işi inada bindirirse bu süreç 1 yılı bulur.

2)kira sözleşmesinin bitimi kiralar ödendiği sürece sadece kiracıyı bağlar. ev sahibinin kira sözleşmen bitti, çıktı demeye hakkı yoktur. Ev sahibi sözleşmedeki kira artışı bedelini alır ve susar. (10 yıl dolduğunda çık denebilir)
3)kira sözleşmesi sözlü de yapılabilir. Faturalar onun adına ise kanıt olarak kabul edilir. Ödemeyi banka üzerinden yapıyorsa gene bu kanıt olarak kabul edilir, elden alıyorsanız zaten bir suç.

4)kiracıyı evde x yapılacak y yapılacak sebepleriyle tek taraflı olarak çıkaramazsınız. Kiracıyı akrabam taşınacak diye çıkarabilirsiniz fakat gene sözleşme tarihini beklemek ve mahkemeye geçerli bir sebep de sunabilmeniz gerekiyor. Ayrıca kiracıyı akrabam taşınacak bahanesi ile evden çıkardığınız takdirde 3 yıl boyunca o evi bir başkasına kiralayamazsınız.

özetle yasalar kiracıdan yana.

hocam bu kiracıyı bilmem ama bir sonraki kiracıya "tahliye taahhütnamesi" imzalatın.
max 2 ayda çıkartırsınız hukuki yollardan.
tahliye rtaahütnamesini kira sözleşmesinden 1 gün sonra yapacaksınız ve ikisinide noterde yapacaksınız. yoksa adam imza benim değil dese 8 ay atar mahkemede.

Evi satacağız, satmadan önce bakım yaptırıp fiyat yükseltmek istiyoruz gibi bir şey söyleyin. Mutfağı yenileyeceğiz gömme dolap yaptıracağız gibi şeyler.

Valla bizim komşunun sizin gibi aynı sorunu vardı. 1.5 yıl uğraştı çıkarmak için. Sonra mafyaya gitti. 15 gün sonra koşarak kaçtı kiracıları.

Aman diyeyim ne yaparsanız yapın bir üstteki yazarın dediği gibi mafyaya filan bulaşmayın. Bugün sizin sorununuzu çözer ertesi gün başınıza bela olurlar. Aman diyeyim.

banyonuza su sızdığını usta göndereceğinizi söyleyin. tanıdık usta gitsin. sıhhi tesisatta sorun olduğunu, giderde kaçak olduğunu, bulamadığını, komple kırıp dökmek zorunda olduğunu en az 2 hafta tuvalet banyoyu kullanamayacaklarını söylesin.

faturalar sizin adınıza ise abonelikleri iptal edin.

elbette güzellikle halletmeye çalışın olmadı bunları deneyin.

valla ben biraz yer temizleyici ekliyorum. ama cok aham saham bir paspas performansi yok. s55 kullaniyorum. ayda bir el paspasi yapiyorum

ben bu cihazlarin performansindan emin olamiyorum hakkat, ben istiyorum ki ciplak ayakla salonda gezince ayakta toz birikmesin mesela. bunu saglar mi cihaz yoksa daha buyuk kiri copu mu emer sadece

Supurmesi cok basarili. Mop yaparken bi miktar yer temizleyicisi koyuluyor genelde. Mop icin zemin uygunsa ve 2-3 kez yaptirirsaniz is gorur ama gunluk supurunce toz olmuyor zaten

o sıvı haznesinde 2 tane filtre var suyun mopa damla damla akmasını sağlayan, kimyasal koyunca onlar çok hızlı tıkanıyor. Sadece su ile de fena olmayan bir temizlik sağlıyor bence ama illa kimyasal kullanmak istiyorsan o filtreler çok pahalı değil, tıkandıkça yenisini takarsın.

ben bir damla çamaşır suyu, bir kaç damla da koku versin diye yer temizleyici marc döküyorum. şimdilik memnunum ev büyük değil, engel çok yok, sert zemin ve parke çok dolayısıyla güzel sildiğini düşünüyorum. haftada bir yapıyorum, memnunum.

xiaomi vacuum mop pro

Merhaba, 1 yıldır xiaomi roborock s5 kullanıyorum. Su haznesini 5/1 oranında dixi çam kokulu yüzey temizleyici ve haznenin kalanını su ile dolduruyorum. Ev mis gibi kokuyor ve temizleniyor. Domestos veya sıvı arap sabunu gibi şeyler de denedim ama koyu kıvamlı oldukları için damlamadılar. Bez ıslanmadı bile. O yüzden dixi gibi su kıvamında temizleyiciler tercih etmelisiniz.

Performans kısmına gelince, süpürgenin emiş gibi 2000 mah. Normal süpürgelere taş çıkarır. Mop kısmı ize toz alır gibi. Kesinlikle damlamış kurumuş yoğun lekeleri çıkarmaz ama bir parça dahi olsa toz bırakmaz.

Emiş gücü*

isteğinizi karşılar. almışken paspas özelliği olanı almak mantıklı zaten. eğer eviniz tamamen halı kaplı değilse, çok pratik.

ben sadece su ile kullanıyorum. tavsiye edilen de bu. ama sıvı olan, kıvamı yoğun olmayan şeyler de konabilir.
paspas seçeneğindeki süpürge+paspas diye bir seçenek de var. ben yöne de önden süpürtüyorum, sonra süpürge+paspas yaptırıyorum.
evde yerde görünür bir şey olmadığı zaman bile tozla dolduruyor hazneyi. basit bir marka alırsanız sıkıntı olur ama Xiaomi gibi bir marka olunca, süpürge hızı gayet güzel. paspası aman aman değil elbette, ama silip geçmiyor, gide-gele, tam anlamıyla paspaslıyor. yere yapışkan bir madde döküldüyse fazla etki etmeyebilir ama toz konusunda on numara.

Bu arada xiaomi s5 bakacaksaniz su ara fiyati 5000-6000lerde. Almayin bekleyin, 3000-3300 arasi normalde.

Ruhul Furkan .
PDF hali de yok sanırım.

Elmalılı önerilecektir belki, ama benim tavsiyem, daha günümüzde yaşamış birilerinin tefsirini okumanız. çağdaş olan birinin yorumu daha anlaşılır olabiliyor.
mehmet okuyan diyecektim ama baştan başa tefsiri var mıdır, bilemedim. bir de, cemaat subjektifliği olmasın derseniz, sanırım en orta yol ve dil diyanetin. Diyanet daha objektif yaklaşır. özellikle takıldığın, diyanetin bakışının yetmediği, daha subjektif yorumlar okumak istediğin yerde; o ayet için özel arama yapabilirsin.

m.dinimizislam.com
m.dinimizislam.com

Bayraktar Bayraklı'nın tefsiri var ama pdf halinde satılıyor mu bilmiyorum. Kendisine mail at derim.

ayeti/konuyu googleda aratarak da güncel bilgi gelir

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır - Hak Dini Kur'an Dili,

Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim Tefsiri ve Türkçe Meali Alisi,

İsmail Hakkı Bursevi - Ruhu’l Beyan.

Elmalı Hamdi Yazır
Seyyid kutup

Ali bulac

Gorusuyoruz.
Cafeler ve restoranlar acilmadan sokakta, parkta gorusuyorduk.
Simdi 2 haftadir cafeler vs acik, simdi hem oralarda hem acik alanda gorusuyoruz. Maske takmiyoruz.

istanbul.
sürekli işe gelenlerden birkaçıyla açıkalanda görüşüyorum. evden çay götürüyoruz.
aynı mahallede oturduğum, kurallara genel olarak dikkat eden ve riskli yaş grubunda olmayan, bu yaş grubu ile aynı evi paylaşmayan birkaç arkadaşımla da evde görüşmeye başladık birkaç haftadır. o geliyor, ben gidiyorum haftada 1-2 defa.

Daha gorusmeye baslamadik ama birkac hafta sonra artik bir ikisi ile gorusuruz diye dusunuyorum. hemen hepsi karantinadaydi zaten. biraz daha gorusmemeye devam edersek ben psikolojik sagligimi kaybedecek noktaya gelecegim sanirim zira evde iki kisiyiz ve uc aydir kimseyi gormuyorum, 10 gunde bir market disinda bir yere gittigim de yok.

acik hava ve biraz mesafe ile gorusuruz dedik.

Evime yakın oturan bi arkadaşımla son iki haftada iki kez çıkıp yakındaki bi parka yürüyüp oturup muhabbet ettik bi iki saat. Gidip gelirken maske taktık ama otururken takmadık açıkçası.

İstanbuldayı ben görüşmüyorum ama imstada herkes biribrbin evinde toplanıp eğleniyor. Anlamadım :/

evet bu hafta itibariyle başladım. maskesiz olarak. akıl sağlığını korumak için şart. büyütmenin alemi yok.

İstanbulda'yız. Bir kere görüştük iki buçuk ay içerisinde. Tokalaşma vs gibi herhangi bir temasta bulunmadık ama yan yana otururken de maske takmadık. Çalışıyoruz hepimiz, programımız el verdikçe görüşeceğiz artık.

Olayların ilk patladığı zamanlar görüşmüyordum. Çünkü çok sigara ve alkol içiyorum, bu hastalık ciğerlere yapıyorşa cenazemizi kaldırırlar 1 aya diye düşündüm. Ama baktım benim arkadaşlar takılıyor, içiyor, maske takan falan yok :D Bizim normal zamanlarda da buluşma mekanı benim evdir, ilk başlardaki triplerim geçince hiç aralıksız eski günlerdeki gibi takılmaya devam ettik valla. Şimdi yine buradalar içtik, odalara dağıldılar uyuyorlar dskoasp :D

Şart mart yok, olmadı, olmaz yani. Dümdüz devam ediyoruz.

* Herkes yakın çevrede oturduğu için yasak falan sıkıntı çıkmıyor. Rahat rahat gidip geliyor herkes.

ben görüşmüyorum ama ailemle yaşıyorum şu an, annemle de babamla da bayağı iyi anlaşıyoruz, sosyalleşme isteğim varsa onlarla gideriyorum. ama normalde de pek kimseyi aramam ben o kadar. yaz bitene kadar görüşmem herhalde, sıcak zaten çok, antalya'dayız.

İstanbul'da yaşıyorum. Arkadaşlarımla görüşmüyorum ama salgın başladığından beri sadece erkek arkadaşımla haftada ya da iki haftada bir, toplu taşıma kullanmadan, arabaya atlatıp açık alanlara gitmek şeklinde görüşüyoruz. O minik aralar da olmasa şimdiye kadar delirmiştim zaten. Arkadaşlarımla görüşmeye de işler yolunda giderse bir-iki haftaya önce birlikte parklara bahçelere gitme ya da ev ziyareti şeklinde başlarım, kafeler barlar açıldıktan sonra salgın iyice durulmadan oralara gitmem diye düşünüyorum.

görüşüyoruz bayadır. maske mesafe koyarak arabalarla açık alana gidip sandalye atıp oturuyoruz

Maskesiz, sadece disarida yuruyus yapiyoruz ya da bir cafenin terasinda oturuyoruz. Gecen haftasonu ilk kez gorustum, yarin da gorusecegim. Birbimize mesafeliyiz, sarilma vs. yok. Gercekten akil sagligimizi korumak amaciyla bulusuyoruz.

8-9 liraya normal diyorum, daha ucuzunu da görmedim zaten burda, 15 liraya gördüm geçen bokunu çıkarmayın diyip kapattım

bence ikisi de benzerse biri elbette kuşbaşı et kullanmadan 1 tl kar ediyor. diğeri yine kuşbaşı et kullanmadan 6 tl kar ediyor.

maliyetleri 4 tl olsun dedim kafamda ki 3 tl falandır.

artık ne eti kullandıklarını bilemem ama koklattıkları kesin.

iyi o zaman 10 liralıktan alalım. 5 güven vermedi şu an.

bu konuda şehirde biraz önemli gibi. bulunduğum yerde (Samsun) pandemiden önce orta halli bir lahmacun 5-6 lira idi.

@belkider, afedersiniz, her istanbullu gibi dünyayı buradan ibaret sandım. yer istanbul.
diğer şehirler başkadır tabi. Mardin'de tarihî bir mekanda üç kişilik kebap, meze, içeceklere 60 lira dediklerinde, kişibaşı fiyat zannedip "ne uygunmuş" demiştim, 3 kişilik fiyat dediklerinde konuşamamıştık bile :)

8-12 lira normal. Altından şüphelenirim, üstüne fazlaymış derim.

Bugün 2 lahmacun+ayran menüsü söyledim, 20 tl. Normal bence.

Biraz önce 8 tl'den söyledim.:) 7 tl idi, zam geldi 8 oldu.

10 liranın altı alınmaz, imkan varsa evde bile yapılabilir yakında pide fırını varsa malzemeyi hazırlayıp ver onlar pişirmesini yapar böylece ne yediğini bilirsin.

10 liranın altına mahalleye, şehre göre alınır. şimdiye kadar yediğim en iyi lahmacunlardan birini ankara'nın göbeğinde 9 liraya yiyordum birkaç ay öncesine kadar. lahmacunda parasına bakmam iyi olduğunu bilip bilmediğim yere göre söylerim alt limitim yoktur ama üst limitim vardır 15 lira ve üzerini vermem lahmacuna kolay kolay. hele eve sipariş ise asla.

Kimse bahsetmemiş ama lahmacunun boyutu da çok önemli. El kadar lahmacundan bahsediyorsak 5 liraya da güvenilir malzemeyle yapılabilir ama bildiğimiz boyutta ve normal bir lahmacunun büyükşehirlerde 8’den aşağı olmayacağını düşünüyorum.

lahmacun, diğer kebaptı falan kalan etlerden yapılıyo diye biliyorum ya da ekleniyo. 8 diyorum ben de

En son geçen hafta söyledim, 7 liraydı.

9-10 liraya güzel seçenek arıyorsan (Hacıbaşar ataşehir)
14 lira vereyim daha güzeli olsun diyorsan (Dedecan ataşehir)

Hatta sürekli dinle ilgili araştırma yapıp kitap yazıyordu diye aklımda kalmış bu kişi. Adını çıkaramıyorum. Benim de aklıma takıldı şimdi.

bahsettiğiniz, sekülerizm ilk ortaya atıldığında, desteklenmek amacıyla söylenmişti. şimdi aklıma gelmedi ama sekülerizm diye aratırsan, karşına gelecek az isim var zaten, bulursun

kendi aramadan yapmazlar. kredi kartını al ve kapıyı açmakta kullan. böylece yeniletmek zorunda kalacaktır. ya da kartı kes. yanlışlıkla kendi kartım sandım dersin. bir tokatla kurtarırsın herhalde.

Babanmış gibi telefon etsen bankaya?

bankayi arayip, yolda birisinin kredi kartini buldum dersen sanki iptal ederler.

Özden'in yorumlarına katılmakla birlikte, aman babanmış gibi bankayı arama, diye de eklemek istiyorum. yaş farkını anlayacak ve durumu ciddiye alacaklardır. babana bildirirler, sıkıntı olur. direkt karta zarar vermek en iyisi.

Denize kanalizasyon suları, fabrika atıkları karısıyor o kadar düşünürsen. Havuz tehlikeli heran su değişmiyor girmem mesela ama deniz uçsuz bucaksız su. Akıntı vs varsa herrlü temizlenir 10bin kişi dipdibe girmicekse.

deniz suyu yapısı gereği daha tehlikesiz. ama havuz için söylediğiniz daha makul. sonuçta hareket halinde, akan bir su değil. içindeki kimyasalların pek işe yaradığını düşünmüyorum. mesafeli yüzmek ve güneşlenmek, kişilerin birbiriyle olan temasını azaltmak için söylenen bir önlem.

bbc health’de havuzdaki ozon ve klorun virusu oldudurdugunu ve havuzlarin guvenli oldugunu okumustum. pc basina gecince ilgili makaleyi buraya editlerim

yorum yapanlarin aksine uzmanlar havuz suyunun klordan dolayi daha az tehlikeli oldugunu dusunuyor, deniz suyu tuzlu su bakterilerin hayatta kalmasina imkan saglayabiliyor.

Kamuya açık havuzlarda su kirlenmesin diye insan sağlığını düşünmeden basarlar kloru genelde, ppm 3'den aşağı düşmez. Aile havuzlarında 1-1,5 ppm yeterlidir dezenfeksiyon için.

Gözlerimizin yanması da fazla klordan, o oranda klor içeren havuz suyunda kolay kolay virüs yaşayacağını sanmam. Mutlaka bununla ilgili bilimsel bir çalışma da vardır.

Sorun sizde olmayabilir. İnsanlar belirli bir yaştan sonra tanıştıkları kişilerle çok yakın olamıyorlar, sık iletişim kurmuyorlar. İş değişimi, il değişimi, evlenme, depresyon vb de aradaki bağları zayıflatıp koparabiliyor.
Kimse açıkça "bundan sonra görüşmeyelim" demedikçe iletişimi net bir şekilde sonlandırmış olmaz.
Değer verdiğiniz insanlar arayıp sormasa da siz arada hal hatır sorun.

eğlenceli değilsindir.

Sorun sizde değil bence çünkü benimde başıma geliyor ve genelde beni sarmayan insanlarla bende konuşmuyorum onlar da çok konuşmuyor benim konuşmamamın sebebi paylaşabileceğim bişeyin olmaması ve onların da benim yaptığım başardığım yada konuşmak istediğim alanlarda yetkin ve bilgili olmamaları bu sebepten muhabbet dönmüyor en basidi çevremde oyun oynayan biri bile yok yani girer eğlenir muhabbet edersin öyle bile yok yani ..

Senden elektrik almıyorlar, sohbetin çekici gelmiyor yada yaptığın konuştuğun şeyler insanları senden uzaklaştırıyor. Ofis de biri vardı erkek erkeğe ne konuşursak kadınlara yalakalık olsun diye anlatıyor tabi böyle olunca kimse onunla öğlen yemeğe aksam iş çıkışı yada hafta sonu etkinliklere çağırmıyor neden? Kimse sözlesmedi dislamadi ama arkadaşlık yapmak istemiyor.

Bir değil bir çok iş okul sosyal çevreniniz de durum böyleyse sorun sizde kendinizi kandırmayın. Samimi olun gerekirse samimi insanlardan nerde hata yaptığınızı yada onlara ters gelen şeyleri izah etmesini isteyin.

Örneğin iş çevresi; bir kaç kişi var, katiyen yardımcı olmak gibi dertleri yok, ben herkese seve seve yardımcı olurum nazım herkese geçer, onlar bana kiyak gecer bazen , bazende ben onlara hep samimiyet yardımcı olma bunlar sosyalleşme ile geliyor ve iş okul yaşamı dışına taşıyor.


Tavsiyem dışardan birinin tavsiyesi sizi tanıyan. Bıçak sırtı gibi bütün çevren senden kaçamaz.

bir arkadaşım vardı. ortak arkadaşlarımız çok. hemcinsim. hastalandı, hastaneye ziyaretine gittim. doğumgününde sürpriz olsun diye işyerine hediye yolladım. bir dönem beraber çalışmıştık. arkadaş ortamlarında muhabbet fena olmuyordu.
neyse, bir gün beraber akşam cafede oturduk. aya bayılazaam, hiç konuşacak şey bulamadık. durup durup "ee nası gidiyor yaa" falan dedik, tanıdığımız insanlar hakkında konuştuk ve kimse kalmadı. bunaldık.
ama ortak arkadaşlarımız olduğunda gayet iyi gidiyordu muhabbet. ikimiz yalnız olduğumuzda konu bulamadık.

o gun anladım durumu. samimi arkadaş olmak için çok nedenimiz vardı ama sarmadı muhabbetimiz. neden hâlâ bilmiyorum.

bunun yanında, samimi arkadaş olmak, yani başına bir şey geldiğinde anlatmak için o kişiyi aramak isteme seviyesine gelmek zor. işyerinde selamlaştığım, odama geldiğinde kahve ısmarladığım çok kişi var. ama iş arkadaşı olup da sonradan samimi olduğum kişi çok azdır. iş, kurs, sosyal ortamlar falan, hepsinden 1-2 kişi anca dost oluyor.

birçok kişiye telefon numaranı vermişsindir, bazılarıyla konuşmuşsundur, ama konuşmayı ilerletmek için apayrı bir sinerji gerekiyor. aşk gibi bu, arkadaşlık da nedensiz şeylere bağlı. ne insanlarla karşılaşırsın, şartlar uygundur, ama aşık olamazsın, o hesap.
hayat, insanları eleyerek, birilerini daha ön plana koyarak devam ediyor. ama senin unuttuğun insanlar kötü demek değil. birileri seni aramayı unutuyorsa bu da seni kötü kılmıyor. uyuşmamak. tam nedeni bu. seni arama ihtiyacı hissetmemelerinin sebebi belki de yok. bu sebepsizlik varsa, samimi olamazsın zaten.

bütün bunların yanında, şu an bile kapısını çalıp içeri girebileceğim samimiyette olduğum kişileri düşünüyorum da, mesela en samimi dostlarımdan biri ile, tesadüfen tanıştık. iş için sadece bir imzası gerekiyordu, gittim, ayak üstü konuştuk. birden ısındık. kardeşim gibidir. neden onunla bu kadar samimi olduk? ortak noktalarımız mı çoktu? hayır. hayatlarımız birbirine çok benzemiyor bile. ama bunun da mantıklı bir sebebi yok.

hasılı, hayat ilerliyor ve birileri geride kalıyor, birileri seninle yanyana gidiyor.

yavaş yavaş soğutuyorlar kısa cevapla vs. diyorsan o zaman seninle arkadaşlık yapmaktan artık zevk almıyorlar denebilir.
ya da; aniden sonlandırmak derken, bişey diyorsun cevap vermiyorlar mı? o zaman senden "kaçmaları" için bir sebepleri olmalı, bunu sadece ilgi çekici olmamakla açıklayamayız bence.

insanlarla sohbeti kesmek için kırıcı olmalarına gerek yok. aksine, özellikle sohbet etmekten keyif alınanlar haricindekilerle sohbet edilmemesi normal olan bence. senin sohbetinden, arkadaşlığından keyif almıyorlar muhtemelen. ya da kendinle ilgili fark edemediğin bir "garipliğin" olabilir, bunu o konuşmayı kesenlere sorabilirsen daha gerçek cevaplar alırsın muhtemelen.

ben o sohbeti kesen tarafta oluyorum genelde, birileriyle düzenli bir arkadaşlık ilişkisi yürütmek kolay bişey değil bence. yürütebildiğim arkadaşlarımla olan iletişim şeklim ise 1 ay konuşmayıp konuşacak bir şey olunca konuşmak ya da buluşmak üzerine. bazıları ise sürekli konuşmak istiyor, o tiplerle çok arkadaş olamıyorum. var öyle bir tane mesela, onun en yakın arkadaşı benim ve konuşmayı paylaşmayı çok seven bir tip; çoğu zaman darlanıyorum. çok sevdiğim bir insan olmasa senin başına gelen gibi pat diye kesmiştim iletişimi. onun da bana bir zararı kötülü yok, aksine yardımseverdir ve vakit geçirmeyi de severim. ama her zaman ya da her şartta değil. sen de böyleysen ve seni de "çekmek" istemiyorlarsa ve bunu yüzüne söylemek istemiyorlarsa pat diye kesiyor olabilirler görüşmeyi.

bana da oluyor bu tabii. hatta biri vardı duyurudan, güzel sohbet ediyorduk. bir gün mesajıma cevap vermedi, ben de üstelemedim. sonra o da bi daha yazmadı. 1,5 sene falan konuşmadık bi daha. sonra geçenlerde yine mesaj attı buradan, yine sohbet ettik kaldığımız yerden -ki gayet keyifliydi, özlemişim konuşmayı demişti- 3-5 gün konuştuk, sonra yine cevap atmadı. ben mesela empati yapabiliyorum o insanla, benimle ilgili ya da kendiyle ilgili olması fark etmiyor, canı konuşmak istemiyor demek ki diyorum.

hatta bana şey oluyor, bazen bu cevap vermeme durumu geçici oluyor, sonra konuşmak istiyorsun; bakıyorsun 10 gün olmuş. utanıyor insan bir daha yazmaya, böyle kopup giden ama aslında konuşsak iyi olurdu dediğim arkadaşlarım da var. bunun çok kibarca bir hareket olmadığını biliyorum ama yeri geliyor kimseyle konuşmak istemiyorsun, yeri geliyor o insan sana resmen "batıyor".

ganbatte +1 birebir katiliyorum. Genelde diyalogu kesen tarafim.

Buraya yazmadığın ek bişiler olabilir mi?

Mesela fazla pasif misin? Fazla mı kontrolcüsün? Belki de biraz kıskançık hissediyordur karşı taraf. Durduk yere insanlar iletişimi kesmez yoksa :)

superfluid, çevreden cevreye değişiyor yukarda bir arkadaşın bahsettiği gibi. bu durumla daha çok karşılaştığım grup dinamiklerine göre biraz mesafeli kalıyorum ve beklentileri aksi yönde anlaşılan. çözebildiğim kadarıyla durum bu :)

@bez çanta o zaman etrafındaki insanları bi gözden geçir, çok çıkarcı bi kesim gibi gözüküyor öyleyse :) Her zaman doğru insanlar etrafımızda olmuyor maalesef. Bazen de bizim kalkıp gidip arayıp bulmamız gerekiyor, bilmiyorum o çabada mısın ama :)

hayatında önemli değişiklikler olduysa ya da hayal ettiğin gibi gelişmiyorsa, vücudun tepki vermeye çalışıyor olabilir.

@joel yiyorum tabi ama kaşınmanın olduğu zamanlarda hiç olmuyor bu onu demek istedim.

Alerjinin yaşı yok ki, herhangi bir zamanda alerji sahibi olup herhangi bir zamanda varolan alerjinden kurtulabilirsin. Tamamen vücudun ve bünyen ile alakalı.

polen alerjisi 20'li yaşlarda başlar. bir belirtisi de kaşınmadır. ama 4 aydır oluyorsa polen değildir. son birkaç haftadır yoğun olarak var polen.

şeker yükselmesi de kaşıntı yapabilir. kolesterolde de olduğunu duymuştum. bi kan tahlili işe yarayabilir.

Belli bir yaştan sonra aniden çıkan alerjiler var. Bir arkadaşımın balık alerjisi aniden, hem de teknede tatildeyken çıkmıştı. Apar topar hastaneye zor yetiştiler. Ben çocukluğumdan beri kedi bakarım & severim son 5 yıldır başladı kedi tüyüne alerjim. Evde kedi var üstelik, ömrü / ömrüm yettiğince de bizimle kalacak. Ama maalesef artık sarılamıyorum kediciğime. Sevdikten sonra hemen ellerimi yıkamam gerekiyor. Yok unutur da yüzüme sürersem ellerimi derim parça parça kabarıyor. Yazları bizim evde 3 kedi oluyor, o zaman da burnum tıkanıyor.

Benim de 25'te alerjik rinitim çıktı. Artık ilaç bile fayda etmiyor. Senin yine iyi, sadece kaşıntı varmış.

bi değişiklik yok devam.

normalde sıklıkla sipariş veririm. yabancı mutfaklardan özellikle, bazen de fastfood. bu dönemin başlarında aynen yemek siparişlerime devam ettim. ama son bir aydır ben de hiç sipariş vermiyorum artık. marketten aldığım poşetli gıdaları falan yıkayan biri değilim. panik halde yaşamamama rağmen, hazır yemek siparişini kestiğimi fark ettim sorunuzla. allah o sektörde çalışanlara kolaylık versin.

veriyorum

Simdi baktim yemeksepetimdrn en son 11 mart’ta vermisim. Bir sure daha vermem sanirim.

O tarihte de ilk vaka aciklanmis. Bir daha da vermedim

güvendiğim 2 yerden verdim bir iki kez.

Normalde de ayda bir, iki kez veriyordum zaten. Su anda da aynen devam.

Benim de son siparişim 14 mart imiş. Uzun bir süre daha sipariş vermeyeceğim sanırım.

Normalde haftada 7-8 kere dışarıdan söylüyordum. Zorladığım halde 2 aydır 2 kez sipariş verdim dayanamayıp. Pizza için ruhunu satabilecek bir insanım, ikisinde de pizza söyledim. Siparişleri alınca, evde önceden yüksek ısıya getirilmiş fırında bir süre bekletmekte fayda var gibi geliyor.

2 ayda 2 kere verdik totalde siparis.

ben de en son 15 martta sipariş vermişim, iyice azalana kadar vermeyeceğim.

Sipariş geldikten sonra, fırını açıp fırında bir süre bekletin.

güvenemediğimiz için vermiyoruz. 2 aydır canım lahmacun çekiyor, yiyemedim.

güvendiğim yerlerden veriyorum.

Son 6 ayda 2 kere verdim.

Okullarin tatil ilan edilmesiyle isin vehametini anlayip biraktim. Ben de cok sik soylerdim.

aynen devam bi değişiklik yok.

asla.
eskiden çok sık sipariş vermeme rağmen uzun bir süre vermem artık.

kullanıyoruz ama yumurtayı çatalla çırpıyoruz. Bunu makineye falan atamazsın. o yumurta kiri bundan çıkmaz. zaten fazla ufak yumurta için. ayrıca 1 milyoncularda da var bu köpürtücüden.

abi ne pahali ya turkiye'de bunlar. yunanda yasiyorum ikeada 1 euro bu. www.ikea.gr

bende var yani denedim yumurtayi oluyor ama agir geliyor biraz ona. icine bir sey koyacaksaniz olmaz. bir de bunun ucu kucuk bayaa.

ben cataldan baska bir sey kullanmiyorum sahsen ama siz galiba kopursun istiyorsunuz. bilemedim. olmaz deil ama...

kiri sorun degil, suyun icinde cirpiyorsunuz is bittikten sonra tamam

ben kullanıyorum. hatta ne de olsa bir sıkıntı olur, yeniden almam gerekir diye birkaç tane fazladan alıp kenara koymuştum :)) ama benim aldığım 70-80 lira gibiydi tanesi. tchibo'dan almıştım. açıkçası bu kadar ucuz muadillerinin olduğunu da bilmiyordum :) ama neyse, bendeki en iyisidir, daha iyi köpürteni yoktur falan deyip kendimi avutmak istiyorum şu an :)

ben bunu kremşanti çırparken kullanıyorum en çok. pasta, tatlı gibi şeylerde kullanacağım kremleri köpük gibi yapıyor. yumurta da olur, ama eğer kastın kek yaparken yumurtayı şeker ile çırpmaksa olmaz. ağılığı olmayan şeyleri çırptığı gibi, ondan tek beklentin bu olacak. şekeri de eritsin, dersen olmaz.

kahve üstü köpük yapmakta zaten usta bu alet. ben nedense çok kullanıyorum. kullanıp, hemen yıkayıp kurulaman lazım. ilk kullandığımı ıslak bırakmışım, paslandı. aklıma gelen cevaplar bunlar..

evde french varsa onunla da köpürtebilirsin

yumurta çırpmak için çırpıcı al geç, süt köpürtücü (çok pahalısını almadığın müddetçe) %100 işe yaramaz.

(bkz: tchibo örneği verilmiş)

Ben normalde de yemem, karantina döneminde kapıyı açmam.

valla güzel yapmışsa öyle bir yerim ki. komşuya da tatlı alır gönderirim.

yaşı 65+ ise o benden korksun ben niye ondan korkayım.

geçen hafta yedim ve pişman oldum :/
komşular bana bunu hep yapıyor işin kötüsü apartmandaki tek yalnız yaşayan genç ve hepsine yardım eden biri olduğum için.

bundan sonra çöpe dökeceğim.

dışardayım ile aynı durumdayım.
lakin, pişen gıda virüs barındırmıyor. doktorların ortak görüşü bu. sebeple yedim ben afiyetle. tabağa koyup kapıma getirinceye kadar virüs gelmiş midir? sanmam, çünkü üç haftadır evde komşularım, çocukları bile gelmiyor. aksine, ona da iş oluyor, uğraş çıkıyor, vakit geçiriyor diye memnun oldum, kabul ettim.

yemem

çalıştığım alanla ilgili bu akşam biri arayıp bana bir şey sordu. içinde kendince süper bir fikir barındırıyordu. düşünmüş, aklına müthiş bir buluş gelmiş ve beni aramış. daha önce kaç kişiden benzeri şeyler duydum, hatırlamıyorum. elbette çok sevdiğim bir arkadaşım olduğu için ve onun kendince bu sonuçlara ulaşmasını da çok başarılı bulduğum için asla kötü bir şey düşünmedim ve ona istediği cevabı verdim. ama daha önceden bu cevabı başkalarına defalarca verdiğimi fark ettim. isimler, mekanlar değişiyor, konu da değişiyor bazen ama mantık aynı.

siyasilerde bu daha da ileri seviye. bir de, o siyasiler zaten ne olduğunun farkında. Trump Çin Virüsü dediğinde zaten ırkçılıkla suçlanacağının farkında. hem konuya fazlasıyla hakim, hem de buna benzer durumlara çok düştü. artık onu şaşırtacak tek şey bir suikaste falan uğraması. o anda bile sadece dört-beş saniye kendine hakim olamaz. nitekim, biri o konuşurken "Allahuekber!!" diye başırınca bi coşmuştu yanılmıyorsam, sonra hemen toparlamıştı durumu.

siyasetçiler içinde tanıdıklarım vardı ve içerde "bu yavşak ne diyor yaa" deyip, kamera karşısına çıkınca "herkesin söz hakkına saygı duyuyoruz, fakat bu görüşe katılmamız da mümkün değil" diyorlardı. siyaset rahat konuşabilme yeteceği. bunda iyiysen ilerliyorsun. çene varsa, durumu kotarıyorsan iş gidiyor. ilerleyenler bunu başaranlar. her durumda haklı çıkabilen adam rakiplerini yenip tepeye çıkıyor.

Iyi hitabetin disinda belli matematikleri de kullaniyorlar.

Dunyanin en zor sorusunu sor, o soruya hic cevap vermeden karsisindakini cevap vermiscesine tatmin edebilir iyi bir siyasetci.

1) üst düzey siyasilerin metinlerini oluşturan danışman(lar) gündeme göre gelebilecej soruları ve cevaplarını da hazırlayıp çalıştırır siyasetçiyi

2) akıllı siyasetçinin konuşma ve soruya cevap verme algoritması vardır. Topu taca atmak, konuyu değiştirmek, yalan, saldırma, soruya soru, rakibe taş atma vs. en sık kullanılanlardır.

politik cevap diye bir kavram vardır. Bir soru sorarsın 20dk cevap verirler ama öyle bir cevaptır ki ne soruna cevap alabilmişsindir, ne de "lan soruma cevap alamadım" dersin.

Politik cevap algoritması kıvrak bir zekayla birleşince de al sana politikacı. Ha bizde zeki politikacı bir elin parmaklarını geçmez, köşeye sıkıştıklarında teknikleri, konuyu saptırmak veya karşı tarafı hainlikle suçlamak oluyor.

politik cevap +1

çoğunlukla sorulan soruya cevap vermiyorlar. sorulan soru ile ilgili konu hakkında 'konuşuyorlar'.

tv'ye çıkan yorumculara da bakabilirsin, gazetecilikten çok düşünce empoze etmeye çalıştıklarından benzer bir şekilde gelişiyor. her konuk soru ne olursa olsun -ki sorular da gayet açık uçlu olur, nokta atışı yapılmaz- kafasındakini söyler.

Çoğu konuk parasız çıkar.
Misal ben. Canlı cansız bir sürü yayına farklı kanallarda çıktım, çıkarım. Şimdiye değin bir kuruş görmedim. Şekil koyuyosun o oluyo işte.

para aliyor mudur bilmem ama bu programlar konuklari icin bildigin piyango. fena reklam oluyor, para versen yaptiramayacagin kadar. onemli prof'lar da prestijlerini pekistiriyor iste. win-win durumu, aslinda para odenmemesi gerekir sanirim odenmiyor da.

Para alan da vardir da ben para vereni duydum. Kadin programlarına filan cikan bazi doktorlar katilmak icin para veriyomus. Reklami olsun diye.

para alınmaz ve verilmez.
bazı sahtekarlar küçük işletmeleri arayıp "sizi bilmemen programına çıkaracağız, 4 bin istiyoruz" diyorlar ve bu durum kulaktan kucağa yayılıyor.
televizyona çıkmayı ve alanında uzman kabul edilmeyi konuk ister. televizyon da bir uzman ağırlayıp insanların dikkatini çekmek ister. karşılıklı menfaat söz konusudur ve para verilmez, alınmaz. zaten konuğun verebileceği para hadi olsun 4-5 bin lira, o parayı bir saniyelik reklamdan alıyor kanal. neden konuğa minnet etsin?

zamanla ekran sizi sever, insanlar sizi görmek isterse daha çok kanala çıkarsınız ve bu durum işinize de yansır. televizyonda görülen ve konuşması beğenilen bir psikoloğun popülerliği arttıkça seans ücreti de artar. popüler konuğu getiren televizyon programının reytingi artar. karşılıklı menfaat yine.

bloomberg'de doğa rutkay'ın programı 10k-15k civarıydı 2 sene önce. katılmak isteyen parayı veriyordu.

business chanel'a çıkmak 750 lira falan. iyi bir pazarlıkla 500e bağlarsın sdbsjdb

Onun dışında canan karatay vs. dışında pek fazla para alan olduğunu düşünmüyorum.

abi benim için çok değerlisin elimde olsa senin düğününü asla kaçırmak istemem ama sınav haftama denk geliyor, kusuruma bakma ne olur yaz çelenk gönder maddi durumu iyi ise, değil ise de takını takarsın gorunce.

Sinav varsa gitme. Uygun bir dille açıkla. Şehre gittiğinde takını verirsin. Evine gidersen ev hediyesi goturursun. Garip kaçmaz.

Sonradan ufak bir hediye de yeter. Gitme zaten sınav olmasa da şehir dışında düğüne pek gisilmez

akrabalar bile çeyrek takıyor. asla yarım falan takmayı düşünme.
eğer şimdi gidersen, sadece gidiş-dönüş bileti alıp, düğüne katılıp, altın takmazsın. sınavım var deyip sonradan gidersen de altın vermek olmaz, bir hediye verirsin, ev hediyesi gibi. ama bence öğrenci olduğun için düğüne katılman, bir şey takmaman daha şık olur. gidip gelmen yeterli olur. o kalabalıkta kim. ne almış, ne takmış, çok önemli olmaz. hele öğrenciden kimse bir şey beklemez, rahat ol. bu meseleler öyle çok büyütülmüyor.

1-muhtemelen kayıttan hemen sonra, birinci dönem sınavlarına girdiniz. şimdi kayıt yaptırırsanız ikinci dönemden devam edeceksiniz, o yüzden ders seçtiriyor. birinci dönemin derslerini de seneye birinci dönem alttan alırsınız. her dönemin dersleri, o dönemde alınıyor. misal, seneye de geçemezseniz, üçüncü sınıfın birinci döneminde tekrar o sınavlara girebilirsiniz.

2-indirimli toplu taşımadan yararlanmak için güncel kart lazım. yeni kart alırsınız muhtemelen. ama o kartı almak için evrak falan gerekmiyor, kart veren herhangi bir iett bürosu şak çıkarıyor.

3-bilgim olmadığını fark ettim. ama eskiden, dediğiniz gibi, "öğrenimin normal süresinin iki katını aşmamak" kaydı vardı. 4 yıllık üniversite ise 8 yılı geçirmemek gibi. lakin, bu arada kayıt yaptırmadığınız için, ilk üç yılınız geçmiş olmuyor. bir dönem harcı yatırmışsınız sanırım, bir dönem okumuş sanılıyorsunuz.

cevaplar için teşekkürler. bir yandan kendim de internetten araştırıyordum. şikayetvar'da konu hakkına birçok şikayet var "kaydımı yenilediğim halde indirimli kart çıkartamıyorum" şeklinde, azami süreyi geçen kişiler sanırım. bunun dışında otomatik para yükleme cihazlarında da 5 tl karşılığında güncelleme yapılabiliyormuş okuduğum kadarıyla. azami süre de 2 yıllık bölümler için 4 sene, 4 yıllık bölümler için 7 sene olduğu bilgisini buldum.

@ =)

süre ayın 6'sına kadar uzatılmış. şu sayfada bayağı bir açıklama var ama bahar dönemindeki yenilemeden sonra kart kullanılabilir mi ben de emin olamadım:

www.istanbulkart.istanbul

Kullanılır indirimli kart ama AÖF yeneileme bitmedi mi

@busewitch94

mesaj geldi süre ayın 6'sına kadar uzatılmış

israil amerikanın kurduğu bir vekil devlet. hani amerika kurmasa bile şu an aynı paralelde ilerliyor.

vekil devlet şu demek oluyor, tamamiyle amerikanın istediği şekilde hareket ediyor.

ikincisi iran dediğin müslüman ülke, israil ise yahudi. temelde zaten uyuşmazlık var. iki ülke de fanatik din konusunda.

iran yıllardan beri amerikan ambargosu altında, yani iran'ın israil'in sırf vekil devlet olması dolayısıyla bile hiç bir şekilde anlaşmayacağı belli.

aynı şekilde biz de yunanistan'la uyuşamayız. yunanistan da ingilizler tarafından kurulmuş vekil bir devlettir. yunanistan da kendi iradesi ile yönetilmez, ingilizler ne derse onu yapmak zorundadır.

hem şişko hem deli süper anlatmış. ek olarak,
iran şeriatla yönetiliyor. İsrail de yahudi şeriatıyla. İsrail Filistinlileri her gün öldürüyor, Kudüs'te nüfuslarını çoğalttılar, islam dünyası sürekli bu konudan acı çekiyor. Yahudi şeriatı ise inanılmaz katı bir yönetim şekli. Müslüman olduğunuzu anladıkları anda insanlar size selam bile vermiyor, "yazık, cehennemde yanmaktan başka işe yaramayacak bir yaratık daha" diye düşünüyorlar. Elbette günümüzde yeni yeni başlayan özgürlükçü tayfayı demiyorum. Ancak İsrail'e hakim olan yönetim anlayışı kindar ve ilk başta müslüman düşmanıdır.

hasılı, ikisi de birbirine düşman. varoluş amaçları taban tabana zıt. Birinden biri yok olsa diğeri göbek atar.

İsrail Filistinliler ve diger Araplarla takışık. İran, arap değil ve diğer Araplar tarafından sunni olmadıkları icin pek sevilmiyor. Garip bir durum

Bilgisayar çıktısı olabilir sıkıntı yok.

usulü elle yazılmasıdır. bilgisayar çıktısını "bana kendileri bişey çıkartıp imzalattılar, okutmadılar" diyerek reddedebilirsin. konu zıtlaşmaya giderse el yazısından kişinin kendi yazdığı tespit edilebiliyor zira.

elle yazılması, aslolandır.
bir de, işin resmiyeti çok ciddi değil. yani yanlış bir şeyler yazsanız da sıkıntı olmaz. tarih ve isimde sıkıntı olmasın, kafi.

- istifa dilekçeni(bütün gerekçeleri ile birlikte) bilgisayarda yazıp, işyerinin mail adresine yolla.
- çıktısını alıp imzalayarak işyerinin muhasebe birimine ayrıca elden teslim et.

ben çıktı almıştım

Gönderme.

Ne yapayım mı ? Tabii ki göndermeyin , ha 500 tl mühim değil sokağa atılacak param var der iseniz verin gitsin.

bir daha muhattap olmayacaksan borç verme. güveniyorsan ve görüşmeye devam ediceksen ver
üçkağıt kokusu alıyorum ama ben olsam vermezdim.

en başta net olsaydın keşke böyle sürekli karar değiştirmen hoş değil tabi

Durumu ailenizin öğrendiğinden, sizinle kavga ettiklerinden, ailenizi kıramadığınzdan bahsedin. Bir daha da konuyu açmayın. Hatta mümkünse bir daha görüşmeyin. Ne olursa olsun parayı vermeyin.

tabi ki gönderme. o para büyük ihtimal geri gelmez ama yeni bir direksiyon hocası bulabilirsin.

illa vermek için deliriyorsan elden ver ve unut ama verme.

Sakın verme. Galiba tek kadınsınız başınıza bela olur. Ders bile alma.

bu soruyu sorman bile hata.
kesinlikle verme o parayı.

Sakinnnn sakin

vermemeni önerir, bir daha da iletişime dahi girmemen gerektiğini hatırlatırım.

ben direksiyon hocası olsam, çok sıkışsam, öncelikle şunlardan borç isterim: annem, babam, kardeşim, yıllanmış dostlarım, sevgilim, işyerim, işyerimden samimi dostum, babanne-anneanne-hala-dayı-teyze gibi en az on akrabam, kuzenlerim, olmadı banka. normal bir kişi aşağı yukarı böyle bir liste çıkarır. ki bu liste en az 50 kişiliktir. sonda da banka var. bu kişi demek ki bütün bu seçenekleri tüketti, sana kadar gelmiş. internet sitesinden tesadüfen tanışıp ders verdiği kişiye kadar borç istiyor. yani, senden daha çok samimi olduğu herkesten istedi ve yetmedi.

bunlar da demek oluyor ki, o parayı ya sana göndermeyecek, ya da tosuncuk taktiği ile önce verip, sonra çok daha fazlasını alıp onu vermeyecek. sen de kendini enayi gibi hissedeceksin. birkaç defa hesap kitap yapıp istesem mi diye düşündükten sonra rica edecek, sonra artık sormaya bile çekineceksin. çok üzecek bu olay seni.

hayatta hiç kimsesi yoksa ve senden istecek kadar kötü duruma düştüyse bırak da "benim hayatımda 500 daha isteyecek neden kimsem olmadı" diye düşünsün.
o 500 lirayı da git yakınındaki bir öğrenci evine ver, doğalgaz faturalarını ödesinler. geri gelecek mi sıkıntısı yaşamadan, mis gibi sevap.

Kesinlikle gondermeyin

direksiyon hocasıyla nasıl borç para istenecek kadar ortam olabiliyor. özellikle internetten bulduğunuz hizmetlerde resmi takılıp işinizi profesyonelce halledin.

borç vermeyin. 2000 isteyip 500 e razı olduysa ne koparırsam kardır diyordur.
özel dersini al paranı öde geç. çok yapışkan biriyse özel dersi de alma

gönderme +1. parayı fener-gs maçına bastım kaybettim dersiniz.

gönderip kötü olacağına göndermeden kötü ol. 500 kardasın.

Fazla dallı budaklı bir konu olmuş.
Haciz diyorsa farklı yerlere de borcunun olması ihtimali yüksek. Böyleleri: sonraki aylarda bana bir yerden para gelecek, demeyi de ihmal etmezler.
Crack/patch dosyasının kullanım açıklamasında ki gibi olsun tabsiyemiz :
don't give & enjoy

:))) göndermeyin üzülürsünüz. 500 lira yi çöpe atmayı kafaya koyduysanız gidin lüks bir yerde yemek yiyin :))

"hocam sizi yeterince tanımıyorum, borcu ödemeyeceğinizi düşündüğüm anlamına gelmesin ama tanımadığım birine bu parayı verirsem için rahat etmeyecek; belki sizi de üzeceğim. o yüzden kusuruma bakmayın lütfen."

vermemen için iki mantıklı sebebim var,

1- buraya danışmayı düşünecek kadar şüphe duyduğun bir durum olduğu için verme,

2- öğrencisinden 2000 tl isteyecek kadar ...... (içini sen doldur ( ezik, kurnaz, üçkağıtçı, densiz vs vs) bir adamla muhatap olduğun için verme...

hatta böyle bir adamla ciddi ciddi iletişime devam ediyorsan senden de şüphe ederim. fair enough...

Elimizde resmi kayıt olmadan borçlanmak istemiyorum deyin. Eğer siz de hocanın sizinle dalga geçtiği gibi dalga geçmek istiyorsanız icra işlerinden çok iyi anlayan avukat biliyorum deyin, biraz işletin kendisini hatta :) Bunu hak ediyor gibi geldi.

sakın gönderme hocam, direksiyon hocası sana kadar geldiyse kimlerden aldı kim bilir

22.50'den devam etmelisiniz.
aynısı başıma gelmişti, doktor arkadaşların söylediği buydu.

Yine 09 - 21 ile devam edin.

yok. yok. yok.

socrates

Notos'un dosya konusu ilgimi çekerse alırım.
Hece dergisini takip ediyorum ama genelde soylesi ve inceleme okuyup geçiyorum. Dergah için de aynı.
Dusunbil içeriklerinin verdiğim parayı hak edecek kadar doyurucu olduğunu dusunmedigim için almayi bıraktım.
Kitap yurdunun aylık gönderdiği dergilere bakıyorum bir de onlar da kaliteli değil.

6-7 dergi alıyorum. kafa, ot gibi dergileri arada güzel hikayeler çıkıyor diye alıyorum. karikatür dergilerinden ve edebiyat dergilerinden de bir-iki tane dönüşümlü, son yazarları takip etmek için. ama abone sistemini bırakalı çok oldu, arada birbirinin alternatifi olacak dergileri almak daha güzel geliyor.
dergi fuarlarını takip edip, hangisi ne tarzdaymış bildiğiniz zaman, kendirinizi o dünyada buluyorsunuz zaten. "bir süredir şu dergiyi almadım" deyip merakla alıyorsunuz, ya da yönetim değiştiğinde hemen anlıyorsunuz. güzel şeyler bunlar.

The Economist

2 su bardağı dolusu kadar haşlanmış nohut (karıştırdıktan sonra elinize gelen kabuğu olursa alırsınız)
3 yemek kaşığı tahin
2 diş sarımsak (bence iki parçaya bölün de koyun)
azıcık zeytinyağı
1 orta boy limon suyu
kimyon
tuz
toz kırmızı biber
azıcık su

bunları miksere atıp karıştırın. olay bu. tadına bakıp, keyfinize göre istediğinizi çoğaltın.
su bir-iki tatlı kaşığı kadar, yoğunluğu azaltmak için. çok yoğun sevmezseniz biraz daha koyun ama aşırısı bütün tadı aldığı için hiç koymayan bile var. bir keresinde sanırım iki tatlı kaşığı kadar su fazla geldiği için çöp oldu humus, gram fazlası bile tadı bence bozuyor.
humusun güzelliği, eliniz alışana kadar her karıştırma sonrası tadına bakmanızda. kimyon, tahin ve nohut oranı önemli. kimyon belirgin olmalı, ancak fazlası da boğazı yakıyor mesela.

humusu tabağa koyduktan sonra kaşık ile kıvrımlı bir yol yapıp, o yola yağ (mümkünse hafif kırmızı biber ile kızdırılmış yağ) gezdirirseniz, ve birkaç tane de nohut koyarsanız görsellikle tamamlanıyor.

yukarıdaki tarife ek püf noktaları;

- koyacağım su mutlaka soğuk olsun. buzdolabından çıkmış gibi.

- haşladıktan sonra nohutun kabuklarını mutlaka tek tek soy.

- normal diş sarımsak da koy ama ek olarak sarımsak tozu boyut atlatıyor.

su tarifi bulmustum henuz deneyemedim ama guzel gorunuyor youtu.be

inaniyorum. o yuzden iyi giden seyleri pek kimseye soylemem olay oturana kadar en azindan.

Benim olay oturmustu aslinda.. demek o da yetmiyormus

bence çok gözönünde olmak çok göze batmak çok konuşulmak kişiyi psikolojik olarak rahatsız ediyor buna da nazar diyorlar.

en eski dinlerden yerel inanışlara kadar, birçoğunda nazar var inancı var. yeni nesiller buna "evrene gönderilen elektrik" gibi şeyler diyorlar.
elbetteki nazar var diye inanıyorum ama bunu önlemek için kimseye bir şey dememeyi doğru bulmuyorum. kötü şeyleri paylaşırken iyi şeyleri sakınıyoruz bu sefer de. içinden öyle bir nazar karşıtı olduğunu düşündüğün bir şeyler yap. dua okumak, kötü enerjiyi kırmaya inanmak, gibi..

Nazar diye bir şey olsaydı her gün televizyonda, internette, gazetelerde resmini görüp videosunu izlediğiniz, Hiç sevilmeyen ama çok göz önünde olan insanlar 3 gün yaşamazdı.

Ya da sonucunu herkesin merakla beklediği bütün çalışmalar, araştırmalar, inşaatlar, üretimler ters gider ve çökerdi.

I ve been: peki psikolojik olarak cokmedikleri ne malum o sevilmeyen unlulerin.
Su an psikolojik etkisini yasiyorum. Bu da hayatimin kontrolunu kaybetmeme neden oluyor.

@flip ben sana psikolojik olarak çökmeyen bir tanesini kanıt diye getirsem sen muhtemelen yine bir kulp takmaya çalışacaksın. Ondan nazara inanmaya devam et sen en iyisi.

nazara inanmıyorum ama bir güç var

inanmiyorum. sana da bunu tavsiye ediyorum. inanamamayi.

alırım.
benim kargo olsa da al derim. o da alır.

Yüzleşin. Ona sorun.

Alırım tabi, insanlık bu kadar da ölmüş olamaz.

samimi isem alirim ki cok iyiyiz demissin. samimi degil isek bulasmam.

apartmanimizdaki hicbir komsuyu tanimiyorum. gecen yil issiz olduugum icin ozellikle christmas oncesinde gunde 5-6 komsunun kargosunu bile aldigim oldu. ben evde olmadigimda da kargolarimi komsulara birakiyorlar. bence almamasi tuhaf, tabi cok agir bir seyse tasiyamam falan demistir belki, bilemedim. bence de sorun, kendince bir sebebi vardir mutlaka.

ben de çok mu düzmantık düşünüyorum, millet bu konularda temkinli mi diyorum, benim komşu anormal o zaman.. "kargocu ben yokum diye sizin kapıyı çaldı değil mi" gibi bi sorayım bakalım ne dicek.