"... blended with the sound of ..."

'copyright' ve patentlere dikkat ettikten sonra kim ne diyebilir ki.

genelde bu işlerde pek copyright ya da patent olmaz. business amaçlı olanları kastediyorum. startup patent etc fonlayamaz ek olarak(genelde).

her firma ve business için ayrı kontrol etmen gerek kimisi proses patentini alabiliyor.

işleri yalnızca tutan start upları kopyalamak olan alman bir firma vardı, şu an ismini hatırlamıyorum ama hem sorun yaşamıyorlardı hem de birsürü para yapıyolardı.

www.rocket-internet.com

cin(tencent), rusyada(vkontakte), hindistanda(flipkart) boyle cok fazla startup var. kopyalaniyorsa modelin dogrulugunu kanitlamis oluyor bir nevi.
hatta rekabet nedeniyle superunicorn uber didi ye havlu atti:)

ha milyon dolarlik seviyeye geldiginde bolgesel pazari elegecirdiginde mahkeme vs islerine girseler bile dogrudan bir algoritma calmadigin, isleri hackle cozmedigin surece kimse bir sey diyemez.

Turkiyeden ersan ozer in ozellikle kopyalamanin-klonlamanin daha buyuk isler icin iyi bir tecrube olacagini soyluyor

birkac okuma onerisi:

www.quora.com
www.quora.com
www.startupdergi.com

almanyada aylık 400 avroya geçinmek pek kolay değil zaten, o yüzden istiyorlar o teminatı. durumu müsait değilse polonya falan düşünsün.

Almanyada calisan bir tanidigi (ayni soy isimde akraba var ise daha iyi olur) yolu ile "Verpflichtungserklärung" adli belge saglarsa cok kolay olur. Bu belge "Buergeramt" dan saglanabiliyor ve yaklasik 50 euro masrafi olur. Bu belgeyi alan kisi belgede adi gecen kisiye kefilim, masraflarini ben ustleniyorum diye teminat yazmis oluyor.

Garantör hariç olması çok mümkün değil. Peki oraya gittiğinde nasıl geçinecek?

zaten sorun garanti göstermedeymis, maas bordrosu gibi gelir durumunu kanitlayacak belge gosteremicekmis, aylik gecinme konusunu bi sekilde ailesinden halledebilirmis ama dedigim basta toplu teminat gosterme sıkıntiymis,emrahday nickli hocam cok tesekkur ederim almanyada uzaktan akraba var imis onlarla iletisime gececek, yani onlar kefil olunca bu vize deki teminat sorunu halloluyor mu?

ben ve benim gibi bircok arkadasim kefalet ile masterimizi tamamladik. Bana kefil olan kisiye de herhangi bir sorumluluk veya yuk vermedim, herhangi bir sekilde para almadim. Bana kefil olan kisi ile ayni soyismi tasiyordum, ama bir arkadasim akraba olmayan ayni soyismi tasimayan kisiden kefalet belgesi aldi. Master icin oluyorsa erasmus icin cok daha kolay kabul etmeleri gerekir kefaleti cunku hibe de aliyorlar dedigin gibi. Bu belgeyi edindikten sonra ne bir bloke hesap sordular, ne de baska birsey. Tapu felan da zorunlu degil, varsa gosterirsin, asil istedikleri cevap orada nasil gecinirsin. 720 euro da almanyada yasamak icin cok ayarinda hesaplanmis bir miktar, daha az para ile gecinilebilir ama cok da konforlu olmayacaktir. Ozellikle normal standart alti bir fiyata kalacak ev/yurt/oda bulursa (bunlar genelde okula ve sehre biraz uzak, ulasimi daha problemli yerler) cok daha ucuza gecinir. Ben master sirasinda sadece 110 euro ya bir oda buldum ki bu cok dusuk bir miktar, ama okuluma 20 km uzakta hafta sonu sadece bisiklet ile ulasim olan bir yerdeydi. bu sayede masrafim ciddi oranda dusmustu cunku okulumun oldugu yerde kiralar 300-400 civari idi.

Ayrica unutmasin ki almanyada kira, gida gibi masraflarin yaninda saglik sigortasi yapmasi da gerekecek. Normalde AOK gibi kuruluslarda saglik sigortasi yapmasi aylik en az 100 euro ya malolur. CareConcept www.care-concept.de gibi daha ucuz kuruluslardan online saglik sigortasi yapabilir yaklasik 50 euro gibi bir masraf ile sigortayi yari yariya dusurur.

konsoloslukta sadece teminat var mı yok mu ona bakılıyor.ailenin hibe dışındaki kısmının düzenli olarak karşılanıp karşılanmadığını kimse takip etmiyor. arkadaşın babasıyla bir taahhütname hazırlasın onu da notere tasdikletsin yeter.

iyide arkadaşının bu bilgiyi bilmesi gerekiyordu, erasmus ofisleri söylüyor zaten. arkadaşının annesi ya da babası notere gidip 720 euroluk teminat vericek.
dilekçe nin örneğini götürsün arkadaşın... internette her yerde var.

ikisi de server side değil angular frontend mvc frameworku.

@masa penisi'nin dediği gibi ikisi çok farklı şeyler. server side gitmek istiyorsanız node.js iyidir.

frontend gidecekseniz eğer angular 2 veya react tavsiye ederim. hatta react'ı daha çok tavsiye ederim.

angular ile node, elma ile armut gibidir karşılaştırılamaz.

node js vs meteor js olabilir mesela.

Angular Js: front-end MVC frameworku. en buyuk avantaji model (yani sayda kullancagin data) ile view (yani sayfani goruntusu, html kaynagi) ile cift tarafli baglanmasidir (two side binding). Nedir bu two side binding? Ornegin backend den bir data cektin bunu sayfada gostermek icin geleneksel yontemlerle javascript veya jquery kutuphanesi ile sayfaya eklemen gerekli ki kullanici gorsun. yada sayfada bir textbox kutuya kullanici veri girdi, bu veriyi yine ayni teknolojilerle cekmeli ki datayi back-ende gonderebil. angular.js ile buna gerek yok cunku "view" tarafinda degisen herhangi bir property model tarafindaki datayi degistirir. angular js bunun yaninda karmasik web uygulamalari icin temiz bir cati olusturur. yani modal-view-controller birbirinden ayri ve temiz olur.

node.js: bu ise javascript kodunun back-end de calismasi icin kullanilan yapidir. bu sayede front-end ve back-end de ayni dili (javascript) kullanmis olursun. iki ayri bilgi birikimi gerekmez, bircok durumda veri degisim formatlari icin "parsing" yapmaya ihtiyac duymazsin cunku veri degisimi icin JSON kullanip iki tarafta da javascript ile isleyebilirsin. Server paralel thread ile isleyebilir ve iyi bir performans alirsin.

gunumzde yapilan en buyuk karsilastirma
- angular.js(google) ve react.js(facebook)
- node.js ve diger backend diller (java, c#, ruby vs. )

React.js: angular.js gibi komple bir framework olmasada ozellikle view tarafinda cok kullanisli.

Benim kissel onerim "front-end"de angular JS 2 (typescript ile birlikte), "back-end"de node.js kopru olarak, back-end java. Paypal tarafindan da kullanilan bu model performans olarak buyuk web uygulamalarinda hizli gelistirme, hizli prototip, performans, modularity ve saglamlik konusunda cok iyi test sonuclari veriyor.

yukarida denmis ikisi farklis seyler. dinamik server icin node.js tabii ki standartlarin basinda gelir. front-end icin angular veya react degil vue.js der kacarim.

ingilizcen oldugunu varsayiyorum:
www.quora.com

@emrahday paypal backendi hakkinda yakin zamanli blog yazisi mevcut mu? en son 2013 tarihli javadan nodejs gecise dair seyler gorebildim.

gelişmiş ülkelerde peynir ekmek gibi satılıyor. türkiye'de az satılıyor olabilir.

yaşadığın hayat tarzına göre etrafında görmüyor olabilirsin ama içen sıçan takılan insanlar (bilhassa 25 yaş altı) çok içiyor.

geçen msgsü'de sınıftaki sıralara 3'er kutu bırakmışlar, böyle de kazanıyorlar demek ki.

gece kulüpleri başta olmak üzere eğlence mekanlarında çok gidiyor. adam 3 liraya alsa kutusunu 15 liraya satıyor votkanın yanında diye, win-win.

@melancholia

en yüksek oran türkiye'den değil. O geçen yılki %6'lık artışa en yüksek etki eden ülkeler. Yani Türkiye'deki satış oranları 2014'e göre %25 artmış.

direkt içen var mı bilmiyorum, hiç enerji içeceği içmedim, ama vodka-redbull denen şeyin çok popüler olduğunu biliyorum, gece içiliyor yani.

gurbetçilerin en sevdiği yolculuk içeceğidir. koli koli araçları stoklarlar bunu. yolculuk boyunca içip uykuya direnirler.

@ burya
sadece yolda değil gurbetçiler baya su gibi içiyor bunu. özellikle gençler.

@niye ama : evet. ben avusturya'da bir akraba ziyaretine gitmiştim. red bull ikram ettiler ara içecek olarak :) bu arada red bull avusturya kökenli bir içecektir :)

yalnız içecek dışında senin de dediğin gibi futbol takımı da alıyor, ki sadece futbol değil, birçok alandan var satın aldıkları kurumlar, e bunların geri dönüşü de var tabii ki. ayrıca koca bir medya şirketi de redbull. çeşitli yerlerde durmadan yeni organizasyonlar düzenliyorlar. senelerdir çizgiyi bozmadan sürdürdükleri red bull müzik akademisi diye epey saygın bir olayları bile var. açıkçası her yerde karşıma çıkıyor bunlar. tüm bunların sağladığı gelir epey yüksek olmalı.

@philus : 2014 yılında dünya çapında cirosu 5 milyar dolar olan şirket :)

Ben redbull un thailand kökenli olduğunu biliyorum avusturya değil...
en.m.wikipedia.org
Krating Daeng diye üretiliyor 1976 da daha sonra 1987 de felan redbull oluyor

Redbull daha doğrusu enerji içeceği dunyanin birçok yerinde çok popüler. Yukarıda da bahsedilmiş; gerçi gurbetci denilmiş ama sadece onlar değil, hemen herkes çokça tercih ediyor. Benim arkadaşlarımın çoğu kola icmez ama enerji içeceğine hayır demez. Migros'un filan kendi enerji içecegi markaları var. Demek ki talep çok.

E Redbull da enerji iceceklerinin en bilinen markası.

Redbull orjinalinde Tailand urunu ama bu firmayi asil bu hale getiren Avusturyali (Salzburg) bir girisimci. Sirketin global merkezi de Avusturyada. Sirket cok ortakli oldugu icin hangi ulkenin oldugunu soylemek zor ama formul olarak Tailand, sirket olarak Avusturya denilebilir. Pazarlama stratejisi olarak cok yaratici firma o nedenle cogunlukla alternatif ve cogu zaman tehlikeli sporlara sponsor oluyor. Futbol gibi takim sponsorlarina ise cok yeni sponsor olmaya basladi ki bu redbull icin bir reklam stratejisi degisimiydi.

Cok tuketilmesinin asil nedeni Kafein ve Niacin. Ozellikle yaz sicaginda veya kalabalik yerlede zihin acici olarak kahve tuketmek mantikli degil. bir konserde elinde sicak kahve kupasiyla dolasmak sacma olur. Ya da yolda araba kullanirken kahve icimek problemli, cabuk soguyor, erisimi saklamasi problemli. Ozellikle avrupada ve amerikada kahvesiz hayat yasayamadigi icin insanlar en kolay ve pratik olarak redbul tuketiyorlar ki ayni kahve gibi hizli ama gecici canlilik hissi uyandirip zihni aciyor. Bu konuda tuketim pratikligi turkiyede ozellikle yazin IceTea iceceklerin populer olmasina benziyor. Butun bunlarin yaninda icinde yuksek kafein oldugu icin cok tuketimi kalbi zorlar. Zararlari kahve tuketmek ile benzer, icinde seker oldugu icin de sekerin neden oldugu zararlar da var. En buyuk tehlikesi alkollu iceceklerle birlikte oluyor cunku alkol bunyeyi yavaslatirken redbull hizlandiriyor, ama bu sayede de alkol aladiktan bir sure sonraki yorgulunluk, yavaslik hissini erteliyor ve daha uzun sure canlilik katiyor insana.

Oncelikle ilgi istiyor. Yani bilgisayar programlama yeni bir seyler uretmeye yonelik onune gecilemez bir arzu yoksa gereken calisma iskence gibi gelecegi icin insana peygamber sabri yoksa bir yerde pes edip birakacaktir. "butun gun bilgisayar basinda oturmaktan nefret ediyorum" kisiliginde bir insan dusunelim mesela, ne kadar calismaya verebilir ki kendini? ote yandan bir sey uretme askinda gunlerini gecelerini ekran basinda seve seve geciren kisiler var. Bu ikisi arasinda tabii ki buyuk bir fark olacaktir uzun vadede.

Sozun ozu, esas mesele "sevmek". Seversen zaten calisiyorsun. Bu kadarini yapmaya uygun herkes istedigi seviyede programci olabilir.

asıl yeteneği markup dilleri istiyor, görsel olarak kafanda canlandırdığını hayata geçirebiliyor olman gerek. geri kalan programlama dilleri prosedürü bilmek ve arkadaşın dediği gibi işi sevmekle alakalı.

- Birseyler uretmeye ilgi (@Robokot a katiliyorum): en buyuk basari etkeni bu bence. Programlama ogrenmek ve ilerletmek cok zaman alan bir ugras. Uzun sure yuksek konsantrasyon gerektiriyor. Eger programlama yaparken zamanin nasil aktigini unutanlar icin super.
- Soyutlama yetenegi: Gercek hayatta olan seyleri daha soyut duzleme aktarma yetenegi. Ornegin matematik bu isin en doruk noktasidir. bir kurallar butununu, davranisi soyutlayabiliyorsan iyi bir programci olmak cok da zor degil. Bu soyutlama isi proramlamada algoritma yazmak oluyor. Bircok kisi program yazabilir ama sadece iyi programcilar iyi algoritmalar yazarlar. Zaten programlama dillerinin markup dillerinden en buyuk farki algoritma yazabilmektir.
- Bol bol okumak ve denemek gerekir. Okumak ve ogrenmek icin de ingilizce bilmek avantaj. Bir olayi bircok sekilde yazabilirsin ama en iyi sekilde yazmak icin cok ilgili olmak gerekiyor. Iyi programcilarin yazdiklari algoritmalara bakinca insan zekalarina hayran kaliyor. o noktaya gelinceye kadar bulmaca cozer gibi calismak gerekiyor.

Ben biraz satranca benzetiyorum. Birkaç hamle ileriyi görebilmek avantaj oluyor. Hem yeteneğin hem çalışmanın önemi var. Ayrıca sevmeyen kişiye hiç bulaşmasın derim, çünkü sürekli yeni teknolojiler çıkıyor ve ileri yaşlarda bunları öğrenmek, sevmeyen kişi için katlanılmaz bir durum olabilir.

bir yerden sonra şu soruyu soruyorsun
'' iyi bir programcımıyım yoksa iyi bir gogıl kullanıcısı mı?''

Çok fazla saygı duyulmayan vasat altı programcı var ve bunlardan bir kısmı kendilerini iyi de zannediyordur mutlaka. Eğer program yazmadan bir gün duramayan işine aşık tiplerden değilsen iyi programcı olunmaz. Mükemmelliği geç zaten...

Bunun dışında sosyal, geveze, yalnız kalamayan, sıkılan çıkayım gezeyim tipli insanlardan da sağlam bir programcı çıktığını görmedim.

çalışma ile oluyor, kesin bilgi, yayalım...

yeteneğin elbette ki rolu var ama buradaki bahsi geçen yetenek daha çok kavramları anlama ve yorumlama yeteneği. eğer böyle bir yetenekde varsa zengin olman işten bile değil.

doğru dürüst olabilmek için :
zeka, dikkat ve hafıza gerektirir.
bunlardan ne kadar çok varsa işin kolaylaşır,
ne kadar az varsa işin zorlaşır.

çalışma ile olur, yetenek ile daha hızlı ve kolay olur.

Berlinde kalacak yer bulmak buyuk problem. Geldiginde elbette daha rahat bulabilirsin, evi tutmadan gorme sansin var ama garantisi yok. 200-250 euro ise cidden cok iyimser bir rakam, sadece berlin degil almanyanin diger kucuk sehirlerinde bile o rakama bulmak zor. Pankow, Marzahn, Lichtenberg, Rudow, Hellersdorf gibi eski dogu alman bolgelerine bakabilirsin. Diger bolgelere gore ucuzdur ama pek nezih sayilmaz. Ayrica 2 ay kisa bir sure hostelde kalmak da iyi bir secenek olabilir. Bu sayede depozito gibi prosedurlerle ugrasmamis, sehir merkezinde yada daha iyi bir yerinde kalmis olursun.

Berlin hostel yonunden cok secenegi olan bir yer. Haftaicleri couchsurfing ile de kalacak yer ayarlayabilirsin,haftasonu genelde herkes eglenceye gider, arkadaslariyla falan ama haftaici daha kolay olur. Bir ay suresince hic bulmasan 6-7 couchsurfing kalacak yer bulursun. Bu surede de aramaya devam edebilirsin.

Facebook'taki Berlin Housing sayfalarına ve wg-gesucht.com'a bakabilirsin.

Couchsurfing'den de insanlar yardımcı olmaya çalışıyorlar. Benim tahminim 300 Euro'nun altına çok zor.

yetişkin erkekleri pek bilemiyorum- hiç ecnebi bir adamın iç çamaşırını görmedim de (yazın sokakta yarı çıplak dolaşanlar hariç, bir de 2010dan önceki ultra düşük bel modası hariç, gördüğüm kadarıyla o ergenlerde yoktu içlik).
ama küçük çocuklarına külotlu çorap giydiriyorlar aynı kız gibi :)

Berlinde iclik giyen cok insan var. Iskandinav ulkelerinde daha da cokdur. Kisaca bati avrupada kimse kimsenin ne giydige karismadigi icin herkes kendi tercihine ve rahatina gore giyiyor. Avusturya ve isvicrenin kayak bolgelerinde icliksiz olmaz zaten.

ciddi oranda var. termal içlik tayt gibi çoğu erkeklerde.

bunun yanında özel kışlık termal pantolon kullananda oldukça fazla.

şunun gibi
www.amazon.de

ben geçen senelerde çok kullanmıyordum zira genelde kışlar daha sıcaktı avusturyada, bu sene çok soğuk seyrediyor. giyiyorum.

var ve base layer çok önemli.

Var. Herkes giyiyor.
Kadinlar etek giyecekleri zaman termal opak corap giyiyorlar mesela.

Erkekler de kadinlar da gece cikacaklari zaman giymiyolar pek, belki sevisirim donu gibi oluyor ama genelde taksiyle geliyolar zaten clublara filan. Ya da metro/tramvay/otobus duragi yakin lluyor zaten.

au pair

EVS programinda da oyle isler var

Çiftlik tarzı ise WWOOF diye bir gönüllülük programına uyuyor. Gerçi bunda kimse seni bi yere göndermiyor, gönüllü olarak organik çiftlikte çalışıyorsun, internetten ulaşılabiliyor, biraz Couchsurfing tarzı o.

Ben de wwoof demeye gelmiştim.

Workaway var, helpx var, wwoof var.

almanyada henuz tam olarak dillendirilmese de halk kendi arasinda bunun islami teror oldugunu konusuyor. bu saldirinin oldugu yer olan "gedächtniskirche" nin "ikinci dunya savasini hatirlayalim bir daha ayni hataya dusmeyelim" amaciyla yari yikik birakilmasi bunun yaninda bir taraftan da daha bir ay onceye kadar orada pkk yandaslarinin stand kurup terorist ovgusu yapip para ve taraftar topladigi yer olmasi da buyuk bir ironi, sacmalik.

olay yerine yaklasik 50 metre uzakta calisiyorum, almanyada ekmek parami kazaniyorum ama almanlarin ve turklerin bu islerde kendi ulkelerinin parmagi, belki hatasi ya da en masumane sekilde dolayli etkisi olmadigini soylemesi buyuk bir iki yuzluluk. almanlara gore almanya cok masum, ama asla almanyanin silah uretimini her yil daha fazla arttirip bu silahlari kime sattigini kimse gormuyor. biz turklere gore de biz cok masumuz , biz de maalesef bircok seyi gormuyoruz. ama iki halk da ulkelerinin kimlerin piyonu oldugunu daha idrak edemedi. suphelere hak verilebilir, soguk savas henuz bitmedi, sadece direkt degil adice piyonlar uzerinden yurutuluyor.

ben de almanya'dayım zaten, o saldırının olduğu yerden çok da sık geçerim ama olayı direkt bir kimliğe ya da ideolojiye indirgemenin herhangi faydalı bi geri dönüşü yok kanımca. bana kalsa sadece islam değil tüm dinler, inançlar denizin dibini boylasa keşke. ama gerçekçi bir beklenti değil bu. yapılması gereken devletin ve medyanın dolduruşuna gelmeden tüm toplumlar arasında siviller olarak birliğin sağlanması. müslümanı, hristiyanı, dinsizi, avrupalısı, ortadoğulusu, herkes. toplumların birbirlerinden uzaklaşması insanlara huzur getirmez. teröriste lanet etmenin de hiçbir anlamı yok, zira o zaten terörist hani. ancak devletlere karşı bir duruş sergilemenin zamanı geldi de bu da ütopik bir arzu biraz tabii. hiçbir devlete iyi gözle bakamıyorum artık. her devletin bu terör olaylarında payı var. olan halka oluyor.

edit'i şimdi gördüm. aşağı yukarı aynı şeyi düşünüyoruz sanırım. aynen haklısın, iki halkın da bir an evvel bu şekilde düşünmeye başlaması gerekiyor bence de. devlet politikalarının esiri olmaktan çıkmak lazım. bir insan şöyle bir durumda hala nasıl devlet mekanizmasını bu denli güçlü bi şekilde savunur, aklım almıyor. şu siyaseti toplumdan söküp atsan, hakikaten sorun morun yaşanmayacak insanlar arasında. siyasetten bağımsız yaşayan farklı kesimlerden, inançlardan insanların gayet uyum içerisinde, güzel güzel yaşadığı ortamlar da var berlin'de, bilirsin. oluyor yani bu, mümkün. ama hep olumsuz tarafı görmekte ısrarcıyız.

@Philus ile benzer seyleri dusundugume cok sevindim. umarim herkes guven icinde olur. maalesef "utopik arzular" demekte de cok hakli. Cahil fanatizim o kadar yogun ki gelecekte de guzel dusunceler hep utopya kalacak gibi geliyor bana.

if(event.keycode === 13) {
sepeteUrunEkle();
} else if(event.keycode >= 48 && event.keycode <= 57) {
//ne yapılması gerekiyorsa
} else {
return false;
}

Denermisiniz ;
if ((event.keyCode >= 48 && event.keyCode <= 57) || (event.keyCode == 13))

{

}

if (event.keyCode != 13 && (event.keyCode < 48 || event.keyCode > 57)) {return false;}

bu if statement "if ((event.keyCode < 48 || event.keyCode > 57) && event.keyCode != 13)" seklinde de yazilabilir ama 13 tuslandiginda performans daha dusuk olacaktir.

bir de bu "13 hariç giriş değeri 48'den büyük olan ve 57'den büyük olanlar için false döndür" cumlede karmasa var gibi gelde bana cunku 57 den buyuk olan zaten 48 den de buyuktur, sanirim "13 hariç giriş değeri 48'den KUCUK olan ve 57'den büyük olanlar için false döndür" demek istedin

onKeypress="if ((event.keyCode < 48 || event.keyCode > 57) && event.keyCode != 13) { return false; } if (event.keyCode == 13) { sepeteUrunEkle(@i)}"

çalışıyor. tam istediğim gibi. teşekkür ederim.

vize sana almanyada 3 ay bulunma hakki tanir ama turist gibi, bircok seyden yararlanamazsin ornegin kredi cekemezsin. vizen bittiginde de almanyada kalamazsin.

ideal olan almanyada daha uzun sure kalacaksan vizeni oturuma cevirmektir, bunun icin yabancilar dairesinden randevu alman gerekiyor oncelikle. randevuyu mumkun oldugunca erken almaya calis, hatta almanyaya varir varmaz al cunku randevuyu cok sonraya verebiliyorlar, ozellikle berlin gibi buyuk sehirlerde. randevusuz gidebildigin saatler gunler de olabiliyor ama cok sira olur. randevu alinca yaninda getirecegin belgerli soylerler, soylemezlerse sen sor.

randevu gunu geldiginde belgelerle yabancilar dairesine gidince vizeni oturuma cevireckler ve bunun icin masrafin 100 euro yu gecmez (belki de hic masraf olmaz cunku bir ara ikili anlasma vardi almanya turkiye arasinda).

oturumunu aldiginda kalis sureni de uzatmis olursun. genelde ilk oturum basvurusnda belgelerine ve kalis nedenne gore 6 ay ile 2 sene arasinda verebiliyorlar. oturum alinca bir almanin yararlandigi bircok haklardan yararlanabilirsin, kredi cekmek, araba almak vs. ama oy kullamazsin.

almanyada oturum ile kaliyorsan turk ehliyetin gecersiz olur, turk ehliyetinini alman ehliyetine cevrimen gerekir.

bebek ayakkabisi cok güzel bir hediye ama cok kullanilmiyor genelde. en güzeli biberon gibi malzemeler, ellerinde varsa bile ikinci, ücüncü bir biberon da lazim oluyor hep. bunun disinda sesli, renkli bebek oyuncaklari, bebek agladiginda ve susmadiginda o oyuncak ilgisini cekip susarsa seni hep güzel anarlar.

Bebeklerin el ve ayaklarının izini çıkarmak için kalıplar var, onlardan alabilirsiniz.

bebek ayakkabısı ve biberona katılmıyorum. bebek ayakkabısı hiç giydirmedim, sadece anne sütü içtiği için de biberon da kullanmadım.
yeni doğan çocuğun uzun zaman oynayacağı oyuncak oyun halısıdır ya da düğmelerine basınca ses ve ışık çıkartan şeyler çok dikkatlerini çekiyor. öyle bir şey de alabilirsin.

bebek bezi al. en çok ihtiyaç.

Neden illa bebege bir sey almalisin ki? Anne-babaya guzel bir atki bere takimi da alabilirsin.

@kuehles illa bebeğe bişey alayım derdinde değilim böyle bir dönemden geçen çiftin de ihtiyacı olan bişey olabilir mi benim düşünemediğim diye sorayım istedim.

sakinleştirici asdsf :D şaka şaka
stres atmaları için bir konser bileti?

reddite veya /g/ ye sor

stackoverflow 1 numaradir bu konuda, oraya alismaya calis bence

Stackoverflow a alismaya calis +1 cogunlukla cevap buluyorum orda kodun tamamini yapistirma tabi sorunu da net olarak sor

- eger problem cok genel bir problem ise stackoverflow da kesin cevabini buluyorum
- eger problem cok bana has duruma bagli ve karmasik ise problemi kücük parcalarini anlamaya calisiyorum, mesela hata mesaji, log datalari vs. inceliyorum. sonra bu noktalardan iz sürüyorum, arastiriyorum, büyük ihtimalle stackoverflowda o kücük parcanin cavabini buluyorum, ve parcalari birlestiriyorm.

düsününce java ile ilgil soru sormami gerektirecek, ilk defa benim karsilastigim ve internette cevabi olmayan problemle karsilasmamisim bu güne kadar. Ama soracak olsam stackoverflow dan baska secenek yok gibi.

stackoverflow egoist pakistanlı hindistanlı adamların mekanı ben tavsiye etmiyorum. yola sıçan adam orda kendini kral zannediyor

sen google'a sor, o stackoverflow'a soruyor zaten.

ram'lerin hizlarinin farkli olmasi sorun cikarabilir.

eger tek RAM takiyorsan dikkat edecegin cok da birsey yok. sadece bilgisayarin tamamen kapanmis olmasina dikkat et (uyku modu yada hibarnate olmasin)

eger iki ram takiyorsan iki ram de ayni kapasitede ve ayni seriye (hiz, kapasite vs. özellikler ayni seride aynidir) ait olmasi tavsiye ediliyor. bu nedenle ramler bircok durumda ikili olarak satiliyor. kücük bir ihtimal iki ram uyumsuz olabiliyor diyorlar. eger uyumsuzluk var ise bilgisayar acilmaz.

Biri DDR3 diğeri DDR4. Aynı değiller yani. Olmaz.

Haa DDR3 RAM'in 4 olanı boştaysa ben alabilirim, zira ihtiyacım var.

hocam
yeni pc de de 2 slot varsa iki tane 8i de cikar tak.
arkada slotu var.
kodlarını tam buraya yazarsan uyumlu mu anlariz.

şu an bilgisayarda bulunan 4 gblık ramin özellikleri şu:

vgy.me

kullanmak istediğim 8 gb lık 2 ram ile ilgili tek bildiğim ddr3 olmaları.(asus n550jv cn240h)

iki slotu kullanmama da gerek yok, 8 liklerden birini kullanabilsem de yeter.

Adil değilsin. İkisine de aynı derecede verip mesai saatleri dahilinde bitirmelerini beklemeliydin.

hızlı çözen adama verirdim ben.

performans değerlendirmesi yapılacağı zaman söylersin. şimdi ikinciye versen iş aksayacak, herkesi aşağıya çekecek.

ortalamayı aşağı değil yukarıya doğru yapman lazım.

Eger issuler ayni zorlukta ise her bir calisan icin;
"performans = tamamladigi issue adedi / toplam calisdigi saat" ile bulabilirsin

Eger issularin zorluklari farkli ise;
"performans = (tamamladigi issue adedi * issular icin tahmin edilen tamamlama saati toplami) / toplam calisdigi saat"

her bir kisinin performans degeri esit ise sen de adilsindir.

bu degerlendirmede kislerin aylik calisma saatlarini de esit tuttun mu sorun yok. tabi isin tipi, ne kadar bilgi gerektirdigi, tamamlanan iste kisinin aldigi risk gibi degerlendirmeleri rakam olarak katarsan cok daha adil bir ölcümleme yapabilirsin.

Benim de üstüm var. Baskı geliyor. YOksa haftasonu çalışmalarını niye isteyeyim.

ben de o işi erken bitiren taraftım ajansta. bilerek yüksek performans vermeye çalışıyordum. sonra oturdum diğer elemanlardan daha çok çalışıyorum zam yapın bana dedim. yapmadılar. insan salak gibi hissediyor kendini.

yanlış bilgi vermek istemem ama Berlin'de sanırım eğitim parasız. bu yüzden sadece harç ücreti olması muhtemel, daha iyi bir bilgi gelene kadar bu ön bilgi olsun.

cok büyük ihtimalle parasiz, cünkü okul devlet üniversitesi (belki de almanyanin en iyi 3 üniversitesinden biri). harc ücreti de yaklasik dönemlik 250 euro gibi birseydir ki o ücrete ulasim karti da dahildir.

Sigortaya gerek yok.
Çıkışta çıkış pulu alacaksınız, havalimanından. 20 TL sanırım.

Senin adına çok sevindim ve yerinde olmayı çok isterdim.
Seyahat sağlık sigortası vize alırken isteniyor, eğer öyle bir durumun yoksa zorunlu değil diye düşünüyorum.
Çıkış harcını da pasaport kontrolünden önce havalimanında "harç pulu" diye alabilirsin.
Şimdiden mutlu hayatlar.

o ülkede oturumun var ise cikis harci ödemen ve sayehat saglik sigortasi yaptirman gerekmiyor. oturum degil de vize ise gerekir.

@megerse iyi dileklerin icin cok tesekkur ederim.
Vize alirken istemediler seyahat saglik sigortasini
O zaman sadece havalimaninda yatirmam gerekicek harci

@emrahday aile birlesimi vizesi bu daha oturum almadim sanirim bana giriyor harc parasi:d

vize alirken saglik sigortasi yaptirmani istemislerdir zaten, iste o saglik sigortasi policesini ülkeye girerken kücük bir ihtimal sorabilirler. yurt disi cikis harcini da türkiyeden cikarken soracaklar, elindeki vize oldugu icin zorunlu diyeceklerdir. havalimaninda sira beklememek icin önceden bankaya yatirmanda yarar var. yani büyük ihtimal ödeyeceksin, belki gümrük polisinin gözünden kacar.

Kur sepetinde bakmakda eknomik durumu degerlendirmek acisindan mantikli olmayabilir. Örnegin Namibia dolari karsisinda Türk lirasi deger kazansa bile gercekte bu degeri kazanimini hesaplarken cok kücük carpanlarla hesaplamak gerekir. cünkü Namibia dolari karsisinda türk lirasi iki katina ciksa ne olur, ticari iliskimiz yokki. bu nedenle tl deger kaybediyor derken asil agirlikli olarak dis borc ödemelerimizin oldugu dolar ve euro baz alinir. bu seye benziyor, eger pinpon oyanamayan biri ise pinpon topu karsisinda elimdeki paranin degeri düsse ne olur düsmese ne olur, beni ilgilendirmez. beni ve herkesi ilgilendiren ekmek karsisinda paramin degerlenip kaybettigidir. burada da ekmek dolar oluyor, bir sekilde herkes ekmege para ödüyor ve asil yogunluk onda.

kisaca dolar ve euro karsisinda tl nin degerlemesi gercek degerini 100% vermez, ama salliyorum %90 gercek derini verir cünkü ödemelerimizin %90 dolar ve euro üzerine. Bir de bunun yanin ingliz sterlinini, cin yuani, japon yenini, rus rublesini de kattik mi %99 bir degeri cikar. bunlarin disinda bir para birimi kullanmiyoruz ki uluslararasi piyasada.

Atıyorum Venezuela Bolivarı'na karşı değer kazandı diyelim, onu görmek istiyorsan döviz.com gibi yerler var. Ancak TL'nin Dolar ve Euro ile olan ilişkisi bu ülke için önemli olan mevzu. Diğerlerine bakıp ekonomiyi değerlendirmek epey komik olacaktır.

Dolar tüm para birimleri üzerinde bir baskınlık kurdu evet. Ancak Euro kurmadı. Peki bizde neden Euro artıyor? Çünkü asıl mesele bizde hacım. Diğer para birimlerinin kaybı ile TL'nin kaybını karşılaştırabilirsin. TL epey uzun süredir negatif ayrışıyor.

hello.

istediginiz şeyin adı "TL endeksi".

mesela dolar endeksi var, dolarin diger 6 para birimine gore degerine bakiyor. boylece sadece eurusd ile sınırlı kalınmamış oluyor.

TL dünyada çok ragbet gıren bir para olmadigindan, TL endeksi diye bir sey yaratan yok. zira dolar/TL zaten yeterli bilgiyi veriyor dünyaya. TL'nin degeri degisiyor diye dünyadaki diger paralar etkilenmiyor.

siz kendiniz bu endeksi olusturabilirsiniz. dolar, euro, yen, hong kong dolari ve yuan'a karsi degerini yazın bir kenara. ister esit, ister ağırlıklandırılmış bir sepet olusturun excelde ve gündelik kurları yazarak sepet degisimine bakın.

spoiler: uzun vadede usd/TL deki degisime yakin bir hareket elde edersiniz.

cevabı buram buram beden dili kokuyor bence.

yazili iletisimde ses tonu ??? ilginc. hata var baska ihtimal yok.

@blue eyes sözcük seçimi diyor, beden dili olduğunu düşünmüyorum ki kitapta aynı tanım sözlü iletişim içinde veriliyor.

@cesario İnternetteki soru da kitaptaki cevabı baz almış. Hata mesele değil de bu adamlar aynı soruyu sınavda sorarlarsa ve yine kitaptaki yanlış cevabı baz alırlarsa pisi pisine yanlış mı olacak cevap. Umarım dediğin gibidir çünkü ünite içindeki konu anlatımı beni doğrulayıp sözlü iletişim diyor.

hatalı soruyu bildirin. soru havuzundan çıkarsınlar.

@cesario tamam, peki benim kitap haziran 2016 basımıymış bir de geçmiş sorulara baktım internetten geçen yıl dahil biraz alakasız geldi bazı sorular sorumlu tutulan müfredatla, ne diyorsun deneyimli biri olarak sana sorayım:)

Valla ayni bolumun ogrencisi olarak dikkatimi cekti sinavi yaparken,
unite ozeti icinde ki tanima bu asagidaki: istedigi kadar yanlis desin dogru cevap sozlu iletisim. kitaba gore.

"Sözlü iletişim, sese, konuşmaya ve dinlemeye dayalı
iletişim türüdür. Sözlü iletişimde hangi sözlerle ne
söylendiği kadar, nasıl söylendiği de önemlidir. Sadece ses
tonundaki farklılıklar nedeniyle aynı sözcükler farklı
anlamlara gelebilir. Bireylerarası iletişimde sözlü iletiler,
karşıdaki bireyle olan iletişimi de yönlendirecektir. Dili
kullanma tarzı, bireyin davranış şeklinin de
belirleyicisidir. Ayrıca sözlü iletişim sırasında dinlemek
ya da sesiz kalmak da sözlü iletişimin ögeleri arasındadır"

declare @n int = 5

select top (@n) * from employee order by salary desc

mysql de;

SELECT salary FROM person
ORDER BY salary DESC LIMIT n-1,1

pl/sql'de

select s
from(
select rownum rn,salary s from employee order by salary desc )
where rn=5

ustadlar birazdan js ovmeye gelir de ben ufak bi detay vereyim;

mobil uygulama -> react native
masaustu uygulama -> electron

aslında kimsenin beğenmediği bir dildi.
web programlamadaki eksiği doldurdu.
sonra web patlayınca javascr de patladı.

Avantajlari:
- öncelikle basit bir dil
- gelistirme ve prototip yapma hizi yüksek bir dil
- esnek bir dil, yapilmaz denilen yapisal problemler bir sekilde takla atilarak yapilabiliyor.
- front-end web ve mobil web konusunda tek dil.
- react.js ve angular.js ile birlikte bu konuda trend belirleyiciler facebook ve google in da destekledigi bir dil
- microsoftun liderligini yaptigi typescript ile birlikte yeni nesil daha yapisal bir dile evrilen bir dil. bu konuda gelecegi parlak.
- ecmascript 6 ile birlikte daha karmasik yapilarda daha saglam olacaginin yani gercek object oriented programlama yapilacagini gösteren bir dil
- bircok firmannin (örnegin paypal) giderek front-end tamamen javascripte biraktigi, back-end de ise yine javascript (node.js) ile köprü kurdugu bir dil. yani alaninni back-end tarafinda dogruda gelistirdi.

Yani özetle javascript icin gelecek parlak gözüküyor.

Peki dezavantajlari ne?
- Esenek bir dil. avantaj gibi ama degil cünkü her gelistiricinin kendi kod yazma tarzi vardir ve herkes kendi gibi yazabilir javascriptle. büyük projede tam bir corba olmaya müsait bir dil. bir is yapisal bir nedenle olmuyor mu? takla attir yine yap. ama bu atilan her takla ilerde cok karmasik bir yapiya neden olacaktir. iki sene sonra da her bug icinden cikilamaz olur.
- gelistirme hizi yüksek bir dil. bu da avantaj gibi ama degil. cünkü kodun üzerinde cok düsünmeye gerek yok, at elini klavyeye yaz. mimari, genisletilebilirlik, saglamlik, kalitim hic düsünemeye gerek yok yukardan asagiya yaz.
- object oriented programlama zorunlu degil. bir projenin basinda oldugunu düsün, herkese de ki bu ürün 5 sene sonra da kullanilacak gelistirilecek. object oriented programmama ve mimariye saygili olun. ver isleri programciya. nasil denetleyeceksin mimariyi, nerden bileceksin programcilarin mimariye uygun kod yazdigini. ya yazilan her kodu en ince ayrintisina kadar inceleyeceksin ya da birakacaksin. acisi da 5 sona sonra cikar.
- güvenli bir dil degildir. uzaya roket gönderirseniz büyük ihtimalle düser , ya da bankacilik uygulamasinda para bir yerlere gidebilir. örnegin;
0.1+0.2 normalde 0.3 yapmasi gerekir ama öyle degil, bu islem javascriptde 0.30000000000000004 sonucunu verir, uzun yolculuga cikan roket kayboldu.

o yüzden javascript esneklik ve hiz gerektiren durumlar icin süper (örnegin web gelistirme) ama saglamlik gerektiren büyük gelistirici takimlarinin calistigi durumlar icin problemli (örnegin bankacilik uygulamalari).

bence c# ve java gibi diller planli bir avrupa sehri gibiyken (barcelona gibi), javascript tam bir istanbul. olmaz denilen olan, planlamanin degil problemlerle iyi bogusanin basardigi bir dil. ama barcelona da bir ev yapmak icin elli yerden izin almak gerekirken, istanbulda arsayi bulan, belediyeye rüsvet veren evi dikebilir.

enflasyon oranıyla hesaplayınca kabaca 850 küsür

taksittir o

asgari ücretten oranlayinca 1350 tl

1044 liraya denk geliyor.

kaynak: www3.tcmb.gov.tr

Dolar hesabi yanlis cunku o zamanin 191 dolari ile simdiki ayni degil. Dolarin da enflasyonu hesaplanmali. Bu konuda en guvenilir kaynak merkez bankasinin sitesi olur dogal olarak. Playing star ile farkli sayilar bulmamizin sebebi de farkli aylar uzerinden hesaplamamiz muhtemelen.

1998'de abd doları 206.120 lira imiş. Yani 191 dolara denk gekliyor.

191*3.36= 645 lira gibi bir para ortaya çıkıyor.

Herkes farklı cevap vermiş !! doğrusu hangisi acaba?

yanlış hatırlamıyorsam 1998 yılının ekim ayında ericsson gh 688 ve turkcell hattına 120 milyon vermiştik. oradan hesaplayın.

sanki bir yanlışınız var. ya yıl yanlış, ya o fiyat başka bir şekilde belirleniyor.

@kibritsuyu

Nokia 2110 ilk hangi yıl piyasaya çıkmıştı ? ben 1998 diye hatırlıyorum. 1999 da olabilir. emin değilim

bu arada bedel güncelleme konusunda çok bilirkişi raporu yazdım. bu raporları yazarken usul, tek kritere bakarak bedel güncelenmez. çünkü gerçekten çok farklı bedeller elde ediliyor.

örnek vereyim rapordan. 1988 yılında 3.000.000 (üç milyon) lira imiş bir parsel arazinin bedeli. mahkeme dedi ki bana bunu güncelle. (2014 yılına göre)

altın fiyatına göre: 10.277 lira
amerikan dolarına göre: 3.706 lira
asgari ücrete göre: 24.321 lira
tüfe'ye göre: 11.954 lira

çıkan farklara bakın. yani dolar bu kadarmış, enflasyon hesabına göre şu kadarmış demek pek doğru değil.

basitlestirilmis bir "query language" yapmaniz gerekecek mesela xQL diye adlandirabilirsiniz. ön tarafta kullanici bu xQL ile "select veriler from veri_tablosu" diye query yazar bu bilgiyi servere gönderir, sever bu queryi parse yapar ve sizin arka tarafta kullandiniz daha karmasik tablo yapisina göre gercek daha karmasik ve bircok tabloyu birlestiren sql sorgusunu olusturur.

bu yaklasimi kullanan büyük araclar var mesela "Jira" kullaniciya kendi arama sorgularini basitlestirilmis bir kendilerine has sorgu dili olan JQL ile yapmalarini saglilyorlar. arka tarafta bu JQL parse edilerek SQL e cevriliyor. bu sayade öndeki kullanici arka taraftaki tablo yapisina ulasmamis oluyor, ama izin verilen ölcüde bir sorgu yazabiliyor. confluence.atlassian.com

dbnin önüne graphql koyabilirsiniz kullanıcıya onu sorgulatabilirsiniz lakin çok tehlikeli işler bunlar. Asıl ihtiyacı söylerseniz belki yardımcı olabilirim.

tehlikeli. ancak burası sadece yönetici vb gibi kişiler tarafından görülecek. suistimal edilmeyecek ya da kullanıcı orada delete işlemleri yapmayacak. bunu kontrol etmek zorunda değiliz, kullanacak kişiler bilinçli.

asıl ihtiyacımız dashboard'ı kullanıcının kendisinin özelleştirmesini sağlamak. biz şunu çek, bunu getir diye metotlar yazmaktansa kullanıcı sorgusunu yazsın, istediği veriyi getirsin ekranına.

almanyada brüt fiyat söylenir genelde cünkü net kisiden kisiye cok degisiyor. genelde reklamcilik sektöründe maaslar genel agirlik olarak 40.000 ile 70.000 euro brüt yillik araliginda. büyük firmalara ortalamanin 5000 euro daha üstünde maas verir. 40.000 euro bekar biri icin yaklasik 1800 euro gibi net rakam yapar (evli icin yaklasik 2200 euro aylik net). bu rakamla ortalama bir yasam icin yeterli. ama cok rahat olmaz 700 kira gider 300 mutfak 100 faturalar. aylik da 700 gibi birsey kalir elde tatil ve diger harcamalar icin.

70.000 euro brüt ise yaklasik 3200 net yapar bekar biri icin (evli icin 3700 gibi yapar). bu rakam almanyada genel ortalamani üstünde bir rakam iyi bir sekilde yasanir.

düseldorf sehir kira olarak ortalama üstü pahallilikta bir sehir ama diger sehirlere yakinligi ve ulasim kolayligi nedeniyle illa düseldorfta oturmak gerekmiyor.

www.numbeo.com

Yıllık brüt fiyat veriliyor base salary için. Onun dışında varsa company bonus, commission, compensation vb şeyler de ayrıyeten görüşülüyor.

Sektörü pek bilmiyorum ama 45-50K Euro civarı bir şey olur herhalde.

düsseldorf berlin ve kölne göre pahalı, münih ve hamburga göre ucuzdur.

normal bir çalışan için ortalama yılda 50 bin civarı olacaktır büyük ihtimalle. ekstra yetenekler varsa 70 bine kadar çıkar ama fazlası olabilse de zor gibi.

ParaDan Hapse Kadar cezas Var.

8 sene zorunlu eğitim var şu an.
geçen başbakan 12 yıllık eğitim gibi birşey demişti. yakında 12 yıla çıkartılabilir belki.

want2die ya katılmakla beraber parayı basıp yoklama da var göstertirsin bile bence... belki sınav mınav meb e teslim edilmesi ya da tebliğ edilmesi gerekli şeyler varsa onlarda da götürüsün çocuğu yine aynı şekil düzmece sınavlar vs 1 gününü ayırırsın senede bitti gitti

aslinda kücügün rizasi varsa ve aile de onayliyorsa isterse gitmeyebilmeli. ama öyle degil 8 yil egitim zorunlu.

@want2die haklı, bu yöntemi uygulayan var.

bir de, bütçe uygunsa doğru düzgün bir okula gönderebilirsin. yabancı okullar var, daha sosyal, daha meraklı yetiştiren okullar var falan. tabi bu dediklerim sadece ankara'da olabilir.

Erkin Koray örnegi var ama kızı 20 yasından sonra mecburen dısardan bitirmeye cabaladı (yani 20 sene önceki kanunlar ne kadar zorlandı,özel okul acıklamalarında olabilitesine prensipte katılsam da )

4+4+4den sonra sadece ilk 4 yıl okulda zorunlu galiba sonra evde eğitim yapılabiliyor yanlış bilmiyorsam.amaç regl olan kız çocuğu artık okula gidip ahlaksızlığa karışmasın tabii.

Facebookta okulsuz anneler grubuna üye olun, ne hikayeler okuyacaksınız :).

Az bilinen değil belki ama ilk aklıma gelen İngiltere'deki insansız arabalar

www.google.com.tr

www.wired.co.uk

bu konularda öncü arastirmalar üniversiteler tarafindan yapiliyor. daha sonra sirketlerin ilgisini cekiyor ve sirketler de destek verirse bize kadar geliyor. bu tarz arastirmalar cok genis yelpazede yapiliyor ve neredeyse her alanda bir gelecek kesfi var. ama günümüzde cogunlukla bu yenilikler Robotics, IoT ve AI (yapay zeka) alaninda yogunlasmis durumda.

Self Driving Car: robotics alaninda yakin zamanda hayatimizi etkileyecek en önemli yenilik bu olacak gibi. zaten tesla gibi firmalar bu konuda cok yatirim yapti. tamamen olmasa da bircok firma hayata gecirdi. Bircok araba artik kendi parkedebiliyor, yada kendi park yerinden cikiyor.

Google Brains: Yapay zeka alaninda hemen olmasa da cok uzak olmayan gelecekte en büyük tartismayi yaratacak yenilik bu olacaktir. Insan beyni gibi düsünen yapay beyin. insandan cok daha hizli egitilebilecek, insan beyninden cok daha kolay kontrol edilebilecek. yani bu beyne sahip bir bilgisayar bagimsiz bir birey gibi olabilecek. bilgisayari insandan ayiran en büyük fark kendi kararlarini kendi alamamasi, bir insanin yol göstericiligine ihtiyac duymasi, günümüzde bu kisiler programcilar. ama bu projeyle bilgisayarlara kendi kararlarini kendileri almasi amaclaniyor.

Samsung SmartThings: IoT alaninda hayatimiza girmis yakin tenkoloji bu. Akilli ev, evdeki ciceklerin sulanmasindan tut da, güvenlige, enerji tasarrufuna kadar hersey yapilabilir. ütüyü acik mi unuttum derdi yok, evle ilgili her bilgi cep telefonundan erisilebilir. ya da evde yokken niye kombi son ayarda calissin. yapilacaklarini limiti yok, ayni cep telefonlari gibi evler de kisisellesebilir.

"Self Organizing Map" ile siradisililik tespiti: bu konuda master sirasinda calisma firsati buldum ve bu konunun gelecegi konusunda umutluyum. genel olarak "farkli olan ne?" sorusuna cevap bulmamiz gereken her konuda kullanilabilir. örnegin bilgisayar aglarinda siradisi hareketleri tespit edip gerekli önlemin alinmasi, istanbul trafigindeki siradisililigi tespit edip trafigi rahatlatacak anlik kararlar veya tahminler yapilmasi. bir futbol takimi iyi bir mac cikardiginda "bu macta neyi farkli yaptik da iyi mac cikardik" sorusunun cevaplanmasi.

Rolls-Royce robotic ships: bu konu dünya ticaretini kökten etkileyecek cok önemli bir konu olacak. dünya okyanuslarinda kendi kendine giden büyük gemiler.

Semantic Web: web alanindaki bir sonraki büyük atlama bununla olacak bence. Örnegin bir bilgisayara "portakal" dedigimizde bu kelime bilgisayar icin numerik bir datadir. ama bir insana dedigimizde o nesne ilk önce "turuncu", "yuvarlak" seklinde kafamizda canlanir ve yer eder. bu nedenle "portakal" nesnesinin "mandalina" nesnesi ile kafamizda inderkt bir bagi vardir ve bu bag "biraz daha kücügü", "tadi animsatan ama az farkli" kanilarinin üzerine oturmustur. iste semantik ile bilgisayarlarin da bu bagi kurmasi amaclanmakta. aslinda "google translate" ile semantik + AI entegrasyonu yoluyla bu kapi büyük oranda acildi sayilir.

işini düzgün bir şekilde yağpan arkadaşları tenzih etmekle beraber %90'ının kolpa olduğu konusunda hem fikirim.

bu %90'nın %80'i de mulakat yapmayı bile beceremiyorlar.

aslinda is alim sürecleri cok daha detaylidir da insan kaynaklari calisani olarak kalifiye olmayan insanlari aldiklari icin is alim sürecini sadce CV degerlendirme olarak görüyorlar. Örnegin almanyada büyük insan kaynaklari sirketleri var ve bircok sirket onlara devretmis durumda bu isleri. bu sirketler türkiyedeki calisan emsallerine göre farkli ne yapiyor? caliasanlarinin hepsi uzmanlasmis, mesela programlama alaninda bir program yazmayi bilmese de bir sirketin ne gibi programciya, hangi programlama dillerine hakim olan, iletisim becerisi gerekli mi gereksizmi, gibi en ince ayrintilari inceliyorlar. kisi ye de sorduklari sorular "kendini 5 yil sonra nerede görüyorsun" dan öte cok daha teknik ve bilgi gerektiren, kisini yalanini ortaya cikartan sorular oluyor. daha sonra da calisirken de kisinin arkasinda duruyorlar. örnegin belli araliklarla calisani arayip "isinden memnunmusun?" "calistigin kisiler baski yapiyor mu?" "mobbing var mi?" "patrona dogrudan söyleyemedigin ama bizim senin adini vermeden söyelememizi istedigin birsey var mi" "memnun degilsen sana baska bir is yeri bakalim mi" "eger ciddi bir problem var ise is kanununda uzman avukat ile cözelim mi?" gibi sorular ve destekler veriyorlar. Is yerlerini de bir taraftan destekliyorlar mesela patronlar "bak bu adamlar teknik is yapiyorlar, zaman konusunda baski yapma, ya kacarlar ya kötü is yaparlar", "bak bu tarz kisilere ekstra birseyler verreceksin, mesala yurt disi seyahatlerinde first class ucacak ki motive olacak" "ya da bu tarz calisanlari kendi haline birak, daha iyi calisir" "bu kisileri hizli calistirmak istiyorsan su cümleleri kullanarak baski yapacaksin ki kalpleri kirilmasin" gibi psikolojik, sosyolojik ve teknik altyapilari olan danismanlik veriyorlar. yani aslinda zor bir alan ama bunu türkiyede yapanlarda is yok.

türkiye de kanunlar da islemedigi icin cok da ihtiyac olmuyor. patron is kanunu bilmeyebilir, diye bilir ki "su adamlari atacam", calisan da "at da seni bir mahkemeye vereyim, saglam tazminat alayim". iste o alanda HR patrona diyor ki "hop dur bakalim, o adami atarsan kicindaki donu bile alir" diyerek kanuni danismanli yapar normalde. patron bilmez her kanunun inceligini, avukatlik bir durumda olmadan anlamaz ne yapacagini.

patron genelde insan iliskilerinden de anlamaz "calsan cocugum hasta izin verin der" patron "is cok der", iste burada isi bilen HR araya girmesi lazim "dur bi, adamin cocugu hasta, bu adama böyle yaklasirsan bu adam bundan sonra tüm isleri salar, ne sana ne sirkete saygi duyar, yap babaligini, seni daha cok sevsin saygi duysun" demesi lazim. bir sürü is arabuluculuk yapacak da, koyuyorlar beceriksiz insanlari, is görüsmesinde masanin öbür tarafinda kasilip basvurani kücük görüyorlar. isi bilmiyorlar.

Pozisyon değil de pozisyonu dolduran kişilerin ortalaması saçma.

oo yine kalbi kırılan minnoş adaylar gelmiş laga luga yapmış. şimdi şöyle ki, ik bu değil.

biri yukarıda demiş, sgk giriş vs. personel yapar, memur yapar o konunun ik ile çok alakası yok.

sen mülakatı soru sormak sanıyorsan zaten çok yanlış yere bakıyorsun. evet gerekli soruları sen de sorarsın. şirketin iç yapısını öğrenip adayın beklentileri / gelecek planları/ şirketin adaydan beklentiler uyuyor mu, ölçüp biçebilecek misin?

bütçe yapmayı biliyor musun? ister 100 kişi olsun ister 1000, o bini departmanla ayırıp, iş analizini yapıp, görev tanımlarını hazırlayıp, adamların görevleri dışında başka bir şey yapmamalarını sağlayabiliyor musun? kariyer yolu çizebiliyor musun? performans sistemi kurup insanları ölçme değerlendirmeye tuttun mu?

o pozisyonu öyle abartmıyolar, doğru adamlarla mülakat yapamadığında, doğru adaya ulaşamadığında, ya da aday senin xyz firmana görüşmeye gelmediğinde departman yöneticisi tepesine biniyor " benim eksik kaynağım var çalışamıyorum" diye.

daha bin tane şey yazarım da, malum mülakat var şekerim, diyeceğim o ki, o işler sandığınız gibi değil.

@benaslinda

dediğin işleyişi uygulayan türkiye'de 100 tane firma yoktur kalıbımı basarım buna. tüm kurumsallar buna dahil. ''o işler öyle değil işte şekerim yha'' diyorsun da nasıl işler bizim göremediğimiz??? bütçe yapmak demişsin bütçeyi bütçe ve raporlama hazırlar satışından tut muhasebesine ik'sına hepsi bütçeyi kontrol eder kendi departmanını ilgilendiren eksik bi şey var mı diye varsa onu da bütçeye iletir bütçe uygun görürse eklenir ki bunu da ik gmy'si(genel müdür yardımcısı) ya da ik müdürü yapar normal uzmanın işi değil bu.

şirketin iç yapısını öğrenmek kuantum fiziği değil. senden istenen eleman özellikleri bellidir sana gelen elemanın cv'sine bakarsın elemana bakarsın kendini ifade ediş tarzı gelecekle ilgili ne düşünüyor ne bekliyor ne istiyor bir iki mesleki soruyla teknik bilgisini ölçersin kafana uyarsa olurunu verirsin yani amerika'yı yeniden keşfetmiyorsun.

görev tanımını geç. yine iddia ediyorum tr'de bu görev tanımı kapsamını uygulayan 100 firma yoktur. hatta bu görev tanımı zımbırtısı yüzünden herkes olası doğacak ek bi işi birbirine çakmaya yer arar 'benim işim değil abi yaeee' diye. doğruya doğru. performans değerleme işi yine bölüm müdürlerinin senelik ya da 6 aylık yaptıkları bi değerleme. ik'ya sadece raporu gelir bu adam az çalışıyor bu adam çok çalışıyor 1-10 arası bi puanı vardır ona göre ik da o elemana ya yol verir ya prim ya da maaş artışı ya da başka şekilde bi ödül verir. bunu da geçtik.

siz bunları iş olarak görüyorsanız şu ana kadar saydıklarım siz hiç çalışmamışsınız bugüne kadar kusura bakmayın. sabah 9 dan 12'ye kadar 3 mülakat yapıp akşam saat 16.59 dedi mi servise kaçıp ''bugün mülakatlar çok yordu beni yhaa'' diye sızlanıyorsanız bence işinizin kıymetini bilin.

ayrıca yukarıda bi arkadaş yazmış %100 katılıyorum. ik departmanlarında tek bi erkek vardır hadi 2 olsun diğer tüm çalışanlar ciciş takımından sevgilisi çiçek mi göndermiş evlilik yıldönümünü kutlamış mı trendyol'da ne indirime girmiş, elif şafak'ın son kitabı nasılmış tüm gün bunların kritiğini yapan kadınlar yani.

bence de o işler öyle olmuyor şekerim bin tane daha şey yazarım böyle.

ev arkadaşıma gayet kurumsal bir şirkette ik'cı "hımm mimar sinan mezunusun, neden odtü değil?" diye sorduğundan beri ben de öyle düşünüyorum. şirket otomotiv şirketi, şirketin inşaat departmanına mimar arıyorlardı. böyle bir soru soran insanın, mimarın pozisyona uygunluğunu ölçebileceğini de düşünmüyorum zaten.

not: ev arkadaşım işi aldı, kuyruk acımız yok.

gereksiz olduğuna ben de inanıyorum

Engel yok, yapabilirsin.

Yapabilirsin. Ama kotu bir goruntu olusturmamasi lazim ve binek araba olmali. Karavan olursa direkt karavan park yerine yollar polis. (Bati avrupa icin dedigim gecerli, dogu ve balkanlarda yanlis yere parketmedigin surece ya da parali yere parasiz park etmedigin surece kimse sallamaz)

olur ama sirf arabada yatarak uzun yolculuk yapmak yorucu oluyor, insan arabadan nefret ediyor
cünkü;
- dus alma problemi
- tuvalet problemi, araba ile park ettigin yerlerdeki tuvaletler her zaman temiz olmuyor
- tek basina problem degil ama iki veya daha cok kisi olunca arabanin icin havasiz kaliyor
- insan ayaklarini uzazip yatmak istiyor.

cözüm;
- yanina cadir ve mat alabilirsin ve bazi günler kamp yerlerinde konaklayabilirsin. dus ve tuvalet de olur.
- arada otel ve hostel de kalabilirsin, sirtin yatak görsün diye.
- arada airbnb yapabilirsin
- tabi bununla birlikte pahali sehirlerde arabada kalabilirsin

bir tane vw transporter alabilirsin, t4 gayet is gorur, 2000 model 230.000km de bir t4 um vardi karavan niyetine kullandigim 2 sene once 18.000 tl ye sattim.

neyse arkadaki koltuklari sokuyorsun bir kucuk tup, tabak, canak vs artik neyse bir de yatak atiyorsun baska sorun kalmiyor. 1 yil t4 un arkasinda yasadim bunun 5 ayi avrupadaydi. tuvaleti sehirdeysen bar cafe vs de hallediyorsun yok zaten yoldaysan sorun olmaz. dus icin de kucuk solar su isiticilarindan almistim 50 tl ye 2 3 gune bir o sekilde hallediyordum.

soruna cevap verecek olursak, olur tabii neden olmasin, herhangi bir engel yok

Sorumluluk versin. Bir de duzgun brief vermeyi ihmal etmesin.

insanlarla ilgilenmek yerine süreclerle ilgilensin. bir problem var ise sürecleri optimize etmeyi denesin. mesela isler zamaninda yetismedi, bu durumda kötü yönetici herkesi toplantiya cagirir bir güzel firca atar "hizli calisin, düzgün calisin" diye. iyi yönetici ise yine toplantiya cagirir "islerin yetismemesinin nedeni ne olabilir, nasi daha iyi sürecle zamani daha verimli kullanabiliriz" diye önce kendine sonra ekibine sorar. sonra bir hareket plani yapip sürecleri düzenler.

tabi burada calisanin tembelini caliskanini ayirmak gerekir. peki kötü yönetici nasil yapar bunu? cok konusan bos konusana kanar, calisyormus gibi yapana inanir, sabah ise geldiginde kimler masasinda megul ona bakar. bu nedenle de kötü calisan da masgulmüs tiyatrosu oynar, gereksiz bir telas ve yogunluk varmis gibi gösterir kendini. hatta hatta o kadar abartir ki is yerinde kim hangi siteye girmis ona bakar. peki kisileri degerlendirirken iyi yönetici ne yapar? ölcülebililen hedefler belirler, hedeflere kim ne kadar ulasmis, ne kadar yaklasmis onu ölcer. önce isleri ve sürecler iyice kücük parcalara böler, sonra her bir parcayi calisanlara bölüstürür, sonra isin icine zamani da katarak her bir parcanin bitmesi gereken zamani diger calisanlarla planlar. daha sonra da starti verir. herkes isinin basina koyulur, isini zamanindan önce yapan adama ödülünü verir, belki bu bir izin olabilir, belki de yeni ve calisani motive edecek sorumluluk olurm, ya da calisanin ise yarar bir kisisel projesini hayata gecirmesine yardimci olur. bunun tatina varan calisan her seferinde daha iyi yollar bulup daha verimli calisacaktir. isini zamaninda bitiremeyen kisi ile durumu tartisir, sebebinin tembellikli yoksa süreclerle ilgili bir sorun oldugunu tespit eder. eger tembellik ise asagilamadan motive etme yolunu ya da baska türlü degerlendirme yolunu dener. eger calisan iflah olmaz biri ise ilk önce "bu adami ise alma kararini ben ve ekibim aldi, nerde hata yaptik, neden dogru degerlendiremedik" sorusunu kendine sorar sonra diger calisanlara danisip hep birlikte karar alir.

Altındaki personelin saygı duyması lazım. İşe hakim olduğunu hissetirmesi gerekiyor yoksa personeli "mk bu mal herifi başımıza yönetici diye diktiler bir bok bilmiyor" diye kulis yapmaya başlar.

Taş fırın bir baba imajı çizmeli. Personeli hem korkmalı, hem de sevmeli. Mesafesini iyi ayarlaması gerekiyor.

Yönetime karşı personelini koruduğunu hissetirmeli, çalışanları kendilerini güvende hissetmeliler.

Zaman yönetimini bilmesi gerekiyor, işlerin aşağı yukarı ne kadar zamanda halledilebileceğini bilmesi gerekiyor 1 ay sürecek işi 1 haftada bitireceksiniz diyip ortaya bktan ve yarım yamalak işler çıkmasını engellemesi gerekiyor.

ırkçı olmaması.

en iyi yönetici kendini en gereksiz hale getirebilen yönetici imiş. dedem söyledi az evvel.

kesinlikle katiliyorum, keske bunlari yazabilecegimiz ve onlarin da okuyabilecegi bir platform olsaydi.

bazi insanlar karsisindakinden menfaat saglayamiyorasa saygi duymazlar, hatta kücük görürler. ahlak yoksunlugudur bunun nedeni, ahlaki acidan iyi egitilememis insanlar bunu yapar genelde.

cunku sen arayansin, aranan degilsin de ondan-

olay onlar icin olan degerinde. bundan dolayi eger isin varsa daha degerlisin is ararken.

aynisi arkadas ve akrabalar arasinda da gecerli.

çünküm bizler minik birer makineyiz.

2 haftada karar verememiş olabilirler istifa edecek kişi biraz daha kalmak istemiş olabilir, işler askıda kalmıştır. 2 hafta kimi firmalar için çok kısa bir süre.

ayrıca olumsuz dönüştense cevapsız kalmasını tercih ederim.

10 yıl önce iş arıyordum aynen böyleydi hiç değişmemiş. adamlara özellikle soruyordum her seferinde olumsuz da olsa dönüş yapacak mısınız? diye hepsi tabii diyordu ki bunların hepsi kurumsal dev firmalardı. şişecam, akbank, işbankası vs vs.

Sen mail at nooldunuz diye.

bu konuda en önemli mesele calisma izni. kurs icin aldigin vize büyük ihtimalle calisma izni icermiyor. eger calisma iznin yok ise bence o riske hic girme. eger calisma iznin var ise is portallarina bak.

öğrenci vizesi yarım zamanlı çalışma iznini de içeriyor -yani genellikle böyle oluyor pasaporta da yazıyorlar şu kadar çalışabilir diye.

pazarlarda ve dönercilerde nargilecilerde vs. her zaman iş bulunur ama öldürürler adamı. Üniversiteler bazen studentische hilfskraft filan arıyor, haftalık 10 saat çalıştırıp saat ücreti veriyorlar, üniversitenin hayvanat bahçesi vs .varsa ihtiyaç daha çok oluyor (üni'yle bağlantılı iseniz) öyle bir şeyler olabilir, gastronomi ve satışta çalışacaksanız patronunuz Türk olmasa daha iyi :( illa olacaksa uçak bileti filan satan acentelere, sigorta vs. gibi sektörlere bakın buralarda Türkçe İnglizce bilen eleman ihtiyacı olabiliyor.

Mühendisseniz/teknik bir alandaysanız; almanyada fabrikalar genelde ağustos ayında kapatır. bazıları da kapatmaz ama stajer türü eleman çalıştırır misal otomobil fabrikaları otomobillerin battan tırlara taşınması için filan eleman alabiliyor. Yaza orada olacaksanız köln'ün etrafındaki üretim yapan yerlere bakabilirsiniz.

genelde biz bildigi dilleri soruyoruz sonra da sohbet eder gibi konusuyoruz. cunku software engineer isi icin, eger junior alacaksan, ne bildigi degil, bir ekipe ne kadar uyumlu ve motive oldugu onemli

Şunu sorardım ben olsam.

İşin içinden çıkmanın zorlaştığı durumlarda ne yaparsınız?

Bana sordukları soruyu söylüyorum şimdi de.

Elinde bir sihirli değnek olsa neyi değiştirirsin?

stackoverflow hesabının olup olmadığını sorardım.

@cok joleli ozgur böyle s*kimsonik sorulara nasıl yanıt verileceğini de söylesen keske:)

pozisyon: mid-senior seviyesi.

Bir stringi ters çeirmeyi fonskyiyonsuz nasıl yaparsın? tmp kullanmadan nasıl yaparsın.

@Cursed Chico nasıl yaparız?

@dellydenis
stringlerden birisini digerine ekliyorsun sonra return ederken parametrelerdeki stringlerin length'lerine gore ters sekilde substring yapiyorsun.

edit: fonksiyonda tmp kullanmadan

mid senior icin github hesabi, calistigi projeler ve eski isinde gunluk ya da cok sik yaptigi seyleri sorardim. mesela su siralar bizdeki stajer devamli integration testing yapiyor, burdan ciktiginda artik usta olacak.

+ daha önce hiç yazılımla neler yapabileceğinin farkında oldun mu? dünyada keşfedilmemiş onca fikir varken, neden onları yapmak yerine bizimle çalışmak istiyorsun?

- ee, öhöm, şey, siz neden yapmadınız?

+ bazıları üretmek için doğar, bazılarıysa seçmek. ben seçmek için doğmuşum ve seni seçmek veya seçmemek için burdayım. oysa gördüğüm kadarıyla sen ikisi için de doğmamışsın. (-tercihen- o zaman ne için doğdun?)

not: troll değil, ciddidir.

polymorphism nedir nerde kullanılır? aday junior ise object oriented hakkında bilgi verir misin?

peki size soru.
.net core'da crl ve just in time kullanımı kısaca anlatır mısınız?

utf8'i oku blog postu'u yaz link'ini gönder (en çok karşılaştığım problemlerden biri dil/karakter seti problemleri)
bir listedeki elemanların kombinasyonunu çıkartan kodu yaz, github'a koy, link'ini gönder, ne kadar zamanda yazdığını söyle
Not: ne kadar kısa o kadar iyi,
tail call nedir oku blog post yaz link'ini gönder. (size neden fibionacci yazdırıyorlar sanıyorsunuz ki?)

bir tane daha vardı unuttum.
bunlar harici bölüm mezunu ise neden o bölümü seçtiğini, başka bölümden ise neden yazılıma geçtiğini, oturduğu yeri ve işe nasıl gidip geleceğini ne kadar süre yolda harcayacağını falan soruyorum.

blog postu sorularında içerik değişebilir, önemli olan bir konuda faydalandığı kaynaklar ve okuduğunu ne kadar iyi anlayabildiğini ve anlatabildiğini ölçüyorum.

kod yazma (her hangi bir konuda ve ofiste değil, evinde falan yazıyor zaten), burada ise hangi kütüphaneleri seçtiğini, dile ne kadar hakim olduğunu veya konuda ne kadar araştırma yapabileceğini görüyorum. ne kadar kısa yazarsa o kadar isi, ne kadar az dış bağımlılık yaratırsa o kadar iyi, dilin sunduğu standart kütüphanesini ne kadar etkin kullandığına falan bakıyorum. süre çok önemli değil, bu araştırma hızını ölçmek için gerekli bişi.

bir dişi istediğim kodu yazılımcı 6 saatte 1 satır olarak yazıp göndermişti mesela, bir erkek yazılımcı ise 2 saatten az sürece 150 satır gibi bişiy de yazmıştı, ben birincisini seçtim, az kod çok iş, aynı zamanda daha az bakım demektir.

www.bloomberg.com

- hangi tarz gelistiricisin, 1. cok konsantre, is sirasinda bilgisayarla arana birsey girmesini istemeyen mi? 2. iletisime dayali, diger gelistiriciler ile cok fikir alisverisi yapan, problemleri is birligi ile mi cözersin.
(bir takimda bu iki tarzdandan da calisanlar bulunmali benim fikrimce. 1. tarz is bitirici, sonuca kolay ulasir. 2.tarz yaratici olur genelde.)

- ne tarz gelistirme yaparsin? Test Driven Development mi, Behavioral Driven Development mi, ya da bir baska sekilde mi?

- Object Oriented Programlamanin gerekliliklerine inaniyor musun? neden? Yoksa fonksiyonel programlama mi daha mantikli geliyor? (yapilan ise göre sirketlerin sececegi gelistiriciler farkli olur)

- bilgini Horizontal mi tanimlarsin yani cok konu bilip az mi uzmanlasirsin? yoksa Vertical mi yani daha az konuda bilgin vardir ama bildigin konuda cok derinlesmissindir. (Bir takimda bu iki tarzda da uzmanlasmis insana ihtiyac vardir. bazi sorunlar uzmanlasma gerektirir, bazi sorunlar da cok disiplidir yani cok alanda bilgi gerektirir, cok derinlesmeye gerek yoktur)

- bir problemle karsilastiginda hangi yöntemi kullanirsin, o konuda kitaplari mi okursun, stackoverflow dan mi bakarsin, github dan mi kodlari incelersin, yoksa o konuyu cözen bir kütüphane/arac var mi bakarsin, yoksa kendin mi cözüm bulmaya yönelirsin (bir takimda her tipde gelistirici olmalidir, duruma sarta göre her bir yöntem avantajli veya dezavantajli olabilir)

- test kod yazarken ne gibi araclar/kütüphaneler/diller kullaniyorsun.

- bunlarin yaninda gelistiricinin algoritma yazma becerisini, kullanilacak dil konusunda yeteneklerini ölcecek temel sorular sorulmali. ama bunda sorular minimum ezber gerektirecek akil yürütme gerektirecek sorular olmali.

kisisel görüsüme göre bir gelistirici takimi olustururken güzel bir karma, güzel bir harmoni yapmak gerekir. sirketlerin en cok düstügü hata hep ayni tarz gelistiricileri ise almalari, bu da farkli sorunlarda takilmalarina cözüm üretememelerine neden oluyor. bir futbol takimi gibi düsünmek gerekir 11 kisinin 11i de golcü olmaz, kaleci de lazim, defans da. takim lideri de bu farkli yeteneklerin tarzlarin arasindaki uyumu da bilmeli hangi durumda kimin daha verimli olacagini idrak etmis olmali. her problem hep ayni tarz gelistirici ile cözülemez. problemin yada isin tipine, gereksinimlerine, zamanin darligina/genisligine göre uygun gelistirici secilir ve cözüme o sekilde ulasilir. bilisim alandinda calisan insan kaynaklari personeli ve gelistirici takim liderlerinin de gelistirici tiplerine hakim olmasi gerekir.

solid'i sorardım.
en.wikipedia.org(object-oriented_design)

IT güvenlik firmalari internetteki cesitli dügümlerin/kavsaklarin oldugu yerlere loglama yani kayit noktalari kuruyorlar. bunlar internet servis saglayicilari, büyük sirketlerin networkleri, üniversite networkleri oluyor genelde. hatta senin bilgisayrindaki antivirüs programlari da bu datayi topluyor ve merkeze bildiriyor. bu networklerden gecen paket trafigi incelenip herhangi bir atak oldugunda bu atak kayit altina aliniyor. bu cybermap ler ise bu kayit altina alinan ataklarin görsellestirilmesi bir nevi. anina göstermeyebilir yani gecikmeli olabilir, ne kadar gecikmeli olacagi ise sisteme bagli. bunun yaninda gecmis istatistikler de kullanilabilir data olarak. ayrica tüm ataklari da göstermeyebilir, sadece o kavsaktan gecen ataklar tespit edilir ve görsellestirilir. renkler ise tespit edilen atagin tipini belirtmek icin kullaniliyor.

simdi diyebilirsin ki dünyada bu kadar adam mi var saldiri yapan. her atagin arkasinda bir kisi olmasi gerekmiyor, örnegin senin bilgisayarina bir kötü yazilim yüklenmistir internetten indirdigin illegal bir programa ek olarak. bu bir sekilde disaridan tetiklenmis olabilir ve senin bilgisayrin da bir atagin kaynagi olabilir.

hostgator deneyebilirsin, ben memnunum

Aradığınız şey hosting değil dedicated server. Makine kiralayacaksınız yani.

OVH'yi inceleyebilirsin. Fransa lokasyonlu fena değil.

vps deneyebilirsin aslında, bu kadar siteyi yönetirken tam kontrol sahibi olmak iyi olur. hem load balancing için takla atmamış olursun hem de yurtdışında vps firmaları (digitalocen, amazon vs.) kendini kanıtlamış olduğu için down olma gibi bi sıkıntın olmaz.

amazon web service kullanabilirsin. hem ölceklendirilebilir yani ilerde daha fazlaya ihtiyac duyarsan rahatlikla büyütebilirsin, ya da daha aza ihtiyac duyarsan kücültebilirsin. ayrica kullandigin kadar ödersin.

saglayici.com

Çok normal adamların türkiye ile ciddi ticareti var. Hem ithalatta hem ihracatta önemli türkiye. Bunun yanında belkide 5 milyon türk var, tr de olan her şey direkt etkiliyor adamları.

Bu haberlerin büyük çoğunluğu modern olan türkiyenin garip biçimde bu yoldan geriye doğru gitmesi.

Bu arada adamlar bir bir çekiyorlar yatırımları, varolan milyarlarca dolarlık yatırımları var.

kendi ülkelerinde doğru düzgün haber yok.

kendi ulkelerinde de haber var ancak bir anda binlerce kisinin gorevden alinmasi, iki ay sonra 10.000 kisinin daha gorevden alinmasi, binlerce yargicin gorevden alinmasi bu ulkeler icin inanilmaz haberler. avusturya'da da bunlar surekli haber oluyor, insanlar olan biteni algilayamiyor. ayrica turkiye'de yurtdisina iliskin dogru duzgun haber yok ancak yurtdisinda orta ve ustu gelir seviyesindeki bir cok insan diger ulkeleri gayet guzel takip de ediyor kendi capinda analiz de ediyor. turkiye'de cok bilgiliyiz, amerikalilar cok salak, almanlar cok bilmem ne diye goygoyu sadece kendi kendimize yapiyoruz.

Türkiye almanlar icin bir tatil ülkesiydi. özellikle gencler arasinda istanbul cok popülerdi. alman arkadaslar hep istanbulu sorarlardi, cok canli bir sehirmis, harika yemekler varmis gibi sorular geliyordu. antalya malum zaten. bazen de önyargilarla karisik sorular gelir biz de önyargilari degistirmeye calisridik.

Suriyedeki karisikliklar, türkiyenin giderek "anti-demokratiklesme" yolunda oldugu düsüncesi, israil ve yahudilerle ilgili sert cikislar, baskilanan toplum ve bunun sonucunda gezi olaylarinin cikmasi düsüncesi türkiye hakkinda alginin degismesine neden oldu. bir taraftanda suriye ve göcmen krizi nedeniyle degisimin almanyaya dogrudan etki etmesi ve türkiyenin tehtid tutumu almanyada algiyi cok yönlendirdi. ayrica sultanahmet de terör saldirisi sonucunda ölen almanlar, atatürk havalimani patlamasi ile olaylar bir sekilde almanyaya da ucu dokundu. bir de "fetö" terörü nedeniyle algi daha da oynandi, bilindigi gibi bu grubun abd ve avrupada güclü lobi ve basin gücü var ve türkiyedeki her türlü anti demokratik uygulama bunlarin ekmegine yag sürüyor ve bunu kullaniyorlar, basina etki ediyorlar.

artik güzel vatanimiza yönelik bazen basinin, bazen irkci kafalarin yarattigi, bazen de bati toplumununun hastaligi kücük görmeden gelen insanlarin kafalarindaki önyargilari düzeltmeyi biraktik. cünkü söyleyecek cevabimiz kalmadi, neresinden tutsak elimizde kaliyor. orta yas üstü insanlarda degismez ön yargilar vardi ama gencler türkleri ve türkiyemizi seven kitle vardi, artik o da yok.

almanyada gündem simdi can dündar, bununla beraber yine en büyük gündem suriye dolayisi ile türkiyenin suriye politikasi da önemli. artik her haber bülteninde ilk haberiz ama maalesef kötü yönde.

peki almanyanin gündeminde ne var, klasik ekonmi gündeminin disinda gecen radyoda bir habere rasladim. yerel yönetimler karar almis, bazi insanlar sokaklarda korkunc maske takip insanlari, özellikle cocuklari korkutuyorlarmis, bu maske takip korkutmayi yasaklamislar. yani yerel gündem ile dünya(türkiye) gündemleri arasindaki ne kadar büyük ucurum var.

bir de n. hablemitoğlunun, turkiyedeki alman vakiflari ve bergama dosyasi adli kitabini okursan ufkun biraz daha acilir. türkiyeyi sevmezler ama türkiyesiz de yapamazlar.

Alman şirketinde çalıştığım için Almanya ile çok içli dışlıyız. Muhattap olduğumuz kişiler Almanya'nın şef-müdür düzeyindeki adamları.Bunlar geçmişte sadece tatil için Belek, EMinönü vs. gelirlerdi ve Türkiye hakkında çok olumlu yorumları vardı.Hatta birkaç defa gelenleri bile biliyorum geçmişte,hepsi art niyetsiz normal insanlar.Bunların tamamı son 2 senedir Türkiye'ye tatil için gelmeyi kesti.
Alman basınında sistematik olarak Erdoğana yönelik muhalefet pompalanıyor son 2-3 senedir. Patlayan bombaları çok yakından takip ediyorlar.Anlayamadıkalrı en önemli konu da Türk halkı'nın nasıl Erdoğan gibi birini sürekli seçtiği.

@Turkuaz in karsilasitigi benzer soru yani "türk halki niye erdogani destekliyor" sorusu bana da cok geliyor. Artik filmlesmis ve hikayelesmis, yani artik günlük hayattaki etkisini kaybetmis, daha cok onlara masal gibi gelen kendi öz tarihlerinden örnekler verince ve benzerlikleri görünce cok sasiriyorlar. bircogunun dedigi "toplumlar niye tekrar tekrar ayni hatalara düsüyor" oluyor. almanlar genel olarak milliyetci bir toplum bunun yaninda bircogu özü sözü bir dürüst insanlar. peki alman devletinin manupilasyon yapan derin devleti var mi? elbette var ve cok masum degil. belki abd nin uydusunda belki de eknomik amaclar güdüyor. bu nedenle toplumdaki bireylerle devletleri ayirmak lazim, bireyler ne kadar düzgün isler yapsa da devletler masum olmayabiliyor. zaten almanyada da olan, türkiyede de olan hersey devletlerin kendi hatalarina temsil ettikleri toplumlari ortak etme cabasi, yani alacaklari üzücü kararlar icin halki ikna etmek, bu belki savas, belki zulüm, belki de silah satisi. almanya da silahtan cok para kazanan bir ülke sonucta, halka gösterilen ise sadece sattiklari arabalar.

29 Euro isteyen o site scam.

avrupa birligi bluecard emsali ABD nin greencarddan temel olarak cok farkli. en önemli fark bluecard icin kisinin kalifikasyonlarina ve AB icindeki o alandaki yetenekli is gücü acigina bakiyorlar. bu prosedürleri nedeniyle türkiyede cok popüler degil. Bluekard alirken birkac önemli ikna edici faktör gerekiyor bunlar diploma, is tecrübesi, meslek. Meslek konusunda doktorlar, IT alanindaki mühendisler, elektronik alanindaki mühendisler avantajli. Diploma konusunda kendini kanitlamis büyük üniversiteler öne cikiyor ama bu konu tamamen yoruma dayali. kendi kisisel görüsüme göre eger kisi türkiyede iyi bir üniversite doktora yapmis ise avantajli ya da bir AB ülkesinde master yapan kisi de avantajli. Is tecrübesi ise tam bir muamma, ama uluslararasi bir sirkette orta üst pozisyonda calisan kisi avantajli. bunun yaninda kisi AB icinde senelik en az 45.000 euro veren bir is de bulmali. Tabi bu konularda net birsey söylemek zor ama en net olarak kendi bluecard alma sürecimden yola cikarak sunu diyebilirim Almanyada master yapan bir kisi eger senelik 45.000 euro veren bir is bulursa cok büyük bir ihtimal bluecard alma hakkini elde eder. Bluecardin en büyük avantaji tüm avrupa birligi icinde kisiye calisma izni vermesi.

en dogru bilgiyi buradan alabilirsiniz www.bluecard-eu.de

www.e-bebek.com

joie iyidir ama hangi model olduğu çok önemli. isofix + konfor + ekstra koruma + yatma kademesi gibi konuları dikkate almanızı tavsiye ederim.

- yatma kademesine bak, uyudugu zaman kafasi saga sola düsmesin
- isofix olmasi güvenligi arttirir
- arkaya bakan modellerde güvenlik daha iyi olur ama bircok bebek arkaya bakarak yol giderken cani sıkılır.

buradaki linktede alman otomobil federasyonun cesitli kriterlerde bebek koltugu testleri www.adac.de

9-36 araligindakiler buyuyunce de giyer mantigiyla yapildigi icin alismalari cok uzun suruyor.
concorde absorver tavsiye edebilirim.

Genel olarak,

Ise kabul edildiniz diyelim.
Once o ulkenin issiz veritabaninda bu is icin uygun profilde biri var mi o ulkenin vatandasi, ona bakiliyor. Diyelim ki yok, match cikmadi, sonra yine sisteme kayitli diger ab vatandaslarindan uygun biri var mi diye bakiliyor. Diyelim ki yine cikmadi, sisteme kayitli ucuncu ulke vatandaslarindan uygun var mi diye bakiliyor. Oradan da cikmazsa sana calisma izni cikiyor :D

Sonra da oturma izni hallediliyor iste.

En az 2-3 ay suruyor.

Yuh :D bize fırsat gelene kadar o zaman...

oncelikle o isler pek kolay degil cunku senle genelde yuzyuze gorusmek istiyorlar. onun disinda senin iyi referanslarin olmasini isterler cunku bir nevi sponsor olup senin calisma izni cikarman icin basvuruda bulunuyorlar. senden bazi belgeler hazirlamani istiyorlar, karsilikli birkac ay(seni sectiklerini bildirmelerinden itibaren en azindan 3 ay) surecek bir burokrasiye girisiyorsunuz. sonucta da biletini alip gidiyorsun. bu is icin senin oradaki iscilerden daha nitelikli olman beklenir vs.

en zor kismi isi bulmak farzet. oradaki hayatindan memnun olabilmen icin gitmek istedigin ulkeyi, basvurdugun isi de kendine uygun secmen lazim. basarilar

bu arada soyle bir sey de var: (bkz: ankara anlaşması vizesi)

süreçle ilgili bir şey söyleyemicem de bir arkadaşım gayet basit bir şekilde, sadece türkçe bildiği için prag'ta iş buldu (türkiyede de ofisi olan bir şirket). öncesinde romanya'ya gitmişti evs ile, orada çalışmıştı. tek olay bu. ingilizcesi bile iyi değil öyle, özel okuldan mezun, hiçbir özelliği yok. çalışma izni falan çıkardılar, arkadaş 1 senedir orada işte. kendisi de inanamıyor nasıl olduğuna ama oldu işte. sandığınız kadar imkansız bir şey yok bence. başvurun yani.

@buff

Biraz oyle ama sirket seni cok isterse cok spesifik sartlar ekleyebilir is tanimina senin cvinde yazili olan. Mesela turkce native speaker, c++ advanced bilgisi, 5 yil x pozisyonunda tecrube olsun senin cvinde.

Atiyorum requirements a turkce native speaker ekler. Boylece sadece turkce bilen bu 3 kategori adaylari kalir. Daha da daraltmak icin atiyorum c++ advanced olmali der, native turkish speakerlarin c++ bilmeyenleri elenir. C++ bilenlerin arasinda elemek icin 5 yil tecrube kriterini koyar, 5 yildan az tecrubesi olanlar da elenir mesela

Ama sirketin istemesi lazim. Genis bir mesgale alani degil de, ne kadar spesifikse pozisyon o kadar yuksek sansiniz olur yani.

@nathanieltroy

Pragda turkce konusan vasifli insan cok yok. Sistemde turkcesi olan yoktur kayitli, oyle gitmistir. Gurbetcilerin vb cok oldugu yerlerde sorun oluyor bu. Sirf turkcesi var diye almanyaya gidemez, anca polonya, cekya vb gibi yerler olur.

Avrupa ülkelerinde nasıl bilmiyorum ama avustralya'da kısa bir eğitimle öğretmen olunabiliyordu. Avustralyada ingilizcenle orantılı olarak iş imkanların gelişiyormuş. Orada yaşayan akrabam 1-2 sene süründü şimdi baya rahat. Ama hemen iş bulmayı bekleme

Ne iş yaptıgına göre de değişir prosedür. yazılımcı isen biraz daha kolaylaşır, sanat falan tarzı bir şeyse daha da kolaylaşır çalışma iznin ıvırın zıvırın. ama katma değerini net bir şekilde göstermen lazım. ben her işi yaparım, çok çalışkanım ile olmaz.

@benaslindayohum :) zaten esas sıkıntı orada, felsefeciyim ben.

1. önce is basvurundan kabul aliyorsun
2. sonra sana sözlesme gönderiyorlar ve iki taraf imzaliyor
3. vize ve calisma izni icin ayrica bir kagit imzaliyorlar ve gönderiyorlar
4. sonra sen bu belgeler ve standart vize belgeleri ile türkiyedeki ab ülkesi konsolosluguna vize ve calisma izni icin basvuruyorsun
5. bu basvrun o ülkedeki yabancilar dairesine gidiyor
6. yabancilar dairesi belgelerini kontrol ediyor, sonra cv, sözlesme gibi isleri calisma dairesine gönderiyor
7. calisma dairesi önce o ülkede, sonra AB icinde sonra diger ülkelerde bu konuda issiz varmi, sektörün bu alanda is gücüne ihtiyaci varmi degerlendirip ok veya red gönderiyor yabancilar dairesine. ya da bir süphesi var ise sözlesme yapilan is yerine soruyor, bu adami niye cok istiyorsun diye. eger is yeri örnegin "türkiyede pazarini inceliyoruz o nedenle türkiyeyi bilen, türkce bilen elemana ihtiyacimiz var" diyebiliyor. ama mesela bir gida sektörü icin ayni seyi söylerse mesela almanya red veriyor cünkü almanyada gida sektöründe calisacak bircok türk issiz var
8. onay verirse yabancilar dairesi de belgeleri inceleyip türkyedeki konsolosluga onay gönderiyor.
9. konsoloslugktan calisma izni ve vizeni aliyorsun ama tüm bu sürec en az 3 ay sürer ve basvurularin bircok reddedilir. o nedenle bircok isveren sadece cok ucuz is gücü veya cok kalifiye is gücü icin türkiyeden calisan getirir.

algoritmayla oluşturulduğundan uniktir. aynı merkezden değil yani.

@illegalstar hocam açabilir misiniz biraz?

en.wikipedia.org Burada hangi kodun neye göre eklendiği yazıyor. Belli bir merkeze falan bağlı değil yani. Haliyle ihtiyacınız olan bilgiyi isterseniz paintte bile kareler oluşturarak oluşturabilirsiniz.

qr kodu essiz (unique) degildir. örnegin "elma" kelimesinden olusturulan qr kodu ayni algoritma kullanilyor ise tüm qr üreticiler tarafindan ayni üretilir. "elma" kelimesindeki harfler tarayicilar tarafindan okunmasi zordur. örnegin "l" ve "I" harfleri neredeyse aynidir. bizim gözlerimiz bu harf ayrimini daha yavas, bazen hatali, ama genellikle dogru okurlar. diger tarafta elektronik tarayicilar cok hizli okumak durumundadir, o nedenle uygun olmayan isik, gölge, mesafe durumunda hata yaparlar. o nedenle adamlar düsünmüs bilgisayarin daha iyi ayristirabilecegi, yanlis okursa yanlis okudugunu bilebilecegi, hatta belli bir oranda yanlislik var ise "yok bu olamaz, büyük ihtimal su sekildedir" diyebilecegi kare hücreleri seklinde isaret düzeni olusturan karekod algoritmasi olusturmuslar. yani her qr olusturucu ayni kelime düzeni icin hep ayni algoritmayi kullandigi icin ayni sekilde karekod olusturur, bir merkezden yönetilmez.

ben network e yöneldim, iş sıkıntım olmuyor 2-3 ayda bir sağdan soldan teklif geliyor hatta. Alan itibariyle freelance sorusuna cevap veremiycem.

edit: tik vermeyeceğini bilseydim, iş bulamıyorum diye ağlardım

bilgisayar mezunlari üniversite bitince ilk basta ikiye ayriliyor,
1. bu ise merkali olup bos zamanlarinda devamli kendini gelistirmek isteyenler
2. ya da sirf popüler diye bu alana yönelmis aslinda cok da merakli olmayanlar.
birinci grup avantajlidir.

sonra bu birinci grup da bir süre sonra farklilasir ve ikiye ayrilir.
1. is, calisma, tecrübe olanagi bulup deneyim kazananlar
2. uygulama olanagi bulamayip yan alanlara kayanlar
bu iki grupda da basarili olan insanlar var, basarili olamayanlar. ama 1. grup yine de avantajli.

sonra bu 1. grup arasinda da farklilasanlar cikar
1. ingilizce ögrenmek gibi yan alanlarda kendini gelistirenler
2. bilgisayar bilimlerine cok gömülüp diger alanlara kendini kapatanlar.
birinci grup ilerler cünkü cok hizli degisen ve ABD nin özellikle California nin domine ettigi trendleri belirledigi sektörde bir sonraki adimla ilgili uluslararasi yayinlara, kitaplara, haberlere kisa sürede erisip okurlar. aklinda olsun abd de su anda konusulan teknolojiler, yazilan kitaplarin türkiyeye girip yayginlasip, kitaplarinin basilmasi en az 3 yil aliyor, bu sürede insanlar alip basini gidiyor. ikinci grup maalesef "google i dize getiren türk" gibi zemini olmayan haberlere mahkum kaliyor.

sonra bunlar arasinda da uzmanlasma olur
1. programlama ve yazilim mimarileri alaninda uzmanlasanlar
2. front-end alaninda uzmanlasanlar
3. mobil gelistirme alaninda uzmanlasanlar
4. database teknolojileri konusunda uzmanlasanlar
5. SAP gibi enterprise uygulamalarinda uzmanlasanlar
6. Network alaninda uzmanlasanlar
7. Big data alaninda uzmanlasanlar
8. Akademik alanda ve karmasik algoritmalar konusunda uzmanlasanlar

bunlardan 1. grup türkiyede ve dünyada is bulma konusunda avantajlidir. 2.grup degeri maalesef yeterince anlasilamadi, "bizim yegen de yapiyor" anlayisi hakim. 3.grup cok cok avantajli cünkü gelistiricilar arasinda rekabet daha az, sektör cok hizli büyüyor. 4. gruptakiler büyük sirketlere girerlerse sirtlari yere gelmez. 5. grupta rekabet cok ama iyi kazananlar da cok, stresli bir is. 6. grupdakiler daha keyifliler, hele mobil operatörler gibi ya da bankalar gibi büyük sirketlerde calisirlarsa cok da iyi para kazaniyorlar. 7. grupdakilere özellikle abd de cok iyi is var. gelecekleri parlak. ama türkiyede pek birsey yok. 8.gruptakilerin isleri yorucu, ama yaninda doktora da yapiyorlar, ilerde büyük sirketlere danismanlik yaparlarsa sirtlari yere gelmez.

yukaridaki adimlarda kisinin sectikleri arasinda 2 ler cok ise mutsuz olma riski artar.

yani kisaca birsürü farkli etken var, memnun olmayanlarin sanslari yaver gitmemistir ama günümüzün en avantajli bölümlerinden biri. en büyük avantaji ise bir bilgisayar mühendisini sirketi var etmez, kapiyi carpip ciktiginda bilgisi, becerisi de yaninda gelir, arkada biraktigi cok cok az olur. bu bilgisini dünyanin herhangi bir yerinde kullanabilir. tabi her is gibi istisnalar da var.

freelance güven vermiyor maalesef özellikle türkiyede kimse ödemesini zamaninda yapmiyor, isi yapip bitirsen bile ekstra istekler, degisiklikler bitmiyor. isi yapip teslim edip, ödeme ne zaman gelecek diye beklemenin stresi bir süre sonra "ay sonunda maasimi alirim kafam rahat" dedirttiriyor insana.

bir de şu açıdan bakalım. son yıllarda yaşananlar olan olaylar vs sebebiyle birçok genç insan ülkeyi terk ediyor/etmek istiyor. ve bilgisayar mühendisleri yazılımcılar bu konuda çok rahat. sadece eski şirketimden tanıdığım berline giden 25 kişi falan var.

seversen kendini geliştirirsen güzel bir meslek.

bu fiyatlardan alip bir ay sonra satmaksa planim, almazdim.
bu fiyatlardan yüklü alip 2 yil sonra satmaksa planim, alirdim.

bu konuda uzman degilim ama türk televizyonlarinda bu terimin cevirisi icin "uluslararasi kara para aklama" kullaniyor.

:hover sadece bir "pointing" cihaz ile calisir. yani mouse gerekir. mouse olmazsa :hover calismayacaktir. herhangi bir hataya da neden olmaz, sadece hicbir zaman tetiklenmeyecektir. mobil cihazlarda ekrana kisa sürede temasin tiklama, ekrana uzun süre temas edip harektin sürüklenmedir. desktop cihazlardaki gibi mouseu elemanin üzerinde gezdirme hareketi yok. ama eger mobil cihaza mouse baglarsan (android cihazlarda) bu :hover calisacaktir.

Kaynak : www.w3.org

hekime danıştığına göre artık sadece mantık yürütmek lazım.
suyu kaynattığın zaman içindeki mineralleri öldüremezsin ama zararlı bazı bakterileri öldürebilirsin. E zaten ihtiyacın olan da mineraller. Dolayısıyla ben kaynatmanın daha faydalı olabileceğini düşünüyorum.

Fakat yerinizde olsam kaynatmam, Sadece çocuğun direncini arttırmak adına.

siz yine de güvendiğiniz hekimin tavsiyesine uyunuz.

Ya eskiden suyu kaynatıp mı veriyolardı allaasen, pH'ı 8 civarında iyi bir su bul ver gitsin. Su bu yahu su, ne kaynatması, et mi bu pişirip de verelim?

Nestle gibi bazı suları verme yalnız, suyun yapısıyla oynandığı iddiaları var. Normal pınar su bile versen olur.

Hayatın minik şişelerde bebek suları var onlardan kullanabilirsiniz ama hangimiz o sularla büyüdük sanki biraz bağışıklık oluşsun vücutlarında normal suda verin.

Bir dr cam sise olursa kaynatma, kendi cocuklarlarima hic kaynatmadan verdim dedi. Digeri asla kaynatmadan olmaz diyor. En son karari size birakiyorum falan dedi iyice mala bagladim

ben birkaç ay sonra suya başlattığımda kaynatmadan vericem.

Kaynatma ablacım. Vereceğin suda ölümcül mikrop yok, olsa zaten sen ölürdün. Ölümcül olmayan mikroplarla da bebek savaşmayı öğrenecek. Vücut direnci gelişmezse, pamuklar içinde büyüttüğün için şimdi olmazsa birkaç yıl içinde basit hastalıkları bile ağır geçirecek.

Ölümcül olmayan mikroplardan verin çocuklarınıza.

Biz iki yıldır bir tek kere dahi kaynamış su içirmedik, bir sıkıntı olmadı.

Ama çok aklına takılacak gibiyse kaynat gitsin, ne olacak sanki?

Berlinde yasiyoruz, cesmeden iclebilen su cok kaliteli. buna ragmen doktor mutlaka kaynatin daha sonra icirin diyor. Elbette eskiden kaynatilmiyordu, belki ekonomik nedenlerle, belki de kettle olmamasi nedeniyle kaynatmanin uzun sürmesi nedeniyle. iste bu yüzden gecmiste bebeklerde su kaynakli bircok hastalik oluyordu. Bu bir ihtimal, herkesin basina gelmeyebilir, kimi insan sirf cesme suyu icirir hicbirsey olmaz. Cünkü onun su sebekesi, yasadigi sehir o anlik hastalik olusturacak ortami olusturmayabilir. Ama belki sizin durumuzda farkina varmadniz ama sular kesildi, depodaki rezerv sudan kullandiniz. bu su da uzun süre bekledigi icin bakteri ve hastalik olusturdu. ya da satin aldiginiz su, bu suyu imalatinda calisan kisinin isini iyi yaptigina, iyi denetlendigine kefil olamazsiniz, o kisinin insiyatifine birakmayin. o yüzden riske atmayin, nerdeyse her evde her gün cay kayniyor, o kaynayan sudan biraz ayirin. özellikle bebeginiz cok kücükse, cünkü sizin direndiginiz gibi direnemeyebilir bakterilere. zaten büyüdükce yavas yavas hasir nesir olacak suyla bakteriyle.

Annem bana hic su kaynatip vermemis. Bence de gereksiz.

'86 doğumluyum. Babamlar bana hep kaynatıp vermişler zamanında, şu an çok pişmanlar. Boşu boşuna bağışıklık sistemine müdahale ettik derler.

Kaynat bence. Burda "bana zamanında öyle vermemişler suyu" diyenler o zamanki sularla şimdiki suları karıştırmasınlar şu an ne içtiğimiz belli değil. Ayrıca sana niye bir şey olmuyo demek yine bi yanlış düşünce, bebeğin tanıştığı mikrop sayısı ve buna karşı oluşturduğu savunma sistemiyle büyük adamınki bir değil bize tabii bir şey olmaz. Bağışıklık sistemi havadan gelecek mikroplarla da güçlenir, koşar, yürür elini değdirdiğı şeylerle de alır mikrobunt ama yediği içtiği şeyler temiz olsa iyi olur bence. Ayrıca Kaynatma her şeyi temizlemiyor, UV altında tutmuyorsun sonuçta, belli başlı şeyler ölüyor.
Yani kaynatın bence.

biz hic kaynatmadik la? etraftan da hic duymadim bu olayi. musluk suyu mu yoksa damacana mi? zaten musluktan su vermem el kadar bebeye de.

çocukların biraz mikroba da ihtiyacı var unutmayın. el bebek gül bebek büyüyen çocuklar genelde bir sürü şeye alerjisi olan, çabuk hastalanan, bağışıklık sistemi zayıf bireyler oluyorlar. saldım çayıra da yapmayın tabi ki ama, bu kadar ufak şeylere de takılmayın.

Sise su beriberi. Musluk suyunu bizde vermiyoruz ama dr israrla sise su da olsa kaynacak diyor ona takildim.

kaynatmayın. kaynatmak, içilmeyecek durumdaki suyu %100 içilebilir yapmadığı gibi vücuda yararlı bazı bakterilerin de ölmesine sebep oluyor. ayrıca çözünmüş oksijeni azalıyor vs. güvenilir, şeffaf şekilde denetlenebilen markaları tercih edin.

şurada kabaca fiyatları görebilirsiniz:

www.mastersportal.eu

Ortalamanın 2.5 altı olması önemli bir dezavantaj fakat yine de imkansız değil. Gidememiş olsam da son 7-8 ayını Almanya'da yüksek lisans için burs ve okul başvurularına ayırmış biri olarak söyleyebilirim ki; çok ciddi koşturma, araştırma gerektiriyor. Çalışma imkanı yılın üçte biri kadar bir sürede resmi olarak mümkün. ortalaman dolayısıyla burs alman çok zor. okulları ikna etmek için de çok iyi hazırlanmış motivation letterlar gerekli, eğer mülakatı kaparsan onları ikna edebilirsin. public üniversiteler genellikle yıllık 300-500 euro kadar bir ücret tutuyor. yaşam masrafları da bölgeden bölgeye ve kişiden kişiye değişmekle beraber ortalama 550-850 euro arasında. daha spesifik soruların olursa mesaj atabilirsin.

2.5 alti ortalama ile mümkün ama sonucta bir siralamaya göre gireceksin. motivasyon mektubun, almanca/ingilizce seviyen, referans mektuplarin, mezun oldugun okul ve ülke önemli faktörler. yani sadece ortalama degil.

Master icin burs zor, ben master sirasinda bircok yere basvurdum hicbir sonuc alamadim.

Almanyada egitim ücretzsiz, o yüzden burssuz ne kadar olur diye birsey yok. ama 250-500 euro arasinda eyaletten eyalete degisen dönemlik harc ve elbette gecinme masrafi önemli. gecinmek icin alman devletinin aylik belirledigi miktar 680 euro. ama 400 euro ile de gecinilebilir. en önemli gider kira olacktir.

tüm yil calisma imkani cok zor. senelik 90 tam gün, ya da 180 yarim gün calisma hakki veriyor ögrenci oturumu. ben de bilgisyar mühendisligi bitirdim ve masterim da o alanda yaptim. almanyada calistigim sirket ne kadar ugrassa da izin alamadi benim icin. gerekceleri "calisan bir ögrenci okulu yarida birakma riski tasir" di. o yüzden legal yollardan tüm yil calisma durumunu unut. ama bir istisna var, eger okulda (kütüphane, labaratuar) calisirsan calisma izni almak zorunda deigilsin.

bu uygulamada dört önemli nokta görüyorum
1. Facebook API kullanman gerekli ki kullaniclar facebook ile baglanabilmeli
2. Google Geolocation API ve Location manager kullanman gerekli ki kullanicilarin fiziksel lokasyonlarini ve kullanicilarin birbirlerine yakinliklarini bulabilesin.
3. kullanici database ve yetkilendirme gerekli, böylece kullancilara farkli yetkiler verebilesin.
4. is ve isin parcalarini bir database de tutmalisin (masa ve masa imalati), insanlar da buna göre is bölümü yapmali

simdi hazir sablon siteler cok daha basit islerin üstesinden gelebilirler, ayrica kredi karti ödemesi, sepete ekleme(checkout) gibi karmasik olan ama cok kullanilan problemleri cözebilirler. senin durumunu cözen hazir sablon uygulama bulmak zor olabilir. cünkü ihtiyacin cok karisik olmasa da cok kendine has. her bir adimin digeri ile ic ice olacak. böyle bir seyi gercek anlamda cözebilmek icin, ve hatta bu uygulamayi ticari bir boyuta cekebilmek icin java, web-services, ve database ile uygulama bilmek, Android API konusunu bilmek gerekir. Deneyimli bir gelistiricinin 1 haftada cikarabilecegi bir uygulama degil.

jsp olmasinin hic bir önemi yok, sonucta jsp sayfa container tarafindan html olarak cevrilecektir ve browserda gösterilen html sayfasidir. bu nedenle python ya da herhangi bir dil ile arayip "html parser" yapan kod yazman gerekecektir. web oldugu icin en kolay javascript ile yazilir.

api varsa oyle de kolay olur

selenium ile de yapabilirsin.

nerede ise bütün diller için jquery implementasyonu var, python içinde var, java içinde var, golang içinde var, parsing için en temizi bunlar, yaklaşık yarım saatini almaz istediğin şeyi yapman. hangi dil olduğu fark etmez.

Turkish bank ın nakito kartını kullanıyorum, bildiğim en düşük ücretli banka gayet de memnunum

berlinde denizbank kullaniyorum. türkiyeye para gönderip alirken 1000 euro icin 6 euro masraf cikiyor, para 1 gün icinde karsi tarafa ulasiyor. subesi de cok merkezi yerde (friedrichstrasse)

alman bankasi olarak da postbank kullaniyoru, cünkü cok yaygin ve online bankaciligi cok iyi.

Alman Bankasi olarak Deutsche Bank. Almancam iyi olmadigi icin mailleşmelerde vs. İngilizce hizmet vermesi önemli benim icin. Bir de burada ogrenci olacaksaniz sizden para almiyor debit card hesabi icin.

Bir cok CMS (Wordpress basta) artik bir cok ihtiyaci karsilayabiliyor. Eklentilerle isteklerinizi cekirdek koda girmeden yapmak mumkun. Enerjinizi siteyi bir sekilde acip, icerik uretmeye ayirin ve istediginiz ozelliklerin onceliklendirmesini yapin. Ona gore zamanla ekleye ekleye devam edersiniz. Eklerken de cekirdege girmek yerine eklenti gelistirebilirsiniz.

Kolay gelsin.

mükemmeliyetçi yanlıştasınız bence.

wordpress ciddi olarak çok iyi.

kendin yazarsan satabilecek hale getirmek;
tek başınaysan 7-8 ay.
ekpseniz 4-5 ay sürer nerden baksan.

opencart vs. üzerinden gidersen, 2-3 ayda tek başına çözersin.

bir tarafta esneklik ve uzun vadeli cözüm, diger tarafta standart ve hizli cözüm. Genelde "full-stack" developerlarin düstügü bir hatadir ben yaparim, ugrasamam template ile, hazir kod ile demek. Bunu cözmek icin düsünceni "lean programming" bakis acisina cekmen lazim. böylece ikisinin avantajlarini da kullanabilirsin. "Lean" icin güzel bir sekilde örneklendirme var; proje gelistirirken iki yol var der "lean". ya tren yapacaksin ya ucak. ucak yaparsan herseyi kusursuz oluncaya kadar yaptigin alet ise yaramaz. tek kanatli ucak olmaz. tren yaparsan önce lokomotif yaparsin. lokomotif calisir yani isin en kücük parcasi bile islevsel olur. sonra zaman buldukca arka arkaya vagon eklersin, is yapmak icin engel degildir eklemedigin vagonlar.

senin örnegine gelince, önce hazir sistem kur, en basitinden en hizlisindan. uygulaman baslasin is yapmaya. sonra kendin icin en önemli olan kisimdan baslayarak uygulamana kendi kodunu yaz ve yavas yavas hazir koddan kendi koduna gecersin. bir taraftan hazir kod calissin, yaptikca da kendi kodunu devreye sokarsin. bu sayede acelen olmayacagi icin kendi kodunu daha özenerek yazarsin ve o modulde her türlü testini yapar, sonra sadece o modul icin kodunu devreye sokarsin. sayfan modüler olur, tabi modüler yapi icn cok daha ince düsünüp kod yazman gerekir.