valla bizim salonda da var bücürük bi herif deli gibi basıyor. zoruma gidiyor bazen .mk :)))

Güçlü sinir sistemi.

''Ayrıca hareketi de doğru yapıyor. Bu nasıl oluyor?''

sorunun cevabı ilk cümle

(bkz: güç antrenmanı)

Kısa torso ve uzun kollar da avantaj olabilir. Ana kaldırışlarda kemik uzunluğu oranları çok büyük fark yaratır. Bir de riskli görünse de, deadlift squat'a göre teknik olarak daha basit bir egzersiz. Ondan daha hızlı ilerleyebilir.

Her şeye iyi gelme yok bence, sıcak su rahatlatıypdur.

Şöyle düşün: Marijuana da bir bitki ve kendine has özellikleri var, bunun gibi bazı bitkilerin de bazı özellikleri olabilir.

İyi geliyor ama bitkinin doğru bölümünün doğru demlenme şekliyle. Bir arkadaşım bitkilerin latince isimleriyle aratıp doğru yöntemleri yabancı kaynaklardan buluyordu. Annem gibiler de saatlerce bitkiyi ocakta kaynatıp inanıyorlar işte. Belki de daha zararlı hale geliyordur.

National geographic'in sifali bitkiler ansikloedisi var ki bilimsel destekli yazilmis bir kitap icinde yazilanlari okusan hayret edersin. Uyumak icin yastiga yapraklar filan bile konuluyormus eskilerde ki soz konusu bitkinin sakinlestirici etkisi varmis vs. O kitabi okuyabilirsin bayagi ilginc.

ilaçların bitkilerden yapıldığını düşünğrsek mantıklı, tabi doğru içme-kullanma yöntemini bulmak lazım...

mesela rahatlatan bişeler aradığımda sarı kantaron antidepresan ilaçlarında kullanıldığını öğrenmiştim

www.zaytung.com

1. heyecanınızı kesinlikle tecrübe ile yenebilirsiniz. ne kadar çok sürerseniz o kadar çok tecrübeniz artacak ve "şerit tutma" olayını bilinçaltınız siz farkınıza bile varmadan otomatik olarak gerçekleştirecek.
2. tamamen kişiye bağlı olarak değişecek bir süre olarak görmelisiniz. ahmet 2 günde süper sürmeye başlayabilir, mehmet ise 10 ay sonra bile acemi gibi sürmeye devam eder.

size tavsiyem bol bol sürün, ufak ufak trafiğe çıkın. trafiğe çıkmadan öğrenemezsiniz.

yol çizgileri varsa sen çizginin öbür tarafında değilsen hiç korkmana gerek yok. yol çizgileri yoksa baktın adam sana doğru sert geliyorsa yavaşlarsın. yavaşlama her türlü manevra yapma kabiliyetini artırır. bu da senin paniğini önler.
günde 1 saat sürüşle bir ay rahat sürüş deneyimi kazandırır. parka ve yokuşta kalkmaya çok çalışmalısın.

Yolun kendi tarafında kal. Karşıdan mal gibi gelen olursa ki gelecekler, farını gözlerine yak söndür hızlı hızlı. Baktın durmuyor yavaşla kenara çek. Geçen gün bir beton mikseri geçemeyeceğini bile bile ters istikamettekilere yol vermedi. Park etmişler yanlara. Zorladı resmen, ben kenara çektim arabayı park yerine girdim kısmen ama arkası dışarıda kaldı. Resmen altına alacaktı. Kornaya bastım kaldırıma çıktım kaçmak için. Öküz çok.

Hocam korkmanı çekinmeni gerektirecek bir durum yok. Benim tecrübem hiç yoktu ehliyeti bile 50metre sürerek aldım. O zaman çok saçmaydı. Ehliyetim varken bile ilk bindiğimde hangisi gaz hangisi fren diye sordum. Velhasıl araba aldık kapının önüne arkadaşıma getirttim. İlk bindiğim zamanlarda çok sıkıntı yaşadım stres oldum indiğimde dişlerimi sıktığımı fark ettim, kaskatı sürdüm, bir aralık lanet olsun sürmek istemiyorum bile dedim. Daha sonra süre süre alıştım. 6 aydır sürüyorum çok şükür kazam da yok. İlk başlarda yavaş gittim emin olmadıkça hiçbir şey yapmadım, park ederken uzak olsun boş olsun mantığıyla hareket ettim. Arkamda araba varmış korna çalıyormuş selektör yapıyormuş aldırmadım, onun baskısıyla tehlikeli bir şey yapmadım. Öyle öyle çok geçmeden alıştım ve artık çok olağan bir şey oldu. Al ve sür çekinme.

1: Trafikte kimse kaza yapmak istemez herkes trafiğin ritmine uyar yoluna bakar, ekstrem durumları saymazsak da kimse gelip sana çarpmaz. Olayı bir de bu şekilde değerlendir.

2: Belli olmaz, 15 sene de sürebilir 1 ay da. Sürekli pratik yaparsan trafiğin mantığını çözer daha az heyecanlanır ortalama bir şoför olursun. Dayım 20 yıllık şoför ama hala tırt, kullandığı arabaya binmem öyle diyeyim.

1. arabayı ilk kez kullanmaya başladığımda böyle biraz panik yapıp sağda park edili arabanın dikiz aynasına çarpmıştım azcık, neyse ki bir şey olmamıştı. eğer yolda şerit çizgisi yoksa yavaşla, sağa yanaşabiliyorsan biraz daha yanaş ve gerekirse dur, bırak karşıdan gelen geçsin. bir buçuk yıldır buca'da araba kullanıyorum, başta kamyon farı görmüş tavşan gibi kalıyordum, öğrendim ki iki araba geçmez dediğim yerden bi araba bi kamyon bile geçiyor, zorlasalar iki kamyonu da geçirirler. dediğim gibi korkma, yavaşla, gerekirse dur. zamanla alışıyorsun.

2. bu biraz yetenekle (multitasking -türkçeleştiremedim- kabiliyeti ile) de ilgili sanırım. ancak 1-2 ay gayet yeterli olur diye düşünüyorum. vaktin oldukça park çalış. müsaitse (yolu tıkamıyorsan) geniş yerler varken bile dar yerlere girmeye uğraş.

kazasız günler diliyorum.

-karşı tarafta da çarpma korkusu olduğunu düşün. o da sana çarpmaktan korkuyor yani.. neden maddi manevi ve üstüne zaman kaybı yaşasın ki?

-durabileceğinden emin olduğun hızla git.

-çok şeritli yollarda en güvenlisi orta şerittir. makul hızda orta şeritte git.

-bol bol pratik yap.

-bol bol geri vites çalış

-bol bol park çalış. ki bunun da teknikleri var. misal, önde arkada 2 araba var, ortası tam bir arabalık boş yer var diyelim. yolun sağında diyelim.. oraya girmeye çalışıyorsun. yola paralel parktan bahsediyorum. önce, öndeki arabanın yanına yanaş. geri geri yavaşça gel, duran arabanın bittiği nokta, senin arabanın tam yarısına geldiğinde tam sağ kır direksiyonu, sonra geriye gelmeye devam et, bu arada sağ arkayı, sağ önü kontrol etmeyi unutma. yolun sağında kaldırımın bittiği yerde demierler olur genelde, dikkat et. aynadan görmeye çalış. makul şekilde geri geldikten sonra tam sol yaparak toparlaman lazım. ki diğer arabaların hizasından çıkmamalısın..
bu şekilde açıları, tehlikeli noktaları dikkat ederek, sürekli kontrol ederek, park tecrübesi geliştirmen gerek. dar yerlere park ederken de, geri geri geldikten sonra birkaç kezsağ ileri sol geri manevra yapar, makul şekilde arabanı içeri soktuntan sonra bırakır gidersin. mühim olan her arabanın önünde ve arkasında makul mesafe bırakmak ve apartman kapı girişlerinde insan ve bebek arabası mesafesi kadar yer bırakmak... kolay gelsin... ayrıca ilk alacağın araba otomatik vites olsun. zaten trafik zor birşey, onunla uğraşırken bir de vitslerle boğuşma, işin kolaylaşır, hata yapma riskin düşer..

Şekersiz kahve-Kafein

kahve,
muz,
kuruyemiş ya da,
store.donanimhaber.com

Yolda giderken yudum yudum su iç.

evden 1.5 saat uzakta bir yere gitme, evde yap. enerjini karşılamış olursun.

benim evim uzakta, şehir merkezinden non-stop bir yolculuk toplu taşımayla(sıra sıra hepsi gelmiş olsa) neredeyse 2 saat.

o yüzden uzak değil, bir de bu zamanın fiziksel olmanın yanında algıyla da bir ilişkisi var yani yolculuk konforu yolculuk amacı filan çok etkiliyor.

45 dk o yüzden uzak değil bence.

20 dakika uzaklığa gidiyorum ben. çok çok nadir olarak 1 saat uzaklıktaki yere. yolda geçen zamana çok acıyorum çünkü.

İşten çıkıp eve geldikten sonra çıkacağım yer 45 dakika uzakta olsa ben çıkmazdım, benimki genelde 3-10 dakika arasında değişiyor yürüyerek.

Aksam bir yere gideceksem eve gelmem, direkt is cikisi giderim. Eve geldikten sonra karsi bina bile uzak gelir. O yuzden eve ugramam.

Şehir? İstanbul'da yaşarken 1 saati geçiyordu hep benim. Bir buçuk saate kadar normal görüyordum. (bkz: beylikdüzü) İstanbul dışındaki her şehir için fazla bence.

haftada 2-3 gun 30km(20-30dk) uzaga gidiyorum onun dısında genelde 5-10dk mesefe oluyor

buf-e kür +1, Cesario +1
Gerçi birkaç büyük şehir için çok sayılmaz bence ama ben de gtmezdm. Arada gidiyordum Beylikdüzü-Kadıköy'ü ama birkaç ayda bir. Genelde yakınlardaki yerlere gidiyordum. Gerçi iş çıkışı doğrudan gidiyordum ben de. Eve uğramıyordum.
Yine de gitmek istiyorsanız kim ne karışr.

Stavro+1
Zaten eve varmam min. 1.5 saati buluyor, direkt işten çıkar giderim. Mekan evle iş arasında olur böylece toplamda her halükarda harcayacağım vakti harcamış olurum.

her gün 4-5 saatim(bazen 7-8) yolda geçtiği için hafta içi bir yere gitmiyorum...

çok ya boşversene haftasonu gıdersın.

eve girersem hayatta çıkmam +1

Bence yapmasaniz daha iyi. Derin nefes alinan ortam küfĺü olabilur. Devamli yapilacaksa havalandirma olur.

Ortamı havalandıracak bir yol yoksa yapılmaz. Yani bi pencere falan varsa olabilir ama yoksa eğer olmaz.

yapılır yahu ne olacak.

Sakallı iyi ama bu sakalın oluru bu mu az gürleşmez mi? Bıyıkla falan birleşse daha iyi olacak. Arada çok boşluk var :/

sakalsız dediğin de tam sakalsız değil bana göre ama sakallı ve yandan iyisin...

sakal dediğin 11-11 maç yapıyo çok uzatırsan sırıtır, az sakallı daha iyi

Sende olan şeye tam olarak sakal diyemeyiz ama eldeki malzemeden yola çıkarsak sakal iyidir.

@ave maria bu saatten sonra zor yaş 25. ben de bekliyorum birleşir mi diye ama oluru mu anlaşılan :D

@elorelia evet haftada 1 kesiyorum normalde o kadar falan oluyor genelde. şu anki sakallı dediğim hali 10 günden fazla oldu. yandan iyiyim hmm teşekkür ederim ama genelde düzümü de alıyorum evden çıkarken :/

@basond evet ben yorum yapmamıştım ama dediğiniz gibi düşünüyorum, çok gür değil ve yönleri karışık biraz. boşluklar çok

sakalsız. çünkü sakalın tırt.

iyi de ikisi de sakallı bunların :D ?

ilk fotodaki daha iyi derim.

Bence de sakalsız ancak ilk fotoğrafta tam olarak sakalsızsın diyemeyiz.

Kisa sacli.
Yuz tuylerin ayni cunku.

sakalsız denmeme çok takılındı da hafif kirli sakal diyeyim :D jiletle tıraş olmaya gerek duymuyorum onla uğraşmak da istemiyorum. makinenin en küçüğüyle haftada bir falan tıraş oluyorum.

sac sakal uzasin hepsi.

Sakallı. Ama biraz daha uzatirsan daha iyi olur.

Sorun sakalda değil saçta bence. Saçı ya kısa tut ya da şekil ver, dağınık saç olayı senlik bir şey değil.

Sakallı kesinlikle.

sakalı 2-3 ay falan bi uzat abi. o arada bıyığın durumuna bak. senin bıyık çok kuvvetsiz ondan sakal garip duruyor. sarışın olman da bir etken tabi. bence sakalsız dediğin fotodaki sakal ve normal boyda kesilip taranmış bir saç iyi olur.

şu an kafam çok karıştı :D

anket açtım, oylarsanız sevinirim
www.strawpoll.me

hangi sakal? sakal yok hacı sende.

Sakalsiz kesinlikle.

Sakalın olsa sakallı diyeceğim ama, sakal yok.

Halk lumbersexual diyor ankette.

sakallıyla sakalsız arasında çok fark göremedim, yani tam bir sakal yok ama sakalsız daha hoş geldi göze

bende görünüyordu mekik yapmadığım halde. ayda 1300 km civarı yol yapıyordum bisikletle. onun karın kaslarına ne derecede etkisi olmuştur bilemiyorum. 78 kilo civarıydım. boy 182.

Diyeti iyiyse görür, diyeti iyi değilse göremez. Mekik zaten sakat bir hareket kimsenin yapmaması lazım. Karın kası diyetle ortaya çıkan bir kas grubu, ağırlık çalışmak kasları büyüttüğü için daha belirgin hale getirir sadece ama önemli kriter diyet.

Çıkıyordu eskiden, kardiyo da yapmadan.

Misal koşu core bölgesini gayet iyi çalıştırıyor, belki belirgin bir six pack olmaz ama sıkı bir karnın olur.

Karın kas grubu, atletizmden judoya, dağcılıktan yüzmeye kadar tüm spor branşlarında çalışan, çalıştırılan bir kas grubudur. Eğer herhangi bir braşta spor yapıyor ve karın kaslarınızı göremiyorsanız, üzeri yağ tabakasıyla kaplı olduğundandır. Çözümü mekikte değil diyettedir.

çıkar, göbek kısmında yağ yoksa çıkar ama zayıf ve six packli olursun ki çok iyi bir görüntü değildir.

zor olan six packs yapmak değil, ona gösterebilmek aslında :)

2 haftada ne yaparsan yap 3,3 kilo kas kaybedemezsin, o kadar kısa sürede o kadar kas kaybedecek olsaydık insan ırkı bugüne kadar gelemezdi. O makineler tırt, doğru sonuç vermez ama sizinki baya yoldan çıkmış.

Onlar %100 dogru degil, tek gercek sonuc veren havuz icinde olcum yapilan profesyonel sporcular icin uygulanan bir yontem. Digerlerinin hepsi vucudundaki kas yorgunlugundan, elektrolit degisiminden, odemden etkilenir ve hatali sonuc verebilir. Ona bakarak kesin yag aldim verdim hesabi yapma.

Kendini takip için en pratik yöntem, soyunup aynanın önüne geçmektir. O aletlere bel bağlama.

2 haftada 3.3 kilo kas kaybetmişsin diyen diyetisyenin git ağzına kürekle vur.

gittiğim spor salonunda bu ölçüm cihazlarından var ortalama ayda bir ölçüm yaptırıyorum.
cihaza göre farklılık gösterebilir ancak
hocalar özellikle ölçüm yapılacağı zaman son 4 saat hiç bir şey yiyip içmemen gerektiğini söylüyor.
ve ben kendimce aman ne olacak biraz su içsem dediğimde ölçümlerin sapıttığını fark ettim.
o yüzden ne yediğin ne kadar su içtiğin önemli ancak 2 hafta sadece su içsen bu kadar kas kaybedip üstüne yağ alman imkansız.

Olur ama disiplinini koruyabilirsen.

yok disiplini korurum. hatta salona bu yüzden gidemiyorum. uzak olduğu için aksıyor ama evde çalışırsam 1 gün bile aksatmam. ama o aletler gerekli değil mi? bench press, barbell curl falan evde yapılır da bacak ve sırt için kullanılan makinalar gerekmez mi?

Squat için rack alınabilir. Lat pulldown için de barifks demiri+ağırlık kemeri çözüm olur.

bende evde kendim yapmaya çalışıyorum ama disiplini koruyamıyorum :)
evin uygunsa çalışma istasyonu alırsan daha verimli yapabilirsin.

Squat, barbell lunge, deadlift, barbell row, t-bar row, dumbbell row, bunlar serbest ağırlıkla yapılabilen birkaç bacak ve bel+sırt egzersizi, yani makinelere bağlı değilsin elinde ekipman varsa evde de çalışabilirsin ama verim alman için sürekli yükleme yapman lazım, yani ağırlıkları artırabilmen lazım. Ağırlıklar artmaz sabit kiloyla çalışmaya devam edersen bu egzersizler bir süre sonra kardiyo etkisi göstermeye başlar verim alamazsın.

salonda sadece sırt için 4 hareket yapıyordum. mesela cable row seated diye bir hareket vardı. bunu yerine yapılabilecek şeyler var mı? bu hareket kanat ve bicepslere çok faydalı oluyordu. ya da triceps için push down'ı evde yapmak için alet yok.

salondaki bazı aletlerin gerekli olmadığını biliyorum. mesela ilk başladığımda butterfly vardı daha sonra göğüs için dumbell fly'a geçtim. ama bazıları olmadan zor olur gibi. yoksa makinadaki her hareket için sadece ağırlık ve sehpa yeter mi?

Cable row seated=Barbell row

Çoğu row egzersizi bir birine benzer zaten. Cable row yerine, barın bir ucunu duvarın köşesine sabitleyip, sadece diğer uca ağırlık takar, Landmine Row yapabilirsin mesela. Tam karşılamasa da oldukça yakın etki gösterir.

yok en rahat olduğum konulardan biri disiplin ve süreklilik zaten. her gün akşam olsa da salona gideyim diye bekliyordum. ama salon yakın olmadığı için zor geliyordu. evde çalışırsam çok disiplinli çalışırım. bir hoca buldum güvenilir de. ama sadece ağırlık ve sehpayla zor gibi geliyor. göğüs ve önkol için alet gerekmiyor pek. ama cable row seated, push down, leg extension gibi hareketler vardı. bunlar evde zor. olmazsa yine salona gidicem ama evdeki gibi disiplinle çalışamam. arada aksar yine.

Evde bu iş olmaz

o zaman hocaya güvenip başlayım mı evde çalışmaya? o zaman birçok makina gerekli değil di mi? net bir karar vermem gerekiyor çünkü evde çalışırsam ağırlık vs. alcam o kadar para verip tekrar salona gidersem yazık olur.

@gözü açık neden öyle dedin?

Ben evde daha rahat yapıyorum ekipmanım varsa. Bence yap, ama kesinlikle squat rack tarzı bir şeye ihtiyacın var.

Çünkü hem kendim denedim hemde çevremde yapan insanlardan gördüğüm o ağırlık aleti koşu bantları sonundaçamaşırlık oluyor. Sahibinden de dünya kadar böyle ilan var bari 2. El alın

@noluya yaa peki salondaki aletlerin eksikliğini hissediyor musun?

@gözü açık yok disiplin konusunda sıkıntı yaşamam. hatta şu an evdeyim alet olsa da bir an önce çalışsam diyorum. salon uzak olduğu için aksıyor yakın olsa 1 gün bile aksatmazdım. evde daha disiplinli olurum.

hocam bence yapabilirsin. Ben salona 2 sene devam ettim. Salonda alet ile yaptığınız çoğu hareketin benzerini dumbell ile yapabilirsiniz.hiç sıkıntı olacağını sanmıyorum. sehpa ve varsa sıkıntı olmaz.

gayet olur, sehpaya gerek yok hatta. onun yerine barfix bar al, üst vücut ve diğer karın, triceps vb egzersizleri için çok önemli ve faydalı bir alet.

sehpa neden gereksiz? bench press, dumbell fly için gerekli değil mi?

sadece ilham vermesi açısından biraz incelemeni tavsiye ederim scoobysworkshop.com
scoobysworkshop.com

Ben de belli bir düzeye kadar evde yapılabileceğini düşünüyorum. Uygun yerin varsa barbell, Z Bar, barfiks aleti ve ihtiyaçlarına uygun ağırlık seti ile salondaki aletlerden birkaçı hariç tüm hareketleri belli bir kiloya kadar gerçekleştirebilirsin. Squat vazgeçilmezin ise ve dambıllar ile yaptığın kesmiyorsa internetten "Barbell/Front Squat without a Rack" gibi aramalarla kendine uygun hareketler belirlemen gerekiyor. Dergi kapak modelleri gibi olma derdin yoksa düzgün bir beslenme ve kardiyo kombinasyonu ile çok iyi sonuçlar alırsın.
Kafana takılan detay soruların olursa mesaj atabilirsin.
Başarılar

bir mat işini görür press, fly hareketleri için. şunun gibi: i.ytimg.com

yapabilirsin ama spor yaptığın alanın penceresini muhakkak yarım veya tam aç.

herkesin atladığı nokta, salonların tavanı yüksek olduğundan oksijen akımı farklı. evde sen spor yaptıkça nefes alış verişin değişecek.

alet olarak da çok abartmaya gerek yok. 2 dumbell 1 bar al yeter. envai çeşit harekete girersin bunlarla.

@tute, evde en çok eksikliğini hissettiğim şey yeterince ağır girememek. Yani taş çatlasa 50 60 kilo falan yapabiliyordum ki o da bazı şeylere az geliyordu.

bu iş için ayırabileceğin bütçe ne kadar ve varolan ekipmanın neler?

boşa giden bir sürü uzun yazım var duyuruda bu konuyla ilgili o yüzden soruyorum:)

@makbur şu an için bir ekipmanım yok hiç. ama 1000 lira civarı yeter sanırım. belki daha az bile olabilir. bir ağırlık seti, bar, sehpa ve barfix demiri almayı düşünüyorum.

biraz geç oldu ama şimdi vakit bulabildim ancak:)

bütçene biraz ekleme yapmak şartıyla bu dediklerimi aşama aşama da alabilirsin.

ilk evrede ihtiyacın olan tabii ki ağırlıklar ve dambıl-bar olacak. bunun için 50 kg lık takılıp çıkarılan dambıl setlerini tavsiye edebilirim. 41 kg ağırlığın ve 2 tane dambıl barın olacak, ayrıca kutusunun üstüne bir tane mat serip düz sehpa olarak da kullanabilirsin o yanında gelen kutuyu:) (içinden bir de iki parça birleştirmeli uzun bar çıkıyor ama onu kullanma, bu sporda en ufak bir riski bile göz ardı etmemek gerekli bence.)

döküm alırsan fiyatı 400 lira, krom kaplamalı alırsan 550-600 lira arası bir şey. ev ortamı için krom çok avantajlı oluyor çünkü döküm ağırlıklar gerçekten adı gibi dökülüyorlar:) krom temiz oluyor. ancak internette döküm ağırlıkları bantlarla falan sarıp sarmalayan elemanlar vardı, bütçeden arttıralım dersen araştırabilirsin.

2. olarak bir tane ez bar alabilirsin. www.hepsiburada.com salon tecrüben olduğundan bu barın kol hareketleri için olan avantajlarına değinmiyorum:)

3. olarak, aldığın dambıl setinde 6x1kg 6x2,5kg ve 4x5kg var. maksimum ağırlıkla yapabileceğin 2 dambıl 18 kg oluyor. 2x1kg ve 2x2,5 kg boşta kalıyor. özetle bu sete bir de ilaveten 2x1kg ve 2x2,5kg ağırlık eklersen 2 dambılda da 25 kg ya kadar çıkabilirsin. yani 50 kg cepte.

4. ve bence evde gerçek anlamda vücut geliştirme kategorisine geçebileceğin düzenek: power rack ya da power cage. türkçe kafes diyebiliriz. www.google.com.tr

sahibinden.com'da biraz ciddi bir araştırmayla 900-1000 tl bandında bulabilirsin. pazarlığıa da çok açık bir ürün çünkü talipleri de fazla olmuyor. satmak isteyen kişi bir an önce elinden çıkarmak istiyorsa uygun fiyatlara düşürebilirsin.

güvenlikleri sayesinde kaldıramayacağın ağırlıklara da korkusuzca girebilirsin. spor salonunda yardımlı çalışmaktansa, power rack'te gücünün son raddesine kadar girdiğin kiloyu basmaya çalışman, hatta basamamanın bile o anki maksimum zorlama sebebiyle inanılmaz faydası var.

power rack'in squat, bench press dışında en büyük artısı omuz hareketlerini de güvenle yapabilmen. salonlarda genelde hocalar başlarına iş almamak için omuz press'leri smith machine'lere ya da istasyonlara veriyorlar. robot gibi tek bir düzlemde gidip gelen harekete bir süre sonra kaslar da alışmaya başlıyor. burda ise hem ön omuz hem de arka omuz u barla bağımsız bir şekilde maksimum eforla çalıştırabiliyorsun. hatta ayakta military press bile yapabilirsin -benim boyum kısa sayılır gerçi (1.75) bar tam power rack in tavanına ramak kala duruyordu, önceden bir denemen lazım:)-

özetle power rack sehpadan bile daha önemli.

5. tabi olmazsa olmaz 1.85 lik bir bar alman gerekecek haliyle. artık power rack de oladuğuna göre 2x10 kg da ilave edebilirsin. 10 kg ağırlıkları direkt spor salonlarından alabilirsin 2. el olarak, döküm alıp üzerlerini koli bandıyla tamamen kaplayabilirsin.

6. decline pozisyonuna da gelebilecek bir sehpa. bacak aparatı olması çok önemli değil çünkü bence hiçbir zaman o sehpalardaki bacak aparatlarından verim alamıyorsun. bunu da 2. el kovalamaya bak. ravel, delta falan o tarz markalardan uzak dur.

7. olarak da lat. bunu istersen power rack ine ekletebilirsin, yapan yerler var. ya da istersen ayriyetten bir istasyon alabilirsin, ön-arka bacak da çalışabilirsin. altis falan dandik istasyonlar bile işini görür. ama şunu unutma, en önemli hareketler power rack'te oluyor, squat zaten en baba bacak hareketi.

***

sonuç olarak bence işe dambıl setini almakla başlayabilirsin. sadece dambıllarla bile yapabileceğin onlarca hareket var. belli bir seviyeye geldikten sonra da power rack i alırsın. yalnız çalışmaya alışınca salon bir külfet olarak geliyor. çalan müzikler, kalabalık, bazen aletlerde sıra olması, ne kadar kaçmaya çalışsan da bir şekilde muhabbet etmeye çalışan elemanlar, yardım isteyenler -100 kg bench in 40 ını sana yığan tipler:)-.

@makbur çok teşekkürler baya yardımcı oldu :)

Bu ağırlık yoğunluğuna göre değişir ama 1 RM'nin %70-80'inde çalıştığında 3 set 6-12 tekrar aralığı iyidir izole çalışma için. 3 set sonrası growth ve testoteron salınımında düşüş başlayıp negatife kayabiliyorsun. Tabii bu dediğim iyi çalışanlar için geçerli.

23x23x23 yapıyorum ben jordan forma numarası diye yıllardır böyle.

Büyük liftler 3x5, küçükler 3x12

Ana kaldırışlarda 5-6 set, 5-6 tekrar; izolasyon için 3-4 set, 12-15 tekrar arası; vicut ağırlığı için başarısızlık noktasına kadar.

ben haftada 3 gun gidip

5x5 4x10 3x12 yapıyorum , aynı hareketleri yapmadıgımdan döngünün tamamlanması 3 hafta oluyor . İyimi yapıyorum bilmiyorum . Agırlıklarda sürekli değişiyor not almak zorunda kalıyorum :D o yönden iyi

Umarım evrimin bir yerinde kimin ne giydiğinin diğer insanları ırgalamadığı bir noktaya varırız.

edit: kadının en büyük düşmanı yine kadın.

gezmem.
saçma buluyorum.
üstelik estetik de değil.

transparan t-shirt içine güzel bir sutyen ya da o tarz bir şey giyilse daha seksi bence.
o giyilir.
ama tabii giyileceği yer var, giyilmeyeceği yer var.
taksime giderken falan giymemek lazım.

erkek olarak;

insanoğlu henüz buna hazır değil.

kılıçdaroğlu olarak;

böyle bir şey olabilir mi?

doğru bulmuyorum.

memelere özgürlük hareketini ben de destekliyorum. herkes istediğini giysin. ben olsam giymezdim ama. moda anlayışıma uymuyor

Bütün kadınlar erkekler gibi plajda orada burada memelerini açarak dolaşmaya başlasalar, ilk başta kaos ortamı oluşsa da en fazla bir iki jenerasyon sonra normalleşeceğini ve kimsenin yadırgamayacağını düşünüyorum.

Biz kapattığımız için, normalimiz bu olduğu için, şu an açılması ayıp-tahrik edici vs geliyor. Yoksa cinsel olarak konumu bir dudak veya bacaktan öte değil.

Sadece trde değil ki, ilkel kabileler dışında, dünyada nereye gitsek kadın memesi tabu :D O yüzden yurt dışında da üstsüz gezmem.

Gezmem. Neden dersen şu noktadan sonra hangi ülkeye gidersem gideyim içinden çıkamayacağım bazı ahlaki normların etkisi altındayım yıllar yılı burada yaşamış olmak ve bu ülkenin kültürü içinde şekillenmiş olmaktan dolayı.

Buna ek olarak estetik de gözükmediği noktasında blatta'ya katılıyorum.

Bir de böyle tırt isyanlar bana çok yalan geliyor ve sinirimi bozuyor. Maksat memelere özgürlükse, maksat meme utanılacak bi şey değil erkekler sonsuzluktan itibaren meme gösteriyorlar biz neden gösteremeyelim ise, esas kaygı buysa yani tamamen çıplak gezilsin o zaman. Memeleri gösteririz kimsecikler de karışamaz diyip tamamen soyunmaya cesaret edemeden bunu transparan bir kumaş parçasının arkasına gizlemek bana inanılmaz büyük bir iki yüzlülükmüş gibi geliyor. Ortaya koyduğu hiçbir iddiayı destekleyemeyen, tamamen gösteriş ve dikkat çekmek üzerine yapılan bir hareket olduğunu düşünüyorum. Norm olana karşı verilen her tepki haklı değil, akıllıca da değil ne yazık ki.

Evet, 10 dakika kadar bu gereksiz konu üzerine düşündükten sonra esasında s.kimde olmayan bu mevzuyu da geçmişin derin karanlığına gönderiyorum.

buff çok güzel açıklamış +1

giyip giymeme konusuna gelince benim için memelerim cinsel bir obje. çocuğum olunca farklı bir anlamı daha olacak ama o zamana kadar götümü açıp gezmekle mememi açıp gezmek arasında fark görmüyorum. bu sebeple asla giymem.

Türkiye'de değilsiniz, istediğinizi yapacağınız yerdesiniz. Öyle gezer misiniz?

türkiyede yetişmemiş olsaydım gezerdim. ama şu saatten sonra bi yere gidip memeler özgür bi şekilde istesem de dolaşamam.

bunun hakkında bir fikir sunulmasını aptalca buluyorum.

Turkiyede asla giymem..yurtdisinda da sutyensiz tisort ya da derin gogus dekoltesi haricinde mememi direkt gosterecek bisey giymem..cunku benim icinde hala buyuk bi tabu.ama yurt disinda gece bara gittigimde tranparan giyen cok fazla kadin gordum.yani en azindan bunu rahatlikla yapabiliyolar, guvenlikleri tehlikeye girmeden..ama orada bile cogu kisi icin meme demek cinsellik demek..dunyanin genelinde boyle bazi kabileler haric..oyuzden dunya uzerinde bu tabu bitmedigi surece oyle gezmem

gereksiz pahalı tekstil ürünleri gibi cinsel teşhir de kar oranı yüksek bir ticaret. kıllı meme ucu ile, sarkık göğüsler ile türk kızı mı giyecek onları. ha ha. o özgüven hiçbirinde yok. çıplaklık insanın en özgür duygusudur. evde çıplak takılan, denizde çıplak yüzen biri olarak söylüyorum ki bence cinsel devrim olmasının vakti geldi. internetin her yeri olmuş cinsel seks (bkz: porno sektörü), bi ünlü memesini açınca millet hala kafayı yiyor. ne ebru şallı , ne rihanna, ne fappening, hiç birine merak edip bakmadım. çok banal. kimi açılıyor kimisi de kapanıyor bu ara zaten. ayarı kaçtı işin iyice. cinsel devrim şart.

gündelik hayatta değil de tatil beldelerinde giyilebilir bir tarz bence bu.

ve evet, daha modern bir ülkede olsaydım arada sırada böyle gezebilirdim. bence çok şık ve güzel dururdu.

kendimi epey ileri ve açık görüşlü bir adam olarak tanımlarım ama bana da itici geliyor. olayın ahlak boyutunda değilim ama bence estetik değil. isteyen istediği gibi giyinsin yoksa. ben erkeklerin tayt gibi pantolonlar ya da bileklerinden bir karış yukarıda paçalar giymesini de sevmiyorum şahsen. o da estetik gelmiyor

Yazarken dinledim; youtu.be (şarkı çok güzel, teşekkürler prens)

rihanna'nın memeleri çirkin diye düşünüyordum, sonra aklıma geldi bu çirkin memelerle bile popüler olmasının getirdiği özgüvenle beğenilebiliyor dedim.

tüm bunların dışında, kıyafet çaputtur. ona kıymet veren(olumlu/olumsuz) sizin kafalarınız.

çok da şeyapmamak lazım.

bir de bu tür davranışlara genel tepki kadınlardan gelir genellikle, çünkü onlar hala destekli sütyen v yaka tişört taraftarı, bu şekilde daha etkili olabilecekleri zannı içindeler.

Kadın memesi kadın kolu ya da ne bileyim kadın kulağı gibi cinsel etkileşim içermeyen bir organ olsaydı, ki bunlardan da etkilenenler vardır ama genel anlamda konuşuyorum, tabii böyle şeyler mantıklı olabilirdi ama öyle bir şey değil bu organlar, e o zaman açmanın mantığı ne? Ben ana bacı eksenine girmeden, hiçbir kadının bu şekilde sokakta dolaşmasını istemezdim, dolaşanın da attention whore olduğunu düşünürdüm. Onun dışında, biz kadınların sadece Türkiye gibi ülkelerde risk altında olduğunu düşünüyoruz ama kadın dünyanın her bölgesinde, Avrupa'da da Amerika'da da tehlike altında, yani Türkiye'de giymem ama İsviçre'de olsa giyerim demek de mantıksız. Bir de erkekteki meme, evriminin son noktasına gelmiş bir tek ucu kalmış bir organ, erkekte öne çıkan bölge göğüs. Yani erkekler yapıyor hadi biz de yapalım diye bir şey yok. Biz mememizi çıkarmıyoruz ortalığa, yok çünkü. Meme ve göğüs farklı şeyler. Ha ben açık havada spor yaparken tişörtümü çıkarabiliyorum rahatlıkla ama memem olmadığı için çıkarıyorum, benim memem olsaydı ben de çıkarmazdım muhtemelen.

Erkeğim, genel olarak krem peynir'e katılıyorum.

Memenin, emzirmenin tabu olmadığı bir toplum daha yaşanılası geliyor bana. Kadınların rahatlığından ve sağlığından yanayım. Seks objesi olarak görülmelerine yol açacak akımlara sıcak bakmıyorum. Yani bahsi geçen akımı rahatlık, sağlık için destekleyen insanlara sıcak bakarım ama teşhir, seksi görünme ve ilgi çekme çabası ile destekleyenlere kendilerine yaptıkları için üzülürüm. Ki bu akım da biraz teşhir amaçlı sanki, niyet sütyenin zararlarından kaçmak olsaydı transparan detayı olmazdı. Yok, erkekler üstsüz geziyor biz de gezebilelim demek ise amaç, bir şehir merkezinde üstsüz gezen erkeğin de rahatsız edici olduğunu hatırlatmak isterim.

bir de şimdi farkettim, erkeklerin memelerini açık gezdiği yerlerde kadınlar da memelerini açıp gezebilirler ve evet bu 1 günde de olur(gezen çok sayıda insan var). olayı, o şekle sokmaya hiç gerek yok.

temel yanlış şurada bence; insanlar dilediklerini yapmakta özgürdürler fakat bu dilediklerini yapma özgürlüğü sadece o yapana has değildir. doğanın ve diğer insanların da buna bir refleks gösterme(onların da dilediklerini yapma) durumu vardır(hakkı değil) işte bu refleksi göze alarak yapmalılar insanlar istediklerini. (zaten döngü böyle oluyor, sen birşey yapmak istiyorsun yapıyorsun, doğa ve diğerleri buna refleks gösteriyor sen o reflekse- refleks gösteriyorsun, onlar buna refleks gösteriyor diye ilerliyor, akıl denilen şey de burada oluşuyor)

yani sen kuleden kuleye atlayacağım dediğin anda bunu yapabilirsin ama yer çekimi de ''nereye gidiyon hacı'' diyecektir. tıpkı sen erkeklerin memelerini gösterdiği yerde memelerini açarsan, bu boyutuyla ve şekliyle doğru orantılı biçimde diğer insanların senin memene bakmasına sebep olacaktır. emin ol, eğer seninkiler kadar büyük memeleri olan bir erkek de olsa yine insanlar ona o şekilde bakacaklardı. kadınla erkekte ki bu bakan ve yorum yapan sayısal farkta da, erkeklerin cinselliğe o kadar da hızlı ve istedikleri şekilde ulaşamaması etkeni ve erkekte meme o kadar da çok cinsel bir obje olmasa da kadında memenin cinsel bir obje olması hatta bununla ilgili seks pozisyonları ve fantazilerin bulunmasındandır.

çok başlık konusuyla ilgili değil ama yaklaşım biçimleriyle ilgili bir ''cevap bu'' oldu, kusura bakmayın.

Ana baci ekseninin dislanmasina karsiyim. Kisiler arasi empati icin gerekli bir eksen.

Olay memelere rahatliksa tisort niye transparan onu anlamadim.

Ben giymem cunku bok gibi. Ancak tabii ki MEMELERE OZGURLUK. Rahat memlekette olsam sutyensiz gezerdim.


Isteyen istedigini giysin, umrumda degil.

biz memelerimizi saklamıyoruz da, transparan tişörtlerle de dolaşmıyoruz.

kadın memesi cinsel istek uyandırıyor. siz erkek memesi görünce hipnoz olmuyorsanız aynı şey değil maalesef.

@mavijojobatanecigi Haklısın, biraz yanlış söyledim. Demek istediğim "Ana bacı ekseninden bakmayın" değil de, "Sadece bunu söyleyip geçmeyin" anlamındaydı. Mobilden uzun uzun yazıyorum, internetsizim. Cümleyi başından sonuna kadar çok iyi takip edemiyorum yavaş yazdığımdan.

Çok çirkin. İmkanı yok gezmem. Kadınım ama özgürlük diye bazı şeylerin saptırıldığını düşünüyorum teşekkürler.

kimsenin ne giydiğine karışmam isterse donla gezsinler ama ben memenin mahrem bölge olmadığına katılmıyorum.

"uygarlıkla birlikte gelişen bedeni gizleme alışkanlığı, cinsel merakı uyanık tutar ve kişi onun saklı bölümlerini ortaya çıkararak cinsel nesneyi tamamlamak ister" Freud

spor yapmıyorsan gerek yok

Alacağın tek protein protein tozundan geliyorsa saçma olur.

fitness, yüzme, bisiklet, body. haftada min. 5 gün çok sağlam spor yapıyorum arkadaşlar. yumurtasıydı, yağıydı, peyniriydi, mercimeğiydi dikakt ediyorum. sağlıklı beslenme konusunda sıkıntım yok.

Balığı annem temizletip alıyor. Daha pahalıya geliyor belki ama çok rahat.

"tavukların yetişme koşulları"
bunu diyorsan protein tozunun üretimini de incelemen lazım. çok tatlış ciciş duruyor etikette dimi? ama işte öyle değil.

bir şekilde organik tavuk bul az da olsa ye? yani serbest gezen falan değil de en azından saçma sapan yedirilmemiş tavuklar illa ki vardır.

@proletarier, organik muhabbetine asla inanmıyorum. Kendi ellerimle kendi köyümde yetiştirdiğim tavuk hariç organik olayı yalan.

@la noix, kanıtlarıyla birlikte elinde bir kaynak varsa ve paylaşırsan çok sevinirim.

Protein tozu da nihayetinde işlenmiş gıda. Çoğunda tatlandırıcı var ayrıca.

kalori hesabına güvenmeyin belli bir efordan sonra vucut metobolizma yavaşlıyor ona göre de kalori yakımı yavaşlıyor. 2.husus ise egimli koşu ve yürüyüş dizlere ve bileklere aşırı yük bindirir ip atlayın yada agırlık çalışın daha iyi

imkaniniz varsa duz yolda kosun. egimli yol tek secenekse yurumeyi tercih edin, kosmayin.

O kalorilerilerin bir anlamı yok, o makineyi seninle aynı şartta kullanan herkes için aynı değeri verir ama herkeste aynı olmaz. Hadi onu geçtim, o makinelerin kalori gösterimi bir şey ifade etmez. Yani 800 kalori yaktın gösterir ama onun 700 kalorisi şeker 100 kalorisi yağ olabilir bunu bilemezsin. Yani her koşuda şeker yakıp durmak da var, bunlar hep ihtimal.

düz koşarken daha küçük bir kas grubunu kullanıyorsun, kalp atışının artması ve daha çok yorulma sebebin, görece ufak bir kasın çok yorulması.

yokuş yukarı yürürken daha büyük bir kas grubu çalışıyor, kalori harcaman artıyor ancak küçük bölge yerine geniş bir bölgeyi kullandığın için yorulma hissi daha az oluyor.

koşarken biraz daha anaerobik (oksijen yetmezliği ile) çalışıyorsun, yokuşta yürürken aerobik oranın daha fazla belli ki. aerobik seviyen yükseldikçe, kalbin kaslarına oksijen gönderirken zorlanmıyor demektir. Geniş bölgeyi çalıştırırsan aerobik ezgersiz oranın artar. kasların yanma hissi anaerobik ezgersizde daha çoktur.

Koşu formun kötü olduğu için gereğinden fazla efor harcıyorsun. Makinelerin gösterdiği ortalama değerler. Kalori hesabına çok takılma.

Besin değeri düşmez, yani besinin değeri hiçbir şekilde eksilmez zaten ama lezzetsiz olur.

angelus +7
Yanına da Beşiktaş Adanapor 2,5 üst.

avrupada marketlerde oyle satilio

ben ofise götürüyorum, sabah üşendiğim için hep akşamdan haşlıyorum hiç bişi olmuyo.

Dikey yüzeyleri silmek. Camlar, dolap kapakları, duvarlar, banyonun fayansları vs. ifrit kesiliyorum. Çok da yorucu.

bulaşık makinesi yoksa bulaşık. anlayamazsınız. ütü de zor ama açıkçası ütüyle pek uğraşmıyorum olduğu kadar deyip geçiyorum.

Yoo ben erkek olmama rağmen üşenmem ya, ütü falan yaparım yani. Tek yaşadığım için alıştım.

Sadece yemek olayı canımı sıkıyor, yemek yapamıyorum pek

ütü ama ben ütü yapmıyorum kışın ya. zaten kazak falan giyiyorum ve kazaklar genelde kırışık falan olmuyo. geri kalanları da annem ütülüyo.
cam silmeyi sevmiyorum bi de.

ütüyü hem beceremem hem de sevmem. aslında ev işine dair hiçbir şeyi sevmem de, en azından haftada bir biraz toparlamak gerekiyor ortalığı.

ailemleyken düzenli biriydim, eşyalarımı derli toplu tutardım falan. bekar hayatında çok dağınıkmışım, düzensizmişim aslında, onu gördüm.

en sevdiğim şey ütü. birazdan 5 gömlek ütüleyeceğim, ne mutlu bana.

En sevmediğim elimde bulaşık yıkamak, arkasından da süpürge ile süpürmek geliyor sanırım.

Yemek yapmak :(

Ütüyü severek yaparim. Ama camasirlarla ilgili diger isleri sevmem. Makineye atmak, katlamak, yerlestirmek, dolaplari duzenlemek.. ama en cok bulasigi sevmem. Makineye yerlestirip temizleri bosaltmayi da, elde yikamayi da hicbir sekilde sevmiyorum.

Toz almak. Mezun olayım, toz dinamiği üzerine araştırma yapıcam valla. Bir kere siliyorsun, iki gün sonra her şey başa dönüyor. Ütü yapan biri değilim. Yemek yapmayı eğlenceli bulurum. Bulaşık yıkamak sıkıcı bir eylem. Ama toz almak kadar olamaz.

Hepsini seviyorum, yaptıktan sonraki tatmin çok güzel. Belki yemek yapma ve bulaşığı daha az seviyorum.
Ama hepsine de üşeniyorum, bu bi gerçek..

Çamaşır yıkamak.
Makine yıkıyor demeyin, o kadar nefret ediyorum ki evde 2 tane 4 kapılı dolap ağzına kadar dolu, en son 2 ay önce çamaşır yıkadım şu an giyecek az kıyafetim kaldığı için yıkamak zorundayım.
Ayırması ayrı yıkaması ayrı asnası toplaması kurumasını beklemesi katlaması ütülemesi yerleştirmesi ayyy nefret ediyorum.
Ütüden nefret etmiyorum, dandik süpürge yüzünden süpürge de çok sinir bozucu.
Cam silmek bana çok eğlenceli geliyor.

Çamaşır ve süpürge kesinlikle.

Ben genelde evde iş yaptıkca resmen dinleniyorum beni sıkmıyor ama en sevmediğim iş ıspanak gibi topraklı yeşillikleri yıkamak. Sirkeli suda bekletsem de tüm yaprakları teker teker yıkamam aşırı zaman kaybı geliyor. En sevdiğim de yerleri silip pırıl pırıl yerlere çıplak ayakla basmak :D

hiçbir şey değil ama tencere yıkamak!
öğrencilik yıllarımda yeteri kadar tencere yıkadığım için nefret etmiştim. sonra bulaşık makinesi aldım rahatladım. bunun dışında ev işlerini zevkli bir hale getirmeye çalışıyorum. mesela ütüyü gece geç saatte yaparım ve yaparken de mutlaka içerim :)
yemek desen yeni tatlar denemeyi seviyorum, boşandıktan sonra daha çok yapmaya başladım. zorlandığım bir şey var o da sanırım toz alırken dar alanlara girmek. üşendiğimden değil ama bu cüsseyle (1.95) dip temizliği yapmak gerçekten insanı yoruyor.

Nevresim değiştirmek. Askerde bile kendim değiştirmezdim evde mecbur değiştiriyorum ihale bana kitlendi, ömrümden ömür götürüyor her seferinde.

kesinlikle nevresim değiştirmek.
zulüm.

toz almak. bütün sebebi de o zaten. süpürmek, silmek vs ütüye bile bi yere katlanabiliyorum ama toz almak tam bir zulum geliyor bana.

Yemek yapmak disinda butun ev islerinden nefret ediyorum :(

1) bir yerleri silmek ve süpürmek

Toz almak.
Yemek pisirmek

ütü :(

evi süpürmek (önceden çok sevmeme rağmen yoğun kedi tüyünden dolayı usandım artık)
en sevdiğimse ütü.

ütü benim de :( zaten çok beceremiyorum düzgün yapabilmek için epey uğraşmam gerekiyr, bi de o çıkardığı ısı bunaltıyor iyice. kabus gibi. temizlik, yemek ve bulaşığa bayılırım ama. terapi gibi geliyor bana.

bir kisi de cikip perde takmak dememis ya lan. bu kadar mi cok seviyorsunuz bu lanet şeyi? allah dusmanimin basina vermesin.

Ütü. Kesinlikle ütü. Bir de ütü titiziyim.

Geri kalanını az da olsa severim. Hele temizledikten sonra oturmayı çok severim.

ocak ve fırın silmek :( nefret ediyorum. ocağın üstündeki o demirler, fırının ızgara telleri hiç sevmiyorum onları temizlemeyi. bazen ocağın üstünü uzun süre temiz kalsın diye aliminyum folyo ile kaplıyorum o derece.

hahha guldum okurken. utu guzel ya. hele o giysinin duzlesmesi. kol kisimlarini sevmiyorum ama zor oluyo.

carsaf degistirmek kesinlikle! yeni serilmise yatmak sahane olsa da o surec cok ama cok zor. hele bir de yatak duvara dayali oldugu icin yatagin her kosesine ulasamadiginda.

yesillik yikamak sevimsiz.

bir de camasir katlamak. cunku her giysi turunun ayri katlama stili var bende ve cok zamanimi aliyor :(

kitaplik tozu almak sevimsiz.

km çok yüksek bence,

şu nasıl sizce?

www.sahibinden.com

Bu arabanın son sahibi olursun bu kilometreyle, satamazsın.

Yürümüyor hacı bu arabalar. Kırmızı ışıkta stop ettirmekten kanser olup sattım. Makyajsız kasası bir de bu bi artısı yok. 12 senelik araba kaç km de olacaktı? Km normal ama alınmaz. Yani alma.

İyi gozukuyor ama ilandaki niteliklerine gore fiyati dusuk, kesin bir sikintisi var bu arabanin. (Km normal aslinda 12 yasinda dizel bir araba sonucta, yillik 15.000 km yapmis)

Sahibi al-satci buyuk ihtimal ve ev alacagim olayi yalan. Diger ilaninin fiyati da dusuk, 'boya takintisi olanlar aramasin' yazmis. Tahminimce ya agir hasarli araclari alip satiyor ya da km dusurup satiyor. Satici guven vermedigi icin bulasmazdim yani.

Bende bunun 2004 modeli var.benzinli.ilk sahibiyim.genis ferah bir arabadir.koltuklarda yuksek oturum sekli oldugu icin rahattir.arka suspansiyonlar biraz sert.cukura falan girince ses yapabiliyor.arka koltuklari ve sag on koltugu tamamen kapatip cok genis bir hacim yakalayabiliyprsun.birseyler tasimak icin ideal,kopeginiz varsada cok ise yariyor bu kocaman kopek rahatca gelebiliyor.

Benimki de yaklasik bu km de olmasi lazim,her parcasi iki kere falan boyanmistir buna ragmen 20 liralar teklif ediyorlar ama sevdigim bir arac oldugu icin satmiyorum.yedek duruyor.bu yastada bu km cok normal.tabi diesel sozkonusu olunca bizdeki kotu yakit,yagina suyuna bakmayan az yaksin masraf olmasin suruculeri yuzundenkotu olabilir,iyi bir ustaya,servise gostermek lazim.

satıcı oto tamircisi çıktı rıza baba:

"AK Parti İstanbul Milletvekili adayı Doçent Doktor Hüseyin Yayman ve Maltepe Zümrütevler Mahallesi’ndeki oto tamircisi Mehmet Masyan arasında geçen diyalog böyleydi."

www.aljazeera.com.tr

@mezarkabul

güzel ama küçük, ben sığmam buna :)
bir de manuel vites bu.

araç halısı ve jantlar araç sürücüsünün bir apaçi olduğunu ortaya koyuyor bence. buna ek olarak ön tamponda çeki bölümünün kapağı sökülmüş ve geri takılmamış. kesinlikle bu arabayı almayı düşünmezdim.

yağdan değil kastan vermişsinizdir kiloyu. ayrıca spor yapmamanın da etkisi olabilir.

şimdi öncelikle you are my lethe doğru diyor kastan gitmiş gibi. sonra biraz metabolizma hızlandırıcı takviye yapmak lazım sana. mesela sabah kahvaltıdan 2 saat sonra bir tutam maydonoz bir tutam dere otu çeyrek limonu su ile rondo da gebertiyorsun sonra içiyorsun. öğle öğününden de 2 saat sonra suyun içine tarçın atıyorsun. bu metabolizmanı en doğal şekilde hızlandırır. yatmadan da 2 saat önce yeşil çay içebilirsin. ayrıca yemeklerde acı biber, brokoli ve diğer yeşil sebzelerden tuketmeyı unutma. nutrients tavsiye edeceğim ama muhtemelen kullanmazsın. yoksa spora giderken bir sürü form sağlayıcı şey önerirdim.

Beslenme rutinin iyiyse kas kaybı olmaz, kas erimesi daha çok aşırı egzersiz ve bununla birlikte yetersiz beslenme nedeniyle olur. Sedanter bir insanda, çok uzun süreler aç kalmadığı sürece, kas kaybı olmaz. Sen aynı şekilde diyetine devam et vücut neresi uygunsa oradan yağ yakar, özellikle bel ve kalça kısmı çok daha geç erir bir anda orantılı bir şekilde kilo veremezsin.

millet ne güzel sallıyor ya :) vucut tüm yağları eşit sürede yakamaz. öyle kilo vereyim sadece basenlerim erisin diye birşey yok. o bölgelerdeki yağlar vucudun yaşam kaynağı, son umudu. birgün ayağın kayar dipsiz kuyuya düşebilirsin diye vucut basen ve kollardaki yağları kullanılması üzere saklar. En kolay yakılan, yüzdeki yağlar olduğu için önce ordan gitmeye başlıyor.

diyet yapmadan önce vucudunu ve metabolizmanı tanı

Cok kabaca su sekilde ozetlenebilir yapmaniz gereken: Vermeniz gereken yerlerden verene kadar spora baslayin, devam edin. Liposuction yaptirmayacaksiniz popo göbek basen bacak yuzunuz zayiflayana kadar diyete spora devam etmelisiniz.

düz vitesi otomatik kullanmaya başlayınca unuttum. mecburen devam ediyorum oto ile.

otomatik tabi ki. bir süre düz vites kullanmak zorunda kalmıştım, zamanla alışmıştım ama biraz zorlayıcı bir süreçti. trafikte çok yoruluyordum. otomatik çok daha rahat geliyor ve gerginlik olmayınca dikkatimi daha iyi toplayabiliyorum.

Düz kullanıyorum. Otomatik olmasını tercih ederdim.

@rucka boji+1

özellikle istanbul trafiğinde oto. şart.

Düz. Hiç otomatik kullanmadım daha. Eski kafalıyız biz ailecek, bütün arabalar düz. Belki kullansam severim otomatiği.

şimdiye kadar hep düz kullandım. 1 sefer de kısa otomatik deneyimim oldu.

yarın araba alsam otomatik alırım. eskinin teknolojisine para vermek istemem böyle bir durumda.

otomatik. iphone 7 yerine iphone 3g kullanmam. yeni teknoloji > eski teknoloji benim için.

Otomatik. Dur kalk trafikte düz vites rezillik. Minibüse binmekten de nefret ediyorum bu yüzden. Sürekli sarsıyorlar arabayı.

Düz kullanıyorum, ama otomatik olsun isterdim, ama çok pahalı.

Düz vitesi seviyorum, sıkış trafikte de artık otomatikleşiyor hareketler rahatsız etmiyor ama otomotik düşmanı değilim, düz vitesle aynı performansı verecek kadar gelişirse teknolojisi onu da tercih ederim.

düz kullanıyorum ve düz tercih ediyorum. debriyaj ve vitesi kullanmak hoşuma gidiyor.

Otomatik varken düz vites saçma geliyor

Otomatik tabi ki. son 3 aydır otomatiğe geçtim. acayip rahatladım. resmen eve dinlenmiş olarak geliyorum.

kesinlikle otomatik tercih ederim.

otomatik kullanıyorum, otomatik tercih ederim.

Önceki üç arabam manueldi. Şimdi otomatik, ve büyük rahatlıkmış. mecbur kalmadıkça bir daha manuel kullanmam diye düşünüyorum.

Düz kullanıp otomatik isteyenlerdenim.

düz kullanıyorum eski bir araç. istanbul trafiğinde çok yoruyor. tercihim tereddütsüz otomatik vites olur.

benim cikardigim da cok oldu. dikkat et gozunu uzerinden ayirma, kacmiyorlar genelde ama ne olur ne olmaz.

kızgınlık zamanı valla geri kediyle beraber dönebileceğinizi sanmıyorum.

Kediler için vücut tasmaları var o olmadan çıkarmayın asla.

evde huzurlu bir ortam olduktan sonra kediler pek dışarı meraklısı canlılar değildir. en azından benim 3 kedim öyle. bence hiç çıkartma, başına iş alırsın:)

Korunaklı bir yerde çıkarın önce,böyle etrafı kapalı ufak basket sahası vs varsa.
o vücut tasmalarının içinden sıyrılıyor bizimkisi.

Kediden kediye fark ediyor o iş. Bazıları mal gibi oluyor bıraktığın yerde olduğu gibi duruyor onların kaybolması çok olası değil ama hareketli falan bir şeyse, bir de kedilerin doğası gereği her şeyden tedirgin olup bir yerlere kaçma ihtimalini düşününce, biraz riskli bir iş parka çıkarmak.

Alternatifi yok

Ben kadın erkek herkes için kullanılırım, hafız falan demekten iyidir. Ayrıca kadına da bu şekilde hitap edilebilir rahatsız olacak bir durum yok bunda, hoca illa erkek olacak diye bir kural yok en nihayetinde cami hocasından bahsetmiyoruz.

Kendi tavrımı ekliyim: İnsanlara msj atarken hiç bir hitap kullanma gereği duymadım açıkçası. Selam, şöyleyken şöyle diye lafa girerim genelde.

@angelus, bu hitap erkeğe dairdir demiyorum ki, bana eril geliyor dedim, rahatsızlığım da bende uyandırdığı o raconvari histen geliyor işte. geçmişte hocalık yaptığımdan o dönemden arkadaşlarımla hala birbirimize öyle hitap ederiz, ondan hiç rahatsız olmuyorum mesela.

kardesim yazsam ben senin kardesin miyim diyecek tipler var. hocam lafi gayet de guzel.

varsa guzel bir fikir soyle onu kullanalim.

Ortaya koyma biçimim yanlış olmuş sanırım. Kastettiğim şu; birbirini tanımayan insanlar arasında muhabbetin içine 'hocam' hitabı girdiğinde, sanayide taburede oturan eli tesbihli iki adamın muhabbeti tadını alıyorum :D

@blue eyes, tercihimi yukarıda belirttim. Ben hitap kelimesi kullanmıyorum, eksikliğini de çekmiyorum.

hafız, hacı, başkan (başgan) gibi hitaplardan daha iyidir bence.
arkadaş çevresinde müdür hitabını da kullanıyoruz.
tanımadığımız kişilere karşı abi, ablacım gibi hitaplar yaygın.

artık ankarada yaşamasam bile odtü mezunu olduğum için çok sık kullanıyorum. ağız alışkanlığı. cinsiyeti falan yok. imamım demiyoruz ki.

@argent, cinsiyeti konusunda arada bi cvp yazdım

Kızlara hocam demem. İnternet ortamında kullanırım ama gerçek hayatta bana samimiyetsiz geliyor. Geçen derste hoca bana hocam dedi, hocaya hiç yakıştıramadım bana hocam demesini. O kadar okuyup hoca olmuşsun öğrencine niye hocam diyorsun, biraz ağırlığın olsun dimi? Gardaş de, emmi de, ama hocam deme.

herhalde sadece odtü'de cinsiyetsiz bir hitap bu.

ben eril ve raconvari konuşmak istemediğim insanlara karşı kullanmıyorum, ama sempatim var.

Gerçek hayatta, yüzyüze olan hocam hitabı değil kastettiğim. Üniversitelerde kantinci, fotokopici, herkes herkese hocam der, çünkü hoca kim öğrenci kim belli olmadığından risk alınmaz.

Gülük hayatta çok denk geldiğim bir ortamda değilim. Bir de akademisyenlikten ötürü hocam'ı çok duydum ama birbirimize karşı hiç kullanmıyorduk, sadece hocalarımıza Hocam diyorduk. Öğrenciler de kendi aralarında pek hocam demiyoru. Bir gün ODTÜ'ye gittik bir etkinlik için, arkadaş birine hocam deyince onu gerçekten hoca sandık. Bir de etkinlik için öğretim üteleri ile buluşmamız, spru-cevap seansları falan gerekiyordu. Bir de saf saf "Hangi dersi veriyorsunuz?", "Yakınlarda konferans var mı" falan diye sorduk dört kişi. Sonra herkes birbirine hocam deyince "Herhalde kültür böyle" dedik. Sonra biri geldi, ona da hocam, hocam derken bizim gruptan biri kulağıma eğilip "Bu hakkaten hoca galiba. Sorsam mı sormasam mı" dedi. Biz kafayı yemiştik hangisi hoca, hangisi değil, ayıramıyoruz diye. Kulağım bana "Hacı Abi" denmesine alışkın, ki oda arkadaşım der ama hocama alışkın değilim pek.

hocam hitabının kaynağı bu entryde güzel açıklanmış:

eksisozluk.com

olay sinan cemgil'den geliyor, kendisinin baya başarılı bir öğrenci olduğu hatta yakaladığı ortalamanın hala geçilmediğine falan dair efsaneler vardı(ya da babam uydurmuş da olabilir bilemiyorum..) neyse bu nedenle odtülü olmasam da ya da ailede odtülü olmasa da kullanmayı çok sevdiğim bir hitaptır hocam. baba solcu olunca bu tarz gelenekler oluyo ister istemez :D

Hocam erkekler arasinda soylenir.

Title fark etmeksizin meslekte uygundur kullanimi.

Bence eril değil, gayet cinsiyetsiz.

Ağır olur ikisi. L-carnitine kullanma. Bana kalırsa doğal yolla zayıflama en mantıklısı ama sen bilirsin.

Bi faydasını görmezsin, zararı da cebine olur.

kullanma bir işe yaramıyor l canitine falan cebine külfet

o zaman termojenikle devam.

çok ağır gelmez ama bu ürünleri spor yapmadan kullanırsan bi boka yaramaz. proclinical caffeinli hydroxycut + zero shot 3000mg + cla + taurine + glutamine + beta alanine + arginine + olympic bcaa kullan. haftada 5-6 gün idman yap. gunde en az 5 km koş. 9 dan dusuk olmasın hızın. yemeğine dikkat et metabozlizma hızlandırıcı maydonoz+dereotu+ceyrek limonu mikserde çırp suyla iç. akşama doğru suyla tarçın iç. öğünde 70gr yulaf 120 gr a kadar et ye. kilonu bilmiyorum ama kendin ayarla bu 90 kg 185 adam için. ölme sakın!

pc kasasi. siksan 2.000.000 bile saklarsin.

Altin yap diyecegim de hırsızlık olursa o daha kolay bulunuyor galiba.

1.750.000 aldi benimki sikmadan.

benim evde saklayabilirsin istersen.

onun haricinde bazı yataklarda fermuarlı bölümler oluyor. veya kendin kesip yatağın içinde bi cep gibi birşey yapabilirsin. ben zamanında birkaç belgeyi o şekilde muhafaza ve müdafaa etmiştim.

1 seneye yakın duracaksa evde saklamak tehlikeli. çalınır, eve girip çıkan biri görür alır ve ruhun duymaz çok sonra fark edersin.

Bankaya yatırmayacaksan bari dolara çevir öyle sakla. 3,80 leri tahmin ediyor merkez bankası. Daha da fazla olur o. Boşa değer kaybetmesin paran. Dolara çevir öyle sakla tekrardan demek istiyorum. Yer olarak bir kutuya elektronik ıvır zıvır koy onun da içine parayı koy. Anneler ilişmez öyle elektronik şeylere.

euro'ya çevir. 500 lük 10 banknot eder. daha rahat olur. yanında bile taşıyabilirsin.

Elektronik eşyalara saklama. Elektronik eşyayı hırsızlar alır götürürse paracıkların da yanında gider. Annenin karıştırmayacağı, temizlemeyeceği gizli sayılabilecek yerlere koy.

Hırsızlar senden benden daha analitik düşünüyorlar, yani "Lan burayı da bulamaz herhalde" dediğin her yeri bulabiliyorlar. Benim bi arkadaş da senin gibi fikir sormuştu bana, ona da sana söylediğim şeyi söyleyip sonra da, beni dinlemeyecekse eğer, evindeki koşu bandının motor bölmesine koymasını söylemiştim. Motorun üstünde vidalı kapağı vardı, onu da kullanmıyordu ardiye gibi bir yer vardı evde oraya kaldırmıştı makineye. Eleman da motor kapağını söküp parayı oraya zulalamıştı ama hırsız orayı da bulmuş çalmış parayı. Oraya bakan adam her yere bakar bence ev riskli, hırsız girerse her şekilde bulur parayı.

nakit olarak gvendiğin birisine verebilirsin. mesela ben senin için bu parayı 1 yıl güvenle saklayabilirim. istediğin gün ve zamanda da geri veririm. bana güvenebilirsin. imza karlmarx.

ek: çok ciddiyim :)

poşetin içine koyup baca deliğine saklayabilirsin.

bozdolabının motor kısımlarını falan araştır

Euro olarak saklamak bans da mantıklı geldi. 5 bin euro. Yanında da evde de rahst saklatsin.

Bitcoin olarak bilgisayarında ya da sadece bir kağıt parçasında bile saklayabilirsin. (bkz: cold wallet). Yalnız bitcoin fiyatı değişken olduğundan bir yıla karda edebilirsin zararda.

20.000 TL az bir para. Evde istediğin yerde saklayabilirsin.

şu linktekini dene

makezine.com

Yukarıdaki dolar veya euro kısmına ben de katılıyorum. Bir de hırsızların her yere bakıldığı yazılmış, hırsız için tabii şans işi biraz yaratıcı bir saklama yeri bulunmazsa. Ancak anneniz için kendimden örnek vereyim. Benim eski bir sürü kitabım vardı, onları yıllar önce büyük bir koliye koyup bantlamıştım, hala durur annemin arka balkonunda. Hiç de açmadı, içinde sadece kitap olduğunu bildiğinden. Böyle bir şey olabilir belki, eski eşyaları vs annenizin gözü önünde paketleyip, bir süre kıyıya köşeye kaldırmak istediğinizi ve dokunmaması gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ya da ne bileyim, yaz geliyor, kışlıklarınızın bazılarını yatak altına vs kaldıracaksınızdır, onların aralarına gizleyebilirsiniz. Yani benim annem olsa dokunmazdı bu şekilde.

Bi poşete koyup içine ağırlık koyu Sifon rezervuarına koyabilirsin. Bölüp kitapların arasına koyabilirsin.kullanılmayan ayakkabıların icine de koyabilirsin.

Çamasır makinelerinin üst kapakları iki vidayla acilabiliyor genelde icindede oldukca bos bir hacim var . Onu da degerlendir.

"sifon, kışlıklar, kitap arası, soba bacası..." diyenler azıcık açıp bakın hırsızlar ilk nereleri keşfediyorlar diye. İlk sizin mi aklınıza geliyor bunlar? Hırsızlar filmlerdeki gibi gizli kasa mı arıyorlar sizce?

Kapının önüne, üstünde "paradır" yazan bir zarfla koyun isterseniz, daha güvenli olur.

Benim babam mutfak tezgahındaki çekmeceleri sökmüştü, tezgahın arka korumalığını kesip onun da arkasına bir çengel ile tutturup, korumalığı tekrar takıp çekmeceleri yerleştirmişti. Yeni para eklememiz 25 dakika falan sürüyordu.

Önemli olan hırsızın nereyi akıl edemeyeceği değildir. O adamlar senin 5 dakika düşündüğün konuyu 5 yıldır düşünüyor. Önemli olan o paraya ulaşırken ne kadar zaman harcayacak ve gürültü yapacak. Senin 1 dakikada yerleştirdiğin parayı o adam da o kadar kolay bulur.

hırsızlar hep bir adım öndedir. koy bankaya, kasa kirala evde para tutma.

Parayı kendi hesabında tutmamı isteyenler arkadaşlar ne kadar tatlısınız yav:) Oldu olcak cevap veren 20 kişiye böleyim , seneye alırım kaçınızı bulursam:) Benim banka hesabım, ayrıca orda nakitim zaten var. Bu özel bi para, evde durması lazım:D

arkadaşlar niye açık açık yazıyorsunuz, mesaj atıverin. kimsenin aklına gelmez dediğim yöntemim ifşa oldu :(
sifona, kasaya, yatak içine bakarlar bence.
dövize çevir ama dediğim gibi akla gelmeyecek yer yok saklanacak.

evde kullanmadığın bir prizin içini boşaltıp oraya saklayabilirsin.
üstüne tekrar prizi takarsın

Öncelikle şunu söyleyeyim: Ketojenik diyet ciddi anlamda bir beslenme disiplinin yoksa, hesap kitap işleriyle işin yoksa, yani yediğin içtiğin her şeyi hesaplayamayacaksan sürdürebileceğin bir program değil. Çok basittir mantığı ama uygulaması suistimale izin vermez, dikkat gerektirir. İkincisi; günlük alacağından ne kadar az alacaksın gibi bir durum yok, o zaten kalori açığı vermek oluyor, onun için ketojenik yapmana gerek yok. Günlük alacağın kalori miktarını hesapla, onun %65'i yağlardan %30'u proteinden %5'i karbonhidratlardan gelsin. Ketojenik diyette önemli olan yağ miktarı, proteinin yüksek olmasına gerek yok, alenin gibi aminoasitler glukoza çevrilebildiği için fazla protein ketosisten çıkarır, o zaman da bir anlamı olmaz. Ketojenik diyet yapıyorum diyenlerin en fazla %10'u gerçek anlamda yapabiliyordur zaten, kalanı ketojenik yaptıklarını zannediyor. Günlük 100 gram civarı yağ alınmıyorsa o diyetin ketojenik olması zaten mümkün değil. Ketojenik diyet+Yüksek yoğunluklu egzersizler metabolizmayı biraz zorluyor, alışık değilsen bu olaylara günlük yürüyüş rutinin olsa yeter.

@angelus çok güzel açıklamış, dediği gibi fazla protein almamaya dikkat et, çünkü karbonhidrata çeviriliyor. ben dediği bir şeye katılmıyorum, 100 gram civarı yağ almana gerek yok az kilolu ya da orta kilolu bir kadınsan(sanki sen öyleydin diye hatırlıyorum). başta her şeyi ölçmek gerekiyor, o yüzden mutfak tartısı almak en azından benim için şarttı. ben 50'den az karbonhidrat alıyordum ama ilk başta kilona,yapına, egzersizine göre 100'den az alabilirsin ve yavaşça karbonhidrat alımını düşürürsün.

cikis yolu; Esasında bu diyette kadın erkek zayıf şişman fark etmiyor; makrolar sabittir, yani herkes için aynı. Misal 1700 kalorilik bir diyet yapılacaksa, ki bu bir kadın için normal bir ölçü, bunun %65'i yağlardan gelecek yine. Dediğim gibi; kadın için de erkek için de bu miktar aynı. 1700 kalorilik diyette %65 yağ demek, 122 gram yağa denk geliyor. Yani ben 100 gram diyerek az bile söylemişim. Ketosise girip sürekli bu modda kalmak için bu kadar yüksek yağ almak şart, bu diyet zaten yağ diyeti, o nedenle az yağ almak gibi bir şey söz konusu değil.

@angelus, kendi diyetim için uzun süre önce bu siteyi kullandım: keto-calculator.ankerl.com . Sen ya da bir başkası sözlükte ya da duyuruda önermişti. Şimdi girdim, baktım yüzdelere. Yağ yüzdem %65'in üstünde, 85 gramla çünkü düşük kalorili diyet yapıyorum. Almam gereken proteini alıyorum. Ama kalori alımını düşük tuttuğum için karbonhidrat alımım çok az olmasına rağmen %9 ve protein %30'dan düşük. Sence bu yüzden ketosise girmemiş miyimdir?

85 gram çok düşük bu diyete göre. Yani başlangıçta %70'in üstüne bile çıkıyor yağ miktarı ketosise girmek için, o da nerdeyse seninkinin 2 katı yağa denk geliyor, o nedenle girememiş olabilirsin. Zaten ortalama 70 kiloluk bir erkek bile kilo başına 0,8 gram yağ aldığında 56 gram yağ yapıyor, bu anlamda 85 gram yağ çok bi miktar olmuyor.

sence orta-zayıf aralığında olan 50 kiloluk bir kadın için de az mı?

Toplamda ne kadar kalori alıyorsun ki? Yani çok düşük kalori alıyorum demişsin, 1000 kalori falan alıyorsan olmayabilir, bu tip durumlarda pek yağ yakılmaz zaten, ben o nedenle 1700 kalori örneğini verdim.

1100-1300 arası kalori alıyorum. 52'den az kiloya düştüğümden beri yavaş kilo vermeye başladım. hızlandırmak için bu kadar düşük kalori alıyorum. sen farklı şeylerden bahsedince boşuna mı bu kadar az yiyorum diye kendime kızdım.

O miktarlarda kaloriler biraz survive moduna sokuyor, bazal metabolizma ve günlük ihtiyaç için 1600/1700 kalori alınması gerekiyor ki o da alt limit sayılır aslında kadın için.

çok soru sordum, cevap verdiğin için teşekkürler. son bir soru daha sorucam. bu site, yaptığım egzersizlere ve kendi fiziksel bilgilerime göre sahip olduğum kiloyu korumak için 1500-1600 kalori almam gerektiğini söylüyor. sence kilo verme sürecini hızlandırmak için yine de kalori miktarını arttırayım mı?

edit: eskiden daha çok egzersiz yapıyordum. artık haftada iki kere ağırlık ve cardioyu birlikte yapıyorum.

Kilo vermeyi hızlandıramazsın, yağ yakımının kendi içinde bir sistemi var ancak ona uyarsan yağ yakımı gerçekleşir, ben bunu hızlandırayım dediğin zaman bu gerçekleşmiyor genelde, buna müdahale edebileceğin tek yer adaptasyon noktası. Yani yap yakımın tamamen durduğu zaman kalori miktarını biraz düşürürsün o zaman tekrar yağ yakmaya başlarsın ama kalori düşürmek için de en yüksek seviyeden kalori alımı yapıp sonra deneme yanılma yöntemiyle ideal kaloriyi bulman lazım. Yani o site sana 1600 kalori kilonu koruma kalorisi der ama onu senin kilonda senin boyunda olan herkes için söylüyor sana özel bir durum değil. O nedenle sen ilk aşamada 1600/1700 kalori alıp haftalık olarak oynayabilirsin onunla yani kilo veriyorsan devam edersin vermiyorsan düşürürsün, böyle böyle ideal kalorini bulursun ama bunlarla uğraşacağına IF yap olsun bitsin kaloriyle falan uğraşamazsın yine yağ yakarsın.

Guzel cevaplariniz icin tesekkur ederim. Dun bir tavuk olarak uyuya kalmisim. Fat secret uygulamasi kullanmaya Basladim. O cok yardimci oluyor. Genel olarak soyle yapiyorum. 20 civari karbonhidrat 80-100 arasi yag (ilk haftamdayim ilk gunler o kadar yag alamamistim). 50-60 civari protein. Kilo basina 1-1.2 dedigi icin yoksa bu kadar protein almaya calismam ve bu beni zorladi. Bir de sunu fark ettim bes yildir etsiz besleniyorum hic protein ne kadar aliyorum diye bakmadim, o yuzden aslinda daha fazla Ozeniyorum. Hatta bir egeli olarak hayatimda. Bu kadar protein aldigimi dusunmuyorum. ayrica 3 litre su da Iciyorum. Ailede seker hastaligi ve tansiyon var. ben de junk food vege olmaya basladigim icin, ne zaman yiyecek bir sey bulamasam hamurisi yedigim icin degismeye karar verdim. Simdi ben evden yedim hep bu surecte simdi disarda kalinca ne yiyecegim? 3gunluk sehirdisi seyahatim var ay Basinda. Bir de hic bozasim yok ilk defa seker icin delirmedigim bir diyetteyim. Iki ogun yiyorum sabah 8-9, aksam 5-6 civarinda asiri acikmiyorum. Insulin direncim ortadan kalkmasi ve vucudumun biraz daha insuline duyarli olmasi Icin aralikli yiyorum. Yorumlariniz neler? Hatam varsa ve yapmaman gereken seyler varsa neleri yapmamaliyim? Hiit icinsa yine pko ya bu ikili iyi geliyor diye yapiyorum. Hatta su aralar inanilmaz guzel uyuyorum. Sabah 6da kendiligimden uyaniyorum.

Dediğim gibi protein çok önemli değil bu beslenme programında önemli olan yağ, yağı tuturduğun sürece protein miktarı, fazla olmadığı sürece, çok sorun değil. Dışarısı için en garantisi sebze yemekleri ya da bakliyat, et yemediğin için çok fazla seçeneğin de yok zaten. Yalnız bakliyatın miktarını iyi ayarlamak gerekiyor karbonhidrat bakımından çünkü günlük miktarı geçme riskli var. Suyu zaten bol tutman gerekiyor, zira keton cisimcikleri fazla miktarda açığa çıktığı için bunların vücuttan atılması gerekiyor, o da idrarla oluyor, onun için de su önemli. Bunlara ek olarak multivitamin ve balık yağı desteği şart gibi. Sen balık yağı tüketemiyorsun sanırım, ikame etsin diye onun yerine hindistancevizi yağı da kullanabilirsin.

doğru beslenme için ara öğün gereksiz.

kefir, pekmez, granola, kuru uzum aklima gelenler

O hesaplamalar esasında biraz şablon hesaplamalar çok güvenilir değil, BMI hesaplamaları da artık geçmişte kaldı bilimsel bir kabul edilebilirliği yok. Misal 2800 kalorilik ne ihtiyacın olabilir ki senin, bu fazla bence. Yani ağır spor yapıyor olsan falan neyse de kısmen sedanter biri için çok fazla, muhtemelen yağlanırsın bu hesaplamalarla. Bir de tabii nasıl bir makro hesaplaması yaptı ona bakmak lazım. Bu programlarda beslenmenin %50'si karbonhidrat olduğu için çok da sağlıklı bir hesaplama diyemeyiz. Onun dışında, market işi meyveli yoğurt olayı saçma tabii, çok yorum yapılacak bir durum değil.

diyabetik değilseniz ara öğün çok gereksiz. şekerli şeyler yemezseniz ara öğünlerde acıkmazsınız zaten.

Gün geçmiyor ki bir iyi bildiğimiz şey meğer yanlışmış, anlaşılmasın.
Ara öğün gereksiz +1 interval yemek ile ilgili araştır bence. ayrıca @angelus'a katılıyorum.
İlle de ara öğüse bir bardak günlük süt ya da ev yapımı yoğurt (sade) veya işlenmemiş badem/ceviz/fındık filan. Az ama. Mesela 3-4 ceviz gibi.

Ara öğün kendine zulmetmekten başka bir şey değil. Hazır yoğurt, hele de meyvelisi zaten çöp.

o hazır meyveli yoğurtların faydadan çok zararı var bence. alınan kalori miktarındansa kalori kaynağına dikkat etmek lazım. bence ev yoğurduna az meyve katmak ya da kefir içmek daha iyi. kefir beni bayağı tutuyor.

Barı da kaldırdığına göre, tabii ki.

Standard her salonda olan olimpik bar 20kg dır ve sayılır. Herkes koyar diye biliyordum.

yeni başladığımda ben de sadece plakalar sayılıyor zannediyordum.

bar ağırlığını her zaman ekleyin. hem standart bu, hem de ne gerek var yani kaldırdığın ağırlıktan 20 kilo eksik kaldırdığına inanmaya :)

Sayman gerekir, olimpik müsabakalarda bile plakalarla birlikte bar da hesaplanır, olimpik barlar zaten 20 kilo hesaplanılmayacak ağırlıklar değil neticede o da bir kuvvet uyguluyor sana, ona da direnç gösteriyorsun.

ben de herkes kuvvetli ben mi güçsüzüm diyordum :)
eyvallah beyler bayanlar.
1 günde 20 kg güçlendim sayenizde.

barın ağırlığından size ne, belki ilaç kullanmış da almış o kiloları?

ben hesaplamıyorum.

www.youtube.com

Kadın mı erkek mi ona göre cevap vericem.

erkek

www.youtube.com

youtu.be

İşi gücü düzgün giden bir insan Survivor'da olmayacağına göre, evet.

Kediler huzursuz gergin hayvanlar, %100 güvenmedikten sonra yemek verip vermemen bir şey değiştirmez. Sen yemek verirsin bi başkası kovalar, güvenini yine kaybeder yine tırmalamaya çalışır. Bu hayvanlar böyle. Bizim evde beslediğimiz kedi de yeri geliyor bi şeye morali bozuluyor keyfi kaçıyor bize tırmık atıyor amk anlamadım ben bunları.

erkekse ve sokak kedisiyse sevmen zor. tabiatları böyle.

zor bir küçüklük geçirmiş ve kötü tecrübeler edinmiş de olabilir.

7 sene besledik böyle bir kedi. gelip bizim bahçeye doğururdu. hala daha torununun torununa bakıyoruz. o kedi parmağımı uzatınca öyle bir pati atıyordu ki parmağım kırılacak sanıyordum. onu da öyle uzaktan sevdik. yapacak bir şey yok.

kötü şeyler yaşamıştır küçükken. üstüne gitmeyin. hala daha çocuğuna hayvan sevgisi öğretmeyen, hayvana nasıl davranacağını bilmeyen insan dolu. dün mahhallede 7-8 yaşlarında 3 çocuğun elinden kedi kurtardım hayvanın kuyruğunu bağlamaya çalışıyorlardı.

küçüklüğünden kalma kötü tecrübeleri vardır. yazlıkta baktığımız kedinin bize temas etmesi 2 yıl sürmüştü. sevmemiz için bir 2 yıl daha gerekiyor galiba...
sokaktaki hayvanın sevdirmemesi iyi bir şey aslında. elini uzatan herkes sizin gibi sevmek için uzatmıyor. etrafa sürünüp kokusunu bırakması sizleri sahiplendiğini gösteriyor aslında.

dünya 6 milyar yıl boyunca canlıların yaşayabileceği bir gezegen olarak var olmaya devam edecek. bu süre zarfında türünün devamı için bir formül keşfedilmeme şansı yok.

Evet

Fizikte yeni bir atılım gerekli. Nasıl ki Newton fiziği sonrasında Einstein yeni bir fizik ortaya koyduysa yine Newton ve Einstein gibi birileri çıtayı çok iyi bir yere çıkartmalı. Şu anda o teknolojiden çok uzağız. Uzay araştırmalarının maliyeti çok yüksek. Beklenen atılım 500 yıl içerisinde gerçekleşirse bir sonraki 500 yılda böyle bir olasılık var.

Evet, mars için harıl harıl çalışıyorlar, bir yandan dünyaya benzer gezegen aramaya devam ediyorlar. Başaracaklarına inanıyorum.

toplu imha silahlarını, biyolojik silahları, teknolojik ilerleme ile yıkım araçlarının (her türlü silah, patlayıcı, imha düznekleri vs.) mikro düzeyde elde edilebilmesini de göz önünde bulundurun. bugün nükleer silahlar sadece belirli ülkelerde üretilse bile 10-20 yıl sonra bilimum örgütlerin üretemeyeceği anlamına gelmez.

belki 50 yıl sonra tsar bombasının bir benzerini ışid benzeri bir örgüt üretebilecek.

yine de barış kazanır diyorsunuz. bu da birşey.

Nükleer bomba üretimi IŞİD zekasına biraz fazla değil mi? Düşün, Türkiye bile İTÜ, ODTÜ gibi üniversiteleri olmasına rağmen böyle bir şey yapamıyor. Teröristlerin ileri teknoloji gerektiren şeyleri gerçekleştireceğini beklemek fazla hayalperest olmayı gerektiriyor.

bilgiye ulaşımın çok kolay olduğu bir çağdayız. hemen hemen hiçbir bilgi zihinlerde hapsolmuyor. ve zeka dediğimiz şey belirli bir süre sonra pratiğe dökülebilecek kılavuzlara dönüştürülebiliyor. 100 yıl önce imkansız olan birşey şimdi bir kılavuz kitapçığına başvurularak gerçekleştirilebiliyor.

kıstas burda zeka değil bence. gerekli kaynaklara ulaşım ve şimdilik gizli olan bilgilere erişimin zorluğu. (inernetin ücre köşelerinde silah üretimi ile ilgili dökümanlar mecvut mesela.)
50-100 yıl sonraki kolektif bilgi ile şimdiki farklı olacaktır. bugün nükleer bombanın 5-10 ülkenin tekelinde olması daha sonra da böyle kalacağını göstermez.
çok dağınık yazıyorum. kusura bakmayın.

20 yıl için bile imkansız böyle bir şey. Nükleer enerji bilgisi kolay ulaşılabilecek bir bilgi değil. Ülkeler bu işe milyar dolarlar harcıyorlar. Böylesine değerli bilgilerin 20 yıl içinde teröristlerin eline geçmesini, teröristlerin bu bilgileri anlayıp gerçeğe dönüştürmeleri 3. sınıf Hollywood filmlerinde bile görülmez. Nükleer başlık kaçırırlar deseniz eyvallah. Ama üretmek? Büyük bir saçmalık.

Bildiğimiz anlamda insan için böyle bir şans yok, yani Homo sapiens sapiens için böyle durum mümkün değil. Bizim ırkımızın uzayda, Dünya dışındaki herhangi bir gezegende yaşama, yani bildiğimiz anlamda yaşama ihtimali yok. Biz bu çalışmaları biraz yanlış anlıyoruz, kendi türümüz için zannediyoruz. Öyle bir şey yok. Yapılan çalışmaların tümü, ki bu çalışmalar kayda alınmayacak kadar önemsiz çalışmalar, gelecekte bir gün, genetiği değiştirilmiş "İnsanın" mevcut uzay şartlarında yaşayıp, başka bir türe evrilip o şekilde yaşamaya devam etmesine yöneliktir. Misal radyasyona daha dayanıklı ya da yaşamak için oksijene ihtiyaç duymayan, ne bileyim bizim mecbur olduğumuz beslenme şekline ihtiyaç duymayan bir türe evrimle mümkün bu. Uzayda yaşamak için mevcut gezegen değiştiremeyeceğine göre; yani atmosferini, atmosferinin kimyasal yapısını, Güneş'e olan uzaklığını yakınlığını gibi özelliklerini, çözüm orada yaşamaya uygun bir türü üretmek. Bu da ancak çok çok çok fazla gelişmiş bir genetik bilimiyle mümkün ancak. Tüm bu bilimsel ilerlemeler gerçekleştiğinde, bildiğimiz anlamda "İnsanın" uzayda yaşaması mümkün değil ama genetiği değiştirilmiş, mevcut şartlara uyum sağlamış bir türün insandan evrilip yaşaması mümkün. Tabii bunlar çok uzak yıllar sonra. Bugün yapılan çalışmalar bunu en fazla hayal edebilir, gerçekleştirme ihtimali yok. Bugünün teknolojisi belli bir ağırlının üstündeki uzay araçlarının Mars'a inebilmesine bile olanak vermiyor daha atmosfer yapısından dolayı, Elon Musk çok heyecanlandırıyor insanları ama onun işi de umut tacirliği. Bu olaylar 1 milyar yıl sonrasının konusu.

20 yili nokta atisi yazmadim yahu. salliyorum. İstersen 100 yil yap onu.
Benim dikkat cekmek istedigim sey yikim gucunun iyi niyetli insanlarin tekelinde kalmayip birgun global capta bizi tehdit edebilecegi ihtimali.

devlet,ülke sınırları,para gibi kavramlardan kurtulup dünya vatandaşı olabilirsek belki.

Hesap sahibinin kendisi ulaşır sadece, o da arşivini indirerek. Sen ulaşamazsın.

Bazı kaslarınız diğeelerinden güçlü olabilir. Parmaktaki kasla yemek çiğneyemezsiniz mesela. Aynısı.

Bu enteresan bir olay değil. Misal bir güç sporcusu 200 kiloluk bir atlas taşını yerden kaldırıp onunla 50 metre yürüyüp bir platformun üstüne bırakabilir ama aynı adam 100 kiloluk bir halteri yerinden kımıldatamayabilir. Bu, o işle ne kadar pratik yaptığıyla o işe ne kadar hakim olduğuyla alakalı bir durum. Zira bir zaman sonra kas gücüyle birlikte sinir sistemi de işin içine girer; hareketleri bir zaman sonra ezbere yapmaya başlar. Bu kas-motor hafızasıdır. Farklı ve pratik yapmadığı bir işi aynı hızda aynı serilikte yapamayabilir, hatta hiç yapamayabilir bu nedenle. Bunlar zamanla kazanılacak yeteneklerdir. Sen de şınav üstüne sürekli pratik yaparsan, bu konuda yetenek kazanırsın bir zaman sonra şınav da çekmeye başlarsın. Ben yapamıyorum deyip bırakırsan yapamazsın.

Genetik olarak belli kas grupların daha zayıf olabilir. Girl push up ile başla. Zamanla sen de yaparsın.

Antrenman programına bağlı. Her gün de spor yapılır.

Dandik sporlar her gün, ağır sporlar 3 gün. Bu 3 güne ek olarak da 2 gün aktif dinlenme şeklinde antrenman yapılabilir. 3+2 gibi.

Yemenize ve traininglere bağlı.

Dandik spor kavramını literatüre sokan angelusa teşekkürlerimi sunuyorum. Dandik spor diye bir şey yok, saçmalamayın lütfen kuzucuğum.

Koşu, bisiklet gibi kardiyo sporlar sağlığınız elveriyorsa her gün yapılır. Kas geliştirme içeren sporlar ise kas dinlenmesi gerektiği için bir gün beklemeli yapılır.

Günde 5 antrenman yapmak da sana yarar sağlar yeterli steroidi bastıktan sonra. Yıllarca yapacaksan bu işi sıkılmayacağın şekilde bi program entegre etmen lazım hayatına. Kendine göre ayarla işte

şöyle düşün hiçbir zaman iki antrenman arası 3 gün ara verme. bu minimum mitkarın olsun.

Sporu hayatının bir parçası haline getirmen en güzeli. Kilo vermenin durmasını beklemene gerek yok. Kilo vermeyi ancak beslenmendeki fireler yavaşlatır.

Spor yapınca nasıl hızlanacak ki metabolizman? Yani spor yapmaya başlayıp 5 kilo kas inşa edince metabolizman hızlanır ama diyetisyenin sana önereceği yarım saat koşuyla metabolizma hızlanmaz, kanın biraz hızlı akar o kadar. Metabolizma hızlanması tam olarak öyle bir şey değil. Ha ayrıca metabolizman 1300 kalori yakıyorsa, hızlanınca en fazla 1400 kalori yakar. Yani öyle ekstrem bir fark da yaratmaz metabolizma hızlanması. Diyet programın iyiyse, gerisine takılacak bir şey yok her zaman kilo verirsin. Diyetisyenler genelde ilk dönem kalorileri olabildiğince kıstığı için vücut bol bol su atar tartıda baya fark çıkar ama sonra durur bu, diyetisyenin ona hazırlık yapmak için bahane yaratıyor bence. Spor her zaman yapılmalı ama bu kilo vermek için değil sağlıklı yaşamak için yapılmalı. Yoksa spor yaparak 200 kaloriyi ya yakarsın ya yakmazsın, çok büyük farklar yaratmaz bu anlamda.

Ne biçim diyetisyen o tek amacı kilo verdirmek olmuş. Beslenme alışkanlıkları oluşmadan, sporu hayatının bi parçasına sokmadan kilo versen ne olacak. Üç yıl sonra da olsa geri alırsın zaten onları.

çok mantksız geldi bana da. 4-5 aydır ben de diyet yapıyorum, diyetisyen desteği de aldım bu süreçte. ki hiç öyle enteresan bir önerisi olmadı bana. aksine hareket berekettir.

ne kadar bir süreden bahsediyor 3 ay mı bir ay mı? biraz malca geldi söylediği şey

Filtre kahve makinesinin filtresi ile espresso için öğütülmüş kahve çekirdeğinin derecesi birbirine uyumlu olmaz sanırım. Yani bu şekilde kahve yaptığında bardağın için telve dolabilir Türk kahvesi gibi. Espresso için en ince ayarda çekiliyor kahve, filtre kahvesinin filtresinden geçebilir bu parçalar. Ha bu şekilde içerim ben diyorsan neden olmasın.

Olmaz. Ziyan olur kahve. Makinesi olan birisine hediye et bence.

ucuza ya da ödünç mokapot bulursanız espresso yapıp kaynar su ekleyerek americano'ya ulaşabilirsiniz, filtre kahveye en benzer tadı alırsınız.

kağıt filtre de denedik oldu.

olur be ya. azcık sert olur, ama olur.

kahveyi evde çekiyorum, bazen karışıyor tabi. hafif sert bir tdı oluyor, ama oluyor.

afiyet olsun. varsa kağıt filtre kullanın.

hiç fark bile etmezsiniz filtre kahve makinesinde.

Su an gonderemiyorum ama meritokraside var. Bilgin olsun

baktım aslında ama meritokrasi'den epeydir bir şey indiremiyorum. hata veriyor.

bu site işimi görmez mi?

Zebur ve Tevrat'ı okuman için Tanah alman lazım, Hristiyanlar bunu Eski Ahit diye de anar, o zaman işin içine İncil de girer. Yani sen Kitab-ı Mukaddes ya da Eski Ahit isimleriyle bi kitap edinirsen, içine bu 3 kitap da girer. Yani tek bir kitapta İncil'i Tevrat'ı Zebur'u okuyabilirsin. Yok eğer ayrı ayrı okuyayım dersen, İncil'i ayrı Zebur ve Tevrat'ı tek bir kitap olarak okuyabilirsin. Zebur Tevrat'ın içinde bir bölüm sadece ayrı bir kitap değil. Misal Tevrat adıyla satılan kitaplar da oluyor, onu okursan Zebur'u da okumuş oluyorsun bu yolla. Zira bazıları Zebur-Tevrat, bazıları da sadece Tevrat olarak satılıyor fakat içeriği hem Tevrat'ı hem Zebur'u kapsıyor. Tabii bu Yahudi bakışaçısıyla böyle. Aynı Kitabın içine İncil de girebilir, o zaman o Hristiyan yorumu oluyor. Hristiyan yorumuyla Yahudi yorumu biraz farklı oluyor haliyle.

ben ayrı ayrı istiyorum aslında, hani biraz da kıyaslayarak gitme babında... her üç kitabı ve kuranı da okuyup, dinleri anlamak istiyorum. ayrı ayrı olmalarını isteme sebebim bu.

online bir kaynak ya da pdf olsa süper olacaktı. metrobüste incil okuyup linç edilmek istemiyorum; ülkenin hali malum... :(

incil.info

ortodoks misyonlerleri üçünün birlikte basılı halini bedava dağıtıyorlar. google'layip sipariş verebilirsin, adresine geliyor.

Makineler bence hareketi daha nizami yaptırıyor. En azından yeniyseniz makine derim ben.
Sanırım önerilen bir makine bir dumbell vs ama.

Karışık yapılması en iyisi. Ama harekete özel cevap verecek olursam. Bench press ve squat makinede yapılmamalı.

Makineler hiçbir zaman hareketleri doğal insan anatomisine göre yaptırmaz, her zaman kendi sınırları içinde gerçekleştirir, yani doğal olmayan bir menzil içerisinde hareketi devam ettirirsin, hiçbir zaman gerçek bir full range of motion yapamazsın, o zaman da verim alamazsın. Hatta hedeflediğin kas grubunu bile çalıştıramazsın çoğu zaman. Onun dışında, serbest ağırlıkta dengede kalabilmek için en küçük kas grubuna kadar kullanırsın, her noktan çalışır. Makinede bu da olmaz, sadece çalıştıracağın bölgeyi stabilize eder geri kalanı güçsüz kalır. Serbest ağırlık hayatın doğal akışına uygun bir çalışmadır, misal deadlift yaparken ağırlığı yerden nasıl alıyorsan ağır bir kutuyu da yerden aynı şekilde alırsın, yani sana spor dışındaki hayatın için de yardımcı olur, makinde bu da olmaz; makine sadece simule etmeye çalışır ama çok benzer olmaz. O nedenle, hayatın doğal akışıyla uyumlu değildir. Makinede hareketi çok kolay öğrenirsin serbest ağırlığa göre, serbest ağırlıkta bu süre uzar ama süre uzadıkça kas-motor hafızan hareketi daha iyi öğrenir. Hareketi makinede öğrenip sonra serbest ağırlığa geçersen muhtemelen kendini sakatlarsın. Yani makine her şekilde risk.

Başlayıp da yarım bıraktığım bir tane kitap var, onun dışında zaten ilgi alanıma giren kitaplar olduğu için ısınamama durumum pek olmuyor o nedenle yarım bırakmıyorum. Bazen belki biraz sıkan benzerleri gibi ilerlemeyen kitaplar nadir de olsa oluyor ama onları da ayıp olmasın diye bitiriyorum.

türü denerim, sarmazsa artık okuma yapmam.
fantastik edebiyat hiçbir zaman ilgi alanıma girmedi örneğin, denemedim bile. ama polisiyenin en klasiklerini ve bazı kişisel gelişim kitaplarını severek okuyabildim.

ayrıca herhangi bir kitap bunu ilk sayfalarında yapmadıysa bir süre daha beni içine çeke umuduyla okumaya devam ederim ama başladığımı bitirmek gibi bir takıntım hiç olmaz. zorlamam, bırakırım.

ben de "gurur ve önyargı" kitabına 3-4 kere başladım ama 15-20 sayfadan öteye bir türlü gidemedim. Hakkında sözlükte hep olumlu yorumlar var, hatta yanlış hatırlamıyorsam Teoman bu kitabın aşk ve gurur şeklindeki çevirisinden etkilenip albümüne ismini vermiş ama ben ne buldular bu kitapta anlamadım.

Hayatta okumam. George Orwell'ın 1984 adlı eserini sıkıntıdan okuyamadım. Çok uyduruk kavramlar vardı kitapta. Bir de yayınevi yazıları o kadar düzenli yazmış ki, noktalama işareti görmekten gözlerim yorulmuştu.

Kitabın hacmine göre değişiyor. Eğer 800 sayfalık kitabın 150. sayfasındaysam ve gerçekten tiksindiysem bırakıyorum ama 200 sayfalık kitabın 100 sayfasını okuduysam az daha sabredip bitiriyorum.

Yağ yakıcı bir özelliği yok. Psikolojik etkisi vardır ancak.

Asit olduğu için, ve miden zaten yeteri kadar asit ürettiği için, sindirime etkisi yok.

Karbohidrat emilimini azaltıyor olabileceğini iddia eden birkaç küçük araştırma var sadece. henü sonuçlar güvenilir değil.

"Proteinlerin çözülmesini kolaşlaştırıyor" gibi şeyler gerçeği yansıtmıyor, midenin kendi asiti yapıyor o işi.

"sindirimi hızlandırıyor, yağlar emilemeden atılıyor" da gerçekçi değil, mide asitinden itibaren o yağlar zaten çözünüyor. "yağlı ishal" diye bir şey olmadığına göre, ne kadar hızlı sindirirsen sindir, yağ emilimi değişmiyor.

"Yağ yakıcı" etkisine dair en ufak araştırma yok zaten, çünkü asit olarak kana karışma gibi bir ihtimal yok.

Bağırsak florasını etkileyip kilo vermeyi hızlandırma ihtimali var, ancak bu konuda hiçbir bilgi yok. "bağırsak florası" ile "obezite - kilo kaybı" arasındaki bağlantının ortaya çıkmaya başlaması zaten 2015 civarı. Sirkenin bu konudaki etkisi hakkında bilgi sıfır.

Özetle, sirkenin kilo kaybındaki faydalarının tamamı söylenti ve kişisel tecrübe aracılığıyla yayılmış bilgiler. Zaten kilo vermek için sirke içme noktasındaki kişiler diğer yediği içtiği şeylere de dikkat ettiği için, sirkesiz de kilo veriyorlar.

Duble iskenderin yanında sirkeli salata yiyip kilo veren yok.

Yağ bir enerji kaynağıdır, bu enerjinin harcanması için bir hareketin olması gerekir bilimsel olarak. Yani o hareketin neticesinde o yağlar enerji olarak kullanılır ve yanar. Hareket, gerçekleşebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar; enerji de kullanılabilir olmak için, harekete ihtiyaç duyar. Hareket olmazsa, enerji de harcanmaz; enerji olmazsa, hareket de olmaz. Şimdi sen ancak bir hareket neticesinde kullanılan ve yakılan bu yağları, elma sirkesi içerek de yakabilir miyiz diye soruyorsun. Yakamazsın.

aynı zamanda ekşi olduğu için de iştah açar.

Eternal sanşayn et dı spotlıss mayn

Hafıza sildirmeli çok film olmadığı için ben Paycheck diyorum.

Değil dostlar. Büyü gibi bişeydi ya da bişey içiyordu o kızı unutuyordu sadece.

Acaba Oldboy mu? Kore filmi olabilir mi?

Oldboy ya oldboy aşk falan yok oh rahatladım. En sevdiğim 30 kere izlediğim filmlerdendir bir de, akla gelmeyince gelmiyor işte. Çok sağol. Oh be.

Yediklerin için bir şey yapamazsın onlar şeker olarak yağ olarak depolandı zaten, bundan sonra diyetine/sporuna kaldığın yerden devam edebilirsin ancak.

min 14 gün, en iyisi 1-3 ay arası.

az az 1 porsiyon günlük meyve iyi gider, o kadar sınırlama çok daha feci patlarsın.

Yağ alımın düşükse zor o iş. Bir de proteine abandıysan, ihtiyaç fazlası amino asitler de glikoza dönüşeceğinden yine adapte olamayabilirsin.

yağ da alıyorum olabildiğince. fındık, ceviz yemeklerin içine biraz tereyağı veya zeytinyağı vs.

Bunun için kesin bir süre vermek doğru olmaz. Şimdi yıllarca karbonhidratı ana enerji kaynağı olarak kullanan biri bu karbonhidratı azalttığında bir süre yoksunluk hissedecektir. Bu 1 hafta da olabilir 15 gün de 1 ay da. Zira yağ metabolizmasına adapte olmak zordur ilk aşamada. Bunu kolaylaştırmak için yağ alımını artırmak lazım. Zira vücudun 2 ana enerji kaynağı var: Karbonhidratlar ve yağlar. Karbonhidratı düşürdüğünde, yağı artırman gerekir. Karbonhidratı düşüren insanlar genel olarak, içgüdüsel anlamda proteini yükseltir ama protein bir enerji kaynağı değildir. Enerji olarak kullanılabilir ama enerji kaynağı değildir, proteini enerji olarak kullanmak müsrifliktir sadece. Karbonhidratı yüksek de alsan düşük de alsan, protein miktarı hemen hemen aynıdır miktarı çok değişmez. O nedenle, yağ metabolizmasına adapte olmak için günlük kilon kadar ya da en az 50 gram sağlıklı yağlar alman gerekir. Bunu zeytinyağı-tereyağı-hindistan cevizi yağı gibi yağlardan ya da kuruyemişlerden alabilirsin. Özellikle kabakçekirdeği gibi tekli doymamış yağ oranı yüksek kuruyemişler baya yardımcı olur bu anlamda. Sonra bir sabah bakmışsın canın hiç şeker istemiyor.

ben 2 ay hiç kullanmadım ama ihtiyaç isteğim yine kesilmemişti.

canan karatay milleti delirtti. şuraya yazılanların neredeyse tamamı aptallık. vücudun her zaman şeker ister, isteyecek. şeker zehir değil. sakin olun ve canan karatay'ı yavaşça yere bırakın.

+1 doxanikee

abi ne yaptin sen? seker nikotin degil ki vucudundan atasin da istegin gecsin? seker ve yag vucudun olene kadar isteyecek.

beyninin ve merkezi sinir sisteminin calismasi icin gerekli temel gida seker.

eger bir diyet yapmaniz gerekiyorsa bir profesyonel (ama sokakta diyetisyenim ben diye dolasanlar degil) yardimiyla yapin derim. gerci ulkemde canan karatay bile prof ama bilemiyorum... ama bu vucudun sekerden temizlenmesi ve hatirlamamasi diye bir sey yok. olmaz yani. nikotin olsa olurdu ama vucudunun temel besin kaynagi icin olmaz.

ben meyve sevmediğim için yemiyorum. özel diyetsel bir sebebi yok yani.

Karatay tümdediklerinde %80 oranında haklıdır.

Canan karatay bile profesör olmuş diyen kişi saptır.

ülkede çoğu gizli olmak üzere milyonlarca diyabet hastası var, 50 yaşın üstüne çıkan hastanelerden çıkamıyor, saçma sapan konuşmaya gerek yok.

Canan karatay bir bilim insani ise bilimsel olarak gecerliligi kanitlanmis seyleri onerebilir. 80 yil once falsolu oldugu ispatlanmis tipta ciddiye alinmayan metodlari insanlara satmaya calismak kocakariliktir. Kontrollu bilimsel bir deneyde gecerliligi ispatlanmis bir sey oneriyorsa onersin. Kafadan "bence boyle" diyetlerinin digerlerinden farki yok, ben de uydururum onu.

Kadının dediği her şey zaten bilimsel deneylerle ispatlı, şekerin zararı yağın faydası vb vs.

80 yıl önceki kocakarı diyeti denilen şey aslında en sağlıklı diyet zaten. O diyeti modern gıdalarla bok ettiğimi için hastalıklı bir toplum olduk.

o ülkeler sömürerek gelişmemiş geliştikleri için sömürgeye ihtiyaç duymuşlar.
tabi sömürgeden sonra refah seviyeleri de haliyle hızlı şekilde yüksekten çok yükseğe fırlamış.

şu an israil dünyada net şekilde sömürgesi olmayıp gelişmiş olan ülkelerden birisi. japonlar desek çine çektirmişler, ruslar türkmenlere çok çektirmiş,
şu anda çin teknoloji ağında ileride onlarn net bir sömürgesi yok uygur türkleri demeyin onları sömürmüyor işkence ediyorlar.

Yok. Avrupalılar Afrika/Amerika bölgesinde hakim devletlerken Asya'daki büyük devletler de (Japonya Çin Rusya) kendi bölgelerindeki küçük devletleri sömürüp bu noktaya gelmişler. Gerçi bu noktaya gelmişler diyorum ama sömürgeciliğin kitabını yazan ülke Portekiz ama onlar da şu an Avrupa'ya futbolcu yetiştirmekten başka bir şey yapmıyorlar pek. Onun dışında, Almanya'nın Alman sömürge imparatorluğu diye bir imparatorluğu var 1. dünya savaşı sonrası kaybettiği. Bu imparatorluk Alman Güneybatı Afrikası olarak da geçer tarihte, onlar da Nambia Tanzanya Ruanda Togo gibi ülkeleri sömürüyordu.

İskandinav ülkeleri peki?

İranlı arkadaş var, iran kimseyle savaşmadı , iyi davrandı vs diyor. 40 yıl önceye kadar. Anlattıklarıan göre iran da barışçı, hoşgörülü bir yermiş.

İskandinavlar da zamanında Amerika'da koloni kurup Kızılderilileri sömürmüşler. Tabii bu İspanyollardan Portekizlilerden çok önce olan bir olay.

İsviçre

Singapur, Tayvan, İsrail, Uruguay sadece ekonomik gelişmişlik değil insani gelişim endeksi de önemli.

Sömürge sadece dış ülkeleri işgal etmekle olmaz. Dış ülkeler üstündeki ve içteki ekonomik hakimiyet bir sömürüdür. Bu sebeple yukarıda bir sürü yanlış sömürü yorumu yapılmış.

Sömürü belli grup ve kişilere artı ürün üretip bunu çekmek demektir (maaşla, borçlandırma ile, silah gücü ile ya da ticaret anlaşması ile). Hiçbir topluluk bu artı ürünü çekmeden gelişemez. Yani her zaman önce sömürü vardır, gelişme değil.

Yukarıda sayılanlardan Almanya (ki Afrika sömürgeleri de vardı), İsrail, İsviçre, Asya kaplanları ve İskandinav ülkeleri (bunların amerikan kolonileri hem kısa ömürlü hem de yerli sömürüsüyle ilgisiz, bunu da düzeltmek lazım) sömürmez demek komik olur. Şirketlerinin ucuz işgücü ve tüketim pazarını doldurmak için yayılması, ülkeleri borçlandırması, yeraltı kaynaklarını çekmesi vb. Hep sömürü.

Ad homimem yemeyeyim diye belirteyim. Sömürüsüz sosyal gerçeklik imkansız. Ama bu her fırsatta sömürüye karşı mücadele etmemizi engellemez.

Somurgenin kitabini yazan portekiz degil ingilizlerdir bana gore. O kadar 'iyi' yapmislar ki hala devam ediyorlar.

yok. var diyen saftir.
@ted neden gelistiler peki?

@protector konuya daha doğru(accurate) bir perspektiften yaklaşmış.

Sömürü artı değerin merkeze akması demek. Merkez devletler ya savaşla ya siyasetle ama mutlaka sonuçta ekonomik olarak ama bir şekilde uzun vade planlar kurup stratejiler izleyip diğer toplumları kendilerine bağımlı kılarlar. Kendine bağımlı kıldıkları toplumlar zenginleri zenginleştirir.

Artı değere el koymadan zenginleşmek çok zor ya da mümkün değil. yani zaten 3 kuruşluk maaşından tasarruf ederek sabancı olamazsın. Mutlaka bir noktada etki alanını genişletmen lazım.

Ayrıca ünlü bir söz var kalkınma ekonomisinde: (bkz: fakirler fakir oldukları için fakirdirler)

Brezilya - gelişmekte olan ülke. Ama kendi doğal kaynaklarını sömürerek bu kadar gelişebilmiş.

Iskndinav ulkeleri, Almanya, Finlandiya, Singapur, Uruguay

aslında ekonomik ve matertal göstergelerde belki de gelişmiş bir ülke diyemeyiz. o büyük ülkelerle kıyaslarsak.. ama refah ve çoğu yerler için ütopik kalabilecek insanı gelişmişlik bakımından kimseye etliğe sütlüğe karışmamış bir ülke olarak ikinci vatanım gibi sevdiğim İzlanda derim <3

tabi ki mumkundur ama mutlaka ozel direksiyon dersi de ekle. Cunku sinavlar artik zorlasti. Araba kullanmak hic de zor bir sey degil, bisiklet gibi, birkac seferde iyice ogrenirsin.
surucu kurslari direksiyon dersi veriyor ama senin gibi hic alakasi olmayan birine yetmeyecektir, o yuzden teklif etmezlerse bile soyle ekstra ders almak istedigini.

3 numarali soruya cevap; artik herkes ayni fiyattan vermek zorunda. Devlet belirliyor miktarini. B tipi (yani normal otomobil icin) muhtemelen 2000-2500 tl'ye falan gelecektir.

bir de artik otomatik veya manuel vites olarak aliniyor ehliyetler. Sen otomatik alirsan ekstra direksiyon dersine de ihtiyacin kalmaz. Ama sunu da unutma, manuel vitesli arabayi otomatik ehliyetiyle kullanamazsin.

son soruna cevap, evet mümkündür. 67 yaşındaki teyzem geçen ay ehliyet aldı. 28 oldukça erken bir yaş yani :)

2. ehliyetimi 21 yaşımda aldım ben de, daha önce kimse çalıştırmamış ya da kullandırmamıştı. direksiyon dersleri başlamadan önceki hafta babama yalvardım beni çalıştırsın bir gün diye. bir pazar sabahı boş bir otoparka gittik. arabayı biraz hızlı kaldırdım ve korkup el frenini çekti anında :D bir de frene basarken debriyaja basmam gerektiğini bilmediğim için ilk duruşumda arabayı da durdurmuş oldum tamamen, bu önemli bir bilgiymiş :)

bu şekilde babam ile çalışmamız 10 dk sürmüştür. sonra kursun dersleri ehliyeti almama yetti. özel derse gerek kalmadan. önce bir bakın duruma, ihtiyaç hissederseniz o zaman başlarsınız özel derslere.

1- 28/31 Mayıs'ta E-Sınav var, Mayıs'ın 10'una kadar bir kursa kayıt yaptırırsanız E-Sınava girersiniz Haziran ayı içinde de direksiyon sınavına girer sertifikanızı alırsınız.
E-Sınav'a girme durumu yoksa yazılı sınav 29 Temmuz'da olacak bunun için ister mayıs ister haziran ayında gidin fark etmez. 29 Temmuz Sınavının direksiyon sınav tarihi takvimde 19-20 Ağustos görünüyor buna göre Eylül başı ya da ortası gibi sertifikanızı alırsınız.

2- Sürücü Kursuna yazılmak yeter, 14 akan trafik 2 Simülatör olmak üzere 16 ders eğitim vermeleri gerek, simülatör yoksa biraz ısrar edip o iki dersi de akan trafiğe çevirtebilirsin.
Bu dersler hiç bilmeyen kişiyi sınavdan geçirir ama kendine güvenin yoksa özel ders de alabilirsin.

3- Kurs: 1500, Yazılı Sınav Harcı: 70 Direksiyon Sınav Harcı: 80 Vergi+Kart: 570 Toplam 2.220 TL.
Bunun haricinde direksiyon sınavında kalırsan sonraki her sınav için 240 TL ödemen gerekir; 160 ders + 80 Sınav Harcı olarak.

4- 80-100 arası değişir. Yazıldığın kurstan alırsan indirim yaparlar ya da direksiyon hocan kurs harici özel ders veren biriyse ondan al diye kursun altında fiyat verebilir.

Geçen yıl 58 yaşında bir amcaya ehliyet verdim ben, yazılıyı 4. hakkında direksiyonu 2. hakkında geçti.
Mümkündür.

1: Kursa yazılman bir şey ifade etmiyor aslında; dersler dönem dönem başlıyor. Yani mayısta kursa yazılıp 10 gün sonra da derse başlama ihtimalin var 2 ay sonra da. Onun dışında, teorik dersler hemen hemen 1 ay sürer, onun sonlarına doğru pratik dersler var, o sanırım 12 saatti ama bir ders gününde 2 saat ders yapılıyor. Yani teorik+pratik dersler de toplamda 1,5 ay sürer. Bunlar bitince teorik sınav var, MEB'in belirlediği bir tarihte o sınava gireceksin, geçersen pratik sınav var, o da teorik sınavdan ortalama 1 ay sonra oluyor. Onu da geçersen ehliyet almaya hak kazanıyorsun. Tüm bu olaylar ortalama 3-5 ay sürüyor. Dediğim gibi; kursa yazılman bir şey değiştirmez, önemli olan derslerin başlama tarihi. Dönemi kaçırırsan en az 2 ay beklersin. Tabii bir de senin sıfır şoför oluşun var. Senin durumundaki öğrenciler ilk direksiyon sınavında genelde kalıyorlar, zira eskiden 100 metre sürdürüp bırakıyorlardı, ki ben ehliyetimi aldığımda 2. vitese bile geçememiştim sanırım aracı kaldırıp 20 metre gitmiştim tamam sınav bitti demişlerdi öyle geçmiştim. Şimdi 30 dakika kullandırıyorlar, onun içinde paralel park L manevra 25 metre geri gidiş vs. hepsi uygulanıyor. Baya zor yani. Kalırsan ara sınav 15 gün-1 ay sonra oluyor. Yani 1 ay da öyle hesap et. Diyelim ki hepsini geçtin, şu sıralar ehliyet randevularında baya yoğunluk olduğunu söylüyorlar. Ben yenileme için randevu alayım dedim 2 ay sonrasına randevu verdiler. Öyle öyle bi 5-6 ayı gözden çıkar sen.

2: Şimdiki sistemde öğrenir, hele bir de iyi bir hocaya denk gelirsen ekstra ders almadan kullanmayı öğrenirsin. Dediğim gibi; direksiyon sınavı bildiğin trafikte yapılıyor şu an, 30 dakika kullanıyorsun. Yanından kamyonu da geçiyor tırı da, eğer bu şartlarda ehliyet alabilmeyi başarırsan zaten kullanıyorsun demektir. Şoförlük sonradan kazanılan bir yetenektir, pratik yapa yapa yeteneklerini geliştiriyorsun.

3: Şu an kurs fiyatları fix 1300 lira, sınav ücretlerini tam hatırlamıyorum ama teorik pratik sınav ilk ücretleri 80+80 liraydı sanırım. Fakat direksiyon sınavından kalırsan tekrar girmek için bir 80 lira daha ve bununla birlikte, 2 saat ders almak zorunlu olduğu için 160 lira da ders parası ödüyorsun. Yani 160+80 lira. Bunlar bittikten sonra 3 kalem harç ödüyorsun, onlar da 570 liraydı sanırım tam emin değilim.

4: Özel ders fiyatları ortalama 80 lira.

5: İnsanlar şu pratik dersleri çok sallamıyor ama pratik tersleri aksatmaz öğrenmek için biraz çaba harcarsan almaman için bir neden yok, yaş çok önemli değil bu anlamda. Hatta belli bir yaşın üstündeki insanlar biraz daha olgun oldukları için olayı daha ciddiye alıp daha rahat bir şekilde ehliyet alabiliyorlar. Benim de 45 yaşındaki amcam 2 sene önce aldı ehliyeti, onun da şoförlüğü sıfırdı kursa gitti derslerini aldı, sonra birlikte birkaç pratik yaptık baktım her şeyi öğrenmiş zaten girdi sınava ilk hakkında geçti hepsinden. Kendine güven.