muhtemelen piyasadan birileriyle bağlantısı var, o yüzden pr'ı reklamı dönüyor baya. sürekli rap dinlemeyen ama iyisiyle kötüsünü ayırabildiğini düşünen biri olarak ben de abartılmış buldum.

ben de uzmanım diyemem ama hatrı sayılır süredir rap vb. türleri dinleyen biri olarak kötü rapin yükselişine anlam veremiyorum son 1 senedir.
lirikleri bağdaştıramasan da bir ahengi olur hoşuna gider, öyle olmalı bence en azından. ama bu çocuğun tarzını sevemedim ya da çok abartıldığından itmeye başladı diyeyim.

Hayir, degil. Aksine Turkiye'de yapilmayan isler yapiyor kendisi su an.

Hayır.

öyle bir dvd yoktur, hatta öyle bir bilgisayar yazılımı bile yoktur. istenilse yapılır ama çook zor, hangi sahnelerin +13 olduğunun film tarafından oynatıcıya söylenmesi gerekiyor ki bunu da yapsa yapsa filmin resmi dvd'sini piyasaya süren firma yapar. onlar da uğraşmaz çünkü bu devirde dvd'ye para veren insan kalmadı, uğraştıklarına değmez.

mutluluk genellikle "acaba mutlu muyum ?" diye sormadığın geçici bir andır.

edit: daha spesifik olarak tablo çizeceksek eğer mesela öğlene doğru güneşin hafifçe odadan içeri sızmasıyla gözlerini açtığında sevgilinin sana sarılarak masum masum uyuduğunu görmek. bir cumartesi günü.

sevdiceğin dizine başını koymuş uyuklarken gözünü açıverdiğin anda gözünü kırpmadan seni izlediğini gördüğün an olabilir bence ;_;

Arzularına kavuşmak, korktuklarından emin olmak.

bunu çok sevdim. benim de böyle irili ufaklı bir sürü minik mutluluk fotoğraflarım var. çocukluğumdan beri aklımdan çıkaramadığım bir tanesi yine karlı buzlu,

sibirya'dayım. minik oğlanla çıkıyoruz evden sabah. anası DASVİDANYA REBYATA deyip kapıyı kapatıyor arkamızdan. ladam var. iyi değil ama kötü de değil, mis gibi araba hehe. atıyorum bebeyi arkaya. hem okul hem de buz hokeyi çantasını da koyuyorum yanına. bir yandan ellerimi ovuşturuyorum ısınsınlar diye, diğer yandan minik kürekle arabanın üzerindeki kara buza girişiyorum.

bunu düşündükçe bayağı bayağı sesli olarak gülüyorum. acayip hoşuma gidiyor. akşam kurstan alacağım sonra bebeyi. kıpkırmızı yanaklarıyla, nefes nefese neler yaptığını falan anlatacak.

mutluluk için bu tarz belki binlerce "fotoğraf" oluşturulabilir ama benim için en belirgini bu sanırım. kaldı ki öyle kesinlikle çocuk sahibi olmak isteyen biri de değilim. hem sorumsuzum hem de ayrılıktan aşırı korkuyorum, çocuk sahibi olduktan sonra terk edilirsem muhtemelen depresyondan ömür boyu çıkamam.

şu bebelerden bi tane istiyorum ama işte, var mı böyle bi tatlılık ya,

www.youtube.com

spesifik olarak niye böyle bi şey var kafamda bilmiyorum ama sanırım hem fazlasıyla basit hem de düz adamın mutlu olmak için ihtiyaç duyabileceği her şeyi içeriyor. evlat ve eş var, mutluyuz ve hayatımızı paylaştığımız biri var. kalkıp gittiğimize göre işimiz var. çocuğu hokeye yazdırmışız, belli ki az buçuk para da var. kar var, buz var, buz hokeyi var. daha ne amk mis gibi hayat. yalnız sibirya değil de petersburg veya ne bileyim kuzey avrupa'da falan hamburg yahut stokholm olsa daha iyi gibi. sibirya'yı çok severim ama artık 16 yaşında değilim, imkanım olsa gerçekten gidip de yaşayabilir miyim bilmiyorum. yerlisinin bile kaçmaya çalıştığı yerde çiğ çiğ yenmekten korkuyorum biraz. ha bi de babamla böyle şeyler yaptığımızı hatırlıyorum, onun payı olabilir. ben oturuyodum arabada, o kar falan kürüyodu. çok eğlenceliydi. her taraf kar buz ama sen sıcacık arabadasın. bi yerlere gideceksin. ne güzel yahu. düşünsene eşinle ortak yeni bi canlı yapıyosun ve bu canlı "iyi ki babam var lan" falan diyo, mutlu oluyo sfjksfs süper bi şey.

Disarda deli gibi firtina varken, ruzgarla karisik yagmur camlari doverken youtu.be esliginde los isiklar altinda bir kadinla sessizce usulca dans ederek opusmek..
Ya da yazlik bir yerde denize sifir bir evde sert bir kis ayinda deniz kudurmus, sobada cay demlenirken battaniye altinda kitap okumak..

özenle hazırladığım bir çalma listesini çam ağaçlarının altında yemyeşil bir göle karşı hamakta yatarken dinlemek. hava sıcak olsun ama rüzgar serin essin, uykum olsun, öyle yatıp dinlerken sızayım.

Kış gününde dışarıya çıkmak zorunda olmadan dışarıdaki o güzel kar görseli eşliğinde sıcacık odada yatağın içinde karşındaki ekranda back to the future oynarken sıcak salep içmek.
Bu görüntüye eşlik edebilecek tatlış bir kedi de varsa yanınızda oh daha ne olsun.

@tuarek; Geçmiş olsun.

Hicbir dis etken ya da sarta bagli olmadan, icinde sahip olduklarinla yetinmek, onlardan sukran duymaktir. Durduk yere gobek atasi ya da insana sarilasi gelmektir. Sarta baglamadigin zaman en makbul olanidir.

bir şeyi düşünmediğin, bir şeylerin umrunda olmadığı anlar mutlu anlardır bana göre ve insanlar genellikle mutlu olduklarında mutlu olduklarının farkında olmazlar.

mutluluk hep uzaktan görünür. ona ulaştığında mutlaka yolda değişmiş olursun ve başka arzular ortaya çıkar.

bence mutluluk fantezisini kurduğumuz manzaraları hayal etmek veya gerçekleştirmekten farklı bir şey.

mutluluk gerçekten tatmin olmakla ilgili bir şey. bekletinlerin doyurulduğu bir tatmin değil ama. çünkü bunu sonralandırmak mümkün değil.

beklentilerin yok edildiği, her şeyin olduğu haliyle anlaşılıp kabul edildiği anda gelen bir tatmin. budistlerin nirvanası, mutasavvıfların fenafillah'ı veya gün içindeki küçük ani aydınlanmalarımız örnek verilebilir. bunu da hep sürdürmek pek mümkün değil.

Tek motorlu pervaneli ucakla daglarim vadilerin ustunde suzulmek.

Gerçekten sevildigimi bilmek beni çok mutlu ederdi. Yalnızlık bana gore değil :)

Jadore gibi zor be :/

pera palace otelde patisserie de pera var. tatlıları çok güzel ama her şey pembe. evcilik oynuyormuşssunuz gibi.

Bu Jadore pastanesin bir tek kadınlar hasta galiba. Arkadaşım bana dünyanın en güzel tatlı vaadiyle kandırarak götürmüştü yıllar önce. Beatrice diye bir şey söyledi ikimize de ayaktayken kafanızın neredeyse tavana carpacagi ikinci katta. Sonra tatlı geldi iki üç cilegi dilimleyip üzerine yanık çikolata dökmüşler bunu da spesyel tatlı diye tatlı krizindeki kadınlara yediriyorlar gibi geldi bana. Yemin ederim o kadar ağırdı ki 3 4 kasıktan sonra yiyemedim bıraktım (benimkini de o yedi).

Jadore <364737

Mis sokakta inci profiterol var, orası da güzel baya meşhur profiterolü.

Leylek kafe var oralara yakın yine, mekdanılsın olduğu sokakta. Oranın da çikolatalı keki güzel.

güzel pasta pastanede olur ama jadore gibi çikolata çeşitli ve o lezzette bir yer yok. dilek pastanesinin pastasını sevmiştim başka şubesinde. sütiş'inkiler fena değildir diye tahmin ediyorum. the marmara'da chocolate shop duydum ama oraya da gitmedim, daha şekerleme işiymiş ama.

illa çikolatalı olmasına gerek yoksa ara kafe'nin tiramisusu güzel. cihangir tarafına kayabilirseniz jacqueline cookies var, güzel kurabiyeleri var, çikolatalı dahil.

umarım ağız şapırtısıdır o :(

Seslerin 3'ünü de dinledim ve bence siz bir tek kişisiniz. :( Hepsi aynıydı bence bugünkü seslerin.

Benim gibi ses fetişi olanlar (böyle bir şey olduğundan emin değilim anladınız işte) için harika bir ses :)

Başarılı olmuş sana puanım 9 kanka

Radyoda duysam, gözümün önüne sararmış bıyıklı, yaşı geçkin bir solcu gelirdi. Beş pekiyi.

gerçekten iyiymiş.

abi aksanı düzeltsen gayet on numara ses. şap şap ve gereksiz kaymalar çok şey olmuş. şey işte.

Yanlışım varsa biri düzeltsin ama yılsonunda sıfırlanıp gelecek yılın başından itibaren dilimlere girdikçe düşüyor maaş diye biliyorum.

Agi brüt maaşın içerisinde yer almaz.
Diğer konu ise passionın dediği gibi 2018 başında yeniden başlicak ocak diliminden.

bir dahaki sene yaz aylarında vergi dilimine girince düşer maaş, ağustos aylarında falan ocak'a kadar öyle gider. normalde agi brüt ücrete dahil değil ama işveren ses çıkarmazsan vermez.

yıl sonunda sıfırlanacak. sonrasında vergi dilimine göre kesinti olacak. 2018'de değişebilir, şu anda böyle.
www.gib.gov.tr
ocak ayında aldığın ilk brüt maaştan itibaren;
brüt kazancın 13.000 tl'yi aşana kadar brüt gelirin %15'i gelir vergisi olarak kesilecek. 13 bini geçtikten sonra 30 bin liraya kadar olan kısmın %20'si kesilecek, 13bin için %15'i(bu da 1950 tl ediyor) kesilecek. devam eden dilimler de aynı mantıkla hesaplanıyor.

agi brüte veya nete dahil değildir çünkü agi işverenin cebinden çıkmaz, işçiden kesilen vergiden devletin yaptığı indirimdir. parayı veren işveren olmadığı için bu ücreti kendi veriyormuş gibi gösteremez. tabii olması gereken bu, yoksa görüyoruz duyuyoruz agi'yi içine katarak maaş söyleyenleri.

www.verginet.net

Herkese teşekkürler. Tamamen sans eseri ekim maasimi gördüğümde internetten maasimi hesapladigimda agisiz olan miktar cikiyodu o yüzden içinde mi acaba diye merak ettim. Onu da vermezlerse pes ya, zaten kus kadar maas:\

normalde agi, maaş içinde yer almaz, ayrı ödenir. ama bunun bir kuralı yok. siz brütten anlaşmışsınız gerçi, bu dediklerim pek sizle alakalı değil ama aklınızda bulunsun.

diyelim ki 3000 lira net ücretle anlaştınız. agi'niz de 133 lira diyelim (bekarlar için).

şimdi sizin sözleşmeye "ücret net 3000 liradır" yazdılarsa ve imzaladıysanız 3000+agi alırsınız. ama ne yapıyorlar? "ücret net 2867 liradır" yazıyorlar, imzalıyorsunuz. onlar da size 2867 lira net ücret + 133 lira agi = 3000 lira ödüyorlar. bunu yapmalarında kanunen bir sakınca yok, gayet yasal. hatta devlet bile asgari ücreti açıklarken yapıyor bu çakallığı, agi dahil rakam açıklıyor fazla gözüksün diye.

o yüzden "agi kesinlikle maaşın içinde olmaz" diyemiyoruz.

cocodancer nickli gönül işi troll'ünün sorusundan bir tanesine yazılmış bir cevap. duyurularını siliyormuş, şimdi baktım en eski 2016 tarihli duyurusu duruyor, o yüzden kendisi uğraşıp açıklamadıkça ya da moderasyon araştırmadıkça ilk olarak nerede kullanıldığını bilemeyeceğiz...

ayrıl coco kullanıcı adlı arkadaş 2015'ten beri buralarda olduğuna göre mevzu eski. (belki daha eski de olabilir ulaşabildiğim en eski tarih buydu)
Ben de hatırlamıyorum ama üst üste birkaç gönül işi sorusuna bu cevap verilince yavaş yavaş efsaneleşmiş olabilir.
Soruyu kimin açtığı da pek mühim değil artık biri gelip çok alakasız bir olaydan dert yansa cevap basit "ayrıl coco". Her şeye de uyuyor çok garip :)

Yanlış hatırlamıyorsam slogana konu olan arkadaş bir ara bırakmıştı buraları sonra tekrar döndü vs.
Karışık biraz, hafızası benden çok daha kuvvetli olanlar mutlaka eklemeler yapacaktır.

2014 den bu yana cocodancer isimli kişiye "ayrıl coco" yazılıyor diyebiliriz.
edit:2014

coco bildim bileli var, benim siteye girişim 2011 falan

ben 2012'de bu siteyi çok yoğun kullanıyordum ve o zamanlar da bu yazarın salak salak ilişki durumlarını görüyorduk. O zamanlar da millet buna "ayrıl" diyordu. Ama tabii genel olarak ne zaman başladı bilemiyorum.

adam resmen kült bir alt kültür oluşturup, argoya deyim kazandırmış :D

insanların geçmişlerini kurcalamayın. mutlaka bok çıkıyor.
velev ki sizinki kurcalanmak isterse oturun konuşun işin sonunun bok olacağını anlatın. gerekirse sağlam yalan söyleyin ve geçmişe el atmayın, attırmayın.
güvenin ve güvendirin.
benim yaşadığım en temel problem buydu.

28, erkek

29 erkek
Bence kişi kesinlikle kendi olmalı doğru yoldasınız karşınızdaki plan yapıyorsa da siz istememeyi bilmelisiniz.

Plan yapmaya gerek Yok "Allah plan yapanların en hayırlısıdır."

Benm en büyük tavsiyem cinsel yakınlık asla sınırları aşmamalı. Ha şimdiye kadar olan olduysa bunun için yapabileceğiniz bişi yok galiba ülkede herkes el değmemiş istiyor.
Kendinize güven en önemlisi. Ben doğruyum iyym daha iyisi daha güzeli diyorsa aha yol orda modunda olmalısınız. Güzel olmasanız Bile bu böyle.

Olmasa da olur. İnsan kendi başına mutlu olmayı beceremediği sürece hiçbir ilişki kurtarılamaz. O yüzden çok da zorlamamak lazım.
Kadın.

kendini hemen kaptırma! sadece kendin gibi ol. yalan söyleme, rol yapma, aldatma. bunları sana yapanla da kesinlikle devam etme.

Ilk bulusmada sohbetinden cok keyif aldigim ve opustugumuzde cok uyumlu ve tutkulu oldugumuz herkesle iliskim uzun kaliteli ve heyecanli suruyor. Frekansin hem sohbet hem ten uyumu anlamimda en basta tutmagi iliskiler ite kaka yuruyor hatta hic yurumeyip sadece yoruyor.

hiç taktik kasmadım, rol yapmadım, içimden geldiği gibi davrandım. ayrılsam da terkedilsem de, haberim olmadı ama eğer aldatılmışsam bile herhangi bişeyi değiştirmezdim o ilişkilerde de. çıkardığım tek ders var, insan istediği gibi davranmalı. kaybetmiş olmamızın sebebi yanlış taktik uygulamamız değil ki, sorun bizdeydi ya da karşıdaydı belki de, ya da şartlar uygun değil ki. yani ben olduğum gibi davrandım hep kaybettim ağlaklığı bana saçma geliyor. kazanan herkes rol mu yapmış yani? hem kazanmak nedir? 29 yaşında yalnız olman kaybettiğin anlamına gelmez ki. belki yarın hayatının aşkı ile karşışacaksın, olamaz mı?

26k

1. Üstüne fazla düşünmemek, üstüne fazla düşmemek.

2. Aynı şeyi asla 2. defa sormamak, sorduğum şeyin cevabı hayırsa karşıdakini öyle kabullenmek, yok eğer cevabını kabullenemiyorsam çekip gitmek.

3. Çok heyecanlanmamak, karşıdakinin sizi beğendiğini bildiğiniz halde tüm güveninizi boşu boşuna sikip atmamak(bknz madde 1)

4. Kesinlikle ve kesinlikle, hayatta en büyük dayanak noktasını tek kişi yapmamak, gidince yarak gibi kalıyorsunuz çünkü.


Madde 3 hariç diğerlerini diğer ilişkilerime de uyguluyorum. Kafam çok daha rahat.

Ayrıca 26 Erkek.

(genellikle) ne ekersen onu biçersin.

En iyisi hiç bulaşmamak +1

Karşındakine ölüp bitsen de, onsuz bir hayat düşünemesen de, tanıdığın en mükemmel insan olduğunu düşünsen de bir an geliyor ve her şeyden soğuyorsun, eski etkisini hissedemiyorsun ve dolayısıyla kimsenin vazgeçilmez olmadığını görüuorsun. Geriye dönüp baktığımda ders çıkardığım çok şey oldu ama en önemlileri şu yazdıklarım oldu benim için.

güvenmeden önce iyice tanimak ve birgün bitebilecegini bilerek davranmak.

1- sırf çıtır diye 22'den ufak kadınla takılmayacaksın, çekilmiyorlar.
2- babasıyla ciddi sorun yaşayan-yaşamış kadından olabildiğince uzak kalacaksın, bir şekilde raydan çıkılıyor.
3- tam tersine, annesiyle sorun yaşayan-yaşamış kadınların ayakları ayrı bir sağlam basıyor oluyor; şartlar olgunlaşmışsa yürüyeceksin.
4- hiçbir ilişkiye "ciddi" düşünerek başlamayacaksın, insan ilişkideki ciddiyetsizlikleri sırf ilişki ciddi dursun diye görmezden gelebiliyor. iki tarafın da birbirinden olabilecek en az beklentiyle başladığı ilişkilerde insanlar birbirini daha iyi tanıma fırsatı buluyor. kaybedecek bir şeyi olmayan insanı en saf haliyle görüyorsun. en uzun ilişkilerim hep bu kafayla başlamış, zaman geçtikçe olgunlaşmış, mis gibi şeylerdi.

(bkz: ilişkilerden edinilen tecrübe)

önce kendini seveceksin, kendini sevmeyen başkasini sevemez.

önce kendini düsüneceksin, kendini düsünmeyen başkasını düsünemez.

erkekim.

Seni seviyorum derken başkası ile mesajlaşan bir adam köpek gibi pişman da olsa şans verme. Sevmez demiyorum ama oyle adamların kendince sevmesi insanın dengesini bozuyor.

Sevişmeye değil (ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum) farklı amlara aç adamı sal gitsin. Çünkü o sadece kendini becertmeyi bilir. Söyledikleri sadece laf kalabalığıdır.

Ha bir de seni aldatanı aldat. Bak bu içimde kalmıştır. Bence acısı başka türlü geçmez.

Normalde literatürde HD 720p'dir, Full HD 1080p'dir.

Bunu sormadıysan zaten biliyorsan k. bakma.

Onu biliyorum ama netflix full HD dememiş sadece HD ondan sonra ultra HD seçeneği var. 4k dan direkt 720p ye düşmesi mantıklı gelmedi bana. Hd yi 1080 diye mi söylüyorlar acaba bakıyorum bakıyorum yok bu konu hakkında bir şey. Varsa bile ben bulamadım.

Soruyu yanlış sormusum. Full HD +4 ekran değil ultra HD +4ekran gözüküyor şu an üyelik.

hd = 1080p
ultra hd = 4k

720p ve sd seçenekleri de var ama onlar bağlantı yavaşlayınca falan devreye giriyor. ya da seçebiliyosun herhalde tam bilmiyorum. normalde hd olarak bahsedilen 1080p.

----

"Bayramda ailemin yanına gitmiştim onlarda 4k televizyon var ordan narcos u izledim görüntü kalitesi iyiydi mesela onu 4k mı yoksa 1080 mı yayinlayor?"

4k destekleyen cihazlarda 4k izleyebiliyorsun tabii yapımın 4k desteği de olması gerekiyor. netflix'in kendi dizilerinin hepsinde 4k desteği var narcos da netflix dizisi olduğu için evet onu 4k yayınlamıştır. ama fazla yapımda 4k video yok genelde en fazla 1080p oluyor.

ultrahd 4K ve 1080P'nin yüksek bitrate'li versiyonu. Dokumantasyonda Netflix HD genelde 720P icin soylenmis, ama bende 2 screens HD var, televizyonda 1080P goruyorum. Internet explorer disinda 1080P gostermiyor netflix bu arada.

HD diyip 1080p çözünürlüklü yayın yapmazlar, daha iyi pazarlamak varken niye daha düşük kalite için kullanılan bir tabiri seçsinler ki.

Muhtemelen bitrate'i sağlam 720p'yi 1080'e upscale ediyor stream kotaya çok yüklenmesin diye. Bu sebeple izlerken 1080 olarak görünüyor olsa gerek.

Sıradan bi okulun iyi bölümündense, iyi bir okulun sıradan bölümünde okumayı tercih ederim.

bütün olay bölüm mü?
iş bulma garantisi birbirinden zor iki bölüm, bu açıdan çok fark yok aralarında. bahçeşehir sosyoloji'yi okuması daha kolay olsa gerek.

istanbu/ankara farkı da önemli, onu da göz önünde bulundur. şehir farkı çok önemli değilse odtü tercih ederdim ben olsam.

bilgim yok ama odtü.

Odtü. Bölümle ilgili fikrim yok ama okulun adı yeter. Odtü'deki yan dal, çift anadal olanaklarını da araştırıp, bu seçeneği daha cazip kılabilirsin bence.

kuzen saf sanırım. burada adamın satış fşyatı 1500 tl. alış fiyatlarını nereden biliyor ? 1500 tl ye saat satanlar o saati 750 tl fln alıyodur. 1500 tl üzerinden sağlam pazarlık var çünkü

saatçiye satacağına direk alıcıya satmak mantıklı.

@oscar, aynı fikirdeyim ama acil satmak istiyor. 700-800e satsam bile yeter ama o parayı verecek insan hemen çıkmaz diyor.

O saatler orijinal değil. Çok kaliteli kopya ürünler.

saat replikası çok çok olan bir ürün, tanıdık olmadıkça satması çok zor.

15 dakika için osmancık köprüsüne o kadar para vermeye değmez, d-100'den giderdim ben olsam.

temden saparken eskişehir tabelası oldukça küçük bilgin olsun, yolu tabelaya göre gideceksen kesin kaçırırsın.

Osmangazi köprüsüne boşa para vermiş olursun sen sapancaya kadar düz gel.Bide sapancayı geçince highway outlet var.Burada bir şeyler yiyip içersin.Yalnız geyve sapağına sapmadan mola vermen şart diğerleri tatmin edici değil

Bir kulübün kadrosunda ortalama 25 tane futbolcu var.
Sınır varken 6 yabancı ile sözleşme yapılıyordu, böylece 19 Türk futbolcu oluyordu.
Haliyle Türkler daha fazla oynama imkanı buluyordu.

Ayrıca sahaya en az 5 Türk sürmek zorunda olduğu için o paraları etmeyecek Türklere yüksek sözleşmeler öneriliyordu.

Şimdi sınır 14 oldu, sahaya 11 yabancı çıkabiliyor.
Dolayısıyla Türkler gerçek ederlerine kavuştu.
Havadan milyonlar önerilmiyor, mesela Volkan Şen 2 aydır takım bulamadı, yarın son günü.

Yeteneksiz çalışıp cabalamayan Türk futbolcularin yalanı dolanı algı yaratma gayreti bu işler. Türk oyuncu zorunlulugu olsa bok gibi futbolcular ederinden fazla kazanacağından tüm dertleri bu. Hakettikleri muameleyi görünce agliyorlar.

yabancı sınırı olduğu zaman takımlar daha fazla türk oyuncu oynatmak zorunda kalıyor. yani süper ligde oynayan toplam türk sayısı bi hayli artıyor. bu nedenle iyi oynamayan oyuncular bile mecburen yüksek ücretlerle oynatılıyorlar.

E durum madem böyleydi, yurtdışında oynayan türk oyuncuları neden vardı? Tr'de kalıp keriz parası yiyip göbek salmak daha kolay değil mi?

Yani eski sistemde dandik oyuncuya çok para vermek yerine dışarda oynayan iyi oyuncuya çok para vermeyi neden tercih etmedi klübler?

@pikrua, zaten öyleydi, oyuncu ihraç edemiyorduk. oynayanlar yurt dışında doğup büyüyenlerdi. yabancı sınırı genişletilince cengiz, enes, çağlar gibi genç yetenekler, semih kaya, emre çolak gibi tecrübeliler yurt dışında oynamayı tercih etti mesela. git gide artacak bu sayı ve asıl milli takıma katkıyı yurt dışında rekabetçi liglerde kendini geliştiren oyuncular verecek.

Ucuz işçi mantığı ile aynı işte.. Sadece TR'den adam almak zorundaysan piyasa kendi kendine şişer. Ama dışarıdan ucuzu hep bulunur.

Gerçekten yeteneklilerin kendini göstermesi ve gelişmesi için iyi oldu bu. Beter olsunlar.

Sahada belli sayıda yabancı, kalanı Türk oyuncu olmak zorunda olduğu için ihtiyaç olan pozisyonlara Türk oyuncu alınıyordu, o oyuncuya da zaman zaman birden fazla kulüp talip oluyordu, o zaman da futbolcunun değeri gereksiz yere yükseliyordur. Şimdi sahaya o Türk oyuncuyu sürmek zorunda değilsin, eskiden havuz sadece Türkiye'ydi, şimdi tüm dünya, istediğin yerden istediğin futbolcuyu getirebiliyorsun, yani arz edilen mal daha çok, haliyle iç pazardaki Türk futbolcunun değeri düştü, değeri düşünce bunlar "Mağdur olduk" tribine girdiler, halbuki mağdur oldukları yok, fiyatları normal piyasa değerine geriledi sadece.

Fıstıklı dürüm.

şerbetli - künefe ya da kuru baklava
sütlü - profiterol

kazandibi.

Profiterol
ev sütlacı nişastasız
saray burma

trileçe. ama kardeşler lokantasında hacı abiden yiycen. yoksa tırt.

en sevdiğim tatlı yoktur, o an canım ne istiyorsa vardır.

kaymaklı ekmek kadayıfı
sufle
fıstıklı baklava

bunlar top 3. güzel bir fırın sütlaç, çıtır bir katmer ve hafif sütlü bir kadayıf aralarına girmeyi başarabilir.

dondurma
şöbiyet

E-) Hepsi

Kunefe

Puding

1- dondurmali sufle
2- kunefe
3- trilece
4- cok fistikli baklava

kemalpaşa o7

Kaymaklı ekmek kadayıfı sanırım.

Ama sanırım sınırsız Zeynel'in tavukgöğsü-kazandibi'sinden yiyebilirim. Bir de geçenlerde yediğim fındıklı baklava da beni benden aldı ki ben baklavanın sadece fıstıklı olması gerektiğini düşünürdüm.

Künefe +1
Bir de hani şu içi çikolata şelalesi gibi olan brownieler.

Fıstıklı baklava

tavuk göğsülü kazandibi

Fıstık ezmesi
kardinal
budapeşte

kerebiç
katmer
sufle

Muzlu milföylü tatlı.

pastaları saymazsak

ıslak kek browni felan:)

Kadayıf

Cocuktan hoslaninca bir gerekce bulmasi lazim, ben coluk cocukla takiliyorum demek istemez kimse. Hem kendine karsi hem de disariya karsi bir hakli gerekce sunma ihtiyacindan ileri geliyordur "ay çok olgun" argumani.

kötü beslenme ve sağlıksız hayat tarzı yüzünden işimiz erken bitiyor demek ki.

edit: asıl saçma olan moda bence yıllardır erkeklerdeki "toy" sevgiliyi alıp baba şefkatiyle büyütme çabası.

erkekler büyüdükçe sıkıcı olmaya başlıyorlar. o yüzden kadından küçük erkek her zaman iyidir.

:D aynen kanq yargılamıyorusss, modaya uyuyoruz.

ciddi cevap veriyorum.

bizim yani erkeklerin 20-25 yaş aralığı gerçekten ergenlik kalıntılı, yavşak, umursamaz, sorumsuz bir şekilde geçiyor.

bu yaş aralığındaki bir erkeği de çekilebilir kılan tek şey olgun olması. yoksa bir şeylerin üzerini örtmek gibi bir niyetten olduğunu sanmıyorum.

peşin not: şimdi kalkıp ben o yaşlarda öyle değildim diyeniniz çıkabilir. ben de pek değildim ama genelimiz böyle. kimseyi kandırmayalım. 32 yaşında bir erkek olarak 20-25 yaş aralığı yavşak it sürüsünü gördüğüm yerde dövesim geliyor.

kadınların dominant olma istemesi ile ilgili bence.
çalışan, para kazanan, kendi ayaklarım üzerinde durarım güçlüyüm diyen kadınlar, olgun erkekler yerine daha kolay idare edecekleri genç erkekleri tercih ediyorlar.

"Sevdim" yeterli. Ay çok olgun diyebileceğim bir yaşça küçük beyfendi yok. 10 yaş büyüklerim bile (45 yaş) taze ergen gibi davranıyorlar çünkü. Yok öyle bişey.

Kendini savunmaya çalışıyor kadın.

(bkz: laissez faire)

toplumsal kultur degisen, bicim degistiren bir sey. kadin - erkek davranis bicimlerinin yarattigi algi da zaman icinde degisiyor. kadinlarin araba kullanmasi, genel mudur olmasi gibi seyler eskiden garipsenecek seylerken simdi mevzu bile degil. tabi bu duruma zirt diye gelinmedi. surec bu.

erkegin kendinden yasca kucuk kadinla olmasi toplum icin normalken simdi tersi olan ve 'normal' olamyan bir durum yayginlasiyor. tabi ki yadirganacak, moda diye yafta yapistirilacak, sonra kabullenilecek ve bu da normallesecek. siz de bunu tartisacak bir durum olarak gormeyeceksiniz bir sure sonra.

surecin sancilari yani bu degerlendirmeler.

Ben etrafımdaki kadınlarda görmüyorum böyle bir eğilim. Çoğunluk "büyü de gel çocuk, büyü de gel" yaklaşımında hatta. Dolayısıyla bunun moda olduğu izleniminde değilim.

Yaşını öğrenip ona göre birinden hoşlanan var mıdır bilemiyorum, çok saçma. Uçuk bir fark yoksa kimsenin alnında yaşı yazmıyor. Adam kendiyle yaşıt hatta küçük algısıyla ilgileniyorsa hatta aşık olmuşsa ve kadın kendinden büyükse napalım, te allahım.

her şeye kadın düşmanı diyen meriçler ile feministler evrim geçirsede bir kurtulsak. bunun yanında erkeklerin genç kızlara olan ilgisi ile alakalı aynı şey değil bu. zira kız kısmı için 'peak' nokta 23ler iken erkek için 35ler ortalama.

yaşı ilerlemiş kız kısmı için ortaya çıkan senaryolar şu şekilde;

yaşı ilerlemiş erkek kesimi ya evli ya sevgilisi var vs.
ya kız kısmı 'peak' seviyeden düşüşe geçtiği için tercih edilmiyor
ya da tecrübe kazanmış ileri yaş erkek kızımızın 'popisini' kaldırmaya yönelik davranışlardan haz etmiyor ve uzak duruyor.

sonuç olarak kızımız hızlı ve öfkeli genç delikanlılardan istediği türde geri dönüşler sağlıyor. ama umarım ki bu tarz ilişkilerin ardından oğlan ortamlarda milf götürüyorum diye dolaşmıyordur.

özetle sonu başından belli ilişkiler bunlar hep. illa biter.

vakti zamanında, avusturalyalı bir çiftle tanışmıştım, kadın 60 küsür emekli akademisyendi, sevgilisi/partneri max 35ti (hadi genç gösteriyor olsun, 40 diyelim)


bu saçma takıntı sadece ortadoğululuk bence.

iki tane reşit insan birbirini sevdikten/bir ilişki yaşamak istedikten sonra dünya üzerindeki geri kalan herkese bok yeme düşer bence.

dolayısıyla bence böyle bir moda yok, bırakalım sevsinler sevilsinler sevişsinler.

ben partnerimin bana yaşam enerjisi vermesini beklerim, beni bunalımları ile bogmasını değil. bunu yapabilecek partnerin yaşı önemli değil ama hali ile benden genç insanlarla birlikte oluyorum. kimseye ilk sorduğum sey de yaşı olmuyor.

Daha yaşıtı bir kadının bile ilgisini çekemeyen, ilişki durumu genelde sıkıntılı olan tiplerin içine dert olan bir konu belli ki.

Olay yaştan öte, tanıştığı kişinin de gerçekten yaşını göstermediği düşünülürse bence sorun teşkil eden bir durum değil.

Zira herkesin yaşadığı hayat, karşılaştığı zorluklar ve bu zorlukları aşma şekli aynı olmadığı gibi belirli yaşlarda da sahip olunan karakterin şu yaş şöyledir bu yaş böyledir diye kalıplara sokulmaması gerektiğini düşünüyorum.

herhangi bir şey hissetmiyorum, saçma bir düşünce bence bu.

bu arada 23 yaşındayım, kızlar eklesin diye dalga geçtiğim cevabım ispiyonlanmış hahaha, lan ne garip adamlarsınız.

Bu moda değil tercih meselesi. Gençler daha eğlenceli ve dinamik oluyor. Ayrıca proletarier aller lander vereinigt euch +1
Gözlemlediğim kadarıyla erkekler kendilerine kadınlar kadar iyi bakamıyor. Kadınlara yüzyıllardır bakımlı ve güzel olmaları pompalandığı için sağlıklarına ve yaşayış tarzlarına daha fazla dikkat ediyorlar erkeklere kıyasla. Erkeklerde bir yaştan sonra kelleşme, göbeklenme ve iktidar problemleri baş gösteriyor. Kadın tam cinselliğinin doruğundayken bu tarz sorunlarla uğraşmak istemiyor.

Edit: Genç erkeklerleyken insan daha genç hissediyor bu arada. Onların enerjisi sana da yansıyor.

Kendini sahiplenip genç bir kız gibi hissettirecek güçte adamların ilgi duymadığı kadınların avuntusu bence.. yargılamıyorum, olguyu tartışıyorum sadece ;)

edit: bak kaltak nasıl hemen erkekliğe laf çakmış. gel tatmin edelim. :)

hayvan sahiplenir gibi bir insani 'sahiplenip', iktidarsizliklarini ve yetersizliklerini hissettirmeyecek, bunlari baska bir beden uzerinden kapatabilecegine inanan psikolojik ya da fizyolojik iktidarsiz erkeklerin anlayamadigi,
birinin kendisini sahiplenmesine degil, esitler arasi iliski kurmasina ihtiyac duyan her normal insanin yasayabilecegi iliski turu bence.
yargilamiyorum tespit s.c.yorum sadece.
ayrica @proletarier +1

moda falan değil bence. benim çevremde hiç böyle biri yok mesela. üstelik istanbul'da oturuyorum, bir sürü hipster arkadaşım da var. eğer moda olsaydı eminim bir sürü görürdüm.

bana kalırsa, para avcısı kadınlar hariç hiçbir kadında bir "x erkek merakı" yok. herkes kafasına uyan birini bulma arayışında. öyle birini bulunca da; yaş, saç, mal, mülk bakmıyor. bakmamalı da zaten, doğru olan bu. aşk rulez :)

modadan mı bilmem ama bu bende var. 25 yaşındayım ve erkeğin benden küçük olması hoşuma gidiyor. çok daha dinamikler, ciltleri çok daha güzel ve ruhları kirlenmemiş, bakışları ölmemiş oluyorlar. kimin ne aradığına bağlı. para pul kariyer arıyorsa bir kız tabii peak noktası aradığı erkekte 35+ olur ama dediğim özellikleri arayan benim gibi kızlar için her zaman genç erkekler çekici olacak.

erkek altında haşat etmek için tomurcuk memeli pembiş arıyor da kadın neden sabaha ayakta başlayan darbeli matkap aramasın?

kadının peak'i 23'müş, ondan sonra pörsüyecek ya, değersiz hale geliyor. 35 yaşında görmüş geçirmiş erkekte bulamadığı açlığı genç erkekte bulan kadın niye bu kadar anormal olsun?

moda dediğin için olayı cinselliğe indirgedim, geçici vurgusundan dolayı. kalıcı ilişkilerde, evlilikte de bu işi olur kılacak pek çok sebep var. kadının dominantlığını yaşayacağı, bir şeylere karışmayı sevmeyen beta erkek bulup mutlu mesut yaşaması anormal değil. uyumlu ilişkinin tanımında birbirini tamamlamak yok mu zaten, iki taraf da mutluysa ve ortada bir sömürü yoksa ne fark eder?

-böyle bir moda olduğunu düşünmüyorum, en geniş ortamlarda bile ne lafını duydum ne gözümle gördüm.

Valla yaşın modası olmaz bence.. Seviyorsan seversin, kadın küçük erkek büyük olacak diye kaide yok. Ben kendimden büyükleri seviyorum hatta "küçüklere bakacak kadar yaşlanmadım daha yeaa" diyorum ama işin özü herkesin kendi mutluluğu.


"O kadar olgun ki" diye giriş yapmaya da gerek yok. Seviyoruz birbirimizi demesi yeter.

iki tane limon tuzu yut. geçiriyor genelde.

yemekhaneye bir sorabilirsin vardır belki.

ishal gibi durumlarda hemen ilaç almamanız daha mantıklı olurdu. sonuçta vücudunuz bişeyleri atıyor.

yağlı şeylerden uzak durun, patates yemeği varsa yiyin yoksa yemeyin.

kahve için sert, demli çay da olur.

bir tatlı kaşığı kadar nar ekşisi de rahatlatıyor. en azından acil tuvalet ihtiyacını kesiyor.

Türk kahvesine biraz su ve limon katıp içerseniz iyi gelebilir. Ama normal soğuk suyla hazırlamanız gerekiyor.

Ercefuryl al kocakarı ilaçlarıyla uğraşma.

reflor alsaydın keşke, hem ilaç değil hem de kesiyor ishali direkt. imkanlarınız kısıtlıysa şu an yağlı değilse çorba içebilirsiniz, yoğurt ekmek yiyebilirsiniz. ishalsiniz diye aç kalmayın.

@catch the arrow, ondan kullanıyorum zaten, ishalden sık muzdarip biri olarak kurtarıcım ama şimdi asıl sorun ateş ve vücut-eklem ağrısı.

aynı anda soğuk algınlığı-ishal yaşıyor olabilir miyim ki, parol alsam zararı olur mu? başımı kaldıramıyorum, her yerim sızlıyor.

Alkolün internetten satışı yasak malesef. Marketlerde 20cl'lik alkol satışı bile yok. Daha ufağını biraz zor bulursunuz.

Beşiktaş Kadıköy gibi merkezi noktalardaki tekellere bakın, oralarda görüyorum ben hep cep boyu şişeler. yurt dışından gelecek birine sipariş de verebilirsiniz, duty free'de varsa alabilir.

Kadıköy, Beşiktaş, Şişli gibi büyük ilçelerin merkezi yerlerindeki tekellerde bulabilirsin. Free Shop'lardan ürün satan marketler var, orada da bulabilirsin. Şişli'de cumhuriyet gazetesinin sokağının abide-i hürriyet caddesi çıkışında, hafif sağ çaprazdan kısmet büfe var, orada büyük ihtimalle bulursun. Bebek Starbucks'ı Sarıyer yönüne geçince sağda bir market var free shop ürünleri satan, orada da vardır.

Sigara, gecenlerde.

1,5 ay oluyodur rahat. votka fena çarpmıştı. 25 cl falandır.

Dün müydü neydi, yok önceki gün. Çok güzel olduydum 2 birayla <3

10 aralik 2012. Askere gitmeden iki gun once. Arkadaslarla raki ve bira. Cok mutluydum.

Kasım ayıydı, ballı viski ve çavdar ekmeği, ne kadar içtim hatırlamıyorum ama bayağı yamulmuştum. Ondan önce de iki sene önceki ocak olması lazım, o zaman da 3 jager 7 tekilaydı ve telefon ekranını okuyamıyordum artık, berbat bir gece geçirmiştim, anca öğleden sonra düzeldi midem.

5-6 sene önce 7 votka 5 viski 4 tekila içip yürüyemez hale gelmiştim ki o güne kadar daha önce hiç alkol sebepli kusmamıştım. Sonra 1 sefer kustum, şişeden 35lik absolut bitirmeye kalmıştım, bi de o zaman işte, 2015 yılbaşı. Arada sarhoşluklarım çok ama kontrolü kaybetmem normalde. Bi de geçen ay düğünde hızlı viski tüketimi sonucu kendimi dans pistinde bulmuştum, kendimdeydim ama o yaptıklarımı kafa güzel olmadan yapamazdım. Dağıtasım gelmişse demek...

hayatımda bi kere sarhoş oldum o da bu sene doğumgünümdeydi. balçova'dan kalkıp arkadaşların bornovadaki evlerine gittim işte içki falan da aldık, hatırladığım birer bira, bi büyük vodka ve bi küçük viskiydi. viskiyi ilk içişimdi ve bal aromalıydı jack daniels'in. şimdi sorun şu ki ben öyle yapay tatlandırıcılı içkileri pek sevmem rahatsız ediyo beni, bi de o gün aç gittim nasılsa yeriz diye ama yemek yerine pasta ve tatlı bi şeyler yedik falan. bi de o içkinin yaklaşık yarısını ben içtim(yani bi bira+ vodka ve viski'nin yarısından biraz azı).

sonuç: evden ayrılırken arkadaş beni bornova metroya bıraktı, bu sırada olayları uzaktan izliyo gibiydim sanki uzak bi anı gibi yani. birkaç defa sordu bizde kal diye ama nedense reddettim(ki normalde kalırdım yani sıkıntı yapmam). metroya gelince babamı aramışım baba ben kötüyüm beni fahrettin altay'dan alır mısın diye, sonra koca bi metro yolculuğu ve doğru çıkışı bulma serüveni var gram bi şey hatırlamadığım. en sonunda babamın arabasına kustum ve son hatırladığım buydu :(( sonra gece yatağımda uyandım ve bu anılar teker teker beynime geldi ne yaşadım yeaa ben diye düşünürken.

galatasaray-östersund maçının oynandığı akşam, tarihi hatırlamıyom. daha önce vodka içmemiş biri olarak bir şişe absolut'un %60-70'ini içmiştim, sen düşün kafayı. banyoda uyuyakalmışım amk, sevgilim gelip çıkarmıştı gece 2'de deprem oluyo diye. kafam o kadar güzeldi ki bütün mahalle aşağı indiği halde ben balkona bile çıkmadım, çünkü çıksam aşağı düşerdim muhtemelen. o akşam ona sarılıp "sovyetleri özledim" diye ağladığımı hatırlıyorum, youtube'dan sovyetler birliği marşı açıp. bu hikayeyi torunlarıma bile anlatacağım. düşündükçe yarılıyorum. 94'lü adam içince sovyetleri özleyip ağlar mı ya mal mısın sen. ama duygulanıyo insan nabiyim.

1 ay önce otelde bira, tekila, viski, malibu, long island ve gecenin sonuna doğru hatırlamadığım çeşitli kokteyller. Hangisinden ne kadar içtim bilmiyorum ama 3 shot tekila içip yanında 1 bira içiyordum. 4-5 bira içsem 12-15 tane tekila içmişimdir. Diğerlerini de gecenin sonuna doğru tekila artık iğrendirince içtim.

Sonuç: Herkesle diyalog kurma. Çimleri sulayan fıskiyenin altında ıslanma, sudan kaçayım derken yere düşmeler. Bir kaç vücut yarası. Kusma. Ve banyo küvetine yaslanarak uyuma. (bana anlatılan bu). Ertesi gün tekrar içene yataktan kalkamama. Ertesi gece yine içmeye çalışırken mide bulantısı.

Doğum günümde bir bira ve biraz yeşillikle, caddebostan sahilde arkadaşlarımla birlikteyken. Bu kadar güldüğüm, kahkaha attığım çok nadirdir. Etraftaki insanlar dönüp bana bakıyordu muhtemelen "nabıyor bu, ne içirdiler buna" diyerekten. Görmedim ama, ve umursamadım. :D


"Jonathan!" :D

Bu soruyu yazdığı hayal meyal hatırlıyorum dün akşam :) Ne içtiğimi söylemeyeyim ama şuan telefondan kimlere ne mesajlar attığıma bakıyorum. Ve tabii ki internet geçmişinde neler yaptığıma bakıyorum :p

Dün gece vmfmcjgh
8 saat araba kullanmanın üstüne 1 şişe şarap yetti.

herkesin kendi tercihi bu şeyler. kimse kimseye karışmadığı, kimseyi çocukça terimlerle aklınca aşağılamaya çalışmadığı sürece sorun yok.

dışarıda susuzluktan ölse bir şişe su almayan tanıdıklarım oldu. ha, bugün adamın hatırı sayılır bir varlığı var, benimse hiçbir şeyim yok.

ne yeme içmemde ne de zevkimde çok kısmam, hatta biraz müsrif bile sayılırım. ama cimriliktense müsrifliği tercih ederim. aslında ikisi de yanlış, en iyisi orta yol.

sosyal medyada yenilen içilen mekanları paylaşmayı ben de hoş bulmuyorum ama dileyen yapar bana ne. gezilen mekanları paylaşmada ise sorun görmüyorum. aradaki fark, sanırım birinin insanların yiyip içemeyecekleri görmelerinin bana hoş gelmemesi. ayıp diye düşünüyorum. gezme olayı da benzer gerçi ama en azından açlık/susuzluk gibi birinci sırada bir şey değil.

Dogru. Insanlar sirf sosyal medyada paylasmak icin gezer, mekanlara gider oldu. Hayati kendisi icin degil sosyal medya icin yasiyor insanlar. Ilgi orospulugu hat safhada.

fotoğraf çekilmekten başka aktivite bilmeyen tipler yıllarca zen eğitimi alıp gelmiş gibi eylemlerini kutsiyet atfederek anlatıyor. eleştirilere şiddetle katılıyorum.

Bununla ilgili bir sosyal araştırma var. Kaynağını daha sonra hatırlayıp yazarım ama özetlemek gerekirse bu araştırma insanların artık tatillerini "başkalarına anlatabilme ihtimali" üstünden kararlaştırdıklarını gösteriyordu. Yani bazı kişilerin sırf bir kimlik yaratmak amacıyla bir şeyler yaptıklarını düşünüyorum ama genel yaklaşımım "herkesin hayatına hiçkimse karışamaz" şeklinde.

İnsanların sırf sosyal medyada fotoğraf çekmek için bile farklı kültürleri, yerleri gezmesi neresinden bakarsan bak olumlu bir gelişme, hele ki bizim insanımız için. Sebebi ne olursa olsun, kendi habitatının dışına çıkmak, dünyayı, insanları tanımak ufuk açıcı bir deneyimdir. Gidiş amacı bunu değiştirmez.

"ama layk için gidiyor" e gitsin abi, hiç gitmemesinden iyi değil mi?
Bu eleştiri tarzı insanımızın ne kadar kötümser, olumsuz yönden bakma meraklısı, baltalayıcı olduğunun bir kanıtı daha. Bu yapılan eleştiri bir tespittir ve ben de katılıyorum , sırf moda olduğu için yapan çok kişi var. Ama salak saçma şeylerin moda olmasındansa bu olsun moda, arkasındaki motif neyse ne, her halükarda kazanım sağlıyor. Ve bu eleştiriler bu şekilde düşüncesiz yapıldığı sürece bu gibi temelinde kazanımlar olan bir sürü eyleme bok sürülmüş olacak.

Bu durumdan memnuniyetsizlik duyabilirsin, oraya gidenleri samimiyetsiz de bulabilirsin ama işin bu başlıktaki kadar bombardıman haline gelmesi toplumdaki kötücüllük ve art niyetin sonucudur. Ben de onların tarzından gidip "bu sert eleştirileri yapanlar gidemedikleri için kıskananlar ve bir tek onlar gitmiş olsun başkası gitmiş olmasın diyen ezik ve farklı olma çabasındaki ergen ruhlardır" diyebilirim pekala.

Seyahat dunyanin en guzel etkinligidir. Mahallesinden disari cikmayan balkonda atletle cay icen adamdan baska da bir yorum beklenmez elbette. Zaten diger ulkeler Turkiye'yi kiskaniyor saniyor.

Ben de tum parasini iPhone almaya ya da evine yeni koltuk takimi almaya yatiranlara ve bu isi kutsallastiranlari elestiriyorum. Seyahat (Bodrum'da otelden cikmamak degil - kentleri gezmek) insani egitir. Neden Jon Turkler, Osmanli'nin degismesini sagladi cunku Bati'yi gorduler.

olay gezmekten çok zevk almayla alakalı. eğer gezmek zor gelmiyor sıkıntıları seni rahatsız etmiyorsa ferahlatıyorsa güzel bir şeydir. eğer evde oturmak seni rahatlatıyorsa bu senin için değerli bir şeydir.

ev almak araba almak mal üstüne mal koymaktansa gezmeyi yeğlerim.

hayat zaten övülmek beğenilmek üzerine kurulu. herkes farklı şekilde bunu tatmin etmeye çalışıyor. kimi araba alıyor kimi arabasını modifiye ettiriyor kimi kilo veriyor kimi koluna güzel kız, adam takıyor. kimse kimsenin hayatına karışamaz.

Bence tamamen israf hem para hem zaman açısından. 3-5 günde neyi gezip neyi göreceksin. Gittiğin ülkede 1 ay kalabiliyosundur o başka. Bilmemne şelalesini, kulesini görmüşüm bana ne. Elin turisti benim ülkeme gelip bir sürü kekoyla muhatap olup para dökerek gidiyor. Bizden de gidenler aynı.

Yurtdışına çıkmayı güç gösterisi olarak görüyorlar. Bunların çoğunun evi kira, bir sürü de borçları var. Bu gezgincilerin ortaya çıkması üzerinde instagram'ın etkisi çok büyük.

Yurtdışına çıkan değil lüks evi arabası olan övülür. En azından gerçek hayatta bu böyle. Sanalda yaşıyosan o başka.

Bu dediklerim kadınlar için geçerli olmayabilir. Kadının güzel olanının gezip tozarken paraya ihtiyacı yok.

Son derece haklı bir eleştiri. Bütün bu gezip tozma, yiyip içme goygoyunun 2 ayağı var. İlki sistem açısından ekonomik kısmı, insanları harekete teşvik etmelisin ki bu esnada ekonomik hareketlilik sağlanabilsin. Kimsenin ihtiyaç dışı tüketim yapmadığı bir dünya düşünelim, böyle bir dünyada sistem çöker. 2.si insan ayağı, zevk ve gösteriş düşkünlüğüyle ahmaklık birleşince bu türlü şeylerin değer kazanmaması mümkün değil. Seyahatin bütün sağlıklı yönlerini kabul etsem de bir kitapta okuduğum "seyahat ahmağın cennetidir" sözüne katılmadan edemiyorum.

Elestirilere katilanlarin cogu farkli bir kulturu gormemis, farkli bir sehrin sokaklarinda yurumemis, havasini yasamamis olanlar goruyorum ki. Duzenli bir hayatin varsa ne vize almak zor ne de izin.

Gozlerim kanadi resmen.

nolur başlamasın

İlk bakışta acun ılıcalı'ya benzettim

İlk defa şatgan'a katılıyorum... ;_;

başladığı gibi gidecekse bu harekete dur diyelim.

Abi senin yüzün eskiyor, biraz ara ver bence :/

patlamış mısırımı aldım bekliyorum, bursada yaşayıp duyuruda ifşa yapmaya çekinen hanım varsa özel mesajdan vesikalık fotoğrafınızı gönderebilirsiniz.

bence ortada çirkinlik yok. ben de irfan değirmenci'ye benzettim. ama keşke fotoğrafları açmak için bu kadar cebelleşmeseydik. bence millet en çok da ona kızdı.


@msb: dişlere maşallah ya. ten rengi de süpermiş.

ideal bir açıdan çekilmemiş fotoğraflar. ayrıca, o kadar geniş bir alna sahipken eğer mümkünse biraz sakal bırakmak daha iyi olabilir bence çünkü yüzde boş alan çok fazla görünüyor.

(o.0)
Soz de verdim ama...
Açılar degisebilir evet (._.)

niye o kadar yukarıdan çekiyosun fotileri

Boyun eğme tshirtüyle yaptığına bak ayıptır

@bruce, mesaji aldım. Kıps
@m e b, bende kolay aciliyordu. Bilemedim.
@i drive the hearse, @yuvarlanantencereninkapagi,daha iyi aci oldugunu dusunuyorum uzaktan.
@filipis, nihayet boyun egme'ye bir dikkat. Ifsa icin cekmemistim ki
Tesekkurler herkese.
Klavyeme ayran döküldü. Cepten giriyorum. Sorry.

Burada ifşa popilerden biri başlatmadıkça başlamaz yiğeeen akfkkdkdls.
Bu arada allah kitap aşkına selfie çekmeyi neyin öğren, herkesin iyi çıktığı bi açı vardır onu keşfet falan. Hadi kolay gelsin.

kanka ifşa fotoğraflarını 2005 model açılır kapaklı samsungla cektiğin için sana puanım 9

NO FILTER, 640x800 piksel

@kosun lan mevzu var, samsung galaxy grand neo. Birak beni diyor da daha degil.

Boyun eğmeyi kaç kişi biliyor ki nihayet diyorsun :)
Ayrıca siyasi propaganda yapılacak son yöntemi deniyorsun sanırım

@filipis, amacim ne propaganda yapmak ve ne de birini dusurmek.

Pek bilinmiyor olabilir dogrudur. Ama ekşi camiasi asinadir sanirim.

Ifsa icin de cekmemistim. Dun de hani ifsa falan gibi bir baslik vardi. Orada da ayni fotolari paylasmistim.

Hicbir amacim yok ya, isterse herkes dogum gunu partisine oy versin.

dövme yaptırdıktan sonra tekrar üzerinden geçilmesi gerekiyor.
bunun dışında bakımının da iyi yapılması lazım.

bunları yapmayanların soluyor haliyle.

emin olmamakla beraber kilo alıp vermenin etkisi olduğunu düşünüyorum.

Bence asıl sebep ucuz dövme, kötü boya, kötü işçilik. Fakirlerin dövmesi hep dediğin gibi oluyor.

güneşe maruz kalması ve kalıyorsa da güneş kremi kullanılmaması bence

santimetrekaresi 560,68 tl'den ucuza yapılan dövmeler öyle oluyor.

fakirlerin dövmesi nedir ya...

kötü boya kötü işçilik kötü bakım. dövmenin rengi 6 ayda anca oturur, ilk yapıldığı gibi kalmasını beklemek saçma çoğu zaman. ten rengi de çok önemli bi etken gerçi

bir dükkana götür, baksınlar.
köprüsüne, sap ayarına bakarlar, klavyesini temizlerler, tellerini falan takarlar verirler sana.

istanbuldaysan kadıköy çarşısında stage var, orası yardımcı olur.

istanbul'daysan kadikoy barlar sokaginda luthier ismail dalgin var.

bi kere gitar baştan dandik, sıfır olsa da dandik, markadan dolayı. çıkacak muhtemel masraf 100 liraları bulacaksa boşuna verme derim, sıfırı 250-300 arası zaten. çünkü o masrafı yapsan da ses çıkartmaktan öteye gidemeyecek yapacağın şey ki başlangıç gitarını böyle bişey alıp sonradan aldığı sesten çaldığı notadan bişey anlamayıp "bu muymuş yea" diyen çok insan var. çok merakın varmış madem, ikinci el cort'tan aşağı düşme derim, iyi araştırırsan temiz ve sağlam bulursun 300 liraya, alacağın ses en azından bir şeylere benzer.

eski sevgili düşüncesinden çıkamıyorum ne demek, eski sevgilini mi düşünüyorsun şu üç günlük dünyada? komik olma lütfen. arkadaşlarınla zaman geçirmeye dışarı çıkmaya çalış. kapanma bence, bir şeylerle ilgilen. gerekiyorsa da destek al salmaktansa, bunda bir şey yok.

Ya bıyıkları bari kendin için al. Ne bileyim bazı şeyler için hayatında birisinin olmasına gerek yok. Bu kadar dert edecek tanım kasacak bir şey yok ortada bi gün ekmek almaya gidersin orda birisiyle karşılaşırsın sana gülümseyerek bir merhaba der gelir duyuru açarsın ay etkilendim galiba diye. Birini seversin inanmadığın şeye inanırsın, zul gelen şeyleri bakarsın keyifle kendinden yapıyorsun.

Alayım alayım da daha güzel görünmek mi olay ? Şık giyinince birileri ne kadar güzel bir kız diye bakınca hayatının aşkını bulma ihtimalin mi artıyor ? Sinir oluyorum bu bakış açısına.

artık daha olgun düşüncelerin oluşturulmaya çalışıldığı bir çağdayız. meali; kendini fiziksel olarak nasıl mutlu hissediyorsan öyle ol. bu 1.55 boya 150 kilo olman da olabilir, kadın ve badem bıyıklı olman da olabilir. ama tabii "beni niye kimse beğenmiyor?" gibi yakınmalara da girmemek gerek bu durumlarda. sen istediğini olmakta özgür olduğun kadar insanlar da güzellik algılarını gönüllerince yaratabilme özgürlüğüne sahip.

bazılarımız insanlarla kaynaşmayı pek fazla sevmeyebiliyor. sen de onlardan olabilirsin. herkesten umudun azaldıysa eğer zaten başta negatif bir yargıyla başlarsan bir etkileşime, karşıdan gerçekten büyük bir şeylerin gelmesi gerekir ki o yargın değişsin. olumlu olamıyorsan da nötr kalmaya çalış.

bence bıyıklarını da al yahu. bir erkek bıyığıyla karşılaştırmıyorum ama fikir vermesi açısından; biz erkekler bile bıyığı sakal olmadan kolay kolay taşıyamıyoruz. dudak bölgesinde siyah ve kalın tüyler olması BENCE pek hoş bir manzara değil. sadece kadına özel de değil bu, simitçi bıyığı çıkaran ergenlere de o bıyıkları kesmesini önerirdim mesela.

@tncserap eyvallah :)
@idrivethehearse yakınmıyorum herkesin mutluluk ve beklenti standartı farklı tabii ki. ben sadece neden gönlüme göre biriyle karşılaşmadım daha bunu sprguluyorum. cevabı sıçtırık kişisel bakım kürlerinden güzel kombinlerden geçiyorsa da yuh demek istiyorum sadece.

cevabı sana tam olarak kimse veremez. yeterince yeni insanla tanışmıyorsundur, senin standartların yüksektir, istekli olsan da kafa olarak hazır değilsindir ve farkında da değilsindir falan. ancak olasılıkları arttırma olarak düşünürsek de evet güzellik kürleri ya da güzel kombinler bu tarz şeylere katalizör olabilir.

dış görünüşe dair şunu düşünmek gerek ki hiçbir insan sizinle dış görünüş için uzun ilişkiye giremez. beraber zaman geçirilinecek en nihayetinde. olay sırf seks, arkadaşlara hava atma namına durmadan ortamdan ortama götürülecek güzel bir erkek/kadın olamaz. yani, görünüş ilk fikirleri ve ilk etkileşimleri yaratsa da ilişkiyi devam ettirebilecek kadar etkisi asla olmuyor. dolayısıyla "beni bu halimle beğenmeyip de bakımlı olunca beğenecek insan hiç beğenmesin." demeyin. bunların hepsi birlikte işleyen şeyler, katalizör olmazsa ihtimaller de düşüyor.

günümüzde insanların çoğu gönlüne göre birini bulabilmiş değil, içinde bulunduğun durumda sıradışılık ya da ekstra eziklik yok. her sevgilisi/takıldığı olan gönlüne göre bulmuş olmuyor, çoğu çeşitli sebeplerden ötürü bulduğuna göre gönlünü yönlendirmeye çalışıyor. bu çeşitli sebeplerden en geneli senin de şu anda bahsettiğin "niye yalnızım" problemi. sırf yalnız kalmamak adına kendinden ödün veren binlerce insandan biri mi olmak istersin şu anki halinde kalmak mı?
içinde bulunduğun durumla barışır ve üzerine ekstra düşünmezsen gönlüne göre birini bulma ihtimalin şimdiye nazaran az da olsa artar. hiç bulamama ihtimalin yok mu, tabii ki var. belki de kendini buna alıştırmalısın.

şimdi 150 kiloluk göbrkli bir adamı beğenmezsin tahminen. aynı şekilde bizde bıyıklı hatunları sevmiyoruz. Olduğum haliyle sevsinler olayıda çok geçerli değil. Fiziksel olarak kendine özen göstermek insanlar için kendini değiştirmek değil. Kendine saygılı olmak.

derdim yalnız bıyığa indirgendi ya la. tamam arkadaşlar bıyıklı kızlara kamyon çarpsın haklısınız.

kendiniz olmayın arkadaşlar. Şu ana kendinizdinizde ne halt oldu. eğer kendiniz olduğunuz için mutlu ve rahat olsaydınız zaten burada bunları konuşuyor olmazdık.

Yok kendinle mutlu ol, bedeninle barışık ol tarzı insanı koyunlaşmaya ve tembelliğe iten kişisel grlişim safsatalarına inanmayın. İnsan kendini geliştirdiği mükemmelleştirdiği ölçüde medenidir, mutludur.

Bence sorunun bakım bıyık falan değil. Derdin eski sevgili düşüncesinden uzaklaşamamak. Kafanda bu konuyu iyice netleştirip başka bir ilişkiye başlama. Beraber olacağın insanı da üzüp kendinden nefret ettirirsin..

ya git git...
öyle arkadaş mı olur. git, o ben geldim diye haber verdiğinde şimdi geliyorum 5 dk geliyorum diye diye beklet.

git.
ya da başka bi yerde bekle. o geldiğinde 40 dk da sen onu beklet. sonra istersen buluş istersen hiç buluşma.

Ben beklemezdim alışkanlık yapmış

git.

git. gitmezsen ders almayacak devam edecek buna.

Git

git ama gittiğini söyleme, gelince neredesin desin o zaman söyle. muhtemelen carlayacak, sen de carla, eteğindeki taşları dök, kaç oldu bu de, rahatsızlığını dile getir. bazı insanların silkelenmesi gerekiyor durumun farkına varabilmeleri için.

Keyfi bir şey değilse gitme, ama her şeye rağmen buluştuğunuzda ufak tefek laf atabilirsin bu duruma, eşşek değilse anlar.

Nerdesin la yapraaam diyebileceğin biriyse bekle.

Benim bir arkadaşım öyle. En son 2de buluşalım ama sen 1 gibiymiş gibi düşün beni bekletme artık dedim sonra dikkat etmeye başladı.

durduğun kabahat. 5 dk 10 dk hadi neyse de he seferinde 30-40 dk beklenilmez.

Git durduğun kabahat. Aynısını yapan arkadaşım var, ben de onun üzerinde uygulayacağım lütfen arkadaşının tepkisini de yaz ki ona göre ben de uyguladığımda gardımı alayım

Bende de var aynından bir tane. Defalarca söyledim. Zaman algısı yok, artık kabullendim. Buluşma saat 1'deyse 2'ye doğru gidiyorum kafam rahat.

Buluşup sonra ayrılmanın bence hiçbir etkisi yok yine aynı şey olmuş.

Herhalde bu konuda tavsiye verecek son kişiyim çünkü bir dikili ağacım yok.

Ben kıyafete çok para harcadığımı gördüğüm için kapsül gardrop olayına girdim. Kendi renk tablomu ve gardropta olması gerekenleri belirledim. Buna uygun olmayan giysilerimi satıyorum ve o parayla kapsüle uygun kıyafetler alıyorum. Bu süreçte çok fazla marka takıntısı yaptığımı farkettim, bunu da azaltmaya çalışıyorum. Bir şey alacakken durup bunu kaç farklı kıyafetle giyebilirim, renk tabloma uyuyor mu diye sorup kendimi ikna edersem alıyorum.

ihtiyaç listesi yap, onun dışında almak istedilerim diye ikinci bir liste yap. aklına gelip/canın isteyip ikinci listeye yazdığın ürünler için her ay 1 günü kontrol günü olarak ayır.

örneğin iphone 33'e sahip olmak istedin, o listeye yaz. 10 gün sonra columbia ayakkabı gördün beğendin, onu da listeye yaz. sonraki ayın liste kontrol gününde listede kaç ürün var bak ve aralarında hangisini daha çok istiyorsun ona karar ver, onu 1 numaraya koy. o sırada almak istediklerin olursa onları listenin altına biyere yaz. öbür ayın kontrol gününde 1 numaradakini hala istiyorsan al, istemiyorsan listeden çıkart(burası önemli çünkü listenin erimesi lazım, ya alacaksın ya da çıkartacaksın, aşağı atmak yok). o kontrolden sonra 1 numaraya yükselen yeni ürün için aynı şeyi bir sonraki kontrol gününde düşün, hala istiyorsan al ya da alma.

almak istediğin şey 100 lira da olabilir 1000 lira da, o anki bütçene kalmış alıp almamak. 2 ayda 1 1000 liralık ürün alırsan bir işe yaramaz tabii, onu o an kendin düşünmen lazım. kontrol listesini her ay değil 2 ayda 1 yaparsın, 4 ayda 1 ürün almış olursun. süreyi kendine belirle işte.

ben de para harcamayı çok seviyorum ama en azından eşyaya değil de tecrübeye harcamayı öğrendim. 1000 liraya elektronik ürün alacağına tatil yap, gez, bişiler gör-öğren. o paraya acımıyorum ben. bilinen klasik bütçe hesaplamaları beni çok sıkıyor, kendi hayatımın gardiyanı gibi hissediyorum. denedim ama bir süre sonra istemedim kalem kalem yazmak, bunun için yaşamıyorum ben. ha, keşke zibilyon lira kazansam da yapmak zorunda kalmasam ama hayatın gerçekleri böyle. kendimi hiçbir şekilde tutamam diyorsan eline para geçer geçmez %10'unu her canın istediğinde alamayacağın bir yere koy. yine borçlu yaşarsın biraz ama en azından güvencen olur, altından kalkamayacak durumda kaldığında sıfırlayabilirsin.

Benim bütçe planım belli. Maaştan sonra iki hafta düşünmeden takıl son iki hafta elinde kaç yüz lira kalırsa hint fakiri gibi yaşayarak idare et. Sonraki ay yine aynı :D Boktan bi yaşam ama elimden gelen bir şey yok. Beni yaşam tarzımdan ziyade her ay mutlaka çıkan ekstra giderler yıpratıyo. Geçen gün bir hesap yaptım çok moralim bozuldu mesela :(

Kredi kartinizi iptal edin ya da limitini sadece zorunlu kesilecek harcamalariniza yetecek kadar dusurun. Nakit almaya basladiginizda o 3500 taksitte odediginiz seylere bu para verilir mi diyeceksiniz

Benim önerim ve uyguladığım yöntem excel'de kendime bir gelir-gider tablosu yapmak.

Sütunlara ayları yazıyoruz.
Satırlara da giderleri. En sona da maaş ve gelirler toplamını yazıyorum. Gelirler toplamından Giderler toplamını çıkınca önünüzdeki ay ve ayların sonunda ne kadar paranı kalacağını önceden görmüş olursunuz. Faturalarınızı tahmini olarak buraya yazabilirsiniz. kışın doğalgaz çok geleceğinden fazlaca yazarsınız.

Eylül Ekim Kasım Aralık

Kredi 1
Kredi 2
X - K.Kartı Taks.
Y - K.Kartı Taks.
Kira
Aidat
Vergi
Fatura
Araç Bakımı

Giderler Toplamı:
Gelirler Toplamı:

Elde Kalan:

cehaletimi mazur gor ama epil urunu dedigin epilasyon cihazi mi? o paraya guzellik merkezi acar paraya para demezdin yahu -_- neyse, ben kendi yontemime geleyim; yol ve yemek masrafim yok (tabanvay + ticket kart), bu nedenle maasim yatar yatmaz kira faturalar aidat ve kredi karti paralarini ayirip (mumkunse odeyip, gunu gelmediyse miktar olarak ayirip) kalaninin tamamini uce bolup altin euro ve dolar aliyorum. boylece ay sonuna kadar elimde/hesapta nakit kalmiyor. hesapta nakit olmayinca kredi kartina yuklenmiyorum nolur nolmaz diye, boylece gereksiz harcamalar minimuma iniyor. ayrica hayvan gibi yatirim yapmis olunuyor. sonra o parayla almayi cok istedigim seyler varsa onlari aliyorum yoksa zaten tatile filan gidince harciyorum. zaten hepsini harcayamadigimdan mis gibi de birikim yapmis oluyorum. bi de en dusuk odemelisinden bi bes hesabi actirdim, maas daha yatmadan oraya da yatiyor sessiz sedasiz o tarafta da biseyler biriyor iste. mutfak alisverisini ticket kart ile yapiyorum, hafta ici kahvalti ve ogle yemeklerini evde yiyorum

eklemeden gecemiycem, kredi karti kullaniminda taksitten mumkun oldugunca kaciniyorum. kozmetik urunlerinde bitmeden yenisini almama prensibi edindim (yaklasik iki koca kutu makyaj malzemesini ve kremi attiktan sonra). kiyafet alisverisi icin ozel ihtiyac yoksa alisverise cikmiyorum, yalniz disari ciktigimda gozume carpan sevdigim bisey olursa aliyorum. sigara zaten icmem, alkol de cok sık degil hafta sonundan hafta sonuna ancak.

- Faturaların veya kredi kartının ödeme günlerini aynı gün olarak ayarlattır.
- Buzdolabının ve duvar saatinin üstüne bir liste as. Kendine bir kelime seç. Kelime akılda kalıcı olsun ve okuduğunda, bütçe ayarlaması yaptığını hatırlatsın.
- Yapabilirsen pazardan alışveriş yap. Yalnız yaşıyorsan yapamazsın. Marketten yaparsan, günlük alışveriş yap. mesela; sadece üç tane domates, iki tane salatalık gibi.

Epil ürünü dediğin şey Apple oluyor sanırım. Zaten bir tane iPhone 7 Plus alsan 4500 lira tutuyor. 13-14 bin o açıdan çok değil. Benim kredi kartım yok. Bir tane var da aktif bile ettirmedim. Yanımda bile taşımıyorum. Sadece vadesiz hesabım var. İhtiyacım olunca var olan parayı kullanıyorum. İnternet'ten alışveriş yapmıyorum mecbur kalmadığım sürece. Gezip araştırarak alışveriş yapmanın keyfi başka. Kartlarını İnternet alışverişlerine kapat. Satın alması ayrı dert, kargo beklemek ayrı bir dert. Gezmeye para harcayabilirsin. Orada bir problem yok.

Epıl dediği Apple :)

Borca gir. Kredi çek. Ev araba falan al. Yani pahalı ve büyük bir şey almayı kafaya koy. O zaman epile küreğe para harcayamazsın. (Epil de neyse artık)

bazen gün içinde ya çok pahalı değil, 3-5 kuruş dediğimiz şeylere de aylık baktığımız zaman aşırı paralar ödeyebiliyoruz.

misal benim çalıştığım şirkette çeyrek domates, çeyrek salatalık, bir dilim peynir, 4-5 zeytin ve ekmek 5 lira, çayla birlikte 6 lira. bazı günler yanına börek, krep filan derken ayda 100-120 lira sadece kahvaltıya ödüyormuşum. gün içinde iki defa kat servisi geliyor bir adet küçücük bardak kahve artı bir minik kurabiye 3.5-4 lira, otomattan büsküvi 2 lira filan, günde iki kere aldığım için 10 lira, ayda 200 lirada oraya gidiyor ki kahve iyi olsa üzülmem. sonra ofisteki kızlarla ofiste çok bunaldık deyip, haftada 1-2 kere öğle yemeğini dışarıda yiyoruz. o da günlük 35 lira desen 210 lirada aylık dışarıda yemek. derken 3-5 kuruş oldu ofiste ayda 320 lira, yemeklerle birlikte 530 lira harcıyorum.

bir süredir sabahları yoğurt ve müsli yiyorum onu da evden getiriyorum. sabahları kendim filtre kahve yapıp termosa koyuyorum ayrıca ofisteki bir çekmecem badem, ceviz, kuru kayısı ve incir ile dolu. onları toptan alıyorum 80 tlye filan ve 1.5 ay götürüyor beni. yoğurt ve müsli 2.5 lira ayda 50 tl filan ediyor. kahve ve süt masrafım ayda 30 tl filan derken ayda 120 lira ofis içi masrafım oldu ve dışarıda yemeği ayda 1-2 ye indirdiğim için o da 70 liraya denk geliyor. yani toplamda 190 lira. 1 ayda masraflarım 530'dan 190'a indi.

işin komik yanı bunu ofiste oturmaktan kilo aldığım ve daha sağlıklı beslenmeye karar verdiğimde fark ettim. ay sonunda hesabımda ekstradan 300 tl görünce resmen şok olmuştum.

ve bu sağlıklı beslenme işi baya işe yaradı. eskiden eve giderken aç olduğum için market alışverişlerinde saçma sapan bir sürü abur cubur alırdım. artık canım hiç istemiyor abur cubur. eskiden arkadaşlarla kahve içmeye dışarı çıksam yanında mutlaka tatlı yerken artık içimden gelmiyor. restorantlarda filan hep farkında olmadan daha küçük boy yemek siparişi veriyorum. eskiden gece dışarı çıksam 2-3 bir içerdim şimdi 1'den fazla içemem.

şimdi yemek planlama işine başladım. hafta içinde yiyeceğim şeyleri hafta sonu alışverişte alıyorum. 2-3 günlük pazar akşamından hazırlayıp dolaba kaldırıyorum. çarşamba akşamı diğer 3 günü hazırlıyorum. 2 haftadır dışarıdan bir kere bile yemek sipariş etmedim ve haftada markette harcadığım 70 lira ile bir sürü meyve, sebze, et filan aldım.

ben bunları sağlıklı beslenmek için yaptım ama bu sayede cebimde baya para kaldı. sana da öneririm.

Küçük şeylerin hesabını yapmadan verelim bence.
Haftalık işte çalışan temizlik, yemek yapan insan aşırı muhtaç oluyor.
Ben de iş yerine temizliğe gelen kadının parasını şimdiden verdim. Gelemeyeceği haftanınkini yani.

Evet.

normal şartlarda resmi tatilde işçi ücretini hak eder, yani verilmelidir. sigortalı çalışmıyorsa işveren vermem diyorsa -vermek zorunda- vermeyebilir, vicdanına kalmış.

Ücretli izinli oluyor o süreçte ve evet çok küçük hesaplara girer, maaş verilmesi gerekir.

tabiiki verilmesi gerekir. ucretli izin oluyor zaten bu.

kitabın ismi nedir

pandora getirtiyor ama amazon'dan bireysel alman daha karlı olur tek kitap için.

İstiklal'de Homer kitabevi, Amazon fiyatı üzerinden getiriyor. Kargo ücreti ödememiş oluyorsun ama toplu sipariş aldığından kitabın gelmesi 1 ayı bulabiliyor.

Amazon'da ikinci el kitaplar çok ucuz oluyor genellikle.

yurtdışından kitap alacaksanız book depository'den alın. kargo parası almıyorlar.

tedavi için teşhis gerekli, bin çeşit sebebi olabilir. bittorrent yüklemeyi deneyerek başlayabilirsin işe. yine olmuyorsa port açmayı dene, olmadı modemi kapat aç, direkt ağ bağlantılı vpn varsa ya da dns girdiysen onları değiştir vs. vs.

denedim o da olmadı. şimdi tekrar deniycem

indirdiğin torrent dosyası seeder ya da leecher'a sahip mi?

evet tabii ki

iş yeri gibi ortak bir ağdaysan torrent blokludur

evdeyim :(

antivirüs/firewall'u kapatın. vpn varsa onu kapatın. cmd.exe'den ipconfig /flushdns yapın

ben maas/3 lük telefon kullanıyorum. 4. yılında. bi sene daha gidecek.

Devir değişti öyle bi orana gerek yok. 1200lük bi xiaomi alsalin yıllarca götürür. 700 800lük androidler de 4 yıl götürür artık sorunsuz. 15 sekme internet arkada müzik falan kastırır ileride ama günlük kullanımda her türlü yetiyorlar.

Haftaligimi gecen telefonu almam. Bu da sizin hesaba gore maasin dortte birinden fazla verilmez bence.

Bence bunu orana vurmak doğru değil ama 4 yıl kullanmak bi kriter olabilir mesela. Bu durumda benden ort. 3 bin lira çalışır. Aklımda belli bi model varsa fazlası da olabilir. Bu da yaklaşık bi maaşıma karşılık gelir.

İlk akıllı telefonumu 3-4 yıl kadar önce, ucuz, eski teknoloji bişey almıştım. İki yıl sonra ekranı paramparça oldu, buna rağmen bir yıl kadar kullandım. Geçen yıl bi yurtdışı gezisinde arkadaşımın baskısıyla son model ve normalde asla vermeyeceğim fiyata bi telefon aldım. Onu kullanmaya başladığımda anladım ki, verilen paraya değiyormuş aslında. Yalnız mail baksan dahi, ekran kalitesi, hızı, şarj süresi falan insanı etkiliyor. Ki telefonla sürekli işi olan tipler için büyük nimet bunlar. Özetle önceleri bi telefona 3-4 bin lira verenleri ayıplıyordum ama şimdi anlıyor ve destekliyorum. Bence sorudaki kişi ihtiyacına göre paraya acımasın.

asgari ücretli çalışanın whatsapp kullanma hakkı yok mu?
piyasada minimum günlük kullanım deneyimini sorunsuz sağlayan akıllı telefonları 700 liranın altına alamıyorsun. bu açıdan bakarsak(asgari ücret=1400) maaşın yarısı bile bir cep telefonuna verilebilir.

Öyle bi orandan söz edilemez bence ama çok uçuk paralar kazanılmadığı sürece 3-5bin liralık telefonlar bana mantıklı gelmiyor.

al taksitle bi ayfon 7 ya da galaxy8

xaomi seçerseniz bu dengeyi düşünmeniz gerekmez ve ucuza çok yüksek özellikli telefon alırsınız

Yuzde 5.

Kimse kusura bakmasın ama ucuz mal alacak kadar zengin değilim. 4-5 sene her gün bilmem kaç saat kullanacağım cihazın dendiğine kaçamam. 3 4 diyenler aynı mantığı arabada da kuruyor mu 3k lira maaş alan her adamın altına 100k liralık golf var.

Benim için 1/3

yakında türkiye'de resmi olarak satışa sunulacakmış. geçen ay xaomi 5 aldım 1138 tl'yi şu an 1400 den satılıyo türkiye'de. yakında 1500 den filan satılır. param olsa bunun bayiliğini alırdım.

çin, hindistan gibi yerlerde perakende mağazaları var. türkiyede epey ilgi çekti distribütörle anlaşmış diye okudum hızla gelişiyor firma gelirler buraya da. bunlardan power bank aldım gayet memnunum.

android'dir en nihayetinde, ne yaparsa yapsın çapı belli.

Yakında Türkiye piyasasında fahiş fiyatlarla satılacak bir marka. Mi band 2'sini kullanıyorum. 2 yıldır taşınabilir şarj cihazını kullanıyorum. On numara. Telefonu kullananlardan da on numara yorumlar...

xiaomi türkiye olarak var olmaları uzak gelecekte bile mümkün değil, yeni yatırım yapmış da yavaştan büyüyen bir marka değil xiaomi; dükkan açmayarak, reklam yapmayarak fiyatları bu seviyede tutuyorlar zaten. buraya özel bir durum değil, dünya çapında da böyleler. kıtasal merkezleri olabilir en fazla, o da burada olmaz.

xiaomi gidip kvk ya da delta'ya gel anlaşalım ben telefonumu sat, ben sana şu kadar az paradan satıcam demez. piyasadaki bu talebi gören kvk ya da delta kendi çabasıyla çin'den toplu alıp kar etmeye çalışır ama o da zor. oradaki perakende fiyatına ya da az bir iskonto ile toplu ihraç eder, paralel ithalat denilen şekilde satar. aradaki ithalat, yedek parça maliyetini üzerine kar payıyla da satınca doğal olarak fiyat avantajı azalıyor. hatta bütün büyük ihracatçılar kendi aralarında anlaşıp birlikte fiyat belirleme olayına girer, daha düşük kar marjıyla satmaya çalışana taş koyarsa pek bir anlamı kalmaz xiaomi'nin. mainstream telefonlar o kadar yükseldi ki aralarında fiyat farkı hala kaydadeğer olacak ama cepten çıkan para arttıktan sonra ne fark eder.

çıkar çok rahat.

cosmos'a teslim ettiysen çok rahat çıkar..

arkadaş almanya için geçen hafta pazartesi teslim etti. bu salı vize çıktı. ki almanya zorlaştırdı diyorlardı.

izmir bu aralar yogun. pazartesi gunku basvuruya hala donmediler. ama 7 eylule kadar cok rahat cikar eksigin gedigin yoksa.

vodafone
1000
3 gb
26.68
tarifeyi hatırlamıyorum

Türkcell, 1000 dakika, 1000 SMS, 5 GB. 49 TL.

Vodafone
1000 dk. her yöne - Vodafone ve sabit hatlar sınırsız
10 GB
46 küsür
Vodafone Red10

vodafone:
750 dk
3 gb
27 tl
bittikçe dolan medium

tarife yenileyince 1 gb da hediye veriyor sanırım

vodafone red xs tarifesi olmalı

vodafone içi sınırsız dk vodafone dışı 1000 dk, 5 gb internet, 10000 sms var (veya daha az bilmiyorum)

46 tl

TR TURKCELL
500
4gb + 1gb
29 tl

turk telekom
1000
5 gb
38 lira
medium turuncumu lacivert mi ne öyle bişiler

türk telekom
750 dk
3 gb
1000 sms

19 tl. bahar fırsatı gibi bir şey adı ama kapanmıştır yeni alıma muhtemelen.

bireysel.turktelekom.com.tr

Bunu 4 kişi kullanıyoruz. 105-110 lira toplam.

TT
750 DK
5000 SMS
5 GB

25 TL

turkcell
turkcell'lilerle sınırsız konuşma
her yöne 1000dk
her yöne 1000sms
4gb internet
27 liraydı sanırım

turkcell
1500
11gb
59 TL
adını bilmiyorum :(

Vodafone
1000 dk. her yöne - Vodafone ve sabit hatlar sınırsız
7 GB
47
Vodafone Red7

Bana ne var kampanyasından da her hafta 500 mb bedava geliyor.

ailede 7 tane vodafone var çünkü normal insanız ve ensarcı değiliz.

Bimcell:
www.bimcell.com.tr

eve söylemiştim bir keresinde, paketlemenin korkunçluğundan bahsetmeyeyim hiç. lezzetli de değildi, gereksiz şekerli.

not: son zamanlarda krispy kreme de eski tadını vermiyor açıkçası. benim tat almamda mı sıkıntı oldu noolduysa :(

@aslpls, teşekkürler, krispy kreme de eskisi gibi değil evet ama başka yiyecek yer yok kalmadı ki koskoca istanbul'da. bu kadar ağır, şerbetli tatlı seven memleketiz, nasıl şu donuta ısınamadık anlamadım. sırf artisliğine pahalı, kerta gibi yapıp satılsa yeminle kapış kapış gider.

Boston eskiden Dunkin Donuts'ti o zamanlar Gayrettepe'de her hafta siparis verirdim. daha sonra Profilo AVM'de Boston Donuts acildi orasi da iyiydi. Krispy'den daha iyiydi.

şubelere göre değişiyor bu iş.

benim yakınımdaki kripsyden güzel.

@mattiadestro, hangi şube peki?

@bruce

kurtköy/pendik'e tuzla şubeden 15 dakikaya sıcak şekilde getirdi boston.

Bunun için tan bir şey diyemeyeceğim. Ayrıntılı bilgim yok. Ama bir akp den bir önceki iktidar döneminde bütün fındıkların bitkisinin yerinden sökülüp yerine daha başka adı pek duyulmamış alternatif(!) bir ürün yetiştirilmesi planlanıyordu. Neyseki olmadı. Sadece fındıktan yola çıkarak bundan ekonomiyi batırmaya yönelik bir çıkarım yapman yanlış.

nutellacı beyaz elitler yuzunden.

Birlik olsunlar , birlikten güç doğar

amaç dışa bağımlılığı azaltmamak. fındık gibi değerli bir ürünü türkiye'nin tamamen kendi inisiyatifinde pazarlamasına, üretmesine izin vermiyor en büyük fındık alıcıları diye beyin fırtınası yapabiliyorum ben. burada kimse çıkıp detay anlatacak bilgiye sahip değildir ama benim kendi yorumum türkiye'nin gerek avrupa birliği sürecinde gerekse avrupa ve amerika ile yaptığı ticari gizli "sözleşmeler" var. tamamen atıyorum, "sen fındığı bizim istediğimiz fiyatta tut, biz de şu şu konuda sana yardımcı olalım" gibi karşılıklı tavizler, anlaşmalar olsa gerek. yoksa hiçbir mantıklı açıklaması yok bu işin ki aslında fındık şu anda son 5-6 senenin en yüksek bandında satılıyor, geçen sene hariç. kilosunu 4 liraya sattığımızı bilirim ben, şimdi 8 lira dolaylarında, geçen sene ve ondan önce 10-13 gibiydi.

kısacası, akp hükümeti fındığın fiyatının artmaması için bile isteye uğraşıyor. eh, adamın elinde güç var, isterse yapar. asıl gerizekalılık ona oy veren fındık üreticisinde.

Samsun'da şu an soya çok meşhur. Bizimkiler çoğu fındığını söküp soya ektiler. Hem toplaması kolay, ekmesi biçmesi kolay. Yıllık ise 60-70 bin falan destekleme parası alıyorlar. Kimse artık fındıkla uğraşmak istemiyor. Ordu'da ise fındık dışında doğru dürüst bir şey yetişmediği için mecbur yapmak zorunda kalıyorlar. Fındık olayı yavaş yavaş bitecek gibi.

@Trollziya biraz bekle. Kaynakları bulacağım.

Evet bundan iyi kaynak olmaz sanırım. Ben buradaki konuşmayı canlı izledim o zamanlar. Buradan başlasan daha iyi olur:
www.tbmm.gov.tr

asıl okuman gereken yer ise bir sonraki sayfada. bir zahmet etiket yapıştırmadan önce kendi adına bak sonra araştır düşün aydınlan.

@erensq06
tik versen de vermesen de sorun yok. akp in avukatlığını yapmıyorum. biraz gerçekleri görün.

ben inanmıyorum. öyle olsa alevi-sünni-sağcı-solcu-şucu-bucu diye o kadar kışkırtma yapılmazdı.

darbe gecesi saat 01:30'da atatürk havalimanında "geziye o kışlayı inşa edeceğiz" dedi. hayatını kaybeden 249 kişinin belki hala cenazeleri yerdeyken!

çok misal veririm de... inanmıyorum ben.

@trollziya
Al sana o tbmmdeki konuşmada adı geçen kararname:
www.resmigazete.gov.tr

bak şimdi yok ille de ben haklı çıkacağım diye ordan buradan bin dereden su getirmene, anlamsız konuşmana gerek yok.
Dikkat et ilk cevabıma uygun kaynak getiriyorum.
Tanıdıklarımın çoğu, girensunlu bir arkadaş, borcunu bitiremeyen biri gibi netlik ifade etmeyen sözlerle bu işler olmuyor.

yok hani aklın almıyorsa fındık ye..

cidden sende fındık yememekten kaynaklanan idrak yolları rahatsızlığının olduğunu düşünmeye başladım.
linkleri verdiğim tarihlere bak hepsi akp den önceye dayanıyor. Yine senin verdiğin tarihlerde de de yoktu. Dünyada bu üretimde ilk sıradayken fındık alanları neden daraltılsın, dert ne bunda?

O güvenlik konusunda yazdıklarım halen orada herkese açık. Günü birlik konu, başlık açıp silenlerden değilim. ben sana işin kanuniliğinden bahsediyorum senin derdin bambaşka.

Neyse unutamadıkların arasına girmek güzelmiş cidden. Ama şunu itiraf edeyim. Burada karşılıklı cevap vermekten çok benim için utanç verici olan ciddiyet içermeyen bir nick e ciddi cevaplar yazmaya çalışmak.
Komünisti bile yeri geldi bana burada geçmişte hak verdi. Onun kadar hümanist olamıyorsun :)

Bu arada benim gibi olan bir çok kişi var. Bundan emin olabilirsin. Ve onlar simdilik okumakla yetiniyorlar.

1 Kahve 40 yıl hatır

"Naçizane" geldi aklıma, küçük ve tek çeşit ürün satan bir dükkan olacağı için.

dükkanın; nerde, nasıl, hangi kitleye gore konumlandırılacağını düşünmek de lazım ama türkiye şartlarında ortalama şu geldi aklıma:

Reng-i Kahve

Kahve bilmem nesi koyma da, telve bile koysan olur yani. Basit, akılda kalıyor, çağrıştırdığı şey direkt ürünün kendisi...

"Sade"ce türk kahvesi ise isim olarak SADE düşünülebilir. hem bir sipariş biçimi de :)

bize iki sade kahve gibi gibi gibi

telve güzel. eeb'den çağrışımla "2 orta 1 sade" geldi aklıma ayrıca. sibel'den telif yemezsin diye düşünüyorum bu kadar sene sonra eheh.

"Kahvem"

edit: tescil edilmiş markaymış.

Gaave

kahve ile ilgili bir şey olmak zorunda da değil aslında.

taksim'deki meşhur türk kahvecisinin adı "mandabatmaz" mesela. ne alaka yani :) kesin bir hikayesi vardır tabi ama mandabatmaz diyince bilen herkesin aklına kahve geliyor.

kadıköy'ün 3.dalga kahvecilerinden düşünüyorum, büyük çoğunluğu kahve ile alakasız isimler vermiş dükkana. kev, tribu, iki kedi, mambocino, walters, dört vs. bu niye böyle, çünkü çok daha akılda kalıcı.

fazla bir önerim yok ama yaratıcı bir isim olsun bence. arkasında da bir hikayesi olsun. örneğin atıyorum dükkanınız 17 metrekareyse adı da 17m2 olabilir.

normal şartlarda istanbul kanatlarimin altinda'ya katılıyorum ama sadece türk kahvesi sattığını belli edecek bir isim olması ilk başta "flat white yok mu yuaa"cılara karşı bi önlem getirir. o yüzden temaya uygun olmalı bence.

40

''bildiğimiz kahve''

Fincan

lokum

okka
okkalı
cezve
muhabbet
hatır
sofa
minder
fes
fesleğen
mağrip

kuzgun/kırlangıç gibi kuş isimleri
amber/ kehribar gibi değerli taş isimleri

Kahvör

çuval

intermittent fasting araştır, bahsettiğin çalışma-yaşama rutinine en uyan, bu açıdan uygulaması en kolay beslenme şekli. ara öğün derdi yok, özel yiyecek hazırlama derdi yok; mantığı ve uygulaması basit: çok kabaca belirli saat aralıklarında vücuda insülin yükseltici hiçbir şey almamak ve kalori açığı oluşturarak beslenmek. (ilk etapta bmr ve günlük kalori ihtiyacı hesabını bilmen yeterli)

öğle yemeği yiyorsundur sanırım. 12-8 yeme periyodu, akşam 8'den ertesi gün 12'ye aç kalma periyodu şeklinde, arada 16 saat boşluk kalacak şekilde uygulayabilirsin if'i. detayları var, araştır derim.

Mikrofiberliğin gitmesi nedir yahu?
Yıkanır, çok sık olmasa da düşük sıcaklıkta ya da soğuk suda yıkayabilirsin. Aşağıdaki sitede çamaşırlarla birlikte atılmamasını öneriyor.

www.cleanipedia.com

yine öneri olsun diye şu siteyi de bırakıyorum: solutions.3m.com.tr

çamaşırla atma, soğuk su ve beyaz sabunla elde yıka, ben öyle yapıyorum. sıkma, asarak kurut.

mikrofiberi mikrofiber için olan deterjanla yıkamazsan hiçbir özelliği kalmaz. en kötü deterjansız ve yumuşatıcısız yıkayabilirsin. ama makinenin içinde kalan deterjan yine bozacaktır .

Evet çamaşırlarla atılmaz. Mikrofiberliği gidiyor :)
Bruce tam temizleme şeklini tarif etmiş.

Troll olduğunu düşündüğüm çok fazla kullanıcı var. Hem duyuru hem de yorum spamı yapmaları normal kullanıcıları uzaklaştırıyor bence. Öyle olunca düzgün cevap ve duyurular azalıyor, tırt olanlar göze daha da batıyor.

E evet düştü. Sen de beklentiyi düşüreceksin ya da söylediğin gibi salacaksın:) Neden canını sıkıyorsun ki bunun için. Bence yine de yer yön vb genel sorular ve anketimsiler için güzel bir yardımlaşma platformu.

eskiden böyle değildi evet. sorular da cevaplar da daha kaliteydi. ve daha çok cevap gelirdi ki, soruyu soran karşılaştırabilirdi falan.

"şu semtteyim sigaram bitti" diye başlık açana, "gel bir dal vereyim" gibi şeyler de vardı ki ben seviyorum bunları da. biri tavlaya çağırsın, okeye çağırsın (nerdeeee).

şahsen çok bezgin durumdayım. hayat bayağı zorluyor. genel olarak insanların da tepkisizleştiğini, yorulduğunu hissediyorum. sözlükte, duyuruda olduğu gibi hayatta da böyle. düşünmekten, konuşmaktan, paylaşmaktan; taşımaktan yoruldu insanlar. her sektör "pop" haline geldi. üç kelimeden fazlasını konuşmuyor insanlar ve üç kelimeden fazlasını da okumuyor, sıkılıyor okuyanlar. hızlı tüketim, zevk çağı. artık "bana ne"cilik yaygın ki çok da suçlayamıyorum kimseyi.

@dear god make me a bird : neden? sözlük yazarlarından troll cikmiyor mu

Kac yıldır bakıyorum bu siteye kesin bilmediğim soruya cevap vermiyorum. önceden daha iyiydi ama son zamanlarda satış, dolandırma filan baya battı gitti.

@ dear god make me a bird, dikkat edersen söylediğin gibi olsaydı şu ana kadar tek cevap vermiş olan sen olurdun bu soruya. Zaten kullanıcı sayısı azalmışken tam kendin çal oyna modu olurdu.

Rahatsiz eden duyuru turleri nedir mesela?

Sitenin içeriğinin gittikçe kalitesizleştiği filan yok, burası 6 yıldır böyle.

Bir yerde herkes senin istediğinden farklı davranıyorsa bil ki oranın kuralları farklı, bu insanlar böyle mutlular. Forum gibi kitlesi var, böyle bir kitleyle basit formata bağlı kalınmaz zaten.

P.s. adamakıllı cevap bile yazmıyorum, hemen kendini savunmaya yorulmasın.

çünkü insanların umrunda değil soran troll müymüş, sorulan şey kolpa mıymış. canı sıkılıyor zaten, öyle yazayım geçeyim diyor. kimsede buranın doğru düzgün kullanılması için bir çaba yok, bi bilinç yok. "yeaa nolce yeaa yazıyos işdee" diyorlar baksana. başı sıkışıp sorduğu soruya cevap alamayınca "niye cevap yok :S" diye ağlıyor ama.
sen cevap vermesen açmayacak o soruyu bi daha, aynı şeyi 100 kere soruyor zaten, bunu anlayamayacak zekada olması imkansız, internete girmeyi öğrenmiş çünkü. umursamıyor işte, "yeaa nolcek yeaaa" diyor.

duyuruyu bu kadar ciddiye almayıncılar gelmemiş henüz, onlar da gelicek. bu insanlar homo homini lupus'un canlı kanlı örneği, kendi başlarına düzen tertip sağlayamayanlar. hem homini lupus hem de bulunduğu çevrenin lupus mınaki.

aha bak bi de dalga geçmeye gelmiş, hangileri rahatsız ediyor diye soruyor. şaka gibi hahah.

rojadirecta.me
burada acestream dahil her çeşit link oluyor ama her lig maçı için olmayabiliyor. arenavision.ru acestream kralı, roja'daki linkler de oradan.
roja yasaklı, vpn ile girilebiliyor ama bazen anonim ip kabul etmiyoruz diyorlar, o zaman vpn ile bağlandığın ülkeyi değiştirmen gerekiyor.

roja'da acestream yoksa bile donmayan yayın bulunuyor, en kötü spikersiz izliyorsun. kalite idare eder ama donan kaliteliden iyidir.

google'a "netspor" yazıp ilk çıkan linke girebilirsin. netspor sürekli kapandığından farklı linklere geçiyor ama netspor diye aratarak güncel olanı bulabilirsin. yayınları güzel.

game of thrones çok bozdu

benim için hala çok güzel

khaleesi bir ölse her şey çok güzel olacak ..

benim için keyif kaldığı yerden devam ediyor

pazartesi sabahlarımı güzelleştiren bir detay benim için, çok da eğleniyorum izlerken. yeni bir dizi değil, her yer spoiler kaynıyor evet ama zaten dizilerin olayı bütün hafta sürmesi olmamalı bence, çok da heyecanlanacak hayatımızın merkezine koyacak kadar önemsenecek bir şey değil alt tarafı ekrana bakıyon, gız nereye gitmiş, kurtları napmışlar, ejderhalar geldi mi, gezenler yürüdü mü, kuzey hatırladı mı. dizinin olayı bu işte, izle geç.

bu sezon bariz bi sicis var. cok aceleye getirilmis, mantik hatalari, her seyi yetistirme cabasi vs.

bu sezonki sıçışa katılıyorum ama önceki sezonlardan hatrı var; geçmişe ve alışkanlıklarına saçma bir sadakati olan biri olarak hala seviyorum özetle.

Sindire Sindire gitse iyi ama hala cok seviyorum hala benim bebegim <3

Kitaplar bitti.

Önceki sezonlar kitaplardan uyarlama idi + yazarı senaryoya danışmanlık yapıyordu. Bu son bir kaç sezon, yazarın olayın gidişatını söylemesi üzerine dizi senaristlerinin yazması.


.

bozdu muhabbetinden nefret ederim, lost çok bozdu'dan sonra moda oldu dizilere bozdu demek.

lakin got cidden bozdu aslşdias.
ben ki öyle bozdu mozdu dinlemem izler geçerim, beni bile rahatsız ediyor bu değişim. adamlar çıtayı o kadar tepeye koydu ki ilk 4 sezonda, kitaptan kopmaya başlar başlamaz hissedilir şekilde dizi form değiştirdi. hele ki ölüp de geri gelenden sonra beklenmedik bir şey yaşanmaz oldu. dizinin alameti farikası bu değil miydi, ters köşe yapması.

bi diğeri ince işlenmiş komplolar, entrikalar, diyalogların kuvvetliliği. yavaş mavaş derdik ama sezon başlayınca en az 3 bölüm hiçbir olayın olmadığı, senaryonun ilmek ilmek işlendiği bölümler olurdu. arka plan bilgiler verilir, geçmişe güzel atıflar yapılır, zibilyon teori ürettirecek soru işaretli bilgiler verilir, bissürü aforizma patlatılırdı. bunların birçoğu artık hiç yok, olanlar ise o kadar göstermelik ki öncekilerden sonra insan ciddiye alamıyor.

izliyor muyum, evet. 6'nın zincirli son sahnesinde 1 dakika boyunca hassiktir çektim mi, ona da evet. en baştan beri böyle gitse şikayetim olmazdı ama bizi alıştırdıkları şeyi değiştirmeleri bozdu demem için yeterli bence.

Mantık hatası kaynıyor bu sezon, leş gidiyor yani.

küçük karakterleri ezip geçtiler. ana karakterlere boğdular izleyiciyi. o sıkıyor.
yani tamam anladık. iki kraliçe, bir kral, eeee? yani?

Dizi, hikayeye değil izleyenleri /fanları mutlu etmeye oynuyor. Haliyle hikayenin güzelliği ile çekilenler, sayfalarca teoriler üretenler hayal kırıklığı içindeler kaç sezondur.

Diziyi Hollywood aksiyon (sub-gen komedi, romantizm) filmi olarak izleyenler ise memnuniyetlerini kaybetmiyorlar. Ben de bütün kitapları okumayı 4 sene önce bitirmiş, hemen hemen bütün teorileri okumuş, bir dünya fikir üretmiş, bağlantı aramış kurmuş biri olarak, bir süredir aynı o kafayla izlediğim için sorun gelmiyor. Yoksa dizi "başladığım için bitsin diye izliyorum" moduna ilerliyordu benim için. Hollywood klişeleri, p.c. falan... Dahil oldukları her şeyin içini boşaltan şeyler bunlar.

Dialoglar çok kötü. Olaylar çok hızlı ilerliyor, karakterler oradan oraya ışınlanmaya başladı. Süre ve bölüm sayısının da etkisi ile karakter ve olay anlatacak zaman kalmadı. O yüzden 3-5 büyük karakter yoksa olay pek yok.

bulunamadı diyorsa kaydın silinmiş olabilir, nüfus müdürlüğüne o evde yaşadığını kanıtlayan üzerine fatura ya da o evde halihazırda kayıtlı biri ile gitmen gerekir.

alınıyor, sizin ikamette sorun olsa gerek. mecbur nüfus müdürlüğü'ne gitmeniz lazım.

Bir hafta once aldim, yanlis yerden deniyorsun ya da farkli bir problem var.

@üğpoıuy, zarf fiil o, ünvan olarak isim formunda kullanılamaz.

Cam temizlikcisi?

@proletarier aller lander vereinigt, ünvan olarak doğrusu bu evet, böyle bişey arıyordum; teşekkür ederim.

onun haricinde, yukarıdaki iki seçenek arasında bahsettiğim gibi bi nüans farkı var mı, onu da merak ediyorum. aynı şey mi bunlar ya da yanlış mı bir tanesi ya da her ikisi de acaba.

aynen fiber değil. ama türksat ın yan bayileri fiber diye reklamını yapıyor.

benim 5. yılım kablonette.

24mbit + 150gb akn + teledünya üst paket - 66 TL veriyorum. bilgi olsun diye şey ettim.

fiber değil, kablonetin fiber hizmeti yok. fiber demek fiber bağlantının takıldığı binadaki switch'ten internetin eve gelmesi ya da fiber kablonun direkt eve gelmesi demek. kablonet interneti uydu kablosu üzerinden veriyor, modeme takılan kablo tv'ye takılanla aynı.

herkes anlasın diye fiber demiş olabilirler, eğer dedilerse. uydu kablosu üzerinden olmasının fiberden bir farkı yok normal kullanıcı için, o hızı alırsın.

24 değil 25 alın. 24 megabit hız adil kullanım kotasını geçince 8'e düşüyor. 25 megabit hız ise 16 megabite düşüyor.

trendyol sattığı ürüne birkenstock diyorsa orijinaldir, olmak zorundadır. piyasadaki en bilinen alışveriş sitelerinden biri, sahte ürün satsa çoktan kapanırdı. çakma ürün satabilir ama markasını orijinalmiş gibi gösteremez. birikenstok yazmadığından eminseniz alabilirsiniz.

O tip 3 firma (trendyol, markafoni, ve morhipo) güvenlidir. Direkt fabrikadan ya da dağıtıcı firmadan eski sezon alıyorlar. Yani tedarik ettikleri yerler zaten direkt üretim yerleri. Bu yüzden sahte çıkma olasılığı yok gibi. Ama satılan ürünler sezon sonudur bu yüzden de fiyatları biraz uygundur. Sezon ürünü gelince fiyatları zaten piyasadakiler kadar oluyor.

Kuzenıme aldık trendyoldan. Hiç rahat olmadığını söyledi. bir ayagına benımkini bir ayagına onunkini giydiğinde dünya kadar fark var dedi. Bence orjinal değil.

@hernezikkimsa ilk alindiginda henuz ayagin seklini almadigindan rahatsiz ediyor bundan dolayi demis olabilir mi?

Fake mal sattıkları oluyormuş.sözlükte yazıluyor bu 3 site.

Bu dediğimi aldıktan bır bucuk ıkı ay sonra farkettik alacağı şekli almıştır o zamana herhalde

işetiyür.

Ama alkollü içecekler zaten hep işetmez mi, önemli olan alkollü olması değil mi, diğerleri de alkol?

2 litre bira içmek kolay ama 2 litre viski içmek kolay değil, o yüzden diğer alkollerden farklı. Sebebini bilmiyorum ama şarap bira kadar işetmiyor.

Uzun soluklu ve ucuz. 1 lt bira 14-15 tl... 1 litre vodka (o da en kötüsü) 100 lira, viski miski daha da pahalı

Fakir içkisi olduğu için. Bi ayrıcalığı yok.

net bilmiyorum ama salt malt arpa icecek olmadigindan herhalde bira icin diyorlar.

Herkes mi yanlış anlamış yoksa ben mi yanlış anlıyorum bilmiyorum ama böbrek taşı için özellikle biranın tavsiye edilmesinin sebebi, alkol oranının ve içkinin yoğunluğunun düşük olması. Yani daha sulu diyebiliriz. Dolayısıyla, içince daha fazla su almış oluyoruz, aynı zamanda alınan alkol de bu suyu tekrar dışarı atmamızı sağlıyor. Böylece böbreklerden daha fazla sıvı geçirterek taşları düşürmeye çalışıyoruz.

skooma +1
Biranın %90-95'i sudur. Zaten böbrek taşı için günlük su tüketimini artırman önerilir aslında, hiçbir doktor gidip de "her gün 2-3 bira iç" demez. Ha ama dışarı çıkıldığında diğer alkollü içkiler yerine bira önerilir.

Rakının alkol oranı %45 biranın alkol oranı %5, gerisi su. Normal yani.

yoldan gelince soğuk bira içilir. yorgunluğu alır.
vücudu yoran herhangi bir iş yapıldıktan sonra soğuk bira içilir. yorgunluğu alır.
sıcak bir yaz gününde akşama doğru hafif bir esinti başlayınca soğuk bira içilir. harareti alır.
dün çok içilmişse soğuk bira içilir. yorgunluğu alır.

bunların yerine başka içecek koyamazsın.