ogrenir. ne ogrenmek istedigine bagli gerci. bol bol referans edilen kitaplar var, onlar yardimci olur.

hangi dil odagin? var mi aklinda once sundan mi baslasam diye? eger sadece mobil uygulama varsa aklinda:
python (isinma turu ve opsiyonel olarak) > c (programlamanin temel ilkelerini ogrenmek icin) > java/object-c (ana andorid ve ios program gelistirme dilleri)

ögrenirsin, herkes sifirdan ögreniyor. ilk kriter ingilizce. khanacademy, coursera bu isin temelini ögrenmek icin cok iyi kaynak ama bunlar iyi bir temel vermek istedikleri icin cok yavas gelisiyor hersey. üretmek zaman aliyor. Kendine bictigin zamana bagli.

Bir yerden kurs alirsan da söyle bir durum var, iyi bir kurs ise isin mantigini da ögretir ama bircok kurs kisa zamanda birsey ürettigini hissettrirmek icin hizli bir sekilde copy/paste kod yazdiriyor, neyi neden yaptigini bilmesende birsey ortaya cikartabiliyorsun.

En iyi ögrenme yöntemi ise kendinle alakali, kimi kitaptan iyi ögreniyor, kimi deneyerek. En iyisi mümkün oldugunca hepsini denemek, internetten video ile, kitaplari karistirarak, bir taraftan kücük uygulamalar gelistirerek. Önce Java (Android icin) veya Objective C (iOS icin) ögren, bununla birlikte Yazilim mühendisligi metodolojileri, Algoritmalar, Design Pattern ler, Frameworkler, dil kütüphaneleri ve gelistirme araclari (IDE, versiyonlama sistemleri vs.) ögrenmen gerekecek.

baslangic icin bu kitaplari tavsiye ederim:
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.de
www.amazon.com

İngilizcen varsa, yeteri kadar üstüne düşersen pek tabii ki aklındaki projeleri gerçekleştirebilecek kadar yazılım bilgisine erişebilirsin. Yazılım hususunda ne yazık ki kaynak bakımından dilimiz hala yetersiz, o yüzden ingilizce bilgisi bir zorunluluk halini alıyor.

Eğitime para vermek yerine internet üzerinden epey bir verim elde edebilirsin. Tavsiyem Youtube üzerinden C derslerine bakman olacaktır. Türkçe olarak hazırlanmış video listeleri başlangıç olarak sana yeterli bilgiyi verecek ve mantığını kavratacaktır.

Bunun dışında Codecademy, Codemonkey gibi oyunla programlama öğreten siteler var, oralara da bakabilirsin. Bu başlangıç bilgileriyle programlamaya oldukça güzel bir giriş yapmış olacaksın.

Daha da ilerlemeden önce elindeki verilerle bir takım algoritmalar kurmanı tavsiye ederim. Çeşitli sorunlar oluşturup(örneğin, 1-100 arası asal sayıların toplamını veren program), bu sorunları çözmek adına algoritma kur. Algoritmalarla içli dışlı olmalısın, algoritma kurma becerisi bir yazılımcı için her şeydir.

Sürekli olarak algoritma kurma ile uğraşırken eş zamanlı olarak üzerine yönelmek istediğin proje için çalışmalara başlayabilirsin. iOS üzerine çalışmak istiyorsan Objective-C veya yeni çıkmış ve ileride bu sistem üzerinde mutlak hakimiyeti kuracak olan Swift; Android sistemi içinse Java öğrenmelisin.

cevaplar için çok çok teşekkürler.

algoritma demişsiniz (haklı olarak). bu konuda kendimi nasıl geliştirebilirim?

arada coursera'da cikiyor algoritma dersleri. yarari vardir epey.

ama programlamanin temeli olmadan algoritma bisey ifade eder mi ki?
belki matematiginiz kuvvetliyse eder.

gerçekten sıfırsanız oop'un mantığını anlamak için şuradan başlayın
www.playcodemonkey.com

bence türkçe bir algoritma kitabı alıp başlamalısınız.Daha sonra hangi dili seçersiniz ne yaparsınız o size kalmış.Kitaptan sonra malum illegal p2p paylaşım alanlarında algorithm yazıp arayın baya video dersleri var gigabytelarca.İngilizceniz yeterliyse bu da iş görür

www.immobilienscout24.de
www.immowelt.de
www.immonet.de

daha önce hiç başka bir ülkede bulundun mu? mesela amerika gibi? eğer en üst seviyeden başladıysan almanya inanılmaz sıkıcı gelecektir. benim ilk yurtdışı deneyimim amerikaydı. sonra master için büyük umutlarla almanyaya geldim ki bu kadar sıkıcı olacağını bilmiyordum. nereye gidersen git hep aynı şehir tarzı (almanlar için gayet iyi çünkü kimse vay efendim benim şehri iyi seninki kötü diyemiyor hep aynı standartlar) aynı tip muamele vs vs..berlin daha bir 'international' şehir o yüzden ingilizce konuşanı çok ama yapacak pek bişe de yok genel olarak almanyada. benim 2 senedir gördüğüm tek şey ye iç çalış sıç yat. arada hayata renk katabilen hiçbirşey bulamadım. mesela amerikada yolda yürürken bile insanlar gayet samimi gülüp selam veriyorlardı ya da ne bileyim markete girdiğinde dakikalarca kasiyerle güzel sohbetler edebiliyordun..burda da kasiyer sana 'gününüz iyi mi? herşey yolunda mı?' diye soruyor ancak formalite olduğu apaçık ortada. belli ki müdürü zorluyor sormasını. beton gibi suratla yalancı bir gülümsemeyle soruyor ve itici geliyor. 2 senedir tek tanıdığım komşum internetini kullandığım komşum. gerisini gram tanımıyorum apartmana aynı anda çıksanız kapıyı kapar sırf seni görmesin diye senin gitmeni bekler önce. ya bilmiyorum çok tuhaf bi memleket öküz gibi milliyetçilik var mesela içten içe. almanların (özellikle mühendissen) kainatsal bir egoları var. konuşurken sana hissettiriyolar ancak bir müddet sonra ne kadar yetersiz olduklarını ve bunun sadece ego olduğunu farkediyorsun. göründükleri kadar pratik adamlar da değiller ha dışardan öyle gözüktüklerine bakma 2 soruya kitler kalırsın alayını:P umarım çok karamsal gelmemiştir bu sana ancak gitmeden önce neyle karşılaşacağını sanırım ufaktan öğrenmen lazım:)

En doğrusunu yapıyorsun.konuşmayı bilmeyen barzoların sanatçı diye geçinip magazin programlarında cirit attığı bir türkiye'de gerçek sanatçıya yakında yer olmayacak gibi.

1) Kreuzbergte otur, Kafe Kotti'de takıl. iki gün sonra zaten bütün sanatçı,liberal türk alemi ile tanışmış olursun.(genellemıyorum ama oyle)
2) atolye kirala.
3) tresor, berghain gibi min. clublarda cuma cumartesi pazarını geçir, bir zaman sonra zaten insanlar senle tanışıyor.
4) hava soğuk, ama admiralsbrücke de takıl net gene birileriyle tanışırsın.
5) müzisyensen, jam session geceleri birebir

berlin'de ing+ türkçe yeterli, yeni hipster ve sanat merkezi, dert etmene, tasalanmana gerek yok. 1.5 yıl berlindeydim, kendimi başkabir şehir ya da ülkede hissetmedim, suan leipzigteyim, ve hakkaten almanya diyorum buraya, ama berlin bambaşka.

daha da ekleyeyim,
ev için şimdiden araştırmalara giriş 350 eurodan başlıyor iyi yerlerde odalar.
bir sorun olursa, bana yazabilirsin, birşekilde tonla tanıdık var. ama bence ilk etap vize ve oturum vizesi almak olacak.
müze ve galerilere mesaj mail attıp, onlarda gönullu calısmak istediğini de yazabilirsin.
sanatçılar rekabette çok fazla berlinde haberin olsun
misal türk sanatçı kimliği ile ,iyi bir proje diyebileceğim: berlin.apartmentproject.org

cok iyi bi karar, 4 yildir berlinde yasiyorum, hala hergün ne iyi yapmisim diyorum. Kesfedecek yer bitmiyor, kimse kimseye karismiyor, kendine ait bir yasam tarzi var. Elbette birsürü problem var her sehir gibi, özellikle ev bulmak cok zor. istanbulda gecti büyük hayatim karsilastirinca berlinde insan kendi kafasina göre yasayabiliyor. Mayis-Haziran en güzel zamanlari berlinin.

yatak odana girmediği sürece suçlu sizdiniz galiba, öyle bir şey hatırlıyorum.

yatağın başucunda bıçaklaman için bıçağı yatağında saklaman lazım, bu da aklıma planlı cinayeti getirir. :)

paket servis olmuyor, duruma göre ceza alma, az ceza alma, çok ceza alma, ceza almama olasılıkların var. mahkemeye çıkıp hayatının tehlikede olduğunu, öldürmesen öleceğini falan anlatıyorsun.

olayın kendi içindeki gelişimine bakılır.

öncelikle yatak odası yahut wc fark etmez. konut dokunulmazlığınızı ihlal eden bir şahısa müdahale etme hakkınız bulunur.

önemli olan o anda elinizde kullanabileceğiniz imkanlar, şahsın size karşı olan tutumu ve sair şartları değerlendirerek meşru müdafaa sınırını aşıp aşmadığınızdır.

şahıs elinde bıçakla uyandığınızı görünce size yönelmiş ise ve o anda kendinizi savunmak için bulabildiğiniz tek şey baş ucunuzdaki silahsa ve doğrudan kafasına olmayacak şekilde tek el ateş etmişseniz, sonrasında ambulansı arayıp gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamış olmanıza rağmen şahıs ölmüşse ceza almama olasılığınız kuvvetli.

ama adamın üstüne şarjörü boşaltıp, ben kendimi korudum diyemezsiniz mesela. tüm şartlar birlikte değerlendirilip bir karar verilir yani netice olarak.

japonyada pıçağın keskin tarafının üste ya da alta gelmesine göre cinayetin caniliğine karar veriyorlarmış diye okumuştum. üste doğruysa böyle, hafif de yardırmışsan "cinayet işlemeye fırsat kolluyormuşsun gibi" gibi bir intiba oluyormuş. en iyisi bacaklara sıkmak, diz altına bilhassa. bi de katil olmadan, gözdağı vermek istiyorsan, kendini savunmak istiyorsan, bacağın iç kısmına, kasık hizasına pıçak değdirme hacı. orada devasa bir damar var. kesilirse adamın bütün kanı iki dakikada akıyor. saniyeler içinde katil olabilirsin. amman diyim.

"yatağın başucunda bıçaklaman için bıçağı yatağında saklaman lazım, bu da aklıma planlı cinayeti getirir. :)"

belki yatağında meyve yiyodu pıçak da kalıverdi orda yani canım hemen kötü düşünmeyin

eğer durum meşru müdafaa sınırları içinde kalırsa ceza almazsınız. sınırı aşsanız bile o sıradaki heyecan, korku vs mazur görülebilir bir şey ise yine ceza almazsınız. eğer bunların hiçbirisine girmiyorsa da duruma göre kasten/taksirle adam öldürme/yaralamadan ceza alırsınız. kaç sene hapis verileceğini söylemek zor, hakimin alt veya üst sınırdan cezayı vermesi, indirim yapılması vs gibi etkenler var.

Ek olarak; ceza almayacak olsanız bile suçsuzluğunuz kanıtlanana kadar 5-6 ay yatarsınız içeride yine de.

oo iyiymiş hacı. çalışmayalım o vakit hırsızlık yapalım biz de. teşvik eden bissürü kanun var, baksana ev sahibini bile hapse sokuyo

polislerin şöyle bir tavsiyede bulunduğunu duydum: hırsızı kesinlikle darp etmeyin, balkondan aşağı atın. balkondan kaçarken düştü dersiniz!.
tavsiye değildir, tavsiyem 911i arayıp federalleri çağırmanızdır :)

@emirkulu: hırsızlık zaten suç olan bir eylemdir, yakalanırsa cezasını çeker. ama bir kişi hırsızlık yapıyor diye ev sahibi tarafından öldürülmeyi hak ediyor diye bir hukuk mantığı olamaz. o zaman herkes herkesi kafasına göre öldürmeye başlar.

@fengari Amerika'da insanlar kafasına göre birilerini mi öldürüyor? Orada arazine girdiği an kafasına sıkabiliyorsun bir kişinin. Demek ki oluyormuş öyle bir hukuk mantığı. Son derece güzel bir şey, hırsız girse evime tereddüt etmem göğsüne göğsüne boşaltırım şarjörü. (Türkiye'de değil tabii.)

fengari sokaktaki kapkaçla eve giren hırsızın farklı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. haneye tecavüz var, motive'i herşey olabilir o hırsızın.

buyur mesela, www.bursadabugun.com adam hırsızlığa giriyor, küçük çocuğuma bişi yapma diyen kadına tecavüz edip gidiyor. bıçaklayan ev sahibi sadece mal korkusuyla saplamaz o bıçağı, fiziksel zarar görmemek için saplar.

@advocatus

Biliyorum hepsinin farklı olduklarını ama bu konuda çoğu bu şekilde düşünüyor. 50 eyalet var, 44'ünde varmış bu yasa. Yani genelleme yapabilirim.

www.thesurvivalistblog.net

South Park'ta her şeyi eleştiriyorlar, biz de Türkiye'de yasaları eleştiriyoruz ama hiçbir etkimiz yok. Orada da yok. Var sonuçta böyle bir yasa ve uygulanıyor. Daha geçenlerde yaşlı bir amcayı iki tane hırsız darp etti evinde, adam yerdeyken silahını aldı, erkek olan kaçtı, kadın olan ben hamileyim dedi ama ona rağmen öldürdü kadını.

Türkiye'de milletin birilerine tecavüz ettiği, adam öldürdüğü sonra bir gün bile yatmadığı, ama düşüncesini söyledi diye on beş sene ceza alan insanların olduğu dandik yasaları örnek olacağıma Amerika'yı alırım.

@advo

Attığım sitede zaten nasıl yorumlandığını yazmış, iki çeşidi var, biri Stand Your Ground laws, diğeri de Castle Doctrine laws.

Stand Your Ground Laws:

Stand-your-ground laws allow someone to use force in self-defense when there is reasonable belief of a threat, WITHOUT AN OBLIGATION TO RETREAT FIRST. Generally, these laws require the person to (1) have a legal right to be at the location and (2) not be engaged in an unlawful activity.

Castle Doctrine:

The Castle Doctrine is a common law doctrine that designates a person’s abode (or, in some states, any place legally occupied, such as a car or place of work) as a place in which the person has certain protections and immunities and allows such a person in certain circumstances, to attack an intruder instead of retreating. Typically, deadly force is considered justified homicide only in cases when the actor reasonably feared imminent peril of death or serious bodily harm to oneself or another. The doctrine is not a defined law that can be invoked, but is a set of principles which is incorporated in some form in the law of most states. FORTY-SIX STATES, including Connecticut, have incorporated the Castle Doctrine into law.

------------

Evet bunun gibi şeylerden bahsediyorum.

www.ntvmsnbc.com

Baksana 26 kişi 13 yaşındaki kıza tecavüz etmiş. Kızın rızası varmış, yersen. Bu mantığa da hastayım, 18 yaşının altındaki biri 18 yaşının üstündeki biriyle seks yapınca eğer ailesi şikayetçi olursa suç oluyor bildiğim kadarıyla Türkiye'de, ama 13 yaşındaki kızın rızası var(?) diye tamam o zaman yaaa oluyor.

evime hirsiz girdiginde karakola gitmistim ifade vermeye. orada bi adamla tanistim, adam hirsizi döve döve evden atmis, atarken de hirsiz merdivenden yuvarlanarak bacagini kirmis. Hirsiz davaci olup, hastane masraflarini ödemek zorunda kaldigin söylüyordu adam.

öyle kafana göre de vuramazsin, adami öldürmen icin hirsiz senin malina degil canina kastetmesi gerekiyor ve bunu ispatlaman lazim. Hele birde hirsizin üstünde bicak yada silah cikmazsa o zaman cok zor durumda kalir ev sahibi.

@advo

Salak duyuru ya, uzun uzun yazdım yollamadı gönderdiğim mesajı. Şimdi daha kısa olarak yazayım.

www.quora.com

En üstteki adam açıklamış durumu.

It turns out that in most states, there's no duty to run away instead of shoot if you're in your home, so that takes care of (3). (2) is also satisfied if there's a burglar in your home; it's definitely an urgent situation.

Yani o kişinin senin evinde olması vurmak için "yeterli bir sebep" (reasonable threat). Ayrıca 2 numaralı madde olan aciliyeti de kapsıyormuş bu. Çünkü evine gireceğinden haberin yok, yani önceden polise haber veremezsin, yani planlı bir cinayet olmaz bu.

1. maddede ise gerekliliği var. Karşı taraf silahlıysa çat diye indirebiliyorsun, kimse de bir şey diyemiyor. Eğer silahsız ise iki şekilde yorum yapılıyormuş, karşı tarafı vurmadan polise teslim edebilecek misin yoksa o senden daha güçlü ve elindeki silahı alıp sana monte edebilir mi? Eğer ilkiyse vurmuyorsun, elini kaldır deyip polisi arıyorsun, ikincisiyse vurabiliyorsun.

Özetle: Karşı taraf evine girdiyse ve silahlıysa kesinlikle indirebiliyorsun. Silahı yoksa biraz düşünmen gerek.

İyi oldu bu tartışma, ben de sana anlatmak için araştırdım bazı bilmediğim şeyler öğrendim.

bi de hırsızın elinde hiçbi silah olmaması, ağır cisim olması, bıçak olması, silah olması gibi durumlara göre düşünmek lazım herhalde. orantılı bir cevap yoksa meşru müdafaa tek başına açıklayıcı olmayabilir. birçok koşulun dikkate alınması gerektiğinden ağır yaralama/öldürme x yıl denemez. alt ve üst sınırları arasında olacak da olayın gerçekleşme şekline bağlı.

eve girilmiş olması makul sebepse maşallah. özel mülke tecavüz olduğu için cinayete izin veriyordur onlar. "giren kişi öldürme niyetiyle girmiş ve buna dair bir girişimde bulunmuş" saymıyorlarsa. ulu mülkiyet nelere kadir.

advocatisdiaboli+1

bir şeyi atlıyorsunuz burada, zaten eğer bir meşru müdafaa söz konusu ise bu cezasızlık sebebidir. böyle durumda ceza almaz kişi, hırsızı öldürmüş olsa bile. meşru müdafaanın da şartları ve sınırları vardır, her somut olayda mahkeme bunu değerlendirir zaten.

amerika örneği ise eve gelen hırsızı öldürmeyi meşrulaştırmak için abes, amerikada bir çok eyalette idam cezası da var, onu da sokalım o zaman hukuk mantığının içine? "amerika yapıyor ise her şey çok şahanedir ve hukukidir" diye bir mantık olmaz. hukuk ve adalet kaygısı olan her hukuk sistemi o ülkenin koşullarına göre belirlenir ve uygulanır. o yüzden amerika ile türkiye hukuklarının karşılaştırmasını yapmak çok alakasız. buradaki hukuk sistemi zaten sana kendini savunmak için orantılı bir silah kullanmana müsaade ediyor böyle bir durumda. eğer adam sana saldırdıysa da yine kendini savunma hakkın var, o savunma sırasında öldürürsen de zaten meşru müdafaaya giriyor yaptığın şey. eğer ki sen bunun ötesine çıkıp, hırsızı etkisizleştirme şansın var iken adamı öldürmeyi seçersen de cezası var. çünkü hırsız da olsa hukuk sistemi nezdinde onun da hakları var.

hukuk biraz denge meselesidir aslında, özellikle de ceza hukuku. kimin hakkı hangi durum ve koşullarda üstündür, bunu araştırır ve buna göre kanun maddeleri yazılır.

böyle sitelerden yapılan çağrıları görebiliyorsun

www.youthnetworks.eu

sitelerden istedigin ülkeden sana uygun cagrilari buluyorsun, sonra belirttikleri son basvuru tarihinden önce cv ve motivasyon mektubu ile basvuruyorsun. kabul alinca, yada kabul almadan önce türkiyede bir dernekle iletisime geciyorsun, formlari doldurup ulusal ajansa gönderiyorsunuz dernekle birlikte, ulusal ajans onayliyor, bütce cikiyor ve gidiyorsun. bu islerden anlayan derneklerle iletisime gecersen cok daha hizli bilgi alirsin, yardimci olmaya calisirlar cünkü onlarin da kazanci var eger kabul edilirsen.

1.Öncelikle bir gönderici kuruluş bulun. Dernekler, şirketler, üniversiteler falan olabiliyor. Araştırmanız size en yakın yeri bulup gidin. Orada formlar doldularacak vb. ardından bu belgeleriniz Ulusal Ajans'a gönderilecek. Oradan onay gelecek (ortalama 1,2 ayda geliyor). Onayın ardından artık bir gönüllü adayısınız. Bu kuruluş da sizin göndericiniz oluyor.

2.İnternet üzerinden bir gönüllü projesi bulmanız gerekiyor. Tabii ki istediğiniz/bulduğunuz projeye başvuru sonlanma tarihinden önce internet üzerinden başvuruyorsunuz. CV, bazen dil yeterlilik, motivasyon mektubu vb. şeyler isterler. Her projenin şartları ayrıdır. Ona göre başvuracaksınız.
Proje bulmak için ise facebook veya freebird'ün gönderdiği gibi sitelere bakmanız gerekiyor.

3. Kabulunüz geldikten sonra 1. maddeddeki gönderici kuruluşunuzla birlikte iletişime geçip gidiyorsunuz.

Temelde böyle ama her proje farklı işlediğinden genelde tek tek değerlendirmelisiniz. Mesela kimisi sizi orda karşılar kimisi karşılamaz. Kimisi yüksek haftalık verir kimisi vermez. Kimisinde yurt odasında kalırsınız veya bir evde, villada vs. kimisinde uyku tulumunuzu yanınızda getirin mutfakta yatacaksınız der. Mesela benim bir arkadaşım kilise boyamaya gitti. Kilisede kaldı.

Polymorphisim, interface, kalıtım gibi şeyleri öğrendiysen eventlistenerlar olabilir. Küçük oyunlara girebilirsin, tıklayınca açılan resim gibi. Zaten kütüphaneleri hazır, window builder gibi eklentiler de var. Server düşünmüyorsan ya da veritabanına bağlanma, java arayüz tasarlama layoutlar jbutton jlabeller olabilir.

aslında android programlama düşünüyorum ama ondan önce javanın temellerini bilmek lazım sanırım. ve tabi web programlama da öğrenmek lazım enterprise mı oluyor o?
yol haritasına ihtiyacım var sadece şuan.

Yolh aritas olarak şunlrı öneririm o zaman
www.ce.yildiz.edu.tr

Androidde java arka plan olarak ve xml önyüz olarak gerekiyor ana oalrak, ben de androiddebaşlangıçtayım. Ama tabi java her şey ordaki.

Web programlama icin:
1. temel java ögren, java SE
2. "Object oriented programming" ögren (Inheritance, Polymorphism vs.)
3. Front-End ögren. Html, Css, Javascript, Jquery ve JSON ögren (Temel düzeyde Photoshop)
4. JSP ve Servlet (eger bir framework ile web yazayim dersen Swing ve/veya JSF, ama ben pek tercih etmiyorum)
5. Database ögren, mesela MySQL

Bu adimlari tamamlarsan yeterli zamanin varsa diledigin web sitesini Front-End/Back-End yaparsin.

Android programlama icin:
1. temel java ögren, java SE
2. "Object oriented programming" ögren (Inheritance, Polymorphism vs.)
3. XML ögren
4. CSS bilmek zorunlu degil ama bilirsen avantaj saglar. (Temel düzeyde Photoshop)
5. Android SDK nedir, nasil kurulur. Emulator konfigurasyonlar vs. developer.android.com
6. Android API ögren developer.android.com
7. Serverdan veri alip vermek icin Web Services ögren, özellikle RESTFUL. Data yapisi icin JSON ögren.

Bu adimlari tamamalarsan server/client yapisi olan bir android uygulamasi yazarsin. Oyun yazmak ise bu adimlarin disinda, bunlara ek olarak cesitli grafik/oyun kütüphaneleri bilmen gerekir.

Genelde ilk adim JavaSE ögrenince insan "bu mu yani, toplama cikarmami yapacam sirf programlama ile?" diye soruyor. bu adim ürün cikarmayi degil programlama dili aracini iyi kullanmayi ögretir. Yazi yazmayi bilmek, iyi bir roman yazmayi bilmek degildir.

Ikinci adim atlanir genelde, bilen proramci ise farklilasir. Bu adim iyi bir mimar olmayi sana ögretir. Programlamada bir seyi bircok yöntem ile yapabilirsin, ama yaptiginin iyi mi kötü mü oldugunu bilemezsin. Iyi olmasi icin bu adimi ögrenmeni tavsiye ederim.

Android icin de Web icin de 3. adimdan sonra birseyler ortaya cikmaya baslar.

cevap için teşekkürler.

Alman yasalarini tam bilmiyorum ama Isvicrede download serbest, upload yasak. Büyük ihtimal almanyada da buna yakin bir mantik yürüyordur.

5 senedir Almanya'da yasiyorum. Geldigimden beri torrent kullaniyorum (public tracker degil lakin, Torrentleech kullaniyorum sadece), bugune kadar bir sorun cikmadi. Lakin tanidigim baska bir ogrenci arkadasim, yurtta kullandigi torrent yuzunden 2000 euro ceza odemesi icin tebligat almisti. avukata gitmesinin ardindan 200 euro ile kurtuldu.

yillardir almanyada online futbol maci, dizi, film izliyorum. türk dizi ve film sitelerinin trafiginin coguda almanyadan gelir zaten. torrent konusunda dikkatli olabilirler ama torrent den de indirdigim oluyor, ayda 1 kere felan, bu zamana kadar bi problem olmadi.

@alan shearer degidi gibi okul, kütüphane gibi acik networklerden torrent kullanirsan problem olabilir. ama dizi, film sitelerinden problem olacagini zannetmiyorum, uzun sure okul networkunden dizi film indirdim.

rutin şartlarda bu işler böyle eş/dost sebebi ile bu noktaya geliyor. 10binlik web sitesi için 5bin kapoda alıp kalan kısmı anahtar tesliminde deseydiniz her şey yolunda giderdi. gitmezse 5 lira cepte kalırdı. yani üçüncü dünyada böyle oluyor

"insanlar bunu mu istiyorlar?"
evet.
bas wordpress i devam et. 0 dan kod mu yazilir.

durum gercekten cok zor, web projelerinde genelde bu problem oluyor. bastan kapora almaya kalksan sonuc görmeden kapora vermek kimse istemiyor(o konuda haklik payi oluyor müsterilerin). Valla bu durum icin birsey söylemek cok zor ama bundan sonraki isler icin birsey söyleyebilirim. Müsterileri ikiye ayiriyorum, ne istedigini bilen ve bilmeyen diye. Bilen adamla detayi konusuyorum ve detayli sözlesme yapiyorum. Isin dogasi geregi sözlesmede iki tarafta degisilik isteyebiliyor, cok yapisal bir degisiklik degilse yapiyorum. Ne istedigin bilmeyen adam ilk toplantida anlasiliyor, sordugum soruya net bi sekilde cevap veremiyorsa, yada siz ne önerirsiniz diye soruyorsa, yada su sayfadaki gibi olsun diyorsa etiketi yapistiriyorum bunlar ne istiyor bilmiyor diye. bu adamlarla calisirken ilk önce front end basliyorum, en sade mockup yada prototip göstererek ilerliyorum. mümkünse onlarin ofise tasinip yada bir developeri onlarin ofise gönderip gün icinde devamli feedback aliyorum. yada günlük toplantilar yapip scrum proje gelistirme metodunu uygulayip scrum da project manager olarak onlarin ekibinden birini seciyorum. proje patlarsa hergün toplantilara katilan, iki tarafin durumunu en iyi bilen, ve onlarin calisani olan adama patliyor isi iyi takip etmez ise. adam (onlarin tarafindaki, ve scrum da project manager olan) hergün bizim toplantilara katiliyor, durumu gidisati gözlemliyor, önerilerini sunuyor, diger tarfa feedback veriyor. eger burasi degissin diyorsa 1 gün sonra diyorum ki bu degisilklik 8 saat alir, ve maliyet bu kadar arttirir. eger okey ise yapali, degilse hic baslamayalim diyorum. en kücük degisliklite bile bu uygulaniyor, her gün görüsüldügü icinde anlasmazliklar sarpa sarmadan cözülüyor yada kapaniyor.

tüm aletlerin üzerinde yazan kwh miktarindan hesaplayabilirsin yaklasik. bir de bu aletlerin hepsini kapat, elektrik saatine bak dönüyor mu diye.

neredeyse aynı tüketimi 1+1 evde yapıyorum. 40-50 arası geliyor bana da. yüksek değil yani. bilgisayar ve tv de gün içinde saatlerce açık kalıyor.

Evde geçirdiğim zaman ortalama 8 saat, tv en fazla 2 saat açık kalıyordur evet bilgisayar hep açık denebilir. Bana garip gelmişti ama normal sanırım. Yani buranın normali :) Teşekkürler.

buzdolabı çamaşır makinası falan eskiyse onlar da biraz fazla gelmesine neden olabilir. ama çok fazla değil normal gibi.

biz 6 kişiyiz bizede 70 80 geliyo. sen hayırdır ?

müdahale edebileceklerin, buzdolabının soğutma ayar düğmesini en düşüğe getir, malum kış mevsimi, çamaşır makinesini akaşm saat 22:00 den sonra çalıştır, tv çalışmıyorsa komple fişini çek, laptop şarj olduktan sonra fişten çek, çok az kalana kadar (%7-10) da takma, şu tasarruflu ampullerden al, o kadar.

ay sonunda en kötü 7-8 TL fark eder. ha bir de başıma geldi elektrik sayacı arızalı olup kaçak imkanı mevcut olabilir, ilgili elektrik şebekesini arayıp benim faturam çok geliyor, kaçak olabilir mi saatimi kontrol eder misiniz diyebilirsin, ücretsiz kontrol ve hatta ücretsiz değişim yapıyorlar.

onun dışında abartılacak kadar da yüksek bir fatura ödemiyorsun, malum geçen ay başı itibariyle %9 zam gelmişti.

Bazı araçlarda ani fren yaptığında dörtlüler yanmaya başlıyor. Muhtemelen kaza tespit ederse (airbag falan patlarsa yani) dörtlüleri açık bırakıyordur.

ani frende dörtlüler yaniyor.

Hava yastıklarını patlatabilen sistem 4 tane ışığı da yakabilir bence :D

Bu arada arkadaşlar bahsetmiş ama ABS devreye girecek kadar sert fren yaparsan bazı araçlar hızlı bir şekilde dörtlüleri yakıyor. Örn: Fiat

sert fren veya hava yastıkları açıldığı an dörtlüler yanar. sert frenlerde 1-2 saniye sürse bile dörtlüler bir iki kere yanıp freni bırakınca kapanır

ben ani fren yaptım yanmadı, kaza yaptığımda da yanmadı ama

benim eski alfa'da vardı bu. çok sert fren yapınca iki-üç sefer hızlı hızlı yanıp sönüyordu.

Evet; iki yöntemde yanıyor bu sistem;
1- Ani fren;
2- Çarpışma algılaması

2. yöntemde araç bir çarpışma algılıyorsa ( burada x5 soldan darbe almış ) dörtlüleri yakar, aktif emniyet gergileri çalışır (emniyet kemerleri otomatik kitlenir)

Ayrıca x5 de ESP sayesinde savrulma olmamış dikkat ettiysen.

edit: her araçta yok

Bu arada hakikaten X5 inanılmaz iyi toplamış minibüs gibi bi arabaya göre. Vay anasını.

Boşa kürek cekmeden direk olaya girersin
Adim adim visual c#
Heryonuyle c#
Aykut tasdelen asp.net

www.dr.com.tr

edx.org a gir harvard cs50 al, 2 ay önce hiç bir şey bilmiyordum programlamayla ilgili şu anda spell checker programımı yazıp 6. ödevimi teslim etmeye çalışıyorum. c öğretiyorlar ama aldığın temel bilgilerle başka dilde geliştirirsin kendini.

yabanci diliniz var mi? coursera'dan bakin diyecegim ama

eger ingilizcen varsa "@bir varmis bir yokmus" dedigi gibi coursera da bu derse bakabilirsin www.coursera.org

Genelde türkce kaynaklar programlama giris agirlikli anlatir, algoritma tarafina agirlik vermez ve birkac örnekle gecistirir. Tabi eger sen algoritmadan daha cok programlama giris konusuna yönelmek isterim dersen daha özgürsün.

Tabi programlama giris yaninda UML ve "Object Oriented" konularina da yönelmeni tavsiye ederim.

Ne suçlu hissedecen, arkadan çarpan kafadan suçlu zaten. Karşı tarafın kaskosu ödemek durumunda hasarı.

sarıyı görünce durmaya başlamalısınız, yaptığınız doğru.

tutanağı karşı tarafta doğru şekilde doldurduysa, yani "sarı ışık yandığı sırada önümdeki arac yavaşladı ve arkadan çarptım" gibi.

senin bişey yapmana gerek yok, sigorta şirketin halleder.

muhattap olma işi kasko şirketine pasla, götündeki donu bile alırlar. babamın arabaya yaklaşık bişey oldu. adam savsakladı, hatta tutanağa itiraz etti sonra. mobeseden bulundu tamir parası çatır çatır alındı. hatta sadece tampon değişse kurtarılabilirdi, adamın tavrı yüzünden arka tarafı komple değiştirtti sigortacı abi. kaskocu da önemli.

sen yesilde de dursan ve arkadan carpsa hatali. trafik isigina yavaslayarak yada durup kontrol ederek girebilirsin, onun ayrica 20 km hizi gecmemesi ve takip mesafesine uymasi gerekirdi.

ab vatandaşlarının çalışma izni oluyor, onu soruyorlar. ya da başka bir şekilde mavi kart alanlar oluyor.
sizin durumu belirtmeniz ve şirketi ikna etmeniz lazım.

halihazırda oturma izni olanların çalışma izni de oluyor. çevreden çok rahat stajyer bulabilecekleri bir işse yurtdışından gelen elemana çalışma izni çıkartmakla uğraşmazlar.

@lily briscoe bir gelen kutunu kontrol eder misin ?

Almanyada calisma izni alma süreci en az 3 ay sürüyor. Eger AB vatandasi degilsen calisma izni almak zorundasin ve kacak calisma gibi birsey söz konusu degil. Calisma izni almak istiyorsan önce isyeri ile kontrat imzaliyorsun, sonra bu kontrat, isyerinin calisma dairesi(Arbeitsagentur) icin doldurdugu belge , ve yabancilar dairesi (Ausländerbehörde) icin calisma ve oturum izni belgesi icin doldurdugun döküman ile birlikte yabancilar dairesine ya da konsolosluga basvuruyorsun. Yabancilar dairesi senin basvurunu inceliyor ve calisma dairesine gönderiyor. Calisma dairesi senin isyerine "bu adami neden cok istiyorsun, bu adamin yerine almanyadan ya da EU dan adam bulamadin mi?" diye soruyor. Is yeride "bu adam türkce biliyor, türkce bilen elemana ve ayni zamanda türkiyeyi iyi bilen elemana ihtiyacim var" gibi gecerli bir sebep öne sürüyor. Bu sebep öyle bir sebep olmali ki senin yerine AB icinden adam bulmak zor olmali. Mesela "adam acayip iyi döner kesiyor" ya da "cok süper bir doktor, suralardan ödülleri var" gibi. Tabi bunun icin isyerinin seni cok istiyor olmasi lazim, cünkü rakiplerin cok. Romanya, bulgaristan, polonya, macaristan gibi ülkelerde ellerinde AB calisma izni olan bircok issiz var ve italya, yunanistan, ispanya da da AB vatandasi cok issiz var, hem onlar ispanyolca ve italyanca biliyor. Calisma dairesini reddetme olasiligi da var.

Ugrasmaya degermi peki, bence deger, almanyada calisma sartlari ve sosyal güvence cok daha iyi.

90 günlük is arama vizesi var alman konsoloslugunun sayfasinda bulabilirsin, ama is bulmak olayin baslangici, zaten is bulmussun, zor olan kisim calisma izni.

Daha kolay bi yöntem türkiyede bi alman firmasina girmen, onlarin seni almanyaya göndermeleri. ikinci yöntem evlilik. ücüncü yöntem almanyada master yada üniversite okumak, o kadar okuttuk elimizden kacirmayalim diyorlar. Ama unutma ki almanyaya gelen göcler nedeniyle (özellikle yunanistan ve ispanyadan kalifiye göc geliyor) son zamanlarda is bulmak ve calisma izni almak zorlasti.

@emrahday

Şu anki staj olayı benim için çok önemli değil ama ben Almanya'da master yapmayı düşünüyorum, master sırasında staj yapmak içinde böyle çalışma iznine ihtiyacım olacak mı ? Hatta daha sonra okulu bitirdikten sonra Alman diplomasıyla iş ararkende mi çalışma iznine ihtiyacım olacak ?

master sirasinda senede 180 yarim gün veya 90 tam gün calisma izinin olacak. Benim daha cok calisma gününe ihtiyacim vardi, isyerim cok ugrassa da calisma dairesi basvurumu reddeti "eger calismaya baslarsan okulu birakma riski dogar" gerekcesi ile, yani ögrencilik sirasinda normal calisma izni basvurularini kabul etmiyorlar, sadece kisitli ögrenci calisma izni ile calisabiliyorsun. Ikinci ihtimal okulda (kütüphane, labaratuar vs.) calismak, bunun icin calisma izni gerekmiyor.

master bittikten sonra sana 1 yil is arama vizesi veriyorlar. 1 yil icinde is bulup sözlesme imzalarsan calisma dairesi almanyada mezun oldugun icin kanuni olarak basvurunu kabul etmek zorunda kaliyor. sözlesmenle ve diplomanla basvurdugun yabancilar dairesinde dosyan yabancilar dairesinden calisma dairesine gidiyor kesin onaylanip dönüyor 1 ayda calisma iznini aliyorsun.

eger ben calisayim ve haklarim daha iyi olsun istersen AB "blue card" basvurusu da yapabilirsin. Almanyadan mezun isen yabancilar dairesine "blue card" basvurusu yapiyorsun. Bu kart ABD deki "green card" in AB versiyonu ama AB üniversitesinden mezniyet sarti gerektiriyor ve en az 45.000 euro (IT ve tip alaninda isen 35.000) brüt yillik maasla is bulman ve sözlesme imzalaman gerekiyor. Blue Card elde edersen önce 4 yil sonra sinirsiz AB calisma ve oturma izni elde etmis oluyorsun.

çünkü çok güzel. almanca konuşurken aldığım zevki başka dilden alamam :)

Almanca öğreneceğine ispanyolca, çinçe falan öğrenebilirsin bence. Çok işe yaramaz gibi geliyor çünkü zaten dediğin gibi herkes ingilizce konuşuyor.

Weil es ein Privileg ist.

bak mesela almanca bilmiyorum ama üstteki yorumu çözdüm. "çünkü bu bir zorunluluk" demek istedi sanırım. :)

AB içerisinde en yüksek bilinen ana dil desem, böylece Avrupa'da gezen tozan birisiysen daha fazla bu dile sahip insanla iletişim kurabilme imkanı desem ne derece mantıklı olur bilemedim. bana kalırsa Hermann Hesse'yi ana dilinde okuyabilmek ya da Dornenreich gibi aşmış grupların şarkı sözlerini algılayabilmek olurdu.

Kapsama alanında bi rusça değil. Hatta Ermenice bile öğrensen dünyanın her yerinde konuşacak birini bulursun, adamlar her yerdeler.
Privilıc ayrıcalık demek bi de, almancada da böyle mi?

nasil butun almanya ingilizce konusuyor? almanlar kendi dillerini kullanma konusunda gayet tutucudur.

-almanya avusturya da master doktora filan yapacaksan
- birleşmiş milletler yada avrupa birliği alanında iş bulmak istiyorsan ikinci dil olarak almancayı kendine yakın hissediyorsan filan (hani lisede-üniv de seçmeli ders almışındır kolay öğreneceğini düşünüyorsundur filan filan)
-sevdiğinin anadili filansa
-oraya göçeceksen
bunun dışında bi neden göremiyorum.

iş bulabilmen için b2 seviyesi şart gibi bir şey. göçmenlik düşünüyorsan da öğrenmen lazım.
bunun dışında kültürel anlamda güzel ama fransızcayı tercih ederdim.

Almanca bana zor gelmiyor. Aynı dil ailesine ait olduğundan gramatik açıdan çok benzeşiyor. Tabii ki her dil herkese farklı gelebilir. Alman edebiyatını seviyorsan sıkılmadan kitap okuyabilirsin. Mesela ben Fransız edebiyatının ağdasından hiç hoşlanmam. Alman ekolü daha çok hoşuma gidiyor. Türkiye'de en çok yatırımı olan ülke sanırım. (AB ülkelerinden) Para onlarda anlayacağın. Olumlu yönleri bunlar olabilir.

Bütün Almanya'nın İngilizce konuşması senin için özel bir anlam ifade ediyor mu ki? Yani Almanya'da mı yaşamak istiyorsun? Yoksa turist olaraksa İngilizce konuşanı tüm dünyada buluyorsun sonuçta.

Cünkü almanya G-8 ülkesi, avrupa birligini tasiyan bir ülke, türkiyede de en cok alman sirketlerinin yatirimi var, iki ülke arasinda ticaret cok yüksek. Almanca sadece almanya, avusturya, isvicrede degil, cografi olarak türkiyeye yakin dogu avrupa ülkelerindede cok tercih edilen bir dil, özellikle cek cumhuriyeti, macaristan, polonya gibi ülkeler.

Ispanyolaca dünyada en cok konusulan dillerden biri ama türkiyeile ispanya arasinda ticari faaliyetler almanya kadar yüksek degil.

Dezavantaja gelince türkiyede ve almanyada her iki dili türkce-almanca bilen cok insan var o nedenle bu konuda is gücü bakimindan cok arz var.

almanyada calisiyorum herkes ingilizce biliyor ama ingilizce konusmuyor. eger turist isen konusur, ama is yapiyorsan ve almanyada yerlesik isen almanca konusmak icin gayret göstermeni isteyeceklerdir.

Almanya'da yasamak istiyorsan ya da okumak, ogrenmek zorunda degilsin, cunku derslerin yuzde doksan doksani almanci yapilir, cok net.

Onun disinda muhendislik okuyorsan ve ileride buradan cok iyi bi is teklifi alma ihtimalin olabilir, bunu geri cevirecek insan yok herhalde. Onun disinda, "hayat almanca ogrenmek icin cok kisa" kanka, ogrenme tabi. almanlarin ingilizceleri baya iyidir.

Not: dogma buyume almanciyim. ^^

çünkü çok güzel. yani ben çok sevdiğim için mi bilmiyorum ama bana çok güzel geliyor:) ilk yabancı dilim almanca onunda etkisi var. ayrıca tüm almanya ingilizce falan konuşmuyor. bu kanıya nereden vardınız bilmiyorum ama çok çok yanlış. almancayı ciddi anlamda bilen bir insanın başka bir dili öğrenmede zorluk yaşamayacağını da düşünüyorum avantajlı bence.

kitap okumak için almanca öğrenmek istiyorum yae, ben bla blayı ana dilinde okumak için almanca öğrendim yae falan diyenler bi siktirsin gitsin. yaklaşık 2 senedir almanca öğrenmeye çalışıyorum, 15 aydır almanyada yaşıyorum, cin ali kitabını getir önüme koy, okurken uyuz olurum, yarım saatte bir sayfa gidemem.

kolay değil o işler öyle. amk almancası. almanya'da yaşama hayali yoksa hiç boşuna öğrenme hiçbir işine yaramaz.

he canım. bizzat bu yoldan geçmiş, tabiri caizse almanca öğrenmek için kıçını yırtmış benim cevabım objektif değil, sizinki objektif. mesele goethe'nin sınavına girmekse b2 sertifikam var, şuanda sınavına girsem c1'i çok rahat alırım. a1 falan kazığın ucu sadece. gittikçe kalınlaşıyor. ben de ilk başladığımda aa ne güzel kolay dilmiş, fazla zaman yok falan diyordum. öyle olmuyor malesef. öyle bir dil değil almanca. sadece kendi fikrim de değil bu. çevremdeki bütün almanca öğrenmeye çalışan ve belli bir seviyeyi aşmış herkesin ortak kanısı.

he, istisna olarak nedir? almancayı öğrenmeye göreceli olarak erken yaşta başlarsınız, o zaman belki daha kolay öğrenme şansı olur. ama benim gibi 25 yaşından sonra sıfırdan almanca öğrenmeye kalktığınız zaman c1 sınavını veriyorsunuz ama televizyonu açınca çoğunu anlayamıyorsunuz.

şöyle bir düşünüyorum, yarın türkiyeye dönsem ne işime yarar bu dil? mesleğim olmasaydı hiç bir işime. çünkü türkiyede binlerce almancı yaşıyor ve ben 10 sene de almanca kursu görsem burda doğup büyüyen bir gurbetçi kadar almanca öğrenemeyeceğim.

fayfim + 1

Almanya'da, İsviçre'de, Avusturya'da iş bulup çalışmayacaksanız ya da Türkiye'de sırf Almanca bildiğiniz için sizi tercih edecek bir Alman firmasında işe girmeyecekseniz, Almancaya yapacağınız, para, emek, zaman yatırımını İngilizceye yapın. Çok daha kârlı olursunuz. Dünyanın öbür ucunda karşılaştığım Yunanla Almanca anlaşmadım ben, İngilizce anlaştım. Dünyanın öbür ucuyla ticareti Almanca yapmadım, İngilizce yaptım.

@compaditro almanca öğrendiğiniz zaman avusturya, isviçre veya almanya'nın üçünde birden de çalışamazsınız. evet almanca konuşuluyor üç ülkede de(isviçre'nin de tamamı değil sadece belli bir kesimi) ama birbirlerini tamamen anlayamıyorlar. "öz be öz almanlar" avusturya'dakileri bazen anlayamadıklarını anlatıyorlar. seni beni geç. isviçre de aynı şekilde. yahu avusturya'yı falan dahi bırakın bayerisch diye bir olay var. bana almanca kursu hocam söylemişti bayern tarafındaki bazı kasabalardaki almancayı ben bile anlamıyorum, sakın oralara gitme çalışmak için. kitaplarda öğretilen almanca ile sokakta konuşulan almanca çok farklı.

almanca koskocaman bir çukur. mecbur değilseniz hiç başlamayın. compaditro'nun dediği gibi ya ingilizcenizi geliştirin ya fransızca, ispanyolca gibi küresel olarak işinize yarayabilecek diller öğrenin ya da rusça, arapça gibi türkiye'de işinize yarayabilecek diller öğrenin.

Bedelliden herkes yararlanabiliyor asker kaçağı vs olmadığı müddetçe. Yurtdışında yaşayanlar da dahildi diye hatırlıyorum.

www.asal.msb.gov.tr

Konsolosluklar da alıyor başvuruyu.

konsoloslukla iletisime gecip halledebilirsiniz.
ancak dovizli askerlik, bedelliye gore daha ekonomik oluyordu genellikle.
dovizli icin ikametgah ile isiniz olmadigini da biliyorsunuzdur herhalde, calisma iznininiz mevcut olarak yurt disinda toplam gecirmeniz gereken takvim gununu tamamlarsaniz hak sahibi olursunuz.

seninle ayni sekilde bedelliden yararlandim. konsolosluga gideceksin, orada asklerik islemleri ile ilgilenen kisi senin bagli oldugun askerlik subesine yazi yazacak, ya da sitemden kontrol edecek, parayi yatiracaksin. Dovizliden daha kolay, calistigini felan kanitlaman gerekmedigi icin. Ama öncesinde ikametini yurtdisina almani isteyebilirler, o da birkac dakikalik is. Sen yine her ihtimale karsi konsolosluga sor, sonucta resmi is, kimin ne yaptigi belli olmuyor, mevzuat degisebiliyor.

Öncelikle cevaplar icin tesekkürler.

Evet, ekonomik olarak dövizli daha makul olabilir, ama bedellinin bekleme, calisma gibi kistaslari yok. Bulundugum ülkede, isim disinda bir bagim da olmadigini göze alarak, her an bi yerlere gidebilme, ülkeye geri dönebilme durumlari da mümkün. E, o zaman dövizli diye bekledigimiz sey yaniyor. O nedenle bedelli, eger aradaki fark koymuyorsa, cok daha mantikli bir hal aliyor.

Bir yan soru sorayim bu arada: Dövizli askerlik ile, ikametgahin bir alakasi yok derken, tam ne demek istendi? Valla su anda dedigim gibi ikametgah hala Istanbul'da. Egitim yurtidisindayken de Istanbul'daydi. Gönül bagindan dolayi da bir türlü aldiramadim. Ama anladigim kadariyla askerlik islemleri icin ikametgahin bulundugunuz ülkede olmasi gerekmiyor, yoksa zaten daha yeni uzatirken, aldirirlari buraya. Peki ama -ola ki- bedelliye bavururken konsoloslukta neden ikametgahi aldirmami istesinler?

Bedelli ile ikametgahin yurt disinda olmasi gerekmiyor ama konsolosluk üzerinden islem yapmak istersen ikametgahini almani isteyebilirler. ikametgahini yasadigin yere aldir bence, istanbula dönünce yine istanbula aldirirsin. gönül bagi olarak düsünme, sonucta vatandasliktan cikmiyorsun, sadece ikamet aldirmak.

Dovizli icin de ikametgah olmasi gerekmiyor, sadece yasal olarak calistigini kanitlasan yetiyor. Yine ayni sekilde dövizli icin de islem yapmak istersen konsolosluk ikametgahini almani ister.

Yasal olarak bir yerden baska biryere tasindiginda ikametgahini alman gerekli, ona dayanarak konsolosluklar beyaninna göre ikametgahini degistiriyorlar.

dovizli askerlikle ikametgahin ilgisi yok derken su demek istendi:
dovizliden yararlanmak icin pasaportunuzda calistiginiz ulkenin oturma / calisma izni olmali.
bununla birlikte, zaten o ulkede fiziksel olarak bulunuyorsunuz, bunu da pasaport giris cikis kayitlari vb. ile belgeliyorsunuz.
bu surec icinde ikametgahinizin calistiginiz yabanci ulkeye aldirilmasi gibi bir zorunluluk yoktur.
unutmayiniz, bu kural ver sartlardan almanya'daki abd'deki gurbetciler kadar, irak'ta libya'da afganistan'da santiye kamplarinda surunen calisanlar da yararlaniyor misal. bunlar ikametgahlarini irak'a filan da aldirmiyorlar cogunluk.

Tüm cevaplar icin tesekkürler. Uzun lafin kisasi, "bedelli askerlik" den yararlanmak icin kisinin illa yurticinde bulunmasi, ikamet etmesi gerekmiyor ve eger cikarsa islemlerini yurtdisi temsilciliklerinde de yaptirabiliyor. Iyi günler tekrar.

Blablacar ve student agency'e bak.

obb.at

rome2rio

Interrail bileti mantıklı olur. Avrupa tren biletlerinde öyle skyscanner tarzı site bulamazsın. Bilet fiyatları standart tarifeli genellikle. Bilet fiyatları için yerel kuruluşlara bakmalısın. Aklımda kalanlar italya: trenitalia almanya: bahn.de diğerlerini unuttup hep.

interrail mantıklı tabi ki. tek tek almaya kalkarsan en iyi ihtimalle interrail biletine vereceğiz fiyatın 2 katı çıkar. o rotada budapeşte-prag hattı dışında ucuz bilet yok.

almanya icin bu sitede www.ltur.com uygun tren biletleri olabiliyor. onun disinda her ülkenin kendi tren firmasinin sitesine girmen gerekli

public int ogrenci;
public String[] ad = new String[ogrenci];
public String soyad [] = new String [ogrenci];
public int not [] = new int [ogrenci];

burada ogrenci adında bir int oluşturmuşsun fakat buna herhangi bir değer atamadan listelerin büyüklüğünü bu değer olarak belirlemişsin. yani yapman gereken öğrenci sayısını aldıktan sonra bu listeleri oluşturmak.

yani bu kısmı şöyle değiştirmelisin:
public int ogrenci;
public String[] ad;
public String soyad [];
public int not [];

öğrenci sayısı fonksiyonu da şöyle olmalı:

public void OgrenciSayisi() {
System.out.println("Öğrenci Sayısını Girin");
ogrenci = input.nextInt();

ad = new String[ogrenci];
soyad = new String [ogrenci];
not = new int [ogrenci];
}

burada yaptığım şey önce öğrenci sayısını alıp daha sonra listeleri bu sayıya göre oluşturmak. başka hata var mı kontrol etmedim, varsa bakabilirim yine.

ogrenci değişkenine bir değer atamadığın için 0 kabul ediliyor, 0 elmanlı bir array'in de olmayan yerlerine değer atamaya çalıştığın için sana "array'ın dışına çıktın" hatası veriyor. Öğrenciyi tanımladığın yerde bir değer verirsen sıkıntı olmaz.

"@yasli ateist" ve "@gezegen olan pluton" cevabina ek olarak;

"public int ogrenci;" degeri programin maksimum kac ögrenci destekleyecekse o kadar deger olmali. Ama unutma ki "public String[] ad = new String[1000];" gibi bir array yaratirsan, hafizada 1000 ögrencilik alani kullanmasanda ayirir. Java da arraylar dinamik degildir. Dinamik ve kendiliginden büyüyen array yaratmak istersen ilerde mutlaka "ArrayList" konusuna bakmani tavsiye ederim.

arabayla şirket(sahip tablosundaki şirketler) arasında one to one ilişki var; bir arabaya bir şirket.

şirketle araba(sahip tablosundaki arabalar) arasında one to many ilişki var; bir şirkete çok araba.

şöyle de bir şey var:
stackoverflow.com

bir arabaya bircok sirket, bir sirkette bircok arabaya sahip olsaydi many-to-many olurdu. akbil-otobus iliskisi buna bir örnek, bir otobuse bircok akbil, bir akbil de bircok otobuse basildigi icin many-to-many. senin örnekde ise @edy dedigi gibi sirket->araba (one-to-many), araba->sirket (one-to-one)

valla bu kaliba özel bir türkce isimlendirme varmi bilmiyorum ama "uygulama yönelimli/odakli psikoloji" olarak cevir bence. bu konuda makale aradim onlar nasil cevirmisler diye ama bulamadim.

@baraka @emrahday uygulamali psikoloji diyebiliriz sanki o zaman?

uygulamali psikoloji "applied psychology" oluyor cevirince. "application oriented psychology"da ise anlam biraz farkli gibi. "application oriented psychology" uygulamak amaciyla veya uygulamayi temel alarak anlami varken "uygulamali psikoloji - applied psychology" de ise "metodoljisinin uygulama oldugu yani uygulayarak" gibi bi anlami oluyor.


"Oriented" kelimesi ile ilgili bircok tartisma var, tam olarak türkcesi "birsey var ve cevresindeki hersey ona dayaniyor - adjusted or located in relation to surroundings or circumstances" anlami var. Bu anlami saglamak icin yönelimli/odakli/merkezli kelimelerini kullaniyorlar. en cok kullanilan karsiligi "yönelimli" ama bu biraz kötü bir ceviriymis gibi geliyor. "Orientation" dan türetilmis gibi.

kesilir, aynisini esim yapmisti, almanyada danismanlik yaptigi firmaya türkiyedeki sirketimiz üzerinden fatura kesmisti. hatta muhasebeci vergi avantaji felan da olabilir demisti yurtdisina kesilen fatura icin ama daha sonradan vergisi ödendi bu faturanin. muhasebeciye yine danis bence, mevzuati farkli olabilir.

düzeltme: soruyu değiştiriyorum.

[class='error'] {
color:#F00;}

bu uygun mudur?

www.w3schools.com

Anladigim kadariyla tüm errorlari eger select icermiyorsa kirmiziya cevirmek istiyorsun.

tüm errorlari .error{ color: #FF0000; } ile kirmiziya cevirirsin, sonra tüm selectleri .select{ color: #000000 } ile istedigin renge cevirirsin.

ikinci yöntem ise .error:not(.select) { color: #FF0000;}
yani tüm errorlari sec ve kirmizi yap ama sadece .select olmayanlari.

siyah yazilarin hepsinde select classi varsa su sekilde olabilir:

.error:not(.select){
color: #F00;
}

yalniz css3 bu. IE8 ve oncesinde calismaz.

.error{color:red} dersen .error sınıfını içerenler kırmızı renkli olur. eğer .select{color:black !important} dersen diğer belirtilen(çakışan renk ne olursa olsun) siyah yazı olur. eğer iki sınıfta da importan'ı kullanırsan altta yazılmış olan öncelikli kabul edilir.

yok haci pasaport kontrolunden sonra ahl'de

bi havalimanına girerken xray var. sonra pasaport kontrolü. kontrolden sonra bir xray daha var.

varşova için biletimi kiev aktarmalı aldım bu eylül ayı daha. dediğim gibi 2 xray bi pasaport(pasaportta çok rahattı polis kızlara çok kaptırma falan dedi düşün:)) kieve indik. her taraf ASKER. bildiğin her tarafta kamuflajlı asker var. pasaport kontrolünü onlar yapıyor. herkesi ince ince arıyorlar. istediklerini sıranın en başına atıyorlar,ayrı köşeye çekip bir daha bakıyorlar.

o zaman hafiften bir tırsmıştım. masum olan masumluğu ile kalıyor genelde. talihsiz bir olay yaşama şansınız oldukça düşük.

varşovaya girişimde rahat oldu. 15 dk sıra bekledim(benim bavul en son geldi tabi murphy sağolsun) bir iki soru sordum adamlara 2 baktı vurdu mührü yani.

işte bunlar hep geri kalmışlığın sonucu.

sen düzgün bir insan olabilirsin ama maalesef geçmiş tecrübelerinden dilleri yanmış adamların(yurt dışındaki kontroller için konuşuyorsak). elbette genellemeye hakları yok, fakat başka bir çözüm de göremiyorum şahsen. adam olup fasılları halleder ve ab'ye girersek bu çile biter. gel gör ki o noktada da yine iyi bi performans çıkardığımız söylenemez.

yurt içindeki uygulamalar da yine ab mevzuatlarıyla toparlanabilir, fakat yine ilk paragrafın sonundaki sebeple olmuyor.

kıps.

%90'ı terörist, pardon müslüman olan bir ülkeye uygulanması gayet doğaldır.
o uçaktan inen, müslüman ülkeli birinin cihat için 200 kişiyi bombalamayacağını bilmek mümkün değil.

isviçre'de bana sormuşlardı bi de aralarında bişiler söyleyip gülmüşlerdi sinir olmuştum.
yeşil pasaportlu türklere bir şey sormamışlardı.
ayrımcılık aramızda bile var.

Alisveris merkezine guvenlik taramasindan gecip girdigin ulkede ne bekliyorsun ki?

haklısın ama yabacak bişey yok. 3. dünya ülke vatandaşları için durum beyleyken beyle.

4 kere yurtdışına çıktım ( finlandiya, tayland, ispanya, almanya) hiç birinde benzer bir muameleye rastlamadım. AB üyesi olmayanların girdiği sıradan başkasına gi
rmek dışında anormal bir davranış yada olay görmedim.

kizmakta haklisin ve verilen cevaplardan anladigim bircok kisi yanlis anlamis heralde. AHL demissin, AHL de yapilan muamele türkiyenin kendi vatandasina yaptigi muamele, baska ülkelerin bu durumda bi sorumlulugu yok. Bunun nedeni de Türkiyenin güvenli bir ülke olmamasi. AHL nin bircok suclu ve uyusturucu kacakcisinin avrupaya gecis kapisi olmasi. Birde havalimaninda calisan sistemin pek güvenilir olmamasi. AHL kalabalik ve düzensiz havalimani, kapi numaralari cok degisiyor ve son anda degisikliklikler oluyor, insanlari yanlis kapilara yönlendiriyorlar ve rötarlar karisiklik yaratiyor. o nedenle elli yerde bilet soruyorlar ve kontrol ediyorlar yanlis ucagami biniyorsun diye. buna ragmen yanlis ucaga yönlendirilen ve binen yolcular oluyor. X-Ray olayina gelince de en güzel cevabi @fortisvita vermis, alisveris merkezine girerken bile X-ray den geciyoruz, havalimanindan ne beklenir. Ülke yol gecen hani olmus.

danimarkada calistim, gördügüm kadariyla herkes sevdigi isi insani sartlarda yapiyordu. insan sevdigi isi yaptiginda da goygoy yapsa bile ise dönmesi kolay oluyor, daha verimli calisiyor. ama bu konuda da genelleme yapmak cok zor.

bu tip gelismis ulkelerde gocmenler kopek gibi calisir, yerliler ise biraz daha rahattir. yani is etigine bagli kalmakla beraber yapiyolardir diye tahmin ediyorum.

valla zenci isveçliyi isveçli sayarsan bokum gibi çalışıyorlar. afrikalıdan nefret ettim yaf.

goygoy var elbette ama genel olarak herkes isinin bilincinde.

fazla mesai yapiyorlarsa paralarini da aliyorlar.

(bkz: hungarian notation)
(bkz: reverse polish notation)
en.wikipedia.org(programming)

ps. felsefe mezunuyum

Notasyonlar hakkında bir sıkıntım yok, camel, pascal, hungarian'ı kendime göre harmanlayıp kullanıyorum.

Yüzlerce fonksiyonun, event'ın olduğu bir projede düzeninizi nasıl sağlıyorsunuz ?

mutlaka uyguluyorsunuzdur ama benim hocam herşeyi classlar üzerinden yapardı. hatta hocam direkt yazalım dediğimizde program karmaşıklaştıkça classların önemini anlayacaktınız derdi. en basit fibonacci programını bile 2-3 classla yazdırırdı bize.
birde her class'in adı ne yaptığını tanımlar ve classın içinde ne işe yaradığını hangi sistemle yazıldığını açıklayan not yazardı. artık o kadar yazılımla ilgilenmiyorum ama gerektiğinde bu sistemle yazıyorum.

ilk basta mimari önemli. gelistirirken "object oriented programming" zorunluluklarina göre programlaman gerekli. "Inheritance" ve "abstraction" cok onemli. her yazdigin kod ayni hiyerarside olursa icinden cikilmaz olur. mesela arabaCalistir() fonksiyonu yazarken depodanBenzinAl() , benziniEnjeksiyonaGötür() gibi detayli fonksiyonlari gizlemelisin. senin yapman gereken sadece kontagiCevir() fonksiyonu olmali, gerisini yakitIslemleri() fonksiyonu yapmali. Yani mümkün oldugu kadar dikey bir yapi kurmalisin mimari olarak. Bol bol class kullan, methodlarin minumum parametre alsin, her method sadece bir is yapsin, bol bol method ve class kullan. eger bir method icinde bircok "if/else" var ise cok iyi yolda degilsin demektir. her "if/else" methoda ekstra bir sorumluluk yükler, ideal olani her methodun sadece 1 isten sorumlu olmasidir. mümkün oldugunca bunu saglamaya calis.

Ikincisi ise "Test driven development", gelistirme sirasinda hem testlerini yazmis olursun, hem de kodun daha kaliteli olur. Bunu özellike tavsiye ediyorum.

Ücüncüsü ise bol bol "comment" eklemek olsun koduna. Ayrica bu kommentleri otomatik dökümantasyona ceviren araclar kullanabilirsin (java icin javadoc gibi)

git, svn gibi versiyonlama sistemi kullaniyorsundur eminim.

"Naming convention" lara uy mutlaka en.wikipedia.org(programming)

Elinin altinda UML diagramlarin olsun, özellikle "Class Diagram"

gerçi emrahday yazmış ama her şeyi geçtim bol bol comment yazman lazım. Hangi fonksiyonun ne iş yaptığını detaylı olarak fonksiyonun başına yazman lazım. class elemanlarının da tanımlarının yanına yorum yaz, class'ın üzerine yorum yaz. class, fonksiyon ve değişken isimlerini açıklayıcı bir biçimde yazmak lazım. dökümantasyon önemli, projenin dökümantasyonunu çıkartan toollar var ASDocs gibi. Hangi dili kullanıyorsan bu toolu bulabilirsin.

Mecbur kalmadikca oop yazmiyorum hic sikintim olmuyor.

Tek yön kiralama astarından pahalıya gelir.
Bunu dikkate al, sonra üzülme.

www.kayak.com üzerinden bakabilirsin.

kiralama yaparken ekstra sigorta yapmak istiyormusun diye soracaklardir. yaklasik fiyati 15-20 euro gibi olur günlük ekstradan. paraya acima yaptir. yaptirmadigin taktirde bir kaza yaparsan 1000 euroya kadar masraf cikarabilirler veya aracin tamirde oldugu süre icin kiralama ücreti alabilirler. Güvenilir büyük firmadan kirala, hem araclar daha iyi olur hem de kafan rahat olur. Mutlaka 24 saat yol destek hattinin telefon numarasini sor, büyük firma ise zaten kiralarken mutlaka söylerler. Araci teslim alirken kaportada bir problem varmi diye gösterirler, ve not alirlar. göstermezlerse mutlaka not al, bir problem var ise fotograf cek.

sixt.com'dan kiralamıştık, alış yerinin adresi invalid diye iptal dönüşü yapıldı.

ben de sixt den kiraliyorum genelde, araclari iyi oluyor. Hertz de iyi, europecarda iyi. havalimani subelerinden kiralarsan daha iyi olur, cünkü en iyi araclarini ve elemanlarini havalimanina yönlendirir kiralama sirketleri, hem dil konusunda problem yasamazsin, hem teslimat icin 24 saat acik olurlar.

var.

var.

valla helal olsun. Nasil ögrendiniz yahu, cin iskencesi gibi o dil. (cogu öyle bana göre sadece java degil) Cok kiskaniyorum sizleri

java diller arasinda en yapisal olanlardan biri bence. dilin kendisini ögrenmesi cok zor degil (object oriented konsepti kavrandiysa) ama c# ile karsilastirildiginda javanin gelistirme araclarini ögrenmesi biraz problemli. cünkü c# .net gibi tek elden cikmadigi icin internette bilgi karmasasi var diyebiliriz. dillerin zorlugu biraz bakis acisina göre degisir ama bence karmasiklik olarak C digerlerinden ayrilir, cok daha karmasiktir, esnektir ve güclü bir dildir.

minibus cd degil, minibus caddesine yürüyerek 10 dk mesafede, e-5 e mesafesi 5 dk
goo.gl

Minibüs yolu ile e5 arasında burası. Camiden kartal yönüne giderken solda köşede komagene olan bir sokak var, oradan girip dümdüz baya bir gidince solda kalıyor. İstasyonun oradan kalkan minibüsler önünden geçiyor yanlış hatırlamıyorsam..

çok teşekkürler.

Microsoft Outlook'a Gmail adresini ekle. Tüm e-postaları indir. Ardından veri dosyanı yedeklersin.

Outlook varsa arşiv yap.

buradan yapabilirsin www.google.com
seceneklerden sadece gmail olani aktif yap, sonra "next" tikla, .zip sec, sonra "create archive" tikla, tüm maillerini zip olarak indir.

Tabi önce google/gmail account ile login olman gerekiyor.

"MailStore" diye bir uygulama var, işinizi görür sanırım.

Kendini erkek arkadaşının yerine koysana, senin durumun yok babası kıza pat diye ev alıyor düğününü yapmaya hazır falan. Bu kadar ezmeyin karşı tarafın ailesini. Sen onu zengin olmadığını bildiğin halde sevdin ve evlenme kararı aldın, ona göre yaşamaya hazırlıklı olmak lazım. Artık babanın kızı değilsin sadece.

pek soru olmadı daha çok iç rahatlatma oldu ama :)
abisinin yaptığı gerçekten de öküzlük yani bu kadarı da abartı geliyor bana. akraba olcaksınız sonuçta insan en azından bir merhaba der.
şu süreçte siz birbirinizi kırmamaya bakın kolay atlatmaya bakın. baban da cidden yapacağını yapmış bence gerisini siz ikiniz halledin

e siz düğün sevmiyorsanız, sevgilinizin de düğün yapacak durumu yoksa düğün yapmanız dünyanın en saçma şeyi olur gibi geldi bana. nikah çıkışı ayaküstü basit bir ikram oldu bitti.
bir de emirkulu+1, evlenme sürecinde ve evlilikte ailenizin imkanlarını kullanırsanız onu ezmiş olursunuz, o dile getirmese, hatta farkında olmasa bile öyle olur. bir bakıma sizin imkanınız daha fazla olsa bile kullanabileceğiniz en fazla onun imkanları kadardır.

@emirkulu erkek arkadaşım evi istemiyordu ama babam sen bekarken alıyorum ister oturur ister satarsın dedi.. zaten evet erkek tarafında ayıp da olmasın diye daha fazlasını istemiyorum.

kendim de düğün istemiyorum ama iş çevremizi düşününce de yapmak lazım diyorum. ama o iş çevresine de güzel bi davet yapılmalı ki bi ton para. yani o kadar parayı vercek durum varsa tatile gidelim yada bi ev daha alalım daha iyi. ayy ne boktan işler yaa. aileler ve devlet karşısında rahatça sevişeceğiz diye türlü dertler şebeklikler.

ben gelinlik giymek istemiyorum annem duyunca ciddiye bile almadı lan :/

herşeyinizi eşinle birlikte ikiniz yapsanıza. gücünüzün yettiği ölçüde siz yapın, ailelere bişey yaptırmayın. bir de herkesin aile bağları, aileden anladığı farklı olabiliyor. bazı aileler çok bağlıdır birbirine, bazıları birbirini sokakta görse tanımaz. fakat evlerine gelen bir insana çıkıp bir hoşgeldin demek nezakettir, üstelik yabancı birisi de değil bu kişi. hiç değilse bir 10 dakika yanınızda oturabilirdi. ben de misafir hiç sevmem ama nezaket gereği hoşgeldiniz derim, biraz otururum yanlarında.

sana onun ailesi ne kadar tuhaf geliyorsa senin ailen de ona öyle geliyordur. sorunu sanki karşı tarafta görür gibi bir havan var. ilk olarak bu düşünceden kurtul derim. ikinci olarak ne sen ne eşin düğün istiyorsanız sırf ailenin zoruyla, sırf aman ayıp olmasın mantığıyla eşini düğün için zorlarsan evliliğe sıkıntılı bir başlangıç yapmış olursunuz. klasik bir laf ama aileleriniz değil, siz evleniyorsunuz. anlaşmaları, kanka olmaları falan gerekmiyor (bkz. bizimkiler). hayat ikinizin hayatı, artık senin ailen eşin olacak. annenin babanın kardeşinin akrabanın gönlünü yapmak hala birinci önceliğinse kusura bakma ama sıkıntı karşı tarafta değil sendedir.

işiniz yaş. allah kolaylık versin.

bence bu adet islerini bu kadar ciddiye almayin. sacmasapan adetleryüzünden dügünleri iskenceye dönüsüyo insanlarin. mesela demissiniz ki "bi anne hiç mi elini taşın altına koymaz" durumu yoksa ne yapsin? ama durumu var da bise almak istemiyorsa ben onu zorla istemenin rezillik oldugunu düsünüyorum. Sizin icin demiyorum bunu yanlis anlamayin, yani böyle yapanlar var.
benim esimin ailesinin de durumu yoktu ama ben zaten ailesini tanimadan esimi sevmisim, esimle evlenmeye karar vermisim, onlarin yapmadigi bir sey beni etkilemedi. normalde sözde nisanda falan altin isteniyormus. ben hic bir sey almadim onlardan. dügünde de onlar zor durumda kalmasin diye onlarin takacagini esim aldi. dügünü de sirf aileler istiyor diye yine esim kendi biriktirdigi parasiyla yapti. ben cok önemsemedigim icin hic öyle pahali isteklerim olmadi. belki yapmazsam icimde kalir diye de emin olamadigimdan yaptik acikcasi. masraf olarak uygun bir dügün yaptik. ama ucuz ve yaratici yöntemlerle farkli bir dügün oldu. sehrin ormanlik alaninda bir yer kiraladik, sandalye ve masalari kendimiz süsledik. platform kurduk. vs

bu ayri bir konu ama belirtmek istedim; dügün yapacak insanlari özellikle kazikliyor millet. sinir oldum ben o dönem. hic bir seyi klasik sekilde halletmedim. örnegin davetiyeciden davetiye almadim. tasarimci bir arkadasa tasarlatip matbaada bastirdim. 750 adet davetiyeyi 200 liraya. nikah sekerlerini malzemesini alip kendim yaptim. sandalyeleri ve ortami annemin tanidigi bir tül-kumas vs satan bir kadin cüzi bir rakam karsiliginda süsledi. uzun süre arastirip uygun bir ücrete dj buldum, organizasyon sirketi degildi, adamin paraya benim de dj e ihtiyacim vardi. cicegimi hic cicekciye dügün cicegi oldugunu söylemeden yaptirdim 15-20 liraya :)

son not: önemli olan esin ve aranizdaki sevgiyse kendi ailenin maddi üstünlügünü asla hissettirme.

Baban evi alsin ama oturmayin, kiraya verin kirasini da bir hesapta biriktirin. Cocuklarinizin egitim masrafi olarak kullanirsiniz, evi de ilerde cocuklariniza verirsiniz. Kimsenin bundan sonra ailesini de degistiremezsiniz, sevidigniz kisiyi zor durumda birakmayin. Erkekler kadinlara karsi sevgilerini o kadin icin ne yapabileceklerini göstererek kanitlarlar, kadinlar ise nelerden vazgececeklerini göstererek. Kücük gecici gösteris hevesleri icin, ya da ailenizin hevesleri icin erkek arkadasinizi ya da ailesini zor durumda birakmayin.

bir çok arkadaşım paralarından bağımsız olarak sade bir nikah artı kokteyl yapıyorlar. düğün falan pek yok artık. modaya uyup devam edin gitsin işte.

aile ilişkileri çok çok sorun değil bir yerden sonra ister istemez kopuyorsunuz ailelerden.

emirkulu dogru demis zaten de, aldirmamak gerekiyor karsi tarafin ailesine. cok cok tecrübem yok ama, her ailede var öyle umursamazlik degil de farkli sosyal beklentiler icinde olmaktan. gecen burda misafirlige gidince terlik önermemelerini saygisizlik olarak bulmus trumanshow vardi. öyle görmüs, beklemesi dogal. ama benim acimdan da sorulmasi bile extreme. benim aklima bile gelmez, karsimdakini sevmedigimden falan degil, cidden aklima gelmez.

bu sacma örnekten nasil baglayacagim dersen, cikip seni selamlamamasi ya da baska bir isle mesgul olmasi seni baglamamali. ben de cogu zaman isimi birakip sosyal zorunluluklari uygulamak, selam vermek, el öpmek su bu, yapmam. hele de fiziksel bir isle ugrasiyorsam cidden yarim birakip cikip geri dönmem. bu demek degil ki karsimdakine nefretim var. basina bir sey gelse, acil durumda oldugunu bilsem, yardima ihtiyaci, dertlesmeye ihtiyaci var bilsem, ne yapiyorsam birakip gelirim yanina. ama sirf selamlasmak icin isimi bölmem, seslenirim, birazdan gelecegim derim, sonra konusalim derim.

abi meselesi gayet normal, bazi insanlar böyle, kafalar baska calisiyor. garipsesende anormal bulmamak lazim ya da altinda cok anlam aramamak.

mali acidan biraz sikinti ama. o kisma kolay gelsin. yorumum olmaz.

bilgisayarina yükledigin bir program ya da chrome plugini browser icinde script calistirmaya calisiyor. O script de büyük ihtimmalle bir reklam gösterir ya da seni bir sayfaya yönlendirir.

belki bir antivirus programi, ccleaner, advanced system care ya da combofix ile temizleyebilirsin.

anladım hocam. spesifik bir plugin yüklemedim ama, bunu düzeltmenin bir yol var mıdır?

daha dün format atmıştım bilgisayara.. anlamadım. neyse, çok teşekkür ederim bilgiler için..

Spreyler var bunun için.

@i-pek: mümkünse marka model ve nerede bulabiliriz bu spreyleri, çünkü ben bir tane aldım ayakkabı spreyi, başka bulamadığımdan, gold'lu birşeydi markası, ve bu antibakteriyel değildi ve işe yaramıyor

www.rossmann.com.tr

Sağlam antibakteriyel sprey için ben olsam askeri malzeme satan yerlere giderdim.

Bizde nereden geldiğini bilmediğim iki tane var biri scholl diğeri deichmann

bir gün giyilen ayakkabıyı oda sıcaklığında 2 gün dinlendirdikten sonra giyersen koku falan olmaz. her giyişinde temiz ayak ve temiz çorapla giymek şart. bir kez giyilen çorap, ikinciye giyilmez.
yanlış anlamayın ama hayatın gerçekleri bu. alıştırın kendinizi...

bunun gibi birsey mi ?
buildinternet.com
captionjs.com

"Image Captions Jquery plugin" diye aratirsan bulabilirsin

Ayrica bu listede bircok farkli var ama baziliri bozuk link
www.sitepoint.com

Gelistirici perspektifinden: Kullandigin Map objesine key value null olarak gidiyor ve map degeri dönmek yerine hata dönüyor. Map objesi icin kullandiginiz get metoduna gönderdigin veriler icin null kontrolü yapman gerekiyor

Kullanici perspektifinden: Kullandiginiz programda bug var. Yazilimci hatasi.

tek programda cikmiyor ki. browserda, youtube'da, cesitli applikasyonlarda da cikiyor.

Ortak kullandiklari herhangi bir program olabilir ya da internetten veri alip gönderirken calisan yardimci program olabilir (mesela kota bilgisi gösteren sayac programlari gibi), güvenlik programi olabilir. bu hata mesajindan cikartmak güc. Ama mesajdan anlasilan büyük ihtimalle bi yere bisey göndermeye calisiyor, gönderirme haziligi yaparken veri tablosundan veriyi cekemiyor cünkü cekmeye calistigi veri anahtari bos. Ilginc bi durum, android isletim sisteminde bir bug oldugunu zannetmiyorum.

son durum ne bilmiyorum ama benim mezun oldugum okul bu sene 300 euro istemis ama bu istedigi ücretler ögrenci toplulugu aidati, ögrenci ulasim paso ücreti gibi ücretlerin toplami. Sanirim üniversite harc almasa da yine ödeme yapmak gerekebiliyor. Farkli eyaletlerde farkli uyulama olabilir.

bana bi mesaj atin, su anda cevap veremem ama cevap vermeye calisirim en kisa zamanda.

Almanyada yüksek lisans yaptim ve aileden cok zor durumda kalmadikca destek almadim. Ilk yaptigim yüksek lisansa gelmeden önce türkiyede calisip para biriktirmek oldu, calistigim isin de egitimim alaninda olmasina dikkat ettim ki ayni zamanda tecrübe kazanayim. Mastera basladigim ilk sene cok zorlandim. Almanca ve is tecrübesi is bulmak icin önemli. Master dersleri de agir oldugu icin bir türlü ayarlayamadim. Bir süre biriktirdim parayla idare ettim, sonraki kismini da türkiyede kredi cektim. Okul yaz tatiline girdiginde de türkiyede calistim kredi borclarini ödemek icin. Alanimda tecrübem arttigi icin almanyada is buldum ama ayni zamanda hem calisip hem okudugum icin master cok uzadi. 2 senede bitmesi gereken master 4 seneye cikti. Bu durum cok riskli, ekstra bir aksilik ciktigi taktirde herseyi cöpe atip master egitimini birikmayi göze almak gerekiyor. Almanyada calisirken en cok yasadigim problemde calisma izni konusu oldu. Almanya yasal olarak ögrencilere maksimum 90 tam (180 yarim) gün calisma izni veriyor ve fazlasi mümkün degil. Kacak calismak ise cok zor. Alman calisma bakanligina calisma izni basvurum da reddedildi "eger sana calisma izni verirsek okulunu birakirsin" gerekcesiyle.

Simdiki aklim olsaydi yine ayni sekilde türkiyede tecrübe edinip, almanyada üniverstelerin sundugu is olanaklarini degerlendirirdim. Üniversitelerde bir is buldugun taktirde (Kütüphane, Bilgi islem vs) calisma izni almak zorunda olmuyorsun. Bazi üniversitelerin cesitli sirketlerle ortak arastirma projeleri oluyor onlar da bir secenek olabilir. Bu is ilanlari üniversite ögrenci topluluklarinin web sitelerinde, okul sitesinde yada ögrenci panolarinda olabiliyor(veya okul international ögrenci topluluklarina mail atarak bilgi alabilirsin). Tabi bu tarz isler icin de deneyim ve dil öne cikiyor.

Her türlü zorluga ragmen denemeye deger, en kötü ucak biletini alip geri dönersin. Mezun oldugum okula baktigimda durumu bizden cok daha zor olan pakistan, vietnam gibi ülkelerden gelen bircok ögrenci bi sekilde basariyor.

tüm androidlerde öyle. telefon kapalıyken sistem tamamen kapanıyor.

bu sorun degil, boyle tasarlanmis. hicbir uygulama bunu yapamaz. telefon kapaliysa hicbirsey calismaz.

Ben de ilk fark ettiğimde garipsemiştim ama sonuçta alarm veya saat de diğerleri gibi bir uygulama.

Açık telefonun uyurken başucunda durmasından rahatsız birisi olarak ben uçak moduna alıp yatıyorum. Eğer aklınıza yatarsa, uçak modunu istediğiniz saatlerde kendi kendine açıp kapatacak uygulamalar var.

Smartphone larda boyle bir durum var (sadece android ile ilgili degil). Smartphonelarin mimarisi bilgisayar gibi tasarlanmistir, icinde telefon ve alarm konfigurasyonunu tutan ayri bir devre yokdur. Bu tarz telefonlarda alarmin calmasi demek alarm servis programinin isletim sistemi altinda calismasi demek. (yani kisaca bilgisayardaki ile tipatip ayni). Telefon kapali iken isletim sistemi calismadigi icin bu program da calismaz. Eski nokia telefonlarda ise bu islem ayri bir devre ile saglanir. Smartphonlari tasarlayanlar telefon kullanilmadiginda ucak moduna alinacagini düsünmüs olmalilarki böyle bir devreye gerek duymamislar. Yani kisaca gece ucak moduna almak gerekli.

giremeyiz. turkiye musluman bir ulke. durumu bulgaristan'dan iyi degil. hani bir fransa seviyesinde olsak belki musluman falan ama hadi alalim derler, o da yok. musluman ayrimciligi yapiyorlar anlaminda soylemiyorum fakat farkli dinlere mensup olmamiz kulturel olarak cok fark oldugu anlamina geliyor. bir onyargi var bu yuzden. zaten ab'nin kostugu sartlara uzaktan yakindan uymadigimiz da herkesin malumu..

ayrica bulgaristan ab'ye alindiginda daha baslarina ne tur felaketler geleceginin farkinda degillerdi, altin yillarini yasiyordu ab :) simdiki akillari olsa bulgaristan, yunanistan'i falan almazlardi, hatta italya'nin kurucu olmasina bile izin vermezlerdi :)

ab ülkelerinin maddi ve manevi pkk yı desteklediğini biliyoruz niye sevmedikleri bir ülkeyi ab ye alsınlar. sevselerdi zaten alırlardı ki türkiye avantajlı bir ülke çünkü.

Ben olsam ben de almam turkiyeyi. Ortadoguyla sinir mi olacak ab dedigin orgut. Yaptiklari gayet mantikli ab lan adi ustunde ortadoguyla sinir olursa avrupaliligi mi kalir.

AB halklari homojen bir topluluk degil. Her ülkede cok farkli görüsler var, mesela alman toplumunun yarisi türkiyenin AB ye üye olmasini istemiyor, diger yarisi ise bir fikir sahibi degil, ya da Türkiyenin üyeligi icin pek caba sarfetmez. Bu fransa icin de benzer. Yani kisaca AB icinde güclü bir cogunluk türkiye karsiti iken (yaklasik yariya yakini), diger yarisi ise türkiye girse de olur girmese de olur diye düsünüyor. Bu da partilerin ve politikacilarin Türkiye söylemlerini büyük ölcüde etkiliyor.

Peki bu Türkiye karsitligi neden? "Türkiyenin cogunlugu müslüman da ondan" demek kolaya kacmak. Elbette AB icinde böyle düsününen bircok insan var, ve islamafobi nedeniyle giderek artiyor. Ama bunun yaninda kültürel farkliliklar da türkiyeyi AB istememe fikrine büyük bir etken. Biz AB nin kendisi icin ideal gördügü AB vatandasi tiplemesine cok uzagiz, onlardan cok farkliyiz, özellike bizi AB de temsil eden gurbetci vatandaslarimizi baz aldiklarinda. Bunun disinda ekonomik nedenler de cok etken, gelir dagiliminda adalet saglayamadik. Fakirimiz cok fakir, zenginimiz cok zengin. Bir diger etken de nüfus, bizi AB ye almak Bulgaristani, Romanyayi, ya da Macaristani almaya benzemez 70 milyon nüfus ve eger AB girmis olsaydik topluluk icinde Almanyadan sonra en kalabalik nüfus olacaktik. Bu da Avrupa parlemantosunun icinde yüksek temsiliyet demek. Yani kisaca Almanya ve Türkiye kafa kafaya verirse istedigi gibi at oynatir demek, bu da Fransayi korkutuyor, cünkü simdi en etkin ikinci isimken konumunu kaybetmis olacak. Son olarak da sinir güvenligimiz yok, Kibis Rum kesimi ile problemlerimiz cözülmüs degil, fransadaki ermeni diasporasi, hukuk sistemimiz kevgire dönmüs bir cemaatin bir hükümetin elinde, gücler ayriligi ortadan kalkmis, tek adamciyiz, gümrük birligi ile zaten AB bizden alacagini almis. daha ne olsun, AB bizi niye alsin ki?

Zaten Yunanistan krizi ve bunun yaninda Bulgaristan,Macaristan ve Romanyanin is gücü ve ekonomik olarak AB nin hicbir derdine merhem olmadigi düsünülürse AB eski AB degil ve Türkiyenin üyeligi icin yogurdu üfleyerek yerler. Türkiye de artik eskisi gibi AB üyeligi konusunda eski iradeyi sergilemiyor, önceden AB devlet politikasiydi, simdi hükümet politikasi bile degil. Bundan sonra AB cok zor gözüküyor

zor. çünkü nüfus çok fazla. ab şu anda almanya-fransa arasıdaki dengeyle devam ediyor. türkiye girdiği anda parlamentoda almanyaya yakın sayıda vekil gönderecek. yani mesele kontrolün kimde olacağı meselesi.

kesinlikle giremeyiz. nüfus fazla, müslümanız vs. çok etken var. herşeyi geçtim 1.5 milyon suriyeli var yahu.

ortadogu cukuruna komsu bir ulkenin ab'ye girmesi cok zor cook/

Bulgaristan kontrol edilmesi çok zor olmayan bir ülke zaten rüşvet toplumun herkesiminde normal hale gelmiş birde nüfusu bizden az.Bugün sınırı açsan ülkenin %10 u avrupaya geçse çalışma,okuma vs. avrupa bunu kaldıramaz hali hazırda almanya,ingiltere ve fransada hatrı sayılır bir türk nüfusu var.

1- Nüfus çok fazla: kırsal kesimde yaşayan adam İstanbul'a göç ediyor. AB üye olursak bu adamlar free movement, settlement ayağına Londra'yı, Münih'i, Roma'yı bildiğin istila ederler. Bingöl'de, Artvin'de, Kocaeli'nde yaşayan adam asgari ücrete Türkiye'de sürüneceğime basarım Avrupa'ya en azından Londra'da sürünürüm der. Kaliteli, eğitimli adamı zaten bağlasan tutamazsın. Barzosu, fakiri, zengini, eğitimlisi hepsi AB'ye akar. Bulgaristan ve Romanya'nın bu senenin başında çalışma izni sınırlaması kalkmıştı, kopan yaygarayı Avrupa medyasını takip eden herkes bilir. Adamlar gelecek küsüratı bile hesaplayıp tedirgin oluyordu, kitlesel göç gelirse naparız, sağlık, eğitim sistemi çöker vs. diye. Bir de bu adamlar mülteciden zaten bıkmışlar. İtalya, Fransa, Yunanistan Afrikalı mültecilerle başa çıkamıyor. Her taraf afrikalı, işsiz güçsüz suça eğilimli adam kaynıyor oralarda, afrikadan bota atlayıp ne pahasına olursa olsun ab'ye girmeye çalışıyor.

2- İnsan kalitemiz çok düşük: Nüfusumuz problem fakat en büyük problem insanımız. Cahilimiz, abazanımız, aşırı dincimiz, hırsızımız, suçlumuz çok fazla. Yoksa hiç bir ülke eğitimli, kaliteli göçmene hayır demez. Hatta vasıfsız göçmene bile hayır demez; şayet göçmen uyumlu, çalışkan ve entegrasyonu sağlayabilecekse. Adamların zaten gurbetçilerden ağzı yanmış. Ab ülkesine göç eden türk topluma entegre olup dil öğrenecek, topluma entegre mi olacak tabii ki hayır. Gidecek gene türk mahallesine türkle yaşayacak. Maximum kebapçılık, dönercilik, bakkallık yapacak. sosyal yardımlar, işsizlik yardımı alacak, karısını, kızını eve kapayıp, avrupalının karısını kızını rahatsız edecek.

3- Ortadoğu belası. Sınırlarımız zaten tam geçirgen. Giren çıkan belli değil. AB'ye girince kimlikle seyahat ediliyor. Herhalde tüm Ortadoğu bizim sınırlara hücum eder, 20-30 milyon kişi girer artık, Türkiye=Avrupa demek olunca. Atıyorum Işid dur lan ses getirecek eylem yapayım der: girer bizim ülkeye. sahte kimlik falan ayarlar, diğer ab ülkelerine akarlar direk. Londra'da, Berlin'de intihar eylemcilerinin önünü alamazlar

Bulgaristan falan küçük ülke. Bunlar bize işgücü sağlasın, Rusya'nın yanına kaymasınlar, kendilerini Avrupalı hissetsinler diye alınan ülkeler. Mesela South stream enerji hattı yapımı var. AB, Bulgaristan'a diyor ki AB'nin enerji politikasına aykırı bu anlaşma falan diye Bulgaristan'a müdahale edebiliyor. Gazprom, AB, Bulgaristan kaç aydır müzakerede bulunuyor. Bulgaristan'ı AB'ye almasalardı, tamamen Rusya'nın güdümüne girecekti mesela.

.com halini almak 4-5 $ a mal olur , bence al .com.tr 'ye yönlendir . Kafan rahat olur

ticari bir isletme olmadiktan sonra ".com.tr" almanin pek bir avantaji yok. ".com" her zaman SEO icin avantajdir. daha rahat yazilir ve ctrl+enter tus kombinasyonu ile rahatca girilir.

.com halini almak icin herhangi bir domain servisinden kayit yapabilirsin. ".com.tr" kaydina göre cok daha kolay.

boşta olan com halini parayı verirsen alırsın.
com.tr için ise marka tescil belgesi gerekiyor.

kısacası com zaten daha makbul.

ya sanırım önemli bir konuyu tam izah edemedim, com.tr uzantılı halini başkası almış ama sayfa aktif değil. yine de com'u almak mantıklı mı?

com.tr alınmışsa o isim marka ismi olabilir ve tescilliyse dava falan açabilir diye biliyorum.

sen .com al, sayfayi aktif yap, com.tr alan düsünsün. kimse .com yazmak isterken .com.tr yazmaz. tam tersi olsaydi problem olurdu ama senin durumunda .com daha güclü bir domain uzantisi.

O ismin marka tesciline bağlı. Sadece Türkiye'de tescilli bir markaysa senin com uzantısına hiçbir şey yapamaz. Com.tr ile karışır mı diyorsan karışmaz.

1. Çok değişken bir soru. Bunu tamamen isteklerinizi anlayan prof. bir firma iyice analiz ettikten sonra söyleyebilir.

2. Bu da firma ile anlaşmanıza bağlı. Danışmanlık, ufak tefek değişiklikler ve bir problem çıktığında müdahale gibi hizmetleri firmalar ek ücretlerle verir. Veya sadece siteyi yaz, parayı al, güle güle şeklinde de çalışırlar.

3. Teknik alt yapınız yoksa firmalarla çalışın; biraz fazla verirsiniz ama en azından şahıslarla uğraşmazsınız.

domanin host dahil 1000 TL den daha düşük fiyatlara bağımsız web masterlara rahatlıkla yaptırabilirsin. Anladığım kadarıyla site etkileşimsiz olcak.

Kendin bilgi ekleyebileceğin bir blog sitesi benzeri bir sitede yaptırabilirsin gene 1000TL altına.

Onun dışında bağımsız bir web masterla çalışırsan kontağın olur ancak bir kesinlik yok. Adam yok olabilir ve ya bir daha sana yardım etmek istemeyebilir.

Son olarak tavsiyem wordpress üzerine inşa ettir siteni. Daha sonra başka bir webmastera verdiğinde adamın kaldığı yerden devam edebilir.

şirket adına profesyonel bi şirketle 3950 TL'ye anlaştım. içerik girebileceğim tabi. baya da iyiler.
Google optimizasyonu seo vs. de yapacaklar.

türkçe + 3 dil.

fikir olsun diye yazıyorum. tabi çok daha uygun fiyatlara bulunabilir.

* Farklı şeyler istemiyorsanız (örn. e-satış, e-ödeme vb.) 1000$-10000$ arasında bir yerde konumlanabilir.

* O durum yapacağınız sözleşmeyle belirlenir. İdeal senaryo (bence) şudur: Bir içerik yönetim sisteminiz olur, siz Web sitenizi bu panel yardımıyla kullanırsınız (içerik güncelleme vs.). Tercihe / yapacağınız anlaşmaya göre başlangıç içeriğinin girişini siz değil Webmaster da yapıyor olabilir. Ama Web sitenizi sürdürmek (yönetmek) ilke olarak onun işi değildir. Yalnız şu vardır: Hatalara (bug'lara) müdahale için webmaster size işin tesliminden sonra bir garanti süresi verebilir. Siz bu zaman dilimi süresince ondan hizmet almaya devam ediyor olabilirsiniz. Tabii "hizmet alma" bahsettiğim senaryoda hataların ayıklanmasına yöneliktir; "ya, bu siteye uçak rezervasyon sistemi koymayı unuttuk, onu koyar mısınız hemen?" derseniz bu garanti kapsamında değerlendirilecek bir şey değildir.

* Şahıs da olabilir firma da. Önemli olan işini iyi yapanı bulabilmektir ve bu da her sektörde olduğu gibi zordur. Araştırma, önsezi ve kısmet kombinasyonuyla risklerinizi asgariye indirebilirsiniz.

kurumsal firmaların kar marjı biraz fazla oluyor ama tabikide çok çok daha güvenilir. Bağımsızın yaptığı 2-5 gün sonra hack saldırısı yiyebilir. İş yerinizin çapına ve bu işe ayırabileceğiniz mevlaya bağlı olarak kurumsala yönlene bilirsiniz.

Kime yaptirirsaniz yaptirin mutlaka teknik dökümantasyonu ile birlikte teslim edilmesini isteyin. Bu dökümantasyonda kullanilan ve bagimli olunan teknolojiler/kütüphanler/platformlar olsun, hangi dille yazilmis olursa olsun fonksiyon/methodlarin ne ise yaradigin gösteren dökümantasyon olmali, kodlar "commented" olmali ve UML digramlari da mutlaka isteyin.

Ilerde gelistirici ya da firmayla herhangi bir nedenden yollarinizi ayirinca, baska bir gelistiriciye bu dökümanlari verdiginizde isinizi daha rahat yaptirirsiniz, yoksa sayfayi yeniden yaptirmak zorunda kalabilirsiniz. Sayfayi yaptiracaginiz teknoloji de bilindik, baska biriyle calismaya basladiginizda yeni developerin "bu ne?" demeyecegi bir teknoloji/dil/framework olmali. Yoksa sayfayi ilk yapan kisiye ilelebed muhtac kalirsiniz.

Calistigim sirkette nerdeyse herkes alman. Almanlarda hala biraz(!) irkcilik var, tam olarak irkcilik gibi demeyeyimde türkleri kücük görenler cikiyor, kisaca bir türk onlara "cool" ve ilgi cekici gelmiyor, cevrelerinde cok türk oldugu icin "stereotyping" yapiyorlar. Ama kafalarinda istanbul cok karizmatik ve "cool" bir sehir. Eger istanbulda calistiysan daha önceden, is tecrübelerinden bahsederken türkiye yerine istanbul kullanirsan kafalarindaki algi bir anda degisecektir. Bunu suna benzetiyorum, "Mexica" denilince amerikan filmlerinden dolayi kafamizda suc ve cetelerin oldu bir sahne canlaniyor, ama "Acapulco" denilince sanki orasi mexica da degimiscesine oteller ve güzel sehir canlaniyor, bu da buna benzer birsey.

Onun disinda is görüsmesinin sonunda sormak istedigin birsey var mi diye sorarlarsa (büyük ihtimalle sorarlar) mutlaka birkac sorun olsun. Sorumluluklarinla ilgili birsey sorabilirsin, sirketin yan benefitlerini sorabilirsin. Bu benefitler konusunda konusmayi seviyorlar, sanki diger tüm sirketlerinde cesitli benefitleri yokmuscasina. Maas konusunuda rahatlikla konusabilirsin, kücük pazarliklar yapabilirsin (türkiyenin aksine). Rahat ol, kalifikasyonlarina güveniyorsan bil ki almanyada kalifiye calisani cok ucuza bulamiyorlar.

Ehliyet geçerli.
Resmi olarak beynelmilel ehliyet almak gerekiyor ancak Türk ehliyetiyle araç kiralıyor firmalar. Sigorta isterseniz ek olarak kiraladığınız firmadan alırsınız.

Barcelona - Granada yakın bir mesafe değil, 8 saatten aşağı sürmez diye tahmin ediyorum. 1 gün gidiş, 1 gün dönüş demek bu. Dikkate alıp öyle karar verin.

türk ehliyeti eger turist olarak gidersen gecerli

türkiyede vize icin seyehat sigortasi isteyeceklerdir zaten. onun disinda birsey yapmana gerek yok. arac kiralarken güvenlir bir firmadan kirala, kiralarken ekstra sigorta istiyormusun diye sorarlar, günlik 10euro gibi ekstra ücreti vardir. O ekstra sigortayi yaparsan kafan rahat olur, yapmazsan bir kaza aninda standart sigorta masrafin tamamini karsilamayabilir, standart sigortanin sartlarini okumak lazim.

Ayrica araci kiraladigin subeye birak. bir subeden kiralayip baska bir subeye birakmak istersen birakabilirsin, bu konuda sorun yok (bircok firma icin) ama ücretlendirme hakkinda bilgi vermiyorlar. sirf farkli bir sehirde farli bir subeye biraktigim icin 60 euro ya kiraladigim araba icin 100 euro ekstra masraf ödemistim. Havalimani subesinden internetten rezervasyon yapar ve havalimanindan kiralarsan cok daha rahat olur senin icin, turistlere daha insiyatifli oluyorlar.

Bazi yerde 21, bazi yerde 24 yas altina kiralamayabiliyorlar veya daha pahaliya kiraliyorlar.

niye zorlanasın, manuel konusunda gayet tecrübeliysen otomatik konusunda endişe bile etmemen gerekiyor.

ilk kullandığında elin sürekli vitese gidecek bu kadar. bilgisayar oyunu oynar gibi otomatik araba kullanmak. endişelenmeyin.

d nedir, p nedir onu bile az evvelki araştırmalarım sonunda öğrendim, o yüzden endişeliyim :) 1 yıldır da araç kullanmıyorum, aracı kaldırıp düz yolda gidene kadar içim rahat etmeyecek sanırım benim. o yüzden öğrenebileceğim kadar çok şey öğrenmeliyim.

arabayı hareket ettirmek istediğinizde d'ye alın. arabadan inerken p'ye alın.

hillholder, auto hold gibi yokuş destek sistemi yoksa(varsa da devre dışı bırakılabiliyor) frenden ayağınızı çektiğinizde araç ileriye doğru hafiften hareket etmeye başlayacak zaten. geri kalanı çocuk oyuncağı. gerçekten endişelenmeyin. :)

manueldeki gibi iki ayak kullanma, tek ayak.

söylenmesi gerekenler söylenmiş zaten ama vurgulamakta fayda var. arabadan inerken "p" ye almayı sakın ihmal etme. arkadaş arabayı duvara gönderiyordu da. bir de sol ayağını pedallara uzak tut. refleks olarak sol ayakla frene asılma ihtimaliniz olmasın.

iki ayağınızı kullanmayın yeter. Sol ayak boşa çıkınca insan bi garip hissediyor yarın dediğim şeyi anlarsınız. Onun haricinde akülü araba gibi. basıyosun gidiyo basıyosun duruyo. Çok komik bile gelebilir manuelden sonra. Bana öyle gelmişti.
Bir de marşa basmadan önce frene basıp vitesi boşa alıp frene basılıyken marş anahtarını çevirmeniz gerekebilir. Yani niye marş basmıyor bu araçta diye düşünmeyin sonra. Manuel araçta biliyosunuz viteste bile olsa debriyaja basıp kontağı çeviririz. Bunda debriyaj pedalı olmayınca böyle bir prosedür var.

anahtar araba stop etmiş bile olsa, vites p yada n ye alınmadan yerinden çıkmaz.

sol ayak unutulacak. geriye doğru kırılıp öyle kalacak. buna çok dikkat etmek gerek. Sol ayakla frene basarsan çok acayip şeyler oluyor :)

sol ayagi bi yere baglayin ya da bagdas kurar gibi gotunuzun altina ittirin. yoksa normal yolda giderken refleks olarak debrijaya basiyorum diye hart diye butun gucunuzle frene basabiliyorsunuz. 3 kere gozumle gordum. cok tehlikeli :}

Biraz garip geliyor da o kadar zorlanmıyorsun. Gaz pedalı tepkisine alışmak için ara sokakta falan biraz deneme yap ama. Sıkışık trafikte tamponu dokundurma sonra.

zorlanmazsın da o aracı kullandıktan sonra manuel kullanmak hamallık gibi gelecek.

kesinlikle yapman gereken şey sol ayağını emmiler gibi kıçının altına koy öyle otur. en az bir 5 dakika bu şekilde kullanırsan daha sağlıklı olur. çünkü yanlışlıkla frene sağ değil de sol ayakla basarsanız ani frenle takla dahi atabilirsiniz. sol ayak debriyaja kuvvetli basmaya alıştığından frene de aynı şekilde basıyorsunuz. onun dışında zor bir yanı yok. bir de vites konumlarını (p-d-r) geçmek için frene basarak geçme özelliği olabilir. vitesi boşa zorlamayın yani. ve yine son olarak muhtemelen tiptronik vites özelliği de vardır. yani vites kolunu sağa veya sola ittirerek manuel vise geçebilir ve farketmeyebilirsiniz. bu durumda sürekli aynı viteste giderek motora şanzımana zarar verebilirsiniz dikkat edin. ekrandan kontrol edin mutlaka.

en cok yasadigim problem @she was my baby dedigi gibi sol ayakla debriaj basma refleksiyle cok sert sekilde frene basmak olmustu. Sol ayagimi geriye dogru topladim ilk baslarda.

araç nedir? otomatik şanzıman tek tip üretilen bir şey değildir, ve birbirlerinden epey farklıdır. örneğin, vw polo mk3'lerde türbinli kavrama vardır, ayağını gazdan kaldırdığında araba yığılmaz, akar gider. manuelden geçişte -eğer şanzıman bu tip ise- en çok bunu yadırgarsın, aracı sürekli frenle tutman gerekir. diğer bir örnek, toyota yaris'te -cvt olmayanlar- plakalı kavrama vardır, gözlerini kapatıp sağ koltuğa otursan solda çok yumuşak debriyaj kullanan bir sürücü oturuyor sanırsın. o kadar farkeder yani. cvt ve dsg falan bambaşka alemler. onun için aracın ne olduğu önemli en başta, ona göre bir tavsiye vermek daha doğru.

paypaldan uzak durun ve sakın koymayın.. Gerek yok..

Ben PayPal olan sitelerde onu tercih ediyorum. Hem daha kolay hem de daha güvenli.

@white35 uzak durun demenizin sebebi ne hocam merak ettiğim için soruyorum.

paypal nakit kart çıktığı günden beri kredi kartlarını kapattırıp elindeki paraya göre hareket eden arkadaşlarım var.. bir şey alacakları zaman paypal nakit karta para yatırıp paypal üzerinden alışveriş yapıyorlar.. yakında daha fazla yaygınlaşacak diye düşünüyorum.. ama sitenizde şuan için gerekli mi, bence hayır...

edit: bilinen bir e-ticaret yazılımı kullanıyorsanız zaten sanal poslara göre daha kolay entegre ediliyor bilirsiniz.. baktınız ileride paypal'a talep var eklersiniz siteye..

öte yandan bir bilgi daha hizlial.com, gittigidiyor.com gibi siteler paypal ödeme sistemini eklediler. en büyük e-ticaret sitelerinden olduğunu düşünürsek genel bir talep olduğu açık...

Şu yüzden uzak dur diyorum. Karşı taraf dolandırıldım mesajı gönderiyor sonra ispatlayacağım diye kırk defa yazış dur.. Bi şekil geri alsan bile canın sıkılıyor.. Dahası bu bir iki işlemde değil bir çok işlemde başına geliyor.. Uğraşılmaz bence..

@Synche parayı max. bir haftada hesaba geçirdiklerini düşününce bana da cazip geldi aslında. bir tek şu dispute meselesi düşündürüyor diyecektim ki @white35 demiş zaten. şartları iyi ama başa bela almamak en iyisi galiba.

parayı hesabınıza gönderme emrini verdiğiniz anda karşı tarafın dispute şansı kalmıyor. kaldı ki dispute talebini paypal'ın araştırması ve yanıtlaması 1 ay falan sürüyordu.. yanlış biliyorsam arkadaşlar düzeltsin. geçen sene paypal üzerinden 2 bin tl üzerinde işlem yaptım kendi hesabıma. gelen parayı anında hesabıma yönlendirdim.. kendinizi garantiye almak için paypal hesabınızda paranın birikmesini beklemeyin.. her gelen parayı banka hesabınıza yönlendirin..

dediğim gibi öyle olmazsa olmaz değil ama ödeme yöntemi ne kadar çoksa o kadar ilgi çekiyor site bunu bilir bunu söylerim.. birde adres çubuğunun yanında güvenlik sertifikası gözüksün..

internetten sık sık alışveriş yapan biriyim ve kuru yüksekten hesaplamasına rağmen ödeme yapmak kolay diye paypal'ı tercih ettiğim zamanlar oluyor. tabi site sahibi için durum nasıldır bilemiyorum.

Paypal kullanici icin en güvenlisi, ben güvenmedigim e-ticaret sitesine asla kredi karti numarami vermem (belki ancak sanal kart olabilir). Satin aldigim ürün gelmediginde de karsimda güvenilir bir muhattab bulmak isterim. O nedenle paypal tercih ederim. Ama ben bu güveni saglarim kullanici icin, dersen bankalarin pos sistemlerinden birini entegre edebilirsin. "X bank sanal pos" diye arama yaparak entegre edebilecegin türk bankalar sanal pos sistemlerine ulasabilirsin. Eger türk banka pos sistemleri pahali gelirse uluslararasi pos sistemleri ile komisyon bazli entegrasyon kurabilirsin www.paymill.com. Ama bunlarda sistemin calisabilirligi senin sorumlulugun altinda. "phishing" gibi problemlere de sen önlem almalisin.

Tavsiyem önce paypal ile entegrasyon yap, daha sonra ssl gibi güvenlik önlemlerini aldiktan sonra paypalin yanina diger ödeme yöntemlerini de entegre edebilirsin.

o konuda bi bilgim yok ama alternatif ve ucuz ulaşım olarak (bkz: blablacar.com) tavsiye edebilirim.

burada son durum, dedigine göre grev bitmis: www.bahn.de

gelmeden önce bu siteden birkere daha kontrol et, o kadar cok grev oluyor ki kimse tam ne oluyor bilimiyor, anlik takip etmek lazim: www.bahn.de

yanlış anlamayın kimseyi savunduğum yok ama apartman temizliği haftada 1 kez yapılan bir şey. yani tüm gün içerisindeki payı çok az olsa gerek. bahçe işleri de tüm günü alacak bir şey değil. yani hafta tatilinden çok haftalık çalışma saati olarak zaten çok saçma değil. size mesai saati gibi gözüken şeyler birer kez yapılan sabah ve akşam servisleri.

yani tamam belki bir insanın tam gün kendine ayırması güzel bir şey ama çok acımasız koşullarda da çalışmıyor olsa gerek.

bi bilgim yok ama içimi dökmek istedim. o gazetesini kapısının önünde isteyenler var ya o gazeteleri çok daha faydalı şeyler için kullanırdım onların okumasından.

Valla bizimki servise çıkmıyor. Tek işi temizlik, bahçe ve çöp. Onları da söylene söylene yapar, apartman pislik içinde. Kendisi pazar günleri izinlidir ve memur gibi bütün resmi izinlerde de izinlidir. 9 gün bayram tatili varsa kendisi de 9 gün izinli yani. Geçen yarım günü tam gün yaptılar memurlara, bu abimiz de tam gün izinliydi. Yani adamın varlığı bile belli değil :D.

Pazar günleri servis olayını kaldırsanız yeterli olur aslında. Yani pazar akşam çöpü alsın yeter. Yöneticiyle görüşeceksin, toplantılarda söyleyeceksin. Onun dışında adamı da işinden etmemek lazım gaz verip de.

Yasaya göre pazar günü kapıcılara tatildir. Şikayet edebilirsin. Kalksın birgün de gazetesini kendisi alsın herif.

adam sanki her gün 10-17 masa başında mahkum gibi dertlenmişsiniz. anlattığınıza göre gayet kıyak bir işi var. hiç bulaşmayın adamın düzenini de tehlikeye atmayın şimdi.

vallahi ben @prodeqe katılamicam. bizim abi her gün temizliyor apartmanı. ki 10*4 den 40 dairenin olduğu bir apartman. bu arada onun da servisi bahçe bakımı vs. var. epey yoğun ve yorucudur.

o pazar günü gazetesini kapısına isteyen de bi zahmen kıçını kaldırsın. kaç yıldır apartman görevlisi olan binada oturuyorum 1 kere bile servis istemedim istemem.

soruna gelirsek biraz google da bakındım. yönetimle sözleşme imzalanıyormuş. istersen rica et bi incele şartlarda neler var.

yoğun ve blok bir şekilde çalışmıyor olsa da bir adamdan 7 gün boyunca apartmanda olmasını istemek acımasızca. adam haftanın bir günü olsun alıp başını bir yere gidemiyorsa çok saçma. mevzuatı bilmiyorum ama elinizden bir şey geliyorsa yapın bence. hafta sonu olmasa da hafta içi bir gün boşu olsun adamın, yazıktır.

Apartman görevlisi yasal hakları, 3 Mart 2004 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Konut kapıcıları yönetmeliği kapsamında yer alıyor. Kapıcıların hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süresi, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutlarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelik, 4857 sayılı İş Kanununun 110 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Apartman görevlisi diğer ifade ile konut kapıcısı; Anataşınmazın bakımı, korunması, küçük çaptaki onarımı, ortak yerlerin ve döşemelerin bakımı, temizliği, bağımsız bölümlerde oturanların çarşı işlerinin görülmesi, güvenliklerinin sağlanması, kaloriferin yakılması ve bahçenin düzenlenmesi ve bakımı ve benzeri hizmetleri gören kişiye deniyor.

Konut yöneticisi, İş Kanunu ve bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında ve yargı uyuşmazlıklarında işverenin temsilcisidir.

Yöneticinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) İşverence kendisine yazılı yetki verilmesi koşulu ile iş ve toplu iş sözleşmesi yapmak, değiştirmek ve fesh etmek,

b) Merkezi ısıtmalı kaloriferli konutlarda kapıcı için ateşçi belgesinin varlığını araştırmak, belgesi olanı işe almak,

c) Kapıcının işe girişinde, sağlık raporunu istemek, uygun olanı işe başlatmak ve yılda bir sağlık kontrolünü yaptırmak,

d) Kapıcının İş Kanunu ve sözleşmesinden doğan ücret ve tazminat haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak ödemek, sigorta primlerini zamanında yatırmak,

e) Konut tesisatının kullanma biçimiyle ilgili teknik bilgiyi yazılı olarak kapıcıya vermek ve özelliklerine uygun olarak bakımının yapılmasını sağlamak,

f) Kapıcı için ayrılan konutun sağlık ve yaşama koşullarına uygunluğunu sağlamak,

g) Kapıcının çalışma koşulları ile görevlerini belirten bir belgeyi konut sakinlerinin bilgisine sunmak ve bu belgeyi ilgililerin görebileceği konutun girişinde bir yere asmak,

h) Kapıcı konutunun tahliyesi gerektiğinde, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu gereğince, idari makamlara başvurmak.

Kapıcının Görev ve Sorumlulukları
Kapıcının görev ve sorumlulukları şunlardır:
a) Yöneticinin talimatı doğrultusunda konutun kaloriferini zamanında yakmak ısıyı ayarlamak ve söndürmek,
b) Hidrofor ve benzeri araçları çalıştırmak,
c) Anataşınmazın ortak yerlerini ve tesislerini temiz bulundurmak, demirbaşlarını, araç ve gereçlerini, düzenli, bakımlı ve işler şekilde tutmak,
d) Kendisine ayrılan konutu başka amaçlarla kullanmamak, konutu korumak, kendisi veya ailesinden birisinin konuta vereceği zarar ve hasarları karşılamak,
e) Yöneticinin talimatı çerçevesinde konutun güvenliğini sağlayıcı önlemleri almak,
f) Belirlenen saatlerde servis hizmetlerini görmek, çöpleri toplamak, bahçe düzenlemesi ve bakımını yapmak,
g) Verilen eğitimlere uygun davranmak ve koruyucu malzemeyi kullanmak,
h) İş veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen diğer görevleri yerine getirmek.

İş Sözleşmesi
Kapıcı ile yapılan iş sözleşmesinde;
İş sözleşmesinin türü ve çalışma biçimi ile işveren ve işyeri adı ve adresi, kapıcının kimliği, işe başlama tarihi, yapacağı işler, temel ücreti ve varsa ücret ekleri, ücret ödeme şekli ve zamanı, çalışma süresi ve ara dinlenmesi, varsa özel hükümler, düzenleme tarihi ve tarafların imzası hususlarının bulunması gerekir.

Çalışma Süresi ve Ara Dinlenmesi
Madde 7 — Çalışma süresi genel olarak haftalık 45 saattir. Bu süre çalışma biçimine göre sözleşme ile azaltılabilir. Ayrıca, İş Kanununun 63 üncü maddesindeki süreyi aksatmamak koşuluyla yoğunlaştırılmış çalışma ilişkisi de kurulabilir. Çalışma süresi, kapıcının işte geçirdiği zamandır. Kapıcı konutu tahsis edilmiş işyerinde çalışma biçimine göre günlük çalışma süresi en çok dörde bölünebilir. Ara dinlenmesi çalışma süresinden sayılmaz.

Çalışma saatleri, yaz ve kış saat uygulamaları ve iklim şartları dikkate alınarak düzenlenebilir.

Ücret Ödemesi
Madde 8 — Konut kapıcısına İş Kanunu hükümlerine göre ücret ödenir.

Apartman görevlisi izin hakları..
Hafta Tatili
Madde 9 — İş Kanunu ile sözleşme hükümlerine göre hafta tatili verilir.

Genel Tatil ve Ücreti
Madde 10 — 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda yer alan tatil günlerinde, kapıcının çalıştırılıp çalıştırılamayacağı iş veya toplu iş sözleşmelerinde belirlenir. Bu günlere ilişkin ücretler, İş Kanununun 47 nci maddesine uygun olarak ödenir.

Yıllık Ücretli İzin
Madde l1 — Kapıcıya İş Kanunu hükümlerine göre yıllık ücretli izin kullandırılır.


not: adamın tatil hakkı var tabi. bu durumda senin yapman gereken bence tatlı dille apartman sakinlerine ve yönetime "yapmazsanız başınız derde girer vs ben sizi düşünüyorum" diyerek ikna yoluna gitmeniz. aksi takdirde anlattığınıza göre bu tip insanlar inada bindirip adamı daha çok ezmeye çalışırlar. duyarlılığınız için de alkışlıyorum.

bir de sözleşme yapmamış da olabilir. kendi çıkarları doğrultusunda bu tür çalışanları pek ciddiye almayan çok davar var. sözleşmeyi görmek isteyin mutlaka. ama tabi ki sözleşmeden önce İş Kanunu geliyor. Bunu da unutmamak lazım.

Bununla ilgili bi televizyon röportaji aklima geldi. Adama soruyorlardi "Pazar günleri tüm isyerleri kapali olmasi zorunlu olacak, ne düsünüyorsunuz?" diye sormuslardi. Adam da "Elbette öyle olmasi lazim, avrupada da öyle..." felan filan demisti. Röportaj yapan ise bunun üzerine "Ekmek firinlari da kapali olacak ama" diyerek tamamladiginda, adam birden u dönüsü yaparak "ama bi pazar günümüz var, tüm hafta calisiyoruz, pazar günü sicak ekmek yiyemeyecek miyiz" diye itiraz etmisti. iyi de ekmek firininda calisan insanlarin hic pazar günleri yok.

Benim görüsüm pazar günleri tüm isyerleri kapali olmali (AVM ler de dahil). Market, firin belki pazar sabahlari birkac saat acik olabilir, eczane gibi yerler tabi normal düzende devam. Herkesin pazar günü ailesiyle, sevdikleriyle plan yapmaya hakki var.

Apartman görevlisi icin de aynisi gecerli, adamin hafta ici calisma saatleri az olabilir, bu apartman yönetiminin tasarrufu, fakat haftada en az bi gün ailesiyle apartmandan uzaklasip baska bi yere gidebilmeli, öbür türlü calismasa bile apartmanda hapis hayati yasamis oluyor. Bu konuda ne yapabilirsiniz? Türkiye, ne yapsaniz elinize bulasir.

@Prodeq sana katilmiyorum. bir insan aktif olarak is yapmasa bile isyerinde göreve hazir beklese bile mesai yapmis sayilir. Adam temizlik yapmiyordur ama her an bir ihtiyac olur diye bekliyordur, ya da apartmanin cevresine göz kulak oluyordur, asansör bozulur yada herhangi bir ihtiyac olur diye kulagi her an zildedir, iste bu mesaidir.

Eger sikayet edenler cogunluktaysa, maalesef adami ekmeginden edebilirsiniz. Cunku bu is icin 7 gun calismaya razi olan baska birisini cok rahat bulurlar, bu is icin haklarindan fedakarlik eden cok olur.

biz 3. dunya ulkesi oldugumuz icin.

yani sence ideali ne bu olayın ? senin yapman gereken verdiklerine şükretmen iyi ki türkiye kim dememişler

ne verecekti? 30 gunden fazla sureli ziyaretci vizesi cogu ulke vermez zaten.

AB de 3 aydan sonrasi vize degil oturum izni oluyor. Oturum basvurusu yapinca da ilk basta 3 aylik vize verirler, gittigin ülkede o vizeyi oturum olarak degistirsin. Genelde prosedür böyle isler ama mutlaka istisnalar da vardir.

turistik olanı bu sekilde, bizinizte daha uzun sureler var. ya da oturum ıznı ıste.

emrahday aciklamis ben de yazayim. 3 aydan fazlasi zaten "vize" degil oturum izni almayi gerektiriyor. AB vatandasi da olsan 3 aydan fazla kalamazsin oturum izinsiz.

Verilen vize süresi başvurulan ülkeden ülkeye değişiyor. Aynı evraklarla bir ülke 1 haftalık vize verirken bir diğer 1 senelik verebilir. Sizin durumunuz başvurduğunuz ülkenin izlediği vize politikası ile alakalı.

Oturum süresi genelde hep düşük oluyor. 3 veya 5 senelik Schengen vizelerin de bile genelde 90 gün oturum sınırı vardır.

3 ne ki, ben isvicre'den belki 8inci aldigim vizede falan ancak 1 yillik vizeye ulasabildim. ustelik ingiltere'de okuyor ve ordan basvuruyordum. ilk baslarda isvicre'ye 4 gun gidiyorsam 4 gunluk vize veriyordu serefsizler.

isvicre ve isvec bu konularda cok siki. italya mesela 6 aylik vermisti lak diye.

allahın hakkı üçtür.

tus kilidi kullanmayanlar ?

hem telefonunun hoparlör kalitesi iyi olsa bile kalabalikta cikaracagi ses viziltidan oteye gitmez

diye dusunuyorum ama tabi bilinmez ya tutarsa.

Powerbank teknolojisi hızla yaygınlaşıyor, priz arama derdine düşmüyor artık insanlar.

Kaldı ki çalacak adam pilini çıkarıp çalarsa telefon tepki veremez.
Program yaygınlaşsa bile hırsızlar arasında çözüm de yaygınlaşır.

güzel fikir ama sülaleni zengin etmez. google play de biraz yükselince ve tutarsa ücretli ve ücretsiz bircok benzeri cikar ve arada kaybolursun. Cünkü yazmasi zor bir uygulama deigil, tecrübeli biri icin 1 gün bile sürmez. Benzer uygulamalar var, yazarsan birde ses cikarmasinin yaninda telefonu calan kisinin caktirmadan fotosunu cekip önceden tanimlanmis mail adresine göndersin, sadece prizden cekince degil oynattigida da sesli uyari versin.(bu tarz uygulamalar var seninki prizden cikarma fonksiyonu ile onlardan bir tik ilerde olursun)

misal galaxy s4'ün hoparlör'ünü elinle kapatırsan yanındaki adam bile duymaz sesini.

Çalacak adam da öterse geri takar, önlemini alır ondan sonra çalar. Güzel gibi görünen pratikte işe yaramayacak bir proje bence. Ayrıca kafe bar gibi yerlerde bazen masadayken bile duyulmuyor telefon, senden uzakta prize takılıyken duymak mucize olur.

Hata %30 sende, %70 adamda benim sağduyuma göre. Park ediyorsan arabanın bir tek götünü kontrol etmezsin, gelen giden var mı diye de kontrol edersin.

Senin %30'da hata değil aslında, tedbirsiz davranıp durumu yanlış yorumladığın için. Ben olsam tek kuruş vermezdim.

para mı verdin???

neden böyle bir şey yaptın ki? kaza tutanağı tutsaydınız, hata kimdeyse onun sigortası karşılardı. bence hata etmişsin.

olm adam maraz çıkarıyorsa tutulsun işte.
yoksa ben ne arabalara sürttüm, ne arabalar da bana sürttü böyle ufaktan da olur öyle diyip geçtik. sikerim ne uğraşacam.

Keşke para vermeseydin, çok israr ettiyse de tutanak tutalım o zaman deseydin ama neyse artık olan olmuş. Gittiği yere baksaymış gerçekten.

ya bu yeni nesil gençlik toptan korkak arkadaş. yemin ediyorum. git boğazına yapış demiyorum da arkadaş. ailenize her türlü saygısızlığı yaparsınız. ama dışarda bi tane şerefsize kafa tutamazsınız. nasıl iş anlamadım gitti.

Para verilmez de burada mesele hata değil de trafikte yazılı olmayan kurallar vardır seninkisi de ona uymamak olmuş. Adam geri geri gelirken çıkacağı yeri daraltmışsın, az geri alman gerekirdi. Sonuç olarak adam seni duran bir araba gibi görüp ona göre geri gelmeliydi, hata onda. Tatava yaptıysa tutanak tutalım diyeceksin, o da tutulunca suçlu olduğundan bir şey çıkmayacağını bildiği için tamam neyse boşver diyecek, olay bitecekti. Senin aracında hasar varsa sen bile para isteyebilirdin :).

para neden verdin ki? Hacı DURUYORMUŞSUN sen. çok ilginç adammışsın vesselam.
adam park etme özürlü, üzerine gelip sana sürtüyor üzerine sen bi de para veriyorsun. aslında bişi derdimde şimdi fadergil kızar

Park edecegini bilmiyordum, adam cikiyor sandim ilk basta:) Ben zaten geri taktim ama tam o sirada surttu. Neyse olan oldu:)

ya nasıl olan oldu kardeş. 100 tl para vermişin ya. sen o parayı kolay mı kazanıyosun birader? annen baban o parayı istese zor verirsin ya. en fazla ne olur ya aga, en fazla iki tokat yersin. basar gidersin. bu korkaklıkla yaşıcağına yaşama daha iyi ya.

Para vermen saçma olmuş, keşke tutanak tutsaydınız.

trafikte her zaman kibar olunmalı, çünkü insanlar barut fıçısı gibi. kavga etmeye yer arıyorlar, sizde bu kumaşta biri değilseniz boşuna kimse ile kavga etmeyin.

böyle bir hasar olduğunda inin tokalaşın geçmiş olsun diyin, suç sizde ise özür dileyin.

hemen tutanak tutalım aracımın sigortası vs her şeyi tam diyin.

karşınızdaki biraz hanzo ise ve "ne tutanağı kardeşim benim hasarımı öde" vs yaparsa kanunun ve yasanın bu şekilde olduğunu hatırlatın.

ben şoförüm araç şirket arabası, cebimde para yok, ki olsa da veremem arabanın sigortası var diyin.

ve can alıcı cümleyi kurun;

"kardeşim tutanağı tutalım sigortadan fazla fazla alırsın parasını, tanıdık bir tamirciye git masraf 2 liraysa 3 yazın sigortaya kalan parayı da harca güle güle" diyin öküze :)

Tartisma falan cikmadi, adam hanzo gibi de davranmadi ama hatayi kabul etmedi direk. Bende hasar yoktu, birde cok kritik bir noktada oldu olay. Sankinm biryer degildi.

e niye para verdin hacı ya. anlamadım?

AB trafik kurallarina göre park etme manevrasi yapan araca öncelik tanimalisin. Türkiye trafik kurallarinda son durum nedir bilmiyorum ama geri vitese atinca beyaz isiklarini görmediysen, adamin park manevrasi yaptigi yer kurallara uygun park yeri degilse (kavsak girisine cok yakinsa) haklilik oranin artar. Tabi adam yüzde yüz hakli demiyorum, adamin da manevra yaparken kör noktalari dahi kontrol etmesi zorunlu.

Araba bana gore yan duruyordu, geri taktigini goremedim. Kornaya bassaydim surtmezdi aslinda.

Edit: 100tl attim:)

kaç para verdin, ona göre bu işe girelim.

100 tl vermiş ya

herkeş 100 lira verse?

kaç araba var istanbul'da biliyon mu?

isveç isviçre bunlar hep ucuzdur ama yaşam masraflarını katarsan bir ingiltere veya amerikada yapmıs kadar harcarsın. viyana, polonya gibi ülkelere bakabilirsin

@devilred sana yazıklar olsun viyananın ne zaman ülke olduğunu da ben mi söyleyecegim sana?

isveç ücretsiz değil. ücretsiz eğitim ab vatandaşları için geçerli sadece.
norveç'te eğitim tamamen ücretsiz ama yine ab vatandaşları dışındakilerin oturma izni alabilmesi için banka hesaplarında öğrenimleri süresince norveç'teki yaşamlarını idame ettirebilecek kadar bir meblağ olması gerekiyor ki bu meblağ yüksek lisans eğitimi için 2-3 sene önce yaklaşık 20-25.000 euro civarıydı.

sadece finlandiya tamamen ücretsizdi diye hatırlıyorum (2-3 sene önce).

kaynak: kendi tecrübelerim.

@cokponcik yok valla naaparsan yap ingiltere'deki kadar pahali olamaz. ozellikle pound bu kadar yuksekken. orda yasam da pahali, egitim de. ingiltere olmaz yani.

isvicre olabilir. isvicre yasamak icin oyle abartildigi kadar da pahali degil. viyana, polonya ucuzdur ama hic yasanilasi yerler degil bence.

finlandiya ücretsiz. norveç ücretsiz.

bunlar dışında hemen hepsi AB üyeleri dışındakilere ücretli. norveç aşırı pahalı bir ülke, o yüzden finlandiya'yı düşün. ki finlandiya da aşırı pahalı bir yer; ama bir norveç değil.

viyana'nın neresi ucuz arkadaş ya?! rusya, ukrayna, belarus falan ucuz olan yerler ama polonya kraldır. hem ucuz hem kaliteli hem ingilizce eğitim alabilirsin. krakow'daki Jagiellonian University avrupadaki en iyi okullardan.

isvec'te yillik ortalama 40 bin tl. Finlandiya'da ucretsiz. Eger amac Avrupa gormekse Estonya, cek cumhuriyeti, polonya gibi dogu bloguna dogru bakacaksin.

Amacım daha çok ingilizce eğitim alabileceğim ve llm yapabileceğim kaliteli saygın bir okul.
Yani ülkeme geri geldiğimde "abi ben bunu yaptım ""iyi bir yerde de çalışmayı hakediyorum" rahatlıkla demem lazım elimdeki diplomayla.

Almanya bircok yerde ücretsiz, ücretliler de dönemlik 200-500euro arasi, dönemlik ulasim bileti de icinde (normalde bu ulasim bileti aylik 200 euro oluyor).

en az 20bin gitmesi lazımdı. ya bir öncekinde değişmediler, ya çok dandik balata kullandılar, ya da sen rallicisin.

valla geçen sefer değiştirmemiş olabilirler. eğer öyleyse senin aynaların yüzeyini de bozmuştur. 120 yle falan giderken frene bastığında direksiyon titriyor muydu?

yetkili servis dandik mal kullanmaz.

siz frene fazla mı basıyorsunuz acaba? ondan olabilir mi bunu düşündünüz mü?

Hizli kullandigim dogru ama direk frenle yavaslamak yerine ilk bosa aliyorum. Direksiyonda titremede var ama o rot balans ayari dediler. Bide renault bikada yani yerinde servise goturuyorum. Degistirdik diyip degistirmemis olamazlar. Ki ilk bakimdan sonra duzelti ilerledikce tekrar ses geldi

Ha birde balatalarda kullanilan bi malzeme kanserojen oldugu icin yasaklanmis. Onun yerine kullanilan cok dayanmiyor dedi servis.

kullanılan malzeme asbes idi. ne kullanılıyormuş ki şimdi? 10bin'de bitmesi çok garip. bundan sonra takipte olun. zaten fren balatası görünen bir şey. araba stop haldeyken ve el freni çekiliyken parmağınızı soksanız kalınlığı görür hissedersiniz. aman dikkat edin araba hareket etmesin.

asbes: asbest

hacı şöyle bir düşündüm, en çok bindiğim araçla 60bin yaptım, onda bile balata değiştirmedim. satarken baktılar, iyi durumda dedi tamirci.

iki ihtimal var;
1- balata takmadılar, taktık diye gönderdiler.
2- araba kullanmayı bilmiyorsun. Motor freni yapmıyorsun.

edit: 132 binde almıştım 190 binde sattım. Kontrolden balatalarda sorun gözükmedi. Megane II idi aracım.

"direk frenle yavaslamak yerine ilk bosa aliyorum" yazmissin ama yavaslarken önce bosa alirsan "motor freni" yapmamis olursun ve balatalara cok yük biner.

ben mevcut aracımla 30.000 km yaptım, benden önceki sahibi ne zaman değiştirdi bilmiyorum. geçen hafta bakım yaptırırken ustaya sordum halen balata ihtiyacı yok. sizin aracınızın durumu normal değil bence.

öncelikli olarak 60bin kilometre fren balatası değiştirmeden gitmek ve hatta 0 60binin sonunda hala ustanın balatalar için "iyi durumda" demesi pek inandırıcı değil. yalan söylüyorsunuz tabii ki demiyorum ama tahminimce arabayı bakıma götürdüğünüzde balatayı değiştirmişlerdir.

10bin kilometre de çok az. aracınızın otomatik olması dolayısı ile yavaşlamak için mecburen sürekli fren kullanmanız gerekiyor bi de üstüne boşa alıyomuşsunuz ki bu hem fren balatasını erken bitirir hem de şanzıman sorunu yaşamanıza neden olabilir. muhtemelen gereğinden fazla frene basıyorsunuz, tahmin ediyorum arkasında giderken sürekli frene bastığı için beni kanser eden insanlardan birisiniz :) bu kadar frene basmayın, düzelir. en azından 25bin kilometre gider bi balata.

şu an takılı balata markası kale ise, daha da gitme o servise.

balatalar 15 binde bir bitebilir, çok ekstrem değil. ama kullanım biraz kötü galiba. siz o boşa alma işinden vazgeçin. otomatik araba boşa alınır mı yahu? hem vites kutusuna yazık, hem balatalara.

otomatik vites motor freni ancak 3 ve 2 ye alırsan yapabilirsin ki her defasında yaptığını sanmıyorum, 20 bin değişim için erken, kırmızı ışığı göre göre gidip son dakka da frenlere abananlardansan normal ama, bende ki araç manuel vitesli aracım şu an 50 binde fren balataları ilk defa değişecek