nedir bu fused silica ? ne olduğunu söylersen daha yardımcı olunabilir, yoksa bu saatte böyle bir konuda kimse cevap vermez

şu olabilir mi ? Silikon Dioksit

Kaynaşmış silika

Edit: Bir de ben belli bir biçim verilmiş ürünler için bunu dedim. Şunlar gibi.

www.crystaltechno.com

Bunların belirli bir şekli olduğu için kaynaşmış (birleşmiş) olarak çevrilmesi mümkün.

Eğer silica'nın üretiminden bahsediyorsanız (örneğin katı değil de sıvı bir formundan) fused silica, ergimiş silika anlamına da gelebilir. Buna söz konusu duruma göre siz karar verin.

lens malzemesi. cam gibi.
aslında benim hocaya kızdığım şey hep ingilizce kendi adıyla kullandığımız şeyleri türkçe istemesi. doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama hocanın istediği gibi yazınca bi tuhaf oluyo gibi sanki.

bölüm?

mühendislik ise; itü, odtü, boğaziçi gibileri 1. sınıfa koysam, istanbul marmara ytü 2. sınıf olsa, 3. sınıf derim kocaeli için. kocaeli, sakarya, uludağ gibiler 3. sınıf olur.

yanılmıyorsam iletişim fakültesi kaliteli diyorlardı. ne kadar doğrudur bilemem.

boğaziçi,bilkent,odtü vs den sonra 2.sınıf üniv kategorsinde benim gözümde. sakarya üniv gibi geliyor bana kocaeli.

4. sınıf,ise yaramayan bi üni.

Yazacagimi yazmis @playing star again +1

Hiç de 4. Sınıf kötü bir üniversite değil, mühendislik alanında istanbuldaki işverenler için itü, odtü, boğaziçi, yıldız'dan sonra gelen anadoludaki ilk üniversite kocaeli. Çoğu zaman kocaeli de tercih edilen üniversitelere yazılıyor. Ben de kocaeli mezunuyum, hiç kötü bir yerde çalışan arkadaşım yok. Çoğu itüden, boğaziçi'nden yüksek lisans kabulu aldılar, kendim de itüde doktora yapıyorum. Sakarya, anadolu, osmangazi denmiş mühendislik alanında kimse bunlar olsun demez, hepsinden de iyidir. Ankara'ya giderseniz hacettepe ve odtü (bunu zaten saydım) önüne geçebilir sadece o kadar. Ankara üniversitesiyle eşdeğer diyebiliriz.

benim algıma göre şöyle;

boğaziçi, odtü, yıldız, marmara vs..... kocaeli, sakarya, anadolu, osmangazi....

Kocaeli Üniversitesi'nde iki yıl okudum. Bana göre 3. sınıf bir üniversite ama fakülteden fakülteye değişir bu. Tıp fakültesi 2. sınıftır örneğin.

Edit: Bu arada Sakarya'ya haksızlık yapmayalım. Anadolu ve Osmangazi'yi mühendislikte kimse aramaz ama Sakarya gayet de aranır. Sakarya mezunu fabrika müdürü tanıyorum. Ayrıca 1970 yılında kurulmuş bir üniversite. Bugüne bugün 47 yıllık üniversite.

1. odtü, boğaziçi, sabancı, koç, itü, gsü
2. bilkent, ankara, hacettepe, ytü, ege, anadolu, akdeniz, dokuz eylül
3. istanbul üniversitesi, gazi, atatürk, marmara, kocaeli, osmangazi, ktü
4. anadolu şehirlerindeki geri kalan devlet üniversiteleri içinde en iyiler, ama aklıma direkt adları gelmeyecek kadar geride kalanlar.

bu arada sınıflar içindeki sıralamalarına göre yazdım. o sınıfa dahiller ama bu sıralamalarla, benim gözümde tabi.

Yıldız Teknik'ten hemen sonra geliyor benim için mühendislikte. Tıpları kendi içinde değerlendiriyorum. Geri kalan bölümlerini bilmem.

2. Sınıf. Koü mezunuyum. Devlet uni mezunu iseniz ve bogazici odtu itu degilse okulunuz yine de saygı goruyorsunuz. Özeller patates.

Kocaeli Müh fakültesinden mezun oldum. İstanbul'da güzel bir şirkette çalıştım. Eğer İng olarak kendinizi geliştirdiyseniz eğitim kalitesi açısından bir eksiklik hissetmedim. Göğsümü gere gere de üniversitemin adını söyledim. O dediğimiz 1. Sınıf üniversitelerin en büyük artısı İngilizce bilen öğrenciler yetiştirmesi.

mühendislik eğitiminde iyi diye duydum, algısı iyi bende. büyük şehirlerdeki iyi üniversitelerin hemen ardında diyorum.

sakaryayı övüp kocaeliyi gömmek trajik olmuş.

kocaeli'de okuyan en tembel öğrenciyi koyun sakaryada takır takır ders geçer.

Bölüm ayıramadan benim gözümde sıralama şöyle:

1- Galatasaray, Sabancı , Boğaziçi, Odtü, Koç, Bilkent, Mimarsinan
2- İtü
3-Ytü, Katü(malesef, gıcığım ben normalde katü'ye)
4-Marmara, Gazi, Ankara ü, İstanbul ü, Ege, Deü, Anadolu
5-Kocaeli, osmangazi, atatürk, uludağ, istanbulda'ki üniversiteler(okan mokan), Çukurova; (bana kalsa KATÜ burada olmalıydı)
6-ve diğerleri
713- şeyh edebali ü

Mühendislik bölümlerinin çoğu Anadolu Üniversitesilerinin çoğunu tokatlar. En azından 5-10 sene önceki durum böyleydi.
Sınıfını bilmem.

Kocaeli'deki en tembel öğrencinin Sakarya'da takır takır ders geçmesi? Kocaeli'de okumamış olsak inanacağız ya. Sallıyorsunuz bari destekli sallayın. Vize ve final sorularını defterden soran hocalar var Kocaeli'de. Kadının biri nasıl olsa emekli olacağım diye öğrencinin yüzüne bakmadan tahtayla konuşarak ders anlatıyordu. Geçme notuna 65 derler, hocalar çeke çeke 45'e indirir notları. Sanki çok zormuş gibi anlatırlar. KTÜ de son yıllarda oldukça bozmuş bir okuldur. KTÜ'den Sakarya'ya yatay geçiş yapmış 10 kişi tanıyorum ve hepsi Sakarya'da zorluk çekiyorlar. Adı teknik üniversite diye popüler olmuş saçma bir okul KTÜ. Kocaeli sadece batıda olduğu için şanslı. Yoksa çoğu bölümünün içi boş olduğu bir üniversite.

mühendislik anlamında ilk 5'te yer alır özellikle elektrik ile ilgili bölümlerden mezun olanlar piyasa da çok iyi yerlerdedir,tabi bu dediklerim 2008 ve öncesi için geçerli son yıllarda ne durumdadır pek bir bilgim yok.
odtü
itü
ytü
kocaeli
diyebilirim.

Sallıyoruz ?

bazı arkadaşlar kendilerini referans alarak bizim de o minvalde cevap verdiğimizi zannediyorlar ama yanılıyorlar.

2 yıl kocaeli'de okumuş ama kadının birisi(?) emekli olacağım diye tahtayla konuşuyormuş(!)
geçme notuna 65 diyorlarmış da 45'e çekiyorlarmış ?
Sakarya aranıyormuş(trajikomik) ve goldenshot geliyor, sakarya mezunu fabrika müdürü tanıyormuş (lükse bak :))

tek tek cevap veresim hiç yok ama teknik olarak salladığına(senin davranışın) değineyim. senin yaşın yetmiyordur belki ama geçme notu 65 değil, bologna öncesi 50idi (50 al geç geyikleri dönerdi okulda), senin o 45'e çekiyorlar dediğin şey bolognaya tabi olanlarda cc'(geçme değil cc(2.0) harf notunun) 65'e çıkarılması üzerine soru kalitesinin değişmediği (hem bologna hem de eski sistem öğrencilerinin aynı kağıttan sınav olduğu) çoğunluk sınavlarında uygulanan harf notunu başarı sapmasıyla 15 puan çekme olayıdır (-ki gno ile 2.0'ın altında kalanlar için çapraz dönem sıkıntısı yaşatmasın sebeplerindendir) Hocanın yetki ve isteği dahilinde olabilecek birşeydir(bu yaklaşımla 35 ile de geçebilirsin). Sana çok daha şaşıracağın tez konusu vereyim; geçme notuna 70 diyip çan uygulayan okul sistemleri var ki, sanırım bundan daha da bi' habersindir.


sakarya'nın arandığı ve tanıdık müdür olması seni adına şahane gelişmeler mezun olunca torpil yaptırabileceğin bir fabrika var :))


onun dışında sakarya üniversitesinde git gez dolaş biraz, sana anlatsınlar puan sistemlerini ve bazı sınavlarda neden sakaryanın tercih edildiğini ? bazı öğrencilerin neden kocaeliden sakaryaya okumaya gittiğini ders dilinin ve sınav uygulama sisteminin olaylarını sakaryadan kocaeline gelip de geri dönen öğrencilerini.

aklını açarken bir tiyo vererek hutbemi sonlandıracağım; eğer 2 okul arasında öss puanı yüksek olup da dgs puanı düşük olan bir durum varsa, bu dgs puanı düşük olan üniversitenin zorluğundan kaynaklanıyordur. çünkü dgs öğrencisinin yaşı büyüktür ve çoğunlukla işi gücü olan kişilerdir. bu kişilerde ellerinden geldiğince kolay ve içinde bulundukları sistemi bozmadan hızlıca okullardan mezun olmayı tercih ederler. bu durum odtü itü mimarsinan ayrımında da yaşanıyor, sıradan anadolu üniversitesi ayrımında da.

şimdi top derken, bilkent bogazici odtüdür. koç, sabancı,itü vs.yi bence 2. kocaeli de bi altta.

ama aralardaki fark bence cok az, yurtdısı icin fazla ama tr icin dusuk farklar.
enteresan sekilde piyasada calısan kocaeli unili arkadaslarımın cogu okulda asırı salmış, iş hayatında cok basarılı olmus tiplerdi.

y.lisans öğrencisiyim burada. lisansım başka okuldan.
bence türkiye' nin en abartılmış üniversitesi. mühendislikteki hocaları da biliyorum fen edebiyattakileri de. mühendislikteki bikaç pik noktadaki çok çok değerli hoca dışında hepsi vasat. hepisi. anladığım kadarıyla belli bi kesme yakın değillerse onları da aşağı çekmeye çalışıyolar.

ve burda işler adamına göre yürüyo, resmi olarak çok zor işinizi yapıyorlar.

anlamadığım bir şey daha var sınav haftasının öncesi çalışsınlar diye tatil, sınav haftası tatil, sonraki hafta kimse gelmiyo diye yine tatil.
bizde böyle bişey yoktu dersten, sınava giderdik.
özele indirgeyip kendi bölümüm için konuşursam buranın bölüm birincisi yüksek lisans nükleerde ama standart modelle, atom modeli arasındaki farkı bile bilmiyo.

sanayi bölgesinde olmasına şükretsin kocaeli üni. oradan hocalara iş gelmese bu kadar isimli olamazlardı.
konum, imkan vs. olarak burdur niğde gibi küçük illerde olan üniversitelerden daha iyi olmasına rağmen onlar kadar bile verimli mi bilmiyorum. ama hocalarına sorsan miten farkı yoktur okullarının.

3 ya da 4. Yoklukta bile gitmez.

çekilin kocaeli mezunu var,
evet zirveye oynamaz ama fena da değildir,
playing star again ' in yazdığı liste bence doğru bir yaklaşım,
gündelik hayatta 1.sınıf üniv. dışında bir yer bitirdiysen çok farketmiyor aslında, iş sende bitiyor,
benim çalıştığım pozisyona benden önce boğaziçi mezunu birini almışlar, 3 ay sonra kendi bırakmış yapamıyorum diye, ben 7 yıldır çalışıyorum,

okul değil, öğrenci ve öğrencinin kendini pazarlaması önemlidir. kocaeli'den sağlam ortalama ile mezun olan bir arkadaşım şu an amerika'da (meslektaşım ve makina mühendisi). ben göreceli olarak daha iyi bir üniversiteden mezun oldum, pek mesleğimi sevmiyorum diyebilirim, işsizim ve pek piyasayı da takmıyorum.

sanayiye yakın olması kocaeli ve uludağ'ın elini çok güçlendiriyor. bizim izmir üniversitelerinden adam çıkarsa (ege, 9 eylül, iyte) mühendislikte, büyük oranda okulun değil öğrencinin bireysel başarısıdır zaten.

1. kategori diamond circle: Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Bilkent, Koç...
2. kategori golden circle: YTÜ, Marmara, İstanbul, Ankara
3. kategori ayakta: Uludağ, Sakarya, Kocaeli, Anadolu

Benim sıralamam bu şekilde. Yalnız YTÜ ile Kocaeli'yi aynı kefeye koymak gerçekten saçmalık, YTÜ teknik bir üniversite en başta ve iş hayatında özellikle mühendislik alanında hatrı sayılır bir yeri var. Büyük üniversiteler sadece İngilizce öğretiyor zaten demiş biri de asdfghj Boğaziçililer ağlıyor şu an :(

şimdi hangisi hangisinde yazamayacağım ama ünivesiteler benim gözümde aşağıdaki gibi:

1.sınıf
2.sınıf
3.sınıf
4.sınıf
çop sınıf

kocaeli'ye de 3. sınıf derim.

serin hikaye.

ne diyelim. her grubun içinde böyle insanlar var. ne diyelim şimdi.

şu fönlü chpli edebiyatından tiksindiğim kadar başka bir şeyden tiksinmiyorum. geçen benzer duyuru için de aynısını yazdım, tepki gösterdiğiniz şeyin aynısını yapınca benim için hiçbir şey ifade etmez hale geliyor. olay bu şekilde olduysa şüphesiz terbiyesizlik etmiş de bunun için oy kullanmayacaksa ben bir şey demiyorum.

varsa aklinizda "fonlu chpli teyze"nin erkek versiyonu, ben işte öyleyim.

Türkiye'de (hatta dünyada) halanız tarzı kadınların dahi olmasını istemiyorum.

güzel, bakımlı, 80 yaşına da gelmiş olsa, saçı açık, düzgün giyimli kadınlar istiyorum.

ve, o "fonlu sacli chp teyzesi" hâkli. o "evet"ler bir gun gelecek ülkeyi çok saçma bir yere cikarmis olacak.

eğer hala bu "tehlikenin farkında" olmayanlardansaniz, hiç ağlamayın o zamanlar geldiğinde.

halan o kadinin agzini orada yirtmadiysa hata halanda.

halan o salak kadına bir şey deseydi de değişmeyecekti, daha kötü kavga çıkaracaktı kendini aydın sanan salak chpli kadın. zeka testi yapsalar ortalamayı tutturamayacak insanlar işte, eleştirdikleri koyunlardan bir farkları yok onların da.

Tüm CHP liler bu kadınla aynı görüşte. Bence senin halan adetten ötürü örtüyor başını. Dolayısıyla halan da başı tamamen örtülü kişileri görünce aynı tepkiyi veriyordur.Ya da emine erdoğan ı görünce ülke bunlara mı kaldı, örümcek kafalılar falan diyordur.
ki ben o fönlü teyzeyi ve buradaki @for the record un samimiyetini seviyorum. yok yere demokrasi insan hakları hepimiz kardeşiz falan filan demiyorlar. açık açık müslüman sevmiyoruz, müslümanlardan nefret ediyoruz diyorlar. işte chp bu zaten de niyeyse farklı davranma ihtiyacı hissediyor chp liler. bence kemal kıılışdaroğlu dese ki müslümanların hepsini süreceğiz bu ülkeden, oy oranı değişmez.

twitter.com

var öyle tipler, etrafta dolu. bizim ülkenin geneli kültürsüz; okumuşu da, okumamışı da, chp'lisi de, akp'lisi de, hdp'lisi de, doktoru da, çöpçüsü de... hep bir "en iyisini ben bilirim." havası mevcut.


benim de başıma şu gelmişti: annem işten çıkacaktı. ben de kardeşimle onu almaya gittim. o sırada da erdoğan maltepe'ye gelmişti miting yapmak için. minibüslerin kalktığı ana cadde kapanmıştı doğal olarak ve birkaç sokak sonra dönüyordu. biz de kenarda, annemin elinde alışveriş poşetleri var, azıcık dinlenelim, minibüs gelir o sırada diye düşünerek oturduk. miting meydanından da uzağız. bir tane yaşlı adam geçerken yanımızdan poşetleri süzdükten sonra bize "kaç para aldınız mitinge katılmak için? iyi para veriyorlar mı sizin gibilere?" dedi ve gitti. o sırada insanın nutku tutuluyor, bir şey diyemiyor. çünkü bir şey desek o sırada büyük ihtimalle kavga çıkacak, haberlerde olacağız akşam.

işte, her şeyin abartılı halini yaşayan tipler yüzünden bizden hiçbir cacık olmayacak milletçe. bir de şeriat bir türlü gelemedi ne hikmetse o kadar senede, orası ayrı bir tartışma konusu.

şahsen insan ayırmam, herkesten eşit derecede tiksinmeye çalışıyorum. çevremde de böyle insanlar var ve genelde bunlara -evet haklısın ama daha genetik tabanlı, toptan bir yok oluşa gitmek mantıklı değil mi, böyle tek tek manasız olur- şeklinde telkinlerde bulunuyorum. fikirlerinde herhangi bir değişim olmuyor.

Evetciler de bana bakıp "hayır derseniz bu ahlaksız gibi olursunuz, cehennemlik olursunuz" diyor. Ne yapalım şimdi, iki taraf birbirimize kafa göz dalalım mı?

Kaldı ki, "kısa saçlı fönlü chp teyzesi" olarak insanları saçına başına göre yargılıyorsunuz. Ne farkınız kaldı şimdi sorarım?

Halan boşuna ağlamasın, kendisinin o insandan farkı yok çünkü.

Efenim kısa saçlı fönlü chp teyzesi yargılamak için değil, kadın öyle olduğu için kullanılmıştır. Yoksa ben bu tip teyzeleri severim sadece bazılarını örneğin bu derece uçları katlanılmaz buluyorum.

halanıza geçmiş olsun.

bazı cevaplardan anlaşılacağı üzere burada da o yobazlardan var, tıpkı tüm türkiye'de olduğu gibi, böyle kafalar kolay kolay değişmiyor ne yazık ki, empatiden yoksun oluyorlar keza.

hani sadece türkiye'de değil tüm dünyada olan bir durum, bence halanız gönlünü ferah tutsun yobaz olmayan ya da olmamaya çalışan bizim gibi çok insan var.

benim etrafımda böyle bir olay olursa kesinlikle tepki gösteririm.

@ave maria, tamam işte, "öyle olduğu" için kullanmışsınız. Fönlü saçlı chp teyze de "halanız öyle olduğu" için kullanmış. Ben bir fark göremiyorum, iki taraf da hatalı bana göre, kusura bakmayın.

CHP'li kadinin fonlu oldugunu israrla belirtiyorsun sanki kotu bir seymis gibi. Isteyen sacini fonler, senin sacini fonleyenlere olan onyarginla o kadinin basini ortenlere karsi onyargisi arasinda bir fark yok. Once kendini duzelt.

İnatla anlamamaya devam ediyorsunuz, böyle bi prototip var mı var, halama da anadolu tipi başını bağlayan kadın demişim böyle de bi prototip var çünkü. Siz de öyle düşünüyorsunuz da o yüzden işinize gelmiyor. Chp li sosyetik denilebilinecek bir kadın diyecektim biraz da şakalar komiklikler olsun diye böyle yazdım. Evet çok haksızım ben anladım ok. Cidden bazen her şeyi hakediyorsunuz diyesim geliyor da içinde biz de varız işte allah kahretsin.

Kadın halamın görünüşüyle siyasi görüşünü çözdüğünü sanmış hemen ben öyle bişi demedim peggy, ama anlayamıyorsun maalesef.

millet neden föne takmış da o kadının yaptığına laf etmiyor, hayret verici.
umut sarıkaya'nın karikatürü bile var bu tespiti içeren:
galeri4.uludagsozluk.com

"sıkmabaş", "örümcek kafalı", "çağa ayak uyduramayan", "anti-modern" ifadelerinin yanında, modernliğin, bakımlılığın dışavurumu olarak "lüle lüle dalgalanan özgür saçlarına fön yaptırmış teyze" daha güzel bir ifade değil mi?

ben de senin halan gibi "başını bağlamış olmak için bağlayan" tiplerden hoşlanmıyorum. "oy vermicim ühühü" demek de ne alaka anlamadım? kimin umrunda onun vereceği oy?

@mahone benim umrumda da üzülmesi de benim umrumda, tatmin oldun mu? Başını bağlamış için derken türban zihniyetiyle siyasi değil, kadın inanıyor namazını kılar vs. ama ayy akraba da olsa erkek ben başımı açmam vs demez. İlla her seyi açıklayacaksın of neyse ya ben cevabımı aldım cidden tamam.

Laf atanda faşist insana inancı yüzünden nefret duyanda. Ama aralarında en dangalağı bir insana inancı yüzünden nefret duyan. Bi aşamadık amk yerinde şu köhne zihniyetleri. Toptan yok olun birden.

bana çok inandırıcı gelmedi, fethiye muğla ilçelerinin arasında akpye en çok oy çıkaran ilçe belki de ve akp li olsun olması, başörtülü çok insan var, bu kadar kolay laf atacaklarını sanmıyorum, halan tepki verseydi keşke. çünkü içlerinde halanı savunacak kişilerde var. hepsi fönlü değil.
ama bir yandan da fethiye add'ki ve chp'deki tipleri bildiğim için %100 uyduruyosunda diyemiyorum.
bana da din kültürü dersinde, hoca, senin annen cehapeli, maşşallah hep en önde görüyoruz, namaz kılmıyodur vs. demişti. ben de tepki verememiştim. yani yapacak bir şey yok, bir bu dinci yobazlar var, bir de atatürkçü yobazlar var.

benim dedem sarı severdi, hiç de sanatçı bir ruhu yoktu, bu yüzden sana katılmıyorum.

dedemle teorini çürüttüm.

Philipsin sceneswitch urunu için böyle Bi testi vardı sayfasında. Hikayenin akısına göre yaptıgınız ışık tercihleriyle karakter tahlili yapıyor.

Sarı ışık seviyorum hiç öyle sanatçı bir ruhum yok tam bir odunum.

sarı ışık seviyorum varoluş sıkıntım var

Evlerde kesinlikle Sari isik seviyorum. Beyaz isik dogal degil, ruhum karariyor beyaz isik gorunce.

Sanatci ruhum var mi bilmiyorum ama bi dusunceli olma durumu vb mevcut. Asiri gercekcilik de var gerci. Bilemedim.

Beyaz ışık seviyorum, sanatçı ruhluyum. Yanlış tespit.

Pek duygusal sayılmam ama geçen seneye kadar sarı ışık ne yea, loş odada nasıl oturuyorsunuz olm derken geçen ampül patlayınca 20 w'lık ampulü taktım tavşan gibi kör oldum altında :/

Gözlerim acıyor artık beyaz ışık altında :(

Not: Mühendisim.

Karanlık sever olarak kendimi nereye koysam bilemedim

Sarı ışık seviyorum. Piyano çalıyorum. Mühendisim. Başak burcuyum.
Dik gelen bozuk para gibi hissediyorum şu an evet.

Beyaz ışık seviyorum, başak burcuyum, göbek adım mantik ve teorinize katılıyorum hahaj.

sarı ışıktan nefret ederim. sanatı toplum için severim. yeteneğim var ama amele olmak istedim. çırak olarak başlar usta olunca bizim de çıraklarımız olur.

Beyaz ışığı çok sever, sarı ışıktan nefret ederim. Ortalarda bir yerdeyim: sanatsal şeyleri severim. Mantıklı ve zeki bulduğum her insana da cinsiyet ayırt etmeksizin kendimi adayabilirim. Çok gerçekçiyimdir, duygusallıktan da ölebilirim zaman zaman Ama zeki değilim tabii. Kendimi pazarlıyormuş gibi oldum ama teori bir kez daha çöktü.

vurmayın öldüm tamam :D ya her şeyde olduğu gibi bu konuda da kesin ayırımlar yapamayız; ama sanki genel itibariyle doğru gibi gelmişti. neyse başka teorilere artık :)

Oturma odasında sarı, çalışma odasında beyaz, yatak odasında kırmızı *kıps*

Sarı ışıkçıyım. Ruhum görsel sanatlara elvermiş durumda.

Ama ruhum diyorum, hayatım bir mühendis kadar olmasa da analitik gibi.

beyaz ışık <3

sarı ışığı ise hiç sevmem

yani realistim diyebilirim bence biraz doğru önermen..

Ben de beyaz ışık seviyorum, piyano çalıyorum, mühendisim. Dik gelen 2. para olarak @vonkhar'a selam.

Beyaz ışık severim. On sene önce yaşadığım bir olay aklıma gelirse sabaha kadar ağlayabilirim.

sarı ışığa katlanamıyorum. fizikçiyim.

Oturup uzun uzun çalışacaksam daha fazla ışık olsun diye beyaz kullanıyorum ama eğer çalışmayacaksam, oturup odada keyif edeceksem loş sarı ışık seviyorum. Mühendisim. Çok sol beyin ağırlıklıyım, analitiğim; sağ beyin ona göre hafif ve beceriksiz kalıyor.

sarı ışık seviyorum hem sanatçıyım hem mühendis, duygusal sayılabilirim

Beyaz ışık severim. Grafik tasarımcıyım, duygusal değilim.

önermen doğru.
sarı

ben mühendisim, ama sanat ve duygusal yönüm daha ağır basıyor. her zaman sarı tercihimdir. beyaz gözlerimi deliyor resmen.

sarı ışıktan nefret ediyorum. bitsin artık şu lanet şeyin üretimi.

Sarı ışık kullanıyorum Ve seviyorum. Edebiyatçıyım :))

Mühendisim, ne sarı ışık ne de beyaz ışık, arada olan gün ışığıdır favorim. Ama ille ikisinden biri dersek beyaz ışık olur tercihim. Romantizmden, duygusal ağlaklıklardan iğrenirim.

şimdi cevap olmayacak farkındayım ama sadece yardımcı olmak adına..

Soru çok açık uçlu..phdden bahsediyoruz ve bu bölümden bölüme alandan alana fark ediyor. Örneğin bazılarında phd de bile ders yükü varken bazı bölümlerde sadece lab researchleri var..3 yıl oluyor 4 olan var.. Daha da önemlisi avrupa amerika bile fark edebiliyor.

Yani hangi alan hangi ülke ?

Amerika ve sayisal bilimlerde (life sciences, engineering, etc. ) durum okuldan okula ufak degisiklikler gosterse de genel olarak soyle:

-egitim suresi ortalama 5-6 yil. 4 yilda bir-iki journal publication'i yapip da bitirenin onunde egilirim.
- master'in olsa da bu sure cok degismez. ama master'ini doktora'yi yaptigin okuldan almissa farkli tabii.
- genelde 2 yil dersler surer.
- bu 2 yilin sonunda yeterlilik sinavini verirsin.
- 3. yilda ya da 4'te dissertation proposal'ni savunursun.
- ondan sonra arastirmalin yolunda giderse 5 yilda bitirebilirsin. gitmezse devam babam devam. Tabii bu surede kimbilir kac danisman hoca degistrirsin. sansliysan ilkinde baslar ilkinde bitirirsin. ben ne yigitler gordum atip tutan, ben 4 yilda mezun olucam diyen. hepsi 5 yili devirdi en az.
- ayriyeten cogu okulda proposal'u defense etttiginden sonra en az 3 ya da okuluna gore 4 donem daha devam etme zorunlulugun var. ama bircok okul bu konuda esneklik saglior. cunku bazilari (benim gibi) once biraz sonuc ciksin ondan sonra defense edeyip diyebiliyor. cunku ne yazik ki cogu zaman propose ettigin seyleri elde edememe gibi bir seyle yuzlesirsin. kimileri o durumda bile dissertation yazilir dese de cikmayan sonuc ile yazdigin dissertation'dan ancak bakkala kese kagidi olur.

Hangi ulke ornegin?

Ben de arastiriyorum.

Ornegin ABD'de ders var, Avrupa'da yok.

almanya'yı merak ediyorum aslında. daad'tan falanda baktım. ama istediğimi bulamadım.

Amerika'daki cogu doktora programimda yeterlilik var. Hatta bazilarinda alan sinavlari bile var (sosyal bilim, isletme ve muhendislik icin konusuyorum). 8 yilda bitirmezsen veya sinavlardan iki kez kalirsan veya birden fazla dersten C alirsan da atiliyorsun. Normal bir doktoranin uzunlugu ise 5-6 yil (master sart olmadan).

fransa'da nanoteknoloji (hesaplamali fizik) doktorasi yaptim.

doktora 3 sene.

3 makale ve bir kitap bolumu yayinladim. makaleler icin "hakemli" falan dememe gerek yok sanirim, oradaki hocalar gotu boklu dergilere zaten bakmazlar. yayinlarin ciktigi dergilerin impact factor'u 5'in uzerinde diyeyim.

yeterlik yok, ki bu avrupa'yi secmemin en buyuk sebebiydi.

ders hem var, hem yok (gibi). 54 saat bilimsel alan + 54 saat cesitli alan (traverse) dersleri alma zorunlulugu vardi. bunlar seminer dersi, oturup dinliyorsun, sinav yok. bilimsel derslerim kristallerde manyetizma; hesaplamali kimya gibi derslerken secmeli derslerim photoshop'a giris, fransa ve almanya'nin ekonomik birlikteligi, zotero'ya giris, avrupa sinemesinda kadinin kamera arkasindaki ve onundeki yeri gibi cesitli derslerdi.

bu doktora pozisyonunu da hesaplamali fizik/kimya calisanlarin toplandigi bir portalda cikan ogrenci ilanlarindan buldum. fransa, isvec, norvec gibi cesitli ulkelerdeki hocalarin verdigi ilanlarin 10 tanesine daha yuksek lisans tezimi yaziyorken zaman icinde basvurdum. bazilarindan yuksek lisansta calistigim konularin uyusmamasi sebebiyle olumsuz yanit aldim, bazilarindan hic yanit alamadim. yanit alamadiklarimdan birisiyle daha sonra isvicre'de bir calistayda karsilastim, tatmin edici bir "cevap vermedigin doktora adayina bir don bak istedim" ani olmustu.

her ulkede ayni midir bilmiyorum ama fransa'da doktora yapan her ogrenci maas aliyor. benim kadrom universitedeydi, 3 yillik doktora anlasmasi bittikten sonra fransa'nin tubitak'inda (CNRS) 2 ay boyunca "bilimsel hesaplama muhendisi" olarak calistim.

yine ayni portaldan buldugum bir post-doc (doktora sonrasi arastirmaci) ilaniyla turkiye'ye, dogup buyudugum sehre dondum. donme kararim beynim yerine kalbimin sesini dinlememden dolayiydi.

Tezinizi sunmanız en garantisi olacak, zira hemen hemen tüm üniversitelerde bu ders mevcut ve öğrencilerin hemen hemen hepsi böyle bir sunum yapıyor. Bir önceki eğitimini tamamlarken yaptığı tez sunumunu direkt kullanan da az değil hiç.

Önceki çalışmalarınızı direkt anlatabilirsiniz, önceki çalışmalardan hareketle şu anda yaptığınızı anlatabilirsiniz veya yakın gelecekte planladığınız şeyleri anlatabilirsiniz.

Yeni okulunuzda kimsenin çalışmadığı ancak sizin geldiğiniz okulda tecrübe ettiğiniz şeylerden bahsedin mesela, katılımcıların ilgisini çekebilir. Kabaca bitirme sunumu gibi esasında, daha kalabalık bir jüriye sunum yapıyorsunuz gibi düşünün.

evet, full tezle ilgili olmalı. standart seminer sunumu formatı şöyle bi şey:
-giriş
-literatür taraması
-tez amacı (hangi boşluğu dolduracak teziniz, hipoteziniz nedir gibi)
-kullanılan materyaller ve metodlar
-(varsa) deney planı
-kapanış

çalışmalarınızda hangi aşamada olduğunuza göre değişebilir bu plan. hala araştırma aşamasındaysanız deney planı tırt olsa da olur mesela (tırt derken tahmini gibi), ama başladıysanız bir şeylere, şimdiye kadarki verilerinizi ve ne beklediğinizi de paylaşabilirsiniz mesela.

tez semineri mi yoksa ders olarak aldığın seminer mi?

eğer kredi dersi olarak aldığın seminerse tez dışında bir konu olabilir.

ders olan.

St pölten gicik bi yer, bence orayi ele.

1)
600 tl 150€ yapiyor, toplamda 550€
Viyana'ya yetmez.

300€ya kucuk bir oda bulursun ancak, hadi cok optimist olursan 250€ya. Market alisverisini filan cikarirsin tabi ama gezmeye paran kalmaz.

Bu kadar az paran varsa bence dogu avrupa.
Acikcasi hollanda da viyanadan farkli degildir.
2) evet. Metroyla da bisikletle de mumkun. Donemlik ulasim bileti 75€ (5aylik)
3) evet. Turkce de oldukca mumkun zaten :D
4) yemek konusunda rahat etmek ne demek? Viyana turk marketleri ve kasaplari, lokantalari acisindan adeta bir cennet. Ama bi adanaya 10€ veriyosun.

Onemli olan malesef para. Bana hibe kasimin 20 sinde yatti. Okulun kendi yurdu sansima cikmisti en ucuz o 340 yuro, ilk 2 ay pesin istediler. Annemlerden aldigim paranin yarisi gitti eylulun 5 inde. Okulun yemekhanesinden baska yerde yiyemedim. Yani diyecegim o ki para hesaplarini cok cok ayrintili yap. Ve kahvalti yurduna dahil degilse seni en az 1 ay idare edecek zeytin peynir falan gotur ciddiyim.

Gerekirse kredi çeker ingiltereye giderdim.

Berlin diye bir secenek var sen hala düsünüyorsun.
1-Berlin, hala bircok Avrupa sehrine göre ucuz. 600 Euro ile kesin gecinirsin. Kalacak yer bulmak zor. Wg-gesucht falan yapar,bulursun. Ya da facebook gruplarindan.
2-Ulasim icin bedava kart verecekler üniversiteden. Ulasim ücretsiz eyalet capinda.
3-Ingilizce ile yasamak cok kolay.
4-Dünya mutfagindan her sey bulunur. Türk lokantalari da cok. Ucuz ve iyi yemek cok. Market alisverisleri ucuz.

1)Ben hollandada yaptım erasmusu, iyi gezdim ama ayda 1000€ harcadım. Okulun yurdu
400€ du zaten. Bundan ucuzu çok zor bu arada, o para ile aç kalırsın. Arada ne yap et gitmeden paranı biriktir. Parasız kaldıktan sonra erasmusun hiç tadı çıkmaz, oraya eğlenmeye takılmaya gidiyorsun zaten.

2) Mümkün, ben bir bisiklet almıştım onla gidiyordum her yere
3) Hollandada 80 yaşında nineler bile cayır cayır ingilizce biliyor
4) Hepsi aynı, yemeğini kendin yapacaksın zaten (bütçe kısıtlı :) her yerde türk marketi oluyor. Türk restoranı da oluyor. Allahın groningeninde olmayabilir belki orası baya saçma bir yerdeydi diye hatırlıyorum :)

Etme. Gerek yok.

yok abi edilmez ya. zaten tonla mail geliyordur adamlara. herkes yeniden teşekkür edecek olsa bi tonla daha mail olur :/

onlar otomatik mesaj, gerçekten orada oturup adamlar bunu yazmıyor. başvuran herkese otomatik olarak gidiyor. sonuç olarak yazılmaz.

edit: 2-3 saat konuştuysanız tabii ki teşekkür etmeniz gerekir.

yok bu otomatik değil. hocanın bizzat kendisi. konuştuk 2-3 soru sordum. en son bunu yazdı.

bence etmelisin. ozellikle de yurtdisi ise. hele de adam sana ozel yazmissa.

Eğer mesaj otomatik değilse ve senin için önemli bir başvuru ise, sana bilgi verdikleri için teşekkür etmenden bir zarar gelmez.

otomatik mesaj değilse cevap yazılır.

son aldığım defacto, ondan 3 yıl önce de lcwaikiki

Hemen hemen 6-7 yıldır kot almıyorum, kanvas pantolon giyiyorum.
Son aldığım ise Levi's, taş gibi gerçekten.

Son zamanlarda (5 yıl) aldıklarım hep Mavi. Levi's, Zara, LCW ve Merter firmalarından da kot pantolonlarım var.

Ben de son zamanlarda aldıklarımı Mavi'den aldım.

Bende bu konuda bi takinti var, Levi's tan alip yillarca giyiyorum. Giyilmeyecek hale geldiginde yine Levi's'tan alip yillarca giyiyorum.

Ltb

2 zara 1 pull&bear

mavi, iyidir. ara ara güzel kampanyalar da yapıyor.

LTB, Mavi, Jack & Jones

waikiki'den alıyorum ben valla. virginity shield resmen aq, 9 yaşında gibi giyiniyorum hala. but who needs bitchez when you can buy kot pantul for less than 50 liras ;) ;)

almıyorum.

koton'dan alıyordum ama çok dandik çıkmaya başladılar. mavi'ye döndüm. ara sıra levis'de alıyorum.

collins. normal bel duz paca sadece orda bulabiliyorum.

bedenime uygun ancak orada bulabildiğim için lcw ve love my body.
hele lcw'de 10-20-30 tl'ye bulduğumda beşer beşer alıyorum, 6 aya bacaklarımdaki sürtünmeden dolayı bacak arası bembeyaz oluyor zaten asdfgfds

levi's aldım yaklaşık 2 senedir onu giyiyorum. göt cebini vidaya takıp yırtmasaydım iyiydi.

uniqlo

wrangler, lee ya da levis. Bu üç markadan şaşmam.

wrangler mavi levis

favorim : wrangler

Mavi.

Kendime Mango vesair. Eşime Levi's. Erkek poposunu pek güzel gösteriyorlar, başkasını aldırmıyorum.

Son üç yıldır almıyorum.

Ondan önce Levi's almıştım 2010'da biraz dağıldı ama hala arada giyiyorum. En son aldığım da Jack&Jones'tu kesimini pek beğenmedim duruyor öyle dolapta.

Levis'ten 15 senelik kotum var hala giyerim. Onun disinda mavi

gerçekten kalıbı güzel kesimi güzel ve dayanıklı kot almak istiyorsan lee, levis ve wrangler den şaşmayacaksın.
mavi ya da kotondan kot alanları anlayamıyorum nasıl o kadar para verip o kalitesiz kotları alırlar.
kot , ayakkabı veya tişört ihtiyacım olduğunda boyner e gidiyorum. orda tüm markalar oluyor. hepsini deniyorum üzerime rahat olan modellerin model ve beden numarasını alıyorum resmini çekiyorum ve internetten boyner veya morhipo dan alıyorum. mağazalarda 200 lira olan kotları 60 liraya 70 liraya alıyorum. lee de aldığım oluyor levis te. wrangler 80 den aşağı düşmüyor. 30- 40 liraya levis in wranglerin
gömlek ve tişörtlerini alıyorum.
not: alışveriş tavsiyesidir.

Ltb

Jack jones tarzini seviyorum. Ama levis bir kotum var, taş.

mavi çok bozdu. Önceden hep maviden alırdım.
Şimdi indirimdeyse levis, değilse colinsten alıyorum.

bunun aynısı günde onlarca kez yaşanıyor. maalesef üniversiteler ali babanın çiftliği şeklinde yönetiliyor.

%100 adil değiller. Bütün alımlar böyle ahbap-çavuş ilişkisi üzerinden yürüyor neredeyse.

Ben bir mülakata girmiştim 3 sene kadar önce, 2. sıradaki çocuk yazılı sınavda benden 40 puan fazla alırsa ancak önüme geçiyordu. Çocuğa 75 verdiler, bana 25. 25. Yüksek lisans düzeyine gelmişim, akademik çalışan olmak için gerekli tüm koşulları sağlıyorum ve günlerden bir gün bir yazılı mülakata girip 25 alıyorum. Bir de hayatta hiç 25 almamışım o zaman kadar. Şaka gibi.

burda sıkıntı yaratan durum giriş sınavı sanırım. diğerleri sabit değişkenler zaten. giriş sınavının geçerliliği ve meşruiyeti sorgulanabilir. yazılı mıydı, sözlü müydü, ikisinin ortalaması mıydı ona göre. formulasyona göre sıkıntı yok. ama giriş sınavı hakkeniyetli miydi o tartışılır. sonuçta diğer adayın sınavdaki performansı da önemli.
muhakkak adaletsizlikler oluyordur, hele ki türkiyede. ama çok bariz sıkıntı göremedim kağıt üstünde.
not:akademide değilim

adam kayırma iki nedenle oluyor:
1) birinin torpiliyle (daha kibarcası referansıyla) alınanlar.

2) çeşitli akademik kriterlerden dolayı tercih nedeni olanlar (eleman 3. sınıftan beri dersin asistanlığını yapıyordur, yani tecrübelidir. veya x alanında çalışacaktır hocalar da o alanda çalışacak birini istiyorlardır. veya çabasını ve becerisini bildikleri (okulu dereceyle bitirmiş olabilir) biri olabilir. onlara pozitif ayrımcılık (kayırma) yapıyorlar.)

giriş sınavı diye bir bölüm var sözlü mülakat olmalı galiba , kazanan dışında hepsine düşük puan verilmiş öyle olunca insan işkilleniyor

adil olanı görmedim hep bi katakulli.

kayırma derken adamın sınavının nasıl geçtiğini bilmiyoruz kesin yargılı konuşmamak gerek.

dediğim gibi haklı olabilirsin, sonuçta görülmemiş şey değil türkiyede. akademisinde, özel sektöründe, devlet sektöründe torpil-kayırma rastlanan şeyler. sadece kağıdı incelediğimde çok bariz-kör gözüm parmağına bir durum görmedim ki o şekilde gördüklerim de oldu.
şimdi sınavın şeklini ve içeriğini bilmiyoruz. yazılı olabilir, sözlü olabilir, hem yazılı hem sözlünün ortalaması olabilir ama ben yazılı olabileceğini zannediyorum. adayların sınav hariç diğer değişkenleri aşağı-yukarı benzer. sınav fark yaratıyor. yazılıda beklenmeyen bir not varsa itiraz edilir kağıt incelemesi yapılır. bu şekilde 5 puan eklenip yüksek lisansa kabul alan kardeşim vardı odtüde zamanında. sözlü sınav-mülakat çok daha subjektiftir tabii. burdaki arkadaşlar da yazılı olsun sözlü olsun, ben sınavın yazılı olduğunu düşünüyorum. hakkaniyetle o puanı almış olabilir, bilemeyiz. bir kayırma durumu da olabilir dediğin gibi onu da bilemeyiz.
şimdi burda isimler de açık olduğu için kazanan arkadaşı da zan altında bırakmak da hoş değil, bir de hakkaniyetle kazandıysa. sonuçta kayırma olduğu kadar hakkıyla kazanan birçok arkadaşımız da var.

tabii ben bu işin içinde değilim, kendi fikir ve gözlemlerimi söylüyorum. işin içinde olan arkadaşlarımız daha iyi bilebilirler.

3 numarayi bariz harcamislar. yedek elemanin toplam puanina bakilirsa bariz bir sekilde onun puanina gore diger adaylara ayar verildigi belli. sonra bu hocalar, biz bilim yapioz soyle boyle kac yillik hocayiz diye konusurlar. memleketimin goygoycu prof ve doclari..kendileri de sisteme boyle girdikleri icin, ayni liyakati(!) devam ettiriyorlar.

Ben de bunu anlamiyorum ya. Yetistirilmis bi ogrenciyi almalarini anlarim ama bombos tiplere bu kayirmaciligi yapmalarini anlamiyorum
Bu sekilde torpillenmek icin ne yapmak gerekiyo?

Dandik ALES ve ezbere dil puanıyla akademisyen seçmek ne kadar mantıklıysa bu da o kadar kayırma.

Hayır değil. Malesef dosyalar öne alınıyor net duydu bu kulaklar ve 3 sıradaki adam akademisyen oldu yani 1. Değil 3. :/

Kendi kadromda yüzde yüz adil davranıldığına inanıyorum, hem bir kişi hariç jüriyi kişisel olarak tanımıyordum, onlar da beni tanımıyordu. O bir kişi de dersime girmişti ama çok prensipli bir kadındır, beni hiç tanımıyormuş gibi davrandı. Hatta diğer iki hoca mezuniyetimi duyunca öğrencisi olduğumu anladılar ve şaşırdılar.

Bu listede evet ales ve yds puanları görünüyor olsa da açıkçası yapılan yazılı sınav belirliyor alımları. Hocalar yazılı sınavları daha çok önemsiyorlar. Eskiden sınav sözlüydü ama şu an sınavın yazılı olarak yapılması hocaları biraz daha net davranmaya itti diyebiliriz çünkü yazılı sınav kanıt niteliği taşıyor ve aday dava açarsa direkt kağıt incelenir. Bu yüzden bazı bölümler adil olmaya çalışıyor, bazı bölümlerse dediğiniz gibi puanlarla oynuyorlar. Yani açıkçası bölümden bölüme değişiyor.

En basit olarak kartal metronun oradan kalkan 200 ile otogara gelmeniz. Oradan umuttepe arabasina binmeniz. 1 buçuk saat civarı sürüyor yalniz.

İkinci seçenek şifa dan kalkan gebze-izmit ile otogara gelmek. O da 1 saat falan sürer. Otogardan yine umuttepe arabasina binmek.

200 ve umuttepe arabasina binmek için kentkart gerekir. Yoksa sıkıntı yaşayabilirsiniz. Ya da birinden rica edersiniz. Otogardan sonrası için yardımcı da olabilirim.

200 son bindiğimde şöfer tek binişlik kart vermişti.
200 le derince geçitte in, bankaları göceksin ve biraz geride bimin olduğu yoldan, üst yola, denizciler caddesine yürü 5dk. oradan 133e bin. daha az zaman harcamış olursun.
www.kocaeli.bel.tr

ya da şöfere sor, 200 elginkanda duruyorsa, bi yere yürümene gerek kalmaz aynı duraktan 133 vs. çok geçen otobüs oluyo.

manyetik alan? sarj adaptoru sorunu?

mesela fisten cekince pilde calisirken sorun var mi

bataryayı da çıkartıp taktım ama degişmedi.

var.

ucuz makyaj malzemesi kokusu diye bir şey olduğu gibi, görüntüsü de var.
görüntüden anlaşılıyor.

kesinlikle var

görüntüsü olmasa da kokusunu ayırt edebiliyorum sanırım.

Yoğun şeker içeren kokular bana hep ucuz kadın kokusu gibi geliyor

ucuz kadınlar hep kötü kokar.

parfümü rahatsız ediciyse, bence var.

var evet. kendi arkadaşlarımda alıyorum bazen, başıma ağrı giriyor. o kalıp kalıp olmuş fondöten görüntüsünden falan bahsetmeyeceğim hiç.

mesela ben fakir olduğum için ucuz alacağıma hiç parfüm kullanmıyorum. daha mantıklı :)

Sahte parfüm kokusu diye bir şey var. Yoğun, alkol gibi, sentetik kokar.

Sahte ve şekerli parfüm kokusu o. En nefret ettiğim şey. Annemin başına direkt ağrılar girer mesela. Jonestown'un dediği gibi alacak paran yoksa hiç kullanma daha iyi. Her gün duş al, kendine bak temiz sabun/şampuan kokarsın en azından.

Makyaj kokusunu bilemiyorum.

hayır yıkamam.
hatta kotu kirlendiği için bile yıkamam. iyice kendini salınca, biraz darlaşması için yıkarım anca.

kesinlikle yıkama. Hatta 2 ayda 1 yıka.

kaynak olmak istiyorum; ben haftada bir yıkarım. yanlış mı bu? ne yapalım yani dışarıya mı asalım havalansın diye?

soguk suyla elde yikanir. yikamakta fayda var.

Magazada farklı kisiler tarafından denenmis olabilir, yıkamadan hijyen olayını nasıl saglıyoruz?

şöyle bi duyuru açmıştım zamanında. levi's ceo'su yılda bir yıkıyormuş pislik herif.

www.eksiduyuru.com

yeni aldığımı yıkamam ama bi kotu 2 ay da giymem. dizi çıkar paçaları kirlenir yahu en kötü. max 3 kez giyer yıkarım.

hiçbir giysiyi ilk giyimden önce yıkamam.

Ben ne alsam kullanmadan önce yıkıyorum. Kotları da ortalama 3 giyimde bir yıkıyorum. Konfeksiyonlar inanılmaz pis, kırpık kırpık toz gibi yünler yapışıyor kıyafetlerin üzerine görmesek de. Bir kere onun gitmesi için yıkamak lazım hem de kotlar cilde/çamaşıra boya verebilir??

Kotlari yikiyorum cunku bacaklarimda, heryerimde renk birakiyorlar.
Sonrasindaysa cok fazla yikamiyorum zaten

ben yıkarım, üretildiği yerde mağazada falan yerlerde geziyor.

Mutlaka yikarim. Kimsayal işlemden geçiyor. Yıkamayan nasıl yıkamadan giyiyor hayret ediyorum

Yeni aldığım hiçbir şeyi yıkamadan giymem. Depolarda ne halde stoklanıyor onlar bi görseniz, hiç bişi olmasa senden önce birisi denemiştir teri yapışmıştır vs.

yeni aldığım tekstil ürününü önce yıkarım

"Kız mıdır kadın mıdır bilemem"

biğz iyi biliriiğzzz

www.youtube.com burdan yakalayabilirsin.

19 tane sebze çeşidi nedir ya

favorim bu adfssdasvf

Afedersiniz ermeni

bize milletimiz yeter
eyyy falanca sen kimsin

x'e 20-25 gibi gitmesi lazım.
bu işin fıtratında var.
bakınız tüm samimiyetimle söylüyorum

Artistlik yapma!

dolara yatırım yapanlar yaya kalabilir
(kalmadılar)

Ananı da al git

www.youtube.com

Barok.

en kalbi duygularımla selamlıyorum.
bakın çok enteresan

benim türbanlı bacım...
siz... öldürmeyi iyi bilirsiniz
işte bu cehape zihniyeti yüzünden...

akademisyen olacak kimseler onceden zaten hocalarla iyi anlasmis yerini yapmis kimselerden olur.

onun disinda ciddi kimseler yuksek lisansi tezli yaparlar.

ayrica genelde(cogunlukla) kendi bolumunde yuksek yapmis kimseler doktoraya devam ederler. yani muhendislik okuyup isletme bolumlerinden birinde yuksek yapip oradan da doktoraya devam etmezler.

gibi.

ozetle: muhtemelen kabul alamaz.

edit: goz onunde bulundurmaniz gereken sey. akademisyenler aralarina kabul edecekleri kimselerin kendi goruslerinden olmasini onemserler, kamplasmislardir. akademide derin bir siyaset doner. son zamanda bakarsaniz sirf rektorleri kendileri atamak istedikleri icin secim sistemini(esasen kanunsuz olarak) kaldirdiklarini gorebilirsiniz.

tezsiz yuksek lisans, universitelerin para kazandigi bir kurs gibidir. programin hedef kitlesi de ozel sektorde "yonetici" pozisyonlarinda is bulmayi hedefleyenlerdir. zira artik herkes lisans mezunu. bunlar kagit uzerinde 1 kademe yuksek okuyup lisans mezunlarinin ustu olmayi hak ediyorlar guya. olan sey ozetle: is olsun torba dolsun

edit2: akp'liyse fark etmez, bakanlari nasil atadiklarina bakin da oradan pay bicin.
(bkz: hayvanat bahçesi müdürünün tübitak'a müdür olması)

neden sorduğumu da yazayım.
şimdi araştırdığım birisi var.
tez merkezinde tezini bulamadım. sonra bi üniversiteye başvurmuş orada tezli y.l. olmadığı için kabul edilmediği yazıyor.
sonra bizim okulun yönetmeliğine baktım. tezli şartı var.
uzman arkadaşta onun yanında çok konuşma siyasi falan dedi. ak partili galiba.
bi de ekşicilere sorayım dedim.
araştırma görevlisi bir de bu kadın 2 yıllıkta.

arkadaşım amma sallıyorsunuz yasal engel söz konusu değil diyerek. 6 şubat 2013'ten önce kaydolunan bir tezsiz yüksek lisans değilse kabul almayı bırak, başvuru bile yapamaz doktora için.

bilgi sahibi olmadan cevap vermeyin rica ederim.

başvuramaz bile.

iki yıllıkta araştırma görevlisi olmaz, öğretim görevlisi ya da okutman olmak için de yüksek lisansa ya da doktoraya gerek yok.

Kuru mama ve su bırakabilirsin. Başka bir şey istemez. Doğurunca da hemen çıkmaz yerinden. Beslenmesi lazım, emzirme döneminde çok zayıflar kediler. Ben teşekkür ederim ayrıca ilgin için

kakasini nereye yapiyor?

billmiyorum-z. çatıya galiba. hep kaçıp saklanıyor. gezerken görmedik hiç.

uzuluyorum icimden, kotu biri olmak istemem.

etkenleri tartinca bir hatam yoksa "fakyoras, uzulmemen gerekir cunku hede hodo" diyorum ama bir yandan da uzuluyorum. 5-10dk sonra ugrasicak bir sey bulunca unutuyorum.

Bahsettiğiniz olay ilginiz olmayan bir şey değil ki. Olayın muhataplarındansınız direk.
Benim annemle babam ayrı bazen onlardan birinin yaptığı bir şey yüzünden diğeri çok başımı ağrıtıyor. Kaçıp gidemiyorsun da. Ben de beynimi kapatıyorum.

kendi sorununu kendi çözmek yerine, benden yararlanarak çözmek istiyo. olayıyla alakam yokken dahil ediliyorum. örneğe takılmayın arkadaşlar ya yazıp hatırlayıp canımı sıkmak istemiyorum.

üslup önemli bence. hanımefendi modunda gezen kişi olmak istiyorsanız cazgır üslübunuzdan dolayı böyle tanınıyorsunuzdur belki. daha nezaketli cümleler kurmaya özen gösterin. biri sizden bir şey istediğinde çomak gösterirseniz bu sizi iğrenç gösterir. vermemek en doğal hakkınız ama vermeme yönteminiz edepli olmalı. tabi olayı tam bilmiyorum ben de. anlattıklarınızdan yola çıkarak toplumun sizin hakkınızda iyi hisler beslemediğinden işkillenmişsiniz diye anladım o yüzden dedim. toplumun ne dediğini takıyorsak eğer maalesef onun ölçülerini de gözönünde bulundurmalıyız her davranışımızda.

üzülüyorum

Kimse seni o kadar önemsemiyor, rahat ol.

Sen örnek verememişsin ben vereyim. İşyerinden bir arkadaş benden bir iş yapmamı istediydi (ama kendi işi aslında); ama nasıl yoğunum o sıra, wc'ye gidemiyorum, yemek için çıkamıyorum. Reddettim, hem de kibarca.

Siyam:"Ya bak görüyorsun çok yoğunum, vaktim olsa seve seve. Ama sana yardım etsem kendi işimi yetiştiremeyeceğim".

Arkadaş: "ama kaç seferdir yapıyordun, ben de sana güvenmiştim"

Siyam:"O zaman müsaittim, ama şimdi değilim" dedim (buradan çıkarttığım sonuçlar var elbette, aynı şeyi birden fazla kere iyilik olarak yapmayacaksın, yoksa beklenti oluşuyor)

Arkadaş şööyle bir çevresine baktı (yeterli izleyici topladığını anlayınca) "Sana güvenmek hata" dedi gitti.

Ben afedersin g.t gibi kaldım ortada. Dolayısıyla bunu çok profesyonel yapanlar var ve örnekte olduğu gibi nazik cevap verseniz bile işe yaramıyor. Çözüm ortamda daha fazla insanla samimi olmak kendi "alliance"ınızı kurmak. Yoksa yırtınsanız boş.

aa, hiç böyle düşünmemiştim. dün hiç tanımadığım komşudan gelen aşureyi gömdüm mesela, bayağı da güzeldi pişman değilim. ama beğenmeseydim asla yemezdim. sanırım bu soruya cevabım evet yiyorum, hem de ne biçim yiyorum :(

Hayır. Yemek konusunda çok seçiciyim. Bazen yakın bir akrabamın yaptığı yemeği bile yemem. Cinsim biraz.

Sevdiğim bir şeyse yerim.

goruntusu ve kokosuna bagli :)

Yerim, ben eve gidene kadar yenmemişse tadına bakarım, beğenirsem acımam, ki hijyen takıntım var. Ye aşureyi düşünme bile.

Evet yerim, biraz takıntı yapmışsınız:) Dışarıda restoranda yediklerimiz çok daha beter.

Benim durumum da garip.
Komşudan gelen yemeği yemem ama sokakta satılan köfte ekmeği götürürüm ya da kokoreç hastasıyımdır mesela.

Kektir poğaçadır hele ki aşuredir asla yemem komşudan geldiyse.

Dökmek kötü ama bazen evde kimse yokken gelen helvaları döküyorum ben ne yapayım bozulacak zaten. Genelde açmıyorum kapıyı ama boş bulunup aldıysam gidiyor yapacak bir şey yok.

hiç düşünmem yerim . sonuçta komşu kendi ve ailesi de yiyeceği için olabildiğince temiz yapmıştır. bir ev kadını bile bile pis olmaz mutfakta diye düşünürüm. başıma bir iş gelmedi bugüne kadar.

Özellikle bi pisliğini görmediğim komşulardan gelenleri yerim.

Cinslik yapmayın yahu, 1000 yıllık komşuluk bu, kendi yemek için yapmış, sana da getirmiş.

yemek sevdiğim bişeyse yiyorum. sonuçta dışarda restorantta da yiyoruz ve eminim ki evlerden bin kat daha kötüdür. ha sen dışarda da yemiyorsan komşununkini de yeme :)

bak 1 sefer saç çıkmıştı. sadece o tabağı yemedim. sonraki getirdiklerini de didikleyip yedim. insanlık hali düşebilir...

ama evinde kedi köpek olanlar getirirse yemem. kimse kusura bakmasın. hayvan seviyorum, benim de 10 senedir baktığım köpeğim var ama gerçekten kılları her yerde. temizlikle alakalı bi durum değil bu. kıl yani uçuyor, yapcak bişey yok

hayır yemiyorum. çok yakın olduğumuz biriyse ve getirdiği şey el değmeden hazırlanabilen bir şeyse belki biraz..
öyle şeyler gördü ki bu gözler açlıktan ölsem yiyemiyorum.
tuzunu kontrol etmek için kaşığı ağzına sokup tekrar yemeğe daldıranlar, orasını-burasını kaşıyıp elini kullanmaya devam edenler, yemek yaparken bir yandan konuşup tükürük saçanlar, upuzun tırnaklarıyla hamur yoğuranlar vs vs.

Treize yazana kadar mutfağa gidip yemeye karar vermiştim. Örnekleri detaylı vermeseydin, iyiydi.

Bu arada tanıdığım komşuların yaptıklarını tabii ki yiyorum. Bu apartmana yeni taşındım, kimseyi de tanimiyorum. Teyze ' hoşgeldiniz kızım apartmanimiza, aşure dagitiyordum sana da getireyim dedim' diye getirdi bana.

Ben yemiyorum açıkçası, eskiden yerdim ama sonraları takıntım oldu, "hmm, patatesli börek, normalde severim ama ya içine siyanür koydularsa?" diye şeyler düşünüp önce sevgilimin yemesini bekliyorum, bir şey olmuyorsa ve tadı güzelse ben de yiyorum.

Asla.

Yahu yiyin gitsin arkadaş bu kadar dert etmenin ne anlamı var. İçtiğiniz kolaların fabrikasında neler olduğunu biliyormusunuz? Aldığınız ekmeğe kimlerin dokunduğunu biliyor musunuz? Komşunun getirdiği şeyin steril olup olmadığını tartışıyorsunuz. Bir kaşık alır bakarsın tadı hoşuna gitmez de yemezsin bu kadar basit.

yerim dışarıda yemek yediğimiz yerler komşularımızdan daha temiz değildir

Hah işte ben de bu dışarda yediğimiz yer kısmını düşünüyorum. Dışarda her yerde yemek yemem ama yediğim yerler de ne kadar temiz, emin olamıyorum. Bu sebepten kırk yılda bir dışarda yerim onda da salata filan asla yemem. Yine de evden daha temiz olmadığı kesin. İstedikleri kadar denetlesinler.

Aşure de pek lezzetli görünüyor. Zaten sırf bu aşure için değil, genel olarak takıntımı kirabilmek açısından soruyorum.

Ye gitsin:) Aşure yenmez mi?
(Gaza getireyim:p)

Ayrıca dışarıda yediklerimizi adam müşteriye özel hazırlıyor, misal yere düşen yemeği alıp geri kokuyor, nasıl olsa kendi yemeyecek. Tuvaletten çıkıyor, ellerini yıkamadan yemek yapıyor. Bunlar kesin oluyor.
Evde yemek yapan bu teyze ise yemekten kendi de yiyecek ve ailesine yedirecek, bu yüzden mutlaka dikkat ediyordur.

@peggy ben ısırılmış turşu gördüm iskenderin üzerinde :D onun üstüne tanımam :D

nolmuş tırnağıyla hamur yoğurduysa? yemeğin tuzuna kaşıkla baktıysa? ne bulaşacak yani merak ediyorum. şu tırnak takınıtısından kullanılan lateks eldivenler 10 kat daha zararlı

Ben de yemek konusunda çok hevesli değilim ama yemem dediğim sayı, yerim dediğimden çok daha azdır.

@treize +1 ama hijyeninden çöl şüphe etmediğin kişilerin getirdiğini ye gitsin. Bağışıklık sistemine antrenman olur, güçlenir. Arada sağlıksız besin iyidir :P

Bu arada uzun zamandır gelmiyor, kafam rahat o konuda. Ayrıca treize'nin duyduklarını fabrikasyon temizliği yapacak şeyler gördüm. Bazı insanlar reçele bir kaşık koyup, reçeli o kaşıkla ağızlarına atıp Onu geri koyuyorlar her lokma için. Ailece böyle besleniyorlar. Bir de double-dip konusu var mesela.

@kobuzchu kiz ve @fraise pardon, iştahınızı kaçırır gibi olmuşum :))

isteyen yesin arkadaş. "ne olmuş öyle yapmışsa böyle yapmışsa.." bilmem ne.
benim midem kaldırmıyor, zorla mı? yiyen yesin önünüzden aldım sanki.
yediğim şeyin içinde birinin tükürüğünü istememek de suç oldu hayret bi şey. tırnağının içindeki pisliği, deri kırıntısını, cilt tortusunu, kılını tüyünü yemek istemiyorum kimsenin, neredeyse zorla ağzıma sokacak bazılarınız enteresan.

dışarıda da öyle her yerde yemek yiyen biri değilimdir, belli 3-5 yere giderim yemek yiyeceksem. eğer bu sizi rahatlatacaksa onu da ekleyeyim.

Yillardir herhangi birinden yemek falan geldigi olmadi da ben kucukken oluyordu, yemiyordum. Sadece bir kadin vardi annemmin arkadasi, onunkileri yerdim.
Genelde baskalarindan gelen yiyeceklerden tiksinirdim kucukken. Ozellikle 2 farkli kurt komsumuzun gonderdigi hicbir yemegi yemezdim, istisnasiz. Igrenc gorunuyorlardi:) Asiri yagli falan.

eğer güvenmediğim biri değilse yerim, benim bu konuda iğrenme sınırlarım epey yüksek

yemem. tanıdığım insanların da bir kısmından geldiyse yememeyi tercih ediyorum. yıkanabilecek meyve falan getirirse yerim.

görmedikten sonra bir şey olmaz, yiyorum :)

benim için yemeği başkasının yapması ya da yemeğin hangi koşullarda yapıldığı çok önemli değil, hassas değilim o konuda gömer geçerim ama ben genelde "komşuya ikram etmelik" yiyecekleri sevmiyorum. işte aşuredir, kektir, börektir, sarmadır, dolmadır vs. soğuk soğuk geliyor ya bir de hiç yiyesim gelmiyor. hani pişirir pişirmez sıcak sıcak getirmiş olsa daha kadın lafını bitirmeden ben tabağın kendisini de yemiş olurum ama diğer türlü soğuk soğuk hiç canım çekmiyor. o yüzden yemem ben. yanlış anlaşılmasın ha kadın zahmet edip getirmiş, "NİYE SICAK GETİRMİYO YA :s :S" diye çemkiriyo değilim. o işin oluru odur yani öyle getirirler ama ben öyle şeyleri yiyemiyom işte.

ya ayrıca o teyze ne kadar tatlıymış, ben aksaray'da yurtta kalıyorum, çevredeki binaların kadınları birbirlerine atom bombası atıyor balkondan. bu kadar kalitesiz, varoş, sığır insanı başka hiçbi yerde görmedim. aksaray'ın kendisi güzel ama bi sokağa giriyosun moskova bi sokağa giriyosun halep bi sokağa giriyosun diyarbakır... new york yanında halt etmiş pehey.

yemeği getirenin "pisliği" tarafımca tescillenmediği sürece yerim, yemek getirenin daha önceden pis bir insan olduğuna dair herhangi bir bilgiye ya da kanıta sahipsem yemem. düşünmem yani "acaba bu yemeği yaparken kullandığı kaşığı kulağına sokmuş mu" diye.

Biraz abartmışsın, ye gitsin bence de.

Ben kokusunu veya ilk kaşık sonrası tadını beğenmediysem yemeye devam etmem, evde yiyecek başka biri de yoksa çöpe dökerim ama öteki türlü tam bir midesizim, afiyetle yerim hele ki aşureyse yani ^^

getirenin bende olumsuz imaji yoksa bir tadina bakarim, begenirsem, tiksinmezsem yerim.

ama bazi evlerin yemekleri, tatlilari kokuyor, bir garip oluyor tadi.

bu kadar kıl olmayın gömün gitsin.

aşure hariç her şeyi yerim affetmem. aşureyi hiç sevmiyorum o yüzden. hatta yemek geldiğinde acaba ne var diye merak edip mutlu oluyorum. güneydoğulu komşularımız sürekli et, çiğ köfte getiriyor deliriyorum, yan komşumuz köylü, köyden zeytin-domat getirir ya da börek yapar, zaten 10 senelik komşularımız minimum. biz de arada fırın makarna falan yapıp götürüyoruz çok seviyorlar.

kişinin ve yemeğin görüntüsü doğrultusunda karar veriyorum

Komsular yemek getirmiyor bana :( .. getirseler gomerim her turlu..

yiyorum. hastane yemeği yiyen her şeyi yer ;_;

Komşudan gelen bir tabak olsa düşünmeden yerim+1.
Dışarıda yenen şeyler her zaman daha pistir, bu sebep içim rahat yerim+1

annem getirene göre muamele yapıyor.
kadın temiz-titiz biri ise yiyoruz, değilse çöpe :)

hem de nasıl yanlız yaşadığım için bulunmaz nimet oluyor benim için çocuk gibi seviniyorum görünce.

gelse yerim, yerdim. ulan muharrem ayında apartmanda bir insan da aşure getirmez mi? allah razı olsun, kız arkadaş olmasa yiyemeyecektim ev yapımı aşure.

gevur olsa getirirdi be...

Hindistan'da falan yasamiyorsan ye gitsin. Ben yiyorum.

Yerim.

Not: Kedimle dondurmamı da paylaşırım.

kıl dedim diye alınıp tik atmamış lel.

ama benim için kıllık.

Nice, görmemişim ki yazdığını. Senden önce benzer şeyi yazan da olmuş. Olabilir, herkesin düşüncesi ayri. Hakaret içeren bir cevap degilse tikliyorum genelde ben.

komşu teyzenin kıllı böreğinden sonra asla komşuların getirdiği şeyleri yemiyorum. ayıp olmasın diye alıyorum direkt çöpe döküyorum.

önceden yerdim..
artık yemiyorum.
sebep: komşumuzun bize bahçesinden elma getirmesi ama o akşam onlara misafirliğe gittiğimde dolaplarında çok çok güzel elmaları görmem. bize ufak tefek, hasarlı kendi yemek istemediklerini getirmiş uyanık.

daha önce kendilerinde bir yemeğe falan katılmadıysam yani hijyen ve tat açısından nasıl yemek yaptığını az çok bilmiyorsam, kesinlikle yemem.

otobüs ve metrobüs servisten çok daha yorucu olur. servisle git ama erken in. o mesafeyi yürü.

Hocam servisten erken inersem bu saat 2 buçuk saati bile bulabilir. Erken ineceğim yere varamiyorum hızlı olarak

çözümü yanlış yerde arıyosun, servis varken toplu taşıma olmaz o kadar mesafede.
spor yapmayı neden düşünmüyosun?

keşke şartlar müsait olsa da bisiklet kullansanız. ben 3 yıldır kullanıyorum ama istanbul trafiğinde herkese gönül rahatlığı ile öneremiyorum.

@asilys
Hocam spora da gidersem Akşam sadece uyumaya geleceğim eve. Spora git gel o da bir sürü zaman oluyor. .

@lazpalle
Keşke ama İstanbul :(

Sabahları kendinize eziyet etmeyip servis kullansanız da akşamları toplu taşıma kullansanız?
Sabah işe yetişme telaşında o insan kalabalığı ve içeriye tıkışma sıkıntısı hiç çekilmiyor. Zihnen yorulup işe geliyor insan. Akşam en azından eve dönüyorum motivasyonuyla ya Allah insanların arasına tıkışıyorsunuz.

Evet zaten akşamları için konuşuyorum ben sabah yapamam :)

serviste dizimi, mailimi, gazetemi herşeyi hallederim ben olsam, toplu taşıma istanbulda katlanılacak şey değil.ya da servis güzergahında spor salonu bulsanız süper olur.

daha kış gelmedi, çıkıp koşacak bir yerler de mi yok ? -benim evde yok mesela :(
her türlü, spor şansını zorlamak daha iyi gibi duruyor

kağıt üzerinde yazsan dediğin gibi adam bedavadan maaş alacak boşver yazma.

yazdıktan sonra bu sefer adam cidden projeye girince de istemiyorsun, yine yazma.

yazma yani, yardımcı olma.

Yazma, yardimci olma.

Sebeplerin gayet gecerli.

akademik camianin pisliklerinden biri iste! yaz gitsin diyenlere karsi da dikkat et!

sülük. sinir oldum oturduğum yerde. projeden bursta ister şimdi bu :DD

kesinlikle yazma. hocan da bok yesin. ne gerizekalı danışman seçmişin ki buna karşı değil.

neyse kararında diret.

Yazma sakin.

Akademi bu kafadaki insanlarin yuzunden bi ise yaramiyor zaten. İdealist olanla olmayan ayni titri aliyor ondan sonra.

yani afedersiniz ama küfürlü konuşacağım s.kerler öyle piçi
o ne lan hem benim projeme adını yazacak bi bok yapmadan
hemde bide bana karışacak falan.
onun dalağını s.kerim lan!!!
az bile demişsin. Hırsımı alamadım, bilgisayar başında sinirlendim.
Hepinizden özür dilerim.

yazma. kars unisinde ise girerken mis gibi biliyordu gidip gelmesi gerekecegini.
size guvenip mi bu ise girmis? kullandirmayin kendinizi.

aslında bence izmir' de şurayı muhakkak gör denilecek bir yer yok. ama otogardan alsancak' a kordon' a gidip denize karşı bir kahvaltı yapabilirsiniz.

asansör.

ne görmek istediginize göre degisir. otogardan alsancak'a gelin, biraz takilin burada, dostlar firininda boyoz yiyin. sonra pasaport iskelesinden karsiyakaya gecin orada dolasirsiniz, sonra karsiyakadan bostanliya gelin. vapurla inciraltina gecin. biraz orada dolasin. sonra tekrar alsancak. arabaniz varsa daha iyi. yoksa kentkart edinin bir tane, her yere otobüs vapur ile ulasim rahat. bu kadar.

bonus: kemeraltina giderseniz, yeni sükran otelini ziyaret edin.
www.youtube.com

Kemeraltina geçiş ne zmaan olacak peki.aracla gitmiyoruz.hangisinden sonra geçelim o tarafa.
Yorumlar için de teşekkür ederim

Akşamüstü kahvenizi windows on the bay'de için muhakkak.

alsancağa gidin direk
kıbrıs şehitlerinden denize doğru yürüyüş
deniz kenarı kordonda yani çay kahve kahvaltı
mutlaka boyoz yiyin
sonra isteğe göre vapurla karşıyaka yada kemeraltı
vakit kalırsa tarihi asansörüde görün
iyi eğlenceler :)

Kentkart almanıza gerek yok 3-5 bilet diye kart var veznelerde

düğün nerde olacak? bence en önemlisi bu. zira artık akşamüstü ve sabah saatlerinde bildiğiniz ciddi trafik sıkıntısı var belli güzergahlarda. siz düğünün yerini söyleyin, ona göre önerilerde bulunalım. atıyorum çiğli tarafındaysa düğün asansöre gitmek çok mantıksız gibi gibi. orta nokta alsancak, servisle basmaneye gelip ordan taksi dolmuşla da kordona inebilirsiniz kentkart sıkıntı olursa.

geç oldu ama konak'ta izmir arkeoloji müzesi ege bölgesindeki en güzel müzelerden biridir. genelde de boş olur. müzekart veya anlaşmalı kredi kartı iyi olur.

Oha :)
Ben söylüyorum kim olduğumu arayan sorsa bile. Kadın olsam hadi bi nebze de, adı haşmet olan erkeği kim napsın

Haklisiniz da tepki orantisiz. O kadar sovmeye ne gerek var?

telefon açan taraf baştan hatalı ama siz de görüldüğü üzere yanlış yapıyorsunuz. çünkü tanıdık çıkma ihtimali oluyormuş demek.

arayanın kimsiniz demesi denyoluk da, seninki de ondan aşağı değil. gerçi abartmışsın muhtemelen. o şekilde yanıtlayan kimse bu toplumda barınamaz.

Direk boyle sovebiliyorsan bir kabalik sozkonusu.birde karsinda bir kadin var sen direk a*k o***pusuna donebiliyorsan kendini bi check et iste.benim tanidigim birisi olsan seninle irtibati keserdim.

bu tür insanları ben de sevmem, inatla ismimi söylemem ama ben genelde "siz beni aradınız, siz kimsiniz?" derim.

ama senin tepkin sadece salakça değil, terbiyesizlik.

kimle görüşüyorum diyenlere kimi aradınız diye soruyorum. direk adımı söyleyip x ile mi görüşüyorum diyenlere isim sormuyorum. gidişattan anlaşılıyor.

Küfür etmem ama ben de diretirim adını söylemeyen insanlara . Hem arıyosun hem adımı soruyosun insanlar ne garip ya.

ben de gıcık oluyorum bu tip insanlara. ısrarla ve sert bir tonda kimi aramıştınız deyince cevap veriyorlar.

iyi yapmışsın -ben xten y, z yi aramıştım demek çok mu zor sanki.
ben -asıl ben kimle görüşüyorum diyorum

küfür etmeseniz iyiymiş, kendini tanıtmadan soranlara ben de kızıyorum

Görgü kuralları çatal bıçak nasıl kullanılır, hangi yemek hangi tabakta sunulur? Konularından ibaret değildir..

Öğrenim hayati boyunca telefonda nasıl konuşulur, tanışma adabı gibi konular da dahil olmak üzere görgü kuralları üzerine eğitim almamış bir insana (ister de phd mezunu olsun bilmeyince bilmiyor) cahilliği yüzünden bu kadar hakaret edilemez.

Üstelik bir yabancıya son derece sıradan bir olay için bu kadar ağır hakaret ediyorsanız sizin de görgü kurallarını bildiğiniz söylenemez. Basit bir telefon konuşması nihayetinde. Kimse sizin malınıza, canınıza ya da namusunuza kast etmiş değil...

Kusura bakmayın ama terbiyesizsiniz.

esra turan'ın yaptığı da yanlış. öncelikle kendini tanıtman gerekir telefonda. "merhaba, ben esra turan. x'le mi görüşüyorum?" denir. ama sizin yaptığınız çok fena yanlış. yanlıştan da öte. bu hatanızdan ders almazsanız diyeceğim:

kurcalamabozarsin +1 olur.

Siz kimi aradınız diye soruyorum, evvela onun kendini tanıtması için ısrar ediyorum, o kendini tanıtana kadar da söylemiyorum. Fakat seninki kabalığa, çirkinliğe kaçmış.

stajyer esra'nın anası babası olsam gelip seni döverdim.

cevabımı sildirmişsin de formata uygun cevap vereyim; böyle bir telefon konusması yapan 'insan müsveddesi' kadar aşağılık değildirler.

40 yıllık 80 derece limon kolonyasının neresini beğenmiyorsun?

asetonu suyla karıştırıp kullanıyorum. ama klavyeyi silerken dikkat et.

Rossmanmda 6-7 liraya var dezenfektan. Cilde uygun bişi de var sabun reyonunda, o da 15 tl idi. Yakınınızda varsa rossmann iyidir.

actoderm gibi el dezenfektanları var ama klavyede falan rengini parlaklığını alıyor, bu ve türevleri klavye bilg parçaları için pek iyi olmuyor ama 10 numara dezenfektan

ben evde kumandalari ve klavyeyi neyim kolonyayla siliyorum. 80 derece boru degil

Migros'ta "Alkol Bazlı Dezenkfektan" satılıyor, Rossmann'dakinin daha kocaman daha ucuz olanı. Vücutta kullanılmıyor ama mutfakta ve banyoda kullanıyorum ben arada iyice ferah olsun diye.

Haşmet

Coneten.

ozanları efeleri ve tolgaları koşulsuz seviyorum. onur, ulaş, sinan ve deniz de çok güzel isimler.

Bora
Tuna
Aytuğ
Kıvanç
Deniz

hüsnü

Erlik

kaan
hakan

selam mesaiye kaldım, yine sayıyorum.
ali, ender, fırat.

Erkeğim ama Cenk, Deniz isimlerini duyunca aklıma direkt kafa adamlar geliyor.

Barış ve Deniz.

Deniz kardeşimin ismi zaten, ilerde oğlum olursa da Barış koyacağım garanti.

Emre. Pek bos adam cikmiyor bunlardan.

maximilian
zeus
kurt
robert
azrael
raphael
frederick
ferdinand
lazarus

Anil

annem'in dediği olsaymış, adım selim olacakmış :(
çok severim selim'i

Bu arada bu isim basligi iyi oldu %50 turk yegenime bizde erkek isim arayisindayiz. Aren ismini buldum halasi olarak ama arayisimiz devam ediyor.

utku
özgür
kıvanç
can
deniz
aras

%80'i eski sevgililerimin isimleri, tamamen tesadüf.

@geçerken

%50 türkse bence

bi isim türkçe olabilir. bence gayette şık oluyor

zeus deniz
maximilian emre
poseidon azmi
frederick cenk
lazarus tolga

etc.

Efe ve emre

burak, serdar

ferit.

hababam sınıfı etkisi de olabilir tabii ama ferit ismini duyunca aklıma direkt güvenilir, yakışıklı, kapı gibi erkek imajı geliyor.

kemal ve hatta cemal de güzel.

Sinan
Kemal
Selim
Hakan
Mehmet


Yabanci olarak
Jonathan
Alex - alexander
Stefan

kıvanç
umut

Neden kimse Furkan ismini sevmiyor. :(

Mehmet, Tarık, Burak.

Ulaş
Umut
Harun da çok muthis adammis gibi.

uğur

Polat. Polat alemdar.

Deniz
Rüzgar
Güneş
Bulut
Barış

Doğadan gelen isimlere özel ilgim var evet.

Taylan

Özgür
Yılmaz

serhat.
sevan.
barış.

yekta

Utku
Okan

ingiltere sis yağmur kasvetli havalar sürekli sohbahar bunlar yeter de artar

avusturalya sıcak güneş sörf

Almanya, fransa, italya, kanada, ingiltere.

İnsanların beni tanımadığı bir yerde yaşamak istiyorum. Sokaklarda türkçe şarkılar söyleyeyim ama kimse anlamasın istiyorum.

Malım.

Hollanda veya Japonya.

Avusturalyada evde örümcek besliyorsunuz, yılan besliyorsunuz :D

italya.
mimarisine asigim

tamamen kültür şoku yaşayacağım bir yere gitmek isterdim...avrupa kültür olarak tanıdık ve memleketten de çokca tanıdık var..japonya, çin olabilir..

Kuzey Avrupa'da herhangi bir ülke.

italya olabilir insanlarını ve bazı şehilerini çok çok sevdim. kültürlerine bayılıyorum:)
amerika olabilir mesleğimi geliştirmem açısından iyi bir ülke.

ingiltere, isveç, italya, estonya, rusya.

ingiltere: futbol dolayısıyla sempatim var ingiltere'ye. ne bileyim 20 yıllık bristol city kombinelisi tonton bi amca olmak isterdim 50 sene sonra. bol bol sosis, yumurta, kızartma yiyip bira içer, şişerdim. sabah iş, akşam pub-maç qeyfi. ooh.

isveç: spesifik olarak lulea'da yaşamak istiyorum, kuzeyde. buraya da buz hokeyinden aşinayım. çok mutlu olurdum herhalde. şehir küçük, en sevdiğim şeylerden birinin (buz hokeyi) en alasını yapıyorlar, soğuk, karanlık... şahane. mutlu olurdum burada. güney taraflarında mülteciler yüzünden bissürü mevzu çıkıyo, bi tarafta ruh hastası pakistanlısı diğer tarafta aşırı sağcı isveçlisi... kuzey daha sakindir diye tahmin ediyorum.

italya: italyan dili ve edebiyatı okuyorum, öyle ÖLÜRÜM İTALYAM durumu yok ama seviyorum kerataları, ne bileyim torino-cuneo taraflarında karı kışı sanayisi olan nispeten evropaaai bi italyan ilinde yaşamak isteyebilirdim sanırım.

estonya ve rusya uzun hikaye, üşeniyom. listeyi rastgele yaptım bu arada sevgi sırasına değil. sevgi sırası olsa isveç-estonya-rusya diye giderdi sanırım.

almanya - berlin

farklılık, sıradışılık, uçlarda yaşamak, özgürlük

isveç, norveç gibi ülkeler.

Finlandiya

Zaten geldim de.. imkanı kendiniz yaratırsınız gençler

zaten yaşadığım ülke ve şehri çok seviyorum ama alternatif olarak

italya-floransa, roma

USA- California, boston

Almanya- Münih

Avusturya-Viyana

para mara derdim olmasa açık çekim olsa california sanırım.

USA çünkü dünya ikiye ayrılır, aa hatta ayrılmaz bile lan dünya Amerika'dır bir de geri kalanı vardır...

Uzakdoğu'da herhangi bir yer olabilir. Malezya, Endonezya, Brunei hariç. Ha seyahat ederim ama yaşamam bu 3'ünde. Japonca ve Filipinler ilk 2 tercihim. Bunlar için yeni bi dil öğrenmem gerekmiyor :)

sırasıyla;

izlanda
norvec
küba
kolombiya
arjantin
hollanda

her yere seyahate giderim ama tr de yaşarım,seyahat başka yaşamak başka

kisin hollanda-eindhoven, yazin danimarka-kopenhag.

kopenhag'in disinda bi yazlik evin olacak mis vallahi. havasi bunaltmiyor keyif veriyor.

kendi zevkime uygun olanlara işaret koydum

italya

birincisi türkiye'de pek yardım kültürü yok. özellikle iş hayatında.
ikinci olarak da yardım ettiğiniz kişinin bir gün bir yerlere gelip sizin üstünüz olma ihtimali bile insanlara korkutucu geliyor.

bundan iki önceki işyerinde bildiğim herşeyi yeni gelen arkadaşa öğretmiştim. iki üç ay sonra beni kapı dışarı ettiler. ha ben hala aynı saflıkla anlatmaya devam ediyorum soran eden olursa. o da benim gerizekalılığım sanırım.

Yanlış kaynaklara bakıyorsundur. Eğer beklentin "her şey resimli olsun" yönündeyse ilk önce öğrenmek istediğin konu hakkında "for dummies" kitabı bulup alt yapı edinmelisin.

Bir de duyuruda da görüyorum, adam bir programlama sorusu soruyor, cevap için 200 satır kod yazman lazım, kimse böyle bir şeye cevap vermez, sadece yüzeysel olarak cevaplar geçer, ego olarak algılanabilir.

Bir başka hata da sıfır bilgiyle kapasitesinin çok üzerinde işlere kalkışanlar, bu kişilerin sorularından da konu hakkında bilgi sahibi olmadığı 100m den anlaşılıyor, bu durumda kibarca "daha çok yolun var, önce şunu şunu öğren" diyorsun hemen atarlanıyorlar.

Yabancı kaynaklara bakarsan adam "kütüphane programı nasıl yazabilirim" diye sormuyor, database'e kayıt yaparken şöyle bir hata oluştu, nasıl düzeltirim" diye soruyor.

sıkıntı sadece cevap verenlerde değil özetle...

yani aslında o "türk yardımseverliği" koca bir yalan mı:)

@kimlanbu

Dediğin doğru. Ama genel bir hastalık var. @for day break'in dediği gibi mesela aptalca bile olsa bir soruya bir "uzman" cevap verdiğinde bu sefer bir diğer "uzman" gelip önce onun verdiği cevaba ayar veriyor, sonra soruyu sorana.

Galiba Türk insanı kendi kimliğini bir diğerinin üzerine çıkarak inşa etmeye alışmış.

@anten,

devamlı takıldığın bir forum varsa göreceksin ki arıza çıkaran, polemik yaratan tipler bellidir, karakterleri böyle heriflerin, en son "birader s. git, benim sorularıma cevap verme" dedirtiyorlar.

Sana sataşmasa sana cevap veren birisine gidip sataşıyor, sorduğun soruya da cevap alamıyorsun sonra. Bu konuda haklısın.

bu işin yalnız diğer tarafı var. bi kere internette spesifik olarak bi kişiye soru sormak saçma. tabi bi konunun çok uç noktasında değilseniz ya da bilgi değil yorum sormuyosanız. yani gidip birine "template meta-programming nasıl yapılır?" diye sormak saçma. mesela bu soru hem kolayca anında açıklanabilecek bi cevaba sahip değil hem de soran kişinin bilgi seviyesiyle alakalı olarak değişecek bi cevaba sahip. aynı şekilde kaynaklardan bahsetmişsiniz bu da öyle, codeacademy hiç deneyimi olmayanlar içinken, baktığınız kaynak deneyimli programcılara yönelik olabilir. hatta deneyimsiz ama matematik temeli olan programcıyla matematik temeli de olmayan programcıya yazılacak kitap bile farklı olabilir. (bu arada şunu söyliyim, programlamada türkçe kaynaklar dandik genelde. ondan bakmaya gerek bile yok. ama bu dediğim ingilizce kaynaklar için de geçerli)

bunun dışında kişilere sorulabilcek sorularda(yorum vs) yine bu dediğiniz varsa "curse of knowledge"dan muzdarip olabilir. bunun için de kişiyi suçlamak pek uygun değil aslında.

Duyuruda da var bu. bence ailelerinde tek okuyan insan oluyolar ve cevrelerinin yuceltmesiyle cok bisey yaptiklarini zannediyolar.

:)) türk insanına hoşgeldin.

mesela ben sana bir örnek vereyim. hatta bunu yapan kişinin nick'ini de vereyim. yaptığı terbiyesizlik hasır altı olmasın. zaten aradan 5 sene geçmiş.

crown diye bi yazar var buralarda. 4-5 sene önce, onun bitirmiş olduğu bir yüksek lisans bölümü ile ilgili bilgi almak için son derece kibar bir dille, rica minnetle mesaj yazmıştım. verdiği cevapları görseniz ağzınız açık kalır. bi küfretmediği kalmıştı. verdiği cevaplar "la olm sen kimsin ki o programa kabul alacaksın :S" minvalindeydi.

bence olay şu: kendisinin elde ettiği bir "asset"i başkasının da elde etme düşüncesi bizim insanımızı çıldırtıyor. çünkü o "asset"ten başka elinde bir şey yok, çünkü o "asset" onun her şeyi. çünkü o sahip olduğu şey onun küçük dünyasında önemli bir yerde.

yabancılarda bunun olmamasının ve bilgiyi paylaşmayı sevmelerinin sebebi de şu: o insanlar dar görüşlü değil. yani bunu başkası da bilse benden bir şey eksilmez diye düşünecek olgunluğa sahipler.

sonuç olarak, bu tarz haset, ezik ve kıskanç insanların başarılı olduğunu görmedim. hep bir yerde tıkanıyorlar. hatta, nickini zikrettiğim şahısa kızdığım için çok daha iyi bir üniversitesinin yüksek lisansını takip ettim ve oradan kabul aldım. bu yüzden, bir şey öğrenmek için soru sorduğunda negatif dönüş alırsan yılma. inadına daha iyisini öğren.

bi de herkes niye bu kadar ayar verme meraklısıyız demiş de, özellikle bunu engellemeye çalışan bi kaç site dışında internet öyle zaten. reddit, quora falan. stackoverflow'a bakın, soru soranı döverler resmen. şunu bunu denemeden, şunu kontrol etmeden niye soruyosun diye. ya da soruyu düzgün hazırlamanı beklerler. ne yapmak istediğin, şimdiye kadar yaptıkların, takıldığın nokta, varsa hatanın ne olduğu, bunu çözmek için neler yaptığın gibi.

@merak ediyorum'un dediği gibi hödükler yok değil ama şöyle diyim mit'de doktora yapıp benle (aynı bölümde bile değiliz) çalıştığı alanla alakalı muhabbet eden adam var.

Şuan en güvendiğim çalışanım 32 yaşında, yaklaşık 3 yıldır beraber çalışırız toplamda 5 yıllık da bi tanışıklığımız var. Benim yaş 25.

Ben bu adama işi öğrensin diye 7 bin dolar para gömdüm. Zerre de gocunmadım aga, aslan gibi işini yapıyo.

Bi tane de dallama vardı, bu da 28 yaşında bebe ruhlu bişey. İşi biliyordu ama büyük veri öğrenmek istiyordu mesela. Oracle'ın bi tane programını bulmuş eğitim gibi bişey, 3.000 dolar.

Arkadaş var mı şirketin para var, istemedim ama. Kıllattı beni herif. Hepsini anlatmıyım ama espiyanajcı çıktı eleman, 2 ay sonra sepetledim. En azından bi tarafıma 3k dolar girmemiş oldu.

Son olarak bi tane cunyır SEM geldi bana iş öğrencem diyerekten. Bu da hevesli diye yapıyoruz bişeyler ama geçen mesela diğer cunyıra hırboluk yaptı bu sen bunu bilmiyon diyerekten ezdi, onun da suyu kesecem ben bu gidişle.


Sonuç: Herkes eğitimi kaldıramıyor :)

Ülkede genel bir eziklik var. En zengininden en fakirine, en eğitimlisinden en eğitimsizine kadar. Bunun nedeni geri kalmışlık düşüncesi ve maddiyatçı yetiştirilme tarzı. Sonucu da gösteriş ve kibir. Sahip olduğu en önemli şey statüsü olan insanın davranışları ve duyguları elbette bu sahip olmadan etkilenecek.

Evet. Kartı da alabilirdiniz iptal ettirmeseydiniz. Bankaya borcunuz varsa onu alıp da kalanı verirler.

Şubeden kimliğinizle çekebilirsiniz.

Kartı neden iptal ettirdiniz? Ertesi gün şubeden alabilirdiniz.

Eğer şube dışı bir bankamatik ise iptal ettirmekle iyi etmişsiniz. Bazen o bankamatiklere düzenek yerleştiriyorlar...


.

Farkli ilde oldugum icin iptal ettirdim.

Bilgisayar mühendisliği

Fizik okumasin.bilgisayar okusun tabi ki

Fizik okumasın.

Bir fizik mezunu.

fizik yazmasın.

bilgisayar yazsin

fizik okusun ama istanbul üniversitesinde değil. odtü bilkent boğaziçi üçlüsünün dışında iş falan bulamaz. bu üçünden mezunsa da işsiz kalmaz ama.

Bu daha yavru ve düşme olasılığı yüksek. Karton gibi bir şeyle parmaklıkları kapat derim.

düşmesini geçtim atlar bile. kapatmadan bırakma.

ben cesaret edemezdim

hiçbir şey olmaz.
kediler mal değil.

bizimkini son anda almıştım.

belli ki kedi beslememiş olan hiçbir şey olmaz diyen arkadaşı dinleme, benim arkadaşımın kedisi 2. kattan atladı. kediler mal.

kedi besledim hem de çok fazla.
kedi kıvrılır yatar bir yere
yemek su kum koy yeter.
atlamaz aşağıya korkar.

o kediyi koy oraya..
yarın da yaz buraya.
atlarsa aşağıya gelip ben atlıcam oradan aşağıya.

Düşer. Daha ilk günü bir de zavallının. Benimki yavruyken balkonda takılıyordu ama aklım çıkıyordu. Birkaç kere o demirlerin dış kenarında dolaşırken aldık. Bir kere su gider borusuna uzanıyordu, zor yetiştik. Orayı kedi için güvenli hale getirmeden yalnız bırakma. Aralara branda ger. Altları yastıkla minderle kapat. Yelek gibi giydirilen tasmalardan giydirip bir kenara da bağlayabilirsin.

Kediler mal değil ama şapşal olabiliyorlar bazen, bir kuş görse peşinden koşar, koruyun ^_^

Düşer. Bizimki düşmüştü:/

düşer, kediler yüdüklerinde bile asağı atlayabiliyorlar, korumasız filesiz balkonda bırakmak yavrum atla aşağı demek gibi birşey.

düşer, kesinlikle koyma.

Normalde düşmez ama kuş geçer sinek uçar kelebek konar vs ve aklı gider peşinden atlayıverir.
Bizimki yan komsunun balkonundaki çiçeklerinin sevdasına 3. Kattan düştü mesela. Kalca kirigi+iç kanama geçirdi. Alınacak bir risk değil.

kediler balkonda net mal,arkadaşımın kedisi 6.kattan atlamıştı.gerçi diğer bir arkadaşımın kedisi de sabah kalkınca balkon kapısını açmadım diye trip yapmişti 1-2 gün.

kedi Alt4y dan sonra düşer ama düşer

aman diyeyim. alın kucağınıza koltukta beraber oturun biraz serinlesin mayışır içeri alın kapıları da kapatın. ev çok yüksek, kedi daha çok yeni. eve alışması zaman alır ama bu süreçte üzülmek istemiyorsanız dışarı taleplerini görmezden gelmeye çalışın.

Sakin oyle bir riske girmeyin. Dusmesi an meselesi. Vicdan azabi cekersiniz.

Kediden kediye değişiyor, kedilerde uzak mesafede derinlik algısı çok zayıf olduğundan anlamayabiliyorlar. 6. kattan atlayan manyaklar da var, 1. kattan atlamayan ana kuzusu da var. Senin kedinin manyaklığına bağlı yani olay. Bi de bebek bu, anlamaz düşer falan, riske girme. bi leğene iki buz kalıbı falan at, bi beze falan sar gitsin onun yanında takılsın çok sıcaklarsa

Kedi atlar, düşer de. Bizzat yaşadım bazı kediler korkmuyor öyle kenarda demirlerin diğer tarafında kuş gibi gezineni de gördüm. Sıkıntı olabilir ama düşse de bir şey olmaz çok fazla çünkü yavru kedi.

bazen kuşlar da(kargalar, baykuşlar) kedileri düşürmeye çalışır. özellikle yavruysalar. kafes teli ile o demirleri kapatırsanız içiniz rahat bir şekilde balkonu açık bırakırsınız. www.panelcitfiyati.net

atladı mı??

Macarlarla yunanları sevmiştim ben. Danimarkalilar biraz gıcıktı, surekli ülkelerini ovuyorlardı. Öyle ülkem olsa ben de overim de bunların ülke kocaman bi cihangir mahallesi sanırım. Herkes entelz herkes vegan.

Sorunuza cevap degil ve tabi ki kimse kimseyi sevmek zorunda da degil ama nefret etmek cok siddetli bir duygu degil mi? Gectigimiz on yilda uc kitada uc farkli ulkede yasadim ve pek cok kulturle tanistim, her kulturun sevdigim ve sevmedigim yönleri oldu ama nefret etmek icin bir sebep goremedim.

Kimseden milletinden dolayı nefret etmem. Bence siz de etmeyin.

nefret etme ağır kaçmış biraz. arapları sevmem. yunanları severim. ingiliz milletine bi hayranlığım var kültüründen dolayı.