Ben öyle harcore bir oyuncu değilim, şu ana kadar bu ürünlere para da ayırmadım ama yine de naçizane fikrimi söyliyeyim. Mekanik klavye uzun süre oynuyorsanız rahat ettirir. Şuan kullandığım kalvye aşırı iyi bir klavye olmamasına rağmen memlekete gidip babamın bilgisayarını kullanırken bu klavyeyi arıyorum. Tuşların hissiyatı, çıkardığı ses vs vs uzun kullanımda rahatlığa dönüştüğünü düşünüyorum. Mousea gelince modelini hatırlamıyorum ama ROCCAT marka bi mouse kullanan arkadaş vardı, oyundan ziyade dijital çizim vs ile uğraşan bir arkadaş. O mouseun da o parayı hakkettiğini düşünmüştüm.

Gelgelelim wireless mouselar, rgbler, yanar dönerler, Xtreme Gaming Premiumlar falan bence de bi miltar ütüyor son kullanıcıyı.

Aslinda mekanik klavye dedigin gibi eskilerin aleti ama bir ara piyasadan kalkti. Oyun oynarken mekanik klavye tepki suresi bakimindan digerlerinden daha avantajli.

Ne var ki kulaklik sorusunda tam olarak pazarlama harikasi. Adamlar dandik kulakliklari “sanal 7.1” diye 500 liralara satiyorlar ki kesinlikle o parayi hak etmiyor.

Bu fiyatları hak eden vardır, etmeyen vardır. Genelde bir marka satın alıyorsan, bu markanın kalite kontrolünü, ismini, imajını... aldığın ürününle birlikte alıyorsun.

Eski moda bilgisayarlar çok pahalıya mal oluyordu, fakat dayanıklıydı. Teknoloji de her sene büyük 'atılım' yapmıyordu, görece kısırdı. Yalnız teknolojinin pahalı olmasının en önemli sebebi de sınırlı bir kitleye hitap etmesiydi.

O dönem bilgisayar, telefon vs. eğlenceden ziyade iş için, para kazanmak için bir işletme malı olarak düşünülüyordu. Steve Jobs efendi geldi ve bombayı patlattı: PC kavramını zorladı ve yerleştirdi. Sonra da bu kavramı aştı ve iMac dedi. O döneme kadar bilgisayarla uğraşanlar 'nerd' veya 'uncool' insanlardı : )

Bilgisayar önceleri sadece üretim nesnesiyken zamanla(internetin gelişmesi ve yaygınlaşması, içeriğin artması, evde içerik üretiminin genelleşmesi...) tüketim nesnesine de dönüştü. 90'lardan itibaren Personal Computer kavramı da iyice oturdu. Sonra bilgisayar sahibi olmak 'cool' olmaya başladı. Şimdi artık bu nesnelerin teknik boyutunu anlamayanlar için teknoloji de bir moda ve gösteriş nesnesi halini aldı. Yani artık pembesi var, gümüş rengi var, siyahı var... Eskiden 'en uygun fiyata, en dayanıklı, en fonksiyonel' vardı.

Bir yandan elbette yatırımlar artınca performans da yükseldi fakat firmalar her zaman kârlılığı artırmanın yollarını aradılar. Bu noktada rubber dome, TFT ekran vs. çok popüler oldu. Tüketici tarafına yönelik performansı pek yüksek olmayan, çoğu ergonomik bile olmayan fakat çok ucuza üretilip iyi kâr bırakan cihazlar yaptılar. Bu noktada Apple'dan başka kimse fiyat yükseltmek için yarışmadı. Apple da fiyatları artırdı fakat oyun kısmıyla ilgilenmedi çünkü profesyonellere hitap etmek istiyordu.

2000'lerden itibaren olan oldu her yer 'ucuz'(eskiye göre) bilgisayarlarla doldu. Yalnız gerçek 'nerd' kitle hiçbir zaman bu tarz 'ucuz' bilgisayarlardan tatmin olmadı. 1980'lerden kalma bilgisayarların hissini aradılar. Kimi kendi mekanik parçalarını aldı custom klavye yaptı, kimi eski klavyeyi aldı yeni bilgisayara bağlamanın yolunu buldu, kimi eski bilgisayarla takılmaya devam etti...

Bu mekanik switchlere ilginin zamanla artmasıyla aslında switchler de eskiye göre oldukça ucuzladı, fakat asla rubber dome gibi bir klavye 3-4 dolar olamadı. O yüzden iyi kalite ve gerçek mekanik switchleri olan klavyeler ucuz değiller.

Dahası markalar bu ilgiyi fark eder etmez bu switchleri alıp kendi tasarımlarını satmaya başladılar, bir kısım yeni (çin malı) switch markaları dahi çıktı.

1- Şu nokta oyunların geleceği VR'da görünüyor. O anlamda klavye ve mouse oyunları kötümser bir tahminle 2020'de eskimiş olacak.
2- Bir şeyin paketinde 'gamer' kelimesi geçiyorsa o şey bu teknolojilerden anlamayanlara yönelik imal edilmiştir.
3- Bu tarz ürünler dizayn edilirken başta performans gözetildiğinden aslında 'competitive' oyuncular için bir anlam ifade ediyorlar. Senin benim için fark etmez. Mesela zaten internet bağlantısının hızı düşük adam için bir anlamı yok.
4- Logitech vs. firmalar da eğer mesela 'Cherry MX' switch kullanıyorlarsa bunu kendileri imal etmedikleri için aslında bize daha da pahalıya satmak zorunda kalıyorlar.

Özetle: İş klavye mouse'a gelene kadar bir çok başka değişkeni gözetmek gerekiyor.

Benim teknolojiye yaklaşımım: 'nerd' değilsen normal insanlar için(gamer, rapçi, hipster... vb. akımlardan arındırılmış sade versiyonlar) yapılmış olanı almak. Yani işte mesela iPad. Ne ram derdi var, ne upgrade derdi var... Bozulana kadar özenle kullan. Bozulunca yenisini al.

Mesela klavye için en ucuz kablolu microsoft klavye - mouse seti. Şöyle bir şey: overclock.co.uk/product/Microsoft-Wired-Desktop-600-USB-Keyboard-Mouse-Set_27287.html

yok

Poşetlere fiş isteyebilirler duty freeden olduğunu teyit için

türkiye'den çıkmadan duty free'ye girme şansın varsa oradan belki alabilirsin rakıyı

Duty free posetinin icindeki fisin tarihini de kontrol ediyorlar. Bugun Duty Free'den alayim, posatini hic acmadan 1 hafta sonraki ucusta kabine alayim desen o bile olmaz.

kontrol ediyorlar +1
bu yüzden elindeki içkiden de olabilirsin.
Duty free den alma şansın var aksi halde kabine sokamazsın kargo bölümündeki bavuluna koyman gerekir.

Değildir.

Bir sorun çıkacaksa ilk başta çıksın, 10 yıl sonra değil.

Değildir. Bi Yalanı seveceğine gerçekleri sevelim ki

bu soruyu soracak kadar saf olduğun için dene ve gör diyorum. öğrenmiş olursun.

Aptallık olmadığına inanmak istiyorum. Ben herşeyi en başta ortaya döken biri olarak şeffaflıktan yanayım. Eğer karşındaki bu durumu suistimal edebilecek potansiyeldeyse bunu da görme şansı verir hem. Değilse zaten mis.

Dostum, bilmiyorum hiç dikkat ettin mi ama ilişkilerde "gizem, mistisizm" isteyen, "biraz gizemli olsun" diyenler kadınlardır. Gizemli olmak demek kabaca "bazı şeyleri gizlemeyi" gerektiriyor en azından. Buradan pay biç işte ne kadar dürüst davranman gerektiğini veya bunun aptallık olup olmadığını.

Evet, sanirim %100 durust olundugunda ortada merak edecek hicbir sey kalmiyor ve iliskinin tadi kaciyor. Ancak bir seyler saklanarak yasanacak iliski de bana gore degil. Ben her zaman kartlari acik oynamaktan yanayim. Insan bu denli sevdigi ve deger verdigi birine bile icten pazarlikli olarak hareket edip bir seyleri saklamak zorunda hissedecekse o iliskiyi hic yasamamasi daha iyidir. En azindan kendimize olan saygimizi yitirmemis oluruz.

Dediklerinde çok haklısın, gönül ister ki senin dediğin gibi düşünen birilerini bulalım ama neredeyse yok gibi bir şey. Mevcutta da durum böyle, o yüzden üzülmemek için akılda tutmak gerek bunu.

geçmiş konusunda yalan söyleme ama genel olarak hiçbir şey söyleme. konuşmak istemiyorum de, bir şekilde hallet. benim hayatım sikildi afedersin o konudan. onun dışında kendi hisleriniz için dürüst olun. naçizane tavsiyem söyleme konusunda cimri olursanız yukarda anahtar kelimeleri geçen heyecanlı ve gizemli bir ilişkiniz olur. yalanla dolanla da doğru düzgün ilişki olmaz. el özet; yalan söylemeyin, doğruyu da çok söylemeyin.

her zaman doğruları söyle, ama doğruları her zaman söyleme.

@icim urperiyor bu ne kadar güzel bir laftır. çerçeveletip asmak lazım duvara.
altına imzamı atıyorum.

her ilişki rol ve saklama gerektiriyor. bu sebeple %100 dürüst davranmak aptallıktır.

uyguluyor muyum peki doğru olanı? hayır. hiç bir zaman. hep aptal oldum.

aptallık değil ama her doğruyu da söylemeye gerek yok bence, yalan söylemeden de söylenmemesi gereken şeyler söylenmeyebilir.

Yüzde yüz dürüst olmak, hayatına dair herşeyi anlatıp çıplak kalmak demek eşittir tüm zaaflarını kullanılır hale getirmektir. kimse ilişkide dürüstlük palavrasını atmasın, kimseye yalan söylemem fakat şu hayatta öğrendiğim tek bir şey varsa birinin beni tümüyle bilmesine izin vermemektedir, çünkü "insanlar kötü". O kadar saf olmamayı yaşayarak öğrenen bilir. @İdexo +1

ben de tersi açıdan bakayım. dürüst olmadığına dair herhangi bir his uyanınca karşı tarafta, bence bunun dönüşü olmaz. ilişki uzun ömürlü olsun diye bir şeyleri gizledin ve bu taktikte başarılı oldun, sonuçta ilişki uzun süredir devam ediyor diyelim; bu ilişkide geçmişe dönük bilgilere sahip olma olasılığı doğru oranlı olarak artacak. ve bunlar öğrenildiğinde, ola ki güven ilişkisi ortadan kalkarsa ve karşıdaki "ya yine aynı şekilde davranıyorsa" derse, pek tadı kalmaz diye düşünüyorum...

Dürüst olmakla her doğruyu söylemek arasında ufak gibi gözüken ama çok büyük bir fark var

evet, herkes bilmesi gerektiği kadar bilmeli.

eski sevgililer ile olan özel şeylerden, arkadaşlarla olan özel şeylerden bahsedilmemeli, sevgilin sana zamanında güvenmiş olan ya da güvenen insanların seninle paylaştığı özel şeyleri bilmek zorunda değil.

eğer çıkma tarzı bir ilişkiden bahsediyorsak ilişkiye dair olan her düşünce bence açıklanmalı , alttan alma gibi bir durum olmamalı kartlar açık açık oynanmalı öbür türlü illa zamanla sabır bitiyor.

Sır / yalan başka şey "gereksiz dahi olsa hislerini bütün çıplaklığıyla ifade etmesi" başka şey. Tarz meselesi. Ben bir sürü insan tanıyorum, patavatsızca birilerinin yüzüne hakarete varan eleştirilerde bulunup arkadaşlaığı bozulunca "çok dobraydım, taşıyamadılar beni" diye ağlaşan.
Siz ilişkinizde dürüst olun, yalan söylemeyin ama lütfen yerine göre konuşun. Hislerinizi bütün çıplaklığıyla değil, lisan-ı münasiple ifade edin.

bir adım geri gidip neden böyle bir yarış içine girme amacın olduğunu sorgulasan kendine daha faydalı olur.

orpheus+1

Araba, mekan, yurt dışı fotosu.. kısaca para bende imajı. Param var geziyom sosyalim siz ezik oçlarsınız mesajı verecen

empedokles +1

Ben külçe altın koyuyorum her defasında birkaç kişi düşüyor. 1 gramlıklardan değil tabii 1 KG.

kadınları.

Yani böyle söyleyince olmadı; sen de bu fit vücudu memesi popisi olan kadınları yanına alıp bir kaç fotoğraf çektir. Onun dışındaki kısımları arkadaşlarınız yazmış zaten. Bir de biemdablu ne arkadaş, doblonun yeni modeli gibi.


bir de böyle arabayla silahla çıplak ünlüyle filan fotoğraf çektirip altına ''biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını lakin aç idik yedik karanfil parasını'' gibi sözler ekle. Hani hem delikanlıyım hem de para bende havası katman lazım.

Erkek olmak ne güzel lan, her türlü ihtimalin var; kadın öyle mi ama, çirkinsen eğer geçmiş olsun. Erkek olmak iyi.

Amaç para bende gelsin karılar meselesiyse uğrşama boş yere aynı parayı eskorta ver yorulmamış olursun.

Başka amacı var mı bilmiyorum da nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça.

kedili ve köpekli fotoğraf.

masaya dizilmiş cüzdan anahtar sigara kombosu. bu pozda gözlüklü ve gri eşofmanlı olmak bonus.

Eksi duyurudaki bir sayfani goster

yazılan her şey ucuz erkek profili örnekleri olmuş ama popo, meme karşılığı da yazdıkları oluyor eved.

(bkz: at avrat silah)

(bkz: at avrat silah yerine alternatif üçlemeler)

bunları göstereceksin.

aslan oğlum, prenses kızım yapmacıklığından ve iticiliğinden daha iyi olduğunu düşünüyorum. daha aklı başında bir insan olmuşsundur, bence.

önce ergenlikteki 'beni anlamıyorsunuz' durumuna bir yorum getireyim.

farkındaysan ergenlikle olgunluk dönemi arasında çevremiz her zamankinden daha anlayışlı olmuyor. genelde biz bazı şeyleri kabullenmiş oluyoruz veya umurmasamaktan vazgeçiyoruz. bir küçük çocuğun ağlayıp ağlayıp sonra ağlamayla bir şey elde edemeyince ağlamaktan vazgeçmesi gibi. bu bir şartlanmadır, aynı zamanda bir de öğrenmedir. şartlanma kısmı reflekslerimizde ortaya çıkıyor, öğrenme kısmı ise düşünme biçimimizde.

örneğin ben bir işin doğru dürüst yapılmasını istiyorsam(ki özellikle kişisel zevklerimle ilgili konularda öyleyim) asla başkalarına emanet etmiyorum. defalarca deneme yanılmayla bunu nihayet bilinç düzeyinde de öğrendim.

öte yandan eğer yöneticilik yapacaksam aynı kafayla yöneticilik yapamayacağımın farkındayım. bu durumda da belli bir standartın üzerinde olup olmadığına bakmam yeterlidir. yani kişisel standartlarımı iş hayatına pek karıştırmak istemem.

benzer şeyler her yaşta da oluyor. ileri yaşta bile insanlar önce saygı sevgi anlayış bekliyor ve karşılarındaki insanların sabır ve hoşgörüsünü zorluyorlar.

şimdi istersen bu açıklamalar ışığında kendi hayatında ne öğrendiğini biraz daha düşün.

ek olarak: bu arada meselenin özü 'ilgi bekleme'

ilk defa düzgün cevaplar aldığım bi duyur oldu. teşekkürler.

kendi hayatınızdaki bu davranış biçiminin eksikliği/yokluğuna kızıyor olabilirsiniz.

Dostum sende depresyon var gibi, en yakın hastaneye başvurmanı öneriyorum.

Aynı korku bende de var. Hatta size bir şey daha söyleyeyim herkeste var. Anormal bir durum değil. İnsan her zaman belli bir çizgide, duygu sabitliğinde yaşayan bir varlık değil gün olur çok mutlu olursun, gün olur ölmek istersin ama günün sonunda hepsi geçer. Bunu bilin yeter.

ego ve süperego çatışması yaşıyor gibisin.

kendini bu kadar önemsemek... sonra aynaya(toplumun ve kendi çevrenin gözünden geri dönüp kendine) bakarak 'zannettiğin kadar olmamak'la yüzleşmek 'zor'.

egonu da süperegonu da dizginleyip işine bakmayı öğrenirsen içine düştüğün bunalımdan kurtulabilirsin. zira bunalımın temel sebebi büyüteçle kendine odaklanmandan kaynaklanıyor. yani hem ego büyüteciyle hem de süperego büyüteciyle kendi kendini yakıyorsun.

perspektifini değiştirmek için bilinçli bir dönüşüme girmek zorundasın. hem beklentilerini gerçeğe yaklaştırman hem de imkânlarını yeniden keşfetmen gerek.

hayatı bir puzzle ve kendini de bir puzzle parçası gibi birebir uyumlu, keskin sınırlarla algılıyorsan bundan vazgeçmen gerek. kendini köşelerinle, uyumsuzluklarınla, kendine has bazı olumlu ve olumsuz özelliklerinle birlikte kabul etmelisin.

uyumsuzluklarının bir kısmını gerekiyorsa törpülersin, bunun yanısıra kendi kendinde ve karşındakilerde saygı uyandıracak bazı özelliklerini parlatmayı öğrenmelisin. varsa tutkularına yönelebilirsin.

depresyondaysan kısa vadede bazı ilaçlarla vücudunun bozulan hormon dengesini düzeltmen gerekebilir, fakat uzun vadede ilerleme kaydetmek istiyorsan yaklaşımını veya bakış açını değiştirmek zorundasın.

tuhaf karşılanmaz. ne kadar iyi/kötü karşılanacağı karşı tarafın ilgisine göre değişir.

Yoo

içebilir miyiz - yanlış
içelim mi - doğru

doğal davranırsan garip karşılanınca durumu toplaman da kolay olur, karşı tarafın yapay görmeyip akışa dahil olması da...

Ben tuhaf karşılarım. Böyle damdan düşer gibi söylenen her şeyi garip karşılıyorum ben.

Damdan düşer gibi mi ??? Yoo adamla az cok muhabbetimiz var üstelik tek konuştuğu kız benim.
Bence şansım var gibi ama bilemedim erkek kafası nasıl çalışır bu tekliflere?

erkek olumlu bakar bence sorun olmaz
tek konuştuğu kız da sensen hayli hayli kabul etmesi lazım.

Muhabbetin varsa niye kahve içebilir miyiz diyorsun ki? Dersten sonra vaktin varsa bir şeyler içelim de. Erkeğin kafası karşıdaki kızın çekiciliğine bağlı olarak çalışır. Beğenmediğim bir tarzdaki bir kız kahve içebilir miyiz dese hayır derim.

"canım kahve çekti gel kahve içelim" de.Evet yada hayır noktasına getirme.Benimle çıkarmısın tonunda olmasın.Doğal olsun

Cektiysw cekti emenike git ić demez mi ?
Bana biri gelse boyle hoslaniuorsam kabul edrim hoslanmazsam git kendin ic der gecerimm herhalde.
Bunda o kafa yok.
Firsattan istifade edemez.
Suzme odun.
Ulan kiz sana instagramdan istek atmis mesaj da atmış devam et yurusune .
Yok anam yok valla bu erkek milletini anlayana kadar ömrüm biter.

Tarif ettiğin adam imalardan anlamaz muhtemelen. O yüzden düğmelerine basıp durursan bozarsın.

Kahveye çağırınca önce birileriyle görüşüp görüşmediğini sor. Zemin müsaitse ona dair bir gözleminden bahset, bu gözleme bağlayarak senden hoşlandım de. Nedir seni ona çeken?

Sonrasında sen ne hissediyorsun diye duygularını sorabilirsin, muhtemelen duygularını da açıklayamaz, bocalar. Konuşmasından onun da sende gönlünün olduğu alt metnini çıkarıyorsan bunları zamana bırakıp ileride yakınlaşmak üzere bu konuyu kapatıp başka daha az gergin konulara geçebilirsiniz ya da yan yana oturup başkalarını yargılamaya başlayabilirsiniz...

Muhabbeti 4 saate uzatıp uzatmamak size kalmış. Tadında bırakıp evlere dağılırsanız mesaj vs devreye girebilir. Ne kadar az kasılırsanız o kadar az tükenirsiniz.

Ertesinde ortaklaştığınız konuları tespit edip özellikle bu konularda birlikte zaman geçirebilirsiniz...

"Ben kahve içmeye gidiyorum, sen de gelsene" diyerek sorun bence.Teklif etmeyin. O gelmese de gidip kahve için. :)

Yo

turkuaz veya sopiro. burada ben cok seks yaparim diye takilip yo karsilamaz falan diyenlere aldanmayin. tr icin konusuyoruz boyle birsey erkegin gotu her halukarda kaldirir. sonra zaten kolay elde edebildigine ilgisi azalir.

bence o zaten sizin ilginizi hafifce hissetmistir. bu kadari iyi. abartmaya gerek yok. dedigim gibi turkuaz veya sopiro.

Biriktiriyorlar. Eski dergi değil, 'süreli yayınlar' bölümleri olur.

Atılmaz, arşivlenir.

tadımlık gidilecekse
www.zomato.com
hayvansı girişilecekse
www.zomato.com
chinese time'ın 40'lısı o fiyata gayet güzel.

burayı da f/p olarak iyi duydum ama gitmedim
www.zomato.com

dardenia var bağdat caddesinde. avrupa yakasında da vardır ama her şubede sushi yapmıyorlar.

Sushico. ben çok balık yemem. ama patronum balık hastası. ve Sushico'nun müdavimi.

Benim favorim Kandilli’deki Ioki. Onun disinda Nisantasi Sushimoto da epey iyidir. Sushico’lardan da Kalamis ve Nisantasi’ni tavsiye ederim.

Sushico +1 :) Uniq dışındakiler mümkünse. Yalnız fiyatlar yüksek.

Taksim'de Japon bişe derneğini önerenler var ayrıca, ancak ben gitmedim.

Bu soru vesilesiyle şu videoyu paylaşmayı bir borç bilirim: www.youtube.com

Sushinin hası Japonya'da günlük taze balık ve deniz ürünüyle yapılıyor. Ustasının usta olması on yıllar sürüyor. İyi ustalar nam salıyor, 1 ay önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor...

O yüzden Japonya'ya gitmedikçe lezzeti çok takmayın, bütçenize ve Türkiye şartlarına göre düşünün. Bir de denemeye inanın. Bazen çok övülen yerler rezalet, çok yerilen yerler de gayet tatmin edici olabilir.

inari ya da ioki derim ben.

Sushico’larin hepsinde ayni lezzet yok gibi geliyor bana. Nisantasi’ndaki en begendigim olmustu tabii hepsine de gitmedim. Ioki bence basarili ama onda da fiyat sikintisi var. Ben oyle bir Japon gibi uc bes tane roll la doymuyorum mideyii doldurmaya alismisiz oyle olunca hesap tuzlu geliyor. Ama arada Kandilli’deki o minik yerinde huzurla sakince tadini cikarmaya da deger gibi geliyor.

suşiseverler toplandığına göre not olsun diye ekleyeyim, four seasons bosphorus cuma akşamları sınırsız açık büfe sushi ve sashimi yapıyor, kişi başı 95 tl. lezzeti gerçekten iyi(ne de olsa fs), 1 kadeh şarap dahil.

Nisantasina dogru giderken (yerinden pek emin degilim) sushilab vardi orasi da iyidir.

öğrencilerin isimlerini buzlayıp hocanın yazdığı şeyleri okulun fb grubuna postalayın. kalanını halk kendi kendine yapar.

Eski ogrencileri kac yasinda?
Eski ogrencilerine bu hareketleri ogretmenleri olmasinin ardindan mi yapmis? (Yani onlar "eski" ogrencileriyken mi, yoksa hala onun ogrencileriyken mi?)

Cinsel iliski icin -cinsel iliski gerceklestiginde- karsi taraf 18 yasindan buyuk muydu ve rizasi var miydi?

Simdi bunlarin cevaplari olmadan olmaz.

Ama genel olarak bir avukata danisabilirsiniz ya da savciliga gidebilirsiniz.

eski öğrenciler artı onsekiz ise adamın hukuken yaptığı bir yanlış yok. o yüzden sosyal medya demiştim.

18+ ise sosyal medyada paylaşma hakkı nereden geliyor?

Ben dahil diğer eski öğrencileri 24 yaşındayız. 16 yaşında sadece taciz (ki ben sonradan farkettim) ve manipülasyonla birlikte ona hayranlığım mevcuttu. 19 yaşındayken ise onun zorlamasi ile cinsel birlikteliğimiz oldu. 4.yil sonra yeniden bana ve arkadaşlarıma uygunsuz şeyler yazmış. Şimdi nişanlı ve özel bir kurumda öğretmenlik yapıyor. Küçüklerle de bu aşamalardan geçerek hayatların mahvetmesinden korkuyorum. Psikolojik destek alıyorum.

'16 yaşında sadece taciz (ki ben sonradan farkettim)'

taciz nasıl sonradan fark ediliyor?

Sevmiştir sevmek için yapmıştır diyosun. Sonrasında adamın niyeti seni yatağa yatmak olunca anlıyorsun o hareketlerini de

Taciz farkındalığın artmasıyla idrak edilebilir.

Eğitim verdiği özel kuruma ihbarda bulunabilirsiniz. Direkt yönetime (okul sahibi ve okul müdürüne) bildirim yapmanızı öneririm.

Uygunsuz seyler yazmaktan kasit ne?

Seni seviyorum vb davranışlarla manipüle edildim zaten hayranlığımi ve ilgimi biliyordu. Babam albay duymasından bir şey yapmasından korktum. Hala da korkuyorum avukat olduğum halde. Soruşturma başlatsam sonuçsuz kalsa bile onun ailesi de kalabalık Her seyi yapabilirler evimi yurdumu biliyor

ne zaman ayrıldınız? :)

Adam hiç sevgilim olmadi. Seni seviyorum önemsiyorum gibi sizlerle oyaladı ilaç kullanıyordum sağlıklı da dusunemiyordum 17 yaşımdan beri. 4 yıl sonra yeniden görüştüm diğer arkadaşlarıma yazdığı kağıtlar mevcut elimde. Sen mi yazdın diye ikrar ettirmek ses kaydı almak onu konuşturmak amacıyla görüştüm. Instagram adresi bana ait değil diyerek siyrilabilir mi?

@fatminka: Taciz olduğunu sonradan fark ettim diyorsun, hayrandım diyorsun, manipülasyonla beni kendine hayran bıraktı fikrini sonradan edinmişsin, yönlendirici düşünceden uzak olman mümkün değil. Yaşadıklarını hafife almak olarak görme bunları, böyle bir süreç başlatırsan karşılaşacağın şeyler (muhalefet ve vicdani olarak) olarak gör. 16 yaşındaki tacizin detayları ne mesela? Nasıl bir davranışa taciz deniliyor burada?

Bu arada üstümdeki arkadaş neden hukuktan bi bok anlamadan öyle bir şey yok böyle bir şey var gibi bilgiler veriyor anlamış değilim. Ne demek teknolojik suç diye bir şey yok? Ne demek kanıtlanamaz? Gayet de kanıtlanabilir. Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun ya? Hukuk yazılımla işlemiyor, böyle durumlarda müdahale edilebilsin diye, kurallar böyle durumlarda insan yargısı gerektiriyor diye insan yargısına yer veriliyor, o hakim de o yüzden orda. Öyle olmasaydı koyardık yapay zekayı saniyede çözerdi tüm davaları.

Zaten ilginiz olan birinin derste sürekli saçınızı oksamasi öpmesi hatta boynunuzu öpmesi sarılması nedir? Siz o zamanlar benden hoşlanıyor seviyor diye düşünüp mutlu oluyorsunuz ama o aslında sizin göguslerinize baktigini 4yil sonra söylüyor

dostum 19 yaşında cahil olman çok normal de hala mı devam ediyor bu cahillik anlamadım ki. neden buraya yazıp insanların seni bilmeden etmeden yargılamasına müsade ediyorsun? bunları öğrenebileceğin yerin burası olmadığını bilmiyor musun?
avukata sorsana.

edit: öeh bi de avukatmışsın. durum vahim.

Şu an danışabileceğim anlatabileceğim kimse yok malesef

madem avukatsınız, bence hukuk hocalarınızdan sizi en iyi anlayabilecek, mümkünse bayan ve yaşlı bu tür davaları bilen birine meseleyi anlatabilirsiniz.

eğer hocalarınızdan böyle biri yoksa, başka üniversitelerde(iyi üniversite) bayan, yaşlı, idealist ve bu tür davaları bilen birine meseleyi anlatabilirsiniz.

kaşısına gidip tüm her şeyi anlatmayın. kabaca durumu özetleyin. o soru sordukça ilgili ise detayları verirsiniz. bir de meselenin hukuki gidişinin yanı sıra psikolojik bir yanı da var ise orayı da ihmal etmeyin.

Malesef kadın ceza hocam yok. Erkek prof aramızın iyi olduğu var da nasıl anlatırım bilemiyorum.

iyi üniversitede, yaşlı, kadın, idealist, anlayışlı, cezacı olmasına rağmen şefkatli hoca araştır.

istanbul üni, marmara üni, yeditepe üni ve diğer üniversitelerin ceza hukuku kadrolarına bak. isimleri yaz. git. danışmak istediğim bir konu vardı de. nasıl bir yol izleyeceğimi bilemedim de. anlat. insanız yani. çaresiz kalabiliriz, ne yapacağımızı bilemeyebiliriz. yol göstermezse o utansın.

19 yaşında 'onun zorlaması' ile bir şeyler olduğunda aklınız neredeydi?

inanmıyorum açıkcası ve de geçmiş olsun.

O dili mı ana dilini mi kullandığın karışıyorsa, o dili biliyorsun demektir.

Benim icin konustugumda degil de net olarak anlayabildigimde.

o dilde espri, şaka yapabildiğinde

O dilde rüyalar görüp konuşmaları hatırladığında.

O dilde altyazısız komedi izleyip esprileri anlıyorsan muhtemelen o dili konuşuyorum demekte sıkıntı yoktur.

fakat CV'ye yazmak veya resmi kuruma başvuru vs. içinse o dilin yeterlilik sınavından alınan nota göre belirtmek gerekir. Yani resmi olarak not yoksa, dil de yoktur.

bence bunun sınırı yok; ama olay, upuzun sorunsuz cümle kurabilmekte ve anlayabilmekte; şöyle bir paragraflık tek bir cümle ile derdinizi anlatabiliyorsanız olmuş demektir.

ama resmiyette en azından sınavlarda 90+/100 tarzı puanlar işler.

karşında o dilin native konuşanı olduğunda hiç sıkıntı çekmeden anlaşabiliyorsan (sözlü ve yazılı) o zaman biliyorum dersin.

instagram hesabı açtınız mı? oradan yürürsünüz.

İnstagram, kendine ait face sayfası ve benzer çalışmaları içeren face gruplarına katılması, sahibinden ve gittigidiyor hesabı açması lazım en başta. Bir de yine zebramo yazılımını telefonuna kurup (letgo gibi dandik değil) ürünlerini satabilir.

Topluma hitap etmek istiyorsanız, modern sanat camiasına hitap etmek istiyorsanız: Konularınızı geliştirebilirsiniz. Klişeleşmiş tarihi eserler yerine daha modern ve hatta futuristik konular tercih edebilirsiniz.

Statik eserler yerine de bazı fizik prensipleriyle çalışan dinamik eserler üretebilirsiniz.

İlginç bir şey kendini kulaktan kulağa da olsa duyurur zaten.

ör: www.ks95.com

ör2: www.youtube.com

Mevcut işlerinizle ilerlemek istiyorsanız, ancak yerel müzelerle anlaşıp oralara minyatür satabilirsiniz gibi görünüyor. Seçtiğiniz konular modern insan için ilginç değil.

eserler çok güzel bence el işlerinin gerçekten para ettiği yerlerde satılmalı amazon gibi.

etsy var oradan ydışına satabilir belki. güzel gerçekten umarım hak ettiği satışa ulaşır

isntagramdan bazı ünlülere de hediye yollayabilir, sunay akın, saffet emre ilgilenir bence

giden bir şey yok. her şey gitmek zorunda değil. bulusma bu amacla yapılıyor zaten, gitmiyorsa gotutturemezsin..

ilk bulusmada karar vermek pek dogru degil bence. imkan varsa birkac kere daha gorusun, konusun anlarsin zaten.

Bir arkadaşım 'penis yalan söylemez' der. Birine cinsel çekim hissetmiyorsan yapacak pek bir şey yok.

buradaki bebeğe ism duyurularına bakarsan müşteri kitlesini az çok çözersin.

hacıoğulları, hoca oğulları, özkan ticaret, murtaza turizm gibi kofti isimlerden hoşlanmadığımız için.

yukarıdakiler +1

insanlarımız babacan tekstile para verdiğinde ıyy olabiliyor ama yabancı şekil bir isme aynı ürüne daha yüksek bir meblayı verse bile ıyy olmuyor.

yıllarca şark kurnazı esnaftan tokat yediğinden ve gevurlar dürüst gibi bir algı olduğundna olabilir

Türkçe isimli de çok sevilen ve tutulan firmalar, markalar var.

Neye göre? Kime göre daha çok tutuyor sonucu çıkardın?

Yörsan, Erikli, Selpak, Kurukahveci Mehmet Efendi, Eyip Sabri Tuncer, Garanti Bankası, Mavi(Jeans), Derimod, ÇiçekSepeti, YemekSepeti...

Yabancı markalar çoğu zaman daha kaliteli deneyim yaşatıyor. Aşağılık kompleksi goygoyu aşağılık kompleksi olanların uydurması.

ürün olarak yabancı ürün iyidir anlayışı var, isim yabancıysa ürün de yabancıdır diye düşünüp araştırmadan yabancı isimli türk markalara yöneliyor o yüzden halk. ama bunun bize özgü olduğunu düşünmüyorum, yabancı olan ilgi çekicidir her zaman

Sociolinguistik 101.

Herhangi bir ''dil'' degil, büyük oranla İngilizce ya da Fransızca oldukları icin. Asagılık kompleksi ile alakası yok bence. Populer olan, daha cok ''guvenilir'', ''saglam'' markaymıs gibi kulaga gelen isimle satıs yapmak tabii daha kolaydır, tutulur. Yani Türkce tüm dünyada inanılmaz ilgi gören, herkesin ögrenmeye calıstıgı bir dil de, üretici, mekan sahibi vs. inadına mı Türkce isim kullanmıyor? Her yerde böyle. Dünya'da oncelikli söz hakkı olan, trend belirleyen ülkenin kültürü, dili ticari amaclarla kullanılır.

bende yabancı adamın üçkağıtçı olma ihtimali daha az önyargısı var. ayrıca sevenhill battı :) (o sloganla batarsın tabi)

Daha çok sonradan pazara giren firmaların tutunma için uyguladığı bir taktik olabilir.

Marka değeri yüksek Türk firmaları için geçerli sayılmaz. Örn. Yargıcı, Paşabahçe vb gibi

happy moons un kurucusunun soyadi mutluay. bunu duydugumda girisimciligi biraktim galiba bu ulkede

çoğu çok pahalı katılıyorum sebebi bir kısmı ithal ama kalanları yerli üretim kar marjı ne boyutta bilmiyorum.

her şey pahalandığı gibi kuruyemiş de uçtu. acaip pahalı bence, çoğu ithal zaten ki ithal olmasa yerliler çok daha pahalı

bizim semttekiler kuyumcu gibi oldu. şıkır şıkır lüks dükkanlar.
bu gidişle kuyumcu tartısıyla ölçüp verecekler zaten.

fındık hariç çok uçuk değil bence ama fındık bayağı pahalı.

Ben de badem, kaju ve Antep fıstığıni her aldığımda aynı duyguları yaşıyorum. Diğerleri neyse de bu üçü sahiden pahalı.

tek değilmişim. :)

şu an fındıktan çok leblebi pahalı gibi duruyor,
beğenmediğimiz hep tabakta kalan o leblebi, yer fıstığından pahalı satılıyor.

Kuruyemiş pahalı değil, millet fakirleşiyor.

Her şeyin fiyatının arttığı durumda alım gücü düşen kimse fakirleşiyordur. Normal şartlarda bireylerin gelirlerini enflasyon oranında artırması ve hatta refah payıyla birlikte enflasyondan fazla artırabilmesi lazımken, kurnaz milletimiz için bu böyle olmuyor.

ek: www.youtube.com

gıda fiyatları uçtu.

@acemi Başlığı yanlış yerde açtığım için silindi, okuyamadım yazılanları :(

Erasmus bitene kadar takil iste ayrilip ne yapacaksin? Erasmustan sonra okuz olur ortaklik biter.

cevap vermiştim tekrar vereyim; erasmus bitene kadar takıl sonra ayrıl, sürdûrûlebilir bir ilişki yok. kızın sicili temiz değil, aldatır seni. ciddi ilişki düşünmeden takılınır ancak.

www.youtube.com

Çok düşünme.

vadesi zaten 9 ayda dolmuyor mu? bu kadar ciddi düşünmenin manası ne?

Bu kişiyle evlenmeyi mi planlıyordun ki?

Niyetine uymuyorsa uyan birini bulsan iyi olur. Kızın niyeti nasılsa ayrılacağını bildiği biriyle takılmak gibi görünüyor.

o kizdan acilen ayrılman gerek. seni cepte tutuyor gibi. kıza takılıyorsan da ciddi düşünme.

Cevap çok basit ve ortada kardeş.

Bir de şuna dikkat et. Buradan aldığın gazla "bitecek zaten" hissiyatını kıza çok belli edersen bir anda değerli adam olursun. Üstüne düşmeye başlar. Senin de yelkenler suya iner daha da bağlanırsın. Sonra kızın yine üstüne düşmeye başlarsın bu sefer tekmeyi yersin. Bunları yaşamamak için çok belli etmeden kafanda sil.. Sen de başkalarına yürü belli etmeden. Eğlence yaşındasın daha ne istiyorsun..?

Stalk konusunda, eski sevgilisini arada sırada stalklamadığını söyleyen yalancıdır bence. O normal bir şey. Senin görmen talihsiz olmuş.

Esas sorun başkasıyla yazışıp üstüne yalan söylemesi bence. Ciddi görmemeye çalış bu ilişkiyi, kızın görmediği çok açık. Takılın. Bu şartlarda uzak mesafe sürdürebilmek de mümkün değil. Kızdan ayrılırsan evde sorun yaşayabilirsin, birinizin taşınması falan gerekebilir. Bence rahatını bozmaya değmez.

twelfth +1

o döngüye kapılmamak önemli.
duygu ve düşüncelerini belli etmeden erasmus bitene kadar takıl, sonra zaten kendiliğinden bitecek.

Umursamamaya bak, ama en nihayetinde sana kendini kötü hissettiriyorsa ayrıl.

Erasmus bitene kadar takıl sonrasında koyar geçersin.

bu dediklerini göz önünde bulundurunca ciddi bir şey olmayacağı aşikar takılırsın işte yaşamadığın şeyleri yaşa,dene öyle bir dönem olarak düşün dönünce de ayrılırsın hayat nihayetinde böyle bir şey. burada ana kavram 'bağlanmamak' alnımızda gavat yazmıyorsa o kızla olmaz zaten.

shop.zuhalmuzik.com

tünele gidin nakite pazarlık edin böyle bir model alın.

@idexo
öğretmen 200 lirayı geçmesin dedi üstad. ben de böyle bir şey almak istiyorum ama şimdilik bu fazla diyor.

hocanın 200 demesinin arkasındaki mantık nedir?

casio nun güzel orgları var. 40-50 ritmli 150 200 sesli birşeyler alırsanız daha çok eğlenir (:

4 oktav 48 , 5 oktav 61 tuş oluyor.

3 oktav 37 tuş olur, soru yanlış.

omg sene olmuş 2018 hala casio linki verenler var. ozan orhon sen misin karşim?

fıstık ezmesine blender değil rondo kullan.

daha akışkan şeyler için blender uygundur

www.vitamix.com

Blender ile fıstık ezmesi yapamazsın bilgine.

bildiğimiz leğen olmuyor mu?

Felçli kediler için gerektiğinden uzun ömürlü olması önemli, hijyen ve derinlik sebebiyle duş teknesi arıyoruz.

dava açmanın işten ayrıldıktan sonra 1 ay süresi var, dikkat edin o süreyi kaçırmayın. oyalıyor olabilirler o zamanı geçirmek için. kimi işyeri yapıyor. 3 hafta grçti diyorsunuz, yollamıyorlar ise avukata danışın noter kanalıyla şirkete ihbar çekmeniz gerekebilir

Orda hazır ihtarnameler yok değil mi. ben kendim yazacağım?
www.dilekceburada.com
burdaki gibi

O kağıda gerek yok ki. Çıkışınızı yaptılarsa szaten sgk’dan görebiliyorsunuz hangi kodla çıkarıldığınızı.

İşe İade Davası Açabilmek İçin Feshin Geçerli Bir Sebebe Dayanmaması Gerekir: diyor.

diyor. uzun raporu bahane ettiler ve kod 4 ama.

İşyerinde çalışan işçi sayısı en az 30 ise ve işçinin işyerindeki kıdemi de en az 6 ay ise, işveren geçerli bir nedenle fesih yapmak zorundadır. Bu durumda işçi, feshin geçerli nedene dayanmadığı iddiasıyla işe iade davası açabilecektir.

diyor ama fesihi göremiyorum ki.

Feshin size bildirilmesinden itibaren dava açabilirsiniz. İşi bilen bir avukat bulun.

SGK'daki koddan başka bir sebep bildirmeleri zaten kendileri için saçma olur. Siz itiraz da ederek davanızı açın.

'İşe iade davası fesih bildiriminin tebliğinden itibaren 1 ay içinde açılmalıdır. Bu davayı açmak için süre fesih tarihinden değil, fesih bildiriminin tebliğinden itibaren başlar.'

kaynak: guncelishukuku.com

edit: Sen aç davayı, madem çıkışın da belli işte.

1 ay dolucna dava açılamıyor ve fesih yok hala elimde.

hocam kendi başınıza iş yapmayın bir avukata gidin. şimdi avukata 1000 tl vermemeye kasıyordunuz daha sonra zararınız çok daha büyük olacsk

Bu arada mesela fesihteki çıkarma sebebiyle sgkda ki kod arasında fark olursa davayı kazanmanız da garanti. Kardeşimin kazanmasında çok etkili oldu o

Fesih bildirgesinin elinizde olmasına gerek yok ki, sonradan tamamlarsiniz bunu beklerseniz dava süresi kaçacak. Başlangıçta işten çıkarıldığınızı bilen tanık, sms, mail bile yeterli, fesih kağıdını sonradan edinirseniz dosyaya sunarsiniz .

Tek başınıza altından kalkamayabilirsiniz, once arabuluculuğa gidecek sulh olunmazsa yine o davayi açmanin da süresi ve usulü var. Tek başiniza iş yapmayın derim. Kendi kendinize yazdığınız dilekçe muhakkak eksik olacaktır.

Elimdwe sgkden aldığım kağıt var. 04 yazıyor. imzaladığım kağıtta hatırladığım kadarıyla uzun rapor dolayısıyla takım arkadaşlarını zor durumda bırakmak ve aldığım raporların çelşkili olması (bir hastane 3. parmak kırığı diğeri 2. parmak kırığı yazmış, oysa ki 2.de olduğu belli filmlere röntgenlere bakılırsa.).

Ben dava açarsam şirketi kıllandırır mıyım peki, iş görüşmelerinde kendim ayrıldım diyorum. Onları ararsa bilgi vermeyecekler ama şu an sıkıntı yaratır mı böyle bir şey?

whatsapptan ik den biriyle konuşuyorum ama bir türlü atmıyor fesihi. başka çare b ırakmıyor.

yasal olarak alınacak rapor süresini aşan rapor aldım, haklı fesih aslında ama 4 le kovdular. madem haklı niye 4le kovdular, kurumsal şirket diye belki.

ve 1 ay dolmasına kaç gün kalaya kadar haletmek lazım arabulucuyu? benim alacağım para yok bu arada, arabulucu sadecesaatlik para kazanacak. o da 2-3 saat sürecektir.

bir de şirketle direk iletişime geçmeden onlara demeden direk arabulucuta gitmek etik olur mu ve biraz sert?

hocam sanırım bu konulardan bir habersiniz. ne alaka şirkete haber vermek. siz arabulucuya gidersiniz onlar karşı tarada da tebligat yapar. şirket bize haber vermedi ayıp etti mi diyecek =)

para alacağım yok diyorsunuz, büyük ihtimal ihbar ve kıdem tazminatınızı verdiler. ancak kaç yıl çalıştığınıza bağlı olarak 8 ile 12 maaş arası tazminat hakkınız daha var.

şirket çıkarmak da haklı olabilir ama çıkarmanın usulleri var, sizin savunmanızı almaları daha sonra size yeni pozisyon önermeleri fln lazım, bunları yaptılar mı ?

burada herkes avukat diyor hala kendi kafanıza iş yapmaya çalışıyorsunuz.

30 gün dolmadan başvurmanız lazım, yarın ilk iş avukata gidin ve uzlaşmaya gidin!!!

avukat değilim ama kardeşim haksız işten çıkarıldı ve avukat sağolsun onun sayesinde davayı kazandık

ik ile whatsapptan konuşmak nedir ayrıca. adam gibi mailleşin. ileride gerekirse bunları da kullanacaksınız.

Ben blenderda sevmediğim ya da çok tüketemediğim ama faydalı olan şeylerle çok sevdiğim şeyleri karıştırıyorum.

Mesela

ıspanak+ taze zencefil+ Brokoli+ Taze zerdeçal + kefir+ muz

Ispanak+ nar da güzel oluyor.

Enerji bombası istersen muz+ süt+ Şekersiz fıstık ezmesi çok güzel oluyor

Her türlü sebze ile muzu karıştırıp tüketebilirsin aslında. Genelde tek porsiyondan fazla meyve koymuyorum.

Tadını beğenmezseniz azıcık bal da atabilirsiniz.

Iyi bir makine ise: Muzu dondurabilirsiniz, donmus muz ile smoothieler kremamsi oluyor milkshake kivami tutuyor. Ben muz-cilek-ve bir kac dal taze nane derim.

Onun disinda mango ve dondurulmus orman meyveleri. Yazin muz yerine kavun koyabilirsiniz onun da kivami/tadi/kokusu smoothieyi güzellestiriyor.

herkesin beğeneceğini sanmam ama ben birkaç sefer 'domates+biber+salatalık+maydanoz' gibi karışımlar yaptım.

mantık: akışkan salata

muz+süt+iki yumurta+fıstık ezmesi

bizim kalori için kullandığımız shake.

Kadınlarına dikkat et: www.youtube.com

Kanunları absürt. Literal olarak yok yere erkekleri hapse düşürebiliyorlar.

Şaka değil

Merhaba,


Israil´e giderken, kabinici cantanizda/bavulunuzda -ozellikle paketsiz- yiyecek bulundurmamaya calisin. Cikista yaniniza almaniz sorun degil, sadece giriste sorun.

Giriste vizeniz oldugu icin cok uzun surmez saniyorum polisle gorusmeniz. Klasik sorulara hazirlikli olmalisiniz: Vizenizde yazsa bile, nicin geldiginiz, nerede kalacaginiz sorulari ya da Filistin´e gitme planiniz olup olmadigi (Olsa bile yok demenizi tavsiye ederim.) gibi...

Bunun disinda Türkiye´den gelen kisi zaten vize aldigi icin cok sorun olmuyor giris ve cikislarda. Beyrut´a gidecekseniz ileride, pasaportu degistirmeniz gerekebilir. Israil giris ve cikislarda pasaporta damga basmiyor, bunun yerine cikista gostermeniz istenecek bir kagit veriliyor.

Gidince El Aqsa´ya girebilirsiniz. Kolay bir giris icin TC kimliginizi yaniniza alin, oradaki hanede "Islam" yaziyor mu diye bakacaklar. Iki uc kez de, Fatiha oku ve Sehadet getir diyorlar. Ikna oluncaya kadar biraz cektirebiliyor sacma sapan vakifa bagli insanlar koymuslar girise. Sizin pesinize birini takmak isteyebilirler iceri girerken, sonunda size Kuran satmaya kalkacak ya da para vermenizi isteyecek. Burada dikkat edin.

El Aqsa ve kaziklamayi hobi edinmis Arap saticilar disinda, Israil´de ekstra dikkat etmeniz gereken cok bir sey bence. Hirsizlik orani cok az ama, yine de turistik yerleri gezerken dikkat etmeniz gerekir.


Ek: Beyrut olayina deginmeyi unutmusum. Bazi Arap ülkeleri, Israil´e giris cikis damganiz olmasa dahi (zaten damga diye bir sey yok. Ama diyelim ki vizeyi aldiniz ve seyahatinizden vazgectiniz.) Israil vizesi olan pasaportlulari almiyorlar. Bir arkadasimi nasil olduysa Lübnan´a almislardi ancak cikisi da 3 saat civarinda sürmüstü ve cok cektirmislerdi.

Uçağın saatini kaçırma , bavulunu bir yerlede unutma, yolda bisküvi falan verenlerin bisküvilerini yeme.

vizeni ve giris cikisini pasaporta bastirmazsan arap ulkelerine girisre sikinti cikmaz, ama tabi beyruta kara yoluyla gececekseniz bilemedim. bence israilde takilin, anladigim kadariyla renkli bi hayati var adamlarin

pasaport meselesi var, israil damgası arap ülkelerine girişte problem oluşturuyor o yüzden giriş ve çıkışta damga istemediğini belirtmen gerekli o kadar.

kendi adıma konuşayım, ayak fetişistiyim ve kısa boylu kızların ayakları minicik oluyor :/ ha ben öyle "boyu 170 altında olanlar eklemesin :S :s" tarzı bir gerzek değilim, kesinlikle şu kızlar kötüdür bunlar boktur tarzı aptalca yargılarla bok atmam, "kısa boylu kızlar kötüdür" demiyom, nitekim çooook ama çoook sevdiğim bir sevgilim 1.60 küsürdü. sadece kendi adıma aklıma gelen ilk sebebi söylüyorum ben. ha şu da var: benim tanıdığım faşistlerin çoğu küçük ayağı daha çok beğeniyor, 36-37 numara falan. ben 39-40 diyorum.

ha uzun boylu kızlar da bana bakmıyo orası ayrı, kafam dahil 1.78 amk 1.70'lik kızın yanında bile küçük hissediyom niyeyse.

(bunu kısa boylu duyuru kızlarının sevgisini kazanmak için değil, bu tavır gerçekten çok kırıcı olduğu için yazdım. bana da mesela bazen "sen buna s*k mi diyosun şimdi haha" diyolar, kırılıyorum. o yüzden kimseyi boyuyla yargılamıyorum)

İyi de her türden insan kötüleniyor ki. Misal uzun boylu kızlara da kazulet, deve, aygır, travesti, zebellah vb. isimler takıyorlar.
Ayrıca kısa erkeklere de bayağı gömüyorlar. G.tten bacaklı, s.kim kadar boyu var türlü türlü huyu var vs. diyorlar.

Kısacası millet olarak fiziksel özelliklerle dalga geçmeyi çok seviyoruz. Gerçi sadece biz böyle değiliz, ecnebilerin de bizden aşağı kalır yanı yok.

halk arasında 'götü yere yakın olandan korkacaksın' diye bir söylem var. bu yüzden zihinlere işlemiş olabilir.

Sözlüğü vs baz alıyorsan kotulenmek için kadın olması yeterli.

Uzun kısayı, kısa topalı, topal körü, kör uzanamadığını, uzanamadığı uzunu...

herkesin bir popisi vardır: www.youtube.com

1.85 uzun boy değil, şimdi vay sen nasıl 1.85 uzun değil dersin diyenlerin lincine uğrayabilirim ama orta boylusun, 1.60 boyunda biriyle kötü uyum değil zaten.

ben beğeniyorum ya kısa boylu minyon kızları. zaten kendim de 1.74 civarıyım uzun da değilim yani. Uzun kızlar güzelse tabi ilgimi çeker ama kısa boylu ve fiziği güzel bi kız da bence çok hoş olabilir.

Ben ayak fetişi olmasam da küçük el ve ayak bence çirkin duruyor.Elleri ve ayakları küçük ve çirkin 1.70'lik kız , elleri ve ayakları güzel 1.60'lık kızdan daha tercih edilir değil.Ama genel ortalama olarak boyu uzunsa el ve ayakların küçücük olma ihtimali daha az.

uzunum, kısa kız sevmiyorum.

insanlar gündemi takip etmekten, popüler kültürden, kendi topraklarından çıkmış büyük ustaları yeni farkediyor o yüzden.

acemi +1 güzel çalıyor, güzel söylüyor, karakter olarak da iyi bi insan olduğuna inanıyorum ben

Behzat Ç. sayesinde sevdim ben. Toplumun genelinde bir "kaybedenler kulübü" havası olduğu için aşk üzerine yazılmış türkülere yönelmelerini normal karşılıyorum. Bir de Neşet Ertaş karakter olarak temiz bir adam imajına sahip. Diğer türkücüler gibi siyasete, politikaya kıyıdan köşeden bulaşmış biri değil.

yazdığı türküleri dinlemene bile gerek yoktur. düz yazı olarak okusan yine seversin.

öldüğü için.

Temiz bir insan oldugu icin ve güzel türküler söyledigi icin.

tabiki öldüğü için amk, kırşehirliyim öldükten sonraki popülaritesi inanılmaz can sıkıcı, doğduğumdan beri neşet dinletildiğim için bana baya itici geliyor bu durum

müzik ikiye ayrılır: iyi müzik veya kötü müzik (Louis Armstrong)
usta da iyi müzik yaptığı için seviliyor.

zahidem neşetçilerini de şöyle bir kenara alalım da:
www.youtube.com
www.youtube.com

@uv ne kir cikti be +1

@doxanikee ve @docrivers sallamışsınız. neşet ertaş ölmeden önce popüler olmuştu zaten (ha "aşırı" popüler olması iyi bir şey mi yorum yok). sevenler her zaman seviyordu ayrı.

sevgiyi anlatıyor. www.youtube.com

cahildim dünyanın rengine kandım, diyor daha bişey demesine gerek var mı?

Mevlam ayrılık vermesin gökte uçan kuşa leylam diyor, adam sevilmiyor ki, sevginin kendisi zaten o.

www.youtube.com

www.youtube.com

Neşet Ertaşı seviyorum demek şu sıralar prim yaptığı içindir.Biraz araştırılırsa sevdiğimiz çoğu türkünün Neşet Ertasa ait olduğunu görüyoruz. İnsanın kalbine dokunuyor bazen sözleri.

Efsane olduğu için, sevenleri tarafından ÇOK seviliyor.

Gençler arasında bilinirliğinin artması ise MUHTEMELEN Behzat Ç’de çok çalınmış olmasındandır.

Edit: Son bir yılda ben artan bir Neşet Ertaş akımı görmedim. Behzat Ç. de beş yıl önce final yaptı.

Daha popüler olmasının sebebi ölmesi olabilir, fakat sevilmesinin sebebi bence kendisinin de çok saygılı ve çok sevgili biri olmasından geliyor: www.youtube.com

Gönül kelimesinin içini arabeskçi 'baba'lar boşaltırken bu adam eserleriyle daha bir doldurmuştu: www.youtube.com

Kendisini çok tanımamakla birlikte bildiğim kadarıyla çok içten bir insandı.

Dizide caldiysa sebebi bu demek ki. Yoksa adam guzel soyluyorsa hep guzel soyluyordu, son 1 yilda patlamasini aciklamiyor bu.

kayseri civarında hep popülerdi(orta anadolu diyebiliriz) ancak son zamanlarda vefatından sonra biraz fazla adı geçmeye başladı. İnsanlar facebookda iki dizesini görüp iyi adam falan diyorlar.

Hep seveni vardı iyi insandı gözümde ama şarkıları türküleri bana hitap etmezdi dinlemem pek.

Etmem dogalliktan yanayım

bende de var bilmem kaç senedir. yaş 27 neredeyse. çok takmıyorum ben. ama takıyo olsam boyatırdım. erkeğin boyatması da garip gelmezdi. 60 yaşında bi akraba boyatıyordu simsiyah. ona g.tümle gülüyodum ama henüz gençsin, rahatsız ediyorsa boyat geç doğal olacak şekilde.

boyanmış olduğu belli olacaksa her türlü kötü durur. doğal hali daha iyi.

Çok tuhaf bir renk değilse ve belli olmayacaksa desteklerim. Kendi doğal saç rengine boyamasında bir sakınca yok benim için.

Bence kesinlikle çok gereksiz. Hoş bile durabilir bir miktar beyazlık. Olgunluk katar.

Ben boyuyorum. Kimin ne dediği de skimde değil ^__^

nasıl mutlu olacaksanız onu yapın, kime ne.

Genç görünmek konusunda kesim de önemli.

Genelde genç görünmek için de cildin yapısı, kilo, enerjik ruh hali... gibi etkenler de önemli.

Tavsiyem saçlar beyazladıysa geri kalanı toparla veya vurgula. Böylece saçların daha az dikkat çeker. Mesela ha deyince 50 şınav çeken birine yaşlanmış demeye utanırlar.

Bir de beyazlıyorsa dökülmez derler.

Evet.erken beyazları ve dökülmüyor.Ben denemeye karar verdim.bi kaç gün içinde boyuyacam bakalim

dükkanlı esnafın en büyük hobisi bu, berbermiş manavmış bakkalmış fark etmiyor. adamların ana işi oturup sokağı kesmek, karı kız varsa bakmak, tanıdık varsa laflamak, olay varsa dalmak. hele ki büyükşehirlerde daha vahim, şehir küçük olunca tanıdık olur bişey olur diye dikkat edilebiliyor.

ekseriyetle doğru bir tespit. çok kez denk geldim.

iş/okul ortamında kadın olmayan her adam potansiyel abazadır aga.
esnaflar da bu gruptan işte.

Benim berberim insan olarak da kaliteli, işini de iyi yapıyor. Geçenlerde bir operasyon geçirmişti. Bir süredir de aramadım. Arayıp halini hatırını sorayım bari.

benim berberim sakin, efendi bir adam. hiç öyle itlikleri yok.

Mahallemizde bir berber var. Evli oldugumu biliyor. Cocugumla goruyor vs. Kac defa pesime takildi ki hic dikkat cekici bir tipim de yok. Gerci oyle olsa ne olur tamamen kendi okuzlugu. Resmen yolumu uzatiyorum onunden gecmemek icin.

(bkz: berber dayaması)

Yine de genellememek lazım.

Söylendiği gibi, esnafın önemli bir hobisi bu. Bir de erkek berberi bu, muhtemelen sabahtan akşama çalışıyor ve iş yerinde bile bir kadınla muhatap olma imkanı yok adamların. Doğru demiyorum ama anlaşılabilir bir durum.
Elindeki yahut bekleyen müşteriden çekinse kolay kolay yapamaz ama. Yaşını başını almış, kerli ferli, yol soracak olsan “dayı” falan diye hitap edeceğin adam bile ehehehe yaparsa gemi azıya alır tabii.

Bu dedigin butun esnaflar icin gecerli yalniz. Berberlerin gunahi yok, genelleyeceksen esnaflar olarak genellemelisin ki hakli bir genelleme olur.

Berberim arkadaşım. Böyle şeylerle işi olmaz. Düzgün biridir.

Ayni berbere mi gidiyoruz diye suphe ettirdin. O kadar nokta atışı bi tespit.

@bruce + 1

Berberi efendi, duzgun olan arkadaşlar ne sansliymis :) kadikoy-maltepr civariysa biz de gidelim.

Bir de @femme vitale'nin dedigi durum var. Kollari yana acmayinca sikinti olmuyor :) bilincli mi yapiyorlar anlamis degilim.

Bir yerde su uzerimize bagladiklari ortunun orta kismini seffaf bir naylonla kaplamislardi. Eleman, cep telefonuyla oynamamiz icin yapildigini soyledi. Sonra bi baska berberde "soyle bir sey vardi bir yerde. Cep icinmis" deyince "yok abi onun icin degil. Fantezi yapanlar oluyor" dedi ve ben bir yasima daha girdim. Demek tek sapik esnaf olmayabiliyormus.

Alayi degil ama cogu oyle zaten toplumun. Insan kalitemiz yerlerde maalesef.

Fark ettiyseniz maleficient'in dediği gibi düzeltirsiniz bence. Fark etmek çok büyük bir eşik.

romalıları örnek al, üzümdür, çilektir falan ufaktan ufaktan gelişir o kendi kendine.

Ben tatsız bulduğum şeyleri yerken ister istemez yavaşlıyorum.

veya

Çok sevdiğim yemekleri de yerken tadını çıkararak yiyorum, acele etmiyorum.

Geçiştirmek için veya acelem varsa kimseyi tanımıyorum.(ki aslında öğünlerimizin çoğu böyledir)

Dolayısıyla her öğün çok beğendiğin veya hiç beğenmediğin bir şey yersen muhtemelen yavaşlarsın.

en önemli kurallardan biri yavaş yemek. ağzınıza küçük lokma alıp onu yurtmadan diğerine abanmayacaksınız.

hızlı hızlı çiğneyip zırt pırt çatalı kaşığı yemeklere daldırmak da hoş durmuyor. ağır ağır bekleye bekleye yiyeceksiniz.

ne yediğin önemli nasıl yediğinden ziyade. sağlıklı beslen, sevdiğin şekilde tadını çıkar yerken. boş ver işin şeklini üç günlük dünya!

Tam kan tahlili yaptirmani öneririm. Bir de minik ara öğünler, ana öğünlerde yavaşlatır.

İste arada sozcude cikiyor da goruyoruz arastiranlari. Şu kadar buyuklukte goktasi carpabilir falan diye.

Evet olabilir dediginiz sey. Dunyanin 100 kati buyuklugunde bir sey once galaksiye sonra gunes sistemine girip bize denk gelebilir.

Dünya'ya Dünya'dan daha büyük bir gök cismi çarpmadıktan sonra çok zor, Mars'la Jüpiter arasındaki Asteorid Kuşağı'ndaki gök cisimleri bunu yapacak güçte değil, asteroid kuşağındaki gök cisimlerinin kütlesini bir araya getirsen Ay'ın toplam kütlesi kadar ancak ediyor, zor yani. Daha büyük gök cisimleri, ki hepsi birer gezegen büyüklüğünde neredeyse, Kuiper Kuşağı'nda bulunuyor ama onların da Dünya'ya ulaşma ihtimali yok neredeyse Güneş sisteminin sınırında bu kuşak. Bu durumda bu şekilde bi son olmaz. Ha amafarklı şekillerde bir son mümkün. Yani üstündeki yaşam son bulur falan bunlar olabilir.

Gök taşına gerek yok ki. Normalin çok üstünde birkaç güneş patlaması olsa sonumuz hemen gelebilir. Dünyadaki tüm elektronik aletler bozulur. Uzaydaki uydular zarar görür. Hatta aşırı yüksek sıcaklık değerlerine ulaşılırsa tüm dünyada yangınlar çıkabilir. Canlılık belki bitmez ama en az yüz yıl geriye gideriz.

Öncelikle verdiğin örnek yanlış: Karıncanın insanı değil, evreni algılamasına bakmak lazım;
İnsanın da karıncayı değil yine evreni algılamasını karşılaştırman lazım.

Öte yandan ezerek karıncaları da yok edemezsin, sistematik biçimde herkesi öldürmeden insanlığı insan eliyle de yok edemezsin...

Sorularına gelirsek: İnsanlığın yok olmasına sebep olabilecek maddi, manevi tehlikelerin tamamı üzerinde düşünen, tartışan, atıp tutan veya araştıran insanlar var. Hatta mesela Amerika'da bir felakete karşı sığınaklar yapan büyük bir paranoyak kesim de var.

Buna rağmen böyle felaketleri öngörmek ve durdurmak yerine, 'felaketler gerçekleştiği halde insanlığın devam edebilmesi nasıl mümkün olur?' yaklaşımı daha mantıklı ve pratiktir. Zira depremleri, selleri, tsunamileri, buzul çağlarını veya volkan patlamalarını, göktaşı yağmurlarını... doğayı durduramayabiliriz, fakat doğa olaylarının etkilerinden belli oranlarda kaçınmayı da başarabiliriz.

Bunun için Michio Kaku uygarlık aşamalarından bahsediyordu: www.youtube.com

Bir de düşününce dünyanın sonu geldiğinde eğer yok oluyorsak bunu dert etmenin de alemi yok. Çaresi varsa vardır, yoksa yoktur. Ne yapalım.

evreni %100 olarak anlayamadığımızı düşünürsek teorik olarak mümkün ama trilyarda 1'lik falan bi ihtimal çünkü asteroid, göktaşı mevzuları güneş'ten gelebilicek potansiyel tehlikeler vs. biliniyor pek soru işareti olan konular değil bunlar ve bu cisimler sürekli gözleniyor o yüzden pratik olarak pek mümkün değil.

dünyanın 100 katı büyüklüğünde veya en azından dünya büyüklüğünde bir şeyin çarpması gerekmiyor.

tüm dinozorları ve o dönemdeki tüm canlıların 75%'ini yeryüzünden sildiği "düşünülen" asteroid yalnızca "10 km" çapındaydı. saatte 50.000 km hızla giden 10 km çapındaki bir göktaşının, çapı 12.700 km olan dünyaya çarptığını hayal edin, dünyanın bir tarafından girip diğer tarafından kolayca çıkamayacağı için neler olacağını, okyanusa düştüğünde yaratacağı dalgalanmayı. ya da hayal etmeyin şunu okuyun.

www.bbc.com

1. bana ne naparsa yapsın
2. passat'ı varsa iyi, passat'ı yoksa kötü.

1. Kıskanıyorum.
2. Bilmiyorum.

Dipnot: İşsiz olarak algılayacaklarını sanmam bence onlar da kıskanır.

1-) evden çalışmak bence ofisten zor. freelancer ise zaten işi yaptın, parayı aldın ayrı dert. firma personeli isen konsantre oldun, firmaya iş verdin ayrı dert. bence zoru seçen insanlar.
2-) passat +1

1. Bu benim, ben de kendime iyi gözle bakmıyorum. Yani ofis,şirket ortamı çok farklı. İyi bir ortam olursa gider gelirim, parası bile önemli değil ama işte öyle bir yer yok.

2. Evet işsiz olarak algılıyorlar.

öncelikle üstten bakan sizsiniz, kimse patron kölesi olmak istemez. kendi sorunuz bile önyargı içeriyor, rahatsız edici.

sigortası yatıyor mu diye düşünürüm.

İssizmis gibi is isteyenler olur. Kanka sen hazir evdesin su gun bizim eve bu gelecek sen alsana. Haci surdan bi belge alinacak sen gider misin? Diyen arkadaslar.

1. ekmeğinin peşinde herhangi birisi.
2. dışarıdan kazancı algılanabilecek durumda değilse (araba vb. yoksa) işsiz, güçsüz, aylak. mayışsız, sikortasız oturan, ana/baba parası yiyen gebeş, leş kişi.

Evden çalışıyorum.

Disiplinliyim. Her gün aynı saatte masama oturuyorum. Buna karşın iş saatlerime kendim karar veriyorum. İstersem gecenin üçünde yapıyorum işimi istersem sabahın sekizinde.

Bazı günler dışarı çıkıp bir kafede çalışıyorum.

Toplumun tamamına yakınının kafasının basmadığı ortada. İşsiz sanılıyorum.

1. Ne iş yaptığına bağlı. Örneğin Crossover aracılığı ile uzaktan çalışan arkadaşlara fazlasıyla imreniyorum. Diğer türlü istikrarlı ve sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum ancak başaranlara da helal olsun derim.

2. Evden çalışma yaygın bir çalışma şekli değil. Dolayısıyla sen birine bu durumu söylediğinde muhtemelen "hıııı" tepkisi alırsın ama ne önemi var ki hayatından memnunsan?

Evden çalışıyorum. Toplumu bilmem ama tanıdıklarım işi var gözüyle bakıyor. Neler çektiğimizi kimse bilmiyor ama yine de ofis işine değişmem. İstediğim gibi kalkıp istediğim gibi yatıyorum. Kendime kafa izni bile verdiğim oluyor, bulaşmıyor patron falan ama çalışınca da 30 saat uykusuz, ara vermeden iş yaptığımız da oluyor. O kadar hak ediyoruz yani

oturduğunuz yerden para kazanmak güzel geliyor kulağa ama bu bir süre sonra asosyalizm sarmalına bağlıyor. çıkmak için "lan keşke stüdyoda yapacağım bi iş olsa" diyorsunuz. onun dışında bu tiplerin bana bir zararı yok. bende dönem dönem bu kimliği taşıyorum.

toplumun ne dediği umrumda değil, kimseye de merak edip sormadım.

1. bazen kıskanıyorum.
2. Milletin ne düşündüğünü neden umursasın ki? Gelirinden memnunsa bence gayet de güzel.

1- İşin iç yüzünü bilmediğimden imreniyorum.

2- Muhtemelen “öyle böyle bir şekilde geçinip gidiyor işte. Doğru düzgün çalıştığı yok, evden ufak tefek işler” falan diyorlardır. Maddi durumu iyiyse baba parası gelir akla. Babada da paranın olmadığı biliniyorsa artık yer altı dünyasına kadar yolu var.

1. Ben iyi veya kotu bir gozle bakmam. Normal calisan insan gibi bakarim. Issiz olarak algilamam.
Istedigi saatte uyaniyorsa bir yandan kiskanirim ama bir yandan da is arkadaslarimi gormyeyi, gun icinde muhabbet etmeyi seviyorum, özlüyorum. Genelde gitmek ama aralarda istediginde evden calismak en guzeli. Bir arkadasim isinden istifa ederek kendi danismanlik isini kurdu ve evinden yonetiyor ama gunde 17-18 saat calisiyor. Cocuk dogurduktan iki hafta sonra calismaya basladi yeniden. Dolayisiyla, evde is yapmanin sartlarina da bagli. "Oh ne guzel" de diyebilirim, "Vah vah" da.

2. Bilmiyorum. Hicbir fikrim yok.

Freelance tercüman olarak çalışıyorum ve artıları olduğu kadar eksileri de var. Bazen insanlar onlar çalışırken gezdiğiniz halde onların mesaisi yokken, resmi bayramlar bile olabilir bu anlar, çalışmak zorunda olduğunuzu anlayamayabiliyor.
Bir de ne zaman bilgisayar başına otursam annem-babam ödev yaptığımı düşünüyor. Algıyı boşverin, tadını çıkartabilirseniz çok eğlencelidir.

Kardeş paran varsa, bunu da belli edebiliyorsan hiç bir sıkıntı olmaz.
Paran yoksa, ya da var ama belli etmeme tercihin varsa (passat kullanmamak gibi), o zaman evet işsiz olarak algılarlar.

Eski kız arkadaşım iyi maaş aldığı eski işinden bıkmıştı, freelancer'lık yaptı bir süre.

Freelancer'ların birinci derdi sigorta. Yani hem eline aynı para geçecek bir de üzerine sigortasız çalışacaksa değmez. İkinci derdi yükselme ve kıdemlenme. Ben olaya ekonomik yönüyle bakıyorum. Çok az freelancer bir şirkete girip veya kendi işini kurup kazanabileceğinden daha fazla kazanabilir. Diğer yönleriyle freelancer'lık yapmak bir şirkette çalışmaktan çok da farklı değil. Hâlâ maaşlı bir köle. Hiç yoktan iyidir gibi veya geçici görülmeli, kişi bir yandan ya kendi işini kurmalı veya daha iyi bir iş aramalıdır.

Toplum freelancer'lığı anlayamayabilir.

markayı, modeli neye göre seçtin?

ses kartın var mı bunu bağlamak için?

8 inç monitörlerde popüler 2 3 model var, insanlar genelde onu alıyor parasına göre. genelec, presonus,yamaha, maudio gibi

hatta bu 8 inç monitörlerin bir de sub bası oluyor. isteğe bağlı
www.do-re.com.tr


tabi focal falan da var ona girmiyorum

www.dukkanhifi.com

bu monitörlerin asıl amacı referans doğru ses vermesidir. müzik dinleme deneyimi de güzel oluyor ben daha önce 8 inç kullanmıştım, kartım da dspli olduğu için istediğim equalizer ayarını da tık tık yapıyordum.


focal'in stüdyo tipleri de var.

bunlardaki watt gerçek watt, öyle 5+1 lere , müzik setlerine benzemez, rms değil.

monitör müzik dinlemekten ziyade müzik yaparken kullanılıyor. sadece dinleyiciyseniz gerek yok.

peki dinleyici olarak hangi ekipmana geçmek lazım?

ben bu monitörleri genel maksatlı kullanıyordum, hem elektro gitar, bas amfisi olarak, hem tv izlerken, oyun oynarken, gerçekten güçlü aletler.

tabi ses kartım falan vardı.

bunlardan alacaksan önemli olan 8 inç almak, 5 inçler pek bass performansı vermiyor, 8 inç alıp kısık sesle kullanmak daha iyi.

bunun dışında gerçekten güçlü aletler, sana tavsiyem istanbuldaysan compel'e bi git dene, şaşırırsın ilk defa monitör görüyorsan zaten hehehe

abi hi fi sistemler çok pahalı, en uygun çözüm yine bu 8inç referans monitörlerinden almak, m-audio bx8(yeni serisinin adını bilmiyorum) olabilir ben çok memnun kaldım, yamaha hsm80 de olabilir.

çok param var dersen 3 yollu al ya da genelec

www.compel.com.tr

daha da param var dersen focal'e kadar gider mevzu.

monitör müzik ekipmanlarını genelde müzik yapanlar, yaptıkları müziği olduğu gibi duymak için kullanırlar. elbet standart ekipmanlardan daha detaylı, sahne derinliği yüksek şekilde ses verirler ancak müzik dinleme işi biraz da öznel bir keyif olduğu için atıyorum basları birazcık arttırılmış ve/veya midleri toklaştırılmış ve/veya tizleri yumuşatılmış ürünleri tercih eder normal kullanıcılar. ya da kendi tarzına göre, belirli bir müzik tarzı için de ayarlanmış olabilir cihazlar.

flac ya da yüksek kalite dinleyecekseniz temiz ses alırsınız bundan ama monitör ekipmanlar neyse onu duyurduğu için kalitesiz müzik de olduğunca kalitesiz duyulur. sony mesela, bu fiyat civarına sattığı standart kullanıcı ekipmanlarında yazılımsal olarak ses geliştirme yöntemleri kullanıyor ki dosya kalitesiz olsa bile dinlenebilir seviyeye gelsin. etkisi, farkı tartışılır ama sektörde normal kullanım için satılan ekipmanlarda böyle dokunuşlar vardır.

dinleyici olarak üst seviye hoparlörlerde çok seçenek var; bana kalırsa genelde dinlediğiniz müziğe göre arayışa girmek, sonra da gidip bir şekilde sesini duyduktan sonra almak mantıklı. çeşit çok, maksimum bütçeyi dolar-avroya çevirip best hi-fi speakers under xxx avro gibi aratarak farklı listelerdeki ortak ürünleri bulup onlar üzerinden gidebilirsiniz. tabii kur sebepli bir sıkıntı var, 600-700 dolarlara tam bir hi-fi speaker bulmak pek mümkün değil ama giriş seviyesinde olduğunuz için tatmin edici ürünler bulabilirsiniz.

en önemli kısımdan bahsetmeyi unutmuşum, alacağın hoparlörü ne ile besleyeceğin çok önemli. bu tarz monitör ekipmanlar amfi ister hakkını verebilmek için, o da bi hoparlör parası aşağı yukarı. standart kullanıcılar için olanları ortalama bir ses kartı olan bir bilgisayardan güzelce besleyebilirsin, hatta yeni nesil telefonlarla bile güzel bangırdayanlar var.

ya mesela sallıyorum,
adam acayip güzel bar açmak istiyor diyor ki hacılar manyak bir ses sistemi kuralım o zaman gidip hangi ürünleri alıyor?

bir de belki saçma olucak ama ses kalitesini ölçmek için bir alet var mı? hani şu fotoğraf çekenler ışık değerini ölçüyor ya onun gibi?

mesela odanın bir ucuna koydum ama her yerden aynı kaliteyi alamıyorum bu akustiği ayarlamak için tanışabilir bir alet var mı?

izolasyon dışarı ses gitmesin diye değil, odanın içindeki yankıyı ortadan kaldırmak için.

bu tarz monitörler yerine şöyle: www.youtube.com

şeyler alırsan müzik dinleme zevkin artabilir.

mini versiyon edit: www.youtube.com

izolasyon sadece dışarıdan ses girmesini ya da dışarı ses çıkmasını engeller. yaratmanın tek yolu yüzer oda inşa etmektir. gevurlar floating room derler buna. bildiğin oda içine başka bir oda inşa edip üç boyutta da dışarıdaki oda ile bağlantısını kesiyorsun. inşaat işi yani.

senin muhtemelen yaptığın akustik düzenleme (acoustic treatment) ile ilgili bir hareket olmuştur. onun da raconu var. gidip yumurta kartonu, sünger falan korsan olmaz. odanın modlarını ve rezonans noktalarını tespit edip o noktaları susturman(bkz taş yünü) ayrıca sesi sana yansıtan düz yüzeyleri de bozman gerekir (bkz diffuser, dağıtıcı). düşük frekanslar dörtgen yapılı odalarda köşelerde toplanır. uğultu yapar. köşelere de bas tuzağı (bass trap) koyman gerekir ki bu uğultudan kurtulasın. bunun için de yine taş yünü gerekir. bu taş yünü 70-100 kg yoğunlukta falan olmalı ki işe yarasın. daha azı da kurtarır ama raconu böyle.

dolayısıyla daha işin başındasın.

tavsiyelerim: speaker isolation pad denen bir nane var. bunlar hoparlörü koyduğun yüzey ile hoparlörün bağlantısını keserek olası rezonansları azaltıyor. kullandığın masanın değil hoparlörün sesini duyuyorsun.

köşelere bas tuzağı çok lazım. kesin lazım. el becerin varsa kendin de yapabilirsin. (bkz: diy bass trap)

diffuser'ları da yine kendin yapabilirsin. biraz tahta biraz tutkal bir de hassas cetvel. onun hesabıyla ilgili burada yazışırız gerekirse.

hip hop falan seviyorsan bunlara bir de sub ister. ama sub koyacağın oda da en az bi 30-40 metrekare olmalı ki hakkını versin. küçük odada zulüm olur. zaten müzik = büyük oda ve yüksek tavan.

İlla ecnebi mi olması lazım ? ege yöresinden olmaz mı mesela makarnayı (çıbık olması tercih edilir) haşlarsın sonracığıma halis mulis zeytinyağını( tereyağı olmaz çiçek mısır özü yağı hiç hiç olmaz) dökersin tencereye biraz dağ kekiği ( dağ olması önemli fabrikasyon olmayacak kavanozun kapağını açtığında miss gibi kekik kokacak etraf ) biraz tuz kavuşturursun makarnayla en sona da sarımsaklı süzme yoğurt döktün mü yeme de yanında yat.

sarımsak salça domates

ıspanak sosu.
denendi onaylandı.
müthiş.

uğraşmam diyorsan pastavillanın mı ne hazır makarna sosları vardı, az pahalı ama güzel. onun dışında evde yapılan için tavsiyeler:

- domatesli sosta mutlaka kekik olsun
- kıyma biraz ağırlaştırıyor ona göre yapın.
- sosu hazırlarken makarnanın kaynadığı suyla yapın. şehir efsanesi midir tartışılır gerçi ama...
- kimyonu ya çoz az koyun ya hiç koymayın, fazlası tadı mahveder.
- biberiye sosa güzel gider.
- sosun içine erimeye müsait peynir atılabilir şukela olur.
- sarmısaksız sos, sos değildir.
- ben serviste değil de haşlandıktan sonra doğrudan makarnanın üzerine dökülmesi taraftarıyım. daha samimi.

onun dışında her sos için temel tarif aynı yağı kızdır, rendelenmiş domatları at, baharat, sarmısak... gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış,istediğiniz malzemeyi ekleyin, abartmadan tabi :)

Barilla pasta sauce. Basilico, classico ve olive olanları güzeldir.

Bence en lezzetlisi kıymalı makarna. İtalyanların bolonez dediğinden.

Kıyma
Soğan
Domates veya püresi
Sarımsak
Maydanoz
Zeytinyağı
Tuz
Toz biber
Salça

Domatesler, soğanlar diri kalsın istiyorsan tuzu erken atabilirsin. Salçanın tuzuna ve damak tadına göre ayarlarsın.
İstersen tarife yeşil biber de ilave edebilirsin.

Bu tarifin olmazsa olmazı maydanozdur. Başlamadan önce malzemeleri tavaya girecek şekilde hazırlamanda fayda var.
Makarnayı kaynayan suya atıyorsun, makarna haşlanırken sosa başlıyorsun: Bu sos takriben 10dk sürecektir. Malzeme miktarına ve ateşi iyi ayarlamaya alışman birkaç deneme yanılmayla olabilir. Göz kararı yap.

Önce tavayı biraz ısıtıp boş tavaya kıymayı koyarsın. Tavayı ve kıymayı yakmadan orta ateşte çevirirsin.
Kıymada pembelik azalınca soğanı atarsın, biraz da yağ eklersin.
Artık tavanın altı biraz daha açık olabilir.

Soğanlar biraz ölünce bu sefer sarımsağı atarsın. Sarımsakla birlikte varsa yeşil biberi de atıp ara ara karıştırırsın. Yeşil biberden 1-2dk sonra bu sefer domatesi atıp karıştırırsın. Yeşil biber yoksa direk domatese geçersin.

Gerçek tuzlu köy salçan varsa domatesler biraz ezildikten sonra ondan eklersin. Tuz ve toz biberi de salçayla birlikte atarsın. Bu aşamada hem salçanın çiğliğini alırsın hem de tuzla biberi iyice karıştırırsın.

Sosun altını söndürmeden 1 dk önce kıyılmış maydanozu eklersin.

Bu arada makarna haşlanmış olur. Sosa yağı fazla koyduysan makarnayı iyice süzersin. Yağı az gibiyse makarnayı biraz ıslak şekilde tavaya alırsın sosla birlikte çevirirsin.

Miktarlar, ateşi nasıl kullandığın, nasıl doğradığın, ne kadar pişirdiğin bunlar hep el lezzetiyle ilgili.
Malzemelerin kalitesi de lezzeti değiştiren diğer bir etken.

Afiyet olsun.

Domates rendesi (püre de olur), sarımsak, kekik, kekik/4 oranında taze çekilmiş karabiber, tereyağı ve tereyağı/3 oranında zeytinyağı.

Kekik yerine reyhan da oluyor. Hiçbiri yoksa kuru nane.

İtalyan Pizza sosu olarak da geçer, bence makarnaya da yakışıyor.

Kimse kremalı tavuklu mantarlı dememiş.

labirent serisini tam bilmemekle beraber o yaşlarda okuyup çok beğendiğim serileri yazıyorum

+percy jackson serisi ve aynı yazarın diğer mitoloji serileri
+ulyssess moore serisi(harikadır mutlaka okusun)
+talihsiz serüvenler dizisi(bu da harikadır hatta netflixte dizisi var şu an)
+bu kitabın adı sır kitabıyla başlayan bi seri var ilk 3 kitabını okuyabilmiştim ama o da iyidir
+erkekse ve futbol seviyosa vahşiler futbol takımı(gerçi bunu 10 yaşında falan okudum bi tık küçük gelebilir ama eğlenceli bi seri)
+tomas brezina'nın bilimum kitabı, şu an coğrafya ve ülkeler konusunda deli gibi bilgi sahibiysem ilk tohumları onun kitaplarından başlıyor

şu an aklıma gelenler bunlar

edit: 1-2 yıl sonra da(gerçi şu an da olabilir belki çocuklar erken büyüyor artık) açlık oyunlarını okuyabilir.

Sartre - varolusculuk bir insanciliktir

Bence klasiklerle tanışması için tam yaşı. Ben de tam o dönemlerde, 10-12 yaşında Suç ve Ceza yı okumuştum ve uzun süre etkisinden çıkamamıştım. Tabi Youtube kanallarını takip eden biriyse, enes batur sever biriyse veya watpadd okuyan biriyse kuvvetle muhtemel klasikleri pek sevmeyecektir, önyargılı bir "sıkıcı" damgası vuracaktır.

Ama öyle değilse bence tam zamanı. Benim en büyük pişmanlığım o dönemlerde yayınevleri çeviri kalitesinden bihaber olmam. İş bankası, iletişim,Yky, Can, İthaki dışında pek tavsiye etmem.

benzer serilerden çok kaliteli hikayelere yönelmesini de tavsiye edebilirsin:

hobbit
küçük prens
harry potter
watchmen
popüler çizgi romanları okuyabilir aslında internette de dolu var.

Momo

isaac asimov - herhangi bir kitabı
jules verne - aya yolculuk (kitabın yazılış tarihinin üstüne basıla basıla okutulmalı)
jorge luis borges - herhangi bir kitabı

tam harry potter yaşı! verin damardan...

Harry Potter +1
O yaş için tek geçerim. Çok katkısı olur.

Harry potter serisini almıştım, okudu. Fantastik serileri seviyor. En son da labirent serisini okumuş işte, nasıl bilmiyorum ben okumadım labirentleri, ona benzer olsun diyince sorayım dedim. Hepinize teşekkürler :)

Elizabeth Hurley

i.warosu.org

isimleri de yazarsanız çok iyi olur. google görsellerde arattırmakla uğraşmamış oluruz.

mermize, çok sık karşılaşınca bu durumla ben mi çok kolay beğeniyorum diye kendimden şüphe ettim. bakalım zor beğenenlerin 10larını görelim :)

helena christensen, naomi campbell, grace kelly, betty page, rita hayworth. çok güzel bir kadının albenisi olmayabilir, erkekte de var o durum. vincent cassel çirkin ama daş gibi herif mesela. karizma, duruş veya ne denirse.

cdn-img.instyle.com

10 , başka beğendiğim bi kadın yok ,jessie j sadece güzellik falan değil yetenek konusunda da çok etkiliyor beni.

Alessandra Ambrosio!!
Megan fox news.tfw2005.com boyle bir sey cikti da 10 vermedik mi?
Katy pery (su anki degil, eski hali)
Adriana lima soylemezsek ayip olur.
Asli Enver

Aklima gelenler bunlar. Gerci duyurudan da 10 dedigim olmustur 1-2 tane. Erkekler les ama :D

ruth wilson

celebmafia.com

jennifer connelly

playtusu.com

yaşlı sevmiyorum. aklıma bunlar geldi ilk.

Hiç 10/10 listesi düşünmemiştim ama ilk aklıma gelenler bunlar:

gwyneth paltrow: gençliği,
monica bellucci: gençliği,
olivia wilde: bu kendini diğerlerinden erken saldı

Tam ortalama bir insanım. (karakterli hatlara sahip kadınları beğeniyorum)

Uzun vadede karakter daha önemli benim için. Biriyle tanışmamın 10. dakikasından itibaren karakteriyle de yargılamaya başlıyorum. Sonrasında da yüzü ne kadar güzel de olsa karakteri beni itiyorsa yapacak bir şey yok.

Charlize Theron

Burda kimse kimseyi beğenmez kural budur. İfşaları görmesek herkesi bir şey sanacağız, özgüven tavan.

instagram.com

Esmerin güzeli çok güzel oluyor bence. Bu kadın da shay mithcell.

barbara herhalde barbara manken olan
78.media.tumblr.com

yanına yaklaşıp sizin kadar güzel olmak yasaklanmalı demek istiyorum.

Astrid Berges Frisbey (10/10)
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

Sophie Marceau (9/10)
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

Marion Cottilard (9/10)
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

Romola Garai (8/10)
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

Winona Ryder (Bram Stoker’s Dracula’daki hali) (8/10)
i.hizliresim.com

Eva Green (8/10)
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

Bunlar dışında Kaya Scodelario’yu da severim ama onun resimlerini atmaya üşendim şimdi.

Sophie Marceau'ya da 10 verilmediğini gördüm ya artık gözüm açık gitmez.Ben de yorumumu yapayım.Bence burada bariz çok güzel kadınlara düşük puan verilerek ego tatmini yapılıyor.

marion cotillard
i.radikal.com.tr

Léa Seydoux
pbs.twimg.com

Inbar Lavi
pbs.twimg.com

nicole kidman
pbs.twimg.com

funda eryiğit
www.magazinhaberleri.com

Sevgi de aşk da birden fazla kişiye karşı duyulabilecek duygulardır. Birisi aynı kişiyi hem sevip hem de bu kişiye aşık olabilir. Duyguların dereceleri de kişilere ve ilişkilere göre değişir.

Duyguların dışavurumu, pratiğe dökülmesi ise başka bir mevzu.

Aşk: cinsel çekim olarak,
Sevgi: gönül bağı, yakınlık, kaybetme korkusu... gibi çeşitli biçim ve derecelerde ortaya çıkar.

Edit: sanırım kastın bir kişi aynı anda 2 kişiyi birden hem sevip hem de bu kişilere aşık olabilir mi?
Cevabı: evet, mümkün, fakat pratikte ikisini birden ikna edemediği sürece bu yaşanamaz.

Poligamist bir ailede yetişmiş birey deneyimlerini aktarmış: www.quora.com

yaşamadım ama gördüm. bir kişiyi severken diğerine aşık olmuştu arkadaşım bana da garip geliyor ama var böyle bir şey.derecesi ikisinin de aynı olmuyor sadece.

Hayir. Sevilen birdir, cogaltilamaz.

Şimdi sana gösteriyorum 1-3-2-3'ü nasıl basacağını, en kolay ve ideal yol bu.

i.hizliresim.com

Yüzük yerine serçeyi de kullanabilirsin ki ben normalde onu kullanıyorum. Serçeyi kullanırsan yüzük boşta kalıyor, altıncı tele onunla da basabilirsin baş parmak yerine ama bence alışmalısın, ilk deneğinde hiç rahat hissettirmeyecek ama sonra büyük kolaylık sağlıyor.

aaa çok sağol emek harcamışsın :)

serçe parmakla evet daha basılabilir geldi ama o akor geçişleri baya zor oluyor. onu bastıktan sonra tekrar 1-2-1 yazan yere geçmek baya zor. beethoven'ın für elise'si parça. başları baya kolay da bi burası sıkıntılı.

gitarın akustik mi klasik mi? eser klasik olduğu için klasik gitarla çalsan daha rahat olabilir

ör: www.youtube.com

1-2-1'i nasıl basıyorsun? Onu da baş parmakla yaparsan çok kolaylaşıyor geçiş, video çektim ona da kısaca.

streamable.com

Gitar EB'de bu arada ses o yüzden farklı gelir.

Keyfini çıkar. Oluruna bırak.

Hocam bende öyle yapıyorum zaten karı koca gibi yaşıyoruz evlilik simulasyonu gibi.

Duyuru nick uyumu.

Arkadaşız demeyin, ayıptır. Adını koyun, madem takılacaksınız, adam gibi ilişki içinde olduğunuzun idrakinde olun. 6 aylık arkadaşlık yakın arkadaşlığa evrilmez, arada hoşlanma vardır, ilgilenme vardır, haliyle yakınlaşma vardır. İkiniz de birbirinizi istiyorsunuz ama ya konuşmayı gözünüz yemiyor yahut "arkadaşlığımız bozulur" diye kendinizi kandırıyorsunuz.

Arkadaş desen arkadaş değil, sevgili desen sevgili değil, fuckbuddy desen fb değil, saçma sapan arada bir ray oluşturmuşsunuz. Tut kendine çek ve dudaklarına yabış. O rayı kır. Doğru düzgün, adı olan bir yola geçersiniz.

Bi de öz kardeş ne lan? Öz kardeşinin (rızasıyla) donunun altından götünü mıncıklamak isteyen kaç insan vardır dünya üzerinde?

Umarım trolldür.

Malesef trol degil tespitiniz gayet yerinde ama dedigim gibi biz ilerlerken kardes gibi olduk demisti birkaç kere ve o zamanlar içinde oturuyordu bu kelime bu masaj olayları son 3 aydir mevcut isiklari kapat gece lambasini aç hadi gel modunda bazen istemiyor sirf istemedigi zamanlar ustune gittim tamam tamam hadi diyerek o zaman diyerek başladık.

Sevgili degiliz haklısınız fb olayı kesinlikle olamaz birbirimiz uzerinde cok hakkimiz var en cok birbirimize guveniyoruz arada ciddi bir sevgi mevcut.

ilk zamanlarda benim aptalligimdan kaynakli sevgili olmaya tesebbus ettim red etti ama arkadaslik bitmedi devam etti sonra bende unuttum baska kizlarla takildim yine devam ettik.

Ben yakin arkadaşlık rayında ilerledigimizi dusunuyordum ne zaman dank etti omuz masajı boyun masajı derken ayak masajına indik ayaktan sonra bacaklar vs vs ilerledi

Simdi ne soylesem laf degil haklisiniz arkadas arkadaşın bacaklarini omzuna atip masaj yaptirmaz saçma sapan bir durum icerisindeyiz adini koymaya çalisirken sen bana o gozle mi baktin ben sana guvendim yaziklar olsun moduna girerse ciddi anlamda yüzüne bakamam.

Anasının dini. Daha "ne gözle" bakacaksın? Yaşlar kaç?

20 ve 22 ikimizde olayin yanlis oldugunun farkindayiz aslinda ister istemez cocuk degiliz sonuçta. Mesela sirt ustu yatarken kulak arkasi boyun çene koprucuk kemikleri gogus bolgesine yaklasinca haliyle nefesler birbirime giriyor genelde gozu kapali oluyor zaten herhalde en romantik anlardan biri arkada surekli muzikte acik olur.

Bu konulari saymazsak eger

Surekli bir gerilim mevcut gün içinde tatli bir gerilim ama kirici boyutta değil ufak atismalar vs.

Bunlari yazarken bile olayin ne kadar sacma oldugunun arkadaslik degilde erotik kitaptan alinti gibi duruyor farkindayim ama vaziyet tam olarak bu.

Bu yol yol değil bununda farkindayim.

Bi kiz birsey hissetmedigi bir erkeği bu kadar yakinina sokar mı gece ustunu örter mi cocuk gibi ilgilenir mi onuda bilmiyorum o su anda icerde ben sigara yaktim düsünüyorum olum malbeyanı sen ne bok yiyorsun diye.

Siz olmuşsunuz dostum. Ağır adımlarla yürümeyi bırakıp dört nala koşun. Hayırlısı olsun.

Ps. Gaza gelip iki gün sonra "doğum kontrol hapı hangi evrede kullanılsın" diye başlık açma sakın, koşun dedim diye de o kadar abartma.

Gordugum en uzun on sevisme. Haftalarca surmus ahaha

memelere masaj yapacak kıvama gelip nasıl öz kardeşi gibi olunuyor, bana bi anlatın hele. yaşlar küçükmüş zaten ya ne istediğinizi bilmiyosunuz ya da açıkça söylemeye cesaretiniz yok. o masajlar sırasında nefesler karışıyor demişsiniz. e cinsel çekim var da aşk mı yok? aşk varsa konuşun sevgili olun aşk yoksa ya sevişin ya da bu saçma sapan durumu bitirin.

hocam boşta kalırsan rahiplik falan dene.

neden bi isim bi tanim yapma geregi olsun. iki insan konusmadan uzlasiyorsa bu boyledir. buralari okuyup gaza gelip de gidip bir isim koyalim bu ise dersen her sey umdugun gibi olmayabilir. karsi taraf kardes gibi gördüğünü bildiği icin senden hamle bekliyor da olabilir ötesini asla istemiyor da olabilir. akisina birak hocam, akis iyidir. bu seyler iki kisiliktir...

konuyla ilgili klip: www.youtube.com

Friends with benefits diye bir kavram icad olundu. Romantik ihtiyaçlarını giderip, baskı altında hissetmeden insanlar yakınlaşıyorlar.

Öte yandan belki kızın ensest fantezileri vardır. Şikayetçiysen ayrıl, değilsen akışına bırak.

Kiz ilgin sicak dursun diye elletiyor gibi geldi valla en acik tabirle.
Sonuclari yazin buraya ama bir ataginiz daha oldugunda istemeyecek cunku oyle bir sey isteyecek insan masajla, bilmem neyle gelmez yahu.
Diger kizlari kiskanmis olabilir icten ice.

18 yaşından önce kaç kişi seks yağıyor memlekette allasen, benim çevremde sinemada sevişme en babası ebeveyn çalışan arkadaşın evinde sürtünme sex.

Gerisi normal geliyor neden anormal gelsin onu anlamadım.

Ergenliğim sekssiz geçti.

dogal

Gayet doğaldı. 3-4 seferden sonra suya alışıyo insan.

Seks benim çocukluktan beri merak ettiğim bir konuydu. Bana ergenlikten sonra da doğal geldi. Çünkü hayal etmektense keşfetmeyi tercih ettim.

Öte yandan birbirine alışman zaman alabiliyor. Kimi kendini ifade etmeyi bilmiyor, açıkça sorsan da neden hoşlandığını dile getirmeye utanıyor.

Deneyimsiz olması sıkıntı değil, ama ne istediğini bilip utanıyorsa ihtiyacını tatmin edemeyebiliyorsun, bu sefer o da kendini yeterince vermiyor, bu durum atmosferi bozabiliyor. Bu yüzden ne istediğini bilen kimselerle birlikte olmak daha tatmin edici.

Havalimani kaziklar.

Kadikoy carsida satir doviz var, otobus duraklarinin karsi tarafinda. Orasi alir.

en iyi kuru bulma ihtimali kapalıçarşıda olur. ama yine de çok umutlanmayın. beni zamanında tenge, manat ve ruble'de iyi kazık yemiştim.

ülkesine dönen japon bul, ona ver, ondan da artırdığı TL'si varsa almayı dene. Parça parça da olsa verirsin.

kapalıçarşı dışına bakma bile ama orada bile güncel kura göre güzel kazıklanırsın. ben yaşadım oradan biliyorum.

Nasi kaziklaniyosunuz? Ben hic kaziklandigimi dusunmuyorum. 100 tlde 1-2 tl zarar etmek mi bahsettiginiz? Nasil kazik?

Havalimani kazik mesela ve banka da oyle bence, 100tlde kayip rahat 20tlyi filan bulur da normal dovizcilerde nasil?

euro, dolar yada paund değil ki bu. japon yeni bulunmuyor. kuru neredeyse kafalarına göre ayarlıyorlar.

Anadolu yakasındaysanız ben alırım güncel kurdan.

bende de 61 bin yen kaldı, güncel kurdan nerede çevirebilirim? Kapalıçarşı hariç, çünkü kafalarına göre kur belirliyor adamlar.

kapalı çarşı dışında anca japonya ya gidecek biri bulursanız en iyi kurdan bozdurursunuz.

O zorbalık dediğin şey laptopun ekranını kapatana kadar. Telefonu cebine koy, bilgisayarı kapat bir yürüyüş yap.

Bunu yapamayacak tıynette birisiysen 7 milyar insan yaşıyor dünyada, her dakika bir bebek ölüyor belki, neden sana niye üzülelim?

Sen dediğim konuyu açan kişi değil.

1- Böyle bir şey yok. Bilgisayar kişinin kontrolünde. Açıp özelini dağıtırsan milletten her şeyi duymayı da göze alacaksın. Çünkü paylaştığın içeriği yoruma sen bizzat açıyorsun. Bana da biri hakaret ederse engellerim, geçerim, ileri giderse dava ederim.

Teknolojiyi kullanmayı bilmeyen, laf işitmeyi kaldıramayan... meydana çıkmasın.

2- Engelleyip geçemeyenler doğal seçilimle eleniyorlar.

Bu tarz kampanyaları yürütenler, yardım kuruluşları, bu işlerden kâr eden kurumlardır. Bu kurumlarda çalışan insanlar duygu sömürüsü üzerinden para kazanıyorlar. Bildiğin profesyonel dilencilik. Yine bu tarz 'sosyal sorumluluk projeleri' adı altında vergi kaçıran şirketler var. Yani bir şirket bu işten kâr etmese 'sosyal sorumluluk' güder mi? Güderse batar.

Yine yardım kuruluşlarının topladıkları bağışların büyük bir kısmı da kendi masraflarına gidiyordur. Bunun yardım yemeği var, reklamı var, organizasyonları var... Yani maksat 1 aç daha doyurmak değil, 1 yaralıyı daha iyileştirmek değil, bu şirketleri 1 yıl daha devam ettirmek 1 aç doyurmaktan daha önemlidir.

Son olarak bir çok düşkün düşkün olmayı hak etmiştir. Çoğu dilenciliğe ve hazıra alışmış, verilen eli tutup kendini kaldırmayı bilmemiştir. Çalışmak, üretmek, kendine ve çevresine faydalı olmaktansa duygu sömürmek işlerine gelmiştir.

bir laf öğrenmişsiniz "doğal seçilim" diye, sabah uyanıyorsunuz doğal seçilim, akşam yatıyorsunuz doğal seçilim. keşke sizler de doğal seçilimle elenseniz. engelleyip geçtiğiniz veya dava ettiğiniz kişilerin, sizi takip etmeyi bırakacağına eminsiniz yani. kimsenin kilosuyla, dış görünüşüyle dalga geçmem, dün, sanal zorbalığın kralı yapıldı mesela. verse hayır derim demeye kadar düşüldü.

@bos gezenin bos ustasi; her dakika bir bebeğin ölmesi, bir insanın ölmesine "sebep" olmaya gerekçe değil diye düşünüyorum.

@idexo; her kişinin olaylara tepkisi farklıdır, bu insanlığından kaybettirir mi? canını psikolojisi daha düzgün ya da güçlü insanlardan daha mı değersiz kılar?

1- Eleştiri nerede biter, zorbalık nerede başlar biraz düşünmek lazım tabii. Bence zorbalık gerçek hayata etki etmeye başladığı zaman; örneğin hedef gösterilen kişinin yaşadığı yeri insanların taşlaması, o kişinin sokakta yürüyemez hale gelmesi vs. Onun dışında tek bir kişiyle paylaştığın resim veya yazının genele açılarak arkadaşlarının yüzüne bakamaz hale gelmek de zorbalık.
2- Yapım gereği ağzımı doldura doldura kimseye küfredemem, klavye ile bile olsa. Üzerim diye değil, elim gitmiyor. Öte yandan X ünlü veya ünlümsü kişisinin sosyal medya üzerinden ona buna sataşıp sonra toplu yüklenmeyle karşılaşınca ağlaşmasını son derece yapay ve gereksiz görüyorum. Aklı başında bir ünlü / ünlümsü muhakkak hakaretler arasında da bir ayırım yapıyordur. Atıyorum "Ay son çıktığım alışverişten zilbilyon dolara aldığım kürküm nasıl olmuş" şeklinde bir paylaşıma sanırım "kıçım gibi olmuşsun", "pis katik, sen de ölürsün inşallah" tarzı cevaplar geleceğini hesaplıyor olmalılar. Öte yandan kendi derin kalınlaşmış olabilir ama çevreni, hele çocuğunu paylaşmayacaksın takipçilerinle aranda böyle bir sevgi/nefret ilişkisi varsa.

'her kişinin olaylara tepkisi farklıdır, bu insanlığından kaybettirir mi? canını psikolojisi daha düzgün ya da güçlü insanlardan daha mı değersiz kılar?'

Evrim değerli/değersiz ayırmaz. Adapte olan hayatta kalır, adapte olamayan elenir. Kimse internete girmek zorunda değil. Oraya girmek isteyenler de oralardaki risklere karşı hazırlıklı olmalı. Ticaret de bir risktir, herkes başarılı olamaz. Riski alıp almamak kişinin elinde. Bu da onun gibi. Kimse ticaret yapamadığı için daha değersiz değildir, ama daha zengin olmak istiyorsan risk almak zorundasın. Yoksa gir fanusuna yaşa. Kimsenin de umurunda olmaz.

tam olarak ne yazmıştın?

Olumsuz derken ne?

Sozlukte “olumsuz” entryler duruyor hala. Olumsuzdan daha fazla yazmis olmalisiniz :)

Entry şuydu:

tüm bu yaşadıklarımız bir şaka mı lan?

danla biliç diye biri var ve kayda değer hiçbir vasfı olmayan bir kadın bu. buna rağmen milyonlarca insan kendisine "rağbet" gösteriyor ve sebebini bu milyonlarca insanın biri bile bilmiyor.

yarın da sözlüğe geliyormuş. hasiktir lan cidden hasiktir.

danla'ya onu tanımayan biri ne sorabilir lan? gerçekten ben mi bir şeyleri kaçırdım? bu kadına ne hakkında soru soralım? uzmanlık alanı nedir?

internetin anasını s**eyim.

hesap uçurulma gerekçesi olarak ne yazıyor?

yazdığın gibiyse eğer yazık olmuş. sözlüğü boşver zaten başka bi mecra arıyorum ben de. bana katıl.

@eloria

05.02.2018 22:40 [uçur] format & gg

formata uygun değil demek ki, tanım kasmak gerekiyor.

@elorelia

sözlükte son 24 saat içinde 50.000 entry girildiyse zaten 49.900'ü formata uygun değil. bu işin bahanesi. biliç olayına bozuldular acısını çıkartıyorlar kendilerince.

açtığın bu duyurudan esinlenerek yazıldı: eksisozluk.com

sesli güldüm.
danla'dan nefret ediyorum ama sosyal medyada yükselen akımı ve yeni dünyaya gerici yaklaşmanız yüzünden sizden daha da nefret ediyorum.

Danla gibi bir figür mü daha itici, onların hater'ları mı?

Kesinlikle ikincisi..
sevmiyorsan izleme, okuma..
Ben sevmiyorum, ama sözlüğe gelmiş, gitmiş, banane ilgilenmiyorum.

Sözlüğe geliyorsa o başlığa girme,
Sevmelerini sevmiyorsan, sevenleri engelle. Çok saçma ya.

Çığrından çıkmış iyice. Entrylerimin %90'ını silmiştim, 131 tane var şu an. Yazmıyorum takip de etmiyorum. Alternatiflere yönelmek gerek artık sanırım.

şimdi bakınca fark ettim; benim de bir entry'e gg demişler.

entry şuydu:

başlık: emrah karaduman

"pluton şarkısı bayağı stream of consciousness.

hani, esinlenme falan değil, bayağı şarkıyı almış koymuş.

yukarıda ispanyolca anonim bir eserden aldım dediği yazılmış ama öyle bir şey bulamadım ben. değişik...

en azından stream of consciousness cover falan yazsaymış, öyle olmuş çünkü.

edit: emrah karaduman'ın şarkısı pluton (0:14) www.youtube.com

dream theater - stream of consciousness (3:04) www.youtube.com "

benim 3 hesabımı bi gecede uçurdular, olay şöyle oldu.

netflix'in imwaldo muhabbetinde, hoş karşılamadığımı yazdım, aa bi baktım hesap gitmiş

ikinci hesaba girdim, yine aynısını yazdım, ikinci de gitti

üçüncü hesaptan da girdim, üçüncüsü de gitti.


herhangi argo, format sorunu yoktu,

2000li yıllardan beri sözlükteyim.

üzülmedim şahsen, iyi oldu, bunun böyle olması gerekiyordu. artık çok kötü olmuştu sözlük. pişman da değilim, üzgün de değilim, yeni hesap bile açmadım.

ayrıca olumsuz entryler duruyor diyorsunuz ya, dün gece okudum, dün gece hala entry giriyolardı, her girilen entry bi süre sonra kayboldu gitti, emin olun o yazarlar da uçuruldu.

netflix olayına geri döneyim, gece saat üç, bir başladı entryler hızlanmaya, 100 200 300 500 gidiyor, çatır çatır entry giriliyor, uçurulduktan sonra takip etttim sabaha kadar, en az 700 800 yazar uçurdular o gece

@Photographer

evet anlatmak istediğim bu. özellikle kendileriyle ilgili konularda bekçilik yapıyorlar. danla'yı sözlüğe çağırdıkları için danla ile ilgili başlıklarda açık arıyorlar.

imwaldo'dan para kazandıkları için onunla ilgili başlıklarda açık arıyorlar.

uçurulma gerekçelerimin üçü de farklıydı, formata aykırılık diyor, tanım tamam herşey tamam kaldı ki format diye bişey yok.

argo diyor, tek bir kötü söz yok.

formatı anlayamamak diyor, olm 2000 den beri buradayım ben hiç uçurulmadım.

bu bize şunu gösteriyor, netflix reklam parasını sağlam vermiş.

2 danla bilic de sağlam para vererek oraya çıkabilmiş.

bu kadar koladıklarına göre

3 fakbadi aramıyorsan eğer, sözlük günümüzde çok gereksiz.

biz son değiliz, ilk de değiliz, dalga dalga ne yazarlar sildi gitti hesaplarını bu taaa 2004lere dayanır.

kaldı ki bir sürü entry okudum danla bilic'in sözlükçülere o.ç. dediğine dair.

sozlugun ne kadar kokusmus bir yer oldugunu anlamaniz icin daha ne olmasi gerekiyor?

hadi @işimdeyim gücümdeyim hakaret etmis olsun ondan ucurulmus diyelim. @rahip janick'in entry'si gg ise emrah karaduman'in yaptigi ggggg falan herhalde :)

ben de ''bilal'e anlatır gibi anlatmak'ın ingilizcesi'' başlığını açtığım için uçurulmuştum asdgfh

demem o ki; tanrılar kurban istiyor. dana bilic olayı da iamwaldo olayı da farksız.

Sözlük ne için var? Para kazanmak için var.

Bak yukarda arkadaş netflix hakkında olumsuz konuşmuş. Hesabı ucurulmus. Sebebi gayet açık, netflix para veriyor eksi'ye.

İş birliği yaptığınız insan/firmanın hakkında olumsuz konuşulmasını kabul etmez kimse.

Onlara para kaybettirir, çünkü hem sana para veriyoruz hem üyelerinden küfür yiyoruz diye.

aramıza hoşgeldin.

haksızsın...

Evlilik istemeyen biriyle birlikte olmayı kabul etmişsin, çünkü seviyorsun.
O zaman formaliteden evlilik yapacak olmak seni neden bu kadar üzüyor?

Acaba sen aslında bir şekilde zamanla ikna olur diye mi birlikte oldun? Yoksa gerçekten evlilik senin için önemsizdi, mühim olan birlikte olmanızdı ise, neden şu anda "ya bi imza atalım yeter ki birlikte olalım" diye düşünmek yerine "gelinlik, yemek, kutlama" kısmında takılı kalıyorsun?

Zamanında benzer bir yoldan geçip evlenmemiş biri olarak söyleyeyim ki, ayrılmayı göze alıyorsan evlenme. O gitsin sen kal, yollarınız ayrılsın. Ama bu kadar sevgi geçmiş vs. varken bence denemeye değer.

Ha bir de önce kendine dürüst ol. Ne istediğini bilmenin bir zararı yok. Ama isteklerini arkaya atıp kendini kandırıyorsan bir şekilde ortaya çıkıyor işte. 5 yıl sonra bile olsa...

haksızsın. seni sevmeseydi evlilik istemeyen insan gitmeden nikah kıymayı da düşünmezdi.

@Icha işte formaliteden değil diyor zaten kendisi de. bunu böyle düşünen benmişim, gitmeyecek olsa, "biz burada max. 1 sene daha böyle takılır sonra evlenir kendi evimize geçerdik" diyor. formaliteden olmayacak işte ama böyle ne bileyim saçma bir şey olacak

Ee nikah kıyalım ama başka hiçbir şey yapmayalım mı diyor sevgiliniz? Nikahta giymek için güzel bir beyaz elbise/gelinlik alın, sonrasında aileyle, yakın arkadaşlarla 10 kişi, 20 kişi artık neyse bir yemek yiyin güzel bir yerde. O gün evliliğinizi kutlamış olun.

Anlattıklarınızdan bu kısmı anlayamadım çünkü ben, kutlamaya yemeğe tamamen mi karşı yoksa siz mi öyle olduğunu varsayıyorsunuz? Bence tamamen haksız değilsiniz, evlenirken sevdiğiniz insanlar yanınızda olsun kutlayalım istemek normal. Ortada buluşursunuz bence, büyük bir sorun olmamalı bu. :)

Nikahtan sonra ufak bir eğlence organize edebilirsiniz yine de, bu dileğinizi bence söyleyin sevgilinize. Bence sizin sıkıntınız, aşırı romantik düşünceler ile bu kararın alınmamış olması, filmlerde bize empoze edildiği gibi süreci yaşamıyor olmanız. "Bana hala soğukmuş gibi geliyor." demeniz bunu gösteriyor. Bence soğuk değil, sadece evliliğe gereğinden fazla anlam yüklemiyor ki bunun tam tersinden çok daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Hayatını sizinle birlikte geçirmek istiyor, ömemli olan da bu.