Kıza yazık. Uzak dur.

Yapma,etme. Üstteki +1

ilişkilerde karşılaştırma olmaz.

Olmasa kiz icin iyi olur.

toplu taşımaya gerek yok yürüyerek 10 dkya varırsınız.

nereden gidiliyor?

Yürüyerek gidersin +1

Taksimden mecidiyeköy yönüne doğru giden otobüslere de binebilirsin. Yürüyeceksen divan otelin önünden doğru yardır. Varış noktasına geldiğinde vfs divan oteline göre yolun karşısında kalacak.

Ben yürüyerek gitmiştim, çok uzak değil gibi.

taksimdeki altgeçitten osmanbey harbiye mecidiyeköy yazan herhangi bir otobüse bin harbiye durağında in karşıya geçtiğin de vfs global.

500 bin lira para değil, iki üç sene sonra değeri iyice düştüğünde ne yapacaksın? Mesela verdiği 2000 lira faizle bu sene x alabiliyorken 3 sene sonra alamayacaksın, öyle düşün.

5 milyon tl olsa dediğin olurdu

500.000 e 6.000 getiriyor.
Strese girmeye değmez bence. 3-5 sene çalışıp sonrasında yeterli olır diyorum. Tarla ile falan uğraşırım.

tatil yerlerinden birine nasıl yerleşiyorsun? ev alayım desen zaten o paralar, kirada oturayım desen faizi kiraya gider, çok paran varsa zaten brokerlar neyim senin yerine kazandırıyorlar.

turk lirasi tutarsan o para donem donem liranin deger kaybetmesi sonucu kus kadar olma yolunda ilerler. turk lirasi tutmazsan da faizi az olur (dogal olarak)

tabii ki de boyle bir yasam mumkun degil. millet salak mi da parasiyla is kuruyor vs. yatarak hayat idame ettirilebilseydi herkes yapardi.

seyler.eksisozluk.com

ben cebinde 35 lira olsa 30 lirasını zıplayan topa yatıracak kalibrede bir adamım, haliyle söylediklerim ne kadar ciddiye alınmalı bilemiyorum ama bu fikri hiçbir zaman sevmedim. yerinde duran para kazandırmaz. en iyi ihtimalle değer kaybının önüne geçilmiş olur. gencecik insanlarsınız. o kadar paranız varken işletmek yerine neden faiz yemeye meraklanıyorsunuz, anlamıyorum. günde 22 saat çalışın, hırs yapın, daha çok kazanmak için kendinizden geçin demiyorum ama neblim abi 500 bin dolar parayı bankada yatırıp faiz yemek tuhaf geliyor bana.

30 yaşında çok sağlıklı, fit, kaslı maslı bir adam ya da aynı ölçülerde kadın düşün. bu kişinin sürekli evde yatmaya karar verdiğini... bana biraz öyle geliyor bu durum. benim çok sevdiğim bir atasözüm var: erken kalkan ışıldar, işleyen demir yol alır. para parayı çeker. kullanmak lazım.

hele ki türkiye gibi paranın bir yılda pul olabildiği, tek bir siyasi hamlenin her şeyi değiştirebildiği bir ülkede çok büyük risk bence. 500 bin liram olsa hesapta tutmak yerine alabildiğim kadar şahin alıp DEMOLITION DERBY yapmayı tercih ederdim açıkçası, o kadar manasız geliyor bana parayı yatırma fikri.

500bin lira, faizi ile uzun sure geçinilebikecek bir para degil.
Angelus hakli.

500bin tl biriktirebiliyorsam daha iyisini yapabilirim.

6000 lira versin 7000 lira versin 10000 lira versin, bu para bugün için sana yeter, aynı para enflasyon karşında değer kaybedecek, bugün bu parayla kurduğun yaşam standartını 3 sene sonra aynı parayla yakalayamayacaksın. Misal 3 sene önce 100 lirayla yaptığın alışverişi bugün 300 lirayla yapıyorsun, senin bugün 6000 lirayla yakaladığın standartı 3 sene sonra 10000 lirayla gerçekleştirmek zorunda kalacaksın ama senin bankadaki para aynı para verdiği faiz aynı faiz, sana pozitif bir katkısı olmayacak. Ha 10 milyon liran olur da faizle yaşarım dersin o olur, değeri düşene kadar zaten yaşlanmış olursun.

10-15 milyon TL gibi yüksek meblağ bir tutarın faizinden tırtıklayarak (tırtıklayarak diyorum, tamamını almayacaksın). Ortalama standartta bir ömür yaşayabilirsin. Ama 500 bin lira faiziyle hayat süreceğin bir para değil maalesef. Bir de faizin tamamını almak ana tutarı yok etmek demektir, ki 500 bin TL faizi olmadan kısa sürede eriyebilir. Her şeyden önce de Türk Lirası'na güven olmaz.

dolara çevirip faizini yemek daha mantıklı. TL sıkıntı. malesef.

Cevapları ağzım açık okudum.. Yok faiz tembellikmiş, yok 30 yaşında evde durulmazmış..
500 bin param olsa faiz & bankacılık işlemleri dışında başka bir şey düşünmezdim. ülkede sanayi , inşaat, otomobil sektörü rezalet durumda. Yaş geçiyor sağlık gidiyor. Ömür boyu iş peşinde koşamayacağız.

500bin az, dediğini yapmak için 2-3milyon tl lazım
ve evet bunu yapanlar var

böyle bir düşünce için o paranın hem değerini enflasyon karşısında koruması, hem de gelir getirmesi lazım. yoksa arkadaşların da dediği gibi 3-4 sene sonra anapara yerinde dururken, eline geçen faizle aynı standardı yakalayamayacaksın ve anaparayı tırtıklamaya başlayacaksın. maksimum 1-2 sene sonra da elde avuçta bir şey kalmayacak.

eğer böyle bir düşünce varsa 500.000 lirayı faize yatırmak yerine kira getirisi olan bir yerde ev alıp kiraya vermek daha mantıklı olur. gayrimenkulün değeri kendini korurken, yani 500.000 liraya aldığın evi 3-4 sene sonra 700.000 liraya satabilecekken, aldığın kira ile de geçinirsin.

faiz ile olmaz o iş.

yaşanır, gayette mantıklı ama faizin tamamını yememek için barınma işini çözmeli ve mümkünse bir ek gelir yaratılmalı. şuan 3 ayrı tanıdığım bu şekilde yaşıyor. biri datçada, biri urlada biri de edremitte. hepsi de üniversite mezunu en yaşlısı 47-48 yaşında insanlar. biri ablasıyla birlikte takı-toka dükkanı açmış urlada ki sörfçülere bunları satıyor hem vakit geçiriyor hem de 3-5 ek gelir oluyor. diğeri kaz dağlanının eteklerinde baya ucuza 500 metrekare bir yer aldı ufak bir kahvaltı salonu açtı orda takılıyor felan. gayette olucak bir iş moral bozulcak bir durum yok. ama bu üçünün de ortak noktası aileden kalan ev olması ve ufak da olsa yan gelirleri olması. bu adamlar 3-5 sene öncesine kadar muhasebesini tuttuğum insanlar belli bir seviyeye gelince yeter bu kadar diyip basıp gittiler. benim de idolum bu adamlar standartları düşürüp beklentiyi sadece huzurlu bir yaşama göre ayarlarsan yapılmıycak iş değil.

Arkadaslar hepiniz haklisiniz ama miktari iyi belirlemeniz lazim.Tersde kalmamak icin bence su an beyaz yaka standardinda yasayan biri icin minimum 5 milyon TL uzeri para lazim derim.

100 bin doların olsa yılda en iyi 4 bin dolar getirir. o parayla yaşarım dersen olur.

yoksa faizle yaşamaya çalıştıkça para yavaş yavaş erir. sen de 5-10 seneye kafanı vuracak taş ararsın.

@genc irisi aynen bu kafadayım bende.

500.000 'i 3-5 yılda eritenler hangi kafada bilmiyorum ama rahat yaşanır bence.
aylık 6.000 in hepsini yemeyeceğiz sonuçta.
ek olarak da bir iş gelecek , üç beş bir şeyler damlar.

@neymis, ustte yazilmis.Sadece 500 bin TL'nin getirecegi reel faizi yiyebilirsen olabilir.Reel faizi vadeli mevduat faizi ile enflasyon arasindaki fark olarak alabilirsin kabaca (aslinda ayri bir formulu var)

500 bin TL'ne banka net %2 reel faiz verse yilda 10 bin TL yapar.Yilda 10 bin TL'den fazla yersen paran deger kaybeder demektir bu.O yuzden yukarida min. 5 milyon TL demistim bu olaya girisme parasi olarak

@turkuaz 5milyon çok çılgın bir para aylık 60bin faiz veriyor o parayla da yaşayın artık bir zahmet. ben hala bu parayla yaşanılabileceğini düşünüyorum. ama dediğim gibi ufak da olsa yan gelir/güvence lazım. hatta yukarda yazdığım adamlardan biri 2 daireden kira alıyor bir de emekli maaşı var(2500tl) datçada kral gibi takılıyor. ha tabi kraldan kastım dertsiz tasasız aynı şort,tişörtle yazı geçiriyor işte. zaten böyle hayali olan birinin yüksek idealleri yoktur o yüzden 5milyon felan çok büyük paralar. ha bir de 500bini sadece mevduat olarak düşünmemek lazım o kısma katılıyorum. faizler sürekli %20lerde gitmeyecek sonuçta. ben mesela kendim için temettü veren hisseler toplamaya başladım kısa süre önce. yıllık %8-10 temmetü alsan paran değer de kaybetmez gayet güzel rakam yada 3 tane daire alıp kiraya verilebilir vs. aylık gelirin çok yüksek olmaz ama kafan rahat olur. zaten benim amacımda o.

@genc irisi, yanlis anlasilmasin 500 bin TL ile yasanmaz demedim.Dedigim su ,kazanilan mevduat faizinin harcanan kismi reel getiriden fazla olursa su gunun 500 bin TL'si 5-6 yilda su zamanin 300-350 bin TL'sine duser.Nominal olarak dusmez ama satinalma gucu olarak duser.

Temettu hissesi olayina ben de girdim.Benim de nihai amacim 46-49 yaslarimda calisma hayatina nokta koymak.Calisacaksam sirf keyfine calismak.Bu yuzden bu konuyu ilk defa dusunuyor degilim,gecmisten beri dusundugum hesap yaptigim bir konu.Batililar bu konuyu FIRE altinda cok incelemisler.FIRE= financial independence retire early demek.

Gerci onlarin bulduklari genel formulde son aylik harcamanizin 300 kati kadar yatirimlik varliginiz varsa calismaya gerek yok o para olene kadar size yeter derler ama dikkatinizden kacmamistir onlarin teorisinde paranin bitmemesi esasken benim yaptigim yorumlarda paranin reel degerini korumak esas.Herkes kendi secimini yapsin :)

@turkuaz hocam ölümlü dünya boşver ölene kadar kimseye muhtaç etmesin yeter işte :) biz emsal çoğu kişi de olduğu gibi ben de emeklilik için 65i beklemek istemiyorum. birkaç sağlık sorunum var onlardan dolayı erken emeklilik ihtimalim var. şuan 34 yaşındayım 45de emekli olsam bugunun parasıyla 1000 lira felan maaş bağlanır o güne kadar da ben biriktirsem mütevazi bir şekilde de olsa yaşarım diye hayal kuruyorum ama 300 kat çokmuş onu biriktirmek zaman alır biraz :)

8.21 pound/saat
Ki minimum ücrete denk geliyor.

391,89₺

maaşı sormakla aynı şey ki bu? birde sektörden sektöre değişir bu, cerrahınki başka benimki başka

Vay! Çaktırmadan maaşımızı öğrenicen :))

40 TL/Saat gibi bir şey oluyor sanırım, ama bizde ekstra mesailer de oluyor maalesef.

maaşınız öğrenmek istesem maaş sorardım neden çekineyim:)

herkes aynı yoğunlukta çalışmayabilir o yüzden saatlik sordum.

sosyalleşmen gerekiyor. okullar hem eğitim hem öğretim kurulu, ve senin ikisine de ihtiyacın var.

tüm olay diploma mı derken? ilkokul mezunları ehliyet bile alamıyor farkında mısın? ilerde ne iş yapacaksın? nasıl iş bulacaksın?

lagaluga yapmak yerine onlardan bir şey öğrenebileceğin, sana iyi gelen arkadaşlar bulmaya çalış.

kendi işinin patronu olabilmek için iki şeye ihtiyacın var. birincisi network ikincisi sermaye.

ikisini de bulmanın en kolay yolu konvansiyonel yöntemlerle üniversite okumak. müthiş parlak bi fikrin ve bu fikrin yazıya dökülmüş projeleri yoksa 6 7 sene dişini sıkıp bu yollardan geçmen lazım.

diyosan ki benim muazzam bi fikrim var, bu fikrime yatırımcı bulacak networküm de var, boşver okuma. ama zaten bunlar sende olsaydı bu duyuruyu açmazdın.

r evolution'ın yazdığını ciddi anlamda özümsemen lazım, başarılı olmanın yolu tamamen adapte olmaktan geçiyor. çok nadiren (300 500 milyonda bir) adapte olmadan da müthiş başarılar elde eden insanlar da var tabii ama onlardan biri olup olmadığını bilmiyorum.

mustangin cevabına tik atana kadar açık görüşlüydüm ama artık değilim. kendi cevabımda tam olarak neye ihtiyacın olduğunu söylemiştim, ama sen duymak istemediğin şeyleri görmezden geliyor gibisin. bunu da agresiflik olarak alacaksın muhtemelen, olabilir alabilirsin. senin kişiliğine özel bi cevap vermiyorum, verdiğim cevaplar genelde böyle.

bir planın varsa bırak okulu, onu gerçekleştir. planın yoksa okulda kal.

eğitimi ikisi de veriyor
yanlış, vermiyor. diploma ders vs değil mesele, eğitim bir yaşam standardı kazanmaktır.
ne yazıkki asla bir robert kolejliyle ya da kabataşlıyla anadolunun bir ücrasından mezun olmuş bir insanın sonraki yaşamının aynı olamayacağı gibi.

hayat; senin paran, işin, ünvanın vs değildir. hayatı nasıl algıladığın, hangi kalitede nasıl yaşayabildiğindir.
seni kastetmiyorum ama sığır gibi okula gidip, mezun olup, iş bulup, aile(?) kurup, ölüp gidenler. sen nerede olmak istediğine bak.

hayatını yaşamak istemenden ve ailenden farklı şekilde yaşamak istemenden daha doğal bir şey yok. ama kendine şunu sor; nasıl yaşamak istiyorsun ve bunun için neler yapman gerek.
hepsinden öte, sancılı bir süreç ama özünden hepimiz "birey" olabilmek için uğraşırız. sosyal, ekonomik, zaman vs açısından özgür olabilmek yani.
ailen hiç yokmuş gibi ya da bir anda tüm varlıklarıyla (maddi manevi) ortadan kalkacakmış gibi düşün, o hiçlikte/yoklukta bile yukarıda saydığım özgürlüklere sahip olabilmen gerek birey olmak için. belki şu anda hemen değil ama bu yolda yürümen gerek.
sevgiler.

düşünüyorum jimjim, aslında hiçbir altyapım yok. beni destekleyecek kimse yok. ama normal bir hayat yaşayacak normallikte yok bende. hayatımı bir tek ben biliyorum hepimiz anonimiz. cidden ailemin bana düşman gibi davrandığı, fazlalık olarak bile gördüğü oldu. evime istenmediğim zamanlar da oldu, bir sürü şey oldu işte. ama tüm bunlardan sonra kaybettiğim iki şey oldu. pişmanlık ve duygu. duygum yok değil ama olgular kadar önemli değil. bir gün gelir maddi manevi hiçbir şey kalmaz, işte o gün en anlamlı günüm olur. bu sıkıcı hayatımdan kurtulmuş olurum, varlığımın bir anlamı olur. anlayan anladı beni.

:)
yalnız olmadığını bil,
insan hayatta her şeyi kendi sevinçleri ya da kendi dertleri kadar limitliyor. o ana kadar en büyük bizim aşkımız en büyük bizim acımız sonra bi bakıyorsun daha büyükleri var ya da daha büyüklerini bizzat sen yaşıyorsun.
bi de ölüm varlığının ispatı ya da anlamı asla olamaz zira yok olmuş olacaksın. yani aslında bu ancak yokluğunun anlamı olabilir ama "sen" olmayınca sana ait bişeyin de (yani senin yokluğunun da) bi anlamı olamaz. üzgünüm ama ölüm sanıldığı gibi romantik bişey değil. otobüste kart basmak kadar gerçek,basit ve düz bişey.

neyse, konumuz bu değil :) cevaben demek istediğim yaşadıklarına acılarına, dertlerine vs saygı duyulmalı ama unutma hep daha kötüleri vardır.
ve bunlar hep geçicidir, şu an içinde bulunduğun ruh hali de geçecek, bunu unutma.

ölmek istemiyorum. sıkıcı hayatımdan kurtulup arayışa çıkarım, bir iki macera yaşarım belki. kimse ölüme yenilecek kadar güçsüz olmamalı, kendisi olmalı.

aileler doğru şeyleri çok yanlış biçimde söyleyen insanlardır önce bunu bi kabul et. bana ailenle inatlaştığın için okuldan soğudun gibi geldi. ama inan bu yaşta alacağın iyi bir eğitim ileride senin kişiliği oluşturacak en temel şeylerden biri. okulun nasıl bir okul o da önemli bu durumda. sosyal olmamanı da derslere odaklanmanı sağlayacak ve çoğu insanın ihtiyacı olan bir özellik olarak kendinde bir artı olarak kullanabilirsin.

size kendimi anlatamadan rahatça ölemem artık ben. daha çok sizinle inatlaşıyorum ailemin aksine. bakın, ben örgün eğitimi içindeki gürültü, serseri öğrenciler, alakasız öğretmenler yüzünden doğru bulmuyorum. ben baba olduğumda da aynı şeyi çocuğum isterse bir saniye düşünmem. işte benim ailemle sorunum bu. benim ailem tüm fikirlerime karşı. ve şunu da anlayın artık ergen psikolojisinde değilim ben. bu benim kişiliğim. anlaştık mı? anladınız mı? var mı başka anlamayan?

sosyal olmamamı ben de derse odaklanmak için kullanmak istiyorum bu yüzden açık öğretim istiyorum! anladık mı?

o kadar mı sinir ettim sizi moderatörler :D silmişsiniz tüm cevaplarımı. direkt yasaklayın beni uğraştırmayın. ben yanıt vermeden edemem.

sen daha hayatı hiç anlamamışsın kaarşim, okulunu oku, eğitimini al veya alma, ona lafım yok, ama olay diplomada değil canım kaarşim. en azından tek başına diplomada değil. arkadaşın yoksa diplomayla anca kıçını silersin, ha tabii müthiş zekisindir, en bitirilmez bölümü birincilikle bitirirsin o zaman çevre olmasa da yolunu bulursun, kapı gibi diplomam var dersin, ama sen o seçilmiş kişi misin?

mutluluk arkadaşlarınla beraber vakit geçirmektir. arkadaşın yoksa mutlu da olamazsın, ister zengin ol ister fakir, ister zeki ister aptar fark etmez. mutluluk paylaştıkça çoğalır. mutsuzluk da yalnız kaldıkça artar. kiminin bir sürü arkadaşı vardır, öyle mutludur, kimi kitaplardan başını kaldırmaz ama kaldırdığında yalnız değildir. çünkü iletişim böyle bir şey.

bende lise birde okulu bıraktım sikerler dedim, sonrasında da it gibi çalıştım (bir sürü farklı işe girdim çıktım vasıfsızdım sonuçta) sonrasında sevdiğim şeyi buldum ve daha çok çalıştım hatta o kadar çok çalıştım ki okul okusaydım birinci olurdum. Bu çaba bana maddi rahatlığı, mesleki saygınlığı getirdi evet ama sosyal hayatımı bitirdi, arkadaşlarım sevgilileri ile gezerken ben evde çalıştım, sonuç ne oldu? Bu gün hoşlandığım birine bunu nasıl belli edeceğim hakkında hiç bir şey bilmiyorum. derdim olduğunda kiminle nasıl konuşacağımı seçemiyorum, kalabalıkta ne yapacağımı bilmiyorum falan. okul sana bunları öğretiyor aslında, yoksa kitapları alır okur öğrenirsin ne var yani, ben yaptımsa herkes yapabilir. kimse salak değil aptal değil. herkes öğrenir.

okul, özellikle de lise ve üniversite dört duvar bir hocadan ibaret bir yer değil, yaşıtlarınla olduğun seninle aynı şeyleri yaşayan/paylaşan insanların olduğu, kaynaşmayı/kaynamayı paylaşmayı öğrendiğin tecrübe edindiğin bir yer. Bunları öğrenemezsen çobandan farkın kalmıyor. bilgili çoban oluyorsun sadece, ama çoban işte.

sen kendi kendini tartıp olur çobanlıkla mutlu olurum ben diyorsan, ne güzel, kendini bilen birisin, salla her bişeyi köye git yerleş, kim tutar seni derim.

tek tavsiyem sana; kıskanma. kıskanıyorsan da güzel kıskan, onun var benim yok yerine, onun niye var demek yerine, ne yapmışda olmuş bende yapayım benimde olsun de, böyle kıskan o zaman zaten başarılı olursun.

ben bilgi diplomadan daha önemli demişim ya karşiimmm neden anlamıyosunuz beni karşiimmm

kıskanmıyorum, kıskansam da güzel kıskanırım. kıskanılacak kimse tanımadım. hayatım okuldan ibaret değil. okula gitmemek eve kapanmak değil.

ve yazdığımı da dikkatle okuyun, anlayın artık. ben ne dediysem onu diyorsunuz.

Sosyallesmek istemiyorum yazmissin. Bu sadece okul arkadaslarina ozgu mu? Okul dışında mahalleden, spor salonunda, kurstan veya part time calistigin bi yer varsa ordan insanlarla sosyallesmeyi tercih ediyo musun ? Onun dışında evde egitim diye bi sans var tabii ki dunyada. Turkiyede egitim icin egitim mantigi olmadigi icin diploma da is hayatinin giris kapisi oldugu icin ihtiyacimiz var. Kendi isinin patronu olabilmeni cok isterim bunu ictenlikle sana soyluyorum. Diyelim ki isler ters gitti kendi isini kuramadin diploma da sallantida e anlasilan ailenle de aran bozuk gibi peki b planin ne ? Benim kardesim de 15 yasindayken uni okumamayi amerikaya yerlesip mc donalds ta çalışmayı planliyodu ve kendince cok mantikli bir plandi. Oluyo boyle planlar. Bizimki amerikaya yerlesebilmesinin ve sifir ingilizceyle is bulamayacagini anlayinca vazgeçti.

Ustteki arkadaşların da benim de ayrica diploma diye belirtmemizin sebebi acik ogretimle vs alicagin diplomanin okula giderek edinecegin diplomayla is hayatinda es olmamasi. Yoksa kastettigimiz bir belge olarak diploma degil. Yoksa tabii ki diploma edinebilirsin aciktan. Aslinda ben dahil herkes seni kendi isini kurmanin zor ve riskli oldugunu diplomanin sana bir b plani kazandiricagini vurgulamak istemis.

insanlara düşman değilim. muhabbet sararsa çok rahat konuşabilirim. ama etrafımda bana uygun gördüğüm kimse yok. kardeşinin planını bilmiyorum da benim planım amerikaya gidecek kadar büyük değil zaten. diyelim a planı yaramadı, b planı da halen nefes alıyorken isteklerim uğruna yaşamak olur. hiçbir şey değişmez. a planım neyse b planı da başka yollarla aynı hedef olur. türkiye'de kaç kişi üniversite mezunu, kaç kişi işinden memnun? eminim hepinizden daha mutlu olurum. şuan hepinizden daha mutsuz olsam da.

Liseyi aciktan bitirdin diyelim sanirim uni planin hic yok cunku egitimin devamindan bahsetmemissin planlarda. Is kurabilmek için bir sermaye lazim. Peki sende sermaye var mi ? Sermayen yoksa nasil edinmeyi planliyosun? En ufak hesapla uni okumasan liseyi de aciktan okurken calissan diyelim yeni uni mezunu 22 yasindaki birinden kabaca 5 6 sene fazla calismis olursun. Peki bu 5 6 senede ne is yapicaksin sermaye biriktirmek icin? Universite mezunu cok cok az kisi isinden memnun cunku okudugunu bölümle ilgili isi yapamiyor. Ogretmenlik mezunu adam markette kasiyerlik yapiyor, isletme mezunu lcw de satis danismanligi yapiyor. Yani eskiden diploma olmadam da yapilacak isleri artik universite mezunlari yapiyor. Rekabet cok fazla. Yani sermayen olmadigini varsayarak kendi isini kurmak icin gerekli sermayeyi sana kazandiricak ufak gecici isleri bile memur olmak icin kpss bekleyen universite mezunlari yapiyor. Tahminen 15 yasindasin negatif seylerle canını sıkmayı hic istemem sadece planin detaylarini iyi hesapla diye yazdim. Bir de hayatta cok sorun var bunlarla bogusurken maddi manevi ama en cok da manevi aile destegi inanilmaz yardimci oluyor. Umarim diplomadan okuldan isten arkadastan vs once ailenle her sey yoluna girer.

ailemle barışmak istemem. anlık bir sinir insanın gerçek yüzünü ortaya vurur bence. ve tüm olaylardan sonra aynı masada oturup gülüp eğlenmek fazla uçuk bir hayal olur.

şöyle ifade etmeye çalışayım, salt bilgi, salt diploma 25 yaşına geldiğinde hiç bir işe yaramıyor. iş ararkende yaramıyor, iş kurarkende yaramıyor.

Şu paragrafı da tekrarlayayım:

okul, özellikle de lise ve üniversite dört duvar bir hocadan ibaret bir yer değil, yaşıtlarınla olduğun seninle aynı şeyleri yaşayan/paylaşan insanların olduğu, kaynaşmayı/kaynamayı paylaşmayı öğrendiğin tecrübe edindiğin bir yer.

bu yüzden okul diyoruz önemli diyoruz, sosyal melike denilen şeyden bahsediyoruz.

Okul çok öğretmez bunları, merak edip araştırarak daha çok öğrenebilirsiniz.

hacettepe üniversitesi kimya bölümü terkim. kimya reçineyi alkollü peçeteyle zart diye çıkarmaktan ibaret değil sayın hayallerde yaşayan.

@neil manke

bu tespiti ayakta alkışlıyorum teşekkürler

neil menke +1, ben de hacettepe kimya terkim katılıyorum

c333h555556o32199 gibi bir bileşiği laboratuvarda üretmek mümkün kimya bilimi ile. yoktan var ediyorlar resmen. ilaçların etken maddeleri hep bu üretimlerin sonucu oluşmuş. inanılmaz ve müthiş bir şey.

Hocam sadece lisede gördüğüm kimya ile konuşuyorum (üniversitede de gördük ilk sene ama daha basitti): bahsettiğiniz şeyler birer genel kültür. Kimya aynı ileri matematik gibi karmaşıktır. Sevebilirsiniz fakat işin içine girince hayal krıklığı yaşatabilir. Farmakolojiden moleküler tıbba, antropolojiden inşaata kadar her alanda var olan geniş kapsamlı bir alan zira.

Hacettepe kimya mezunuyum ben, terk etmedim üstüne de ilaç sektöründe çalışıyorum ;)
Iki yillik bolumler maalesef hayal kiriigindan baska bir işe yaramaz. Biyokimya dersinde hevesle beklersiniz bi iki hormon ve çalışma mekanizmasi ogreneyim diye ama bambaska teorik konularla bogulur gidersiniz. Iki yillikta o kadar yogun degildir belki de o ders yoktur bilemiyorum bile.
Istediginiz tipte uygulamaları laboratuvar derslerinde gorebilirsiniz ancak. Ama onda da cok kapsamli degil. Nispeten basit analizler deneyler yaparsınız ama öncesinde güzel teorik sorulara cevap verebiliyor olmaniz gerekir. Edindiginiz bilgilerden ozumseyip bu tip pratik ve kullanisli diyebilecegimiz bilgilere kendiniz ulasirsiniz.

Ve evet bence de müthiş bilim. ( dedi ve sustu)

Tubitak yayinlarinin var kitapları ama okurken sıkılma ihtimaliniz baya var. Bi inceleyin.

Çok güzel tabi :) kimya <3 ben

Kimyayı ilk tanıdığımdan beri çok severim. Ama her alanını değil, mesela fizikokimyayı hiç sevmem, analitik kimya da hiç ilgimi çekmez. Organik kimya ve biyokimyaya bayılırım <3

Hangi alanıyla ilgileniyorsan ona göre bir şeyler bulalım. Tübitak olabilir.


Not: işinde kimyayla bolca haşır neşir olan kimya mühendisi

Her zaman söylemisimdir deneysiz bir kimya düşünülemezzzz

Neden bir walter white olmayasın. Her şeyden önce yeterli teorik bilgiye sahip olman gerekiyor. İngilizcen varsa youtube'dan mit derslerini dinleyerek 2 senelik bölümlerden daha kaliteli bir eğitim alırsın.

Bölümlerin ders içeriklerine bakıp mesleki dersleri internetten izleyebilirsin. Tabii ki matematik/fizik sağlam değilse tıkanıp kalacağın oldukça fazla yer olacaktır.

şu kitap harikadır, tam istediğin gibi bence;

www.bkmkitap.com

@diffarentiationation
dimi ya?? kara büyü gibi gerçekten

@filipis
evet katılıyorum, genel kültür ötesine geçmek isteyenler için teorisinin zorluğu hk bir şüphem yok beni düşündüren bizim bildiğimiz anlamda hayatı yöneten süreçlerin bilim dalı hakkında bu kadar az şey biliyor olmak ve bunun beni bu güne kadar rahatsız etmemesi.. bilmediğimi yeni fark etmek gibi bir durum oldu bu reçine meselesi, ondan onu örnek verdim.

@a perfect lie
teşekkürler. üniversite bilgi paketlerini inceledim biraz, örn. kocaeli üniversitesi'nde kimya teknolojisi bölümünde organik kimya 1-2, biyokimya gibi dersler var ama analitik kimya, temel çimento kimyası gibi dersler de var. Tübitak yanında herhalde bu işlerde en iyisi olan okulda, bu derslerde okutulan kitaplara göz atmak iyi olabilir. tavsiyeniz olursa duymak isterim.

@pati
teşekkürler! astronomiden botaniğe hayli okuma yaptığım konular var, farmakoloji ve gıda sektöründeki kullanımlar ilgimi çekiyor ama hayatın genelinde kimyanın varlığı hakkında farkındalık istiyorum ben aslında. tübitak'a kesin bakacağım astronomi fizik vb alıp okuduğum çok kitabım var bu yayınlardan ama kimya daha önce niye almamışım hiç bilmiyorum..

@kimlanbu
hocam mit dersleri süper fikir hiç aklıma gelmemişti. teorik kısımların bir yere kadar idare edebilirim sanırım.

@yonge and bloor
hemen ediniyorum teşekkürler!

@gulbatur
az biraz öğreneyim mutlaka :)

bende aynı şeyi fizik için düşünüyorum mesela, atomlar neyim çok acayip değil mi, atom olmazsa kimya da olmuyor, minicik bişi, birleşiyor çok acayip bişi oluyor mesela biz bir yere dokunduğumuzu düşünüyoruz ama aslında dokunma diye bir şey yok ama hissediyoruz, garip bişi. benim kafam almıyor ama seviyorum

@selam

fizik daha temel ve evrensel sanki, canlı cansız, dünya jüpiter ayırt etmeyen kafaya koyduğunu yapan bir cool duruş var onda, sanki daha maskulen bi bilim. kimya daha alengirli, daha tahmin edilemez, daha sentimental bi bilim diyecektim ama öte yandan kuantum, atom altı işler.. hiç bilemiyorum altan

kürt halkı, laz milleti, Çerkezler, gürcüler vs. diyince bir problem yok. ama Türk milleti dediğiniz zaman ırkçı oluyorsunuz nedense. numerik hesap yapıldığında da 20 milyon kürt var, x milyon laz, y milyon Çerkez var deniliyor ve bu hesaplara göre ülkede Türk yok.

İmralı noltarı'nı okursanız Öcalan'ın en büyük hedefi bu. Sol'u HDP ve Kürt destekçisi yapmak... Kaftancıoğlu'da ilk günden bu yana bu ekmeğe yağ sürüyor.

AKP karşıtı olduğu için çok da mühim değil ne dediği. Her zaman haklı olacak ne de olsa...

mesele hakkında ayrıntılı düşünmüş veya geniş bilgi sahibi birisi değilim fakat etnik yapıya göz atarak türkiye'deki durumu biraz anlayabiliriz sanırım.
ingiltere:eksiup.com
fransa: eksiup.com
türkiye: eksiup.com

bu verilere bakarsak türkiye'nin diğer ülkelerden farklı bir konumda olduğunu görebiliriz. etnik farklılaşmanın bölünmeye yol açabileceğini ingiltere-irlanda örneğini vererek gösterebiliriz. kürtler ve türkler benim için pek farklı değller, hatta genetik olarak birbirine oldukça yakın iki "ırk"lar, fakat tarihte güneydoğu'da süregelmiş isyan hareketi kültürel bir "değer" haline gelmiş gibi geliyor bana. bu yüzden derin bir ayrışma oluşmuş durumda. türkiye'de doğan bir kürt çocuk bu isyan geçmişinden kaynaklı olarak "öteki" imiyle doğuyor ve büyüyor, buna bizzat şahit oldum. kürtlük hakaret olarak sayılıyor, "kürt" diye birbirlerini aşağılıyor insanlar şaka gibi :)

Bu ülkede Türk olmak bir ulusu değil etnik kökeni niteliyor Türk milliyetçileri sayesinde. Kürt olan insana sen Türk değilsin dersen o da Türk olmaktan kaçınmak için elinden geleni yapar. Hadi Kürt'ün başka yurdu yok mecbur burada, Türkiye'de yaşayan Ermeni'yi "Ermeni" Rum'u "Rum" diye ayrıştırıp sonra da niye kendilerine Türk demiyorlar demek haksız bir tutum.

Etnik köken muhabbetinden haz etmeyen bir azınlık olarak(atalarımda bir tane bile "Türk" yok) ben kendimi kültürel olarak Türk görüyorum çünkü öyle büyüdüm. Ama ben büyürken herkes birbirine sen ne milletsin diye soruyordu; kimse kültürel Türklüğü umursamıyor, "özünde" ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

diger etnik gruplarimizi bilmiyorum ama kürtler'in bu konudaki dusuncelerini yazabilirim.

- neden birlesik kralliktaki herkes british de bizdeki herkes türk degil?

soyle diyeyim. birlesik kralliktaki onca irk sonradan oraya gocmus kimseler. yani gocmenler.
bizdeki kürt, rum, ermeni ise bu topraklarin yerlileri. gocmen degiller. ayrica 20. yuzyilda ulke kurulurken, savaslarda bu irklardan da ciddi sayida savasa katilim olmus, sehit vermislerdir. yani bu irklar, ulkenin kurucu unsurlarindan.

amerika'ya gelirsek, amerika'ya avrupadan 19. yuzyilda cesitli sebeplerden ciddi gocler almus bir kita. buraya gelen birinci nesil amerika kitasinda yine kendilerine british, iskoc, french, italyan vs. demeye devam etmisler. 2-3 nesil sonra cocuklari artik kendilerini babalari gibi ifade etmek yerine biz amerikaliyiz demeye baslamislar.
buraya dikkatinizi cekmeye calistigim sey su: amerika bir irk ismi degil, cografi bir kita ismidir.

tabii tum bunlarin otesinde bizler insanlar olarak, takilmamamiz gereken seylere takiliyor ve bunlar icin birbirimizi uzuyoruz. bunun sebebi bilincsizliktir. isim, gecmis, kafadaki dusunceler, ideoloji ve formlar... bunlari insani varliktan ote tutuyoruz. bunlar biz degiliz. biz olamayiz. bunlar gercek degil. bunlar mental iluzyon.
biz bilinciz. biz varligiz. biz sakin ve duragan bosluguz. biz yasamin ve hayatin ta kendisiyiz.
desem de tabii reel dunya boyle islemiyor. ben de zaten boyle bir sey demiyorum. isin gercegini soyluyorum. derinde bu var. yuzeysel olarak, isim ve formlar -kendini onlarda gormemen kosuluyla- kullanilabilir.

turkiye'nin geleceginden umutluyum.

Bizde olanlar amerikada da oldu/oluyor. tabii ki arada söylem farklılıkları var çünkü kültür/çoğrafya vs.

obama seçildiğinde afro amerikanlar sokağa çıktı bayram yaptı hadi o normal çünkü ağır bir ırçılık yaşadılar, afrikadaki ülkelerde kutlama oldu, latin amerikalılar sokakta kutlamalar yaptı. neden? obama seçildi diye afrika ülkesi niye seviniyor, vatandaşları sokağa çıkıyor? latin amerika ülkelerindeki vatandaşları ne ilgilendiriyor ki bu insanlar sokakta dans ettiler?

cevabı: ırkçılık.

amerikalı zencinin ben amerikalıyım demesi tamamen devletin/bürokrasinin/hukukun beyazlara karşı olan tavrı ile afrikalı olanlara tavrının farklılığı yüzünden. adam bu nedenle ben amerikalıyım diyerek (aynı şey diğer ırk/ülke menşeili insanlar içinde geçerli) vatandaşlık hakları/hukuk vb. alanlarda eşit olduğunu vurgulamaya, kendilerine karşı yapılan ırkçılığı bitirmeye çalışıyor. Bir tür pasif direniş uyguluyor. Örn: hayatında hiç suç işlememiş bir siyah ekmek çaldı diye bilmem kaç yıl hapis yatarken aynı yaş ve sosyo ekonomik durumdaki beyaz 3 ay yatıp çıkıyor amerika da. Hakimler bilerek yada bilmeyerek bu ayrımcılığa alet oluyorlar ki bu bir araştırma sonucu ortaya çıkan bilgi.

Bu almanya içinde geçerli, fransa içinde geçerli.

Evet bizdede anayasada vatandaş isen türksün deniyor ama devlet yapılanması içerisinde yazılı veya yazısız kurallar ile ırkçılık yapılmaya devam ediyor. Tabii bu daha düşük seviyede devlet görevlisi olanların uyguladığı ırkçılığı tırmandırıyor, (kürt vatandaş karakola düşünce dayak/işkence görürken türk olan görmüyor yada daha az görüyor gibi) en altta bulunan vatandaş ise diğer ırklara karşı başka tavırlar takınıyor, misalen kürtler genellikle en tehlikeli ve/veya pis/zor işlerde düşük maaş ile çalıştırılıyor, yine bir iş yerinde (özel sektör) insanların bilinç altına yerleşmiş söylemler (devlet, aile vs. tarafından söylenen) karar mekanizmalarında etkili oluyor ve yükselmeleri engelleniyor (aynı şey cinsiyet ayrımındada var)

mesela, siz hiç kürt/çerkez veya hıristiyan/süryani ordu komutanı gördünüz mü?
siz hiç alevi, yahudi mit müşteşarı/görevlisi gördünüz mü? hani şu girilen kozmik odada görevli insanlar içerisinden hiç kürt, laz vb. olduğunu duydunuz mu? siz hiç farklı bir ırktan/dinden il emniyet müdürü gördünüz mü? hiç kürt başbakan gördünüz mü? (özal hariç, onun durumu özeldi çünkü zaten ordu/devlet onu başbakan yaptı ki çoğu kürt sevmez kürt olarak görmez)

Bürokrasi içerisinde din/dil/ırk ayrımı yaparsanız, yükselmesine izin vermezseniz istediğiniz kadar anayasanızda madde olsun bu işler hep sıkıntıya girer.

düşünün ki siyahların askerliği amerikada vietnamda ölen beyazların sayısı arttıktan sonra başladı, bu gün amerika bunlar hakkında film yapıp bakın ne kadar geliştik demeye çalışıyor. hatta obama seçildiğinde artık ırkçılık bitti falan demişlerdi

yine obama yönetiminde beyaz polislerin, silahsız siyahları vurma olayları tavan yapmıştı. çünkü beyazlar kendi içlerinde bunu kabul edemediler.

politikacılarda, iktidarda bu tür söylemler ile tüm herkesi kapsayabilme derdindeler çünkü iktidar dahi bürokrasinin her adımına müdahale edemez adamı indiriverirler aşağı ne olduğunu dahi anlayamaz. bu nedenle farklı söylemlerde bulunup tepki ölçüp neyi nasıl yapacaklarını belirlemeye çalışıyorlar. millet mi diyelim, halk mı diyelim, bütün bu insanları nasıl tek bir kümeye sokalım derdindeler.

@giovanne, bir topluluğa millet diyebilmeniz için o topluluğa ait bir dil olması lazım, dolayısı ile bir bölgede bulunan bir kesimi kast etmiyorsanız (laz, çerkez, gürcü/roman, kürt vs.) millet dediğinizde sorun çıkıyor. türk milleti dediğinizde ana dili türkçe olan insanları kast etmiş oluyorsunuz, siz gündelik hayatınızda bu bağlamda kullanmıyor olabilirsiniz elbette ancak bu devlet nezdinde yetkili abiler tarafından kullanıldığında farklı oluyor. sen arkadaşların arasında X'lerde çok Y diyebilirsin, böyle düşünebilirsin, bunda sorun yok (var tabii ama neyse), ama bu bir devlet görevlisi/yetkilisi tarafından söylendiğinde bambaşka bir hal alıyor, senin etki alanın ile devlet görevlisi insanların etki alanları aynı değil.

bence bu tür söylemlerle herkese hitap etmeye çalışmak yerine vatandaş yada yurttaş denmesi daha iyi ama yurttaş da bu sefer solcu lafı oluyor, vatandaş devlet söylemi oluyor falan.

tabii birde ülke ismi ile ırk isminin birbirini çağrıştırması durumu var o da başka bir talihsizliğimiz.

edit: bu arada bir sürü güzel cevap da yazılmış.

birlesik kralliktaki onca irk - çoğunluğu göçmen değil. anglosaksonlar 1500 yıldır oradalar ve geldikten hemen sonra orayı vatan bellemişler yerleşmişler. gallerliler, iskoçlar, irlandalılar çooooook daha uzun zamandır oradalar. romalılardan beri oradalar hatta öncesinden de. diğerleri de arada çizgi ile, ya da başka bir sözcük ekleyerek, black british gibi hitap ediliyorlar. "arap türkler" dediğimizi düşünün. nasıl saçma oldu di mi?

eğer türkler bu toprakların yerlisi değilse (ne demekse artık benim soyum yüzlerce yıldır burada devam etmiş türkmenistanlı da değilim orada birebir köyümüzle aynı adı paylaşan yer var ama oralı değilim ben) "rumlar" bu toprakların yerlisi değil. ermeniler doğu anadolu bölgesinin küçük kısmı dışında yerlisi değil. kürtler hele hiç değil. bu ayrımlara girince çok tehlikeli yerlere çıkıyorsunuz, özellikle azınlıklar bunu unutuyorlar.

türkiyeli demek ya da türkiye halkları demek saçma. türkiye türk ülkesi demek. ülkenin adını değiştirmedikçe gerek yok kasmaya.

herkes "french" ya da "american" değil oralarda da, indian american irish american vb devam ediyor.

Anayasanın 66. maddesi gerçekten uygulanmış olsa bugün Türkiye çok farklı bir ülke olurdu. Kaldı ki o maddede üst kimlik olarak belirtilen isim aynı zamanda bu coğrafyada yaşayan bir etnik kimliğin adı. Neden "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" yerine "Anadolu Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Anadoluludur" dememişler?

Üst kimlikler anayasaya iki tane madde koyulunca bir anda kabul edilmiyorlar. Saydığınız ülkelere ben İsviçre'yi de ekleyebilirim. Hiçbirinde üst kimlik salt devlet gücüyle kabul ettirilmemiş. Kabul edilen üst kimliğin adı pek çok örnekle etnik değil coğrafi. Kaldı ki bugün Fransa'da "biz aslında Breton'uz" demek bölücülük olarak algılanmıyor. Diyene de "hayır sen aslında yoksun" ya da "hayır sen dağ Cermenisin" demiyorlar.

British diyerek kimi kastettiniz bilmiyorum ama tanidigim (ve hatta tanimadigim) hicbir iskocyali, irlandali ya da gallerli kendini british olarak tanimlamaz ve tanimlarsaniz alinir. Hatta spor aktivitelerinde fln ozellikle tum bu saydigim ulkeler insallah Ingiltere kaybeder diye bekler, hepsi bir olur kim ingiltere ile mac yapiyorsa onu destekler.

Turkler demekte bir sakinca gormuyorum, turkiye halklari gibi kasinti ifadeleri de komik ve gereksiz buluyorum. Kurt ya da laz falan da olsam tamamiyla ayni dusunurdum.
Kaftancioglu olusumundan da kurtlumasi gerekiyor ana muhalefetin. Bu kurtcuerle, kurt milliyetcileriyle bu is olmaz.

Sorun bu ulkede yasayan bu ulkenin nufusuna kayitli vatandasalrin genelinden Turk diye bahsetmekte degil, sorun bundan rahatsiz olunmasinda. Bu da tesaduf degil.

Bomba bir itirafla geliyorum. Babaannemle dedem evli değildi. Şok! Şok! Şok! 4 çocukları olmus. Hiçbir sorun olmuyor. Baba evet ben babayim dediği sürece tüm prosedür aynı.

kişiler aynı evde mi yaşıyor ayrı mı yaşıyor bunlar önemli, aynı evde yaşanıyor ise mal mülk edinme, vefat/ayrılık durumunda tarafların itilafları nedeni ile sıkıntılar çıkacak ve çocuk bundan etkilenecektir (boşanmalarda da aynı durum var tabii ama hukuk bu itilafları önlemeye yönelik kanunlar çıkartıyor), ayrı yaşanıyorsa zaten boşanmış çiftlerdeki sıkıntılar neyse çocuktada aynı sıkıntılar olacaktır tabii burada çiftin durumlarını çocuğa medeni bir şekilde açıklayabilmeleri, ifade becerileri ile doğru orantılı.

Çocuğa aile içinden değil dışarıdan gelebilecek ya da devlet nezdinde yaşanabilecek prosedürel zorlukları merak ediyorum daha çok. Malk mülk edinme, nafaka benzeri düzenlemeler oluyor mu bu durumda?

Vallahi bizimkiler hiçbir sorun yaşamamış. Babam askere gitmiş tüm çocuklar okula gitmiş. Kimse hayırdır birader dememiş? Dedemin bazı tarlaları istimlak edildi. Her çocuğa mirası kaldı. Halam bekarken dedemin maaşını alıyordu. Hicbir sorun yok yani.

Nufusa kaydederken baba sorun yaratmadiysa sonra da bir sorun yasamiyor. Miras hakki vs normal. İmam nikahli yasayanlar ayrilanlar vs derken medeni kanun oldukca duzenlendi bu konularda

Soybağı kurulduktan sonra çocuk için hukuken hiçbir fark yok. Anne ve babasına aynen mirasçı olur, velayet hükümleri uyarınca çocuk nafaka da alabilir. Sahip olunan haklar bakımından evlilik içi-dışı çocuk ayrımı hukukumuzda yok. Tek fark soybağının kurulmasında: Anne ve baba evliyse nüfusta direkt baba, koca olarak yazılıyor. Evli değillerse babanın çocuğu ayrıca tanıması gerekiyor.

Turkiye'de disardan gelecek en buyuk sikinti cocugun ve kadinin soyadi ayni olmadigi icin, kadin erkek milyonlarca davarin bunu ima eden, sorgulayan sacma sapan yorumlarda bulunmasi. Daha cok kadini acitiyor elbette. Onun disinda miras konusunda, anne baba cocugu tanidiktan ve soybagi kurduktan sonra bir sey olmaz.

" Bu çocuk büyürken ebeveynleri evli çocuklardan farklı nasıl sorunlarla karşılaşabilir?"
Bu olasi sorunlari burada siralayamayiz. Ucu bucagi yok. Ergenlige kadar olan donemde.

evlenmedendogurabilirsin.wordpress.com

burdan başka sayfalarada ulaşabilirsiniz.

140journos'un motokuryelerle ilgili videosunda bir motosiklet eğitmeni 'Almanya'da on kişiden 4'ü motosiklet sınavını geçerken bizde 10 kişiden 9'u' dedi. bu aslında ehliyet almanın ne kadar kolay olduğunu gösteriyor.

asıl dertse teorik eğitimleri geçmenin daha kolay olması ve bunun üzerine ciddi bir bilinç verilmemesi.

ben yıllar önce ehliyet aldığımda programım ders saatlerine uygun değildi ve "sen zaten kuralları biliyor gibi görünüyorsun derslere gelme" dediler. hiç gitmedim. bunun yanında "sen zaten sürmeyi de biliyor gibisin pratik derslere de gelmezsen olur" dediler. kullanacağım arabayı ve hocaları sınava girdiğim gün gördüm. ama iyi kötü biliçli bir insandım ve trafik kurallarını öğrenmeden trafiğe çıkmadım. aslında kişisel olarak utandığım bir şey bu. hadi benim yaşım gençti, bunu kabul ettim. kurs nasıl böyle bir teklifte bulunabilir? sanki sıkıntı buralardan başlıyor gibi.

kaldırımdan giden motosikletlere "yolların motosikletlere kapatılması" önerin çok güzelmiş.
aklına düşen sorun ne tam olarak? pek düşünmemişsin bence üstüne.
ehliyetsizlere ne yapacaksın? ehliyet sınavından 100 alıp ters şeride dalana ne yapacaksın? tartışalım biraz iq'nu meral ettim

Motosikletlere hiz siniri konmasi lazim. Ayrica seridinden cikip aradan gecen adamim da ceza yemesi lazim, ben hic gormedim aradan giren adamin ceza yedigini. Mevzuati bilmiyorum.
Oncelikle var olan kanunun uygulanmasi gerek. Uygulamada sikinti var bizim ulkede genel olarak.

motor sevdalısı biri olarak,

motorlara gösterilen pozitif ayrımcılık (sağ şerit, makas, hız, kask vs) kaldırılmalı. standart araç muamelesi görmeli.

önce aile, ardından devlet olarak bu çocuğa doğru düzgün bir eğitim verdinde, hala mı oluyor bunlar? çok görüyorum paketçi arkadaşları kafasında kask var ama bağlamamış, kafasında kask var ama üstü başı çıplak, şortla kullanıyor. kaskımı montomu,eldivenimi,pantolonumu ayakkabımı giyip öyle biniyorum bu alete.

kafasındaki kask bağlı değil (bazen tamamen şapka gibi kafasına konmuş), elinde cep telefonu (motorla giderken telefonuna bakan kurye gördü bu gözler) kendi hayatını umursamayan tipler yüzünden ben niye sınırlanıyorum?

devlet çıkarttı bir göstermelik iş güvenliği kanunu o kadar, denetleyen var mı? Normal şartlarda bu işler iş verenlerin sorumluluğundadır, çalıştırdığı kişinin kaskını, montunu, ayakkabısını, eldivenini, pantolununu sağlamak "zorunda", bütün bu malzemeleri iki paketçi için almaya kalksan kişi başı 5/6 bin lira masrafın var, eleman değişti diyelim, yeni elemana bu malzemeler uyacak mı, uymayacak mı? paketçilikte motorcular gün içerisinde işi bırakıp başka bir yere geçiveriyor. hop gitti 5/6 bin lira malzeme.

devlet madem bunu mecburi tutuyor o halde bu yükü kaldıramayacak olan işletmelere vergi kolaylığı sağlamak zorunda, ben hobi olarak biniyorsam 2000 öderim ama işletme sahibi bunu 200 liraya almalı ki işçisine verebilsin.

Birde bizde denetleme ceza üzerine kurulu, oysa denetleme dediğin şey ceza vermek değildir.

Sen bile denetleyemiyorum yasaklansın diyorsun, aga hangi yasağa uyuluyor?

kaldırımda motorlu araç kullanmak zaten yasak, çatır çatır kullanıyorlar mı? evet. her hangi bir yaptırım var mı? hayır. paketçi ters yola giriyor bir dakika yolu kısaltmak için, yaptırımı var mı? hayır. kafasındaki kask süs diye var (ne güvenlik sertifikası var, ne de klipslerini takmış) ben bunu kaskı yok olarak işlerim mesela. yaptırımı var mı? yok. elin ecnebisi türkiyede çocuğu motor kazasında öldü diye sertifikasız dandik kaskların satışı yasaklansın, kaskların vergi indirimleri olsun diye kampanya yapıyor.

birde kime göre tehlikeli yollar mesela? bi motor yarışçısı var hani, milletvekili şimdi, ona göre tehlikeli olan yol mu yoksa bir aylık ehliyeti olan motorcu mu? hangisine yasaklayalım?

X,Y yollarında her hafta kaza olup bir sürü kişi vefat ediyor, o yollarıda araç trafiğine yasaklayalım mı? mesela bolaman yolu, tabii yasaklayalım bence.

ne kadar kolay sınırlandırılsın demek, ben kullanmıyorum o halde sınırlandırılsın/yasaklansın.

Not: başın saolsun.

@stavro'ya ithafen, hız sınırlarının motora arttırılması lazım, azaltılması değil. en sağ şeritte kamyona 90 otomobile 120 olan olan hız sınırı motorsikletlerde 80 di bir zamanlar, şimdi sadece otoyollarda 100 oldu da azcık rahatladık, otomobiller ile aynı olmalı motorsikletin hız sınırı aksi taktirde trafiğin akışına uyum sağlayamıyoruz, bana hız sınırı en sağ şeritte 80, arkadan tır geliyor 40 tonluk hız sınırı 90, bu araç ha diyince yavaşlıyor mu otomobil gibi? hayır, mecbur sollamaya çıkacak, bunun için de 200 metre geriden başlayacak o sırada yol buna uygun değilse ne olacak? o kamyonun freni boşalsa bişi olsa ben sıçtım yani. şehirler arası yollarda adamlar ya üstümüze çıkacak yada sollama yapacak onu da insan gibi yapmıyor şerefsizler motora 0 geçiyorlar.

dolayısı ile hız sınırının otomobiller ile aynı olması lazım.

şehir içi kullanım için otomobiller ile aynı zaten sınır belli 50km/s.

bu arada ehliyet alımının zorlaştırılması kısmında şu andaki ehliyet sınav sistemi us,eu ile aynı. daha geliştirilebilir mi? mutlaka ve mutlaka, olsun mu? olsun, eğitim iyidir buna itirazım yok.

bir sürü arkadaşım bir sürü para verip kurumların güvenli sürüş eğitimlerine gidiyor mesela, bu paketçi arkadaşlara da mesleki eğitim diye mecburi tutulabilir (tabii ona göre fiyat verilmeli, hobiciye kitlersin 3000 lira ama pkaetçilik yapacak adama o para dersen o adam o eğitimi almaz/alamaz), denetimler arttırılabilir bunlara itirazım yok.

sorunun ehliyetlilerden çok ehliyetsizlerden kaynaklandığını düşünüyorum.

daha geçen gün 16 yaşında çocuğun altında motor ona buna hava atarken, sivil polise denk gelip kenara çekilme olayına denk geldim. etraftaki 4 tane bekçi de ne oluyor diye toplandı başına, ben de durdum izledim ne var acaba diye.

sivil polis 'yaşın 16, ehliyetin yok, bir de millete artistlik yapıyorsun, bir daha yaparsan işlem yaparız haa.' deyip çocuğu bıraktı.

çok değil yarım saat sonra ana caddede yine apaçilik yaparken gördüm.

ülkede polis polislik yapmıyor ki, apaçiler ne yapsın?

sor şimdi bana o çocuk ölse gitse üzülür müsün diye? üzülmem, anası babası altına motor alıp veriyorsa, polis tehlikeli hareketler sebebiyle kalkıp kenara çekip, işlem yapmak zor geliyor diye yapmıyorsa, eleman hiç bişey olmamış gibi yarım saat sonra yok ona buna sarkma , yok aşırı hız, ön kaldırma falan yapıyorsa, ne kask var, bişey var, zerre kadar umrumda olmaz. kimse kusura bakmasın bu işler biraz da böyle.

vize için üsküdar şubesinden almıştım

şubeleri araman mantıklı, her şube ile yaklaşık 2 dk. lık görüşme yapacaksın ve imza yetkililerinin orada olup olmadığını soracaksın, aksi taktirde izinde falan oluyorlar gittiğinle kalıyorsun.

istediğin bir şubeye gidiyorsun --> vize için son 3 aylık hesap dökümünü istiyorsun --> özellikle yetkili imzalı ve imza sirküsüyle beraber.

Düzgün ve 200m2 falan bir villa yaptıracaksan, ucu açık bir şekilde pahalı olur. İnsanlar beton ve demire kolay ulaşamıyorlarken, pahalıyken ve işçilik ucuzken yığma yapılıyormuş. Fakat şimdi tam tersine döndü: Beton ve demir ucuz, bahsettiğin gibi ebatlı taş çok pahalı, iyi işçilik de pahalı. İmar, yapı, proje kısmına hiç girmiyorum.

Artık betonarme üzerine taş kaplama yapıyorlar. Bodrum'da falan özellikle. Dışını taş kaplat, istemediğin tarafını kaplatma, içini istersen duvar kağıdı yap, ister kısım kısım taş yap vs. Mimari alternatifler de artıyor o şekilde...

tam olarak bundan mı bahsediyorsun?

www.arkhestone.comültür-Taşı-3-1200x480.jpg

tarif ettiğine uygun bir görsel bulur musun acaba?

kesinlikle daha ucuz.

@hem şişko hem deli: şu sayfadaki fotoğrafı tıkladığımda garip şekilde indiriyor. ama en uygunu da bu:

dogaltasev.com

valla bana sorarsan eğer, ben taş ev istiyorum ama bunu barındırdığı özellikler için istiyorum.

taş evler yazın serin olur, kışın sıcak olur, ısı yalıtımı oldukça iyidir, sağlıklıdır nefes alır.

öte yandan böyle modern şekilde olması bana cazip gelmiyor, italyada falan 150 senelik taş evler mevcut koca koca taşları üst üste koyarak yaptıkları türkiye'de de örnekleri bol, ben şahsen taş ev yaptırsam şu şekilde olsun isterdim.

bahçeli olacak, yüksek tavan tek kat ve çok geniş olacak, evin yarısına asma kat yapılacak.

yoksa böyle 2 3 katlı ev bana pek sağlıklı gelmiyor kaldı ki, dedim ya duvarları 30 40 50 cm olan evler gördüm ben.

@hem şişko hem deli: hocam 300 bini 130 metrekare daireye vereceğime şehrin 10 km dışında bir arsa alıp 200 metrekare, bahçeli bir müstakil taş ev yaptırsak maliyeti en azından 300 bin olur mu ki? geçer mi yoksa?

evde nasıl olur bilmiyorum ama köydeki evimizin bahçesine taş yapalım dedik.

1x1.5 m taş duvar ( malzemesiz ) = 100 lira
1x1.5 m taş duvar ( tüm malzemeler dahil, çimento, kum, taş, taşıma,) = 200 lira

az değil sanki.

taş ev ustalığı giderek yok olan bir meslek, bu nedenle işçiliği daha pahalı oluyor.

nerden baslasam bilemedim ki...

1. araba bir "kar etme araci" degildir, eger klasik, ozel uretim, koleksiyonluk falan bir arac degil ise ki bunlar zaten istisna.
ablanin 30bine aldigin arabayi neden 35bine sattigini Cesario zaten aciklamis. dolayisiyla 50 bine alip 30 bine satarim mantigin dogru, fiyati dusecek eger dolar bu arada 10tl olmaz ise.

2. hasar kayitli kisaca kazali demek. kazali arabayi satmasi daha zordur. mumkun oldugunca hasar kayitsiz arac almakta fayda var. obur taraftan kazali araclarda hasar kaydi gostermedigine de sahit oldum yani kayitsiz araba hasarsiz araba da demek degil. ekspere sokmakta yarar var ama gordugum kadariyla eksperler de dolandirici olmus. guvenilir bir yer bulup gostermek lazim.

3. linkteki audi 326000km yol gitmis, dunyanin cevresi 40.000km, dunyanin cevresini 8 kere dolasmis demek. boyle bir aracin ne cikartacagi belli olmaz. almanlar zaten sikintili araclardir. boyle bir araci alirsan son sahibinin sen olma olasiligi yuksek, elinde patlayabilir. kumar oynarsin kisaca.

4. mumkun oldugunca dusuk km'li, mumkunse hasar kayitsiz bir japon (honda/toyota/mazda) almani oneririm. hem fazla bas agrisi olmaz, satman kolay olur, satarken de fazla zarar etmezsin.

hasar kayit kazali arac demek. bunlar satarken sorun cikaran seyler. sorun cikarmasinin nedeni de kazali araclari satarken sorun cikmasi. sanirim bu sorunu az cok acikliyor.

su an gidiyorsa tamam olmuyor. yani giderken tamam da cok uzun gidemeyecek durumda olabiliyor. o yuzden guvenilir bir eksper raporuyla alirsaniz hasarli hasarsiz falan cok onemli degil.

dusunceniz dogru. degiseni oldugu zaman yeni oluyor. ama orjinali gibi olmuyor tabii ki. malzemenin kalitesi menseisi falan onemli.

ama en onemlisi motorun ve elektronik aksamin durumu. bunlar hasarli hasarsizdan bagimsiz olarak iyi ve kotu durumda olabilir. hor kullanilmis bir sirket arabasi 150 bin kilometrede pahali sorunlar cikarabilirken bakimlari zamaninda yapilmis yagi suyu degistirilmis 360binde bir audi sizi bir 100-200bin kilometre daha da goturebilir. peki nasil anlayacaksiniz motorun durumunu. eksper raporuyla sanirim.

ne tür kaza yaptığına göre değişir.

abi ekteki araba 326 bin km ve dsg şanzıman var.

1) bu arabamın motorunun ömrü ne kadardır sence? doalyısıyla ne kadar arıza çıkarır başına? 2-3 ayda bir kez sanayiye gitmen gerekir.
2) dsg şanzıman sıfırken bile sıkıntılı, 326 bindeki arabanın şanzımanının sorunsuz gitmesi mümkün değil, eline alırsan şanzımanı tamiri minimum 10 bin lira.
3) 4500 hasar kaydı hiç sıkıntı değil, ama bu sadece görünen kısmıdır. örneğin araba takla atmış olabilir veya ciddi bir kazaya karışmış olabilir. pert olmuş da toplanmış olabilir. iki farklı araba toplanıp bir araba haline gelmiş dahi olabilir. önden ciddi bir darbe aldıysa masraf olmasın diye yürüyen aksamı çıkma parçalar ile yaptırıldıysa sanayide hasar kaydı da görünmemiş olabilir.

yani sonuç olarak ben bu arabayı almazdım.

değişen parça konusunda da haklısın, eğer kapı tampon bagaj gibi parçalarsa sorun değil, ama kaput değiştiyse kuvvetle muhtemel motor bloğu da hasar görmüştür. veya ön çamurluklar. ya da tavanda boya/değişen varsa takla atmış demektir. bunlar arabanın kalitesini ve algısını düşüren şeyler.

Bal gibi de alınır, yeter ki anormal ve sıkıntı çıkaracak bir kazası olmuş olmasın.

Alırken hasarına göre ucuz alırsınız, satarken de hasarına göre ucuz satarsınız.

Atıyorum hasarsız, boyasız x model araba 100 bin lira iken, bir kapı sacı değiştiyse 2-3 bin lira ucuz olur 2. eli. Bir kapı bir çamurluk değiştiyse 4-5 bin, üstüne değişmeyen ama 2-3 parça farklı zamanlarda boyası varsa 6-7 bin tl ucuzlar 2. elde.

Rakamları hep sallıyorum tabi ki, önemli olan önden büyük bir kaza olmaması. Çok basit kazalarda kaput değişmek zorunda bile kalınabiliyor, kaza fotoğrafları varsa ve fiyat buna değerse kaput değişmiş araç da alınır.

Alınmaması gereken, aslında uzak durulması gereken "ağır hasarlı" yani pert araçlarıdır, ki onların bile piyasası var alıp binip satarsın.

Linkteki aracın km çok yüksek, esnaf olsan sanayici olsan belki alınır uğraşılır. Ama sıkıntı çıkardığında bıktırır ve ekonomik olarrak zorlayabilir.

Ha belki de çok temizdir bi 300 bin km daha yapacak, bilemeyiz. Motora kolay kolay bir şey olmaz, şanzıman riskli.

Ama yanlış hatırlamıyorsam şanzıman DSG değil, tam otomatik olmalı.

eğer airbag'i varsa aracın kaza anında açmış olma ihtimali çok yüksek, airbag'lerde çok pahalı olduğu için varmış gibi gösteren hileler yapıyorlar, airbag var diye alıyorsun ama aslında yok.

kapısını değişmiş diyorsun ama kapıyı taşıyan direkler yamulmuş olabilir, düzgün tutmaz, izolasyon sorunu çıkar, çocuğun olur arkaya pusetle koyarsın kaza anında allah korusun açılır falan.

alt şase yamulmuş/çatlamış olabilir kaynatmışlardır ama kaynak dandikdir, bir çat diye kırılır yolda bırakır insanı.

güvenlik açısından önemli, mesela ben kuzenin kazalı aracını alırım, çünkü her kazasını biliyorum, nasıl yaptığını dolayısı ile yürüründe, şasesinde sorun varmı yokmu onu da biliyorum, alır içim rahat kullanırım ama el malına o derecede güvenmem.

"Değişenli olsun hem daha iyi"
"Kapı değiştiyse, araç yolda giderken kapıyı atıyor mu?"

Hayir işte, oyle degil o is. Bu değişen, hasar, kaza mevzulari farkli anlasiliyor.
Kimse degisen tampona kapiya takintili degil. Kimse boyaya da takintili degil. Boyandi diye arabanin perfoansinin falan düşmeyecegini de herkes biliyor.
Burasi Almanya falan degil, Turkiye sartlari gercegi var.

Bir arabanin orasi burasi degistiginde tedirginlik yaratan sey değişen kaporta parçası degil. "Bu araba nasıl bir kaza gecirdi" mevzusu akla geliyor. Ve nasil bir onarım sureci geçirdi sorusu. Cunku tekrar ediyorum burasi Türkiye.
Boya takintisi hasar takintisi denen seyler ici bos takintilar degil, Türkiye sartlarinin dogurdugu takintilar. Arac ciddi bir kaza yapıyor, mekanigi hasat oluyor, gelişigüzel bir onarım yapilip sadece surasiyla burasi surtmeden dolayi degisti diye satilmaya calisiliyor.

"normalde boyayan arabanin boyasi yeni oldugu icin degeri artmasi lazim, bizde degeri dusuyor" diye salak salak argumanlar dolaşıyor ortalikta. (yukarıdaki cevaplari okumadim, bunun gibi cumleler varsa onlara istinaden degil genel olarak konuşuyorum).
Senin dedigin ideal sartlarda gecerli arkadas, teoride mantikli ama piyasa gerçeği var. Herkesin birbirine bir seyler itelemeye calistigi bir 2.el piyasasi var ulkede. Aracin kazasini hasarini gizleyip cizik vardi boyattim diye itelemeye çalışanın haddi hesabı yok. Yarin bir gun yolda kalman isten bile degil sozum ona ciziklerden dolayi boyayilmis arabayla.
Kimsenin takintisi kaportadaki o boya ile degil, millet o kadar gerizekali degil. Tavan haric her tarafi boyali bir arac çiziklerden daha ciddi bir sorun yasamistir ornegin.
Kapi, tampon ve camurluk degistiyse degismistir, bunlar yolda giderken vidasi dusup yerinden cikmaz evet, ama olay o degil. Bunlar neden degisti, nasil bir kaza yasadi, o kazada baska ne hasarlar aldi, bu hasar sonucu mekanik kisimda neler değişti, nasil parcalarla degistirildi, onarilan mekanik aksam nasil onarildi gibi gibi. Turkiye sartlarinda bunlarin hepsi risk faktoru. Dolayısı boya takintisi hasar takintisi gibi seyler hakli takintilar. Piyasa sartlarinin sebep olduğu takintilar. Ovropodo boyolo orobonon foyoto ortoyor diyorlar da burasi Avrupa degil, buradaki piyasa Avrupa piyasasi degil, buradaki satici Avrupadaki satici degil, buradaki esnaf Avrupa esnafi degil, buradaki is ahlaki Avrupa'daki is ahlaki degil, buradaki boyali aracla Avrupa'daki boyali arac ayni degil.

Bakin, servise gittiginde motora bakan usta "kardes bunun isi bitmis, ben simdi buna boyle boyle yapacam ama gecici olarak isini gorur, sen bunu bir an once elden cikarmaya bak" diyebildigi bir ulkede yasiyoruz. Bu her yerde olan gayet de dogal karsilanan bir durum. Yani adam sana acik acik diyor ki bu iflah olmaz, hayvan gibi masraf cikartir, sen bunu birine itele onun elinde patlasın, ikimizin de tanimadigi birinin elinde patlasin bize bisey olmasin. Birilerine kusurlu mali iteleyip zarara ugratmak gayet yaygin ve dogal bu ulkede. Ve oluyor da. Insanlar riske girmek istemiyor. Adam 2-3 kaporta parçası degismis baska sikintisi yok denen aracin icinden ne cikacagini bilmiyor, kaporta nasil bir kaza sonucu olusmus, olay kaporta hasarindab ote bir sey mi, bastan savma yapilip ucuza maledilip bir an once elden cikarmak üzere gecici cozumler uretilmis sikintli mekanigi mi var, bunlari bilmiyor. Goturup baktiracagi eksoterizin her turlu kusuru görebileceğinin de garantisi yok, dolayılisyla hasarli arac isine yanasip riske girip kafasini agritmak istemiyor. "Yaa gotur baktir temizse al" mantigi kadar basit de degil olay. Arabadan anlayan adam bakmasi gereken yere kendi bakiyor ya da baktiriyor, anlamayan da goturdugu yerdeki ustanın agzina bakiyor. Oyle gotureyim aracin neyi var neyi yok kesin olarak ortaya ciksin diye net bir durum yok.
Ya biraz riske girmeye razı olacaksin ya da biraz dusuk model ya da alt sinif temiz bir arac alip kafan rahat takilacaksin. Risk almaya meyilli olmayan yapıdaki insan tercihini ona gore yapiyor. Iste 50bine sunu alabilecekken gidip de bunu almalarinin sebebi bu insanlarin.

He bana sorsan ben kaporta hasari almis arac alabilirim. Ama ben risk almayi seçiyorum. Viddi bir alisveris yaparken bir risk degerlendirmesi yaparım, uygun gorursem risk almayi seçerim. Ona gore hesabım kitabim vardir, alinabilecek bir risktir falan.

Aslinda bu hasarli mevzusunda asil msvzu agir hasarli/pert. Milletin asil uzak durduğu da bunlar zaten. Ki bunda da haklilar. Adamin teki cikiyor "yaav benim kaynim agir hasar kayitli araba aldi 2 yildie biniyor canavar gibi, ne demek agir hasarlı alınmaz" gibi bir argumanla geliyor. Bu adama sormak lazım kaynin belki sansli, peki toplamda kac agir hasarli arac alicisiyla konustun, bunlari oranladiginda kaci magdur kaci memnun?
Agir hasarli dediğin zaten sigorta firmasının bunu onarmak astari yuzunden pahalıya gelir diyip arac sahibine aracin bedelini odeyip arabayi da kazali olarak efsanafa sattigi araclar. Bu araçları alan adamlar da kar etme peşinde. Yani birileri minimum masraf yaparak maksimum fiyata satmaya çalışıyor bu arabaları, bunlar bu sekilde piyasaya giriyor.

Bir kez daha tekrar etmekte fayda var, burasi Türkiye. Mantik kurarken ona gore kurmak lazim.

Verdigin ornege baktim simdi. Ben arabadan pek anlayan biri degilim, ama mantik kurarak konusuyorum.

50bine ibiza yerine bunu almanin soyle bir sakincasi var:

1-bu araba 300bini gecmis bir sefer. Her turlu ihtimale hazırlıkli olacan.
2-bu km lerde otomatik sanziman riski katlıyor. O sanzimanda bir sorun ciksa ocagina incir agaci diker.
3- arac audi a4. Bu araci servise her soktugunda opecekler. Bir kazasi ya da arizasi olup parcs değişimi falan oldugunda islak islak okkali opecekler.
4- yuksek km, sorun cikarmaya meyilli dsg sanziman, cok tutulmayan model. Tum bunlari hesaba kattiginda istediginde elden cikarmasi da epey sancili olacak.
Su anda aklima gelenler bunlar.

şu an gidiyorsa tamam değil. yarın da gitmesi gerekiyor, satana kadar gitmesi gerekiyor. daha yeni ve hasar kayıtsız araç alırsanız karşılaşacağınız sürprizlerin sayısını en aza indirirsiniz.
memleketimizde araç ne kadar çok kilometre yaptıysa o kadar kötü bakılmış demektir maalesef. kötü bakılan/bakılmayan araç da önünde sonunda bir yerden patlar.

hasar kaydı mevzuunda kısmen haklı kısmen haksızsınız, eğer aracın güvenliğine zarar vermeyecek şekilde onarımı düzgün yapıldıysa çopunlukla kullanıcıya sıkıntı çıkartmaz, ama ülkede işini hakkıyla yapan vatandaş zor bulunduğu için bu da düşük bir ihtimal oluyor.
linkteki araç dizel otomatik için yüksek bir kilometrede, hele dsg gibi sorun çıkartmaya teşne bir şanzıman daha da korkutuyor. audi olduğu için bakımları da parçası da o fiyata abailbeceğiniz diğer herhangi bir araçtan daha pahalı olacak, anlayan usta/servis veya bulmak da zor olacak.
(bu arada aklınızda bulunsun, parçası değişince her zaman orijinali ile değişmiş demek olmuyor, muadil kullanımı çok fazla, ve kalite çoğu zaman orijinalin yanından bile geçmiyor. benim için hasarın tek sorunu aracın güvenliğinin riske edilmiş olabileceği, tek endişem bu olurdu. araç yapısal olarak hala sağlamsa benim için sorun değil.

Cevaplar icin tesekkur ediyorum.

Tum cevaplarin ozunde Ulan bu satiyorsa bi ibneligi vardir. mantigi yatiyor galiba. Ama ben iyi tarafindan bakmak istiyorum. Memlekette iphone xs max almak icin iphone x'ini satan adamlar da vardir yahu.

Kaza sonrasi degisen parcalar veya yapilan islemler bir sekilde belli olmuyor mu? Demek ki bakimlari yetkili serviste falan yapilan araclara yonelmek lazim.

tam olarak sorunuzun karşılığı değil, ancak araç kritik yerlerden hasar aldıktan sonra onarılsa da orijinali gibi olmayacak. şu kanalın videolarını beğeniyorum, tavsiye ederim:
www.youtube.com

alışık olman lazım, durduk yerde şekersiz çay içmeye başlamak gibi bir şey. alışkın değilsen lezzetsiz ve acı gelir. birayı soğuk içmelisin, eğer çok iğrenç geliyorsa tadı light biraları deneyebilirsin. mesela bomonti fabrika gazoz gibi, içimi kolay.

edit: şarap için meyve şaraplarını deneyebilirsin, ya da cider deneyebilirsin onların da içimi kolay.

eksisozluk.com

Gin tonic dene. Kola ile vodka dene. Kola ile viski dene.
Sonra konuşalım.

pahalı şarap tatlı olacak diye bir kural yok ki. şarabın da biranın da bir sürü çeşidi var. doğrusunu denememişsindir. ayrıca bu ikisi dışında da bir çok alkol var, kokteyl var, var oğlu var.

Ben de sendenim.
Bu zamana kadar içebildiklerimi hep sek ve çiğnemeden yutma şeklinde ağzıma değdirmeden yutabildiğimde içtim. Dudaklarıma, dilime, damağıma değerse direkt püskürme hissi geliyor çünkü tatları gerçekten iğrenç.
Kokteyllerin alkollülerinin tadı iğrenç geliyo mesela, sanki tadını bozuyomuş gibi alkol. Alkolsüz içince oh diyorum mis gibi meyveler.
Bi tekilayı arka arkaya içebiliyodum 4-5 tane, o da direkt yutulduğu için sanırım. Ama o özelliğimi de kaybetmişim 2 hafta önce malesef 1 shot yapıp 5 dk sonra kustum wc’ye koşarak hem de.

Edit: Benim gibi mide bulantısı yaşamadan en hızlı şekilde sarhoş olmak isteyenler için öneri varsa, takipteyim.

miller gibi olanlar içmeyenler için daha uygun. bana da alkolün ve çayın tadı kötü geliyor. su ve meyve suyu dışında bir şey zor içiyorum.

''İcki icen kisiler tadi icin mi iciyor, yoksa kafayi hos ettigi icin mi sirf?''

kafayı güzel yaptığı için içiyorum.

*tadına alışınca içiyorsun ya. Ben bir ara viski sevmezdim, çok ağır gelirdi ama zorladım kendimi ve şimdi seviyorum. Şarap eskiden sevmezdim, hala sevmem ama zorluyorum kendimi zamanla severim herhalde :D Millet olarak rakı ve vodka müptezeli olduğumuz için onlara doğuştan alışkın oluyoruz.

Icki icmeye harika tadi yuzunden baslayan yoktur. O nedenle ilk baslarda bolca likor, kokteyl iciyordum. Bira ve sarabi oldugunca az tuketiyordum.

Simdi sadece tadi icin iciyorum (yas 29). Kafama silah dayanmazsa Jägermeister gibi seker basilmis bitki surubunu icmem.

Kotu icki tek secenekse, maden suyu ismarlarim yine de kotu bira ya da sarap ismarlamam. Ikisini de cok severek ve sadece tatlari nedeniyle icerim.

Pahali her sarap sizin damak tadiniza uymayabilir zaten. Ben de agir Piedmont saraplarini cok sevmiyorum. Asfalt ve deri notalari beni inanilmaz rahatsiz ediyor sarapta mesela. 50 Euroluk sarabi begenmeyip, 5 Euroluk sarabi ona tercih edebilirim.

Çokonatla güzel gidiyor, tavsiye ederim

tadlarını seviyorum ben. Şarap ve Rakı pek sevmem. Bira, tekila, vodka, cin ve kokteyl içmeyi severim. Özellikle kokteyller cidden ayrı bi dünya. Yapamasam da internetten yapılışlarını falan da izlemeyi çok severim.

şarabın tadını güzelleştirmek istiyorsan, beyaz şarap al, kalitesi önemli değil, içine fruko koy. muhteşem bir içecek oluyor.

Alkol dandik ben de tuketmeyi sevmiyorum.

Ancak biranin tadini ve kaliteli sarap tadini seviyorum. Tadini begenerek iciyorum. Tipsy yapmasi da bonus oluyor.

Sicak zamanlarda bunaldiginda tiss diye buz gibi sisesini actigin biradan aldigin o ilk yudum cidden iyi hissettiriyor.

Tadına da alışılıyor da asıl içme sebebi beyni uyuşturması.

Koyu renkli biralardan dene

Tadını sevdiğim için içiyorum.sadece kafamı güzel yapıyor diye leş diye tabir ettiğiniz birşeyi içmem.ve söylediğiniz gibi fiyat büyük bi kıstas değil, özellikle şarapta.çoğu insanın ucuz uyduruk dediği italyan lambrusco şaraplarına bayılırım, yazın bol buzla 2şişe içebilirim.beyaz şarapla çok aram yoktur ama procesco favorimdir mesela.10dolara son derece lezzetli procescolar var mesela piyasada.tamamen damak tadıyla alakalı bu, çoğu insan sırf tadı hafif diye miller ya da corona tarzı biralar içer.ama benim için en gereksiz biralardır, ipa tarzı biraları severim, o yoğun ve güçlü tadı seviyorum, içerken zevkle içiyorum her yudumu.damak tadınıza uygun şeyleri henüz keşfetmemişsiniz bence.

normalde sıcak soğuk içeceklerde tatlı seviyorum, alköllü içeceklerdede tatlı seviyorum. birde her içkiyi herkes sevecek diye bir şey yok. biraz da muhabbetin tatlılığı götürüyor olayı.

hic bulasma gerek yok. birak eksik kalsin. sigara gibi dusun. insan alisinca alisiyor ama alismayan biri icin hicbir albenisi yok ve olmamaya devam etsin. zaten batida artik icki icmemek moda. turkiyeye trendler cok yavas geliyor ama eninde sonunda anlasilacak.

Kafasi icin.
Ama biranin tadi bazen cok guzel geliyor. Bazen de igrenc geliyor.
Koyu renkli biralar denmis, aksine koyu renklileri hic icemezsin.

şimdi şaraptan şerbet tadı bekliyorsanız tadı kötüdür.
şarabın tadı şarap gibi biranın tadı bira gibi viskinin tadı viski gibidir.

ben acı biber yemem mesela tadı çok kötü. millet nasıl yiyor anlamıyorum.

Cider, baileys, şargoz deneyebilirsin. Birayı yorgunken, iş çıkışı falan görsem ağzımın suyu akar. Tadını seviyorum.

Ben içki içmiyorum ama sigara da benim için öyle.Hiç bir türlü kokusuna alışamadım nefret ediyorum.

Kafayı güzel yaptığı için içiliyor. "Tadını seviyorum ayol" diyen kim varsa toptur.

Bana da olmuştu. Ama mezun olduktan sonra bir cacık olmadığını henüz bilmiyordum. Az ders ile geçecek o dönemini dil geliştirmek veya bölümün ile alakalı bir işe girmek ile geçirebilirsin.

kendine üzülmekle vakit kaybetmeye ve psikolojini bozmaya gerek yok. aksi halde o 6 sene 7 de olur 8 de. yapılması gereken neyse onu yapacaksın. bundan sonra vereceğin derslerin notunu yüksek getirmeye bak. farklı okuldan da olsa yaz okulu vs. kovala. dönem içinde az ders ve çok boş vakit olacaksa okuduğun bölümle alakalı bir yere girip çalış.

Ne oldu da dünya yıkılıyor başına anlamadım ki. Alt tarafı düşündüğünden bir dönem daha uzamış. Duyulmamış şeyler değil bunlar bu kadar abartma ya

O dönemde yapmak istediğin şeyler varsa onları yap. Git staj yap, ne bileyim dil falan öğren. Ya da gezmek istiyorsan gez. Öğrenci statüsünde olmayı değerlendirmeye bak. Bir dönem erken mezun olsan hayatında değişen pek bir şey olmayacaktı emin ol.

Fazladan ders alabiliyorsan alıp erkene çekmeye çalış. mezuniyetten sonra bir de işsizlik depresyonu var. o yüzden şimdiden kendini yeyip bitirme.

dönem dediğin 3 ay bişey ya. o ara iş ararsın işte, sıkıntı yapma o kadar.

İşe başvurursun anca dönerler zaten.

benim de her dönem bir dönem daha uzadı. seneye 6. senem olacak (son olacak umarım). insan alışıyor.

4/5 nedir la? sende taktığın şeye bak, sanki o 4 ayda dünya barışı/huzur/ sağlayacaktın, hem okullu olmak getirdiği haklar neticesinde daha eğlenceli.

tabii ekonomik problemler çoksa o zaman sıkıntı olabilir ancak

Bu kadar uzadığının aslında ne kadar önemsiz olduğunu gereksiz yere gerildiğini vs okul bittikten 1-2 yıl sonra farkedeceksin.

hayat güzel devam ediyor

bir şey olmaz. ben de yaşadım neredeyse aynısını. şimdi 7 yıldır işimde gücümdeyim. gülerek anlatıyorum geçmişi. birkaç ay daha öğrenciliğini yaşa olan olmuş.

Tünelin ucu boka çıkıyor. Uzat bişey olmaz. Gençliğine ve bol zamana bir yıl daha ekledin

2 ehliyetim var 2 farklı ülkeden, dolayısıyla iki sefer ilk yardım eğitimi aldım ama ne kadarı aklında diye sorsan çok azı. Küçükken de ders olarak görüyorduk galiba. Neyse, videoyu izlemedim ama benim bildiğim kadarıyla kanamalı yaralanmalarda yapılması gereken kanayan yere baskı uygulanıp kanamanın geciktirilmesi, en aza indirgenmeye çalışılması. Vücüt ve beyin belli bir kan kaybından sonra kurtarılması zor duruma düşüyor. Boğazda bir kesik derinse ve şu atar/toplardamardan olan şah damara gelirse iş zor. Beyin bir süre kan ve dolayısıyla yeterli oksijen alamayınca beyin ölümü gerçekleşiyor. Yani o andaki duruma göre belki kurtulabilirdi ama felç gibi durumlar olabilirdi. Kesilen yere olan baskı da bir yere kadar, bir an evvel kanın durdurulup kan akışının normale dönmesi lazım.

Ben böyle biliyorum, yanlışım varsa düzeltilir.

(bkz: emine bulut)
(bkz: münevver karabulut)

maalesef ki kaderleri aynı olmuştur.

not: duyuru başlığında emine karabulut yazılmış.

Derhal yatay pozisyona gecirilip kanayan bolgeye tampon uygulanmasi gerekiyor.

ilkyardım sertifikasına sahibim. büyük konuşmayayım ama o an müdahalede bulunmayı isterdim. ancak maktulün öldükten sonraki fotoğraflarına bakınca kesiğin çok derin ve uzun olduğunu gördüm.

bu kanamayı tek tamponla durdurmak zor. üzerine birkaç tampon daha uygulamak gerekli gibi duruyor. atardamar yaralanmalarında kan akışı birkaç tampon ile durmuyorsa turnike yöntemi uygulanır ama boğaza turnike uygulamak demek kişiyi nefessiz bırakmak yani boğmak demek olur. kaldı ki tampona baskı uygularken de kişiyi nefessiz bırakma riski var.

ilkyardımın zor olduğu bir vaka. yine de elden gelen yapılır tabii ki.

ilkyardımın denenmemiş bile olması çok acı. teknik bilgi kadar o ortamda soğukkanlı kalmak diğer insanları yönetebilmek gerekli. bir de saldırganın geri gelme ihtimali var.
her durum buradaki gibi de olmuyor. ilkyardımın yapıldığı kişinin saldırma, ıırma ihtimali bile mevcut. üstüne yasal olarak sözlü izin almadan yapılan ilkyardımda kişinin yaşayacağı aksi durumdan dolayı dava açması suçlu bulunmak bile mümkün. muhtemelen orada bizler gibi sıradan ilkyardım eğitimi almış insan bir şey değiştiremezdi.

boyun tehlikeli bir bölge, beni ilk aklıma gelen ilk okuldan gördüğümüz soğukda damarların büzüşmeleri, dolayısı ile soğuk (buz) ile boyun bölgesine press yaparak kanamayı azaltmak, ikincisi de kişiyi sakinleştirmeye çalışıp nefes alışını kontrol altında tutmaya çalışmak, az nefes = az kalp atışı = daha az kan kaybı. tabii bu çok zor o sırada bir çok hormon salgılanmış durumda falan.

Böyle bir durumda çoğu kişi (doktor hemşire gibi tecrübeli değilse,) bildiklerini dahi unutur. panik, korku vs. bir sürü duygu ile mücadele etmek zorundadır.

yatay pozisyondan ise emin değilim, dişçi koltuğu gibi bir pozisyon daha doğru olacaktır sanki, kanın yukarı doğru haraketini engellemeye yönelik.

Not: videoyu izlemedim, olay sonrası uzaktan çekilen bir video izledim gördüğüm kadarı ile ambulans gayet hızlı gelmiş.

amaç ambulans gelene kadar kan kaybını minimumda tutmak olmalı. tabi bu esnada ekstra bir zarar vermemek gerekiyor. yatay pozisyon+ tampon. ayaklar havaya kaldırılmalı. oralarda bulunan bez parçası, kıyafet vs ile tampona destek yapılabilir. bence böyle

var tabi olmaz mı.

buraya yazsam çok saçma gelebilir ama, o nedenle yazmayacağım. genel olarak geçmişi ve çocukluğumu hatırlatan şarkılar. zaman geçiyor, herkes yaşlanıyor, iki gıdım ömrümüz kaldı.

çocukken hiç öyle değildi.

Radiohead-street spirit (fade out)

Anathema - Lost Control

Herhangi bir geçmişi anısı vs yok. Fakat dinleyemiyorum ben bu şarkıyı. Dinledim mi böyle sebepsiz bir mutsuzluğa sürükleniyorum. Çok tehlikeli bir şarkı benim için.

Bonus:

eksiup.com

www.youtube.com

Ayna - ölünce sevemezsem seni
Barış Manço - gülbebeğim
En sevdiğim üç kişinin ikisi öldü, onları hatırlattığı için dinleyemiyorum, dinleyince ağlarım.

Çok var. Hepsini de dinlerim.

En sevdiklerimden biri

explosions in the sky- your hand in mine

Alcest-autre temps

Sözlükte durduk yere adamın amina koyan şarkılar diye bir başlık var. Oraya bakabilirsin

Biri şu; hiç bir anısı falan yok ama türküde anlatılan durum içimi yakıyor.

youtu.be

Biri de bu: bunda da rahmetli babam aklıma geliyor, son zamanları hakketten böyleydi, bak şimdi bile gözlerim doldu
Ömrümün Sonbaharında g.co

Eskiden Hardal'ın Leyla şarkısını dinleyemiyordum boğazım düğümleniyordu hemen. Artık dinleyebiliyorum, zaten çok güzel şarkı.

Edit: dinleyeyim dedim hâlâ hüzünlendiriyor biraz :/

alter bridge - in loving memory

Benim de Anethama. Lost Control bir de Fragile Dreams. Dünyanın en neşeli insanı olabilirim ama Bu Anathema benim yavas yavaş içimi oyuyor. Adiler.

En temel nedeni fakirlik. Yatay mimari birçok kişinin gidecekleri yerlere uzakta olması ve gitmek için para harcamaları gerektiği anlamına gelir. Bunun haricinde müstakil ev daha fazla yer kaplar, daha fazla malzeme ile daha küçük bir insan grubunun ihtiyacını karşıları. Yani 30 katlı daire yapıp içerisinde 180 hane tıkıştırmak çok daha ekonomik.

yanlış kentleşme ve yanlış algılar sonucu ortaya çıkan bir durum. ben bile 15 yaşına gelene kadar falan, müstakil evde oturan dedemlerin fakir olduklarını sanıyordum. paraları yok diye apartmanda oturamadıklarını, apartmanda oturmanın daha zengin işi ve modern bir şey olduğunu sanıyordum. kentlilik apartmanda oturmaktı.

rant.

Şehir merkezleri dünyanın çoğu yerinde yatay değildir. Bunun da temel nedeni nüfus yoğunluğunu karşılamak. M2 ye düşen insanlar için mecburen dikey konumlandırma yapılacak.

İkinci neden ise maliyet. Arsa fiyatları pahalılaştıkça alımlar da zorlaşacak.

Üçüncü neden ulaşım. Hanelere ulaşım için harcanacak asfaltlama maliyetinin hane başına minimum değerde ancak çok katlı ve nizami yapılarla sağlayabilirsiniz. Bunun yanında bu asfaltlama için hane başına harcanan zaman.

Nüfus yoğunluğu ve engebe çok da fazla yatay yerleşime müsaade etmemektedir.
Kırsal kesimdeki eski yapılaşma ise güvenlik kaygısıyla araziye çok yayılmış değildir.

birim fiyat azaltma, ortak alan ve altyapı paylaşımı

Asıl ve tek nedeni tavşan gibi üreme eğilimi. Bu kadar insana yatay alan mı yeter?

o kadar büyük torpaamız yok, torpakları verin bu iş burada bitsin

Ben köyde apartman gördüm. Bildiğin dümdüz arazide köy. Apartmanın sahibi köyün en zengin adamı olarak saygı görüyordu. Bir de her kata başka çocuğunu oturmuştu. Dikey yerleşimi prestij meselesi sayma ve "altlı üstlü oturma"yı sevme de birer etken sayılabilir.

fakirlik +1, sermaye yok. abd'de herkesin arabası var, bir lüks değil ihtiyaç. ötv, bir bana bir devlete diye bir şey yok. adam her yerde yaşayabiliyor, aracıyla gidip geliyor. suburb olayı bizde işlemez. rant +1, bir yere suburb yapmaya çalışsan, belediyesi senin maliyetini istediği rüşvetle 2'ye katlar. beyaz yakanın, orta direğin de yüksek maliyetli suburb'lere gücü yetmez.

planlı şehirleşme yok. 4 tane şehrin toplamı ülkenin yarısı. bizde 81 il var, her ilde 1 milyon kişi yaşasa, şehir merkezi beyaz yaka çalışan için, kırsal suburb ve fabrikalar olsa, ama yok. illa 16 milyon göt kadar yerde istif olacak. ülke insanında bir problem var. illa göt göte girecek.

doğuda ve kırsalda güvenlik yok. gidip ev yapsan bile, adamın götünü keserler, kimsenin haberi olmaz, hillbilly korku filmleri sahnelerini yaşarız.

faizler çok yüksek. düşük faiz oranlı, uzun vadeli mortgage bizde asla olmaz. faizlerin 0,99'a inme haberi bile emlak fiyatlarını yükseltmeye yetti. gerçekte faizler inmedi, banka sözde faizi indirdi ama kimseye kredi vermedi. ama evlerin fiyatları arttı mı? arttı.

düzen böyle.

yemeksepeti fatura istediğinde bunu yapabilir miyiz ?

Bence yapamamalısın.

Ev yemekleri dükkanı ise neden olmasın :p

ys'de ev yemeği satanlar var ama dükkanlarını görmedim. belki evden fatura kesiyorlardır.

yemek yapabilmek ve satabilmek için devletin belirlemiş olduğu düzenlemelere uygun bir yer haline getirmek ilk işiniz, sizlerin mutfağınızda kullandığınız kimi malzemeleri restoranlarda kullanamazsınız, yasaktır cezası var, sonra ruhsat işi geliyor onun içinde önce apartmandan izin almanız lazım, sonra ruhsat bavurusu yapacaksınız kabul olursa işletmeyi kuracaksınız sonra yemek sepetine kaydolacaksınız.

edit: sıra bu şekilde olmak zorunda değil.

Bildiğin para kasaları dökme demir onların akıbeti ne oluyormuş araştırdınız mı?

Basit yontemlerle yangına karşı koruyamazsın,o ısıda kavrulur.yangından önce hırsız var.ugrasmak yerine tavsiyem banka kasası kirala.

Yangında ortaya çıkan ısı, ve bu ısıya maruz kalınan süre önemli.
Koruyucu ne kadar mükemmel olursa olsun, ortaya çıkan ısı yüksekliği oranında maruz kalınan süre uzadıkça bu ısı koruyucu içindeki kağıtları yakacaktır.
En azından bir süre korusun dersen alümünize yangın elbisesi hurdası bul bir itfaiye teşkilatından. Onun kumaşından bir çanta diktir. Ama dikkat et. Dikiş ipleri yanmaz ip olsun.

Normal para kasası içine köpük, alüminyum yalıtım malzemesi, ve onun içine de termos koyarak yangından korursun muhtemelen.
Kağıt 250 derecede alev alıyor.

10 cm'lik genişlikteki taş yünü 700 dereceye kadar yanmayacaktır ve arkasına ısıyı iletmez, yani, bir demir döküm kasa alacaksın içerisine 10 cm'lik taş yününden falçata ile kesip koyacaksın ( her biryerinin birbirini tam öpmesi lazım) ahanda sana yangına dayanıklı kasa.

taşyünü: www.youtube.com

edit: 1200 dereceye kadar dayanıyormuş.

Ukalaca olabilir ancak yazmak istiyorum
Evde para kesinlikle saklanamaz
Başına bir şey geldi mi / gelecek mi diye içinize dert olur

Kullanacağınız kadar az miktar elinizin altında dursun. Kalanı kesinlikle bankaya

Bankada kasaya ya da altın yap.

önce bi su geçirmez pakete güzelce sarıp kapatıyosun ardından ufak bi suluk veya mini bardak termosun içine bu paketi koyuyosun. ardından klozet sifonunu açıp suyun içine bırakıyosun. ne hırsız girse o tarafa uğrar, ne de yangın vs. durumlardan etkilenir.

banyoya koysana, yanacak ne var ki banyoda?

Arabayla sabah - akşam e5 trafiği çeker, 30-45 dakikayı bulabilir yoluna göre. Metroyla giderse daha rahat.

daha sahile doğru tercih ederim ben, özelikle adatepe'nin o taraflar (o tarafta oturuyorum diye demiyorum) ama metroya, trene, otobüse, e-5'e nish adalardan daha yakın. site de oturmazsınızda apartmanda oturursunuz ama sessiz sakin olur kafanızı dinlersiniz

Site güzel, yer itibariyle başıbüyük gibi varoş kesimin içinde izole devasa bir yaşam alanı. Güvenlikli havuzlu manzaralı durumu iyi kişilerin yaşadığı yer. Metroya eğer araba yoksa minibüsle gidiliyor bayır aşağı :) Oradan da metro kullanılabilir. Akşam dönüşünde minibüs sıkıntılı, yoğunluktan binilemiyor. Araba büyük lütuf. Site içinde iyisin, sitenin aşağısında market fırın vs. Alışveriş oralardan yapılıyor.

Yaz kış fırtına çekerim diyosanız güzel. Mahalle varoş.

yolculuk icin diyeyim, metroya gitmesi icin ya km43 ya km 44 r binecek. 133 ve 19 k da geciyor da bunlar seyrek bunlara binip metroya gidecek ya da metroya degil de ayni yerden baska araclara, ya da otobusler monibus yolunun oralara kadar gidiyor oralardan baska araca biecek atiyirum banliyo acilirsa banliyo.
monibusler de var da biraz kalabalik binenler de pek duzgun insanlar degil. siz binersiniz de esiniz zor durumda kalmadikca binmesin derim.

kendisi zaten ilce gibi semt kotu diyemem kendisi semt gibi, migrosu bimi firini vs var.
site de normal site iste. nishadalar yesiltepeanolya adatepe dalan hep sinir, bunlari toplasan en az 30.000 kisi vardir. 30.000 evet yanlis duymadiniz. hemen arayin yaninda ikincisi bedava memnun kalmazdani iade.
havuz seviyorsankz havuzu spor salonu falan var. cogu daire adalari denizi goruyor. guvenlikli. parki falan var. evlaniz varsa ya da olacaksa cocuk buyutebilirsiniz. sessiz sakin.

tavsiye eder misiniz derseniz? yani oyle bi olayi yok. hele cocuk falan yoksa hic gerek yok. e5 ya da minibus yoluna yakin bir yerde oturabilirsiniz.

bu arada adatepe de diger siterin asagisindaki site. yesiltepe manolya adatepe zaten hepsi ayni. sadece aralarinda bariyer var. adstepenin onunden daha fazla otobus geciyor olabilir atiyorum km42'ye de binseniz yakininda inme ihtimaliniz var.

sitenin metroya servisi yok yani anladığım kadarıyla.

hali hazırda kirada oturuyorum minibüs caddesiyle metro arasında bi yerde maltepe'de. ev almayı düşünüyoruz, nish adalar'ın evlerini beğendik ama işte bu ulaşım olayı biraz sıkıntılı, karar veremiyoruz malesef.

@conta nish adalar degil de adatepe daha iyi diye dusunuyorum ayni imkanlar adatepede de var hemen hemen havuz basket sahasi tenis vs. bir de adatepe az daha e5 e yakin. yani onunde migros a101 bim şok falan da var nish oyle degil. ayrica yurume adatepeye 15-20 dk'da cikarsaniz nish'e 40 dk yurursunuz. nish adalarin dogru duzgun bahce olayi da yok adatepe daha iyi.

asil oradaki gallavi olan site fuaye sitesidir. araba şart fuaye icin. deprem acisindan iyi bir yer. hep kaya.

soyle durumlar da var. elemanin 500.000 tl'si var atiyorum. gidiyor 0.99 dan ev icin kredi cekiyor. kendi parani 1.40'tan vadeliyorsun. ev icin ortalama 45.000 tl olduyorsun ya, 70.000 tl senin 1.40'tan 70.000 tl faizde kazancin oluyor. hem ev sahibi oluyorsun hem para kazaniyorsun bu da mumkun.
uygularsiniz uygulamazsiniz sizin yetisme tarziniz hayat gorusunuzdur. (ben faize karsiyim uygulamiyorum faiz kendi parani degersizlestiren bi unsur)

nargileye senden çok değer veriyormuş :) olmaması daha hayırlı olmuş evet. kısa paçalı mıydı?

Erkek döver de sever de kafasında olanlardansın değil mi? Bu soruyu sorman bile dünya görüşünü belli ediyor. Evlen gitsin, eve de bir tane alıp birlikte içersiniz.

Kisa pacali, osmanli yuzugu takan tiplerden degil.Nargiledeki arkadas grubu da oyle degil. Henuz bitmedi, son cirpinislar diyelim. Orasi onun dinlenme, rahatlama ortami. Onu anliyorum fakat bir kere gitmeyecegim demiyor. Anlayamiyorum.
Erkek dover de sever de neden diyeyim yahu. Demiyorum oyle bir sey.

nargileye gitmek ne demek ya, alsın eve nargile içsin bu kadar önemliyse.
arkadaş ortamıyla ve o rutiniyle ilgili bişey o bence, nargile biraz bahanesi işin.
yaşlar kaç bilmiyorum ama bu kadar dışarı düşkün biriyle evlilik zor bişey zaten.

ha, kendi zevkini tamamen bırakmamasını takdir ettim; tamam çevgülüm gitmüycem diyip evliliğin ilk ayından kaçmaya başlasa daha kötü olurdu. sevgililik bunu kaldırır ama evlilik kaldırmaz tabii, o yüzden azaltma niyeti yoksa bence bi daha düşün evlenmeyi.

bu arada bu yorumu senin açından bakmaya çalışarak yaptım, mesela ben yerinde olsam ve karım haftada 2 gece takılsa arkadaşlarıyla bunu sorun etmem. ben de severim böyle özgürlükleri. ama sen bunu kaldıracak değilsin gibi.

ablamın bi arkadaşı vardı böyle, iki çocuk var şimdi adam hala aynı :-) işten çıkıyor gece yarısına kadar yine işten arkadaşlarıyla nargilede. Ben çok dalga geçiyordum nargile diye Nerimanlara gidiyordur bu kadar olmaz diye :-) Sen ikinci oldun duyduğum. Gay falan olmasın ya harbi. sürekli erkek ortamında bulunmak istemek normal gelmiyor bana. Hele de o nargile kafe ortamı öehh

@Bruce haftada 2 de anlasmistik ve herkes kendine zaman ayiriyordu. Bunda bir sıkıntı yoktu zaten. Gayet iyi gidiyordu. Son zamanlarda cok azitti. Cok kavga ettik bu yuzden. Tamam eski rutinime donecegim diyor. Bu hafta gitme o zaman diyorum, gecen hafta hergun oradaydim. Bari birgun gideyim diyor:) Ki bu son yasananlardan sonra orada olmasini hic istemiyorum.

o iş biteli yıllar oldu ama sen farkında değilsin.

bissürü duyurunu okudum bu ilişki ile ilgili daha önce.

bence bu kadar emek harcamışsın evlen , 6 ay sonra eleman seni boşayıncsa nafaka falan alırsın.

Nafaka almak istiyosan evlen boşan mis gibi yıllarca nafaka alırsın yoksa maaşlarınızı nargile kafelerde yer bitirir :)

Ayrıca o iş bitmiş artık adam çevresinden kopup evine ait olamaz bile dikkatli ol evlenmeden 1 daha düşün.

evlen bosan nafaka al +1

bu nargile işi maddi olarak ta çok sakat.
işyerinden var öyle bir iki arkadaş, başlarda haftada bir iki derken her akşam gitmeye başlamıştı, aradan zaman geçti daha sonra öğrendim ki çoğu gün iki kere gitmeye başlamış.

nargile yanına çay v.s. asgari tek gidiş 50tl ,aylık 1500tlyi sadece buna harcayacak düşün. hele bir de biraz iyi mekanlarda takılıyorsa bunu X2 gibi düşünün.

nargile tam varos maganda isi. bi de tiryakisi ise arkana bakmadan kac kizim

Eski duyurulara falan baktım da bence ayrılma. Hakettiğin gibi biriylesin, boşuna vakit kaybetme evlen olsun bitsin.

Ne nafakası ya saçma sapan konuşuyosunuz bu kadar şerefsiz misiniz cidden? Sırf boşanıp nafaka alabilmek için evlenecek kadar onursuz ve kötü olabilir mi insan ya? Umarım şakadır bu yazılanlar.

Soruna gelince, osmanlı tuğralı tiplerden değilse rahatsız olmamanız lazım, sonuçta severken bu haliyle sevdiniz. Sizin için hobilerini zevklerini bırakmamasını takdir ettim. Siz de onun için bırakmayın böyle zararsız zevklerinizi. Ama bunu anlayamayacak gibiyseniz dürüstçe ayrılın. Bunları ilişki başında düşünmeniz gerekiyordu ya neyse...

foster +1

Bence bitirmelkk bir sey yok. Nargile mi ben mi diye sorma mesela? Nargileye gitsin işte bırak.
Nargileden çıkarım yapıp osmanlici demissiniz nereden biliyorsunuz adamin osmanloco oldugunu? Ukraynali kizlar da nargileye bayılıyor, onlar da mi osmanlici mk?

Sahsen her gun kokorec yemeye gitsem, kiz bana ben mi kokorec mi dese kokorectrn vazgeçecegim varsa da vazgecmem.

evlilik arefesinde olur böyle şeyler, evleniyorum, özgürlüğüm gidiyor, bir daha burada olamayacağım vs. vs. gibi bir sürü stress yaşıyor manita, illaki evleneceğim diyorsan bu davranışından vaz geçeceksin, bırak ne yapıyorsa yapsın anlasın ki evlenincede nargileye gidebilecek falan filan.

ha birde bu işi en temizinden çözmenin yolu şu: ortamındaki herkese manita yapacaksın, her kız kendi manitasına biraz baskı yapsa zaten ortam bozulur zamanla.

nargile, alkol vs. bunlara bağımlı bir insanla evlenirsen evlendiğinde bu bağımlılıklarını hemen bırakmalarını bekleyemezsin. adı üstünde bağımlılık.
her şeyden önce bırakmak için gönüllü olmak istemek lazım. ki sen cicim günlerindesin ki o günlerde bile adam bırakmıyorsa bence hayatta bırakmaz.
benzer bir durum 1,5 yıllık evli bir arkaaşımın başında. şuan boşanmanın eşiğindeler.

Hayatimda ilk kez nargile bagimliligi diye bir sey duyuyorum, var mi oyle bir sey ya? Siz de gidin nargileciye? Turkiye'de kadinlarin gidemedigi nargileci yoktur herhalde. Ayrica bu kadar nargilecide takiliyorsa sizle mi vakit gecirmek istemiyor acaba? Bir insan her aksam nargilecide ne yapar, hic mi hobisi keyif aldigi seyler yoktur? Bu da baska bir muamma benim icin. Ortalama kac saat geciriyor her gun?

Nargileden ziyade sanki arkadaş muhabbetine gidiyor gibi. Nargile bağımlılığı çok mantıklı gelmedi. Yani arkadaşları orda olduğu için nargile içmeye gidiyordur. Onlar ps oynasa bu sefer de her akşam ps oynamaya gidiyor diyeceksiniz gibi.
Siz de gidin onların yanına +1

çükü kalkmıyor mu? çükü kalkan adam oraları sevgilisine tercih etmez çünkü.

Hayatımda duyduğum en aptalca bağımlılık. Nargile gibi saçma salak bi şeyi içmeyi geçtim, bağımlısı olan biriyle aynı ortamda 5 dakikadan fazla kalamam muhtemelen.

Böylelerini nereden buluyosunuz, özellikle gazeteye ilan mı veriyosunuz anlamıyorum ki. Bi tane normal ilişkisi olan yok ak sitede. Biri sabahtan akşama kadar bira içen gitarcıya aşık olur, öteki erzin soylu gibi nargilecilere aşık olur...

Ayrıl gitsin ya. Zaman, kaynak israfı.

Muhtemelen bağımlılık nargileye değil nargile tütününe katılan keyif verici maddelere. Bir çok az gelişmiş işletmecinin bu tür karışımları müşterilerine servis ettiğini duyuyoruz bu aralar.

eski duyuruları okumadım ama zaten harlanmayan muhabbetiniz nargileden ötürü iyice sönmüş gibi. ortak bir hobi/etkinlik bulmak için iki tarafta da içten bir çaba olduğunu sanmıyorum, puanlar verilmiş köşeler tutulmuş, o yüzden evlenince de gider +1. pek evde durmayan tiplerseniz öyle böyle anlaşırsınız. öbür türlü akşamlarınızı yalnız ya da kendi arkadaşlarınızla geçirmeye hazır olun. belki böylesi daha iyidir.

rok nagehan dan sonra en uyumlu çift olabilirsiniz niye bozuyorsun?

apple kablolu kulaklık. işimi görüyor.

Bose qc35ii
Çok fazla uçuş yaptığım için ses kesme özelliği lazım oluyor.

JBL t110bt

Mikrofon özelliği rezalet. Sesi beni inanılmaz tatmin ediyor. Hızlı şarj oluyor 6 saat gidiyor. Ve beni 2 ayda bir 100 lira verdiğim kablolu kulaklık parasından kurtardı.

Sony
Kulaklikta Sony'den vazgecmem, ses kalitesi iyi cunku. Eskisi 4 yil sonra falan bozuldu. Simdikini 2 yildir kullaniyom.

samsung un verdiği akg kulaklık

JBL T205BT

Apple candır
Urbanears kulak ustu kullandim ama hem parcalandi hem de kulak kemigimj cok acitti :/

Sony MDR V6. Çünkü flat.

Jbl live 400bt aldım 2gün önce. Açıkçası çok da araştırmadan elimdeki çok eskiyince aldım. Şimdilik olumlu.

jbl 2 sene oldu aşırı memnumum hiç sıkıntısı yok kalite sennheiser ın orta kalitesi ile aynı

Meizu ep 52

meizu pop tws.

ilk defa kablosuz kulaklık deneyimim oldu. airpods pahalı geldiği için meizu aldım. öneririm herkese.

Anker Soundbuds slim. Ses kalitesi sennheiser cx275s’ten aşağıda değil. Bluetooth olması kullanışlı olmasını sağlıyo

Rock zircon diye bir kulaklık. Bass'ı iyi veriyor diye aldım cidden güzelmiş. Zamanında(geçen sene) 50 tlye almıştım şimdi 100 tl civarı. Değer mi? Bence değer.

Anker Soundcore Liberty Air (Görüşme kalitesi düşük, ses kalitesi yüksek)

Anker Soundbuds Life (Görüşme kalitesi çok iyi, ses kalitesi orta)

p47 diye bir marka internetten 30 TL'ye aldım. Ucuz, işimi görüyor.

Trust 22206, zamanında 99 liraya almıştım, sesi fena değil ama sarjı 22 saat gidiyor müzik dinlemede, ofis içinde kullandığımdan bana bir hafta gidiyor şarjı.

motosiklette de müzik ve navigasyon için kullandım bi ara ama intercom rahatlı olmuyor tam.

not: tek kulaklığı bozuldu, yenisini de bulamıyorum, 30 liralık bir kulaklık alıp kulaklıkları değiştireceğim.

Jbl. Bass'i iyi.

sennheiser street 2 cx 200. sebebi ise bundan önce mx 375 kullaniyordum bozulunca garanti den artık üretimi olmadığı için bunu göndermeleri. mx 375 önce de mx 170 kullanıyordum, onu da garanti de değiştirmiştiler.

Kafaüstü olarak akg- y55
İki tane de detachable olan kulakiçi kulaklığım var. Cca- c10 ve tfz T2 Galaxy. Bluetooth modül de aldım. Bu sayede hem kablolu hem kablosuz kullanabiliyorum. Çok pratik. Ses kalitesinden de ödün vermemiş oluyorum. Tavsiye ederim.

Kaç sene önce aldığımı unuttuğum creative ep630i. Kullanmamın tek sebebi bir türlü bozulmaması, yoksa güncellemek için dört gözle bekliyorum.

Razer Hammerhead kullanıyorum, tek sorunu kablolu olması, bazen dolaşıyor. İlk çıktığında almıştım, 4-5 sene olmuştur. Kalite açısından çok iyi buluyorum.

Yakında kablosuz bir kulaklık ile değiştireceğim.

JBL t110 kullanıyorum, 3 sene oldu bugune kadar en uzun kullandığım kulaklık modeli oldu, yine olsa yine alırım

yanına yaklaşanı olmadan eva green. eva green diyince insanların aklına koca memelerinin göründüğü sahnelerden ötürü seks odaklı bir hayranlıkmış gibi geliyor ama sadece öyle olsa bin türlü seksi kadın var piyasada. bu kadın hem vamp olabilip hem de çok zarif olabilen sayılı kadınlardan. kendi dünyasında ise utangaç, ponçik bir tip. oyunculuğu muhteşem, ona da ayrıca saygı duyuyorum. gülüşü, fransızcası... "komple" bişiy.
www.youtube.com

charlize theron :(

Burcu Biricik.

Megan fox abi.

Eyşan Atay

Blake lively

Marla singer

lea seydoux

scarlett herhalde scarlett oyuncu olan.

yaşım belli oldu ama naapalım.

tori amos

taylor lashae
www.instagram.com

Gigi Hadid
www.instagram.com

eva +1

orange is the new blackteki yeşil gözlü kadın. 70s showda da oynuyodu.
stalktan sararıp solacam diye adını bile öğrenmedim.

Scarlett Johansson. Özellikle de Lucy'deki hali.

Lucy gibi dandik bi filme sırf Scarlett yüzünden imdb'de 10 puan verdim, bir gram pişman değilim :(

aybüke pusat :(

Var maalesef, ve arkadaşlıkları genel olarak olumsuz etkiliyor. Gidip zengin birini mesela gidip kadıköyde dandik barda içelim ya da çadırda tatil yapalım diyemiyorsun. Tam tersi olarak beyaz yakalı da nusrette 1000 lira veremiyor hesaba, zamanla araya mesafe giriyor. Özellikle işin içine eşler - sevgililer girince çok ciddi problemler oluyor, biri yat gezisini anlatırken diğeri aylık Akbil fiyatını konuşuyor gibi düşün. Kadınlar bu konulara aşırı duyarlı.

benden çok iyi ve benden çok kötü durumu olan arkadaşlarım var.
tek kötü yanı parayla ilgili olan aktiviteleri durumu uygun olanlarla planlıyorsun.
arkadaşşsan, arkadaşlığı zedeleyecek bir şey olarak karşıma çımadı bu durum hiç.

Benim bir arkadasim tahminen benim 3'te birim oraninda kazaniyor ama bu arkadasligimizi hic etkilemedi. Ben daha cok onun durumunu gözeterek evde bulusmayi, ya da alcakgönüllü kafelerde falan yeme icmeyi kabulleniyorum.

tersi durum var,

olumsuz tarafları: gereksiz yaşar usta tripleri yaşanabiliyor. tatiller birlikte planlanamıyor. sürekli bir yerden şu yakınıma iş bul istekleri gelebiliyor. gerçek fikrini söylemediğini çoğu zaman anlıyorsun. gerçek anlamda yakın olamıyorsun.

olumlu tarafları: derdini dinliyor, güzel 3. kişi bakış açısı verebiliyor.

beraber tatile gidememe engeli dışında maddi uçurumun gözle görülür bir etkisi yok bence. benim tüm yakın arkadaşlarım benim en az 2 katım en fazla vizyonumun yetemeyeceği kadar çok para kazanıyor, hiçbirinde yok ben şuraya gitmem kaprisini gözlemlemedim genel olarak. her yola gelen insanlar. ama tabi tatile meksika'ya falan gitmeyi tercih ediyorlar, şimdi ben kapılıp gitmeye kalksam olur mu, olmaz. abi kalk kaş'a gidelim desem olur mu, yine olmaz yani. beyle.

Ortak bir muhabbet konusu bulmakta sorun yaşayabilirsiniz.

Sen gideceksin Ümraniye'de ve Sultanbeyli'de bile kiralık evlerin ateş pahası olduğundan bahsedeceksin, o diyecek kadıköy'de beşinci evimi hangi semtten alsam karar veremiyorum.

Sen diyeceksin ki bugün otobüsler çok kalabalıktı, balık istifi gibi gittim; hem de akbile zam geldi, metroya binemedim bozuktu. O diyecek ki dördüncü arabamı alıyorum ama bmw ve mercedes arasında karar veremedim.

Sen diyeceksin bayramda tatile köye gittim, o diyecek ben tatilde Avrupa turu yaptım 10 ülke 20 şehir gördüm.

Sen diyeceksin akıllı telefonum bozuldu ucuzundan huawei mi alsam yoksa xiaomi mi, o diyecek bana iphone xs max büyük geldiği için iphone xs kullanıyorum.

Sen diyeceksin yüksek lisansa hangi devlet okuluna başlasam, o diyecek ben yurt dışında şurada burada yaptım.

Sen diyeceksin dolar aldım, düştü 5 bin zarar ettim. O diyecek zamanında şu hisseyi almıştım 200 bin lira kar ettim.

Sen diyeceksin şu köşe başındaki Ahmet Çiğ Köfte'ye gidip oturalım, o diyecek Hadi Nusret'e gidelim.

Zor olur, zaman içerisinde arkadaşlığınız bozulmaz ama birbirinizden git gide uzaklaşırsınız.

her iki taraftada bulundum, (zengin değilim ama ortak zevklerimizi maddi anlamda külfet görmeden gerçekleştirirken diğer arkadaşlarım bu durumda değillerdi)

geliri düşük arkadaşla aramız bozulunca paramıı yiyo lan bu düşüncesi,
geliri yüksek arkadaşla 3/5 gün üst üste takılıp eğlenince ulan parasını yiyorum diye düşünmesin bu endişesi

bundan başka hiç bir sorunum derdim olmadı hiç. elbetteki muhabbetler ortak problemler/zevkler üzerine oluyor. her derdini anlatmıyorsun falan.

"Çok yakın ve samimi arkadaşlarıyla aralarında maddi uçurum olanlar var mı?"

Ne yazık ki hayatım boyunca bunun lanetiyle uğraştım durdum. Kötü bir şey evet ve tüm arkadaşlıklarım bundan dolayı bitmiştir genelde.

evlenmem. mutlu evlilik olabilir hayat bu her şey olası. çevre olayı insanları yanıltır. kimse eşimle tinder da ya da nette tanıştım demiyor. gözlemlediğim kadarıyla arkadaş ortamı diyorlar.

yok

Geçen duyuruda birisi eşimle tinderda tanıştık demişti

şimdiki sevgilimle tinderda tanıştık
evlilik gündemimizde yok ama olsaydı evlenirdik
gayet mutluyuz

tinder değil, ama ona benzer bir yerden tanıştığım biriyle aşık olduk, ilişki yaşadık.
evlenebilirdik de.
ilişki olduktan sonra evlilik neden olmasın?
ben o platformdaysam, orada bulunmak için (sırf meraktan bile olsa) bir sebebim varsa, başkasının da böyle bir sebebi olabilir.
yani ben burada olduğuma göre, benim gibi başka biri de burada olabilir.
kimlerle nerelerde tanışıldığının çok önemi yok, karşınızdakini iyi tanıyın yeter.

evlenirim, evlilik karmaşık bir şey, mutlu olabiliriz de olmayabiliriz de tanıştığımız şeklin şemalin önemi yok. çevremizdeki örnekler, bize yansıttıkları kadar biliriz evlerinde neler oluyor bilemeyiz.

Neden olmasın?
Çevtemde yok, olsaydı yadırgamazdım.

Kurduğunuz iletişim, oluşturduğunuz sevgi, ilgi ve güven bağı, ten uyumu, birlikte eğlenebilmek gibi şeyler değil mi evliliğe karar vermenize sebep olan? Bunlar yoksa nerede tanışmış olursanız olun evlenilmez, bunlar varsa da nereden tanıştığınızın hiçbir önemi kalmaz. Tinder kullanan insan ahlaksız falan mı ki evliliğin önünde duracak bir etken olsun bu? O zaman siz niye Tinder'dasınız? (Siz derken duyuru sahibinden ya da hayır diyen kişilerden bahsetmiyorum ama tanışmış olmanız için kullanıyor olmanız gerekiyor ya sonuçta...)

Arkadaşım tinderdan tanıştığı çocukla evlendi. 2 yıldır evliler mutlu görünüyorlar.

ona bağlı ama muhtemelen evlenmem yine de hayır kesinlikle evlenmem diyemem

tinder'daki herkesi kasar olarak gormezseniz tinder'da daha basarili olabilirsiniz.

Evlenmeyi düşünebileceğim biriyle nerede tanıştığıma bakmam. İlişki süpermarket'te kafa kafaya çarpışıp tanışınca Tinder'dan tanıştığına göre çok mu farklı oluyo nedir?

Tinderdaki kız = evlenilmez = çünkü kim bilir tinderdan bulduğu kaç kişiyle birlikte oldu = olmadım diyorsa yalan olmadığını asla bilemezsin.

Sanmiyorum. Tindera "evlenecdgim birini bulayim" niyetiyle girmem zaten. Dolayisiyla tinderdan tanışıp evlenmem dusuk ihtimal.

Tinder’dan biriyle tanışmak ile kafede tanışmanın farkı tam olarak ne ki?

Misal tinder kullanan bir kız var. Yıllarca kullanmış. Sonra bir gün seninle kafede tanışıyor.

Bu durumda tinderdan tanımşmadığınız için farklı bir durum mu var?

her ortamdan tanışıp evlenecek ve evlenilmeyecek insanlar olduğu gibi tinder'da da böylesi vardır.

bahsi geçen kişiyi tanımak lazım. ancak o zaman karar verilir.

ben de tinder kullanıyorsam, neden olmasın? mutlu ya da mutsuz evlilik olacağı hakkında bir ön bilgi vermez.

Sağlık raporu isterim. Hiv, hpv, hsv2 negatifse olabilir, onun da ihtimali milyonda bir.

Yakın bir arkadaşım 4 senelik sevgililikten sonra bu yaz evlendi. Aile, hısım, akraba arkadaş ortamında tanıştılar diye biliyor.
Gayet de olur, neden olmasın.

Kaldı ki şu zamanda kafede nasıl birileriyle tanışıyorsunuz anlamıyorum. Ben kafeye, bara gitmişsem zaten kendi arkadaş grubumla gitmişimdir, ya da gidip bir kafede sessizce kitap okuyup çay içiyorumdur. O durumda da benimle konuşan insana "Niye beni rahatsız ediyor!" gözüyle bakarım.

Facebook ilk çıktığında da hesabı olan kıza 'orospu' gözüyle bakıyorlardı, çiftler birbirinin hesap açmasına izin vermiyordu falan. Sen Tinder'ı karşı cinsle tanışmak için kullanıyorsan kadın da o niyetle orada. Bunu istemiyorsan zaten git eşcinsel app.lerini kullan.

Yurtta bir gece sadece dalgasına on kız birlikte tinder açmıştık. Oda arkadaşım oradan tanıştığı biriyle üç yıllık sevgililik sonunda evlendi. Oluyor yani

sunucumda centos 7 var, evde geçen haftaya kadar manjaro kullanıyodum sanal makine vs çok uğraştırdığı için windows yükledim geriye. kullandığım 5 program standard windowsdakinin aynısı firefox, discord vs

Debian xfce kullanıyorum. Linux masaüstü için hala çok kötü. Özellikle Gnome tam bir facia ekran takılmaları, yavaşlık. Yazılım için vscode ve docker kullanıyorum. Tabiki hayaller mac pro 13

uzun süre debian sid şimdilerde ubuntu kullanıyorum, 18 senedir ihtiyacım olan her şey için kullanıyorum,

chrome, vlc, vuze, konversation, yakuake, ps3 media server, vscode, pycharm (eskiden en azından) ihtiyaçlarıma ve döneme göre değişiyor uygulamalar tabii.

1. Arch, masaustu ortami kullanmiyorum. Pencere yoneticisi olarak bspwm.
2. Programlama ve geriye kalan her sey.
3. Firefox (bazen qutebrowser), emacs/neovim (emacs'i evil ile kullaniyorum zaten, dolayisiyla ikisi birbirinin yerini tutabiliyor. Projeler icin emacs kullanirken, hizli dosya editleri icin neovim kullaniyorum), muzik icin mpd ve ncmpcpp, video izlemek icin mpv (youtube falan dahil) bir de rss takibi icin newsboat.

1- Kali
2 - İşim gereği
3 - Nessus, Nmap, Metasploit ..

1- ubuntu . Centos ise sunucu
2- Linux çünkü
3- notepadqq , zsh, unity-tweak, foxit, safeeyes, yakuake

En havalınız benim sanırım.

Void Linux + bspwm kullanıyorum.

tarayıcı qutebrowser, metin düzenleyici nano (ama vim öğrenmeye çalışıyorum)

ürünü ona postalasan, orada iade yapsa o para yine kredi kartına iade yapılacak. o ürün ne şekilde iade edilirse edilsin iadesi karta yapılacak

sen burada iade yapacaksın, para karta yatacak, kardeşin kullandığı bankanın mobil uygulamasından sana gönderecek, işlem masrafını da senden düşecek.

kardeşim kartı gönderemez başka kartı yok.

kredi kartı elimizde olmadan iade yapalabilir miyim

fiş kimdeyse iadeyi o yapar (siz oluyorsunuz)
para kredi kartına iade edilir
kardeşinizdeki nakit parayı da kardeşiniz size gönderir (cebe havale, atmden yatırma vs. vs.) en fazla 5 tl kesinti olur.

sorun şurada kardeşimin kredi kartı bende değil.

iadeyi nereye yapacaklar kart olmadan ?

iadeyi sistemden yapıyorlar diye biliyorum. tekrar karta gerek olmayabilir. emin değilim. mağazaya telefon açıp sorun bence.

kredi karti olmadan iade yapamazlar. pos cihazina kartin sokulup onaylanmasi gerekiyor. ya kart urunun yanina gelecek yada urun kartin yanina gidecek. baska yolu yok maalesef

yüzlerce yıldır kullanılıyor hafız çok da şey yapmamak lazım bence. yanma ısısı daha yüksek olduğu için kızartmalarda falan gerekli zaten de zeytinyağını yemeklerde kullanmak daha yeni bi moda bence. akdeniz bölgeleri haricinde çok kullanıldığını düşünmüyorum eskiden

ben et ve tavuğa ayçiçek yağı, balık ve sebzelere zeytinyağı kullanıyorum.

arada mısır yağı da kullanmayı önermişti bir uzman. ayçiçek yağı ile hemen hemen aynı fiyattaydı sanırım.

Ay çiçek yağı yüzyıllardır kullanılmıyor, yaklaşık 200 yıldır kullanılıyor (1800 lerde başlıyor bundan yağ çıkarırız biz konusu ama kullanımı birinci dünya savaşı sonrası yaygınlaşıyor) daha öncesinde süs bitkisi ayçiçeği.

Mısır özü yağı ise 1900 lerde üretime başlanıyor. Öncesinde mısır sadece mısır.

Ben evde tereyağı ile zeytin yağını karıştırarak yemek yapıyorum, kizartmalari da zeytin yağında yapiyorum ama çok kızartma yiyen biri değilim.

Not: geleneksel yemeklerde salça yoktur, salcaninda tarihi 150 yıl falan.

Bence kiracının sorumluluğunda. O zaman eşyalı ev tutup hırsız girdi deyip tüm eşyaları çalarlardı. Cam çerçeve altın değilse bir hırsız nasıl 50000 hasar verebilir? Buldozerle mi dalıyor eve?

hasarın boyutuna göre olmakla birlikte büyük bir kısmını ev sahibi ödemeli. hatta o evde kiracı olsam çıkardım ben. ne ödeyeceğim mal mıyım sonuçta ben eve girip sadece yatakta yatmaya kira vermiyorum kombiye şuna buna da kira veriyorum. ayrıca ben o evde yaşamasam da hırsız gelip yine o evi seçebilirdi soymak zarar vermek için.

@hey corc versene borc

Her şeyi ödemez öyle, dikkat et kanka. Genel şartlar belli.

Binaya ait her kıymet ev sahibinin sorumluluğunda olduğundan ev sahibi karşılar.

Kira sözleşmesinde yazılı olduğu üzere evin demirbaşları olduğu gibi teslim edilir eksik teslim edemezsiniz. En çok korktuğum şey yangındır, kiracıma her sene zorla sigorta yaptırıyorum. Olası yangın su basması durumunda iki tarafta zarar görmesin. Buna dikkat ederim taviz vermem

@tabii lan manyak mısın

Bu da senin karakterini ortaya koyuyor. Tutarken eşyalı tutuyorsun, mallar zarar görünce bırakıp kaçacaksın yani. Sana teslim edilmiş bu demirbaşlar. Aldığın gibi teslim etmek zorundasın. Allah kimseye senin gibi kiracı göstermesin.

Ev sahibi diyen arkadaşlar sebebi ile yazabilirse sevinirim. Demirbaş eşyalar kiracıya zimmetlenmiş değil midir? Başına iş gelince ev sahibi zararı çekecekse gerekirse başında durması lazım o zaman ben kiracının evinde oturup malların başını bekliyeyim?

alıp götüremeyeceğim eşya bana ait değildir. o yüzden çalınması beni alakadar etmez.

gerçi beğenmediğine tik atmamışsın niye cevapladıysam. sorduğun sorunun amacı da üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. manyak mısının dediği gayet mantıklı ayrıca. malın bu kadar kıymetliyse kiraya verme tabii.

@win95 Alıp götüreceksen eşyaların parasını ödemen lazım. Kiralama bedeli ödüyorsun her ay.

Kardeş bu kombi evde kiracı otursa da çalınacaktı, oturmasa da çalınacaktı. Eğer ağır kusuru yoksa neden kiracı sorumlu olsun senin kombinin çalınmasından? Ne alaka?

Kapıyı, camı açık bırakıp gider. O zaman haklısın derim. Ama hırsız bedeni çeviklik kullanıp, zorlamayla, kapıdan pencereden kanırtıp, kilidi kırıp girerse kiracı ne yapabilir burada?

Kiracının eşyası çalınınca da kendi cebinden çıksın, kombi çalınınca da kiracının cebinden çıksın. Ne güzel istanbul. Sen otur kiranı ye. Hatta kombini yenilesin, işine gelir. Sonuçta kiracı kullanıyo. Hahahah

Böyle zihniyetsiz, dalaksız ev sahipleri insanı ev sahibi yapıyo işte.

Bi de işine geleni tikleyip işine gelmeyeni tiklemiyo kamil. Hey allahım ya. Bi daha bunun duyurularına cevap vermiycem.

Tiklemek zorunda değilim, işime gelmeyeni tiklemiyorum. Hem kiracı hem ev sahibiyim. Zihniyetsiz, dalaksız ve kamil olan sensin.Kiraya vermesen de çalınacaktı nasıl bir zihniyet? Bir mal kiralandığı zaman kiracı aylık kullanım bedeli öder, malı emaneten kullanır ve eşyanın sağlamlığından sorumlu değil midir? Hayatınızda ticaretin t sini görmemişsiniz burada ahkam kesiyorsunuz. 20-25 yaşında falansanız anlarım da üstüyse yazık. Araba kirala bir yerden, sonra çalındı de bakalım sahibine ne diyecek. Ya da hırsız girmiş şanzımanı götürmüş, ben kiralamasam da çalınacaktı, onun için al bu şekilde iade ediyorum ve ben daha kiralamıyorum de, ne diyecekler sana.

Bence zararı hırsız ödemeli

@kahir baya komik duruma düşmüşsün.

Ev sahibiyim, evimin demirbaşı kiracımin iradesi dışında zarar gördüyse eğer yüzsüzlük edip kitlemeye çalışmam, üstüme düşeni yapmak edeptendir. ticaret demişsin bir de. sen ticaret yapma kardeş.
Kiracı olduğum vakit, evime hırsız girdiğinde yüzsüz mal sahibi gelip ağzını yaya yaya "benim kombi nolcak yaaauv" dediğinde o ağzıyla bir kaç gün yemek yiyemezdi sanırım.

Soruya cevap: kiracinin IRADESI DIŞINDA oluşan zarar mal sahibine aittir.

demirbaş arıza verince sorumluluk ev sahibinin oluyorda çalınınca niye olmuyor?

arıza vermesi ile çalınması/hasara uğraması aynı sonuca yol açıyor, kiracı parasını ödediği hizmet/ürün vs. ye erişemiyor. sorumluluk ev sahibinindir.

tabii bu konuda kiracı arkadaşın art niyeti olmadığını ve sorumluluklarını yerine getirdiğini var sayıyorum, sen kapıyı pencereyi açık bırakıp tatile gidersen ve çalınırsa kiracı kişi sorumluluklarını yerine getirmemiş oluyor.

not: ev, kiracı sahibiyim

Evet. Zengin olmadan çocuk yapmayacağım.

Off böyle sorular sorup yüreğimi dağlamasanız ya. Ömrü boyunca kıskançlık duygusu bilmemiş ben, öylelerine imrendim durdum hep...

Çocuk sahibi zaten asla olmam ve sebeplerinden birisi tam da senin sormak istediğin şeyde saklı.

evet, zengin olamasam da benim çocukken sahip olduğumdan daha iyi şartları sağlayabildiğimde çocuk yapmayı düşünüyorum.

Evet. Çocuk yapmıyorum.

zengin olmak bir hak degil ki cocuk zengin aileye dogsun diye bekleyeyim. zaten birazcik mantik varsa tanim itibariyle herkes zengin olamaz. her kosulda cogunluk dusuk ve orta gelirli olacak.

Zenginlik şart değil de soylu bir aileye doğmuş olmak isterdim. Her şey para değil.

evet tabii, ben de zengin olmadan çocuk mocuk yapmıyorum

burada ki zenginlik nasıl bir zenginlik? tanımı nedir? ne kadar neyin varsa zenginsin?

Durumu iyi bir ailede doğdum daha iyi olsun istemezdim her istediğim alındı bende nispeten durumu iyi bir aile oldum çocuğum ferrari istemediği surece sıkıntı yok

Istemezdim

Sadece mutlu sevgi dolu bir ailede doğmak isterdim

isterdim ama yine de halimden memnunum. yaşamak için zengin olmak şart değil ki

Ya çocuk zengin aileye doğmak istemezse. Çok saçma. Zengin aileye doğmak istemeyen insanların yaşam haklarını ellerinden mi alalım?

günümüzün en fakir %10'u bile 200 sene öncesinin en enzgin %10'undan daha iyi yaşıyor.
ömür uzadı, mesai saatleri 3 kat düştü, yapılan meslekler kolaylaştı falan gibi onlarca kalemde insanlığın ortak yaşam kalitesi arttı.
bu açıdan bakarsanız zaten herkes zengin :)

Günde 8 saat ayakta asgari ücretle çalışan biri nasıl 200 sene önceki zenginden iyi yaşıyor?

Biz soruya makul cevaplar verip tik alamayanlar olarak soracağın soruya, beğeneceğin cevaba atlatalım kardeş. He fakirler çocuklar yapmamalı hepsin olsun. At tik buna aq.

saatçiler çarşısı var eminönü tarafında bir yerlerde, oraya bir sor derim.

tissotların hepsi 23-25m waterproof, sahte bence seninkisi

Bence de orjinal değildir

orijinal seiko 5 vardı bende. 1 sene sonra su geçirmeye başladı senin dediğin gibi, daha doğrusu buhar oluşuyordu içinde. garantiden değiştim yenisi geldi, yeni gelen de 1 sene sonra aynı şekilde su almaya başladı. en sonunda ücret iadesi aldım. amazon.de'den almıştım elbette

saat orijinal, ondan eminiz.

su almıyor zaten. yıllarca havuza da girdim, duşa da girdim bu saatle. su almadı, hiçbir sıkıntı olmadı. burya'nın dediği gibi, buhar oluştu içinde.

bi gidip göstereceğim bakalım.

Hem baska kadın hem farklı bir çocuk hem de başka bir ev. Dostum bebek kucuk galiba daha? Senin hayatında rutinlikten mütevellit bir rahatsızlık baş göstermiş. Bi tatil yapın hep beraber ;)

e basit? bir sorun var ortada, o sorundan uzaklaşıp kafayı dinleyeceğin bir yerin varç bundan keyif alınmayacak da ne olacak? tatil gibi bişi işte. tatiliniz gelmiş sizin.

ayrıca +üğpoıuy

dosya yöneticisi ile bak bakalım neler oluyor.

Android mi ios mu?

baktım tabii ki:( dosya yöneticisi ile boyuta göre sıraladığımda da en üstteki en büyük boyutlu olmuyor. mesela listede aşağılarda olan bişeyi açtığımda, içindeki dosyalardan üstte listelenenden daha büyük mb değerinde veriler çıkıyor

android

Google photos içerisinden yer aç yapın, yedeklenen fotoğrafları telefondan siler, bulutta bırakır. Bir faydası olabilir

(vidyo yok dediniz ama yine google photos içerisinden klasörlere de bir bakın isterseniz)

Bazı uygulamaların önbellekleri fazla yer tutuyor, instagram, youtube vs. Onları kontrol edip, silebilirsin.

önbellek dolmuştur. ccleaner gibi bir program indirip temizlik yaparsan hallolur.

İnstagram youtube falan çok şişiriyor. Sil bi daha yükle.

anneniz sizi engellemiş olabilir
özellikle şu kim arıyor vs. benzeri programlarda yanlıslıkla çok oluyor

kullandığınız gsm operatörünün menüsüne de bakınız belki operatör üzerinden engellemiştir yanlışlıkla.

telefonu fabrika ayarlarına döndürmek işinizi çözebilir gibi, ama öncesinde her ikizde telefonlarınızı bi kapatıp açın, belki cihazlardan birinin kafası karışmıştır

numaranızı gizleyerek arayın. muhtemelen sizi fark etmeden engellemiştir.

bir milyoncularda bulursun, online mağazalarda da (gitti gidiyor, sahibinden, n11 vs) bulabilirsin. tahmin ediyorum ki kültablası da aynı işe yarar, ufak porselen olanları (denemedim)

Steve Wozniak'ın "Bilgisayar Delisinden İdole" kitabı işine yarayabilir.

sadece yazilim degil hemen her turde boyle kitaplar ariyorum ben de. konuyu dagitmadan kaciyorum

Bitmeyen proje isimli bir kitap var, sadece yazılımcılar değil, şirketin bütününün iş yapış biçimi ile alakalı, kurgu bir projenin ilerleyişinden bahsediyor.

painters and hackers var ama tam istediğin şey olmayabilir

Motosikletini çalmak için anahtara ihtiyacı yok.

4 bin lira için uğraşmaz kanki, 20/30 bin liralık aletleri 1 dakika içinde götürüyorlar zaten.

Öyle bir niyeti olsa yedek anahtarı da sana verir üzerindeki şüpheyi kaldırırdı, sonra 3. olarak kopyallattığı anahtar ile gelir araklardı motoru.

Anksiyeteye hoş geldin :)

arkadaşlara ek olarak şunu söylemek istedim, günümüzde bile motorun en büyük güvenlik önlemi kalın kaynaklı zincir ile bir yere bağllamak.

motoru hep aynı yere çekiyorsan eğer, gider demirciye yaptırırım abi kocaman bi kazık(demiciye tarif edince anlar yapar) yere derin bi çukur açıp, o kazığı gömüp atarım üstüne bol çakıllı betonu, gider alırım kaynaklı bi zincir hep oraya bağlarım.

kazığın harbiden sağlam ve dallı budaklı olup yere gömülüp beton atılması çok mühim, kaynaklı zincir ve kilit de çok mühim.

motorun şaseden bi yerden dolayıp dolayıp bağlıycan, yani lastikten falan takarsan, adamlar lastiği söküp götürmeye bile yeltenebilirler. bundan daha iyi bir güvenlik önlemi yok.

eğer illa başka çözüm yolu ararsan buna ek olarak, motorsiklet takip sistemi var, motorun an an nerede olduğunu gösteriyor.


motorları da sürerek kaçırmazlar, iki kişi üç kişi dört kişi yüklenip kapalı kasa kamyonet arkasına atıp çalarlar, 500 kilokuk motoru bile saniyeler içinde böyle kapalı kasa ford transit, hyundai h100 gibi kamyon arkasına atıp çaldıklarını defalarca videolarda gördüm, sen de ararsan bulursun youtube da.

bu kaynaklı zincir inox yani paslanmaz olursa ömürlük olur, paslanmazı testere ile spiral taşı ile, saç makası ile kesmek aşırı zor, oksijenle bile kesemezsin kıpkırmızı olur kalır kesilmez normal demir çeliğe nazaran 10 kat daha fazla uğraştırır bu da gürülltü demek. yani ev önü sistemin böyle olmalı

dışarda park edeceğin zaman ise mutlaka güvenlik kameraları olan bir yerin önüne çekip, daha soft bir şekilde daha ince bir zincirle kilitlerse hiç bi sorun yaşamazsın. bu dediklerime dikkat ettiğin sürece hiç bi sıkıntı çıkmaz.

Benim gördüğüm çadır boyutları için zaten hep eksi bir kişi olarak düşünmek lazım.
İki kişilik diyorsa o bir kişiliktir. Bu üç diyor, iki anca sığar.

Ürünün kendisini bilmiyorum.